Bu Blog içinde Ara

7 Nisan 2021 Çarşamba

TEVHİD AHKAM HADİSLERİ

 "Her doğan çocuk fıtrat (İslam) üzere doğar. Sonra annesi ve babası onu ya Yahudileştirir, ya Hıristiyanlaştırır veya da Mecusileştirir. Nitekim her hayvanın yavrusu, organları tam olarak doğar. Siz hiç o yavrunun burnunda, kulağında eksik bir şey görüyor musunuz?" Ebû Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Dilerseniz şu âyeti okuyun:  “(Ey Muhammed!) Dosdoğru olarak yüzünü dine, Allah’ın fıtratına çevir ki, insanları o fıtrat üzere yaratmıştır. Allah’ın yaratışında hiçbir değişme yoktur.” (Rûm: 30) Buhari: (1385), (4775). Muslim: (2658 Müslim de: “Sonra anne ve babası onu yahûdileştirir, hristiyanlaştırır ve müşrikleştirirler.” Başka bir rivayette de: “Bu millet üzere” şeklinde gelmiştir. Müslim: (23), (2658).

“TEVHİD HADİSLERİ”

 

 

HARUN YILDIRIM

 

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

 

 

1- Tevhid, Fıtrat Dinidir

 

1- Ebû Hureyre, -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Her doğan çocuk fıtrat (İslam) üzere doğar. Sonra annesi ve babası onu ya Yahudileştirir, ya Hıristiyanlaştırır veya da Mecusileştirir. Nitekim her hayvanın yavrusu, organları tam olarak doğar. Siz hiç o yavrunun burnunda, kulağında eksik bir şey görüyor musunuz?" Ebû Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Dilerseniz şu âyeti okuyun:  “(Ey Muhammed!) Dosdoğru olarak yüzünü dine, Allah’ın fıtratına çevir ki, insanları o fıtrat üzere yaratmıştır. Allah’ın yaratışında hiçbir değişme yoktur.” (Rûm: 30) Buhari: (1385), (4775). Muslim: (2658 Müslim de: “Sonra anne ve babası onu yahûdileştirir, hristiyanlaştırır ve müşrikleştirirler.” Başka bir rivayette de: “Bu millet üzere” şeklinde gelmiştir. Müslim: (23), (2658).

2-İyad b. Himâr El-Mucâşi‘î -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem bir gün hutbesinde şöyle buyurdu: “Dikkat edin ki, Rabbim, bana öğrettiklerinden bilmediklerinizi bugün size öğretmemi emretti. Bir kula verdiğim her mal helâldir. Ben kullarımın hepsini hanifler (Müslümanlar) olarak yarattım. Ama onlara şeytanlar gelerek kendilerini dinlerinden uzaklaştırdılar. Benim kendilerine helâl kıldıklarımı, onlara haram kıldılar. Benim hakkında delil indirmediğim bir şeyi, bana şirk koşmalarını emrettiler. Şüphesiz ki, Allah yer halkına bakarak onların arap olanına ve olmayanına buğzetmiştir. Yalnız ehl-i kitabdan kalanlar bundan müstesnadır.” Müslim: (2865).

3- Abdullah b. Abdurrahman b. Ebzâ babasından rivayetinde şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem sabahleyin ve akşamleyin şöyle derdi: İslam fıtratı, ihlâs kelimesi, peygamberimiz Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellemin dini ve asla müşriklerden olmayan Müslüman hanif babamız İbrahim’in milleti üzere sabahladık.” 

4- Berâ ibnu Âzib -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Ensar’dan birine yatağına yattığı zaman şöyle demesini emretti: Allahım! Nefsimi sana teslim ettim, yüzümü sana çevirdim, işimi sana havale ettim. Senden ümit ederek ve korkarak sırtımı sana dayadım. Sığınmak ve senden sakınmak ancak sana yönelmektedir. İndirdiğin Kitab’a ve gönderdiğin Nebi’ne iman ettim." Her kim bunları söyler ve o gece ölürse fıtrat (İslam) üzere ölür." Buhari: 247, 6311, 6313, 6315, 7488. Müslim: 2710

5- Enes -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem, bir yere baskın düzenleyeceği zaman fecr doğduğu zaman baskın yapardı. Sabah ezanı dinletirdi, şayet ezan sesi işitirse baskından vazgeçer; işitmezse baskın yapardı. Bir defa Allâh-u Ekber, Allâh-u Ekber diyen bir adam işitti. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem: İslam fıtratı üzere!” buyurdu. Sonra o adam: “Eşhedû enlâ ilâhe illallâh, Eşhedü enlâ ilâhe illallâh” (Ben şahadet ederim ki Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek bir ilah yoktur) dedi. Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem: “Cehennemden çıktın” buyurdu. Bu sözü söyleyen adama baktıklarında onun keçi çobanı olduğunu gördüler. Müslim: 382

2- Peygamberler, Tevhid İçin Gönderilmişlerdir

6- Mahmûd ibnu Lebîd -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Ben, Allah’ın Rasûlü’yüm. Yalnızca Allah’a ibadet etmeleri ve O’na hiçbir şeyi ortak (şirk) koşmamaları için beni kullarına gönderdi.” Ahmed: 23619

7- Hakîm ibnu Mu‘âviye, babasından haber verip şöyle dedi: Ben, Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellemin yanına geldim ve dedim ki: Sana gelmemek için parmaklarım sayısınca yemin etmiştim. (Ama şimdi geldim.) Seni hak ile gönderenin hakkı için seni ne ile gönderdi? llah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem: “Beni İslam ile gönderdi” buyurdu. Adam: İslam nedir, diye sordu. Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kalbini, Allah Azze ve Celle’ye teslim etmendir, yüzünü Allah Azze ve Celle’ye dönmendir, farz kılınmış namazı kılman ve farz kılınmış zekâtı vermendir.” Ahmed: 24855

8- Aişe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Ben, müsamahalı hanif dini ile gönderildim.” Ahmed: 20022

9- Abdullah ibnu Ömer -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kıyamete yakın bir zamanda yalnızca Allah’a ibadet edilip hiçbir şeyin O’na ortak (şirk) koşulmaması için kılıçla gönderildim. Rızkım da mızrağımın gölgesinde kılındı. Zillet ve küçük düşme de emrime muhalefet edenlere kılındı. Kim bir topluluğa benzerse o da onlardandır.” (Bunu Ahmed, zayıf bir senetle rivayet etmiştir.) Ahmed: 5115

10- Ebû Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ben Meryem oğlu İsa’ya insanların en yakınıyım. Peygamberler anneleri ayrı, babaları bir evlatlardır. Benimle İsâ aleyhisselam arasında başka bir peygamber yoktur." Buhari: 3443. Müslim: 2365. Bu peygamberlik zincirinin bir halkası olan İsa da (aleyhisselam) Kur'ân-ı Kerîm'de en fazla bahsi geçen peygamberlerdendir. O; "Ey İsrail oğulları! Ben size Allah'ın elçisiyim. Benden önceki Tevrat'ı tasdik etmek, benden sonra gelip ismi 'Ahmed' olacak bir resulü müjdelemek üzere gönderildim." diyerek Efendimiz'i müjdelemiş, Efendimiz de "Ben, Meryem-oğlu İsa'ya dünya ve ahirette insanların en yakınıyım." buyurmak suretiyle aralarındaki bu farklı kurbiyete dikkat çekmiştir.

11-  Abdullah ibnu Amr ibnul-Âs -Allah O’ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi:  Allah Azze ve Celle Kurân’da Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemi şu şekilde vasfetmiştir: “Ey Peygamber, biz seni hakîkaten bir şâhid, bir müjdeci, bir korkutucu olarak gönderdik.”  (Fetih: 8) Tevrat’ta da O’nu şu şekilde vasfetmiştir: “Ey Peygamber, biz seni hakîkaten bir şâhid, bir müjdeci, bir korkutucu ve ümmîlere bir koruyucu olarak gönderdik. Sen elbette benim kulum ve Rasûlümsün. Ben sana “Mütevekkil” adını verdim. Bu peygamber kötü huylu, katı kalpli, çarşılarda çığırtkan değildir. O kötülüğe kötülükle mukabele etmez, fakat o kötülüğü af ve mağfiret ile karşılar. Allah, sapmış olan milleti bu peygamber ile onları Lâ ilahe illâllah demeleri suretiyle doğrultmadıkça, o peygamberin ruhunu asla kabzetmeyecektir. Allah birçok kör gözleri, birçok sağır kulakları, birçok kapalı kalpleri bu tevhid kelimesiyle açacaktır." Buhari: 4838

12- Cubeyr ibnu Mut'im -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Benim beş ismim vardır: Ben Muhammed’im, Ben Ahmed’im. Ben o Mâhi’yim ki, Allah benim peygamberliğimle küfrü mahvedecektir. Ben o Haşir’im ki kıyamet gününde insanlar beni takip ederek toplanacaklardır. Ben o Âkib'im ki, peygamberlerin sonuncusuyum."

3- Yaratan, Yaratılan Olmaksızın Tek Başına İbadet Edilmeyi Hak Edendir

13- Abdullah ibnu Mesud -Allah Ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme: -Ey Allah'ın Rasûlü! Allah katında günahın en büyüğü hangisidir? diye sordum. llah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: -"Allah seni yarattığı hâlde, Allah'a şirk koşmandır." Ben: -Sonra günahların en büyüğü hangisidir? diye sordum. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: ''Yemeğini onunla paylaşmak korkusuyla çocuğunu öldürmendir" buyurdu. -Bundan sonra günahların en büyüğü hangisidir? diye sordum. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: -"Komşunun hanımıyla zina etmendir" buyurdu. Buhari: 4477, 4761, 6001, 6811, 6861, 7520, 7532. Müslim: 86 Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilir: “Zulüm üç türlüdür. Bir zulüm vardır ki, Allah onu affetmez. Bir zulüm vardır ki, Allah onu affeder. Bir zulüm vardır ki, Allah onun mutlaka hesabını sorar. Allah’ın affetmediği zulüm şirktir. Çünkü Allah ‘şirk, büyük bir zulümdür’ (Lokman, 13) buyurmuştur. Allah’ın affedeceği zulüm; kulların kendi nefislerine karşı işlediği zulümdür. Rableri ile kendi aralarındaki işlerde (emre itaat ve yasaklardan kaçınmak noktasında) yaptıkları hatalardır. Allah’ın hiç bırakmayıp, mutlaka hesabını soracağı zulüm ise kulların birbirlerine karşı hayâsızlıklarıdır. Allah, bunların hesabını sorar ve zâlimleri cezalandırır.”

14- Ali ibnu Ebî Tâlib -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem namazda secde ettiği zaman şöyle dua ederdi: “Allahım ancak sana secde ettim ve yalnız sana îmân ettim; sana teslim oldum. Yüzüm, kendisini yaratıp şekillendiren, gözünü ve kulağını yaradan Allahıma secde etti. Yaratıcıların en güzeli olan Allah pek yücedir.” Muslim: 771

15- Hâris el-Eş‘ari -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Zekeriya oğlu Yahya -Allah selamı o ikisinin üzerine olsun- kavmine şöyle dedi: ‘Muhakkak ki Allah Azze ve Celle sizi yarattı ve size rızık verdi. Öyleyse O’na ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın.” Ahmed: (17170), Tirmizi: (2863) ve (2864), Hâkim: (1/118), İbnu Huzeyme: (1895), İbnu Hibbân: (6233). 

16- Abdullah ibnu Mesud -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin yanına yahûdî hahamlarından bir haham geldi ve şöyle dedi: Kıyamet Günü olduğu zaman Allah gökleri bir parmağında, yer tabakalarını bir parmağında, suları ve toprakları bir parmağında, diğer mahlûkları da bir parmağında tuta­r. Sonra onları sallar ve: Melik benim, Melik benim, der.

 Haham’ın Tevrat’tan naklettiği bu sözlerine karşılık Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem onun bu sözlerini doğrular mahiyette azı dişleri gözükecek şekilde tebessüm etti. Sonra Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şu âyeti okudu: “Allah'ı gerektiği gibi takdir edememişlerdir. Kıyamet günü, yeryüzü bütünüyle O'nun elinde, gökler de elinde dürülmüş olacaktır. Allah, onların şirk koştukları şeylerden münezzehtir ve çok yücedir.” (Zumer: 67) Buhari: (4811,7414, 7415, 7451, 7513), Muslim: (2786).

Ehl-i Sünnet ve’l- Cemâat’in görüşüne göre Allah-u Teâlâ’nın bahşetme ve nimetle açılmış iki eli vardır. Allah’ın iki eli, O’nun sâbit zâtî sıfatlarından olup kendisine yaraşır gerçek iki eldir.Allah’ın iki elinin olduğunu Kitap ve Sünnet kesin olarak göstermektedir: Kitabın kanıtlarından biri Allah-u Teâlâ’nın şu buyruğudur: “Allah iblise şöyle dedi: Ey İblis! İki elimle yarattığıma (insana) secde etmekten seni alıkoyan nedir?” (Sâd, 75)

Peygamber -Sallallâhu aleyhi ve sellem-’in şu sözü ise sünnetin kanıtlarından sadece biridir: “Allah’ın eli öyle doludur ki gece gündüz ondan (bağışlar ve nimetler) devamlı akar. Siz, Allah’ın gökleri ve yeri yarattığından beri (eliyle) infak ettiği (verdiği) şeyleri gördünüz mü? (düşündünüz mü?) Çünkü bütün bu verdikleri bile O’nun sağ elindekileri hiçbir şekilde eksiltememiştir.”

Bunların anlamını kuvvet, nimet veya benzer şeylerle tahrîf etmek (değiştirmek) birkaç bakımdan doğru değildir:

1- Bu tahrîf, sözü hiçbir kanıt olmadan gerçek anlamından mecâzî anlamına çevirmektir.

2- Bu, Allah-u Teâlâ’ya izâfe edilerek kullanıldığı böyle bir siyakta (söz gelişinde) dilin kesinlikle kabul etmediği bir anlamdır. Çünkü Allah “iki elimle yarattığıma” buyurmuştur. Buna göre bu cümlenin “nimetimle veya kuvvetimle yarattığıma” anlamına gelmesi doğru olmaz.

3- Ellerin Allah’a izâfesi ikil bir kiple (sîgayla) geçmiştir. Oysa ne kitap ve sünnette ne de herhangi bir yerde nimet ve kuvvet ikil bir kiple Allah’a izâfe (nispet) edilmiş olarak geçmektedir. Öyleyse el, nasıl olurda nimet veya kuvvet ile açıklanır?!

4- Eğer iki el ile, kuvvet kastedilmiş olsaydı o zaman “Allah iblis’i eliyle yarattı” ve benzeri şeyler söylemek doğru olurdu ki bunları Allah hakkında söylemek olanaksızdır. Eğer böyle söylemek caiz olsaydı, Allah “İki elimle yarattığıma secde etmene engel olan nedir?” (Sâd, 75) dediği zaman iblis bunu delil olarak “beni de iki elinle yarattın” diye ileri sürebilirdi.

5- Allah’ın, kendisine izâfe ettiği el, bundan nimet veya kuvvetin kastedilmiş olmasını engelleyen değişik şekillerde geçmektedir. Öyle ki bazen el ve avuç lafzıyla, bazen Allah-u Teâlâ’nın kendine yaraşır parmakları olduğunun belirtilmesi şeklinde, bazen de Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’in şu sözünde olduğu gibi gökleri ve yeri eliyle tutup silkelediği şeklinde geçmektedir: “Allah bir eliyle gökleri, diğer eliyle de yeri avuçlar sonra da onları silkeler ve ‘mülkün sâhibi melik (hükümdar) benim’ der.” İşte bütün bu değişik kullanımlar, el ile nimet veya kuvvetin kastedilmiş olmasına engeldir.

17- Şeddâd ibnu Evs -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah’tan bağışlanma isterken söylenilecek sözlerin en üstünü (Seyyidul-İstiğfâr) şu sözlerdir: “Allahım! Sen benim Rabbimsin. Senden başka hakkıyla ibadet edilecek başka bir ilah yoktur. Beni sen yarattın, ben senin kulunum. Ben gücüm yettiğince sana verdiğim ahdim ve sözüm üzereyim. Yapmış olduğum günahların şerrinden sana sığınırım. Üzerime olan nimetlerini itiraf ediyorum. Yapmış olduğum günahlarımı itiraf ediyorum. Beni bağışla! Muhakkak ki günahları senden başkası bağışlayamaz.”

Her kim bu sözleri kalbinden ihlâslı bir şekilde ve sevabına kesin inanarak gündüz vakti söyler ve o günün akşamına varmadan ölecek olursa muhakkak ki o Cennet ehlindendir. Her kim bu sözleri kalbinden ihlâslı bir şekilde ve sevabına kesin inanarak geceleyin söyler ve sabaha ulaşmadan önce ölürse o da Cennet ehlindendir." Buhari: (6306, 6323)

18- Ebû Mûsâ el-Eş‘arî -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selem şöyle buyurdu:  "İşittiği ezaya karşı Allah Azze ve Celle’den daha hilm sahibi yani hak edene cezasını hemen vermeyen başka bir kimse yoktur. Onlardan bir kısmı Allah’a oğul isnad ederek O’na şirk koşuyorlar, Allah Azze ve Celle ise onları afiyette kılıyor ve onlara dünyada iken her türlü rızkı veriyor." Buhari: (6099, 7378), Müslim: (2804).

4- Dînî Şer‘î İrâde Hakkında Gelen Rivayetler

19- Enes -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah Azze ve Celle cehennemde en hafif bir azabla cezalandırılan birine şöyle der: ”Şayet yeryüzünde ne varsa senin olsaydı bu azaptan kurtulmak için onu feda eder miydin?”  O da: -Evet feda ederdim, diye cevap verir. Onun bu cevabı üzerine Allah Azze ve Celle şöyle der: -”Ben daha sen henüz Âdem’in sulbünde iken ben senden bundan çok daha kolay, çok daha basit bir şey istemiştim. O da bana hiçbir şeyi şirk koşmamandı. Ancak sen bundan kaçındın ve bana şirk koştun.” "(Hadisin geçtiği diğer yerler: 3334, 6538, 6557)

20- Ebû Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Muhakkak ki Allah Azze ve Celle sizin için üç şeyden razı olur ve üç şeyden de hoşlanmaz. Yalnızca kendisine ibadet edip hiçbir şeyi O’na ortak (şirk) koşmamanızdan, toptan Allah'ın ipine sarılıp ayrılığa düşmemenizden razı olur. Boş sözden, çok soru sormaktan ve malın zayi edilmesinden hoşlanmaz.”

5- Tevhid’in Hasenesinin Yüceliği

21- Abdullah ibnu Amr -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellemin yanına üzerinde cübbe olan bir bedevi geldi ve dedi ki: Bu arkadaşınız her çobanın kadrini yükseltmek, her at sahibinin de kadrini alçaltmak istiyor. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem öfkeli bir şekilde ayağa kalktı ve bedevinin cübbesinin yakasını tuttu ve adamı salladı. Sonra da: “Üzerinde, akletmeyen birinin elbisesini görmüyorum” buyurdu. Sonra Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem geri döndü ve oturdu. Ardından şöyle buyurdu: “Nuh’a -Allah selamı O'nun üzerine olsun- ölüm yaklaşınca iki oğlunu yanına çağırdı ve şöyle dedi: Sizin için vasiyette bulunacağım. Sizlere iki şeyi emreder, iki şeyden de yasaklarım. Sizleri şirkten ve kibirden yasaklarım. Sizlere Lâ ilâhe illallâh’ı emrederim. Şayet göklerle yer ve bu ikisi arasındakiler terazinin bir kefesine konsa, diğer kefesine de Lâ ilâhe illallâh konsa muhakkak Lâ ilâhe illallâh ağır basardı. Şayet gökler ve yer bir halka olsaydı ve onun üzerine konsaydı muhakkak halka çatlar veya kırılırdı. Sizlere Subhânallâhi ve bihamdihî’yi emrederim. Muhakkak ki bu, her şeyin namazıdır (duasıdır). Her şey onunla rızıklandırılır.” Ahmed: (7101), Hâkim: (49/1) ve (2/541, 543).   

   22- Ebû Saîd ve Ebû Hureyre, -Allah onlardan razı olsun- Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğuna şahitlik etmişlerdir: “Bir kul, Lâ ilâhe illallâh Allâhu Ekber (Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilah yoktur, Allah en büyüktür) derse, Allah Azze ve Celle: ‘Kulum doğru söyledi. Benden başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilah yoktur, Ben en büyüğüm’ der. Bir kul: Lâ ilâhe illallâhu vahdehu (Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilah yoktur, yalnız O vardır) derse, Allah Azze ve Celle: ‘Kulum doğru söyledi. Benden başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilah yoktur, yalnız ben varım’ der. Bir kul: Lâ ilâhe illallâhu lâ şerîke leh (Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilah yoktur, O’nun hiçbir ortağı yoktur) derse, Allah Azze ve Celle: ‘Kulum doğru söyledi. Benden başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilah yoktur, benim hiçbir ortağım yoktur’ der. Bir kul: Lâ ilâhe illallâhu lehul-mulku ve lehul-hamdu (Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilah yoktur, mülk O’nundur, hamd O’nadır) derse, Allah Azze ve Celle: ‘Kulum doğru söyledi. Benden başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilah yoktur, mulk benimdir ve hamd banadır’ der. Bir kul: Lâ ilâhe illallâh lâ havle velâ kuvvete illâ billâh (Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilah yoktur, Allah’tan başkasında güç ve kuvvet yoktur) derse, Allah Azze ve Celle: ‘Kulum doğru söyledi. Benden başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilah yoktur, benden başkasında güç ve kuvvet yoktur’ der. Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle derdi: “Her kim bunu hastalığında söyler, sonra da ölürse ona ateş dokunmaz.” Tirmizi: (3430), İbnu Mace: (3794). 

23- Abdullah ibnu Amr -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kıyamet günü, herkesin önünde ümmetimden bir adam çağrılır ve o kişi aleyhinde doksan dokuz liste açılır. Her bir listenin uzunluğu, göz alabildiğine uzundur. Sonra kendisine: Bunlardan bir şeyi reddediyor musun? denilir. O da: Hayır yâ Rabbi! der. Senin bir özrün veya bir iyiliğin, hasenen var mı? der. Bunun üzerine adam korkar ve: Hayır yâ Rabbi, der. Allah Azze ve Celle: ‘Bilakis, senin benim katında iyiliklerin (hasenâtın) vardır. Bugün san zulmedilmeyecektir’ buyurur. Onun için küçük bir kâğıt parçası çıkarılır. Üzerinde eşhedu an lâ ilâhe illallâh ve enne Muhammeden ‘abduhû ve rasûluhû (ben şehadet ederim ki Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilah yoktur, Muhammed O’nun kulu ve rasulüdür) şahadeti vardır. O adam der ki: Yâ Rabbi! Bu kadar büyük listenin yanında bu ufacık kâğıt ne ifade eder ki?! Kendisine: Sen asla zulme uğramayacaksın, denilir. Bunun üzerine koskaca listeler terazinin bir kefesine, o küçük kâğıt parçası da diğer kefenine konulur. Listeler hafif gelirken kâğıt parçası ağır basar.” Tirmizi: (2639), İbnu Mace: (4300), İbnu Hibbân: (255), Hâkim: (1/529).

24- Muaz ibnu Cebel -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben, Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim: “Her kimin son sözü lâ ilâhe illallâh olursa, o kimse için cennet gerekli olur.” Ahmed: (22034), (22127), Ebu Davud: (3116).

25- Talha ibnu ‘Ubeydullah -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim: “Ben, öyle bir kelime biliyorum ki, bir kimse ölüm anında onu söylediğinde muhakkak onunla rengi parlar ve Allah ondan sıkıntılarını giderir.” Ahmed: (1384).

26- Câbir -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim: “Zikrin en üstünü lâ ilâhe illallâh sözüdür. Duânın en üstünü ise alhamdulillâh sözüdür.” Tirmizi: (3383), İbnu Mace: (3800).

6- Tevhid’i Emretmek

27- Ebû Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme bir bedevi geldi ve şöyle dedi: ‘Bana, öyle bir amel göster ki, ben o ameli işlediğimde cennete gireyim.’ Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Yalnızca bir olan Allah'a ibadet/kulluk eder ve O’na hiçbir şeyi ortak (şirk) koşmazsın, farz olan namazları hakkıyla kılar, farz kılınmış olan zekâtı verirsin ve Ramazan orucunu tutarsın"

Bedevi dedi ki: Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, ben bundan fazla bir ibadet yapmam. Adam geri dönüp gittiğinde Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "İçinizden her kimi, cennet ehlinden bir kimseye bakmak onu sevindirecekse, şu giden adama baksın!" Buhari: (1397), Muslim: (14).

28- Ebû Eyyûb el-Ensârî -Allah O’ndan razı olsun- O şöyle dedi: Bir bedevi, yolculukta iken Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellemin devesinin geminden veya yularından tuttu. Sonra da şöyle dedi: Ey Allah'ın Rasûlü! Bana, beni cennete yaklaştıracak, cehennemden de uzaklaştıracak şeylerden haber ver. Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem bir müddet sustu. Sonra da ashabına şöyle bir göz gezdirdi. Sonra da: “Muhakkak ki muvaffak kılındı –veya hidayete erdirildi-” buyurdu. Sonra da kendisine soru soran bedeviye: “Ne sormuştun” buyurdu. O da sorusunu tekrarladı. Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:  “Allah'a ibâdet eder ve O'na hiçbir şeyi ortak (şirk) koşmazsın, namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir ve akrabana iyilik yaparsın. Artık devenin yularını bırak.” Buhari: (1396), Muslim: (13).

Muslim’de gelen rivayet: “Ramazan orucunu tutarsın” şeklindedir. Muslim’de (15) ve (18)

29- Muaz b. Cebel -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Kendisi bir yolculuğa çıkmak istemişti. Bunun üzerine:-Ey Allah'ın Rasûlü! bana nasihat et, dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:-“Allah’a ibadet et ve O’na hiçbir şeyi ortak koşma” buyurdu.-Ey Allah'ın Rasûlü! Bana daha fazla nasihat et, dedi.Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:-“Birini üzdüğünde ardından hemen iyilik yap” buyurdu. Ey Allah'ın Rasûlü! Bana daha fazla nasihat et, dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Dosdoğru ol ki ahlakın güzelleşsin” buyurdu. Hâkim: (1/121, 4/272).

