Bu dünya yaşantısının bitip yeni bir hayatın başlayacağına, bu hayata geçişin ölümle ve kabir hayatı ile olduğuna, kıyametin kopması ve tekrar dirilme ile devam ettiğine, herkesin cezasını görmek için hesaptan sonra Cennet ya da Cehenneme gideceğine inanmaktır.
Ahiret
Günü’ne inanmak imanın şartlarından biridir.
Kulun imanı Ahiret Günü’ne inanmadıkça tam ve gerçek olmaz. Kim Ahiret Günü’nün varlığını inkar edecek
olursa kafir olur. Yüce Allah şöyle
buyurmuştur: “Ve lakin gerçek iyilik
Allah’a, Ahiret Günü’ne.... iman edenin iyiliğidir.” (Bakara Suresi: 177.
Ayet)
Cibril
hadisinde de Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle
buyurmuştur: “(Cibril): Bana İmandan
haber ver? Dedi. (Peygamber efendimizde sallallahu aleyhi ve sellem) cevap
olarak) Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, Ahiret Günü’ne, iyi
ve kötü yönleriyle kadere inanmaktır, dedi.” Müslim(İman 1, (8)
Ahiret
Günü’ne imandan olan, o günün başlangıcını gösteren, yaklaştığına delalet eden
kıyamet alametlerine inanmak gerekir.
Kıyamet Alametleri:
Kıyamet
alametlerini iki kısma ayırılır. Bunlar:
a)-Küçük
Alametler: Kıyamet gününün
yaklaştığını gösteren bir çoğu meydana gelmiş alametlerdir. Bunlardan bazıları
şunlardır: Peygamber efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) gelişi, insanlar
arasından emanet mefhumunun kalmayışı, camilerin süslenmesi, çobanların yüksek
binalar dikmede birbirleri ile yarışmaları, Yahudiler ile savaşılması, zamanın
daralması, işin azalması, fitnenin çoğalması, ölüm olaylarının artması, zinanın
ve fısk işlerinin çoğalması bu alametlerdendir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Kıyamet saati yaklaşmış ve ay ikiye
ayrılmıştır.” (Kamer Suresi: 1. Ayet).
b)-Büyük Alametler:
Kıyametin kopacağı sırada vuku bulacak on adet alamettir. Bunlardan hiçbiri şu
ana kadar meydana gelmemiştir. Bu alametlerin bazıları şunlardır: Mehdi’nin
çıkması, deccalin çıkması, İsa (aleyhis selam)’ın semadan yeryüzüne adil bir
hükümdar olarak inmesi, bu inişinde haçı kırıp Deccali ve domuzu öldürmesi,
cizyeyi kaldırması, Ye’cüc ve Me’cüc çıktığında onların helaki için dua etmesi,
doğuda, batıda ve Arap yarımadasında yer ve toprak çökmelerinin olması,
gökyüzünden kalın bir duman tabakasının inip yeryüzünü kaplaması, Kur’an’ın
yeryüzünden kaldırılması, güneşin batıdan doğması, dört ayaklı konuşan bir
hayvanın peyda olması, Aden’de (Yemen yakınında bir şehir) bir ateşin çıkıp
insanları Şam’a doğru sürmesi kıyamet alametlerindendir.
Müslim’in Huzeyfe bin Useyd el-Ğıfari’den
rivayet ettiği bir hadiste şöyle buyrulmaktadır: “Peygamber efendimiz, Biz
kendi aramızda bir mesele hakkında konuşurken çıka geldi. Bize neyi
konuşuyordunuz diye sordu. Dedik ki: Kıyamet saati hakkında konuşuyoruz. O’da
şöyle buyurdu: “Kıyamet şu on alameti görmediğiniz müddetçe kopmaz. (Bu alametler
ise) Duman, Deccal, Dabbe (dört ayaklı konuşan bir hayvan), güneşin batıdan
doğması, İsa (Aleyhis selam)’ın inmesi, Ye'cuc ve Me'cuc’un çıkması, doğuda,
batıda ve Arap yarımadasında olmak üzere üç yerde yeryüzünün çökmesi ve sonuncu
olarak da Yemen’de bir ateşin çıkıp İnsanları mahşer yerine doğru kovması,
sürüklemesidir.” Müslim(Fiten 39)
Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve
sellem) şöyle buyurmuştur: “Mehdi
ümmetimin son zamanında ortaya çıkacaktır. (O’nun zamanında) Allah çokça yağmur
yağdıracak, yeryüzü bolca yeşillik ve nebat verecek ve O (Allah) malın sağlam
ve güzel olanını (kullarına) verecektir. (Mehdi’nin zamanında) Davar, inek ve
deve sürüleri çoğalır, ümmet büyür ve güçlenir. Bu şekilde yedi veya sekiz sene
geçer.” Hakim(4/601)
Bu
alametler arka arkaya meydana gelecektir. Biri meydana geldiğinde öbürü onu
takip edecektir. Bu alametlerin hepsi vuku bulduğunda kıyamet kopacaktır.
Saat’den kastedilen : İnsanların Allah’ın emri ile kabirlerinden çıkıp
hesap verecekleri, iyi olanın nimete, kötü olanın ise azaba kavuşacağı bir
zaman dilimidir, günüdür. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “O gün kabirlerinden süratle çıkarlar,
sanki dikili taşlara koşuyorlarmış gibidirler” (Mearic Suresi 43. ayet)
Ahiret Günü’nün İsimleri
Bu
günün Kur’an’da bir çok ismi zikredilmiştir. Bunlardan bazıları şunlardır:
Kıyamet günü, Kari’a, Hesap günü, Din günü, Tamme, Vakı’a, Sahha, Ğaşiye ve
buna benzer diğer isimler..
