Müşrikler Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’i, Mekke döneminde rahat bırakmadıkları gibi Medine’ye hicret ettikten sonra da hiç rahat bırakmadılar. Gerek civar kabileleri ayaklandırarak, gerek Medine'ye saldırarak, gerekse aleyhte propaganda yaparak altı yıl içerisinde üç büyük savaşa onlarca seriyye'ye sebep oldular. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem hicretin altıncı yılında şartlar aleyhte olmasına rağmen Mekke site devletinin reisleri ve civar kabilelerle on yıllığına ‘Hudeybiye Barış Anlaşması'nı imzaladı. Artık Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem tebliğ, İslam'a dâvet ve eğitime ağırlık vermeye başladı. Zamanın üç büyük süper devleti olan İran Kisrâ'sına, Bizans Kayser'ine, Mısır Mukavkıs'ına "Eslim Telsem (Müslüman ol, kurtul)" mesajını gönderdi... Süleyman aleyhisselâm'ın Belkıs'a gönderdiği gibi... Mûsa aleyhisselâm'ın Firavun'a bildirdiği gibi... İbrahim aleyhisselâm'ın Nemrud'a haykırıdığı gibi... Allah Rasûlü'nün mektubunu Medine'den asırlarca insanlığı sömüren Bizans imparatorluğunun kralına Dihyetü'l-Kelbî ulaştırdı... Rasûlullah'tan sonra en güzel ve yakışıklı olan Dihyetü'l-Kelbî... Cebrâil'in onun sûretine girerek vahyi getirdiği Dihye... Sahabeler de civar memleketlere yayıldılar. Çöle inen nuru ötelere taşımak için...
Küfür cephesine gelince: Onlar dünyalık menfaat ve çıkardan başka ne tanırlar?
Uzun zamandır ticaret yapamayan Ebû Süfyan ve otuz küsur kişilik bir ticaret kervanıyla
Şam diyarına yola çıkıyor... Mallar yükleniyor, develer hazırlanıyor... İbnü
İshâk el-Megâzî'de İbn-i Şihâb ez-Zührî yoluyla Ebû Süfyan'nın şöyle dediğini
nakleder: "Biz tüccar bir kavimdik. Ancak harp bizi ticaretten alıkoydu.
Sulh dönemi başlayınca kureyşten bir grupla birlikte Şam'a ticaret yapmaya
çıktım. Allaha yemin ederim ki, kervanın yola çıkacağı duyulunca, Mekke'de
tanıdığım hiç bir erkek ve kadın kalmadı ki satmam için bana bir mal getirmiş
olmasın..."
Rasulullah (sav.) kisra ve kayser'e
mektup yazdı. Kayser mektubu okuyunca
"Şimdiye kadar hiç böyle bir mektup almamıştım" dedi. Böylece
Heraklius emniyet müdürünü çağırttı ve ona "Şam'ın altını üstüne getir ve
bana bu adamın (peygamberimizi kastediyor) kavminden birilerini bul getir"
diye emretti. Ebû Süfyan diyor ki "Vallahi, biz Gazze şehrindeyken bir de
Bizans akerleri bize hücûm etti ve hepimizi alıp saraya götürdüler"
İmparator
Heraklius Îylîyâ şehrinde idi. Bu şehre "İlyâ" da denilir.
"Allah'ın Evi" anlamına gelir. Günümüzün Kudüs'üdür. Bir rivayete
göre bu şehir ismini Nuh aleyhisselâm'ın oğlu Sem'in torunu "İlya"dan
almaktadır.
Taberî
"Târih"inde der ki:
"İran kisrası ordusunu Bizans topraklarına sürdü. Bir çok yeri yakıp
yıktı. Sonra Kisra, ordu komutanlarından Şehrebıraz'ı öldürmek üzere bir komplo
hazırladı. Şehrebıraz bunu öğrendi ve askerleriyle birlikte Bizans imparatoru
Heraklius'un tarafına geçti. Böylece Heraklius İran askerlerinin yardımıyla
Kisra'yı hezimete uğrattı. Bu nedenle Heraklius Allah'a teşekkürün bir ifadesi
olarak Hımıs'tan İlya'ya kadar yürümeye karar verdi. İmparator İlya'ya
varıncaya kadar yollarına kırmızı halılar serip kokular sürüyorlardı."
