İbadette,
Muamelatta ve Ahlâkda
MUHAMMEDÎ YOL
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem’in
Hayatını Örnek
Almak İçin İbnu’l-Kayyim’in Zâdu’l-Me‘ad İsimli
Eserinden Seçilmiş 30
Konu
Birinci
Konu
Peygamber
sallallahu aleyhi ve sellem’in
Temizlik
ve
Tuvalet Konusundaki Sünneti[1]
A-
Tuvalet Konusundaki Sünneti:
1.
Tuvalete girdiği zaman şu duayı okurdu:
«اَللَّهُمَّ إِنيِّ أَعُوذُ بِكَ مِنَ الـخُبْثِ وَالـخَبَائِثِ»
“Allah’ım! Her türlü pislikten ve ehlinden sana
sığı-nırım.” (Buhârî, Müslim).
Çıkınca
da:
«غُفْرَانَـكَ»
“Bağışla Rabbim!” derdi. (Ebû Dâvûd, Tirmizî, İbn Mâce).
2. Küçük abdestini çoğunlukla oturarak bozardı.
3. Bazen su ile bazen
de taş ile taharetlenir, bazen her ikisini de kullanırdı.
4. Su ile
taharetlenirken de taş ile taharetlenirken de sadece sol elini kullanırdı.
5. Su ile temizlendiği
zaman işini bitirdikten sonra elini yere sürerdi.
6. Yolculuğu esnasında
tuvalete gideceği zaman arkadaşları tarafından görülemeyeceği kadar uzağa gi-derdi.
7. Tuvalet yaparken
bazen yüksek bir yerin, bazen hurma ağaçlarının, bazen de vadideki ağaçların
arka-sına gizlenirdi.
8. Küçük abdestini
bozmak için (sıçramasından korunma amacıyla) yumuşak topraklı bir yer arardı.
9. Abdest bozmak için
oturacağı vakit, yere yak-laşmadan elbisesini kaldırmazdı.[2]
10.
Küçük abdest bozarken kendisine birisi selam verirse, onun selamına karşılık
vermezdi.
B- Abdest Konusundaki Sünneti:[3]
1. Çoğu zaman her namaz
için ayrı abdest alırdı. Bazen de birden fazla namazı aynı abdestle kılardı.
2. Bazen bir mud[4] su
ile, bazen bir mud suyun üçte ikisi ile, bazen daha fazlası ile abdest alırdı.
3.
En az abdest suyu ile abdest alan o idi. Ümmetini, abdest alırken çok su
kullanıp israf etmekten sakındırırdı.
4. Abdest azalarını
bazen birer defa, bazen ikişer defa, bazen üçer defa yıkardı. Kimi zaman da
bazı azalarını ikişer defa yıkarken bazı azalarını üçer defa yıkardı. Üç
defadan fazla hiç yıkamazdı.
5. Bazen bir, bazen
iki, bazen de üç avuç su alarak ağzını ve burnunu yıkardı. Tek avuç suyu hem
ağzına hem burnuna birlikte alırdı.
6. Burnuna suyu sağ
eliyle alır, sol eliyle sümkü-rürdü.
7. Her abdest alışında
ağzına ve burnuna mutlaka su alırdı.
8. Başının tamamını
mesh ederdi. Ellerini öne arkaya doğru götürerek başını mesh ederdi.
9. Başı ile beraber
kulaklarının içini ve dışını da mesh ederdi.
10. Alnına (kâkülüne)
mesh ettiği zaman meshi sarık üzerinde tamamlardı.
11. Mestli veya çoraplı
olmadığı zaman ayaklarını yıkardı.
12. Azalarını sıra ile
peşi peşine yıkayarak abdest alır, bir kere bile olsa bunu ihlal etmezdi.
13. Abdestine besmele
ile başlar ve sonunda şöyle derdi:
«أَشْهَدُ أَنْ
لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ، وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّداً
عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ»
“Şahadet
ederim ki Allah’tan başka hiçbir ilah yok-tur; O tektir, ortağı yoktur ve yine
şahadet ederim ki Mu-hammed onun kulu ve elçisidir. (Müslim)
«اَللَّهُمَّ
اجْعَلْنيِ مِنَ التَّوَّابِينَ وَاجْعَلْنيِ مِنَ الْـمُتَطَهِّرِينَ»
“Allah’ım!
Beni çokça tevbe edenlerden ve temizle-nenlerden kıl.” (Tirmizî)
Şöyle
de dua ederdi:
«سُبْحَانَكَ اللَّهمَّ
وَبِحَمْدِكَ، وَأَشْهَدُ أَنَّ لاَ إلَهَ
إلاَّ أنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وأَتُبُ إِلَيكَ»
“Allah’ım! Her türlü eksiklikten
münezzehsin. Hamd
sana, şükran sana! Şahadet ederim ki senden başka ilah yoktur. Affını diler,
sana tevbe ederim.”
14. Abdestin başında ne “hadesi
gidermeye niyet ettim” ne de “namaz kılma yolunun açılmasına niyet ettim”
şeklinde bir söz söylemezdi. Ne kendisi, ne de ashabından herhangi birisi niyetlerini
dilleriyle telaffuz etmiş değillerdir.
15. Kollarını ve
ayaklarını yıkarken dirseklerini ve ayak bileğini geçmezdi.
16. Abdest aldıktan sonra
azalarını kurulama alış-kanlığı yoktu.
17. Zaman zaman
sakallarının arasını su ile ova-lardı, fakat bunu devamlı yapmazdı.
18. Parmaklarının arasını
da su ile ovardı, fakat bunu da devamlı yapmazdı.
19. Her abdest alışında abdest suyunun başkası
tarafından dökülmesi onun âdeti değildi. Fakat abdest suyunu bazen kendisi
döker, bazen de bir ihtiyaç gereği başka biri abdest suyunu dökerek ona yardım
ederdi.
C- Mestler Üzerine
Mesh Konusundaki Sünneti:[5]
1. Sahih rivâyetlere
göre Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem hem ikamet halinde, hem de yolculukta
mestler üzerine mesh etmiştir. Meshin müddetini mukim için bir gün bir gece,
yolcu için üç gün üç gece ile sınırlan-dırmıştır.
2. Mestlerin üst
kısmına mesh ederdi. Çoraplara da mesh ederdi. (Başına mesh ederken) bazen
sadece sarığına, bazen de kâkülü ile beraber sarığına mesh ederdi.
3.
Ayaklarının bulunduğu halin aksini yapmaya çalışmazdı. Yani ayakları mestli ise
mesh eder, açıkta ise yıkardı.
1. İster normal toprak,
ister çorak, isterse kum olsun, üzerinde namaz kıldığı her türlü yeryüzü parça-sıyla teyemmüm ederdi. Şöyle
buyururdu:
“Ümmetimden herhangi birine namaz vakti nerede
erişirse erişsin, mescidi de, temizleyicisi de yanındadır.” (Ahmed b. Hanbel).
2. Uzun yolculuklarında
yanında toprak taşımadı ve böyle bir şeyi de emretmedi.
3. Her namaz için
teyemmüm yaptığına ve bunu emrettiğine dair sahih hiçbir hadis nakledilmedi.
Bila-kis teyemmümü kayıtsız şartsız abdestin yerine kaim kıldı.
4. Ellerini bir defa
toprağa vurarak onunla hem yüzünü, hem de ellerini teyemmüm ederdi.
D
İkinci
Konu
Peygamber
sallallahu aleyhi ve sellem’in
Namaz
Konusundaki Sünneti[7]
A-
Namaza Başlaması ve Kıraati:
1. Namaza kalktığı
zaman “Allah-u Ekber” derdi. Tekbirden önce bir şey söylemezdi. Hiçbir
zaman niye-tini dili ile telaffuz etmezdi.
2. Tekbirle birlikte ellerini, kıbleye doğru par-maklarını
uzatarak kulak uçlarına –omuzları hizası-na- kadar kaldırırdı. Sonra sağ elini
sol elinin üstüne kordu.
3. Ellerini bağladıktan sonra bazen şu duayı okurdu:
«اَللَّهُمَّ
بَاعِدْ بَيْنِي وَبَيْنَ خَطَايَايَ كَمـَا بَاعَدْتَ بَيْنَ الْـمَشْرِقِ وَالـْمَغْرِبِ، اَللَّهُمَّ
اغْسِلْنيِ مِنْ خَطَايَايَ باِلثَّلْجِ وَالْـمَـاءِ وَالْبَرَدِ، اَللَّهُمَّ
نَقِّنِي مِنْ خَطَايَايَ كَمَـا يُنَقَّى الثَّوْبُ الأَبْـيَضُ مِنَ الدَّنَسِ»
“Allah’ım! Doğu ve batının arasını uzaklaştırdığın
gibi beni günahlarımdan uzaklaştır. Allah’ım! Beni gü-nahlarımdan su, kar ve
dolu ile arındır. Allah’ım! Beyaz elbisenin kirden temizlenişi gibi beni
günahlarımdan temizle.” (Buhârî ve Müslim).
Bazen de şu duayı okurdu:
«وَجَّهْـتُ وَجْهِـيَ لِلَّـذِي فَطَرَ السَّمَـاوَاتِ والأرْضَ
حَنِيفًـا مُسْلِمًـا وَمَـا أَنَـا مِنَ الـمُشْرِكِيـنَ، إِنَّ صَلاَتِـي
وَنُسُكِي وَمَـحْيَايَ وَمَـمـَاتِي اللهِ رَبَّ العَالَـمِيـن، لاَ شَرِيكَ لَهُ، وَبِذَلِكَ أُمِرْتُ،
وَأَنَ أَوَّلُ الـمُسْلِمِيْـنَ»
“Yüzümü tevhide bağlı bir Müslüman olarak
gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Ben ona ortak koşanlardan değilim. Benim
namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölü-müm ortağı bulunmayan, âlemlerin Rabbi
Allah’a aittir. Ben bununla emrolundum. Ben Müslümanların ilkiyim.”
(Müslim).
4. Başlangıç duasından
sonra
«أَعُوذُ باللهِ
مَنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ»
“Eûzu
billahi mine’ş-şeytani’r-racîm” der, sonra besmele
çekerek Fatiha’yı okurdu.
5. İki yerde sükût ederdi (yani sesini bir müddet keser,
açıktan bir şey okumazdı): Birincisi, tekbirle kı-raat arasındaki sükûttur.
İkincisi hakkında farklı görüşler vardır. Bir rivâyete göre bu, Fatiha’dan sonraki
sükûttur. Bir rivâyete göre de bu, rükûdan önceki sükûttur.
6. Fatiha’yı bitirince
başka bir sûreye başlardı. Ba-zen zammı sûreyi uzatır, bazen de yolculuk gibi
bir-takım sebeplerle kısa tutardı. Genellikle orta yolu tercih ederdi.
7. Sabah namazında (60-100)
âyet kadar okurdu. Bu namazı (Kaf), (Rûm), (Tekvir) sûreleriyle kıldırırdı. Bir
keresinde (Zilzal) sûresini iki rekâtta okuyarak kıl-dırdı. Yolcu iken (Felak)
ve (Nas) sûreleriyle kıldırdı. Bir defasında sabah namazında (Mu’minûn)
sûresini okumaya başladı, birinci rekâtta Mûsâ ve Harun kıs-sasına gelince
öksürük tuttu, hemen rükûa gitti.
8. Cuma günü sabah
namazını (Secde) ve (İnsan) sûrelerini okuyarak kıldırırdı.
9. Öğle namazına
gelince zaman zaman bu nama-zın kıraatini çok uzatırdı. İkindi namazında ise öğle
namazının kıraatinin yarısı kadar veya öğle namazını kısa tuttuğu zamanki kadar
okurdu.
10. Akşam namazını bazen
(Tûr), bazen (Mur-selât) sûresiyle kıldırırdı.
11. Yatsı namazında
(Tin) sûresini okurdu. Mu-az’a (Şems), (A’la) ve (Leyl) sûreleri gibi sûreleri
oku-masını tavsiye etti. Namaz kıldırırken (Bakara) sûresi-nin okunmasını hoş
karşılamazdı.
12. Bir sûreyi baştan
sona okumak Peygamber sal-lallahu
aleyhi ve sellem’in sünneti idi. Bazen bir sûreyi iki
rekâtta okuduğu da olurdu. Bazen de sûrenin başını okurdu. Sûrenin sonlarını ve
ortalarını okuduğu bilin-memektedir. Nafile namazlarda ise iki sûreyi bir
rekâtta okurdu.
Bir tek
sûreyi her iki rekâtta okuduğu ise çok na-dirdir. Cuma ve bayram namazları
dışında hiçbir na-mazda devamlı sûrette okumak üzere herhangi bir sûre tayin
etmezdi.
13. Bir ay sabah
namazından sonra kunut oku-muş, sonra terk etmişti.[8]
Gerektirici bir sebep olduğu zaman kunut okurdu. Sebep ortadan kalkınca kunut
okumayı bırakırdı. Yalnızca musibet ve felâket za-manlarında kunut okumak onun
sünneti idi. Ayrıca kunut okuması sabah namazına da özgü değildi.
1. Her namazda birinci
rekâtı ikincisinden daha uzun yapardı.
2. Kıraati bitirince
yeniden nefes alacak kadar bir müddet susar, sonra ellerini kaldırır, tekbir
alarak rü-kûya gider, ellerini dizleri üzerine sanki onları avuç-luyormuş gibi
koyar, ellerini yay gibi yapar ve yanla-rından uzaklaştırır, sırtını dümdüz
edip uzatır, mutedil bir vaziyet alırdı. Başını yukarı dikmez, aşağı indirmez,
sırtının hizasında tutardı.
3. Rükûda iken bazen:
«سُبْحَانَ رَبِّـيَ
الْعَظِيمِ»
“Yüce Rabbimi tenzih
ederim” derdi. (Müslim).
Bazen:
«سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ
رَبَّنَا وَبِحَمْدِكَ اللَّهُمَّ اغْفِرْليِ»
“Rabbimiz olan Allah’ım! Sana hamd ederek
seni tüm noksanlıklardan tenzih ederim. Allah’ım!
Beni bağış-la.” derdi. (Buhârî
ve Müslim).
Bazen
de:
«سُبُّوحٌ، قُدُّوسٌ، رَبُّ الْـمَلاَئِكَةِ وَالرُّوحِ»
“Allah çokça tesbih ve takdis edilendir,
meleklerin ve Ruh’un Rabbidir.” derdi. (Buhârî ve Müslim).
4. Rükûunun mutat
miktarı on defa tesbih edecek kadardır. Secdenin miktarı da öyledir. Bazen rükû
ve secdelerini kıyam kadar uzatırdı. Ancak bunu gece na-mazlarına mahsus olmak
üzere sadece gece namazla-rında yapardı. Peygamber’in genellikle yaptığı şey,
namazı tam bir denge içinde kılmak ve rükünlerini birbirine uygun hale
getirmekti.
5.
Rükûdan:
«سَمِعَ اللهُ
لِـمَنْ حَـمِدَهُ»
“Allah kendisine hamd edeni işitti”
(Buhârî
ve Müslim) diyerek başını kaldırırdı.
Rükûdan doğrulurken ellerini kaldırırdı.
Rükûdan kalktığında ve secdeden başını kaldırdığında belini doğ-rulturdu. “Bir
kimsenin rükû ve secdede belini doğ-rultmadan kıldığı namaz, namaz olmaz” buyururdu. (Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce).
Rükûdan
tam doğrulduğunda:
«رَبَّناَ
وَلَكَ الْـحَمْدُ»
“Rabbimiz!
Hamd sanadır.” derdi. Bazen bu zikri “vav” olmaksızın: «رَبَّناَ لَكَ الْـحَمْدُ» diye
söyler, bazen de başına bir “Allahumme” ilave ederdi.
6.
Bu rüknü rükû ve secdeler kadar uzatırdı. Bu esnada şu zikirleri okurdu:
«
اللَّهُمَّ رَبَّناَ وَلَكَ الْـحَمْدُ
مِلْ ءَ السَمـَاوَاتِ وَمِلْ ءَ الأَرْضِ،
وَمِلْءَ مَا بَيْـنَهُمَـا، وَمِلْءَ مَا شِئْتَ مِنْ شَيءً بَعْدُ، أَهْلَ
الثَّنَاءِ وَالـمجدِ، أَحَقُّ مَا قَالَ الْعَبْدُ، وَكُلُّنَا لَكَ عَبْدٌ،
لاَ مَانِعَ لِـمـَا أَعْطَيْتَ وَلاَ مُعْطِيَ لِـمـَا مَنَعْتَ، وَلاَ يَنْفَعُ ذَا الـجَدِّ
مِنْكَ الـجَدُّ»
“Allah kendisine hamd edeni işitti. Ey Rabbimiz
olan Allah’ım! Hamd sanadır. Gökler dolusu, yer dolusu ve sonra dilediğin şey
dolusunca hamd sanadır. Ey övgü ve şeref sahibi! Bir kulun –ki hepimiz senin
kulunuz- söylediği en doğru söz şudur: “Allah’ım! Senin verdiğine mani olacak
yok. Senin vermediğini de verecek olan yok. İtibar sahiplerine senin yanında
itibarları fayda vermez.” (Müslim).
7. Sonra ellerini
kaldırmadan tekbir alır ve sec-deye kapanırdı. Önce dizlerini, sonra ellerini,
sonra alnını ve burnunu yere kordu. Alnı ve burnu üzerine secde ederdi,
sarığının kıvrımına secde etmezdi. Ço-ğunlukla yere secde ederdi. Suya, çamura,
hurma yap-rağından örülmüş küçük örtüye, yine hurma yap-rağından örülmüş hasıra
ve tabaklanmış post üzerine secde etmiştir.
8. Secdeye vardığı
zaman alnını ve burnunu yere yerleştirir, koltuk altlarının beyazı görününceye
kadar ellerini yanlarından uzaklaştırırdı.
9. Ellerini omuzları ve
kulakları hizasına koyardı. Secdesinde düzgün bir şekilde durur, ayaklarının
par-mak uçlarını kıbleye doğru getirirdi. Avuçlarını ve parmaklarını yere
yayar, parmaklarının aralarını açmaz ve onları yummazdı.
10.
Secdede iken:
«سُبْحَانَ
رَبِّـيَ الأَعْلَى»
“Yüce Rabbimi her türlü noksanlıktan tenzih ede-rim”
derdi. (Buhârî
ve Müslim). Bazen de:
«سُبُّوحٌ، قُدُّوسٌ، رَبُّ الْـمَلاَئِكَةِ
وَالرُّوحِ»
“Allah çokça
tesbih ve takdis edilendir, meleklerin ve Ruh’un Rabbidir.” derdi. (Müslim).
11. Sonra ellerini
kaldırmaksızın tekbir alarak başını yerden kaldırır, yayılarak otururdu. Sol
ayağını yayar, üzerine oturur, sağ ayağını dikerdi. Ellerini uyluklarının
üzerine koyar, dirseğini uyluğunun, elinin ucunu ise dizinin üzerine getirirdi.
Parmaklarından ikisini (orta parmak ile baş parmak) yumarak halka yapar, sonra
bir parmağını (işaret parmağını) kaldırır, onu hareket ettirerek dua ederdi.
Ve
şöyle derdi:
«رَبِّ اغْفِرْ ليِ، وَ ارْحَـمْنِي، وَ اجْبُرْنِي، وَ ارْفَعْنيِ، وَ اهْدِنِي، وَ عَافِنيِ وَ ارْزُقْنيِ »
“Rabbim!
Beni bağışla, bana merhamet et. Bana yardım et, beni yücelt. Bana hidâyet et.
Bana afiyet ve rızk ver.” (Ebu Dâvûd, Tirmizî, İbn Mâce).
12. Bu rüknü secde
miktarı kadar uzatmak onun âdeti idi.
13. Sonra uyluklarına
dayanarak ayaklarının ön kısmı üzerinden ayağa kalkardı. Ayağa kalkınca hemen
kıraate başlardı. Namazın başında sustuğu gibi burada susmazdı. Şu dört şey
dışında ikinci rekâtı aynen bi-rinci rekât gibi kılardı: Sükût, başlangıç
duası, başlama tekbiri ve birinci rekâtı ikinciden uzun kılmak. Birinci rekâtı
bazen sonradan gelenlerin ayak sesleri kesilin-ceye kadar uzatırdı.
14. Teşehhüt için
oturduğunda sol elini sol uyluğu üzerine, sağ elini de sağ uyluğu üzerine kor,
işaret par-mağı ile işaret ederdi. Parmağını ne tamamen diker, ne tamamen
hareketsiz bırakır, birazcık büker ve hareket ettirirdi. Serçe parmağı ile
yüzük parmağını toplar, orta ve başparmaklarıyla halka yapar ve dua etmek üzere
işaret parmağını kaldırır, ona doğru bakardı.
15.
Bu (ilk) oturuşta daima teşehhüt duasını okur ve ashabına da okumaları için öğretirdi:
«اَلتَّحِيَّاتُ ِللهِ، وَالصَّلَوَاتُ
وَالطَّيِّـبَاتُ، اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ أَيُّهَا النَّبِيُّ وَرَحْـمَةُ اللهِ
وَبَرَكَاتُهُ، السَّلاَمُ عَلَيْنَا وَعَلَى عِبَادِ اللهِ الصَّالِـحِينَ.
أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّداً عَبْدُهُ
وَرَسُولُهُ»
“Selamlar, dualar ve bütün güzel şeyler
Allah’adır. Ey Nebi! Selam sana, Allah’ın rahmeti ve bereketi senin üzerine
olsun. Selam bize ve Allah’ın salih kullarına... Şahadet ederim ki Allah’tan
başka ilah yoktur ve yine şahadet ederim ki Muhammed O’nun kulu ve elçisidir.”
(Buhârî
ve Müslim).
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bu
ilk teşehhü-dü sanki kızgın bir taşın üzerinde oturuyormuş gibi kısa tutardı.
Sonra tekbir alıp uyluğuna dayanarak ayaklarının ön kısmı ve dizleri üzerinde
üçüncü rekâta kalkardı. Burada da ellerini kaldırırdı. Sonra (üçüncü rekâtta
kalkınca) sadece Fatiha sûresini okurdu. Bazen son iki rekâtta Fatiha’dan başka
bir şey de okurdu.
16. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem son teşeh-hüde oturduğunda teverrük vaziyetinde
otururdu.[10]
Kalçasını yere salıverir, ayağını tek bir yandan çıkarırdı. (Ebû Dâvûd).
Sol ayağını uyluğu ile inciği altına kor, sağ
ayağını diker, bazen de onu yere yayardı.
Sağ elini sağ uyluğu üzerine kor, üç parmağını
yu-mar, şahadet parmağını dikerdi.
Namazında
dua eder ve şöyle derdi:
اللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ، وَ أَعُوذُ بِكَ مِنْ فِتْنَةِ الْـمَسِيحِ
الدَّجَّالِ، وَ أَعُوذُ بِكَ مِنْ
فِتْنَةِ الْـمَحْيَا وَ الْـمَمَـاتِ،
اللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنَ الْـمأْثَمِ وَ الْـمَغْرَمِ»
“Allah’ım! Kabir azabından sana sığınırım.
Mesih Deccal’ın fitnesinden sana sığınırım. Hayatın ve ölümün fitnesinden sana
sığınırım. Allah’ım! Günahtan ve borç-tan sana sığınırım.” (Buhârî).