Kıyamet Günü: Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Kıyamet Gününe
yemin ederim ki” (Kıyamet Suresi: 1, ayet).Kari’a: Yüce Allah
şöyle buyurmuştur: “Kari’a nedir. O
Kari’a.” (Kari’a Suresi 1-2. ayetler)Hesap Günü: Yüce
Allah şöyle buyurmuştur: “Allah’ın yolundan sapanlara ise hesap gününü
unutmaları sebebiyle şiddetli bir azap vardır.” (Sad Suresi 26. ayet)Din
günü: Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “(Günah sahipleri, kötü
işler yapanlar ise) muhakkak ki cehennemdedirler. Din Gününde oraya varıp
gireceklerdir.” (İnfitar Suresi 14-15. ayetler)Tamme:
Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “O en büyük baskın olan kıyamet (Tamme) gelip
çattığı zaman.” (Naziat Suresi 34. ayet)Vakı’a: Yüce
Allah şöyle buyurmuştur: “Kıyamet (Vakı’a) koptuğu zaman” (Vakı’a Suresi
1. ayet)Hakka : Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Gerçekleşecek
olan gün (Hakka) nedir. O gerçekleşecek, hakikaten olacak gün” (Hakka
Suresi 1-2. ayetler)Sahha: Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Büyük
gürültü (Sahha) geldiği zaman” (Abese Suresi: 33. ayet)Ğaşiye
: Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “(Ey insanoğlu!) Ğaşiyenin haberi sana
geldi mi.” (Ğaşiye Suresi 1. ayet)
Ahiret Günü’ne İman Şekli
Ahiret Günü’ne genel
ve tafsilatlı olarak iman edilir.
Genel (Mücmel) İman:
Allah’ın bütün insanları bir yerde toplayacağı, herkese yapmış olduğu amelinin
karşılığının verileceği, cennetlik olanların cennete, cehennemlik olanlarında
cehenneme girecekleri bir gün olduğuna inanmakla olur. Bu konuda Yüce Allah
şöyle buyurmuştur: “(Ey Muhammed!) De
ki: Önceki ve sonraki bütün insanlar belirli bir günün buluşma vaktinde bir
araya toplanacaklardır.” (Vakı’a Suresi: 49-50. ayetler)
Tafsilatlı İman: Ölümden
sonra vuku bulacak her şeye inanmakla olur. Bu iman aşağıdaki şu hususları
içine alır.
Birincisi: Kabir Fitnesi
Ölüye
kabrinde rabbi, dini ve peygamberi hakkında soru sorulacaktır. Yüce Allah, iman
edenleri sorulan sorulara doğru cevap vermeleri ile ayaklarını İslam üzere yere
sağlam basmalarını sağlar. Hadisi Şerifte geldiği üzere, Melekler ölüye
sorularını yönelttiklerinde oda onlara cevap olarak : “Rabbim Allah’tır, dinim İslam, peygamberim
ise Muhammed (sallallahu aleyhi ve
sellem)’dir der.” Buhari(cenaiz 86) Müslim(Cennet 70)
Hadiste
geldiği gibi meleklerin sorularına, soruların soruluş şekline mümin kişinin
cevabı ile, münafık kişinin cevabının nasıl olacağına inanmak gerekir.
İkincisi: Kabir Azabı ve Nimetleri
Kişinin kabir azabını ya da Cennet nimetlerini
göreceğine inanması vaciptir. Kabir, ya Cehennem çukurlarından bir çukur ya da
Cennet bahçelerinden bir bahçe olacaktır. Kabir Ahiret yolculuğunda durulacak
olan ilk duraktır. Buradaki azaptan kurtulan için daha sonra göreceği her şey
daha kolay gelir. Ve kim de bu azaptan kurtulamazsa ondan sonra gelecek olan
daha şiddetli olacaktır. Kıyamet artık
ölen herkes için kopmuş sayılır.
Kabir
azabı ya da nimeti, ruh ve cesede aynı anda tesir edecektir. Ruha bazen tek
başına muamele edildiği de olur. Kabirdeki azap zalimler için, nimetler ise
sadık müminler içindir.
Ölü
kabir aleminde ya azap ya da nimet görür. Bunda onun toprağa gömülmüş olması ya
da olmaması herhangi bir değiştirici faktör değildir. Yanmış, boğulmuş, vahşi
hayvanlar tarafından yenilmiş olması değişik bir muamele görmesine neden teşkil
etmez. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Onlar sabah akşam
ateşe sunulmaktadırlar. Kıyametin koptuğu günde Firavun ailesini en şiddetli
azaba sokun denilecektir.” (Ğafir Suresi 46.ayet)
Peygamber efendimiz
(sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Eğer ölülerinizi gömmekten
kaçınmayacağınızdan emin olsam, Allah’a kabir azabını size duyurması için dua
ederdim.” Müslim(4/2199)
SORU : İnsanın
kabirde karşılaşacağı sorular nelerdir? -Bunlardan Allah Teâlâ'ya sığınırız-.
Birincisi: Âdem oğlu ölüp ruhu bedeninden çıktıktan
ve kabre konulduktan sonra işte âhiret merhalelerinin ilki o zaman başlamış
olur. Çünkü kabir, âhiretin ilk merhalesidir.
Nitekim Osman b. Affân'ın -Allah ondan râzı
olsun- azatlı kölesi Hâni'den rivâyet olunduğuna göre o, şöyle demiştir:
"Osman bir kabrin üzerinde durduğu
zaman sakalını (gözyaşlarıyla) ıslatıncaya kadar ağlardı. Kendisine: Cennet ve
cehennem zikredildiği halde (cehennem korkusu ve cennet özlemiyle) ağlamıyorsun
da bundan (kabir korkusuyla) mı ağlıyorsun? diye sorulduğunda o şöyle demiştir:
Şüphesiz ki Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:'Şüphesiz ki
kabir,âhiretin ilk merhalesi (ve dünyanın son merhalesi)dir.
Âhiretin diğer merhalelerinden bazıları
şunlardır: Ölümden sonraki diriliş, Allah'ın huzurunda hesaba durmak için
kıyama kalkmak, herkese amel defterlerinin verilmesi, sırattan geçiş, cennet
veya cehenneme girmektir..
Eğer ölü, ondan (kabir azabından)
kurtulursa, ondan sonraki merhaleler daha kolaydır.Ondan kurtulamazsa, ondan
sonraki merhaleler daha çetindir. 'Osman dedi ki: Rasûlullah -sallallahu aleyhi
ve sellem- şöyle buyurdu: 'Kabirden daha korkunç ve daha dehşetli bir manzara
kesinlikle görmedim!"[ Tirmizî, hadis no: 2308]
İkincisi: Kabirde kendisine onunla görevli iki melek gelir ve dünyada
iken haklarında îmân edip etmediği üç şey; Rabbi, dîni ve peygamberi hakkında
onu sorguya çekerler. Eğer onlara güzellikle cevap verirse, neticesi onun için
güzel olur.Yok eğer onlara güzellikle cevap veremezse, iki melek ona şiddetli
bir şekilde vururlar.