Kervan
saraya ulaşınca Ebû Süfyan ve beraberindekiler
İmparatorun huzuruna çıkarıldılar. Bir de baktılar ki İmparator Heraklius
başında tâcı, yanında Rum'un liderleri, Ruhban ve Kıssîs'ler ile birlikte
tahtında oturuyor... İmparator tercümanlarını çağırttı ve:
- Onlara sor. Arap diyarında çıkan ve peygamber
olduğunu iddia eden bu adama kan bağı bakımından hanginiz en yakın?
Kervandakiler
Ebû Süfyan'ı işaret ediyor. Ebû
Süfyan:
- O'na nesep bakımından en yakın benim, diyor.
Çünkü kervanının içinde Abd-i Menaf oğullarından Ebû Süfyan'dan başka kimse
yoktu.
Heraklius:
- Ona yakınlık derecen nedir?, diye sorar. Ebû
Süyfan:
- Amcamın oğludur, der.
Zira
Abd-i Menaf hem Ebû Süfyan'ın hem de
Rasulullah (sav.)'in dördüncü kuşaktan babasıdır. Rasulullah (sav.)'in
babası Abdullah, O'nun babası Abdulmuttalip, onun babası Hâşim, onun babası
Abd-i Menaf'tır. Ebû Süfyan'ın babası Harp, onun babası Ümeyye, onun babası
Abd-i Şems, onun babası Abd-i Menaf'tır. İmparator Heraklius, Ebû Süfyan'ı öne
çıkarttırır. Kervandakileri de onun arkasına saf halinde dizer. Sonra tercümanlarına der ki:
-
Arkadaki adamlara söyleyin. Bu adama, peygamberlik iddia eden o zat hakkında
sorular soracağım. Eğer yalan cevap
verirse, hemen müdahale edip düzeltsinler... İmparator Heraklius, çok zeki
bir adam. Zaten Ebû Süfyan, İbn-i İshâk'ın rivayetinde bunu açıkça zikrederek
"Allah'a yemin ederim ki o güne kadar bu adamdan daha dâhî hiç kimseyi
görmedim" diyor.
Zira, o dönemin şartlarında kocaman bir
imparatorluğun krallığını yürütmek sıradan insanların işi değildir. Ancak bir takım yetenekler ister. Demek ki
imparatorda sıradan insanlarda olmayan bazı özellikler vardı. Zaten Ebû Süyfanı
öne çıkartıp kervandakleri arkaya dizmesi buna işaret eder.
Ebû Süfyan diyor ki:
-
Allah'a yemin ederim ki, benim hakkımda "yalan konuşuyor"
demelerinden utanmasaydım, sorduğu sorulara yalan cevap verirdim. (İbn-i İshak'ın rivayetinde:) "Allah'a yemin ederim ki, eğer yalan söylemiş
olsaydım bile, arkamdakiler imparatorun huzurunda yalanımı ortaya
çıkarmazlardı. Ancak ben lider bir adamdım. Yalan söyleyerek şerefimi küçük düşüremezdim. İyi biliyorum ki,
eğer orda yalan söyleseydim arkamdakiler imparatorun huzurunda beni
yalanlamasalar bile, başka yerlerde bunu konuşacaklardı. Bu nedenle yalan
söylemedim"
Bu
cümleler gösteriyor ki, cahiliyye dönemininin liderleri bile yalanı çirkin
görüyorlardı. Yalanın, liderin
şanını, şerefini, onurunu zedeleyeceğini biliyorlardı. Bir lider yalana
tenezzül etti mi, onun değerinin yıkılacağını, insanlar nezdinde liderlik
sıfatının yıkılacağını anlıyorlardı. Peki, günümüz dünyasında yalan söyleyen
politikacılara, liderlere, bakan ve vâlilere ne demeli? Bunların hangisi
câhilî, hangisi modern?!
Bizans imparatoru Heraklius SORULARI
VE CEVAPLAR
Birinci Soru: -
(Peygamberlik iddia eden o zâtın) içinizdeki nesebi nasıldır? -O içimizde soylu bir nesebe sahiptir.
İkinci soru: - Sizin
(Kureyşin veya Arapların) içinde bu sözleri ondan daha önce söyleyen hiç kimse
varmıydı? - Hayır.
Üçüncü soru:- Babaları içinde kral olan var mı? - Hayır.
Dördüncü soru: - Zenginler (meşhur insanlar) mı ona tâbi oluyor,
zayıflar mı? - Bilakis zayıflar.