7- Tevhid Üzere Beyat Etmek

30- Avf ibnu Mâlik el-Eşca‘î -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Dokuz veya sekiz veya yedi arkadaş Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellemin yanında idik. Bize:  “Allah'ın Rasûlü’ne bey'at etmez misiniz?” buyurdu. Bizler henüz yeni bey’at etmiş idik. Bunun üzerine:   Muhakkak ki bizler sana bey'at ettik Ey Allah'ın Rasûlü! dedik. Son­ra yine:  “Allah'ın Rasûlü’ne bey'at etmez misiniz?” dedi. Bizler: iz sana beyât ettik Ey Allah'ın Rasûlü! dedik. Sonra Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem:  “Allah'ın Rasûlü’ne bey'at etmez misiniz?” buyurdu.Bunun üzerine bizler ellerimizi açtık ve: Sana bey’at ettik Ey Allah'ın Rasûlü! Hangi şey üzerine bey’at edelim? dedik. Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Yalnızca Allah'a ibâdet edeceğinize, O’na hiç bir şeyi şirk koşmayacağı­nıza, beş vakit namazı kılacağınıza, itaat edeceğinize -işitmediğimiz bir kelime söyledikten sonra-başkalarından bir şey istemeyeceğinize bey'at edeceksiniz.”Ben, Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve selleme bu şekilde bey’at eden bu guruptan bazılarını gördüm. Onlardan birinin kırbacı elinden düşüyordu da onu kimseden istemiyor ve (devesinden inip) kendisi alıyordu. Muslim: (1043).

31- Âişe -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, Medine’ye hicret eden mümin kadınları Allah Azze ve Celle’nin şu âyetindeki emri gereğince imtihan ederdi: “Ey Peygamber! Mü'min kadınlar, Allah'a hiçbir şeyi şirk koşmamak, hırsızlık etmemek, zina işlememek, evlâtlarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir yalan düzüp getirmemek ve iyilik hususunda karşı gelmemek üzere sana beyat etmek için geldiklerinde, onların beyatlarını kabul et ve onlar için Allah'tan mağfiret dile. Şüphe yoktur ki Allah, çok bağışlayıcıdır çok merhametlidir.” (Mumtehine: 12) Medine’ye hicret etmiş mümin kadınları bu şartları kabul ettikleri takdirde Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem onlara sözlü olarak: "Senin beyatını kabul ettim" derdi. Bu beyat alma işinde Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin eli hiçbir kadının eline değmedi. Yani erkeklerde yaptığı gibi onlarla tokalaşmadı. Onlarla ancak: "Bu şartlar üzerine senden beyatını kabul ettim" sözüyle beyatlaştı. Buhari: (2713, 2733, 4182, 4891, 5288, 7214), Muslim: (89), (1866).

32- Amr ibnu Şu‘ayb, babasından, O da dedesinden bildirdi. O şöyle dedi: Rukayke’nin kızı Umeyme, beyat etmek için Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellemin yanına geldi. Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah’a hiçbir şeyi şirk koşmaman, hırsızlık yapmaman, zina etmemen, oğlunu öldürmemen, kimseye iftira etmemen, ölünün arkasından feryadı figan etmemen ve ilk cahiliyede olduğu gibi açılıp saçılmaman üzere senin beyatını kabul ediyorum.” Ahmed: (6880).

33- ‘Ubâde ibnus-Sâmit -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem: “Kim bana şu âyetler üzere beyat eder?” buyurdu. Sonra da şu âyetleri okudu: «De ki: "Gelin, Rabbınızın size neleri haram kıldığını okuyayım.» (Enam: 151) Üç âyetin sonuna kadar okudu. Sonra şöyle buyurdu:

“Her kim bunlara vefa gösterirse, onun ecri Allah’a aittir. Her kim de bunlardan bir tanesinde eksiklik yaparsa, dünyada iken Allah onu cezalandırırsa, bu onun cezasıdır. Her kimi de ahrete geciktirirse, onun işi Allah’adır. Dilerse onu affeder, dilerse azab eder.” Hâkim “el-Mustedrek” (2/318).  

         34- Cerîr ibnu Abdullah -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben, beyat etmek için Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellemin yanına geldim. Uzat elini sana beyat edeyim. Bana istediğin şartı koşabilirsin, sen şartları en iyi bilensin. Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah’a hiçbir şeyi şirk koşmaman, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Müslümana nasihat etmen ve müşrikten ayrılman üzere senin beyatını kabul ediyorum.” Ahmed: (19233), (18238), Nesâi: (4177).

35- el-Esved ibnu Halef şöyle dedi: Fetih günü, Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellemi, insanlardan beyat alırken gördüm. Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem bir yere oturdu ve küçüğüyle, büyüğüyle ve kadınıyla herkes O’nun yanına geliyor ve O’na İslam ve şahadet üzere beyat ediyorlardı. Ben: İslam nedir? diye sordum. Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem: “Allah’a imandır” buyurdu. Şahadet nedir? diye sordum. Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem: “Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilâhın olmadığına ve Muhammed’in O’nun kulu ve Rasûlü olduğuna şahitlik etmendir” buyurdu. Ahmed: (15005), Hâkim “el-Mustedrek” (3/296). 

8- Tevhid, Amelin Kabulünün ve Ahrette Fayda Vermesinin Şartıdır

36- Aişe -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben dedim ki: Ey Allah'ın Rasûlü! İbnu Cud'ân, cahiliyet devrinde akrabasına yardım eder, fakirleri doyururdu. Acaba bu ona bir fayda verir mi? Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Hayır! Fayda vermez, çünkü o, bir gün bile olsun: Ya  Rabbi!  Kıyamet gününde benim günahlarımı bağışla, dememiştir.” Muslim: (214).

37- Câbir ibnu Abdullah -Allah O’ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem bir bahçede Ummu Ma'bed'in yanına girdi ve: «Ey Ummu Ma'bed! Bu hurmaları kim dikti; müslüman mı, kâfir mi?» diye sordu. Ummu Ma'bed: Müslüman dikti, diye cevap verdi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Bir Müslüman, ağaç diker veya ekin eker, ondan da insan, hayvan veya kuş yerse o, onun için Kıyamet gününde sadaka olur.” Muslim: (10), (1552).

38- Abdullah ibnu Amr ibnul-‘Âs -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben, Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim: “Her kim Allah’a hiçbir şeyi şirk koşmamış olduğu halde kavuşursa cennete girer ve kendisine günahları zarar vermez. Tıpkı şirk koşmuş olduğu halde kavuşanın cehenneme girenin ve kendisine hiçbir hasenenin fayda vermediği kimse gibi.” Ahmed: (6586).

39- Ummu Seleme -Allah O'ndan razı olsun- Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve selleme şöyle dedi: Hişâm ibnu Muğîra akrabaya iyilikte yapar, misafire ikram eder, köleleri azad eder ve yemek yedirirdi. Şayet sana ulaşmış olsaydı, İslam’ı kabul ederdi. Bütün bunların ona faydası olur mu? Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Hayır. O, dünyada hatırlanmak ve övülmek için verirdi. O, bir gün olsun: Rabbim! Kıyamet günü beni bağışla! demedi.” Taberânî “Mu‘cemul-Kebîr” (23/606), Ebu Ya‘lâ “Musned” (6965).  

40- ‘Adiy ibnu Hâtim -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben dedim ki: Ey Allah'ın Rasûlü! Babam, akrabaya iyilik eder ve şöyle şöyle yapardı. Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Senin baban, onunla hatırlanmak istedi, dünyada da istediğini aldı.” Ahmed: (18262, 18263, 19347, 19386).

41- Amr ibnu Şu‘ayb, babasından, O da dedesinden haber verdi. O şöyle dedi: ‘Âs ibnu Vâil, cahiliyede iken tüz deve kesmeyi adamıştı. Hişâm ibnul-‘Âs, kendi payı olan elli deveyi kesmişti. Amr, bunu Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve selleme sordu. Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Babana gelince, şayet tevhidi ikrar etmiş ise, onun yerine oruç tutar ve sadaka verir isen ona faydalı olur.” Ahmed: (6704).

42- Enes ibnu Mâlik -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kıyâmet günü, mühürlü sayfalar getirilir ve Allah Tebârake ve Teâlâ’nın önüne koyulur. Allah Azze ve Celle: ‘Şu sayfaları atın ve şunları kabul edin’ buyurur. Bunun üzerine melekler: İzzetin ve celalin adına, biz hayırdan başka bir şey görmedik, derler. Allah Azze ve Celle şöyle buyurur: ‘Bu, benim rızam için değildi. Ben, bugün, benim rızam için yapılandan başkasını kabul etmem.’” Taberi: (3/97), Dârekutni: (1/50),

43- Ebû Saîd el-Hudrî -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim: “Herhangi bir kimse Müslüman olmak şartıyla Medine’nin çetinlik ve zorluklarına sabır edip vefat edecek olursa Kıyamet gününde ben onun için muhakkak surette şefaatçi veya şahit olurum.” Muslim: (477), (1374).

9- Tevhid Ehli, Doğru Yolda ve Emniyette Olanlardır

44- Abdullah ibnu Mesud -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: “İman edenler ve imanlarına zulüm bulaştırmayanlar…” (Enâm: 82) âyeti indiği zaman bizler:  -Ey Allah’ın Rasûlü! Hangimiz nefsine zulmetmez ki? dedik. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: -"Bu sizin dediğiniz gibi değildir. “İman edenler ve imanlarına zulüm bulaştırmayanlar…” Bundan maksat şirktir. Sizler Lokman aleyhisselamın oğluna olan nasihatini duymadınız mı? “Ey oğulcuğum! Sakın Allah’a şirk koşma! Muhakkak ki şirk büyük bir zulümdür.” (Lokman: 13).” Buhari: (32, 3360, 6917), Muslim: (124).    

45- Rabî‘a ibnu ‘İbâd ed-Dîlî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellemi Zul-Mecâz çarşısında gördüm. Şöyle diyordu: “Ey insanlar! Lâ ilâhe illallâh deyin kurtuluşa erin.” Çarşının yollarına girmiş ve insanlar O’nun etrafına toplanmışlardı. Onlardan hiçbirini bir şey derken duymadım. Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem ise susmuyor ve:  “Ey insanlar! Lâ ilâhe illallâh deyin kurtuluşa erin” diyordu.

10- Tevhid Ehli, Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellemin Şefaati ile En Mutlu Olacak Kimselerdir

46- Ebu Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme hitaben dedim ki: Ey Allah'ın Rasûlü! Kıyamet günü şefaatinle insanların en mutlu olanı kimdir?

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"İçinden, halisane bir şekilde lâ ilâhe illallâh diyen kimse, Kıyamet günü şefaatimle en mutlu olan insandır." Buhari: (99), (6570).

47- Ebu Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Benim şefaatim, ihlâslı bir şekilde Lâ ilâhe illallâh Muhammedun Rasûlullâh diyen ve bunu söylerken de dili kalbini, kalbi de dilini doğrulayan kimse içindir.” Ahmed: (8070), Mevâriduz-Zam’ân (1/645), Musnedu İshâk ibni Râheveyh: (1/343), İbnu Hibbân: (6466).

48- Ebû Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Her peygamberin duâ edip de kabul edilmiş bir duâsı vardır. Her peygamber, bu duasında acele ederek dünyada kullandı. Ben ise o duamı, âhirette ümmetime şefaat etmek için sakladım. Ümmetimden Allah'a hiç bir şeyi şe­rik koşmadan ölenler bu şefaatime nail olacaklardır." Buhari: (6304), (7474). Muslim: (199).

49- Avf b. Mâlik el Eşcaî -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Rabbimin katından bir melek bana geldi ve beni, ümmetimin yarısını Cennete sokmak ile şefaat yetkisi arasında serbest bıraktı da ben şefaat etmeyi seçtim. Bu şefaat de Allah’a ortak koşmadan ölen kimseler içindir.” Tirmizi: (2441), İbnu Mace: (4317).

11- Tevhid Üzere Ölen Kimse, Kesinlikle Cennete Girecektir

50- Ubâde ibnu Sâmit -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Her kim, Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek başka bir ilahın olmadığına, O’nun tek olduğuna ve hiçbir ortağı olmadığına, Muhammed’in Allah’ın kulu ve Rasûlü olduğuna, İsa’nın Allah’ın kulu ve Rasûlü ve Meryem’e attığı bir kelimesi ve O’ndan bir ruh olduğuna, Cennet ve Cehennemin hak olduğuna şahadet ederse, Allah onu hangi amel üzere olursa olsun cennetine girdirir." Buhari: (3435), Muslim: (28).

51- Câbir -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her kim Allah'a hiç bir şeyi şerik koşmayarak ölürse cennete girer. Her kimde O’na bir şeyi şirk koşarak ölürse cehenneme girer.” Muslim: (93), (152).

52- Ukbe ibnu ‘Âmir -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kim Allah'a ortak koşmayarak ve haram bir kana bulaşmamış olarak kavuşursa cennete girer." İbnu Mace: (2618)

53- Ebû Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Sekarât halinde olanlara Lâ ilâhe illallâh sözünü söylemelerini telkin edin. Her kimin ölüm anındaki son sözü Lâ ilâhe illallâh ise cennete girer. Bundan önce başına ne gelirse gelsin onun cennete girmesini değiştirmez.”[1]

54- Ebû Zer -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem:  "Lâ ilâhe illallâh diyen ve sonra da bu hal üzere ölen bir kul cennete girer" buyurdu. Ben: O kul zina etse de hırsızlık yapsa da mı cennete girecek? dedim. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: "Zina etse de hırsızlık yapsa da cennete girecek" buyurdu. Ben yine: O kul zina etse de hırsızlık yapsa da mı cennete girecek? dedim. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de yine: "Zina etse de hırsızlık yapsa da cennete girecek" buyurdu. Ben: O kul zina etse de hırsızlık yapsa da mı cennete girecek? dedim. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de: "Ebû Zerr'in inadına rağmen, onun isteğinin aksine o kul zina etse de, hırsızlık yapsa da cennete girecektir" buyurdu.[2]

55- Ebû Zer -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bana Cibril aleyhisselâm geldi ve şöyle dedi: Ümmetinden, hiçbir şeyi şirk koşmayarak ölen kimse cennete girer. Ben dedim ki: Şöyle şöyle yapan da cennete girer mi? diye sordum. Cibril, evet, dedi."[3]

12- Tevhidi Gerçekleştirmede Kulların Birbirlerinden Farklı Olmaları ve Bunda Durumlarının Farklı Olması

56- Sehl ibnu Sa'd -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'in yanından bir adam geçti. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: -"Bu kişi hakkında ne dersiniz?" diye sordu. Orada bulunanlar şöyle dediler: -Bu kimse bir kadınla evlenmek istese, nikâh olunmaya; birisi hakkında aracı olsa, şefaati kabul edilmeye; bir söz söylese, sözü dinlenmeye lâyık bir kimsedir. Sonra Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem sükût etti. O esnada Müslümanlardan fakir bir kimse uğradı. u defa da Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: -"Bu adam hakkında ne dersiniz?" diye sordu. Orada bulunanlar: Bir kadınla evlenmek istese, evlendirilmeye; birine aracı olsa, kabul edilmeye; bir söz söylese, sözü dinlenilmeye layık bir kimse değildir, dediler. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: -"Bu fakir adam, diğeri gibi zengin olan dünyâ dolusu insandan daha hayırlıdır." Buhari: 6447, 5091)

57- Ebu Said el-Hudri -Allah O’ndan razı olsun- dedi ki: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Uyuduğum bir esnada rüyamda insanların üzerlerinde gömlekler olduğu halde bana arz olunduklarını gördüm. Kiminin gömleği göğsüne kadar, kiminin ki ise daha kısaydı. Ömer ibnu Hattab üzerinde bir ucu yerde sürünen bir gömlek olduğu halde bana arz olundu." -Bunu ne tevil ettin ey Allah’ın Rasûlü? dediler. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: "Din ile tevil ettim" buyurdu. Buhari: (23, 3691, 7008, 7009), Muslim: (2390).

58- Ebû Mûsâ el-Eş‘arî -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem  şöyle buyurdu: "Erkeklerden birçok kimse kemâle erdi. Kadınlardan ise Firavunun karısı Âsiye ile İmrân’ın kızı Meryem’den başkası kemâle erişemedi. Bu ümmetin kadınları üzerine Âişe’nin üstünlüğü tirid yemeğinin başka yemeklere karşı üstünlüğü gibidir." Buhari: (3411,3433, 3769, 5418), Muslim: (2431)

59-                    Ali -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:        “Ammar, kemiklerinin uçlarına kadar (bütün vücudu) iman ile doldurulmuştur.” İbnu Mace: (147) Nesai: (5007)

60-                    Sa‘d ibnu Ebi Vakkâs -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem insanlara maldan yana bir şeyler veriyordu. Bunun üzerine ben: Ey Allah’ın Rasûlü! Falana da ver, muhakkak ki o mümindir, dedim. Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem: -"(Ona mümin deme fakat) müslüman de" buyurdu. Sonra da şöyle dedi: "Ben bir başkası bana daha sevgili geldiği halde Allah onu yüzüstü ateşe atar korkusuyla bir diğerine veririm." Buhari: (27, 1478), Muslim: (150).

13- İhsan’ın Mertebesi

61-                   Ömer ibnul-Hattâb -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Cibril, Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve selleme şöyle dedi: “Bana ihsandan haber ver.” Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah’a, sanki O’nu görüyormuş gibi ibadet etmendir. Şayet O’nu görüyor gibi ibadet edemiyorsan, bil ki O seni görmektedir.” Muslim: (8).

62-                   Ebu Hureyre’nin -Allah O'ndan razı olsun- rivayet ettiği hadiste Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem, Cibril’in bu sorusuna şöyle cevap vermiştir: “O’nu görüyormuşsun gibi Allah’tan korkmandır. Şayet sen O’nu göremesen de muhakkak O seni görür.” Buhari: (50), (4777), Muslim: (9).

63-                   İbnu Ömer -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem benim elimi tuttu ve: “Sanki Allah’ı görüyormuş gibi O’na ibadet et” buyurdu. Ahmed: (6156).

 

14- Tevhid Ehli’nin Günahkârları

64-                    Ubadetu-bnus-Samit -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Biz oturduğumuz bir esnada Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem bize şöyle buyurdu: “"Allah'a (ibâ­dette) hiçbir şeyi ortak kılmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarınızı öldürmemek, şu anda ve gelecekte yalanla iftira etmemek, hiçbir marûfta (dindeki emir ve yasaklar) isyan etmemek üzere bana tabi olunuz. İçinizden her kim ahdinde durursa onun mükâfatı Allah 'a aittir. Her kim bu dediklerimden birini yapar da bu yüzden dünyada cezalandırılırsa bu ceza onun için kefâret olur. Her kim de bu dediklerimden birini yapar Allah da onu gizlerse onun hesabı Allah’a kalmıştır: Dilerse onu affeder, dilerse azab eder.". Biz de bu şart üze­re Peygamber'e beyat ettik. Buhari: (18, 3892, 3893, 3999, 4894, 6784, 6801, 6873, 7055, 7199, 7213, 7468), Muslim: (1709).  

Başka bir lafızla: “Allah’a hiçbir emrinde isyan etmemek ve bunun mukabilinde bize cennetin verileceğine dair beyat ettik. Şayet bu sayılanlardan birinde vuku bulursak, onun hükmü Allah’a aittir.” Buhari: (18, 3892, 3893, 3999, 4894, 6784, 6801, 6873, 7055, 7199, 7213, 7468), Muslim: (44), (1709).

65- Enes ibnu Mâlik -Allah O’ndan razı olsun- dedi ki: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Lâ ilâhe illallah deyipte kalbinde arpa tanesi ağırlığınca hayrı olan cehennem ateşinden çıkar. Lâ ilâhe illallah deyipte kalbinde buğday tanesi ağırlığınca hayrı olan cehennem ateşinden çıkar. Lâ ilâhe illallah deyipte kalbinde zerre miktarı ağırlığınca hayrı olan cehennem ateşinden çıkar.” Buhari: (44, 4476, 6565, 7410, 7440, 7509, 7510, 7516) Müslim: (193).

66-                    Enes ibnu Mâlik -Allah O’ndan razı olsun- dedi ki:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “(Asilerden) bir takım kavimlere işlemiş oldukları günahlar sebebiyle bir ceza olmak üzere cehennemden bir siyahlık isabet edecektir. Sonra Allah onları rahmetinin fazlı ile cennete sokar. Onlara ‘cehennemlikler’ denilir.” Buhari: (6559, 7450)   

67-        Ebu Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:  “Allah Azze ve Celle, kulları arasındaki hükmünü uyguladıktan sonra Cehennemden dilediği kullarını çıkarmak ister. Meleklerine, Allah’a hiçbir şeyi şirk koşmayanları cehennem ateşinden çıkarmalarını emreder. Allah Azze ve Celle’nin merhamet etmek istediği kimseler, Lâ ilâhe illallâh diyen kimselerdir. Melekler onları tanırlar. Onları secde izlerinden tanırlar. Ateş, secde izinden başka Âdemoğlunun bütün vücudunu yakar. Allah Azze ve Celle cehenneme secde izini yemeyi, onu yakmayı haram kılmıştır. Onlar cehennemden çıkarılırlar. Bunlar cehennemden kavrulup kapkara olarak çıkarlar. Üzerlerine hayat suyu dökülür. Onlar, sel suyunun uğradığı tohum gibi biterler.” Buhari: (806, 6573, 7437), Muslim: (182, 300).

 

68-        Câbir -Allah O’ndan razı olsun- dedi ki: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Tevhid ehli olup da (günahkâr olanlar) Cehennem’de azâb görecekler ve kömür gibi olacaklardır. Sonra kendilerine rahmet ulaşacak Cehennem’den çıkarılacak Cennetin kapıları önüne atılacaktır. Cennetlikler, onların üzerine su serpeceklerdir. Sel birikintisinde çalı çırpının bitmesi gibi onlar da yeniden hayat bulurlar ve Cennete girerler.” Ahmed: (15198), Tirmizi: (2597)

69-       Cabir ibnu Abdullah -Allah O’ndan razı olsun- dedi ki: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Yüz çevreleri müstesna olmak üzere cehennemde yanan bir kavim oradan çıkarılacak, cennete konacaklardır.” Muslim: (191, 319).

70-       Ebu Musa el-Eş‘ari -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Cehennem ehli cehennemde toplandığı zaman, onlarla birlikte Allah’ın dilediği kadar kıble ehli de olacaktır. Cehennem ehli, kıble ehline derler ki: ‘Sizin İslam’ınız size fayda vermedi. Bu yüzden bizimle beraber cehennem ateşine girdiniz.’

  Kıble ehli onlara der ki: ‘Bizim günahlarımız vardı. Bunlar yüzünden cehenneme girdirildik.’

Allah Azze ve Celle onların sözlerini işitir ve Kıble Ehli’nden olup da cehennemde olanların çıkarılmalarını emreder ve onlar oradan çıkartılırlar. unun üzerine kâfirler derler ki: Keşke Müslümanlardan olsaydık ve onların cehennemden çıktıkları gibi biz de çıksaydık. Bundan sonra Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şu âyeti okudu: Elif. Lam. . Bunlar, Kitab'ın ve apaçık Kur'ân'ın âyetleridir. O küfredenler, (âhirette gerçekle karşılaşınca pişmanlık duyarlar ve) "keşke müslüman olsaydık" derler.” (Hicr: 1-2)” Hâkim: (2/242). Hadisin sahih olduğunu söylemiştir.

15- Kıble Ehlinden Biri İçin Onun Cennet veya Cehennem Ehli Olduğuna Dair Şahitlik Yapılmaz. Ancak Şeriat Koyucu’nun Şahitliği Bunun Dışındadır. Lâkin İyi Kimse İçin Cennet Umulur İken, Kötü Kimse İçin de Cehennem Umulur

71-                   Ensar’dan bir kadın olan ve Nebi sallallahu aleyhi ve selleme beyat eden Ummul-Ala şöyle haber verdi. Mekke’den Medine’ye hicret eden muhacirler kura ile Ensar arasında paylaştırıldı. Bizim de Osman ibnu Maz’un payımıza düştü. O’nu evlerimizde ağırladık. Ölümüne sebep olan hastalığa yakalandı ve vefat etti. Vefat edince yıkandı ve kendi elbisesiyle kefenlendi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem geldi ve ben dedim ki: Allah’ın rahmeti senin üzerine olsun ey Ebû Sâib! Benim senin üzerinde ki şahadetim muhakkak Allah sana (seni bağışlaması ve cennete koymasıyla) ikramda bulunmuştur. ebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah’ın ona ikramda bulunduğunu nereden biliyorsun?

Ben dedim ki: Babam sana feda olsun ey Allah’ın Rasûlü! Allah kime ikramda bulunur ki? Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Osman ibnu Mazun’a ölüm gelmiştir. Vallahi ben onun için hayır dilerim. Vallahi ben Allah’ın Rasûlü olduğum halde bana neler yapılır bilmem."

Ummul-Ata dedi ki: Vallahi bundan sonra kimseyi tezkiye etmem. Buhari: (1243).

72- Ebû Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Hayber'i fethettik. Ancak ganimet olarak altın ve gümüş elde etmedik. Ganimet malları sığır, deve ve hurma bahçelerinden ibaretti. Sonra Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber Kurâ vadisine gittik. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'in beraberinde Dibâb oğullarının hediye ettiği ve kendisine Mid'am denilen bir köle vardı. İşte bu köle, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'in yolculuk eşyasını deveden indirdiği sırada ona, kimin attığı bilinmeyen bir ok geldi ve bu köleye isabet etti. Bunun üzerine insanlar: Şehitlik ona mübarek olsun, dediler. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de: "Hayır, nefsim elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, onun Hayber günü taksimleri yapılmamış olan ganimetlerden aldığı elbise kendi üzerinde tutuşup yanmaktadır" buyurdu.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin bu sözlerini duyan bir adam bir veya iki ayakkabı bağı getirdi ve: Bunlar benim ganimet malları taksim edilmeden önce aldığım şeylerdir, dedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: "Ateşten bir veya iki ayakkabı bağı" buyurdu. Buhari: (4234, 6707), Muslim: (115).

16- İnsanları Tevhid’e Çağırmak

73-                   Ebu Temîme’nin kavminden bir adamdan rivayetine göre o Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına geldi. Veya da şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi gördüm. O’nun yanına bir adam geldi ve şöyle dedi: -Sen Allah'ın Resulü müsün? Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: -“Evet” buyurdu. Adam: -İnsanları neye davet ediyorsun? diye sordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: -“Ben Allah'ın Resulüyüm. (O öyle bir Allah 'tır ki) sana bir za­rar gelse de kendisine dua etsen o zararı senden giderir. Sana bir kıt­lık yıh gelse de kendisine dua etsen o yılı senin için verimli hale geti­rir. Eğer susuz ve kıraç bir yerde ya da bir çölde iken bineğin kaybol­sa da kendisine dua etsen onu sana geri getirir.” Ebu Temîme dedi ki: Bunun üzerine o adam Müslüman oldu. Ahmed: (16616), (20636). Ebu Davûd: (4084).

