Bu Blog içinde Ara

5 Nisan 2021 Pazartesi

Bizans imparatoru Heraklius SORULARI VE CEVAPLAR

 Müşrikler Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’i, Mekke döneminde rahat bırakmadıkları gibi Medine’ye hicret ettikten sonra da hiç rahat bırakmadılar. Gerek civar kabileleri ayaklandırarak, gerek Medine'ye saldırarak, gerekse aleyhte propaganda yaparak altı yıl içerisinde üç büyük savaşa onlarca seriyye'ye sebep oldular. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem hicretin altıncı yılında şartlar aleyhte olmasına rağmen Mekke site devletinin reisleri ve civar kabilelerle on yıllığına ‘Hudeybiye Barış Anlaşması'nı imzaladı. Artık Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem tebliğ, İslam'a dâvet ve eğitime ağırlık vermeye başladı. Zamanın üç büyük süper devleti olan İran Kisrâ'sına, Bizans Kayser'ine, Mısır Mukavkıs'ına "Eslim Telsem (Müslüman ol, kurtul)" mesajını gönderdi... Süleyman aleyhisselâm'ın Belkıs'a gönderdiği gibi... Mûsa aleyhisselâm'ın Firavun'a bildirdiği gibi... İbrahim aleyhisselâm'ın Nemrud'a haykırıdığı gibi... Allah Rasûlü'nün mektubunu Medine'den asırlarca insanlığı sömüren Bizans imparatorluğunun kralına Dihyetü'l-Kelbî ulaştırdı... Rasûlullah'tan sonra en güzel ve yakışıklı olan Dihyetü'l-Kelbî... Cebrâil'in onun sûretine girerek vahyi getirdiği Dihye... Sahabeler de civar memleketlere yayıldılar. Çöle inen nuru ötelere taşımak için...

Küfür cephesine gelince: Onlar dünyalık menfaat ve çıkardan başka ne tanırlar? Uzun zamandır ticaret yapamayan Ebû Süfyan ve otuz küsur kişilik bir ticaret kervanıyla Şam diyarına yola çıkıyor... Mallar yükleniyor, develer hazırlanıyor... İbnü İshâk el-Megâzî'de İbn-i Şihâb ez-Zührî yoluyla Ebû Süfyan'nın şöyle dediğini nakleder: "Biz tüccar bir kavimdik. Ancak harp bizi ticaretten alıkoydu. Sulh dönemi başlayınca kureyşten bir grupla birlikte Şam'a ticaret yapmaya çıktım. Allaha yemin ederim ki, kervanın yola çıkacağı duyulunca, Mekke'de tanıdığım hiç bir erkek ve kadın kalmadı ki satmam için bana bir mal getirmiş olmasın..."

Rasulullah (sav.) kisra ve kayser'e mektup yazdı. Kayser mektubu okuyunca "Şimdiye kadar hiç böyle bir mektup almamıştım" dedi. Böylece Heraklius emniyet müdürünü çağırttı ve ona "Şam'ın altını üstüne getir ve bana bu adamın (peygamberimizi kastediyor) kavminden birilerini bul getir" diye emretti. Ebû Süfyan diyor ki "Vallahi, biz Gazze şehrindeyken bir de Bizans akerleri bize hücûm etti ve hepimizi alıp saraya götürdüler"

İmparator Heraklius Îylîyâ şehrinde idi. Bu şehre "İlyâ" da denilir. "Allah'ın Evi" anlamına gelir. Günümüzün Kudüs'üdür. Bir rivayete göre bu şehir ismini Nuh aleyhisselâm'ın oğlu Sem'in torunu "İlya"dan almaktadır.

Taberî  "Târih"inde der ki: "İran kisrası ordusunu Bizans topraklarına sürdü. Bir çok yeri yakıp yıktı. Sonra Kisra, ordu komutanlarından Şehrebıraz'ı öldürmek üzere bir komplo hazırladı. Şehrebıraz bunu öğrendi ve askerleriyle birlikte Bizans imparatoru Heraklius'un tarafına geçti. Böylece Heraklius İran askerlerinin yardımıyla Kisra'yı hezimete uğrattı. Bu nedenle Heraklius Allah'a teşekkürün bir ifadesi olarak Hımıs'tan İlya'ya kadar yürümeye karar verdi. İmparator İlya'ya varıncaya kadar yollarına kırmızı halılar serip kokular sürüyorlardı."