Beşinci soru: -Ona tâbi olanlardan daha sonra ona kızıp dini
beğenmediği için dinden dönen var mı? - Hayır.
Altıncı soru: - Sayıları artıyor mu, azalıyor mu? - Bilakis artıyor.
Yedinci soru: - Peygamberlik iddia etmeden önce onu hiç
yalancılıkla itham ettiğiniz oldu mu? - Hayır.
Sekizinci soru: - Anlaşmasını bozar mı? (Verdiği sözden döner mi?
Hile yapar mı?) - Hayır. Ancak onunla şu
anda bir anlaşma içindeyiz. Gelecekte anlaşmasını bozup bozmayacağını
bilmiyoruz. (Ebû Süfyan'ın katabileceği tek itham bu oldu. Çünkü gelecekte ne
olacağını kimse bilemezdi. Ancak gelecek şahit oldu ki Hudeybiye anlaşmasını
Beşerin Efendisi değil Kureyş bozdu)
Dokuzuncu soru: - Onunla
hiç savaştınız mı? - Evet. Bazen biz
yendik, bazen o.
Onuncu soru: - Size neyi
emrediyor? - Yalnızca Allah'a kulluk yapmayı, O'na hiç bir şeyi ortak koşmamayı,
namaz kılmayı, dürüst olmayı, iffetli yaşamayı, akrabalarla ilgi kurmayı.
İMPARATORUN
CEVAPLARA YORUMU
Bizans
imparatoru Heraklius bu sorulardan sonra Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Allah tarafından gönderilen bir peygamber olduğunu anladı ve bunu
açıkça şöyle ifade etti.
1- Sana nesebini sordum, sen de soylu bir nesebe sahip olduğunu söyledin.
İşte peygamberler böyledir. Kavminin içinde soylu bir aileden seçilirler.
2- Sana bu sözleri daha önce içinizden
hiç kimse söyledi mi?" diye sordum,
sen de "Hayır" dedin. Eğer bölgenizde daha önce bu sözleri söyleyen
birisi olsaydı "Bu adam önce söylenilen bir şeyi taklit ediyor"
derdim.
3- Sana "Babaları içinde kral olan
var mıydı?" diye sordum. Sen de
"Hayır" cevabını verdin. Eğer babaları içinde kral olan birisi olsaydı
"Babasının krallığının talep ediyor" derdim.
4- Sana "İnsanların zenginleri
(tanınmışları) mı ona tabi oluyor yoksa zayıfları mı?" diye sordum, sen de "Zayıfları" dedin. İşte o zayıflar
peygamberlerin tebaasıdır.
5-
Sana, sayıları artıyor mu, azalıyor mu?" diye sordum, sen "Bilakis artıyor" dedin. İşte
tamamlanıncaya kadar iman da böyledir. (İman bir ışık yakar. Sonra o ışık,
namaz, zekat, oruç gibi emirlerle kemale erinceye kadar artmaya devam eder. O
nedenledir ki Rasulullah'ın (sav.) son senesinde "Bugün sizin için
dininizi kemale erdirdim ve size olan nimetimi tamamladım ve size din olarak
İslamı seçtim" ayet-i kerimesi nâzil oldu.
6-
Sana, "O'na tâbi olanlardan hiç kimse dinine kızdığı için dinden
döndü mü?" diye sordum, sen de
"Hayır" cevabını verdin. İşte imanın ferahlığı kalplere girince böyle
olur (Bir daha geri çıkmaz). İbn-i İshak'ın rivayetinde "İşte imanın
lezzeti böyledir. Bir kalbe girdi mi daha oradan çıkmaz!"
7-
Sana, "O zât, bu söylediklerini iddia etmeden önce, onu hiç
yalancılıkla itham ettiğiniz oldumu?" diye sordum, sen de "Hayır" cevabını verdin. Kesinlikle
anladım ki insanlara karşı hiç yalan söylemeyen bir kimse Alah'a nasıl yalan
söylesin? (Mahluka yalan söylemeyen, Hâlık'a nasıl yalan söylesin? Yaratılmışa
hiç yalan söylemeyen bir kimse, kâinatın Yaratıcısı Azamet sahibi yüce varlığa karşı
nasıl yalan söyleyebilsin?! Yalan yere Allah bana vahiy göderdi diyebilsin?! Bu
imkansızdır! Bu Muhaldir!..)
8-
Sana "Hilekarlık yapıp anlaşmasını bozuyor mu?" diye sordum, sen de "Hayır" cevabını verdin. İşte
peygamberler de böyleir. Anlaşmalarını bozmazlar.
