Bu Blog içinde Ara

5 Nisan 2021 Pazartesi

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Hayatını Örnek Almak isteyene

 

İbadette, Muamelatta ve Ahlâkda

MUHAMMEDÎ YOL

 

 

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Hayatını Örnek Almak İçin İbnu’l-Kayyim’in Zâdu’l-Me‘ad İsimli

Eserinden Seçilmiş 30 Konu

 

Birinci Konu

 

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in Temizlik

ve Tuvalet Konusundaki Sünneti[1]

 

 

A- Tuvalet Konusundaki Sünneti:

1. Tuvalete girdiği zaman şu duayı okurdu:

«اَللَّهُمَّ إِنيِّ أَعُوذُ بِكَ مِنَ الـخُبْثِ وَالـخَبَائِثِ»

“Allah’ım! Her türlü pislikten ve ehlinden sana sığı-nırım.” (Buhârî, Müslim).

Çıkınca da:

«غُفْرَانَـكَ»

“Bağışla Rabbim!” derdi. (Ebû Dâvûd, Tirmizî, İbn Mâce).

2. Küçük abdestini çoğunlukla oturarak bozardı.

3. Bazen su ile bazen de taş ile taharetlenir, bazen her ikisini de kullanırdı.

4. Su ile taharetlenirken de taş ile taharetlenirken de sadece sol elini kullanırdı.

5. Su ile temizlendiği zaman işini bitirdikten sonra elini yere sürerdi.

6. Yolculuğu esnasında tuvalete gideceği zaman arkadaşları tarafından görülemeyeceği kadar uzağa gi-derdi.

7. Tuvalet yaparken bazen yüksek bir yerin, bazen hurma ağaçlarının, bazen de vadideki ağaçların arka-sına gizlenirdi.

8. Küçük abdestini bozmak için (sıçramasından korunma amacıyla) yumuşak topraklı bir yer arardı.

9. Abdest bozmak için oturacağı vakit, yere yak-laşmadan elbisesini kaldırmazdı.[2]

10. Küçük abdest bozarken kendisine birisi selam verirse, onun selamına karşılık vermezdi.

 

B- Abdest Konusundaki Sünneti:[3]

1. Çoğu zaman her namaz için ayrı abdest alırdı. Bazen de birden fazla namazı aynı abdestle kılardı.

2. Bazen bir mud[4] su ile, bazen bir mud suyun üçte ikisi ile, bazen daha fazlası ile abdest alırdı.

3. En az abdest suyu ile abdest alan o idi. Üm­metini, abdest alırken çok su kullanıp israf etmekten sakındırırdı.

4. Abdest azalarını bazen birer defa, bazen ikişer defa, bazen üçer defa yıkardı. Kimi zaman da bazı azalarını ikişer defa yıkarken bazı azalarını üçer defa yıkardı. Üç defadan fazla hiç yıkamazdı.

5. Bazen bir, bazen iki, bazen de üç avuç su alarak ağzını ve burnunu yıkardı. Tek avuç suyu hem ağzına hem burnuna birlikte alırdı.

6. Burnuna suyu sağ eliyle alır, sol eliyle sümkü-rürdü.

7. Her abdest alışında ağzına ve burnuna mutlaka su alırdı.

8. Başının tamamını mesh ederdi. Ellerini öne arkaya doğru götürerek başını mesh ederdi.

9. Başı ile beraber kulaklarının içini ve dışını da mesh ederdi.

10. Alnına (kâkülüne) mesh ettiği zaman meshi sarık üzerinde tamamlardı.

11. Mestli veya çoraplı olmadığı zaman ayaklarını yıkardı.

12. Azalarını sıra ile peşi peşine yıkayarak abdest alır, bir kere bile olsa bunu ihlal etmezdi.

13. Abdestine besmele ile başlar ve sonunda şöyle derdi:

«أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ، وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّداً عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ»

Şahadet ederim ki Allah’tan başka hiçbir ilah yok-tur; O tektir, ortağı yoktur ve yine şahadet ederim ki Mu-hammed onun kulu ve elçisidir. (Müslim)

«اَللَّهُمَّ اجْعَلْنيِ مِنَ التَّوَّابِينَ وَاجْعَلْنيِ مِنَ الْـمُتَطَهِّرِينَ»   

“Allah’ım! Beni çokça tevbe edenlerden ve temizle-nenlerden kıl.”  (Tirmizî)

Şöyle de dua ederdi:

«سُبْحَانَكَ اللَّهمَّ  وَبِحَمْدِكَ، وَأَشْهَدُ أَنَّ  لاَ  إلَهَ  إلاَّ  أنْتَ،  أَسْتَغْفِرُكَ وأَتُبُ إِلَيكَ»

“Allah’ım! Her türlü eksiklikten münezzehsin. Hamd sana, şükran sana! Şahadet ederim ki senden başka ilah yoktur. Affını diler, sana tevbe ederim.”

14. Abdestin başında ne “hadesi gidermeye niyet ettim” ne de “namaz kılma yolunun açılmasına niyet ettim” şeklinde bir söz söylemezdi. Ne kendisi, ne de ashabından herhangi birisi niyetlerini dilleriyle telaffuz etmiş değillerdir.

15. Kollarını ve ayaklarını yıkarken dirseklerini ve ayak bileğini geçmezdi.

16. Abdest aldıktan sonra azalarını kurulama alış-kanlığı yoktu.

17. Zaman zaman sakallarının arasını su ile ova-lardı, fakat bunu devamlı yapmazdı.

18. Parmaklarının arasını da su ile ovardı, fakat bunu da devamlı yapmazdı.

19. Her abdest alışında abdest suyunun başkası tarafından dökülmesi onun âdeti değildi. Fakat abdest suyunu bazen kendisi döker, bazen de bir ihtiyaç gereği başka biri abdest suyunu dökerek ona yardım ederdi.

 

 

 


C- Mestler Üzerine Mesh Konusundaki Sünneti:[5]

1. Sahih rivâyetlere göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hem ikamet halinde, hem de yolculukta mestler üzerine mesh etmiştir. Meshin müddetini mukim için bir gün bir gece, yolcu için üç gün üç gece ile sınırlan-dırmıştır.

2. Mestlerin üst kısmına mesh ederdi. Çoraplara da mesh ederdi. (Başına mesh ederken) bazen sadece sarığına, bazen de kâkülü ile beraber sarığına mesh ederdi.

3. Ayaklarının bulunduğu halin aksini yapmaya çalışmazdı. Yani ayakları mestli ise mesh eder, açıkta ise yıkardı.

 

D- Teyemmümdeki Sünneti:[6]

1. İster normal toprak, ister çorak, isterse kum olsun, üzerinde namaz kıldığı her türlü yeryüzü parça-sıyla teyemmüm ederdi. Şöyle buyururdu:

“Ümmetimden herhangi birine namaz vakti nerede erişirse erişsin, mescidi de, temizleyicisi de yanındadır.” (Ahmed b. Hanbel).

2. Uzun yolculuklarında yanında toprak taşımadı ve böyle bir şeyi de emretmedi.

3. Her namaz için teyemmüm yaptığına ve bunu emrettiğine dair sahih hiçbir hadis nakledilmedi. Bila-kis teyemmümü kayıtsız şartsız abdestin yerine kaim kıldı.

4. Ellerini bir defa toprağa vurarak onunla hem yüzünü, hem de ellerini teyemmüm ederdi.

 

D


İkinci Konu

 

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in

Namaz Konusundaki Sünneti[7]

 

 

A- Namaza Başlaması ve Kıraati:

1. Namaza kalktığı zaman “Allah-u Ekber” derdi. Tekbirden önce bir şey söylemezdi. Hiçbir zaman niye-tini dili ile telaffuz etmezdi.

2. Tekbirle birlikte ellerini, kıbleye doğru par-maklarını uzatarak kulak uçlarına –omuzları hizası-na- kadar kaldırırdı. Sonra sağ elini sol elinin üstüne kordu.

3. Ellerini bağladıktan sonra bazen şu duayı okurdu:

«اَللَّهُمَّ بَاعِدْ بَيْنِي وَبَيْنَ خَطَايَايَ كَمـَا بَاعَدْتَ بَيْنَ الْـمَشْرِقِ وَالـْمَغْرِبِ، اَللَّهُمَّ اغْسِلْنيِ مِنْ خَطَايَايَ باِلثَّلْجِ وَالْـمَـاءِ وَالْبَرَدِ، اَللَّهُمَّ نَقِّنِي مِنْ خَطَايَايَ كَمَـا يُنَقَّى الثَّوْبُ الأَبْـيَضُ  مِنَ الدَّنَسِ»

“Allah’ım! Doğu ve batının arasını uzaklaştırdığın gibi beni günahlarımdan uzaklaştır. Allah’ım! Beni gü-nahlarımdan su, kar ve dolu ile arındır. Allah’ım! Beyaz elbisenin kirden temizlenişi gibi beni günahlarımdan temizle.” (Buhârî ve Müslim).

Bazen de şu duayı okurdu:

«وَجَّهْـتُ وَجْهِـيَ لِلَّـذِي فَطَرَ السَّمَـاوَاتِ والأرْضَ حَنِيفًـا مُسْلِمًـا وَمَـا أَنَـا مِنَ الـمُشْرِكِيـنَ، إِنَّ صَلاَتِـي وَنُسُكِي وَمَـحْيَايَ وَمَـمـَاتِي اللهِ رَبَّ العَالَـمِيـن، لاَ  شَرِيكَ لَهُ، وَبِذَلِكَ  أُمِرْتُ،  وَأَنَ  أَوَّلُ الـمُسْلِمِيْـنَ»

“Yüzümü tevhide bağlı bir Müslüman olarak gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Ben ona ortak koşanlardan değilim. Benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölü-müm ortağı bulunmayan, âlemlerin Rabbi Allah’a aittir. Ben bununla emrolundum. Ben Müslümanların ilkiyim.” (Müslim).

4. Başlangıç duasından sonra

«أَعُوذُ باللهِ مَنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ»

 “Eûzu billahi mine’ş-şeytani’r-racîm” der, sonra besmele çekerek Fatiha’yı okurdu.

5. İki yerde sükût ederdi (yani sesini bir müddet keser, açıktan bir şey okumazdı): Birincisi, tekbirle kı-raat arasındaki sükûttur. İkincisi hakkında farklı görüşler vardır. Bir rivâyete göre bu, Fatiha’dan sonraki sükûttur. Bir rivâyete göre de bu, rükûdan önceki sükûttur.

6. Fatiha’yı bitirince başka bir sûreye başlardı. Ba-zen zammı sûreyi uzatır, bazen de yolculuk gibi bir-takım sebeplerle kısa tutardı. Genellikle orta yolu tercih ederdi.

7. Sabah namazında (60-100) âyet kadar okurdu. Bu namazı (Kaf), (Rûm), (Tekvir) sûreleriyle kıldırırdı. Bir keresinde (Zilzal) sûresini iki rekâtta okuyarak kıl-dırdı. Yolcu iken (Felak) ve (Nas) sûreleriyle kıldırdı. Bir defasında sabah namazında (Mu’minûn) sûresini okumaya başladı, birinci rekâtta Mûsâ ve Harun kıs-sasına gelince öksürük tuttu, hemen rükûa gitti.

8. Cuma günü sabah namazını (Secde) ve (İnsan) sûrelerini okuyarak kıldırırdı.

9. Öğle namazına gelince zaman zaman bu nama-zın kıraatini çok uzatırdı. İkindi namazında ise öğle namazının kıraatinin yarısı kadar veya öğle namazını kısa tuttuğu zamanki kadar okurdu.

10. Akşam namazını bazen (Tûr), bazen (Mur-selât) sûresiyle kıldırırdı.

11. Yatsı namazında (Tin) sûresini okurdu. Mu-az’a (Şems), (A’la) ve (Leyl) sûreleri gibi sûreleri oku-masını tavsiye etti. Namaz kıldırırken (Bakara) sûresi-nin okunmasını hoş karşılamazdı.

12. Bir sûreyi baştan sona okumak Peygamber sal-lallahu aleyhi ve sellem’in sünneti idi. Bazen bir sûreyi iki rekâtta okuduğu da olurdu. Bazen de sûrenin başını okurdu. Sûrenin sonlarını ve ortalarını okuduğu bilin-memektedir. Nafile namazlarda ise iki sûreyi bir rekâtta okurdu.

 Bir tek sûreyi her iki rekâtta okuduğu ise çok na-dirdir. Cuma ve bayram namazları dışında hiçbir na-mazda devamlı sûrette okumak üzere herhangi bir sûre tayin etmezdi.

13. Bir ay sabah namazından sonra kunut oku-muş, sonra terk etmişti.[8] Gerektirici bir sebep olduğu zaman kunut okurdu. Sebep ortadan kalkınca kunut okumayı bırakırdı. Yalnızca musibet ve felâket za-manlarında kunut okumak onun sünneti idi. Ayrıca kunut okuması sabah namazına da özgü değildi.

B- Namaz Kılış Şekli:[9]

1. Her namazda birinci rekâtı ikincisinden daha uzun yapardı.

2. Kıraati bitirince yeniden nefes alacak kadar bir müddet susar, sonra ellerini kaldırır, tekbir alarak rü-kûya gider, ellerini dizleri üzerine sanki onları avuç-luyormuş gibi koyar, ellerini yay gibi yapar ve yanla-rından uzaklaştırır, sırtını dümdüz edip uzatır, mutedil bir vaziyet alırdı. Başını yukarı dikmez, aşağı indirmez, sırtının hizasında tutardı.

3. Rükûda iken bazen:

«سُبْحَانَ  رَبِّـيَ الْعَظِيمِ»

Yüce Rabbimi tenzih ederim” derdi. (Müslim).

Bazen:

«سُبْحَانَكَ  اللَّهُمَّ رَبَّنَا  وَبِحَمْدِكَ  اللَّهُمَّ اغْفِرْليِ»

Rabbimiz olan Allah’ım! Sana hamd ederek seni tüm noksanlıklardan tenzih ederim. Allah’ım! Beni bağış-la.” derdi. (Buhârî ve Müslim).

Bazen de:

«سُبُّوحٌ، قُدُّوسٌ، رَبُّ الْـمَلاَئِكَةِ وَالرُّوحِ»

Allah çokça tesbih ve takdis edilendir, meleklerin ve Ruh’un Rabbidir.” derdi. (Buhârî ve Müslim).

4. Rükûunun mutat miktarı on defa tesbih edecek kadardır. Secdenin miktarı da öyledir. Bazen rükû ve secdelerini kıyam kadar uzatırdı. Ancak bunu gece na-mazlarına mahsus olmak üzere sadece gece namazla-rında yapardı. Peygamber’in genellikle yaptığı şey, namazı tam bir denge içinde kılmak ve rükünlerini birbirine uygun hale getirmekti.

5. Rükûdan:

«سَمِعَ اللهُ لِـمَنْ حَـمِدَهُ»

“Allah kendisine hamd edeni işitti” (Buhârî ve Müslim) diyerek başını kaldırırdı.

Rükûdan doğrulurken ellerini kaldırırdı. Rükûdan kalktığında ve secdeden başını kaldırdığında belini doğ-rulturdu. “Bir kimsenin rükû ve secdede belini doğ-rultmadan kıldığı namaz, namaz olmaz”  buyururdu. (Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce).

Rükûdan tam doğrulduğunda:

«رَبَّناَ وَلَكَ الْـحَمْدُ»

 “Rabbimiz! Hamd sanadır.” derdi. Bazen bu zikri “vav” olmaksızın: «رَبَّناَ لَكَ الْـحَمْدُ» diye söyler, bazen de başına bir “Allahumme” ilave ederdi.

6. Bu rüknü rükû ve secdeler kadar uzatırdı. Bu esnada şu zikirleri okurdu:

« اللَّهُمَّ  رَبَّناَ وَلَكَ الْـحَمْدُ مِلْ ءَ السَمـَاوَاتِ  وَمِلْ ءَ الأَرْضِ، وَمِلْءَ  مَا  بَيْـنَهُمَـا، وَمِلْءَ  مَا شِئْتَ مِنْ شَيءً بَعْدُ، أَهْلَ الثَّنَاءِ وَالـمجدِ، أَحَقُّ مَا قَالَ الْعَبْدُ، وَكُلُّنَا لَكَ عَبْدٌ، لاَ  مَانِعَ  لِـمـَا أَعْطَيْتَ وَلاَ  مُعْطِيَ  لِـمـَا مَنَعْتَ، وَلاَ يَنْفَعُ ذَا الـجَدِّ مِنْكَ الـجَدُّ»

“Allah kendisine hamd edeni işitti. Ey Rabbimiz olan Allah’ım! Hamd sanadır. Gökler dolusu, yer dolusu ve sonra dilediğin şey dolusunca hamd sanadır. Ey övgü ve şeref sahibi! Bir kulun –ki hepimiz senin kulunuz- söylediği en doğru söz şudur: “Allah’ım! Senin verdiğine mani olacak yok. Senin vermediğini de verecek olan yok. İtibar sahiplerine senin yanında itibarları fayda vermez.” (Müslim).

7. Sonra ellerini kaldırmadan tekbir alır ve sec-deye kapanırdı. Önce dizlerini, sonra ellerini, sonra alnını ve burnunu yere kordu. Alnı ve burnu üzerine secde ederdi, sarığının kıvrımına secde etmezdi. Ço-ğunlukla yere secde ederdi. Suya, çamura, hurma yap-rağından örülmüş küçük örtüye, yine hurma yap-rağından örülmüş hasıra ve tabaklanmış post üzerine secde etmiştir.

8. Secdeye vardığı zaman alnını ve burnunu yere yerleştirir, koltuk altlarının beyazı görününceye kadar ellerini yanlarından uzaklaştırırdı.

9. Ellerini omuzları ve kulakları hizasına koyardı. Secdesinde düzgün bir şekilde durur, ayaklarının par-mak uçlarını kıbleye doğru getirirdi. Avuçlarını ve parmaklarını yere yayar, parmaklarının aralarını açmaz ve onları yummazdı.

10. Secdede iken:

«سُبْحَانَ رَبِّـيَ الأَعْلَى»

“Yüce Rabbimi her türlü noksanlıktan tenzih ede-rim” derdi. (Buhârî ve Müslim). Bazen de:

«سُبُّوحٌ، قُدُّوسٌ، رَبُّ الْـمَلاَئِكَةِ وَالرُّوحِ»

Allah çokça tesbih ve takdis edilendir, meleklerin ve Ruh’un Rabbidir.” derdi. (Müslim).

11. Sonra ellerini kaldırmaksızın tekbir alarak başını yerden kaldırır, yayılarak otururdu. Sol ayağını yayar, üzerine oturur, sağ ayağını dikerdi. Ellerini uyluklarının üzerine koyar, dirseğini uyluğunun, elinin ucunu ise dizinin üzerine getirirdi. Parmaklarından ikisini (orta parmak ile baş parmak) yumarak halka yapar, sonra bir parmağını (işaret parmağını) kaldırır, onu hareket ettirerek dua ederdi.

Ve şöyle derdi:

«رَبِّ اغْفِرْ ليِ، وَ ارْحَـمْنِي، وَ اجْبُرْنِي، وَ ارْفَعْنيِ، وَ اهْدِنِي،  وَ عَافِنيِ وَ ارْزُقْنيِ »

 Rabbim! Beni bağışla, bana merhamet et. Bana yardım et, beni yücelt. Bana hidâyet et. Bana afiyet ve rızk ver.(Ebu Dâvûd, Tirmizî, İbn Mâce).

12. Bu rüknü secde miktarı kadar uzatmak onun âdeti idi.

13. Sonra uyluklarına dayanarak ayaklarının ön kısmı üzerinden ayağa kalkardı. Ayağa kalkınca hemen kıraate başlardı. Namazın başında sustuğu gibi burada susmazdı. Şu dört şey dışında ikinci rekâtı aynen bi-rinci rekât gibi kılardı: Sükût, başlangıç duası, başlama tekbiri ve birinci rekâtı ikinciden uzun kılmak. Birinci rekâtı bazen sonradan gelenlerin ayak sesleri kesilin-ceye kadar uzatırdı.

14. Teşehhüt için oturduğunda sol elini sol uyluğu üzerine, sağ elini de sağ uyluğu üzerine kor, işaret par-mağı ile işaret ederdi. Parmağını ne tamamen diker, ne tamamen hareketsiz bırakır, birazcık büker ve hareket ettirirdi. Serçe parmağı ile yüzük parmağını toplar, orta ve başparmaklarıyla halka yapar ve dua etmek üzere işaret parmağını kaldırır, ona doğru bakardı.

15. Bu (ilk) oturuşta daima teşehhüt duasını okur ve ashabına da okumaları için öğretirdi:

«اَلتَّحِيَّاتُ ِللهِ، وَالصَّلَوَاتُ وَالطَّيِّـبَاتُ، اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ أَيُّهَا النَّبِيُّ وَرَحْـمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ، السَّلاَمُ عَلَيْنَا وَعَلَى عِبَادِ اللهِ الصَّالِـحِينَ. أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّداً عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ»

“Selamlar, dualar ve bütün güzel şeyler Allah’adır. Ey Nebi! Selam sana, Allah’ın rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun. Selam bize ve Allah’ın salih kullarına... Şahadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur ve yine şahadet ederim ki Muhammed O’nun kulu ve elçisidir.” (Buhârî ve Müslim).

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bu ilk teşehhü-dü sanki kızgın bir taşın üzerinde oturuyormuş gibi kısa tutardı. Sonra tekbir alıp uyluğuna dayanarak ayaklarının ön kısmı ve dizleri üzerinde üçüncü rekâta kalkardı. Burada da ellerini kaldırırdı. Sonra (üçüncü rekâtta kalkınca) sadece Fatiha sûresini okurdu. Bazen son iki rekâtta Fatiha’dan başka bir şey de okurdu.

16. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem son teşeh-hüde oturduğunda teverrük vaziyetinde otururdu.[10] Kalçasını yere salıverir, ayağını tek bir yandan çıkarırdı. (Ebû Dâvûd).

Sol ayağını uyluğu ile inciği altına kor, sağ ayağını diker, bazen de onu yere yayardı.

Sağ elini sağ uyluğu üzerine kor, üç parmağını yu-mar, şahadet parmağını dikerdi.

Namazında dua eder ve şöyle derdi:

اللَّهُمَّ  إِنِّي أَعُوذُ  بِكَ مِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ، وَ أَعُوذُ  بِكَ مِنْ فِتْنَةِ  الْـمَسِيحِ  الدَّجَّالِ، وَ أَعُوذُ  بِكَ مِنْ فِتْنَةِ الْـمَحْيَا وَ الْـمَمَـاتِ،  اللَّهُمَّ  إِنِّي أَعُوذُ  بِكَ مِنَ الْـمأْثَمِ وَ الْـمَغْرَمِ»

“Allah’ım! Kabir azabından sana sığınırım. Mesih Deccal’ın fitnesinden sana sığınırım. Hayatın ve ölümün fitnesinden sana sığınırım. Allah’ım! Günahtan ve borç-tan sana sığınırım.” (Buhârî).

