“Allah kimin hakkına
hayır murat ederse onu dinde anlayış sahibi (fakih) kılar.”
Hamd Allah’adır. Ben şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur. O, tektir. O’nun ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki Peygamber Efendimiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) O’nun kulu ve Resulüdür. Allah’ım! Salât, selam ve bereket, onun, ailesinin ve sahabelerinin üzerine olsun.
Ey Allah’ın kulları!
Tavsiye edeceğimiz şeylerin en hayırlısı; Allah’tan korkmak ve O’na itaat
etmektir. Bunları yerine getirmekle darlıktan mutlak bir çıkış hasıl olur, gam
ve keder giderilir. Musibetler ve krizler gölgesinde İslam ümmetinin maruz
kaldığı felaketler ve musibetler karşısında derin fıkha, İlahi vahyin nurundan
ve hidayet sünnetinden alınmış bir metoda ihtiyacımız şiddetle artmaktadır.
Yolumuzu aydınlatıcı bu ilahi metot olmaz ise ayaklar kayar, anlayışlar sapar,
kalem bocalar, hak yolda ki fetvalar hata eder. Zira Allah (c.c.) buyuruyor ki:
“Kim benim hidayetime uyarsa o sapmaz ve bedbaht olmaz.” (Taha Suresi 123,
Ayet meali)
Peygamberimiz(sallallahu aleyhi ve sellem) buyuruyor ki;
“Allah kimin hakkına hayır murat ederse onu dinde anlayış sahibi (fakih)
kılar.” Saf tevhide muhalefet eden, halis itikatla çatışan bozuk metotları
düzeltmek için davetçiler olarak hepimizin (hüküm veren, hüküm giyen, davetçi
ve ulema) bir araya gelerek Allah’ın kelamının işaret ettiği üstün tevhid
inancına olan rotamızı düzeltmek için omuz omuza vermemiz gerekmektedir.
“De ki: Şüphesiz benim namazım da, diğer ibadetlerim de, yaşamam da, ölümüm
de âlemlerin Rabbi Allah içindir. O’nun ortağı yoktur. Bana sadece bu emrolundu
ve ben Müslümanların ilkiyim.” (En’am Suresi 162-163. Ayet meali)
Allah, (Azze ve Celle) bize akide ve metot yönünden kamil İslam’ı
bahşetmiştir.
“İman edip de imanlarına zulmü (şirki) bulaştırmayanlar var ya; işte güven
onların hakkıdır. Doğru yolu bulmuş olanlar da onlardır.” (En’am Suresi 82.
Ayet meali)
Rabbimiz (Azze ve Celle) şöyle buyuruyor:
“Şüphesiz Allah iman edenleri savunur.” (Hacc Suresi 38. Ayet meali)
Şan’ı Yüce Rabbimiz yine şöyle buyuruyor:
“Şüphesiz peygamberlerimize ve iman edenlere, hem dünya hayatında, hem
şahitlerin şahitlik edecekleri günde yardım ederiz.” (Müminun Suresi 51. Ayet
meali)
Resulullah, (sallallahu aleyhi ve sellem) İbn Abbas’a ümmeti korumak için
çizdiği kaide de şöyle buyurdular: “Allah’ın buyruklarını gözet ki, Allah da
seni gözetip korusun. Ümmetin eğitimindeki sefaletin sebebi, günahların artması
ve ahlâksızlığın yayılmasındadır.”
Allahu Teâlâ bize şöyle buyuruyor:
‘‘Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz
yüzündendir. (Bununla beraber) Allah çoğunu affeder.’’ (Şura Suresi 30. Ayet
meali)
Refah ve sevincin yolu, Müslüman cemaatlerin Allah’a itaatte dosdoğru
olması ve Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) sünneti üzerine
yaşamalarıyla olur. Allah’tan korkmak ve ona itaat etmek, emirlerine bağlı kalmak
ve Resul’ünün (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetini yaşamak, musibetler de en
büyük siper, felaketlerde en sağlam mühimmattır.
“O (peygamberlerin gönderildiği) ülkelerin halkı inansalar ve (günahtan)
sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereket kapıları
açardık, fakat yalanladılar, biz de ettikleri yüzünden onları yakalayıverdik.”