Kervan saraya ulaşınca Ebû Süfyan ve beraberindekiler İmparatorun huzuruna çıkarıldılar. Bir de baktılar ki İmparator Heraklius başında tâcı, yanında Rum'un liderleri, Ruhban ve Kıssîs'ler ile birlikte tahtında oturuyor... İmparator tercümanlarını çağırttı ve:

-  Onlara sor. Arap diyarında çıkan ve peygamber olduğunu iddia eden bu adama kan bağı bakımından hanginiz en yakın?

Kervandakiler Ebû Süfyan'ı işaret ediyor. Ebû Süfyan:

-  O'na nesep bakımından en yakın benim, diyor. Çünkü kervanının içinde Abd-i Menaf oğullarından Ebû Süfyan'dan başka kimse yoktu.

Heraklius:

-  Ona yakınlık derecen nedir?, diye sorar. Ebû Süyfan:

-  Amcamın oğludur, der.

Zira Abd-i Menaf hem Ebû Süfyan'ın hem de Rasulullah (sav.)'in dördüncü kuşaktan babasıdır. Rasulullah (sav.)'in babası Abdullah, O'nun babası Abdulmuttalip, onun babası Hâşim, onun babası Abd-i Menaf'tır. Ebû Süfyan'ın babası Harp, onun babası Ümeyye, onun babası Abd-i Şems, onun babası Abd-i Menaf'tır. İmparator Heraklius, Ebû Süfyan'ı öne çıkarttırır. Kervandakileri de onun arkasına saf halinde dizer. Sonra tercümanlarına der ki:

- Arkadaki adamlara söyleyin. Bu adama, peygamberlik iddia eden o zat hakkında sorular soracağım. Eğer yalan cevap verirse, hemen müdahale edip düzeltsinler... İmparator Heraklius, çok zeki bir adam. Zaten Ebû Süfyan, İbn-i İshâk'ın rivayetinde bunu açıkça zikrederek "Allah'a yemin ederim ki o güne kadar bu adamdan daha dâhî hiç kimseyi görmedim" diyor.

Zira, o dönemin şartlarında kocaman bir imparatorluğun krallığını yürütmek sıradan insanların işi değildir. Ancak bir takım yetenekler ister. Demek ki imparatorda sıradan insanlarda olmayan bazı özellikler vardı. Zaten Ebû Süyfanı öne çıkartıp kervandakleri arkaya dizmesi buna işaret eder.

Ebû Süfyan diyor ki:

- Allah'a yemin ederim ki, benim hakkımda "yalan konuşuyor" demelerinden utanmasaydım, sorduğu sorulara yalan cevap verirdim. (İbn-i İshak'ın rivayetinde:) "Allah'a yemin ederim ki, eğer yalan söylemiş olsaydım bile, arkamdakiler imparatorun huzurunda yalanımı ortaya çıkarmazlardı. Ancak ben lider bir adamdım. Yalan söyleyerek şerefimi küçük düşüremezdim. İyi biliyorum ki, eğer orda yalan söyleseydim arkamdakiler imparatorun huzurunda beni yalanlamasalar bile, başka yerlerde bunu konuşacaklardı. Bu nedenle yalan söylemedim"

Bu cümleler gösteriyor ki, cahiliyye dönemininin liderleri bile yalanı çirkin görüyorlardı. Yalanın, liderin şanını, şerefini, onurunu zedeleyeceğini biliyorlardı. Bir lider yalana tenezzül etti mi, onun değerinin yıkılacağını, insanlar nezdinde liderlik sıfatının yıkılacağını anlıyorlardı. Peki, günümüz dünyasında yalan söyleyen politikacılara, liderlere, bakan ve vâlilere ne demeli? Bunların hangisi câhilî, hangisi modern?!

Bizans imparatoru Heraklius SORULARI VE CEVAPLAR

Birinci Soru:  - (Peygamberlik iddia eden o zâtın) içinizdeki nesebi nasıldır? -O içimizde soylu bir nesebe sahiptir.

İkinci soru: -      Sizin (Kureyşin veya Arapların) içinde bu sözleri ondan daha önce söyleyen hiç kimse varmıydı? -      Hayır.

Üçüncü soru:- Babaları içinde kral olan var mı? - Hayır.