Kul, eğer îmân ehli iyi kimselerden ise,
melekler ona beyaz yüzlü kimseler olarak gelirler. Yok eğer fesat ve kötülük
ehlinden ise, melekler ona siyah yüzlü kimseler olarak gelirler. İşte bu, kulun
kabrinde imtihan olunacağı kabir fitnesidir.
Âişe'den -Allah ondan ve babasından
râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-
şöyle duâ ederdi: "Allahım! Tembellikten, yaşlılıktan, borçtan ve
günahtan sana sığınırım. Allahım! cehennem azabından, cehennem
fitnesinden,kabir fitnesinden,kabir azabından,zenginliğin fitnesinin şerrinden,
fakirliğin fitnesinin şerrinden ve Mesih Deccâl fitnesinin şerrinden sana
sığınırım.Allahım! Günahlarımı, kar suyu ve dolu ile yıka. Beyaz elbisenin
kirden arındığı gibi, kalbimi günahlardan arındır ve doğu ile batının arasını
uzaklaştırdığın gibi, benimle günahlarımın arasını uzaklaştır."[ Buhârî, hadis no: 6014]
Hâfız İbn-i Hacer -Allah ona rahmet etsin-
şöyle demiştir:"Kabir fitnesi, kabirde iki meleğin sorgusudur."
Safiyyurrahman el-Mubârekpurî -Allah ona
rahmet etsin- ise şöyle demiştir:"Kabir fitnesi; kabirde iki meleğin
sorusuna cevap verirken şaşırmaktır."
Üçüncüsü: Kabirde iki meleğin sordukları sorulara
gelince, bu sorular aşağıda zikredilen hadiste açıkça belirtilmiştir:
Berâ b. Âzib'den -Allah ondan râzı olsun-
rivâyet olunduğuna göre, o şöyle demiştir:
"Peygamber -sallallahu aleyhi ve
sellem- ile birlikte Ensar'dan bir adamın cenâzesini defnetmek için çıktık,
kabre geldiğimizde kabir henüz kazılmamıştı. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- oturunca, biz de onun meclisine saygıdan dolayı sanki başımızda kuş
duruyormuşçasına hepimiz hareketsiz bir şekilde onun etrafında oturduk. Elinde
bir çubuk vardı ve düşünceli bir şekilde çubuğun bir ucuyla yeri
eşeliyordu.Başına kaldırdı ve -iki veya üç defa-: 'Kabir azabından Allah'a
sığının, buyurdu. Sonra şöyle buyurdu: Mümin
kul, dünyadan ayrılmak ve âhirete yönelmek üzere olduğu zaman ona gökten
yüzleri sanki güneş gibi olan beyaz yüzlü melekler iner. Yanlarında cennet
kefenlerinden ve kokularından vardır. Onun görebileceği yere otururlar. Sonra
ölüm meleği gelir, baş tarafına oturur ve şöyle der:Ey güzel ruh, çık ve
Rabbinin mağfiretine ve rızâsına gel.Bunun üzerine o ruh, tulumun ağzından
damlayan bir damla gibi çıkar ve ölüm meleği onu alır.Ölüm meleği, mü'min kulun
ruhunu aldığında, melekler onu göz açıp kapayacak kadar ölüm meleğinin elinde
bırakmazlar.Onu ölüm meleğinin elinden alırlar ve bu kefene koyarlar. O ruhtan,
yeryüzünde bulunan en güzel mis kokusu gibi bir koku çıkar.Onu melekler
arasından geçirirken: Bu güzel ruh nedir? derler.Dünyadaki en güzel isimlerini
söyleyerek: 'Falan oğlu falandır' derler. Dünya semâsına ulaşıncaya kadar
çıkarırlar. Melekler onun için kapının açılmasını isterler. Onlara kapı açılır.
Bunun üzerine yedinci semâya ulaşıncaya kadar her semâda bulunan Allah'a
yakın melekler o ruha eşlik ederler.Nihâyet Allah -azze ve celle- şöyle
buyurur: 'Kulumun amel defterini, İlliyyîn'e yazın ve ruhunu yeryüzüne geri
gönderin. Çünkü ben, onları ondan (topraktan) yarattım ve yine ona
döndüreceğim. Bir defa daha onları (hesaba çekmek üzere) topraktan
çıkaracağım.' Bunun üzerine mü'min kulun ruhu bedenine iâde edilir. Ardından
iki melek yanına gelip onu oturturlar ve:
Rabbin kimdir? derler.Mü'min kul: Rabbim
Allah'tır, der.Onlar: Dinin nedir? derler.Mümin kul: Dinim İslâm'dır,
der.Onlar: Size gönderilen adam hakkında ne dersin? derler.Mümin kul: O Allah'ın elçisidir, der.Onlar: Sana
bunları bildiren nedir? derler.Mümin kul: Allah'ın kitabını okudum, ona inandım
ve onu tasdik ettim, der.
Bunun üzerine semâdan bir ses gelir:Kulum
doğru söyledi.Cennet'tenbir yer döşeyin (makamını hazırlayın),onu cennet elbiselerinden giydirin veona cennetten bir kapı açın, der.Bunun üzerine ona cennetin esintisinden ve güzel
kokusundan kokular gelir, gözünün görebileceği yere kadar kabri genişletilir.