Sonra sağına ve soluna “esselamu aleykum ve
rah-metullah” diyerek selam verirdi.
17. Namaz kılacak
kimsenin bir ok yahut değnek ile de olsa önüne sütre dikmesini emrederdi. Yolcu-lukta
ve açık alanda bulunduğunda yere bir hançer di-ker, ona doğru namaz kılardı.
Böylece bu hançer onun sütresi olurdu. Binitini enlemesine yatırıp ona doğru
namaz kıldığı da olurdu. Biniti olan hayvan yatmazsa semeri alıp diker, onun
arkasında namaz kılardı.
18. Duvara doğru namaz
kılacağı zaman duvarla kendisi arasında bir koyun geçecek kadar mesafe bırakırdı.
Duvarın uzağına durmazdı. Aksine sütreye yakın olmayı emrederdi.
1. Namazda sağa sola
bakmazdı.
2. Namazda gözlerini
kapamazdı.
3. Namazda başını öne
eğerdi. Uzunca bir namaz kılmak niyetiyle namaza girip de bir çocuğun ağla-masını
işitince anasına zahmet vermemek için namazı kısa keserdi. Torunu Umâme’yi omuzunda
taşıyarak farz namaz kılardı. Ayağa kalktığında omuzuna alır, rükû ve secdeye
vardığında yere kordu.
4. Namaz kılarken Hasan
yahut Hüseyin gelir, sır-tına binerdi. Bunun üzerine onları sırtından düşürmek
istemediği için secdeyi uzatırdı.
5. O namazda iken Aişe
kapıya gelir, kapıyı ona açmak için kapıya kadar yürür, sonra namaz kıldığı
yere döner ve namazına kaldığı yerden devam ederdi.
6. Namazda kendisine
verilen selama işaretle kar-şılık verirdi.
7. Namazda iken
oflardı, ağlardı, bir ihtiyaç se-bebiyle öksürdüğü olurdu.
8. Bazen yalınayak,
bazen ayakkabılarıyla namaz kılardı. Yahudilere muhalefet için ayakkabı ile
namaz kılmayı da emretmişti.
9.
Bazen bir tek elbise ile, çoğunlukla da iki kat el-bise içinde namaz kılardı.
D- Namazdan Sonra Yaptığı Şeyler:[12]
1.
Selam verdiği zaman üç kere istiğfar eder, sonra şöyle derdi:
«اَللَّهُمَّ أَنْتَ السَّـلاَمُ، وَمِنْكَ
السَّـلاَمُ، تَبَارَكْتَ يَا ذَا الْـجَـلاَ لِ وَالإِكْرَامِ»
“Allah’ım! Selam sensin, yalnız sendendir
selamet. Çok yüce ve bereket sahibisin ey celal ve ikram sahibi!” (Müslim).
Kıbleye yönelik olarak yalnız bunları söyleye-cek kadar bekler, hemen cemaate
doğru yönelir, sağın-dan ve solundan çıkıp giderdi.
2. Sabah namazını
kıldığı zaman güneş doğuncaya kadar namaz kıldığı yerde otururdu.
3.
Her farz namazın arkasından şu duayı okurdu:
«لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ وَحْدَهُ
لاَشَرِيكَ لَهُ، لَهُ الْـمُلْكُ وَلَهُ الْـحَمْدُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ
قَدِيرٌ، اَللَّهُمَّ لاَ مَانِعَ لِمَا أَعْطَيْتَ، وَلاَمُعْطِيَ لِـمَا
مَنَعْتَ، وَلاَيَنْفَعُ ذَا الْـجَدِّ مِنْكَ الْـجَدُّ»
“Allah’tan başka ilah
yoktur. O tektir, ortağı yok-tur. Mülk O’nundur, hamd O’nadır. O, her şeye gücü
yetendir. Allah’ım! Verdiğine mani olabilecek, verme-diğini de verebilecek
kimse yoktur. İtibar sahibinin iti-barı senin katında kendisine hiçbir fayda
vermez.” (Buhârî,
Müslim).
«لاَحَوْلَ وَ لاَ قُوَّةَ إِلاَّ بِاللهِ،
لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ، وَلاَ نَعْبُدُ إِلاَّ إِيَّاهُ، لَهُ النِّعْمَةُ وَ
لَهُ الْفَضْلُ وَ لَهُ الثَّنَاءُ الْـحَسَنُ، لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ
مـُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ وَ لَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ»
“Güç ve kuvvet ancak Allah’tandır. O’ndan başka
ilah yoktur. Biz sadece O’na ibadet ederiz. Nimet O’nun, fazilet O’nundur.
Güzel övgüler O’nadır. Kâfirler hoş-lanmasa
da dini sadece O’na mahsus kılarız.” (Müslim).
4.
Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem ümmetini, her namazın arkasında otuz üç
kere “Subhanallah”, otuz üç kere “Elhamdulillah”, otuz üç kere “Allahu
ekber” deyip yüze tamamlamak için şu duayı okumayı teşvik etti:
«لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ وَحْدَهُ
لاَشَرِيكَ لَهُ، لَهُ الْـمُلْكُ وَلَهُ الْـحَمْدُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ
قَدِيرٌ»
“La ilahe illallahu
vahdehu la şerike leh lehul mulku ve lehul hamdu ve huve ala kulli şeyin
kadir.” (Buhârî ve Müslim).
E-
Nafileler ve Gece Namazındaki Sünneti:
1. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem genellikle sünnetleri, bir sebebe bağlı olmayan
nafileleri ve özel-likle de akşamın sünnetini evinde kılardı.
2. Yolculuk dışında,
ikamet halinde iken şu on re-kât namazı devamlı kılardı: Öğle namazından önce
iki rekât, öğle namazından sonra iki rekât, akşam nama-zından sonra iki rekât,
yatsı namazından sonra evinde iki rekât ve sabah namazından önce iki rekât.
3. Sabah namazının sünnetini
kılmaya bütün nafile namazlardan daha çok özen gösterir ve devam ederdi. Ne
ikamet halinde, ne de yolculuk halinde sabah na-mazının sünnetini ve vitri hiç
terk etmezdi. Yolculukta bu iki namazdan başka ratibe sünnet kıldığı nakledil-memiştir.
4. Sabah namazının
sünnetini kıldıktan sonra sağ yanı üzerine yatardı.
5. Zaman zaman öğleden
önce dört rekât kılardı. Öğleden sonraki iki rekât sünneti kılamadığı zaman
ikindiden sonra kaza ederdi.
6. Gece namazını
çoğunlukla ayakta kılardı. Bazen oturarak kılardı. Bazen de kıraati oturduğu
yerde yapar, kıraatinden az bir bölüm kaldığında ayağa kalkar, ayakta o bölümü
tamamlar ve rükûa varırdı.
7. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem (gece nama-zını kılarken) her iki rekâtta bir
selam vererek sekiz rekât namaz kılar, sonra peşi peşine bir çırpıda beş re-kât
vitir kılar, bunun da sadece son rekâtında teşeh-hüde otururdu.
Veya (gece namazını)
dokuz rekât olarak kılar, bunların sekizini hiçbirinde oturmadan peşi peşine
kılar, sekizincide oturur, sonra selam vermeden dokuzuncu rekâtı kılmak için
ayağa kalkar, dokuzuncu rekâtı kıl-dıktan sonra oturur, teşehhüdü okur ve selam
verirdi. Selam verdikten sonra iki rekât daha kılardı.
Veya az önce anlatılan dokuz rekât gibi yedi
rekât namaz kılar; sonra iki rekât daha oturarak namaz kılardı.
8. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem gecenin ba-şında da, ortasında da, sonunda da
vitir kıldı. “Gece kıldığınız en son namaz vitir olsun” buyururdu. (Buhârî ve Müslim).
9. Vitirden sonra iki
rekât namaz kılardı. Bu iki rekâtı bazen oturarak kılardı, bazen de kıraati
oturarak yapar, rükû edeceği zaman ayağa kalkıp rükû ederdi.
10. Uyku bastırırsa veya
sancı tutarsa gece kıla-madığının yerine gündüz on iki rekât namaz kılardı.
11. Tam bir gece boyunca
sabaha kadar bir âyeti tekrar tekrar okuyarak geceyi ihya etti.
12. Gece namazında Kur’ân’ı
bazen sessiz okur, bazen sesli okurdu; kıyamı bazen uzatır, bazen kısa tutardı.
13. Vitirde “A’la”,
“Kâfirun” ve “İhlâs” sûrelerini okur, selam verince üç defa “Subhane’l-Meliku’l-Kud-dûs”
der, üçüncüsünde sesini yükseltir ve uzatırdı. (Ebu Dâvûd, Nesâî, İbn
Mâce).
Üçüncü
Konu
1. Cuma gününe saygı
göstermek, önem vermek ve başka günlerde yapmadığı bazı şeyleri Cuma günü
yapmak onun sünnetlerindendi. Cuma günü yapılan şeylerden bazıları şunlardır:
Cuma günü gusletmek, en güzel elbiseleri giymek, hutbe okunurken susmak -ki bu
vaciptir- ve Peygamber’e çokça salâvat getirmek.
2. İnsanlar toplandığı
zaman evinden çıkar; onlara selam verir, sonra minbere çıkar, yüzünü insanlara
döner, minber üzerinde onlara selam verir, sonra otu-rurdu. O oturunca Bilâl
ezana başlar, ezan bitince ayağa kalkar, hutbe ile ezan arasında fasıla
vermezdi. Minber yaptırmadan önce hutbe esnasında bir yaya veya asaya
dayanırdı.
3. Hutbeyi ayakta okurdu.
Sonra az bir miktar oturur, sonra tekrar kalkar ve ikinci hutbeyi okurdu.
4. Kendine yakın
oturulmasını ve susulmasını emrederdi. Arkadaşına sus diyen bir adamın boş ko-nuşmuş
olacağını, boş konuşanın ise cumasının ol-mayacağını haber verdi.
5. Hutbe okuduğu zaman
gözleri kızarır, sesini yükseltir, sanki düşman ordusuna karşı uyaran birisi
gibi öfkesi şiddetlenirdi.
6. Hutbesine “emma
ba’du” diyerek başlar, hutbeyi kısa keser, namazı uzatırdı.
7. Hutbesinde ashabına
İslam’ın kaidelerini ve hü-kümlerini öğretir, emirleri ve yasakları bildirirdi.
8. O esnada ortaya
çıkan bir ihtiyaçtan dolayı yahut ashabından birinin soru sorması üzerine
hutbeyi keser, ona cevap verir, sonra kaldığı yerden hutbesine devam eder ve
tamamlardı. Bazen bir ihtiyaçtan dolayı minberden iner, sonra geri dönerek
hutbesini tamam-lardı. Duruma göre hutbesinde ashabına emirler verir-di.
Aralarında sıkıntılı veya ihtiyaç sahibi birini gö-rünce onlara o kişiye sadaka
vermelerini emreder ve buna teşvikte bulunurdu.
9. Hutbe esnasında Allah’ı
anarken işaret parmağı ile işaret ederdi. Kuraklık olup yağmur yağmadığı zaman
hutbesi esnasında yağmur duası yapardı.
10. Cuma namazını
kıldığı zaman evine girer, iki rekât sünnetini evinde kılar, sünnet kılacaklara
Cuma-dan sonra dört rekât kılmalarını emrederdi.
Dördüncü
Konu
1. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem bayram na-mazlarını musallâda[15]
kılardı. Bayram namazına çıkar-ken en güzel elbiselerini giyerdi.
2. Ramazan bayramına
çıkmadan önce sayısı tek olmak üzere, birkaç tane hurma yerdi. Kurban bayra-mında
ise musalladan dönmeden hiçbir şey yemezdi. Kurbanın etinden yerdi. Ramazan
bayramında bayram namazını geciktirir, kurban bayramında ise namazda acele
ederdi.
3. Evden yaya olarak
çıkar, önünden küçük bir mızrak götürülür, musallaya varınca bu mızrağa doğru
namaz kıldırması için Peygamberimizin önüne diki-lirdi.
4. Musallaya varınca
ezansız, kametsiz ve “es-Salâtu câmiatun”= “Haydin cemaatle namaza!” dedirt-meden
doğrudan doğruya namaza başlardı. O ve ashabı musallaya vardıkları zaman bayram
namazından önce ve sonra başka hiçbir namaz kılmazlardı.
5. Bayram namazını
hutbeden önce kıldırırdı. Bay-ram namazını iki rekât olarak kılardı. Birinci
rekâtta başlangıç tekbiriyle birlikte arka arkaya yedi tekbir alır, her iki tekbir
arasında çok az bir müddet susardı. Tekbirler arasında belli bir zikir
söylediği nakledilme-miştir. Tekbirleri tamamladığı zaman kıraate başlardı.
Kıraati bitirince tekbir alır ve rükûya varırdı. Sonra tekbir alıp ikinci
rekâta kalkınca peşi peşine beş tekbir alır, sonra kıraate başlardı. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem bayram namazını tamamladığında, cemaat kendi
saflarında otururken onlara karşı dönüp hitap eder, vaaz eder, emredeceği
şeyleri emreder, yasaklayacağı şeyleri yasaklardı. Birinci rekâtta “Kaf”,
ikinci rekâtta “Kamer” sûrelerinin tamamını okurdu. Bazen de “A’la” ve “Ğaşiye”
sûrelerini okurdu.
6. Hutbeyi yerden
okurdu. Orada bir minber yoktu.
7. Bayram namazına
katılan kimseleri, hutbeyi dinlemek için, oturmakla gitmek arasında serbest bı-rakmıştır.
Bayram cuma gününe denk geldiği zaman bayram namazı ile yetinebileceklerini,
isterlerse Cuma namazına gelmeyebileceklerini bildirmiştir.
8. Bayram günü bayram
namazına farklı yol-lardan gider gelirdi.
U
Beşinci
Konu
Küsuf Namazı Konusundaki Sünneti[16]
1. Güneş tutulunca Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem ridasını sürüyerek korku ve endişe
içinde süratle mescide doğru gitti. Öne geçip iki rekât namaz kıldı. İlk
rekâtta açıktan Fatiha ve uzunca bir sûre okudu. Sonra rükûya vardı ve uzunca
bir rükû yaptı. Sonra başını rükûdan kaldırdı ve kıyamı uzattı; bu ikinci kıyam
önceki kıyamdan daha az sürdü. Başını rükûdan kal-dırdığında
«سَمِعَ اللهُ لـِمَنْ حَـمِدَه رَبَّناَ وَلَكَ الْـحَمْدُ»
deyip
kıraate başladı. Sonra tekrar rükûa vardı ve uzunca bir rükû yaptı; fakat bu
rükû öncekinden kısa oldu. Sonra rükûdan başını kaldırdı. Ardından secdeye
gidip uzunca bir secde yaptı. Sonra birinci rekâtı kıldığı gibi ikinci rekâtı
kıldı. Her iki rekâtta da ikişer rükû ve ikişer secde yaptı. Sonra namazdan
çıktı ve insanlara etkileyici bir hutbe okudu.
2. Güneş tutulduğunda
Allah’ı zikretmeyi, namaz kılmayı, dua ve istiğfar etmeyi, sadaka vermeyi ve
köle azat etmeyi emretti.
z
Altıncı
Konu
1. Peygamber (Cuma
günü) minberde hutbe oku-duğu esnada yağmur duası da yapardı. Cumanın dışın-da
da yağmur duası yapardı. Mescitte otururken ellerini kaldırır ve yağmur
duasında bulunurdu.
2.
Yağmur duası yaparken söylediği dualardan ez-berlenip de bize ulaşanlarından bir
kısmı şunlardır:
«اَللَّهُمَّ اسْقِ عِبَادَكَ وَبَـهَائِمَكَ
وانْشُر رَحْـمَتَكَ وَأَحْي بَلَدَكَ الْـمَيَّتَ»
“Allah’ım! Kullarını, dilsiz hayvanlarını sula;
rah-metini yay, ölmüş ülkeni dirilt.” (Ebû Dâvûd).
«اَللَّهُمَّ اسْقِنَا غَيْـثً مُغِيـثًا،
مَرِيئًا، مَرِيعًا، نَافعًا غَيْرَ ضَارٍ، عَاجِلًا غَيْرَ ﺁجِلٍ»
“Allah’ım! Bize
cankurtaran, bereketli, hoş, faydalı, zarar vermez, acil, gecikmez bir yağmur
ver.” (Ebû
Dâvûd).
3. Bulut ve rüzgârı
görünce yüzünden belli olur, bir ileri, bir geri giderdi. Yağmur yağınca da
rahatlar ve sakinleşirdi.
4.
Yağmur yağdığını gördüğü zaman:
«اَللَّهُمَّ صَـيِّبًا
نَافعًا»
“Allah’ım, bize faydalı yağmur ver.”
derdi. (Buhârî
ve Müslim). Yağmur yağarken elbisesini açar ve yağmurun
bedenini ıslatmasını sağlardı. Bunun sebebi soruldu-ğunda şöyle cevap vermişti:
“Çünkü bunun Rabbi ile sözleşmesi yenidir.” (Müslim).
5.
Yağmur çok yağınca ondan havanın açılması için dua etmesini istediler.
Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem de havanın açılması için şöyle dua etti:
«اَللَّهُمَّ حَوَالَيـنَا وَ لاَ عَلَيْـنَا، اَللَّهُمَّ عَلَى الظّرابِ، والآ كـَامِ، والـجِبَالِ، وبُطُونِ الأَوْدِيةِ، وَمَنَابِتِ الشَّجَرِ»
“Allah’ım! Etrafımıza yağdır, üzerimize değil!
Al-lah’ım! Tepelere, dağlara, bayırlara, vadi içlerine ve otlaklara yağdır.”
(Buhârî
ve Müslim).
x
Yedinci
Konu
Korku Namazı Konusundaki Sünneti[18]
1. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem korku namazı kılarken, şâyet düşman kendisi ile
kıblesi arasında ise, bütün Müslümanları arkasına saf saf dizer, kendisi tekbir
alınca arkasındakilerin hepsi de tekbir alırdı. Sonra hep birlikte rükûa
varırlar, hep birlikte rükûdan kalkarlardı. Sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem ve özellikle hemen arkasındaki saf secdeye
kapanır, diğer saf düşmana karşı ayakta kalırdı. Bu şekilde birinci rekâtı
bitirip ikincisine kalkınca arkadaki saf iki secde yapar, sonra ayağa kalkar,
birinci saffın yerine ilerler, birinci saf ise gerileyerek onların yerine
geçerdi. Böylece her iki grup da birinci safta bulunma faziletini elde etmiş olur
ve tıpkı ilk rekâtın secdesini birinci saffın Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem ile yapması gibi burada da ikinci saf ikinci
rekâtın secdesine yetişip onunla birlikte yapmış olur. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem teşehhüdde oturunca arka saf iki secde yapar,
teşehhüdde ona katılır, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile
beraber hep birlikte selam verirlerdi.
2. Düşman kıble yönünde
değilse, bu durumda:
a- Kimi zaman cemaati, bir grup düşman karşı-sında
duracak ve bir grup da kendisi ile birlikte namaz kılacak şekilde iki gruba
ayırırdı. Gruplardan biri onunla birlikte bir rekât namaz kılar; sonra o grup
namaz içinde diğer grubun yerine geçer; diğer grup gelir, beriki grubun yerine
geçer, Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem’le birlikte ikinci rekâtı kılar; sonra
selam verirdi. Her iki grup imamın selamından sonra birer rekât kaza kılardı.
b- Kimi zaman iki gruptan birine bir rekât
kıldırır; sonra ikinci rekâta kalkar ve kendisi dururken namaz kıldırdığı grup
bir rekât kılar ve Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem rükû
etmeden önce o grup selam verirdi. Öteki grup gelir; onunla birlikte ikinci
rekâtı kılar; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem teşehhüde
oturunca ayağa kalkarlar; Allah Rasûlü onları
teşehhütte bek-lerken bir rekât kılarlar ve teşehhüdü okumalarının ardından Peygamber
sallallahu
aleyhi ve sellem onlara selam verdirirdi.
c- Kimi zaman iki gruptan birine iki rekât
kıldırır, onlara selam verdirirdi. Sonra öteki grup gelir, onlara da iki rekât
kıldırır ve selam verdirirdi.
ç- Kimi zaman ise iki gruptan birine bir rekât
kıldırır; o grup gider, hiçbir kaza kılmazdı. Diğeri gelir, onlara da bir rekât
kıldırır ve bu grup da hiçbir kaza kılmazdı. Böylece kendisi iki, cemaat ise
birer rekât namaz kılmış olurlardı.
z
Sekizinci
Konu
Cenaze Konusundaki Sünneti[19]
1. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem’in cenazeler konusunda çok mükemmel bir
sünneti vardı ve diğer milletlerinkinden tamamen farklı idi. Onun bu konu-daki
sünneti hem ölünün, hem de onun ailesinin ve akrabalarının yararına olan
şeyleri içerir. Birinci saf-hada kişiyi hastalığında ziyaret eder, ahireti
hatırlatır, ona vasiyetini yapmasını, tevbe etmesini söyler; son sözünün
kelime-i şahadet olması için yanında bu-lunanlara bu kelimeleri telkin etmelerini
emrederdi.
2. Allah’ın hüküm ve
takdirinden en fazla hoş-nutluk duyan ve O’na en çok hamd eden kişi idi. Bu-nunla
beraber, kalbi Allah’a karşı hoşnutluk ve şükran hisleriyle dolu, dili Allah’ın
zikri ve hamdi ile meşgul olduğu halde oğlu İbrahim öldüğü gün çocuğuna olan
şefkat, merhamet ve acıma hisleriyle ağlamıştı. Şöyle derdi: “Gözden yaş
boşanır, kalp hüzünlenir, ama biz Rabbi hoşnut etmeyecek bir söz söylemeyiz.” (Buhârî ve Müslim).
3. Yanakları tokatlamayı ve bağırıp çağırarak ağla-mayı
yasakladı.
4. Ölünün Allah’ın huzuruna
çıkacak şekilde hazır-lanması, temizlenip yıkanması ve beyaz bir elbise ile
kefenlenmesi acele ettiği işlerdendi.
5. Ölünün yüzünü ve
bedenini örter, gözlerini ka-patırdı.
6. Ölüyü öptüğü
olmuştur.
7. Yıkayıcının lüzumuna
göre ölüyü üç veya beş veya daha fazla yıkamasını; son yıkayışta ise kâfur
denilen bir koku kullanılmasını emrederdi.
8. Savaş meydanında
ölen şehitleri yıkatmazdı. Onların deri ve demir eşyalarını çıkarır, kendi
elbiseleri içinde defneder ve cenaze namazlarını kılmazdı.
9. İhramlı biri öldüğü
zaman su ve sedir yaprağı ile yıkanmasını ve ihram elbisesi ile kefenlenmesini
emret-miş, güzel koku sürülmesini ve başının örtülmesini ya-saklamıştı.
10. Ölünün yakınına ona
güzel bir kefen almasını, beyaz bir kefen kullanılmasını emreder, aşırılık ve
israfı yasaklardı.
11. Şâyet kefen bütün
bedeni örtmeye yetmeyecek kadar kısa olursa başını örter, ayaklarının üzerine
yeşil ot kordu.
