Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in; "Kişi sevdiği ile beraberdir," hadisine gelince; bu en sahih hadislerdendir. (Buhârî, Edeb 96; Müslim, Birr 165)
Enes Radıyallahu Anhu şöyle demiştir:"Müslümanlar İslam'dan sonra bu
hadise sevindikleri kadar, başka bir şeye bu kadar sevinmediler. Ben Rasûlullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i, Ebu Bekir'i ve Ömer'i seviyorum ve onlar gibi
amel edemesem de Allah'ın beni onlarla haşretmesini umuyorum."
Yine şöyle
buyurulmuştur:"İslam'ın
en sağlam kulpu Allah için sevmek ve Allah için buğz etmektir." (Ahmed b. Hanbel, IV, 286. "İmânın
en vasat kulpu Allah için sevmen ve Allah için buğz etmendir," lafzıyla
rivayet etmiştir. Elbânî hadise hasen demiştir.
Ancak bu, bir
kimseyi Allah onu sevdiği için, o da Allah'ı ve bütün peygamberleri sevdiği
için sevmekle olur. Zira Allah onları sever, iman ve takva üzere öldüğü bilinen
herkes de sevdir. Zira onlar Allah'ın dostlarıdırlar. Nebî Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'in cennetlik olduklarına şahitlik ettiği kimselerde olduğu gibi, Bedir
ashabı ve Rıdvan biatine katılanları da Allah sever.
Nebî Sallallahu
Aleyhi ve Sellem'in cennetlik olduklarına şahitlik ettiği kimselerin cennetlik
olduğuna biz de şahitlik ederiz.
Ama şahitlik
etmediği kimselere gelince âlimlerden bir grup şöyle demiştir:"Onun cennetlik olduğuna ve
Allah'ın onu sevdiğine şahitlik edilemez."
Bir başka grup ise
şöyle demiştir:"Bilakis insanlar arasında iman ve takva sahibi olan
kimseler anlaşılır ve Müslümanlar onları övmekte ittifak ederler. Mesela;
Ömer b. Abdülaziz, Hasan el-Basrî, Süfyan es-Sevrî, Ebu Hanife, Malik, Şafiî,
Ahmed, Fudayl b. Iyâz, Ebu Süleyman ed-Dârânî, Maruf el-Kerhî, Abdullah b.
Mübarek Radıyallahu Anhum gibiler böyledir. Bunların cennetlik olduğuna şahitlik
ederiz. Zira sahih bir hadiste bildirildiğine göre; "Nebî Sallallahu Aleyhi ve Sellemin
yanından bir cenaze geçti. Sahabiler onu hayırla övdüler. Bunun üzerine:"Vacip
oldu, vacip oldu," dedi. Bir cenaze daha geçti. Onu da kötülükleriyle
andılar. Bunun üzerine yine:"Vacip oldu vacip oldu," dedi.
O'na:"Ey Allah'ın Rasulü! "Vacip oldu, vacip oldu" demenizin
anlamı nedir?" diye sorulunca şöyle cevap verdi:"Hayırla övdüğünüz
cenaze için cennet vacip oldu dedim. Kötülükle andığınız şu cenaze için de ona
cehennem vacip oldu dedim.""Niçin Ey Allah'ın Rasulü?"
dediler. Şöyle buyurdu:"Güzellikle övülmesi ve kötülükle anılması
sebebiyle böyle dedim." (Buhârî, Cenâiz 85; Müslim, Cenâiz 60)
Bu
anlaşıldıysa, bu zamanın meşhur şeyhlerinin çoğunda cehalet, sapıklık, isyan ve
günahlar vardır ki bu kötülükler insanların onlar için şahitlik etmesine
manidir. Hatta onlar içinde Allah'ın dostları olan takva sahipleri, salih
kullar, kurtuluşa eren Allah'ın fırkası olduğu gibi, münafık ve fasık olanlar
da vardır. Nitekim şeyhler dışında tüccarlar, çiftçiler ve diğer sınıflardan
kimseler içinde de cennetlik olanlar vardır.
Durum böyle
olduğuna göre, kim akıbeti bilinmeyen bir şeyhle haşrolmak istiyorsa sapmış
olur. Bilakis onun Allah'tan,
peygamberiyle ve kullarından salih olanlarıyla haşrolmayı istemesi gerekir.
