Allâh’ın kitabında, O’na yakınlaşmak için oruç tutmaya teşvik eden ve faziletlerini beyan eden, muhkem ve açıklayıcı ayetler gelmiştir. Örneğin bir ayette: (Oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allâh’ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar varya; işte Allâh, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır) [Ahzâb: 35]
Yine Allâh şöyle buyurur: (Eğer bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır ) [Bakara: 184]
Allâh Resûlü (s.a.s.) bir hadisinde, orucun şehvetlere karşı bir kalkan olduğunu açıklamıştır: (Ey gençler ! kimin evlenmeye gücü yeterse evlensin; çünkü evlilik gözü sakındırır ve ferci korur. Kimin de gücü yetmez ise, oruç tutması gerekir, çünkü onun için bir kalkandır. ) el-Buhârî, 5065; Müslim, 1400
Müslüman kardeşim, bu hadisten orucun şehvetlere engel olduğu ve hiddetini kestiği anlaşılmaktadır. Şehvetler ise, ateşe götürür; oruçta, ateşle oruç tutanın arasına girmekle engel olur.
Dolayısıyla oruçun ateşe karşı bir kalkan
olduğu, kulun onun ile ateşten
korunduğunu açıklayan hadisler
gelmiştir. Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Hangi kul Allâh yolunda bir gün
oruç tutarsa; Allâh bu oruçla onun yüzünü ateşten yetmiş sene uzaklaştırır. )[1]
Başka bir hadiste: (Oruç kalkandır, kul onunla ateşten korunur)[2]
(Ebu
Umâme (r.a)’dan, « Ey Allâh’ın Resûlü!
Cennete gireceğim bir ameli bana göster » der. Allâh Resûlü
(s.a.s.) de şöyle buyurur: «Oruç tutman gerekir, onun gibisi yoktur »)[3]
Ramazan, hayır ve bereket ayıdır. Allâh bu ayı
bir çok faziletlerle donatmıştır. Bunlardan birisi; Allâh (Azze ve Celle) bu
ayda Kur’ân’ı, insanlar için hidâyet ve müminler için şifâ maksadıyla
indirmesidir.
Bu konuda Allâh şöyle buyurur: (Ramazan ayı,
insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri
olarak Kur’ân’ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler
onda oruç tutsun) [Bakara: 185]
Ramazan ayında öyle bir
gece vardır ki, bu gece, Allâh (Azze ve Celle)’nin katında bin aydan daha
hayırlıdır. Bu, kadir gecesidir. Allâh Teâla bu meyanda şöyle buyurur (Biz onu (Kur’an’ı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin
ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi, bin aydan daha hayırlıdır. O gecede,
Rablerinin izniyle melekler ve Ruh (Cebrail), her iş için iner dururlar. O
gece, esenlik doludur. Ta fecrin doğuşuna kadar.) [Kadir suresi: 1-5]
Bu ayda şeytanlar zincirlenir, cehennem
kapıları kapanır ve cennetin kapıları açılır. Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle
buyurur: (Ramazan geldiğinde; Cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları
kapanır ve şeytanlar zincirlenir.)[4]
Ramazan Ayının Tesbiti
Ramazan
ayı adil bir kimse tarafından hilalin görülmesi veya şaban ayının günlerinin
otuzu tamamlaması ile tesbit edilir.
İbni
Ömer r.a.’dan; “İnsanlar hilali gözetliyordu. Hilali gördüğümü Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem’e haber verdim ve insanlara oruç tutmalarını
emretti.”[5]
Ebu
Hureyre r.a.’den; “(Ramazan Hilalinin) görülmesiyle orucu tutun ve (Şevval
hilalinin) görülmesiyle bayram edin. Eğer hava kapalı olup (hilali
göremezseniz) Şaban ayını otuza tamamlayın.”
Hüseyin
İbnu'l-Haris el-Cedeli, Haris İbnu Hatib (radıyallahu anh)'den anlatıyor:
"Haris dedi ki: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) hiIali görünce
oruç tutmamızı emretti, eğer biz göremez de iki âdil şâhid gördükleri hususunda
şehâdet ederlerse, onların şehâdetlerine uyarak tutacaktık.''[6]
Müslim
ve Nesai'de gelen bir rivayette: "Biz ümmi bir milletiz, ne yazı ne de
hesap biliriz. Ay, şöyle şöyledir" dedi. Yani bir defasında yirmidokuz,
bir defasında otuz gösterdi" denmiştir."[7]
Ebu
Umayr İbnu Enes, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın ashabından olan
amcalarından naklettiğine göre, bir grup kimse Resulullah (aleyhissalâtu
vesselam)'a binekleriyle gelip: "Dün hilâli gördük'' diye şehâdette
bulundular. Bunun üzerine, Efendimiz onlara oruçlarını açmalarını, sabah olunca
da musallaya (bayram namazına) gelmelerini emretti."[8]
Bir beldede hilalin
görülmesi diğer beldeler için de geçerlidir.
Ramazanın
girişi, gözle görüldüğü veya şehâdet ile yâhut iddetin tamamlanmasıyla sâbit
olmuş ise, mükellef olan her müslümanın orucuna geceden niyet etmesi farzdır.
Hadiste:
( Kim geceden oruca niyet etmezse, onun oruçu yoktur )[9]
Ramazan
ayına idrak ettiğini bilmeden yer ve içerse sonra da bunu bilirse, kendini
yemek ve içmekten tutarak orucunu tamamlar, bu onun için yeterlidir.
Niyetin
geceden yapılması farz olan oruca hastır. Çünkü Allâh Resûlü (s.a.s.), Aişe
(r.a)’ya, ramazan olmaksızın gelir ve şöyle derdi: “Yanınızda kahvaltı var mı?
Yoksa ben oruçluyum”.[10]
Sehl b. Saad (r.a.) şöyle der: (Beyaz
ipliği, siyah ipliğinden ayırt edilinceye kadar yiyin, için )[11],
âyeti indiğinde, kişi oruç tutmak isterse ,bacağına beyaz ve siyah iplik
bağlardı her ikisinin görülmesi açığa çıkıncaya kadar, yeme içmeye devam
ederdi. Bunun üzerine Allâh, daha sonra (من الفجر)
(fecre kadar) ayetini indirir. Böylece bunun, gece ve gündüz manasına geldiğini
bildiler.)[12]
Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Fecr iki
tanedir: İlki; yemeği yasaklamaz, namazı helâl kılmaz. İkincisi; yemeği
yasaklar, namazı helâl kılar.)[13]
Diğer bir hadiste: (Peygamber (s.a.s.)