74-                   Rabî‘a b. ‘İbâd ed-Dîlî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi Medine’ye hicret etmeden önce Mina’da insanların yanlarına gittiği gördüm. Şöyle buyuruyordu: “Ey insanlar! Muhakkak ki Allah Azze ve Celle sizlere yalnızca kendisine ibadet edip hiçbir şeyi kendisine şirk koşmamanızı emrediyor.” O’nun arkasında da bir adam şöyle diyordu: Ey insanlar! Bu adam sizlere babalarınızın dinini terk etmenizi emrediyor. Ben bu adamın kim olduğunu sordum. Ebu Leheb olduğu söylendi. Ahmed: (16024). Hâkim: (1/15). Hadisi sahihlemiştir.

75-                   Hâris b. el-Hâris el-‘Âizî şöyle dedi: Babama: Bu toplulukta nedir? diye sordum. O şöyle dedi: Dininden çıkıp başka bir dine giren adamın etrafında toplandılar. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ise insanları tevhide ve imana çağırıyordu. Buhari: “et-Târîhul-Kebîr” (2396).

76-                   Ebu Sufyan -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Hirakl’e bir mektup yazdı. Mektûpta şunlar yazılıydı:  “Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla. Allah'ın kulu ve Rasûlü Muhammed'den Rûm'un büyüğü Hirakl'e. Hidâyete tâbi olanlara selâm olsun. Seni İslâm’a çağıran kelimeye yani Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek başka bir ilâh olmadığına ve Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmene davet ediyorum. İslâm'a gir ki güvende olasın ve Allah ecrini iki kat versin. Şayet İslam dinine girme davetine icabet etmezsen çiftçilerin (veya halkının) günâhı senin boynuna­dır."Ey Kitâb ehli! Allah'tan başkasına ibadet etmeyeceğimiz, hiçbir şeyi O’na ortak koşmayacağımız, Allah dışında birbirimizi rabler edinmeyeceğimiz hususunda bizimle sizin aranızda bir olan kelimeye (tevhid kelimesine) geliniz. Buna rağmen yine de yüz çevirirlerse, işte o zaman ‘bizim Müslüman olduğumuza şâhid olun’ deyiniz." (Âli İmran: 64). Buhari: (7), (5784). Muslim: (1773).

77-                   Enes b. Mâlik -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Kisrâ'ya, Kayser'e, Necâşî'ye ve her diktatöre mektup yazarak kendilerini Allah Teâlâ'ya da'vet et­miştir. Muslim: (1774).

78-                   Enes -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve selleme bir yahûdî çocuğu hizmet ederdi. O çocuk hastalandı. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem onu hastayken ziyarete geldi. Çocuğun başının yanında oturdu ve çocuğa "Müslüman ol"  diye telkinde bulundu. Çocuk yanındaki babasının yüzüne baktı. Babası ona: Ebul-Kasım sallallâhu aleyhi ve selleme itaat et, (yani Müslüman olmayı kabul et) dedi. Bunun üzerine o çocuk Müslüman oldu. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem çocuğun yanından çıkarken: "Bu çocuğu cehennem ateşinden kurtaran Allah'a hamdolsun" diyordu. Buhari: (1356), (5657).

79-                   Sehl ibnu Sa'd -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Ali b. Ebu Talib’i Hayber’e gönderirken şöyle buyurdu: "Vallahi senin elinle bir kişinin hidayet bulması senin için kırmızı develerin olmasından daha hayırlıdır." Buhari: (3009), (4210). Muslim: (2406).

17- Davet ve Tebliğde Tevhid ile Başlamanın Farziyyeti

80- İbnu Abbâs -Allah O’ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Muâz’ı -Allah O’ndan razı olsun- Yemen'e gönderirken O’na şöyle buyurdu: "Sen Kitâb Ehli olan bir topluluğa gidiyorsun. Onları ilk davet edeceğin şey Allah'ı birlemek olsun. Allah’ı bir olarak tanıdıkları zaman, Allah’ın onlara bir gün içinde beş vakit namazı farz kıldığını haber ver. Namazı kıldıkları zaman, Allah’ın onlara mallarından alınıp fakirlerine verilecek olan zekâtı haber ver. Şayet senin sözünü dinlerler ve sana itaat ederlerse, zekât olarak mallarından al. Ancak onların mallarının en güzellerini almaktan sakın.” Buhari: (1458), Muslim: (19), (31).

Buhari’de gelen rivayette: “Onlar Allah’ı birleyene kadar” ibaresi vardır. Buhari: (7372).

81- Harîs el Eş‘arî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah, Zekeriyya’nın oğlu Yahya’ya beş şeyi yapmasını ve bunun İsrail oğullarına da yaptırılmasını emretmesini buyurdu. Yahya bu beş konuda biraz yavaş davranır gibi oldu. Bunun üzerine İsa ona şöyle dedi: Allah sana bu beş konuda yapman gerekenleri ve İsrail oğullarına da yaptırmanı emir buyurmuştu. Ya sen emredersin veya ben emredeceğim. Yahya şu cevabı verdi: Bu beş konuda beni geçersen yere batırılmamdan ve azaba uğramaktan korkarım. Sonra Yahya, halkı Beyti Makdis’te topladı, mescid doldu, insanlar her tarafı doldurdular. Allah’a hamd edip O’nu övdükten sonra Yahya şöyle dedi: Allah beş konuda benim yapmam gerekenleri ve sizin de yapmanız gerekenleri size emretmemi emir buyurdu. Bunlardan ilki kulluğunu sadece Allah’a yapıp O’na hiçbir şeyi ortak koşmanızdır.” Ahmed: (17170), Tirmizi: (2863), (2864), Hâkim: (1/118), İbnu HUzeyme: (1895), İbnu Hibbân: (6233).

82- İbnu Abbas -Allah O’ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Abdul-Kays heyeti Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme gelip dediler ki: -Ey Allah’ın Rasûlü! Seninle bizim aramızda Mudar kâfirlerinden oluşan bir topluluk vardır. Bizler sana haram olan ayın dışında gelemiyoruz. Bize hakla batılı birbirinden ayıran emirler emret ki geri de kalanlara onlara haber verelim. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Sizlere dört şeyi emreder, dört şeyden de yasaklarım. Allah’a imanı, Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek başka bir ilahın olmadığına şehadeti, namaz kılmayı, zekât vermeyi ve ganimetten beşte birini Allah için vermeyi emrederim. Dubbâ, Nakîr, Hantem ve Muzeffeti de yasaklarım.” Buhari: (523), (1398), (3095), (3510), (4368), (7556), Muslim: (17). 

18- Allah Azze ve Celle’ye Davette Yumuşak Olmanın Farziyyeti

83- Âişe -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Şüphesiz ki yumuşak davranmak bir şeyde bulunursa, onu süsler. Bir şeyden de alınırsa, onu lekeler.” Muslim: (2594).

84- Âişe -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Ey Âişe! Şüphesiz ki, Allah Refik’dir, rıfkı sever. Rıfk (yumuşaklık) karşılığında şid­det ve başkası için vermediğini verir.” Muslim: (2593)

85- Cerîr b. Abdullah -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Bir kimse yumuşak davranmaktan mahrum ise, hayırdan mahrum olur.” Muslim: (2592).

  86- Sa‘îd b. Ebî Burde, babasından, O da dedesinden bildirdi. O şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, Muâz’ı Yemen'e gönderdi ve şöyle buyurdu: "Kolaylaştırın, zorlaştırmayın; müjdeleyin, nefret ettirmeyin; birbirinizi sevin, ihtilâf etmeyin."[4]

87- Câbir -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah Azze ve Celle beni zorlaştırıcı ve şaşırtıcı değil, lâkin öğretici ve ko­laylaştırıcı olarak gönderdi.”[5]

 

88- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’e:

-Sana Uhud savaşında başına gelenlerden daha şiddetli olan bir gün erişti mi? diye sordum. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Senin kavmin olan Kureyş’ten gelen birçok zorluklarla karşılaştım. Fakat onlardan Akabe günü karşılaştığım zorluk hepsinden şiddetli idi. Şöyle ki: Ben Kureyş’ten gördüğüm ezâ üzerine Taife gidip hayâtımın korunmasını Abdu Kulâl’in oğlu İbnu Abdu Yâlîl’e teklif ettiğim zaman o benim dileğime cevap vermemişti. Ben de kederli bir hâlde yüzümün doğrusuna Mekke’ye dönmüştüm. Bu hayretim Karnus-Seâlib mevkiine kadar devam etti. Burada başımı kaldırıp semâya baktığımda beni gölgelendirmekte olan bir bulut gördüm. Buluta dikkatle baktığımda bunun içinde Cibril bulunduğunu gördüm.

Cibril bana nida etti de: Allah, kavminin senin hakkında dediklerini ve seni korumayı reddettiklerini muhakkak işitti. Ve Allah sana şu Dağlar Meleği’ni gönderdi. Kavmin hakkında ne dilersen ona emredebilirsin, dedi. Bunun üzerine Dağlar Meleği bana nida edip selâm verdi.

Sonra şöyle dedi: Ey Muhammed! Muhakkak ki Allah kavminin sana söylediklerini işitti. Ben dağların meleğiyim. Rabbin beni sana dilediğini emretmen için gönderdi. Eğer Ebû Kubeys ile Kuaykân denilen şu iki yalçın dağı Mekkeliler üzerine geçirmemi istersen onu da emret.

Buna karşı Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Hayır, ben Allah’ın, bu müşriklerin zürriyetlerinden yalnızca Allah’a ibâdet eden ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayan insanları çıkarmasını arzu ederim."[6]

89- Ebû Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Necd tarafına atlı birlik gönderdi. Onlar Hanifi oğullarından ve adına da Sumame İbnu Usal denilen ve Yemâme ehlinin efendisini esir olarak getirdiler ve onu Mescid’in direklerinden birine bağladılar. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem onun yanına Mescid’e çıktı ve:

-"Ey Sumâme! Sana nasıl muamele edeceğimi düşünüyorsun?" diye sordu. Sumâme şöyle dedi:

-Benim hakkımda hayırla muamele edeceğinden başka bir düşüncem yoktur. Ey Muhammed! Şayet beni öldürürsen, kanlı bir cânîyi öldürmüş olursun. Şayet bana ikram edersen, nimete karşı şükredici birine karşı ikram etmiş olursun. Şayet mal istersen, işte malım, ondan istediğin kadar al. 

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ile aralarında geçen bu konuşmadan sonra Sumâme Mescid’de bağlı olarak bırakıldı. Ertesi gün yine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem onun yanına gelerek:

-"Ey Sumâme! Sana nasıl muamele edeceğimi düşünüyorsun?" diye sordu. Sumâme şöyle dedi:

-Sana dün söylediğim gibi: Şayet bana ikramda bulunursan, şükredici birine ikramda bulunmuş olursun.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem onu o gün de bağlı olarak bıraktı. Üçüncü gün Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Sumême’ye:

-"Ey Sumâme! Sana nasıl muamele edeceğimi düşünüyorsun?" diye sordu. Sumâme de: Sana daha önce söylediğim şeyler, dedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Sumême’yi serbest bırakın" buyurdu. Sumême, Mescid’e yakın bir hurmalığa gitti ve orada gusül abdesti aldı. Sonra Mescid’e girdi ve şöyle dedi: Eşhedü en lailahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Abduhu ve Rasulühu (Ben şahadet ederim ki, Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek başka bir ilah yoktur. Ve yine şahadet ederim ki Muhammed O’nun kulu ve Rasûlü’dür.) Ey Muhammed! Vallahi şu yeryüzünde bana senin yüzünden daha düşman hiçbir yüz yoktu. Fakat bu sabah senin yüzün, bana yüzlerin en sevimlisi olmuştur. Vallahi dînlerden hiçbir dîn bana senin dîninden ziyâde düşman gelmezdi. Fakat bu sabah senin dînin bana göre dînlerin en sevimlisidir. Vallahi beldelerden hiçbir belde bana senin belden kadar sevimsiz değildi. Fakat bu sabah senin belden bana beldelerin en sevimlisi oldu. Ben umre yapmaya niyet ettiğim sırada süvari birliklerin beni yakalamışlardı. Şimdi senin görüşün nedir?

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, Sumâme'yi dünyâ ve âhiret saâdetiyle müjdeledi ve umre yapmasını emretti. Sumâme umre yapmak için Mekke'ye varınca birisi ona: Dîninden başka bir dîne mi döndün? dedi. O da: Hayır vallahi ben dînden çıkmadım. Fakat ben Allah'ın Rasûlü olan Muhammed'in beraberinde müslümân oldum. Vallahi ben sizin dîn dediğiniz müşrikliğe dönmem ve Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem o hususta izin vermedikçe size Yemâme'den bir buğday tanesi gelmeyecektir, dedi.[7]

 

90- Abdullah ibnu Mesud -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Şimdi ben sanki Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemi görür gibiyim: O, kavmi kendisini dövmüş ve yüzünden kan akan peygamberlerden bir peygamberi anlatıyordu. O peygamber yüzünden kanları siliyor ve:

-"Allahım! Kavmimi bağışla! Çünkü onlar bilmiyorlar! diyordu.”[8]

 

19- Müşrikler ve Kitap Ehline Selam Verme Hakkında Gelen Rivayetler

 

91- Ebû Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Yahudi ve hıristiyanlara önce siz selâm vermeyin. Onlardan birine bir yolda rastlarsanız, onu yolun dar yerine sıkıştırın.”[9]

 

92- Enes ibnu Mâlik -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kitap ehli size selam verdiklerinde: “Ve aleykum” (sizin üzerinize) deyin."[10]

 

93- Abdullah ibnu Ömer -Allah Ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Yahudiler size selâm verdikleri zaman, onların biri ancak “es-Sâmu aleyke” (ölüm senin üzerinize olsun) der. Sen de: “ve aleyke” (senin üzerine olsun) de."[11]

 

94- Usâme ibnu Zeyd -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Müslümânlardan, puta ta­pan müşriklerden ve yahudilerden oluşan bir topluluğa uğradı ve Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem onlara selam verdi.[12]

95- Ebu Sufyan -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Hirakl’e gönderdiği mektupta şunları yazdı:“Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla. Hidâyete tâbi olanlara selâm olsun.”[13]

 

20- Müşrik Birinin Verdiği Hediye ve Ona Hediye Vermek

 

96- Ebu Bekir’in oğlu Abdurrahmân -Allah O’ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ile yaptığımız bir yolculukta bizler yüz otuz kişi idik. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: -"Sizlerden kimin yanında yiyecek bir şeyi var?" diye sordu. Orada bulunanlardan birinin yanında bir sa’ yiyecek bulundu. Bundan hamur yapıldı. Sonra müşrik bir kişi, koyun sürüsü ile onları sürerek geldi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem o müşrike:

-"Koyunları satıyor musun? Yoksa atiye mi yoksa hediye olarak mı getirdin?" diye sordu. O çoban:

-Hayır, bu koyunlar satılıktır, dedi. Akabinde Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem o müşrikten bir koyun satın aldı.[14]

97- Enes ibnu Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Yahûdi bir kadın, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme eti zehirlenmiş ve kızartılmış bir koyun getirdi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, bu zehirli koyunun etinden yedi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin yanında bulunan sahabeleri: -Bu kadını öldürelim mi? dediler. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: -“Hayır, öldürmeyin” buyurdu.

  Enes ibnu Mâlik şöyle dedi: Ben o zehrin tesirini, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin damağında halen görürüm.[15]

 

98- Ali -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ukeydir Dûme, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme ipek bir elbise hediye etti. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bunu Ali’ye verdi ve şöyle buyurdu: «Bunu başörtüsü olarak kullanmaları için Fâtımalar[16] arasında paylaştır.»[17]

 

99- Bilal -Allah O'ndan razı olsun- borcu ile alakalı kıssa da şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bana: -“Çöktürülmüş dört deveyi görmedin mi?” buyurdu. Bende: -“Evet” cevabını verdim. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: -“Onlar da, üzerlerindekilerde senindir. Üzerlerinde giyecek ve yiyecek var. Onları bana Fedek başkanı hediye etti. Şimdi onları al ve borcunu öde!”[18]

 

100- Abdullah ibnu Ömer -Allah O’ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Ömer ibnul-Hattab, Mescidin kapısının yanında ipekten bir elbise gördü ve dedi ki: -Ey Allah’ın Rasûlü! Bu elbiseyi satın alsan da Cuma günleri ve sana elçiler geldiğinde giyinsen. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: -“İpek elbiseyi ancak âhiretten nasibi olmayan kimse giyer.” Sonra Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme birçok ipekli elbise geldi ve ondan Ömer ibnul-Hattab’a -Allah O’ndan razı olsun- bir elbise verdi. Bunun üzerine Ömer -Allah ondan razı olsun- dedi ki: -Ey Allah’ın Rasûlü! Bu elbiseyi bana verdin ancak Utârid’in elbisesi hakkında söyleyeceğini söylemiştin. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Ben, o elbiseyi onu giyesin diye vermedim.” Ömer ibnul-Hattab o elbiseyi Mekke’deki müşrik kardeşine verdi.[19]

 

101- ‘İyad ibnu Himâr -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme bir adam tarafından bir şey veya bir deve hediye edilmişti de Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem o adama: -“Müslüman oldun mu?” diye sordu. O da: -Hayır, deyince Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: -“Müşriklerin hediyelerini kabul etmem bana yasaklandı” buyurdu.[20]

Hasanul-Basri’ye hadiste geçen “Zebdul-müşrikin” nedir, diye soruldu. O: Onların hediyesidir, diye cevap verdi.

102- Hakîm ibnu Hizâm -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Muhammed sallallâhu 'aleyhi ve sellem cahiliyet döneminde iken bana en sevgili gelen, benim en çok sevdiğim insandı. Kendisine peygamberlik verilip de Medine’den çıkınca Hakîm ibnu Hizâm kâfir olduğu halde bir panayır da Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi gördü. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme hediye etmek üzere elli dinara bir elbise satın aldı. Bunu hediye etmek üzere Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına Medine’ye geldi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ise bu hediyesini kabul etmedi. Ubeydullah şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu sanıyorum: “Biz müşriklerden bir şey kabul etmeyiz. Lâkin dilersen onun değerini verip alabiliriz.” Bunun üzerine aldığım elbiseyi O’ndan parasını alarak O’na verdim.[21]

 

103- Ebû Bekir’in kızı Esma -Allah O’ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Annem benim yanıma geldi. Kendisi Kureyş devrinde Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin onlarla muahede yaptığı zaman henüz müşrik idi. Ben Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme: -Annem, benim iyiliğimi isteyerek ve geri çevrilmekten de korkarak benim yanıma geldi. Annemi kabul edip ona iyilik ve ikramda bulunayım mı? diye sordum. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: -"Evet, annene iyilik et ve ikramda bulun" buyurdu.[22]

21- Müşrikler İçin Allah’tan Bağışlama Dilemede Bulunmanın Yasaklanması

104- Said ibnu Museyyeb, babasından haber verdi. O şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellemin amcası Ebû Tâlib’in ölümü yaklaştığında, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem onun yanına geldi. Amcasının yanında Ebû Cehil ile Abdullah ibnu Ebî Umeyye ibnul-Muğîra vardı.

 Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Ebû Tâlib'e dedi ki:

-“Ey Amca! Lâ ilâhe illâllah, de. Bu kelimeyle Allah katında sana şahidlik edeyim.”              

Ebû Cehil ve Abdullah ibnu Ebî Umeyye:

-Ey Ebû Tâlib! Abdulmuttalib’in dininden yüz mü çeviriyorsun? dediler.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem onun La ilâhe illallah demesini telkin etmeye devam etti. Bu arada o ikisi de aynı sözlerini tekrar edip durdular.

 Ebû Tâlib soz söz olarak: Ben Abdulmuttalib’in dini üzereyim, dedi ve Lâ ilahe illâllah demekten kaçındı.

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Vallahi bundan yasaklanmadığım müddetçe Allah’tan seni bağışlamasını dileyeceğim.”

Buna binaen Allah Azze ve Celle şu âyeti indirdi:

Kendilerinin cehennem ehlinden oldukları iyice belli olduktan sonra, yakın akraba da olsalar, müşrikler için (Allah'tan) af ve mağfiret dilemek ne Peygamber için, ne de mü'minler için yapılacak iş değildir. (Tevbe: 113) Ebu Talib hakkında şu âyeti indirdi: (Ey Muhammed!) Sen, sevdiğin kimseye hidayet edemezsin; fakat Allah dilediğine hidayet eder. O, hidayete lâyık olanları daha iyi bilir.” (Kasas:56)[23]

 

105- Ömer ibnul-Hattâb -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Abdullah ibnu Ubeyy ibnu Selûl öldüğünde, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem onun cenaze namazını kıldırması için çağırıldı. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem onun cenaze namazı için durduğunda ben:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Abdullah ibnu Ubeyy’in cenaze namazını mı kıldıracaksın? Hâlbuki o, şu ve şu günde şöyle şöyle demişti, diyerek, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem hakkında söylediği sözleri O’na sıralıyordum.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem tebessüm etti ve: 

-“Geriye çekil ey Ömer!” (Onun cenaze namazını kılabilmem için beni rahat bırak) buyurdu.

Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve selleme karşı sözlerimi çoğaltınca şöyle buyurdu:

-“Bana onun için tevbe istiğfar etmek hakkı tanındı ve ben de seçtim. Şayet ben onun için yetmişten fazla tevbe istiğfar etsem ve onun bağışlanacağını bilsem muhakkak bunu çoğaltırdım.”

Ömer dedi ki:

Akabinde Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, Abdullah ibnu Ubeyy’in cenaze namazını kıldı. Sonra oradan ayrıldı.  Aradan çok az bir zaman geçmişti ki Tevbe suresinden iki ayet nüzul oldu:

(Ey Peygamber!) Münafıklardan ölen bir kimsenin namazını sakın kılma ve kabri başında da durma. Zira onlar Allah’ı ve Rasûlünü inkâr etmişler ve fâsık olarak ölmüşlerdir. (Tevbe: 84)

 Ömer -Allah O’ndan razı olsun- dedi ki:

-Ben, sonra Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve selleme karşı olan o günkü cüretimden dolayı hayret ettim. Allah ve Rasûlü en iyi bilendir.[24]

 

106- Ali -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Bir adamın müşrik olan anne ve babası için istiğfar ettiğini işittim ve ona:-Annen ve baban müşrik oldukları halde istiğfar mı ediyorsun? dedim. O da:

-İbrahim 'aleyhis-selâm babası için Allah’tan bağışlama dilememiş miydi? dedi.

Durumu Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme bildirdim. Bunun üzerine şu âyetler indi:

Kendilerinin cehennem ehlinden oldukları iyice belli olduktan sonra, yakın akraba da olsalar, müşrikler için (Allah'tan) af ve mağfiret dilemek ne Peygamber için, ne de mü'minler için yapılacak iş değildir. İbrahim'in, babası için af ve mağfiret dilemesi, sadece, ona, bunu vadetmesindendir. Nitekim onun, Allah'ın bir düşmanı olduğu anlaşılınca ondan uzaklaşmıştı.(Tevbe: 113-114).

 

22- Hidayeti için Bir Müşrike Dua Etmek

107- Ebû Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Müşrik olan annemi İslâm'a davet ediyordum. Bir gön onu davet ettim de bana Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem hakkında hoşlanmadığım sözler söyledi. Bunun üzerine ağlaya­rak Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme geldim ve dedim ki:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Ben annemi İslâm'a davet ediyordum da kabulden çekiniyordu. Bugün kendisini yine davet ettim; bana senin hakkında hoş­lanmadığım sözler söyledi. Şimdi Ebû Hüreyre'nin annesine hidâyet ver­mesi için Allah'a duâ et!

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

“Allah'ım! Ebû Hureyre'nin annesine hidâyet ver” diye duâ etti. Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin duasına sevinerek çıktım. Eve gelerek kapıya dayandığımda onun kapalı olduğunu gördüm. Derken an­nem ayak seslerimi işitti ve:

  -Yerinde dur ey Ebû Hureyre! dedi. Bir de suyun şırıltısını işit­tim. Annem yıkandı, gömleğini giydi. Acele başörtüsünü sardı. Arkasından kapıyı açtı. Sonra şunu söyledi:

  -Ey Ebû Hureyre! Ben şehadet ederim ki Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilah yoktur. Yine şehadet ederim ki Muhammed O’nun kulu ve Rasûlüdür.

Ben hemen Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme döndüm. Sevincimden O’nun yanına ağlayarak geldim ve:

  -Ey Allah'ın Rasûlü! Müjde! Allah senin duanı kabul etti ve Ebû Hureyre'nin annesine hidayet verdi, dedim. Bunun üzerine Allah'a hamdü sena etti ve O’nu övdü ve:

-“Hayırl olsun” dedi. Ben dedim ki:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Annemle beni mü'min kullarına, onları da bize sevdirmesi için Allah'a duâ et!

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Allah'ım! Şu kulcağızını -yâni Ebû Hureyre'yi- ve annesini mü'min kullarına, mü'minleri de bunlara sevdir!”

 Artık yaratıl­mış hiç bir mü'min yoktu ki, beni işitsin veya görsün de benî sevmemiş olsun.[25]

 

108- Ebû Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Tufeyl ibnu Amr ed-Devsî, arkadaşlarıyla beraber Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin yanına geldi ve dedi ki: -Ey Allah’ın Rasûlü! Devs kabîlesi İslam çağrımıza karşılık vermediler ve Müslüman olmaktan kaçındılar. Onların aleyhine Allah’a dua et.

