Cabir (r.a.) şöyle der: "Resûlullah (s.a.v.) Medine'de hac etmeden
dokuz sene kaldıktan sonra onuncu senede insanlara Resûlullah'm (s.a.v.) hac
edeceği bildirildi. Resûlullah'a (s.a.v.) uymak ve onun yaptığı gibi yapmak
üzere Medine'ye birçok İnsan geldi..." Bu hadiste şu vardır: "Nihayet
Resûlullah'ın devesi kendisini Beyda düzlüğüne çıkardığında onun önünde gözümün
görebildiği kadar binekli ve yayalı vardı. Sağında solunda ve arkasında da bir
o kadar insan vardı."[2]
Resûlullah aramızda bulunuyordu. Kur'an ona İniyor; tevilini de biliyordu, O ne
yaparsa, biz de onu yapıyorduk..."
diye anlatır ve şöyle der: "Nihayet Arafat'a vardı. Nemire denen
yerde çadırının kurulduğunu görerek oraya indi."[3]
2-
Arafat'da Ümmetine Vedası ve Vasiyeti
Cabir der ki: "Güneş zevale inince devesi Kusva'nın hazırlanmasını
emretti. Hayvana semer vuruldu. Ardından Urane vadisine geldi ve cemaate hutbe
okuyarak şöyle dedi: "Şüphesiz sizin kanlarınız ve mallarınız şu gününüz,
şu ayınız ve şu beldenizin hürmeti gibi birbirinize haramdır. Dikkat edin,
cahi-liye işlerine ait her şey ayaklarımın altındadır.[4]
Cahİlİye devrinin kan davaları kaldırılmıştır. Bize ait olan kan davalarından
ilk kaldırdığım kan davası İbn Rabİa, b. Haris'İn kan davasıdır. İbn Rabia Benî
Sa'd kabilesinde süt annedeydi. Onu Hüzeyl kabilesi Öldürdü. Cahiliye dönemine
ait faiz de kaldırılmıştır. İlk kaldırdığım faiz de bizim Abbas b.
Abdülmuttalib'İn faizidir. Bu faizin hepsi kaldırılmıştır.[5]
Kadınlar hakkında Allah'tan korkun. Çünkü siz onları Allah'ın emaneti olarak
aldınız ve onları Allah'ın kelimesiyle helâl kıldınız.[6] Yataklarınıza,[7]
sevmediğiniz bir kimseyi ayak bastırmamaları sizin onlar üzerindeki
hakkınızdır. Bunu yaparlarsa, onları zarar vermemek şartıyla dövün. Onların
sizin üzerinizdeki hakları ise, yiyecek ve giyeceklerini maruf bir şekilde
vermenizdir. Size öyle bir şey bıraktım ki ona sımsıkı sarılırsanız bir daha
asla sapmazsınız. Sîze Allah'ın Kitabını bıraktım.[8] Size
benden sorulacaktır. Ne diyeceksiniz?" As-hab: "Risaletini tebliğ,
vazifeni eda ettiğine ve nasihatte bulunduğuna şahitlik ederiz," dediler.
Bunun üzerine şehadet parmağını semaya kaldırıp onunla insanlara İşaret
ederek: Üç defa: "Şahid ol ya Rab! Şahid ol ya Rab!" buyurdular.[9]
Arafat'ta Allah'tan başkasının sayamayacağı kadar büyük bir kalabalık
vardı.[10]
Resûlullah'a (s.a.v.) cuma ya denk gelen Arefe günü Allah'ın şu sözü
nazil oldu:
"Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım
ve sizin için din olarak İslâm'ı beğendim. "[11]
İşte bu ümmete Allah'ın en büyük nimetlerinden birisi de budur. Çünkü
Allah Teâlâ başka bir dine ve peygambere ihtiyaç duymayacakları şekilde
dinlerini tamamlamıştır.
İşte bu nedenledir ki, Peygamberimizi peygamberlerin sonuncusu yapmış
ve onu insan ve cinlere peygamber olarak göndermiştir. Artık helâl onun helâl
kıldığı, haram onun haram kıldığı ve din de onun meşru kıldığıdır. Haber
verdiği her şey hak ve doğrudur. Onda ne bir yalan, ne de cayma asla söz konusu
değildir.
"Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır"[12]
Yani verilen haberleri doğrudur. Emir ve yasaklan ise adildir.
Allah Teâlâ dinlerini kemale erdirince onlara olan nimetini de
tamamlamış oldu.[13]
Arefe günü bu âyet nazil olduğunda Hz. Ömer'in ağladığı ve kendisini
ağlatan şeyin ne olduğu sorulduğunda şöyle dediği rivayet edilir: "Beni
ağlatan dinimizin artıyor olmasıydı. Fakat tamamlanınca artık tamamlanan her
şeyin eksilecek olmasıdır."[14]
Sanki Ömer (r.a.) Hz. Peygamber'in Ölümünü yakında bekliyor gibiydi.[15]
3-
Şeytan Taşlamada Ümmetine Vasiyeti ve Bıraktığı
Cabir (r.a.) şöyle anlatır: "Kurban kesme gününde peygamberin
bineği üzerinde şöyle diyerek taş attığını gördüm: "Menasikinizi (hacla
ilgili işlerinizi) benden alın, çünkü bilemiyorum belki de bu haccımdan sonra
bir daha haccedemem." [16]
Ümmü Husayn (r.a.)'ın şöyle dediği rivayet edilir: Ben, veda haccında
Resûlullah (s.a.v.) İle birlikte haccettim, onu Cem-re-i Akabe'de taş atarken
ve oradan ayrılırken hep devesinin üzerinde gördüm. Beraberinde Bilal ile Usame
vardı... Resûlullah (s.a.v.) birçok sözler söyledi. Sonra şöyle buyururken
işittim: "Eğer size azası kesilmiş bir köle emir tayin edilir de sizi
Allah'ın kitabıyla idare ederse, derhal kendisini dinleyip itaat edin."[17]
4-
Kurban Bayramında Ümmetine Vasiyeti ve Bıraktığı
Ebû Bekre (r.a.} şöyle rivayet eder: Nebi (s.a.v.) devesi üzerine
oturdu, bir adam devenin yularından tutuyordu, insanlara hutbe okuyarak şöyle
dedi: "Bu hangi gündür, biliyor musunuz?" buyurdu. Bizler:
"Allah ve Resulü daha iyi bilir," dedik. (Resûlullah (s.a.v.) sustu.)
Öyle ki bizler onu başka isimle isimlendirecek sandık. Resûlullah "Nahr
günü (yani kurban kesme günü) değil, mi?" buyurdu. Bizler; "Evet,
kurban kesme günüdür," dedik. "Bu ay hangi aydır?" dedi. Bizler:
"Allah ve Resulü daha iyi bilir," dedik. (Resûlullah, (s,a.v.) sustu.
Öyle ki biz ona isminden başka bir isim verecek sandık. Resûlullah (s.a.v.):
"Zilhicce ayı değil midir?" dedi. Bizler; "Evet, Zilhicce
ayıdır," dedik. "Bu hangi beldedir?" diye sordu. Bizler:
"Allah ve Resulü daha iyi bilir," dedik. Resûlullah (s.a.v.) yine
sustu, o derece, ki biz ona isminden başka bir isim verecek sandık. Resûlullah
(s.a.v.) haram olan belde değil mi? buyurdu. Bizler: "Evet, haram
beldedir," dedik. Bunu üzerine Resûlullah (s.a.v.): "Muhakkak ki
kanlarınız, mallarınız, ırzlarınız, ve derileriniz, bu ayınızda, bu beldenizde
ve bu gününüzün haramlığı gibi birbirinize haramdır. Yakında Rabbinize
kavuşacaksınız ve yaptıklarınızdan sorulacaksınız. Sakın benden sonra
birbirinizin boynunu vurarak kâfirliğe (veya sapıklığa) dönmeyin. Dikkat edin
sizden hazır olanlar olmayanlara tebliğ etsin. Nice kendisine tebliğ edilen
vardır ki işitenden daha iyi anlar. Dikkat edin tebliğ ettim mi?" dedi.