A- Cenaze Namazı Konusundaki Sünneti:[20]
1. Cenaze namazını
mescidin dışında kılardı. Ba-zen mescidin içinde kıldığı da olurdu. Fakat bu
devamlı yaptığı bir iş değildi.
2. Önüne bir cenaze
getirildiği zaman “Borcu var mı?” diye sorardı. Ölenin geride bıraktığı borcu
varsa cenaze namazını kılmazdı ama arkadaşlarına kılmala-rını emrederdi. Allah
fetihler nasip edince (ganimet gelince) borçlunun da namazını kılar, onun
borcunu kendi üzerine alır, ölünün malını da varislerine bıra-kırdı.
3. Cenaze namazını
kılmaya başlayınca tekbir alır, Allah’a hamd edip övgüde bulunur ve dua ederdi.
Cenaze namazında dört tekbir alırdı. Beş tekbir aldığı da oldu.
4.
Cenaze namazında sadece ölü için dua edilme-sini emrederdi. Ondan nakledilen
cenaze dualarından bazıları şunlardır:
«اَللَّهُمَّ
اغْفِرْ لِـحَيِّـنَا
وَمَيِّـتِنَا، وَصَغِيْرِنَا وَكَبِيرِنَا، وَذَكَرِنَا وَأُنْثَانَا، وَشَاهِيدِنَا
وَغَائِبِنَا، اَللَّهُمَّ مَنْ أَحْيَيْتَهُ مِنَّا فَأَحْيهِ عَلىَ
الإِسْلاَمِ، وَمَن تَوفَّيْتَهُ مِنَّا فَتَوَفَّهُ عَلَى
الإيمـَانِ، اَللَّهُمَّ لاَ
تَـحْرِمْنَا أَجْرَهُ وَلاَ تَفْتِنَّا
بَعْدَهُ»
“Allah’ım! Dirimizi, ölümüzü, büyüğümüzü, küçüğümü-zü,
erkeğimizi, kadınımızı, burada hazır olanları, olma-yanları bağışla. Allah’ım!
Bizden yaşattıklarını İslam üzere yaşat. Bizden eceli gelenleri de iman üzere
öldür. Allah’ım! Onun mükâfatından bizleri de mahrum etme, ondan sonra da bizi
fitneye düşürme!” (Tirmizî,
Nesâî, İbn Mâce).
Bu konuda şu dua da ondan nakledilmiştir:
“Allah’ım!
Onu bağışla, ona merhamet et. Azaptan onu muaf tut. Onu affet. Vardığı yerde
ona ikramda bulun. Girdiği yerde ona genişlik ver. Onu su, kar ve dolu ile
yıka. Beyaz elbisenin kirden temizlenişi gibi onu günahlarından temizle. Ona
dünyadaki yerinden daha hayırlı bir yer, ailesinden daha hayırlı bir aile,
eşinden daha hayırlı bir eş nasip eyle. Onu cennete dâhil eyle. Onu kabir
azabından ve cehennem azabından koru.” (Müslim).
5. Cenaze namazı
esnasında ölü erkekse başı hiza-sında, kadın ise ortası hizasında dururdu.
6. Çocuğun cenaze
namazını kılar, intihar edenin ve ganimetten çalanın namazını kılmazdı.
7. Cüheyne kabilesinden
recm cezasına çarptırdığı bir kadının cenaze namazını kılmıştı.
8. Gıyabında Necaşi’nin
cenaze namazını kılmıştı. Uzakta bulunan her cenazenin gıyabî cenaze namazını
kılmak âdeti değildi.
9.
Cenaze namazına yetişemediği kişinin cenaze namazını kabri başında kılardı.
B- Cenazeyi Takibi, Defni ve Sonrasındaki
İşlerle İlgili Sünneti:[21]
1. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem bir ölünün cenaze namazını kıldırdığı zaman
önünde yürüyerek kabre kadar takip ederdi. Cenazeyi takip eden kişi şâyet
binitli ise gerisinden, yaya ise cenazeye yakın olarak ya arkasından veya
önünden veya sağından ya da so-lundan takip etmesini sünnet kılmıştır. Cenazeyi
sü-ratle götürmelerini emretmiştir.
2. Yanından cenaze
geçtiği zaman ayağa kalkıl-masını emretti. Oturup ayağa kalkmadığı da sahih
yolla rivâyet edilmiştir.
3. Güneş doğarken,
batarken ve tam tepede iken cenaze defnetmezdi.
4. Kabrin kıble
tarafına bir yarık (lahit) oyardı, kabri derinleştirirdi, başın ve ayaklarını
konacağı yeri genişletirdi.
5. Ölü defnedildiği
zaman baş tarafından üç defa elleriyle toprak atardı.
6. Ölünün defin işi
bittikten sonra ashabıyla bir-likte ayağa kalkar ve kabir suallerine şaşırmadan
cevap verebilmesi için dua eder, ashabına da bunu emrederdi. (Ebu Dâvûd).
7. Kabrin başında
oturup Kur’an okumaz ve ölüye telkinde bulunmazdı.
6. Ölüm ilanını terk
etmek onun sünneti idi. Hatta bunu men ederdi.
C- Kabirler ve Taziye Konusundaki Sün-neti:[22]
1. Kabirleri yüksek
yapmak, yapımında tuğla ve kerpiç kullanmak ve üzerlerine kubbe yapmak Pey-gamber
sallallahu
aleyhi ve sellem’in sünneti değildi.
2. Ali’yi Yemen’e,
hiçbir put bırakmadan hepsini yok etmek ve yüksek olan her kabri yer seviyesine
in-dirip düzeltmek için göndermişti. Şu halde yüksek olan bütün kabirlerin
düzeltilmesi Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in
sünnetidir.
3. Kabirlerin kireçle
boyanmasını, üzerlerine bina yapılmasını ve yazı yazılmasını kesinlikle
yasaklamıştır.
4. Kabrini belli etmek
istediği kimsenin kabrine sadece alâmet olarak bir taş dikerdi.
5. Kabirlerin mescit
edinilmesini, üzerlerinde kan-dil yakılmasını yasaklamış ve bunları yapanları
lanet-lemiştir.
6. Kabirlere doğru
namaz kılınmasını ve kendi kabrinin bayram yeri haline getirilmesini
yasaklamıştır.
7. Kabirlere karşı
saygısızca davranmamak, onları çiğnememek, üzerlerine oturmamak, onlara dayanma-mak
onun sünneti idi.
8. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem ashabının kabirlerini, onlara dua etmek ve
onlar için bağışlanma dilemek maksadıyla ziyaret ederdi. Ziyaretçinin şöyle
demesini sünnet haline getirdi: “Ey bu diyarda yatan iman ehli Müslümanlar!
Allah’ın selamı üzerinize olsun. Biz de inşaallah sizin aranıza katılacağız.
Allah’tan hem bizim, hem sizin için afiyet dileriz.” (Müslim).
9. Ölünün ailesine
başsağlığı dilemek onun sün-neti idi. Taziye için toplanmak, kabri başında veya
başka bir yerde ölü için Kur’an okumak onun sünneti değildir.
10. Ölünün ailesini,
gelen insanlara yemek ye-dirmek zahmetine sokmak Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem’in sünneti değildir. Hatta diğer insanların
onlar için yemek yapmalarını emretmiştir.
y
Dokuzuncu
Konu
Zekâtlar ve Sadakalar Konusundaki Sünneti[23]
A-
Zekât Konusundaki Sünneti:
1. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem zekâtın vakti, miktarı, nisabı, kimlere farz
olduğu ve nerelere sarf edileceği konularında en mükemmel düzenlemeyi ge-tirmiştir.
Zekâtta hem mal sahiplerinin, hem de yok-sulların menfaatlerini gözetmiştir.
Zenginlerin malla-rında adaletsizliğe yol açmadan fakirlere yetecek ka-darını
farz kılmıştır.
2. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem
bir insanın zekâta müstahak olduğunu
bilirse ona zekât verirdi. Şâyet zekâta müstahak biri kendisinden ister, fakat
kendisi o kimsenin durumunu bilmezse, ona zenginin ve çalışıp kazanabilecek
güçte olanın zekâtta nasibi olmadığını bildirdikten sonra zekât verirdi.
3. Zekâtı, malın
bulunduğu beldedeki hak sahip-lerine paylaştırırdı. Eğer mal o beldeden artarsa
ken-disine getirilir ve onu dağıtırdı.
4. Zekât memurlarını
sadece sürüler, ekinler ve meyveler gibi açıktan görünen malların sahiplerine
gönderirdi.
5. Hurma sahiplerine,
ağaçlarındaki hurmaları, üzüm sahiplerine üzümlerini tahmin edecek, böylece
onların ne kadar zekât vereceğini hesap edecek bir tahminci gönderirdi.
6. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem atlardan, kö-lelerden, katırlardan,
merkeplerden; ölçülemeyen ve muhafaza edilip saklanamayan sebzelerden ve meyve-lerden
zekât almazdı. Kurumuş-kurumamış ayırt et-meksizin üzüm ve hurmanın zekâtını
alırdı.
7. Zekâtta malın en
iyilerini değil, vasat kalitelisini alırdı. Zekât veren kimseye, verdiği zekâtı
satın almayı yasaklamıştı. Fakir kimsenin kendisine verilen zekâttan zengine
hediye etmesi halinde o zenginin zekâttan yemesini mubah sayardı.
8. Zaman zaman zekât
mallarından Müslüman-ların yararına borç alıp kullanırdı. Bazen de zekât ve-recek
kimselerin zekâtlarını vakti gelmeden önce alırdı.
9. Bir adam ona zekât
getirdiği zaman Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ona
dua eder ve şöyle derdi: “Allah’ım! Bu adama bolluk ver, develerini bereket-lendir.”
(Nesâî).
Bazen de şöyle derdi: “Allah’ım! Bu şahsa
rahmet ve mağfiret et.” (Buhârî ve Müslim).
B- Fıtır Sadakası
Konusundaki Sünneti:[24]
1- Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem fıtır sadaka-sını hurmadan bir sa’ veya arpadan
bir sa’ veya süzme peynirden bir sa’ veya kuru üzümden bir sa’ olarak farz
kıldı.[25]
2. Fıtır sadakasını bayram namazından önce verirdi. Şöyle buyururdu:
“Kim bu fıtır sadakasını namazdan önce verirse, makbul bir zekât yerine
geçer. Kim na-mazdan sonra verirse bu da herhangi bir sadaka yerine geçer.” (Ebu Dâvûd).
3.
Bu sadakayı sadece yoksullara verirdi. Diğer sekiz sınıfa taksim etmezdi.
C- Nafile Sadakalar Konusundaki Sün-neti:[26]
1. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem insanlar içinde sahip olduğu mallardan en çok
sadaka veren kimse idi. Allah için verdiği şeylerde aza çoğa bakmazdı.
2. Onun yanında
herhangi bir kimse bir şey istese, az olsun çok olsun mutlaka o şeyi verirdi.
3. Bir şeyi verirken
duyduğu sevinç ve mutluluk, alan kişinin aldığı şeyden dolayı duyduğu mutluluk
ve sevinçten daha büyük olurdu.
4. Karşısına bir muhtaç
çıksa onu kendisine tercih eder, bazen yedirmek, bazen giydirmek sûretiyle
ikram-da bulunurdu.
5. Onunla beraber
bulunan kişi kendisini hayır yapmaktan alıkoyamazdı.
6. Vermesi ve
bağışlaması türlü türlü idi. Bazen hibe ederdi, bazen tasadduk ederdi, bazen
hediye ederdi. Bazen de bir şeyi satın alır, sonra onu bedeli ile birlikte
satıcısına geri verirdi. Bir şeyi borç olarak alır, sonra ondan daha fazlasını
verirdi. Hediyeyi kabul eder, karşılığını fazlasıyla verirdi.
Onuncu
Konu
Oruç
Konusundaki Sünneti
A- Ramazan Orucu Konusundaki Sün-neti:[27]
1. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem ancak, ya hilalin kesin bir sûrette
görünmesiyle ya da bir tek şahidin tanıklığıyla oruca başlardı. Şâyet hilali
görmez ve hiç kimse de hilali gördüğüne şahitlik etmezse, Şaban ayını otuza tamamlardı.
2. Otuzuncu gece görüş
alanını bulut kapatır da hilali göremezse Şaban ayını otuza tamamlardı. Hava
bulutlu olduğu gün oruç tutmaz, oruç tutulmasını da emretmezdi.
3. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem ancak iki kişi-nin şahitliğiyle oruçtan çıkar
ve bayram yapardı.
4. Ramazan’ın otuzuncu
günü bayram namazının kılınma vakti çıktıktan sonra iki şahit dün akşam Şevval
hilalini gördüklerine dair tanıklık ederlerse, Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem orucu bozar ve insanlara da orucu bozmalarını emreder,
ertesi gün bayram nama-zını aynı vaktinde kıldırırdı.
5. İftarda acele eder
ve acele davranılmasını teşvik ederdi. Sahur yemeği yer, sahur yemeği
yenilmesini teş-vik ederdi. Sahuru geciktirir ve geciktirilmesini teşvik
ederdi.
6. Akşam namazını
kılmadan önce iftar ederdi. Bulursa birkaç yaş hurma ile, bulamazsa kuru hurma
ile, onu da bulamazsa birkaç yudum su ile iftar ederdi.
7. Orucunu açtığı zaman
şöyle derdi: “Susuzluk gitti, damarlar ıslandı ve inşaallah ecir sabit
oldu.” (Ebû
Dâvûd).
8. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem her türlü iba-deti Ramazan ayında çokça
yapardı. Cebrail, Rama-zan’da onunla karşılıklı Kur’an okurdu.
9. Bu ayda bol bol
sadaka verir, iyilik yapar, Kur’an okur, namaz kılar, zikreder ve itikâfta
bulunurdu.
10. Ramazan’a mahsus
olmak üzere diğer aylarda yapmadığı ibadetleri yapardı. Hatta bazen bu ayda
visal orucu bile tutardı. Ashabını visal orucu tutmaktan men ederdi, onların
sadece sahur vaktine kadar oruca devam etmelerine izin verirdi.
B- Oruç Esnasında Yasak ve Mubah Olan Şeyler Hakkındaki
Sünneti:
1. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem oruçlunun cinsel ilişkiyi çağrıştıran çirkin
sözler söylemesini, şa-mata etmesini, sövmesini ve kendisine sövüldüğü za-man
karşılık vermesini yasaklamış; söven kişiye: “Ben oruçluyum” diye cevap
verilmesini emretmiştir.
2. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem Ramazan’da yolculuğa çıktı ve yolculuğu
esnasında oruç tuttuğu da oldu, tutmadığı da oldu. Sahabelerini de bu ikisi ara-sında
serbest bıraktı.
3. Düşmanlarına yaklaştıklarında sahabelerine oruç-larını
bozmalarını emrederdi.
4. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem yolculukta oruçlunun orucunu bozabileceği
mesafe için bir sınır koymadı.
5. Sahabeler yolculuğa
çıktıklarında evleri geç-meyi dikkate almaksızın oruçlarını bozuyorlar ve bu-nun
Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem’in sünneti oldu-ğunu haber
veriyorlardı.
6. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem hanımlarıyla cinsel ilişkide bulunduktan sonra
cünüp bir halde sabah namaz, vaktine kadar durduğu da olurdu. Sa-hurdan sonra/sabah
namazı vakti girince gusleder ve oruç tutardı.
7. Ramazan ayında
oruçlu iken bazı hanımlarını öperdi.
8. Oruçlu iken misvak kullanır, ağzına burnuna su alır ve
oruçlu iken başına su dökerdi.
9. Unutarak yiyen veya
içen kimseden kazayı dü-şürürdü.
10. Hasta ve yolcunun
orucunu bozup sonra kaza etmesine izin verdi. Kendilerine bir zarar gelmesinden
korkan hamile ve emzikli kadınlara da aynı izni verdi.
C- Nafile Oruçlar Konusundaki Sünneti:
1. Onun bu konuda çok
mükemmel bir sünneti vardı ve bu sünnet hem maksada çok uygundu, hem de
nefislere kolay gelen bir sünnetti. Bazen o kadar çok oruç tutardı ki, galiba
hiç iftar etmeyecek denilirdi. Bazen de galiba hiç oruç tutmuyor denilecek
kadar az oruç tutardı. Ramazan’dan başka hiçbir ayın tamamını oruçlu
geçirmezdi. Hiçbir ayda da Şaban ayında tuttu-ğundan daha fazla oruç tutmadı.
Hiçbir ayı da oruçsuz geçirmedi.
2. Sadece Cuma günü
oruç tutmayı mekruh sayar-dı. Pazartesi ve Perşembe günleri oruç tutmaya dikkat
ederdi.
3. İster yolcu, ister
mukim olsun dolunay günleri oruç tutar ve her hicri ayın 13. 14. ve 15. günleri
olan bu dolunay günleri oruç tutmayı teşvik ederdi.
4. Yine her hicrî ayın
başlangıç günlerinde üç gün oruç tutardı.
5. Şevval ayında altı
gün oruç tutma hakkında şöyle derdi: “Ramazanla beraber altı günlük Şevval
oru-cu, bütün bir yılı oruçlu geçirmeye denktir.” (Müslim).
Aşure gününün orucunu diğer günlerin orucuna tercih ederdi. Bu orucun geçmiş
bir senenin günahlarına kefaret olacağını haber verdi.
6. Arefe günü orucu
hakkında şöyle dedi: “Arefe günü orucu, geçen yılın ve kalan yılın günahlarına
kefa-rettir.” Arefe günü Arafat’ta oruç tutmamak da onun sünnetlerindendi.
7. Bütün seneyi oruçlu
geçirmek onun sünne-tinden değildi. Aksine bunun hakkında şöyle demiştir: “Bütün
senenin tamamını oruçlu geçiren, ne oruç tutmuş sayılır ne de iftar etmiş
sayılır.” (Nesâî)
8. Bazen nafile oruca
niyet eder, sonra onu bo-zardı. Ailesinin yanına girince : “Yanınızda
yiyecek bir şey var mı?” diye sorar, onlar “Hayır” derlerse: “O halde
ben de orucum” derdi. (Müslim).
9- Şöyle buyururdu: “Biriniz
oruçlu iken bir yemeğe davet edildiği zaman: Ben oruçluyum, desin.” (Müslim).
D- İ’tikâf Konusundaki Sünneti:[28]
1. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem Allah Teâlâ kendisini vefat ettirinceye kadar
Ramazan’ın son on gününde i’tikâfa girdi. İ’tikâfı bir defa terk etti, onu da
Şevval’de kaza etti.
2. Kadir gecesini
araştırdığından, bir defasında Ra-mazan’ın ilk on günü, sonra ortasındaki on
günü, daha sonra da son on günde i’tikâfa girdi. Sonra Kadir ge-cesinin son on
günde olduğunu anlayınca artık Rab-bine kavuşuncaya kadar Ramazan’ın son on
günü i’ti-kâfa girmeye devam etti.
3. Bu ibadeti ancak
oruçlu olarak yaptı.
4. Çadır kurulmasını
emreder, mescitte bir çadır kurulur ve orada yalnız kalırdı.
5. İ’tikâfa girmek
istediği zaman sabah namazını kılar, sonra i’tikâfa girerdi.
6. İ’tikâfa girdiğinde
yatağı serilir, i’tikâfa girdiği yere divanı konulurdu. Çadırına tek başına
girerdi.
7. İ’tikâfta iken
insani ihtiyaçları dışında evine gitmezdi.
8. Başını Aişe’nin
odasına doğru çıkarır, Aişe de hayızlı olduğu halde onun başını tarardı.
9. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem i’tikâfta iken hanımlarından birisi kendisini
ziyaret etmiş, gitmek için ayağa kalktığında Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem de onunla birlikte kalkmış ve geceleyin onu
evine kadar götürmüştü.
10. İ’tikâfta iken
hanımlarından hiçbirisiyle cinsel ilişkiye girmemiş, öpmemiş ve başka bir şey
yapma-mıştır.
11. Her sene i’tikâfta
on gün kalırdı, vefat ettiği yıl yirmi gün kaldı.
___
On Birinci
Konu
Hac ve Umre Konusundaki Sünneti[29]
A-
Umre Konusundaki Sünneti:
1. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem dört defa um-re yaptı:
Birincisi: Hudeybiye
Umresidir. Bunda müşrikler
onun Beytullah’a girmesini engellediler. O da engellen-diği yerde kurban kesti,
tıraş oldu ve ihramdan çıktı.
İkincisi: Ertesi yıl bu engellendiği umrenin ka-zasını
yaptı.
Üçüncüsü: Haccı ile
birlikte yaptığı umresi.
Dördüncüsü: Cirane’den yaptığı umre.
2. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem’in umreleri arasında Mekke’den çıkarak yaptığı
tek bir umre yoktur. Bütün umrelerini Mekke’ye girerek yapmıştır.
3. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem’in bir sene içinde yalnız bir kere umre
yaptığı bilinmektedir. Hiç-bir zaman bir sene içinde iki defa umre yapmamıştır.
4. Bütün umrelerini hac
ayları içinde yapmıştır.
5. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyur-du: “Ramazan’da yapılan bir umre
bir hacca bedeldir.” (Buhârî ve Müslim).
B- Hac Konusundaki Sünneti:[30]
1. Hac farz kılındığı
zaman Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem hiç geciktirmeden derhal hacca koştu.
Ömründe sadece bir defa haccetti ve kıran haccı yaptı.
2.
Öğle namazından sonra hac ve umre için niyet edip şu sözlerle telbiyeye
başladı:
لَبَّيْكَ
اللَّهُمَّ لَبـَّيْكَ، لَبَّيْكَ لاَ شَرِيكَ لَكَ لَبَّيْكَ، إِنَّ الْـحَمْدَ وَالنِّعْمَةَ
لَكَ والـمُلْكَ، لاَ شَرِيكَ لَكَ »
“Lebbeyk
Allahumme lebbeyk, innel hamde ve’n-ni’mete leke vel mulk, la şerike lek.”
(Buyur Allah’ım buyur! Senin ortağın yoktur, buyur! Hamd
sanadır, nimet ve mülk senindir. Senin ortağın yoktur.) Bu telbiyeyi ashabının
işiteceği şekilde yüksek sesle söyledi ve Allah’ın kendisine emretmesiyle, o da
onlara telbiye getirirken seslerini yükseltmelerini emretti. Telbiyeyi hiç
bırakmadı. İnsanlar kâh ilaveler yapıyorlar, kâh eksiltiyorlardı. O bunlara hiç
karşı gelmiyordu.
3.
İhrama girerken ashabını üç çeşit hac arasında muhayyer bıraktı. Sonra Mekke’ye
yaklaştıkları sırada beraberlerinde kurbanlık götürmeyenlere haccı ve kı-ranı
feshedip umreye niyet etmelerini emretti.
4.
Devenin palanı üzerinde oturarak hacca gitti. Hevdec ve tahtırevan içinde gitmedi.
Yükü, yani yiye-ceği ve eşyası, altında bulunuyordu.
Mekke’ye varınca yanında kurbanlığı bulunmayan
kimselerin haclarını umreye çevirmelerini ve ihramdan çıkmalarını;
kurbanlıkları bulunanların ise ihramlı ola-rak kalmalarını kesin olarak
emretti. Sonra kalktı ve Zituva’da konakladı. Zilhicce’nin dördüne rastlayan
Pazar gecesini orada geçirdi. Sabah namazını orada kıl-dı. Sonra aynı gün
gusletti ve gündüz vakti Hacun üze-rindeki, Mekke’nin yukarı tarafına düşen
yüksek tepe-den Mekke’ye girdi.