Orada bulunanlar:

-Devs kabilesi helak olsun, diye beddua ettiler. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ise:

"Allahım! Devs kabilesine hidayet ver ve onlar Müslümanlar olarak bizim yanımıza getir" diyerek hayır duada bulundu.[26]

 

23- Müşriklere Beddua Etmek

 

109- Enes ibnu Mâlik -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Ri'l, Zekvân, Usayye ve Lihyân oğulları kabileleri Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme geldiler ve Müslüman olduklarını iddia ettiler. Düşmanlarına karşı Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemden yardım istediler. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de onlara Ensâr'dan kendi zamanlarında "Kurrâ" ismini vermekte olduğumuz yetmiş kişi ile yardım etti. Onlar Suffa ehlinden idiler ve gündüzleri odun toplarlar, geceleyin de namaz kılarlardı. Bunlar, Mekke ile Usfân arasında bulunan Maûne Kuyusuna vardıklarında, o kabileler ihanet ederek onları öldürdüler. Onların hunharca öldürülmeleri haberi Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme ulaşınca, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Ri'l, Zekvân ve Lihyân oğulları kabilelerine namazında kunut yaparak beddua etti.[27]

 

110- Abdullah ibnu Ebî Evfâ -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Hendek savaşında müşriklere şöyle bedduâ ediyordu: “Kurân'ı indiren, hesabı çabuk gören Allahım! Allahım! Düşmanları bozguna uğrat! Allahım! Onları hezimete uğrat ve ayakları altından onları salla!”[28]

 

111- Abdullah ibnu Mesud -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem Kâbe’nin gölgesinde namaz kılıyordu. Bu sırada Ebu Cehil ve bazı arkadaşları orada oturmakta idiler. Mekke’nin kenarında yeni kesilmiş bir devenin rahmini getirdiler ve Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin secdede iken üzerine attılar. Fatıma gelip o pisliği sırtından attı. Sonra başını kaldırıp (namazını bitirdikten sonra) dedi ki:

"Allah’ım Kureyş’i (onlardan kâfir olanları) helak et! Allah’ım Kureyş’i (onlardan kâfir olanları) helak et!"

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem, Ebu Cehil ibnu Hişâm, Utbe ibnu Rabî‘a, Şeybe ibnu Rabî‘a, Velîd ibnu Utbe, Ubey ibnu Halef, Ukbe ibnu Ebi Mu‘ayt için beddua etti.

Abdullah dedi ki: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin saydığı kimseleri (Bedir savaşında) Bedir çukurunda yere serilmiş (yani öldürülmüş) bir şekilde gördüm.[29]

 

112- Ubeydullah ibnu Rifâ‘a -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Uhud savaşında müşrikler geri çekildiği bir sırada Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Rabbini övdü ve şöyle dedi:

“Allahım! Senin peygamberini yalanlayan ve senin yolundan alıkoyan kâfirleri öldür, Onların üzerine azabını ve cezanı indir. Allahım! Kendilerine Kitap verilen kâfirleri öldür. Ey Hak olan İlah!”[30]  

 

113- Ali ibnu Ebî Tâlib -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Hendek savaşında müşriklerle savaşla meşgul olan Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah müşriklerin evlerini ve mezarlarını ateşle doldursun! Onlar bizleri güneş battığı zamana kadar ikindi namazından alıkoydular."[31]

 

114- Abdullah ibnu Mesud -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Kureyşlileri Müslüman olmaya çağırdı. Ancak onlar İslam dinine girmede geç davrandılar. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem onlara: -"Allahım! Onlara Yûsuf’un zamanındaki yedi yıl süren kıtlık gibi onlara kıtlık ver" diyerek beddua etti. Onlara bir kuraklık isabet etti ve bütün bitkiler susuzluktan dolayı yok oldu. Öyle ki onlar hayvan derileri, ölü eti ve leş yediler. Onlardan biri gökyüzüne baktığında açlıktan dolayı duman görüyordu. Bunun üzerine Ebu Sufyan, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme geldi ve dedi ki:

-Ey Muhammed! Muhakkak ki kavmin helak oldu. Allah’a dua et de onlardan bu azabı kaldırsın.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de Allah Azze ve Celle’ye dua etti. Sonra şöyle buyurdu:

-Bu azabın kaldırılmasından sonra sizler yine küfrünüze geri döneceksiniz.[32]

Mansûr, hadisinde şunu zikreder: Onlar dediler ki: "Rabbimiz! Azabı bizden kaldır; biz mü'min kişileriz." (Duhan: 12). Ona denildi ki: Şayet onlardan bu azap kaldırılırsa onlar yine küfre dönerler. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Allah’a dua etti ve Allah onlardan bu azabı kaldırdı. Bundan sonra da onlar küfürlerine geri döndüler. Allah Azze ve Celle onlardan Bedir savaşında intikam aldı. Şöyle buyurdu Allah Azze ve Celle:

“(Ey Muhammed!) Göğün, insanları saran apaçık bir duman getireceği günü bekle. Bu acı bir azâbtır. "Rabbımız! Azabı bizden kaldır; biz mü'min kişileriz". Onlar nereden öğüt alacak? Halbuki kendilerine her şeyi açıklayan bir Peygamber gelmişti; sonra da ondan yüz çevirmişler ve "öğretilmiş bir deli" demişlerdi. Bu sebeple, biz azabı biraz kaldırırız; siz de şüphesiz küfrünüze dönersiniz. Fakat o büyük azap gününde biz de intikamımızı mutlaka alırız.” (Duhân:10-16)[33]

 

115- Abdullah ibnu Ömer -Allah O’ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Uhud savaşında Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin dişi kırılmış, yüzü yaralanmış ve kafası yarılmıştı. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem sabah namazının son rekâtında başını rükûdan kaldırdı ve "Semiallâhu limen hamideh. Rabbena ve lekel-hamd" (Allah kendisine hamd edene icabet etti. Rabbimiz hamd sanadır) dedikten sonra "Allahım! Falan ve Falanı helak et!" diye beddua etti. Bunun üzerine Allah Azze ve Celle  ”Bir kısmının tövbelerini kabul etmek, bir kısmı da zalim olduklarından, onlara azâb etmek içindir ki, bunda, senin yapabileceğin hiçbir şey yoktur.” (Âli-İmran: 128) âyetini indirdi.[34]

Diğer bir rivayette şöyledir: “Safvân b. Umeyye, Suheyl b. ‘Amr, Hâris b. Hişâm’a beddua etti. Bunun üzerine şu âyet indi: “Bunda, senin yapabileceğin hiçbir şey yoktur.”[35]

 

116- Ebû Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Müşriklere beddua et! denildi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:  “Ben lânetçi olarak gönderilmedim Ben ancak ve ancak rahmet olarak gönderildim!”[36]

 

117- Âişe -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Yahudiler Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin yanına girdiler ve:

-Es-Sâmu aleyke (ölüm senin üzerine olsun) dediler. Bunun üzerine ben onlara:

-Bilakis ölüm ve lanet sizin üzerinize olsun, diyerek onlara lanet ettim. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-“Ey Aişe! Muhakkak ki Allah yumuşak huyludur ve her işte yumuşak olmayı sever.” Ben:

-Sen onların sana ne dediklerini duymadın mı? dedim. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-“Ben de onlara ve aleykum (sizin üzerinize) dedim” buyurdu.[37]

 

118- Ebû Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şefaatle ilgili hadisinde şöyle buyurdu:

“İnsanlar Nuh’un yanına gelirler ve derler ki:

-Ey Nûh! Sen yeryüzüne gönderilen ilk rasulsün. Allah seni "abden-şekûren" (şükreden kul) diye isimlendirdi. Bizim içinde bulunduğumuz şu durumu görmez misin? Bize ulaşan şeyi görmez misin? Rabbinin katında bize şefaatçi olmaz mısın?

Onların bu isteği üzerine Nûh şöyle der:

-Rabbim bu gün öyle öfkelidir ki, ne bundan önce böyle öfkelenmiş, ne de bundan sonra bunun benzeri öfkelenir. Ben duamı kavmim için dünyada iken kullanmıştım. Ben bugün kendimden başkasına fayda veremem. Siz İbrahim’in yanına gidin.”[38]

 

24- Muhakkak ki Şirk, En Büyük Günahtır

 

119- Abdullah ibnu Mesud -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme:

-Ey Allah'ın Rasûlü! En büyük günah nedir? diye sordum. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: -“Seni yarattığı halde Allah’a ortak koşmandır.”[39]

 

120- Ebû Bekra, babasından -Allah O’ndan razı olsun- şöyle bildirdi. O şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Sizlere büyük günahların en büyüğünü haber vereyim mi?" Sahabeler:

-Evet, haber ver ey Allah’ın Rasûlü! dediler. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Allah'a şirk koşmak; ana-babanın sözünü dinlememek, onlara karşı çıkmak ve onlara itaatsizlik etmek."

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bir yere dayanmakta iken oturdu ve:

-"Dikkat edin! Bu büyük günahlardan biri de yalan söz ve yalan yere şahitlik etmektir" buyurdu.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bu sözünü söylemeye devam etti. Hatta biz: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem susmayacak, dedim.[40]

 

121- Umeyr b. Katâde -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Bir adam: Ey Allah'ın Rasûlü! Büyük günahlar nelerdir? Diye sordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Büyük günahlar yedidir: Onların en büyüğü Allah’a şirk koşmaktır. Haksız yere bir cana kıymak, savaş yerinden kaçmak.”[41] 

122- Has‘am’dan bir adam şöyle dedi: Ben dedim ki:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Allah’ı öfkelendiren ameller nelerdir?

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Allah’a şirk koşmandır” buyurdu. Ben:

-Sonra hangisidir, diye sordum. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Akrabalık bağlarını kesmendir” buyurdu.[42]

 

25- Her Kim Allah’a Şirk Koşarsa Bütün Amelleri Geçersiz Olur

 

123- Ebû Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah Tebâreke ve Teâlâ: Ben ortakların şirkten en gânisiyîm. Her kim bir amel işler, onda benimle birlikte başkasını ortak kılarsa, onu şirkiyle baş başa bırakırım, buyurdu.”[43]

 

124- Ebû Sa’d b. Ebî Fedâle el-Ensarî -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah, insanları, içinde hiçbir şüphenin olmadığı kıyamet günü topladığında bir seslenici şöyle ilan edecektir: Her kim Allah için yaptığı bir işte bir başkasını da ortak yapmış ise sevâbını Allah’ın dışındaki ortak koştuğu kimselerden istesin. Şüphesiz ki Allah her türlü ortakların ortaklığından uzak olandır.”[44]

 

125- Ebû Zerr -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kim, sabah namazından sonra diz çökmüş durumda hiçbir şey konuşmadan on kere: «Lâ ilâhe illallâhu vehdehû lâ şerîke leh, lehul-mulku velehul-hamdu yuhyî ve yumît ve huve ‘alâ kulli şey in kadîr» (Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilah yoktur. Sadece Allah vardır. O tekdir, O’nun ortağı yoktur. Saltanat ona aittir. Hamd ona mahsustur. Hayat verip öldüren de O’dur. O’nun her şeye gücü yeter) derse kendisine on sevap yazılır, on günahı silinir. On derece yükseltilir. O gün boyunca her türlü kötülüklerden korunur. Şeytandan korunur. Allah’a şirk koşmaz ise işleyeceği hiçbir günah ona zarar vermez günahları silinmiş olur.”[45]

 

126- Ahmed b. Hanbel de bu rivayetin aynını Şehr b. Havşeb’den O da Abdurrahman b. Ğanm’den Ebu Zerr’i zikretmeksizin rivayet etmiştir.[46]

 

26- Şirk, Bağışlanmayan Bir Günahtır

 

127- Enes -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Zulüm üçtür: Bir kısım zulümde vardır ki Allah ondan bir şey terk etmez. Bir kısmı var ki Allah onu bağışlar. Bir kısmı var ki Allah onu bağışlamaz. Bağışlanmayan zulüm, Allah’a ortak koşmadır ki Allah bunu bağışlamaz. Allah’ın bağışladığı zulüm ise kul ile Allah arasında olan haksızlıktır. Terk edilmeyen zulüm ise kulların birbirleriyle olan haksızlıklarıdır ki Allah birinin diğerinden hakkını alır.”[47]

 

128- Aişe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah katında divanlar (amel defterleri) üç tanedir. Birinci divanı Allah yüklenip önem vermez. İkinci divandan Allah bir şeyi terk etmez (yani onda ne yazılı ise onu uygular). Üçüncü divan ise Allah onu bağışlamaz. Allah’ın (içerisindekini) bağışlamayacağı divana gelince; Allah’a şirk koşmaktır. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır:

“Kim Allah’a şirk koşarsa Allah ona cenneti haram kılmıştır.” (Maide: 72) Allah’ın (içerisindekine) önem vermediği divana gelince; kulun Rabbisiyle kendi arasında bir gün orucu terk etmesi veya namazı terk etmesi (gibi) nefsine zulmetmesidir. Allah Azze ve Celle dilerse onu bağışlar ve ondan vazgeçer. Allah’ın içerisinden bir şeyi terk etmeyeceği divana gelince; kulların birbirlerine zulmetmeleridir. Onda kısas vardır ki bundan kaçınılmaz.” Bu hadis, bir önceki hadise şahitlik eder ve onu güçlendirir.[48]

129- Muaviye b. Ebî Sufyan -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Bir mümini kasten öldürmek veya da bir kimsenin kâfir olarak ölmesi dışındaki bütün günahları Allah’ın bağışlamasını ümit ederim.”[49]

 

27- Müşrik Bir Kimsenin Tövbesinin Kabul Edilmesi ve Müslüman Olduktan Sonra Amelinin Hükmü 

 

130- Abdullah ibnu Abbâs -Allah O’ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi:  “Allah ile beraber başka bir ilâha yalvarmayanlar, hak yolla olmadıkça Allah'ın haram kıldığı nefsi öldürmeyenler ve zina etmeyenlerdir. Kim bunları yaparsa, günahının cezasını bulur. Kıyamet günü, onun azabı kat kat artırılır; orada, zelîl olarak ebediyyen kalır.”(Furkan: 68-69) âyeti Mekke’de indi. Bunun üzerine müşrikler dediler ki:

-İslam bize fayda sağlamaz. Bizler, Allah’la beraber başka ilaha yalvardık, Allah’ın haram kıldığı canı öldürdük ve her türlü kötülüğü yaptık. Bunun üzerine Allah Azze ve Celle şu âyeti indirdi: «Ancak tövbe eden, îman eden ve iyi iş yapanlar başka. Allah, onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayıcıdır; çok merhametlidir.» (Furkan: 70)

 

131- Hakîm ibnu Hizâm -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben dedim ki: -Ey Allah’ın Rasûlü! Câhiliyet devrinde (henüz Müslüman olmamışken) sadaka vermek, köle âzâd etmek, akrabaya iyilik etmek gibi bazı ibadetler yapardım. Bana bundan dolayı sevab var mıdır? Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Sen, yapmış olduğun hayırlar (iyilikler) sebebiyle Müslüman oldun."[50]

132- İbnu Ömer -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Ömer -Allah ondan razı olsun- cahiliye devrinde Mescid-i Haram da bir gece itikâf yapmayı adamış ve "adağımı yerine getireyim mi?" diye Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme sormuş ve O da "Adağını yerine getir" buyurmuştur. (Hadisin Buharide geçtiği diğer yerler: 2043, 3144,3146, 4320, 6697. Müslüm; 1656)

 

133- Abdullah ibnu Mesud -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi:  İnsanlar Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme:-Ey Allah'ın Rasûlü! Câhiliyet zamanında, müslümân olmadan ön­ce işlediğimiz günâhlardan dolayı ceza görecek miyiz?Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle cevâb verdi: “Her kim müslümânlıkta güzel hareket ederse, câhiliyet ha­yâtında işlediği günâh ile hesaba çekilmez. Fakat her kim müslü­mân olduktan sonra mürted olup tekrar küfre dönerse cahiliye döneminde de Müslüman olduktan sonra ki dönemde de işlediği amellerden dolayı hesaba çekilir.”[51]

 

28- Müşrik Cennet Giremez

 

134- Abdullah ibnu Mesûd -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi:Bizler Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber bir çadırın içinde kırka yakın kimse idik. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Sizler Cennet ehlinin dörtte biri olmaktan razı olur musunuz?" diye sordu. Bizler de:

-Evet, razı oluruz, dedik.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Sizler Cennet ehlinin üçte biri olmaktan razı olur musunuz?" diye sordu. Bizler de:

-Evet, razı oluruz, dedik.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 -"Sizler Cennet ehlinin yarısı olmaktan razı olur musunuz? Cennete Müslüman olandan başkası giremeyecektir. Sizler şirk ehline nispetle siyah öküzün üzerindeki beyaz kıl mesabesinden başka değilsiniz. Veya da sanki kırmızı öküzün üzerindeki siyah kıl mesabesinde!"[52]

 

135- Ömer ibnul-Hattâb -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Ey Hattab’ın oğlu! Git de: Cennete mü'minlerden başkası giremez, diye insaların içerisinde nida et!”

Ben de çıktım ve:-Cennete mü'minlerden başkası giremez” diye nida ettim.[53]

 

136- Ebû Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"İman etmedikçe Cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe, kâmil bir imana sahip olamazsınız Size, yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şeyi haber vereyim mi? Aranızda selâmı yayınız!"[54]

 

137- Ebû Musa el-Eş‘arî -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kıyamet günü geldiği vakit Allah Azze ve Celle her Müslümana bir yahudi veya hıristiyan verecek ve: Bu senin cehennemden fidyendir, diye­cektir.”[55]

 

138- Ka'b ibnu Mâlik -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem beni Evs b. Hadesân ile birlikte teşrik günlerinde insanların arasına gönderdi.

 “Cennete mü'minden başka kimse girmeyecektir. Mina günleri yeyip içme günleridir.” diye nida etti.[56]

 

139- Enes b. Malik -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah, mümine asla zulmeztmez. Şasyet bir iyilik yapmış ise onun karşılığını hem dünyada hem de ahrette verir. Kâfire gelince, Allah için yapmış olduğu iyiliklerinden dolayı dünyada ona yiyecek verilir. Ahrette ise karşılığını alabileceği bir iyiliği yoktur.” [57]

140- Ömer ibnul-Hattâb -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme şöyle dedim:-Ey Allah'ın Rasûlü! Allah'a duâ et, ümmetine genişlik versin. Nitekim Farslar ve Romalılar'a genişlik verilmiş ve onlara dünyâ ihsan olunmuş; hâlbuki onlar Allah'a ibâdet etmiyorlar.

Bunu söyleyince bir yere dayanmış olduğu halde şöyle buyurdu: -"Sen bir şüphe içerisinde misin ey Hattâb’ın oğlu?! Güzellikler, onlara dünya hayatında verilmiş kimselerdir."[58]

141- Ömer ibnul-Hattâb -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bir hasır üze­rinde uzanmış yatıyordu. Kendisiyle hasır arasında hiçbir şey yoktu. Başı­nın altında içi lif dolu bir meşin yastık vardı. Ayaklarının yanında dökülmüş biraz karaz, başucunda da asılı bir deri parçası vardı. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'in böğründe hasırın iz­lerini gördüm de ağladım. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Seni ağlatan nedir?” buyurdu. Ben de:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Kisrâ ve Kayser yumuşak döşek içindeler. Sen ise Allah'ın Rasûlü'sün ve sen buna daha layıksın, dedim.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Dünyânın onların, âhiretin ise senin olmasına razı olmaz mısın?"[59]

 

29- Fetret Ehli, Müşriklerin Çocukları ve Onların Hükümleri

 

142- İbnu Abbâs -Allah O’ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme  müşriklerin ölen çocuklarından soruldu. O şöyle buyurdu:  "Allah onları yarattığında, (yaşadıkları takdirde) onların ne yapacaklarını en iyi bilendir."[60]

 

143- Semure ibnu Cundeb, -Allah O’ndan razı olsun- Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin İbrahim 'aleyhis-selâmı cennette görmesi hadisinde şöyle buyurdu:

“İbrahim’in etrafındaki çocuklar ise her fıtrat üzere ölendir.”   

Orada  bulunanlardan bazısı:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Müşriklerin çocukları da mı? diye sordular. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Müşriklerin çocukları da” buyurdu.[61]

 

144- Seleme ibnu Yezîd el-Cu‘fî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben ve kardeşim Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına geldik ve dedik ki:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Bizim annemiz Muleyke cahiliye döneminde akrabaya iyilik eder, misafirine ikram eder ve daha başka iyilikler yapardı. Bu iyiliklerden dolayı annemize bunların karşılığı var mıdır?

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Hayır” buyurdu. Biz dedik ki:

-Annemiz cahiliye döneminde bizim yeni doğmuş kız kardeşimizi diri diri toprağa gömdü. Bunu yapmasından dolayı ona bir ceza var mıdır?

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Diri diri toprağa gömülen kız çocuğu da onu toprağa gömen kadın da ateştedir. Şayet yeni doğmuş kız çocuğunu diri diri toprağa gömen kadın İslam’a girer ise Allah onun günahlarını bağışlar.”[62]

145- Esved ibnu Seri‘ -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Dört kimse Kıyamet günü mazeret bildirirler: Sağır olan bir kimse, ahmak olan bir kimse, iyice ihtiyarlamış bir kimse ve fetret döneminde yaşamış bir kimse. Sağır kimseye gelince, o şöyle der: Ey Rabbim! İslam geldi ve ben bir şey duymadım. Ahmak kimseye gelince, o şöyle der: Ey Rabbim! İslam geldi, çocuklar bana hayvan pisliği atıyorlardı. İyice ihtiyarlamış kimseye gelince, o da şöyle der: Rabbim! İslam geldi ve ben bir şey akledemedim. Fetret döneminde ölen kimse ise şöyle der: Ey Rabbim: Bana senin peygamberin gelmedi. Bunun üzerine Allah Azze ve Celle onlardan itaat edeceklerine dair ahit alır ve onlara bir elçi gönderir. O da onlara ateşe girmelerini söyler. Muhammedin nefsi elinde olan Allah’a yemin ederim ki şayet o ateşe girerlerse onlar için soğukluk ve esenlik olur.”[63] 

146- Ahmed, Ebu Hureyre’den benzerini rivayet etmiş ve hadisin sonunda Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:“Her kim o ateşe girerse onun için soğukluk ve esenlik olur. Her kim de o ateşe girmezse yüzüstü ateşe atılır.”[64]

147- Enes -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kıyamet günü, fetret döneminde ölen, fazlaca yaşlı olan ve deli bir kimse getirilir. Onlar özürleri ve mazeretleri ile konuşurlar. Bunun üzerine cehennemden bir insan topluluğu getirilir. Rableri onlara der ki: Ben insanlara kendi içlerinden bir elçi gönderirdim. Ben, sizlere kendi nefsimin elçisiyim. Bu ateşe girin. Üzerlerine şekaveti yazdığı kimseler: Rabbimiz, biz ondan kaçtık, derler. Saadet ehli ise giderler ve ateşe girerek emri yerine getirirler. Bunlar cennete girerler. Allah’ın ateşe girin emrini yerine getirmeyenler ise cehenneme girerler. Allah Azze ve Celle emrine itaat etmeyenlere şöyle der: Ben sizlere ateşe girmenizi emrettim, sizler ise beni bizzat gördüğünüz halde emrime karşı geldiniz. Benim elçilerimi daha şiddetli yalanlardınız.”[65] 

148- Enes -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Rabbimden, insanların zürriyetinden gafil olanları azab etmemesini diledim. Rabbim onları bana verdi.” Ebu Ya‘lâ zayıf bir isnad ile rivayet etmiştir.[66]

 

30- Akide ile İlgili Meselelerde Cehaletin Özür Olduğuna Dair Gelen Rivayetler

 

149- Huzeyfe b. el-Yemân -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Elbisenin nakışı eskiyip gittiği gibi İslamiyet de eskiyip gider. Hatta oruç nedir, namaz nedir, hac ve umre ibadeti nedir ve sadaka nedir bilinemeyecektir. Allah Azze ve Celle'nin kitabı Kuran-ı Kerim de bir gecede kaldırılıp dürülecek ve yeryüzünde ondan tek bir ayet bile kalmayacaktır. Çok yaşlı erkekler ve pek ihtiyar kadınlardan oluşan bir takim insanlar kalacak ve: Biz babalarımıza şu "La ilahe illallah" kelimesi üzerine yetiştik. Biz de bu kelimeyi söyleriz, diyeceklerdir.

Huzeyfe b. el-Yeman bu hadisi rivayet edince, (orada bulunan) Sıla kendisine:

O yaşayanlar namaz nedir, oruç nedir, hac ve umre ibadeti nedir ve sadaka nedir? bilmezken "La ilahe illallah" kelimesi onlara bir yarar sağlamaz, dedi. Huzeyfe, Sıla'nın bu sözünü cevapsız bıraktı. Sonra Sıla bu sözü Huzeyfe'ye karşı üç defa tekrarladı. Her defasında Huzeyfe onun sözünü karşılıksız bıraktı, ona bakmadı. Nihayet üçüncü defasından sonra Huzeyfe, Sılaya dönerek üç defa:

“Ey Sıla! Tevhid kelimesi onları ateşten kurtarır, dedi.”[67]

 

150- Ebû Vakîd el-Leysî -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Mekke’yi fethettiği zaman Hevâzin tarafına yola çıktık. Yolda kafirlerin silahlarını astıklarını bir ağaç olan “Zat-ü envat” adı verilen bir ağaca uğradık. Dedik ki:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Onların Zat-ü Envatı olduğu gibi bize de bir “Zat-ü envat” tayin et.

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Allâhu Ekber! Muhakkak bu öncekilerin söylediği bir sözdür. Bu söz, Musa’nın kavminin Musa’ya söylediği:

"Ey Mûsâ! Şunların ilâhları gibi bize de bir ilâh yap" sözü gibidir. Musa da onlara: "Siz hakikaten cahillik eden bir kavimsiniz" (Araf: 138) demişti.

Sonra Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Muhakkak sizler kendinizden önceki Yahudî ve Hıristiyanların yoluna mutlaka uyacaksınız.”[68]

 

151- Taberani’nin “el-Kebir” de rivayeti şu şekildedir: “Bizler küfürden yeni çıkmış ve yeni Müslüman olmuş kimselerdik.”[69]

 

152- Ebû Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sizden önceki ümmetlerden kendi nefsine zulmeden yani çokça günah işleyen bir adam vardı. Ona ölüm geldiğinde oğullarına şu vasiyette bulundu:-Ben öldüğümde benim cesedimi yakın, sonra da kemiklerimi ezip öğütün. Sonra küllerimi rüzgâra savurun. Vallahi, şayet Allah benim küllerimi toplamaya güç yetirirse bana hiç kimseye azab etmediği gibi azab eder.