Nitekim Allah Teala şöyle buyurmuştur:"Sizin dostunuz (veliniz)
ancak Allah'tır, Rasulüdür, iman edenlerdir; onlar ki Allah'ın emirlerine boyun
eğerek namazı kılarlar, zekâtı verirler. Kim Allah'ı, Rasulünü ve iman edenleri
dost edinirse (bilsin ki) üstün gelecek olanlar şüphesiz Allah'ın
tarafını tutanlardır." (Maide, 55-56)
Buna binaen kim
şeriata muhalif davranışları olan bir şeyhi severse ahirette onunla beraber
olur. Şeyh cehenneme girerse, o da onunla beraber cehenneme girer.
Kitap ve sünnete
muhalif olduğu bilinen şeyhler sapıklık ve cehalet ehlidirler. Kim onlarla
beraber olursa, onun varacağı yer de sapıklık ve cehalet ehlinin varacağı
yerdir.
Ebu Bekir,
Ömer, Osman, Ali ve diğerleri gibi Allah'ın takva sahibi dostlarından olanlara
gelince; bunları sevmek imanın en
sağlam kulpudur ve takva sahiplerinin iyiliklerinin en önemlisidir.
Şayet kişi, Allah
ve Rasulünün sevdiği hayırlı amelleri yapan bir kimseyi severse, işin iç yüzünü
bilmese de Allah onu, Allah'ın ve Rasulünün sevdiklerine ulaştırır. Zira asıl
olan Allah'ı sevmek ve Allah'ın sevdiklerini sevmektir. Kim Allah'ı ve Allah'ın
sevdiklerini severse, Allah'ın dostlarından olur.Ancak insanlardan pek çoğu
hakikati olmadan muhabbet iddiasında bulunurlar.
Allah azze ve
celle şöyle buyurmuştur:"(Rasulüm!) De ki: Eğer Allah'ı
seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı
bağışlasın." (Al-i
İmran, 31)
Seleften biri
şöyle dedi: "Bazı insanlar Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
zamanında Allah'ı sevdiklerini iddia ettiler. Bunun üzerine Allah Teala bu
ayeti indirdi. Allah'ı, Rasulünü ve takva sahibi kulları sevmek onların
sevdiklerini yapmayı, sevmediklerini terk etmeyi gerektirir, insanlar bu
hususta büyük fazilet farkına sahiptirler. Bundan en çok nasibi olan, Allah
katında en büyük dereceye sahiptir.
Ama bir kimseyi
hevası için sevene gelince; Bir kimse diğer bir kimseyi dünyalık bir şey elde
etmek, bir ihtiyacını gidermek, malını yemek, asabiyet ve bunlara benzer bir
şey için severse bu Allah için sevmek değildir. Bilakis bu nefsin hevası için
sevmektir. İşte bu, sahiplerini küfre, fasıklığa ve isyana düşüren sevgidir.
Şeyhleri Allah
için sevdiklerini iddia edenlerin çoğu şayet onları Allah için sevselerdi
onları Allah'a itaat etmeleri sebebiyle severlerdi. Zira sevilen başkası için
sevilirse, o sevgi başkasına tabi olur. Bir şahıs Allah için olmayan sevgiyle
nasıl Allah için sevilir?
Rasûlullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den ve Allah yolundan yüz çeviren bir kimse nasıl
Allah için sevilebilir?
Şeyhleri,
yöneticileri ve başkalarını sevenlerin çoğu onları Allah'ı sever gibi severek,
onları O'na denk kabul ediyorlar. Allah için sevgi ile Allah'a rağmen sevgi
arasındaki fark açıktır. Şirk ehli Allah'a ortaklar edinirler ve onları Allah'ı
sever gibi severler.
İman edenler
ise Allah'ı her şeyden çok severler, onlar iman ehlini de severler.
İman ehlinin
sevgilerinin aslı Allah'ı sevmektir. Allah'ı seven Allah'ın sevdiklerini de
sever. Allah'ın sevdiğini seveni Allah da sever. Sevilenin sevdiği Allah için
sevilendir. Allah bunu sever. Kim Allah'ı severse, Allah da onu sever. Allah'ı
seveni de sever.
Şirk ehline
gelince, denkler ve şefaatçiler edinirler de Allah'ın dışında onlara dua
ederler.