9-
Sana "Onunla hiç savaştınız mı?" diye sordum. Sen de "Evet" dedin. "Onunla
savaşınızın neticesi nasıl oldu?" diye sordum, sen de "Harp bizimle
onun arasında bir keşiktir. Bazan biz kazandık, bazan o kazandı" dedin.
İşte peygamberler böyle imtihan edilirler. Ancak nihaî zafer onlarındır.
10- "Size neyi emrediyor" diye
sordum. Sen de "Yalnızca Allah'a
kulluk yapmanızı, O'na hiçbir şeyi denk tutmamanızı, namaz kılmayı, dürüstlüğü,
iffetli yaşamayı, akarabalarla ilgi kurmayı emrediyor" dedin.
SORU
VE CEVAPLARIN YORUMLARI
İmparator
Heraklius'un sorduğu bu on sorudan Efendimiz aleyhisselatü vesselâm'ın şahsında
peygamberlerin on vasfını sırayla şöyle çıkarabiliriz:
1-
Soylu bir aileden gelir. Üstün bir nesebe sahip.
2-
Körü körüne taklitçi değil
3-
Dünyalık bir çıkar ve menfaat gözetmiyor. Krallık talep etmiyor.
4-
Haksızlık ve sömürü altında ezilen halkları kurtarıcı. Güçlüyü değil
haklıyı üstün tutuyor.
5-
Hak yolda sebatkâr ve azimli. Gönüllere hitap ediyor, kalplerde taht
kuruyor.
6-
Cezbedici, etkileyici, günden güne gelişiyor ve kuvvetleniyor.
7- Büyük-küçük, leyhte
ve aleyhte hiç
bir meselede yalan söylemiyor. Yalana tenezzül
etmiyor. Yalan söyleyen
bir kimse ya kendi
yaptığı ve söylediği
şeylerin yanlış olduğunu bildiği için yani hata ettiği için ya da başkalarından
kortktuğu için yalan söylediğine göre, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem hatasız, söyledikleri ve yaptıkları doğru. Bu nedenle Allah'tan başka
hiç kimseden korkmuyor.
8-
Anlaşmalarına bağlı, sözünde duran, hile yapmaz
9-
Zalimlere, müstekbirlere, zorbalara karşı izzetli, gerektiğinde onlara
karşı güç kullanıp onları hakka döndürebilen
10- Getirdiği sistem yerin ve göklerin
Yaratıcısına itaat ve O'nu noksan sıfatlardan tenzih etme üzerine kurulu.
Dürüst, iffteli, saygın, iyilik peşinde koşan fertlerden oluşan faziletli
toplumlarla dolu bir dünya kurmak istiyor.
Bizans imparatoru Heraklius sorularını sorup
cevapları yorumladıktan sonra Ebû Süfyan'a dönüp şöyle dedi:
- Eğer
söylediklerin doğru ise, O (zât) işte şu ayaklarımı bastığım yerlere hakim
olacaktır. Onun çıkacağını biliyordum. Ancak O'nun sizin içinizden çıkacağını
zannetmemiştim. Eğer ona ulaşabileceğimi bilsem, hemen yolculuğa başlardım.
Eğer O'nun huzurunda olsaydım, O'nun ayaklarını yıkardım!..."
SON
SÖZÜN YORUMU:
İmparator
Heraklius'un bu sözlerinin anlamı şudur:
Eğer
sorularıma doğru cevap verdiysen, o zat pek yakında şu ayaklarımı bastığım yere
hakim olacaktır: Muhaddisler bu sözü iki şekilde yorumlamışlardır:
1- Bu cümle Kudüs ve Şam diyarının
fethedileceğine işaret eder. Çünkü Heraklius Şam diyarının bir parçası olan
İlya şehrinde yani Kudüs'te oturuyordu.
2- Heraklius "Ayaklarımı bastığım yere
hakim olacaktır" derken bütün saltanatını kastetmiştir. Çünkü bu sözleri
söylerken tahtında oturuyordu. "Ayaklarımı
bastığım şu yere" derken tahtını kastemişti. Bu da bütün bizansın
yani İstanbul'un fethedileceğine işaret eder. Daha sonra tarih şahit olmuştur ki
İmparator heraklius'un bu sözü gerçekleşmiş Hz. Ömer döneminde Kudüs
fethedilmiş, ardından bin dörtyüz elli üç yılında Bizansın merkezi
Kostantiniyye sultan Muhammed Fatih'in iman dolu askerleriyle fethedilmiş ve
Kostantiniyye semalarında asırlar boyu son peygamberin ismi zikredilmiştir.