parmaklarını topladıktan sonra onları yere doğru dikerek) «fecr, şöyle zâhir
olan aydınlık değildir. (Şahâdet parmağını orta parmağı üzerine koyup iki elini
uzatarak ) lâkin şöyle görünen aydınlık fecirdir» buyurmuştur.) [14]
Sonra
da orucu geceye tamamlar:
Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Gece bu
taraftan gelir, gündüz de bu taraftan gelip güneş batarsa; oruçlu iftar etmiş
olur )[15]
Bu durum güneş dairesinin hemen batması
akabinde gerçekleşir. Velevki ışığı belirgin olsa bile. Allâh Resûlü (s.a.s.)’in
durumu oruçlu olduğunda böyleydi; Bir kişiye emreder, o da yüksek bir yere
çıkar, güneş battı dediğinde; İftar ederdi.[16]
İMSAK VAKTİ GÜNEŞİN DOĞUŞUNA 41 DAKİKA KALADIR
DİYENLERE REDDİYE
Hamd alemlerin
Rabbi Allah’a, salat ve selam gönderilmiş bütün nebilere olsun. Bundan sonra;
“Sabahın, beyaz ipliği siyah
ipliğinden ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra akşama kadar orucu
tamamlayın.”(Bakara/187)
Ebu Ubeyd, ayette geçen siyah ve beyaz ip terkiplerine şu anlamları
vermiştir: “ Siyah ip gece , beyaz ip
ise fecr-i sadıktır. Burada (ip diye tercüme edilen) خيط kelimesi renk anlamına
gelir.’’
İlim ehli konuyla ilgili şöyle demiştir: “Beyaz ip, ufka yatay olarak uzanan ikinci şafağın başlangıç anıdır.
Şafakta ortaya çıkan bu aydınlık ufka paralel uzanmış bir ip gibidir. Siyah ip
ise bu şafakla birlikte ufukta görülen gecenin alaca karanlığıdır.’’
İmsak saati beyaz olan şafak esas alınır. İmsak saatini güneş doğmasına
yakın esas alanlar ;sabaha yakın çıkan kızıl şafağı esas almışlardır.Bu da tercih edilmeyen bir görüştür. Bu
vakit Hanefi mezhebinin sabah
namazının kılınmasını uygun gördüğü vakittir.
Buhârî ve Müslim’in rivayet etiği hadiste; Enes İbn Malik radiyallahu
anh’dan şöyle nakledilmiştir: “Zeyd İbn Sabit radiyallahu anh a Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte sahur yaptıklarını sonrada namaza
durduklarını bana anlattı. Ona ‘Sabah namazı ile sahur arasında ne kadar zaman
geçmişti? Diye sordum. O da ‘Elli ya da
altmış ayet okunacak kadar bir zaman şeklinde cevap verdi.” (Buhari, 575; Müslim.
Sıyam Nesai, 2155; Tirmizi, 703; İbn Mace, 1695; Sahih)
Sahura son verip namaza başlama arasında geçen yaklaşık elli veya 60
ayetlik zamandır. Onu da iyi bir Kur’an okuyucusu sünnete uygun okursa 15- 20 dakikada okuyabilir.
Buhari rivayetinde; Ebu Hazım Sehl İbn Sa’d radiyallahu anh’ın şöyle
dediğini işittiğini nakletmiştir: Ailemle
birlikte sahur yapardım. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte
sabah namazını kılmaya yetişmek için acele ederdim.”(Buhari. 1920;)
Sahurda acele etmek, sahur vaktinde yemeği hızla yemek anlamına gelir.
Bu da sahur vaktinin, ikinci şafağın
doğmasından az bir süre önce olduğunu gösterir.”
İbn Mace rivayettin de; Mugîs b. Sümey 'den rivayete göre, şöyle
demiştir: "Ben, Abdullah b. Zübeyr ile birlikte sabah namazını alaca
karanlıkta kıldım, selâm verince İbn Umer radiyallahu anh’in yanına vararak:
"Bu namaz da nedir böyle?" diye sordum. "İbn Umer de: "Bu
namâz bizim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile Ebû Bekir ile ve Ömer
ile birlikte kıldığımız namazdır. Ömer, sabah namazında öldürülünce Osman, sabah namazını ortalık aydınlanınca kılmaya
başladı. dedi.”( İbn Mâce. 671; Sahih. )
Sahih rivayetlerde gelenlere göre sahabenin uygulaması, sabah namazını beyaz
şafakta(alacakaranlıkta) kıldıklarıdır. Ebu Bekir ve Ömer radiyallahu
anhuma dönemlerinde de bu şekilde devam etmiştir. Ömer radiyallahu anhu şehid
edildikten sonra Osman radiyallahu anhu namazı
kızıl şafakta yani güneş doğmasına yakın kılmıştır.Bunun sebebi beyaz
şafakta(alacakaranlıkta) halifeye suikast yaptıkları içindir.
Buhari ve Müslim rivayetin de; Urve İbn Zübeyr Aişe radiyallahu anh’ın
kendisine şöyle haber verdiğini nakletmiştir: “Müslüman kadınlar, mırt adı verilen örtüye bürünerek Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte sabah namazına iştirak ederlerdi.
Namaz bitince evlerine dönerlerdi. Gecenin karanlığından ötürü kimse onları
tanımazdı.”(Buhari, 578; Müslim, Salat. Ebu Davud, 423; Tirmizi, 153;
Sahih)
Müslimin rivayetinde; Urve b. ez-Zubeyr'den rivayete göre Nebi
sallallâhu aleyhi ve sellem'in zevcesi Âişe radıyallâhu anhâ dedi ki: Mümin
hanımlardan kadınlar Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem ile birlikte
elbiselerine bürünmüş olarak sabah namazına iştirâk ederlerdi. Sonra da
evlerine geri döndüklerinde Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem'in namazı (تغليس)
tağlis ile (erken vakitte) kılmasından
dolayı kim oldukları tanınmazdı.”(Muslim, Salat. Nesai, Salat. Ebu Davud,
423; 545; İbn Mace,669; Sahih)
Bu durum sabah namazı vaktinin
fecrin doğmasıyla birlikte başladığını gösterir. Ayrıca bu hadis
Rasullullah sallallahu aleyhi ve selem sabah namazına gecenin son karanlığında
başladığına delalet eder. Aişe annemizin radiyallahu anhuma “Biz namazdan çıktığımızda gecenin
karanlığından dolayı kimse kimseyi tanımazdı.”
Buhari ve Müslim rivayetinde; Seyyar İbn Selâme'nin şöyle dediği
nakledilmiştir: "Babamla birlikte Ebû Berze el-Eslemî'nin yanına
gitmiştik. Ona namazların vakitleri hakkında bir soru sorduk. Bize şöyle cevap
verdi:
“Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem öğle namazını güneş tepe
noktasından zevale doğru meyledince kılardı. İkindi namazının vakti ise, öğle
namazından sonra bir kimsenin Medine'nin en uzak mahallesine gidip geri
dönüşüne rastlardı ve bu sırada güneş hala sıcaklığı hissedilecek kadar canlı
olurdu. Râvî şöyle demiştir; Akşam namazının vaktiyle ilgili olarak Ebû
Berze'nin ne söylediğini unuttum - Yatsı namazı konusunda ise biraz esnek
davranır ve gecenin ilk üçte birlik vaktine kadar bunu geciktirebilirdi. Ancak
yatsı namazından önce uyumayı ve namazdan sonra da sohbete dalıp konuşmayı hoş
karşılamazdı. Sabah namazını kıldırıp
bitirdiğinde ise cemaatte bulunanlar yanındakini tanıyacak kadar aydınlık
olurdu. Sabah namazının her iki rekatında veya rekatlarından birinde 60-100
âyet arasında Kur'an okurdu." (Buhari, 771; Müslim, Salat. Nesai, 530; Ebu
Davut, 398; Sahih. )
Rasullullah sallalahu aleyhi ve sellem hadiste rivayet edildiği gibi
sabah namazının ilk rekatında bazen 100 ayet okurdu 2. Rekatında bazen 60 ayet
okurdu. Şu andaki bazı taifelerin imsak saatini sabahın güneş doğmasına 41 dakika kala almaları Allah Rasulu sallallahu
aleyhi ve sellem ‘in sünnetine uygun değildir.