Mescid-i
Haram’a girince tahıyyetu’l-mescid na-mazını kılmadan doğruca Beytullah’a
yöneldi. Hacer-i Esved’in hizasına varınca onu selamladı. Üzerine var-madı.
Sonra Beyti soluna alarak sağından tavafa baş-ladı. Ne Kâbe kapısının yanında,
ne oluk altında, ne de Kâbe’nin arkasında ve rükünleri yanında dua etti. Ondan
sadece iki rükün arasında şu duayı ettiği rivâyet edildi: “Rabbimiz bize
dünyada da iyilik, ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru.” Tavaf
için bundan başka hiçbir dua belirlemedi.
Bu tavafı
esnasında ilk üç turda remel yaptı; yani hızlı yürürdü ve adımlarını kısa attı.
Ridasını koluna alıp iki ucundan birini kürek kemiklerinden biri üze-rine attı
ve diğer kürek kemiği ile omzunu açık bıraktı.
Hacer-i
Esved’in hizasına her gelişinde eli veya asası ile ona işaret etti ve “Allahu
ekber” diyerek ucu eğri asasını öptü.
Rüknü
Yemani’yi de selamladı, fakat onu öpmedi ve selamlaması esnasında elini de
öpmedi.
Tavafını
bitirince Makam-ı İbrahim’in arkasına geldi, “İbrahim’in makamından
kendinize bir namazgâh edinin” (Bakara:125) âyeti
gereğince makamı kendisi ile Beytullah arasına alarak iki rekât namaz kıldı.
Birinci rekâtta Fatiha’dan sonra İhlâs, ikinci rekâtta Kâfirun sûrelerini
okudu. Namazını bitirince Hacer-i Esved’e yönelerek onu selamladı.
Sonra Safa
tepesine çıktı. Tepeye yaklaşınca şu âyeti okudu: “Şüphesiz Safa ve Merve
Allah’ın sembol-lerindendir.” (Bakara:159). “Allah’ın
başladığı şeyle başla-rım” buyurdu. Sonra Beytullah’ı görünceye kadar Safa tepesinde
yükseldi, kıbleye yöneldi ve kelime-i tevhid ve tekbir getirerek şu zikri
söyledi: “Allah’tan başka ilah yoktur, o tektir, ortağı yoktur. Mülk
O’nundur. Hamd O’nadır. O’nun her şeye gücü yeter. Allah’tan başka ilah yoktur,
O tektir. O sözünü yerine getirmiş, kuluna yardım etmiş ve güçlü toplulukları
tek başına hezimete uğratmıştır.” (Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce).
Sonra bu arada dua etti ve üç defa böyle söyledi.
Sonra
Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem yürüyerek Merve’ye indi. Ayakları yokuş
aşağı vadinin tabanına doğru akınca, koştu. Vadiyi geçince tekrar normal yü-rüyerek
Merve tepesine doğru yükseldi. Bunu dikili iki yeşil alametin arasında yaptı.
Sa’yine yürüyerek başladı, insanlar kalabalıklaşınca da binitiyle tamamladı.
Merve’ye
varınca üzerinde yükseldi. Beytullah’a yöneldi ve Safa tepesinde yaptığı gibi
tekbir getirdi ve kelime-i tevhidi söyledi.
Merve’de
sa’yini tamamlayınca, yanında kurbanlık bulunmayan, kıran yahut ifrat haccı
yapan herkesin kesinlikle ihramdan çıkmalarını emretti.
Kurbanlığı
olduğu için kendisi ihramdan çıkmadı ve şöyle dedi: “Bu yapmakta olduğum
hacca yeniden başlıyor olsaydım, kurbanlık sevk etmez, haccı umreye
çevirirdim.” (Buhârî
ve Müslim).
Burada
saçlarını tamamen tıraş ettirenler için üç kere, kısalttıranlar içinse bir kere
dua edip Allah’tan onların bağışlanmalarını diledi.
Tevriye gününe
kadar Mekke’de kaldığı süre için-de, Mekke’nin dışında Müslümanlarla
konakladığı yer-de namazını kısaltarak kıldı.
Tevriye günü
kuşluk vakti beraberindekilerle birlikte Mina’ya doğru hareket etti. Daha önce
ihram-larından çıkmış olanlar bulundukları yerlerde hac için ihrama girdiler.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Mina’ya
ulaşınca orada konakladı ve öğle ile ikindiyi kıldırdı. Geceyi orada geçirdi.
Güneş doğunca oradan Arafat’a hareket etti. Ashabının içinde tekbir getiren de
vardı, telbiye getiren de vardı. O bunları işitiyor ve hiç kimseye itiraz
etmiyordu. -Kurulmasını emrettiği çadırının Nemire’de kurulmuş olduğunu gördü.-
Nemire, Arafat sınırları içinde değil, onun doğusunda bir köydü. Orada ko-nakladı.
Güneş tepe noktasından batıya doğru yöne-lince devesi Kusva’nın getirilmesini
emretti. Sırtına eğer vuruldu. Sonra, Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem Urane arazisindeki Batnü’l-Vadi’ye gelince
devesi üze-rinde insanlara muazzam bir konuşma yaptı. Bu konuş-mada İslam’ın
temel kaidelerini açıkladı; şirkin ve cahi-liyenin kaidelerini yıktı.
Çiğnenmeleri haram olan ve üzerinde bütün dinlerin ittifak ettiği haram
şeylerin haramlıklarını açıkladı. Cahiliye âdetlerini ve cahiliye ribasını
ayakları altına aldı. Kadınlarına iyi davran-malarını tavsiye etti. Ümmete
Allah’ın kitabına sarılma-larını tavsiye etti. Sonra onların kendisi hakkında
ko-nuşmalarını istedi ve mesajı onlara tebliğ ettiğine, görevini eda ettiğine
ve nasihat ettiğine dair Allah’ı onlara şahit tuttu.
Konuşmasını tamamlayınca Bilal’e ezan okumasını
emretti. Sonra Bilal kamet getirdi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem iki
rekât olarak öğle namazını kıldırdı. Her iki rekâtta da kıraati içinden icra
etti. Hâlbuki cuma günü idi. Sonra Bilal tekrar kamet getirdi. Pey-gamber sallallahu aleyhi ve
sellem beraberindeki Mekke-lilerle birlikte ikindi
namazını da iki rekât olarak kıl-dırdı. Onlara bunu dörde tamamlamalarını
emretme-diği gibi iki namazı birleştirmeyi terk etmelerini de emretmedi.
Namazını bitirince devesine bindi, vakfe yerine
geldi. İnsanlar Arefe günü onun orada oruçlu olup olmadığında şüphe edince
Meymune’nin gönderdiği sütü vakfe yerinde insanların gözünün önünde içti. Dağın
eteğinde kayaların yanında durdu. Kıbleye yö-neldi ve ip gibi uzayıp giden yaya
kafileleri önüne aldı. Devesinin üzerinde idi. Güneş batıncaya kadar dua etti,
Allah’a yalvardı, yakardı.
İnsanlara Urane vadisinin dibinden yukarılara
çıkmalarını emretti ve şöyle buyurdu: “Ben burada vakfe yaptım; Arafat’ın
her tarafı vakfe yeridir.” (Müslim).
Yoksul bir kimsenin yemek isteyişi gibi dua
esnasında ellerini göğsü hizasına kaldırırdı. Şöyle buyururdu: “En hayırlı
dua, Arefe günü yapılan duadır. Benim ve benden önceki peygamberlerin
söylediklerinin en hayırlısı ise şu zikirdir: Allah’tan başka ilah yoktur, o
tektir, ortağı yoktur. Mülk O’nundur. Hamd O’nadır. O’nun her şeye gücü yeter.”
(Tirmizî).
Güneş batıp da ufuktaki sarılık gidecek şekilde
tamamen kaybolunca Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem sekinet
içinde ağır ağır Arafat’tan hareket etti. Usame b. Zeyd’i terkisine aldı.
Devesinin yularını devenin başı yükün ucuna değecek şekilde kendisine doğru
çekerken şöyle dedi: “Ey insanlar! Ağır olunuz, Acele etmek iyi bir şey
değildir.” (Buhârî).
Çıkarken Me’zimeyn yolundan gitti. Arafat’a Dab
yolundan girmişti. Sonra hızlı ve yavaş arası orta bir yürüyüşle yol almaya
başladı. Geniş bir meydan bulduğunda yürüyüşünü hızlandırdı.
Yol alırken kesintisiz telbiye getiriyordu.
Yolda giderken bir ara devesinden indi, abdest bozdu, hafif bir abdest aldı. Sonra tekrar yürüdü ve
Müzdelife’ye ge-linceye kadar namaz kılmadı. Müzdelife’ye gelince na-maz için
abdest aldı. Ezan okunmasını emretti. Mü-ezzin ezan okudu, sonra kamet getirdi.
Peygamber sal-lallahu
aleyhi ve sellem yükler deveden indirilmeden ve develer
çökmeden akşam namazını kıldırdı. Sahabeler yüklerini develerinden indirince
namaz için kamet geti-rilmesini emretti. Sonra ezansız, sadece kametle yatsı
namazını kıldırdı. İkisi arasında başka bir şey kılmadı. Sonra sabaha kadar uyudu.
O geceyi ihya etmedi.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bu
gece ay ba-tınca ailesinin zayıf fertlerine tan yeri ağarmadan Mi-na’ya
gitmelerine izin verdi ve onlara güneş doğuncaya kadar şeytan taşlamamalarını
emretti.
Tan yeri ağarınca bir ezan ve bir kametle
vaktin evvelinde sabah namazını kıldırdı. Sonra devesine binip Meş’ar-i
Haram’daki vakfe yerine geldi. İnsanlara Müz-delife’nin tamamının vakfe yeri
olduğunu bildirdi. Kıbleye yöneldi, ortalık ağarıncaya kadar dua etti, yal-vardı,
yakardı, tekbir getirdi, tehlil getirdi ve zikir yaptı. Sonra güneş doğmadan
önce terkisine Fadl b. Abbas’ı alarak Müzdelife’den yola koyuldu.
Yolda İbn Abbâs’a şeytan taşlamada kullanmak
üzere kendisine yedi taş bulup getirmesini emretti. On-ları avucunda
silkeleyerek buyurdu ki: “Attığınız taşlar, bunlar gibi olsun. Dinde
aşırılıktan sakının..” (Nesâî, İbn Mâce).
Muhassir vadisine gelince hızlandı, iki yol ara-sında,
büyük cemreye çıkan orta yolu tuttu. Nihâyet Mina’ya geldi. Taş atmaya
başlayıncaya kadar telbiye getirmeye devam etti. Güneş doğduktan sonra binitli
bir halde vadinin aşağısından, Beytullah’ı soluna, Mi-na’yı sağına alarak Akabe
cemresini taşladı. Her bir taşı atarken tekbir getiriyordu.
Sonra Mina’ya döndü ve insanlara son derece
etki-leyici bir konuşma yaptı. Bu konuşmada onlara Kurban gününün (o günün)
saygınlığını, faziletini ve Mek-ke’nin saygınlığını anlattı. Kendilerini
yönetenleri din-lemelerini ve onlara itaat etmelerini emretti. İnsanlara haccın
yapılış şekillerini öğretti. Sonra kurban kesim yerine gitti ve altmış üç
deveyi kendi eliyle kesti. Deve-ler ayakta iken ve sol ön ayakları bağlı iken
kesmişti. Sonra kendisi kesim işini bıraktı ve yüz deveden kala-nını kesmesini
Ali’ye emretti. Sonra Ali’ye develerin hepsini yoksullara sadaka olarak vermesini,
kasaba kesme işi karşılığında hiçbir şey vermemesini emretti.
İnsanlara Mina’nın tamamının kurban kesim yeri
olduğunu, Mekke caddelerinin hem yol, hem de kurban kesim yeri olduğunu bildirdi.
Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem kurban kesim işini
tamamlayınca berberi çağırdı, başını tıraş ettirdi. Berber onun başının sağ
tarafından başladı. Kesilen saçını Ebu Talha’ya verdi. Sonra sol tarafını tıraş
ettirdi. O tarafın saçını da Ebu Talha’ya verdi ve ona dedi ki: “Bunu
insanlar arasında paylaştır.” (Buhârî ve Müslim).
Saçlarını kazıttıranlara üç kere,
kısalttıranlara bir kere dua edip bağışlanmalarını diledi. İhramdan çıkma-dan
önce Aişe ona güzel bir koku sürdü.
Sonra öğleden sonra binitli olarak Mekke’ye
hare-ket etti. İfaza tavafını yaptı. Başka tavaf yapmadı. Bu tavafla birlikte
sa’y de yapmadı. Ne bu tavafta ne de veda tavafında remel yapmadı. Sadece kudüm
tavafında remel yaptı.
Tavafını bitirdikten sonra sahabeler hacılara
zem-zem dağıtırlarken zemzemin yanına geldi. Sonra zem-zem kovasını ona uzattılar,
ayakta onu içti. Sonra Mi-na’ya döndü ve orada geceledi. O gün öğle namazını
nerede kıldığında ihtilaf ettiler. İbn Ömer, onun o gün öğle namazını Mina’da
kıldığını; Cabir ve Aişe ise Mekke’de kıldığını rivâyet ettiler.
Sabah olunca güneşin tepe noktasından kaymasını
bekledi. Güneş tepeden batıya kayınca konak yerinden ayrılıp cemrelere doğru
yürüdü. Hayvana binmedi. Hayf mescidini takip eden birinci cemreden başladı.
Oraya teker teker yedi taş attı. Her atışında “Allahu ekber” diyordu.
Sonra onun önündeki cemreye geçip düzlüğe geldi. Kıbleye yöneldi, sonra
ellerini kaldırdı ve Bakara sûresi kadar uzun bir dua yaptı.
Sonra orta cemreye geldi. Aynı şekilde onu da
taş-ladı. Sonra vadinin sol tarafına indi. Ellerini kaldırarak kıbleye yönelik
bir halde birinci bekleyişine yakın bir bekleyişle bekledi.
Sonra üçüncü cemreye, yani Akabe cemresine gel-di.
Vadinin içine girdi. Beytullah’ı soluna, Mina’yı sağı-na aldı. Yedi taş da ona
attı.
Taşlama işini bitirince derhal döndü, cemrenin
ya-nında durmadı.
Büyük bir ihtimalle öğle namazından önce taşla-mış,
döndükten sonra da namazı kılmıştı. Hacılara su dağıtma görevinden dolayı İbn
Abbâs’ın Mina gece-lerini Mekke’de geçirmesine izin vermişti.
Taşlama işini iki günde bitirmek için acele
etmedi. Bilakis teşrik günlerinin üçünde de taş atarak taşlama işini tamamladı.
Öğlen namazından sonra Muhassab’a doğru gitti. Öğlen, ikindi, akşam ve yatsı
namazlarını kıldı, bir miktar uyuduktan sonra Mekke’ye doğru gitmek üzere
kalktı. Veda tavafını geceleyin seherde yaptı. Bu tavafında remel yapmadı.
Hayızlı olduğu için Safiye’ye izin verdi, o veda tavafını yapmadı.
Bu gece Âişe, kardeşi Abdurrahmân ile birlikte
olmanın mutluluğunu yaşamak için Tenim’den umre yaptı. Âişe umresini bitirince
ashabına artık yola çık-maları için çağrı yaptı ve insanlar yola çıktı.
&&&
On İkinci Konu
Kurbanlar, Hedy ve Akika Kurbanları
Hakkındaki Sünneti[31]
A-
Hedy Kurbanı Hakkındaki Sünneti:
1. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem hacda kurban olarak hem davar, hem deve kesti.
Hanımları adına hacda sığır kurban etti. Hem ikameti esnasında, hem haccında,
hem de umresinde kurban kesti.
2. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem’in sünneti kurbanlık davarı damgalamak değil,
boyunlarına kur-banlık nişanı takmaktı. İkamet halinde iken, hacda ke-seceği
kurbanı gönderdiği vakit, ihramlı için haram olan şeyler ona haram olmazdı.
3. Hac kurbanı olacak
deveyi sevk ettiğinde boyun-larına kurbanlık nişanı takar ve onları damgalardı.
Sağ hörgüçlerini kan akacak şekilde biraz yarardı.
4. Hac kurbanını gönderdiği
vakit götüren kişiye, kurbanlıklardan herhangi birisi ölmek üzere olursa onu
kesmesini, sonra pabucunu kanına bulamasını ve hay-vanın yan tarafına koymasını
emreder, kendisi yemez ve arkadaşlarının da yememesini emreder ve sonra onun
etini kendisi taksim ederdi.
5. Hac kurbanından
devede ve sığırda ashabından yedi kişinin ortak olmasını sağlardı.
6. Hac kurbanın,
götüren kişinin, ihtiyaç duyduğu vakit başka bir şey buluncaya kadar uygun
tarzda kur-banlık hayvana binmesini mubah saymıştı.
7. Deveyi sol ayağı
bağlanmış olarak ayakta keser-di. Kesim esnasında besmele çeker ve tekbir
getirirdi.
8. Kendi kurbanını
kendi eliyle keser, bazılarını da vekiline kestirirdi.
9. Davar keseceği zaman
ayağını hayvanın boy-nunun yan tarafına basar, sonra besmele çeker, tekbir
getirir ve boğazlardı.
10. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem gerek kur-banlarından, gerekse hac
kurbanlarından yemelerini ve azık edinmelerini ümmetine mubah kılmıştı.
11. Hac kurbanlarının
etlerini bazen paylaştırır, bazen de “dileyen kendisine parça ayırabilir” buyururdu.
12. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem umre kurba-nını Merve tepesinde, kıran haccının
kurbanını ise Mi-na’da keserdi.
Hac kurbanını ihramdan çıkmadıkça asla kes-mezdi.
Güneş doğmadan ve şeytan taşlamadan önce de kesmezdi. Güneş doğmadan kurban
kesimine asla izin vermemiştir.
B- Kurbanlar Konusundaki Sünneti:[32]
1. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem kurban kes-meyi hiç terk etmezdi. İki koç
kurban ederdi. Onları da bayram namazını kıldıktan sonra keserdi. Şöyle dedi:
“Teşrik günlerinin hepsi kurban kesim günüdür.” (Ah-med).
2. Bayram namazından
önce kurban kesen kim-senin kestiği hayvanın kurban olmayacağını, sadece
ailesine et yedirmiş olacağını haber verdi. (Buhârî ve Müslim).
3. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem ashabına da-var cinsinden, altı ayını
tamamlamış olanlarını, diğer-lerinden de sığırların iki yaşını tamamlayıp üçe
gi-renlerini, develerin ise beş yaşını tamamlamış olanlarını kurban etmelerini
emretti.
4. Kurbanlık hayvanı
seçer, iyisini araştırır ve ayıpsız olmasına özen gösterirdi. Kulakları kesik,
boy-nuzu kırık, tek gözlü, topal veya ayağı kırık ve çok zayıf, güçsüz
hayvanların kurban edilmesini yasakladı. Gözünün ve kulağının sağlamlığına
bakılmasını em-retti.
5. Kurban kesmek
isteyen kimseye, Zilhicce ayının ilk on gününe girdiği andan itibaren hayvanın
tüyünden ve derisinden bir şey almamasını emretti.
6. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem kurbanını musallada keserdi.
7. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem’in sünnetine göre kurbanlık bir koyun hem
kesen adam adına, hem de sayıları çok bile olsa aile fertleri adına yeterli
olur.
C- Akika Konusundaki Sünneti:[33]
1. Sahih yolla rivâyet
edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurdu: “Her çocuk akikası kesilinceye kadar rehindir. Doğumunun yedinci
günü onun adına kurban kesilir, çocuğun başı tıraş edilir ve adı konulur.” (Ebu Dâvûd, Tirmizî,
Nesâî).
2. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle bu-yurdu: “Erkek çocuk için iki, kız
çocuğu için bir koyun kurban kesilir.” (Ebu Dâvûd, Nesâî)
___
On Üçüncü
Konu
Alış-Veriş ve Muamelelerindeki Sünneti[34]
1. Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem alım satım iş-leri yapmıştır. Peygamber
olduktan sonra alması, sat-masından çok idi. Kiraya vermiş, kiralamıştır. Ken-disine
vekil tayin etmiş, kendisi başkasına vekil ol-muştur. Yalnız vekil tayini,
vekil olmasından çoktur.
2. Peşin veya veresiye
alış-verişler yapmış, ipotekli veya ipoteksiz borç almış ve ödünç almıştır.
Arabu-luculuk yapmış ve arabulucu kullanmıştır.
3. Bağış yapmış, bağış
kabul etmiştir. Hediye vermiş, hediye kabul etmiş ve hediyeye karşılık ver-miştir.
Hediyeyi almak istemediği zaman hediye sahi-binden özür dilemiştir. Melikler
ona hediyeler gön-derirlerdi. Onların hediyelerini kabul eder ve bunları
ashabına taksim ederdi.
4. Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem muamele yö-nünden insanların en iyisi
idi. Bir borç aldığında öderken aldığı şeyden daha iyisini verir ve ona aile-sinde
ve malında bereket bulması için dua ederdi. Birisinden borç olarak bir deve
almıştı. Sahibi devesini geri almak için geldi ve Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem’e ağır şeyler söyledi. Bunun üzerine ashabı
adamı haklamak istediler; fakat Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:
“Bırakın onu. Hak sahibinin söz söylemeye hakkı vardır.” buyurdu. (Buhârî ve Müslim).
5. Kendisine karşı
yapılan aşırı cahilce davranışlar onun sadece yumuşaklığını artırırdı. Öfkesi
şiddetlenen kişiye öfkesinin ateşini abdest alarak, ayakta ise otu-rarak ve
şeytandan Allah’a sığınarak söndürmesini emretti.
6. Hiç kimseye karşı
büyüklenmezdi. Bilakis arka-daşlarına karşı çok mütevazı idi, büyük-küçük
herkese selam verirdi.
7. Şaka yapardı ve
şakasında da hakkı söylerdi. Tevriyeli konuşur ve tevriyesinde de daima hakkı
söylerdi.
8. Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem bizzat kendisi koşu yarışı yaptı. Kendi
eliyle ayakkabısını tamir etti, yine kendi eliyle elbisesini yamadı, kovasını
dikti, koyununun sütünü sağdı. Elbisesini temizledi. Ailesinin ve kendisinin
işlerini gördü. Mescid yapılırken asha-bıyla birlikte kerpiç taşıdı.
9. İnsanların gönlü en
geniş ve içi en temiz olanı idi.
10. İki şeyden birisini
tercihte serbest bırakıldığı zaman günah olmadıkça kolay olanı tercih ederdi.
11. Allah’ın haramlarından biri çiğnenmediği müd-detçe
yapılan bir haksızlığın intikamını asla almaya çalışmazdı. Allah’ın
haramlarından herhangi birisi çiğ-nendiği zaman ise insanların en öfkelisi o
olurdu.
12. İstişare eder, istişare edilirdi. Hastaları ziyaret eder,
cenazelere katılır, davete icabet eder; dul kadın-ların, yoksulların ihtiyaçlarını
gidermek için onlarla birlikte giderdi.