İmparator Kıssîs ve Ruhban'larla istişare ederdi. Kuran-ı Kerim'in de
bildirdiği gibi İsa aleyhisselâm kendisinden sonra son peygamberin geleceğini
müjdelemiştir. Yesrib'teki yahudilerrin
konuşmalarından anladığımıza göre onlar da bir peygamberin geleceğini
bekliyorlardı. Ancak O'nun nereden, kimin içinden çıkacağı yalnızca ve
yalnız Allah'ın irade ve Meşiet'ine bağlıdır. O lütfunu dilediği kimselere
verir. Eğer ona ulaşabileceğimi bilsem, hemen yolculuğa başlardım: Bu cümle
Heraklius'un sağ-salim Allah
Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme
ulaşabilmekten endişe ettiğini, öldürülme korkusundan dolayı O'na ulaşmanın
mümkün olmayacağı kanaatide olduğunu gösterir.
Zira Dağatır kıssasından da
anlaşıldığına göre Dihye, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'ın mektubunu imparatora takdim ettikten sonra Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme inanan hırıstiyan din alimleinden birisi
Dihyetü'l-Kelbi'yi sarayın koridorlarında yakaladı ve "Git, bu mektubun
sahibine söyle. Ben şehadet ederim ki o, efendimiz Mesih'in bize müjdelediği
son peygamberdir" Sonra beyaz elbiselerini giydi. İmparatorun huzuruna
çıktı. Orada bulunanları islama çağırdı. Kelime-i Şehadet getirince oradakiler
hemen ayağa kalkıp onun üzerine saldırdılar ve öldürdüler.
EFENDİMİZ'İN
(ASV.) BİZANS İMPARATORUNA GÖDERDİĞİ MEKTUP
Ebu
Süfyan diyor ki:
Daha
sonra Heraklius, Allah
Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'in
Dihye ile Busra valisi yoluyla Heaklius'a gönderdiği mektubu istetti ve okudu.
Mektupta şunlar vardı:
Rahman ve Rahîm Allah'ın adıyla
Allah'ın
kulu ve elçisi Muhammed'ten, Rum lideri Heraklius'a: Selâm Hidayete tabi
olanların üzerinedir. Bundan sonra: Seni İslamın çağrısına davet ediyorum.
Müslüman ol, (huzur bulup) kurtul, ki Allah mükâfâtını iki kat versin. Eğer yüz
çevirirsen, (kendi günahınla birlikte) bütün halkının günahını yüklenirsin. Ey
Ehl-i Kitap! Bizimle sizin aranızda ortak olan bir kelimeye gelin: Allah'tan
başkasına kulluk yapmayalım. Ona hiç bir şeyi denk tutmayalım. Allah'ı bırakıp
birbirimizi Rabb edinmeyelim. Eğer onlar (ehl-i kitap, yahudi ve hırıstiyanlar)
yüz çevirir iseler, (onlara) deyin ki "Şahit olun! Biz (Allah'a teslim
olan) Müslümanlarız".
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemın Bizians İmparatoruna yolladığı bu kısa ibareli ama geniş anlamı
mektup bir çok hikmetlerle doludur.
Bunları
şöyle sıralayabiliriz:
1-
Allah'ın kulu ve elçisi Muhammed'ten: Tahrif edildikten sonra, dünyanın en büyük süper devletinin
resmi dini haline gelen hırıstiyanlık Hz. İsa'yı – hâşâ- ilah olarak görüyordu.
Yaratıcıyı yaratılmış menzilesine indirgeyen bu anlayış Bizans İmparatorluğunda
bir çok zulümlere sebep oldu. Hem Allah'a hem de hz. İsa'ya büyük bir iftira
olan bu anlayışa Allah
Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem "Allah'ın
kulu ve elçisi" ibaresiyle bir reddiye verdi. Zira peygamberler asla
Allah'ın dengi değil, bilakis kulu ve elçileridir. Hem kulluk makamı makamların
en üstünüdür. Zira, yerin ve göğün Yaratıcısı, Habibini Furkan ve İsra
surelerinin başında "Kuluna Furkanı indirenin Şân'ı ne yücedir",
"Kulunu bir gece Mescid-i Haramdan, ayetlerimizi göstermek için etrafını
mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya götüren her türlü noksanlıklardan
münezzehtir" ibareleriyle övmüştür.