Dördüncü soru: - Zenginler (meşhur insanlar) mı ona tâbi oluyor, zayıflar mı? - Bilakis zayıflar.

Beşinci soru: -Ona tâbi olanlardan daha sonra ona kızıp dini beğenmediği için dinden dönen var mı? - Hayır.

Altıncı soru: - Sayıları artıyor mu, azalıyor mu? - Bilakis artıyor.

Yedinci soru: - Peygamberlik iddia etmeden önce onu hiç yalancılıkla itham ettiğiniz oldu mu? - Hayır.

Sekizinci soru: - Anlaşmasını bozar mı? (Verdiği sözden döner mi? Hile yapar mı?) - Hayır. Ancak onunla şu anda bir anlaşma içindeyiz. Gelecekte anlaşmasını bozup bozmayacağını bilmiyoruz. (Ebû Süfyan'ın katabileceği tek itham bu oldu. Çünkü gelecekte ne olacağını kimse bilemezdi. Ancak gelecek şahit oldu ki Hudeybiye anlaşmasını Beşerin Efendisi değil Kureyş bozdu)

Dokuzuncu soru: -         Onunla hiç savaştınız mı? - Evet. Bazen biz yendik, bazen o.

Onuncu soru:  - Size neyi emrediyor?  - Yalnızca Allah'a kulluk yapmayı, O'na hiç bir şeyi ortak koşmamayı, namaz kılmayı, dürüst olmayı, iffetli yaşamayı, akrabalarla ilgi kurmayı.

İMPARATORUN CEVAPLARA YORUMU

Bizans imparatoru Heraklius bu sorulardan sonra Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Allah tarafından gönderilen bir peygamber olduğunu anladı ve bunu açıkça şöyle ifade etti.

1-  Sana nesebini sordum, sen de soylu bir nesebe sahip olduğunu söyledin. İşte peygamberler böyledir. Kavminin içinde soylu bir aileden seçilirler.

2- Sana bu sözleri daha önce içinizden hiç kimse söyledi mi?" diye sordum, sen de "Hayır" dedin. Eğer bölgenizde daha önce bu sözleri söyleyen birisi olsaydı "Bu adam önce söylenilen bir şeyi taklit ediyor" derdim.

3- Sana "Babaları içinde kral olan var mıydı?" diye sordum. Sen de "Hayır" cevabını verdin. Eğer babaları içinde kral olan birisi olsaydı "Babasının krallığının talep ediyor" derdim.

4- Sana "İnsanların zenginleri (tanınmışları) mı ona tabi oluyor yoksa zayıfları mı?" diye sordum, sen de "Zayıfları" dedin. İşte o zayıflar peygamberlerin tebaasıdır.

5-   Sana, sayıları artıyor mu, azalıyor mu?" diye sordum, sen "Bilakis artıyor" dedin. İşte tamamlanıncaya kadar iman da böyledir. (İman bir ışık yakar. Sonra o ışık, namaz, zekat, oruç gibi emirlerle kemale erinceye kadar artmaya devam eder. O nedenledir ki Rasulullah'ın (sav.) son senesinde "Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim ve size olan nimetimi tamamladım ve size din olarak İslamı seçtim" ayet-i kerimesi nâzil oldu.

6-   Sana, "O'na tâbi olanlardan hiç kimse dinine kızdığı için dinden döndü mü?" diye sordum, sen de "Hayır" cevabını verdin. İşte imanın ferahlığı kalplere girince böyle olur (Bir daha geri çıkmaz). İbn-i İshak'ın rivayetinde "İşte imanın lezzeti böyledir. Bir kalbe girdi mi daha oradan çıkmaz!"

7-    Sana, "O zât, bu söylediklerini iddia etmeden önce, onu hiç yalancılıkla itham ettiğiniz oldumu?" diye sordum, sen de "Hayır" cevabını verdin. Kesinlikle anladım ki insanlara karşı hiç yalan söylemeyen bir kimse Alah'a nasıl yalan söylesin? (Mahluka yalan söylemeyen, Hâlık'a nasıl yalan söylesin? Yaratılmışa hiç yalan söylemeyen bir kimse, kâinatın Yaratıcısı Azamet sahibi yüce varlığa karşı nasıl yalan söyleyebilsin?! Yalan yere Allah bana vahiy göderdi diyebilsin?! Bu imkansızdır! Bu Muhaldir!..)

