MERYEM OĞLU İSA ALEYHİSSELAM'IN NÜZULÜ
Meryem oğlu İsa aleyhis selam, mel'un Deccal'in çıkışından sonra nüzul eder. Ehl-i Sünnet vel Cemaat indinde Onun nüzulü haktır. Bu konuda sahih hadisler vardır. Akıl onu iptal edemez, isbatı vaciptir.
Bunu bazı Mutezile, Cehmiyye ve onlara uyanlar inkar etmişlerdir. Şu ayet ile bu hadislerin merdud olduğunu iddia ederler;
"Peygamberlerin sonuncusudur" (Ahzab,40)
Ve derler ki; "Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve sellem'den sonra peygamber gelmeyeceği hususunda Müslümanların icması vardır. Onun şeriatı kıyamet gününe kadar bâkidir, nesh olunmaz..."
Onların bu sözleri fasit bir istidlaldir. Zira şüphesiz İsa aleyhis selam’ın nüzulü ile murad edilen, Onun yeni bir şeriat getirip, şeriatımızı nesh etmesi değildir. Bu hadislerde ve diğerlerinde böyle bir şey yoktur! Doğrusu; şüphesiz İsa aleyhis selam, Şeriatımızla hükmeden adil bir hakem olarak nüzul edecek, şeriatımızdan insanların terk ettiklerini ihya edecektir.[2]
İsa Aleyhis selam’ın Nüzulünün Delilleri;
Ebu Hüreyre radıyallahu anh rivayet ediyor; Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki;
"Nefsimi elinde tutana (Allah'a) yemin olsun ki; İsa İbni Meryem'in adil bir imam olarak aranıza nüzul etmesi yakındır. Haçı kıracak, domuzu öldürecek, cizyeyi kaldıracak, hiç kimsenin mal kabul etmeyeceği şekilde malı artıracak. Bir tek secde dünyadan ve içindekilerden hayırlı olacak" sonra Ebu Hüreyre dedi ki; İsterseniz şu ayeti okuyun;
"Kitap ehlinden, ölmeden önce, İsa'ya inanmayacak yoktur. O (gerektiği gibi inanmadıklarından) kıyamet günü onların aleyhine şahid olur" (Nisa, 159)[3]
Haçı kırması; Hıristiyanlık dininin ve onların İsa aleyhis selam’ı yüceltmek konusundaki iddialarının iptali demektir.
Cizyeyi kaldırması; Kafirler İslam'ı kabul edene kadar onlardan cizye kabul etmez demektir. Onlardan kim cizye bağışlarsa almaz, ya Müslüman olmaları ya da ölümü seçmelerini teklif eder.
Malın artması; Zulümsüz bir adalet sebebiyle malın çoğalması, bereketlerin ve hayırların nazil olması demektir.
Ebu Katadetül Ensari radıyallahu anh, Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu rivayet ediyor;
Ebu Hüreyre radıyallahu anh der ki; "Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu;
"Meryem oğlu aranızda nüzul etmiş iken ve imamınız da sizden olduğu halde haliniz nice olur"
İbni Ebî Zi'b der ki; "Yani Rabbinizin Kitabı ve Peygamberiniz'in (Sallallahu aleyhi ve sellem) Sünneti, imamınız iken" demektir"[5]
(Mütercim der ki; sahih hadiste burada bahsedilen imamın Mehdi a.s. olacağı belirtilmiştir.[6] İbni Ebi Zi’b de bu yorumunda Mehdi a.s.’ın Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetiyle amel edeceğini kasdetmiş olabilir.
Hafız İbni Hacer; “Mehdi’nin bu ümmetten olacağı ve İsa A.s’ın onun arkasında namaz kılacağına dair hadisler tevatür etmiştir. Sahih olan hüküm, İsa a.s’ın diri olarak göğe çıkarılıdığıdır.” Der. Şevkani 29 hadis, Gımari 50 hadis, Keşmiri de 101 hadis zikrederek bu konudaki hadislerin mütevatir olduğunu ispat etmişler, Sıdık Hasen Kannuci, Şankıti, M.Ali Azam gibi pek çok ulema da bu hükme katılmışlardır.[7]
“Allah buyurmuştu ki: Ey İsa! Seni vefat ettireceğim, seni nezdime yükselteceğim, seni inkâr edenlerden arındıracağım ve sana uyanları kıyamete kadar kâfirlerden üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz bana olacak. İşte o zaman ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim.”(Al-i İmran 55)
Bu ayette geçen; “mütevveffîke” fiilinin anlamı; bir şeyi tamamen almak demektir. Kişi; “istevfeytu hakkî ve teveffeytuhu” dediği zaman; “Hakkımı tam ve eksiksiz aldım” demektedir. Ölüm manasına gelen kelime ise; “İmate”dir.
Zemahşerî, Esasul Belaga’da der ki; “Vefat sözcüğü ile ölümü ifade etmek, mecaz kabilindendir.”
İbni Cerir et Taberî ve İbnu Ebi Hatem’in Hasen r.a.’den rivayet ettiklerine göre “İnnî müteveffike”; uyku halinde alıp götürmek demektir. Allah Onu uyku halinde semaya kaldırmıştır. Hasen r.a. dedi ki;
“Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem Yahudilere;
“İsa a.s. ölmedi. O, kıyamet gününden önce tekrar size dönecektir.”[8]
Bu doğrudur, nitekim En’am suresi 60. ayetinde; “Geceleyin sizi öldüren (öldürür gibi uyutan), gündüzün de ne işlediğinizi bilen; sonra belirlenmiş ecel tamamlansın diye gündüzün sizi dirilten (uyandıran) O'dur. Sonra dönüşünüz yine O'nadır. Sonunda O, yaptıklarınızı size haber verecektir.” Buyrulmaktadır. Burada da “teveffa” fiili kullanılmıştır.
Yine Zümer suresi 42. ayetinde; “Allah, ölenin ölüm zamanı gelince, ölmeyenin de uykusunda iken canlarını alır da ölümüne hükmettiği canı alır, ötekini muayyen bir vakte kadar bırakır. Şüphe yok ki, bunda iyi düşünecek bir kavim için ibretler vardır.” Buyrulmuş, burada da teveffa kelimesi “almak” anlamında geçmiştir. Halbuki uyuyan kimse, bildiğimiz manada ölmüş değildir.
İbni Cerir et Taberî, sahih bir senetle Ka’b r.a.’ın şöyle dediğini nakletmiştir; “İsa a.s. kendisine tabi olanların azlığını ve yalanlayanların çokluğunu görünce Allah’a şikayette bulundu ve Allah ona şöyle vahyetti;
“Seni alıp götüreceğim, semaya kaldıracağım. Seni tekrar dirilteceğim. Bir gözü kör olan şaşı deccal’i öldüreceksin, bundan sonra da 24 yıl yaşayacaksın. Sonra seni dirileri öldürüp canını aldığım gibi alacağım.”
Ka’b; “İşte bu, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şu sözünü tasdik ediyor;
“Evvelinde ben, sonunda ise İsa a.s.’ın olduğu bir ümmet nasıl helak olur?”
İbni Asakir, bu ayetin tefsiri hakkında İbni Abbas r.a.’nın şöyle dediğini nakleder; “Seni öldürüp semaya kaldıracağım; yani seni bana kaldıracağım ve ahir zamanda vefat ettireceğim.”[9]
Allah Azze ve Celle buyurur ki; “Şüphesiz ki o (İsa), kıyametin (ne zaman kopacağının) bilgisidir. Ondan hiç şüphe etmeyin ve bana uyun; çünkü bu, dosdoğru yoldur.”(Zuhruf 61)
“Ve "Allah elçisi Meryem oğlu İsa'yı öldürdük" demeleri yüzünden (onları lânetledik). Halbuki onu ne öldürdüler, ne de astılar; fakat (öldürdükleri) onlara İsa gibi gösterildi. Onun hakkında ihtilâfa düşenler bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler; bu hususta zanna uymak dışında hiçbir (sağlam) bilgileri yoktur ve kesin olarak onu öldürmediler.
Bilâkis Allah onu (İsa'yı) kendi nezdine kaldırmıştır. Allah izzet ve hikmet sahibidir.
Ehl-i kitaptan her biri, ölümünden önce ona muhakkak iman edecektir. Kıyamet gününde de o, onlara şahit olacaktır.”(Nisa 157-159)
Şimdi, İsa a.s.’ın ahir zamanda nüzul edeceğini inkar edenlere sorarız; Ayette geçen Rafaahullahu “ileyhi=Allah onu kendisine yükseltti” ifadesi, eğer bu yükseliş, derece bakımından yükseliş ise, “İleyhi: kendisine” kelimesi ne anlamdadır? “Allah onu kendisi gibi bir ilah kıldı” mı denilecektir?
Zira, “Allah falanın makamını kendisine yükseltti” sözünün anlamı; “Onu kendi mertebesine ulaştırdı” demektir. Fesubhanallah!
Hem sonra, derecesinin yükseltilmesi neden asılma veya öldürülme hadisesine bağlansın? Bundan önce zaten derecesi yükseltilmiş değil miydi?