Allah Teala şöyle
buyuruyor:"Andolsun ki, sizi ilk defa yarattığımız gibi teker teker
bize gele, çeksiniz ve (dünyada) size verdiğimiz şeyleri arkanızda
bırakacaksınız. Yaratılışınızda ortaklarımız sandığınız şefaatçılarınızı da
yanınızda göremeyeceğiz. Andolsun, aranız açılmış ve (ilah) sandığınız
şeyler sizden uzaklaşıp gitmiştir." (En'am, 94)
"Bana ne
olmuş ki, beni yaratana ibadet etmeyecekmişim! Hâlbuki hepiniz O'na
döndürüleceksiniz. O'ndan başka ilahlar mı edineyim!? O çok esirgeyici Allah,
eğer bana bir zarar dilerse onların (putların)
şefaati bana hiçbir fayda vermez, beni kurtaramaz, işte o zaman ben apaçık bir
sapıklığın içine düşmüş olurum. Şüphesiz ben, Rabbinize inandım, beni
dinleyin." (Yasin,
22-25)
"Rablerinin
huzurunda toplanacaklarından korkanları onunla (Kur'an ile) uyar. Onlar için Rablerinden başka ne
bir dost, ne de bir aracı vardır; belki sakınırlar." (En'am, 51)
"Hiçbir
insanın, Allah'ın kendisine Kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden sonra (kalkıp) insanlara, Allah'ı bırakıp bana kul olun!
demesi mümkün değildir. Bilakis (şöyle demesi gerekir): Okutmakta ve
öğretmekte olduğunuz Kitap uyarınca Rabbe hâlis kullar olun. Ve size melekleri
ve peygamberleri ilâhlar edinin diye de emretmez. Siz Müslüman olduktan sonra
hiç size kâfirliği emreder mi?" (Al-i İmran, 79-80)
Allah Teala,
din tamamen Allah için olsun diye peygamberler göndermiş ve kitaplar
indirmiştir.
Nebî Sallallahu
Aleyhi ve Sellem sahih bir hadiste geldiğine göre şöyle buyurmuştur:"Biz peygamberler topluluğunun dini
tektir." (Buhari,
Enbiya 50; Müslim, Fezâil 145)
Yol ve yöntemleri
farklı olsa da, din tektir.
Allah Teala şöyle
buyuruyor:"Senden önce hiçbir rasul göndermedik ki ona: "Benden
başka (ibadete layık) ilâh yoktur; şu halde bana kulluk edin" diye
vahyetmiş olmayalım." (Enbiya,
25)
"Senden
önce gönderdiğimiz elçilerimize (ümmetlerine)
sor! Rahman 'dan başka tapılacak ilahlar (edinin diye) emretmiş
miyiz?" (Zuhruf,
45)
"Andolsun
ki biz, Allah 'a kulluk edin ve Tâğut 'tan sakının' diye (emretmeleri için) her ümmete bir rasul
gönderdik." (Nahl,
36),
Allah,
Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i gönderdikten sonra, davetin ulaştığı
kimselerden onunla gönderdiği şeyden başkasını kabul etmez. Zira onun daveti
bütün insanlar hakkında umumidir.
Allah Teala şöyle
buyurmuştur:"Biz seni ancak bütün insanlara gönderdik." (Sebe, 28)
Rasûlullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem de şöyle buyurmuştur:"Bu ümmetten beni işiten ister
Yahudi, ister Hıristiyan olsun kim bana iman etmezse ancak cehenneme
gider." (Müslim,
İmân 240)
Allah Teala şöyle
buyurmuştur:"Bize, bu dünyada da iyilik yaz, ahirette de. Şüphesiz biz
sana döndük. Allah buyurdu ki: Kimi dilersem onu azabıma uğratırım; rahmetim
ise her şeyi kuşatır. Onu, sakınanlara, zekâtı verenlere ve âyetlerimize
inananlara yazacağım.
Yanlarındaki
Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî Peygamber'e uyanlar (var ya), işte o Peygamber onlara iyiliği emreder,
onları kötülükten meneder, onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar.
Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri kaldırır. O Peygamber'e inanıp ona
saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nûr'a (Kur'an'a)
uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.
De ki: Ey
insanlar! Gerçekten ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi olan Allah'ın
rasuluyüm / elçisiyim. Ondan başka ibadete layık ilah yoktur, O diriltir ve
öldürür. Öyle ise Allah'a ve ümmî Peygamber olan Rasulüne -ki o, Allah'a ve
onun sözlerine inanır- iman edin ve O'na uyun ki doğru yolu bulaşınız." (A'raf, 156-158)
Bütün
insanların Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e tabi olması ve Allah'a başka
bir şeyle değil yalnızca Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şeraitine göre
ibadet etmesi gerekmektedir.