8-   Sana "Hilekarlık yapıp anlaşmasını bozuyor mu?" diye sordum, sen de "Hayır" cevabını verdin. İşte peygamberler de böyleir. Anlaşmalarını bozmazlar.

9-   Sana "Onunla hiç savaştınız mı?" diye sordum. Sen de "Evet" dedin. "Onunla savaşınızın neticesi nasıl oldu?" diye sordum, sen de "Harp bizimle onun arasında bir keşiktir. Bazan biz kazandık, bazan o kazandı" dedin. İşte peygamberler böyle imtihan edilirler. Ancak nihaî zafer onlarındır.

10- "Size neyi emrediyor" diye sordum. Sen de "Yalnızca Allah'a kulluk yapmanızı, O'na hiçbir şeyi denk tutmamanızı, namaz kılmayı, dürüstlüğü, iffetli yaşamayı, akarabalarla ilgi kurmayı emrediyor" dedin.

SORU VE CEVAPLARIN YORUMLARI

İmparator Heraklius'un sorduğu bu on sorudan Efendimiz aleyhisselatü vesselâm'ın şahsında peygamberlerin on vasfını sırayla şöyle çıkarabiliriz:

1-    Soylu bir aileden gelir. Üstün bir nesebe sahip.

2-   Körü körüne taklitçi değil

3-    Dünyalık bir çıkar ve menfaat gözetmiyor. Krallık talep etmiyor.

4-    Haksızlık ve sömürü altında ezilen halkları kurtarıcı. Güçlüyü değil haklıyı üstün tutuyor.

5-   Hak yolda sebatkâr ve azimli. Gönüllere hitap ediyor, kalplerde taht kuruyor.

6-   Cezbedici, etkileyici, günden güne gelişiyor ve kuvvetleniyor.

7- Büyük-küçük,  leyhte  ve  aleyhte  hiç  bir  meselede  yalan söylemiyor.  Yalana  tenezzül  etmiyor.  Yalan  söyleyen  bir kimse   ya   kendi   yaptığı   ve   söylediği   şeylerin   yanlış olduğunu  bildiği için yani hata ettiği için ya da başkalarından kortktuğu için yalan söylediğine göre, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem hatasız, söyledikleri ve yaptıkları doğru. Bu nedenle Allah'tan başka hiç kimseden korkmuyor.

8-    Anlaşmalarına bağlı, sözünde duran, hile yapmaz

9-    Zalimlere, müstekbirlere, zorbalara karşı izzetli, gerektiğinde onlara karşı güç kullanıp onları hakka döndürebilen

10- Getirdiği sistem yerin ve göklerin Yaratıcısına itaat ve O'nu noksan sıfatlardan tenzih etme üzerine kurulu. Dürüst, iffteli, saygın, iyilik peşinde koşan fertlerden oluşan faziletli toplumlarla dolu bir dünya kurmak istiyor.

Bizans imparatoru Heraklius sorularını sorup cevapları yorumladıktan sonra Ebû Süfyan'a dönüp şöyle dedi:

-  Eğer söylediklerin doğru ise, O (zât) işte şu ayaklarımı bastığım yerlere hakim olacaktır. Onun çıkacağını biliyordum. Ancak O'nun sizin içinizden çıkacağını zannetmemiştim. Eğer ona ulaşabileceğimi bilsem, hemen yolculuğa başlardım. Eğer O'nun huzurunda olsaydım, O'nun ayaklarını yıkardım!..."

SON SÖZÜN YORUMU:

İmparator Heraklius'un bu sözlerinin anlamı şudur:

Eğer sorularıma doğru cevap verdiysen, o zat pek yakında şu ayaklarımı bastığım yere hakim olacaktır: Muhaddisler bu sözü iki şekilde yorumlamışlardır:

1-  Bu cümle Kudüs ve Şam diyarının fethedileceğine işaret eder. Çünkü Heraklius Şam diyarının bir parçası olan İlya şehrinde yani Kudüs'te oturuyordu.