13. Sevdiği şeylerle
kendisine yaklaşan kişiye dua eder ve şöyle derdi: “Kendisine bir iyilik
yapılan kimse, o iyiliği yapana: Allah seni hayırla mükâfatlandırsın, derse ona
en güzel övgüyü yapmış olur.” (Tirmizî).
___
On Dördüncü
Konu
Evlenme
ve Geçim Konusundaki Sünneti[35]
1. Sahih bir senedle
Enes’ten rivâyet edildiğine göre Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Dünyanızdan bana
kadınlar ve hoş koku sevdirildi, namaz benim gözümün aydınlığı/mutluluk sebebim
kılındı.” (Nesâî).
Şöyle buyurdu: “Ey gençler topluluğu! Sizden
evlen-meye gücü yeten evlensin.” (Buhârî ve Müslim).
“Sevimli ve doğurgan kadınlarla evlenin.” (Ebû Dâvûd).
2. Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem hanımlarına karşı iyi davranır, onlarla
iyi geçinirdi. Şöyle buyu-rurdu: “Sizin en hayırlınız hanımına karşı iyi
davrana-nınızdır. İçinizde hanımına en iyi davranan ise benim.” (Tirmizî, İbn Mâce).
3. Hanımlarından birisi
sakıncasız bir şeyi arzu ettiği zaman o konuda ona muvafakat gösterirdi.
Medineli Müslümanların kızlarını grup grup Aişe’nin yanına gönderir, onunla
oynamalarını isterdi. Su içeceği zaman su kabından Aişe’nin ağzını koyduğu yere
ağzını kor ve o kaptan su içerdi. Onun kucağına yaslanır, başı onun kucağında
iken Kur’an okurdu. Aişe hayızlı olduğu zaman ona izarını bağlamasını emreder
ve onunla oynaşırdı.
4. İkindi namazını
kılınca hanımlarını dolaşır, onlara yakınlaşır, hallerini hatırlarını sorardı.
Gece olduğu zaman nöbet sahibi hanımının evine döner ve geceyi sadece onun yanında
geçirirdi.
5. Geceleme, yanlarında
kalma ve nafaka konu-sunda hanımları arasında eşit taksimat yapardı. Bazen
hanımlarından herhangi birine diğerlerinin yanında elini uzatırdı.[36]
6. Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem gerek gecenin sonunda, gerekse gecenin
başında hanımına yaklaşırdı. Gecenin başında cinsel ilişki kurduğunda bazen
gusle-dip uyur, bazen de abdest alıp uyurdu.
O şöyle buyururdu: “Kadına arkasından
yaklaşan lanetlenmiştir.” (Ebu Dâvûd). Yine o şöyle
buyurdu: “Biriniz ailesi ile ilişkiye girmek istediği zaman: Allah’ım! Bizi
şeytandan, şeytanı da bize vereceğin zürriyetten uzak tut! derse, eğer
aralarında bir çocuk olması takdir olunmuşsa, şeytan ona hiçbir zaman zarar
vermez.” (Buhârî
ve Müslim).
7. Şöyle buyurdu:
“Sizden biri bir kadın veya bir hizmetçi veya bir hayvan aldığında, onu
alnından tutsun, Allah’a bereketle dua etsin, besmele çeksin ve şöyle dua
etsin: Allah’ım! Bunun ve huyunun hayırlı olmasını senden diliyorum. Bunun ve
huyunun şerrinden sana sığınırım.” (Ebu Dâvûd, İbn Mâce).
8. Evlenen bir kişiyi
tebrik edeceği zaman ona şöyle derdi: “Allah mübarek etsin, Allah seni mutlu
kılsın. Allah sizi (sevgide ve) iyilikte birleştirsin.” (Ebu Dâvûd, Tirmizî, İbn
Mâce).
9. Yola çıkmak istediği
zaman hanımları arasında kura çeker, kurada hangisi çıkarsa beraberinde onu
götürür, geride kalanlara hiçbir telafide bulunmazdı.
10. Evlere, evlerin
yapımına, yükseltilmesine, süs-lenmesine ve genişletilmesine önem vermezdi.
11. Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem kadın boşa-mış, rici talakla boşadığı
kadına tekrar dönmüş, ha-nımlarından bir ay süreyle geçici olarak uzaklaşmış,
fakat hiçbir zaman zıhar yapmamıştır.
On Beşinci
Konu
Yeme ve İçme Konusundaki Sünneti[37]
A-
Yemek Konusundaki Sünneti:
1. Var olanı reddetmez,
bulunmayanı araştır-mazdı. Önüne temiz yiyeceklerden ne getirilirse yer, ancak
içinin almadığı bir şeyi kendisi yemez, başka-larına da haram kılmazdı.
Sevmediği bir şeyi yemeye kendisini zorlamazdı. Hiçbir yemeğe de kusur bul-mazdı.
İştahı olursa yer, olmazsa yemezdi. Nitekim alı-şık olmadığı için keler
yememişti.
2. Bulduğunu yer,
bulamazsa sabrederdi. Hatta açlıktan karnına taş bağladığı olurdu. Aylar
geçtiği hal-de evinde ateş yanmadığı zamanlar olurdu.
3. Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem beslenme ko-nusunda kendisini bir çeşit
gıdaya hapsedip, diğerlerini tamamen terk edecek bir tutum içinde olmazdı.
4. Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem helva ve bal yerdi ve bunları severdi.
Deve, koyun ve tavuk eti, toy kuşu eti, yaban eşeği ve tavşan eti ve deniz
hayvanları yedi, kebap yedi. Yaş ve kuru hurma yedi. Etli ekmek yedi.
Zeytinyağıyla ekmek yedi. Yaş hurmayla birlikte kavun yedi. Pişmiş kabak yedi.
Bu yemeği severdi. Kurutulmuş et yedi. Kuru hurmayı tereyağıyla yedi.
5. Eti severdi, en
sevdiği et ise koyunun budu ve ön kısmıdır.
6. Geldiğinde kendi
beldesinin meyvesinden yerdi, bundan perhiz yapmazdı.
7. Çoğunlukla yemeği
yere konulan bir sergi üzerinde yerdi.
8. Sağ elle yemeyi
emreder, sol elle yemeyi ya-saklardı. Şöyle derdi: “Şeytan soluyla yer ve
soluyla içer.” (Müslim).
9. Üç parmağıyla yer, bitirdiği zaman onları yalardı.
10. Dayanarak yemek
yemezdi. Dayanmaksa üç türlüdür: Birincisi yana dayanmak. İkincisi bağdaş kurup
oturmak. Üçüncüsü bir eline dayanıp, diğeriyle yemektir. Her üçü de kötülenmiştir.
Peygamber sallal-lahu aleyhi ve sellem yemek
yerken kalçalarının üzerine oturur ve bacaklarını dikerdi. Şöyle dedi: “Ben
ancak bir kulun oturuşu gibi oturur, bir kulun yediği gibi yerim.”
11. Yemeğe elini
uzattığı zaman besmele çeker, yemek yiyen kişiye besmele çekmesini emreder ve
şöyle derdi: “Sizden biriniz yemek yediği zaman besmele çeksin. Yemeğe
başlarken besmeleyi unutursa: Bismillah fî evvelihi ve âhirihi (Başında da
sonunda da bismillah) desin.” (Tirmizî).
12. Şöyle dedi:
“Muhakkak ki şeytana, besmele çe-kilmeden başlanan yemekten yemek helaldir.” (Müslim).
13. Yemek esnasında
konuşur ve cömert kim-selerin yaptığı gibi misafirlerinin yemeleri için defa-larca
buyur ederdi.
14. Yemek önünden
kaldırıldığı zaman şöyle derdi:
«اَلْـحَمْدُ ِللهِ حَـمْداً كَثِيراً طَيِّباً مُباَرَكاً فِيهِ
غَيْرَ مَكْفِيٍّ وَلاَ مُوَدَّعٍ، وَلاَ مُسْتَغْنىً عَنْهُ رَبَّناَ»
“Çok, temiz, bereketli, kelimelerle yeterince
ifade edilemeyen, terk edilemeyen hamd Rabbimiz Allah’a mahsustur.” (Buhârî).
15. Bir topluluğun
yanında yemek yediği zaman onlar için dua etmeden çıkmazdı ve şöyle derdi:
“Oruç tutanlar yanınızda iftar etsinler. Yemeğinizi iyi kişiler yesinler.
Melekler de sizin için Allah’a istiğfar etsinler.” (Ebu Dâvûd).
16. Yoksulları misafir
eden kimseler için dua eder ve onları överdi.
17. Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem büyük-küçük, hür-köle, bedevî-muhacir,
kim olursa olsun on-larla yemek yemekten çekinmezdi.
18. Oruçlu iken önüne
yemek getirilince: “Ben orucum” derdi. (Buhârî ve Müslim).
Oruçlu iken yemeğe davet edilen kişiye, davet eden için dua etmesini, oruçlu
değilse ondan yemesini emrederdi.
19. Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem bir yemeğe davet edilir de davet
sahibini tanıyan birisi peşine takılırsa vardıklarında ev sahibine şöyle derdi:
“Bu adam benim peşime takıldı; dilersen izin ver, dilersen geri dönsün.”
(Buhârî).
20. Doyamadıklarından
şikâyet edenlere, kendi-lerine o yemeğin bereketli olması için birlikte yeme-lerini,
ayrı ayrı yememelerini ve besmele çekmelerini emretti.
21. Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyur-du: “Âdemoğlu midesinden
daha kötü bir kabı doldur-madı. Ona belini doğrultacak birkaç lokma yeter. Eğer
mutlaka yiyecekse midesinin üçte biri yiyecek, üçte biri içecek, üçte biri de
nefes içindir.” (Tirmizî,
İbn Mâce).
22. Geceleyin evine
girdiği zaman yemek arar ve bulamazsa şöyle derdi:
«اَللَّهُمَّ أَطْعِمْ مَنْ أَطْعَمَنيِ وَاسْقِ مَنْ سَقاَنِي»
“Allah’ım!
Beni yedireni sen de yedir, bana su verene sen de su ver.”
(Müslim).
B- İçmekle İlgili
Sünneti:[38]
1. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem’in içecekler konusundaki sünneti sağlığın
korunacağı en mükem-mel sünnettir. Onun en sevdiği içecekler tatlı ve soğuk
içeceklerdir. O sütü bazen sade içerdi, bazen de su ile karıştırarak içerdi ve
şöyle derdi:
«اَللَّهُمَّ باَرِكْ لَنَا فِيهِ وَزِدْنَا مِنْهُ»
“Allah’ım!
Onu bize bereketli kıl ve ondan bize bol miktarda bağışla.” Devamında
şöyle derdi: “Çünkü yiyecek ve içecek olarak sadece süt yeterlidir.” (Tirmizî).
2. Yemeğin üstüne su
içmek âdeti değildi. Peygam-ber sallallahu aleyhi ve
sellem için akşamleyin şıra (nebiz) yapılır, onu
sabahleyin, ertesi gece, öbür gün ve gece ile daha sonraki gün ikindiye kadar
içerdi. Bundan sonra-ya kalırsa hizmetçiye içirir veya dökerdi.
Bu şıra, içene tat vermesi için içine hurma atılan
şıradır. Üç günden sonra, sarhoş edici olacağı endi-şesiyle bu şırayı içmezdi.
3. Mutadı üzere
oturarak su içerdi. Ayakta içmeyi yasakladı. Bir kere ayakta su içti. Bunu
mazeret sebe-biyle yaptığı söylendi. Bir görüşe göre ayakta su içmeyi
yasakladığı için oturarak su içme neshe uğradı. Bir görüşe göre de her ikisi de
caiz olduğu için hem oturarak, hem de ayakta içti.
4. Üç solukta içer ve: “Böylesi
daha kandırıcı ve sağlık için daha elverişlidir” derdi. (Müslim).
Şöyle buyu-rurdu: “Sizden biriniz su içerken bardağa solumasın, fakat kabı
ağzından uzaklaştırsın.” (Tirmizî, İbn Mâce). Bardağın kırık
yerinden içilmesini ve içeceğe üflen-mesini yasakladı.
5. Bir şey içeceği
zaman besmele çeker, bitirdiği zaman ise Allah’a hamd eder, şöyle buyururdu: “Mu-hakkak
ki Allah Teâlâ kulun yediği şeyin üzerine kendisine hamd etmesinden ve içtiği
şeyin üzerine kendisine hamd etmesinden hoşlanır.” (Müslim).
6. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem’e tatlı su verilir ve gecelemiş suyu tercih
ederdi.
7. Bir şey içtiği zaman
solunda bulunan kişi daha büyük de olsa onu önce sağındaki kişiye verirdi.
8. Kapların üzerinin
bir çöple bile olsa örtülmesini, ağzının
bağlanmasını ve bu esnada besmele çekilmesini emretti.
___
On Altıncı
Konu
Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem‘in
1. Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem gece-gündüz, gizli-açık Allah’a davet
ederdi. Peygamberliğinin başın-dan itibaren Mekke’de üç sene boyunca gizli
davette bulundu. “Sana emredileni açıkça ortaya koy” (Hicr: 94)
âyeti nazil olunca hiçbir kınayıcının kınamasından çekinmeden Allah’ın emrini
açıkça ortaya koydu. Kü-çük-büyük, hür-köle, erkek-kadın, insan-cin herkesi
Allah’a davet etti.
2. Mekke’de ashabı
üzerindeki işkence şiddetle-nince, onların Habeşistan’a hicret etmelerine izin
verdi.
3. Kendisine yardım
ederler umuduyla Taif’e gitti ve onları Allah’a davet etti. Fakat onlardan
hiçbir des-tek görmedi. Üstelik onlar ona eza-cefa ettiler ve kendi kavminden
görmediği kötülükleri onlardan gördü. Onu Mekke’ye gitmesi için dışarı çıkardılar.
Mekke’ye dönerken Mut’ım b. Adiyy’in himayesine girdi.
4. On sene boyunca açıktan davete devam etti. Her hac
mevsiminde hacıların konakladıkları yerlerde; Ukaz, Mecinne ve Zulmecaz
panayırlarında, bütün kabilelerin kaldıkları yerleri tek tek sordu ve
görüşmeler yaptı.
5. Sonra Akabe’de hepsi
Hazreçli altı kişiyle bu-luştu, onları İslam’a davet etti. Bu altı Hazreçli Müs-lüman
oldular, sonra Medine’ye döndüler. Bunlar ora-da insanları İslam’a davet
ettiler. Medine’de İslam o ka-dar yayıldı ki, İslam’ın girmediği hiçbir ev
kalmadı.
6. Ertesi yıl onlardan
on iki kişi geldi. Onlarla Akabe biatı için buluşmak üzere sözleşti.
Sözleştikleri yerde buluştukları zaman Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem’i dinlemek, ona itaat etmek, muhtaçlara yardım
etmek, iyiliği emredip, kötülükten sakındırmak, hiçbir kınayıcının kınamasına
aldırmaksızın Allah’ın rızasına uygun sözler söylemek, kendisine yardım etmek,
kendi-lerini, hanımlarını ve çocuklarını korudukları şeylerden onu da korumak üzere
söz verdiler. Bu sözlerini tutar-larsa kendilerine cennet vaat edildi. Bunlar
daha sonra oradan ayrılıp Medine’ye döndüler. Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem onlara Kur’an’ı öğretmeleri ve Allah’a
davet etmeleri için İbn Ummu Mektum’u ve Musab b. Umeyr’i birlikte gönderdi.
Pek çok kişi bunların elinde Müslüman oldu. Useyd b. Hudayr ve Sa’d b. Muaz
bunlardandı.
7. Sonra Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem Müslü-manların Medine’ye hicret
etmelerine izin verdi. İn-sanlar hemen hicret etmeye başladılar. Sonra kendisi
ve arkadaşı da onların peşinden gitti.
8. Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem Medine’de Muhacirlerle Ensar arasında
kardeşlik sözleşmesi yap-tırdı. Bunların tamamı doksan kişi idi.
A- Eman (Güvence),
Barış ve Elçilere Yapı-lacak Muamele Konusundaki Sünneti:[40]
1. Sahih bir rivâyette
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurdu: “Müslümanların emanı birdir. En zayıf bir Müslüman da eman
verebilir.” (Buhârî
ve Müs-lim). Şöyle buyurdu: “Kendisiyle bir kavim
arasında an-laşma bulunan bir kimse, anlaşmanın süresi doluncaya yahut onlarla
eşitlik üzere anlaşmayı bozuncaya kadar ne bir düğüm çözsün, ne de bir düğüm
bağlasın.” (Ebu
Dâvûd ve Tirmizî).
2. Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyur-du: “Kim bir insanın canı
için güvence verir de sonra onu öldürürse, ben katilden uzağım.” (İbn Mâce).
3. Yalancı peygamberin
iki elçisi ona gelip de dillerine gelen her şeyi söyleyince Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle dedi: “Eğer elçilerin dokunul-mazlıkları
olmasayd,ı sizin boyunlarınızı mutlaka vur-dururdum.” Onun tatbikatı
böylece sürmüş ve hiçbir elçi öldürülmemiştir. (Ebu Dâvûd).
4. Yine Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem bir elçi kendi dinini seçtiği zaman onu
yanında alıkoymaz, hatta kendi ülkesine geri gönderirdi.
5. Düşmanları,
ashabından biriyle kendi rızası alınmaksızın Müslümanlara zarar vermeyecek bir
an-laşma yaptıklarında, Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem onların bu anlaşmalarını geçerli sayardı.
6. Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem Kureyş’le on yıl savaşmamak ve onlardan
Müslüman olup kendi-sinin yanına gelenleri onlara iade etmemek ve ken-disinin
yanından onlara kaçanları ise onların iade et-memeleri şartıyla barış anlaşması
yaptı. Allah Teâlâ bu anlaşmanın kadınlar hakkındaki hükmünü neshetti/hü-kümsüz
saydı. Allah, gelen kadınların imtihana çekil-melerini, şâyet kadının mümin
olduğuna kanaat geti-rirlerse onu kâfirlere iade etmemelerini emretti.
7. (Böyle bir kadına
kocasının ödediği mihri Müs-lümanların iade etmelerini emretti.) Öte yandan Müs-lümanlıktan
çıkıp müşriklerin yanına kaçan kadının mihrini de kocasına şu şekilde
ödemelerini emretti: Müslüman olup Müslümanların yanına hicret eden ka-dının
mihrini geri vermeleri gerektiğinde bir ceza ola-rak bu mihri karısı irtidat
eden adama ödeyecekler, müşrik kocasına ödemeyeceklerdi.
8. Hudeybiye barış
anlaşması gereği yanına gelen erkekleri müşriklerin alıp götürmelerine engel
olmaz, fakat gelen bir (Müslüman) erkeği onlara dönmeye zorlamaz ve dönmesini
emretmezdi. Müşriklerden ka-çan Müslüman bir müşriki öldürse veya elinden malını
(zorla) alsa ve bu Müslüman, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in
yanından ayrılmış, ama karşı tarafa da katıl-mamış olsa, Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem onun bu davranışını yadırgamaz ve bunu
onlara tazmin de etmezdi.
9. Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem Hayberlilerle, onları mağlup ettiğinde, yanlarına
hayvanlarının taşı-yacağı kadar yük alarak oradan sürgün etmek üzere ve altın,
gümüş ve silahların Allah’ın Rasûlüne bırakılması şartıyla bir barış anlaşması
yaptı.
10. Hayber Yahudileriyle
Hayber topraklarından çıkardıkları ürünlerin yarısını Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem’e vermeleri, diğer yarısının kendilerinde
kalma-sı ve Allah Rasûlünün onları orada dilediği kadar tut-ması şartıyla da
bir anlaşma yaptı. Her sene onlara ürünlerini tahmin ve tespit edecek bir memur
gönderir, bu memur onların hâsılatın içinden ne kadarını top-layıp aldıklarını
inceler, sonra onlara Müslümanların hissesini tazmin ettirir, Müslümanlar da bu
hisseleri üzerinde tasarrufta bulunurlardı.
B- Melikleri İslam’a Davet Etmesi,
Elçiler ve Mektuplar Göndermesi:[41]
1. Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem Hudeybi-ye’den
döndüğü zaman yeryüzündeki hükümdarlara mektuplar yazdı, onlara elçilerini
gönderdi. Rum (Bi-zans) imparatoruna mektup yazdı ve elçi gönderdi. Bu hükümdar
Müslüman olmayı düşündü, neredeyse Müslüman da olacaktı, fakat yapamadı.
2. Habeş Necaşi’sine
elçi ve mektup gönderdi, o Müslüman oldu.
3. Ebu Musa el-Eşarî’yi
ve Muâz b. Cebel’i Ye-men’e gönderdi. Yemen halkının çoğu savaş olmak-sızın
kendi istekleriyle Müslüman oldular.
C- Münafıklara Muamele Konusundaki
Sünneti:[42]
1. Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem münafıkların dışa vurdukları ve
açıkladıklarını kabul eder, gizledik-lerini Allah’a havale ederdi. Onlarla
delille mücadele ederdi. Onlardan yüz çevirir, sert davranır ve etkileyici
sözlerle onlara tebliğde bulunurdu.
2. Kalplerinin
yumuşaması için onları öldürmedi. Şöyle buyurdu: “İnsanlar, Muhammed’in,
arkadaşlarını öldürdüğünü söyleyemezler.” (Buhârî ve Müslim).
N
On Yedinci
Konu
Zikir ve Dua Konusundaki Sünneti[43]
Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem Allah’ı zikretme konusunda insanların en
üstünü idi. Hatta her söy-lediği şey Allah’ı zikir ve ona yakın şeylerdi. Emri,
yasağı, ümmet için hükümler koyması Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in
Allah’ı zikretmesi demekti. Sükût edip susması da Allah’ı kalbiyle
zikretmesiydi. Her anında ve her halinde Allah’ı zikrederdi. Ayakta iken,
otururken, yan yatmışken, yürürken, binitinde iken, yolda giderken,
konaklamışken, seferi iken ve mukim iken, her nefes alış verişinde Allah’ı
zikrederdi.
A-
Sabah veya Akşam Olduğu Zaman Yaptığı Zikirler:
1. Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem sabah olduğu vakit şöyle derdi:
«أَصْبَحْنَا
عَلَى فِطْرَةِ الإِسْلاَمِ، وَعَلَى كَلِمَةِ اْلإِخْلاَصِ وَعَلَى دِينِ
نَبِيِّنـَا مُحَمَّدٍ ^، وَعَلَى مِلَّةِ أَبِينَا إِبْرَاهِيمَ حَنِيفاً مُسْلِمًـا
وَمَا كَانَ مِنَ الْـمُشْرِكِينَ»
“İslam
fıtratı üzere, ihlâs kelimesiyle, Peygambe-rimiz Muhammed’in dini üzere,
müşriklerden olmayan, hanif ve Müslim olan babamız İbrahim’in dini üzere sa-bahladık.”
(Ahmed).
Yine
şöyle derdi:
«اَللَّهُمَّ بِكَ أَصْبَحْنَا، وَبِكَ أَمْسَيْنَا، وَبِكَ
نَحْيَا، وَبِكَ نَمُوتُ وَ إِلَيْكَ النُّشُورُ»
“Allah’ım! Senin sayende sabahladık, senin
sayende akşamladık. Senin sayende yaşayacağız, senin sayende öleceğiz. Senin
huzurunda toplanacağız.” (Ebu Dâvûd, Tir-mizî ve İbn Mâce).