Sonra iki alaca koç alıp, onları kesti.[18]
İbn Abbas (r.a.): "Allah'a yemin olsun ki, bu Resûlullah'ın
(s.a.v.) ümmetine vasiyetidir. Öyleyse hazır olan olmayana tebliğ etsin."[19]
Bu üç sorunun her birinde Resûlullah'ın (s.a.v.) susması,
dinleyen-lerin zihinlerini hazırlamak, tamamıyla kendisine yöneltmek ve
kendilerine bildireceği şeylerin azametini onlara hissettirmek içindir.[20]
İbn Ömer'in (r.a.) şöyle dediği rivayet edilir: "Hz. Peygamber
kurban bayramında cemreler arasında durdu... Ve: "Bu en büyük hac
günüdür," dedi. ve Hz. Peygamber: "Ey Allah'ım şahit ol,"
diyerek insanlara veda etmeye başladı. İnsanlar da: "Bu veda
hacadır," dediler.89
Allah Teâlâ Mina'da bulunan tüm hacıların kulaklarını açtı da
Peygamberin Nahr günü vermiş olduğu hutbeyi dinlediler. İşte bu da onun
mucizelerinden birisidir. Bu mucize sayesinde kulakları bereketlenip
kuvvetlendi. Böylece uzak yakın, hatta konak yerlerinde olanlar bile onun konuşmasını
duydular.[21]
Abdurrahman b. Muâz et-Teymî'den şöyle dediği rivayet edilir:
"Bizler Mina'da iken Resûlullah (s.a.v.) bizlere hutbe okudu. Kulaklarımız
açıldı. Öyle ki bizler konaklama yerlerimizde olduğumuz hâlde Resûiullah'm
(s.a.v.) söylediklerini işitiyorduk..."[22]
5-
Resûlullah'in (S.A.V.) Teşrik Günlerinin Ortasında Ümmetine Tavsiyesi
Resûlullah (s.a.v.) Zilhicce'nin on İkisinde "başların günü"
denilen "teşrik" günlerinin ikinci gününde insanlara hutbe okudu. Bu
güne bu İsmi Mekke'liler kurbanların başlarını o günde yediklerinden dolayı
vermişlerdi. O gün teşrik günlerinin orta-sıdır. [23]
Ebû Nüceyh Resûlulîah'ın (s.a.v.) ashabından Benî Bekir'li iki kişiden
şöyle dediklerini rivayet eder: "Bizler Resûlullah'ı (s.a.v.) teşrik
günlerinin ortasında hutbe okurken gördük. Bizler bineğinin yanında
bulunuyorduk. Bu Resûİullah'm (s.a.v.) Mina'da[24]
okuduğu hutbesidir."[25]
Ebû Nadr'dan, şöyle dediği rivayet ediiir: "Teşrik günlerinin
ortasında Peygamberin hutbesini dinleyen biri Peygamberin şöyle dediğini bana
anlattı: "Ey İnsanlar! Şüphesiz Rabbinİz birdir. Babanızda birdir. Dikkat
edin, Arab'ın aceme, acemin Arab'a, kızılın siyaha siyahın da kızıla karşı
takvadan başka hiçbir üstünlüğü yoktur. Tebliğ ettim mi?" Oradakiler:
"Resûlullah (s.a.v.) tebliğ etti," dediler. Sonra: "Bu hangi
gündür?" dedi. Onlar: "Haram gündür," dediler. Bu hangi aydır?
Diye sorunca onlar: "Haram aydır," dediler. "Bu hangi
beldedir?" dedi. Onlar: "Haram olan beldedir," dediler.