Sonra sağına ve soluna “esselamu aleykum ve rah-metullah” diyerek selam verirdi.

17. Namaz kılacak kimsenin bir ok yahut değnek ile de olsa önüne sütre dikmesini emrederdi. Yolcu-lukta ve açık alanda bulunduğunda yere bir hançer di-ker, ona doğru namaz kılardı. Böylece bu hançer onun sütresi olurdu. Binitini enlemesine yatırıp ona doğru namaz kıldığı da olurdu. Biniti olan hayvan yatmazsa semeri alıp diker, onun arkasında namaz kılardı.

18. Duvara doğru namaz kılacağı zaman duvarla kendisi arasında bir koyun geçecek kadar mesafe bırakırdı. Duvarın uzağına durmazdı. Aksine sütreye yakın olmayı emrederdi.

 

C- Namazdaki Tavırları:[11]

1. Namazda sağa sola bakmazdı.

2. Namazda gözlerini kapamazdı.

3. Namazda başını öne eğerdi. Uzunca bir namaz kılmak niyetiyle namaza girip de bir çocuğun ağla-masını işitince anasına zahmet vermemek için namazı kısa keserdi. Torunu Umâme’yi omuzunda taşıyarak farz namaz kılardı. Ayağa kalktığında omuzuna alır, rükû ve secdeye vardığında yere kordu.

4. Namaz kılarken Hasan yahut Hüseyin gelir, sır-tına binerdi. Bunun üzerine onları sırtından düşürmek istemediği için secdeyi uzatırdı.

5. O namazda iken Aişe kapıya gelir, kapıyı ona açmak için kapıya kadar yürür, sonra namaz kıldığı yere döner ve namazına kaldığı yerden devam ederdi.

6. Namazda kendisine verilen selama işaretle kar-şılık verirdi.

7. Namazda iken oflardı, ağlardı, bir ihtiyaç se-bebiyle öksürdüğü olurdu.

8. Bazen yalınayak, bazen ayakkabılarıyla namaz kılardı. Yahudilere muhalefet için ayakkabı ile namaz kılmayı da emretmişti.

9. Bazen bir tek elbise ile, çoğunlukla da iki kat el-bise içinde namaz kılardı.

 

D- Namazdan Sonra Yaptığı Şeyler:[12]

1. Selam verdiği zaman üç kere istiğfar eder, sonra şöyle derdi:

«اَللَّهُمَّ أَنْتَ السَّـلاَمُ، وَمِنْكَ السَّـلاَمُ، تَبَارَكْتَ يَا ذَا الْـجَـلاَ لِ وَالإِكْرَامِ»

“Allah’ım! Selam sensin, yalnız sendendir selamet. Çok yüce ve bereket sahibisin ey celal ve ikram sahibi!” (Müslim). Kıbleye yönelik olarak yalnız bunları söyleye-cek kadar bekler, hemen cemaate doğru yönelir, sağın-dan ve solundan çıkıp giderdi.

2. Sabah namazını kıldığı zaman güneş doğuncaya kadar namaz kıldığı yerde otururdu.

3. Her farz namazın arkasından şu duayı okurdu:

«لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ وَحْدَهُ لاَشَرِيكَ لَهُ، لَهُ الْـمُلْكُ وَلَهُ الْـحَمْدُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ، اَللَّهُمَّ لاَ مَانِعَ لِمَا أَعْطَيْتَ، وَلاَمُعْطِيَ لِـمَا مَنَعْتَ، وَلاَيَنْفَعُ ذَا الْـجَدِّ مِنْكَ الْـجَدُّ»

“Allah’tan başka ilah yoktur. O tektir, ortağı yok-tur. Mülk O’nundur, hamd O’nadır. O, her şeye gücü yetendir. Allah’ım! Verdiğine mani olabilecek, verme-diğini de verebilecek kimse yoktur. İtibar sahibinin iti-barı senin katında kendisine hiçbir fayda vermez.” (Buhârî, Müslim).

«لاَحَوْلَ وَ لاَ قُوَّةَ إِلاَّ بِاللهِ، لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ، وَلاَ نَعْبُدُ إِلاَّ إِيَّاهُ، لَهُ النِّعْمَةُ وَ لَهُ الْفَضْلُ وَ لَهُ الثَّنَاءُ الْـحَسَنُ، لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ مـُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ وَ لَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ»

“Güç ve kuvvet ancak Allah’tandır. O’ndan başka ilah yoktur. Biz sadece O’na ibadet ederiz. Nimet O’nun, fazilet O’nundur. Güzel övgüler O’nadır.  Kâfirler hoş-lanmasa da dini sadece O’na mahsus kılarız.” (Müslim).

4. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ümmetini, her namazın arkasında otuz üç kere “Subhanallah”, otuz üç kere “Elhamdulillah”, otuz üç kere “Allahu ekber” deyip yüze tamamlamak için şu duayı okumayı teşvik etti:

«لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ وَحْدَهُ لاَشَرِيكَ لَهُ، لَهُ الْـمُلْكُ وَلَهُ الْـحَمْدُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ»

 “La ilahe illallahu vahdehu la şerike leh lehul mulku ve lehul hamdu ve huve ala kulli şeyin kadir.”  (Buhârî ve Müslim).

 

E- Nafileler ve Gece Namazındaki Sünneti:

1. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem genellikle sünnetleri, bir sebebe bağlı olmayan nafileleri ve özel-likle de akşamın sünnetini evinde kılardı.

2. Yolculuk dışında, ikamet halinde iken şu on re-kât namazı devamlı kılardı: Öğle namazından önce iki rekât, öğle namazından sonra iki rekât, akşam nama-zından sonra iki rekât, yatsı namazından sonra evinde iki rekât ve sabah namazından önce iki rekât.

3. Sabah namazının sünnetini kılmaya bütün nafile namazlardan daha çok özen gösterir ve devam ederdi. Ne ikamet halinde, ne de yolculuk halinde sabah na-mazının sünnetini ve vitri hiç terk etmezdi. Yolculukta bu iki namazdan başka ratibe sünnet kıldığı nakledil-memiştir.

4. Sabah namazının sünnetini kıldıktan sonra sağ yanı üzerine yatardı.

5. Zaman zaman öğleden önce dört rekât kılardı. Öğleden sonraki iki rekât sünneti kılamadığı zaman ikindiden sonra kaza ederdi.

6. Gece namazını çoğunlukla ayakta kılardı. Bazen oturarak kılardı. Bazen de kıraati oturduğu yerde yapar, kıraatinden az bir bölüm kaldığında ayağa kalkar, ayakta o bölümü tamamlar ve rükûa varırdı.

7. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem (gece nama-zını kılarken) her iki rekâtta bir selam vererek sekiz rekât namaz kılar, sonra peşi peşine bir çırpıda beş re-kât vitir kılar, bunun da sadece son rekâtında teşeh-hüde otururdu.

Veya (gece namazını) dokuz rekât olarak kılar, bunların sekizini hiçbirinde oturmadan peşi peşine kılar, sekizincide oturur, sonra selam vermeden dokuzuncu rekâtı kılmak için ayağa kalkar, dokuzuncu rekâtı kıl-dıktan sonra oturur, teşehhüdü okur ve selam verirdi. Selam verdikten sonra iki rekât daha kılardı.

Veya az önce anlatılan dokuz rekât gibi yedi rekât namaz kılar; sonra iki rekât daha oturarak namaz kılardı.

8. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem gecenin ba-şında da, ortasında da, sonunda da vitir kıldı. “Gece kıldığınız en son namaz vitir olsun” buyururdu. (Buhârî ve Müslim).

9. Vitirden sonra iki rekât namaz kılardı. Bu iki rekâtı bazen oturarak kılardı, bazen de kıraati oturarak yapar, rükû edeceği zaman ayağa kalkıp rükû ederdi.

10. Uyku bastırırsa veya sancı tutarsa gece kıla-madığının yerine gündüz on iki rekât namaz kılardı.

11. Tam bir gece boyunca sabaha kadar bir âyeti tekrar tekrar okuyarak geceyi ihya etti.

12. Gece namazında Kur’ân’ı bazen sessiz okur, bazen sesli okurdu; kıyamı bazen uzatır, bazen kısa tutardı.

13. Vitirde “A’la”, “Kâfirun” ve “İhlâs” sûrelerini okur, selam verince üç defa “Subhane’l-Meliku’l-Kud-dûs” der, üçüncüsünde sesini yükseltir ve uzatırdı. (Ebu Dâvûd, Nesâî, İbn Mâce).


Üçüncü Konu

 

Cuma Konusundaki Sünneti[13]

 

 

1. Cuma gününe saygı göstermek, önem vermek ve başka günlerde yapmadığı bazı şeyleri Cuma günü yapmak onun sünnetlerindendi. Cuma günü yapılan şeylerden bazıları şunlardır: Cuma günü gusletmek, en güzel elbiseleri giymek, hutbe okunurken susmak -ki bu vaciptir- ve Peygamber’e çokça salâvat getirmek.

2. İnsanlar toplandığı zaman evinden çıkar; onlara selam verir, sonra minbere çıkar, yüzünü insanlara döner, minber üzerinde onlara selam verir, sonra otu-rurdu. O oturunca Bilâl ezana başlar, ezan bitince ayağa kalkar, hutbe ile ezan arasında fasıla vermezdi. Minber yaptırmadan önce hutbe esnasında bir yaya veya asaya dayanırdı.

3. Hutbeyi ayakta okurdu. Sonra az bir miktar oturur, sonra tekrar kalkar ve ikinci hutbeyi okurdu.

4. Kendine yakın oturulmasını ve susulmasını emrederdi. Arkadaşına sus diyen bir adamın boş ko-nuşmuş olacağını, boş konuşanın ise cumasının ol-mayacağını haber verdi.

5. Hutbe okuduğu zaman gözleri kızarır, sesini yükseltir, sanki düşman ordusuna karşı uyaran birisi gibi öfkesi şiddetlenirdi.

6. Hutbesine “emma ba’du” diyerek başlar, hutbeyi kısa keser, namazı uzatırdı.

7. Hutbesinde ashabına İslam’ın kaidelerini ve hü-kümlerini öğretir, emirleri ve yasakları bildirirdi.

8. O esnada ortaya çıkan bir ihtiyaçtan dolayı yahut ashabından birinin soru sorması üzerine hutbeyi keser, ona cevap verir, sonra kaldığı yerden hutbesine devam eder ve tamamlardı. Bazen bir ihtiyaçtan dolayı minberden iner, sonra geri dönerek hutbesini tamam-lardı. Duruma göre hutbesinde ashabına emirler verir-di. Aralarında sıkıntılı veya ihtiyaç sahibi birini gö-rünce onlara o kişiye sadaka vermelerini emreder ve buna teşvikte bulunurdu.

9. Hutbe esnasında Allah’ı anarken işaret parmağı ile işaret ederdi. Kuraklık olup yağmur yağmadığı zaman hutbesi esnasında yağmur duası yapardı.

10. Cuma namazını kıldığı zaman evine girer, iki rekât sünnetini evinde kılar, sünnet kılacaklara Cuma-dan sonra dört rekât kılmalarını emrederdi.


Dördüncü Konu

 

Bayramlardaki Sünneti[14]

 

 

1. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bayram na-mazlarını musallâda[15] kılardı. Bayram namazına çıkar-ken en güzel elbiselerini giyerdi.

2. Ramazan bayramına çıkmadan önce sayısı tek olmak üzere, birkaç tane hurma yerdi. Kurban bayra-mında ise musalladan dönmeden hiçbir şey yemezdi. Kurbanın etinden yerdi. Ramazan bayramında bayram namazını geciktirir, kurban bayramında ise namazda acele ederdi.

3. Evden yaya olarak çıkar, önünden küçük bir mızrak götürülür, musallaya varınca bu mızrağa doğru namaz kıldırması için Peygamberimizin önüne diki-lirdi.

4. Musallaya varınca ezansız, kametsiz ve “es-Salâtu câmiatun”= “Haydin cemaatle namaza!” dedirt-meden doğrudan doğruya namaza başlardı. O ve ashabı musallaya vardıkları zaman bayram namazından önce ve sonra başka hiçbir namaz kılmazlardı.

5. Bayram namazını hutbeden önce kıldırırdı. Bay-ram namazını iki rekât olarak kılardı. Birinci rekâtta başlangıç tekbiriyle birlikte arka arkaya yedi tekbir alır, her iki tekbir arasında çok az bir müddet susardı. Tekbirler arasında belli bir zikir söylediği nakledilme-miştir. Tekbirleri tamamladığı zaman kıraate başlardı. Kıraati bitirince tekbir alır ve rükûya varırdı. Sonra tekbir alıp ikinci rekâta kalkınca peşi peşine beş tekbir alır, sonra kıraate başlardı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bayram namazını tamamladığında, cemaat kendi saflarında otururken onlara karşı dönüp hitap eder, vaaz eder, emredeceği şeyleri emreder, yasaklayacağı şeyleri yasaklardı. Birinci rekâtta “Kaf”, ikinci rekâtta “Kamer” sûrelerinin tamamını okurdu. Bazen de “A’la” ve “Ğaşiye” sûrelerini okurdu.

6. Hutbeyi yerden okurdu. Orada bir minber yoktu.

7. Bayram namazına katılan kimseleri, hutbeyi dinlemek için, oturmakla gitmek arasında serbest bı-rakmıştır. Bayram cuma gününe denk geldiği zaman bayram namazı ile yetinebileceklerini, isterlerse Cuma namazına gelmeyebileceklerini bildirmiştir.

8. Bayram günü bayram namazına farklı yol-lardan gider gelirdi.

 

 

U

 

 

 


Beşinci Konu

 

Küsuf Namazı Konusundaki Sünneti[16]

 

 

1. Güneş tutulunca Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ridasını sürüyerek korku ve endişe içinde süratle mescide doğru gitti. Öne geçip iki rekât namaz kıldı. İlk rekâtta açıktan Fatiha ve uzunca bir sûre okudu. Sonra rükûya vardı ve uzunca bir rükû yaptı. Sonra başını rükûdan kaldırdı ve kıyamı uzattı; bu ikinci kıyam önceki kıyamdan daha az sürdü. Başını rükûdan kal-dırdığında

«سَمِعَ اللهُ لـِمَنْ حَـمِدَه رَبَّناَ وَلَكَ الْـحَمْدُ»

deyip kıraate başladı. Sonra tekrar rükûa vardı ve uzunca bir rükû yaptı; fakat bu rükû öncekinden kısa oldu. Sonra rükûdan başını kaldırdı. Ardından secdeye gidip uzunca bir secde yaptı. Sonra birinci rekâtı kıldığı gibi ikinci rekâtı kıldı. Her iki rekâtta da ikişer rükû ve ikişer secde yaptı. Sonra namazdan çıktı ve insanlara etkileyici bir hutbe okudu.

2. Güneş tutulduğunda Allah’ı zikretmeyi, namaz kılmayı, dua ve istiğfar etmeyi, sadaka vermeyi ve köle azat etmeyi emretti.

 

 

z

 

 

 


Altıncı Konu

 

Yağmur Duasındaki Sünneti[17]

 

 

1. Peygamber (Cuma günü) minberde hutbe oku-duğu esnada yağmur duası da yapardı. Cumanın dışın-da da yağmur duası yapardı. Mescitte otururken ellerini kaldırır ve yağmur duasında bulunurdu.

2. Yağmur duası yaparken söylediği dualardan ez-berlenip de bize ulaşanlarından bir kısmı şunlardır:

«اَللَّهُمَّ اسْقِ عِبَادَكَ وَبَـهَائِمَكَ وانْشُر رَحْـمَتَكَ وَأَحْي  بَلَدَكَ  الْـمَيَّتَ»

“Allah’ım! Kullarını, dilsiz hayvanlarını sula; rah-metini yay, ölmüş ülkeni dirilt.” (Ebû Dâvûd).

«اَللَّهُمَّ اسْقِنَا غَيْـثً  مُغِيـثًا،  مَرِيئًا،  مَرِيعًا،  نَافعًا غَيْرَ ضَارٍ، عَاجِلًا غَيْرَ  ﺁجِلٍ»  

“Allah’ım! Bize cankurtaran, bereketli, hoş, faydalı, zarar vermez, acil, gecikmez bir yağmur ver.” (Ebû Dâvûd).

3. Bulut ve rüzgârı görünce yüzünden belli olur, bir ileri, bir geri giderdi. Yağmur yağınca da rahatlar ve sakinleşirdi.

4. Yağmur yağdığını gördüğü zaman:

«اَللَّهُمَّ صَـيِّبًا  نَافعًا»

“Allah’ım, bize faydalı yağmur ver.” derdi. (Buhârî ve Müslim). Yağmur yağarken elbisesini açar ve yağmurun bedenini ıslatmasını sağlardı. Bunun sebebi soruldu-ğunda şöyle cevap vermişti: “Çünkü bunun Rabbi ile sözleşmesi yenidir.” (Müslim).

5. Yağmur çok yağınca ondan havanın açılması için dua etmesini istediler. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de havanın açılması için şöyle dua etti:

«اَللَّهُمَّ  حَوَالَيـنَا وَ لاَ  عَلَيْـنَا، اَللَّهُمَّ  عَلَى الظّرابِ، والآ كـَامِ،  والـجِبَالِ، وبُطُونِ  الأَوْدِيةِ، وَمَنَابِتِ الشَّجَرِ» 

“Allah’ım! Etrafımıza yağdır, üzerimize değil! Al-lah’ım! Tepelere, dağlara, bayırlara, vadi içlerine ve otlaklara yağdır.” (Buhârî ve Müslim).

 

x


Yedinci Konu

 

Korku Namazı Konusundaki Sünneti[18]

 

 

1. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem korku namazı kılarken, şâyet düşman kendisi ile kıblesi arasında ise, bütün Müslümanları arkasına saf saf dizer, kendisi tekbir alınca arkasındakilerin hepsi de tekbir alırdı. Sonra hep birlikte rükûa varırlar, hep birlikte rükûdan kalkarlardı. Sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ve özellikle hemen arkasındaki saf secdeye kapanır, diğer saf düşmana karşı ayakta kalırdı. Bu şekilde birinci rekâtı bitirip ikincisine kalkınca arkadaki saf iki secde yapar, sonra ayağa kalkar, birinci saffın yerine ilerler, birinci saf ise gerileyerek onların yerine geçerdi. Böylece her iki grup da birinci safta bulunma faziletini elde etmiş olur ve tıpkı ilk rekâtın secdesini birinci saffın Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile yapması gibi burada da ikinci saf ikinci rekâtın secdesine yetişip onunla birlikte yapmış olur. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem teşehhüdde oturunca arka saf iki secde yapar, teşehhüdde ona katılır, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber hep birlikte selam verirlerdi.

2. Düşman kıble yönünde değilse, bu durumda:

a- Kimi zaman cemaati, bir grup düşman karşı-sında duracak ve bir grup da kendisi ile birlikte namaz kılacak şekilde iki gruba ayırırdı. Gruplardan biri onunla birlikte bir rekât namaz kılar; sonra o grup namaz içinde diğer grubun yerine geçer; diğer grup gelir, beriki grubun yerine geçer, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’le birlikte ikinci rekâtı kılar; sonra selam verirdi. Her iki grup imamın selamından sonra birer rekât kaza kılardı.

b- Kimi zaman iki gruptan birine bir rekât kıldırır; sonra ikinci rekâta kalkar ve kendisi dururken namaz kıldırdığı grup bir rekât kılar ve Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem rükû etmeden önce o grup selam verirdi. Öteki grup gelir; onunla birlikte ikinci rekâtı kılar; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem teşehhüde oturunca ayağa kalkarlar; Allah Rasûlü onları teşehhütte bek-lerken bir rekât kılarlar ve teşehhüdü okumalarının ardından Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onlara selam verdirirdi.

c- Kimi zaman iki gruptan birine iki rekât kıldırır, onlara selam verdirirdi. Sonra öteki grup gelir, onlara da iki rekât kıldırır ve selam verdirirdi.

ç- Kimi zaman ise iki gruptan birine bir rekât kıldırır; o grup gider, hiçbir kaza kılmazdı. Diğeri gelir, onlara da bir rekât kıldırır ve bu grup da hiçbir kaza kılmazdı. Böylece kendisi iki, cemaat ise birer rekât namaz kılmış olurlardı.

 

z

 

 

 


Sekizinci Konu

 

Cenaze Konusundaki Sünneti[19]

 

 

1. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in cenazeler konusunda çok mükemmel bir sünneti vardı ve diğer milletlerinkinden tamamen farklı idi. Onun bu konu-daki sünneti hem ölünün, hem de onun ailesinin ve akrabalarının yararına olan şeyleri içerir. Birinci saf-hada kişiyi hastalığında ziyaret eder, ahireti hatırlatır, ona vasiyetini yapmasını, tevbe etmesini söyler; son sözünün kelime-i şahadet olması için yanında bu-lunanlara bu kelimeleri telkin etmelerini emrederdi.

2. Allah’ın hüküm ve takdirinden en fazla hoş-nutluk duyan ve O’na en çok hamd eden kişi idi. Bu-nunla beraber, kalbi Allah’a karşı hoşnutluk ve şükran hisleriyle dolu, dili Allah’ın zikri ve hamdi ile meşgul olduğu halde oğlu İbrahim öldüğü gün çocuğuna olan şefkat, merhamet ve acıma hisleriyle ağlamıştı. Şöyle derdi: “Gözden yaş boşanır, kalp hüzünlenir, ama biz Rabbi hoşnut etmeyecek bir söz söylemeyiz.”  (Buhârî ve Müslim).

3. Yanakları tokatlamayı ve bağırıp çağırarak ağla-mayı yasakladı.

4. Ölünün Allah’ın huzuruna çıkacak şekilde hazır-lanması, temizlenip yıkanması ve beyaz bir elbise ile kefenlenmesi acele ettiği işlerdendi.

5. Ölünün yüzünü ve bedenini örter, gözlerini ka-patırdı.

6. Ölüyü öptüğü olmuştur.

7. Yıkayıcının lüzumuna göre ölüyü üç veya beş veya daha fazla yıkamasını; son yıkayışta ise kâfur denilen bir koku kullanılmasını emrederdi.

8. Savaş meydanında ölen şehitleri yıkatmazdı. Onların deri ve demir eşyalarını çıkarır, kendi elbiseleri içinde defneder ve cenaze namazlarını kılmazdı.

9. İhramlı biri öldüğü zaman su ve sedir yaprağı ile yıkanmasını ve ihram elbisesi ile kefenlenmesini emret-miş, güzel koku sürülmesini ve başının örtülmesini ya-saklamıştı.

10. Ölünün yakınına ona güzel bir kefen almasını, beyaz bir kefen kullanılmasını emreder, aşırılık ve israfı yasaklardı.

11. Şâyet kefen bütün bedeni örtmeye yetmeyecek kadar kısa olursa başını örter, ayaklarının üzerine yeşil ot kordu.

A- Cenaze Namazı Konusundaki Sünneti:[20]

1. Cenaze namazını mescidin dışında kılardı. Ba-zen mescidin içinde kıldığı da olurdu. Fakat bu devamlı yaptığı bir iş değildi.