Şöyle
buyururdu: “Sizden biriniz sabahladığı za-man şöyle desin:
«أَصْبَحْنَا وَأَصْبَحَ الْـمُلْكُ ِللهِ
وَالْـحَمْدُ ِللهِ رَبَّ
العَالَـمِين، اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلـُكَ
خَيْرَ هَذَ الْيَوْمِ فَتْحَهُ
وَنَصْرَهُ وَنُورُهُ
وَبَرَكَتُهُ وَهِدَايَتَهُ، وَأَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ مَا فِيهِ وَشَرِّ مَا بَعْدَهُ، ثُمَّ
إِذَا أَمْسىٰ، فَلْيـَقُلْ مِثْلَ ذَلِكَ»
“Biz
sabahladık. Mülk de Allah’a ait olarak sabaha erişti. Allah’ım! Senden bugünün
hayrını, fethini, yar-dımını, nurunu, bereketini ve hidâyetini dilerim. Bugü-nün
ve sonrasının şerrinden sana sığınırım.” Sonra ak-şamladığı zaman da aynısını
söylesin.” (Ebu Dâvûd).
2.
Şöyle dedi: Seyyidu’l-İstiğfar şudur:
«اَللَّهُمَّ أَنْتَ رَبِّي لاَ إِلَهَ إِلاَّ أَنْتَ خَلَقْتَنيِ وَ أَنَا عَبْدُكَ، وَ أَنَا عَلَى عَهْدِكَ وَ وَعْدِكَ مَا اسْتَطَعْتُ، أَعُوذُ بِكَ مِنْ
شَرِّ مَا صَنَعْتُ، أَبُوءُ لَكَ بِنِعْمَتِكَ عَلََىَّ، وَأَبُوءُ بِذَنْبيِ
فَاغْفِرْ ليِ فَإِنَّهُ لاَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلاَّ أَنْتَ»
“Allah’ım! Sen benim Rabbimsin. Senden başka
ilah yok. Beni sen yarattın ve ben senin kulunum. Gücüm yettiğince sana
verdiğim ahit ve vaat üzereyim. Yaptık-larımın şerrinden sana sığınırım.
Üzerime olan nimetini ve günahlarımı kabul ve itiraf ediyorum. Beni bağışla.
Şüphesiz günahları ancak sen bağışlarsın.” Sabah ve
ak-şam bunu inanarak söyleyen kimse, o gün veya gece ölürse cennete girer.”
(Buhârî).
3. Şöyle dedi:
«لاَ إِلَهَ
إِلاَّ اللهُ وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ، لَهُ الْـمُلْكُ وَلَهُ الْـحَمْدُ وَهُوَ عَلَى
كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ»
“Kim günde yüz defa “Allah’tan başka ilah
yoktur. O tektir, ortağı yoktur. Mülk O’nundur. Hamd O’nadır. O’nun her şeye
gücü yeter” derse on köle azat etmiş
kadar sevap alır, on hasene yazılır, on günahı silinir, o gün ak-şama kadar
şeytandan korunur, bundan daha çok amel işleyen kimseden başka hiç kimse onun
getirdiğinden daha faziletlisini getiremez.” (Buhârî ve Müslim).
4.
Sabah ve akşam olduğunda şu duaları okurdu:
«اَللَّهُمَّ إِنِّي
أَسْأَلـُكَ الْعَفْوَ وَالْعَافِيَةَ فيِ الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ، اَللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلـُكَ الْعَفْوَ وَالْعَافِيَةَ فيِ دِينيِ
وَدُنْيَايَ وَأَهْليِ، وَمَاليِ، اَللَّهُمَّ اسْتُرْ عَوْرَاتِي، وَآمِنْ
رَوْعَاتِي، اَللَّهُمَّ احْفَظْنيِ مِن بَيْنِ يَدَيَّ، وَمِنْ خَلْفِي، وَعَنْ
يَمِينيِ، وَعَنْ شِـمـَاليِ، وَمِـنْ فَوْقِي، وَأَعُوذُ بِعَظَمَتِكَ أَنْ
أُغْتَالَ مِنْ تَـحْتيِ»
“Allah’ım! Senden dünyada ve ahirette afiyet
istiyo-rum. Allah’ım! Dinim,
dünyam, ailem ve malım hakkında senden af ve afiyet dilerim. Allah’ım!
Kusurlarımı gizle, korkularımdan emin kıl. Allah’ım! Beni önümden, arkam-dan,
sağımdan, solumdan, üstümden koru. Yere batı-rılarak altımdan helâk edilmekten
azametine sığınırım.”
5. Şöyle buyururdu: “Kim
her gün ve her gece sabah akşam üç defa şu duayı okursa, ona hiçbir şey zarar
veremez:
«بِسْمِ اللهِ
الَّذِي لاَ يَضُرُّ مَعَ اسْمِهِ شَيْءٌ فيِ الأَرْضِ وَلاَ فيِ السَّمَـاءِ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ»
“İsmi
ile, yerde ve gökte hiçbir şeyin zarar veremeyeceği Allah’ın adıyla... O her
şeyi işitendir, bilen-dir.” (Ebu Dâvûd, Tirmizî ve
İbn Mâce).
6.
Ebu Bekir radıyallahu
anh ona şöyle dedi: Bana sa-bah akşam söyleyeceğim bir şey öğret. Bunun
üzerine Ra-sûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Şöyle de:
«اَللَّهُمَّ فَاطِرَ السَّمَوَاتِ
وَالأَرْضِ عَالِـمَ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ ، رَبَّ كُلِّ شَيْءٍ وَمَلِيكَهُ، أَشْهَدُ
أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ نَفْسِي، وَمِنْ شَرِّ
الشَّيْطَانِ وَشِرْكِهِ، وَأَنْ أَقْتَرِفَ عَلَى نَفْسِي سُوءاً، أَوْ أَجُرَّهُ
إِلىَ مُسْلِمٍ»
“Gökleri
ve yeri yaratan, görüneni ve görünmeyeni bilen, her şeyin Rabbi, hükümdarı ve
sahibi Allah’ım! Senden başka ilah olmadığına şahitlik ediyorum. Nefsi-min
şerrinden, şeytanın şerrinden ve şirke düşürme-sinden sana sığınıyorum. Nefsime
kötülük yaptığımı veya kötülüklerimi bir Müslümana dokundurduğumu itiraf
ediyorum.” Buyurdu ki: Bunu sabaha eriştiğinde, akşama eriştiğinde ve yatağına
girdiğinde söyle.” (Ebu Dâvûd, Tirmizî).
B-
Evinden Çıkarken ve Evine Girerken Yaptığı Zikirler:
1.
Evinden çıktığı zaman şöyle derdi:
«بِسْمِ اللهِ، تَوَكَّلْتُ عَلىَ اللهِ، اَللَّهُمَّ إِنِّي
أَعُوذُ بِكَ أَنْ أَضِلَّ، أَوْ أُضَلَّ، أَوْ أَزِلَّ، أَوْ أُزَلَّ، أَوْ
أَظْلِمَ، أَوْ أُظْلَمَ، أَوْ أَجْهَلَ، أَوْ يـُجْهَلَ عَلَيَّ»
“Allah’ın adıyla… Allah’a tevekkül ettim.
Allah’ım! Sapıklığa düşmekten veya düşürülmekten, ayağımın kay-masından veya
kaydırılmasından, zulmetmekten veya zulme uğramaktan, cehalete düşmekten veya
cahil görül-mekten sana sığınırım.” (Tirmizî, Nesâî, İbn
Mâce).
2. Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kim evinden çıktığında:
«بِسْمِ
اللهِ، تَوَكَّلْتُ عَلىَ اللهِ، وَلاَ حَوْلَ وَلاَ قُوَّةَ إِلاَّ
بِاللهِ»
“Allah’ın adıyla... Allah’a tevekkül ettim. Güç
ve kuvvet ancak Allah’a aittir.” derse, kendisine: “Hidâyete erdirildin, sana
bu yeter, sen artık korunma altındasın” denir ve şeytan ondan uzaklaşır.”
(Ebu
Dâvûd, Tirmizî).
3.
Sabah namazına çıktığında şöyle dedi:
«اَللَّهُمَّ اجْعَلْ فيِ قَلْبِي نُوراً، وَاجْعَلْ فيِ لِسَانِي
نُوراً، وَاجْعَلْ فيِ سَمْعيِ نُوراً،
وَاجْعَلْ فيِ بَصَرِي نُوراً، وَاجْعَلْ مِنْ خَلْفيِ نُوراً، وَمِنْ أَمَامِي نُوراً، وَاجْعَلْ مِنْ فَوْقِي نُوراً، وَاجْعَلْ مِنْ تَـحْتيِ نُوراً، اَللَّهُمَّ عَظِّمْ ليِ نُوراً»
“Allah’ım! Kalbimi
nurlandır, dilimi nurlandır. Kulağımı nurlandır, gözümü nurlandır. Önümü nur-landır,
arkamı nurlandır. Üstümü nurlandır, altımı nurlandır. Allah’ım! Bana büyük bir
nur ver.” (Buhârî
ve Müslim).
4. Şöyle dedi: “Bir
kimse evine girdiği zaman:
«اَللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ خَيْرَ الْـمَوْلِجِ وَخَيْرَ
الْـمَخْرَجِ، بِسْمِ اللهِ وَلَـجْنَا، وَبِسْمِ اللهِ خَرَجْنَا، وَعَلىَ اللهِ
رَبِّنَا تَوَكَّلْنَا»
“Allah’ım! Senden hayırlı bir giriş ve hayırlı bir çıkış
diliyorum. Allah’ın adıyla girdik ve Rabbimiz Allah’a tevek-kül ettik.” desin,
sonra ailesine selam versin.”(Ebu Dâvûd).
C- Mescide Girerken ve Mescitten Çıkar-ken
Söylediği Zikirler:[44]
1.
Mescide girdiği zaman şöyle derdi:
«أَعُوذُ
بِاللهِ الْعَظِيمِ، وَبِوَجْهِهِ الْكَرِيمِ، وَسُلْطَانِهِ الْقَدِيمِ، مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ»
“Kovulmuş şeytandan, Yüce Allah’a, O’nun kerim
yüzüne ve ezelî hükümdarlığına sığınırım”
Şöyle buyururdu: “Bir kimse bunu dediği
zaman şeytan: Günün geri kalanında da benden korundu der.” (Ebu Dâvûd).
2.
Şöyle buyururdu: “Sizden biriniz mescide girdiği zaman Peygamber’e salâvat
getirsin ve şöyle desin:
«بِسْمِ اللهِ، وَالسَّلاَمُ عَلَى رَسُولِ اللهِ. اَللَّهُمَّ اغْفِرْ ليِ
ذُنُوبيِ، وَافْتَحْ ليِ أَبْوَابَ رَحْمَتِكَ»
“Allah’ın
adıyla... Selam Allah’ın Rasûlüne olsun. Allah’ım! Günahlarımı bağışla,
rahmetinin kapılarını bana aç.”
Mescitten çıktığı zaman da
şöyle desin:
«اَللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ
مِنْ فَضْلِكَ»
“Allah’ım! Ben senin fazlından istiyorum.”
(Ebû
Dâvûd, İbn Mâce).
D- Hilali Gördüğünde Söylediği Zikir:[45]
Hilali gördüğü zaman şöyle derdi:
«اَللَّهُمَّ أَهِلَّهُ عَلَيْـنَا بِلأَمْنِ وَالإيِمـانِ، وَالسَّلاَمَةِ وَالإِسلاَمِ،
رَبِّ وَرَبُّك اللهُ »
“Allah’ım! Bu ayda bizi
emniyet, iman, selamet ve İslam’dan ayırma. Ey hilal! Benim ve senin Rabbin
Allah’tır.” (Tirmizî).
E- Aksırdığı ve Esnediği Zaman Söylediği
Zikir:[46]
1.
Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem’den rivâyet edildiğine göre, şöyle
buyurmuştur: “Allah Teâlâ aksır-maktan hoşlanır, esnemekten ise hoşlanmaz.
Sizden biri-niz aksırdığı ve elhamdülillah dediği zaman, o hamdi işiten her
Müslümanın:
«يَرْحَـمُكَ
اللهُ»
yerhamukellah (Allah sana
merhamet etsin) demesi bir vecibedir. Esnemeye gelince, o ancak şeytandandır.
Bun-dan dolayı biriniz esneyeceği zaman gücü yettiğince onu engellemeye
çalışsın. Çünkü sizden biriniz esnediğinde şeytan ona güler.” (Buhârî).
2. Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem aksırdıklarında mübarek elini veya
elbisesini ağzına koyar ve sesini azaltır veya kısardı. (Ebû Dâvûd, Tirmizî).
3. Aksırdığı zaman
kendisine : “Allah sana mer-hamet etsin denildiği zaman şöyle derdi:
« يَرْحَـمُنَا اللهُ وَ إيَّاكُم، وَيَغْفِرُلَنَا وَلَكُمْ»
“Allah
bize de size de merhamet etsin; Allah bizi de sizi de bağışlasın.”
4. Şöyle buyururdu:
“Sizden biriniz aksırdığı za-man elhamdulillah (:Allah’a hamd olsun) desin.
Bunu duyan kardeşi veya arkadaşı da ona: Yerhamukellah (:Allah sana merhamet
etsin) desin. Bunun üzerine aksı-ran ona şöyle desin: Yehdikumullah ve yuslih
balekum (:Allah da size hidâyet etsin ve size iyilik versin).” (Bu-hârî).
5. Yine şöyle buyururdu:
“Sizden biri aksırdığında elhamdulillah derse ona yerhamukellah deyiniz.
Şâyet el-hamdulillah demezse yerhamukellah demeyiniz.” (Müs-lim).
Bir kimsenin aksırması üçten fazla olursa artık ona yerhamukellah demez, bu
adam nezle olmuş derdi. (Müslim).
6. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem’den sahih ola-rak rivâyet edildiğine göre:
Yahudiler onun huzurun-da, kendilerine yerhamukellah demesini ümit ederek
aksırırlardı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de
onlara: “Allah size hidâyet etsin ve sizi ıslah etsin” derdi.
F- Bela ve Musibete Uğrayan Bir Kimseyi
Görünce Yaptığı Dua:[47]
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den
sahih olarak rivâyet edildiğine göre şöyle buyurmuştur: “Kim bela ve
musibete uğrayan birini görür de: “Sana verdiği bu bela ve musibetten beni
koruyan ve beni yarattıklarının birçoğundan üstün kılan Allah’a hamd olsun.”
derse, o musibet onun başına ebediyen gelmez.” (Ebû Dâvûd, Tir-mizî).
G- Eşek Anırması ve
Horoz Ötüşü İşittiği Zaman Söylediği Dua:[48]
Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem ümmetine, eşek anırmasını
işittiklerinde, kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınmalarını, horozun
ötüşünü işittiklerinde de Allah’ın lütfunu istemelerini emretmiştir. (Buhârî ve Müslim).
H- Öfkelenen
Kimsenin Söyleyeceği ve Yapacağı Şeyler:[49]
1- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem, öfkesi kaba-ran kimseye abdest almasını,
ayakta ise oturmasını, oturuyorsa yatmasını ve kovulmuş şeytanın şerrinden
Allah’a sığınmasını emretmiştir.
On
Sekizinci Konu
Ezan
ve Ezan Zikirleri Konusundaki Sünneti[50]
1. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem’in sünnetinde ezanın
terci’li okunması da vardır; terci’siz okunması[51] da vardır. O kamet getirirken birer defa
söylenmesini de, ikişer defa söylenmesini de meşru kılmıştır. Ancak “Kad Kameti’s-Salâh”
lafzının bir defa söylenmesine asla izin vermemiştir.
2. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem’in, ümmetine ezanı
işiten kimsenin, müezzinin söylediklerini tek-rarlamasını ve müezzin “hayye
ale’s-salah ve hayye ale’l-felah” dediği zaman onun yerine “la havle vela
kuvvete illa billah” demesini emrettiği sahih olarak rivâyet edilmiştir.
3. Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem bize şöyle haber vermiştir: Kim ezanı
işittiği zaman:
« وَأَنَا أَشْهَدُ أَنْ لاَ
إِلَهَ إِلاَّ اللهُ وَأَنَّ مُحَمَّداً عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ، رَضِيتُ بِاللهِ رَباًّ، وَبِمُحَمَّدٍ
رَسُولاً، وَبِالإِسْلاَمِ دِيناً»
“Ben de
Allah’tan başka ilah olmadığına, Muham-med’in onun kulu ve elçisi olduğuna şahadet
ederim. Rab olarak Allah’a, Rasûl olarak Muhammed’e, din olarak İslam’a razı
oldum” derse günahları bağışlanır. (Müslim).
4.
Ezanı işiten kimseye, müezzinin sözlerini tekrar etmeyi bitirdikten sonra
Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem’e şöyle salâvat getirmesini emir ve
tavsiye et-miştir:
«اللَّهُمَّ رَبَّ هَذِهِ الدَّعْوَةِ التَّامَّةِ ،وَالصَّلاَةِ الْقَائِمَةِ، آتِ مُحَمَّدًا
الْوَسِيلَةَ وَالْفَضِيلَةَ، وَابْعَثْهُ مَقَامًا مَحْمُودًا الَّذِي
وَعَدْتَهُ»
“Bu eksiksiz davetin sahibi olan
Allah’ım! Muham-med’e vesileyi ve fazileti ihsan eyle ve onu vaat ettiğin
Makam-ı Mahmud’a eriştir.” (Buhârî).
5. Ezanla kamet arasındaki duanın
geri çevril-meyeceğini haber verdi.
On Dokuzuncu
Konu
Zilhicce
Ayı İle İlgili Sünneti[52]
Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem Zilhicce ayının on gününde çok dua eder,
kelime-i tevhidi, tekbiri ve tahmidi çok söylerdi.
___
Yirminci Konu
Kur’an Okuma Konusundaki Sünneti [53]
1. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem’in devamlı okuduğu ve hiç terk etmediği bir
hizbi vardı.
2. Tertil üzere, ağır
ağır sükûnetle okurdu; ne hızlı, ne de acele okumazdı. Bilakis harfleri teker
teker, açık seçik telaffuz ederdi.
3. Kesik kesik okur,
her âyetin sonunda dururdu. Sûreyi uzun bir sûre olacak kadar yavaş okurdu.
4. Med harflerini
uzatır, er-Rahmân ve er-Rahîm kelimelerinin medlerini uzatarak okurdu.
5.
Kur’an okuyacağı zaman “eûzü billahi mineş-şeytânir-racîm” diyerek kovulmuş
şeytandan Allah’a sığınırdı. Bazen de şöyle istiaze ederdi:
«اللَّهُمَّ
إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مَنَ
الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ مِنْ هَـمْزِهِ وَ نَفْخِهِ وَنَفْثِهِ»
“Allah’ım!
Şeytanın kışkırtmasından, üflemesinden ve
fısıldamasından sana sığınırım.” (Ebû Dâvûd, İbn Mâce).
6- Ayakta iken,
otururken, yatarken, abdestli iken ve abdestsiz iken Kur’an okurdu. Cünüplük
dışında hiçbir şey onun Kur’an okumasına engel olmazdı.
7- Kur’an’ı teğanni ile
okurdu ve şöyle buyururdu: “Kur’an’ı teğanni ile okumayan bizden değildir.”
(Buhârî).
Yine şöyle buyurdu: “Kur’an’ı seslerinizle
süsleyi-niz.” (Ebû
Dâvûd, Nesâî, İbn Mâce).
8- Başkasından Kur’an
dinlemeyi severdi.
9- Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem bir secde âyetiyle karşılaştığında
tekbir alır, secdeye varırdı.[54]
Secdede bazen şunu okurdu: “Yüzüm, güç ve kudretiyle kendisini yaratan, şekillendiren,
göz-kulak veren Allah’a secde etti.” (Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî).
Bazen de şu duayı okurdu: “Allah’ım! Bu secdeme karşı bir günahımı sil,
benim adıma bir sevap yaz ve onu kendi katında muha-faza et. Kulun Dâvûd’dan
kabul ettiğin gibi benden de kabul et.” (Tirmizî, İbn Mâce).
Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem’in bu secdeden kalkmak için tekbir
aldığı, tehıy-yat okuduğu ve selam verdiği kesinlikle nakledilme-miştir.
Yirmi Birinci
Konu
Hutbelerindeki Sünneti[55]
1. Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem hutbeye baş-ladığı zaman gözleri
kızarır, sesi yükselir, öfkesi şiddet-lenir; sanki heyecanlı heyecanlı: “Düşman
üstünüze sabah-akşam saldırmak üzeredir” diye haber vererek uyaran bir
kişinin haline bürünürdü. (Müslim) Ardından da: “Benim
peygamber olarak gönderilmemle kıyamet arasındaki müddet şu ikisi gibidir”
diyerek işaret ve orta parmaklarını birbirine yaklaştırırdı. (Buhârî ve Müslim)
Yine şöyle buyurdu: “Şüphesiz sözlerin en hayırlısı Al-lah’ın Kitabıdır. En
iyi yol, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in yoludur. Yapılan işlerin en
kötüsü bid’at-lerdir. Her bid’at sapıklıktır.” (Müslim).
2. Her hutbesine
Allah’a hamd ederek başlardı.
Ashabına herhangi bir ihtiyaç sebebiyle
okunacak hutbe için şöyle başlamayı öğretmişti: “Hamd Allah’a mahsustur. Ona
hamd ederiz. Ondan yardım diler, ondan bağışlama bekleriz. Nefislerimizin
şerrinden ve yaptıklarımızın kötü sonuçlarından sığınırız. Allah’ın doğru yola
ilettiğini hiç kimse saptıramaz, saptırdığını da hiç kimse doğru yola
erdiremez. Ben şahadet ederim ki Allah’tan başka hak ilah yoktur, Muhammed de
onun kulu ve elçisidir.”
Sonra şu üç âyeti okurdu:
“Ey iman edenler! Allah’tan O’na yaraşır
şekilde korunup sakının.” (Ali İmran: 102).
“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan,
ondan da eşini yaratan Allah’tan korunup sakının.” (Nisa: 1).
“Ey iman edenler! Allah’tan korunup sakının ve
doğru söz söyleyin.” (Ahzab: 70). (Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, İbn
Mâce).
3. Onlara sanki
Kur’an’dan bir sûreyi öğretir gibi, bütün işlerde nasıl istihare yapılacağını
da öğretirdi. Bu konuda şöyle buyurdu: “Sizden biriniz bir işi yapmayı
tasarladığı zaman farzın dışında iki rekât namaz kılsın, sonra şöyle desin:
Allah’ım! Senin ilmine başvurarak senden hayırlısı ne ise onu isterim. Senin
kudretine sığınaraktan senden güç kuvvet isterim. Senden, senin yüce ihsanından
isterim. Senin gücün yeter, benim yet-mez. Sen bilirsin, ben bilemem. Sen
bilinmeyenleri en iyi bilensin. Allah’ım! Bu işin (Burada yapmayı düşün-düğü
işi zikreder) benim için dinimde, yaşantımda ve işimin sonunda hayırlı
olacağını biliyorsan (veya şöyle der: Şimdi ve gelecekte) onu
bana takdir et, kolaylaştır, bereketli kıl. Bu işin benim için dinimde,
yaşantımda ve işimin sonunda (veya şöyle der: Şimdi ve gelecekte) şerli olacağını biliyorsan onu
benden, beni ondan uzaklaştır ve benim için nerede olursa olsun hayırlısını
takdir et, sonra beni o işten razı kıl.” (Buhârî).