Adam öldüğüne oğulları onun vasiyetini yerine getirdiler. Allah Azze ve Celle yeryüzüne:

-”O adamın küllerinden sende ne varsa topla” diye emretti. Yeryüzü de emredileni yerine getirdi. Akabinde o adam sağlam bir vücutla Allah Azze ve Celle’nin karşısında durdu. Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu:

-”Seni böyle yapmana iten sebep ne idi? Neden böyle yaptın?” Adam dedi ki:

-Ya Rabbi! Senin korkundan dolayı böyle yaptım. Bunun üzerine Allah Azze ve Celle o adamı bağışladı."[70]

Bu olayın fetret döneminde olduğu söylenilmiştir. Yine “şayet güç yetirirse” sözü kudretten alınmıştır, denilmiştir. Yine Kaza’dan alındığı söylenmiştir. Yine bunu büyük bir korku ve dehşet içerisinde iken ve aklının gittiği bir anda söyledi de denilmiştir. Böyle bir halde iken onun günahlarından dolayı hesaba çekilmez. Yine O adam cahil birisi idi ve Allah da onu tevhidinden dolayı bağışladı, denilmiştir.

31- Peygamberlere Olan Akrabalık Ahrette Fayda Vermez, Akraba Olan Kimse de Ancak Tevhid ve Salih Amel İle Faydalanabilir

 

153- Ebû Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Azze Celle: “Ey Muhammed! Önce en yakın akrabanı uyar” Şuara: 214. âyetini indirdiği zaman, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem kalktı ve şöyle buyurdu:

"Ey Kureyş topluluğu! Nefislerinizi satın alın! Ben, Allah’tan gelecek hiçbir şeye engel olamam. Ey Abde Menâf oğulları! Sizin için Allah’tan gelecek hiçbir şeye engel olamam. Ey Abbâs ibnu Abdulmuttalib! Senden de Allah’tan gelecek hiçbir şeye engel olamam. Ey Allah Rasûlü’nün halası olan Safiyye! Senden de Allah’tan gelecek hiçbir şeye engel olamam. Ey Muhammed'in kızı Fâtıma! Malımdan dilediğin şeyi iste vereyim. Ancak Allah’tan gelecek hiçbir şeye engel olamam.”[71]

 

154- Muslim’de gelen rivayette ise Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:“Ey Fatma! Kendini cehennemden kurtar. Çünkü ben sizin için Allah'tan hiç bir şeye malik değilim. Şu kadar var ki, sizin bir hısımlığınız var, ben bunu (hısımlık suyu ile) sulayacağım.”[72] 

 

155- Ebû Said el-Hudri -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kıyamet günü bir adam babasının elinden tutarak cennete girdirmek ister. Bunun üzerine: Cennete müşrik giremez! Diye nida edilir. O adam der ki: Ya Rabbi! O benim babam! Bunun üzerine o baba kötü bir surete ve pis bir kokuya çevrilir ve O da onu terk eder.”

Ebu Said şöyle dedi: O adamın İbrahim 'aleyhis-selâm olduğunu söylerlerdi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bunun üzerine onlara ziyade bir şey anlatmadı.[73]

 

 156- Enes ibnu Mâlik -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Bir adam Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme:-Ey Allah'ın Rasûlü! Benim babam nere­dedir? diye sordu.Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Cehennemdedir” buyurdu. Adam dönüp gidince Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem o adamı çağırdı ve:

“Benim babam da, senin baban da cehennemdedir” buyurdu.[74] 

 

157- Ebû Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Bir kimseyi ameli yavaşlatırsa, nesebi hızlandıramaz.”[75] 

 

158- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bizim içimizde ayağa kalktı ve ganimet mallarında hıyaneti zikretti ve bunu çok önemsedi. Şöyle buyurdu: "Sakın sizden birinizi kıyamet gününde omuzunda meleyen bir koyunla, diğerinizi ise omuzunda homurdanan bir atla bulmayayım. O sırada o kimse bana: -Ey Allah’ın Rasûlü! Bana yardım et, der. Ben de ona:

-Sana hiçbir şey yapmaya yâni şefaat etmeye mâlik değilim. Ben sana (dünyâda iken Allah'ın hükmünü) tebliğ ettim, diye cevap vereceğim.

Birine de omzunda böğüren bir sığır olduğu hâlde rast gelmeyeyim. Öylesi de:

-Ey Allah’ın Rasûlü, bana yardım et! der. Ben ona da:

-Sana hiçbir şefaat etmeye mâlik değilim. Ben sana (dünyâda) Allah hükmünü tebliğ ettim, derim.

Bir başkasını da omzunda altın, gümüş yüklü bulmayayım. Öylesi de:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Bana yardım et, der. Ben de ona:

-Sana hiçbir yardım yapmaya mâlik değilim. Ben sana dünyâda iken Allah'ın hükmünü tebliğ ettim, derim.

Bir diğerini üzerinde ganîmet elbisesini rüzgar vurdukça yellenir bir şekilde bulmayayım. O da:

-Ey Allah’ın Rasûlü, bana yardım et, der. Ben ona da:

-Sana hiçbir yardım yapmaya mâlik değilim. Ben sana tebliğ etmiştim, derim."[76] 

 

32- Muhakkak ki Şirkin Kapıları Vardır; Şirkten Korunmak, Ondan Kurtulmak ve Kapılarının Kapanması Gerekir

 

159- Abdullah ibnu Mesud -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Faizin yetmiş kapısı vardır. Şirkin de yetmiş kapısı vardır.”[77]

 

160- Ebu'd-Derda -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Dostum Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bana: “Param parça edilsen ve (ateşte) yakılsan bile Allah'a hiçbir şeyi ortak koşma” diye tavsiye etti.[78]

161- Ebu Musa el-Eş‘ari -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Bir gün Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bize hutbesinde şöyle buyurdu: “Ey insanlar! Bu şirkten sakının. Muhakkak ki o, karıncanın yürümesinden daha gizlidir.”

 

162- Ebu Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Ebû Bekir -Allah O’ndan razı olsun- Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme şöyle dedi: -Ey Allah'ın Rasûlü! Sabaha ve akşama çıktığım zaman okuyacağım bazı kelimeler emret ki onları söyleyeyim. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Sabahladığın, akşamladığın ve yatağa yattığın zaman şunları oku: Ey göklerin ve yerin ya­ratıcısı, gizliyi ve açığa bilen, her şeyin Rabbi ve meliki olan Al­lahım! Ben şahadet ederim ki senden başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilah yoktur. Nefsimin şer­rinden, şeytanın şer ve şirkinden sana sığınırım.”[79]

 

163- Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi ulaşmış bir şeyh şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ile beraber bir yolculuğa çıktım. Kâfirun suresini okuyan bir adam rast geldi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Bu adam şirkten beridir” buyurdu.[80]

 

164- Ferve b. Nevfel babasından haber verdiğine göre Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Nevfel’e şöyle buyurdu: “Kafirun sûresini oku ve bitirdikten sonra uyu. Çünkü bu sûre kişiyi şirkten korur.”[81]

 

33-Şirkten Selamette Olmak, Günahların Bağışlanma Sebebidir

 

165 - Abdullah b. Mesud -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem göklere çıkarıldığı gece Sidretul-Munteha’ya götürüldü. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme orada üç şey verilmiştir: Beş vakit namaz, Bakara Suresi’nin son iki âyeti, ümmetinden Allah'a şirk koşmayanların büyük günahları mağfi­ret olunmuştur.”[82] 

 

166- Ebû Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Cennet kapıları pazartesi ve perşembe günleri açılır ve Allah'a hiç bir şeyi şerik koşmayan her kulun günahları bağışlanır. Yalnız din kardeşi ile aralarında düşmanlık bulunan kimse müstesna! Onlar hak­kında: Şu iki kişiye barışıncaya kadar mühlet verin! Şu iki kişiye barışıncaya kadar mühlet verin! Şu iki kişiye barışıncaya kadar mühlet verin! denilir.”[83] 

 

167- Enes b. Mâlik -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah: Ey Âdemoğlu! Sen bana duâ ettiğin ve benden ümit ettiğin sürece senin hatalarını bağışlarım ve hiç aldırış etmem. Ey Âdemoğlu! Senin günahların göğün bulutlarına ulaşsa bile sen de benden bağışlanma dilesen seni bağışlarım ve hiçbir şeye aldırış etmem. Ey Âdemoğlu! Sen bana dünya dolusu kadar hatalarla gelip bana hiçbir şeyi ortak koşmamış olsan şüphesiz seni dünya dolusu bağışlanma ile karşılarım.”[84]

 

168- Muaz b. Cebel -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Şüphesiz Allah Teâlâ Şa'ban ayının ortasındaki gecede kullarına bakar ve herkese mağfiret eder. Yalnız O’na şirk koşana veya müşahine (düşman olana) mağfiret etmez.”[85]

 

169- İbnu Mace, Ebu Musa el-Eş‘ari’den aynını rivayet etmiştir.[86]

 

170- Enes -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Bir adam Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına geldi ve şöyle dedi: -Ey Allah'ın Rasûlü! Hiçbir küçük hacet bırakmadım ve senin yanına geldim. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: -“Sen, Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilahın olmadığına ve Muhammed’in de Allah’ın Rasûlü olduğuna şahadet etmiyor musun?” Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bunu üç kere tekrarladı. Adam:

-Evet, dedi.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“İşte o, bu üzere gelecek” buyurdu.[87]

 

171- Ebud-Derdâ -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kim namazını doğru dürüst ve devamlı kılarsa ve zekâtını da verip Allah’a hiçbir kimseyi ve hiçbir şeyi ortak koşmadan ölürse, hicret etmeyip doğduğu yerde ölse bile Allah onu bağışlar.” Bunun üzerine biz: Ey Allah’ın Rasûlü! Bunu biz insanlara haber versek de sevinseler olmaz mı, dedik. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle devam etti: “Cennette yüz derece vardır ki her bir derecenin arası yerle gök arası kadardır. Allah bu yerleri kendi yolunda gayret gösterip çabalayan mücahidler için hazırlamıştır. Mü’minlere zorluk vermeyeceğini bilsem ve onlar için savaş malzemesi bulabilsem ve benim katıldığım savaşa katılmayınca üzülmeyeceklerini bir bilsem şüphesiz her müfrezeye mutlaka katılır ve Allah yolunda ölüp dirilmeyi sonra tekrar ölmeyi isterdim.”[88]

 

34- Şirke Çağıran İnsanların Durumu

 

172- ‘İyâd b. Himâr -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu: “Ben kullarımın hepsini hanifler (Müslümanlar) olarak yarattım. Ama onlara şeytanlar gelerek kendilerini dinlerinden uzaklaştırdılar. Benim kendilerine helâl kıldıklarımı, onlara haram kıldılar. Benim hakkında delil indirmediğim bir şeyi, bana şirk koşmalarını emrettiler.”[89]

 

173- Abdullah ibnu ‘Amr -Allah O’ndan razı olsun- âhir zamanda ‘Îsâ 'aleyhis-selâmın inmesi ve insanların şerlilerinin kalması ve şeytanın onları kendisine benzetmesi ile alakalı hadiste şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Bunun üzerine insanların kötü takımı, kuş hafifliğinde ve yırtıcı tabi­atında kalacaklar. Ne bir iyilik tanıyacaklar, ne de bir kötülük men ede­cekler. Şeytan onları kendisine benzeterek:

-Bana icabet etmiyor musunuz? diyecek. Onlar da: 

-Bize ne emredersin? cevabını verecekler. Ve onlara putlara tap­mayı emredecek.”[90] 

 

174- Cabir b. ‘Abdullah -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:“Şüphesiz iblisin tahtı denizin üzerindedir. Çetelerini gönderir de in­sanlara fitne verirler. Ona göre bunların en büyüğü, en büyük fitne ve­rendir.”[91]

 

175- Ubey ibnu Ka‘b -Allah O'ndan razı olsun- Allah Azze ve Celle’nin (Müşrikler) Allah'tan başka, yalnız dişi (lerin isimlerini verdikleri put) lere dua edip yalvarırlar” (Nisa: 117) âyeti hakkında şöyle dedi: Her put ile beraber bir cinnî vardır.[92]

 

176- Suheyb er-Rûmî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bir beldeyi görüp de oraya girmek istediğinde, orayı gördüğü zaman şöyle derdi: “Ey yedi göğün ve onun gölgelediklerinin Rabbi olan Allahım! Ey yedi yerin ve onun taşıdıklarının Rabbi! Ey rüzgârın ve onun dağıttıklarının Rabbi! Şeytanın ve onun saptırdıklarının Rabbi! Bu beldenin hayrını ve burada oturanların hayrını senden dilerim. Bu beldenin şerrinden, burada oturanların şerrinden ve içinde bulunanların şerrinden de sana sığınırım.”[93]

 

177- Rabî‘a ibnu ‘İbâd ed-Dîlî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: “Ben Ebu Leheb’i ‘Ukâz’da Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin peşinden gittiğini ve şöyle dediğini gördüm: Ey insanlar! Muhakkak ki bu doğru yoldan sapmış, sakın ola ki sizleri babalarınızın ilahlarından saptırmasın. Bu esnada Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ondan uzaklaşıyor ve konuşmuyordu. Bizler de henüz çocuktuk ve O’nun peşinden gidiyorduk. Sanki ben şu anda O’nun saçlarının lülesine ve insanların en beyazı ve en güzelini görür gibiyim.”[94] 

178- Ebu Sa‘îd el-Hudrî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah’a ibadet edilmesini engellemek için Mudar kabilesi yol kesip insanlara zulmederlerdi. Müminler de onların bu zulmünü engellemek için çalışıyorlardı.”[95]

 

 

35- İnsanlar “Lâ ilâhe illallâh” Deyinceye Kadar Onlarla Savaşmayı Emir

179- Abdullah ibnu Ömer -Allah O’ndan ve babasından razı olsun- şöyle haber verdi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah bana, Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek başka bir ilahın olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şahadet edinceye, namazı kılıp zekâtı da verinceye kadar insanlarla savaşmamı emretti. Şayet bunları yaparlarsa İslam’ın hakkı müstesna benden mallarını ve kanlarını engellemiş olurlar. Onların sırlı işlerinin hesabı ise Allah’a kalmıştır.”[96]

 

180- Buhari’de Enes hadisinde Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İnsanlar, La ilahe illallah’a (Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek başka bir ilah yoktur) şahadet ettikleri, şu bizim kılmış olduğumuz namazımızı kıldıkları, kıblemize yöneldikleri ve bizim kestiğimizi yedikleri zaman bu sözün hakkı müstesna, onların kanları ve malları bize haram kılınmıştır.”[97]

 

181- Misver ibnu Mahrame ve Mervân ibnu Hakem -Allah o ikisinden razı olsun- şöyle dediler: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, Hudeybiye günü Kureyş kendisini Kâbe’ye girmesine izin vermeyince şöyle buyurdu: “Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, ölünceye ve kabrimde tek başıma kalıncaya kadar bu davam ve dinim için onlarla savaşırım. Muhakkak ki Allah, yardım etme vadini gerçekleştirecektir.”[98]

 

182- Cubeyr ibnu Hayye -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ömer ibnu Hattâb -Allah ondan razı olsun- halifeliği zamanında müşriklerle savaşılması için büyük beldelere ordular gönderdi. Bu savaşlar neticesinde Hürmüzan Müslüman oldu. Onun Müslüman olması üzerine Ömer ona:

-Büyük devletlerle yapılacak savaşlar konusunda seninle istişare edeceğim. Bu konuda görüşün nedir? dedi. Hürmüzân O’na şöyle dedi:

-Evet. Bu toprakların ve buralarda bulunan müslümân düşmanı halkın benzeri, iki kanadı, iki ayağı ve bir başı bulunan bir kuşun benzeridir. Bu kuşun kanatlarından biri kırılsa o ölmez, bir kanadı ve bir başı ile iki ayağı üstünde durur. Öbür kanadı da kırılmış olsa bir başı ve iki ayağı ile yaşar durur. Şayet kuşun başı ezilirse ayakları da, kanatları da, başı da kırılır, ezilir gider. Kuşun başı Kisrâ'dır. Kanadın biri Kayser, diğeri ise Fars'tır. Müslüman ordulara emret de kisra’nın üzerine hücum etsinler.

Bekir ibnu Abdullah el-Muzenî ile Ziyâd ibnu Cubeyr, Cubeyr ibnu Hayye’den bildirdiler. O şöyle dedi:

Ömer bizi cihad için topladı ve Numan ibnu Mukarrin’i komutan olarak atadı. Bizler Nihavend topraklarında iken Kisra’nın ordu komutanı kırk bin askeriyle bizi karşıladı. Onların tarafından bir tercüman bize:

-Sizin içinizden kim bana cevap verecek? dedi. Mugîra ibnu Şu'be:

İstediğini sor, dedi. Tercüman:

-Sizler kimlersiniz? Diye sordu. Muğîra ona şöyle ceavp verdi:

-Biz Arap ırkından birtakım kimseleriz. Biz vaktiyle azgın bir şekavet, zorlu bir belâ içinde yaşar; açlıktan hurma çekirdeği ve deri parçası sorar; deve yününden ve kıldan elbise giyer; ağaçlara ve taşlara tapardık. Hulâsa biz böyle bir vahşet ve cehalet içinde iken, göklerin ve yerlerin Rabbi, şânı yüce olan Allah bize kendi aramızdan bir peygamber gönderdi. Biz O'nun babasını, aramızdaki şerefini, doğru sözlülüğünü biliriz. Peygamberimiz, Rabbimizin Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bize, bir olan Allah’a sizler ibadet edinceye veya da Müslüman olmayı kabul etmez iseniz bize cizye ödemeye razı oluncaya kadar sizlerle savaşmayı emretti. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Rabbimizin elçiliğinden olmak üzere bize şunu haber verdi: Bizden cihâd uğrunda öldürülen, asla benzeri görülmemiş nimetlerle dopdolu olan cennete gider. Şehit olmayıp da hayâtta kalanlar da sizleri esîr alıp boyunlarınıza mâlik olurlar.[99]

 

183-  Usâme ibnu Zeyd b. Hârise -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bizi Cuheyne kabilesinden Huraka boyu üzerine gönderdi. Bizler o kavme sabahın erken saatinde saldırdık ve onları bozguna uğrattık. Ben ve Ensar’dan biri ile beraber onlardan bir adama rast geldik. Onu öldüreceğimiz esnada: Lâ ilahe illallah, dedi. Bu söz üzerine Ensârî ondan uzaklaştı. Ben ise mızrağımı ona sapladım ve onu öldürdüm. Medine'ye döndüğümüzde bu olay Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme ulaştı. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: "Ey Usâme! Sen o adamı La ilahe illallah dedikten sonra mı öldürdün?" Ben: O ölümden korktuğu için böyle söyledi, dedim. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bu sözünü o kadar çok tekrar etti ki, ben bu günden önce Müslüman olmayaydım, diye temenni ettim.[100]

Müslim’deki ziyadelikte ise “Kıyamet gününde lâ ilahe illallah karşına geldiği vakit ne yapacaksın?” gelmiştir.

 

184- Evs b. Ebi Evs es-Sekafî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Sekîf heyeti içinde Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına geldim. Bizler bir çadırın içinde idik. Benim ve Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin dışında orada bulunanlar kalktılar. Biz adam geldi ve Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme gizli bir şeyler söyledi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Git ve onu öldür” buyurdu. Sonra da:

-“O adam Lâ ilâhe illallâh’a şahitlik etmiyor mu?” diye sordu. O adam da:

-Evet, lâkin o bunu bizden korunmak için söylüyor. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Onu geri gönder” buyurdu. Sonra da şöyle buyurdu:

-“Ben insanlarla Lâ ilâhe illallâh deyinceye kadar savaşmakla emrolundum. Bunu dedikleri zaman onların malları ve canları haram kılınmıştır. Ancak bu sözün hakkı müstesna.”[101]

 

185- Mikdâd ibnu Amr el-Kindi -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben dedim ki:-Bana haber ver ey Allah’ın Rasûlü! Ben kâfirlerden biriyle karşılaşsam ve onunla vuruşsam, ardından o benim bir kolumu kılıçla vurup koparsa, sonra da kaçıp bir ağaca sığınsa, sonra da: Ben Müslüman oldum, dese, bu sözünden sonra onu öldürebilir miyim?

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Hayır onu öldürme" buyurdu. Bunun üzerine Mikdâd şöyle dedi:

-Ey Allah’ın Rasûlü! O benim iki elimden birisini kestikten sonra İslam dinine girdiğini söyledi.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Onu öldürme! Şayet sen onu öldürürsen, o senin onu öldürmezden önceki durumundasın. Sen de onun Müslüman olmak için söylediği şahadet kelimesini söylemesinden önceki durumundasın."[102]

 

186 Abdullah ibnu Abbâs -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Suleym oğullarından koyunlarını güden bir çoban Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin ashabından bir gurubun yanına uğradı ve onlara selam verdi. Bunun üzerine onlar: Ancak sizden korunmak için sizlere selam verdi, dediler ve o çabanı öldürdüler. Koyunlarını da alarak Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına geldiler. Bunun üzerine Allah Azze ve Celle şu âyeti indirdi: Ey îman edenler! Allah yolunda savaş için sefere çıktığınızda, (dövüşeceğiniz kimse hakkında) teenni ile hareket edin; (aceleye kapılmayın). Size selâm veren kimseye, dünya hayatının malını arzulayarak "sen mü'min değilsin" deyip (onu öldürmeye kalkışmayın); zira Allah katında pek çok ganimetler vardır. Önceden siz de böyle idiniz de Allah size iyilikte bulundu. Onun için dikkatli davranın. Allah, şüphesiz, sizin yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Nisa: 94)[103]

 

187- Bureyde -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bir orduya veya müfrezeye kumandan tayin ettiği zaman kendisine hassaten Allah'ın takvasını bera­berindeki müslümanlara da hayır tavsiye eder; sonra şöyle buyururdu:

“Allah yolunda besmele ile gaza edin! Allah'a küfredenlerle çarpışın! Gaza edin! Ama ganimete hıyanette bulunmayın! Ölüle­rin burnunu, kulağını kesmeyin! Çocuk Öldürmeyin! Müşriklerden olan düşmanınla karşılaştığın zaman onları üç haslete veya güzel huya davet et! Bunların hangisinde sana icabet ederlerse onu kabul et ve kendilerini bırak! Sonra

onları İslâm'a davet et! Şayet sana icabet ederlerse onu kabul et ve kendilerini (serbest) bırak! Sonra kendilerini yurtlarından muhacirler diyarına göçmeye davet et! Ve onlara haber ver ki bunu yaparlarsa muhacirlerin lehine olan onların da lehine, aleyhine olan onların da aleyhine olacaktır. Yurtlarından göç­meyi kabul etmezlerse onlara haber ver ki, müslümanların bedevileri gibi olacaklar; kendilerine Allah'ın, mü'minler üzerine cereyan eden hükmü uygulanacak; ganimet ve haraç da hiç bir hakları olmayacaktır. Meğer ki, müslümanlarla birlikte mücâhede ederler.. Eğer bunu kabul etmezlerse onlardan cizyeyi iste! Şayet sana icabet ederlerse onu kabul et ve kendilerini (serbest) bırak! Kabul etmezlerse artık Allah'tan yardım dile­yerek onlarla harb et!

Bir kale ahâlisini muhasara eder de senden Allah'ın ahdini ve Pey­gamberinin ahdini kendilerine bahşetmeni dilerlerse onlara ne Allah'ın ahdini ver; ne de Peygamberinin ahdini!.. Lâkin onlara kendi ahdini ve arkadaşlarının ahdini ver! Çünkü sizin kendi ahidlerinizi ve arkadaşla­rınızın ahidlerini bozmanız, Allah'ın ve Resulünün ahdini bozmaktan eh­vendir.

Bir kale ahalisini muhasara eder de, senden kendilerine Allah'ın hükmünü tatbik etmeni isterlerse onlara Allah'ın hükmünü tatbik etme! Lâkin onlara kendi hükmünü tatbik et! Zîrâ Allah'ın onlar hakkındaki hükmüne isabet edip etmeyeceğini bilmezsin!”[104]

 

188- Abdullah b. Mesud -Allah O'ndan razı olsun- İbnun-Nevvâha öldürüldüğü zaman şöyle dedi: Bu adam ve İbnu Usâl, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına Museylemetul-Kezzâb’ın elçisi olarak geldiler. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem o ikisine:

-“Benim Allah’ın Rasûlü olduğuma şahitlik eder misiniz?” diye sordu. O ikisi de:

-Bizler şahitlik ederiz ki Museyleme Allah’ın Rasûlü’dür, dediler. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Şayet ben gelen elçileri öldürmüş olsaydım, muhakkak sizin ikinizin boynunu vururdum” buyurdu.

Böylelikle elen elçileri öldürmemek sünnet olmuş oldu. İbnu Usâl’e gelince, Allah Azze ve Celle onu öldürdü. Bu adama gelince Allah onu şu anda öldürmemizi bize nasip etti.[105]

 

36- Lâ İlâhe İllallâh’ın Şartları

 

189- Osman b. ‘Affân -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her kim Allah'tan başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilâhın olmadığını (Lâ İlâhe İllallâh’ı) bilerek ölürse cennete gire­cektir.”[106]

 

190- Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah'tan başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilâhın olmadığına ve kendimin Allah’ın Rasûlü olduğuma şahâdet eylerim. Eğer bir kul bu iki şahâdet hususunda hiç bir şüpheye düşmeyerek bunlarla Allah'a kavuşursa mutlaka cennete girer.”[107]

 

191- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bana ayakkabılarını vererek:

-“Şu iki tek ayakkabımı götür. Bu bahçenin arkasında kalbi yüzde yüz inanarak: “Allah'dan başka hiç bir ilâh yoktur” diye şahâdet getiren her kime rast gelirsen onu hemen cennetle müjdele”   buyurdular.

İlk rastladığım Ömer oldu. (Bana)

-Bu ayakkabılar nedir ya Ebâ Hureyre? dedi.

-Bunlar Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin ayakkabılarıdır. Beni bunlarla gönderdi ki, kalbi yüzde yüz inanarak "Allah’tan başka hiç bir ilâh yoktur" diye şahâdet getiren kime rastlarsam onu cennetle müj­deleyeceğim, dedim.

Bunun üzerine Ömer eliyle göğsüme vurdu. Ben de oturağımın üstüne düştüm. Ömer:

-Geri dön yâ Ebâ Hüreyre! dedi. Ben de Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına döndüm. Ama nerde ise ağlamak üzere idim. Ömer beni tâkib etmiş. Bir de baktım izimden geliyor. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Ne oldu sana yâ Ebâ Hureyre?” dedi.