Sonra ona, güzel yüzlü, güzel elbiseli ve güzel kokular içerisinde olan birisi
gelir ve seni mutlu edecek şeyle sevin.Bugün sana va'd olunan gündür, der.Bunun
üzerine o: Sen kimsin? Senin o hayırlı yüzün nedir,der.O: Ben, senin sâlih
amelinim der.Bunu işitince, Yâ Rabbi! Kıyâmeti çabuk kopar ki, âileme ve malıma
kavuşayım, der. Kâfir kul,
dünyadan ayrılmak ve âhirete yönelmek üzere olduğu zaman, yanlarında kaba ve
sert elbise olan siyah yüzlü melekler gelir ve onun görebileceği bir yerde
otururlar.Sonra ölüm meleği onun yanına gelip başucunda oturur ve ona: Ey
çirkin ruh, haydi çık! Allah'ın öfkesine ve gazabına gel! der.Bunun üzerine
ruhu bedenine dağılır ve ıslak yüne dolaşan pıtrağın[6] yünden çekilip çıkarıldığı gibi, ölüm
meleği onun ruhunu bedeninden çekip alır (ruhu bedeninden güçlükle
ayrılır).Ölüm meleği ruhunu alınca da, melekler onu göz açıp kapayacak kadar
ölüm meleğinin elinde bırakmazlar.Onu ölüm meleğinin elinden alırlar ve kaba ve
sert elbisenin içine koyarlar. Ondan yeryüzünde bulunan en pis leş kokusu gibi
bir koku çıkar.Onu semâya yükseltirler.Her semâda bulunan meleklerin yanından
geçerken onlar: "Bu pis ruh kimindir? derler.Melekler, dünyadaki en kötü
ismini söyleyerek:"Falan oğlu falandır, derler.Dünya semâsına gelince,
onun için semânın kapılarının açılmasını isterler, fakat ona kapılar
açılmaz.Sonra Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şu âyeti
okudu:"(Öldükleri zaman) onlar (ın ruhların)a gök kapıları açılmaz ve
deve, iğne deliğinden geçinceye kadar onlar cennete giremezler. Suçluları işte
böyle cezâlandırırız." (A'râf Sûresi: 40)
Allah -azze ve celle- şöyle buyurur:
"Onun amel defterini Siccîn'e ( en aşağı tabakaya) yazın". Sonra onun
ruhu, gökten yere fırlatılıp atılır. Sonra Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- şu âyeti okudu: "Kim Allah'a ortak koşarsa, sanki o, gökten düşüp
de parçalanmış da kendisini kuşlar kapmış veya rüzgâr onu uzak bir yere
sürükleyip atmış kimse gibidir." (Hac Sûresi:31). Ardından ruhu bedenine
iâde olunur da (Münker ve Nekir adlı) iki melek ona gelip yanına oturur ve:
Rabbin kimdir? derler. Kâfir kul: Hah…Hah…
Bilmiyorum,der.Onlar:Dinin nedir? derler.Kâfir kul: Hah…Hah… Bilmiyorum,
der.Onlar: Size gönderilen adam
hakkında ne dersin? derler.Kâfir
kul: Hah…Hah… Bilmiyorum, der.
Bunun üzerine semâdan bir ses: 'Yalan söyledi, ona cehennem'deki
yerini hazırlayın ve ona cehennemden bir
kapı açın' der.Cehennem ateşinin sıcağından ve sıcak
rüzgârından gelir ve kaburgaları
birbirine geçecek şekilde kabri
ona daraltılır.Çirkin yüzlü, kötü
elbiseli ve pis kokulu bir adam
ona gelir ve şöyle der: Seni
üzecek şeye sevin! Bugün, va'd olunduğun gündür.Kâfir ruh ona: Sen kimsin?
Çirkin yüz kötülük getirdi, der. O da: Ben senin çirkin amelinim, der.Bunun
üzerine: Rabbim! Kıyameti koparma, der."[ Ebu Dâvud, hadis no: 4753]
Bu sebeple doğru olan, iki melek,
kabrindeki ölüye ancak tevhîd ve akîde ile ilgili sorular sorar. Bu ise açıkça
bellidir.
Üçüncüsü:
Sur’a Üflenmesi
Sur
İsrafil (aleyhis selam)’ın içine üflediği bir hayvan boynuzudur. Birinci
üfleyişinde Allah’ın dilediği dışında bütün canlılar ölür. İkinci üflemesinde
ise ilk yaratılandan kıyamete kadar yaratılmış olan bütün canlılar tekrardan
diriltilirler. Yüce Allah şöyle buyuruyor:
“Sur’a üflenince Allah’ın diledikleri dışında göklerde ve yerde
olanlar baygın bir halde kendilerinden geçerler (ölürler). Sur’a tekrar
üflenince işte o zaman dirilip kalkarlar. Ve bakınırlar.” (Zümer Suresi 68.
ayet)
Peygamber
efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyuruyor: “Sonra Sur’a üflenir, O’nun sesini işiten
herkes (ağaçların kuvvetli bir rüzgar karşısında eğilip doğruldukları gibi)
eğilip doğrulurlar. Daha sonra bütün herkes ölür. Daha sonra Allah erkek
menisine benzer bir yağmur yağdırır, bu yağmurla bütün insanlığın cesetleri
(aynı bitkilerin topraktan çıkmaları gibi) topraktan çıkarlar. Daha sonra Sur’a
yeniden üflenir. Bütün insanlar ayağa kalkıp bakışmaya başlarlar.”
Müslim(4/2259)
Dördüncüsü: Ba’s (Yeniden Dirilme)
Allah’ın,
Sur’a ikinci defa üflenmesinden sonra bütün herkesi tekrardan diriltmesidir.
Allah sur’a ikinci defa üflenmesine izin verince, ruhlar cesetlerine dönerler,
herkes kabirlerinden kalkar, ayaklarına bir şey giymeden, çıplak ve sünnetsiz
olarak, yanlarında hiçbir şey olmaksızın mahşer yerine doğru hızlıca giderler.
Güneş insanlara doğru yaklaşır, sıcaklığı ve ateşi artırılır. İnsanlardan çıkan
ter kimilerinin topuklarına, kimilerinin dizlerine, kimilerinin bellerine,
kimilerinin göğüslerine, kimilerinin omuzlarına, kimilerinin ise gırtlaklarına,
ağızlarına kadar ulaşır. Bu terin ulaştığı yer insanların dünyada iken yapmış
oldukları amellere göre değişir.
Öldükten sonra tekrar dirilmek, Şer’i
delillerle, akıl ve duyu organları ile sabittir.