Çünkü İmsak tan sonra Allah Rasulu sallallahu aleyhi ve sellem takriben
20 dakika sonra Sabah namazına başlardı. Şu anda bunların verdiği takvime göre
Rasullullah sallallahu aleyhi ve sellem ‘in kıldığı namaz bu taifenin verdiği
süre yetmez. Çünkü bir cüz kuran en az 35 dakika okunur. Bunun rukusu var
rukudan sonra kıyam var secde var tahiyatı var onun için bunların verdiği imsaklar batıldır.
Allah azze ve cellenin kitabını Nebi sallallahu aleyhi ve sellemin
sünnetini anlamamaktır. Bu şahısların
ilimden nasipleri yoktur.
Takvimleri düzenleyen kuruluşlar arasında ummul kura üniversitesi var bu
üniversitenin İstanbul için verdiği imsak vakti diyanet in takvimi arasında 5
dakika fark var. Diyanetin belirlediği
imsak saatinden 15 dakika sonra yemeye devam edenlerin önce tevbe edip
oruçlarını kaza etmeleri gerekir.
Onun için diyanetin takvimine uyulması uyulmadığı takdirde oruçların batıl ,ahiret günün de sorumlu
, akibetlerininin kötü olacağıdır.Velev ki erken imsağı bıraksak bile bir
zararı olmaz. Ama imsak geçtiği zaman yemeğe içmeye devam edersek oruç
batıl olur. Allah bizi bu durumdan muhafaza eylesin.
Fecr sadığın bir başlangıcı vardır. Başlangıcının açılması en az bir 20- 25 dakika geçmesi lazım ki fecr-i
sadık iyice açılsın.
Rivayet edilen hadislerde de durum bunu gösteriyor. Çünkü Âişe validemiz
diyor ki “Biz namazdan çıktığımızda
karanlıktan dolayı kimse kimseyi tanımazdı. “Aişe radiyallahu anha
şöyle demiştir: "Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sabah namazını
sabahın alacakaranlığında kıldırırdı ve müminlerin hanımları namazın hemen
ardından mescidden ayrılırlardı. Hatta bu alacakaranlıkta
onları tanımak mümkün olmazdı. (başka bir rivayette birbirlerini
tanımaları mümkün olmazdı.)"(Buhari. 872; Müslim. Salat. Tirmizi. 153;
Sahih.)
Şu anda imsak, güneşin doğmasına 41 dakika kaladır diyenlerin kendileri
bizatihi itiraf ediyorlar ki ;diyanetin
belirlediği 3;52 imsak saatinden 20 dakika sonra beyaz şafak(fecr-i
sadık)çıkmaktadır.
Diyanetin uyguladığı ihtiyat payın ise 5 dakikadır. Mekke’de sabah ezanı 4:23 güneş 5:45 takriben 1 saat
25 dakikadır. Medine de imsak 4;16 güneş 5:41’dir. Bu şahısların verdiği imsak
saati 41 dakikadir.
Güneş doğmasına yakındır. Yukarıda belirttiğimiz gibi Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem 1. Rekatta 100 ayet 2. Rekatta 60 ayet okuduğu
zaman bu şahısların verdiği vakit bu zamana yetmiyor.
Çünkü Aişe radiyallahu anha annemiz “Biz sabah namazından çıkardık sabahın karanlığında kimse kimseyi
tanımazdı”onun için benim
tavsiyem her sene bir tane şahsın çıkıp Allah azze ve celle’nin ayetlerini
tahrif etmesi Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hadislerini inkar
etmesi olan bir şeydir, bu yüzden bu kişilere tabi olmamak lazım.
Hatta kendini selefe nispet eden bazı şahısların bunlara uyması da
şaşılacak bir şeydir. Bu şaşkın şahıslar her sene akidelerini değiştiriyorlar
ve her azgın şeytanın peşinde gidiyorlar.
“Size şeytanların kimin üzerine indiğini haber vereyim mi?”(Şuara/221)
“Her yalancı günahkar üzerine inerler.” (Şuara/222)
“Rabbimiz bize Hakkı Hak bilip Hakk’a tabi olmayı batılı da batıl bilip
ondan uzak olmayı nasip eylesin.
Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.
Allâh Teâla şöyle buyurur: (Ey iman edenler!
Oruç, sizden önceki ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur
ki korunursunuz ) [Bakara, 183]
Oruç, vakit ve hüküm olarak Ehli Kitâb’a farz
olunduğu şekildeydi. Yemezler ve içmezler, uykudan sonra ilişkide bulunmazlardı
( Yâni birisi uyuduğunda bir sonraki geceye kadar yemek yemezdi ). Bu,
müslümanlara da aynı şekilde farz kılındı. Bunun hükmü kalkınca, Allâh Resûlü
(s.a.s.) Ehli Kitâb’ın orucu ile bizim orucumuzun arasını sahûr ile ayırdetmeyi emretti.
Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Kitab
Ehli’nin orucu ile bizim orucumuzun arasındaki fark, sahûr yemeğidir.)[17]
Sahûr berekettir, çünkü sahûr sünnete uymadır,
oruç tutana güç verir ve sahûrda Kitab Ehli’ne muhâlefet söz konusudur.
Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Sahûr
yemeği yiyin; çünkü gerçekten sahûrda bereket vardır.)[18]
Sahûrun en büyük bereketlerinden birisi de,
Allâh Teâla ve Melekleri sahûr yemeği yiyenlere salât getirmeleridir.
Hadiste:(Sahûr yemeği berekettir, velev ki
biriniz, sudan içeceği bir yudum olsa bile sahûru sakın terketmeyin. Gerçekten
Allâh ve Melekleri sahûr yemeği yiyenlere salat getirirler.)[19]
Müezzin ezanı okuduğunda, elinde bir bardak su olsa
veya yemek yer olsan bile, rahat bir şekilde ye ve iç. Çünkü bu rahmet edenler
içinde en rahmetli olanın (Allah’ın) oruçlu kullarına ruhsatırdır. Allah Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Biriniz
ezanı duyduğunda, su kabı elinde ise, ondan olan ihtiyacını gidermeden
bırakmasın.) [Sahîh Sünen Ebî Dâvud, 2060].