2-  Heraklius "Ayaklarımı bastığım yere hakim olacaktır" derken bütün saltanatını kastetmiştir. Çünkü bu sözleri söylerken tahtında oturuyordu. "Ayaklarımı bastığım şu yere" derken tahtını kastemişti. Bu da bütün bizansın yani İstanbul'un fethedileceğine işaret eder. Daha sonra tarih şahit olmuştur ki İmparator heraklius'un bu sözü gerçekleşmiş Hz. Ömer döneminde Kudüs fethedilmiş, ardından bin dörtyüz elli üç yılında Bizansın merkezi Kostantiniyye sultan Muhammed Fatih'in iman dolu askerleriyle fethedilmiş ve Kostantiniyye semalarında asırlar boyu son peygamberin ismi zikredilmiştir. İmparator Kıssîs ve Ruhban'larla istişare ederdi. Kuran-ı Kerim'in de bildirdiği gibi İsa aleyhisselâm kendisinden sonra son peygamberin geleceğini müjdelemiştir. Yesrib'teki yahudilerrin konuşmalarından anladığımıza göre onlar da bir peygamberin geleceğini bekliyorlardı. Ancak O'nun nereden, kimin içinden çıkacağı yalnızca ve yalnız Allah'ın irade ve Meşiet'ine bağlıdır. O lütfunu dilediği kimselere verir. Eğer ona ulaşabileceğimi bilsem, hemen yolculuğa başlardım: Bu cümle Heraklius'un sağ-salim Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme ulaşabilmekten endişe ettiğini, öldürülme korkusundan dolayı O'na ulaşmanın mümkün olmayacağı kanaatide olduğunu gösterir.

Zira Dağatır kıssasından da anlaşıldığına göre Dihye, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'ın mektubunu imparatora takdim ettikten sonra Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme inanan hırıstiyan din alimleinden birisi Dihyetü'l-Kelbi'yi sarayın koridorlarında yakaladı ve "Git, bu mektubun sahibine söyle. Ben şehadet ederim ki o, efendimiz Mesih'in bize müjdelediği son peygamberdir" Sonra beyaz elbiselerini giydi. İmparatorun huzuruna çıktı. Orada bulunanları islama çağırdı. Kelime-i Şehadet getirince oradakiler hemen ayağa kalkıp onun üzerine saldırdılar ve öldürdüler.

EFENDİMİZ'İN (ASV.) BİZANS İMPARATORUNA GÖDERDİĞİ MEKTUP

Ebu Süfyan diyor ki:

Daha sonra Heraklius, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'in Dihye ile Busra valisi yoluyla Heaklius'a gönderdiği mektubu istetti ve okudu. Mektupta şunlar vardı:

Rahman ve Rahîm Allah'ın adıyla

Allah'ın kulu ve elçisi Muhammed'ten, Rum lideri Heraklius'a: Selâm Hidayete tabi olanların üzerinedir. Bundan sonra: Seni İslamın çağrısına davet ediyorum. Müslüman ol, (huzur bulup) kurtul, ki Allah mükâfâtını iki kat versin. Eğer yüz çevirirsen, (kendi günahınla birlikte) bütün halkının günahını yüklenirsin. Ey Ehl-i Kitap! Bizimle sizin aranızda ortak olan bir kelimeye gelin: Allah'tan başkasına kulluk yapmayalım. Ona hiç bir şeyi denk tutmayalım. Allah'ı bırakıp birbirimizi Rabb edinmeyelim. Eğer onlar (ehl-i kitap, yahudi ve hırıstiyanlar) yüz çevirir iseler, (onlara) deyin ki "Şahit olun! Biz (Allah'a teslim olan) Müslümanlarız".

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemın Bizians İmparatoruna yolladığı bu kısa ibareli ama geniş anlamı mektup bir çok hikmetlerle doludur.

 Bunları şöyle sıralayabiliriz:

1-   Allah'ın kulu ve elçisi Muhammed'ten: Tahrif edildikten sonra, dünyanın en büyük süper devletinin resmi dini haline gelen hırıstiyanlık Hz. İsa'yı – hâşâ- ilah olarak görüyordu. Yaratıcıyı yaratılmış menzilesine indirgeyen bu anlayış Bizans İmparatorluğunda bir çok zulümlere sebep oldu. Hem Allah'a hem de hz. İsa'ya büyük bir iftira olan bu anlayışa Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem "Allah'ın kulu ve elçisi" ibaresiyle bir reddiye verdi. Zira peygamberler asla Allah'ın dengi değil, bilakis kulu ve elçileridir. Hem kulluk makamı makamların en üstünüdür. Zira, yerin ve göğün Yaratıcısı, Habibini Furkan ve İsra surelerinin başında "Kuluna Furkanı indirenin Şân'ı ne yücedir", "Kulunu bir gece Mescid-i Haramdan, ayetlerimizi göstermek için etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya götüren her türlü noksanlıklardan münezzehtir" ibareleriyle övmüştür.