“Kitap ehlinden, ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur”(Nisa 159) ayetindeki “Kable mevtihi: ölümünden önce” ibaresi, ayetin siyakından açık olarak anlaşıldığı gibi İsa a.s.’ı işaret etmektedir. Yani mana; “İsa a.s.’ın yeryüzüne indiğinde hayatta olanlar ona iman edecek, İsa a.s. bundan sonra ölecektir” demektir.[10]
MESİH İSA ALEYHİS SELAM'IN VASIFLARI
Müslümanlar, nüzul ettiğinde Onu tanısınlar diye, Efendimiz Sallallahu aleyhi ve sellem, Mesih İbni Meryem aleyhis salatu vesselam'ı çoğu sahih olarak gelen hadislerde vasfetmişlerdir. Bu hadislerden bazıları;
Abdullah Bin Ömer (R.A.) Efendimiz Sallallahu aleyhi ve sellem'den rivayet ediyor;
"Gece rüyamda Kabe'nin yanında, esmer erkeklerin en güzeli zannettiğim birisiyle karşılaştım. Saçları iki omzuna sarkıyordu. Saçları taranmış ve başından su damlıyordu. İki elini, iki kişinin omuzlarına koymuş, Beyt'i tavaf ediyordu. Dedim ki;
"Bu kimdir?"
Ebu Hüreyre radıyallahu anh'den merfuan;
"Benimle İsa arasında başka peygamber yoktur. Şüphesiz O nüzul edecektir. Onu gördüğünüzde tanıyın; O orta boylu, pembe tenli, üzerinde açık kırmızı renge boyanmış iki giysili, üzerine su isabet etmemiş olmasına rağmen başından su damlar gibidir. İnsanlarla İslam'ı seçmeleri için harb eder. Haçı kırar, domuzu öldürür, cizyeyi kaldırır. Allah, Onun zamanında İslam dışındaki bütün milletleri ve Mesih Deccal'i helak eder. İsa (Aleyhis selam) yeryüzünde kırk sene kalır ve sonra vefat eder. Müslümanlar Onun cenaze namazını kılarlar.[12]
Nevvas Bin Sem'an (R.A.) hadisinde, Mesih aleyhis selam’ın vasfı hakkında buyrulur ki;
Ebu Hüreyre (R.A.) rivayetinde;
İbni Abbas (R.A.) rivayetinde;
Mesih Aleyhis selam Nereye Nüzul Edecek?
Nevvas Bin Sem'an (R.A.)den merfuan;
Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki;
"Müslümanlar Şam'daki Duhan dağına kaçarlar. Deccal gelir ve onları Muhasara altına alır. Bu kuşatma şiddetlenir ve sıkıntılar da iyice artar. Sonra Meryem oğlu İsa (A.S.) nüzul eder. Bunun üzerine bir seher vakti şöyle nida edilir;
"Ey insanlar! Yalancı habise karşı huruç etmenize mani olan nedir?" Derler ki;
Bir rivayette de (Osman Bin Ebil As radıyallahu anh'den merfuan);
"Deccal'in kuşatması altında iken onlara şiddetli bir açlık isabet eder, çok sıkıntı çekerler. Hatta içlerinden birsi yayının kirişini pişirse onu bile yer. Onlar bu halde iken seher vakti bir münadi söyle nida eder;
"Ey insanlar! Size gavs geldi (3 defa)" Birbirlerin derler ki;
Bir önceki hadiste şu da geçer;
"İsa aleyhis selam sabah namazı vaktinde nüzul eder. Müslümanların imamı der ki;
"Ey Ruhullah! Öne geç de namazı kıldır" Buyurur ki;
"Bu ümmetin bazısı bazısına emir kılınmıştır"
Diğer bir rivayet; "Müslümanların imamı salih bir kişi olan Mehdî'dir. İmamları sabah namazını kıldırmak için öne geçer ve Sabah namazı için tekbir aldığı sırada İsa İbni Meryem nüzul eder. Bunun üzerine imam arkasına dönüp geri çekilir ve insanlara namaz kıldırması için İsa aleyhis selam'ı öne geçirmek ister. İsa aleyhis selam elini Onun omuzlarının arasına koyar ve der ki; "Öne geç ve onlara namazı kıldır. Şüphesiz ikamet senin için okunmuştur" Böylece imamları (Mehdi A.S) onlara namazı kıldırır."[21]
Cabir (R.A.)'ın merfu rivayeti;
"Müslümanların emiri İsa A.S.'a der ki;
"Gel de bize namaz kıldır" Der ki;
Cemaat namazdan çıkınca İsa aleyhis selam der ki;
"Kapıyı açın!" Kapı açıldığında arkasında, yetmiş bin silahlı ve taylasanlı Yahudi ile beraber Deccal'i görürler. Deccal, İsa Aleyhis selam’a baktığında tuzun suda eridiği gibi erir ve hemen kaçarak uzaklaşır. İsa Aleyhis selam der ki;
Ebu Hüreyre R.A. rivayeti:
"Allah'ın düşmanı (Deccal), İsa'yı gördüğünde tuzun suda eridiği gibi erir. Eğer o halde kalacak olursa helak olur giderdi. Ancak Allah, onu İsa (A.S.)'ın elleriyle öldürür ve onun harbesinde kanını görürler."[24]
Diğer bir rivayet;
"Namaz eda edildikten sonra İsa aleyhis selam harbesini alır ve Deccal'in yakınına gider. Deccal onu görünce kurşunun erimesi gibi erir. Harbesini Deccal'in göğsüne indirerek öldürür. Deccal'in arkadaşları da hezimete uğrar. Artık onların (Yahudilerin), ardına gizlenebileceği bir şey kalmaz. Hatta ağaç şüphesiz der ki;
"Ey Mü'min! Kafir işte burada" ve taş der ki;
Mesih Deccal'in, askerlerinin ve ona tabi olanların fitnesi böylece biter ve Allah fitne ateşlerini söndürür. İlk büyük fitne sona ermiştir. Ancak insanları ikinci bir büyük fitne bekliyor; Ye'cüc ve Me'cüc'ün insanlar üzerine hurucu!..
YE'CÜC VE ME'CÜC
Tek gözlü yalancı (Deccal'in) fitnesinin son bulmasından sonra Nebi Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem'den rivayet edilen sahih hadiste geldiği gibi;
"Meryem oğlu İsa aleyhis selam, Allah'ın Deccal'den koruduğu bir kavme gelir, onların yüzlerini mesheder ve onlara cennetteki derecelerini söyler. Onlar bu hal üzere bulundukları sırada Allah, İsa aleyhis selam’a vahyeder;
"Şüphesiz Ben şimdi bir takım kullarımı çıkardım ki, hiç kimsenin onlarla harb etmeye takati yetmez. Yanında bulunan kullarımı Tur dağında muhafaza et."
Sonra Allah Teala Ye'cüc ve Me'cüc'ü gönderir, onlar da her bir tepeden hızla yürür, geçerler. Ordularının ilk gurupları Taberiye gölüne uğrayarak, gölün bütün suyunu içerler. Onların son grubu oraya uğradığında derler ki; "Eskiden burada su varmış" Allah'ın peygamberi İsa Aleyhis selam’ı ve ashabını kuşatma altına alırlar. Öyle olur ki olardan birine bir öküz başı, birinizin bu günkü yüz dinarından daha değerli olur."[26]
Çoğunluğa göre bu ikisi yabancı dildendirler. Arap’ların rüzgar esince alevin tutuşmasını ifade için kullandıkları "Eccet" kelimesinden türemiştir. Denildi ki; tuzlu ve acı su manasında olan; "Mâul Ücac"tan alınmadır. Yine denilir ki; "Birbiri ardına seri hareket manasında olan "Ecce" kelimesinden türemiştir. Karışmak, sıcaklığın, hareketin şiddetlenmesi manasında olan "Eccete" kelimesinden türediği de söylenmiştir.
Doğrusunu Allah bilir ya, Me'cüc kelimesi, "vurulduğunda dalgalanan" manasındaki; "Mevc - Mâc" kelimesindendir.[27]
Sahihayn da (Yani Buhari ve Müslim'de) Zeyneb Binti Cahş radıyallahu anha'dan rivayet ediliyor; "Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, yüzü kızarmış bir şekilde çıktı geldi. Buyurdu ki;
"La ilahe İllallah! Yaklaşan şerden dolayı Arab'a yazık! Bu gün Ye'cüc ve Me'cüc duvardan Şu kadar - parmağını kalka ederek - delik açtı."