___
Yirmi İkinci
Konu
Uyuması,
Uyanması ve Rüya Görmesi[56]
1. Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem kimi zaman yatakta, kimi zaman post
üzerinde, kimi zaman hasır-da, kimi zaman yerde, kimi zaman da bir divanda
uyurdu. Yatağı tabaklanmış deri olup dolgu maddesi lif idi. Yastığı da öyle
idi.
2. İhtiyacı kadar uyku
uyur, ihtiyacı olan uykuya mani olmazdı.
3. Gecenin evvelinde uyur, sonunda kalkardı. Bazen
Müslümanların işleriyle meşguliyeti sebebiyle gecenin evvelini uykusuz geçirirdi.
4. Gece yolculuğu
esnasında istirahata çekildi-ğinde sağ yanı üzerine yatardı. Sabaha yakın
istirahata çekildiğinde ise elinin parmak uçlarından dirseğine kadar olan
kısmını diker, başını avucuna kordu.
5. Uyuduğu vakit, uyanıncaya kadar kimse onu uyandırmazdı.
Gözleri uyur, kalbi uyumazdı.
6. Uyumak için yatağına
yattığında şöyle derdi:
«بِاسْمِكَ اللَّهُمَّ أَحْيَا وَ أَمُوتُ»
“Senin
adınla Allah’ım! Dirilirim, ölürüm.” Avuç-larını birleştirir, içlerine
üfler, İhlâs, Felak ve Nas sûrelerini okur, sonra bedenin ön kısımlarından,
başı ve yüzünden başlamak üzere, avuçlarını vücudunun ulaşabildiği yerlerine
sürerdi. Bunu üç defa tekrarlardı. (Buhârî).
7.
Sağ yanı üzerine yatar, sağ elini sağ yanağının altına kor, sonra:
«اَللَّهُمَّ قِنيِ عَذَابَكَ يَوْمَ تَبْعَثُ عِبَادَكَ»
“Allah’ım!
Kullarını yeniden dirilteceğin günde beni azabından koru” diye dua ederdi. (Ebu Dâvûd, Tirmizî).
Sahabelerinden
birine şöyle dedi: “Yatacağın za-man namaz için aldığın abdest gibi bir abdest
al. Sonra sağ yanına yat, sonra şöyle de:
«اَللَّهُمَّ أَسْلَمْتُ نَفْسِي إِلَيْكَ، وَفَوَّضْتُ أَمْرِي إِلَيْكَ،
وَوَجَّهْتُ وَجْهِي إِلَيْكَ، وَأَلْـجَأْتُ ظَهْرِي إِلَيْكَ، رَغْبَةً
وَرَهْبَةً إِلَيْكَ، لاَ مَلْجَأَ وَلاَ مَنْجَا مِنْكَ إِلاَّ إِلَيْكَ، آمَنْتُ
بِكِتَابِكَ الَّذِي أَنْزَلْتَ وَبِنَبِيِّكَ الَّذِي أَرْسَلْتَ»
‘Allah’ım! Nefsimi sana teslim ettim. İşimi
sana havale ettim. Senden ümit ederek ve korkarak sırtımı sana dayadım. Senden
başka sığınılacak ve sakınılacak yoktur. İndirdiğin kitaba ve gönderdiğin
peygambere iman ettim.’ Yatmadan önce söyleyeceğin son söz bu
olsun. O gece ölürsen, fıtrat üzere ölmüş olursun.” (Buhârî ve Müslim).
8. Gece kalktığında
şöyle derdi: “Ey Cebrail, Mikail ve İsrafil’in Rabbi, ey göklerin ve yerin
Yaratıcısı, ey görüneni ve görünmeyeni bilen Allah’ım! Sen ihtilaf ettikleri
şeylerde kullarının arasında hükmedersin. Ha-kikat konusunda ihtilaf edilen
şeyde beni doğruya hidâyet et. Şüphesiz ki sen dilediğini doğru yola hidâyet
edersin.” (Müslim)
9. Uykudan uyanınca:
«اَلـْحَمْدُ ِللهِ الَّذِي أَحْيَانَا بَعْدَ مَا أَمَاتَنَا وَ إِلَيْهِ النُّشُورُ»
“Bizi öldürdükten sonra dirilten Allah’a hamd
olsun. Kıyamette Onun huzurunda toplanacağız” der, sonra
dişlerini misvaklar, bazen de Âl-i İmrân sûresinin son on âyetini okurdu. (Buhârî ve Müslim).
10. Horoz öttüğü zaman
uyanır, Allah’a hamd eder, tekbir getirir, tehlil getirir ve Allah’a dua
ederdi.
11. Şöyle buyurdu: “Salih
rüya Allah’tan, kötü rüya şeytandandır. Kim rüyasında hoşuna gitmeyen bir şey
görürse sol tarafına üç defa tükürsün ve şeytandan Allah’a sığınsın. İşte o
zaman bu rüyanın kendisine hiç-bir zararı olmaz. Bu rüyasını kimseye de
anlatmasın. Güzel bir rüya gördüğü zaman ise buna sevinsin ve bunu sadece
sevdiği kimselere anlatsın.” (Buhârî ve Müslim).
Hoşlanmadığı bir rüyayı gören kişinin yattığı tarafı değiştirmesini ve namaz kılmasını
emretti.
###
Yirmi Üçüncü
Konu
Fıtrat,
Giyim-Kuşam ve Süslenme Konularındaki Sünneti[57]
1. Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem çokça koku sürünür ve güzel kokuyu
severdi. Kendisine sunulan güzel bir kokuyu geri çevirmezdi. En sevdiği koku, misk
kokusu idi.
2. Dişlerini misvakla
fırçalamayı severdi. Oruçlu iken, oruçsuzken, uykudan uyandığında, abdest
alırken, namaz kılacağında ve eve gireceğinde dişlerini misvakla fırçalardı.
3. Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem gözlerine sürme çekerdi. Şöyle buyururdu:
“Sürmelerinizin en hayırlısı rastık sürmesidir. Gözü aydınlatır, kılları biti-rir.”
(Ebu
Dâvûd, İbn Mâce).
4. Saçını bazen kendisi
tarar, bazen Aişe tarardı. Başını ya tamamen tıraş ederdi, ya da tamamını bıra-kırdı.
5. Hac dışında başının
tamamını tıraş ettiği asla rivâyet edilmemiştir. Saçı kulak yumuşağından
aşağıda, omuzdan yukarıda kalacak şekilde uzatırdı. Kulak yu-muşağına kadar
uzayan saçı kulaklarının yumuşağını biraz aşardı.
6. Başının bir kısmını
tıraş edip bir kısmını bırak-mazdı.
7. Şöyle buyurdu: “Müşriklere
muhalefet edin. Sa-kalları salıverin, bıyıkları iyice kısaltın.” (Buhârî, Müslim).
8. Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem kolayına gi-den elbiseyi giyinirdi.
Bazen yün, bazen pamuklu, bazen keten giyinirdi. En sevdiği giysi gömlekti.
9. Yemen abası, yeşil
aba, cübbe, kaftan, şalvar, izar, rida, mest, ayakkabı ve sarık onun giydiği
şeyler-dendi.
10. Sarığını çenesinin
altından dolardı. Bir ucunu arkasından salıverir, bazen de bunu terk ederdi.
11. Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem siyah elbise giydi. Kırmızı hulle giydi.
Hulle izar ve ridadan oluşan bir elbisedir.
12. Gümüş yüzük taktı.
Yüzüğünün taşını avu-cunun içine gelecek şekilde takardı.
13. Yeni bir elbise
giydiği zaman adını belirterek şu duayı okurdu: “Allah’ım! Bu gömleği –yahut
bu ridayı, yahut sarığı- bana sen giydirdin. Onun hayırlı olmasını ve yapıldığı
amaçta hayırlı kullanılmasını senden dilerim. Onun şerrinden ve kötü amaçla
yapıl-mışsa bu amacın şerrinden sana sığınırım.” (Ebu Dâvûd, Tirmizî).
14. Gömleğini giymeğe
sağ tarafından başlardı.
15. Ayakkabısını
giyerken, taranırken, temizlenir-ken, alırken verirken sağdan başlamaktan
hoşlanırdı.
16. Aksırdığı zaman
elini veya elbisesini ağzına koymak ve sesini kısmak onun âdeti idi.
17. Çadırının içindeki
bakire bir kızdan bile daha hayâlı idi.
18. Gülünecek şeylere
gülerdi. Çoğunlukla gülüşü tebessüm şeklinde idi. En fazla güldüğünde azı
dişleri görülürdü.
19. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem’in ağlaması da gülmesi gibi idi. Nasıl kahkaha
ile gülmez idiyse, ağlarken de bağıra bağıra, feryat ederek ağlamazdı. An-cak
gözlerinden yaş boşanır ve göğsünden bir inilti duyulurdu.
Yirmi
Dördüncü Konu
Selam
ve İzin Konusundaki Sünneti[58]
1. Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem bir topluluğun yanına geldiğinde ve o
topluluğun yanından ayrılırken selam verirdi. Selamın yaygınlaştırılmasını emrederdi.
2. Şöyle buyururdu:
“Büyük küçüğe, geçip gitmekte olan oturana, binitli yayaya ve az olan çok olana
selam verir.” (Buhârî
ve Müslim).
3. Karşılaştığı bir
kişiye önce o selam verirdi. Birisi kendisine selam verdiği zaman, namaz ve
ihtiyaç gider-me gibi bir mazereti olmadıkça selamın aynısıyla veya daha iyisi
ile hemen karşılık verirdi.
4. Selamı ilkin kendisi
verdiğinde “Es-selamu aleykum ve rahmetullah” derdi, selamı ilk veren
kişinin “Aleykesselam” demesinden hoşlanmazdı. Selam veren kişinin selamını
vavlı olarak “Ve aleykes-selam” diyerek alırdı.
5. Selamını bir defada
ulaştıramadığı kalabalık bir topluluğun yanına vardığında selamı üç defa tekrar-lardı.
6. Mescide girdiği
zaman önce iki rekât tahiyye-tu’l-mescid namazı kılar, sonra cemaatin yanına
gelir ve onlara selam verirdi.
7. Kendisine verilen
selamı eliyle, başıyla ve par-maklarıyla almazdı. Sadece namazda iken selama
işa-retle karşılık verirdi.
8. Çocukların yanından
geçerken onlara selam verdi. Kadınların yanından geçerken onlara selam ver-di.
Sahabeler cumadan dönerlerken yolları üzerinde bu-lunan yaşlı bir kadına uğrar
ve ona selam verirlerdi.
9. Orada bulunmayan
kişiye selam gönderir, ken-disi de selamı taşırdı. Birisi ona başka birinin
selamını getirdiği zaman hem selam gönderenin, hem de selamı getirenin selamını
alırdı.
10. Ona soruldu: Bir
adam Müslüman kardeşiyle karşılaştığı zaman ona eğilebilir mi? “Hayır”
dedi. Onu kucaklayıp öpebilir mi? diye soruldu. “Hayır” dedi. Onunla
tokalaşabilir mi? denildi. “Evet” dedi. (Tirmizî).
11. Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem onları teftiş ediyormuş gibi ailesinin
yanına ansızın girmezdi. Onlara selam verirdi. Girdiği zaman önce selamı o
verir veya onların halini hatırını sorardı.
12. Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem geceleyin evine geldiğinde uykuda
olanları uyandırmayacak ve uyanıklara işittirecek tarzda selam verirdi. (Müslim).
13. İzin istenen kişi
izin isteyene “sen kimsin?” dediği zaman onun: “Filan oğlu filanım” demesi veya
künyesini ya da lakabını söylemesi, “benim” dememesi onun sünnetidir.
14. Bir yere girmek için
üç defa izin isterdi. İzin verilmezse geri dönerdi.
15. Ashabına bir yere
gireceklerinde izin isteme-den önce selam vermeleri gerektiğini öğretirdi.
16. Bir kimsenin
kapısına geldiğinde, kapıya doğru yüzünü tam dönmez, fakat kapının sağ ve sol
yanına doğru çekilirdi.
17. Şöyle buyururdu: “İzin
isteme göz için emre-dilmiştir.”
___
Yirmi
Beşinci Konu
Konuşması,
Susması, Kelimeleri ve İsimleri Seçmesi[59]
1. Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem insanların en açık ve en tatlı konuşanı,
meramını en kısa yoldan anlatanı ve en tatlı sözlü olanı idi.
2. Uzun zaman
susardı. İhtiyaç olmadıkça konuş-mazdı.
Faydasız şeyler konuşmazdı. Yalnızca sevabını umduğu konularda konuşurdu.
3.
Konuşmalarında az sözle çok mânâlar ifade edecek kelimeler kullanırdı. Açık
sözle, tane tane konu-şurdu. Sözlerini birisi saymaya kalksa sayabilirdi. Ne
ezberlenemeyecek kadar çarçabuk, ne de konuşmasının kelimeleri arasında anlam
kopukluğuna sebep olacak kadar aralıklar vererek kesik kesik konuşurdu.
4.
Hitabında seçici idi. Ümmeti için en güzel lafızları seçer, boş ve çirkin
şeyler konuşanların kul-landıkları lafızlardan tamamen uzak dururdu.
5.
Kötü bir kişi hakkında iyi sözler söylemekten hoşlanmaz, iyi bir kişi hakkında
da kötü söz söyle-mezdi. Münafık için seyyid (efendi, sayın) denilmesini
yasakladı. Ebu Cehil için Ebu’l-Hakem denilmesine mani oldu. Bir hükümdar için
Meliku’l-Emlak (Me-likler Meliki) veya Halifetullah (Allah’ın halifesi) denil-mesine razı olmadı.
6.
Şeytanın vesvesesine maruz kalan kimseye bundan kurtulması için Allah’ın adını
zikretmesini, ona lanet etmemesini veya sövmemesini veya geberesice şeytan vs.
dememesini öğretmiştir.
7.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem güzel
ismi severdi. Kendisine bir haberci göndermek istedik-lerinde ismi güzel, yüzü
güzel birini göndermelerini emrederdi. İsimlerden mânâlar çıkarırdı. İsimle mü-semma
(ismin sahibi) arasında irtibat kurardı.
8.
Şöyle buyururdu: “Allah katında en sevimli isimler Abdullah ve Abdurrahman;
en doğru isimler Haris ve Hemmam; en çirkin isimler ise Harb ve Mür-re’dir.” (Müslim).
9.
“Asiye” ismini değiştirmiş ve “sen Cemile’sin” demiştir. “Esram” ismini “Zur’a”
ile değiştirmiş, Me-dine’ye geldiğinde “Yesrip” ismini “Tıybe” diye değiş-tirmiştir.
10.
Ashabına künye verirdi. Bazen küçük yaşta-kilere künye verirdi, bazı kadınlara da
künye verirdi.
11. Çocuğu olana da olmayana da künye takmak Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem’in sünneti idi. “Benim
ismimi alabilirsiniz; ama künyemi almayın” buyururdu. (Buhârî
ve Müslim).
12.
“Şöyle bir rüzgâr sebebiyle bize yağmur yağdı”, “Allah’ın dilediği ve senin
dilediğin şey” denilmesini; Allah’tan başkasına yemin edilmesini, aşırı yemin
edil-mesini; yemin ederken: “Şöyle yaparsa o bir Yahu-di’dir” gibi sözler
söylenmesini; efendinin kölesine: “kulum ve cariyem” demesini; bir kimsenin
“iğrendim” veya “geberesice şeytan” demesini ve “Allah’ım! Diler-sen beni
bağışla” demesini yasakladı.
13.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem zamana
sö-vülmesini, rüzgâra sövülmesini, hummaya sövülmesini, horoza sövülmesini,
kabilecilik ve ırkçılık gibi cahiliye davalarının savunulmasını yasakladı.
___
Yirmi
Altıncı Konu
Yürümesi
ve Oturmasındaki Sünneti[60]
1.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yürüdüğü
zaman ayağını yerden tamamen kaldırmak için biraz önüne doğru meylederek
yürürdü. Sanki meyilli bir araziden iner gibi yürürdü. O, insanların en hızlı,
en güzel ve en sakin yürüyeni idi.
2.
Yalınayak da yürürdü, ayakkabı ile de yürürdü.
3.
Deveye, ata, katıra ve merkebe binerdi. Ata bazen eğerli olarak, bazen de
çıplak olarak bindi.
4. Toprak
üzerine, hasıra ve sergi üzerine otu-rurdu.
5.
Yastığa yaslanırdı; bazen soluna, bazen sağına yaslanırdı.
6.
Kalçalarını yere koyup, uyluklarını karnına doğru çekip ellerini inciklerinden
geçirmiş bir vazi-yette otururdu. Zaman zaman sırtüstü yatıp uzandığı olurdu.
Bazen de ayak ayaküstüne atardı. Halsiz kaldığı zamanlarda ihtiyaç duyduğunda
arkadaşlarından birine yaslanırdı.
7.
Bir kimseyi gölge ile güneş arasında oturmak-tan men ederdi.
8.
Bir mecliste oturanların o meclisi Allah’ın zik-rinden mahrum bırakmalarını hoş
karşılamazdı. Şöyle buyurdu: “Kim bir yere oturur da orada Allah’ın adını
anmazsa onun aleyhine Allah tarafından bir pişmanlık ve vebal yazılır.” (Ebu Dâvûd).
9.
Şöyle buyurdu: “Gürültü ve yaygaranın çok olduğu mecliste oturan bir kimse,
o meclisten kalkmadan önce:
«سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ
إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَ أَتُوبُ إِلَيْكَ»
“Allah’ım!
Sana hamd ederek, seni tüm noksanlık-lardan tenzih ederim. Senden başka ilah
olmadığına şahadet ederim. Senden bağışlanma diler ve sana tevbe ederim” derse
Allah Teâlâ onun o mecliste işlediği gü-nahları mutlaka affeder.” (Ebu Dâvûd, Tirmizî).
Yirmi
Yedinci Konu
Kendisini
Sevindiren Yeni Bir Nimetle Karşılaştığı veya Bir Musibetten Kurtulduğu Zaman
Onun ve Ashabının Şükür Secdesine Kapanmaları
Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem bir ihtiyacının yerine getirildiği
müjdesini aldığı zaman, Allah için secdeye kapanırdı. (İbn Mâce).
___
Yirmi
Sekizinci Konu
Üzüntü,
Tasa, Gam ve Kederin İlacı Konusundaki Sünneti[61]
1.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem üzüntülü
olduğu zaman şöyle derdi: “Büyük ve Halim olan Al-lah’tan başka ilah yoktur.
Arş’ın yüce Rabbi olan Al-lah’tan başka ilah yoktur. Yedi kat göklerin Rabbi,
yer-yüzünün Rabbi ve kerim Arş’ın Rabbi Allah’tan başka ilah yoktur.” (Buhârî ve Müslim).
2.
Güç bir durumla karşılaştığı zaman şöyle derdi: “Ey Hay ve Kayyum olan
Allah! Rahmetinle yardım istiyorum.” (Tirmizî). Şöyle
buyurdu: “Üzüntülü kişinin duaları şunlardır: Allah’ım! Rahmetini umarım.
Beni bir an bile nefsime teslim etme. Benim bütün durumumu düzelt. Senden başka
ilah yoktur.” (Ebû
Dâvûd).
“Zor bir durumla karşı karşıya kaldığı zaman
namaz kılardı.” (Ebû
Dâvûd).
3.
Herhangi bir kul bir üzüntü veya kederle kar-şılaşır da şu duayı okursa Allah
onun üzüntü ve ke-derini mutlaka giderir ve onun yerine ferahlık verir: “Allah’ım!
Ben senin kulunum. Erkek ve kadın kullarının çocuğuyum. Perçemim senin elindedir. Hakkımda senin
hükmün geçerlidir. Sen benim hakkımda adaletle hük-medersin. Kendini
isimlendirdiğin, Kitabında indirdiğin, kullarından birine öğrettiğin veya
katındaki gayb ilmin-de kendine has kıldığın sana ait her isimle, Kur’an’ı kal-bimin
baharı, göğsümün nuru, üzüntümün ve kederimin gidericisi kıl.” (Ahmed).
4.
Korktukları zaman şu duayı okumalarını öğretti: “Gazabından ve cezasından,
kullarının şerrinden, şey-tanların vesveselerinden Allah’ın eksiksiz kelimelerine
sığınırım. Şeytanların bana gelmesinden sana sığınırım Rabbim.” (Ebû Dâvûd Tirmizî).
5.
Şöyle buyururdu: “Bir musibete uğrayıp, “Biz Allah’ınız ve Ona döneceğiz.
Allah’ım başıma gelen bu musibetten dolayı bana ecir ver ve ondan daha iyisini
ver” derse, Allah ona musibetinde ecir verir ve daha iyisini bedel kılar.” (Müslim).
Yirmi
Dokuzuncu Konu
Yolculuktaki Sünneti[62]
1.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yolculuğa
erken saatlerde çıkardı. Perşembe günü yola çıkmayı severdi.
2.
Yolcunun geceleyin tek başına yol almasını hoş karşılamazdı. Bir kimsenin tek
başına yolculuk yap-masından hoşlanmazdı.
3.
Yolcular üç kişi oldukları zaman içlerinden biri-ni başkan seçmelerini
emrederdi.
4.
Bineğine bindiği zaman: “Bunları bizim emri-mize veren Allah’ın şanı ne
yücedir. Yoksa bizim bun-lara gücümüz yetmezdi. Biz elbette Rabbimize döne-ceğiz.”
Sonra şöyle dua ederdi: “Allah’ım! Bu yolcu-luğumuzda senden hayır ve takva
diler, bize senin razı olacağın işler yaptırmanı isteriz. Bize bu yolculuğumuzu
kolaylaştır, uzak yolumuzu yakınlaştır. Allah’ım sen bir yol arkadaşısın ve
geride bıraktığımız ailemiz için bir vekilsin. Allah’ım! Yolculuğumuzda bize
arkadaş ol ve ailemizin de vekili ol.” Yolculuktan döndüğü zaman ilave
olarak şunu da söylerdi: “Tevbekâr olarak, gü-nahlarımızdan dönerek,
Rabbimize kulluk ve hamd ederek geri geldik.” (Müslim).
5.
Tepelere çıkarken tekbir getirirler, ovalara iner-ken de tesbih ederlerdi. Bir
adam ona yolculuğa çıkmak istediğini söyledi. Ona dedi ki: “Sana Allah’a
karşı takvalı olmanı ve her tepede tekbir getirmeni tavsiye ederim.” (Tirmizî, İbn Mâce).
6.
Yolculuk esnasında şafak vaktine eriştiği zaman şöyle derdi: “Bir dinleyen
şu sözümü duyursun: Allah’a nimetlerinden ve güzel imtihanından dolayı hamd
ederiz. Ey Rabbimiz! Bizi koru. Bize lütfunla muamele et. Bunu cehennemden
Allah’a sığınarak söylüyorum.” (Müslim).
7.
Yolculuk esnasında ashabına veda edeceği za-man onlardan birine şöyle diyordu: “Senin
dinini, ema-netini ve işlerinin sonuçlarını Allah’a havale ediyorum.” (Ebû Dâvûd, Tirmizî).
8.