2. Önüne bir cenaze getirildiği zaman “Borcu var mı?”  diye sorardı. Ölenin geride bıraktığı borcu varsa cenaze namazını kılmazdı ama arkadaşlarına kılmala-rını emrederdi. Allah fetihler nasip edince (ganimet gelince) borçlunun da namazını kılar, onun borcunu kendi üzerine alır, ölünün malını da varislerine bıra-kırdı.

3. Cenaze namazını kılmaya başlayınca tekbir alır, Allah’a hamd edip övgüde bulunur ve dua ederdi. Cenaze namazında dört tekbir alırdı. Beş tekbir aldığı da oldu.

4. Cenaze namazında sadece ölü için dua edilme-sini emrederdi. Ondan nakledilen cenaze dualarından bazıları şunlardır:

«اَللَّهُمَّ اغْفِرْ لِـحَيِّـنَا وَمَيِّـتِنَا، وَصَغِيْرِنَا وَكَبِيرِنَا، وَذَكَرِنَا وَأُنْثَانَا، وَشَاهِيدِنَا وَغَائِبِنَا، اَللَّهُمَّ مَنْ أَحْيَيْتَهُ مِنَّا فَأَحْيهِ  عَلىَ  الإِسْلاَمِ، وَمَن تَوفَّيْتَهُ مِنَّا فَتَوَفَّهُ عَلَى الإيمـَانِ،  اَللَّهُمَّ لاَ تَـحْرِمْنَا  أَجْرَهُ وَلاَ تَفْتِنَّا بَعْدَهُ»

 “Allah’ım! Dirimizi, ölümüzü, büyüğümüzü, küçüğümü-zü, erkeğimizi, kadınımızı, burada hazır olanları, olma-yanları bağışla. Allah’ım! Bizden yaşattıklarını İslam üzere yaşat. Bizden eceli gelenleri de iman üzere öldür. Allah’ım! Onun mükâfatından bizleri de mahrum etme, ondan sonra da bizi fitneye düşürme!” (Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce).

Bu konuda şu dua da ondan nakledilmiştir:

 “Allah’ım! Onu bağışla, ona merhamet et. Azaptan onu muaf tut. Onu affet. Vardığı yerde ona ikramda bulun. Girdiği yerde ona genişlik ver. Onu su, kar ve dolu ile yıka. Beyaz elbisenin kirden temizlenişi gibi onu günahlarından temizle. Ona dünyadaki yerinden daha hayırlı bir yer, ailesinden daha hayırlı bir aile, eşinden daha hayırlı bir eş nasip eyle. Onu cennete dâhil eyle. Onu kabir azabından ve cehennem azabından koru.”  (Müslim).

5. Cenaze namazı esnasında ölü erkekse başı hiza-sında, kadın ise ortası hizasında dururdu.

6. Çocuğun cenaze namazını kılar, intihar edenin ve ganimetten çalanın namazını kılmazdı.

7. Cüheyne kabilesinden recm cezasına çarptırdığı bir kadının cenaze namazını kılmıştı.

8. Gıyabında Necaşi’nin cenaze namazını kılmıştı. Uzakta bulunan her cenazenin gıyabî cenaze namazını kılmak âdeti değildi.

9. Cenaze namazına yetişemediği kişinin cenaze namazını kabri başında kılardı.

 

B- Cenazeyi Takibi, Defni ve Sonrasındaki İşlerle İlgili Sünneti:[21]

1. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir ölünün cenaze namazını kıldırdığı zaman önünde yürüyerek kabre kadar takip ederdi. Cenazeyi takip eden kişi şâyet binitli ise gerisinden, yaya ise cenazeye yakın olarak ya arkasından veya önünden veya sağından ya da so-lundan takip etmesini sünnet kılmıştır. Cenazeyi sü-ratle götürmelerini emretmiştir.

2. Yanından cenaze geçtiği zaman ayağa kalkıl-masını emretti. Oturup ayağa kalkmadığı da sahih yolla rivâyet edilmiştir.

3. Güneş doğarken, batarken ve tam tepede iken cenaze defnetmezdi.

4. Kabrin kıble tarafına bir yarık (lahit) oyardı, kabri derinleştirirdi, başın ve ayaklarını konacağı yeri genişletirdi.

5. Ölü defnedildiği zaman baş tarafından üç defa elleriyle toprak atardı.

6. Ölünün defin işi bittikten sonra ashabıyla bir-likte ayağa kalkar ve kabir suallerine şaşırmadan cevap verebilmesi için dua eder, ashabına da bunu emrederdi. (Ebu Dâvûd).

7. Kabrin başında oturup Kur’an okumaz ve ölüye telkinde bulunmazdı.

6. Ölüm ilanını terk etmek onun sünneti idi. Hatta bunu men ederdi.

 

C- Kabirler ve Taziye Konusundaki Sün-neti:[22]

1. Kabirleri yüksek yapmak, yapımında tuğla ve kerpiç kullanmak ve üzerlerine kubbe yapmak Pey-gamber sallallahu aleyhi ve sellem’in sünneti değildi.

2. Ali’yi Yemen’e, hiçbir put bırakmadan hepsini yok etmek ve yüksek olan her kabri yer seviyesine in-dirip düzeltmek için göndermişti. Şu halde yüksek olan bütün kabirlerin düzeltilmesi Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetidir.

3. Kabirlerin kireçle boyanmasını, üzerlerine bina yapılmasını ve yazı yazılmasını kesinlikle yasaklamıştır.

4. Kabrini belli etmek istediği kimsenin kabrine sadece alâmet olarak bir taş dikerdi.

5. Kabirlerin mescit edinilmesini, üzerlerinde kan-dil yakılmasını yasaklamış ve bunları yapanları lanet-lemiştir.

6. Kabirlere doğru namaz kılınmasını ve kendi kabrinin bayram yeri haline getirilmesini yasaklamıştır.

7. Kabirlere karşı saygısızca davranmamak, onları çiğnememek, üzerlerine oturmamak, onlara dayanma-mak onun sünneti idi.

8. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ashabının kabirlerini, onlara dua etmek ve onlar için bağışlanma dilemek maksadıyla ziyaret ederdi. Ziyaretçinin şöyle demesini sünnet haline getirdi: “Ey bu diyarda yatan iman ehli Müslümanlar! Allah’ın selamı üzerinize olsun. Biz de inşaallah sizin aranıza katılacağız. Allah’tan hem bizim, hem sizin için afiyet dileriz.” (Müslim).

9. Ölünün ailesine başsağlığı dilemek onun sün-neti idi. Taziye için toplanmak, kabri başında veya başka bir yerde ölü için Kur’an okumak onun sünneti değildir.

10. Ölünün ailesini, gelen insanlara yemek ye-dirmek zahmetine sokmak Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in sünneti değildir. Hatta diğer insanların onlar için yemek yapmalarını emretmiştir.

 

 

y


Dokuzuncu Konu

 

Zekâtlar ve Sadakalar Konusundaki Sünneti[23]

 

 

A- Zekât Konusundaki Sünneti:

1. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem zekâtın vakti, miktarı, nisabı, kimlere farz olduğu ve nerelere sarf edileceği konularında en mükemmel düzenlemeyi ge-tirmiştir. Zekâtta hem mal sahiplerinin, hem de yok-sulların menfaatlerini gözetmiştir. Zenginlerin malla-rında adaletsizliğe yol açmadan fakirlere yetecek ka-darını farz kılmıştır.

2. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir insanın zekâta müstahak olduğunu bilirse ona zekât verirdi. Şâyet zekâta müstahak biri kendisinden ister, fakat kendisi o kimsenin durumunu bilmezse, ona zenginin ve çalışıp kazanabilecek güçte olanın zekâtta nasibi olmadığını bildirdikten sonra zekât verirdi.

3. Zekâtı, malın bulunduğu beldedeki hak sahip-lerine paylaştırırdı. Eğer mal o beldeden artarsa ken-disine getirilir ve onu dağıtırdı.

4. Zekât memurlarını sadece sürüler, ekinler ve meyveler gibi açıktan görünen malların sahiplerine gönderirdi.

5. Hurma sahiplerine, ağaçlarındaki hurmaları, üzüm sahiplerine üzümlerini tahmin edecek, böylece onların ne kadar zekât vereceğini hesap edecek bir tahminci gönderirdi.

6. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem atlardan, kö-lelerden, katırlardan, merkeplerden; ölçülemeyen ve muhafaza edilip saklanamayan sebzelerden ve meyve-lerden zekât almazdı. Kurumuş-kurumamış ayırt et-meksizin üzüm ve hurmanın zekâtını alırdı.

7. Zekâtta malın en iyilerini değil, vasat kalitelisini alırdı. Zekât veren kimseye, verdiği zekâtı satın almayı yasaklamıştı. Fakir kimsenin kendisine verilen zekâttan zengine hediye etmesi halinde o zenginin zekâttan yemesini mubah sayardı.

8. Zaman zaman zekât mallarından Müslüman-ların yararına borç alıp kullanırdı. Bazen de zekât ve-recek kimselerin zekâtlarını vakti gelmeden önce alırdı.

9. Bir adam ona zekât getirdiği zaman Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ona dua eder ve şöyle derdi: “Allah’ım! Bu adama bolluk ver, develerini bereket-lendir.” (Nesâî).

Bazen de şöyle derdi: “Allah’ım! Bu şahsa rahmet ve mağfiret et.” (Buhârî ve Müslim).

 

B- Fıtır Sadakası Konusundaki Sünneti:[24]

1- Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem fıtır sadaka-sını hurmadan bir sa’ veya arpadan bir sa’ veya süzme peynirden bir sa’ veya kuru üzümden bir sa’ olarak farz kıldı.[25]

2. Fıtır sadakasını bayram namazından önce verirdi. Şöyle buyururdu: “Kim bu fıtır sadakasını namazdan önce verirse, makbul bir zekât yerine geçer. Kim na-mazdan sonra verirse bu da herhangi bir sadaka yerine geçer.” (Ebu Dâvûd).

3. Bu sadakayı sadece yoksullara verirdi. Diğer sekiz sınıfa taksim etmezdi.

C- Nafile Sadakalar Konusundaki Sün-neti:[26]

1. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem insanlar içinde sahip olduğu mallardan en çok sadaka veren kimse idi. Allah için verdiği şeylerde aza çoğa bakmazdı.

2. Onun yanında herhangi bir kimse bir şey istese, az olsun çok olsun mutlaka o şeyi verirdi.

3. Bir şeyi verirken duyduğu sevinç ve mutluluk, alan kişinin aldığı şeyden dolayı duyduğu mutluluk ve sevinçten daha büyük olurdu.

4. Karşısına bir muhtaç çıksa onu kendisine tercih eder, bazen yedirmek, bazen giydirmek sûretiyle ikram-da bulunurdu.

5. Onunla beraber bulunan kişi kendisini hayır yapmaktan alıkoyamazdı.

6. Vermesi ve bağışlaması türlü türlü idi. Bazen hibe ederdi, bazen tasadduk ederdi, bazen hediye ederdi. Bazen de bir şeyi satın alır, sonra onu bedeli ile birlikte satıcısına geri verirdi. Bir şeyi borç olarak alır, sonra ondan daha fazlasını verirdi. Hediyeyi kabul eder, karşılığını fazlasıyla verirdi.


Onuncu Konu

 

Oruç Konusundaki Sünneti

 

 

A- Ramazan Orucu Konusundaki Sün-neti:[27]

1. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ancak, ya hilalin kesin bir sûrette görünmesiyle ya da bir tek şahidin tanıklığıyla oruca başlardı. Şâyet hilali görmez ve hiç kimse de hilali gördüğüne şahitlik etmezse, Şaban ayını otuza tamamlardı.

2. Otuzuncu gece görüş alanını bulut kapatır da hilali göremezse Şaban ayını otuza tamamlardı. Hava bulutlu olduğu gün oruç tutmaz, oruç tutulmasını da emretmezdi.

3. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ancak iki kişi-nin şahitliğiyle oruçtan çıkar ve bayram yapardı.

4. Ramazan’ın otuzuncu günü bayram namazının kılınma vakti çıktıktan sonra iki şahit dün akşam Şevval hilalini gördüklerine dair tanıklık ederlerse, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem orucu bozar ve insanlara da orucu bozmalarını emreder, ertesi gün bayram nama-zını aynı vaktinde kıldırırdı.

5. İftarda acele eder ve acele davranılmasını teşvik ederdi. Sahur yemeği yer, sahur yemeği yenilmesini teş-vik ederdi. Sahuru geciktirir ve geciktirilmesini teşvik ederdi.

6. Akşam namazını kılmadan önce iftar ederdi. Bulursa birkaç yaş hurma ile, bulamazsa kuru hurma ile, onu da bulamazsa birkaç yudum su ile iftar ederdi.

7. Orucunu açtığı zaman şöyle derdi: “Susuzluk gitti, damarlar ıslandı ve inşaallah ecir sabit oldu.” (Ebû Dâvûd).

8. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem her türlü iba-deti Ramazan ayında çokça yapardı. Cebrail, Rama-zan’da onunla karşılıklı Kur’an okurdu.

9. Bu ayda bol bol sadaka verir, iyilik yapar, Kur’an okur, namaz kılar, zikreder ve itikâfta bulunurdu.

10. Ramazan’a mahsus olmak üzere diğer aylarda yapmadığı ibadetleri yapardı. Hatta bazen bu ayda visal orucu bile tutardı. Ashabını visal orucu tutmaktan men ederdi, onların sadece sahur vaktine kadar oruca devam etmelerine izin verirdi.

B- Oruç Esnasında Yasak ve Mubah Olan Şeyler Hakkındaki Sünneti:

1. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem oruçlunun cinsel ilişkiyi çağrıştıran çirkin sözler söylemesini, şa-mata etmesini, sövmesini ve kendisine sövüldüğü za-man karşılık vermesini yasaklamış; söven kişiye: “Ben oruçluyum” diye cevap verilmesini emretmiştir.

2. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Ramazan’da yolculuğa çıktı ve yolculuğu esnasında oruç tuttuğu da oldu, tutmadığı da oldu. Sahabelerini de bu ikisi ara-sında serbest bıraktı.

3. Düşmanlarına yaklaştıklarında sahabelerine oruç-larını bozmalarını emrederdi.

4. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yolculukta oruçlunun orucunu bozabileceği mesafe için bir sınır koymadı.

5. Sahabeler yolculuğa çıktıklarında evleri geç-meyi dikkate almaksızın oruçlarını bozuyorlar ve bu-nun Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in sünneti oldu-ğunu haber veriyorlardı.

6. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hanımlarıyla cinsel ilişkide bulunduktan sonra cünüp bir halde sabah namaz, vaktine kadar durduğu da olurdu. Sa-hurdan sonra/sabah namazı vakti girince gusleder ve oruç tutardı.

7. Ramazan ayında oruçlu iken bazı hanımlarını öperdi.

8. Oruçlu iken misvak kullanır, ağzına burnuna su alır ve oruçlu iken başına su dökerdi.

9. Unutarak yiyen veya içen kimseden kazayı dü-şürürdü.

10. Hasta ve yolcunun orucunu bozup sonra kaza etmesine izin verdi. Kendilerine bir zarar gelmesinden korkan hamile ve emzikli kadınlara da aynı izni verdi.

 

C- Nafile Oruçlar Konusundaki Sünneti:

1. Onun bu konuda çok mükemmel bir sünneti vardı ve bu sünnet hem maksada çok uygundu, hem de nefislere kolay gelen bir sünnetti. Bazen o kadar çok oruç tutardı ki, galiba hiç iftar etmeyecek denilirdi. Bazen de galiba hiç oruç tutmuyor denilecek kadar az oruç tutardı. Ramazan’dan başka hiçbir ayın tamamını oruçlu geçirmezdi. Hiçbir ayda da Şaban ayında tuttu-ğundan daha fazla oruç tutmadı. Hiçbir ayı da oruçsuz geçirmedi.

2. Sadece Cuma günü oruç tutmayı mekruh sayar-dı. Pazartesi ve Perşembe günleri oruç tutmaya dikkat ederdi.

3. İster yolcu, ister mukim olsun dolunay günleri oruç tutar ve her hicri ayın 13. 14. ve 15. günleri olan bu dolunay günleri oruç tutmayı teşvik ederdi.

4. Yine her hicrî ayın başlangıç günlerinde üç gün oruç tutardı.

5. Şevval ayında altı gün oruç tutma hakkında şöyle derdi: “Ramazanla beraber altı günlük Şevval oru-cu, bütün bir yılı oruçlu geçirmeye denktir.” (Müslim). Aşure gününün orucunu diğer günlerin orucuna tercih ederdi. Bu orucun geçmiş bir senenin günahlarına kefaret olacağını haber verdi.

6. Arefe günü orucu hakkında şöyle dedi: “Arefe günü orucu, geçen yılın ve kalan yılın günahlarına kefa-rettir.” Arefe günü Arafat’ta oruç tutmamak da onun sünnetlerindendi.

7. Bütün seneyi oruçlu geçirmek onun sünne-tinden değildi. Aksine bunun hakkında şöyle demiştir: “Bütün senenin tamamını oruçlu geçiren, ne oruç tutmuş sayılır ne de iftar etmiş sayılır.” (Nesâî)

8. Bazen nafile oruca niyet eder, sonra onu bo-zardı. Ailesinin yanına girince : “Yanınızda yiyecek bir şey var mı?” diye sorar, onlar “Hayır” derlerse: “O halde ben de orucum” derdi. (Müslim).

9- Şöyle buyururdu: “Biriniz oruçlu iken bir yemeğe davet edildiği zaman: Ben oruçluyum, desin.” (Müslim).

 

D- İ’tikâf Konusundaki Sünneti:[28]

1. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Allah Teâlâ kendisini vefat ettirinceye kadar Ramazan’ın son on gününde i’tikâfa girdi. İ’tikâfı bir defa terk etti, onu da Şevval’de kaza etti.

2. Kadir gecesini araştırdığından, bir defasında Ra-mazan’ın ilk on günü, sonra ortasındaki on günü, daha sonra da son on günde i’tikâfa girdi. Sonra Kadir ge-cesinin son on günde olduğunu anlayınca artık Rab-bine kavuşuncaya kadar Ramazan’ın son on günü i’ti-kâfa girmeye devam etti.

3. Bu ibadeti ancak oruçlu olarak yaptı.

4. Çadır kurulmasını emreder, mescitte bir çadır kurulur ve orada yalnız kalırdı.

5. İ’tikâfa girmek istediği zaman sabah namazını kılar, sonra i’tikâfa girerdi.

6. İ’tikâfa girdiğinde yatağı serilir, i’tikâfa girdiği yere divanı konulurdu. Çadırına tek başına girerdi.

7. İ’tikâfta iken insani ihtiyaçları dışında evine gitmezdi.

8. Başını Aişe’nin odasına doğru çıkarır, Aişe de hayızlı olduğu halde onun başını tarardı.

9. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem i’tikâfta iken hanımlarından birisi kendisini ziyaret etmiş, gitmek için ayağa kalktığında Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de onunla birlikte kalkmış ve geceleyin onu evine kadar götürmüştü.

10. İ’tikâfta iken hanımlarından hiçbirisiyle cinsel ilişkiye girmemiş, öpmemiş ve başka bir şey yapma-mıştır.

11. Her sene i’tikâfta on gün kalırdı, vefat ettiği yıl yirmi gün kaldı.

 

___


On Birinci Konu

 

Hac ve Umre Konusundaki Sünneti[29]

 

 

A- Umre Konusundaki Sünneti:

1. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem dört defa um-re yaptı:

Birincisi: Hudeybiye Umresidir. Bunda müşrikler onun Beytullah’a girmesini engellediler. O da engellen-diği yerde kurban kesti, tıraş oldu ve ihramdan çıktı.

İkincisi: Ertesi yıl bu engellendiği umrenin ka-zasını yaptı.

Üçüncüsü: Haccı ile birlikte yaptığı umresi.

Dördüncüsü: Cirane’den yaptığı umre.

2. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in umreleri arasında Mekke’den çıkarak yaptığı tek bir umre yoktur. Bütün umrelerini Mekke’ye girerek yapmıştır.

3. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in bir sene içinde yalnız bir kere umre yaptığı bilinmektedir. Hiç-bir zaman bir sene içinde iki defa umre yapmamıştır.

4. Bütün umrelerini hac ayları içinde yapmıştır.

5. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyur-du: “Ramazan’da yapılan bir umre bir hacca bedeldir.” (Buhârî ve Müslim).

 

B- Hac Konusundaki Sünneti:[30]

1. Hac farz kılındığı zaman Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hiç geciktirmeden derhal hacca koştu. Ömründe sadece bir defa haccetti ve kıran haccı yaptı.

2. Öğle namazından sonra hac ve umre için niyet edip şu sözlerle telbiyeye başladı:

لَبَّيْكَ اللَّهُمَّ لَبـَّيْكَ، لَبَّيْكَ لاَ شَرِيكَ لَكَ لَبَّيْكَ، إِنَّ الْـحَمْدَ وَالنِّعْمَةَ لَكَ  والـمُلْكَ، لاَ شَرِيكَ لَكَ »

“Lebbeyk Allahumme lebbeyk, innel hamde ve’n-ni’mete leke vel mulk, la şerike lek.” (Buyur Allah’ım buyur! Senin ortağın yoktur, buyur! Hamd sanadır, nimet ve mülk senindir. Senin ortağın yoktur.) Bu telbiyeyi ashabının işiteceği şekilde yüksek sesle söyledi ve Allah’ın kendisine emretmesiyle, o da onlara telbiye getirirken seslerini yükseltmelerini emretti. Telbiyeyi hiç bırakmadı. İnsanlar kâh ilaveler yapıyorlar, kâh eksiltiyorlardı. O bunlara hiç karşı gelmiyordu.

3. İhrama girerken ashabını üç çeşit hac arasında muhayyer bıraktı. Sonra Mekke’ye yaklaştıkları sırada beraberlerinde kurbanlık götürmeyenlere haccı ve kı-ranı feshedip umreye niyet etmelerini emretti.

4. Devenin palanı üzerinde oturarak hacca gitti. Hevdec ve tahtırevan içinde gitmedi. Yükü, yani yiye-ceği ve eşyası, altında bulunuyordu.

 Mekke’ye varınca yanında kurbanlığı bulunmayan kimselerin haclarını umreye çevirmelerini ve ihramdan çıkmalarını; kurbanlıkları bulunanların ise ihramlı ola-rak kalmalarını kesin olarak emretti. Sonra kalktı ve Zituva’da konakladı. Zilhicce’nin dördüne rastlayan Pazar gecesini orada geçirdi. Sabah namazını orada kıl-dı. Sonra aynı gün gusletti ve gündüz vakti Hacun üze-rindeki, Mekke’nin yukarı tarafına düşen yüksek tepe-den Mekke’ye girdi.

Mescid-i Haram’a girince tahıyyetu’l-mescid na-mazını kılmadan doğruca Beytullah’a yöneldi. Hacer-i Esved’in hizasına varınca onu selamladı. Üzerine var-madı. Sonra Beyti soluna alarak sağından tavafa baş-ladı. Ne Kâbe kapısının yanında, ne oluk altında, ne de Kâbe’nin arkasında ve rükünleri yanında dua etti. Ondan sadece iki rükün arasında şu duayı ettiği rivâyet edildi: “Rabbimiz bize dünyada da iyilik, ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru.” Tavaf için bundan başka hiçbir dua belirlemedi.