Şer’i Deliller: Ölümden
sonra tekrar dirilmenin gerçekten vuku bulacağına dair Kitap ve Sünnet’te bir
çok delil zikredilmektedir. Bazıları şunlardır: Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“(Ey Muhammed!) Deki: Evet Rabbime yemin
ederim ki, şüphesiz siz tekrardan diriltileceksiniz.” (Teğabun Suresi 7.
ayet) ve şöyle buyurmuştur: “Onu ilk
yaratmaya başladığımız gibi (hesap için) yeniden yaratırız.” (Enbiya Suresi
104. ayet)
Peygamber
efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Daha sonra Sur’a
üflenir, O’nun sesini işiten herkes (ağaçların kuvvetli bir rüzgar karşısında
eğilip doğruldukları gibi) eğilip, doğrulurlar. Daha sonra Allah erkek menisine
benzer bir yağmur yağdırır. Bu yağmurla bütün insanlığın cesetleri (aynı
bitkilerin topraktan çıkmaları gibi) topraktan çıkarlar. Daha sonra sur’a
yeniden üflenir. Bütün insanlar ayağa kalkıp bakışmaya başlarlar.”
Müslim(4/2259)
Yüce
Allah şöyle buyurmuştur: “Dedi ki: Çürümüş olduğu halde kim bu kemikleri
yeniden diriltecek. (Ey Muhammed!) deki: Onları ilk defa yoktan var edip
yaratan tekrardan diriltecektir.” (Yasin Suresi 78-79. ayetler)
Hissi (duyu organları ile hissedilebilen) deliller:
Yüce Allah kullarına ölüleri dirilttiğine dair
Bakara Suresinde beş ayrı örnek vermiştir. Bu örnekler: Musa aleyhis selamın
kavminin ölmelerinden sonra tekrar Allah tarafından diriltilmeleri, İsrail
oğullarından öldürülen bir kişinin diriltilmesi, ölümden korkarak yerleşim
yerlerini terk edip kaçmaya çalışanların öldürülüp tekrar diriltilmeleri, bir
kasabaya uğradığında Allah’ın kudretini görmesi için öldürülüp tekrardan
diriltilen kişi, İbrahim aleyhis selamın kuşları, bunların hepsi yeniden
dirilmeye birer örnektirler.
Akli deliller:
İki şekilde getirilebilir.
a-
Yüce Allah yeri,
göğü ve onların içindeki her şeyi yaratandır. Onları hiçbir şey yokken
yaratmaya gücü yetenin, tekrardan yaratmaya da gücü yeter.
b-
Nasıl Yüce Allah
ölü toprağa gökyüzünden yağmur indirdikten sonra onu diriltir, yeşillendirir ve
ona canlılık verirse aynı şekilde bu ölü toprağa can veren, ölmüş ve çürümüş
cesetlere de can verebilir.
Beşincisi:
Haşr, Hesap Ve Ceza
Cesetlerin
diriltileceğine, herkesin bir yerde toplanacağına, yaptıkları işler hakkında
sorguya çekileceklerine, aralarında adaletle hükmedileceğine, herkesin yaptığı
işlerin karşılığını tam olarak göreceğine inanmak gerekir. Çünkü Yüce Allah
şöyle buyurmuştur:
“Biz onların hiçbirini
geri bırakmadan, hepsini bir yerde toplarız.” (Kehf Suresi 47. ayet) Ve şöyle buyurmuştur: “Kitabı sağından verilen kimseler alın
kitabımı okuyun, ben zaten hesabıma kavuşacağımı anlamıştım der. Artık o hoşnut
edici bir yaşayış içindedir.” (Hakka Suresi 19-21. ayetler)
Haşr: İnsanların tamamının
toplanacakları meydana sürülmeleridir.
Ba’s ise: Ruhların tekrardan cesetlerine dönmesidir.
Hesap ve Ceza: Yüce Allah
bütün kullarını iki eli arasında toplar, her kula dünyada yapmış olduğu işleri
gösterir. Böylece müminler yapmış oldukları amelleri görerek Allah’ın onlara
tanımış olduğu minnetin farkına varırlar. Çünkü Yüce Allah onların dünyada
yapmış oldukları hataları gizlemiş, Ahiret'te de onların bu hatalarını
affetmiştir. Her mümin iman derecesine göre haşr olunur. Melekler onlar ile
karşılaştıklarında cennet ile müjdelerler. Müminler bu korkutucu günün
sıkıntılarından emindirler. Yüzleri parlak ve güleçtir.
Diğer
yandan yalancı, inatçı, dine yüz çevirenler için ise çok zor, ince bir hesap
vardır. İşlemiş oldukları küçük-büyük her günahtan hesaba çekileceklerdir.
Zilletlerinin artması, daha fazla zelil olmaları için yüzleri üzerinde
süründürüleceklerdir. Bu onların kendi elleriyle kazandıklarının, yaptıklarının
ve dini yalanlamalarının cezasıdır.
Kıyamet
günü hesaba ilk çekilecek olan peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve
sellem)’in ümmetidir. Onlar tevhit inançlarında herhangi bir kusur olmadığından
dolayı cennete hesapsız, sualsiz, azap görmeden girecek olan yetmiş bin
kişidir. Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) onları şöyle
vasfetmiştir.
“Onlar başkalarından kendilerine şifa olması
için Kur’an okumalarını istemezler, dağlanmazlar (yaralarını ateş ile
yakmazlar), herhangi bir şeyi uğursuz görmezler ve sadece Allah’u Teala’ya
tevekkül ederler.” Cennete hesapsız, sorgusuz girecek olanlardan biride büyük sahabi
Ukkaşe bin Mihsan (radıyallahu anh)’dır. Buhari(5/2157)
Kul Allah’a ait haklardan ilk olarak
namaz hususunda hesaba çekilecektir. İnsanlar arasındaki hukuklarda ise ilk
önce kanları ile alakalı haklarından hesaba çekileceklerdir (cinayet
ve yaralanma gibi).
Altıncısı
: Havuz
Cennet içeceklerinden ve Kevser
nehrinden oluşan Arasat meydanında bulunan peygamber efendimiz (sallallahu
aleyhi ve sellem)’e ait çok büyük bir havuzdur. Bu havuzdan peygamber
efendimizin ümmetinden mümin olanlar içeceklerdir.