Dedim ki; "Ya Rasulullah! İçimizden salih olanlar olduğu halde helak olur muyuz?" Buyurdu ki;
Vehb'in, Abdullah Bin Tavus'tan, onun da babasından ve onun da Ebu Hüreyre (radıyallahu anhum ecmain)'den rivayet ettiği benzer hadiste; "Vüheyb doksan işareti gösterdi" diye geçer.[30]
Süfyan Bin Uyeyne'nin Zeyneb R.A.'dan rivayetinde; "Süfyan, doksan veya yüz işareti yaptı" diye şüpheli bir ifade ile gelmiştir.[31]
Zeyneb Binti Cahş R.A.'dan diğer bir rivayette;
"İşaret parmağı ile halka yaptı" kavli, "Eliyle on işareti akdetti" lafzı ile örtüşür. Amma Ebu Hüreyre (R.A.) rivayetindeki "Eliyle doksan işareti bu ikisi ile çelişmektedir. Zira doksan işareti, on işaretinden daha zordur.
Kadı Iyaz rahimehullah bu iki rivayetin arasını bulmuş ve demiştir ki; "Muhtemelen Ebu Hüreyre R.A. hadisi önce varid olmuş, daha sonra Zeyneb R.A. hadisinde zikredilen miktar kadar daha açılmıştır."[33]
Ben derim ki; "Eliyle on işareti yaptı" veya "Eliyle doksan işareti yaptı" lafızları, şu kavlindeki vasfedilen manaya yakındırlar; "Dirhem miktarı bir yer" doğrusunu Allah bilir.
İbni Adiy, İbni Ebi Hatem, Hakim(?), Mucemul Evsat'ta Taberani ve İbni Merduveyh, Huzeyfe Bin el Yeman Radıyallahu anh'den merfuan rivayet ediyorlar;
"Ye'cüc bir ümmet, Me'cüc bir ümmettir. Her ümmet dört yüz bin kişidir ve bunlardan herhangi biri, kendi evladından bin silahlı adam görmedikçe ölmez"[34]
İbni Ebi Hatim, Abdullah Bin Amr radıyallahu anhuma tarikinden rivayet ediyor;
"Cinler ve insanlar on kısımdır. Dokuz kısmı Ye'cüc ve Me'cüc, kalan kısmı ise diğer insanlar teşkil eder"[35]
Doğrusu, delil olan sahih hadislerde onların sayısı varid olmamıştır. Ancak bu konuda varid olan rivayetler, şüphesiz onların sayılarının ve evlatlarının çok sayıda olacağını doğrulamaktadır.
Abdullah Bin Amr Bin el As radıyallahu anhuma'nın Nebi Sallallahu aleyhi ve sellem'den rivayetinde;
İmran Bin Husayn radıyallahu anh hadisi;
"Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem)'in nefsi elinde olana yemin olsun ki, şüphesiz sizler öyle iki halk grubu ile olacaksınız ki, onlar; her neyin içine girseler mutlaka onu çoğaltacak olan Ye'cüc ve Me'cüc'dür."[37]
İbni Kesir der ki; "Yani onlar ancak kalabalık oluşları sebebiyle galip gelirler. Bu gösteriyor ki; onlar insanlardan kat kat fazladırlar."[38]
Ebu Said el Hudri radıyallahu anh hadisi;
"Allah Teala kıyamet günü buyurur ki;
"Ey Adem!"
"Buyur Ey Rabbim! Hayır Senin elindendir." der. Allah Teala Buyurur ki;
"Kalk, zürriyetinden Cehennem'e girecek olanları gönder." Der ki;
"Ya Rab! Cehennem'e girecek olanlar ne kadardır?" Buyurur ki;
"Her bin kişiden dokuz yüz doksan dokuzudur. Binde biri Cennet'liktir."
Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; "İşte o gün; genç ihtiyarlaşır, her hamile kadın çocuğunu düşürür, insanları, sarhoş olmadıkları halde sarhoş görürsün. Fakat bu sadece Allah'ın azabının şiddetli oluşundandır." (Bkz. Hac suresi 2.ayet)
Dediler ki; "Ya Rasulullah! Her bin kişiden dokuz yüz doksan dokuzu ateşe mi girecek? O kalan bir kişi kimdir?" Buyurdu ki;
"Müjdeleniniz! Bin kişiden biri sizden, diğerleri Ye'cüc ve Me'cüc'den olacaktır. Nefsim elinde olan Allah'a yemin olsun ki; Şüphesiz Ben, sizlerin cennet ehlinin dörtte birini teşkil edeceğinizi umuyorum." Bunun üzerine biz tekbir getirdik.
Buyurdu ki; "Ümid ederim ki, sizler cennet ehlinin yarısını teşkil edersiniz" Biz yine tekbir getirdik.
Bunun üzerine buyurdu ki: "İnsanlar içinde sizler, beyaz öküzün üzerindeki siyah kıl veya siyah öküzün üzerindeki beyaz kıl gibisiniz."[40]
Hafız İbni Hacer, Fethul Bari'de der ki; "Bu hadis işaret ediyor ki; bu ümmet, onların çokluğuna nispetle binde biridir."[41]
ZÜRRİYETLERİ
Huzeyfe Bin El Yeman radıyallahu anh'ın Nebi Sallallahu aleyhi ve sellem'den rivayet ettiği hadiste buyruldu ki;
"Ye'cüc bir ümmettir. Me'cüc bir ümmettir. Her ümmet dört yüz bin kişidir. Onlardan her biri, sulbünden bin silahlı erkek görmedikçe ölmez"[42]
Bu hadis zayıftır. Ancak İbni Hacer der ki; "Bazı sahih hadislerden Şahidi vardır;
İbni Hibban, İbni Mes'ud radıyallahu anh'den rivayet ediyor;
Hakim ve İbni Merduveyh, Abdullah Bin Amr Radıyallahu anh tarikinden rivayet ediyorlar;
"Ye'cüc ve Me'cüc Adem oğullarındandır. Onların arkasında üç ümmet vardır. Onlardan her biri zürriyetinden bin evlat bırakmadıkça ölmezler."[44]
Abd Bin Humeyd aynı rivayeti sahih senedle Abdullah Bin Selam radıyallahu anh'den tahric etmiştir.[45]
Evet, onlar Adem oğullarındandır. Bu sahih hadislerle sabittir;
Ebu Said el Hudri Radıyallahu anh hadisi;
"Allah Teala, kıyamet günü buyurur ki; "Ey Adem! Zürriyetinden cehenneme gönderecekleri çıkar."
Nitekim bu hadis-i şerif uzun metni ile daha önce geçmişti. İbni Hacer der ki; "Bu hadis onların Adem Aleyhis selam’ın zürriyetinden olduğuna işaret etmekte ve aksini iddia edenlerin sözünü reddetmektedir."[46]
Taberani'nin Mu'cemul Kebir ve Evsat'ta, Abdullah Bin Amr radıyallahu anhuma'dan rivayet ettiği hadisi şerifte buyrulur ki;
"Şüphesiz Ye'cüc ve Me'cüc Adem evladındandır. Eğer onlar insanlar üzerine gönderilseler, onların hayatlarını fesada uğratırlar."[47]
Hakim'in, Müstedrek'te İbni Amr R.A.'dan rivayeti, bunu doğrulamaktadır; "Şüphesiz Ye'cüc ve Me'cüc Adem evladındandır."[48]
İbni Kesir der ki; "Onların Adem evladından oluşu hakkında aykırı bir görüş bilmiyoruz. (yukarıda geçen) Ebu Said R.A. hadsi bunu kesinleştirmektedir.