Bu tavafı esnasında ilk üç turda remel yaptı; yani hızlı yürürdü ve adımlarını kısa attı. Ridasını koluna alıp iki ucundan birini kürek kemiklerinden biri üze-rine attı ve diğer kürek kemiği ile omzunu açık bıraktı.

Hacer-i Esved’in hizasına her gelişinde eli veya asası ile ona işaret etti ve “Allahu ekber” diyerek ucu eğri asasını öptü.

Rüknü Yemani’yi de selamladı, fakat onu öpmedi ve selamlaması esnasında elini de öpmedi.

Tavafını bitirince Makam-ı İbrahim’in arkasına geldi, “İbrahim’in makamından kendinize bir namazgâh edinin” (Bakara:125) âyeti gereğince makamı kendisi ile Beytullah arasına alarak iki rekât namaz kıldı. Birinci rekâtta Fatiha’dan sonra İhlâs, ikinci rekâtta Kâfirun sûrelerini okudu. Namazını bitirince Hacer-i Esved’e yönelerek onu selamladı.

Sonra Safa tepesine çıktı. Tepeye yaklaşınca şu âyeti okudu: “Şüphesiz Safa ve Merve Allah’ın sembol-lerindendir.” (Bakara:159). “Allah’ın başladığı şeyle başla-rım” buyurdu. Sonra Beytullah’ı görünceye kadar Safa tepesinde yükseldi, kıbleye yöneldi ve kelime-i tevhid ve tekbir getirerek şu zikri söyledi: “Allah’tan başka ilah yoktur, o tektir, ortağı yoktur. Mülk O’nundur. Hamd O’nadır. O’nun her şeye gücü yeter. Allah’tan başka ilah yoktur, O tektir. O sözünü yerine getirmiş, kuluna yardım etmiş ve güçlü toplulukları tek başına hezimete uğratmıştır.” (Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce). Sonra bu arada dua etti ve üç defa böyle söyledi.

Sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yürüyerek Merve’ye indi. Ayakları yokuş aşağı vadinin tabanına doğru akınca, koştu. Vadiyi geçince tekrar normal yü-rüyerek Merve tepesine doğru yükseldi. Bunu dikili iki yeşil alametin arasında yaptı. Sa’yine yürüyerek başladı, insanlar kalabalıklaşınca da binitiyle tamamladı.

Merve’ye varınca üzerinde yükseldi. Beytullah’a yöneldi ve Safa tepesinde yaptığı gibi tekbir getirdi ve kelime-i tevhidi söyledi.

Merve’de sa’yini tamamlayınca, yanında kurbanlık bulunmayan, kıran yahut ifrat haccı yapan herkesin kesinlikle ihramdan çıkmalarını emretti.

Kurbanlığı olduğu için kendisi ihramdan çıkmadı ve şöyle dedi: “Bu yapmakta olduğum hacca yeniden başlıyor olsaydım, kurbanlık sevk etmez, haccı umreye çevirirdim.” (Buhârî ve Müslim).

Burada saçlarını tamamen tıraş ettirenler için üç kere, kısalttıranlar içinse bir kere dua edip Allah’tan onların bağışlanmalarını diledi. 

Tevriye gününe kadar Mekke’de kaldığı süre için-de, Mekke’nin dışında Müslümanlarla konakladığı yer-de namazını kısaltarak kıldı.

Tevriye günü kuşluk vakti beraberindekilerle birlikte Mina’ya doğru hareket etti. Daha önce ihram-larından çıkmış olanlar bulundukları yerlerde hac için ihrama girdiler.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Mina’ya ulaşınca orada konakladı ve öğle ile ikindiyi kıldırdı. Geceyi orada geçirdi. Güneş doğunca oradan Arafat’a hareket etti. Ashabının içinde tekbir getiren de vardı, telbiye getiren de vardı. O bunları işitiyor ve hiç kimseye itiraz etmiyordu. -Kurulmasını emrettiği çadırının Nemire’de kurulmuş olduğunu gördü.- Nemire, Arafat sınırları içinde değil, onun doğusunda bir köydü. Orada ko-nakladı. Güneş tepe noktasından batıya doğru yöne-lince devesi Kusva’nın getirilmesini emretti. Sırtına eğer vuruldu. Sonra, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Urane arazisindeki Batnü’l-Vadi’ye gelince devesi üze-rinde insanlara muazzam bir konuşma yaptı. Bu konuş-mada İslam’ın temel kaidelerini açıkladı; şirkin ve cahi-liyenin kaidelerini yıktı. Çiğnenmeleri haram olan ve üzerinde bütün dinlerin ittifak ettiği haram şeylerin haramlıklarını açıkladı. Cahiliye âdetlerini ve cahiliye ribasını ayakları altına aldı. Kadınlarına iyi davran-malarını tavsiye etti. Ümmete Allah’ın kitabına sarılma-larını tavsiye etti. Sonra onların kendisi hakkında ko-nuşmalarını istedi ve mesajı onlara tebliğ ettiğine, görevini eda ettiğine ve nasihat ettiğine dair Allah’ı onlara şahit tuttu.

Konuşmasını tamamlayınca Bilal’e ezan okumasını emretti. Sonra Bilal kamet getirdi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem iki rekât olarak öğle namazını kıldırdı. Her iki rekâtta da kıraati içinden icra etti. Hâlbuki cuma günü idi. Sonra Bilal tekrar kamet getirdi. Pey-gamber sallallahu aleyhi ve sellem beraberindeki Mekke-lilerle birlikte ikindi namazını da iki rekât olarak kıl-dırdı. Onlara bunu dörde tamamlamalarını emretme-diği gibi iki namazı birleştirmeyi terk etmelerini de emretmedi.

Namazını bitirince devesine bindi, vakfe yerine geldi. İnsanlar Arefe günü onun orada oruçlu olup olmadığında şüphe edince Meymune’nin gönderdiği sütü vakfe yerinde insanların gözünün önünde içti. Dağın eteğinde kayaların yanında durdu. Kıbleye yö-neldi ve ip gibi uzayıp giden yaya kafileleri önüne aldı. Devesinin üzerinde idi. Güneş batıncaya kadar dua etti, Allah’a yalvardı, yakardı.

İnsanlara Urane vadisinin dibinden yukarılara çıkmalarını emretti ve şöyle buyurdu: “Ben burada vakfe yaptım; Arafat’ın her tarafı vakfe yeridir.” (Müslim).

Yoksul bir kimsenin yemek isteyişi gibi dua esnasında ellerini göğsü hizasına kaldırırdı. Şöyle buyururdu: “En hayırlı dua, Arefe günü yapılan duadır. Benim ve benden önceki peygamberlerin söylediklerinin en hayırlısı ise şu zikirdir: Allah’tan başka ilah yoktur, o tektir, ortağı yoktur. Mülk O’nundur. Hamd O’nadır. O’nun her şeye gücü yeter.” (Tirmizî).

Güneş batıp da ufuktaki sarılık gidecek şekilde tamamen kaybolunca Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem sekinet içinde ağır ağır Arafat’tan hareket etti. Usame b. Zeyd’i terkisine aldı. Devesinin yularını devenin başı yükün ucuna değecek şekilde kendisine doğru çekerken şöyle dedi: “Ey insanlar! Ağır olunuz, Acele etmek iyi bir şey değildir.” (Buhârî).

Çıkarken Me’zimeyn yolundan gitti. Arafat’a Dab yolundan girmişti. Sonra hızlı ve yavaş arası orta bir yürüyüşle yol almaya başladı. Geniş bir meydan bulduğunda yürüyüşünü hızlandırdı.

Yol alırken kesintisiz telbiye getiriyordu. Yolda giderken bir ara devesinden indi, abdest bozdu,  hafif bir abdest aldı. Sonra tekrar yürüdü ve Müzdelife’ye ge-linceye kadar namaz kılmadı. Müzdelife’ye gelince na-maz için abdest aldı. Ezan okunmasını emretti. Mü-ezzin ezan okudu, sonra kamet getirdi. Peygamber sal-lallahu aleyhi ve sellem yükler deveden indirilmeden ve develer çökmeden akşam namazını kıldırdı. Sahabeler yüklerini develerinden indirince namaz için kamet geti-rilmesini emretti. Sonra ezansız, sadece kametle yatsı namazını kıldırdı. İkisi arasında başka bir şey kılmadı. Sonra sabaha kadar uyudu. O geceyi ihya etmedi.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bu gece ay ba-tınca ailesinin zayıf fertlerine tan yeri ağarmadan Mi-na’ya gitmelerine izin verdi ve onlara güneş doğuncaya kadar şeytan taşlamamalarını emretti.

Tan yeri ağarınca bir ezan ve bir kametle vaktin evvelinde sabah namazını kıldırdı. Sonra devesine binip Meş’ar-i Haram’daki vakfe yerine geldi. İnsanlara Müz-delife’nin tamamının vakfe yeri olduğunu bildirdi. Kıbleye yöneldi, ortalık ağarıncaya kadar dua etti, yal-vardı, yakardı, tekbir getirdi, tehlil getirdi ve zikir yaptı. Sonra güneş doğmadan önce terkisine Fadl b. Abbas’ı alarak Müzdelife’den yola koyuldu.

Yolda İbn Abbâs’a şeytan taşlamada kullanmak üzere kendisine yedi taş bulup getirmesini emretti. On-ları avucunda silkeleyerek buyurdu ki: “Attığınız taşlar, bunlar gibi olsun. Dinde aşırılıktan sakının..” (Nesâî, İbn Mâce).

Muhassir vadisine gelince hızlandı, iki yol ara-sında, büyük cemreye çıkan orta yolu tuttu. Nihâyet Mina’ya geldi. Taş atmaya başlayıncaya kadar telbiye getirmeye devam etti. Güneş doğduktan sonra binitli bir halde vadinin aşağısından, Beytullah’ı soluna, Mi-na’yı sağına alarak Akabe cemresini taşladı. Her bir taşı atarken tekbir getiriyordu.

Sonra Mina’ya döndü ve insanlara son derece etki-leyici bir konuşma yaptı. Bu konuşmada onlara Kurban gününün (o günün) saygınlığını, faziletini ve Mek-ke’nin saygınlığını anlattı. Kendilerini yönetenleri din-lemelerini ve onlara itaat etmelerini emretti. İnsanlara haccın yapılış şekillerini öğretti. Sonra kurban kesim yerine gitti ve altmış üç deveyi kendi eliyle kesti. Deve-ler ayakta iken ve sol ön ayakları bağlı iken kesmişti. Sonra kendisi kesim işini bıraktı ve yüz deveden kala-nını kesmesini Ali’ye emretti. Sonra Ali’ye develerin hepsini yoksullara sadaka olarak vermesini, kasaba kesme işi karşılığında hiçbir şey vermemesini emretti.

İnsanlara Mina’nın tamamının kurban kesim yeri olduğunu, Mekke caddelerinin hem yol, hem de kurban kesim yeri olduğunu bildirdi.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kurban kesim işini tamamlayınca berberi çağırdı, başını tıraş ettirdi. Berber onun başının sağ tarafından başladı. Kesilen saçını Ebu Talha’ya verdi. Sonra sol tarafını tıraş ettirdi. O tarafın saçını da Ebu Talha’ya verdi ve ona dedi ki: “Bunu insanlar arasında paylaştır.” (Buhârî ve Müslim).

Saçlarını kazıttıranlara üç kere, kısalttıranlara bir kere dua edip bağışlanmalarını diledi. İhramdan çıkma-dan önce Aişe ona güzel bir koku sürdü.

Sonra öğleden sonra binitli olarak Mekke’ye hare-ket etti. İfaza tavafını yaptı. Başka tavaf yapmadı. Bu tavafla birlikte sa’y de yapmadı. Ne bu tavafta ne de veda tavafında remel yapmadı. Sadece kudüm tavafında remel yaptı.

Tavafını bitirdikten sonra sahabeler hacılara zem-zem dağıtırlarken zemzemin yanına geldi. Sonra zem-zem kovasını ona uzattılar, ayakta onu içti. Sonra Mi-na’ya döndü ve orada geceledi. O gün öğle namazını nerede kıldığında ihtilaf ettiler. İbn Ömer, onun o gün öğle namazını Mina’da kıldığını; Cabir ve Aişe ise Mekke’de kıldığını rivâyet ettiler.

Sabah olunca güneşin tepe noktasından kaymasını bekledi. Güneş tepeden batıya kayınca konak yerinden ayrılıp cemrelere doğru yürüdü. Hayvana binmedi. Hayf mescidini takip eden birinci cemreden başladı. Oraya teker teker yedi taş attı. Her atışında “Allahu ekber” diyordu. Sonra onun önündeki cemreye geçip düzlüğe geldi. Kıbleye yöneldi, sonra ellerini kaldırdı ve Bakara sûresi kadar uzun bir dua yaptı.

Sonra orta cemreye geldi. Aynı şekilde onu da taş-ladı. Sonra vadinin sol tarafına indi. Ellerini kaldırarak kıbleye yönelik bir halde birinci bekleyişine yakın bir bekleyişle bekledi.

Sonra üçüncü cemreye, yani Akabe cemresine gel-di. Vadinin içine girdi. Beytullah’ı soluna, Mina’yı sağı-na aldı. Yedi taş da ona attı.

Taşlama işini bitirince derhal döndü, cemrenin ya-nında durmadı.

Büyük bir ihtimalle öğle namazından önce taşla-mış, döndükten sonra da namazı kılmıştı. Hacılara su dağıtma görevinden dolayı İbn Abbâs’ın Mina gece-lerini Mekke’de geçirmesine izin vermişti.

Taşlama işini iki günde bitirmek için acele etmedi. Bilakis teşrik günlerinin üçünde de taş atarak taşlama işini tamamladı. Öğlen namazından sonra Muhassab’a doğru gitti. Öğlen, ikindi, akşam ve yatsı namazlarını kıldı, bir miktar uyuduktan sonra Mekke’ye doğru gitmek üzere kalktı. Veda tavafını geceleyin seherde yaptı. Bu tavafında remel yapmadı. Hayızlı olduğu için Safiye’ye izin verdi, o veda tavafını yapmadı.

Bu gece Âişe, kardeşi Abdurrahmân ile birlikte olmanın mutluluğunu yaşamak için Tenim’den umre yaptı. Âişe umresini bitirince ashabına artık yola çık-maları için çağrı yaptı ve insanlar yola çıktı.

 

&&&

 

 

 

 

 

 


On İkinci Konu

 

Kurbanlar, Hedy ve Akika Kurbanları Hakkındaki Sünneti[31]

 

 

A- Hedy Kurbanı Hakkındaki Sünneti:

1. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hacda kurban olarak hem davar, hem deve kesti. Hanımları adına hacda sığır kurban etti. Hem ikameti esnasında, hem haccında, hem de umresinde kurban kesti.

2. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in sünneti kurbanlık davarı damgalamak değil, boyunlarına kur-banlık nişanı takmaktı. İkamet halinde iken, hacda ke-seceği kurbanı gönderdiği vakit, ihramlı için haram olan şeyler ona haram olmazdı.

3. Hac kurbanı olacak deveyi sevk ettiğinde boyun-larına kurbanlık nişanı takar ve onları damgalardı. Sağ hörgüçlerini kan akacak şekilde biraz yarardı.

4. Hac kurbanını gönderdiği vakit götüren kişiye, kurbanlıklardan herhangi birisi ölmek üzere olursa onu kesmesini, sonra pabucunu kanına bulamasını ve hay-vanın yan tarafına koymasını emreder, kendisi yemez ve arkadaşlarının da yememesini emreder ve sonra onun etini kendisi taksim ederdi.

5. Hac kurbanından devede ve sığırda ashabından yedi kişinin ortak olmasını sağlardı.

6. Hac kurbanın, götüren kişinin, ihtiyaç duyduğu vakit başka bir şey buluncaya kadar uygun tarzda kur-banlık hayvana binmesini mubah saymıştı.

7. Deveyi sol ayağı bağlanmış olarak ayakta keser-di. Kesim esnasında besmele çeker ve tekbir getirirdi.

8. Kendi kurbanını kendi eliyle keser, bazılarını da vekiline kestirirdi.

9. Davar keseceği zaman ayağını hayvanın boy-nunun yan tarafına basar, sonra besmele çeker, tekbir getirir ve boğazlardı.

10. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem gerek kur-banlarından, gerekse hac kurbanlarından yemelerini ve azık edinmelerini ümmetine mubah kılmıştı.

11. Hac kurbanlarının etlerini bazen paylaştırır, bazen de “dileyen kendisine parça ayırabilir” buyururdu.

12. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem umre kurba-nını Merve tepesinde, kıran haccının kurbanını ise Mi-na’da keserdi.

Hac kurbanını ihramdan çıkmadıkça asla kes-mezdi. Güneş doğmadan ve şeytan taşlamadan önce de kesmezdi. Güneş doğmadan kurban kesimine asla izin vermemiştir.

 

B- Kurbanlar Konusundaki Sünneti:[32]

1. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kurban kes-meyi hiç terk etmezdi. İki koç kurban ederdi. Onları da bayram namazını kıldıktan sonra keserdi. Şöyle dedi: “Teşrik günlerinin hepsi kurban kesim günüdür.” (Ah-med).

2. Bayram namazından önce kurban kesen kim-senin kestiği hayvanın kurban olmayacağını, sadece ailesine et yedirmiş olacağını haber verdi. (Buhârî ve Müslim).

3. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ashabına da-var cinsinden, altı ayını tamamlamış olanlarını, diğer-lerinden de sığırların iki yaşını tamamlayıp üçe gi-renlerini, develerin ise beş yaşını tamamlamış olanlarını kurban etmelerini emretti.

4. Kurbanlık hayvanı seçer, iyisini araştırır ve ayıpsız olmasına özen gösterirdi. Kulakları kesik, boy-nuzu kırık, tek gözlü, topal veya ayağı kırık ve çok zayıf, güçsüz hayvanların kurban edilmesini yasakladı. Gözünün ve kulağının sağlamlığına bakılmasını em-retti.

5. Kurban kesmek isteyen kimseye, Zilhicce ayının ilk on gününe girdiği andan itibaren hayvanın tüyünden ve derisinden bir şey almamasını emretti.

6. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kurbanını musallada keserdi.

7. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetine göre kurbanlık bir koyun hem kesen adam adına, hem de sayıları çok bile olsa aile fertleri adına yeterli olur.

 

C- Akika Konusundaki Sünneti:[33]

1. Sahih yolla rivâyet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her çocuk akikası kesilinceye kadar rehindir. Doğumunun yedinci günü onun adına kurban kesilir, çocuğun başı tıraş edilir ve adı konulur.” (Ebu Dâvûd, Tirmizî, Nesâî).

2. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle bu-yurdu: “Erkek çocuk için iki, kız çocuğu için bir koyun kurban kesilir.” (Ebu Dâvûd, Nesâî)

 

___

 

 

 

 

 


On Üçüncü Konu

 

Alış-Veriş ve Muamelelerindeki Sünneti[34]

 

 

1. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem alım satım iş-leri yapmıştır. Peygamber olduktan sonra alması, sat-masından çok idi. Kiraya vermiş, kiralamıştır. Ken-disine vekil tayin etmiş, kendisi başkasına vekil ol-muştur. Yalnız vekil tayini, vekil olmasından çoktur.

2. Peşin veya veresiye alış-verişler yapmış, ipotekli veya ipoteksiz borç almış ve ödünç almıştır. Arabu-luculuk yapmış ve arabulucu kullanmıştır.

3. Bağış yapmış, bağış kabul etmiştir. Hediye vermiş, hediye kabul etmiş ve hediyeye karşılık ver-miştir. Hediyeyi almak istemediği zaman hediye sahi-binden özür dilemiştir. Melikler ona hediyeler gön-derirlerdi. Onların hediyelerini kabul eder ve bunları ashabına taksim ederdi.

4. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem muamele yö-nünden insanların en iyisi idi. Bir borç aldığında öderken aldığı şeyden daha iyisini verir ve ona aile-sinde ve malında bereket bulması için dua ederdi. Birisinden borç olarak bir deve almıştı. Sahibi devesini geri almak için geldi ve Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e ağır şeyler söyledi. Bunun üzerine ashabı adamı haklamak istediler; fakat Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: “Bırakın onu. Hak sahibinin söz söylemeye hakkı vardır.” buyurdu. (Buhârî ve Müslim).

5. Kendisine karşı yapılan aşırı cahilce davranışlar onun sadece yumuşaklığını artırırdı. Öfkesi şiddetlenen kişiye öfkesinin ateşini abdest alarak, ayakta ise otu-rarak ve şeytandan Allah’a sığınarak söndürmesini emretti.

6. Hiç kimseye karşı büyüklenmezdi. Bilakis arka-daşlarına karşı çok mütevazı idi, büyük-küçük herkese selam verirdi.

7. Şaka yapardı ve şakasında da hakkı söylerdi. Tevriyeli konuşur ve tevriyesinde de daima hakkı söylerdi.

8. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bizzat kendisi koşu yarışı yaptı. Kendi eliyle ayakkabısını tamir etti, yine kendi eliyle elbisesini yamadı, kovasını dikti, koyununun sütünü sağdı. Elbisesini temizledi. Ailesinin ve kendisinin işlerini gördü. Mescid yapılırken asha-bıyla birlikte kerpiç taşıdı.

9. İnsanların gönlü en geniş ve içi en temiz olanı idi.

10. İki şeyden birisini tercihte serbest bırakıldığı zaman günah olmadıkça kolay olanı tercih ederdi.

11. Allah’ın haramlarından biri çiğnenmediği müd-detçe yapılan bir haksızlığın intikamını asla almaya çalışmazdı. Allah’ın haramlarından herhangi birisi çiğ-nendiği zaman ise insanların en öfkelisi o olurdu.

12. İstişare eder, istişare edilirdi. Hastaları ziyaret eder, cenazelere katılır, davete icabet eder; dul kadın-ların, yoksulların ihtiyaçlarını gidermek için onlarla birlikte giderdi.

13. Sevdiği şeylerle kendisine yaklaşan kişiye dua eder ve şöyle derdi: “Kendisine bir iyilik yapılan kimse, o iyiliği yapana: Allah seni hayırla mükâfatlandırsın, derse ona en güzel övgüyü yapmış olur.” (Tirmizî).

 

___


On Dördüncü Konu

 

Evlenme ve Geçim Konusundaki Sünneti[35]

 

1. Sahih bir senedle Enes’ten rivâyet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Dünyanızdan bana kadınlar ve hoş koku sevdirildi, namaz benim gözümün aydınlığı/mutluluk sebebim kılındı.” (Nesâî).

Şöyle buyurdu: “Ey gençler topluluğu! Sizden evlen-meye gücü yeten evlensin.” (Buhârî ve Müslim). “Sevimli ve doğurgan kadınlarla evlenin.”  (Ebû Dâvûd).

2. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hanımlarına karşı iyi davranır, onlarla iyi geçinirdi. Şöyle buyu-rurdu: “Sizin en hayırlınız hanımına karşı iyi davrana-nınızdır. İçinizde hanımına en iyi davranan ise benim.” (Tirmizî, İbn Mâce).

3. Hanımlarından birisi sakıncasız bir şeyi arzu ettiği zaman o konuda ona muvafakat gösterirdi. Medineli Müslümanların kızlarını grup grup Aişe’nin yanına gönderir, onunla oynamalarını isterdi. Su içeceği zaman su kabından Aişe’nin ağzını koyduğu yere ağzını kor ve o kaptan su içerdi. Onun kucağına yaslanır, başı onun kucağında iken Kur’an okurdu. Aişe hayızlı olduğu zaman ona izarını bağlamasını emreder ve onunla oynaşırdı.

4. İkindi namazını kılınca hanımlarını dolaşır, onlara yakınlaşır, hallerini hatırlarını sorardı. Gece olduğu zaman nöbet sahibi hanımının evine döner ve geceyi sadece onun yanında geçirirdi.

5. Geceleme, yanlarında kalma ve nafaka konu-sunda hanımları arasında eşit taksimat yapardı. Bazen hanımlarından herhangi birine diğerlerinin yanında elini uzatırdı.[36]

6. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem gerek gecenin sonunda, gerekse gecenin başında hanımına yaklaşırdı. Gecenin başında cinsel ilişki kurduğunda bazen gusle-dip uyur, bazen de abdest alıp uyurdu.

O şöyle buyururdu: “Kadına arkasından yaklaşan lanetlenmiştir.” (Ebu Dâvûd). Yine o şöyle buyurdu: “Biriniz ailesi ile ilişkiye girmek istediği zaman: Allah’ım! Bizi şeytandan, şeytanı da bize vereceğin zürriyetten uzak tut! derse, eğer aralarında bir çocuk olması takdir olunmuşsa, şeytan ona hiçbir zaman zarar vermez.” (Buhârî ve Müslim).

7. Şöyle buyurdu: “Sizden biri bir kadın veya bir hizmetçi veya bir hayvan aldığında, onu alnından tutsun, Allah’a bereketle dua etsin, besmele çeksin ve şöyle dua etsin: Allah’ım! Bunun ve huyunun hayırlı olmasını senden diliyorum. Bunun ve huyunun şerrinden sana sığınırım.” (Ebu Dâvûd, İbn Mâce).

8. Evlenen bir kişiyi tebrik edeceği zaman ona şöyle derdi: “Allah mübarek etsin, Allah seni mutlu kılsın. Allah sizi (sevgide ve) iyilikte birleştirsin.” (Ebu Dâvûd, Tirmizî, İbn Mâce).

9. Yola çıkmak istediği zaman hanımları arasında kura çeker, kurada hangisi çıkarsa beraberinde onu götürür, geride kalanlara hiçbir telafide bulunmazdı.

10. Evlere, evlerin yapımına, yükseltilmesine, süs-lenmesine ve genişletilmesine önem vermezdi.

11. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kadın boşa-mış, rici talakla boşadığı kadına tekrar dönmüş, ha-nımlarından bir ay süreyle geçici olarak uzaklaşmış, fakat hiçbir zaman zıhar yapmamıştır.


On Beşinci Konu

 

Yeme ve İçme Konusundaki Sünneti[37]

 

 

A- Yemek Konusundaki Sünneti:

1. Var olanı reddetmez, bulunmayanı araştır-mazdı. Önüne temiz yiyeceklerden ne getirilirse yer, ancak içinin almadığı bir şeyi kendisi yemez, başka-larına da haram kılmazdı. Sevmediği bir şeyi yemeye kendisini zorlamazdı. Hiçbir yemeğe de kusur bul-mazdı. İştahı olursa yer, olmazsa yemezdi. Nitekim alı-şık olmadığı için keler yememişti.

2. Bulduğunu yer, bulamazsa sabrederdi. Hatta açlıktan karnına taş bağladığı olurdu. Aylar geçtiği hal-de evinde ateş yanmadığı zamanlar olurdu.

3. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem beslenme ko-nusunda kendisini bir çeşit gıdaya hapsedip, diğerlerini tamamen terk edecek bir tutum içinde olmazdı.

4. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem helva ve bal yerdi ve bunları severdi. Deve, koyun ve tavuk eti, toy kuşu eti, yaban eşeği ve tavşan eti ve deniz hayvanları yedi, kebap yedi. Yaş ve kuru hurma yedi. Etli ekmek yedi. Zeytinyağıyla ekmek yedi. Yaş hurmayla birlikte kavun yedi. Pişmiş kabak yedi. Bu yemeği severdi. Kurutulmuş et yedi. Kuru hurmayı tereyağıyla yedi.

5. Eti severdi, en sevdiği et ise koyunun budu ve ön kısmıdır.

6. Geldiğinde kendi beldesinin meyvesinden yerdi, bundan perhiz yapmazdı.

7. Çoğunlukla yemeği yere konulan bir sergi üzerinde yerdi.

8. Sağ elle yemeyi emreder, sol elle yemeyi ya-saklardı. Şöyle derdi: “Şeytan soluyla yer ve soluyla içer.” (Müslim).

9. Üç parmağıyla yer, bitirdiği zaman onları yalardı.

10. Dayanarak yemek yemezdi. Dayanmaksa üç türlüdür: Birincisi yana dayanmak. İkincisi bağdaş kurup oturmak. Üçüncüsü bir eline dayanıp, diğeriyle yemektir. Her üçü de kötülenmiştir. Peygamber sallal-lahu aleyhi ve sellem yemek yerken kalçalarının üzerine oturur ve bacaklarını dikerdi. Şöyle dedi: “Ben ancak bir kulun oturuşu gibi oturur, bir kulun yediği gibi yerim.”

11. Yemeğe elini uzattığı zaman besmele çeker, yemek yiyen kişiye besmele çekmesini emreder ve şöyle derdi: “Sizden biriniz yemek yediği zaman besmele çeksin. Yemeğe başlarken besmeleyi unutursa: Bismillah fî evvelihi ve âhirihi (Başında da sonunda da bismillah) desin.” (Tirmizî).

12. Şöyle dedi: “Muhakkak ki şeytana, besmele çe-kilmeden başlanan yemekten yemek helaldir.”  (Müslim).

13. Yemek esnasında konuşur ve cömert kim-selerin yaptığı gibi misafirlerinin yemeleri için defa-larca buyur ederdi.

14. Yemek önünden kaldırıldığı zaman şöyle derdi:

«اَلْـحَمْدُ ِللهِ حَـمْداً كَثِيراً طَيِّباً مُباَرَكاً فِيهِ غَيْرَ مَكْفِيٍّ وَلاَ مُوَدَّعٍ، وَلاَ مُسْتَغْنىً عَنْهُ رَبَّناَ»

“Çok, temiz, bereketli, kelimelerle yeterince ifade edilemeyen, terk edilemeyen hamd Rabbimiz Allah’a mahsustur.”  (Buhârî).

15. Bir topluluğun yanında yemek yediği zaman onlar için dua etmeden çıkmazdı ve şöyle derdi: “Oruç tutanlar yanınızda iftar etsinler. Yemeğinizi iyi kişiler yesinler. Melekler de sizin için Allah’a istiğfar etsinler.” (Ebu Dâvûd).

16. Yoksulları misafir eden kimseler için dua eder ve onları överdi.

17. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem büyük-küçük, hür-köle, bedevî-muhacir, kim olursa olsun on-larla yemek yemekten çekinmezdi.

18. Oruçlu iken önüne yemek getirilince: “Ben orucum” derdi. (Buhârî ve Müslim). Oruçlu iken yemeğe davet edilen kişiye, davet eden için dua etmesini, oruçlu değilse ondan yemesini emrederdi.

19. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir yemeğe davet edilir de davet sahibini tanıyan birisi peşine takılırsa vardıklarında ev sahibine şöyle derdi: “Bu adam benim peşime takıldı; dilersen izin ver, dilersen geri dönsün.” (Buhârî).

20. Doyamadıklarından şikâyet edenlere, kendi-lerine o yemeğin bereketli olması için birlikte yeme-lerini, ayrı ayrı yememelerini ve besmele çekmelerini emretti.

21. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyur-du: “Âdemoğlu midesinden daha kötü bir kabı doldur-madı. Ona belini doğrultacak birkaç lokma yeter. Eğer mutlaka yiyecekse midesinin üçte biri yiyecek, üçte biri içecek, üçte biri de nefes içindir.” (Tirmizî, İbn Mâce).

22. Geceleyin evine girdiği zaman yemek arar ve bulamazsa şöyle derdi:

«اَللَّهُمَّ أَطْعِمْ مَنْ أَطْعَمَنيِ وَاسْقِ مَنْ سَقاَنِي»

 “Allah’ım! Beni yedireni sen de yedir, bana su verene sen de su ver.” (Müslim).

 

B- İçmekle İlgili Sünneti:[38]

1. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in içecekler konusundaki sünneti sağlığın korunacağı en mükem-mel sünnettir. Onun en sevdiği içecekler tatlı ve soğuk içeceklerdir. O sütü bazen sade içerdi, bazen de su ile karıştırarak içerdi ve şöyle derdi:

«اَللَّهُمَّ باَرِكْ لَنَا فِيهِ وَزِدْنَا مِنْهُ»

 “Allah’ım! Onu bize bereketli kıl ve ondan bize bol miktarda bağışla.” Devamında şöyle derdi: “Çünkü yiyecek ve içecek olarak sadece süt yeterlidir.” (Tirmizî).

2. Yemeğin üstüne su içmek âdeti değildi. Peygam-ber sallallahu aleyhi ve sellem için akşamleyin şıra (nebiz) yapılır, onu sabahleyin, ertesi gece, öbür gün ve gece ile daha sonraki gün ikindiye kadar içerdi. Bundan sonra-ya kalırsa hizmetçiye içirir veya dökerdi.

Bu şıra, içene tat vermesi için içine hurma atılan şıradır. Üç günden sonra, sarhoş edici olacağı endi-şesiyle bu şırayı içmezdi.

3. Mutadı üzere oturarak su içerdi. Ayakta içmeyi yasakladı. Bir kere ayakta su içti. Bunu mazeret sebe-biyle yaptığı söylendi. Bir görüşe göre ayakta su içmeyi yasakladığı için oturarak su içme neshe uğradı. Bir görüşe göre de her ikisi de caiz olduğu için hem oturarak, hem de ayakta içti.

4. Üç solukta içer ve: “Böylesi daha kandırıcı ve sağlık için daha elverişlidir” derdi. (Müslim). Şöyle buyu-rurdu: “Sizden biriniz su içerken bardağa solumasın, fakat kabı ağzından uzaklaştırsın.” (Tirmizî, İbn Mâce). Bardağın kırık yerinden içilmesini ve içeceğe üflen-mesini yasakladı.

5. Bir şey içeceği zaman besmele çeker, bitirdiği zaman ise Allah’a hamd eder, şöyle buyururdu: “Mu-hakkak ki Allah Teâlâ kulun yediği şeyin üzerine kendisine hamd etmesinden ve içtiği şeyin üzerine kendisine hamd etmesinden hoşlanır.” (Müslim).

6. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e tatlı su verilir ve gecelemiş suyu tercih ederdi.

7. Bir şey içtiği zaman solunda bulunan kişi daha büyük de olsa onu önce sağındaki kişiye verirdi.

8. Kapların üzerinin bir çöple bile olsa örtülmesini,  ağzının bağlanmasını ve bu esnada besmele çekilmesini emretti.

 

 

___

 

 

 

 

 

 

 

 


On Altıncı Konu

 

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem‘in

Daveti[39]

 

 

1. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem gece-gündüz, gizli-açık Allah’a davet ederdi. Peygamberliğinin başın-dan itibaren Mekke’de üç sene boyunca gizli davette bulundu. “Sana emredileni açıkça ortaya koy” (Hicr: 94) âyeti nazil olunca hiçbir kınayıcının kınamasından çekinmeden Allah’ın emrini açıkça ortaya koydu. Kü-çük-büyük, hür-köle, erkek-kadın, insan-cin herkesi Allah’a davet etti.

2. Mekke’de ashabı üzerindeki işkence şiddetle-nince, onların Habeşistan’a hicret etmelerine izin verdi.

3. Kendisine yardım ederler umuduyla Taif’e gitti ve onları Allah’a davet etti. Fakat onlardan hiçbir des-tek görmedi. Üstelik onlar ona eza-cefa ettiler ve kendi kavminden görmediği kötülükleri onlardan gördü. Onu Mekke’ye gitmesi için dışarı çıkardılar. Mekke’ye dönerken Mut’ım b. Adiyy’in himayesine girdi.

4. On sene boyunca açıktan davete devam etti. Her hac mevsiminde hacıların konakladıkları yerlerde; Ukaz, Mecinne ve Zulmecaz panayırlarında, bütün kabilelerin kaldıkları yerleri tek tek sordu ve görüşmeler yaptı.

5. Sonra Akabe’de hepsi Hazreçli altı kişiyle bu-luştu, onları İslam’a davet etti. Bu altı Hazreçli Müs-lüman oldular, sonra Medine’ye döndüler. Bunlar ora-da insanları İslam’a davet ettiler. Medine’de İslam o ka-dar yayıldı ki, İslam’ın girmediği hiçbir ev kalmadı.

6. Ertesi yıl onlardan on iki kişi geldi. Onlarla Akabe biatı için buluşmak üzere sözleşti. Sözleştikleri yerde buluştukları zaman Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i dinlemek, ona itaat etmek, muhtaçlara yardım etmek, iyiliği emredip, kötülükten sakındırmak, hiçbir kınayıcının kınamasına aldırmaksızın Allah’ın rızasına uygun sözler söylemek, kendisine yardım etmek, kendi-lerini, hanımlarını ve çocuklarını korudukları şeylerden onu da korumak üzere söz verdiler. Bu sözlerini tutar-larsa kendilerine cennet vaat edildi. Bunlar daha sonra oradan ayrılıp Medine’ye döndüler. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onlara Kur’an’ı öğretmeleri ve Allah’a davet etmeleri için İbn Ummu Mektum’u ve Musab b. Umeyr’i birlikte gönderdi. Pek çok kişi bunların elinde Müslüman oldu. Useyd b. Hudayr ve Sa’d b. Muaz bunlardandı.

7. Sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Müslü-manların Medine’ye hicret etmelerine izin verdi. İn-sanlar hemen hicret etmeye başladılar. Sonra kendisi ve arkadaşı da onların peşinden gitti.

8. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Medine’de Muhacirlerle Ensar arasında kardeşlik sözleşmesi yap-tırdı. Bunların tamamı doksan kişi idi.

 

A- Eman (Güvence), Barış ve Elçilere Yapı-lacak Muamele Konusundaki Sünneti:[40]

1. Sahih bir rivâyette Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Müslümanların emanı birdir. En zayıf bir Müslüman da eman verebilir.” (Buhârî ve Müs-lim). Şöyle buyurdu: “Kendisiyle bir kavim arasında an-laşma bulunan bir kimse, anlaşmanın süresi doluncaya yahut onlarla eşitlik üzere anlaşmayı bozuncaya kadar ne bir düğüm çözsün, ne de bir düğüm bağlasın.” (Ebu Dâvûd ve Tirmizî).

2. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyur-du: “Kim bir insanın canı için güvence verir de sonra onu öldürürse, ben katilden uzağım.” (İbn Mâce).

3. Yalancı peygamberin iki elçisi ona gelip de dillerine gelen her şeyi söyleyince Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dedi: “Eğer elçilerin dokunul-mazlıkları olmasayd,ı sizin boyunlarınızı mutlaka vur-dururdum.” Onun tatbikatı böylece sürmüş ve hiçbir elçi öldürülmemiştir. (Ebu Dâvûd).

4. Yine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir elçi kendi dinini seçtiği zaman onu yanında alıkoymaz, hatta kendi ülkesine geri gönderirdi.

5. Düşmanları, ashabından biriyle kendi rızası alınmaksızın Müslümanlara zarar vermeyecek bir an-laşma yaptıklarında, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onların bu anlaşmalarını geçerli sayardı.

6. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Kureyş’le on yıl savaşmamak ve onlardan Müslüman olup kendi-sinin yanına gelenleri onlara iade etmemek ve ken-disinin yanından onlara kaçanları ise onların iade et-memeleri şartıyla barış anlaşması yaptı. Allah Teâlâ bu anlaşmanın kadınlar hakkındaki hükmünü neshetti/hü-kümsüz saydı. Allah, gelen kadınların imtihana çekil-melerini, şâyet kadının mümin olduğuna kanaat geti-rirlerse onu kâfirlere iade etmemelerini emretti.

7. (Böyle bir kadına kocasının ödediği mihri Müs-lümanların iade etmelerini emretti.) Öte yandan Müs-lümanlıktan çıkıp müşriklerin yanına kaçan kadının mihrini de kocasına şu şekilde ödemelerini emretti: Müslüman olup Müslümanların yanına hicret eden ka-dının mihrini geri vermeleri gerektiğinde bir ceza ola-rak bu mihri karısı irtidat eden adama ödeyecekler, müşrik kocasına ödemeyeceklerdi.

8. Hudeybiye barış anlaşması gereği yanına gelen erkekleri müşriklerin alıp götürmelerine engel olmaz, fakat gelen bir (Müslüman) erkeği onlara dönmeye zorlamaz ve dönmesini emretmezdi. Müşriklerden ka-çan Müslüman bir müşriki öldürse veya elinden malını (zorla) alsa ve bu Müslüman, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in yanından ayrılmış, ama karşı tarafa da katıl-mamış olsa, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onun bu davranışını yadırgamaz ve bunu onlara tazmin de etmezdi.

9. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Hayberlilerle, onları mağlup ettiğinde, yanlarına hayvanlarının taşı-yacağı kadar yük alarak oradan sürgün etmek üzere ve altın, gümüş ve silahların Allah’ın Rasûlüne bırakılması şartıyla bir barış anlaşması yaptı.

10. Hayber Yahudileriyle Hayber topraklarından çıkardıkları ürünlerin yarısını Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e vermeleri, diğer yarısının kendilerinde kalma-sı ve Allah Rasûlünün onları orada dilediği kadar tut-ması şartıyla da bir anlaşma yaptı. Her sene onlara ürünlerini tahmin ve tespit edecek bir memur gönderir, bu memur onların hâsılatın içinden ne kadarını top-layıp aldıklarını inceler, sonra onlara Müslümanların hissesini tazmin ettirir, Müslümanlar da bu hisseleri üzerinde tasarrufta bulunurlardı.

 

B- Melikleri İslam’a Davet Etmesi, Elçiler ve Mektuplar Göndermesi:[41] 

1. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Hudeybi-ye’den döndüğü zaman yeryüzündeki hükümdarlara mektuplar yazdı, onlara elçilerini gönderdi. Rum (Bi-zans) imparatoruna mektup yazdı ve elçi gönderdi. Bu hükümdar Müslüman olmayı düşündü, neredeyse Müslüman da olacaktı, fakat yapamadı.

2. Habeş Necaşi’sine elçi ve mektup gönderdi, o Müslüman oldu.

3. Ebu Musa el-Eşarî’yi ve Muâz b. Cebel’i Ye-men’e gönderdi. Yemen halkının çoğu savaş olmak-sızın kendi istekleriyle Müslüman oldular.

C- Münafıklara Muamele Konusundaki Sünneti:[42]

1. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem münafıkların dışa vurdukları ve açıkladıklarını kabul eder, gizledik-lerini Allah’a havale ederdi. Onlarla delille mücadele ederdi. Onlardan yüz çevirir, sert davranır ve etkileyici sözlerle onlara tebliğde bulunurdu.

2. Kalplerinin yumuşaması için onları öldürmedi. Şöyle buyurdu: “İnsanlar, Muhammed’in, arkadaşlarını öldürdüğünü söyleyemezler.” (Buhârî ve Müslim).

 

N


On Yedinci Konu

 

Zikir ve Dua Konusundaki Sünneti[43]

 

 

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Allah’ı zikretme konusunda insanların en üstünü idi. Hatta her söy-lediği şey Allah’ı zikir ve ona yakın şeylerdi. Emri, yasağı, ümmet için hükümler koyması Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in Allah’ı zikretmesi demekti. Sükût edip susması da Allah’ı kalbiyle zikretmesiydi. Her anında ve her halinde Allah’ı zikrederdi. Ayakta iken, otururken, yan yatmışken, yürürken, binitinde iken, yolda giderken, konaklamışken, seferi iken ve mukim iken, her nefes alış verişinde Allah’ı zikrederdi.

 

A- Sabah veya Akşam Olduğu Zaman Yaptığı Zikirler:

1. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem sabah olduğu vakit şöyle derdi:

«أَصْبَحْنَا عَلَى فِطْرَةِ الإِسْلاَمِ، وَعَلَى كَلِمَةِ اْلإِخْلاَصِ وَعَلَى دِينِ نَبِيِّنـَا مُحَمَّدٍ ^، وَعَلَى مِلَّةِ أَبِينَا إِبْرَاهِيمَ حَنِيفاً مُسْلِمًـا  وَمَا كَانَ مِنَ الْـمُشْرِكِينَ»

 “İslam fıtratı üzere, ihlâs kelimesiyle, Peygambe-rimiz Muhammed’in dini üzere, müşriklerden olmayan, hanif ve Müslim olan babamız İbrahim’in dini üzere sa-bahladık.” (Ahmed).

Yine şöyle derdi:

«اَللَّهُمَّ بِكَ أَصْبَحْنَا، وَبِكَ أَمْسَيْنَا، وَبِكَ نَحْيَا، وَبِكَ نَمُوتُ وَ إِلَيْكَ النُّشُورُ»

“Allah’ım! Senin sayende sabahladık, senin sayende akşamladık. Senin sayende yaşayacağız, senin sayende öleceğiz. Senin huzurunda toplanacağız.” (Ebu Dâvûd, Tir-mizî ve İbn Mâce).

Şöyle buyururdu: “Sizden biriniz sabahladığı za-man şöyle desin:

«أَصْبَحْنَا وَأَصْبَحَ الْـمُلْكُ ِللهِ وَالْـحَمْدُ ِللهِ رَبَّ  العَالَـمِين،  اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلـُكَ خَيْرَ  هَذَ الْيَوْمِ  فَتْحَهُ  وَنَصْرَهُ  وَنُورُهُ وَبَرَكَتُهُ  وَهِدَايَتَهُ،  وَأَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ مَا فِيهِ  وَشَرِّ مَا بَعْدَهُ،  ثُمَّ  إِذَا أَمْسىٰ، فَلْيـَقُلْ مِثْلَ ذَلِكَ»

 “Biz sabahladık. Mülk de Allah’a ait olarak sabaha erişti. Allah’ım! Senden bugünün hayrını, fethini, yar-dımını, nurunu, bereketini ve hidâyetini dilerim. Bugü-nün ve sonrasının şerrinden sana sığınırım.” Sonra ak-şamladığı zaman da aynısını söylesin.” (Ebu Dâvûd).