Allâh Resûlü(s.a.s.) şöyle buyurur: (İnsanlar
iftâr etmekte acele ettikleri müddetçe, din üstün olmakta devam eder. Çünkü
Yahudi ve Hristiyanlar geciktirirler.)[20]
Diğer bir hadiste: (İnsanlar iftârı acele
yaptıkları müddetçe hayırdadırlar)[21]
İftâr akşam namazından öncedir, ama kişi ne ile
iftar edecektir?
Enes (r.a) dan şöyle der: (Peygamber (s.a.s.)
namaz kılmadan önce rutab hurmalarıyla iftar ederdi. Rutab olmadığında hurma
ile, hurma da olmadığında yudumlayarak su içerdi.)[22]
Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Gerçekten
oruç tutanın iftarı esnasındaki duası reddedilmez.)[23]
Allâh Resûlü (s.a.s.)den naklolunan dua da:
(Susuzluk gitti, damarlar ıslandı, Allah’ın izniyle de ecir sabit oldu
(kazanıldı)[24]
Oruç tutmanın yasaklandığı günler;
1- Bayram günleri
Ebu Sa'id (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "İki günde oruç
câiz olmaz: Fıtır günü (Ramazan bayramının birinci günü) ve Nahr günü."[25]
2- Teşrik günleri
Nübeyşe el-Hüzeli (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Teşrik günleri,
yeme-içme ve Allah'ı zikretme günleridir."[26]
3- Tek Cuma günü
Ebu
Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)
buyurdular ki: "Sizden hiç kimse, cum'agünü oruç tutmasın. Ancak bir gün önceden
veya sonradan oruç tutuyorsa bu takdirde cum'a günü de oruç tutabilir."
Müslim'in bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Cum'a gecesini, diğer geceler
arasında gece namazına tahsis etmeyin, cum'a gününü de diğer günler arasında
oruç günü olarak tayin etmeyin, ancak birinizin tutmakta olduğu oruç arasına
denk gelirse o hariç."[27]
4- Farz olan hariç cumartesi günleri
Abdullah İbnu Büsr es-Sülemi, kızkardeşi
es-Sammâ (radıyallahu anh)'dan naklediyor: "Resulullah (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki: "Cumartesi günü oruç tutmayın, ancak Allah'ın
size farzettiği şeyde o gün oruç tutarsınız. Biriniz yiyecek nev'inden bir şey
bulamaz da sadece üzüm (asması) kabuğu veya bir ağaç çöpü bulacak olsa onu
ağzında çiğnesin (ve yine de cumartesi günü oruçlu olmasın).''[28]
5- Şekk gününde:
Sıla İbnu Züfer anlatıyor: "Biz, Şabandan
mı, Ramazandan mı olduğu şüphe edilen günde Ammâr (radıyallahu anh)'ın yanında
idik. Bize kızartılmış bir koyun getirildi. Cemaatten biri: "Ben
oruçluyum'' diyerek geri çekildi. Ammâr: "Kim bugün oruç tutarsa, muhakkak
olarak Ebu'I Kâsım aleyhissalâtu vesselâm'a isyan etmiştir" dedi"[29]
Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Sizden kimse,
ramazanı bir veya iki gün önceden oruç tutarak karşılamasın. Eğer bir kimse,
önceden oruç tutmakta idiyse, orucunu tutsun.''[30]
6- Dehr orucu
İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:
"Resulullah (aleyhissalatu vesselâm) buyurdular ki: "Kim ebed orucu
tutarsa, ne oruç tutmuş, ne iftar etmiştir.''[31]
7- Kadın kocasından izinsiz nafile oruç
tutamaz;
Ebu Hureyre r.a.’den; Rasulullah sallallahu
aleyhi ve sellem buyurdu ki; Kadın kocasının yanında ancak onun izniyle
(nafile) oruç tutabilir.”[32]
8- Şaban ayının ikinci yarısı:
Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Şaban ayı
yarılandı mı artık oruç tutmayın."[33]
Nafile Oruçlar:
1- Pazartesi ve Perşembe günleri:
Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor:
"Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ameller Allah
Teala hazretlerine pazartesi ve perşembe günleri arzedilir. Ben, amelimin
oruçlu olduğum halde arzedilmesini severim."[34]
2- gün aşrırı oruç;[35]
3-her aydan üç gün;
Muâzetu'l
Adeviyye anlatıyor: "Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)'den sorduın:
"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) her ay üç gün oruç tutar mıydı?''
"Evet!''
diye cevap verdi. Ben tekrar:
"Ayın
hangi günlerinde tutardı?'' dedim.
"Hangi
günde oruç tuttuğuna ehemmiyet vermezdi'' diye cevap verdi.''[36]
4- Şaban ayının çoğunu oruçlu geçirmek:
Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor:
"Resulullah aleyhissalâtu vesselâm (bazan) oruca öyle devam ederdi ki,
"(Bu ay) hiç yemiyecek'' derdik. Bazan da öyle devamlı yerdi ki, "(Bu
ay) hiç tutmayacak'' derdik. Ben, onun ramazan dışında bir ayı tam olarak
tuttuğunu görmedim. Herhangi bir ayda, şâban ayında tuttuğundan daha fazla
tuttuğunu da görmedim."[37]
Üsâme
(radıyallahu anh) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resulü dedim, Şâban ayında
tuttuğun kadar başka aylarda oruç tuttuğunu göremiyorum (sebebi nedir?)'' diye
sordum. Şu cevabı verdi:
"Bu,
Receb'le Ramazan arasında insanların gaflet ettikleri bir aydır. Halbuki O,
amellerin Rabbülâlemin'e yükseltildiği bir aydır. Ben, oruçlu olduğum halde
amelimin yükseltilmesini istiyorum."[38]
5-
Şevval’den altı gün oruç:
Eyub
(radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)
buyurdular ki: "Kim Ramazan orucunu tutar ve ona Şevval ayından altı gün
ilave ederse, sanki yıl orucu tutmuş olur."[39]
6- Zilhicce’de dokuz gün:
Hüneyde İbnu Hâlid hanımından, o da Resulullah
(aleyhissalâtu vesselâm)'ın zevcelerinden birinden anlatıyor: "Resulullah
(aleyhissalatu vesselâm) Zilhicce'den dokuz günle Aşura günü oruç tututardı.
Bir de her aydan üç gün, ayın ilk pazartesi ile perşembe günü oruç
tutardı."[40]
7- Hac dışında Arefe günü
Ebu Katâde (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Resulüllah (aleyhissalatu vesselâm) buyurdular ki: "Arafat günü
tutulan orucun, geçen yılın ve gelecek yılın günahlarına kefaret olacağına
Allah'ın rahmetinden ümidim var."[41]
8- Muharrem ayının çoğunda ve aşure günü oruç;
Ebu Hureyre r.a.’den; Rasulullah sallallahu
aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Ramazan ayından sonra en faziletli oruç Alah’ın
Muharrem ayında tutulan oruçtur. Farz namazlardan sonra namazların en
faziletlisi gece namazıdır.”[42]
Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor:
"Ramazan (farz olmazdan) önce Aşura orucu tutuluyordu. Ramazanın farziyeti
indikten sonra onu dileyen tuttu, dileyen de tutmadı."[43]
İbnu
Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)
Medine'ye gelince, yahudileri Aşüra günü oruç tutar gördü. Onlara:
"Bu
da ne, (niçin oruç tutuyorsunuz)?" diye sordu.