Bu
havuz şu özelliklere sahiptir: Havuzun suyu sütten daha beyaz, kardan daha
soğuk, baldan daha tatlı, miskten daha güzel kokan, her bir kenarı bir aylık
yol tutan büyük bir havuzdur. Bu havuzun iki oluğu bulunmaktadır. Su içme
kapları gökteki yıldızlardan daha çoktur. Bu havuzdan kim bir kere içerse bir
daha susamaz. Bu konuda peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle
buyurmuştur: “Havuzum bir aylık yol
kadardır, suyu sütten beyaz, kokusu miskten güzel, su kapları yıldızlar
kadardır. Kim ondan bir kere içerse bir daha susuzluk hissetmez.”
Buhari(5/2405)
Yedincisi : Şefaat
İnsanlar
Arasat meydanında sıkıntıları artıp uzun süre orada bekledikten sonra
kendilerine Allah’ın katında bu sıkıntılarından kurtulmaları için şefaat edecek
birini ararlar. Bütün büyük peygamberleri gezerler. Hepside acizliklerini
belirtirler. En son olarak da Peygamber efendimize (sallallahu aleyhi ve
sellem) gelirler. Çünkü O’nun bütün günahları Allah’u Teala tarafından
affedilmiş, öncekilerin ve sonrakilerin övdüğü bir konuma gelmiştir. İşte O
yüce peygamber arşın (tahtın) önüne gelir ve secde eder. Yüce Allah peygamber
efendimize (sallallahu aleyhi ve sellem) secde halinde iken daha önce bilmediği
bir çok zikir, hamd ve şükrü O’na ilham eder. Oda bu ilham edilen zikir ve
hamdlerle rabbinden şefaat edebilmek için izin ister.
Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve
sellem) şöyle buyurmaktadır: “Kıyamet
günü (güneşin sıcaklığından insanlardan çıkan ter o kadar çok olur ki) bu ter
insanların kulaklarının yanına ulaşıncaya kadar güneş onlara yakınlaşır.
İnsanlık bu halde iken Adem (aleyhis selam)’dan kendilerine yardımcı olmasını
isterler. Daha sonra İbrahim (aleyhis selam)’dan, daha sonra Musa (aleyhis
selam)’dan, daha sonra İsa (aleyhis selam)’dan yardım isterler. (Hepside bir
mazeret öne sürerler) En son olarak peygamber efendimiz Muhammed (sallallahu
aleyhi ve sellem)’e gelirler. Peygamber efendimiz insanlar hakkında hüküm
verilmesi için şefaat eder. (Cennetin kapısının) kulpunu tutuncaya kadar
Cennete doğru yürür. O gün yüce Allah O’na Makam-el Mahmud’u (en büyük şefaati)
verir ve bütün insanlık O’na övgüler yağdırır.” Buhari(2/536)
Bu peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in edeceği büyük şefaattir. Bunun gibi peygamber
efendimize ait başka şefaatlerde vardır.
1-
Cennet ehlinin Cennete girebilmesi için olan şefaatidir. Buna delil ise
peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in şu sözüdür: “Kıyamet günü cennetin kapısına gelirim ve
açılmasını isterim. Cennetin bekçisi Sen kimsin? diye bana sorar. Bende O’na
Ben Muhammed’im derim. O da Senden önce hiç kimseye bu kapıyı açmamakla
emrolundum, der.” Müslim(1/188)
2-
Günahları ile sevapları eşit olanların Cennete girebilmeleri için olacak
şefaatidir. Bu görüşü bazı ilim adamları söylemiştir. Yalnız herhangi bir
delili yoktur.
3-
Cehenneme girmeyi hak etmiş bazı kimselerin ateşten kurtulup cennete girmeleri
için olacak şefaatidir. Buna delil ise
peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in şu sözüdür: “ Şefaatim ümmetimden büyük günah işleyenler
için olacaktır.” Ebu Davud(4739)
4-
Cennet ehlinin cennetteki derecelerinin artması için peygamber efendimizin
(sav) edeceği şefaatidir. Buna delil ise
peygamber efendimizin şu sözüdür: “Ey
Allah’ım! Ebi Seleme’ye mağfiret et ve O’nun derecesini hidayete erenler
arasında yükselt.” Müslim(2/634)
5 – Cennete hesapsız, sorgusuz ve azap
görmeden girecek olan kimseler için peygamber efendimizin edeceği şefaattir.
Bunun delili ise Peygamber efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) Ukkaşe bin
Mihsan’ın cennete hesapsız ve azapsız bir şekilde girecek olan yetmiş bin
kişiden biri olması için ettiği şu duadır.
“Ey Allah’ım! Onu (Ukkaşe bin Mihsan’ı) onlardan (cennete azapsız ve
hesapsız olarak gireceklerinden) eyle, demiştir.” Müslim(1/197) Buhari(5/2189)
6
- Cehenneme büyük günahları yüzünden girenlerin cennete girebilmeleri için
Peygamber efendimizin edeceği şefaattir. Bunun delili ise Peygamber efendimizin
şu sözüdür.
“Şefaatim ümmetimden büyük günah işleyenler
için olacaktır.” Ve şöyle buyurmuştur:
“Cehennemden bir grup insan Muhammed’in (sallallahu aleyhi ve sellem)
şefaati ile çıkar ve cennete girerler. Onlara cehennemlikler denir.”
Buhari(5/2401)
7-
Cehennem azabını hak edenlerin azaplarının hafifletilmesi için peygamber
efendimizin edeceği şefaattir. Buna örnek Peygamber efendimizin amcası Ebu
Talib’e edeceği şefaattir. Peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur: “Umulur ki Kıyamet günü şefaatim O’na (Ebu
Talib’e) fayda verirde ayak topuklarına kadar ulaşan bir cehennem ateşi ile
(azap görür). Bu azapla O’nun beyni kaynayacaktır.” Buhari(menakıbul
Ensar 40) Müslim(iman 360)
Şefaatin Allah’ın katında kabul olabilmesi için iki şart vardır.
1-Şefaat
edecek ve kendisine şefaat edilecek olandan Yüce Allah’ın razı ve hoşnut olması
gerekir.
2-Şefaat
edecek kimseye Yüce Allah’ın şefaat edebilmesi için izin vermesi gerekir.