(Araf Suresi 96. Ayet meali)
Sıkıntılardan acı çeken Müslümanların yapmaları gereken şeyler, nefislerini
hesaba çekmeleri, kalplerini ıslah etmeleri ve hayatlarını Allah’ın (Azze ve
Celle) rızası için geçirmeleridir. Yine acı çeken Müslümanların, nasuh bir
tövbe ile pişmanlıklarını sunarak, dürüst ve muhlis bir şekilde dönüş yapıp,
sığınılacak tek yer olan Rabbe sığınmaları gerekir. Şayet bunlar yapılmazsa,
fitne her taraftan bizi sarar. İslam kardeşliği, fitnelerden kurtulmanın
işaretlerindendir. Her ne kadar ümmetin fertlerinin Allah korkuları farklı
düzeylerde olması hasebiyle ihtilafa düşmüş olsalar da, birlik bağlarını
güçlendirmeye ve uyumlu olmaya özen göstermeleri gerekmektedir. Ayrılık,
düşmanlık ve çekişmeleri terk etmelidirler. Bu fani dünya da ayrılık ve çekişme
zayıflık ve zillettir. Her türlü kötülük ve zulmü getirir. Sonra da şer ve
fenalık ziyadeleşir;
Allah (Azze ve Celle) şöyle buyuruyor:
“Birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider.”
(Enfal Suresi 46. Ayet meali)
Herkesin üzerine düşen vazife, arzu ve keyfe uymaktan ve nefislere
muhabbetten, aşırı bencillikten, tuzakların peşine gitmekten, iyilikleri zayi
etmekten ve buna benzer Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmeti
fertlerinin arasını ayıracak ve parçalayacak şeylerden uzak durmaktır.
Müminlerin birbirlerine karşı sevgi ve anlayışları da fitneden korunmanın
işaretlerindendir. İslam alimleri, davetçileri ve hatiplerinin, ümmeti, hikmet
ile uyumlu ve fitneyi defedecek bir cihete yönlendirmeleri gerekir. Ve ayrıca
işlerin akıbetine de bakmaları gerekir. Çıkış noktaları, Rablerinin Kitabı ve
Peygamberleri Muhammed’in (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetinin metinlerinde
öngörülenler olmalıdır. Önceki ve sonraki alimlerinin nezdinde büyük bir kural
olduğunu bilerek, özellikle fitne ve felaket zamanlarında çeşitli sıkıntıya ve
kör fitneye sürükleyebilecek olan ferdi içtihatlardan ve fetvalardan
kaçınmaları gerekir. Zira böylesi ne dine hizmet eder ne dünyayı değerli kılar.
Hikmet ve sabır muhakkak çoğaltmalı, basiret ve nezaket geri getirilmelidir.
Duygular ve uzaktan sevme şer’i amaca genel bir bakışı karıştırmadan fayda
vermez. Genel bakış açısı değiştirilmeden uygulanabilen kurallar, duygulardan
korkulmadan geçerli görüşler için gerekli ve önemlidir.
Bazı araştırmacı âlimler -Allah onlara rahmet etsin- İslam hükümlerini tek
kurala atfettiklerinde, menfaat ve maslahat getirilmeli, kötülükler defedilmeli
ve zararların önü kapatılmalıdır. Fitne zamanlarında, İslam kardeşliğine ve
Müslüman yönetici liderlere (ulu’l emr) olan ihtiyaç daha da artar.
“Onlara güven veya korkuya dair bir haber gelince hemen onu yayarlar;
halbuki onu, Resule veya aralarındaki emir sahibi kimselere götürselerdi,
onların arasından işin içyüzünü anlayanlar, onun ne olduğunu bilirlerdi.” (Nisâ
Suresi 83. Ayet meali)
Hızla yayılan şiddet hadiselerinde Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)
ümmetinin her bir ferdinin, düşmanlığa sebep olacak tüm hareketlerden ve
fitneden uzak durması vaciptir. Aksi halde Müslümanlar arasında tahrik ve
kışkırtma ortaya çıkar. Zaten, şeytan namaz kılan Müslümanların arasını
(özellikle Arap yarımadasında ki Müslümanları) bozmakta çok hırslıdır.
“Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler. Sonra şeytan aralarını
bozar.” (İsra Suresi 53. Ayet meali)
Hepimize düşen medyanın taraflı söylenmelerinden kaçınmak, ulusal
güvenliğimizi (toplumumuzun yapısını) tehdit edici zararlara götüren ve ümmet
birliğimizi yıkan sosyal medyanın yalanlarından sakınmaktır.
“Gerçek Müslüman, elinden dilinden Müslümanların emniyet ve esenlikte olup
(zarar görmedikleri) kimsedir.” (Muttefekun aleyh)
Tarih boyunca Müslümanların kör fitnelerle imtihan olduğunu ve fitne
şerlerinin acısını tattığını bilmeliyiz. Tekfir etme fitnesi, Müslüman olduğu
açık olan bir kimse hakkında delilsiz ve ispatsız hatta ve hatta havadaki toz
zerrelerine, sahrada ki seraba dayanarak karar vermede acele edip küfre
düştüğüne hükmetmektir. Sahihayn’da geçen hadiste Peygamberimiz’ in (sallallahu
aleyhi ve sellem) ümmetini bu konuda uyardığını görüyoruz.
Efendimiz buyurdular ki: “Sizden her kim din kardeşine; Ey kâfir der ise,
bu tekfir sebebiyle ikisinden biri kafir olur. Eğer o kimse, söylediği gibiyse
o kâfir olur. Fakat (o kimse dediği gibi kafir değilse işte o zaman söylemiş
olduğu) söz kendisine geri döner.”
Sahih-i Buhari’de “Kim bir mümine kafirlik isnad ederse bu onu öldürmek
gibidir.” Der.
“Müslümanın dini, namusu, malı ve aklı korunmuştur.” Tekfire giden bir yol
bulan kimse kendini bundan sakındırmalıdır. “Bin kâfiri hayatta bırakmak
hususunda yapılan yanlışlık, bir Müslümanın kanını akıtmakta yapılan hatadan
daha hafiftir.”
Özetle, herkes bizzat kendisine bu meselelerde ilimsiz ve delilsiz
konuşmayacağına dair nasihatte bulunmalıdır. Aklının güzel bulduğu ve mücerret
fehminden hareketle, bir kimseyi İslam’dan çıkarmaktan sakınmalıdır. Bir insanı
dinden çıkarmak veya onu dine sokmak dinin en büyük meselelerindendir. Bu
meselede şeytan pek çok insana ortaklık etmiştir. Allah bizi ve tüm
Müslümanları bu fitnenin şerrinden korusun.” Şu sözü söylüyorum; Allah benim,
sizin ve sair tüm Müslümanların günahlarını affetsin. O’ndan affını dileyin.
Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.
Rabbime hamd ediyor, O’na şükrediyorum. Ben şehadet ederim ki
Allah’tan başka ilah yoktur. O, tektir. O’nun ortağı yoktur. Yine şehadet
ederim ki Peygamber Efendimiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) O’nun kulu
ve Resulüdür.
Allah’ım! Salât, selam ve bereket, onun, ailesinin ve sahabelerinin üzerine
olsun.
Ey Müslümanlar!
Biz bir çok nimetinden faydalandığımız, saf tevhid inancının yerleştiği ve
şeriatın hükmettiği mübarek ülkedeyiz.
“İyilik ve (Allah’ın yasaklarından) sakınma üzerinde yardımlaşın, günah ve
düşmanlık üzerine yardımlaşmayın.” (Maide Suresi 2. Ayet meali)
Hangi İslam şehri olursa olsun, tüm İslam ehline düşen vazife; Allahu
Teâlâ’dan hakkıyla korkmak, konuştukları her bir kelimenin Allah’ın rızasına
denk ve Allah’ın Kitabıyla uyumlu olmasına dikkat etmek ve Resulullah’ın
(sallallahu aleyhi ve sellem) metodu ile birlikte yol almak olmalıdır. Ancak bu
şekilde dünyada salah, ahirette felah hasıl olur. Allah (Azze ve Celle) bizlere
azim bir vazife emretmiştir. Dikkat edin, O, Kerim Peygamberimize (sallallahu
aleyhi ve sellem) salat ve selam getirmektir.