2-
Selâm Hidayete tâbi olanların üzerinedir: Tâhâ suresindeki bu ayet-i kerime'yi Musa
aleyhisselam yeryüzünün en büyük zalimlerinden biri olan Firavun'a söylemişti.
Şimdi asırlar geçtikten sonra aynı ibareyi son peygamber dünyanın diğer bir
sulüm imparatorluğunun kralına söylüyordu.
Bu
ibarede hem büyük bir teşvik, hem de büyük bir tehdit ve ihtar vardır: Hidayet
Allah'ın indirdiği vahiydir. Vahye tabi olan dünyada da âhirette de kurtulur. Selâmete,
huzura ve mutluluğa kavuşur (Teşvik). Yalanlayıp yüz çeviren ise acıklı bir
azap altında işkence çeker. Zaten "Selam, Hidayet'e tâbi olanların
üzerinedir" ayet-i kerimesinin hemen ardından "Allah'ın can yakıcı
azabı da yalanlayıp yüz çevirenin üzerinedir" ayet-i kerimesi gelmektedir.
O halde, "Ey zamanın firavunları ve kralları! Vahye tâbi olun ve kurtulun!
Aksi takdirde azabınız şiddetlidir!" mesajı vardır. Bu da bir tehdit ve
uyarıdır. Bu ayet-i kerimenin akabinde efendimiz (asv.) "Bundan
sonra," diyerek kendi cümleleriyle bu ayetin kapalı olarak içerdiği
manaları beyan edip tekit etmiştir.
3-
Seni İslam'ın çağrısına davet ediyorum: O çağrı da Nûh'un çağrısı, İbrâhim'in çağrısı, Mûsa
ve Îsa'nın çağrısı olan Tevhît inancıdır. Yeryüzünde Allah'tan başka ilah,
otorite, güç ve mabud tanımamayı ifade eden "Lâ ilâhe illallah"
çağrısıdır. Yerin ve göklerin yaratıcısına itaat çağrısıdır.
4- Eslim, Teslem" Müslüman ol,
kurtul): Cevâmiu'l-Kelim (az
kelimelerle, geniş manalar ifade etme) yeteneğine sahip olan Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin bu iki kelimelik cümlesi dünya tarihindeki olaylar
ve dünyanın geceğinde insanların yapacağı olayları özetleyecek kadar geniş
anlamlı iki kelimelik bir cümledir. Zira dünhya tarihi insanın hayat
sahnesidir. İşte bu sahnede –geçmişte yaşanan olayların bize ıspatladığı gibi-
yaratıcıya teslim olan, O'na itaat eden, O'nun emir ve yasaklarını aynen
uygulayan kimseler selamete erip taat kurtulmuşlardır. Yaratıcıya teslim
olmayan , O'na itaat etmeyen kimseler ise dünya ve ahiretin fitneleri altında helak
olmuşlardır. İşte tarihte yaşananlar bunun şahididir. Nerede şimdi Âd ve Semûd
kavmi!?.. Nerede Yaratıcıya isyan eden Lût kavmi?... Nerede Mûsa'nın peşinden koşan
Firavun ve ordusu?... Nerede İbrahimi ateşe atan Nemrutlar?... Nerede Ebu
Cehil'ler?... İşte son peygamber bir kere daha haykırıyor zulmün liderine...
"Müslüman ol, kurtul" diyor!.. Kıyamete kadar gelen zalimlere!...
5-
Ki Allah sana ödülünü iki kat versin: Hem hz. İsa'ya, hem de hz. İsa'nın emrine uyup son peygambere
inanıp itaat ettiğin için... Hem kendin inandın, hem de senin inanmanla sana
tabi olanların inanmasına vesile olduğun için... Allah Teâlâ buyuruyor ki:
"Bundan
evvel kendilerine kitap verdiğimiz (nice kimseler vardır ki) onlar buna
(Kuran'a) inanıyorlar. Onlara (kuran ayetleri) okunduğu zaman "Buna
inandık. Şüphesiz ki bu, Rabbimizden gelen bir Hakk'tır. Hakikat biz bundan
evvel de İslam'ı kabul emiş kimselerdik" derler. İşte bunlara, sabır ve
(sebat) ettiklerinden dolayı, mükâfaatları iki defa verilir"
Ebu Mûsa el-Eş'arî (r), Allah
elçisinin şöyle dediğini rivayet etti:
"Üç sınıf insan vardır ki
bunlara ödülleri iki kat verilecektir:
i-
Ehl-i Kitaptan olup ta hem kendi peygambrine hem de muhammed'e iman edenler.