Peygamber: "Şüphesiz Allah, bu gününüz, bu ayınız ve bu beldenizin
haramhhğı gibi aranızda kanlarınızı, mallarınızı ve ırzlarınızı da haram
kılmıştır,
Tebliğ ettim mi? dedi. Onlar da: "Resûlullah (s.a.v.) tebliğ
etti," dediler. Resûlullah (s.a.v.): "Burada bulunan bulunmayana
tebliğ etsin," dedi."[26]
Orada Resûlullah'ın (s.a.v.) mukaddes yerlerde verdiği veda hutbesinin
cümleleri bulunmaktadır. Bu cümlelerden bazıları İbn Abbas (r.a.) hadisinde
Resûlullah'ın (s.a.v.) veda haccın-da ki hutbesinde şöyle dediğini anlatır:
"Muhakkak şeytan bu yerinizde kendisine ibadet edilmesinden ümidini
kesmiştir. Fakat sizlerin bundan başka yaptıklarınızdan basit gördüklerinizle
kendisine itaat etmenize de razıdır. Öylese bunlardan sakının. Şüphesiz ki ben
kendilerine sarıldığınız sürece sapıtmayacağınız şeyler bıraktım. Onlar
Allah'ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir."[27]
Yine veda hutbesinde geçen cümlelerden bazıları da Ebû Ümame (r.a.)
hadisidir ki, şöyle der: "Ben Resûlullah (s.a.v.) Ced'â isimli devesi
üzerinde veda haccında insanlara şöyle diyerek hutbe okuduğunu dinledim:
"Ey insanlar! Rabbinize İtaat edin, beş vakit namazınızı kılın,
mallarınızın zekâtlarını verin, ramazan ayınızın orucunu tutun ve
idarecilerinize itaat edin ki, Rabbintzin cennetine giresiniz."[28]
Sözün özü
Bu konudan çıkarılan dersler, ibretler ve faydalar çoktur. İşte
onlardan bazıları:
1- Medine'ye peygamberin hac
ilanı ile gelenlerin tamamı peygamberle birlikte hac yapmışlardır. Çünkü Cabir
(r.a.) şöyle der: "Medine'ye Resûlullah'a (s.a.v.) uyup onun yaptığı gibi
yapmak için birçok insan gelmişti."[29]
2- Mümkün olursa güneşin
zevalinden sonra Arafat'ta konaklamak müste-haptır.
3- Arafat'ta imamın insanlara
ihtiyaç duydukları konuları, tevhid ve dinin asıllarını önceleyerek insanlara
ihtiyaç duyacakları konuları içeren hutbe okuması müstehaptır. Yine bu hutbede
insanları şirk, bidat ve günahlardan sakındırması ve kitap ve sünnetle amel
etmeyi tavsiye etmesi de müstehaptır.
Hz. Peygamber'in veda haccında üç hutbe verdiği sabittir. Birinci hutbe
Arefe günü, ikincisi Mina'da nahr günü ve üçüncüsü de yine zilhiccenin on
ikisinde Mina'da verdiği hutbedir. Safi mezhebine göre yine imamın
zil-hicce'nin yedinci günü hutbe okuması da böyledir.[30] İmam
her hutbesinde diğer hutbeye kadar insanlara ihtiyaç duyacakları konulan
öğretir.
4- Kanların, ırzların,
malların ve bedenlerin haramhlığının ihlalinînçok ağır suçlar olduğunu
pekiştirme.
5- Hz. Peygamber'in: "Bu
gününüz, bu ayınız ve bu beldenizin hürmeti gibi." ifadelerinden dolayı
konuşmalarda misaller verme ve benzerlerin hükmünü benzeyene ekleme.
6- Cahiliye işleri ve
cahiliye faizi iptal edilmiştir. Cahiliyede-ki öldürmelerden dolayı kısas da
yoktur.
7- İman ve iyiliği emreden,
kötülükten sakındıran kişinin ise kendisinden ve ailesinden başlaması
gereklidir. Çünkü bu sözünün kabul edilmesine ve İslâm'a yeni girenin nefsini
hoş tutmaya daha elverişlidir.
8- Kaldirılan faiz,
anaparadan fazla olandır. Anapara İse, mal sahibine aittir.
9- Kadın haklarına ve onlarla
iyi geçinmeye riayet etmek. Bu konuyla ilgili Nevevî'nin birçoğunu "Riyazu's-Sali-hin"de
topladığı hadisler vardır.