Allah Teala şöyle
buyurmuştur:"Sonra da seni din konusunda bir şeriat sahibi kıldık. Sen
ona uy, bilmeyenlerin isteklerine uyma. Çünkü onlar, Allah'a karşı sana hiçbir
fayda veremezler. Doğrusu zalimler birbirlerinin dostlarıdırlar. Allah da takva
sahiplerinin dostudur." (Casiye, 18-19)
Bunun üzerine
mü'minlerin bir araya gelmeleri, ayrılmamaları gerekir.
Nitekim Sahîhu
Müslim'de yer alan bir hadise göre Nebî Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle
buyurmuştur:"Şüphesiz
Allah sizin için üç şeyden razı olur: - O'na kulluk etmeniz ve hiçbir şeyi O'na
şirk koşmamanız,
-
Allah'ın ipine toptan sarılıp ayrılmamanız ve - Allah'ın başınıza idareci kıldıklarına
nasihat (ve itaat)
etmeniz." (Müslim,
Akdiye 10; Mâlik, Kelâm 20)
Allah'a ibadet etmek; Allah'ı sevmenin ve Allah için zilletin olgunluğunu
içerir.
Dinin
aslı ve kaidesi; Allah'ın
kalplerin sevgi ve haşyet duyduğu mabud olmasını, ondan başka ilah olmamasını
gerektirir.
"el-İlah" kalplerin muhabbet, tazim, ümit, korku, yüceltme ve
saygı gibi nedenlerle edindiği ilahdır.
Allah subhanehu
ve Teala rasulleri kendisinden başka (ibadete
layık) ilah olmadığının bilinmesi, kalplerin onun sevgisi ve ümidi dışındaki
şeylerden boşaltılması, Ondan başkasından istekte bulunulmaması, O'ndan başkası
için amel edilmemesi ve O'ndan başkasından yardım istenmemesi için
göndermiştir.
Bu yüzden Fatiha
suresi'nin ortasında şu ayet yer alır: "(Rabbimiz!) Ancak sana kulluk
ederiz ve yalnız senden yardım bekleriz."
Nebî Sallallahu
Aleyhi ve Sellem sahih bir hadiste şöyle buyurmuştur:"Allah Teala buyurdu ki: 'Namazı
kulumla kendi aramda taksim ettim.' Kul; O, Rahmandır ve Rahimdir,
dediğinde:'Kulum beni övdü,' derim.Din gününün sahibidir, dediğinde,Kulum beni
yüceltti,' derim.(Rabbimiz!)
Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız, dediğinde:'Bu ayet
kulumla benim aramdadır; kulumun dilediği onundur,' derim.Bize doğru yolu
göster. Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yolunu; gazaba
uğramışların ve sapmışların yolunu değil! dediği zaman,İşte bu kulumundur.
Kulumun dilediği onundur,' derim." (Müslim, Salât 38)
Surenin
ortasında "(Rabbimiz!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden
yardım bekleriz," ayeti vardır.
"Din"; Allah'tan
başkasına ibadet etmemek ve O'ndan başkasından yardım istememektir.
Melekler,
peygamberler ve diğerleri Allah'ın kullarıdırlar. Allah Teala şöyle buyuruyor:"Ne
Mesih ve ne de Allah'a yakın melekler, Allah'ın kulu olmaktan geri dururlar.
O'na kulluktan geri durup büyüklenen kimselerin hepsini (Allah) yakında
huzurunda toplayacaktır, iman edip iyi işler yapanlara (Allah)
ecirlerini tam olarak verecek ve onlara lütfundan daha fazlasını da ihsan
edecektir. Kulluğundan yüz çeviren ve kibirlenenlere gelince, onlara acı bir
şekilde azap edecektir. Onlar, kendileri için Allah'tan başka ne bir dost ve ne
de bir yardımcı bulurlar. (Kendilerini Allah'ın azabından kurtaracak bir
kimse bulamazlar.)" (Nisa, 172-173)
-
Hıristiyanların Mesih'e, - Yahudilerin Musa'ya, - Rafızilerin Ali'ye, - Aşırı
gidenlerin şeyhlerine ve imamlarına sevgisi gibi sevgiler Allah'tan başkası
için sevmektir.