ii-
Hem Allah'ın haklarını hem de efendisinin haklarını yerine getiren köleler.
iii-
Cariyesi bulunan ve bu cariyeyi eğiten, eğitimini de güzel yapan, sonra da onu azât
edip evlenen kimseler. Bedir ehlinden Ebû Mes'ûd Ukbe bin Amr (r), Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle dediğini rivayet etti: "Kim bir iyiliğin
yapılmasına vesile olursa, o iyiliği yapan kimsenin ecri gibi sevap alır"
6-
Eğer Yüz Çevirirsen ( kendi günahınla birlikte) bütün Halkının Günahını
Yüklenirsin: Çünkü halk yığınları
sana tâbidir. Senin kararın milyonları etkileyecektir. Hatta o milyonların
torunları, onların torunları ve onların yansımalarıyla birlikte kıyamete kadar
gelen nesillerin mesulyetini taşıyacaksın. Bu kısa cümlelerin ne anlama
geldiğini anlayan Heraklius'un yüzünen terler boşalmaya başladı. Zira, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bir başka
hadis-i şerifte şöyle buyurur:
"İnsanları
doğru yola çağıran kimseye, kendisine uyanların sevabı verilir. Ona uyanların
sevaplarından da hiç bir şey eksilmez. Başkalarını delâlete çağıran
kimseye de , kensisine uyan kimselrin
günahları verilir. Ona uyanlrın günahlarından da hiç bir şey eksilmez"
İbn-i
Mes'ûd (r), Allah Rasûlü sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle dediğini rivayet
etti: "Haksız olarak öldürülen hiç kimse yoktur ki Âdem'in ilk oğluna
ondan bir nasip yazılmış olmasın. Çünkü öldürme olayını ilk o
başlatmıştı..."
Ardından
Efendimiz(asv.) yahudi ve hırıstıyanlarla stratejimizi belirleyen bir ayet-i
keimeyi bildirdi: "Ey ehl-i Kitap! Bizimle sizin aranızda ortak olan bir
kelimeye gelin: Bu ifade o ortak kelimenin hem Hz. İsa'ya, hem Hz. Musa'ya hem
de Hz. Muhammed'e (asv.) ortak olarak vahyedildiğine işaret eder. Hz. Musa'ya,
Hz. İsa'ya vahyedilen o ortak kelimenin ne olduğunu ve orijinal ibaresini Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'e indirilen vahiy açıklıyor:
i-
Allah'tan başkasına kulluk yapmayalım
ii-
O'na hiç bir şeyi denk tutmayalım
iii-
Allah'ı bırakıp bir birimiz rabb'ler edinmeyelim
Böylece
"Ey hırıstiyanlr! Eğer siz Hz. İsa'yı gerçekten seviyor iseniz ona
vahyedilen bu kelimeye tâbi olun! Ey yahudiler! Hz. Musa'nın bağlıları
olduğunuzu iddia ediyorsanız ona vahyedilen bu kelimeye gelin" mesajı
veriliyor..
- Ama
maalesef ehl-i kitap buzağıya taptılar...
- Hz.
İsa'yı ve Uzeyr'i Allah'a denk tuttular
- Ahbar
ve ruhbanlarını rabb edindiler
Adiyy
bin Hâtim boynunda bir haç olduğu halde Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin huzuruna çıktığında Allah Rasûlü
sallallahu aleyhi ve sellem "Onlar
(ehl-i kitap) Ahbar'larını (yahudi din alimleri) ve ruhaban'larını (hırıstıyan
din alimleri) Allah'ı bırakıp rabb'ler edindiler. Meryem oğlu İsa'yı da...
Halbuki onlar (tevrat ve incilde) tek bir ilahtan başkasına kulluk yapmamamakla
emrolunmuşlardı. Ondan başka ilah yoktur. O , onların ortak koşup denk
tuttukları şeylerden münezzehtir ( Yücedir)" ayet-i kerimesini okudu.