2. Şöyle dedi: Seyyidu’l-İstiğfar şudur:

«اَللَّهُمَّ أَنْتَ رَبِّي لاَ إِلَهَ إِلاَّ أَنْتَ خَلَقْتَنيِ وَ أَنَا عَبْدُكَ، وَ أَنَا عَلَى عَهْدِكَ وَ وَعْدِكَ مَا اسْتَطَعْتُ، أَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ مَا صَنَعْتُ، أَبُوءُ لَكَ بِنِعْمَتِكَ عَلََىَّ، وَأَبُوءُ بِذَنْبيِ فَاغْفِرْ ليِ فَإِنَّهُ لاَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلاَّ أَنْتَ»

“Allah’ım! Sen benim Rabbimsin. Senden başka ilah yok. Beni sen yarattın ve ben senin kulunum. Gücüm yettiğince sana verdiğim ahit ve vaat üzereyim. Yaptık-larımın şerrinden sana sığınırım. Üzerime olan nimetini ve günahlarımı kabul ve itiraf ediyorum. Beni bağışla. Şüphesiz günahları ancak sen bağışlarsın.” Sabah ve ak-şam bunu inanarak söyleyen kimse, o gün veya gece ölürse cennete girer.” (Buhârî).

3. Şöyle dedi:

«لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ، لَهُ الْـمُلْكُ وَلَهُ الْـحَمْدُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ»

 “Kim günde yüz defa “Allah’tan başka ilah yoktur. O tektir, ortağı yoktur. Mülk O’nundur. Hamd O’nadır. O’nun her şeye gücü yeter” derse on köle azat etmiş kadar sevap alır, on hasene yazılır, on günahı silinir, o gün ak-şama kadar şeytandan korunur, bundan daha çok amel işleyen kimseden başka hiç kimse onun getirdiğinden daha faziletlisini getiremez.” (Buhârî ve Müslim).

4. Sabah ve akşam olduğunda şu duaları okurdu:

«اَللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلـُكَ الْعَفْوَ وَالْعَافِيَةَ فيِ الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ، اَللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلـُكَ الْعَفْوَ وَالْعَافِيَةَ فيِ دِينيِ وَدُنْيَايَ وَأَهْليِ، وَمَاليِ، اَللَّهُمَّ اسْتُرْ عَوْرَاتِي، وَآمِنْ رَوْعَاتِي، اَللَّهُمَّ احْفَظْنيِ مِن بَيْنِ يَدَيَّ، وَمِنْ خَلْفِي، وَعَنْ يَمِينيِ، وَعَنْ شِـمـَاليِ، وَمِـنْ فَوْقِي، وَأَعُوذُ بِعَظَمَتِكَ أَنْ أُغْتَالَ مِنْ تَـحْتيِ»

 “Allah’ım! Senden dünyada ve ahirette afiyet istiyo-rum. Allah’ım! Dinim, dünyam, ailem ve malım hakkında senden af ve afiyet dilerim. Allah’ım! Kusurlarımı gizle, korkularımdan emin kıl. Allah’ım! Beni önümden, arkam-dan, sağımdan, solumdan, üstümden koru. Yere batı-rılarak altımdan helâk edilmekten azametine sığınırım.”

5. Şöyle buyururdu: “Kim her gün ve her gece sabah akşam üç defa şu duayı okursa, ona hiçbir şey zarar veremez:

«بِسْمِ اللهِ الَّذِي لاَ يَضُرُّ مَعَ اسْمِهِ شَيْءٌ  فيِ الأَرْضِ وَلاَ فيِ السَّمَـاءِ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ»

 “İsmi ile, yerde ve gökte hiçbir şeyin zarar veremeyeceği Allah’ın adıyla... O her şeyi işitendir, bilen-dir.”  (Ebu Dâvûd, Tirmizî ve İbn Mâce).

6. Ebu Bekir radıyallahu anh ona şöyle dedi: Bana sa-bah akşam söyleyeceğim bir şey öğret. Bunun üzerine Ra-sûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Şöyle de:

«اَللَّهُمَّ فَاطِرَ السَّمَوَاتِ وَالأَرْضِ عَالِـمَ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ ، رَبَّ كُلِّ شَيْءٍ وَمَلِيكَهُ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ نَفْسِي، وَمِنْ شَرِّ الشَّيْطَانِ وَشِرْكِهِ، وَأَنْ أَقْتَرِفَ عَلَى نَفْسِي سُوءاً، أَوْ أَجُرَّهُ إِلىَ مُسْلِمٍ»

 “Gökleri ve yeri yaratan, görüneni ve görünmeyeni bilen, her şeyin Rabbi, hükümdarı ve sahibi Allah’ım! Senden başka ilah olmadığına şahitlik ediyorum. Nefsi-min şerrinden, şeytanın şerrinden ve şirke düşürme-sinden sana sığınıyorum. Nefsime kötülük yaptığımı veya kötülüklerimi bir Müslümana dokundurduğumu itiraf ediyorum.” Buyurdu ki: Bunu sabaha eriştiğinde, akşama eriştiğinde ve yatağına girdiğinde söyle.” (Ebu Dâvûd, Tirmizî).

 

B- Evinden Çıkarken ve Evine Girerken Yaptığı Zikirler:

1. Evinden çıktığı zaman şöyle derdi:

«بِسْمِ اللهِ، تَوَكَّلْتُ عَلىَ اللهِ، اَللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ أَنْ أَضِلَّ، أَوْ أُضَلَّ، أَوْ أَزِلَّ، أَوْ أُزَلَّ، أَوْ أَظْلِمَ، أَوْ أُظْلَمَ، أَوْ أَجْهَلَ، أَوْ يـُجْهَلَ عَلَيَّ»

“Allah’ın adıyla… Allah’a tevekkül ettim. Allah’ım! Sapıklığa düşmekten veya düşürülmekten, ayağımın kay-masından veya kaydırılmasından, zulmetmekten veya zulme uğramaktan, cehalete düşmekten veya cahil görül-mekten sana sığınırım.” (Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce).

2. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kim evinden çıktığında:

«بِسْمِ اللهِ، تَوَكَّلْتُ عَلىَ اللهِ، وَلاَ حَوْلَ وَلاَ قُوَّةَ إِلاَّ بِاللهِ»

“Allah’ın adıyla... Allah’a tevekkül ettim. Güç ve kuvvet ancak Allah’a aittir.” derse, kendisine: “Hidâyete erdirildin, sana bu yeter, sen artık korunma altındasın” denir ve şeytan ondan uzaklaşır.” (Ebu Dâvûd, Tirmizî).

3. Sabah namazına çıktığında şöyle dedi:

«اَللَّهُمَّ اجْعَلْ فيِ قَلْبِي نُوراً، وَاجْعَلْ فيِ لِسَانِي نُوراً، وَاجْعَلْ فيِ سَمْعيِ نُوراً، وَاجْعَلْ فيِ بَصَرِي نُوراً، وَاجْعَلْ مِنْ خَلْفيِ نُوراً،  وَمِنْ أَمَامِي نُوراً،  وَاجْعَلْ مِنْ فَوْقِي نُوراً،  وَاجْعَلْ مِنْ تَـحْتيِ نُوراً،  اَللَّهُمَّ  عَظِّمْ ليِ نُوراً»

“Allah’ım! Kalbimi nurlandır, dilimi nurlandır. Kulağımı nurlandır, gözümü nurlandır. Önümü nur-landır, arkamı nurlandır. Üstümü nurlandır, altımı nurlandır. Allah’ım! Bana büyük bir nur ver.(Buhârî ve Müslim).

4. Şöyle dedi: “Bir kimse evine girdiği zaman:

«اَللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ خَيْرَ الْـمَوْلِجِ وَخَيْرَ الْـمَخْرَجِ، بِسْمِ اللهِ وَلَـجْنَا، وَبِسْمِ اللهِ خَرَجْنَا، وَعَلىَ اللهِ رَبِّنَا تَوَكَّلْنَا»

“Allah’ım! Senden hayırlı bir giriş ve hayırlı bir çıkış diliyorum. Allah’ın adıyla girdik ve Rabbimiz Allah’a tevek-kül ettik.” desin, sonra ailesine selam versin.”(Ebu Dâvûd).

 

C- Mescide Girerken ve Mescitten Çıkar-ken Söylediği Zikirler:[44]

1. Mescide girdiği zaman şöyle derdi:

«أَعُوذُ بِاللهِ الْعَظِيمِ، وَبِوَجْهِهِ الْكَرِيمِ، وَسُلْطَانِهِ  الْقَدِيمِ، مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ»

“Kovulmuş şeytandan, Yüce Allah’a, O’nun kerim yüzüne ve ezelî hükümdarlığına sığınırım”

Şöyle buyururdu: “Bir kimse bunu dediği zaman şeytan: Günün geri kalanında da benden korundu der.” (Ebu Dâvûd).

2. Şöyle buyururdu: “Sizden biriniz mescide girdiği zaman Peygamber’e salâvat getirsin ve şöyle desin:

«بِسْمِ اللهِ، وَالسَّلاَمُ عَلَى رَسُولِ اللهِ. اَللَّهُمَّ اغْفِرْ ليِ ذُنُوبيِ، وَافْتَحْ ليِ أَبْوَابَ رَحْمَتِكَ»

 Allah’ın adıyla... Selam Allah’ın Rasûlüne olsun. Allah’ım! Günahlarımı bağışla, rahmetinin kapılarını bana aç.”

Mescitten çıktığı zaman da şöyle desin:

«اَللَّهُمَّ  إِنِّي  أَسْأَلُكَ مِنْ فَضْلِكَ»

 “Allah’ım! Ben senin fazlından istiyorum.” (Ebû Dâvûd, İbn Mâce).

 

D- Hilali Gördüğünde Söylediği Zikir:[45]

Hilali gördüğü zaman şöyle derdi:

«اَللَّهُمَّ  أَهِلَّهُ عَلَيْـنَا بِلأَمْنِ  وَالإيِمـانِ، وَالسَّلاَمَةِ وَالإِسلاَمِ، رَبِّ  وَرَبُّك اللهُ »

Allah’ım! Bu ayda bizi emniyet, iman, selamet ve İslam’dan ayırma. Ey hilal! Benim ve senin Rabbin Allah’tır.” (Tirmizî).

 

E- Aksırdığı ve Esnediği Zaman Söylediği Zikir:[46]

1. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den rivâyet edildiğine göre, şöyle buyurmuştur: “Allah Teâlâ aksır-maktan hoşlanır, esnemekten ise hoşlanmaz. Sizden biri-niz aksırdığı ve elhamdülillah dediği zaman, o hamdi işiten her Müslümanın:

«يَرْحَـمُكَ اللهُ»

 yerhamukellah (Allah sana merhamet etsin) demesi bir vecibedir. Esnemeye gelince, o ancak şeytandandır. Bun-dan dolayı biriniz esneyeceği zaman gücü yettiğince onu engellemeye çalışsın. Çünkü sizden biriniz esnediğinde şeytan ona güler.”  (Buhârî).

2. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem aksırdıklarında mübarek elini veya elbisesini ağzına koyar ve sesini azaltır veya kısardı. (Ebû Dâvûd, Tirmizî).

3. Aksırdığı zaman kendisine : “Allah sana mer-hamet etsin denildiği zaman şöyle derdi:

        « يَرْحَـمُنَا اللهُ وَ إيَّاكُم، وَيَغْفِرُلَنَا وَلَكُمْ»

 “Allah bize de size de merhamet etsin; Allah bizi de sizi de bağışlasın.”

4. Şöyle buyururdu: “Sizden biriniz aksırdığı za-man elhamdulillah (:Allah’a hamd olsun) desin. Bunu duyan kardeşi veya arkadaşı da ona: Yerhamukellah (:Allah sana merhamet etsin) desin. Bunun üzerine aksı-ran ona şöyle desin: Yehdikumullah ve yuslih balekum (:Allah da size hidâyet etsin ve size iyilik versin).” (Bu-hârî).

5. Yine şöyle buyururdu: “Sizden biri aksırdığında elhamdulillah derse ona yerhamukellah deyiniz. Şâyet el-hamdulillah demezse yerhamukellah demeyiniz.” (Müs-lim). Bir kimsenin aksırması üçten fazla olursa artık ona yerhamukellah demez, bu adam nezle olmuş derdi. (Müslim).

6. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den sahih ola-rak rivâyet edildiğine göre: Yahudiler onun huzurun-da, kendilerine yerhamukellah demesini ümit ederek aksırırlardı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de onlara: “Allah size hidâyet etsin ve sizi ıslah etsin” derdi.

 

F- Bela ve Musibete Uğrayan Bir Kimseyi Görünce Yaptığı Dua:[47]

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den sahih olarak rivâyet edildiğine göre şöyle buyurmuştur: “Kim bela ve musibete uğrayan birini görür de: “Sana verdiği bu bela ve musibetten beni koruyan ve beni yarattıklarının birçoğundan üstün kılan Allah’a hamd olsun.” derse, o musibet onun başına ebediyen gelmez.” (Ebû Dâvûd, Tir-mizî).

G- Eşek Anırması ve Horoz Ötüşü İşittiği Zaman Söylediği Dua:[48]

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ümmetine, eşek anırmasını işittiklerinde, kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınmalarını, horozun ötüşünü işittiklerinde de Allah’ın lütfunu istemelerini emretmiştir. (Buhârî ve Müslim).

 

H- Öfkelenen Kimsenin Söyleyeceği ve Yapacağı Şeyler:[49]

1- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, öfkesi kaba-ran kimseye abdest almasını, ayakta ise oturmasını, oturuyorsa yatmasını ve kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınmasını emretmiştir.

 

N


On Sekizinci Konu

 

Ezan ve Ezan Zikirleri Konusundaki Sünneti[50]

 

 

1. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin sünnetinde ezanın terci’li okunması da vardır; terci’siz okunması[51]  da vardır. O kamet getirirken birer defa söylenmesini de, ikişer defa söylenmesini de meşru kılmıştır. Ancak “Kad Kameti’s-Salâh” lafzının bir defa söylenmesine asla izin vermemiştir.

2. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin, ümmetine ezanı işiten kimsenin, müezzinin söylediklerini tek-rarlamasını ve müezzin “hayye ale’s-salah ve hayye ale’l-felah” dediği zaman onun yerine “la havle vela kuvvete illa billah” demesini emrettiği sahih olarak rivâyet edilmiştir.

3. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bize şöyle haber vermiştir: Kim ezanı işittiği zaman:

« وَأَنَا أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ وَأَنَّ مُحَمَّداً عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ، رَضِيتُ بِاللهِ رَباًّ، وَبِمُحَمَّدٍ رَسُولاً، وَبِالإِسْلاَمِ دِيناً»

 “Ben de Allah’tan başka ilah olmadığına, Muham-med’in onun kulu ve elçisi olduğuna şahadet ederim. Rab olarak Allah’a, Rasûl olarak Muhammed’e, din olarak İslam’a razı oldum” derse günahları bağışlanır. (Müslim).

4. Ezanı işiten kimseye, müezzinin sözlerini tekrar etmeyi bitirdikten sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e şöyle salâvat getirmesini emir ve tavsiye et-miştir:

«اللَّهُمَّ رَبَّ هَذِهِ الدَّعْوَةِ التَّامَّةِ ،وَالصَّلاَةِ الْقَائِمَةِ، آتِ مُحَمَّدًا الْوَسِيلَةَ وَالْفَضِيلَةَ، وَابْعَثْهُ مَقَامًا مَحْمُودًا الَّذِي وَعَدْتَهُ»

 “Bu eksiksiz davetin sahibi olan Allah’ım! Muham-med’e vesileyi ve fazileti ihsan eyle ve onu vaat ettiğin Makam-ı Mahmud’a eriştir.”  (Buhârî).

5. Ezanla kamet arasındaki duanın geri çevril-meyeceğini haber verdi.


On Dokuzuncu Konu

 

Zilhicce Ayı İle İlgili Sünneti[52]

 

 

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Zilhicce ayının on gününde çok dua eder, kelime-i tevhidi, tekbiri ve tahmidi çok söylerdi.

 

___

 

 

 

 

 


Yirminci Konu

 

Kur’an Okuma Konusundaki Sünneti [53]

 

 

1. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in devamlı okuduğu ve hiç terk etmediği bir hizbi vardı.

2. Tertil üzere, ağır ağır sükûnetle okurdu; ne hızlı, ne de acele okumazdı. Bilakis harfleri teker teker, açık seçik telaffuz ederdi.

3. Kesik kesik okur, her âyetin sonunda dururdu. Sûreyi uzun bir sûre olacak kadar yavaş okurdu.

4. Med harflerini uzatır, er-Rahmân ve er-Rahîm kelimelerinin medlerini uzatarak okurdu.

5. Kur’an okuyacağı zaman “eûzü billahi mineş-şeytânir-racîm” diyerek kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırdı. Bazen de şöyle istiaze ederdi:

 «اللَّهُمَّ  إِنِّي أَعُوذُ  بِكَ مَنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ  مِنْ هَـمْزِهِ  وَ نَفْخِهِ وَنَفْثِهِ»

 “Allah’ım! Şeytanın kışkırtmasından, üflemesinden ve fısıldamasından sana sığınırım.”  (Ebû Dâvûd, İbn Mâce).

6- Ayakta iken, otururken, yatarken, abdestli iken ve abdestsiz iken Kur’an okurdu. Cünüplük dışında hiçbir şey onun Kur’an okumasına engel olmazdı.

7- Kur’an’ı teğanni ile okurdu ve şöyle buyururdu: “Kur’an’ı teğanni ile okumayan bizden değildir.” (Buhârî).

Yine şöyle buyurdu: “Kur’an’ı seslerinizle süsleyi-niz.” (Ebû Dâvûd, Nesâî, İbn Mâce).

8- Başkasından Kur’an dinlemeyi severdi.

9- Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir secde âyetiyle karşılaştığında tekbir alır, secdeye varırdı.[54] Secdede bazen şunu okurdu: “Yüzüm, güç ve kudretiyle kendisini yaratan, şekillendiren, göz-kulak veren Allah’a secde etti.” (Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî). Bazen de şu duayı okurdu: “Allah’ım! Bu secdeme karşı bir günahımı sil, benim adıma bir sevap yaz ve onu kendi katında muha-faza et. Kulun Dâvûd’dan kabul ettiğin gibi benden de kabul et.” (Tirmizî, İbn Mâce). Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in bu secdeden kalkmak için tekbir aldığı, tehıy-yat okuduğu ve selam verdiği kesinlikle nakledilme-miştir.


Yirmi Birinci Konu

 

Hutbelerindeki Sünneti[55]

 

 

1. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hutbeye baş-ladığı zaman gözleri kızarır, sesi yükselir, öfkesi şiddet-lenir; sanki heyecanlı heyecanlı: “Düşman üstünüze sabah-akşam saldırmak üzeredir” diye haber vererek uyaran bir kişinin haline bürünürdü. (Müslim) Ardından da: “Benim peygamber olarak gönderilmemle kıyamet arasındaki müddet şu ikisi gibidir” diyerek işaret ve orta parmaklarını birbirine yaklaştırırdı. (Buhârî ve Müslim) Yine şöyle buyurdu: “Şüphesiz sözlerin en hayırlısı Al-lah’ın Kitabıdır. En iyi yol, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in yoludur. Yapılan işlerin en kötüsü bid’at-lerdir. Her bid’at sapıklıktır.” (Müslim).

2. Her hutbesine Allah’a hamd ederek başlardı.

Ashabına herhangi bir ihtiyaç sebebiyle okunacak hutbe için şöyle başlamayı öğretmişti: “Hamd Allah’a mahsustur. Ona hamd ederiz. Ondan yardım diler, ondan bağışlama bekleriz. Nefislerimizin şerrinden ve yaptıklarımızın kötü sonuçlarından sığınırız. Allah’ın doğru yola ilettiğini hiç kimse saptıramaz, saptırdığını da hiç kimse doğru yola erdiremez. Ben şahadet ederim ki Allah’tan başka hak ilah yoktur, Muhammed de onun kulu ve elçisidir.”

Sonra şu üç âyeti okurdu:

“Ey iman edenler! Allah’tan O’na yaraşır şekilde korunup sakının.” (Ali İmran: 102).

“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan da eşini yaratan Allah’tan korunup sakının.” (Nisa: 1).

“Ey iman edenler! Allah’tan korunup sakının ve doğru söz söyleyin.” (Ahzab: 70). (Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce).

3. Onlara sanki Kur’an’dan bir sûreyi öğretir gibi, bütün işlerde nasıl istihare yapılacağını da öğretirdi. Bu konuda şöyle buyurdu: “Sizden biriniz bir işi yapmayı tasarladığı zaman farzın dışında iki rekât namaz kılsın, sonra şöyle desin: Allah’ım! Senin ilmine başvurarak senden hayırlısı ne ise onu isterim. Senin kudretine sığınaraktan senden güç kuvvet isterim. Senden, senin yüce ihsanından isterim. Senin gücün yeter, benim yet-mez. Sen bilirsin, ben bilemem. Sen bilinmeyenleri en iyi bilensin. Allah’ım! Bu işin (Burada yapmayı düşün-düğü işi zikreder) benim için dinimde, yaşantımda ve işimin sonunda hayırlı olacağını biliyorsan (veya şöyle der: Şimdi ve gelecekte) onu bana takdir et, kolaylaştır, bereketli kıl. Bu işin benim için dinimde, yaşantımda ve işimin sonunda (veya şöyle der: Şimdi ve gelecekte) şerli olacağını biliyorsan onu benden, beni ondan uzaklaştır ve benim için nerede olursa olsun hayırlısını takdir et, sonra beni o işten razı kıl.” (Buhârî).

 

___

 

 

 

 

 

 

 

 


Yirmi İkinci Konu

 

Uyuması, Uyanması ve Rüya Görmesi[56]

 

 

1. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kimi zaman yatakta, kimi zaman post üzerinde, kimi zaman hasır-da, kimi zaman yerde, kimi zaman da bir divanda uyurdu. Yatağı tabaklanmış deri olup dolgu maddesi lif idi. Yastığı da öyle idi.

2. İhtiyacı kadar uyku uyur, ihtiyacı olan uykuya mani olmazdı.

3. Gecenin evvelinde uyur, sonunda kalkardı. Bazen Müslümanların işleriyle meşguliyeti sebebiyle gecenin evvelini uykusuz geçirirdi.

4. Gece yolculuğu esnasında istirahata çekildi-ğinde sağ yanı üzerine yatardı. Sabaha yakın istirahata çekildiğinde ise elinin parmak uçlarından dirseğine kadar olan kısmını diker, başını avucuna kordu.

5. Uyuduğu vakit, uyanıncaya kadar kimse onu uyandırmazdı. Gözleri uyur, kalbi uyumazdı.

6. Uyumak için yatağına yattığında şöyle derdi:

«بِاسْمِكَ اللَّهُمَّ أَحْيَا  وَ أَمُوتُ»

 Senin adınla Allah’ım! Dirilirim, ölürüm.” Avuç-larını birleştirir, içlerine üfler, İhlâs, Felak ve Nas sûrelerini okur, sonra bedenin ön kısımlarından, başı ve yüzünden başlamak üzere, avuçlarını vücudunun ulaşabildiği yerlerine sürerdi. Bunu üç defa tekrarlardı. (Buhârî).