Müsned'deki hadis-i şerifte buyrulur ki;
"Müjdelenin! İçinizden öyle iki ümmet vardır ki, neyin içinde bulunsalar muhakkak onu kalabalıklaştırırlar"[49]
Yani kalabalığını çoğaltırlar ve bu gösteriyor ki; Onlar sayıca insanlardan kat kat fazladırlar. Sonra, Onlar Nuh Aleyhis selam’ın evladındandırlar. Şüphesiz Allah Teala, yeryüzü halkına beddua etmesi esnasında Nuh Aleyhis selam’a icabet etmiş, Nuh Aleyhis selam şöyle dua etmiştir;
"Rabbim! Yeryüzünde hiçbir inkarcı bırakma!" (Nuh, 26)
Allah Teala buyurdu ki; "Ama Biz, Nuh'u ve gemide bulunanları kurtardık" (Ankebut, 15)
Müsned'de Semura Radıyallahu anh'ten merfuan rivayette buyrulur ki;
"Nuh Aleyhis selam’ın üç evladı vardır; Sâm, Arapların babası, Hâm, Sudanlıların ve Yafes'te; Türklerin babasıdır"[51]
Bu rivayet hakkında Hakim ve Zehebi sahih demişler, İbni Hacer zayıf saymıştır(!bu doğru değildir. İbni Hacer sadece Ebu Hureyre’den gelen tarik hakkında zayıf demiştir. -mütercim-).[52]
Bazı alimler dediler ki; Onlar Yafes'in -ki o Türkleri atasıdır- neslindendir.[53] Türklere bu ismin verilmesinin sebebi; Zülkarneyn meşhur seddi inşa ettiği zaman Ye'cüc ve Me'cüc seddin arkasına sığındılar. Ancak bir kısımları seddin bu tarafında kaldılar. Bu kalan kısım, öte yana geçenler gibi bozguncu değildirler. Bu yüzden onlar seddin bu tarafında bırakıldılar. Kendilerine ilişilmedi ve terkedilmiş anlamına gelen "Türk" adı verildi.[54]
(derim ki; Bezzar ile İbni Asakir’in Ebu Hureyre r.a.’den rivayeti şöyledir; “Sam; Arabın, Farisin ve Rumun babasıdır. İyilik onlardadır. Yafes; Ye’cüc ve Me’cüc’ün, Türkler’in ve Sakâlibe’nin babasıdır. Onlarda hayır yoktur. Hâm ise; Kıptîlerin, Berberîlerin ve Sudan’ın babasıdır.” Bu hadis zayıftır. –mütercim-)
Katade radıyallahu anh dedi ki; "Ye'cüc ve Me'cüc yirmi iki kabileden ibarettir. Onların yirmi birini Zülkarneyn (A.S.) sedde hapsetmiştir. Diğer kabile ise saldırı esnasında kaybolan ve seddin arkasında kalan Türklerdir."[55]
İbni Merduveyh, Süddî tarikinden rivayet ediyor;
"Türkler, Ye'cüc ve Me'cüc'ün seriyyelerinden bir seriyyedir. Bir sefere çıktıkları esnada, Zülkarneyn geldi ve seddi bina etti. Türkler de seddin dışında kaldılar."[56]
Derim ki; Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem, Ye'cüc ve Me'cücü vasfederken, onların vasfı şöyle geçmiştir;
"Geniş yüzlü, küçük gözlü, kumral saçlıdırlar. Her tepeden boşanıp gelirler, yüzleri de kaplı kalkan gibidir."[57]
Sıhhati üzerinde ittifak edilen, Ye’cüc ve Me’cüc’ün sıfatlarını bulduğumuz, daha önce geçen Ebu Hüreyre radıyallahu anh hadisinde Türkler vasfedilirken buyrulur ki;
“Küçük gözlü,kızıl suratlı, küçük burunlu, yüzleri deri kaplı kalkan gibi olan Türklerle harb etmenize kadar kıyamet kopmaz.”[58]
Vehb Bin Münebbih radıyallahu anh hadisi; "Türkler, Ye'cüc ve Me'cüc ile amca oğludurlar. Zülkarneyn seddi bina ettiği sırada Ye'cüc ve Me’cüc’den bazıları kayboldular ve seddin arkasında terk edildiler. Kavimlerinin yanına da giremedikleri için (terkedilmiş manasına gelen) Türk (kelimesi) ile isimlendirildiler".[59]
İbni Kesir der ki; "Onlar Adem Aleyhis selam'ın zürriyetindendir." Sonra dedi ki; "Ve onlar Havva aleyhis selam'dandır. Bazıları[61] dediler ki; "Onlar Havva'dan değil, Adem'dendirler. Adem aleyhis selam ihtilam olmuş, menisi toprağa karışmış ve Allah Teala, Ye'cüc ve Me’cücü bu karışımdan yaratmıştır. Böylece bir babadan kardeşimiz olurlar."
İbni Kesir der ki; "Bu zayıf bir kavildir. Bu konuda layık olan; aklî ve naklî delili olmadıkça bunlara itimadın caiz olmamasıdır. Bu Ehl-i Kitabın kendi aralarında konuşup uydurdukları bir hikaye olabilir. Bundan dolayı bu kavil inkar edilir, aslı yoktur. Ka’b ul Ahbar dışında Selef'ten başka birisi bu rivayetten bahsetmemiştir. Merfu hadis, onun sözünü reddeder; şüphesiz onlar Nuh aleyhis selam’ın evladındandır. Dolayısı ile Nuh aleyhis selam da Havva zürriyetindendir."[62]
Onların eşkalleri ve sıfatları hakkında garip ve acaib hadisler, haberler rivayet olunmuştur. İşte onlardan bazıları;
Ertat Bin Münzir Radıyallahu anh'den; "Ye'cüc ve Me'cüc üç sınıftır; bir sınıf; Erz ağacı uzunluğunda, bir sınıfı; uzunluğu ve genişliği bir orta boyludur. Onlar daha şiddetlidir. Üçüncü sınıfı da; bir kulağını döşek gibi yayar, diğerini yorgan gibi örtünür."[63]
Huzeyfe Radıyallahu anh'ın rivayet ettiği merfu hadis; "Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem'e Ye'cüc ve Me'cüc'den soruldu. Buyurdu ki;
"Olar üç sınıftırlar: Onlardan bir sınıf Erz (ağacı) gibidirler." Dedim ki;
"Erz nedir?" Buyurdu ki;
"Şam'da yetişen, Semaya doğru yüz yirmi zira' uzunluğunda olan bir ağaçtır. İşte onlara ne dağ dayanır, ne demir... Onların ikinci sınıfı; kulağının birisini döşek gibi yayar, diğerini yorgan edinir. Fil, vahşi hayvan, deve, domuz ne görseler onu yerler. Hatta içlerinden biri ölünce onu da yerler."[64] Bu hadis zayıftır.
Kurtubi dedi ki; "Şüphesiz onların yeryüzünün bütün haşaratını, yılanları, akrepleri ve Allah'ın yeryüzündeki ruh taşıyan bütün mahlukatını yiyecekleri rivayet edilmiştir. Bir yıl içerisinde olar gibi çoğalan bir şey yoktur. Güvercinler gibi sürü oluştururlar, köpekler gibi ulurlar, karşılaştıkları yerde hayvanlar gibi çiftleşirler... Onlardan boynuzlu, kuyruklu, çıkıntılı sivri dişli olanlar vardır ve çiğ etleri yerler”[65]
İbni Ebi Hatim'in Ka’b ul Ahbar'dan rivayetinde demiştir ki; "Onlar üç sınıftır; cesetleri büyük ağaçlar gibi olanlar, dört zira boyunda ve dört zira eninde olanlar ve kulaklarının yorgan ve döşek edinenler. Kadınlarının meşimelerini yerler."[66]
İbni Ebi Hatim ve Hakim, Ebul Cevza'dan, o da İbni Abbas radıyallahu anhüm’den rivayet ediyorlar; "Ye'cüc ve Me'cüc'ün birer karış olanları, ikişer karış olanları vardır ve en uzunları da üç karış olanlarıdır."[67]
Kurtubi, Ali Bin Ebi Talib radıyallahu anh'den naklediyor; "Onlardan bir sınıfı bir karış uzunluğundandır. Onların pençeleri ve aslan gibi dişleri vardır. Güvercin sürüsü gibi toplanırlar. Hayvanlar gibi çiftleşirler, kurt gibi ulurlar. Tüyleri, onları soğuktan e sıcaktın korur. Kulaklarından biri büyük olup onun içinde kışı geçirirler. Diğer kulakları ise sırf deri olup onun içinde yazı geçirirler."[68]
Onların uzunlukları konusunda, çok uzun hurma ağacı gibi yani çok yüksek oldukları, hakir şeyler gibi çok kısa oldukları gibi muhtelif eşkalleri olduğu iddia edilmiştir.[69]
İbni Cerir et Taberi Tefsirinde Vehb Bin Münebbih’ten, onların sıfatlarındaki acayiplik hakkında uzun bir haber rivayet ediyor; "Onlardan erkek ve dişilerden birinin uzunluğu, bizden orta boylu bir adamın yarısı kadardır. Bizim elimizdeki tırnaklar yerine onlarda pençe vardır. Azıları ve dişleri Aslanın azıları ve dişleri gibidir. Deve çenesi gibi çeneleri vardır ve kuvvetlidir. Onların yeme esnasındaki hareketlerini, geviş getiren bir deve veya kuvvetli bir atın, bir şeyi kıtır kıtır yemesi gibi işitirsiniz. Vücutları çok tüylü olup önü arkası bilinmez. Sıcaktan ve soğuktan onunla korunurlar. Her birinin iki büyük kulağı vardır ki, birinin içi ve dışı tüysüz, diğerinin ise içi ve dışı tüylüdür. Onu bürünseler vücutlarını kaplar genişliktedir. Birisini döşek, diğerini yorgan edinirler ve birisinde yazı, diğerinde kışı geçirirler... İlh."[70]
Bu rivayet uzundur ve bunda tutarsızlık vardır. Bazıları uzun ve bazıları kısa olarak vasfedilmişlerdir. Bu rivayet acaip ve gariptir.[71]
İbni Kesir der ki; "Doğru olanı; onlar, Adem oğullarındandır ve şekilleri, sıfatları Ademoğulları gibidir. Nitekim Nebi Sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki;
"Şüphesiz Allah Teala, Adem aleyhis selam’ı altmış zira boyunda yarattı. Sonra Mahlukat şu ana kadar (vücutça) eksilmeye devam ederler."[72]
İşte bu, bu konuda ayırıcı bir özelliktir. Onlar tıpkı kendi cinslerinin oğulları Türkler gibi insanlara benzerler; çekik gözlü, küçük burunlu, kızıl tüylü, onların şekilleri ve renkleri üzerindedirler. Kim onların hurma ağacı gibi uzun olduğunu iddia ederse, hakkında bilgisi olmadığı şeyi yüklenmiş demektir ve delilsiz konuşmaktadır."[73]
İşte bu çok doğru bir söz... Vallahu a'lem.