 

2-  Selâm Hidayete tâbi olanların üzerinedir: Tâhâ suresindeki bu ayet-i kerime'yi Musa aleyhisselam yeryüzünün en büyük zalimlerinden biri olan Firavun'a söylemişti. Şimdi asırlar geçtikten sonra aynı ibareyi son peygamber dünyanın diğer bir sulüm imparatorluğunun kralına söylüyordu.

Bu ibarede hem büyük bir teşvik, hem de büyük bir tehdit ve ihtar vardır: Hidayet Allah'ın indirdiği vahiydir. Vahye tabi olan dünyada da âhirette de kurtulur. Selâmete, huzura ve mutluluğa kavuşur (Teşvik). Yalanlayıp yüz çeviren ise acıklı bir azap altında işkence çeker. Zaten "Selam, Hidayet'e tâbi olanların üzerinedir" ayet-i kerimesinin hemen ardından "Allah'ın can yakıcı azabı da yalanlayıp yüz çevirenin üzerinedir" ayet-i kerimesi gelmektedir. O halde, "Ey zamanın firavunları ve kralları! Vahye tâbi olun ve kurtulun! Aksi takdirde azabınız şiddetlidir!" mesajı vardır. Bu da bir tehdit ve uyarıdır. Bu ayet-i kerimenin akabinde efendimiz (asv.) "Bundan sonra," diyerek kendi cümleleriyle bu ayetin kapalı olarak içerdiği manaları beyan edip tekit etmiştir.

 

3-  Seni İslam'ın çağrısına davet ediyorum: O çağrı da Nûh'un çağrısı, İbrâhim'in çağrısı, Mûsa ve Îsa'nın çağrısı olan Tevhît inancıdır. Yeryüzünde Allah'tan başka ilah, otorite, güç ve mabud tanımamayı ifade eden "Lâ ilâhe illallah" çağrısıdır. Yerin ve göklerin yaratıcısına itaat çağrısıdır.

 

4- Eslim, Teslem" Müslüman ol, kurtul): Cevâmiu'l-Kelim (az kelimelerle, geniş manalar ifade etme) yeteneğine sahip olan Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin bu iki kelimelik cümlesi dünya tarihindeki olaylar ve dünyanın geceğinde insanların yapacağı olayları özetleyecek kadar geniş anlamlı iki kelimelik bir cümledir. Zira dünhya tarihi insanın hayat sahnesidir. İşte bu sahnede –geçmişte yaşanan olayların bize ıspatladığı gibi- yaratıcıya teslim olan, O'na itaat eden, O'nun emir ve yasaklarını aynen uygulayan kimseler selamete erip taat kurtulmuşlardır. Yaratıcıya teslim olmayan , O'na itaat etmeyen kimseler ise dünya ve ahiretin fitneleri altında helak olmuşlardır. İşte tarihte yaşananlar bunun şahididir. Nerede şimdi Âd ve Semûd kavmi!?.. Nerede Yaratıcıya isyan eden Lût kavmi?... Nerede Mûsa'nın peşinden koşan Firavun ve ordusu?... Nerede İbrahimi ateşe atan Nemrutlar?... Nerede Ebu Cehil'ler?... İşte son peygamber bir kere daha haykırıyor zulmün liderine... "Müslüman ol, kurtul" diyor!.. Kıyamete kadar gelen zalimlere!...

 

5-  Ki Allah sana ödülünü iki kat versin: Hem hz. İsa'ya, hem de hz. İsa'nın emrine uyup son peygambere inanıp itaat ettiğin için... Hem kendin inandın, hem de senin inanmanla sana tabi olanların inanmasına vesile olduğun için... Allah Teâlâ buyuruyor ki:

"Bundan evvel kendilerine kitap verdiğimiz (nice kimseler vardır ki) onlar buna (Kuran'a) inanıyorlar. Onlara (kuran ayetleri) okunduğu zaman "Buna inandık. Şüphesiz ki bu, Rabbimizden gelen bir Hakk'tır. Hakikat biz bundan evvel de İslam'ı kabul emiş kimselerdik" derler. İşte bunlara, sabır ve (sebat) ettiklerinden dolayı, mükâfaatları iki defa verilir"