7. Sağ yanı üzerine yatar, sağ elini sağ yanağının altına kor, sonra:

«اَللَّهُمَّ قِنيِ عَذَابَكَ يَوْمَ تَبْعَثُ عِبَادَكَ»

 Allah’ım! Kullarını yeniden dirilteceğin günde beni azabından koru” diye dua ederdi. (Ebu Dâvûd, Tirmizî).

Sahabelerinden birine şöyle dedi: “Yatacağın za-man namaz için aldığın abdest gibi bir abdest al. Sonra sağ yanına yat, sonra şöyle de:

«اَللَّهُمَّ أَسْلَمْتُ نَفْسِي إِلَيْكَ، وَفَوَّضْتُ أَمْرِي إِلَيْكَ، وَوَجَّهْتُ وَجْهِي إِلَيْكَ، وَأَلْـجَأْتُ ظَهْرِي إِلَيْكَ، رَغْبَةً وَرَهْبَةً إِلَيْكَ، لاَ مَلْجَأَ وَلاَ مَنْجَا مِنْكَ إِلاَّ إِلَيْكَ، آمَنْتُ بِكِتَابِكَ الَّذِي أَنْزَلْتَ وَبِنَبِيِّكَ الَّذِي أَرْسَلْتَ»

‘Allah’ım! Nefsimi sana teslim ettim. İşimi sana havale ettim. Senden ümit ederek ve korkarak sırtımı sana dayadım. Senden başka sığınılacak ve sakınılacak yoktur. İndirdiğin kitaba ve gönderdiğin peygambere iman ettim.’ Yatmadan önce söyleyeceğin son söz bu olsun. O gece ölürsen, fıtrat üzere ölmüş olursun.” (Buhârî ve Müslim).

8. Gece kalktığında şöyle derdi: “Ey Cebrail, Mikail ve İsrafil’in Rabbi, ey göklerin ve yerin Yaratıcısı, ey görüneni ve görünmeyeni bilen Allah’ım! Sen ihtilaf ettikleri şeylerde kullarının arasında hükmedersin. Ha-kikat konusunda ihtilaf edilen şeyde beni doğruya hidâyet et. Şüphesiz ki sen dilediğini doğru yola hidâyet edersin.” (Müslim)

9. Uykudan uyanınca:

«اَلـْحَمْدُ ِللهِ الَّذِي أَحْيَانَا بَعْدَ مَا أَمَاتَنَا وَ إِلَيْهِ النُّشُورُ»

“Bizi öldürdükten sonra dirilten Allah’a hamd olsun. Kıyamette Onun huzurunda toplanacağız” der, sonra dişlerini misvaklar, bazen de Âl-i İmrân sûresinin son on âyetini okurdu. (Buhârî ve Müslim).

10. Horoz öttüğü zaman uyanır, Allah’a hamd eder, tekbir getirir, tehlil getirir ve Allah’a dua ederdi.

11. Şöyle buyurdu: “Salih rüya Allah’tan, kötü rüya şeytandandır. Kim rüyasında hoşuna gitmeyen bir şey görürse sol tarafına üç defa tükürsün ve şeytandan Allah’a sığınsın. İşte o zaman bu rüyanın kendisine hiç-bir zararı olmaz. Bu rüyasını kimseye de anlatmasın. Güzel bir rüya gördüğü zaman ise buna sevinsin ve bunu sadece sevdiği kimselere anlatsın.” (Buhârî ve Müslim). Hoşlanmadığı bir rüyayı gören kişinin yattığı tarafı değiştirmesini ve namaz kılmasını emretti.

 

 

###


Yirmi Üçüncü Konu

 

Fıtrat, Giyim-Kuşam ve Süslenme Konularındaki Sünneti[57]

 

 

1. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem çokça koku sürünür ve güzel kokuyu severdi. Kendisine sunulan güzel bir kokuyu geri çevirmezdi. En sevdiği koku, misk kokusu idi.

2. Dişlerini misvakla fırçalamayı severdi. Oruçlu iken, oruçsuzken, uykudan uyandığında, abdest alırken, namaz kılacağında ve eve gireceğinde dişlerini misvakla fırçalardı.

3. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem gözlerine sürme çekerdi. Şöyle buyururdu: “Sürmelerinizin en hayırlısı rastık sürmesidir. Gözü aydınlatır, kılları biti-rir.” (Ebu Dâvûd, İbn Mâce).

4. Saçını bazen kendisi tarar, bazen Aişe tarardı. Başını ya tamamen tıraş ederdi, ya da tamamını bıra-kırdı.

5. Hac dışında başının tamamını tıraş ettiği asla rivâyet edilmemiştir. Saçı kulak yumuşağından aşağıda, omuzdan yukarıda kalacak şekilde uzatırdı. Kulak yu-muşağına kadar uzayan saçı kulaklarının yumuşağını biraz aşardı.

6. Başının bir kısmını tıraş edip bir kısmını bırak-mazdı.

7. Şöyle buyurdu: “Müşriklere muhalefet edin. Sa-kalları salıverin, bıyıkları iyice kısaltın.” (Buhârî, Müslim).

8. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kolayına gi-den elbiseyi giyinirdi. Bazen yün, bazen pamuklu, bazen keten giyinirdi. En sevdiği giysi gömlekti.

9. Yemen abası, yeşil aba, cübbe, kaftan, şalvar, izar, rida, mest, ayakkabı ve sarık onun giydiği şeyler-dendi.

10. Sarığını çenesinin altından dolardı. Bir ucunu arkasından salıverir, bazen de bunu terk ederdi.

11. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem siyah elbise giydi. Kırmızı hulle giydi. Hulle izar ve ridadan oluşan bir elbisedir.

12. Gümüş yüzük taktı. Yüzüğünün taşını avu-cunun içine gelecek şekilde takardı.

13. Yeni bir elbise giydiği zaman adını belirterek şu duayı okurdu: “Allah’ım! Bu gömleği –yahut bu ridayı, yahut sarığı- bana sen giydirdin. Onun hayırlı olmasını ve yapıldığı amaçta hayırlı kullanılmasını senden dilerim. Onun şerrinden ve kötü amaçla yapıl-mışsa bu amacın şerrinden sana sığınırım.” (Ebu Dâvûd, Tirmizî).

14. Gömleğini giymeğe sağ tarafından başlardı.

15. Ayakkabısını giyerken, taranırken, temizlenir-ken, alırken verirken sağdan başlamaktan hoşlanırdı.

16. Aksırdığı zaman elini veya elbisesini ağzına koymak ve sesini kısmak onun âdeti idi.

17. Çadırının içindeki bakire bir kızdan bile daha hayâlı idi.

18. Gülünecek şeylere gülerdi. Çoğunlukla gülüşü tebessüm şeklinde idi. En fazla güldüğünde azı dişleri görülürdü.

19. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in ağlaması da gülmesi gibi idi. Nasıl kahkaha ile gülmez idiyse, ağlarken de bağıra bağıra, feryat ederek ağlamazdı. An-cak gözlerinden yaş boşanır ve göğsünden bir inilti duyulurdu.


Yirmi Dördüncü Konu

 

Selam ve İzin Konusundaki Sünneti[58]

 

 

1. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir topluluğun yanına geldiğinde ve o topluluğun yanından ayrılırken selam verirdi. Selamın yaygınlaştırılmasını emrederdi.

2. Şöyle buyururdu: “Büyük küçüğe, geçip gitmekte olan oturana, binitli yayaya ve az olan çok olana selam verir.” (Buhârî ve Müslim).

3. Karşılaştığı bir kişiye önce o selam verirdi. Birisi kendisine selam verdiği zaman, namaz ve ihtiyaç gider-me gibi bir mazereti olmadıkça selamın aynısıyla veya daha iyisi ile hemen karşılık verirdi.

4. Selamı ilkin kendisi verdiğinde “Es-selamu aleykum ve rahmetullah” derdi, selamı ilk veren kişinin “Aleykesselam” demesinden hoşlanmazdı. Selam veren kişinin selamını vavlı olarak “Ve aleykes-selam” diyerek alırdı.

5. Selamını bir defada ulaştıramadığı kalabalık bir topluluğun yanına vardığında selamı üç defa tekrar-lardı.

6. Mescide girdiği zaman önce iki rekât tahiyye-tu’l-mescid namazı kılar, sonra cemaatin yanına gelir ve onlara selam verirdi.

7. Kendisine verilen selamı eliyle, başıyla ve par-maklarıyla almazdı. Sadece namazda iken selama işa-retle karşılık verirdi.

8. Çocukların yanından geçerken onlara selam verdi. Kadınların yanından geçerken onlara selam ver-di. Sahabeler cumadan dönerlerken yolları üzerinde bu-lunan yaşlı bir kadına uğrar ve ona selam verirlerdi.

9. Orada bulunmayan kişiye selam gönderir, ken-disi de selamı taşırdı. Birisi ona başka birinin selamını getirdiği zaman hem selam gönderenin, hem de selamı getirenin selamını alırdı.

10. Ona soruldu: Bir adam Müslüman kardeşiyle karşılaştığı zaman ona eğilebilir mi? “Hayır” dedi. Onu kucaklayıp öpebilir mi? diye soruldu. “Hayır” dedi. Onunla tokalaşabilir mi? denildi. “Evet” dedi. (Tirmizî).

11. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onları teftiş ediyormuş gibi ailesinin yanına ansızın girmezdi. Onlara selam verirdi. Girdiği zaman önce selamı o verir veya onların halini hatırını sorardı.

12. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem geceleyin evine geldiğinde uykuda olanları uyandırmayacak ve uyanıklara işittirecek tarzda selam verirdi. (Müslim).

13. İzin istenen kişi izin isteyene “sen kimsin?” dediği zaman onun: “Filan oğlu filanım” demesi veya künyesini ya da lakabını söylemesi, “benim” dememesi onun sünnetidir.

14. Bir yere girmek için üç defa izin isterdi. İzin verilmezse geri dönerdi.

15. Ashabına bir yere gireceklerinde izin isteme-den önce selam vermeleri gerektiğini öğretirdi.

16. Bir kimsenin kapısına geldiğinde, kapıya doğru yüzünü tam dönmez, fakat kapının sağ ve sol yanına doğru çekilirdi.

17. Şöyle buyururdu: “İzin isteme göz için emre-dilmiştir.”

 

___


Yirmi Beşinci Konu

 

Konuşması, Susması, Kelimeleri ve İsimleri Seçmesi[59]

 

 

1. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem insanların en açık ve en tatlı konuşanı, meramını en kısa yoldan anlatanı ve en tatlı sözlü olanı idi.

2. Uzun zaman susardı.  İhtiyaç olmadıkça konuş-mazdı. Faydasız şeyler konuşmazdı. Yalnızca sevabını umduğu konularda konuşurdu.

3. Konuşmalarında az sözle çok mânâlar ifade edecek kelimeler kullanırdı. Açık sözle, tane tane konu-şurdu. Sözlerini birisi saymaya kalksa sayabilirdi. Ne ezberlenemeyecek kadar çarçabuk, ne de konuşmasının kelimeleri arasında anlam kopukluğuna sebep olacak kadar aralıklar vererek kesik kesik konuşurdu.

4. Hitabında seçici idi. Ümmeti için en güzel lafızları seçer, boş ve çirkin şeyler konuşanların kul-landıkları lafızlardan tamamen uzak dururdu.

5. Kötü bir kişi hakkında iyi sözler söylemekten hoşlanmaz, iyi bir kişi hakkında da kötü söz söyle-mezdi. Münafık için seyyid (efendi, sayın) denilmesini yasakladı. Ebu Cehil için Ebu’l-Hakem denilmesine mani oldu. Bir hükümdar için Meliku’l-Emlak (Me-likler Meliki) veya Halifetullah (Allah’ın halifesi)  denil-mesine razı olmadı.

6. Şeytanın vesvesesine maruz kalan kimseye bundan kurtulması için Allah’ın adını zikretmesini, ona lanet etmemesini veya sövmemesini veya geberesice şeytan vs. dememesini öğretmiştir.

7. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem güzel ismi severdi. Kendisine bir haberci göndermek istedik-lerinde ismi güzel, yüzü güzel birini göndermelerini emrederdi. İsimlerden mânâlar çıkarırdı. İsimle mü-semma (ismin sahibi) arasında irtibat kurardı.

8. Şöyle buyururdu: “Allah katında en sevimli isimler Abdullah ve Abdurrahman; en doğru isimler Haris ve Hemmam; en çirkin isimler ise Harb ve Mür-re’dir.” (Müslim).

9. “Asiye” ismini değiştirmiş ve “sen Cemile’sin” demiştir. “Esram” ismini “Zur’a” ile değiştirmiş, Me-dine’ye geldiğinde “Yesrip” ismini “Tıybe” diye değiş-tirmiştir.

10. Ashabına künye verirdi. Bazen küçük yaşta-kilere künye verirdi, bazı kadınlara da künye verirdi.

11. Çocuğu olana da olmayana da künye takmak Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in sünneti idi. “Benim ismimi alabilirsiniz; ama künyemi almayın” buyururdu. (Buhârî ve Müslim).

12. “Şöyle bir rüzgâr sebebiyle bize yağmur yağdı”, “Allah’ın dilediği ve senin dilediğin şey” denilmesini; Allah’tan başkasına yemin edilmesini, aşırı yemin edil-mesini; yemin ederken: “Şöyle yaparsa o bir Yahu-di’dir” gibi sözler söylenmesini; efendinin kölesine: “kulum ve cariyem” demesini; bir kimsenin “iğrendim” veya “geberesice şeytan” demesini ve “Allah’ım! Diler-sen beni bağışla” demesini yasakladı.

13. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem zamana sö-vülmesini, rüzgâra sövülmesini, hummaya sövülmesini, horoza sövülmesini, kabilecilik ve ırkçılık gibi cahiliye davalarının savunulmasını yasakladı.

 

___


Yirmi Altıncı Konu

 

Yürümesi ve Oturmasındaki Sünneti[60]

 

 

1. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yürüdüğü zaman ayağını yerden tamamen kaldırmak için biraz önüne doğru meylederek yürürdü. Sanki meyilli bir araziden iner gibi yürürdü. O, insanların en hızlı, en güzel ve en sakin yürüyeni idi.

2. Yalınayak da yürürdü, ayakkabı ile de yürürdü.

3. Deveye, ata, katıra ve merkebe binerdi. Ata bazen eğerli olarak, bazen de çıplak olarak bindi.

4. Toprak üzerine, hasıra ve sergi üzerine otu-rurdu.

5. Yastığa yaslanırdı; bazen soluna, bazen sağına yaslanırdı.

6. Kalçalarını yere koyup, uyluklarını karnına doğru çekip ellerini inciklerinden geçirmiş bir vazi-yette otururdu. Zaman zaman sırtüstü yatıp uzandığı olurdu. Bazen de ayak ayaküstüne atardı. Halsiz kaldığı zamanlarda ihtiyaç duyduğunda arkadaşlarından birine yaslanırdı.

7. Bir kimseyi gölge ile güneş arasında oturmak-tan men ederdi.

8. Bir mecliste oturanların o meclisi Allah’ın zik-rinden mahrum bırakmalarını hoş karşılamazdı. Şöyle buyurdu: “Kim bir yere oturur da orada Allah’ın adını anmazsa onun aleyhine Allah tarafından bir pişmanlık ve vebal yazılır.” (Ebu Dâvûd).

9. Şöyle buyurdu: “Gürültü ve yaygaranın çok olduğu mecliste oturan bir kimse, o meclisten kalkmadan önce:

«سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَ أَتُوبُ إِلَيْكَ»

 “Allah’ım! Sana hamd ederek, seni tüm noksanlık-lardan tenzih ederim. Senden başka ilah olmadığına şahadet ederim. Senden bağışlanma diler ve sana tevbe ederim” derse Allah Teâlâ onun o mecliste işlediği gü-nahları mutlaka affeder.”  (Ebu Dâvûd, Tirmizî).


Yirmi Yedinci Konu

 

Kendisini Sevindiren Yeni Bir Nimetle Karşılaştığı veya Bir Musibetten Kurtulduğu Zaman Onun ve Ashabının Şükür Secdesine Kapanmaları

 

 

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir ihtiyacının yerine getirildiği müjdesini aldığı zaman, Allah için secdeye kapanırdı. (İbn Mâce).

 

 

 

___

 

 

 

 

 


Yirmi Sekizinci Konu

 

Üzüntü, Tasa, Gam ve Kederin İlacı Konusundaki Sünneti[61]

 

 

1. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem üzüntülü olduğu zaman şöyle derdi: “Büyük ve Halim olan Al-lah’tan başka ilah yoktur. Arş’ın yüce Rabbi olan Al-lah’tan başka ilah yoktur. Yedi kat göklerin Rabbi, yer-yüzünün Rabbi ve kerim Arş’ın Rabbi Allah’tan başka ilah yoktur.” (Buhârî ve Müslim).

2. Güç bir durumla karşılaştığı zaman şöyle derdi: “Ey Hay ve Kayyum olan Allah! Rahmetinle yardım istiyorum.” (Tirmizî). Şöyle buyurdu: “Üzüntülü kişinin duaları şunlardır: Allah’ım! Rahmetini umarım. Beni bir an bile nefsime teslim etme. Benim bütün durumumu düzelt. Senden başka ilah yoktur.” (Ebû Dâvûd).

“Zor bir durumla karşı karşıya kaldığı zaman namaz kılardı.” (Ebû Dâvûd).

3. Herhangi bir kul bir üzüntü veya kederle kar-şılaşır da şu duayı okursa Allah onun üzüntü ve ke-derini mutlaka giderir ve onun yerine ferahlık verir: “Allah’ım! Ben senin kulunum. Erkek ve kadın kullarının çocuğuyum.  Perçemim senin elindedir. Hakkımda senin hükmün geçerlidir. Sen benim hakkımda adaletle hük-medersin. Kendini isimlendirdiğin, Kitabında indirdiğin, kullarından birine öğrettiğin veya katındaki gayb ilmin-de kendine has kıldığın sana ait her isimle, Kur’an’ı kal-bimin baharı, göğsümün nuru, üzüntümün ve kederimin gidericisi kıl.” (Ahmed).

4. Korktukları zaman şu duayı okumalarını öğretti: “Gazabından ve cezasından, kullarının şerrinden, şey-tanların vesveselerinden Allah’ın eksiksiz kelimelerine sığınırım. Şeytanların bana gelmesinden sana sığınırım Rabbim.”  (Ebû Dâvûd Tirmizî).

5. Şöyle buyururdu: “Bir musibete uğrayıp, “Biz Allah’ınız ve Ona döneceğiz. Allah’ım başıma gelen bu musibetten dolayı bana ecir ver ve ondan daha iyisini ver” derse, Allah ona musibetinde ecir verir ve daha iyisini bedel kılar.” (Müslim).

 

 


Yirmi Dokuzuncu Konu

 

Yolculuktaki Sünneti[62]

 

 

1. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yolculuğa erken saatlerde çıkardı. Perşembe günü yola çıkmayı severdi.

2. Yolcunun geceleyin tek başına yol almasını hoş karşılamazdı. Bir kimsenin tek başına yolculuk yap-masından hoşlanmazdı.

3. Yolcular üç kişi oldukları zaman içlerinden biri-ni başkan seçmelerini emrederdi.

4. Bineğine bindiği zaman: “Bunları bizim emri-mize veren Allah’ın şanı ne yücedir. Yoksa bizim bun-lara gücümüz yetmezdi. Biz elbette Rabbimize döne-ceğiz.” Sonra şöyle dua ederdi: “Allah’ım! Bu yolcu-luğumuzda senden hayır ve takva diler, bize senin razı olacağın işler yaptırmanı isteriz. Bize bu yolculuğumuzu kolaylaştır, uzak yolumuzu yakınlaştır. Allah’ım sen bir yol arkadaşısın ve geride bıraktığımız ailemiz için bir vekilsin. Allah’ım! Yolculuğumuzda bize arkadaş ol ve ailemizin de vekili ol.” Yolculuktan döndüğü zaman ilave olarak şunu da söylerdi: “Tevbekâr olarak, gü-nahlarımızdan dönerek, Rabbimize kulluk ve hamd ederek geri geldik.” (Müslim).

5. Tepelere çıkarken tekbir getirirler, ovalara iner-ken de tesbih ederlerdi. Bir adam ona yolculuğa çıkmak istediğini söyledi. Ona dedi ki: “Sana Allah’a karşı takvalı olmanı ve her tepede tekbir getirmeni tavsiye ederim.”  (Tirmizî, İbn Mâce).

6. Yolculuk esnasında şafak vaktine eriştiği zaman şöyle derdi: “Bir dinleyen şu sözümü duyursun: Allah’a nimetlerinden ve güzel imtihanından dolayı hamd ederiz. Ey Rabbimiz! Bizi koru. Bize lütfunla muamele et. Bunu cehennemden Allah’a sığınarak söylüyorum.”  (Müslim).

7. Yolculuk esnasında ashabına veda edeceği za-man onlardan birine şöyle diyordu: “Senin dinini, ema-netini ve işlerinin sonuçlarını Allah’a havale ediyorum.”  (Ebû Dâvûd, Tirmizî).

8. Şöyle buyurdu: “Biriniz bir yerde konakladığı zaman şöyle desin: “Yarattığı şeylerin şerrinden Allah’ın noksansız kelimelerine sığınırım.” Bunu söylediği tak-dirde, oradan ayrılıncaya kadar hiçbir şey kendisine za-rar veremez.” (Müslim)

9. Yolcuya işini bitirdiği zaman ailesine dönmekte acele etmesini emrederdi.

10. Bir kadının on iki millik bir mesafe bile olsa yanında mahremi olmaksızın yola çıkmasını men ederdi. Düşmanın hakaretinden korktuğu için yanında Kur’an ile birlikte düşman toprağına yolculuk yapıl-masını men ederdi.

11. Hicrete gücü yettiği halde bir Müslümanın müşriklerin arasında ikamet etmesini men etti ve şöyle dedi: “Ben müşriklerin arasında ikamet eden her Müs-lüman’dan berîyim/uzağım.” (Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce).

Şöyle buyururdu: “Müşrikle beraber olan ve onunla birlikte oturan, onun gibidir.” (Ebû Dâvûd).

12. Dört sebeple yolculuk yapmıştı: a) Hicret yolculuğu. b) Cihad yolculuğu ki yolculuklarının çoğu bu sebeple idi. c) Umre yolculuğu. ç) Hac yolculuğu.

13. Yola çıktığı andan itibaren Medine’ye dönün-ceye kadar dört rekâtlı namazları iki rekât olarak kılar-dı. Yolculuğu esnasında sadece farz namazları kılar, farz namazların önünde ve arkasında kılınan sünnetleri kılmazdı. Sadece vitirle sabah namazının sünnetini kı-lardı.