ZÜLKARNEYN'İN SEDDİ'NİN YAPILIŞI
Allah Teala buyurur ki; "Dediler ki; "Ey Zülkarneyn! Ye'cüc ile Me'cüc bu yerde fesat çıkarıyorlar. Onun için bizimle beraber onar arasında bir sed yapman şartıyla sana vergi versek olmaz mı?" Zülkarneyn; "Rabbimin bana verdiği imkan daha hayırlıdır. Haydi siz bana bedenî kuvvetle yardım edin de, sizinle onların arasına bir sur yapayım. Bana demir parçaları getirin. Dağların iki ucu denkleştiği vakit körükleyin" dedi.
Nihayet demiri ateş haline getirdiği vakit; "Getirin bana, üzerine erimiş bakır dökeyim." Dedi. Artık bu suru ne aşabilirler, ne delebilirler.
(Zülkarneyn); "Bu sur, Rabbim'den bir rahmettir. Rabbim'in vaadi geldiği vakit onu dümdüz edecektir. Rabbim'in vaadi haktır" dedi. O (çıkacakları) gün, onarı birbirinin içinde dalgalanır halde bırakırız. Sur'a üfürülür. Artık hepsini toplamışız da toplamışızdır." (Kehf; 94-99)
NEBİ SALLALLAHU ALEYHİ VE SELLEM'E SEDDİ ANLATAN KİŞİ
Buhari cezm siygasıyla, Muallak olarak rivayet ediyor; "Birisi Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e;
"Seddi gördüm" dedi. Buyurdular ki;
"Nasıl gördün onu?" dedi ki;
"Süslenmiş bir aba gibi gördüm." Buyurdu ki;
Anlatıldığına göre Halife Vasık, bazı adamlarını teçhizatlı bir ordu ve bir mektubu ile sedde komşu olan beldelerdeki hükümdarlara ulaştırmaları, sed hakkında keşifler yapmaları, Zülkarneyn'in onu nasıl yaptığına bakıp haber getirmeleri için göndermişti. Vasık'ın adamları döndüğü zaman onu anlatırlar, beldelerden beldelere, sultanlardan sultanlara gezdiklerini, sonunda bakırdan ve demirden yapılmış binaya ulaştıklarını söylediler.
Orada büyük bir kapı olduğunu ve üzerinde de büyük bir asma kilit takılı olduğunu, gerçekten yüksek, sağlam bir yapı olduğunu, artan kerpiçlerin ve aletlerin oradaki bir burcun içinde bulunduğunu, o eşyaların orada bugüne dek muhafaza edildiğini ive sınırdaki ülke hükümdarlarının muhafızlarını orada nöbet tuttuklarını, seddin, yeryüzünün kuzeydoğusunda bulunduğun ve o beldelerin gerçekten geniş olduğunu, erişilmez yükseklikte olduğunu, yeryüzünün doğusundan kuzeyine doğru dağları kapsadığını, dönerlerken iki seneden fazla gözlerinden kaybolmadığını, gözüktüğünü anlattılar."[75]
Halife Vasık rüyasında Zülkarneyn seddinin fethedildiğini görünce elçisi Sellam et-Tercüman'ı, bir mektup ile beraber seddin bulunduğu bölgenin hükümdarına göndermişti. Ayrıca ona bin katır yükü erzakta gönderdi. Ye'cüc ve Me'cüc zamandan beri harap olan şehirlere ulaştılar. Sonra sedd'e yakın bir kaleye vardılar ve orada Arabca ile Farsça bilen, Kur'an ezberleyen, mektepleri ve Mescidleri olan bir kavim buldular. Onların bu hallerine şaşırıp nereden geldiklerini sordular.
Onlar da Emirül Mü'minin Vasık tarafından gönderildiklerini anlattılar ancak onu tam olarak tarif edemediler. Sonra kaygan ve üzerinde yeşillik bulunmayan bir dağa vardılar. Orada bakır içine gömülmüş demir kerpiçlerden yapılmış olan seddi gördüler. Gerçekten yüksekti. Gözler onun sonunu göremiyordu. Demirden balkonları vardı. Ortasında iki katanlı ve ikisi de kilitli büyük bir kapı vardı. Kanatların her biri yüz zira genişliğinde, uzunlu yüz zira ve derinliği de beş zira' idi. Üzerinde yedi zirâ' uzunluğunda, bir kulaç kalınlığında bir asma kilit vardı.
Burası, asma kilidin yanında bekleyen nöbetçilerle korunuyordu. Ve nöbetçiler her gün değişiyordu. Bundan sora rahatsız edici, yüksek bir sessin şöyle dediğini duyarlar;
"Şu kapının gerisinde nöbetçi ve muhafızlar vardır." O kapının yakınında iki büyük kale vardı ki, kalelerin arasında tatlı bir su pınarı vardı. Kalelerden birinde hala yapıların kalıntıları, kelepçeler, demir kerpiçler ve diğer eşyalar vardı. Bir kerpicin uzunluğu bir buçuk zira', eni de bir buçuk zira' idi. Kalınlığı ise bir karış kadar idi.
Anlatıldığına göre; o beldelerin ahalisine Ye'cüc ve Me'cüc'den herhangi bir kimseyi görüp görmedikleri sorulmuş, onlarda bir gün balkonların üzerinde bazı şahıslar gördüklerini, ancak rüzgar esince o şahısların kendiliklerinden yere düştüklerin, onlardan birinin boyunun bir yaka yarım karış kadar olduğunu söylemişler. Allahu a'lem.[76]
Evet, şüphesiz sed, yüksek bir dağda, yüksek burçları ile iki yüksek duvar gibi olan iki dağın arasında -ki ismi Daryal'dır- mevcuttur. Curciya (Gürcistan) Cumhuriyetindeki İslami haritalarda ve Rus haritalarında resmi vardır. Kur'an'da da vasfedildiği gibi kesme demir ve eriyik bakırdan yapılmıştır. Onun duvarları demir ile bakır karışımı (tunçtan) yapılmış olup "Kafkas" dağında[77] mevcuttur. Daryal denilen dağlık mıntıkadadır. Onu görmek isteyenler için dimdik ayaktadır... Karadeniz'den, Kazvin denizine uzanan -ki uzunluğu 120 km.dir- bir dağ vardır. O dağ aniden yükselmiş, Daryal seddinde, duvarları saf demirden ve saf bakırdan karışım kerpiçlerden yapılmadır.[78]
YE'CÜC VE ME'CÜC'ÜN İNSANLARA HURUCUNUN HATİMESİ
Ebu Hüreyre radıyallahu anh hadisinde merfuan, buyrulur ki;
"Ye'cüc ve Me'cüc her gün seddi kazarlar. Gedikten güneş ışınlarını gördüklerinde amirleri;
"Haydi artık dönün, yarın kazarsınız" der. Ertesi gün oraya geldiklerinde seddin eskisinden daha sağlam olduğunu görürler. Nihayet vadeleri dolup ta, Allah Teala onları insanların üzerine göndermek istediğinde yine kazarlar. Gedikten güneş ışıklarını gördüklerinde amirleri der ki;
"Haydi artık dönün, inşallah yarın kazarsınız" - Bu defa inşallah kelimesini kullanır - Ertesi gün oraya geldiklerinde kazdıkları yeri, bıraktıkları gibi bulurlar kazmaya başlarlar ve insanlar üzerine huruç ederler."[79]
İbnül Arabi el Malikî der ki; "Bu hadiste üç işaret vardır; Allah, onları seddin dibini gece gündüz devamlı kazmaktan men etmiştir. İkincisi; Bir merdiven ile veya başka bir aletle seddi tırmanmaları için Allah onlara herhangi bir ilham vermemiştir. Üçüncüsü; tayin edilmiş vakit gelinceye kadar onlara "İnşallah" dedirtmeyecektir."
İbni Hacer dedi ki; "Şüphesiz onlar arasında sanatkarlar, Allah'ın varlığına inanan ve İnşallah deyip işi Allah'ın dilemesine havale etmesini bilenler, yöneticiler ve üstlerine itaat eden raiyye vardır. Muhtemeldir ki; İnşallah kelimesini, manasını bilmeden amirleri telaffuz etmiş olabilir ve onun bereketiyle maksat hasıl olur."[80]
Nitekim Abd Bin Humeyd, Ka'b ül Ahbar tarikinden Ebu Hüreyre R.A. hadisinin benzerini rivayet etmiştir;
"Vakti gelince bazılarının dilinde; "inşallah yarın geliriz de bundan kurtuluruz." Sözü vaki olacaktır."[81]
SONLARI
Daha önce takdim etmiştik; Deccal'in ve ordusunun fitnesinin sona ermesinden sonra, Allah Teala, İsa aleyhis selam’a Ye'cüc ve Me'cüc'ün insanlar üzerine huruç edeceklerini vahyedecek, O'na, onlardan korunmasını emredecektir.