Adiyy bin Hâtim: "Biz ruhbanlarımıza ibadet etmiyorduk" diyerek
itiraz etti. Bunun üzrine Efendimiz (asv.) meseleyi izah etti:
- O
ruhbanlar, Allah'ın helal kıldığını haram, haram kıldığını da helal yapmadılar
mı?
- Evet
- Siz
de onlara itaat etmediniz mi?
- Evet
- İşte
bu onları rabb edinmenizdir.
O
halde Allah'ın kanunlarını bırakıp kendi kafalarına göre kanun koyanlar (haramı
helal, helali haram yapanlar), kendilerini ilah yerine koyanlardır. Onlara
itaat edenler de o ilahları rab edinenlerdir. O halde ey ehl-i kitap! Musa
aleyhisselâm'ın, İsa aleyhisselâm'ın ve Muhammed aleyhissalâtü vesselâm'ın dünya
halklarına bildirdiği ortak meseja gelin:
i- Allah'tan başkasına kulluk yapmayalım
ii- O'na hiç bir şeyi denk tutmayalım
iii- Allah'ı bırakıp birbirimizi rabb
edinmeyelim.
"Eğer
onlar (yahudi ve hırıstıyanlar) yüz çevirir iseler ( bu esasları kabul etmeyip
Vahy'e tâbi olmazlar iseler) onlara deyin ki "Şâhit olun. Biz (kendimizi
Allah'a teslim eden) müslümanlarız": Biz yerin ve göğün Yaratıcısına
teslim olduk. O'na itaat ettik. O'nun gönderdiği vahyi (emir ve yasakları)
kabul ettik. O'nun gönderdiği son peygambere, son kitaba, tarihte gönderilen
bütün peygamberlere, bütün kitaplara iman ettik, tasdik ettik, kabul ettik.
Artık sizin yolunuz size, bizim yolumuz bizedir.Yeniden Diriliş Günü, Yerin ve
Göğün Yaratıcısı bizimle sizin aranızdaki hükmünü verecektir.
Ibn'ü
Hacer el-Askalânî "Fethu'l- Bârî Bi Şerhi Sahîhi'l-Buhârî" adlı
muhteşem eserinde der ki: "Bu mektubun kısa cümleleri dört ince latife ile
doludur (Emir, Teşvik, Uyarı ve Tehdit):
i-
Müslüman ol (Emir)
ii-
Ki (selâmete erip) kurtulasın ve Allah mükafatını iki kat versin (Teşvik
ve sevdirme)
iii-
Eğer yüz çevirirsen (Uyarı)
iiii-
Halkının günahını yüklenirsin (Tehdit)
Ebû Süyfan diyor ki: Bizans imparatoru Heraklius sorularını sorup mektubu okumayı
bitirir bitirmez salonda bir gürültü koptu. Sesler yükselmeye başladı.
Bizidışarı çıkardılar. Arkadaşlarımla baş başa kalınca onlara dedim ki:
- Andolsun ki Ebû Kebşe'nin oğlunun durumu
muazzam bir durumdur. Zira, Asfar (sarı) oğullarının kralı ondan korkuyor.
O'nun bir gün galip geleceğini biliyordum.
Tâ ki Allah beni İslama dahil edinceye kadar..." Ebu Süfyan "Ebû Kebşe'nin oğlu" ibaresiyle Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'i kastediyor. Zira büyük işlerde kapalı ibareler
kullanmak Arapların âdeti idi. Ebû Kebşe Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'in dedelerinden birisinin adıdır.
HERAKLİUS'UN SON DURUMU
İbnü
Hacer el-Askalânî "Fethu'l-Bârî"de şöyle der: "Dihye, imparatorun
huzuruna çıkıp mesajı iletince Heraklius, şura üyesi danışmanlarından bir
hırıstiyan din âlimine meseleyi arz etti. O âlim:
- İşte bu, (yıllardır) beklediğimiz ve Efendimiz
İsa'nın bize müjdelediği zât'tır. Ben onu tasdik ediyorum ve O'na tabi
oluyorum, dedi. Kayzer ise:
- Eğer ben bunu yaparsam saltanatım gider, dedi.
Dihye
diyor ki:
- (Koridorda) bu hırıstıyan din âlimi beni
yakalayıp şöyle dedi: "Bu mektubu al ve Efendine git. Ona selam söyle. Ona
de ki "Ben şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve Muhammed
Allah'ın elçisidir. Ben ona iman ettim ve tasdik ettim. Onlar ise beni
reddettiler". Sonra bu âlim içeri girdi ve onu öldürdüler.