Bu
konuda Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “(Onlar)
Allah’ın rıza gösterdiği kimselerden başkasına da şefaat edemezler” (Enbiya
Suresi 28. ayet) “Allah’ın izni
olmadan O’nun katında kim şefaat edebilir.” (Bakara Suresi 255. ayet)
Sekizincisi: Mizan (Terazi)
Yüce
Allah kıyamet günü kullarının amellerini tartmak için bir terazi (mizan)
koyacaktır. Bu terazi ile ameller tartılıp herkese yapmış olduğu amelin
karşılığı verilecektir. Bu terazinin iki kefesi birde ölçü ayarı (dili) vardır.
Bu terazi ile kulların yaptığı işler ya da kulların yaptığı işlerin yazıldığı
sahifeler, ya da kulun kendisi tartılır. Bu saydıklarımızın hepsi tek tek
tartılır. Fakat tartıda etkileyici olan kulun yaptığı işlerin ağırlığı ya da
hafifliğidir. İşte bu şekilde terazinin (mizanın) varlığına inanmak gerekir.
Yüce Allah bu konuda şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet günü adalet
terazilerini kurarız. Bu itibarla hiçbir nefis, hiçbir şekilde haksızlığa
uğramayacaktır. (Kişinin ameli) hardal tanesi ağırlığı kadar bile olsa onu
getirir (karşılığını veririz). Biz hesap görücü olarak yeteriz.” (Enbiya
Suresi 47. ayet) Ve şöyle buyurmuştur: “(Kıyamet
günü) kimin tartıları ağır çekerse işte onlar kurtuluşa erenlerdir. Kiminde
tartıları hafif gelirse ayetlerimize küfretmiş olmaları dolayısıyla kendilerini
ziyana uğratmış olanlarda onlardır.” (Araf Suresi 8-9. ayet)
Peygamber
efendimiz bu konuda şöyle buyurmuştur:
“Temizlik imanın yarısıdır. Elhamdulillah (sözü) ise teraziyi doldurur.”
Müslim(1/203) Ve şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü terazi konur. (O kadar büyüktür
ki)üzerine semalar ve yeryüzü tartılmak için konacak olsa gene de sığar.”
Hakim(4/629)
Dokuzuncusu: Sırat Köprüsü
Cehennemin üzerine konulmuş üzerinden
geçenlerin hesaptan sonra cennete girecekleri kıldan ince kılıçtan keskin bir
köprüdür. Biz onun varlığına inanırız. Onun üzerinden insanlar Cennete doğru
hareket ederler. Kimileri göz açıp kapayıncaya kadar, kimileri şimşek gibi,
kimileri rüzgar gibi, kimileri kuş gibi, kimileri iyi koşan atlar gibi,
kimileri hızlıca koşan insanlar gibi, kimileri hızlıca yürüyen kişiler gibi,
kimileride sürünerek geçerler. Herkesin geçişi dünyadaki amellerine göredir.
Bazıları da köprüyü geçişleri esnasında demir kancalarla hızlıca tutulup cehenneme
atılırlar. Kim sırat köprüsünün üzerinden geçerse cennete girer. Sıratı ilk
geçecek olan peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’dir. Daha sonra
onu takiben ümmeti geçer. O gün peygamberlerden başka hiç kimse konuşmaz.
Onların duası ise:
“ Ey Allah’ım! Bizi selamete erdir”
dir. Cehennem üzerindeki sırat köprüsünün kenarlarında büyüklüklerini yalnız
Yüce Allah’ın bileceği kancalar vardır. Yüce Allah bu kancalar ile dilediğini
tutar ateşe atar.
Sırat
Köprüsünün Özellikleri:
Kılıçtan
daha keskin, kıldan daha ince, ve kaygandır.
Allah’ın dilediğinin dışında üzerinde kimse sabitçe duramaz. Köprü
karanlıklar içine kurulmuştur. Köprünün iki yanında üzerinden geçenler için
şehadette bulunmak üzere emanet (emanet edileni koruma sıfatı) ve sıla-i rahim
(akrabalık) beklerler. Kim emanet ve
sıla-i rahmin hakkını vermişse onun için iyi şehadette, kimde haklarına riayet
etmemişse onun içinde kötü şehadette bulunurlar. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “(Ey insanlar!) içinizden hiç kimse
yoktur ki cehenneme uğramamış olmasın. Bu Rabbinin yerine getirmeyi üzerine
aldığı kesinleşmiş bir (hüküm)dür. Sonra biz korkup, sakınanları kurtarır,
zalimleri ise cehennemde diz üstü bırakırız.” (Meryem Suresi 71-72. ayet)
Peygamber
efendimiz bu konuda şöyle buyurmuştur:
“Cehennemin ortasına sırat köprüsü kurulur. Ben ve ümmetim onu ilk
geçenler oluruz.” Buhari(1/278) Ve şöyle
buyurmuştur: “Cehennem köprüsü (sırat
köprüsü) kurulur. Ben onu ilk geçecek olanım. O gün peygamberlerin duası “Ey
Allah’ım! Bizi selamete erdir” dir.” Buhari(ezan 129) Müslim(iman 299)
Ebu
Said El-Hudri (radıyallahu anh) şöyle buyurmuştur: “Bana gelen habere göre sırat köprüsü kıldan
daha ince, kılıçtan daha keskindir.” Müslim(1/170)
Peygamber
efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurmuştur: “Emanet
(emanet edilen bir şeyi koruma sıfatı) ve rahim (akrabalık bağı) gelir sırat
köprüsünün sağ ve sol yanına durur beklemeye başlarlar. Köprüyü ilk önce
geçenler tıpkı bir şimşek gibi, sonrakiler rüzgar gibi, sonrakiler kuş gibi ve
hızlıca yolculuğa çıkan bir kişi gibi geçeceklerdir. Herkes ameline göre
(köprüyü) geçişinin karşılığını görecektir. Ve sizin peygamberiniz (bütün bu
olaylar olurken) köprünün başında
“Rabbim
Sen selamete erdir” diye dua edecektir. Ta ki bazı kulların amelleri sırat köprüsünü
geçişine izin vermeyinceye kadar bu şekilde devam eder. Hatta bir adam gelir,
yürümeye gücü yetmediğinden arkası üzerine sürüne sürüne ilerler.” Peygamber
efendimiz sözüne şöyle devam etmiştir: “ Sırat köprüsünün iki tarafında asılı
kancalar bulunmaktadır. Yakalamakla emrolundukları insanları yakalarlar. Kim
arkasından itilirse cehenneme düşer ve kimde hafif yaralar alırsa kurtuluşa
erer.” Müslim(1/187)
Onuncusu: Kantara
Müminler
sırat köprüsünü geçtikten sonra kantara denilen bir yerde toplanacaklardır.