Ebu Said el Hudri radıyallahu anh hadisinde, devamı şöyle anlatılır;
"Kalelerde korunan veya Medine'ye sığınmayan kimse kalmaz. (Ye'cüc ve Me'cüc'ün) sözcüleri der ki;
"Yeryüzü ehlinin işini bitirdik. Sıra sema ehline geldi!.." Sonra onlardan biri mızrağını sallayıp göğe fırlatır. İmtihan için mızrak onlara kana bulanmış olarak geri döner."[82]
İSA (ALEYHİS SELAM), SIKINTIYI KALDIRMASI İÇİN ALLAH'A DUA EDİYOR:
Nevvas bin Sem'an radıyallahu anh hadisinde, Efendimiz Sallallahu aleyhi ve sellem buyurur ki;
"... Bunun üzerine Allah'ın peygamberi İsa (A.S.) ve ashabı Allah Teala'ya dua ederler de, Allah Teala Ye'cüc ve Me'cüc üzerine negaf (denilen kurtçukları) boyunlarına musallat kılar. Hepsi tek bir kişi ölmüş gibi ölürler."[83]
Ebu Said radıyallahu anh rivayetinde, Rasulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem buyurur ki;
"Allah Teala, çekirgenin boynundan çıkan kurtçuğa benzer bir kurtçuk (cinsini) boyunlarına musallat ve hepsi ölmüş olarak sabahlarlar. Onlardan çıt çıkmaz, sesleri duyulmaz. Müslümanlar;
"Şu düşmanın ne yaptığına gidip bakmak için kendini bize feda edecek yok mu?" derler. Adamın biri sevabını Allah'tan bekleyerek, kendini ölüme adayıp ortaya çıkar, Ye'cüc ve Me'cüc'ün bulunduğu yere iner ve hepsinin birbiri üzerine yığılmış vaziyette öldüklerini görür ve der ki;
Nevvas Radıyallahu anh hadisinde;
"Sonra İsa aleyhis selam ve ashabı yeryüzüne inerler ve yeryüzünde onların cesetlerinin kokusunun ulaşmadığı bir karışlık bir yer bile bulamazlar"
Ebu Said R.A. hadisinde;
"Şehirlerinden ve kalelerinden dışarı çıkarlar. Koyunlarını meraya salarlar. Koyunlarının yedikleri şey sadece Ye'cüc ve Me'cüc'ün etleri olacaktır. Böylece davarları merada yedikleri ottan daha fazla semizleyecektir."[85]
Nevvas R.A. hadisinde;
"İsa aleyhis selam ve ashabı tekrar Allah'a dua ederler. Bunun üzerine Allah Teala Ye'cüc ve Me'cüc'ün üzerine Buhuti develerinin boyunları kadar olan kuşları salar. Bu kuşlar onları alıp Allah'ın dilediği yerlere atarlar."
İbni Mes'ud radıyallahu anh hadisinde, Nebi Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem buyuruyor ki;
"Allah Azze ve Celle yağmur indirir ve onların cesetlerini (bu yağmur ile) sürükleyip denize atar... işte bu zaman olunca, kıyametin kopması insanların hamile kadının doğum sancısının ne zaman tutacağının bilinmediği gibi, gece mi, gündüz mü olacağının bilinmeyeceğini, Rabbim bana bildirdi."[86]
Nevvas Bin Sem'an radıyallahu anh, Rasulullah Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem'in şöyle buyurduğunu söyledi;
"Müslümanlar, Ye'cüc ve Me'cüc'ün oklarını, harp aletlerini yedi sene yakacak olarak kullanacaklar."[87]
Bu hadis, Ye'cüc ve Me'cüc'ün sayılarının ve silahlarının ne kadar çok olduğunu gösteriyor. Allah'ın izniyle Müslümanlar onlardan istifade edecektir.
[1] İmam Ahmed bunu; Sa'd Bin Ebi Vakkas'tan(1/182), Ebu Said'den(3/32) ve Sevban radıyallahu anhum ecmain(5/278) rivayet etti.
[2] Nevevi Şerhu Sahihi Müslim(18/75)
[3] Müslim(1/135) Buhari(2/774,875,3/1272) İbni Hibban(15/227) Ebu Nuaym Müsnedul Mustahrec(1/217,220) Ebu Avane(1/98,105) Tirmizi(2233) Beyhaki(1/244,9/180) İbni Mace(4078) İbni Ebi Şeybe(7/494) Taberani Müsnedi Şamiyyin(1/84) Taberani Evsat(2/89,8/86) Ahmed(2/411,437,483,493) İbni Mende el İman(1/512-13) ed Dani Sünenül Varide(6/1234) Nuaym Bin Hammad(2/569,570,572) Temhid(14/202) İbni Adiy el Kamil(3/261) el İsabe(4/766) Nevevi Tehzibul Esma(2/358) Darekutni İlel(9/190) İbni Hazm Muhalla(7/296,391)
[4] Müslim(1/136) Buhari(3/1272) İbni Hibban(15/213) Ebu Nuaym Müsnedul Mustahrec(1/220) Ebu Avane(1/99) Deylemi(4882) Avnul Mabud(11/309) Kurtubi(4/101,16/105) Şerhus Sünne(15/82)
[5] Müslim(1/137) Ebu Avane(1/99,106) Kurtubi(4/101,16/106)
[6] bkz.: ed Dani Sünenül Varide(6/1237) Gımari Akide(s.125) Keşmiri Tasrih(s.196) sahihtir.
[7] İbni Hacer Fethul Bari(6/491) Keşmiri et Tasrih(s.62) Keşmiri el İslam(s.38-43) Gımari Akidetul İslam(s.7) Kevseri Nazratun Abira(s.43,71) el Buti Kübral Yakıniyyat(s.330) Ebu Hayan Bahrul Muhit(2/473)
[8] Suyuti Durrül Mensur(2/225) Taberi(3/289) İbni Kesir(4/1260)
[9] Taberi(6/458) Durrül Mensur(2/225) Nisaburi Vedehul Burhan(1/259)
[10] bkz. Vedehul Burhan(1/317)
[11] Müslim(1/155) Buhari(3/1269) Ebu Nuaym Müsnedul Mustahrec(1/337) Ebu Avane(1/130,148) Ahmed(2/22,39) İbni Mende İman(2/741) Nuaym Bin Hammad(2/571)
[12] İbni Hibban(15/225,233) Ebu Davud(4324) İbni Abdilberr et Temhid(14/201) Hatibul Bağdadi Muvazzahu Evham(2/238) İshak Bin Rahuye Müsned(1/124) Tefsiru Taberi(6/22) Tefsiru Kurtubi(3/291) Tefsiru İbni Kesir(1/579) Allame Dani Sünenül Varide Fil Fiten(6/1234)
[13] Müslim(4/2253) Hakim(4/538) Tirmizi(2240) İbni Mace(4075) Tefsiru Kurtubi(4/90) Tefsiru İbni Kesir(1/582) İbni Mende İman(2/934) Avnul Mabud(11/302) Tuhfetul Ahvezi(6/417) Nevevi el Minhac(18/67) Feyzul Kadir(6/464) Mizzi Tehzibul Kemal(15/224)
[14] Müslim(1/154) Buhari(3/1243,1269) İbni Hibban(1/247) Ebu Nuaym Müsnedul Mustahrec(1/237) Ebu Avane(1/116) Tirmizi(3130) Abdurrazzak(5/329) İbni Mende İman(2/740,746) Tefsiru Taberi(15/5,15) Tefsiru İbni Kesir(1/584) Fethul Bari(13/97) Nevevi Tehzibul Esma(2/358) Nevevi el Minhac(2/232) Suyuti Dibac(1/213) İbni İshak Siyratun Nebeviye(2/247) Feyzul Kadir(1/140) el İsabe(4/765) Ebu Ubeyd el Bekri el Endülüsi Mu'cemül Müsta'cem(2/607)
[15] Ahmed(1/296) Taberani(11/64) İbni Sa'd Tabakat(1/417) İbni Ömer Radıyallahu anhuma'dan; Müslim(iman,275) Buhari(3/1269) Ahmed(3/119) Camiüs Sağir(4259) Deylemi(3191) İbni Abdilberr et Temhid(14/190) Tefsiru İbni Kesir(1/584) Fethul Bari(13/96) Cem'ül Fevaid(8341) Kenzul Ummal(32268)
[16] Müslim(4/2253) Hakim(4/538) Ebu Davud(4321) Tirmizi(2240) İbni Mace(4075) Ahmed(4/181) Taberani Müsnedi Şamiyyin(1/356) İbni Ebi Asım el Ahad(3/164) Deylemi(1621) İbni Abdilberr Temhid(14/202) Tefsiru Kurtubi(4/90,16/105) Tefsiru İbni Kesir(1/582,584) İbni Mende İman(2/934) İbni Kani Mucemus Sahabe(3/164) Yakut el Hamevi Mucemul Buldan(2/464) Avnul Mabud(11/302) Mubarekfuri Tuhfetul Ahvezi(6/417) Nevevi el Minhac(8/82,18/67) Feyzul Kadir(6/464) Mizzi Tehzibul Kemal(15/224)
Bu hadisi Keysan radıyallahu anh'den; Taberani(19/196) Buhari Tarihul Kebir(7/233) İbni Kani Mucemus Sahabe(3/141) İbni Abdilberr el İstiab(3/1330) İbni Hacer el İsabe(5/268) İbni Ebi Asım el Ahadu vel Mesani(5/98) Deylemi(8960)
Evs Bin Evs radıyallahu anh'den; Taberani(1/217) Hatibul Bağdadi Taliyut Telhis(2/508) İbni Ebu Hatem İlel(2/422) Keşful Hafa(2/534) Mecmauz Zevaid(8/205) Heysemi, ricalinin güvenilir olduğunu söyler.