"Bu,
sâlih (hayırlı) bir gündür. Allah, o günde Beni İsrâil'i düşmanlarından
kurtardı. (Şükür olarak) Hz. Musa o gün oruç tuttu '' dediler. Resulullah
(aleyhissalâtu vesselâm):
"Ben
Musa'ya sizden daha layığım" buyurup o gün oruç tuttu ve müslümanlara da
tutmalarını emretti.[44]
Diğer
bir hadiste; “Aşure gününde oruç tutunuz, bir gün öncesinde veya bir gün
sonrasında da oruç tutarak yahudilere muhalefet ediniz.”[45]
Buyrulmuştur.
Aşure gününde yapılan bidatler; sürme çekmek,
musafaha yapmak, aşure yemeği pişirmek, sevinç gösterisi, gusül, kına yakmak,
hüzün günü olarak değerlendirmek, o günü açlık ve susuzluk günü yapmak, ağıt
yakmak, zincirlerle dövünmek bütün bunlar aşure günü yapılan çirkin fiillerdir.
Ne
peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’den, ne sahabeden, ne de tabiinden bu
konuda gelen bir şey yoktur. “Kim aşure gününde ev halkına bolluk gösterirse
Allah bütün sene ona bolluk verir” sözü ise Rasulullah sallallahu aleyhi ve
sellem adına uydurulmuş bir yalandır.
Üç
aylarda oruç:
Bu konuda sahih bir şey yoktur. Özellikle Recep ayına has bir fazilete delil
yoktur.
Haraşe
Bin Hurr’den; Ömer r.a. Recep ayında oruç tutanları dövüyor ve diyordu ki;
“Yeyiniz! Bu aya ancak cahiliyedekiler tazim ederdi.”[46]
İbni
Ömer r.a. Recep ayına tazim edenlerden hoşlanmazdı.[47]
ORUÇLUNUN
TERKETMESİ GEREKLİ OLAN ŞEYLER
Allâh
Resûlü (s.a.s.) oruç tutanın iyi ve güzel ahlâk ile donanmasını, ayrıca
ahlâksızlık, müstehcenlik, sövüp saymak ve kırıcılıktan uzak durmasını teşvik
etmiştir. Aslında müslümanın her zaman bu tür şeylerden uzak durması ve
kaçınması gerekli olmakla birlikte, ancak oruç farizâsını edâ ettiği esnadaki
yasaklık daha da şiddetli olmaktadır.
Bunun
için bu kötülükleri yapan hakkında Nebî (s.a.s.) den şiddetli tehdit gelmiştir.
Şöyle buyurur: (Nice oruçlu vardır ki ona tuttuğu oruçtan sadece açlık ve
susuzluk kalacaktır.)[48]
Dolayısıyla
oruçlunun orucunu yaralayan işlerden kaçınması gerekmektedir.
ORUÇLUNUN
YAPMASI MUBAH OLAN İŞLER
1-
Oruç tutan cünub olarak sabahlayabilir : Aişe ve Ummu Seleme (r.anhma) şöyle
derler: (Peygamber (s.a.s.) ramazanda ihtilamsız olarak cünub olduğu halde
fecir girerdi, böyle iken gusül abdesti alarak oruç tutardı.)[49]
2-
Oruç tutan misvak kullanabilir, koku sürünebilir : Allâh Resûlü (s.a.s.)
şöyle buyurur: (Eğer ümmetime zorluk vermeyeceğimi bilseydim, her namaz ile
birlikte misvağı onlara emrederdim)[50]
Allâh
Resûlü (s.a.s.) hadiste oruçlu ile oruçsuz olanın arasını ayırmamıştır. Bu da
her abdest ve namaz esnasında oruçlu ve oruç tutmayanın misvak
kullanabileceğine delildir.
İbni
Mesud r.a.’den; “Biriniz oruçluyken taransın ve güzel koku sürünsün.”[51]
3- Mazmaza ve İstinşâk : Allâh Resûlü (s.a.s.)
oruçlu olduğu halde mazmaza ve istinşâk yapardı. Ancak oruç tutanın bunu
şiddetlice yapmasını yasaklamıştır. Hadiste: (...İstinşağı şiddetlice yap,
ancak oruçlu olursan başkadır. )[52]
4- Oruçlunun hanımıyla oynaşıp öpebileceği : Aişe (r.anha)’nın şöyle
dediği sabit olmuştur: (Allâh Resûlü (s.a.s.) oruçlu olduğu halde öperdi,
oruçlu olduğu halde oynaşırdı, ancak o içinizden nefsine en fazla sahib
olanıydı. )[53]
Bu
durum genç için mekruh olup, ihtiyar için serbest görülmüştür.
Abdullâh b. Amr b. el-Âs şöyle rivâyet etmiştir Nebî
(s.a.s.) yanında iken bir genç gelir ve şöyle der: «Ey Allâh’ın Resûlü ! Oruçlu
olduğum halde öpebilir miyim?» O da « hayır » der. İhtiyar bir adam gelir, ve
şöyle der: «Oruçlu olduğum halde öpebilir miyim? » O da «evet» deyince,
birbirimize bakmaya başladık. Allâh Resûlü (s.a.s.) de şöyle buyurdu:
«Gerçekten ihtiyar nefsine sahiptir».[54]
5- Kan
tahlili ve gıdalanma
kasdı (serum gibi) olmaksızın
iğne vurulabileceği.
6- Hacamat: Hacamat önceden orucu
bozanlar cümlesindendi, sonra hükmü kaldırıldı. Nebî (s.a.s.) den oruçlu olduğu
halde hacamat yaptırdığı sabit olmuştur. İbn Abbâs (r.a) şöyle der: (Nebî
(s.a.s.) oruçlu olduğu halde hacamat yaptırmıştır )[55]
7- Yemeğin tadına bakmak: İbn Abbâs (r.a) şöyle
demiştir: (Oruçlu olduğu halde sirkenin, veya boğazına girmemesi şartıyla başka
bir şeyin tadına bakılmasında bir beis
yoktur )[56]
8- Göze giren sürme ve damla gibi benzeri
şeyler: Aişe
r.a.’dan; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem oruçlu iken sürme kullanırdı.”[57]
Enes r.a. oruçlu iken sürme çekerdi.”[58]
9- Soğuk suyun başa dökülmesi ve yıkanmak: Peygamber (s.a.s.)
oruçlu olduğu halde sıcaktan ve susuzluktan dolayı başına su serperdi.[59]
10- Bir şey koklamak: Ata r.a.’den; “Bir şey
koklamak orucu bozmaz.”[60]
1- Kasden (bilerek)
yeme ve içme.