Burası cennet ile cehennem arasında bir yerdir. Cehenneme düşmekten kurtulmuş
müminler burada kendi aralarındaki ve birbirlerinden, haklarını alırlar. Bu
haklardan da kurtulduktan sonra tamamen temizlenmiş olarak cennete girerler.
Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Müminler ateşten kurtulduktan sonra, cennet
ile cehennem arasındaki kantara denen bir yerde toplanırlar. Birbirlerine
dünyada yapmış oldukları haksızlıkların, kul haklarının cezasını öderler.
Herkes hakkını alıp iyice temizlendikten sonra cennete girebilmeleri için izin
verilir. Muhammed’in nefsi elinde olana (Allah’a) yemin ederim ki (cennete)
girenlerden her biri cennetteki evini dünyadaki evinden daha iyi bilir.”
Buhari(5/2394)
On birincisi: Cennet ve Cehennem
Biz
müslümanlar cennet ve cehennemin hakikaten varolduğuna inanırız. Cennet ve
cehennem ne yok olur ne de kaybolur. Ne cennet ehlinin nimetleri nede cehennem
ehlinin azabı bitici ve zail olucu değildir.
Tevhit
ehli olan Allah’ı birleyen müslümanlar eğer cehennemi hak edecek bir günah
işlemişler ise Allah’ın rahmetiyle ve yine O’nun izni ile ve sonra şefaat
edeceklerin şefaati ile cehennem azabından kurtulacaklardır.
Cennet:
Allah’ın takva ehli insanlar için hazırladığı
içinde nehirler, yüksek odalar, güzel hanımlar, nefsin arzu ettiği hiçbir gözün
görmediği, hiçbir kulağın duymadığı, hiçbir kalbin hatırına gelmeyecek nimetler
diyarıdır. Cennetin nimetleri hiçbir şekilde bitmez ve sona ermez. Cennette bir
kırbaç kadar yer, dünya ve içindeki her şeyden daha hayırlıdır. Kokusu kırk
yıllık yoldan duyulur. Cennette kula verilecek en büyük nimet kendi gözüyle
Rabbi olan Yüce Allah’ı görmesidir.
Kafirler ise; Rableri
olan Allah’ı göremeyeceklerdir. Buna izin verilmeyecektir. Kim Allah’ın
müminler tarafından görüleceğini inkar ederse kafirlerle müslümanları bu
yasaklamalarda bir tutmuş olur.
Cennetin
yüz derecesi vardır. Her derece arası gökyüzü ile yeryüzü arasındaki mesafe
kadardır. En yüksek derecede firdevs cenneti vardır. Bu cennetin çatısını Yüce
Allah’ın arşı (tahtı) oluşturur. Cennetin sekiz kapısı vardır. Her kapının
genişliği Mekke ile Medine arasındaki mesafe kadardır. Öyle bir gün gelecektir
ki bu kapılarda kalabalıktan izdiham oluşacaktır. Cennetin en alt seviyesini
hak eden kişiye dünya ve onun on katı kadar nimet verilecektir. Yüce Allah
şöyle buyurmuştur: “(Cennet) takva
sahipleri için hazırlanmıştır.” (Al-i İmran Suresi 133. ayet)
Yüce
Allah cennet ehlinin ebedi olarak orada kalacağını, cennetin günün birinde yok
olmayacağına dair şöyle buyurmuştur: “Onların
(amellerinin) karşılığı içinde ebedi kalacakları altından ırmaklar akan Adn
cennetleri olacaktır.” (Beyyine Suresi 8. ayet)
Cehennem: Allah’ın asiler, kafirler için hazırladığı içinde
türlü türlü azapların, çeşit çeşit işkencelerin olduğu bekçileri sert ve
tutumlu olan, kafirlerin ebedi olarak içinde kalacakları bir diyardır. Onların
yiyecekleri zakkum ağacının meyveleri, içecekleri ise kaynamış madendir.
Dünyadaki ateş cehennem ateşinin hararetinden yetmiş kat daha hafiftir. Cehennem
ateşi atmış dokuz kat daha güçlü ve şiddetlidir. Bu ateş içine atılanlardan hiç
bıkmaz hatta daha yok mu diye söylenir. Cehennemin yedi kapısı vardır. Her kapı
belli miktarda insanlardan nasibini içine alır. Yüce Allah cehennem hakkında
şöyle buyurmuştur: “(Cehennem)
kafirler için hazırlanmıştır.” (Ali İmran Suresi 131. ayet)
Cehennem
ehlinin orada ebedi kalacaklarına, ve cehennem
ateşinin günün birinde yok olmayacağına dair ise Yüce Allah şöyle
buyurmuştur: “Şüphesiz ki Allah
kafirleri lanetlemiştir. Ve onlar için içinde ebedi kalacakları sair
cehennemini hazırlamıştır.” (Ahzab Suresi 64 ve 65. ayet)
Ahiret Günü’ne İman Etmenin Faydaları
Allah’ın
emirlerine itaat etmeye kişi istekli olur, sevap kazanmaya karşı arzulu ve
ümitli olur. Kişi masiyet ve günah işlemekten korkar. Müslüman dünyada
kaybettiklerinin karşılığını Ahirette alacağını düşünerek sıkıntı ve
kederlerini unutur ve rahatlar. Yeniden
dirilişe inanış toplum ve fert açısından daima düzenleyici ve iyileştirici bir
faktör oynar. Çünkü kişi yapmış olduğu amellerin karşılığını göreceğini bilerek
o doğrultuda hareket eder buda onun ve toplumun kötülüklerden, haksızlıklardan
arınmasına, toplumun düzelmesine neden olur. Kişi Allah’a karşı yapacağı
ibadetlerde dosdoğru olur, bu da topluma ekilecek olan şer tohumlarının önünün
kapanmasına, hayrın ve iyiliğin yayılmasına, toplumda huzur ve refahın hüküm
sürmesine neden olur.