 

Ebu Mûsa el-Eş'arî (r), Allah elçisinin şöyle dediğini rivayet etti:

"Üç sınıf insan vardır ki bunlara ödülleri iki kat verilecektir:

i- Ehl-i Kitaptan olup ta hem kendi peygambrine hem de muhammed'e iman edenler.

ii- Hem Allah'ın haklarını hem de efendisinin haklarını yerine getiren köleler.

iii- Cariyesi bulunan ve bu cariyeyi eğiten, eğitimini de güzel yapan, sonra da onu azât edip evlenen kimseler. Bedir ehlinden Ebû Mes'ûd Ukbe bin Amr (r), Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle dediğini rivayet etti: "Kim bir iyiliğin yapılmasına vesile olursa, o iyiliği yapan kimsenin ecri gibi sevap alır"

 

6-   Eğer Yüz Çevirirsen ( kendi günahınla birlikte) bütün Halkının Günahını Yüklenirsin: Çünkü halk yığınları sana tâbidir. Senin kararın milyonları etkileyecektir. Hatta o milyonların torunları, onların torunları ve onların yansımalarıyla birlikte kıyamete kadar gelen nesillerin mesulyetini taşıyacaksın. Bu kısa cümlelerin ne anlama geldiğini anlayan Heraklius'un yüzünen terler boşalmaya başladı. Zira, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem  bir başka hadis-i şerifte şöyle buyurur:

"İnsanları doğru yola çağıran kimseye, kendisine uyanların sevabı verilir. Ona uyanların sevaplarından  da hiç bir şey  eksilmez. Başkalarını delâlete çağıran kimseye de ,  kensisine uyan kimselrin günahları verilir. Ona uyanlrın günahlarından da hiç bir şey eksilmez"

İbn-i Mes'ûd (r), Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dediğini rivayet etti: "Haksız olarak öldürülen hiç kimse yoktur ki Âdem'in ilk oğluna ondan bir nasip yazılmış olmasın. Çünkü öldürme olayını ilk o başlatmıştı..."

Ardından Efendimiz(asv.) yahudi ve hırıstıyanlarla stratejimizi belirleyen bir ayet-i keimeyi bildirdi: "Ey ehl-i Kitap! Bizimle sizin aranızda ortak olan bir kelimeye gelin: Bu ifade o ortak kelimenin hem Hz. İsa'ya, hem Hz. Musa'ya hem de Hz. Muhammed'e (asv.) ortak olarak vahyedildiğine işaret eder. Hz. Musa'ya, Hz. İsa'ya vahyedilen o ortak kelimenin ne olduğunu ve orijinal ibaresini Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'e indirilen vahiy açıklıyor:

i-   Allah'tan başkasına kulluk yapmayalım

ii-   O'na hiç bir şeyi denk tutmayalım

iii-   Allah'ı bırakıp bir birimiz rabb'ler edinmeyelim

Böylece "Ey hırıstiyanlr! Eğer siz Hz. İsa'yı gerçekten seviyor iseniz ona vahyedilen bu kelimeye tâbi olun! Ey yahudiler! Hz. Musa'nın bağlıları olduğunuzu iddia ediyorsanız ona vahyedilen bu kelimeye gelin" mesajı veriliyor..

-  Ama maalesef ehl-i kitap buzağıya taptılar...

-  Hz. İsa'yı ve Uzeyr'i Allah'a denk tuttular

-  Ahbar ve ruhbanlarını rabb edindiler

Adiyy bin Hâtim boynunda bir haç olduğu halde Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin huzuruna çıktığında Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem "Onlar (ehl-i kitap) Ahbar'larını (yahudi din alimleri) ve ruhaban'larını (hırıstıyan din alimleri) Allah'ı bırakıp rabb'ler edindiler. Meryem oğlu İsa'yı da... Halbuki onlar (tevrat ve incilde) tek bir ilahtan başkasına kulluk yapmamamakla emrolunmuşlardı. Ondan başka ilah yoktur. O , onların ortak koşup denk tuttukları şeylerden münezzehtir ( Yücedir)" ayet-i kerimesini okudu. Adiyy bin Hâtim: "Biz ruhbanlarımıza ibadet etmiyorduk" diyerek itiraz etti. Bunun üzrine Efendimiz (asv.) meseleyi izah etti:

-  O ruhbanlar, Allah'ın helal kıldığını haram, haram kıldığını da helal yapmadılar mı?