Şöyle buyurdu: “Biriniz bir yerde konakladığı zaman şöyle desin: “Yarattığı
şeylerin şerrinden Allah’ın noksansız kelimelerine sığınırım.” Bunu söylediği
tak-dirde, oradan ayrılıncaya kadar hiçbir şey kendisine za-rar veremez.” (Müslim)
9.
Yolcuya işini bitirdiği zaman ailesine dönmekte acele etmesini emrederdi.
10.
Bir kadının on iki millik bir mesafe bile olsa yanında mahremi olmaksızın yola
çıkmasını men ederdi. Düşmanın hakaretinden korktuğu için yanında Kur’an ile
birlikte düşman toprağına yolculuk yapıl-masını men ederdi.
11.
Hicrete gücü yettiği halde bir Müslümanın müşriklerin arasında ikamet etmesini
men etti ve şöyle dedi: “Ben müşriklerin arasında ikamet eden her Müs-lüman’dan
berîyim/uzağım.” (Ebû
Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce).
Şöyle buyururdu: “Müşrikle beraber olan ve
onunla birlikte oturan, onun gibidir.” (Ebû Dâvûd).
12.
Dört sebeple yolculuk yapmıştı: a) Hicret yolculuğu. b) Cihad yolculuğu ki
yolculuklarının çoğu bu sebeple idi. c) Umre yolculuğu. ç) Hac yolculuğu.
13.
Yola çıktığı andan itibaren Medine’ye dönün-ceye kadar dört rekâtlı namazları
iki rekât olarak kılar-dı. Yolculuğu esnasında sadece farz namazları kılar,
farz namazların önünde ve arkasında kılınan sünnetleri kılmazdı. Sadece vitirle
sabah namazının sünnetini kı-lardı.
14.
Namazların kısaltılması ve orucun bozulması konusunda ümmeti için belli bir
mesafe sınırı koy-mamıştır.
15.
Yolculukta ne biniti üzerinde iken, ne de ko-naklamışken iki namazı bir arada
kılmak âdeti değildi. Sadece yolculuk esnasında namazı birleştirirdi. Nama-zın
hemen arkasından yola çıkacağı zaman öğle vaktin-den önce yola çıkarsa öğlen
namazını ikindiye erteler ve ikisini birlikte kılardı. Öğle vakti olmuşsa önce
öğlen namazını kılar, sonra yola çıkardı. Yolculukta acele ve hızlı seyrettiğinde
akşam namazını yatsı vaktine kadar erteler ve her ikisini birleştirerek yatsı
vaktinde kılardı.
16. Gece ve gündüz yolcu iken nafile
namazlarını yönü ne tarafa olursa olsun biniti üzerinde kılardı. Bu namazların
rükû ve secdelerini ima ile yapardı. Secdede iken rükûdakinden daha fazla
eğilirdi.
17.
Ramazan’da yolculuk yaptı ve orucunu bozdu. Ashabını ise yolculuk esnasında
oruç tutup tutma-makta serbest bıraktı.
18.
Yolculuğu esnasında daima hafif elbiseler gi-yerdi.
19.
Ailesinden ayrılığı uzun sürdüğü zaman, bir adamın evine geceleyin gelmesini
men ederdi.
20.
Şöyle dedi: “Melekler köpek ve çanla beraber bulunmazlar.” (Müslim).
21.
Yolculuktan döndüğü zaman önce mescide girer, orada iki rekât namaz kılar ve
ailesinin çocukları tarafından karşılanırdı.
22.
Yoldan gelenle kucaklaşır, ailesinden birisi ise onu öperdi.
___
Otuzuncu Konu
Tıp,
Tedavi ve Hasta Ziyareti Konusundaki Sünneti[63]
1.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kendisi
bizzat tedavi olduğu gibi, ailesinden ve ashabından hastalanan kişilere tedavi
olmalarını emrederdi.
2.
Şöyle buyurdu: “Allah, şifasını vermediği hiçbir hastalığı yeryüzüne
indirmedi.” (Buhârî).
“Ey Allah’ın kulları, tedavi olun”
(Ebu
Dâvûd, Tirmizî, İbn Mâce).
3.
Hastalıkları üç çeşit tedavi metodu ile tedavi ederdi: Birincisi: Tabii
ilaçlarla; ikincisi: İlahi ilaçlarla; üçüncüsü: Her ikisinin karışımı olan
ilaçlarla.
4.
Alkolle ve necis şeylerle tedaviyi yasakladı.
5.
Ashabından hastalanan kimseleri ziyaret ederdi. Kendisine hizmet eden ehl-i kitaptan
bir çocuğu ziyaret etti. Müşrik olduğu halde amcasını ziyaret etti, onlara
İslam’ı arz etti. Yahudi çocuk Müslüman oldu, müşrik çocuk Müslüman olmadı.
6.
Hastaya yaklaşır, onun başucunda oturur ve halini hatırını sorardı.
7.
Hasta ziyareti için herhangi bir gün ve vakit tayin etmedi. Ümmetine gece,
gündüz ve diğer va-kitlerde hasta ziyaretini meşru kıldı.
A- Tabii İlaçlarla
Tedavideki Sünneti:[64]
1. Şöyle buyurdu: “Humma veya humma hasta-lığının
şiddeti ancak cehennemin hararetinin şiddetinden bir parçadır. Dolayısıyla onun
ateşini su ile soğutun.” (Buhârî ve Müslim).
2.
Şöyle buyururdu: “Sizden biriniz hummaya yakalandığında seher vakitlerinde
üzerine üç gece soğuk su serpsin.”
3.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hummaya
tu-tulduğunda bir kırba su ister, daha sonra o suyu başı-nın üzerinden dökerek
yıkanırdı.
Bir defasında onun yanında hummadan söz edil-diğinde
adamın biri hummaya sövmüştü. Bunun üze-rine o şöyle buyurdu: “Hummaya
sövme. Çünkü o, ateşin demirdeki pası gidermesi gibi günahları giderir.” (İbn Mâce).
4.
Bir adam Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in
huzuruna geldi ve: “Kardeşim karnından şikâyet ediyor” veya: “Kardeşim ishal
oldu” dedi. Bunun üze-rine: “Ona bal şerbeti içir” buyurdu. (Buhârî ve Müslim).
5.
Medine’ye gelen ama kendilerine isabet eden bir mide rahatsızlığından dolayı
orada kalmak istemeyen bir topluluk istiska hastalığından şikâyet etti. Onlara
şöyle dedi: “Zekât develerinin yanına gitseydiniz de onların idrarlarından
ve sütlerinden içseydiniz.” Adam-lar bunu yaptılar ve iyileştiler. İstiska,
karın şişkinliğine sebep olan bir hastalıktır.
6.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Uhud
sava-şında yaralanınca Fatıma bir parça hasır aldı, onu yaktı. Hasır kül haline
gelince o külü yaraya yapıştırdı ve böylece kanı durdurmuş oldu.
Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem Ubey b. Ka’b’a bir doktor yolladı.
Doktor, Ubey’in damarını kesti ve daha sonra kestiği yeri dağlayarak tedavi
etti. Peygam-ber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
dedi: “Şifa üç şeydedir: Bal şerbeti içmek, kan alma (hacamat) aleti vurmak
ve ateşle dağlamak. Fakat ben ümmetime dağlayarak tedavi olmayı yasaklıyorum.”
(Buhârî).
Bir rivâyette de: “Ben dağlamayı sevmiyorum” buyurdu. (Buhârî ve Müslim).
Bu ifadeler, bir zaruret durumu ortaya
çıkıncaya kadar dağlama ile tedaviyi ertelemeye işarettir. Çünkü dağlama
şiddetli bir acının hızla gelmesine sebeptir.
7.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hacamat
yaptırdı ve hacamatçıya ücret verdi. Şöyle buyurdu: “En hayırlı tedavi şekli
hacamattır.” (Buhârî
ve Müslim). İh-ramlı iken başındaki ağrı sebebiyle hacamat
yaptırmıştı. Kalçasında hissettiği bir acıdan dolayı hacamat yaptır-mıştı. Üç
yerden hacamat yaptırırdı (kan aldırırdı): Bunlardan birisi iki omuz arasından
yaptırdığı haca-mat, diğer ikisi boyun damarlarından yaptırdığı haca-mattır.
Zehirli koyun etini yediği zaman iki omuz ara-sından
üç defa hacamat yaptırdı ve ashabına da ha-camatı emretti.
8. Bir kimse baş
ağrısından şikâyet ettiğinde ona mutlaka hacamat yaptırmasını söylerdi. Bir
kimse ayaklarının ağrıdığını söylediği zaman da ona ayak-larına kına yakmasını
söylerdi. (Ebu
Dâvûd)
9. Tirmizî, Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem’in hizmetçisi
Ummu Rafi’ Selma’dan şöyle rivâyet etti: “Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem’e herhangi bir yara veya diken yarası isabet
ettiğinde mutlaka yaranın üzerine kına koyardı.”
10.
Şöyle buyurdu: “Siyatiğin ilacı, her gün aç karnına bir parça içilen
(eritilmiş) koyun kuyruk yağı-dır.” (İbn Mâce).
Siyatik: Kalça kemiği ekleminden başlayıp
arkadan topuğa kadar inen bir ağrıdır.
11.
Mizaç kuruluğu (kabızlık) tedavisinde ve onun yumuşatılıp yürütülmesi hakkında
şöyle buyurmuştur: “Sinameki ve bal ile tedavi olunuz. Çünkü bunlarda ölüm
dışında her dert için şifa vardır.” (İbn Mâce)
12.
Şöyle buyururdu: “Sürmelerin en hayırlısı ismid taşıdır. O, gözü parlatır ve
kıl bitirir.” (Ebu
Dâvûd, İbn Mâce).
13. Yine şöyle buyururdu: “Kim sabahları Âliye’de
yetişen hurmalardan yedi tane hurma yerse o gün kendisine zehir ve sihir zarar
vermez.” (Buhârî ve Müslim).
14.
Yine şöyle buyururdu: “Hastalarınızı yemeğe ve içmeğe zorlamayın. Çünkü
onları Allah yedirir ve içirir.” (Tirmizî, İbn Mâce).
15.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Suheyb’i
hurmaya karşı korudu ve gözü rahatsız iken hurma yemesini hoş karşılamadı, az
miktarda yemesine ses çıkarmadı. Ali’yi göz ağrısı çekerken yaş hurma ye-mekten
men etti.
16.
Şöyle buyururdu: “Birinizin kabına sinek düş-tüğünde, onu yemeğe iyice
daldırın, çünkü bir kanadında zehir, öbüründe ise panzehir vardır.” (Buhârî).
17.
Şöyle buyurdu: “Telbine (un kepeği ile süt veya balın karışımı),
hastanın kalbine ferahlık verir, bir kısım üzüntüyü giderir.” (Buhârî ve Müslim).
18.
Yine şöyle buyurdu: “Size şu çörek otunu tavsiye ederim. Çünkü onda ölümden
başka her derde deva vardır.” (Buhârî ve Müslim).
19.
Şöyle buyururdu: “Cüzzamlıdan aslandan kaç-tığın gibi kaç.” (Buhârî).
20.
Şöyle buyururdu: “Hasta olan kişi sağlıklı olan kişinin yanına gelmesin.”
(Buhârî
ve Müslim)
21.
Sakif heyetinde cüzamlı bir adam vardı. Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem ona bir haber gön-derdi ve dedi ki:
“Sen geri dön. Çünkü biz seninle biat-leştik.” (Müslim).
B- İlahî/Manevî
İlaçlarla Tedavi Konu-sundaki Sünneti:[65]
1.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem cinlerden
ve insan gözünden Allah’a sığınırdı. Göz değmesine karşı okuyup üflemeyi
emretti ve şöyle buyurdu: “Nazar, gerçektir. Şâyet kaderle yarışacak bir şey
olsaydı nazar onunla yarışırdı. Birinizin yıkanması istendiğinde bu kişi
yıkansın.” (Müslim).
2. Yüzünde
nazar izi bulunan bir kız çocuğu gö-rünce şöyle dedi: “Ona dua okuyun. Çünkü
nazar değ-miş.” (Buhârî
ve Müslim).
3.
Yılan sokan kişiyi Fatiha sûresini okuyarak tedavi edern ve iyileştiren bir sahâbeye
şöyle dedi: “Bu-nun rukye (dua) olduğunu nereden bildin?” (Buhârî ve Müslim).
4.
Ona bir adam geldi ve: “Dün beni bir akrep soktu” dedi. Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem ona şöyle buyurdu: “Akşamleyin:
Yarattığın şeylerin şerrinden Allah’ın eksiksiz kelimelerine sığınıyorum” demiş
olsay-dın sana bir zarar vermezdi.” (Müslim).
C- Tabii ve Manevi,
Karışımı Kolay İlaç-larla Tedavi Konusundaki Sünneti:[66]
1.
Bir kimse rahatsızlandığında veya yara ve çı-banı olduğunda şahadet parmağını
toprağa koyar, sonra kaldırır ve şöyle derdi: “Allah’ın adıyla, şu arzı-mızın
toprağı ile bazımızın tükürüğü ile Rabbimizin izni ile hastamıza şifa verilmesi
içindir.” (Buhârî
ve Müslim).
2.
Ashabından birisi ona bir ağrıdan şikâyet et-mişti. Ona şöyle buyurdu: “Elini
vücudunun ağrı duy-duğun yerine koy ve üç defa bismillah de, sonra yedi defa
şöyle söyle: Hissetmekte olduğum ve sakınıp sığınmaya çalıştığım şeyin
şerrinden Allah’ın izzetine ve şerefine sığınıyorum” (Müslim).
Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem,
ailesinden bazı fertleri sağ eliyle sıvazlayarak dua okur
ve şöyle derdi: “İnsanların Rabbi olan Allah’ım! Hastalığı gider, şifa ver.
Sen şifa vericisin. Senden başka şifa veren yoktur. Öyle bir şifa ver ki,
hastalıktan iz bırakmasın.” (Buhârî ve Müslim).
Hastanın yanına vardığında ona: “Zararı yok,
in-şallaah günahlarının temizleyicisi olur” derdi. (Buhârî).
___
İçindekiler
Birinci
Konu
Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem’in Temizlik
ve Tuvalet Konusundaki Sünneti
A- Tuvalet Konusundaki Sünneti:
B- Abdest Konusundaki Sünneti:
C- Mestler Üzerine Mesh Konusundaki Sünneti:
İkinci Konu
Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem’in
A- Namaza Başlaması ve Kıraati:
D- Namazdan Sonra Yaptığı Şeyler:
E- Nafileler
ve Gece Namazındaki Sünneti:
Üçüncü Konu
Dördüncü Konu
Beşinci Konu
Küsuf Namazı Konusundaki Sünneti
Altıncı Konu
Yedinci Konu
Korku Namazı Konusundaki Sünneti
Sekizinci Konu
A- Cenaze Namazı Konusundaki Sünneti:
B- Cenazeyi Takibi, Defni ve Sonrasındaki İşlerle İlgili Sünneti:
C- Kabirler ve Taziye Konusundaki Sünneti:
Dokuzuncu Konu
Zekâtlar ve Sadakalar Konusundaki Sünneti
B- Fıtır Sadakası
Konusundaki Sünneti
C- Nafile Sadakalar Konusundaki Sünneti:
Onuncu
Konu
A- Ramazan Orucu Konusundaki Sünneti:
B- Oruç Esnasında Yasak ve Mubah Olan Şeyler Hakkındaki Sünneti:
C- Nafile Oruçlar
Konusundaki Sünneti:
D- İ’tikâf Konusundaki Sünneti:
On Birinci Konu
Hac ve Umre Konusundaki
Sünneti
On İkinci Konu
Kurbanlar, Hedy ve Akika Kurbanları Hakkındaki Sünneti
A- Hedy Kurbanı Hakkındaki Sünneti:
B- Kurbanlar Konusundaki Sünneti:
On Üçüncü Konu
Alış-Veriş ve Muamelelerindeki Sünneti
On Dörüncü Konu
Evlenme ve Geçim Konusundaki Sünneti
On Beşinci Konu
Yeme ve İçme Konusundaki Sünneti
On Altıncı Konu
Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem’in Daveti
A- Eman (Güvence),
Barış ve Elçilere Yapılacak
Muamele Konusundaki Sünneti:
B-Melikleri İslam’a Davet Etmesi, Elçiler ve Mektuplar
Göndermesi:
C- Münafıklara Muamele Konusundaki Sünneti:
On Yedinci Konu
Zikir ve Dua Konusundaki Sünneti
A- Sabah veya Akşam Olduğu Zaman Yaptığı Zikirler:
B- Evinden Çıkarken ve Evine Girerken Yaptığı Zikirler:
C- Mescide Girerken ve Mescitten Çıkarken Söylediği Zikirler:
D- Hilali Gördüğünde Söylediği Zikir:
E- Aksırdığı ve Esnediği Zaman Söylediği Zikir:
F- Bela ve Musibete Uğrayan Bir Kimseyi Görünce Yaptığı Dua:
G- Eşek Anırması ve
Horoz Ötüşü İşittiği Zaman
Söylediği Dua:
H- Öfkelenen
Kimsenin Söyleyeceği ve Yapacağı Şeyler:
Ezan ve Ezan Zikirleri Konusundaki Sünneti
Zilhicce Ayı İle İlgili Sünneti
Kur’an Okuma Konusundaki Sünneti
Uyuması, Uyanması ve Rüya Görmesi
Fıtrat, Giyim-Kuşam ve
Süslenme Konularındaki Sünneti
Selam ve İzin Konusundaki Sünneti
Konuşması, Susması, Mantıklı Olması, Kelimeleri ve İsimleri Seçmesi
Yürümesi ve
Oturmasındaki Sünneti
Üzüntü, Tasa, Gam ve Kederin İlacı Konusundaki Sünneti
Tıp, Tedavi ve Hasta
Ziyareti Konusundaki Sünneti
A- Tabii İlaçlarla
Tedavideki Sünneti:
B- İlahî/Manevî
İlaçlarla Tedavi Konusundaki
Sünneti:
C- Tabii ve Manevi
Karışımı Kolay İlaçlarla Tedavi
Konusundaki Sünneti:
[1]
Zâdu’l-Me‘âd (1/163)
[2] Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem belden
aşağıya peştamal gibi sarılarak giyilen “izar” giyindiği için bu durum
“elbisesini kaldırmazdı” diye tabir edilmiştir. Çünkü “izar” belden çözülerek
değil, kaldırılarak tuvalete oturulurdu. Burada haya duygusuna ve avreti olabildiğince
korumaya vurgu bulunmaktadır. [Guraba]
[3]
Zâdu’l-Me‘âd (1/184).
[4]
Mud: Mutedil bir insanın iki avucu dolusu
demek olan bir ölçek birimidir.
[5] Zâdu’l-Me‘âd (1/192).
[6]
Zâdu’l-Me‘âd (1/192).
[7] Zâdu’l-Me‘âd (1/194)
[8] Sabah
namazında devamlı kunut yapılması gerektiğine dair görüş asılsızdır. Nebi sallallahu
aleyhi ve sellem’in sünnetinde kunut ancak bir ihtiyaç dolayısıyla yapılır.
[Guraba]
[9]
Zâdu’l-Me‘âd (1/208).
[10] Namazda teverrük oturuşu: Sağ ayağını
ayak parmakları kıbleye gelecek şekilde dikmesi ve sol ayağını sağ taraftan
dışarı çıkararak sol kalçasını yere yapıştırmasıdır.
[11] Zâdu’l-Me‘âd (1/241).
[12] Zâdu’l-Me‘âd
(1/285).
[13] Zâdu’l-Me‘âd
(1/353).
[14] Zâdu’l-Me‘âd
(1/425).
[15]
Musalla: Namaz kılınan yer anlamındadır.
Burada bayram namazı kılmak üzere çıkılan açık arazi kastedilmektedir.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem asla mescidde bayram namazı
kılmamış, sahabesi ile birlikte açık ve düz bir arazide toplanarak açık havada
namaz kılmışlardır. [Guraba]
[16] Zâdu’l-Me‘âd (1/433).
[17] Zâdu’l-Me‘âd (1/439).
[18]
Zâdu’l-Me‘âd (1/510).
[19]
Zâdu’l-Me‘âd (1/479).
[20]
Zâdu’l-Me‘âd (1/485)
[21]
Zâdu’l-Me‘âd (1/498–502).
[22]
Zâdu’l-Me‘âd (1/504).
[23]
Zâdu’l-Me‘âd (2/5).
[24]
Zâdu’l-Me‘âd (2/18).
[25]
Fıtır sadakası hurma, arpa, süzme peynir
ve kuru üzümden verilebildiği gibi, bunların dışında o memleket halkının
kullandığı diğer temel gıda maddelerinden de verilebilir. Fıtır sadakası
büyük-küçük, kadın-erkek, hür-köle, bütün Müslümanlara 1 sa’=
[26]
Zâdu’l-Me‘âd (2/21).
[27]
Zâdu’l-Me‘âd (2/30).
[28]
Zâdu’l-Me’âd (2/82).
[29] Zâdu’l-Me‘âd (2/86).
[30] Zâdu’l-Me‘âd (2/96).
[31] Zâdu’l-Me‘âd (2/285)
[32] Zâdu’l-Me‘âd (2/289).
[33]
Zâdu’l-Me‘âd (2/296).
[34] Zâdu’l-Me‘âd (1/154)
[35]
Zâdu’l-Me‘âd (1/149)
[36]
Zâdu’l-Me‘âd (1/149)
[37]
Zâdu’l-Me‘âd (1/142; 2/362).
[38]
Zâdu’l-Me’âd (2/366; 4/209).
[39] Zâdu’l-Me‘âd (3/11,44)
[40]
Zâdu’l-Me‘âd (3/112).
[41]
Zâdu’l-Me‘âd (3/141).
[42] Zâdu’l-Me‘âd (3/143).
[43]
Zâdu’l-Me‘âd (2/332).
[44]
Zâdu’l-Me’âd (2/336)
[45]
Zâdu’l-Me‘âd (2/361).
[46] Zâdu’l-Me‘âd (2/371, 397).
[47]
Zâdu’l-Me‘âd (2/317).
[48]
Zâdu’l-Me‘âd (2/426).
[49]
Zâdu’l-Me‘âd (2/423).
[50] Zâdu’l-Me‘âd (2/355).
[51]
Ezanı terci’li okumak, şahadet
kelimelerini iki defa yüksek sesle, iki defa alçak sesle olmak üzere dörder
defa okumak, terci’siz okumak ise bu kelimeleri ikişer defa okumaktır. [Guraba]
[52]
Zâdu’l-Me‘âd (2/360)
[53]
Zâdu’l-Me‘âd (1/463).
[54]
Zâdu’l-Me‘âd (1/351)
[55]
Zâdu’l-Me‘âd (1/179).
[56] Zâdu’l-Me‘âd (1/149).
[57] Zâdu’l-Me‘âd (1/168).
[58] Zâdu’l-Me‘âd (2/381).
[59]
Zâdu’l-Me‘âd (1/175, 2/320)
[60]
Zâdu’l-Me‘âd (1/161)
[61]
Zâdu’l-Me‘âd (4/180)
[62]
Zâdu’l-Me‘âd (1/444).
[63] Zâdu’l-Me‘âd (4/9).
[64]
Zâdu’l-Me‘âd (4/23).
[65] Zâdu’l-Me‘âd (4/149).
[66]
Zâdu’l-Me‘âd (4/171).