10- Hanımın nafakası ye
giyinme masrafları kocaya vaciptir. Edebi gerektirecek bir şey yaptığında da
tedip etmek caizdir. Ancak bu, kitap ve sünnette belirtilen şartlar ve Ölçüler
doğrultusunda yapılmalı ve edeplendirmeden dolayı herhangi bir kötülük de
meydana gelmemelidir.
11- Allah'ın kitabını ve
Resûlulİah'm (s.a.v.) sünnetini tavsiye etmek.
12- Resûlullah'ın (s.a.v.):
"Hac ibadetlerinizi benden alın. Bilemiyorum belki bu haccımdan sonra bir
daha haccedeme-yebilirim." sözünde emir mânasını İfade eden (lam) harfi bulunmaktadır.
Nitekim Müslim'in rivayetinden başkasında da "Hac ibadetlerinizi benden
alın." diye açıkça emir kalıbıyla gelmiştir. Bunun manası: Benim bu
haccımda yaptığım işler, söylediğim sözler ve durumlar, hac işleri ve haccın
sıfatları olan menasiklerdir. Öyleyse bunları benden alın, kabul edin, onları
iyi belleyin, onlarla amel edin ve onları insanlara Öğretin, demektir. İşte bu
hadis haccın menasiki konusunda bir temeldir. Bu, tıpkı Resûlulİah'm (s.a.v.):
"Benim namaz kılışımı gördüğünüz gibi namaz kılın." sözü gibidir.
13- Resûlullah'ın (s.a.v.):
"Belki bu haccımdan sonra bir daha haccedemern." sözüyle onlara veda
ettiğine, vefatının yaklaştığına işaret etmiş ve kendisinden öğrenerek fırsatı
değerlendirmeye teşvik etmiştir. İşte bu yüzden bu hacca veda haccı denmiştir.
14- İlmin tebliğ edilip
yayılmasına teşvik edilmiştir. Hem başkalarına aktarmak İçin anlamak şart
değildir. Az da olsa, sonradan gelenler, öncekilerden daha İyi anlayabilir.
Hutbenin okuyanın görülebilmesi ve daha İyi dinlenebilmesi için yüksekçe bir
yerde okunması iyidir.
15- 0nce soru sormak ardından
susmak ve daha sonra açıklama yapmak işin önemini, açıklamayı ve tenbihi göstermektedir.
16- İdareciye itaat Allah'ın kitabıyla
idare ettiği süre geçerlidir, idareciden bir kısım günahlar ve kötülükler
görülünce ona nasihat edilir. Allah hatırlatılır ve O'nunla korkutulur. Ancak
tüm bunlar hikmetle ve güzel bir üslup ile yapılmalıdır.
17- Allah'a itaat, namaz,
zekât ve oruç ile tavsiye de bulunmak ve insan sınıfları arasında takvadan
başka bir üstünlüğün olmamasını vasiyet etmek.
18- Hz. Peygamber'in açık
mucizesi, onun doğruluğunu göstermektedir. Bu mucize, insanlar Mina'da konak
yerlerinde olmalarına rağmen onun hutbesini işitmiş olmalarıdır. Çünkü Allah
hepsinin kulaklarını onu duysunlar diye açmıştır.[31]
19- Kurban kesmek, ilim
ehlinin sözlerinden de anlaşıldığı gibi sahih görüş onun müekked sünnet
olmasıdır. Bu hem hacı için hem de diğerleri için aynıdır. Bu nedenle hedy
(hacda kesilen) kurban kurban yerine yeterli olmaz. Çünkü kurban başlı başına
bir sünnettir. Hem de Resûlullah (s.a.v.) Mina'da hutbe okuduktan sonra dönüp
kendi elleriyle iki koç kesmiştir.[32] Bu
kendisinin kestiği ve Aliye (r.a.) kalan diğer develeri kesmesini emrettiği
hedy kurbanlarından başkadır.[33]
[1] "Şerhu'n-Nevevî, alâ Sahihi Müslim", 8/422,
Şerhu'1-Ubey, 4/244.