[17] Nevevi el Minhac Bi Şerhi Sahihu Müslim(18/67)
[18] Ahmed(3/367) Mecmauz Zevaid(7/344) Heysemi der ki; "Ahmed bunu iki isnad ile rivayet etti. Bir isnadı sahih ricalidir."
[19] Hakim(4/524) Ahmed(4/216) İbni Ebi Şeybe(7/491) Taberani(9/60) Mecmauz Zevaid(7/342) İbni Kesir Tefsiri(1/580) Nuaym Bin Hammad Fiten(2/546) Hadis hasendir.
[20] Ahmed(4/216) İbni Kesir Tefsiri(1/580) bir önceki dipnota bakınız.
[21] İbni Mace(4077) Nuaym Bin Hammad(2/566) Ümmü Şüreyk radıyallahu anha'dan.
[22] Müslim(1/137) İbnu Carud el Münteka(1/257) İbni Hibban(15/231) Ahmed(3/345,384) Ebu Avane(1/99) Beyhaki(9/180) Deylemi(7603) İbni Mende İman(1/517) İbni Hazm Muhalla(1/9,7/391) Fethul Bari(6/494) Avnul Mabud(11/309) Feyzul Kadir(5/58,6/395)
[23] İbni Mace(4077) Nuaym Bin Hammad(2/566) Makdisi Fedailu Beytil Makdis(s.66) İbni Kesir Tefsiri(1/581) Avnul Mabud(11/303)
[24] Müslim(4/2221) İbni Hibban(15/224) Hakim(4/529) İbni Kesir Tefsiri(1/580) Dani Sünenül Varide(6/1115) Feyzul Kadir(6/463)
[25] Hakim(4/524) Taberi Tefsiri(16/28,17/91) İbni Kesir Tefsiri(1/580, 2/274, 3/17) Mecmauz Zevaid(7/342) İbni Ebi Şeybe(7/491) Ma'mer Cami(11/398) Heysem Bin Küleyb Müsnediş Şaşi(2/272) Ahmed(1/375, 4/216, 217) Ru'yani(2/297) İbni Ebi Asım el Ahad(2/449) Taberani(9/60) Nuaym Bin Hammad(2/574)
[26] Müslim(4/2253) İbni Hibban(15/226) Hakim(4/538) İbni Mace(4075) İbni Mende İman(2/934) Fethul Bari(13/109) Avnul Mabud(11/302) Mizzi Tehzibul Kemal(15/224)
[27] Fethul Bari(13/106) Lisanul Arab(s.31)
[28] Müslim(4/2208) Buhari(3/1221,1317,6/2609) İbni Hibban(2/34) Beyhaki(10/93) Nesai Sünenül Kübra(6/407) Ahmed(6/428) Ma'mer el Cami(11/363) Ebu Ya'la(13/82,88) Taberani(24/51,53) Feyzul Kadir(6/368) Kurtubi(10/234, 18/235) Taberi Tefsiri(15/56) İbni Kesir Tefsiri(3/106) Beyhaki el İtikad(s.215) Şuabul İman(6/98) Tergib(3/159) Hüseyni el Beyan vet Ta'rif(2/266) Mizzi Tehzibul Kemal(35/149) el İmadi Er Ravzatur Raya(s.113) Halili el İrşad(1/373)
[29] Müslim(4/2207) İbni Hibban(15/246) Mevariduz Zaman(1906) Tirmizi(2187) İbni Mace(3953) Humeydi(1/147) İbni Ebi Asım el Ahad(5/429) Taberani(23/416,24/52) Nuaym Bin Hammad(2/591) İbni Abdilberr Temhid(24/305) Suyuti Tedribur Ravi(2/387)
[30] Müslim(4/2208) Buhari(3/1221) Ahmed(2/341,529,530) İbni Ebi Şeybe(7/465) Ebu Nuaym Hilye(4/21) Dani Sünenül Varide(1/264) Hüseyni el Beyan(2/119) Kurtubi(11/62) Feyzul Kadir(4/423)
Bunu Ümmü Habibe radıyallahu anha'dan; Taberani Evsat(7/218) Mecmauz Zevaid(7/269) ricali güvenilirdir.
Ümmü Habibe R.a.'dan "yetmiş işareti yaptı" lafzı ile; Ebu Nuaym Hilye(10/218)
Zeyneb radıyallahu anha'dan; Beyhaki(10/93) Ed Dani Sünenül Varide(1/263)
Zeyneb R.a.'dan "yetmiş ve on işareti yaptı" lafzı ile; Nesai Sünenül Kübra(6/391)
[31] Buhari(6/2589) Ed Dani Sünenül Varide(1/265) Fethul Bari(13/107)
[32] Ahmed(6/429)
[33] Fethul Bari(13/109) Nevevi el Minhac(18/3)
[34] Taberani Evsat(4/155) Mehamili Emali(s.306) Deylemi(8963) Ed Dani Sünenül Varide(5/1106, 6/1215) Mecmauz Zevaid(8/6) Kurtubi Tefsiri(11/57) Tezkiratul Kurtubi(s.782) Fethul Bari(6/386, 13/106) Tuhfetul Ahvezi(6/350) Şa'rani Muhtasaru Tezkira(s.509) İbni Adiy Kamil(6/168) Dümeyri Hayatül Hayevan(s.704) İsnadında zayıf ravi Yahya Bin Said el Attar ve Muhammed Bin İshak el Ukaşi vardır. hadis zayıftır. "mevzu" ve "münker" de denildi. Fakat bunu Allame ed Dani; Abdullah Bin Amr – Attab Bin Harun – Fadl Bin Abdullah – Abdussamed Bin Muhammed Hemedani – Ahmed Bin Sinan el Kalanisi – Abdulvehhab Bin Hazzaz Ebu Ahmed er Rakki – Seleme Bin Sabit – Abdurrahman – Süfyan es Sevri – Kays Bin Müslim – Rabi Bin Hıraş – Huzeyfe R.a. – Merfuan senedi ile rivayet etmiştir. Sahih rivayetlerden şahitleri de vardır. Hassan Bin Atiyye'den mevkuf olarak rivayet için bkz.; Ebuş Şeyh Azimet(4/1429) Dani Sünenül Varide(6/1214) Tezkiratul Kurtubi(s.781)
[35] Hakim(4/536) Ebuş Şeyh Azimet(4/1432) Tefsirut Taberi(17/13,89) Fethul Bari (13/107) Tuhfetul Ahvezi(6/351)
[36] Tayalisi(1/301) Hakim(4/490) Tefsirut Taberi(17/88) Tefsiru İbni Kesir(3/107) Nuaym Bin Hammad(2/595) Mecmauz Zevaid(8/6) Fethul Bari(13/107) Tuhfetul Ahvezi(6/351) sahihtir. Benzeri Amr Bin Evs'ten; Nesai Sünenül Kübra(6/408) Fethul Bari(13/106) Tuhfetul Ahvezi(6/350)
[37] Hakim(2/254,417) Tirmizi(3169) Nesai Sünenül Kübra(6/410) Ahmed(4/435) Ru'yani(1/99) Tayalisi(1/112) Kurtubi(12/2) İbni Receb Tahvifu Minen Nar(s.193) Tuhfetul Ahvezi(9/10)
[38] İbni Kesir el Bidaye ven Nihaye(2/109)
[39] el Bidaye(2/110)
[40] Müslim(1/201) Buhari(3/1221,5/2392) Ebu Nuaym Müsnedul Mustahrec(1/287) Ebu Avane(1/85,90) Nesai Sünenül Kübra(6/409) İbni Mende İman(2/903-5) Tefsirut Taberi(17/112) Kurtubi(12/3) İbni Kesir Tefsiri(3/104) Fethul Bari(11/390) Nevevi el Minhac(3/97) Dümeyri Hayatül Hayevan(s.705)
[41] Fethul Bari(11/390)
[42] Tahrici, "Sayıları" başlığı altında daha önce geçti.