-  Evet

-  Siz de onlara itaat etmediniz mi?

-  Evet

-  İşte bu onları rabb edinmenizdir.

O halde Allah'ın kanunlarını bırakıp kendi kafalarına göre kanun koyanlar (haramı helal, helali haram yapanlar), kendilerini ilah yerine koyanlardır. Onlara itaat edenler de o ilahları rab edinenlerdir. O halde ey ehl-i kitap! Musa aleyhisselâm'ın, İsa aleyhisselâm'ın ve Muhammed aleyhissalâtü vesselâm'ın dünya halklarına bildirdiği ortak meseja gelin:

i- Allah'tan başkasına kulluk yapmayalım

ii- O'na hiç bir şeyi denk tutmayalım

iii- Allah'ı bırakıp birbirimizi rabb edinmeyelim.

"Eğer onlar (yahudi ve hırıstıyanlar) yüz çevirir iseler ( bu esasları kabul etmeyip Vahy'e tâbi olmazlar iseler) onlara deyin ki "Şâhit olun. Biz (kendimizi Allah'a teslim eden) müslümanlarız": Biz yerin ve göğün Yaratıcısına teslim olduk. O'na itaat ettik. O'nun gönderdiği vahyi (emir ve yasakları) kabul ettik. O'nun gönderdiği son peygambere, son kitaba, tarihte gönderilen bütün peygamberlere, bütün kitaplara iman ettik, tasdik ettik, kabul ettik. Artık sizin yolunuz size, bizim yolumuz bizedir.Yeniden Diriliş Günü, Yerin ve Göğün Yaratıcısı bizimle sizin aranızdaki hükmünü verecektir.

Ibn'ü Hacer el-Askalânî "Fethu'l- Bârî Bi Şerhi Sahîhi'l-Buhârî" adlı muhteşem eserinde der ki: "Bu mektubun kısa cümleleri dört ince latife ile doludur (Emir, Teşvik, Uyarı ve Tehdit):

i-   Müslüman ol (Emir)

ii-   Ki (selâmete erip) kurtulasın ve Allah mükafatını iki kat versin (Teşvik ve sevdirme)

iii-   Eğer yüz çevirirsen (Uyarı)

iiii-   Halkının günahını yüklenirsin (Tehdit)

Ebû Süyfan diyor ki: Bizans imparatoru Heraklius sorularını sorup mektubu okumayı bitirir bitirmez salonda bir gürültü koptu. Sesler yükselmeye başladı. Bizidışarı çıkardılar. Arkadaşlarımla baş başa kalınca onlara dedim ki:

-  Andolsun ki Ebû Kebşe'nin oğlunun durumu muazzam bir durumdur. Zira, Asfar (sarı) oğullarının kralı ondan korkuyor. O'nun bir gün  galip geleceğini biliyordum. Tâ ki Allah beni İslama dahil edinceye kadar..." Ebu Süfyan "Ebû Kebşe'nin oğlu" ibaresiyle Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'i kastediyor. Zira büyük işlerde kapalı ibareler kullanmak Arapların âdeti idi. Ebû Kebşe Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'in dedelerinden birisinin adıdır.

 

HERAKLİUS'UN SON DURUMU

 

İbnü Hacer el-Askalânî "Fethu'l-Bârî"de şöyle der: "Dihye, imparatorun huzuruna çıkıp mesajı iletince Heraklius, şura üyesi danışmanlarından bir hırıstiyan din âlimine meseleyi arz etti. O âlim:

-  İşte bu, (yıllardır) beklediğimiz ve Efendimiz İsa'nın bize müjdelediği zât'tır. Ben onu tasdik ediyorum ve O'na tabi oluyorum, dedi. Kayzer ise:

-  Eğer ben bunu yaparsam saltanatım gider, dedi.

Dihye diyor ki:

-  (Koridorda) bu hırıstıyan din âlimi beni yakalayıp şöyle dedi: "Bu mektubu al ve Efendine git. Ona selam söyle. Ona de ki "Ben şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve Muhammed Allah'ın elçisidir. Ben ona iman ettim ve tasdik ettim. Onlar ise beni reddettiler". Sonra bu âlim içeri girdi ve onu öldürdüler.