Unutana, hata ile veya
zorla orucunu açana bir şey gerekmez, hadiste:( Allâh, ümmetimi hata, unutma ve
zorlandıkları şeyde sorumlu kılmayacaktır )[61]
Hata
ile yemek yiyen oruçlunun, Allâh’ın onu doyurduğunu bilmesi gerekir. Hadiste: (Unutarak yer ve
içerse, orucunu tamamlasın, gerçekten
onu Allâh yedirip içirmiştir.)[62]
Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Kime
kusma galebe çalarsa, üzerine kazâ gerekmez. Kim de isteyerek kusarsa, kazâ
etsin.)[63]
4-
Aybaşı ve nifas (lohusalık) kanı :
Kadın, gündüzün
herhangi bir vaktinde ister evvelinde isterse sonunda olsun, aybaşı veya nifas kanını gördüğünde orucu
bozulmuştur. Kazâ eder (kan gördüğü günler kadar ramazan sonrası tutar) eğer
kanı görmesine rağmen oruç tutarsa bu farz olan orucun yerini doldurmaz.
Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (« Kadın,
aybaşı kanı gördüğünde namaz kılmaz oruç tutmaz değil mi?» dediğinde, kadınlar
da: « Evet » dediler. Allâh Resûlü (s.a.s.): «İşte bu da kadının dininin
eksikliğindendir » buyurur.)[64]
Beslenme kasdıyla
besleyici bazı maddelerin hastaların midelerine ulaştırılmasıdır. Bu ise,
oruçlunun orucunu bozar. Çünkü mideye ulaştırmadır. Mideye değil de, kana
ulaşan iğne ise, yine de orucu bozar. Çünkü bu yeme ve içmenin yerine geçer.
Aynı şekilde böbrek hastalığına yakalanan hastaların (tedavi esnasındaki)
aldıkları ilâç orucu bozar.
6-
meninin inzâli:
Bu öperek, oynaşarak
veya istimnâ (masturbasyon) yoluyla olsun fark etmez. Çünkü bu tür şeyler kudsi
hadiste de geldiği gibi oruç tutanın kaçınması ile emrolunduğu şehevî
arzulardır: (Benim için yiyeceğini içeceğini ve şehvetini bırakır) [Buhârî ve
Müslim]
Şeyhu’l-İslâm Hakikat’us-Siyâm(s.23)
adlı kitabında şöyle der: «Her kim istimnâ yapar ve inzâl olursa orucu
bozulmuştur.»
ALLÂH SİZİN
İÇİN KOLAYLIK İSTER ZORLUK
İSTEMEZ
Yolculukta olan:
Yolculukta olanın oruç tutması konusunda
serbest olduğuna dâir hadisler gelmiştir. Sakın unutma ki bu rahmet,
Allâh’ın Kitâbında zikredilmiştir.
Allâh Teâla şöyle buyurur: (Kim hasta veya
yolcu olursa, (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kazâ etsin. Allâh
sizin için kolaylık ister, zorluk istemez.) Bakara : [185]
Hamza b. Amr el-Eslemî
Allâh Resûlü (s.a.s)’e sorar: («
Yolculuk esnasında tutacak mıyım?» – Kendisi çok oruç tutardı – Bunun üzerine
(s.a.s.) şöyle der: « İster oruç tut, ister orucunu boz. »)[65]
2- Çok yaşlı erkek ve kadın:
İbn Abbâs (r.a) şu âyeti okur: (Oruç tutmaya
güç yetiremeyenlere bir fakir doyumu kadar fidye gerekir )[66]
ve şöyle der: ( Bu oruca güç yetiremeyen ihtiyar adamdır. Her gün için yarım
sâğ (yaklaşık bir buçuk kilo gram) buğday ile bir fakiri doyurur )[67]
Buna iyileşme ümidi olmayan hasta da dâhildir,
meselâ kanser gibi. Böyle bir kişinin oruç tutması farz değildir. Her gün için
bir fakiri doyurması gerekir.
Hâmile
ve emziren kadın:
Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Allâh
-Tebâreke ve Teâla- yolcudan namazın yarısını, hâmile ve emziren kadından
da orucu kaldırmıştır )[68]
Hâmile ve emziren kadın
oruç tuttuğunda kendi veya çocuğu hakkında endişe ederse orucunu bozar ve
bozduğu her güne karşılık kaza eder bir fakiri doyurur.
(Sizden
ramazan ayını idrâk edenler onda oruç tutsun.) âyetinin tefsiri hakkında İbn
Abbâs şöyle der: «Hâmile ve emziren kadın korkar ise, oruçlarını bozar ve her
gün için bir fakir doyururlar.»[69]
İbn Abbâs (r.a) şöyle buyurur: (Nebî (s.a.s)’e
bir adam gelerek: «Ey Allâh’ın Resûlü! annem, üzerinde bir ayın orucu varken
öldü, dolayısıyla onun yerine kazâ edebilir miyim?» diye sorar. Allâh Resûlü de
(s.a.s.) cevâben: «Evet, çünkü Allâh’ın borcu yerine getirilmeye daha lâyıktır
» der.)[70]
Ebu Hureyre (r.a.)’dan şöyle der: (Bir adam
Allâh Resûlü (s.a.s.)’e gelerek, «Helâk oldum ya Rasulallâh !» dedi. Resulallâh
(s.a.s.) «Seni helak eden nedir?» Diye sorunca, adam; «Ramazan da aileme
yanaştım», diye cevap verdi. Bunun üzerine Nebî (s.a.s.) «Azad edilecek kölen
var mı ?» diye sordu. Adam «hayır» dedi. «Aralıksız iki ay oruç tutabilir
misin» ? diye sordu. Adam «hayır» dedi. «Altmış tane fakiri doyurabilir misin
?» diye sordu. Adam «hayır» dedi. Bunun üzerine adama «otur» dedi. O da oturdu.
Bu arada Nebî (s.a.s.)’e bir kök hurma getirirler. Adama, «şunları sadaka ver»
buyurur. Adam, «şu iki siyah taşlık arasında bizden daha fazla fakir olan kimse
yoktur», deyince, Nebî (s.a.s.) ön dişleri görünecek derecede güldü. Sonra
«şunu alıp, çoluk çocuğunu doyur», buyurdular.)[71]
Diğer bir rivayetin sonunda şu fazlalık vardır:
(Sen ve çoluk çocuğun ye, bir gün tut ve Allah’tan af dile.)[72]
Bu hüküm kadını da içine alır. Çünkü kadının da
cimâ ile bozduğu bir günün yerine kazâ edip Allâh’a tevbe etmesi gerekir.
Aralıksız iki ay oruç bile bile kasten orucu bozanın
keffaretidir.
Hayırlı amellerde acele etmeye delâlet eden
delillerin geneline dâhil olduğundan, kazâ etmede acele etmek, geciktirmekten
daha evlâdır. Allâh Teâla şöyle buyurur (Rabbinizin bağışına
koşun ) [Âl-i İmrân : 133].