14. Namazların kısaltılması ve orucun bozulması konusunda ümmeti için belli bir mesafe sınırı koy-mamıştır.

15. Yolculukta ne biniti üzerinde iken, ne de ko-naklamışken iki namazı bir arada kılmak âdeti değildi. Sadece yolculuk esnasında namazı birleştirirdi. Nama-zın hemen arkasından yola çıkacağı zaman öğle vaktin-den önce yola çıkarsa öğlen namazını ikindiye erteler ve ikisini birlikte kılardı. Öğle vakti olmuşsa önce öğlen namazını kılar, sonra yola çıkardı. Yolculukta acele ve hızlı seyrettiğinde akşam namazını yatsı vaktine kadar erteler ve her ikisini birleştirerek yatsı vaktinde kılardı.

16. Gece ve gündüz yolcu iken nafile namazlarını yönü ne tarafa olursa olsun biniti üzerinde kılardı. Bu namazların rükû ve secdelerini ima ile yapardı. Secdede iken rükûdakinden daha fazla eğilirdi.

17. Ramazan’da yolculuk yaptı ve orucunu bozdu. Ashabını ise yolculuk esnasında oruç tutup tutma-makta serbest bıraktı.

18. Yolculuğu esnasında daima hafif elbiseler gi-yerdi.

19. Ailesinden ayrılığı uzun sürdüğü zaman, bir adamın evine geceleyin gelmesini men ederdi.

20. Şöyle dedi: “Melekler köpek ve çanla beraber bulunmazlar.” (Müslim).

21. Yolculuktan döndüğü zaman önce mescide girer, orada iki rekât namaz kılar ve ailesinin çocukları tarafından karşılanırdı.

22. Yoldan gelenle kucaklaşır, ailesinden birisi ise onu öperdi.

 

 

___

 

 

 

 

 

 


Otuzuncu  Konu

 

Tıp, Tedavi ve Hasta Ziyareti Konusundaki Sünneti[63]

 

 

1. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kendisi bizzat tedavi olduğu gibi, ailesinden ve ashabından hastalanan kişilere tedavi olmalarını emrederdi.

2. Şöyle buyurdu: “Allah, şifasını vermediği hiçbir hastalığı yeryüzüne indirmedi.” (Buhârî).

“Ey Allah’ın kulları, tedavi olun” (Ebu Dâvûd, Tirmizî, İbn Mâce).

3. Hastalıkları üç çeşit tedavi metodu ile tedavi ederdi: Birincisi: Tabii ilaçlarla; ikincisi: İlahi ilaçlarla; üçüncüsü: Her ikisinin karışımı olan ilaçlarla.

4. Alkolle ve necis şeylerle tedaviyi yasakladı.

5. Ashabından hastalanan kimseleri ziyaret ederdi. Kendisine hizmet eden ehl-i kitaptan bir çocuğu ziyaret etti. Müşrik olduğu halde amcasını ziyaret etti, onlara İslam’ı arz etti. Yahudi çocuk Müslüman oldu, müşrik çocuk Müslüman olmadı.

6. Hastaya yaklaşır, onun başucunda oturur ve halini hatırını sorardı.

7. Hasta ziyareti için herhangi bir gün ve vakit tayin etmedi. Ümmetine gece, gündüz ve diğer va-kitlerde hasta ziyaretini meşru kıldı.

 

A- Tabii İlaçlarla Tedavideki Sünneti:[64]

1. Şöyle buyurdu: “Humma veya humma hasta-lığının şiddeti ancak cehennemin hararetinin şiddetinden bir parçadır. Dolayısıyla onun ateşini su ile soğutun.” (Buhârî ve Müslim).

2. Şöyle buyururdu: “Sizden biriniz hummaya yakalandığında seher vakitlerinde üzerine üç gece soğuk su serpsin.”

3. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hummaya tu-tulduğunda bir kırba su ister, daha sonra o suyu başı-nın üzerinden dökerek yıkanırdı.

Bir defasında onun yanında hummadan söz edil-diğinde adamın biri hummaya sövmüştü. Bunun üze-rine o şöyle buyurdu: “Hummaya sövme. Çünkü o, ateşin demirdeki pası gidermesi gibi günahları giderir.” (İbn Mâce).

4. Bir adam Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna geldi ve: “Kardeşim karnından şikâyet ediyor” veya: “Kardeşim ishal oldu” dedi. Bunun üze-rine: “Ona bal şerbeti içir” buyurdu. (Buhârî ve Müslim).

5. Medine’ye gelen ama kendilerine isabet eden bir mide rahatsızlığından dolayı orada kalmak istemeyen bir topluluk istiska hastalığından şikâyet etti. Onlara şöyle dedi: “Zekât develerinin yanına gitseydiniz de onların idrarlarından ve sütlerinden içseydiniz.” Adam-lar bunu yaptılar ve iyileştiler. İstiska, karın şişkinliğine sebep olan bir hastalıktır.

6. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Uhud sava-şında yaralanınca Fatıma bir parça hasır aldı, onu yaktı. Hasır kül haline gelince o külü yaraya yapıştırdı ve böylece kanı durdurmuş oldu.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Ubey b. Ka’b’a bir doktor yolladı. Doktor, Ubey’in damarını kesti ve daha sonra kestiği yeri dağlayarak tedavi etti. Peygam-ber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dedi: “Şifa üç şeydedir: Bal şerbeti içmek, kan alma (hacamat) aleti vurmak ve ateşle dağlamak. Fakat ben ümmetime dağlayarak tedavi olmayı yasaklıyorum.” (Buhârî). Bir rivâyette de: “Ben dağlamayı sevmiyorum” buyurdu. (Buhârî ve Müslim).

Bu ifadeler, bir zaruret durumu ortaya çıkıncaya kadar dağlama ile tedaviyi ertelemeye işarettir. Çünkü dağlama şiddetli bir acının hızla gelmesine sebeptir.

7. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hacamat yaptırdı ve hacamatçıya ücret verdi. Şöyle buyurdu: “En hayırlı tedavi şekli hacamattır.” (Buhârî ve Müslim). İh-ramlı iken başındaki ağrı sebebiyle hacamat yaptırmıştı. Kalçasında hissettiği bir acıdan dolayı hacamat yaptır-mıştı. Üç yerden hacamat yaptırırdı (kan aldırırdı): Bunlardan birisi iki omuz arasından yaptırdığı haca-mat, diğer ikisi boyun damarlarından yaptırdığı haca-mattır.

Zehirli koyun etini yediği zaman iki omuz ara-sından üç defa hacamat yaptırdı ve ashabına da ha-camatı emretti.

8. Bir kimse baş ağrısından şikâyet ettiğinde ona mutlaka hacamat yaptırmasını söylerdi. Bir kimse ayaklarının ağrıdığını söylediği zaman da ona ayak-larına kına yakmasını söylerdi. (Ebu Dâvûd)

9. Tirmizî, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in hizmetçisi Ummu Rafi’ Selma’dan şöyle rivâyet etti: “Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e herhangi bir yara veya diken yarası isabet ettiğinde mutlaka yaranın üzerine kına koyardı.”

10. Şöyle buyurdu: “Siyatiğin ilacı, her gün aç karnına bir parça içilen (eritilmiş) koyun kuyruk yağı-dır.”  (İbn Mâce).

Siyatik: Kalça kemiği ekleminden başlayıp arkadan topuğa kadar inen bir ağrıdır.

11. Mizaç kuruluğu (kabızlık) tedavisinde ve onun yumuşatılıp yürütülmesi hakkında şöyle buyurmuştur: “Sinameki ve bal ile tedavi olunuz. Çünkü bunlarda ölüm dışında her dert için şifa vardır.” (İbn Mâce)

12. Şöyle buyururdu: “Sürmelerin en hayırlısı ismid taşıdır. O, gözü parlatır ve kıl bitirir.” (Ebu Dâvûd, İbn Mâce).

13. Yine şöyle buyururdu: “Kim sabahları Âliye’de yetişen hurmalardan yedi tane hurma yerse o gün kendisine zehir ve sihir zarar vermez.” (Buhârî ve Müslim).

14. Yine şöyle buyururdu: “Hastalarınızı yemeğe ve içmeğe zorlamayın. Çünkü onları Allah yedirir ve içirir.” (Tirmizî, İbn Mâce).

15. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Suheyb’i hurmaya karşı korudu ve gözü rahatsız iken hurma yemesini hoş karşılamadı, az miktarda yemesine ses çıkarmadı. Ali’yi göz ağrısı çekerken yaş hurma ye-mekten men etti.

16. Şöyle buyururdu: “Birinizin kabına sinek düş-tüğünde, onu yemeğe iyice daldırın, çünkü bir kanadında zehir, öbüründe ise panzehir vardır.” (Buhârî).

17. Şöyle buyurdu: “Telbine (un kepeği ile süt veya balın karışımı), hastanın kalbine ferahlık verir, bir kısım üzüntüyü giderir.” (Buhârî ve Müslim).

18. Yine şöyle buyurdu: “Size şu çörek otunu tavsiye ederim. Çünkü onda ölümden başka her derde deva vardır.” (Buhârî ve Müslim).

19. Şöyle buyururdu: “Cüzzamlıdan aslandan kaç-tığın gibi kaç.” (Buhârî).

20. Şöyle buyururdu: “Hasta olan kişi sağlıklı olan kişinin yanına gelmesin.” (Buhârî ve Müslim)

21. Sakif heyetinde cüzamlı bir adam vardı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ona bir haber gön-derdi ve dedi ki: “Sen geri dön. Çünkü biz seninle biat-leştik.” (Müslim).

 

B- İlahî/Manevî İlaçlarla Tedavi Konu-sundaki Sünneti:[65]

1. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem cinlerden ve insan gözünden Allah’a sığınırdı. Göz değmesine karşı okuyup üflemeyi emretti ve şöyle buyurdu: “Nazar, gerçektir. Şâyet kaderle yarışacak bir şey olsaydı nazar onunla yarışırdı. Birinizin yıkanması istendiğinde bu kişi yıkansın.” (Müslim).

2. Yüzünde nazar izi bulunan bir kız çocuğu gö-rünce şöyle dedi: “Ona dua okuyun. Çünkü nazar değ-miş.” (Buhârî ve Müslim).

3. Yılan sokan kişiyi Fatiha sûresini okuyarak tedavi edern ve iyileştiren bir sahâbeye şöyle dedi: “Bu-nun rukye (dua) olduğunu nereden bildin?” (Buhârî ve Müslim).

4. Ona bir adam geldi ve: “Dün beni bir akrep soktu” dedi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ona şöyle buyurdu: “Akşamleyin: Yarattığın şeylerin şerrinden Allah’ın eksiksiz kelimelerine sığınıyorum” demiş olsay-dın sana bir zarar vermezdi.” (Müslim).

 

C- Tabii ve Manevi, Karışımı Kolay İlaç-larla Tedavi Konusundaki Sünneti:[66]

1. Bir kimse rahatsızlandığında veya yara ve çı-banı olduğunda şahadet parmağını toprağa koyar, sonra kaldırır ve şöyle derdi: “Allah’ın adıyla, şu arzı-mızın toprağı ile bazımızın tükürüğü ile Rabbimizin izni ile hastamıza şifa verilmesi içindir.” (Buhârî ve Müslim).

2. Ashabından birisi ona bir ağrıdan şikâyet et-mişti. Ona şöyle buyurdu: “Elini vücudunun ağrı duy-duğun yerine koy ve üç defa bismillah de, sonra yedi defa şöyle söyle: Hissetmekte olduğum ve sakınıp sığınmaya çalıştığım şeyin şerrinden Allah’ın izzetine ve şerefine sığınıyorum” (Müslim).

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, ailesinden bazı fertleri sağ eliyle sıvazlayarak dua okur ve şöyle derdi: “İnsanların Rabbi olan Allah’ım! Hastalığı gider, şifa ver. Sen şifa vericisin. Senden başka şifa veren yoktur. Öyle bir şifa ver ki, hastalıktan iz bırakmasın.” (Buhârî ve Müslim).

Hastanın yanına vardığında ona: “Zararı yok, in-şallaah günahlarının temizleyicisi olur” derdi. (Buhârî).

 

___


 

 

İçindekiler

 

Birinci Konu

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in Temizlik

ve Tuvalet Konusundaki Sünneti 7

A- Tuvalet Konusundaki Sünneti: 7

B- Abdest Konusundaki Sünneti: 8

C- Mestler Üzerine Mesh                            Konusundaki Sünneti:    12

D- Teyemmümdeki Sünneti: 12

İkinci Konu

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in

Namaz Konusundaki Sünneti 14

A- Namaza Başlaması ve Kıraati: 14

B- Namaz Kılış Şekli: 18

C- Namazdaki Tavırları: 25

D- Namazdan Sonra Yaptığı Şeyler: 26

E- Nafileler ve Gece Namazındaki Sünneti: 28

Üçüncü Konu

Cuma Konusundaki Sünneti 31

Dördüncü Konu

Bayramlardaki Sünneti 33

Beşinci Konu

Küsuf Namazı Konusundaki Sünneti 36

Altıncı Konu

Yağmur Duasındaki Sünneti 38

Yedinci Konu

Korku Namazı Konusundaki Sünneti 40

Sekizinci Konu

Cenaze Konusundaki Sünneti 43

A- Cenaze Namazı Konusundaki Sünneti: 45

B- Cenazeyi Takibi, Defni ve Sonrasındaki              İşlerle İlgili Sünneti: 47

C- Kabirler ve Taziye Konusundaki Sünneti: 48

Dokuzuncu Konu

Zekâtlar ve Sadakalar Konusundaki Sünneti 51

A- Zekât Konusundaki Sünneti: 51

B- Fıtır Sadakası Konusundaki Sünneti 53

C- Nafile Sadakalar Konusundaki Sünneti: 54

Onuncu Konu

Oruç Konusundaki Sünneti 55

A- Ramazan Orucu Konusundaki Sünneti: 55

B- Oruç Esnasında Yasak ve Mubah Olan                 Şeyler Hakkındaki Sünneti: 57

C- Nafile Oruçlar Konusundaki Sünneti: 58

D- İ’tikâf Konusundaki Sünneti: 60

On Birinci Konu

Hac ve Umre Konusundaki Sünneti 62

A- Umre Konusundaki Sünneti: 62

B- Hac Konusundaki Sünneti: 63

On İkinci Konu

Kurbanlar, Hedy ve Akika Kurbanları                   Hakkındaki Sünneti 75

A- Hedy Kurbanı Hakkındaki Sünneti: 75

B- Kurbanlar Konusundaki Sünneti: 77

C- Akika Konusundaki Sünneti: 78

On Üçüncü Konu

Alış-Veriş ve Muamelelerindeki Sünneti 80

On Dörüncü Konu

Evlenme ve Geçim Konusundaki Sünneti 83

On Beşinci Konu

Yeme ve İçme Konusundaki Sünneti 86

A- Yemek Konusundaki Sünneti: 86

B- İçmekle İlgili Sünneti: 90

On Altıncı Konu

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in Daveti 93

A- Eman (Güvence), Barış ve Elçilere                    Yapılacak Muamele Konusundaki Sünneti: 95

B-Melikleri İslam’a Davet Etmesi,                          Elçiler ve Mektuplar Göndermesi: 98

C- Münafıklara Muamele Konusundaki Sünneti: 99

On Yedinci Konu

Zikir ve Dua Konusundaki Sünneti 100

A- Sabah veya Akşam Olduğu Zaman                        Yaptığı Zikirler: 100

B- Evinden Çıkarken ve Evine Girerken                Yaptığı Zikirler: 105

C- Mescide Girerken ve Mescitten Çıkarken           Söylediği Zikirler: 107

D- Hilali Gördüğünde Söylediği Zikir: 108

E- Aksırdığı ve Esnediği Zaman                                 Söylediği Zikir: 108

F- Bela ve Musibete Uğrayan Bir Kimseyi           Görünce Yaptığı Dua: 110

G- Eşek Anırması ve Horoz Ötüşü İşittiği                 Zaman Söylediği Dua: 111

H- Öfkelenen Kimsenin Söyleyeceği ve                     Yapacağı Şeyler: 111

On Sekizinci Konu

Ezan ve Ezan Zikirleri Konusundaki Sünneti 112

On Dokuzuncu Konu

Zilhicce Ayı İle İlgili Sünneti 114

Yirminci Konu

Kur’an Okuma Konusundaki Sünneti 115

Yirmi Birinci Konu

Hutbelerindeki Sünneti 117

Yirmi İkinci Konu

Uyuması, Uyanması ve Rüya Görmesi 120

Yirmi Üçüncü Konu

Fıtrat, Giyim-Kuşam ve Süslenme                        Konularındaki Sünneti 124

Yirmi Dördüncü Konu

Selam ve İzin Konusundaki Sünneti 127

Yirmi Beşinci Konu

Konuşması, Susması, Mantıklı Olması,                     Kelimeleri ve İsimleri Seçmesi 130

Yirmi Altıncı Konu

Yürümesi ve Oturmasındaki Sünneti 133

Yirmi Yedinci Konu

Kendisini Sevindiren Yeni Bir Nimetle                       Karşılaştığı veya Bir Müsibetten Kurtulduğu                     Zaman Onun ve Ashabının Şükür Secdesine               Kapanmaları 135

Yirmi Sekizinci Konu

Üzüntü, Tasa, Gam ve Kederin İlacı                  Konusundaki Sünneti 136

Yirmi Dokuzuncu Konu

Yolculuktaki Sünneti 138

Otuzuncu  Konu

Tıp, Tedavi ve Hasta Ziyareti Konusundaki Sünneti 143

A- Tabii İlaçlarla Tedavideki Sünneti: 144

B- İlahî/Manevî İlaçlarla Tedavi                         Konusundaki Sünneti: 148

C- Tabii ve Manevi Karışımı Kolay İlaçlarla              Tedavi Konusundaki Sünneti: 149

 

 

 

 

 

 


 



[1] Zâdu’l-Me‘âd (1/163)

[2] Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem belden aşağıya peştamal gibi sarılarak giyilen “izar” giyindiği için bu durum “elbisesini kaldırmazdı” diye tabir edilmiştir. Çünkü “izar” belden çözülerek değil, kaldırılarak tuvalete oturulurdu. Burada haya duygusuna ve avreti olabildiğince korumaya vurgu bulunmaktadır. [Guraba]

[3] Zâdu’l-Me‘âd (1/184).

[4] Mud: Mutedil bir insanın iki avucu dolusu demek olan bir ölçek birimidir.

[5] Zâdu’l-Me‘âd (1/192).

[6] Zâdu’l-Me‘âd (1/192).

[7] Zâdu’l-Me‘âd (1/194)

[8] Sabah namazında devamlı kunut yapılması gerektiğine dair görüş asılsızdır. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinde kunut ancak bir ihtiyaç dolayısıyla yapılır. [Guraba]

[9] Zâdu’l-Me‘âd (1/208).

[10] Namazda teverrük oturuşu: Sağ ayağını ayak parmakları kıbleye gelecek şekilde dikmesi ve sol ayağını sağ taraftan dışarı çıkararak sol kalçasını yere yapıştırmasıdır.

[11]  Zâdu’l-Me‘âd (1/241).

[12]   Zâdu’l-Me‘âd (1/285).

[13]   Zâdu’l-Me‘âd (1/353).

[14]  Zâdu’l-Me‘âd (1/425).

[15]   Musalla: Namaz kılınan yer anlamındadır. Burada bayram namazı kılmak üzere çıkılan açık arazi kastedilmektedir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem asla mescidde bayram namazı kılmamış, sahabesi ile birlikte açık ve düz bir arazide toplanarak açık havada namaz kılmışlardır. [Guraba]

[16]  Zâdu’l-Me‘âd (1/433).

[17]  Zâdu’l-Me‘âd (1/439).

[18]              Zâdu’l-Me‘âd (1/510).

[19]             Zâdu’l-Me‘âd (1/479).

[20]            Zâdu’l-Me‘âd (1/485)

[21]            Zâdu’l-Me‘âd (1/498–502).

[22] Zâdu’l-Me‘âd (1/504).

[23]             Zâdu’l-Me‘âd (2/5).

[24]   Zâdu’l-Me‘âd (2/18).

[25]   Fıtır sadakası hurma, arpa, süzme peynir ve kuru üzümden verilebildiği gibi, bunların dışında o memleket halkının kullandığı diğer temel gıda maddelerinden de verilebilir. Fıtır sadakası büyük-küçük, kadın-erkek, hür-köle, bütün Müslümanlara 1 sa’= 3 kg olarak farzdır. Anne karnındaki çocuğa gerekip gerekmediğinde ise ihtilaf edilmiştir. Fıtır sadakasının kıymetinin hesaplanarak para olarak ödenmesine gelince, bu caiz değildir. Kişi fıtır sadakasını ancak memleketinde tüketilen temel gıda maddelerinden 3 kg olarak verir. [Guraba]

[26]   Zâdu’l-Me‘âd (2/21).

[27]   Zâdu’l-Me‘âd (2/30).

[28]             Zâdu’l-Me’âd (2/82).

[29] Zâdu’l-Me‘âd (2/86).

[30] Zâdu’l-Me‘âd (2/96).

[31] Zâdu’l-Me‘âd (2/285)

[32] Zâdu’l-Me‘âd (2/289).

[33] Zâdu’l-Me‘âd (2/296).

[34] Zâdu’l-Me‘âd (1/154)

[35] Zâdu’l-Me‘âd (1/149)

[36] Zâdu’l-Me‘âd (1/149)

[37] Zâdu’l-Me‘âd (1/142; 2/362).

[38] Zâdu’l-Me’âd (2/366; 4/209).

[39] Zâdu’l-Me‘âd (3/11,44)

[40] Zâdu’l-Me‘âd (3/112).

[41] Zâdu’l-Me‘âd (3/141).

[42] Zâdu’l-Me‘âd (3/143).

[43] Zâdu’l-Me‘âd (2/332).

[44] Zâdu’l-Me’âd (2/336)

[45] Zâdu’l-Me‘âd (2/361).

[46] Zâdu’l-Me‘âd (2/371, 397).

[47] Zâdu’l-Me‘âd (2/317).

[48] Zâdu’l-Me‘âd (2/426).

[49] Zâdu’l-Me‘âd (2/423).

[50] Zâdu’l-Me‘âd (2/355).

[51] Ezanı terci’li okumak, şahadet kelimelerini iki defa yüksek sesle, iki defa alçak sesle olmak üzere dörder defa okumak, terci’siz okumak ise bu kelimeleri ikişer defa okumaktır. [Guraba]

[52] Zâdu’l-Me‘âd (2/360)

[53] Zâdu’l-Me‘âd (1/463).

[54] Zâdu’l-Me‘âd (1/351)

[55] Zâdu’l-Me‘âd (1/179).

[56] Zâdu’l-Me‘âd (1/149).

[57] Zâdu’l-Me‘âd (1/168).

[58] Zâdu’l-Me‘âd (2/381).

[59] Zâdu’l-Me‘âd (1/175, 2/320)

[60] Zâdu’l-Me‘âd (1/161)

[61] Zâdu’l-Me‘âd (4/180)

[62] Zâdu’l-Me‘âd (1/444).

[63] Zâdu’l-Me‘âd (4/9).

[64] Zâdu’l-Me‘âd (4/23).

[65] Zâdu’l-Me‘âd (4/149).

[66] Zâdu’l-Me‘âd (4/171).