Onların bir şeyhe
veya imama sevgi beslemeleri ve rütbede ona yakın veya eşit olan benzerlerinden
nefret etmeleri, Kitap ehlinin bazı peygamberlere iman edip bazılarını inkar
etmesi, Rafızilerin de bazı sahabilere dostluk edip bazılarına da düşmanlık
etmesi ve bazı fıkıh ve zühde intisap eden taassup ehlinin şeyhlerin ve
imamların bazısına dostluk edip bazısını kabul etmemesi gibidir.
Mü'min
ancak bütün iman ehline dostluk edendir.
Allah Teala
şöyle buyuruyor:"Müminler ancak kardeştirler." (Hucurat, 10)
Nebî Sallallahu
Aleyhi ve Sellem de şöyle buyurmuştur:"Mü'min, mü'min için birbirini destekleyen duvar
gibidir." (Bu esnada parmaklarını kenetleyerek
gösterdi.) (Buhârî, Salât
88; Müslim, Birr 65)
Diğer bir hadiste
ise şöyle buyurmuştur:"Mü'minler
tıpkı başı ağrısa, cesedinin diğer yerleri ateş ve uykusuzlukla ona katılmaya
çağıran bir adam gibidir." (Buhârî, Edeb 27; Müslim, Birr 66)
Rasûlullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:"Birbirinizden ilişkinizi kesmeyin, birbirinize sırt
çevirmeyin, Allah'ın kardeş kulları olun." (Buhârî, Edeb 57; Müslim, Birr 30)
Allah için
sevmekle, Allah'tan başkası için sevmeyi açıklayan şeylerden birisi de Ebu
Bekir Radıyallahu Anhu'nun Nebî Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i Allah için
halis bir şekilde sevmesidir.
Amcası Ebu
Talib ise onu Allah için değil, hevası için seviyor ve bunun için ona
yardım ediyordu. Allah Ebu Bekir'in amelini kabul etti ve onun hakkında
şu ayeti indirdi:"En çok korunan ise ondan (ateşten) uzak
tutulur. O ki, Allah yolunda malını verir, temizlenir. Onun nezdinde hiçbir
kimseye ait şükranla karşılanacak bir nimet yoktur. O ancak Yüce Rabbinin
rızasını aramak için verir. Ve o (buna kavuşarak) hoşnut
olacaktır." (Leyl,
17-21)
Ebu Talib'e
gelince; ondan bir şey kabul
edilmedi. Ebu Bekir ecrini ve ödülünü ne insanlardan, ne de Nebî Sallallahu
Aleyhi ve Sellem'den bekledi. Bilakis O'na iman etti, onu sevdi, ona canıyla,
malıyla yardım etti ve bununla Allah'a yaklaştı, ecrini Allah'tan istedi.
Rasûlullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem Allah'ın emrini ve yasağını, vaadini ve tehdidini
tebliğ eder.
Allah Teala şöyle
buyurmuştur:"Sana ancak (Allah'ın emirlerini) tebliğ etmek
düşer. Hesap yalnız bize aittir." (Ra'd, 40)
Allah yaratan,
rızıklandıran, veren, mani olan, alçaltan, yükselten, aziz kılan, zelil
kılandır ve O, sebeplerin müsebbibidir. Her şeyin rabbidir, sahibidir. Kulların
sarıldıkları sebeplerden Allah'ın emrettikleri ve mubah kıldıkları vardır.
Bunlara uyulur. Yine onlardan Allah'ın açıkça yasakladıkları veya Allah'ın izin
vermediği, bid'at olanları vardır. Bunlara ise uyulmaz.
Allah Teala şöyle
buyuruyor:"(Müşriklere) De ki: Allah'tan başka ilah saydığınız
şeyleri çağırın! Onlar ne göklerde, ne de yerde zerre ağırlığınca bir şeye
sahiptirler. Onların buralarda hiçbir ortaklığı yoktur, Allah'ın onlardan bir
yardımcısı da yoktur. Allah'ın huzurunda, kendisinin izin verdiği kimselerden
başkasının şefaati fayda vermez. Nihayet onların yüreklerinden korku
giderilince: Rabbiniz ne buyurdu!? derler. Onlar da: Hak olanı buyurdu, derler.
O, yücedir, büyüktür." (Sebe, 22-23)
Allah
subhanehu ve Teala meleklere, peygamberlere ve diğer yaratılmışlara dua
edenlerin sapıklığını açıklıyor.