-Ömere rast geldim. Benimle gönderdiğin haberi kendisine söyledim. Bunun üzerine Ömer göğsüme öyle bir vuruş vurdu ki, kal­çamın üstüne düştüm. Bana: Geri dön! emrini verdi; dedim. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem (ona) :

-“Yâ Ömer! Bu yaptığına seni sevk eden nedir?” dedi. Ömer:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Annem babam sana feda olsun! Sen, kalbi yüzde yüz inanmış olarak Allah'tan başka hiç bir ilâh yoktur diye şahâdet getiren kime rastlarsa onu cennetle müjdelesin diye Ebû Hureyre'yi ayakkabılarınla gönderdin mi?” dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Evet” buyurdular. Ömer:

-Aman yapma! Zira korkarım insanlar buna güvenip kalırlar. Bırak şunları amel etsinler.” dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Öyle ise bırak şunları!” buyurdular.[108]

 

192- Ebu Bekir’in kızı Esma -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Aişe’nin evine geldim. O namaz kılıyordu. Dedim ki:  -Bu insanlar neden koşuşturup duruyorlar? Aişe (başıyla veya eliyle) gökyüzüne işaret etti. (Sanki O Aişe’nin odasından mesciddekilere baktı ve onları küsuf yani güneş tutulması) namazı kıldıklarını gördü. Aişe işaret ederek "Subhanallah" dedi. Dedim ki:

-Bu bir alamet mi, işaret mi? Başıyla (evet manasında) işaret etti. Bende kalkıp namaza durdum. Hatta bana baygınlık geldi ve ben kafama su dökmeye başladım. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem namazdan sonra minbere çıkarak Allah Azze ve Celle’ye hamd ve sena ettikten sonra şöyle buyurdu:

"Bana gösterilmemiş hiçbir şey yoktur ki, makamımda onu görmemiş olayım hatta cennet ve cehennem bile bana gösterildi. Sizlerin kabirlerinizde Mesih Deccal’ın fitnesine yakın yahut onun benzeri bir fitneyle imtihan olunacağınız bana vahyolundu. -Esma’nın bu iki sözden hangisini dediğini bilmiyorum.- (Kabirde) ona denilir ki: Bu adam hakkında ki bilgin nedir? (Bu adam hakkında ne bilirsin?) mümine gelince yahut yakin ilme sahip kimseye gelince – Esma’nın bu ikisinden hangisini dediğini bilmiyorum.- O der ki: O, Allah’ın Rasûlü Muhammed’dir. Bize apaçık deliller ve hidayetle geldi. Bizde O’na icabet ettik ve O’na tabii olduk. O Muhammed’dir. Bu üç kere tekrarlanır. O’na denilir ki: Yerinde rahatça uyu. Biz senin O’na inandığını bildik. Münafığa veya kalbinde şüphesi olan kimseye gelince - Esma’nın bu ikisinden hangisini dediğini bilmiyorum. (Kendisine Muhammed’den sorulunca): Bilmiyorum insanların onun hakkında bir şey dediklerini işittim, bende onu söyledim, cevabını verir."[109]

 

193- Muâz b. Cebel -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Hiç bir kimse yoktur ki Allah'tan başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilâhın olmadığına ve benim Allah'ın Resulü olduğuma şahâdet edip bunu kalben de tasdik ederek ölsün de, Allah onu bağışlamasın.”[110]

 

194- ‘İtbân b. Mâlik -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Muhakkak ki Allah, Lailahe illallah (Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek başka bir ilah yoktur) diyen ve bununla da Allah’ın rızasını isteyen kimseye cehennemi haram kılmıştır. "[111]

 

 

195- Enes ibnu Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem -Muaz, devesinin üzerinde terkinde iken- dedi ki:

-“Ey Muaz ibnu Cebel!” Muaz:

-Emrine amadeyim, buyur ey Allah’ın Rasulü, dedi. Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem:

-“Ey Muaz” dedi. Muaz:

-Emrine amadeyim buyur ey Allah’ın Rasulü, dedi.( Bu nida ve cevap üç kere gerçekleşti). Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

" Her kim Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek başka bir ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasulü olduğuna şahadet eder ve kalbiyle de tasdik ederse Allah ona cehennemi haram kılar. "

Muaz dedi ki:

-Ey Allah’ın Rasûlü! İnsanlara bunu haber vereyim de, bu müjdeli habere sevinsinler mi?

Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem: 

-"Şayet haber verirsen buna güvenirler" buyurdu.

Muaz ölümünden önce ilmi gizlemekten dolayı günah kazanacağından korkarak bunu haber verdi.[112]

 

196- Abdullah b. Ebî Katâde, babasından bildirdi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her kim Lâ ilâhe illallâh Muhammedun Rasûlullâh der, dili bunu sürekli söyler ve kalbi de mutmain olursa ateş ona dokunmaz.”[113]

 

197- Abdullah b. Abbas -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bir yere oturdu. Bu esnada Cibrîl geldi ve Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin önüne oturdu. Ellerini Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin dizine koydu ve şöyle dedi:

-“Ey Allah'ın Rasûlü! Bana İslam’ın ne olduğunu haber ver.” Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“İslam, yüzünü Allah’a teslim etmendir. Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilahın olmadığına, tek ve hiçbir ortağı olmadığına ve Muhammed O’nun kulu ve Rasûlü olduğuna şahadet etmendir. Şayet böyle yaparsam Müslüman olmuş olurum.” Cibril şöyle dedi:

-“Şayet böyle yaparsan Müslüman olursun.”[114]

 

198- Ebu Mûsa el-Eş‘ari -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah’ın benimle gönderdiği hidayet ve ilmin misali yeryüzüne yağan bol ve bereketli yağmurun misaline benzer. Orada, suyu kabul eden güzel ve verimli topraklar vardır ki üzerinde çokça yeşil ve kuru bitkiler biter. Yine yeryüzünde öyle topraklar vardır ki verimsizdir, kuraktır ve suyu üstünde tutar. Allah da o suyla insanları faydalandırır. Ondan içerler, hayvanlarını ve tarlalarını sularlar. Yine o yağmur öyle bir toprağa isabet eder ki, o dik ve pürüzsüzdür. Ne suyu üstünde tutar ne de bitki yetiştirir. İşte bu Allah’ın dininde anlayışlı olan, Allah’ın benimle gönderdiği (hidayet ve ilimden) faydalanan, öğrenen ve öğretenin; ondan yüz çevirip faydalanmayan ve fayda vermeyenin; benim getirdiğim hidayet, din kendisine tebliğ edilip onunda yüz çevirdiği ve dine girmemesinin misalidir."[115]

 

199- Enes ibnu Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Bedevilerden bir adam Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin yanına geldi ve: -Ey Allah'ın Rasûlü! Kıyamet ne zaman kopacak? diye sordu. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de ona: -"Yazık sana! Kıyamete ne hazırladın?" diye sordu. Adam da:

-Hiçbir şey hazırlamadım. Ancak ben Allah'ı ve Rasûlü'nü seviyorum, dedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:-"Sen sevdiğinle berabersin" buyurdu.[116]

 

37- Allah’tan Gayri İbadet Edilen Her Şeyin İnkârı Farzdır ve Tevhid Ancak Bununla Gerçekleşir

 

200 - Ebû Mâlik'den, O da babasından -Allah onlardan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim: “Her kim Lâ ilâhe illallâh (Allah'tan başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilâh yoktur) der de Allah'tan başka tapılan şeyleri inkâr ederse onun malı ve canına dokunmak haramdır. Onun hesabı ise Allah'a kalmıştır.”[117]

Muslim de gelen rivayette: “Her kim Allah’ı birlerse” şeklindedir.[118]

201- İbnu Ömer -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki: “İslam beş esas üzere bina edilmiştir: Allah’a ibadet etmek ve gayrisinin inkâr edilmesi, namazı kılmak, zekâtı vermek, Kâbe’yi haccetmek ve Ramazan orucu.”[119]

202- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Şâirin söylediği en doğru söz, Lebîd'in şu sözüdür: Allah'tan başka her şey bâtıldır."[120]

 

38- Zahirine Göre Hükmetmenin ve Görünmeyen Kısmını ise Allah’a Bırakmanın Farz Oluşu

203- Ebû Saîd el-Hudrî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Alî, Yemen’den Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme tabaklanmış bir deri içinde, henüz toprağından arıtılmamış altın cevheri gönderdi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bunu şu dört kişi arasında paylaştırdı: Uyeyne ibnu Bedr, Akra’ ibnu Hâbis, Zeyd Hayl, Dördüncüsü de ya Aklama idi ya da Âmir ibnu Tufeyl. Orada bulunanlardan biri dedi ki:

-Biz bu ganimeti almaya onlardan daha çok hak sahibiyiz.

Bu söz Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme ulaşınca Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: -"Bana sabah akşam gökten haber geldiği ve gökte olanın emini olduğum halde bana güvenmiyor musunuz?"

Bunun üzerine iki gözü çökük, yanağının iki elmacığı çıkık, alnı yüksek, gür sakallı, başı tıraşlı bir adam kalktı ve: -Allah’tan kork ey Allah’ın Rasûlü! dedi.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buyurdu:

-"Sana yazıklar olsun! Ben yeryüzündeki insanların Allah'tan sakınmaya en layığı değil miyim?"

Sonra adam çekip gitti. Halid ibnu Velid:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Onun boynunu vurayım mı? dedi.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Hayır, vurma! Bunun da ileride namaz kılan bir kişi olması umulur!" buyurdu. Bunun üzerine Hâlid:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Namaz kılanlardan nice kimseler vardır ki, onlar kalplerinde olmayan şeyi dilleriyle söylerler, dedi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Ben insanların kalplerini açmaya, karınlarını yarmaya memur değilim!" buyurdu.

Sonra Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem o adamın arkasından baktı ve şöyle buyurdu:

-"Bu adamın soyundan veya arkasından öyle bir kavim gelecek ki, onlar Kurân okuyacaklar ancak onların Kurân okuyuşları boğazlarını geçmeyecek. Onlar tıpkı okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkarlar. Şayet ben onlara yetişirsem, Semud kavminin öldürülüşü gibi onlardan hiç kimse kalmayıncaya kadar onları öldürürdüm."[121]

 

204- Furat b. Hayyân şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem kendisinin öldürülmesi için emir verdi. Furat o sırada Ebu Sufyan'ın casusu ve Ensar'dan bir adamla da müttefik idi. Bir gün Ensar’dan bir topluluğun yanına varıp:-Ben müslümanım, dedi. Bunun üzerine:

-Ey Allah'ın Rasûlü! O adam kendisinin Müslüman olduğunu iddia ediyor, dediler. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Sizden bazı kimseler var ki, iman etmeleri konusunda biz on­lara güveniriz. Furat b. Hayyan da onlardandır." buyurmuş.

    

39- Allah’a Muhabbetin ve Gereklerini Gerçekleştirmenin Farz Oluşu

 

205- Enes ibnu Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Bir adam Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin yanına geldi ve: Ey Allah’ın Rasûlü! Kıyamet ne zaman olacak? diye sordu. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de: -"Sen onun için ne hazırladın?" buyurdu. Adam da:

-Allah ve Rasûlü'nü sevgisini, dedi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Muhakkak ki sen, sevdiğinle berabersin" buyurdu.

Enes dedi ki: Biz, İslam’dan sonra Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin "Muhakkak ki sen, sevdiğinle berabersin" sözüne sevindiğimiz gibi başka bir şeye sevinmedik. Ben Allah’ı, Rasûlü’nü, Ebu Bekir’i ve Ömer’i seviyorum. Her ne kadar onlar gibi amel etmesem de onlarla beraber olmayı umuyorum.[122]

 

206- Abdullah ibnu Mesud -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Bir adam Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin yanına geldi ve şöyle dedi:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Onların ameli gibi amel etmediği halde o topluluğu seven biri hakkında ne dersin? Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Kişi sevdiğiyle beraberdir."[123]

 

207-  Enes ibnu Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:   “Kimde şu üç haslet bulunursa imanın tadını almış olur: Allah ve Rasûlü ken­disine başkalarından daha sevgili olmak; bir kimseyi yalnız Allah için sevmek, (iman ettikten sonra tekrar) küfre dönmekten tıpkı ateşe atılacakmış gibi hoşlanmamak.”[124]

208- Nesâî de gelen rivayette Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah için sevmen ve Allah için buğuz etmendir (sevmemendir). Allah’a bir şeyi şirk koşmaktansa yakılmış büyük bir ateşe atılmayı yeğlemektir.”[125]

 

209- İbnu Abbas -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Ebu Zer’e:-“İmanın en sağlam bağı hangisidir?” diye sordu. Ebu Zer:

-Allah ve Rasûlü en iyi bilendir, dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“İmanın en sağlam bağı Allah için dostluk, Allah için düşmanlık, Allah için sevmek ve Allah için buğzetmektir.”[126]

 

210- Muaz b. Cebel -Allah O'ndan razı olsun- Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme imanın en üstününü sordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah için sevmek ve Allah için buğzetmektir. Dilini sürekli Allah’ın zikri ile meşgul ettirmektir.”[127]

 

211- Ebu Umâme -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kim sevdiğini Allah rızası için sever, verdiğini Allah rızası için verir, vermediğini de Allah rızası için vermezse, imanını ke­male erdirmiş olur."[128]

 

212- Amr ibnul-Âs -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemi gizli olmaksızın şöyle buyururken işittim: "Ebû Falan’ın ailesi -yani Falan- benim dostlarım değillerdir. Benim dostum ancak Allah'tır ve sâlih müminlerdir."[129]

 

213- Abdullah ibnu Hişâm -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Biz Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin beraberinde idik. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, Ömer ibnul-Hattâb'ın elini tutmuş idi. Ömer, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme şöyle dedi:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Nefsim dışında sen bana her şeyden daha sevgilisin!

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Hayır, nefsimi elinde bulunan Allah’a yemin olsun ki, ben sana nefsinden de daha sevgili gelmedikçe iman etmiş olmazsın."

Ömer, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme:

-Vallahi sen şimdi nefsimden bile daha sevgilisin, dedi.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Şimdi oldu ey Ömer!" buyurdu.[130]

 

214- Berâ -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ensâr’ı ancak mümin olan sever. Onlardan münafıktan başkası nefret etmez. Her kim Ensâr'ı severse Allah da onu sever, her kim de onlara karşı nefret beslerse, Allah da ona buğz eder, onlara karşı sevgi beslemez."[131]

 

40- Allah’tan Korkmanın ve Bunun Gereklerini Yapmanın Farz Oluşu

 

215- Câbir ibnu Abdullah -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ile birlikte döndük ve Zâtü'r-Rikaa' denilen yere geldik. Gölgeli bir ağacın yanına geldiğimizde, onu Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme bırakırdık.  (Burada da öyle yaptık.) Derken müşriklerden bir adam çıkageldi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin kılıcı ağaçta asılı idi. Hemen Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin kılıcını alarak, kınından çekti ve Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme:

-Benden korkuyor musun? dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Hayır!” cevabını verdi. Müşrik:

-Şimdi seni benden kim koruyabilir? dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Beni, senden Allah korur” cevabını verdi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin ashabı bu adamı tehdit ettiler. O da kılıcı, kınına so­karak (ağaca) astı.[132]

 

216- Habbâb ibnul-Eret -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, Kâbe’nin gölgesinde kaftanını yastık yapıp dayandığı bir esnada kendisine gelip Kureyş müşriklerinden gördüğümüz kötü muamele ve işkencelerden şikayet ettik ve:

-Bizim için Allah’a dua ederek yardım etmez misin? dedik. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Sizden önceki kavimlerden bir adam,  yere çukur kazılır ve sadece başı dışarıda kalacak şekilde o çukura gömülür ve bir testereyle o başı ikiye ayrılırdı da bu bile onları dininden döndüremezdi. Bir başkasının da demir taraklarla etinin altındaki kemiği ve siniri taranırdı da bu bile onu dininden döndürmeye yetmezdi. Vallahi bu din kemale erecek, tamamlanacaktır. Öyle ki, San’a’dan Hadramevt’e kadar bir adam atına binip gidecek ve Allah’tan başkasından korkmayacaktır. Veya koyunları olan adam, koyununa kurt saldıracağından korkmayacaktır. Ancak sizler acele ediyorsunuz."[133]

 

217- Abdullah ibnu Mesud -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Yılanların hepsini öldürünüz. Onların intikamın­dan ve bu korkusundan dolayı onları öldürmekten kaçan kimse ben­den değildir."[134]

 

218- Abdullah ibnu Abbas -Allah O’ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Yılanların kendisini takib edecekleri korkusuyla onları öldürmeyi terk eden kimse bizden değildir. Biz onlara savaşa girdiğimizden beri onlarla hiç barış yapmadık."[135]

 

Ahmed’de gelen rivayet şöyledir: “Her kim onları korkudan veya intikam alacağı korkusundan dolayı öldürmeyi terk ederse bizden değildir.”[136]

 

219- Ebu Said el-Hudrî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:"Herhangi biriniz kendi nefsini küçümsemesin" buyurdu. Sahabîler:

-Birimizin kendi nefsini küçümsemesi nasıl olur? diye sordular.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Biriniz öyle bir şey görür ki, onunla ilgili söz söylemesi, Allah'ın onun üzerinde bir hakkıdır. Fakat o konuda bir şey söylemez. Kıyamet günü Allah Azze ve Celle ona: Şöyle ve böyle olan şey hakkında söz söylemekten seni alıkoyan ne idi? diye soracaktır. O da:

-İnsanların korkusu! diye cevap verecektir. Allah Azze ve Celle:

-Sen insanlardan değil, öncelikle benden korkmalıydın, buyuracaktır.”[137]

 

220- Ebu Said -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Dikkat edin ve iyi bilin ki insanlardan olan korkunuz sizi, bildiğiniz bir gerçeği söylemekten alıkoymasın.”[138]

 

221- Abdullah ibnu Ömer -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem, bir toplantıdan kalkmazdan önce mutlaka ashabına şu duâyı yapardı: “Allah’ım sana karşı işlenecek günahlarla aramızda perde olacak korkundan, bizi Cennetine ulaştıracak kulluğundan, dünya musibetlerine karşı tahammülümüzü kolaylaştıracak güçlü bir iman nasip et. Allah’ım bizi yaşattıkça kulaklarımız gözlerimiz ve gücümüzden bizi faydalandır. Aynı şeyleri soyumuza da nasip et. Bize zulmedenlerden intikamımızı al. Düşmanlarımıza karşı bize yardım et. Bizi dinimizden yaralama. Dünyayı en büyük gayemiz eyleme. Dünyalık bilgilerle de sonumuzu getirme. Bize acımayanları üzerimize güçlü ve kuvvetli kılma.”[139]

 

222- Enes ibnu Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dua ederdi:"Allahım! Acizlikten, tembellikten, korkaklıktan ve aşırı yaşlılıktan dolayı bunamaktan Sana sığınırım. Kabir azabından Sana sığınırım. Hayâtın ve ölümün fitnesinden Sana sığınırım!"[140] (Hadisin Buharide geçtiği diğer yerler:)

 

223- Muhammed ibnu Cubeyr -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi:Bana Cubeyr ibnu Mut‘im’in haber verdiğine göre kendisi, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ve bir takım insanlarla beraber Huneyn seferinden dönüyorlardı. Bu esnada bazı kimseler Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin yanına gelerek O’ndan ganimetten bir şeyler vermesini istiyorlardı. Öyle ki onlar Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemi dikenli çöl ağaçlarından bir ağaca sığındırmak zorunda bırakmışlardı. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin ridası o ağacın dikenlerine takılmış ve bir müddet orada beklemek zorunda kalmıştı. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bu haldeyken şöyle buyurdu:

 "Bana ridâmı verin! Şayet benim şu ağacın dikenleri sayısınca deve, sığır ve koyunum olsaydı, muhakkak onları sizin aranızda paylaştırırdım. Sonra sizler beni ne bir cimri, ne yalancı, ne de korkak bulurdunuz."[141]

 

41- Yalnızca Allah’a Tevekkül Etmenin Farzdır ve Sebeplere Sarılmak da Onu Bozmaz

 

224- İbnu Abbâs -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle derdi: “Allahım! Ancak sana teslim oldum; sana iman ettim; sana tevekkül eyledim; sana yöneldim ve ancak seninle düşmana karşı mücadele ettim. Allahım! Beni dalâlete düşürmenden, senin izzetine sığınırım. Senden baş­ka hiç bir ilâh yoktur. Ölmeyen diri ancak sensin. Cinlerle insanlar ölürler.”[142]

 

225- Ömer ibnul-Hattâb -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Siz, Allah’a gerçek biçimde tevekkül edip güvenip dayansaydınız kuşların rızıklandıkları gibi siz de rızıklandırılırdınız. Çünkü o kuşlar sabahleyin aç olarak çıkarlar akşam kursakları dolu olarak dönerler.”[143]

 

226- Cafer ibnu ‘Amr ibnu Umeyye, babasından bildirdiğine göre o şöyle dedi: Bir adam Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme: -Ey Allah’ın Rasûlü! Devemi bağlayarak mı yoksa salıvererek mi Allah’a tevekkül edeyim, diye sordu. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Deveni bağla sonra Allah’a güven ve dayan.”[144]

 

227- Enes -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem fetih yılı Mekke'ye başında miğfer olduğu halde girdi.[145]

 

42- Allah Azze ve Celle’ye İtaat Farzdır Allah’a İsyanda Kula İtaat Yoktur

228- Ali -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bir seriyyenin başına Ensâr'dan birini emir ve komutan tayin etti. Onlara da o emire itaat etmelerini emretti. Yolculuk esnasında bu emir bir şeye öfkelendi ve: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem sizin bana itaat etmenizi emretmedi mi? dedi. Onlar da: Evet, dediler. Emir dedi ki: Bana odun toplayın. Onlar da odunu topladılar.

-Ateşi yakın, dedi. Onlar da ateşi yaktılar.

-Girin bu ateşe, dedi. Bazıları bu ateşe girmeyi düşündü. Diğerleri de onları girmelerine engel oluyorlar: Bizler ateşe girmemek için Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin etrafında toplandık, diyorlardı. Onlar bu hal üzereyken ateş söndü ve emirin de öfkesi geçti. Bu olay Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme ulaşınca Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Şayet sizler o ateşe girmiş olsaydınız, Kıyamet gününe kadar o ateşten çıkamazdınız. İtaat maruftadır." (Yani, masiyette kula itaat yoktur.)[146]

 

229- Abdullah ibnu Ömer -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "İmam size Allah’a isyanı emretmediği müddetçe onun sözünü dinlemek ve emrine itaat etmek bir haktır. Allah’a isyan etmekle emrolunduğunuzda ise onları dinlemek ve itaat etmek yoktur."[147]

 

230- Adiyy b. Hâtim -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Boynumda altından bir haç olduğu halde Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına gelmiştim. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-“Ey Adiyy! Boynundan bu putu at!” buyurdu. Ben de onu attım ve Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına geldim. O esnada Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Tevbe suresini okuyordu. Şu âyeti okudu: Onlar, Allah'ı bırakıp hahamlarını, râhiblerini ve Meryem'in oğlu Mesîh'i kendilerine Rab edinmişler.” (Tevbe: 31) Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem âyeti bitirince ben dedim ki:

-Bizler onlara ibadet etmiyorduk ki.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Sizler, onlar, Allah’ın helal kıldığını haram kıldıklarında onu haram kabul ediyor, Allah’ın haram kıldığını da helal yaptıkların da onu da helal olarak kabul ediyordunuz. Öyle değil mi?”   

Ben:

-Evet, öyle, dedim. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“İşte bu sizin onlara ibadet etmenizdir” buyurdu.[148]

 

231- Abdullah ibnu Mesud -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Benden sonra sünneti (yâni yolumu) söndüren, bid'at ile amel eden ve namazları vakitlerinden geciktiren bir takım adamlar sizlerin işlerinizin başınıza geçeceklerdir.” Bunun üzerine ben:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Şayet ben onların zamanına ulaşırsam nasıl yapayım? diye sordum. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Ey İbnu Ummi Abdin! Sen bana nasıl yapacağını soruyorsun? Allah'a isyan eden kimseye itaat etmek yoktur.”[149]

 

232- Mus'ab b. Sa'd'dan, o da babasından -Allah onlardan razı olsun- şöyle dedi:Onun hakkında Kurân’da bazı âyetler inmiştir. O şöyle dedi: Sa‘d’ın annesi oğlu dininden dönene kadar asla konuşmayacağına ve yeyip içmeyeceğine dair yemin etti. Annesi ona dedi ki:

-Sen, Allah’ın anne ve babana iyilik yapılmasını emrettiğini söyledin. Ben senin annenim. Ben sana dininden dönmeni emrediyorum.

Sa‘d’ın annesi bu şekilde üç gün kaldı. Sonunda açlık ve susuzluktan dolayı bayıldı. O kadının ‘Umâra adındaki oğlu kalktı ve ona su verdi. Bunun üzerine kadın Sa‘d’a beddua etmeye başladı. Bunun üzerine Allah Azze ve Celle şu âyeti indirdi:  

“Eğer ana-baba, hakkında bilgin olmayan bir şeyi bana ortak koşman için seni zorlarlarsa, onlara itaat etme. Dünya işlerinde onlara iyilik üzere muamele et.” (Lokman: 15).[150]

 

43- Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme Uymanın, İtaat Etmenin ve O’nun Sözünün Öne Geçirilmesinin Farz Oluşu

 

233- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ümmetimden kabul etmeyenler dışında, ümmetimin hepsi cennete girecektir."

