Bu Blog içinde Ara

9 Haziran 2012 Cumartesi

Şeytanın Karı-Koca Arasını Açması

Şeytanın Karı-Koca Arasını Açması


Aile yuvasının temelini oluşturan karı-kocadır. İslam dini barış, esenlik, mutluluk dini olduğundan fertlerin, ailelerin, cemiyetlerin mutlu, huzurlu olmasının  yolunu göstermiş ve bu huzurun korunmasını belirtmiştir.
Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur:
“Sizin en hayırlınız ailesine iyi davranandır.” [1] Bir başka hadis-i şerifte ise:
“Hiçbir mü’min, hanımına (aşırı) kızmasın. Onun bir huyunu beğenmezse bile beğendiği başka huyları olabilir.” [2]  
“Herhangi bir kadın,  kocası kendisinden memnun olduğu halde ölürse cennete girer.” [3]
“Hanımlarınızla güzel geçinin.” [4] 
“Şüphesiz ki, yumuşak davranmak bir şeyde bulunursa, onu güzelleştir Bir şeyden de alınırsa, onur çirkinleştirir.” [5]
Yine bir hadis-i şerifte:
“Yumuşaklık ev halkına  hayır ve menfaat sağlar.” [6] buyrularak aile içerisinde iyi geçinmenin önemi belirtilmektedir. Ev içerisinde de yumuşak olmalı; sert, kaba olmamalı. Ufak tefek şeylerden dolayı bağırıp, çağırmamalı. Sakin, yumuşak bir şekilde davranarak problemleri çözmeli. Ailede önemli olan husus, sorun çıkarmak değil, sorunu en iyi şekilde çözmektir. Tabiî ki, şeytan müslümanların düşmanı olduğuna  göre, karı- kocayı birbirine kışkırtarak sorun varmış gibi kavga çıkartmaya çalışır. Böylece evdeki huzurun bozulmasını sağlar ve yuvanın yıkılması, aile fertlerinin perişan olmasını ister. Bu da en büyük arzularından biridir. Rasûlullah (s.a.s.) bunu bildirmektedir:
“İblis tahtını su üzerine kurar. Sonra bölük bölük askerlerini gönderir. Askerlerinin derece ve makamca kendine en yakını, fitnesi en büyük olanıdır.  Yardımcılarının biri gelir de:‘şöyle şöyle işler yaptım’ der. İblis ona: ‘Senin yaptığın çok önemli bir şey değil’ der. Sonra onlardan  bir diğeri  gelir ve o: ‘Karı ile kocanın arasını iyice ayırıncaya (boşanıncaya) kadar peşini bırakmadım’ der. Bu ifade üzerine İblis o yardımcısını kendisine yaklaştırır ve sen ne güzel bir iş yapmışsın !’ diyerek onu takdir eder (ödüllendirir).” [7]
Görüldüğü gibi  şeytanın en büyük gayelerinden biri de karı- koca arasında geçimsizliğin çıkması ve sonuçta birbirinden ayrılmasıdır. Böylece aile yuvasını yıkarak ailenin perişan olmasına sebep olmaktır. Çocukların mağdur olması, kadının zor duruma düşmesi gibi zararlar vermektedir. Dolayısıyla mü’minlerin uyanık olması gerekir. Evde ufak tefek sebeplerden dolayı bağırmamalı, evin huzurunu bozucu her türlü yanlışlıklara  karı- koca  olarak çok dikkat  etmeli, bunun  için de anlayışlı olmalıdır. Şeytanın birbirlerini kışkırttığını unutmamalı, o, en ufak şeylerden dolayı öfkelendirip karşılıklı münakaşalara sürüklemektedir. Burada dikkat edilecek  en önemli husus öfkelenmemeye çalışmak ve buna dikkat etmektir. Eğer öfkelenirsek ne yapmalıyız? Bunu Rasûlullah (s.a.s.) şöyle bildirmektedir:
“Öfke şeytandandır. Şeytan ateşten yaratılmıştır, Ateş  ise su ile söndürülür. Öyleyse biriniz öfkelenince (kızınca) hemen kalkıp abdest alsın.” [8]
Süleyman (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.s.)’in yanında iki kişi birbirlerine sövmeye başladılar. Birinin yüzünde (diğerine karşı) öfkesi gözüküyordu. Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Ben bir kelime biliyorum. Eğer onu söyleyecek olsa kendisinde oluşan öfke giderdi: “Eûzü billâhi mineşşeytânirracîm; (Ya Rabbi, kovulmuş şeytanın şerrinden Sana sığınırım)” buyurdu. [9]
Yine bir hadis-i şerifte:
“Sizden biriniz ayakta iken öfkelenirse o hemen otursun, öfkesi geçerse ne âlâ, geçmezse yatsın.” [10] buyruluyor. Ayakta  duran kişi öfkelendiği zaman elinden kaza çıkması söz konusudur. Oturunca ayaktakine nispetle  hareket çabukluğu azalmış olur. Yattığı zaman ise vücut baskısı ile gerilen damarlarda bir gevşeme görülür. Bu hadis-i şerife uyanlar bir çoktehlikeden korunmuş olurlar. Rabbimiz Allah, öfkeyi tutmanın ve öfkeli olunduğu zaman nefsine hâkim olmanın önemini Kur’ân-ı Kerim’de bildirmektedir:
“Onlar bollukta ve darlıkta (Allah rızası için) harcarlar. Öfkelerini yenerler. İnsanların  kusurlarını affederler. Allah iyilik yapanları sever.”[11]
Abdullah İbn Mes’ud (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.s.):
“Aranızda  pehlivan kime dersiniz?” diye sordu. Biz:
‘Kendisini erkeklerin yenemediği kimseye, cevabını verdik. “O değildir! Lâkin pehlivan, kızgınlık anında nefsine hâkim olan kimsedir” buyurdular. [12]
Ebu Hureyre (r.a.)’dan rivayetle Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“Asıl pehlivan, rakibini yenen değil, kendini kızdırıcı durumlarda nefsine (kendine) hâkim olup öfkelenmeyen (kızmayan)dir.[13] Marifet, herhangi bir oyunda rakibini yenmek değil, nefsini yenmektir:
“Güçlü kimse insanları yenen değildir, asıl güçlü nefsini yenendir (Kötü arzularına karşı mücadele ederek onu yerine getirmeyendir).”  [14]
“Kullarıma söyle: sözün en güzelini konuşsunlar. Sonra şeytan aralarını bozar (açar). Çünkü  şeytan, insanın apaçık düşmanıdır.” [15] 
Evde hanım ve bey, birbirlerini üzecek, kızdıracak şeyler değil, birbirini sevindirecek, memnun edecek sözler söylemeli ve  işler yapmalıdır. Mü’min bir aile, mutluluğa engel olacak her türlü şeyden  sakınmalı ve buna çok dikkat etmelidir.