(İşte onlar, iyiliklere koşuşurlar ve iyilik
için yarışırlar ) [Mu’minûn :61].
Nafile oruç bozulursa kaza gerekmez. Ebu Said
r.a. hadisinde; “Dilersen onun yerine bir gün oruç tut, dilersen tutma”
buyurulmuştur.[73]
Tenbîh : Kazâ orucunu ardı ardına tutmak gerekli
değildir. [Kişi ölür de kılmadığı namazları varsa, ne velisi ne de başkasının
bunu kazâ edemeyeceğine dâir ilim ehlinin
icmâ-ı vardır. Aynı şekilde her kim oruç tutamaz ise, hiç kimse yaşadığı
esnada onun yerine oruç tutmaz. Bilâkis her gün için bir fakir doyurur.
Ama kim de üzerinde adak orucu olduğu halde
ölür ise, yukarıdaki hadise göre velisi yerine tutar. Çünkü sahâbe bunu böyle
anlamıştır: (Bir kadının annesi üzerinde ramazan orucu olduğu halde ölmüştür.
Aişe (r.anha)’ya gelip «onun yerine kazâ edebilirmiyim der?» O da: «Hayır kazâ
etme bilâkis onun yerine her gün için bir fakire yarım sağ sadaka ver», der.)[74]
Başka
bir eserde İbn Abbâs (r.a.) şöyle der: (Kişi ramazanda hasta olur da oruç
tutmadan ölürse, onun yerine (fakir) doyurulur, üzerine kazâ gerekmez. Eğer
üzerinde adak orucu varsa, velisi onun yerine kazâ eder.)[75]
Peki Ramazanda özürsüz olarak orucunu bozanın
cezası nedir
?:
Ebû Umâme el-Bâhilî(r.a.) Resûlüllâh(s.a.s.)’in
şöyle buyurduğunu işittim der: «Ben uyuyorken, iki adam gelip iki koltuğumdan
tutarak çıkması zor bir dağa götürdüler» ve : «Buraya çık» dediler. Bunun
üzerine dağa çıkmaya başladım. Ortasına gelince şiddetli sesler duyuldu. Ben :
«Bu sesler nedir ?» deyince :
«Cehennem halkının
feryadı dediler. Tekrar gitmeye başladık. Bir de gördük ki, avurtları yarılmış,
bu yarıklardan kanlar akan, ayakları bağlanmış bir topluluk var !» Ben:
«Bunlar kim?» dedim.
«Oruçlarını vaktinden önce yiyenler» dediler.)[76]
İbn Abbâs (r.a.)’dan
rivayet olunduğuna göre; Bir adam gelerek:(«Ben ramazandan bir gün oruç yedim,
bunun için bana bir çare bulurmusun?» diye sorar, İbn Abbâs : «Ramazandan boş bir gün bulmaya güç
yetirirsen onun yerine tut der.» Adam da: «Ramazandan boş bir gün bulabilecek
miyim?» Deyince. İbn Abbâs ta: «Ben de bundan başka sana hangi fetvâyı bulayım
der.»)
Ebu Hureyre (r.a.)’dan şöyle der: (Bir adam
Allâh Resûlü (s.a.s.)’e gelerek, «Helâk oldum ya Rasulallâh !» dedi. Resulallâh
(s.a.s.) «Seni helak eden nedir?» Diye sorunca, adam; «Ramazan da aileme
yanaştım», diye cevap verdi. Bunun üzerine Nebî (s.a.s.) «Azad edilecek kölen
var mı ?» diye sordu. Adam «hayır» dedi. «Aralıksız iki ay oruç tutabilir
misin» ? diye sordu. Adam «hayır» dedi. «Altmış tane fakiri doyurabilir misin
?» diye sordu. Adam «hayır» dedi. Bunun üzerine adama «otur» dedi. O da oturdu.
Bu arada Nebî (s.a.s.)’e bir kök hurma getirirler. Adama, «şunları sadaka ver»
buyurur. Adam, «şu iki siyah taşlık arasında bizden daha fazla fakir olan kimse
yoktur», deyince, Nebî (s.a.s.) ön dişleri görünecek derecede güldü. Sonra «şunu
alıp, çoluk çocuğunu doyur», buyurdular.)[77]
Diğer bir rivayetin sonunda şu fazlalık vardır:
(Sen ve çoluk çocuğun ye, bir gün tut ve Allah’tan af dile.)[78]
Bu hüküm kadını da içine alır. Çünkü kadının da
cimâ ile bozduğu bir günün yerine kazâ edip Allâh’a tevbe etmesi gerekir.
Tenbih: Kadına keffâret gerekmez. Çünkü Nebî
(s.a.s.) ancak bir keffâreti gerekli kılmıştır. Allâh en doğrusunu bilir.
TERÂVİH NAMAZI
Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Her kim
ramazanı, iman ederek ve sevâbını Allâh’tan bekleyerek ibâdetle geçirirse,
geçmiş günahları bağışlanır.)[79]
Terâvih namazını cemaatle kılmak meşrûdur. On
bir rek’âttır. Â’işe (r.a.) şöyle buyurur: (Nebî (s.a.s.) ne ramazanda ve ne de
ramazan dışında on bir rek’âtı aşmazdı.)[80]
Allâh Teâla şöyle buyurur: (Biz onu
(Kur’an’ı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir
misin? Kadir gecesi, bin aydan daha hayırlıdır. O gecede, Rablerinin izniyle
melekler ve Ruh (Cebrail), her iş için iner dururlar. O gece, esenlik doludur.
Tâ fecrin doğuşuna kadar. ) [el- Kadr Sûresi]
Allâh Resûlü (s.a.s.) de şöyle buyurur: (Kadir
gecesini ramazanın son on gününde arayın)[81]
Diğer bir hadiste: (Kadir gecesini ramazanın
tekli olan son on gününde arayın.)[82]
Müslüman
kişi Kadir gecesini nasıl arar:
Â’işe (r.a.) şöyle buyurur: (Nebî (s.a.s.)
(ramazan’ın son) on gününe girdiğinde izârını salamca bağlar (kendini ibâdete vermek için hanımlarından
uzaklaşır), geceyi ibâdetle geçirir ve âilesini kaldırırdı. )[83]
Yine şöyle buyurur: (Allâh Resûlü (s.a.s.)
(ramazan’ın) son on gününde gayret ettiği kadar diğerlerinde bu kadar gayretli
olmazdı.)[84]
Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Kadir
gecesi, bağışlama ve azad gecesidir. Ne soğuk ne de sıcaktır. Güneş o gecenin
sabahında kırmızılığı zayıf olarak doğar.)[85]
[Ayrıca bu gece, deniz sularının tatlı olacağı,
köpeklerin havlamayacağı, meleklerin inip insanlara selâm vereceği gibi bazı
alâmetler zikredilmiştir, ancak bunların hiç birinin sağlam bir dayanağı
yoktur.]