Yine mahlûkların
göklerde ve yerde zerre ağırlığınca bir şeye sahip olmadığını bildiriyor.
Onların ortaklığı olmadığını, sonra da onların kendisine yardımcı olamayacaklarını
beyan ediyor.
Zira şirk ehli
yaratılanı yaratıcıya benzetir. Nitekim
onlardan bazıları bir ihtiyacı olduğu zaman şöyle derdi"Falan şeyhe
danış. Şüphesiz onu bulursun. Veya birkaç adım atarak kabrine yönel ve şöyle
nida et: Ey Şeyh! İhtiyacımı gider."
Bu, yapılması
helal olmayan bir yanlıştır. Allah'tan başkasına dua eden bu kimseler bazen bir
suret görüp ona dua ederler, bazen de pek çok kimseye olduğu gibi şeytan
kendisini o kimseye benzetir. Bunun bir örneği de Şeyh Adiyy'e tabi olan
bazı cahillerin ve başkalarının şu sözleridir:
"Bütün
rızıklar ancak Şeyh'in istemesi ile eline gelir."Aklıselim sahibi bir kimsenin ölü bir kimseye
danışması, -ölmeyen diri olan Allah'tan istigase yapmayıp da- ondan istigase
yapıp yardım istemesi şaşılacak şeylerdendir. Onlardan biri şöyle der: "Sultandan
bir ihtiyacın olduğu zaman onun yardımcılarının aracılığına başvurursun. Bunun
için şeyhlerle de Allah'a tevessül etmelisin."
Bu söz şirk ve
sapıklık ehlinin sözüdür. Zira sultan
raiyesinin ihtiyaçlarını bilemez ve tek başına onların ihtiyaçlarını gideremez.
Buna sebep olan bir amaç olmadan da bunu yapmak istemez. Fakat Allah her şeyi,
gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilir. O her şeye kadirdir. Sebepler de
O'ndandır ve O'nadır.
Hiçbir sebep
yoktur ki başka sebepler dairesinde durmasın ve onun zıtları olmasın.
Ateş, ancak makbul
bir mahal olursa yanar.
Semendel (bir
çeşit hayvan) ateşte yanmaz.
Allah dilerse
İbrahim Aleyhisselam'a yaptığı gibi ateşin etkisini giderir.
Rabbin dilemesi
ise başkasına muhtaç değildir. Buna mani olacak bir şey de yoktur. Bilakis
Allah'ın dilediği olur, dilemediği olmaz. Allah subhanehu kuluna annenin
çocuğuna olan merhametinden daha merhametlidir. Kullarına iyilik eder, merhamet
eder, onların sıkıntılarını kaldırır. Bununla birlikte kullarına ihtiyacı
yoktur, fakat kullar O'na muhtaçtır.
"O'nun
benzeri hiçbir şey yoktur. O işitendir, görendir." (Şura, 11)
Rab azze ve celle
bütün bunları nefyetmiş, şefaat dışında bir şey bırakmamıştır. Şöyle buyuruyor:"Allah'ın
huzurunda, kendisinin izin verdiği kimselerden başkasının şefaati fayda
vermez." (Sebe, 23)
"İzni
olmadan O'nun katında kim şefaat edebilir?" (Bakara, 255)
O, şefaate izin
veren ve şefaati kabul edendir. Bunların hepsi yalnız O'ndandır.
Kişi
Allah için ihlâsı çoğalttıkça Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şefaati
ona yakın olur.
Ebu Hureyre Radıyallahu Anhu Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'e:"Ey Allah'ın
Rasulü! Senin şefaatinle şereflenmeye en layık olan kimdir?" diye sormuş o
da şöyle cevap vermiştir:"Allah'ın rızasını isteyerek la ilahe illallah
(Allah'tan başka ibadete layık ilah yoktur) diyen kimsedir." (Buhârî, İlm 34)
Ancak
Allah'ın dışında şefaat etmesi için bir kimseye tevekkül edenler veya
bağlananlar, Allah'ın dışında şefaatçi edinen müşrikler gibidirler.