[2] Veda haccına iştirak edenlerin sayısının yetmiş bin
olduğu da yüz otuz bin kişi
olduğu da söylenir. Bk- a.e., 2/9, 105
[3] Müslim, Hadis no: 1218. Saîd b. Ali El-Kahtânî, Peygamberin Vedâsı, (Tercüme Alim
Yücer), Polen Yayınları, İstanbul 2005: 25-26.
[4] Bunun anlamı: Cahiliye'ye ait ne varsa iptai edilmiş,
ayaklar altına alınmıştır. Bu nedenle onlardan hiçbirisi ile İslâm'da amel
edilemez. Sanki onlar ayaklar altına alınmış gibi olmuştur. Bk.
"Şerhu'n-Nevevî" 8/432, "Şerhu'1-Übey", 4/255 ,
"Fethu'l-Meliki'l-Mabud", 2/18
[5] Yani anaparanın fazlası batıldır. Anapara ise Kur'an
nassı ile mal sahibinindir. Bk. "Şerhu'n-Nevevî" 8/433
[6] Burada geçen kelimenin ya iyilikle bırakmak veya
güzelce tutmak olduğu söylendiği gibi Lâ ilahe illallah, icab ve kabul ve Allah
Tealâ'nın: "Hoşunuza giden kadınlardan nikah/ayın..." (Nisa, 3)
âyeti olduğu da söylenmiştir. Nevevî şöyle der: "İşte bu en doğrusudur
ki, buna icap ve kabul de girer." "Şerhu'n-Nevevî", 8/433,
"Şerhu'1-Übey", 4/256, "Fethu'l-Meliki'l- Ma-bud”, 2/19.
[7] Buradaki yataktan maksat evlerdir. Yani erkek olsun
kadın olsun, sevmediğiniz kimselerin evlerinize girmelerine izin
vermemeleridir. Burada maksat, zina demek değildir. Çünkü koca hoşlansa da
hoşjanmasa da zina haramdır ve onun için had cezası vardır.
"Şerhu'n-Nevevî", 8/433; Übey, 4/258;
"Fethu'l-Melikİ'l-Mabud", 2/20
[8] Yani: Sizlere öyle bir şey bıraktım ki, şayet inanç ve
amel olarak ona tu-tunursanız kesinlikle hataya düşmezsiniz. O, ne önünden ne
de ardından kendisine hiçbir batılın gelemeyeceği Allah'ın kitabıdır.
Resûlullah (s.a.v.) sünnetten bahsetmemiştir. Çünkü dinin aslı Kur'an'dır. Ya
da Kur'an'nın sünnete tâbi olmayı emrediyor olmasındandır. Nitekim Allah Teâlâ:
"Ey iman edenler! Allah'a ue Resulüne itaat edin." (Nisa, 59) Yine:
"Resul size neyi uerirse onu alm neden de yasaklarsa ondan kaçının."
(Haşr, 7] Bk. "Fethu'l-Meliki'l-Mabud", 2/20. Hakim'in İbn Abbas
(r.a.)'dan rivayet ettiği hadiste şu tavsiye yer almaktadır: "...Allah'ın
kitabı ve Resulün sünneti..." Elbânî, "Sahihu't-Terğîb" de bu
hadise sahih demiştir. Hadis no: 36
[9] Müslim, Hadis no: 1218
[10] Bu sayının yüz otuz bin kişi olduğu söylenmiştir. Bk.
"Fethu'l-Meliki'l-Mabud", 2/105
[11] Mâide, 3
[12] Enam, 115
[13] İbn Kesir, 2/12
[14] İbn Kesir, tefsirinde 2/12, bunu anlatır ve isnadıyla
birlikte bunu "Taberî" tefsirine nispet eder. Buna peygamberin şu
sözü de delildir: "İslam garip başlamış ve yine başladığı gibi bir
garipliğe dönecektir."
[15] Saîd b. Ali El-Kahtânî, Peygamberin Vedâsı, (Tercüme Alim Yücer), Polen Yayınları, İstanbul
2005: 26-28.
[16] Müslim, Hadis no: 1297.
[17] Müslim, Hadis no: 1298 Saîd b. Ali El-Kahtânî, Peygamberin Vedâsı, (Tercüme Alim
Yücer), Polen Yayınları, İstanbul 2005: 28-29.