İtikâf, ramazan ve ramazan dışındaki senenin
diğer günlerinde müstehabtır. Peygamber (s.a.s.)’in şevvâl ayının son on
gününde itikâfa girdiği sabittir. Umer (r.a.) Nebî (s.a.s.)’e şöyle demiştir:
(Yâ Resulallâh ! Ben cahiliyye’de Mescid’ul-Harem’de bir gece itikâfa girmeyi
adadım deyince, Nebî (s.a.s.) « adağını yerine getir » der. O da bir gece
itikâfa girer.)[86]
İtikâfın en faziletlisi ramazanda olanıdır.
Çünkü Nebî (s.a.s.) Allâh Azze ve Celle tarafından vefât ettirilene kadar
ramazanın son on günü itikâfa girerdi.[87]
Allâh Teâla şöyle
buyurur : (Mescidlerde ibadete çekilmiş olduğunuz zamanlarda kadınlarla
birleşmeyin.) [Bakara: 187]
Â’işe (r.a.) şöyle der: ( Sünnet olan,
itikâfa girenin oruç tutmasıdır.)[88]
İtikâfa girenin yapması
câiz olan şeyler:
İtikâfa girenin ihtiyaca binâen çıkması
câizdir.
Başını mescidden çıkarabilir.
Â’işe (r.a.) şöyle der: ( Rasûlullâh (s.a.s.)
mescidde itikâfa girdiği halde ben odamda iken başını sokar ben de (saçlarını)
tarardım. Ben hayızlı olurum, benimle onun arasında kapının eşiği olurdu.
İtikâfta olduğunda ancak insâni ihtiyaçtan dolayı eve girerdi.)[89]
Kadının kocasıyla veya tek başına itikâfa girmesi câizdir.
Â’işe (r.a.) şöyle buyurur: ( Nebî (s.a.s.)
Allâh onu vefât ettirene kadar ramazanın son ongünü itikâfa girerdi. Sonra da
ardından hanımları itikâfa girdiler.)[90]
Fıtır zekâtının hükmü,
cinsi ve kimin üzerine farz olduğu:
Abdullâh b. Umer (r.a.) şöyle der: (Allâh
Resûlü (s.a.s.) fıtır zekâtını bir Sa’ hurma veya bir sağ arpa olmak üzere müslümanlardan köle ve
hür kişiye, erkeğe ve kadına, küçüğe ve büyüğe farz kılmıştır.)[91]
Ebu Saîd el-Hudrî (r.a.) şöyle der: ( Bizler
Allâh Resûlü zamanında bayram günü bir sağ yiyecek verirdik. Bizlerin yiyeceği : arpa, üzüm, süzme peynir
ve hurma idi.)[92]
Bu hadis onların, depolandırılması elverişli
olan yiyeceklerden fıtır zekâtını verdiklerini beyan etmektedir. Hal böyle ise,
insanlar arasında yaygın olan yiyecekte iddihâr (depolandırma) için uygun
olacaktır. Böylesi azık olduğundan fıtır zekâtı için yeterlidir.
Fıtır
zekâtının değer olarak para ile çıkartılması veya yiyecek olarak verilmesinde
bir sıkıntı yoktur. Sıkıntı dini yaşamaya çalışanlarda değil meşhur olmaya
çalışan zavallılardadır.
Sa’:
Günümüz alimlerince iki kilo yediyüz elli gram olarak takdir edilmiştir.
[1] Buhârî, 2840 ;
[2] Sahîh et-Tergîb, 970.
[3] Nesâî, 2097.
[4] Buhârî, 3277;
[5] Buhari(1909)
[6] Ebu Dâvud(2338)
[7] Buhari(Savm 13,5,11,Talak
29)
[8] Ebu Davud(1157)
[9] İrva’ul-Galîl, 914.
[10] Müslim(1154)
[11] Bakara, 187.
[12] Buhârî, 1917;
[13] Silsiletu’l-Ehâdîs es-Sahîha, 693.
[14] Buhârî, 621;
[15] Buhârî, 1954 ;
[16] İbn Huzeyme, 2061.
[17] Sahîh el-Câmi, 4208.
[18] Buhârî, 1923 ;.
[19] Sahîh et-Tergîb, 1062.
[20] Sahîh et-Tergîb, 1067.
[21] Buhârî, 4/173 ;
[22] İrvâ’ul-Galîl, 922.
[23] İrvâ’ul-Galîl, 903.
[24] Ebu Davud(2066)
[25] Müslim(827);
[26] Müslim(1141).
[27] Ebu Dâvud(2420)
[28] Ebu Dâvud(2421)
[29] Ebu Dâvud(2334);
[30] Müslim(1082);
[31] Müslim(1161)
[32] Buhari(5192)
[33] Ebu Dâvud(2337);
[34] Tirmizi, Savm 44, (
[35] Müslim(1159)
[36] Müslim(1160);
[37] Buhari(1969)
[38] Nesâi(4/201)
[39] Müslim(1164)
[40] Ebu Dâvud(2437)
[41] Tirmizi(749)
[42] Müslim(1162)
[43] Buhari(2002)
[44] Buhari(2004)
[45] İbni Huzeyme(2095)
[46]; el İrva(957)
[47] el İrva(958)
[48] Sahîh et-Tergîb, 1076-1077.
[49] Müslim, 1109.
[50] Müslim, 252.
[51] Muhtasarul Buhari(1/451)
[52] İrvâ’ul- Galîl, 90.
[53] Müslim, 1106.
[54] Silsilet’ul-Ehâdîs es-Sahîha, 1606.
[55] Buhârî, 1939.
[56] Buhârî, 3/154 ( el-Feth).
[57] İbni Mace(1360)
[58] Ebu Davud(2082)
[59] Ebî Dâvûd, 2072.
[60] Muhtasarul Buhari(1/451)
[61] [İrvâ’ul-Galîl,82].
[62] Müslim, 1155.
[63] Sahihu Tirmizi(577)
[64] Müslim, 79.
[65] Müslim, 1121.
[66] Bakara, 184.
[67] Buhârî, 4505.
[68] Ebû Davûd(2318)
[69] Beyhakî es-Sünne (4/230)
[70] Müslim, 1148.
[71] el-Buhârî, 1936; Müslim, 1111.
[72] Ebî Dâvûd, 2096.
[73] el İrva(7/12 no:1952)
[74] İbn Hazm el-Muhallâ (7/4).
[75] Ebû Dâvûd,
[76] İbn Hibbân, 1800
[77] Müslim, 1111.
[78] Ebî Dâvûd, 2096.
[79] Müslim; 759.
[80] Müslim, 736.
[81] Müslim, 1165.
[82] Müslim, 1169.
[83] Müslim, 1174.
[84] Müslim, 1174.
[85] Sahîh el-Câmi’, 5475.
[86] Müslim, 1656.
[87] Müslim, 1173.
[88] Ebî Dâvûd, 2473.
[89] Müslim, 297.
[90] Müslim, 1173.
[91] Müslim, 984.
[92] Müslim, 985.