Orada bulunanlar: -Ey Allah'ın Rasûlü! Cennete girmeyi kim kabul etmez ki? diye hayretle sordular. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem onlara şöyle buyurdu:

"Her kim bana itaat ederse, cennete girer. Her kim de benim emirlerime karşı gelirse, o da cennete girmeyi kabul etmemiş demektir."[151]

 

234- Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:   "Bana itaat eden Allah'a itaat etmiştir. Bana isyan eden Allah'a isyan etmiştir. Benim emirime itaat eden bana itaat etmiştir. Benim emirime isyan eden bana isyan etmiştir.”[152]

 

235-  El-Mikdam ibnu Ma‘dî Kerib -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:  "Şunu iyi biliniz ki bana Kur'an-ı Ke­rim ile birlikte onun bir misli verilmiştir. Dikkat edin koltu­ğuna kurulan tok bir adamın size: Sadece şu Kur'an lazımdır onda bulduğunuz helali helal, haramı da haram kabul ediniz yeter, diye­ceği günler yakındır. Şunu iyi biliniz ki ehli eşek eti, yırtıcı hayvan­lardan köpek dişli olanlar, bir süre kalmak üzere kendileriyle anlaşmalı kâfirlerin kaybettiği mallar size helal değildir. Ancak sahibinin kendisine ihtiyaç duymadığı için al­madığı yitik mallar bu hükmün dışındadır. Kim bir kavme misafir olursa o kavmin onu ağırlaması gerekir. Eğer ağırlamazlarsa, o mi­safir ağırlama hakkını alarak onları cezalandırabilir."[153]

 

236- Ebû Rafî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Dikkat edin! Sizden birinizi; emrettiğim veya yasakladığım konulardan birisi kendisine ulaşınca koltuğuna yaslanmış durumda iken, bilmiyorum Allah’ın kitabında ne bulursak ona uyarız (hadisleri tanımayız) derken bulmayayım.”[154]

 

237- Câbir ibnu Abdullah -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Ömer ibnul-Hattâb, Kitap ehlinden bazı kimselerden aldığı bir kitapla Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına geldi ve O’na okumaya başladı. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bundan dolayı öfkelendi ve şöyle buyurdu:

“Ey Hattab’ın oğlu! Siz düşünmeksizin mi bu işi yapıyorsunuz? Nefsim elinde olan Allah’a yemin olsun ki ben sizlere saf ve bembeyaz bir şeyle geldim. Onlara bir şey sormayın. Zira onlar size hak olanı cevap verirler de siz onu yalanlarsınız. Veya da batılı haber verirler sizler de onu doğrularsınız. Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki şayet Musa 'aleyhis-selâm benim zamanımda yaşasaydı bana uymaktan başka bir seçeneği olmazdı.”[155]   

 

238 - Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Muhammed'in nefsi elinde olan Allah'a yemin ederim ki eğer bu ümmetten bir yahudi veya hıristiyan beni işitir de sonra be­nimle gönderilene iman etmeden ölürse mutlaka cehennemliklerden olur.”[156]

 

44- Kitap ve Sünnet Sarılmak Farzdır Bu, Sapıklıktan Kurtulma ve Huda Yoludur

 

239- Zeyd b. Erkam -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah’ın Kitabı. O Allah'ın ipidir. Her kim ona tâbi olursa doğru yolda ve kim terk ederse delâlette olur.”[157]

 

240- Şurayh el-Huzâî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem yanımıza geldi ve şöyle buyurdu: “Müjdeler olsun size, müjdeler olsun size! Sizler Lâ ilâhe illallâh’a (Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilahın olmadığına) ve benim Allah’ın Rasûlü olduğuma şahadet etmiyor musunuz?”

Onlar:

-Evet, dediler.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Muhakkak ki bu Kurân bir sebeptir. Bir tarafı Allah’ın elinde, bir tarafı ise sizlerin elindedir. Ona sımsıkı sarılın. Ondan sonra sizler ne sapıtırsınız ne de helâk olursunuz!”[158]

 

241- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Ben sizlere iki şey bıraktım. O ikisinden sonra asla sapıtmazsınız: Allah’ın Kitâbı ve benim sünnetim. Bu ikisi Havz’a gelinceye kadar ayrılmazlar.” Bunu Hâkim rivayet etmiştir.[159]

Beyhaki de şu lafızla rivayet etmiştir:“O ikisini aldığınız veya amel ettiğiniz müddetçe o ikisinden sonra asla sapıtmazsınız.”[160]

 

242- Cabir -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Size öyle bir şey bıraktım ki ona sımsıkı sarılırsanız bir daha asla sapmazsınız. Size Allah’ın Kitâbı’nı bıraktım.”[161]

 

243- Cabir -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Kurân, şifa verici, üstün olan, doğrulanandır. Her kim onu imamı yaparsa Kurân onu cennete götürür. Her kim de onu arkasına atarsa (onunla amel etmezse) Kurân onu cehenneme götürür.”[162]

 

45- Haberu Âhâd (Ehad Haberler) İtikatta ve Furu’da Hüccettir

244- İbnu Abbâs -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Muâz ibnu Cebel'i -Allah ondan razı olsun- Yemen'e gönderirken, O’na şöyle dedi: "Öncelikle onları Allah'tan başka hakkıyla ibadet edilecek başka bir ilah olmadığına, benim Allah'ın Rasûlü olduğuma şehâdet etmeye davet et. Şayet bunu kabul ederlerse, onlara Allah Azze ve Celle’nin her gece ve gündüzde üzerlerine beş vakit namazı farz kıldığını haber ver. Şayet onlar bunda da sana itaat eder ve bunu da kabul ederlerse, onlara zenginlerin mallarından alınıp ve fakirlerine verilen ve Allah’ın onlara farz kıldığı zekâtı haber ver."[163]

 

245- Abdullah ibnu Abbâs -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, Abdullah ibnu Huzâfe es-Sehmî ile Kisra’ya mektubunu yolladı. Ona mektubu Bahreyn’in büyüğüne, onunda Kisra’ya vermesini emretti. Kisra mektubu okudu ve onu yırtıp parçaladı.[164]  

 

246- Huzeyfe ibnul-Yemân -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Necrân ehline: "Size emin olan birini göndereceğim" buyurdu.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin bu sözü üzerine sahabelerden her biri gönderilecek bu emin kişinin kendisinin olmasını ümit ettiler. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Necrân ehline Ebu Ubeyde ibnul-Cerrâh’ı gönderdi.[165]

 

247- Seleme İbnu Ekva' -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Eslem kabilesinden Hind İbnu Esma isminde bir adama şunu emretti: "İnsanlara şunu ilan et: Kim bir şey yiyip içtiyse günün geri kalan kısmında oruç tutsun. Kim bir şey yiyip içmediyse bu günü oruçlu geçirsin. Çünkü bu gün Aşure günüdür"[166]

 

248- Abdullah ibnu Ömer -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: İnsanlar Kuba mescidinde sabah namazını kılar bir halde iken onlara birisi gelip dedi ki: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme geçen gece âyet indi ve namazda Kâbe’ye yönelmekle emrolundu, onlarda yöneldiler. O sırada onların yüzleri Şam (yani Beytul Makdis) tarafına idi. (Onlar namazda oldukları halde) Kâbe’ye doğru döndüler.[167]

46- Şahsi Görüşe Göre Amel Etmenin, Allah Azze ve Celle’yi Tevhid’de ve Marifesinde Cahil Kimseleri Taklit Etmenin Haram Kılınması

249- İbnu Abbâs -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah Azze ve Celle Arefe’de iken Âdem’in zahrından misak aldı. O’nun sulbünden bütün zürriyeti çıkardı ve onları zerreler gibi önüne serdi. Sonra da onlarla konuştu ve buyurdu ki: Rabbin, Âdemoğullarından, onların sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendilerine şâhid tutarak "ben, sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti). Onlar da: "Evet; buna şahidiz" demişlerdi. Bu, kıyamet günü, "bizim bundan haberimiz yoktu", dememeniz içindi. Yahutta "atalarımız önceden (Allah'a) şirk koşmuşlardı. Biz de onlardan sonra gelen bir nesil olduk. Şimdi o bâtılı işleyenler yüzünden bizi helak mi edeceksin?” (Araf: 172-173).[168]

 

250-Abdullah ibnu Amr -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:"Muhakkak ki Allah,  ilmi verdikten sonra kullarının göğüslerinden silerek çekip almaz. Fakat hiçbir âlim kalmayıncaya kadar âlimlerin ruhlarını almak suretiyle ilmi ortadan kaldırır. Bundan sonra insanlar cahilleri kendilerine başkanlar edinirler. Onlara ilimden sorulduğunda, o konuda bir bilgileri olmadığı halde fetva verirler. Bununla hem kendileri sapıtır hem de başkalarını saptırırlar."[169]

 

251- Avf ibnu Mâlik -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Benim ümmetim yetmiş küsur şubeye ayrılacaktır. Ümmetim üzerindeki en büyük fitne bir topluluk olacaktır ki onlar işleri kendi görüşleri ile kıyaslayacaklar. Böylelikle haramı helal, helali de haram kılacaklar.”[170]

 

47- Bidatin Yerilmesi ve Eğri Yollara Uymanın Yasaklanması

 

252- Cabir -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi:Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem; hutbe okudu mu gözleri kıza­rır; sesi yükselir ve hiddeti artardı. Hatta bir orduyu tehditte bulunarak: Düşman akşam sabah size baskın yapacak diyen ordu kumandanı gibi olur; ve şehâdet parmağı ile orta parmağını yan yana getirerek:

“Ben kıyamete şunların bir birine olan yakınlığı gibi yakın bir za­manda gönderildim.” der ve şöyle devam ederdi:“Bundan sonra malûmunuz olsun ki sözün en hayırlısı Allah'ın kita­bıdır. Yolların en hayırlısı da Muhammed'in yoludur. İşlerin en kötü­sü, sonradan çıkarılanlarıdır. Her bid'at dalâlettir, her bid'at sapıklıktır.”[171]

Nesâî: “Her sapıklık da ateştedir” lafzını ziyade etmiştir.[172]

 

253- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Herkim bizim emrimiz olmayan bir şey ortaya çıkarırsa, o şey reddolunmuştur, geçerli değildir."[173]

Ve Müslim’de; “Her kim bizim şu dinimizde ondan olmayan bir şey icad ederse o (îcad) reddolunur.” buyurdular.[174]

 

254- Ummu Seleme -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Ey insanlar! Ben sizin için Havz’ın başına önce varacağım. Sakın ola ki bi­riniz gelip de kaybolmuş deve kovulur gibi benden kovulmasın. Ben de: Bu neden dolayı? demeyeyim. Arkasından:

Sen hakikaten bunların senden sonra neler icâd ettiklerini bilmez­sin! denilmesin. Ben de:

Uzak olsun! demeyeyim.”[175]

 

255- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Medine Haremdir; orada kim bir günah işler veya gü­nâh işleyeni barındırırsa, Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerinedir. Kıyamet gönünde onun farz veya nafile hiç bir ibâdeti kabul edilmeyecektir.”[176]

 

256- İbnu Abbâs -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Allah'a insanların en sevim­siz olanı üç sınıftır: Harem içinde zulüm ve haksızlık eden; İs­lâm camiası içinde câhiliyet âdetini araştırıp, onu bulup yaşatmak isteyen, haksız yere dökmek için masûm bir kişinin ka­nını talep eden.”[177]

257- Abdullah ibnu Mesud -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bize yere bir çizgi çizdi ve: “Bu, Allah’ın yoludur” buyurdu. Sonra da bu çizginin sağına ve soluna çizgiler çizdi ve şöyle buyurdu: “Bunlarda ayrı yollardır ki o her yolun başında o yola çağıran bir şeytan vardır.” Sonra Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şu âyeti okudu: “Bu, hiç şüphesiz, benim dosdoğru yolumdur; bu itibarla ona uyun; diğer yollara uymayın. Aksi halde sizi O'nun yolundan ayırır.” (Enam: 153).[178]  

 

258- Nevvâs b. Sem’an el-Ensârî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah dosdoğru yoluna dair bir örnek olarak verdi. Yol boyunca iki duvar, duvarlarda açık kapılar ve kapılar üzerinde de örtüler vardır. Yolun başında ve üzerinde bir çağırıcı daima şöyle çağırır: “Ey insanlar! Hep birlikte bu yola girin. Sakın eğri yollara sapmayın.” Ve sıratın üstünde bir çağıran vardır. O kapılardan bir kapıyı açmak istediğinde o şöyle der: Sana yazıklar olsun! Onu açma! Şayet sen onu açarsan İslam yoluna girersin. Yolun iki kenarındaki kapılar Allah’ın yasaklarıdır. Açık olan kapılar: Allah’ın haramlarıdır. Sıratın başındaki çağıran: Allah’ın Kitabı’dır. Sıratın üzerindeki çağıran ise her müslümanın kalbinde olan Allah’ın vaizidir (vicdan denilen şeydir).”[179]

 

259-  Mu‘âviye ibnu Ebi Sufyân -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Benim ümmetimden bir takım cemaatler zuhur edecektir ki onlara bu bidatlar, kuduz hastalığının sahibinin içine, işlediği gibi işleyecek, işlemediği bir damar ve eklem kalma­yacak. Ey Arap topluluğu! Şayet sizler Muhammed’in getirdiğine uymazsanız sizin dışınızda insanlar bunu uygulaması daha doğrudur.”[180]

 

260- Cabir ibnu Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:  “Her kim İslâm'da güzel bir çığır açarsa, o çığırın ecri ile kendisinden sonra o çığırla amel edenlerin ecirlerinden hiç bir şey noksan edilmemek şartıyla sevapları kendine aittir. Ve her kim İslâm'da kötü bir çığır açarsa o çığırın vebalı ile kendisinden sonra onunla amel edenlerin vebalı hiç bir noksanları olmamak üzere ona aittir.”[181]

 

261- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Her kim doğru yola (İslam’a) çağırırsa, ona tabi olanların ecri gibi ona da ecir verilir. Onların ecirlerinden hiçbir şey eksilmez. Her kimde dalalete (sapıklığa, hak olmayan yola) çağırırsa, ona tabi olanların günahı ona da verilir. Onların günahlarından hiçbir şey eksilmez.”[182]

 

262- Abdullah ibnu Mesud -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Zulümle cinayet işleyen her katilin günahından Âdem’in oğlu olan ve ilk cinayeti kendi kardeşini öldürerek işleyen Kabil’e bir pay vardır.”[183]

Sufyan şöyle dedi: Çünkü o, öldürme işini ilk defa yapandır.

 

263- Ğudayf b. El-Hâris es-Sumâli şöyle dedi: Abdulmelik b. Mervân beni bir yere gönderip şöyle dedi: -Ey Ebu Esmâ! Biz insanları iki şey üzerine topladık.

-O iki nedir? Diye sordu.

-Cuma günü minber üzerinde elleri kaldırmak, sabah ve ikindi namazlarından sonra kıssalar anlatmak.

O şöyle dedi:

-Bu ikisi bana göre sizin bidatınızdır. O ikisinden dolayı sana cevap vermeyeceğim.

-Neden? Diye sordu. O da şöyle dedi:

-Çünkü Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Bir topluluk bir bidat ortaya çıkarırlarsa, onun bir benzeri sünnetten kaldırılır.” Bu hadisi Ahmed zayıf bir isnad ile rivayet etmiştir. İbnu Hacer senedinin ceyyid olduğunu söylemiştir.[184]

 

264- Enes b. Mâlik -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah Azze ve Celle, bidatini terk edene kadar bidat sahibini tövbesini kabul etmez.”[185]

 

48- Bidat Ehli ile Oturup Kalkmadan Sakınılması

 

265- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şu âyeti okudu: Sana kitabı indiren O'dur… (Âl-i İmran: 7) ve şöyle buyurdu: “Kur'ân'ın müteşabihlerine tâbi olanları gördüğünüz vakit, onlardan sakının. Onlar Allah'ın ad verdiği kimselerdir.”[186]

 

266- İmran b. Husayn -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"Deccal'i işiten kişi ondan uzaklaşsın. –Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bunu üç kere söyledi- Vallahi insan onu mü’min zannederek ona gelir ve içine düştüğü ölüleri diriltmesi gibi şüphelerden dolayı ona tabi olur.”[187]

 

267-  Ebu Hureyre' -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Kişi arkadaşının dini üzeredir. Öyleyse her biriniz kiminle arka­daşlık ettiğine iyi dikkat etsin. “ (Hadisin geçtiği yer: Ebu Davud; 4833)

 

268- Ebu Said el-Hudrî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Mü'minden başkasıyla arkadaşlık etme, yemeğini de Allah'tan korkan kimselerden başkası yemesin.”[188]

 

269- Ebû Musa el-Eşari -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “İyi arkadaş ve kötü arkadaşın misali, misk satan ile demir körükleyen kimseye ben­zer. Misk satan kimsenin mutlaka sana bir yararı dokunur; ya ondan bir miktar misk satın alırsın yahut onun güzel kokusunu duyarsın. Demircinin körüğü ise ya bedenini veya elbiseni yakar yahut da onun kötü kokusunu duyarsın.”[189]

 

49- Müşrikin Muvahhid ile Tartışması, Tartışma ve Münakaşanın Zemmedilmesi

 

270- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ümmetime öyle bir zaman gelecek ki o zamanda kurralar çoğalacak, fakihler ise azalacaktır. Âlimler kabzedilecek ve herc çoğalacaktır.” Orada bulunanlar: Herc nedir ey Allah'ın Rasûlü? diye sordular. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Aranızdaki cinayettir. Bundan sonra bir zaman gelir ki bazı kimseler Kurân okurlar, ama bu onların gırtlaklarını geçmez. Bundan sonra da bir zaman gelir ki münafık, kâfir ve müşrik onun dediği ile mümin ile Allah hakkında münakaşa eder.”[190]    

 

271- ‘Ukbe b. ‘Âmir -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Ben ümmetim için iki şeyden korkarım: Kurân ve süt. Süte gelince; bunun yüzünden köy hayatını tercih ederler ve şehvetlerine uyarlar ve namazları terk ederler. Kurân’a gelince; onu münafıklar öğrenir ve onunla müminlerle mücadele ederler.”[191]

 

272- Ebû Umâme -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Hidayet üzere olduktan sonra sapıklığa düşen bir topluluğa ancak kavga ve çekişmek verilir.” Sonra Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Doğrusu onlar kavgacı ve tartışmacı bir toplumdur.” (Zuhruf: 58) âyetini okudu.

 

273- Ebû Umâme -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ben, haklıyken bile çekişmeye girmekten kaçınan kimse için cennetin kenarından; şakadan da olsa yalan söylemeye yanaşmayan kimse için cennetin ortasından, huyunu güzelleştiren kimse için de cennetin en yükseğinden bir köşk verilmesine kefilim.”[192]

 

274- Ali ibnu Ebî Tâlib -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bir gece kızı Fâtıma ve Ali’nin yanına gelerek:

“Siz ikiniz gece namazı kılmaz mısınız?” dedi. Ben dedim ki:

Ey Allah’ın Rasûlü! Canlarımız Allah’ın elindedir. Şayet (Allah) bizi uyandırmak isterse uyandırır.

Bu sözü söyleyince, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bana hiçbir cevap vermeyerek dönüp gitti. Sonra, O’nun uyluğuna vurarak, “İnsan her şeyden çok mücadelecidir” (Kehf:54) dediğini duydum.[193]

 

275- Âişe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Muhakkak ki Allah'ın en sevmediği kişi, düşmanlık ve husumet anında şiddetli davranandır.”[194]

50- Dinde Aşırıya Gitmenin Yasaklanması ve Sözlerde ve Fiillerde Haddi Aşanların Zemmedilmesi

 

276- Abdullah b. Mesud -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem üç kere şöyle buyurdu: “Sözlerinde ve fiillerinde haddi aşanlar helak oldu.”[195]

 

277- Enes b. Mâlik -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Sakın nefislerinize karşı şiddetli olmayın. Yoksa size karşı şiddetli olunur. Bir kavim, kendi nefislerine karşı şiddetli davrandılar. Allah da onlara karşı şiddetli davrandı. Bunlar kendi nefislerine karşı şiddetli davranan kavimden kalanlardır ki onlar üzerlerine farz kılınmayan (hıristiyanların ibadethaneleri) kilise ve Yahudilerin ibadet hanelerinde ruhbanlığı uydurdular.”[196]

 

278- Abdullah b. Abbâs -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Akabe sabahı (yani Akabe cemresine taş atılacak bayramın ilk günü sabahleyin) bana:“Benim için yerden çakıl taşları topla” buyurdu. Bunun üzerine ben O'nun için yedi adet çakıl taşı topladım. O taşlar, fiske taşları (kadar) idi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem taşları avucuna koyunca şöyle buyurdu:

“Ancak şunların emsalini atınız. Dinde haddi aşmaktan sakınınız. Çün­kü sizden öncekileri dinde aşırılık helak etti.”[197]

279- Enes ibnu Mâlik -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi:Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem mescide girdi. Girince mescidin iki direği arasına bir ip çekilmiş olduğunu gördü. "Bu ip de neyin nesi?" diye sordu. Sahâbîler -Allah onlardan razı olsun-: Bu Zeyneb'in ipidir. Zeyneb namazda yorulunca bu ipe tutunur, dediler. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

"Hayır. Bu ipi çözünüz. Sizden biriniz zinde ve kuvvetli oldukça namazı kılsın. Yorulup gevşeyince de hemen otursun" buyurdu.[198]

 

280- Âişe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi:Havlâ bintu Tuveyt b. Habîb b. Esed b. Abdul-‘Uzzâ, kendisine uğradı. Âişe'nin yanında Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bulunuyordu. Ben dedim ki: Bu kadın Havlâ bintu Tuveyt'dir. Geceleyin uyumadığını söylerler. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Geceleyin uyumuyor ha! Siz takat getirebileceğiniz işleri yapın! Vallahi siz bıkmadıkça Allah da bıkmaz.”[199]

 

281- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ey insanlar! Amellerden gücünüzün yeteceği kadarını yapın. Çünkü Allah, sizler ibâdetten usanıp bezmedikçe sevâb vermekten bıkmaz. Allah'a en sevimli gelen amel, az da olsa sürekli olanıdır."[200]

 

282- Burde el-Eslemî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "İbadetlerinizde orta yollu olun, ibadetlerinizde orta yollu olun ibadetlerinizde orta yollu olun. Kim bu dine karşı şiddetlenirse din ona galebe çalar.”[201]

 

283- Enes ibnu Mâlik -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Üç kişi Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin hanımlarına gelerek Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin (evde yaptığı) gizli ibadetini sordular. Bunun üzerine onlardan biri: Ben kadınlarla evlenmeyeceğim, dedi. Bazıları da: Et yemeyeceğim, dedi. Bazıları da: Yatak üzerinde uyumayacağım, dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bunları duyunca minbere çıktı ve Allah’a hamd ve sena ettikten sonra şöyle buyurdu:

“Bazı insanlara ne oluyor da şöyle şöyle diyorlar?! Ben geceleri hem namaz kılarım hem de uyurum. Bazı günler oruç tutar bazı günler de iftar ederim. Kadınlarla da evlenirim. Her kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.”[202]

 

284- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem sahâbîlerine bir şey em­rettiği zaman dâima güç yetirebilecekleri işleri emrederdi. Sahâbiler:  Ey Allah'ın Rasûlü! Bizim konumumuz senin konumun gibi değil. Muhakkak ki Allah senin gelmiş ve geçmiş günahlarını bağışladı, dediklerinde Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bu sözden dolayı sinirlenir hatta öfkelendiği yüzünden belli olurdu. Sonra da şöyle derdi: "Sizin içinizde Allah’tan en çok korkanınız ve Allah’ı en iyi bileniniz benim."[203]

 

285- Abdullah İbnu ‘Amr -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bana şöyle buyurdu: “Senin, gündüzü sürekli oruç tutarak, geceyi de sürekli namaz kılarak geçireceğin haberi bana ulaştı. Böyle yapma! Muhakkak ki bedeninin senin üzerinde payı vardır. Gözlerinin senin üzerinde payı vardır. Hanımının senin üzerinde payı vardır. Bazen oruç tut, bazen de tutma. Her aydan üç gün oruç tut. Bu, bütün bir seneyi oruçlu geçirmek gibidir.”

Ben dedim ki: Ey Allah'ın Rasûlü! Benim gücüm vardır (benim bundan daha fazlasına gücüm yeter).

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Öyleyse Davûd orucu tut. Bir gün oruç tut, bir gün tutma.”[204]

 

286- Sa'd ibnu Ebî Vakkas -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, Osmân ibnu Maz'ûn'un sürekli ibadetle meşgul olabilmek için evlenmeyi terk etme isteğini geri çevirdi. Şayet ona bu konuda izin vermiş olsaydı, muhakkak bizler daha çok ibadetle meşgul olmak için hadımlaşırdık.[205]

 

287- ‘Urve -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: ‘Usmân b. Maz‘ûn’un hanımı -sanıyorum ismi Havle bintu Hakîm’dir- ‘Âişe’nin yanına üstü başı dağınık bir şekilde girdi. Bunun üzerine ‘Âişe onun halinden sordu. O şöyle dedi: Kocam geceleri namaz kılar, gündüzleri de oruç tutar.

O esnada Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem içeriye girdi. Durumu Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selemle haber verdi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ‘Usman ile karşılaştı ve ona şöyle buyurdu:

“Ey ‘Usmân! Ruhbanlık bizim üzerimize yazılmamıştır. Ben de senin için güzel bir örnek yok mudur? Muhakkak ki ben sizin içinizde Allah’tan en çok korkanınızım ve O’nun sınırlarını en iyi koruyanınızım.”[206]   

 

51- Niyet ve İradenin Tazimi

 

288- Ömer ibnul-Hattâb -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ameller ancak niyetlere göredir. Herkesin ni­yet ettiği ne ise, eline geçecek olan ancak odur. Artık her kim elde edeceği bir dünya menfaati için veya nikâh edeceği bir kadından dolayı hicret etmiş ise, onun hicreti, hicret etmiş olduğu şeyedir."[207]

 

289- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “İnsanlar, ölürken taşıdıkları niyetleri üzerine diriltilirler.”[208]

 

290- Aişe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem uykusu esnasında kıpırdadı. Biz:-Ey Allah'ın Rasûlü! Uykun arasında bir şey yaptın ki, evvelce bunu yapmazdın, dedik. Bunun üzerine:

“Şaşacak şey! Hakikaten ümmetimden bazı kimseler Kâbe’ye sığınmış, Kureyş'ten bir adam için Kâbe’yi kastediyorlar. Fakat çöle vardıklarında yere batırılacaklar!” buyurdu. Biz:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Şüphesiz ki, yol bazen çeşitli insanları bir ara-ya toplar, dedik. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Evet! Onların içinde kasıtlısı, mecburu ve yolcusu vardır. Bunlar bir helâkla helak olurlar. Muhtelif yerlerden çıkarlar. Allah onları niyetlerine göre diriltir.”[209]  

 

291- Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Şüphesiz ki, Allah sizin suretlerinize ve mallarınıza bakmaz; lâkin kalplerinize ve amellerinize bakar.”[210]

 

292- Ebud-Derdâ -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Gece namazı kılmak niyeti ile yatağına giren ve sabah  namazı zamanına kadar uyuyakalan kimse için niyet ettiği namaza da sevabı  yazılır ve onun uykusu, Rabbı tarafından kendisine  verilen  bir sadaka olur.”[211]

 

 

293- Sehl b. Huneyf -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her kim sıdk ile Allah'tan şehitlik dilerse, Allah onu şehitlerin men­zilesine ulaştırır. Velev ki döşeğinde ölmüş olsun.”[212]

 

294- Ebû Bekra -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:"Şayet iki Müslüman kılıçlarıyla birbirleriyle vuruşmak için karşı karşıya gelirlerse ölende öldürende ateştedir." Ben dedim ki veya denildi ki:-Ey Allah’ın Rasûlü! Bu öldüren (onu anladım da) ya öldürülenin durumu nedir? diye soruldu. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"O da arkadaşını öldürmek istiyordu" buyurdu.[213]

 

52- Allâh 'Azze ve Celle İçin Amelde İhlâslı Olmanın Fazileti

 

295- Zeyd b. Sâbit -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Veda Haccı’nda şöyle buyurdu: “Benim sözümü işitip de (başkasına) tebliğ eden adamın yüzü­nü Allah ağartsın. Çünkü fıkıh (hükümlerine delil olan hadisleri) hıfzeden nice adamlar fıkıhçı değillerdir. Ve fıkıhçı olan nice (hadis) hafızları, kendilerinden daha kuvvetli fıkıhçılara (hadisleri) iletebi­lirler. Üç şey vardır ki, bunlar, bir müminin kalbine ağır gelmez: Allah için amelin ihlâslı olması, Müslümanların emirlerine nasihat etmek ve cemaate devam etmek. Muhakkak ki onların davetleri arkalarını kuşatır.”[214]

 

296- Mus‘ab b. S‘ad, babasından -Allah O'ndan razı olsun- bildirdiğine göre O şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allâh 'Azze ve Celle bu ümmete davetleri, namazları ve ihlâsları ile zayıf kimselerle yardım eder.”[215]

 

53- Riya’dan Korkutma ve Onun Şirk Olduğunun Beyanı

 

297- Mahmûd b. Lebîd -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Sizin için en çok korktuğum şey küçük şirktir.”