[1] Tirmizî, Radâ 11; Ebû Dâvud, Sünnet 15; Müslim, Birr 149; İbn Mâce, Nikâh 50
[2] Müslim, Radâ 61; İmam Hafız el-Munzirî, Terğib ve Terhib, c. 4, s. 212, Hds. 9
[3] Tirmizî, Radâ 10; İbn Mâce, Nikâh 4
[4] A.g.e. c. 4, s. 211, Hds.8, Buhârî, Müslim ve diğerleri rivayet etmişlerdir.
[5] Müslim, Birr 78; Ebû Dâvud, Cihad 1, Edeb 11
[6]  Ahmd b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 71, 104, 1 05; İmam Hafız el-Munzirî, Terğib ve Terhib, c. 5, s. 276, Hds. 9
[7] S. Müslim,  Kitabu   sıfati’l   Kıyame   ve’l-Cenne  Ve’n-nar, B. 16, Hds. 65
[8] S  Ebû  Dâvud, K. Edeb, B.  4,  Hds. 4784; Ahmed  b. Hanbel   c. 4,s.  226
[9] S. Buhârî, K. Edeb, B. 76, H. 140; S
[10] S. Ebû Dâvud, K. Edeb, B. 4, Hds. 4782; İmam Hafız el-Munzirî, Terğib ve  Terhib, c. 5, s. 333, Hds, 16
[11] Âl-i İmrân: 3/134
[12] Müslim, Birr 30; Ebû Dâvud, Edeb 3; Terğib ve Terhib, c. 5, s. 329, Hds. 9
[13] Buhârî, Edeb 76; Müslim, Birr, 107-108;  Prof. Dr. İbrahim Canan, Kütüb-i  Sitte Muhtasarı, c. 12, s. 294, Hds. 2
[14] İmam Hafız el-Munzirî, Terğib ve Terhib, Terc. c. 5, s. 329, Hds. 8; İbn Hibban, Sahih’inde rivâyet etti.
[15] İsrâ: 17/53