[43] İbni Hibban(15/240) Mevariduz Zaman(1907) Fethul Bari(13/106) Tuhfetul Ahvezi(6/350) Nuaym Bin Hammad el Fiten(2/593)
[44] Tayalisi(1/301) Hakim(4/545) Ma'mer Bin Raşid El Cami(11/385) Tefsirut Taberi(17/88) Tefsiru İbni Kesir(3/107) Kurtubi(11/58) Nuaym Bin Hammad(2/595) Mecmauz Zevaid(8/6) Fethul Bari(13/107) Tuhfetul Ahvezi(6/351) İbni Hacer Metalibu Aliye(4600) Busayri İthaf(8641) İbni Kesir el Bidaye(2/110) İbni Kesir en Nihaye(1/202) sahihtir. Zehebi, Hakim'in tashihini doğrulamıştır. (bkz. Müstedrek zeylinde Telhis(4/490)
[45] İbni Ebi Şeybe(fiten 87, 8/662) Fethul Bari(13/107) Kenzul Ummal(38872) Ramuzül Ehadis(no;1739 Abd Bin Humeyd'in Tefsiri, Tefsiru İbni Münzir, Taberani ve İbni Mürdeveyh'in Kitabul Ba's'ına nispet ederek.)
[46] Fethul Bari(6/445)
[47] Tahrici yukarıda geçti. Bkz. İbni Kesir el Bidaye(2/110) İbni Kesir en Nihaye(1/202)
[48] Tahrici yukarıda geçti. Hakim(4/545)
[49] Ahmed(4/435) Yukarıda tahrici geçen İmran Bin Husayn R.a. hadisidir.
[50] İbni Kesir el Bidaye(2/109-110)
[51] sahihtir. Hakim(2/546) Tirmizi(3231, 3931) Ahmed(5/9-11) İbni Sa'd(1/42) Taberani(7/210, 254, 18/146, 309) Deylemi(3512, 7177) Suyuti Dürrül Mensur(3/327, 5/278) Tefsiru İbni Kesir(3/105, 7/19) el Bidaye(1/115) Tarihut Taberi(1/209) Feyzul Kadir(4/83) Keşful Hafa(1/299) Tuhfetul Ahvezi(10/298) Elbani Daiful Cami(3214, 6131-32) Camiüs Sağir(4631, 9635, 9636)
[52] Heysemi, Münavi, Hakim ve Zehebi sahih dediler, Tirmizi Zeynüddin el Iraki ve Suyuti; "sahih ve hasen" dedi. Haklıdırlar. Ricali güvenilirdir. Elbani zayıf saymakla vehmetmiştir. Bezzar ve İbni Asakir’in Ebu Hureyre’den, Deylemi’nin İmran Bin Husayn’dan rivayeti bunun şahidleridir. Müellif eş Şehavi sehven, Hafız İbni Hacer'in bu hadis hakkında zayıf dediğini, Elbani'den naklediyor. Semura R.a. hadisi sahihtir. Lakin benzeri Ebu Hüreyre R.a.'den zayıf tarik ile gelmiştir. İbni Hacer'in zayıf saydığı rivayet te odur. Bkz. Fethul Bari(13/107)
[53] mesela bu alimlerden biri Mukatil’dir. Bkz.: Hayatül Hayevan(s.704)
[54] Tefsiru İbni Kesir(3/109) el Bidaye(terc.:2/181)
[55] Fethul Bari(13/107) Tuhfetul Ahfezi(6/351) Keşful Hafa(1/38-39) Berzenci el İşaa(s.249)
[56] Fethul Bari(13/107) Tuhfetul Ahfezi(6/351) Keşful Hafa(1/38) Berzenci el İşaa(s.249)
[57] Ahmed(5/271) Mecmauz Zevaid(8/6) İbni Ebi Asım el Ahadu vel Mesani(6/190) Tefsiru İbni Kesir(3/197) Cem'ül Cevami(1/288) İbni Kesir en Nihaye(1/200) İbnu Kuteybe Garibul Hadis(1/151) Kenzul Ummal(38872) Heysemi; "sahih" dedi.
[58] Buhari(3/1070) İbni Hibban(15/147) Ahmed(3/31) İbni Mace(4099) Kinani Misbahuz Zücace(4/208)
[59] Fethul Bari(6/104) Tuhfetul Ahvezi(6/382) Feyzul Kadir(1/117) İbni Kesir el Bidaye(2/110)
[60] İbni Kesir en Nihaye(1/200)
[61] Allame Nevevi'yi kastediyor. Bkz. Nevevi el Minhac(3/97)
[62] İbni Kesir Tefsiri(3/109) İbni Kesir en Nihaye(1/201) İbni Kesir el Bidaye(2/110) Fethul Bari(13/107) Tuhfetul Ahvezi(6/351) Berzenci el İşaa(s.248)
[63] Kurtubi Tezkira(s.781) Berzenci el İşaa(s.249) ed Dani Sünenül Varide(6/1211) Nuaym Bin Hammad el Fiten(s.358)
[64] Hadisin devamı şöyledir; "…onların bir ucu Şam'da, bir ucu Horasan'da olur. Doğu nehirlerinin tümünü ve Taberiye gölünü içerler." Taberani Evsat(4/155) Mecmauz Zevaid(8/6) Cem'ül Fevaid(9931) Kurtubi Tefsiri(11/57) ed Dani Sünenül Varide(6/1106,1216) İbni Adiy el Kamil(6/168) Dümeyri Hayatül Hayevan(s.704-705)
[65] Tezkiratul Kurtubi(s.781-782)
[66] Nuaym Bin Hammad(2/582) Kurtubi Tezkira(s.782) İbni Kesir(3/109) İbni Kesir El Bidaye(2/110) Fethul Bari(13/107)
[67] Hakim(4/527) Fethul Bari(13/107) Tuhfetul Ahvezi(6/351) Zehebi, Hakim'in tashihine sükut etmiştir.
[68] Kurtubi Tezkira(s.784) Tefsirul Kurtubi(11/57) Dümeyri Hayatül Hayevan(s.705)
[69] İbni Kesir el Bidaye(2/110) İbni Kesir en Nihaye(1/201)
[70] Tefsirut Taberi(16/19) bkz. Hayatül Hayevan(s.705)
[71] İbni Kesir(3/109)
[72] Müslim(4/2183) Buhari(3/1210,5/2299) İbni Hibban(14/33) Ma'mer Bin Raşid(10/384) Ahmed(2/315) Lalkai el İtikadu Ehlis Sünne(3/423) Hüseyni el Beyan vet Ta'rif(2/36) Zer'i Nakdul Menkul(s.65,70)
[73] İbni Kesir el Bidaye(2/110) İbni Kesir en Nihaye(1/201)
[74] Buhari(3/1220) Fethul Bari(6/386) Tağlikut Ta'lik(4/12) Bezzar(9/120) Mecmauz Zevaid(8/134) Nuaym Bin Hammad Fiten(s.357) Bu kişi, Bezzar’ın rivayetine göre; Yusuf Bin Meryem el Hanefi’dir. Gördüklerini Ebubekr radıyallahu anh’e de anlatmıştır. Bu uzun haber için bkz.: Dümeyri Hayatül Hayevan(s.706)
[75] İbni Kesir Tefsiri(3/110) İbni Kesir el Bidaye(2/111)
[76] İbni Kesir el Bidaye(7/137-138)
[77] Avrupa kutbunun en yüksek buzul dağıdır. Ulaşılan en yüksek zirvesi 5630 metredir.
[78] Prof. Abdülaziz Bin Abdurrahman el Mesned(s.92-94)
[79] İbni Hibban(15/243) Ahmed(2/510) İbni Mace(4080) Ebu Ya'la(11/321) Misbahuz Zücace(4/200) ed Dani Sünenül Varide(6/1205) İbni Kesir Tefsiri(3/105) Kurtubi(11/57) Tefsirut Taberi(16/21)
[80] Fethul Bari(13/109)
[81] Ebu Nuaym Hilye(6/23,24) Nuaym Bin Hammad Fiten(s.360) Fethul Bari(13/109) Berzenci el İşaa(s.250)
[82] Ahmed(3/77) Hakim(4/489) İbni Mace(4080) İbni Hibban(15/243) Kenzul Ummal(38871) Bkz. Nuaym Bin Hammad Fiten (s.359)
[83] Tahrici daha önce geçti. Bkz. İbni Kesir En Nihaye(terc.; s.132)
[84] Tahrici geçti.
[85] Bkz.:İbnu Kuteybe Garibul Hadis(1/152)
[86] Ahmed(1/375) Ebu Ya'la(9/197) Heysem Bin Küleyb Müsnedi Şaşi(2/273) Taberi Tefsiri(16/28) İbni Kesir Tefsiri(1/580,3/18) Şa'rani Muhtasaru Tezkira(s.508) İbni Kesir en Nihaye(tercemesi; s.133) Nuaym Bin Hammad (s.362)
[87] İbni Mace(4076) Deylemi(3463) İbni Ebi Asım el Ahadu vel Mesani(3/165) Feyzul Kadir(4/134) Elbani Sahihul Cami(3567) Berzenci el İşaa(s.253) Kenzul Ummal(38864) Camius Sağir(4787) Suyuti; "sahih" dedi.