Allah Teala şöyle
buyuruyor:"Yoksa onlar Allah'tan başkasını şefaatçiler mi edindiler? De
ki: Onlar hiçbir şeye güç yetiremezler ve akıl erdiremezlerse de mi (şefaatçi
edineceksiniz)? De ki: Bütün şefaat Allah'ındır. Göklerin ve yerin
hükümranlığı O'nundur. Sonra O'na döndürüleceksiniz." (Zümer, 43-44)
"Gökleri,
yeri ve bunların arasındakileri altı günde (devirde) yaratan, sonra arşa istiva eden Allah'tır. O'ndan başka ne
bir dostunuz, ne de bir şefaatçiniz vardır." (Secde, 4)
"(Rasulüm!) De ki: "Allah'ı bırakıp da (ilâh
olduğunu) ileri sürdüklerinize yalvarın. Ancak onlar, sizin sıkıntınızı ne
uzaklaştırabilir, ne de değiştirebilirler." Onların yalvardıkları bu
varlıklar Rablerine -hangisi daha yakın olacak diye- vesile ararlar; O'nun
rahmetini umarlar ve azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı, sakınılacak bir
azaptır." (İsra,
56-57)
Seleften
bir grup şöyle dedi: Bazı kavimler Mesih'e, azizlere ve meleklere dua
ediyorlardı. Allah Teala bu peygamberlerin ve meleklerin de kendileri gibi
kulları olduğunu ye onların da Allah'a yakınlaşmaya çalıştıklarını, Allah'ın
rahmetini umup azabından korktuklarını açıkladı.
Müşrikler ise
Allah dışında ortaklar edinip Allah'ı sever gibi onları severler. Onları Allah
katında kendilerine şefaat edilecek şefaatçiler edinirler. Hâlbuki onların
arasında sevilenler vardır ve Hıristiyanların Mesih'e duydukları sevgiden
dolayı koştukları şirk gibi, şirk koşulanları vardır.
Müminlerin
ise Allah'a olan sevgileri daha fazladır. Onlar yalnızca Allah'a ibadet
ederler, ona hiçbir şeyi ortak koşmazlar.
Peygamberleri
ve başkalarını Allah'ı sever gibi sevmezler. Bilakis sevdiklerini Allah için
severler.
Dinlerini Allah
için halis kılarlar. Bir kimsenin kendilerine ancak Allah'ın izni ile şefaat
edebileceğini bilirler.
Allah'ın kulu
ve rasulü Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i Allah sevdiği için severler.
Onun Allah'ın
kulu olduğunu ve Allah'tan tebliğ ettiği şeyleri bilirler. Emirlerine boyun
eğerler. Verdiği haberleri tasdik ederler.
Ancak Allah'tan
ümit eder ve ancak Allah'tan korkarlar.
İsteyecekleri
şeyleri sadece Allah'tan isterler.
Şefaat edecek
olanın şefaati ancak Allah'ın izniyledir. Bizim şefaatçiden bir şey ummamızın
veya ondan korkmamızın faydası yoktur. Ancak tevhidimizin, Allah için olan
ihlâsımızın ve O'na tevekkülümüzün faydası olacaktır. Şefaatçiye izin verecek
olan da O'dur.
Müslümanın,
Hıristiyanlarla, müşriklerin sevgisinden ve dininden ayrılması, Tevhid ve iman
ehline tabi olması, müşriklere ve haça tapanlara benzemekten uzaklaşması
gerekir.
Sahîhayn'de yer alan bir hadiste Nebî Sallallahu Aleyhi ve
Sellem şöyle buyurmuştur:"Şu
üç kişinin özelliği kimde bulunursa o kişi imanın tadını alır: - Allah ve
Rasulü kendisine bu ikisi dışındaki şeylerden daha sevimli olan kişi, - bir
kimseyi ancak Allah için seven kişi ve - Allah kendisini kurtardıktan sonra
tekrar küfre dönmekten ateşe atılmaktan hoşlanmadığı gibi hoşlanmayan
kişi." (Tahrici
daha önce geçti.)
Allah Teala şöyle
buyurmuştur:"De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz,
eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar, zarara uğramasından
korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah'tan, Rasulünden ve
Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye
kadar bekleyin. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez." (Tevbe, 24)
"Ey iman
edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin
ki) Allah, sevdiği ve kendisini seven müminlere karşı alçak gönüllü (şefkatli),
kâfirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir. (Bunlar) Allah
yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar (hiçbir
kimsenin kınamasına aldırmazlar). Bu, Allah'ın, dilediğine verdiği lütfudur.
Allah'ın lütfü ve ilmi geniştir." (Maide, 54)
Bu, geniş
bir konudur. İslam dini bu esas üzerine kuruludur ve Kur'an bunu hep vurgular.