[18] Buharî, Hadis no: 67, 105, 1741, 3197, 4406, 4462,
5550, 7078, 7447; Müslim, Hadis no: 1679. Yukarıda geçen hadisin lafızları
buralardan alınmadır.
[19] Buhârî, Hadis no: 1739 w Fethu'1-Bârî, 1/159
[20] Buhârî, Hadis no: 1742
[21] Bk. "Avnu'l-Mabud", 5/432;
Tethu'l-Meliki'l-Mabud" 2/106
[22] Ebû Davud, Hadis no: 1958, Bu hadîsin sonunda bu günün
Nahr günü olduğunu gösteren bir kıssa vardır. Elbânî, "Sahihu's-Sünenİ Ebû
Davud", Hadis no: 1724, 1/329'da sahih olduğunu belirtir. Saîd b. Ali
El-Kahtânî, Peygamberin Vedâsı, (Tercüme Alim
Yücer), Polen Yayınları, İstanbul 2005: 29-30.
[23] Bk. "Avnu'l-Mabud Şerhu Süneni Ebî Davud",
5/432; "Fethu'l-Meliki'l-Mabud Tekmiletu'l- Menheli'l-Azbu'l-Mevrûd",
2/100, Fethu'1-Bârî, 3/574.
[24] Ebû Davud, Hadis no: 1952. Buna Scrra bint Nebhân'nın
hadisi de şahittir. Hadis no; 1953, "Sahihu Süneni Ebî Davud", 1/368,
Hadis no: 1720. Elbânî sahih olduğunu söyler.
[25] "Bu Mina'da okuduğu hutbedir." Yani kurban
bayramı olan nahr günü Minada verdiği hutbe gibidir. O hâlde bu her iki hutbe
de nahr günü verilmiştir. Teşrik günlerinin ikincisi Zilhicce-nin on ikinci
günü olması hasebiyle aynı anlamdadır. Bk. "Avnu'l-Mabud", 5/431;
"Fet-hu'1-Meliki'l-Mabud", 2/100.
[26] "Müsned, bi-Tertibi Abdurrahman el-Bennâ"
12/226, Bunu Heysemî, "Mecmeu'z-Zevâid" zikreder ve şöyle der:
"Bu hadisi Ahmed, rivayet etmiştir. Senedinde bulunanlar sahihin senedîndekilerdir.
3/266. Bk. Ebû
"*«" Hürre er-Rekâşî amcasının şöyle dediğini aktarır: Ben
İnsanları ondan en-~' gelleyerek, Resûlullah'ın (s.a.v.) devesinin yularını
tutuyordum..." Burada Ahmed'in "müsned", 5/72, indeki hadisin
senedine dönen birtakım cümleler zikreder.
[27] Bu hadisi, Münzirî "Terğîb"inde Hâkim'e
nispet ederek verir. Elbânî de "Sahihu't-Terğîb", 1/21, Hadis no:
36'da aslının Müslim'de olduğunu belirterek hasen olduğunu söyler. Bk. Hadis
no: 2812; bk. Ahmed, 2/368; el-Ehâdîsu's-Sahîha, Hadis no: 472.
[28] Hâkim, 1/473; Müslim'in şartına göre sahihtir.
Zehebîde buna muvafakat eder.
[29] Tahrici daha önce geçti.
[30] Bk, Tethu'l-Meliki'l-Mabud fi
Tekmileti'l-Men-heli'i-Mevrûd" 2/20
[31] Buhârî, Müslim. Hadis no: 1679, tahrici daha önce
geçmişti.
[32] Bk. Fethu'1-Bârî, 3/574, 577; Şerhu'n-Nevevî, 8/422,
424, 9/51, 52, 11/182, Fethu'I-Meliki'l-Mabud fi Tekmileti']-Menheli'l-Mevrud
Şerhu Süneni Ebî Davud, 2/20, 54, 99- 206.
[33] Saîd b. Ali El-Kahtânî, Peygamberin Vedâsı, (Tercüme Alim Yücer), Polen Yayınları, İstanbul
2005: 31-35.