-Ey Allah'ın Rasûlü! Küçük şirk nedir? Diye sordular. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Riya’dır. İnsanlara amellerinin karşılığı verildiği zaman Allâh 'Azze ve Celle şöyle buyurur: Dünyada gösteriş yaptığınız kimselere gidin ve bir bakın onların yanlarında bir karşılık bulacak mısınız?”[216]

 

298- Cundeb ibnu Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"Her kim ibadetlerini insanlar duysunlar diye yaparsa, Allah onun içinde gizlediklerini duyurur. Her kim de insanlar görsünler diye ibadet ederse, Allah da onun gösterişçiliğini ortaya çıkarır."[217]

 

299- Abdullah b. Ömer -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her kim insanlar duysunlar diye amel ederse Allah onu kullarına duyurur ve onu küçültür ve hakirleştirir.”[218]

 

300- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:

“Kıyamet gününde insanların, üzerine ilk hüküm verilecek olanı şehîd edilen bir adamdır. Bu adam getirilerek ona Allah nimetlerini tarif edecek, o da onları tanıyacaktır.

Bu nimetler hakkında ne yaptın? diye soracak; şehid:

Senin uğrunda çarpıştım. Nihayet şehid edildim! diyecektir. Allâh 'Azze ve Celle:

Yalan söyledin! Lâkin sen cesur denilmek için çarpıştın. Gerçekten denildi de! buyuracak. Sonra onun hakkında emir verecek ve yüz üstü sü­rüklenecek, nihayet cehenneme atılacaktır.

Bir de ilmi öğrenip öğreten ve Kur'ânı okuyan bir adamdır. Bu da ge­tirilerek kendisine nimetlerini tarif edecek, o da onları tanıyacaktır.

Bunlar hakkında ne yaptın? diye soracak. O adam:

İlmi öğrendim ve öğrettim. Senin rızan için Kur'ânı da okudum! di­yecek. Allâh 'Azze ve Celle:

Yalan söyledin! Lâkin sen ilmi âlim denilsin diye öğrendin; Kur'­ânı da o ne güzel okuyor, denilsin diye okudun; gerçekten denildi de, buyuracak.

Sonra onun hakkında emir verecek ve yüzü üstü sürüklenecek; nihayet ce­henneme atılacaktır.

Bir de Allah'ın, yakasını genişlettiği ve kendisine malın her çeşidinden verdiği adamdır. Bu da getirilerek ona nimetlerini tarif edecek; o da on­ları tanıyacaktır.

Bunlar hakkında ne yaptın? diye soracak. O adam:

Uğrunda mal sarf edilmesini dilediğin hiç bir yol bırakmadım. Mut­laka senin için sarf ettim, diyecek. Allâh 'Azze ve Celle:

 Yalan söyledin! Lâkin sen, o cömerttir desinler, diye yaptın. Gerçek­ten denildi de! buyuracak. Sonra onun hakkında emir verecek ve yüzü üstü sürüklenecek. Sonra cehenneme atılacaktır.”[219]

 

301- İbnu ‘Abbâs -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Bir adam şöyle dedi: Ey Allah'ın Rasûlü! Ben Allah’ın rızasını isteyerek malımı vakfetmek istiyorum. Bununla da makam ve mevkimin (yani ne kadar değerli biri olduğumun) bilinmesini istiyorum.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem o adama hiçbir cevap vermedi. Tâki Allâh 'Azze ve Celle şu âyetleri inene kadar: Her kim Rabbına kavuşmayı umuyorsa iyi amel işlesin ve Rabbına ibadette hiç kimseyi ortak koşmasın.” (Kehf: 110).[220]

   

302- Ubeyy b. Ka'b -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bu ümmeti yücelik, dinde yükselme, yeryüzünde yardım ve sağlamlaştırma ile müjdele. Onlardan her kim dünya için ahret ameli yaparsa onun için ahrette bir nasip yoktur."[221]

 

303- Mu'âviye b. Ebî Sufyân -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:"Ameller, bir kap gibidir. Şayet onun altı güzel olursa üstü de güzel olur. Şayet altı bozuk olursa üstüde bozuk olur."[222]

 

54- Yapmadığı Bir Şey ile Övünmeyi Seven Kişinin ve Kendisine Verilmemiş Olan Şeylerle Tokluk Yapan Kimsenin Yerilmesi

 

304- Ebû Said el-Hudrî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem zamanında münafıklardan birtakım kimseler, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem savaşa çıktığı zaman O'ndan arkada kalırlardı ve Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemden geri kalıp evlerinde oturmalarından dolayı sevinirlerdi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem savaştan dönüp geldiği zaman da özür beyan edip yalan yere yemin ederler ve yapmadıkları işlerden dolayı övülmekten hoşlanırlardı. Bunun üzerine şu âyet nazil oldu.

 Yaptıklarıyla sevinen, yapmadıklarıyla da övülmeyi arzulayan kimselerin, azâbtan kurtulacak bir mevkide olduklarını sakın zannetme. Onlar için elim bir azâb vardır. (Âl-i İmran: 188)[223]

 

305- Aişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Bir kadın Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme şöyle dedi:

-Ey Allah’ın Rasûlü! (Kocamın benden başka bir eşi daha var.) Kocamın bana vermediği şeyi verdi (diye kocamdan yana o diğer eşine karşı gösteriş yapsam, bu benim üzerime günâh olur mu?) Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Kendisine verilmemiş olan şeylerle tokluk yapan kimse, yalandan iki elbise giyen kimse gibi olur."[224]

 

306- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Muhakkak ki Allah, her kibirli, büyüklenen ve çalımlı kimseyi sevmez."[225]

 

55- Gizlice Yapılan İbadetin Fazileti

307- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Yedi sınıf insan vardır ki, Allah, Arş’ının gölgesinden başka gölge olmayan kıyamet gününde onları Arş’ının gölgesinde gölgelendirir: Âdil idareci. Gençliğini Allah’a ibadetle geçiren bir genç. Kalbi mescidlere bağlı bir kişi. Allah için birbirini sevip bir araya gelen ve yine Allah için ayrılan iki kişi. Soylu ve güzel bir kadının zina çağrısına karşılık: Ben Allah’tan korkarım, diyen bir kimse. Sağ elinin verdiğini sol eli bilemeyecek kadar gizli sadaka veren bir kimse. Yalnızken Allah’ı zikreden ve bu yüzden ağlayan bir kimse."[226]

 

308- Ebû Zerr -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Üç kişi vardır ki Allah onları sever, üç kişi de vardır ki Allah onları sevmez. Allah sevdikleri kimselerden birincisi bir adamdır ki bir toplumdan bir şeyler ister, bu istediği şey Allah içindir aralarındaki yakınlıktan dolayı değildir. Onlarda bu adama bir şey vermezler. Bir adam onlardan geri durarak gizlice bir şeyler verir, bu verdiğini sadece Allah ve verdiği kimse bilir. İkinci kimse ise: Bir toplum geceleri yürürler, sonunda uyku onlara galip gelir ve başlarını eğerek uyurlar. Ancak bir adam kalkar bana yaranmak için ayetlerimi okur ve onunla yaşamaya çalışır. Üçüncü kimse ise; bir müfrezede bulunur, düşmanla karşılaştıklarında yenilirler, fakat o ileri atılarak devam eder ya şehîd olur veya Allah o kimseye fetih nasib eder. Allah’ın gazâblandığı üç kişi ise: Zina eden yaşlı kişi, büyüklük taslayan fakir ve hakka tecavüz eden zengindir.”[227]

 

309- Suheyb b. en-Nu'mân -Allah O'ndan razı olsun- Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bir kimsenin evinde kıldığı namazının insanların gördüğü namazına olan üstünlüğü farz namazın nafile namazına olan üstünlüğü gibidir."[228] 

 

56-  Karşılığını Allah'tan Bekleyenden Başkasına Ecir Yoktur

 

310- Enes b. Mâlik -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Niyeti olmayanın ameli yoktur. Karşılığını Allah'tan bekleyenden başkasına ecir yoktur."[229]

 

311- Habbâb -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi:  Allah’ın rızasını umarak Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem  ile beraber hicret ettik. Ecrimiz Allah’a aittir: Bizden kimi öldü ve (fetihler neticesinde elde edilen ganimetlerden) bir şey yiyemedi.[230]

 

312-  Osman ibnu Affan -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim: "Her kim yalnızca Allah’ın rızasını isteyerek mescid inşa ederse, Allah da onun için aynını cennette inşa eder."[231]

 

313- Sa’d ibnu Ebi Vakkas -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sen Allah’ın rızasını isteyerek harcayacağın her bir nafakadan dolayı sevabını alırsın. Hatta yemek yerken eşinin ağzına vereceğin bir lokmadan bile". Ben dedim ki: Ey Allah’ın Rasûlü!  Beni arkadaşlarımdan sonra burada terk mi edeceksin? Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem  şöyle buyurdu: "Sen terk edilmeyeceksin. Şayet burada (Mekke’de) Allah’ın rızasını isteyerek amel işlersen, elbette onunla derecen artar ve merteben yükselir."[232]

314- Abdullah ibnu Amr -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"Kırk haslet vardır ki, bunların en yükseği sütü bol olan bir keçiyi sağıp sütünden faydalanması için bir başkasına vermektir. Her kim bu kırk hasletten biriyle onun sevabını yalnızca Allah’tan umarak ve bunun karşılığında Allah’ın vaad ettiği ecri doğrulayarak amel ederse, Allah, bu amel ettiği haslet sebebiyle cennetine girdirir."[233]

 

315- Ebu Zerr -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bir kış zamanı dışarı çıktı. Yapraklarda peş peşe düşüyorlardı. Ağaçtan iki dal aldı. Yaprak düşmeye başladı. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: "Ey Ebu Zer" diye seslendi. Ben de: Buyur ey Allah'ın Rasûlü! Emrine amadeyim, dedim. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Muhakkak ki Müslüman bir kul namaz kılar ve bununla da cennete girip Allah'ın yüzünü görmeyi dilerse, tıpkı bu yaprağın bu ağaçtan düştüğü gibi günahları düşer."[234]  

 

316- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Her kim Allah’a iman ederek ve o konudaki vadini tasdik ederek Allah yolunda cihad etmek niyetiyle bir at bağlarsa, şüphesiz o atın yediği yemler, içtiği sular, atın dışkısı ve sidiği kıyamet gününde o şahsın mizanında sevap olur."[235]

 

57- İbadette Kendini Beğenmenin Yerilmesi, Ameli Muhafaza Etmenin Teşvik Edilmesi ve Cennete Hiç Kimsenin Ameli İle Giremeyeceği

 

317- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Hiç kimseyi dünyada işlemiş olduğu ameli cennete girdirmez."  Bunun üzerine sahabeler: -Seni de mi ey Allah’ın Rasûlü! diye sordular. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Evet, beni de. Ancak Allah'ın fazlı ve rahmeti beni bürümedikçe ben de cennete giremem. Amel işlerken ne aşırılığa kaçın ne de ihmalkâr davranın. Bilakis orta yollu olun. İbadetleri tam manasıyla yapamasanız da ona en yakın olanı yapmaya çalışın. İbadetlerinizde sürekli olabilmeniz ve bıkkınlık olmaması için öğleden önce, öğleden sonra ve gecenin sonunda olmak üzere bu vakitlerden faydalanın, bu vakitleri kullanın. Sizler her hâl ve hareketinizde orta yollu olun ki, maksadınıza eresiniz."[236]

 

318- Enes -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sizin içinizde öyle bir topluluk olacak ki onlar ibadet eder ve bunu azimle yaparlar. Öyle ki insanlar onlara şaşıracaklar. Onlar da (yaptıkları amellerinden dolayı) kendilerini beğenecekler. Onlar tıpkı okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkacaklardır."[237] 

  

319- Enes -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Şayet sizler günah işleyen kimseler olmasaydınız, sizin için bundan daha büyük bir şeyden korkardım: Kendini beğenme."[238]

320- Âişe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi:  Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme "Rablerine döneceklerinden, verdiklerini kalpleri korkarak verenler" (Mu'minûn: 60) âyetini sordum. Onlar şarap içen ve hırsızlık edenler midir, dedim. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Hayır ey Sıddîk’in kızı! Fakat onlar kendilerinden kabul edilmemesinden korktukları halde oruç tutan, namaz kılan ve sadaka verenlerdir. İşte böyleleridir, hayırda yarışanlar."[239]

 

321- Osman b. Affân'ın azatlısı Humrân -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Osman ibnu Affân -Allah ondan razı olsun- Medine’de bir yerde otururken abdest alması için su getirdim. O güzelce abdest aldı. Sonra da şöyle dedi:

-Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin burada güzelce abdest aldığını gördüm. Sonra da şöyle buyurdu:

-"Her kim benim aldığım bu abdest gibi abdest alır, sonra da Mescid’e gelir ve iki rekat namaz kılar, sonra da oturursa geçmiş günahları bağışlanır." Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bundan dolayı kibirlenmeyin."[240]       

 

322- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bir kadın bir kedi sebebiyle cehenneme girdi. Onu bağlamış; ne doyurmuş, ne de yerin haşeratından yemeye bı­rakmıştı. Nihayet hayvan zayıflıktan öldü.”[241]

Ez-Zuhri şöyle dedi: Bu, bir adamın güvenip bir diğerinin de ümidini kesmemesi içindir.  

 

323- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bir adam güzel elbisesi içerisinde, kendisini beğenmiş ve saçlarını omuzlarına kadar uzatmış bir halde yolda yürürken Allah Azze ve Celle onu yerin dibine batırır. Artık o kimse kıyamet gününe kadar yerin dibine gömüldükçe gömülür."[242]

 

58- İnsanlardan İhlaslı Bir Kimseyi Övmek, Müminin Acil Müjdesidir 

 

324- Ebu Zerr -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme: Bir adam, hayır adına bir iş yapar da bunun üzerine halk onu överse ne buyurursun? Diye sordular. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bu mü'minin âcil müjdesidir."[243]

 

325-  İbnu Abbas -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Cennetlik olan mü'min o kimsedir ki Allah onun iki kulağını, işlediği iyi bir şeyden dolayı insanların övgüsü ile doldurur. Kendisi de hayır ile anıldığını işitir. Cehennemlik olan da o kimsedir ki Allah onun iki kulağını (işlediği) şer bir şeyden dolayı insanların (onu) fena anmaları sözleriyle doldurur. Kendisi de (şer ile anıldığını) duyar."[244]

 

326- Külsûm el-Huzâî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Bir Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına gelerek şöyle dedi: Ey Allah'ın Rasûlü! İyilik ettiğim zaman iyilik ettiğimi ve fenalık ettiğim zaman fenalık ettiğimi nasıl bilebilirim? Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Senin ne ettiğini bilen komşuların: İyilik ettin, dedikleri zaman hakikaten iyilik etmişsin ve onlar: Fenalık ettin, dedikleri zaman gerçekten fenalık etmişsin."[245]

 

59- Allah 'Azze ve Celle'ye Karşı Hüsnü Zannın Farz Oluşu

 

327-Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah Azze ve Celle şöyle buyurur: Ben kulumun beni zannı ya­nındayım. Kulum beni andığı zaman ben muhakkak onunla beraber bulunurum. O beni nefsinde zikrederse, ben de onu zâtımda zikrederim. Eğer o beni bir topluluk içinde anarsa, ben de onu o topluluktan daha hayırlı bir topluluk içinde anarım. Ku­lum bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir arşın yaklaşırım. Kulum bana bir arşın yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yü­rüyerek gelirse, ben ona koşarak gelirim!"[246]

 

328- Vâsile b. el-Eska' -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:"Allah 'Azze ve Celle şöyle buyurdu: "Ben, kulumun beni zannettiği gibiyim. Benim hakkımda dilediğini zannetsin."[247]

 

329- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah 'Azze ve Celle şöyle buyurur: Ben, kulumun beni zannettiği gibiyim. Şayet hayır zanda bulunursa bu onun lehinedir. Şayet şer zanda bulunursa bu da onun lehinedir."[248]

 

330- Ebû Bekir es-Sıddîk -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Mekke’den Medine’ye hicrette mağarada iken müşriklerin ayakları bizim hemen yanı başımızda idi. Ben dedim ki:

Ey Allah'ın Rasûlü! Şayet onlardan biri eğilip ayaklarının ucundan mağaraya baksa muhakkak bizi görür.

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Ey Ebu Bekir! İki kişiden üçüncüleri Allah olan kimseler hakkında ki zannın nedir? (Onlara kim ne yapabilir ki?!)"[249]

 

331-  Ebû Saîd el-Hudrî’den, -Allah ondan razı olsun- O şöyle dedi: Bir bedevi, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme hicretten sordu. Allah Rasûlü sallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"Öyle ise sen, denizlerin ötesinde bulunsan da çalış. Çünkü Allah senin çalışmanı karşılıksız bırakmaz."[250]

 

332- Enes b.Malik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"İki kişi ateşten çıkarılır ve Allah'a arz edilir. Sonra tekrar ateşe atılmaları emredilir. O ikisinden biri döner ve:

-Ey Rabbim! Ben bunu ümit etmemiştim, der.

Allah 'Azze ve Celle:

-Sen neyi ümit etmiştin, diye sorar.

O da şöyle der:

-Beni ateşten çıkardığın zaman bir daha oraya girdirmemeni ümit etmiştim.

Bunun üzerine Allah 'Azze ve Celle ona merhamet eder ve onu cennete girdirir."[251]

  

60- Gösteriş Yaparak ve Güzelleştirerek Namazda Şirk Koşmaktan Sakındırma

 

333- 'Ali b. Ebî Tâlib -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem namaza kalktığı vakit şöyle dedi: “Yüzümü hak dine meylederek, göklerle yeri yaratana çevirdim. Ben müşriklerden değilim. Şüphesiz ki benim namazım, ibâdetlerim, hayâtım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. Onun hiç bir ortağı yoktur. Ben, bununla emrolundum ve ben müslümanlardanım."[252]

 

334- Ebû Saîd el-Hudrî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bence sizin için Mesîh-i Deccâl'dan daha korkunç olan şeyi size haber vermeyeyim mi?"

Biz de: -Buyur (haber ver), dedik. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Sizin için daha korkunç şey gizli şirktir ki: Adamın namaza durup da gördüğü bir başka adamın kendisine bakmasından dolayı namazını güzelleştirmesidir."[253]

 

335- Mahmud b Lebîd -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem yanımıza çıktı ve şöyle buyurdu: “Ey insanlar! Gizli şirkten sakının.”

Dediler ki:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Gizli şirk nedir?

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Bir adam kalkıp namaza durur. İnsanların kendisini seyrettiği zannı ile namazını güzelleştirir. İşte bu gizli şirktir.”[254]

 

336- Ebû Saîd el-Hudrî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kıyamet günü Rabbimiz inciğini açar. Her mümin erkek ve kadın O’na secde eder. Yalnız dünyâda insanlara gösteriş olsun ve halka işittir­mek için secde eden Allah Azze ve Celle’ye secde edemez. Bu kimse secde etmek için gider. Ancak onun sırtı tek bir tabakaya döner."[255]

Muslim ise hadisi şu şekilde rivayet etmiştir: " Yalnız dünyâda insanlara gösteriş olsun ve halka işittir­mek için secde eden Allah Azze ve Celle’ye secde edemez. Bu kimse secde etmek için gider. Ancak onun sırtı tek bir tabakaya döner. Her secde etmek isteyişinde ise arkasına düşer."[256]

 

337- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bir kimse mescide hangi niyetle gelirse nasibi ondan ibarettir.[257]"

 

338- Abdurrahman b. Şibl -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem kişinin namazda karga gagalayışı gibi acele yatıp kalkmasından, yırtıcı hayvan gibi oturuşundan ve mescidde belli bir yeri deve gibi devamlı mekân edinmesinden yasakladı.[258]

 

339- İbnu Ömer’den -Allah ondan razı olsun- O şöyle dedi: Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Namazınızla güneşin doğuşuyla batışını amaçlamayın." (Yani namazınızı bekletip bu vakitte kılmayın.) (Hadisin geçtiği  yerler:Buhari 582. Müslüm 828)

 

340- Ala' b. Abdurrahmân'dan nakledildiğine göre kendisi, öğle namazından çıktıktan sonra Basra'daki evinde Enes b. Mâlik'in yanına girdi. Enes'in evi, mes­cidin yanında idi. Enes'in yanına girdiğimiz vakit:- İkindi namazını kıldınız mı? diye sordu. Biz de kendisine:

- Biz öğleden ancak şimdi çıktık, dedik. Enes:

-  Öyle ise ikindiyi kılın, dedi. Biz de kalkarak ikindiyi kıldık. Na­mazdan çıkınca Enes dedi ki: Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:

“Bu şekil namaz, münafığın namazıdır. Oturur güneşi gözetir. Güneş şeytanın iki boynuzu arasında bulunduğu zaman kalkar da namazı dört rekât olarak kuşun yemi gagalaması gibi gagalar. O namazın içinde Al­lah'ı pek az zikreder!”[259]

341- Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, aklımdan öyle geçirdim ki, odun toplanılmasını, sonra da namaz için ezan okunmasını emredeyim. Sonra da bir kişiye imam olup insanlara namaz kıldırmasını emredeyim. Sonra da cemaate gelmeyenlerin evlerini üstlerine yakıvereyim. Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, onlardan biri (Mescid’de) etli bir kemik parçası veya iki paça bulacağını bilseydi muhakkak yatsı namazında hazır bulunurdu."[260]

 

 

61- Allah 'Azze ve Celle'ye Secde Etmekten Kaçınan Kimsenin Cezası

 

342- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Ademoğlu secde ayetini okuyup secde ederse, şeytan ağlayarak uzaklaşır ve der ki: Vay haline!  (Ebu Kureyb'in rivayetinde vay halime şeklindedir.) Âdemoğlu secde etmekle emrolundu ve hemen secde etti. Bu yüzden cennet onundur. Ben de secde ile emrolundum; ama ben secde etmekten kaçındım. Bu sebeple cehennem de benimdir.”[261]

 

343- Abdullah ibnu Mesud -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem Mekke’de iken Necm sûresini okudu. Beraberinde olanlarla birlikte tilâvet secdesi etti. Ancak içlerinden bir yaşlı secde etmeyerek yerden bir avuç çakıl taşı veya toprak alarak alnına doğru kaldırarak bu bana yeter, dedi. Ben o şahsın bu olaydan sonra kâfir olarak öldürüldüğünü gördüm.[262]

 

62- Atılan Her Adımda Bırakılan İzlerden Dolayı Sevap Almayı Hesaba Katmak

 

344- Enes ibnu Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Ensar’dan Seleme oğulları uzak olan kendi mahallelerini bırakıp Mescid-i Nebevî'nin yakınlarına taşınmak istemişti. Fakat Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Medine çevresinin boş ve ıssız kalmasını hoş karşıla­madı ve şöyle buyurdu:

"Ey Seleme oğulları, attığınız her adımda bıraktığınız izleriniz için sevap alacağınızı hesaba katmaz mısınız?!"[263]

"İşledikleri amelleri ve bıraktıkları eserleri yazan elbette biziz" (Yasin: 12) âyeti hakkında Mücahid: Yani, onların adımları, dedi.

 

345- Ubey b. Ka'b -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Bir adam vardı ki, mes­cide ondan daha uzakta bulunan hiç bir kimse bilmem. Bu zât hiç bir cemâat namazını kaçırmıyordu. Kendisine şöyle dediler (Yahut ben ona şöyle dedim) :

-Bir eşek satın alsan da karanlıkta ve sıcakta ona binsene!..

O zât şu cevâbı verdi:

-Evimin mescidin yanıbaşında olması beni memnun etmez. Çünkü ben, mescide gidişimin ve evime döndüğüm vakit dönüşümün lehime yazılmasını isterim.

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Sevabını Allah'tan umduğun sana verilecektir."

Ahmed'de gelen lafızda: "Senin için niyetin ecri vardır" buyurmuştur.

 

63-Ezan Okumaktan Dolayı Ücret Almak Hakkında

 

346- Osman b. Ebi'l-Âs -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Ben dedim ki: Ey Allah'ın Rasûlü! Beni kavmime imam yap.

 Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Sen onların imamısın. Namazını kıldırırken en zayıf olanları­nı göz önünde bulundur ve ezanına ücret almayan bir müezzin edin."[264]

 

64- Mescidlerle Övünmenin, Binası ile Gururlanmanın ve Bununla Gösteriş Yapmanın Haram Kılınması 

 

347- Enes -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "İnsanlar, mescidleriyle öğüneceği zaman gelinceye kadar kı­yamet kopmaz."[265]

 

348- İbnu Abbâs -Allah O'ndan ve babasından razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"Ben mescidleri yükseltip, genişletmekle emrolunmadım."

İbnu Abbâs dedi ki:"Vallahi siz yahudî ve hıristiyanların kilise ve havralarını süsle­dikleri gibi, mescidleri süsleyeceksiniz."[266]

 

65- Ecrini Allah'tan Bekleyerek ve Gönül Hoşnutluğu ile Zekâtı Eda Etmek

 

349- Ummu Seleme -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her kim malının zekâtını Allah’ın rızasını ve ahret yurdunu isteyerek gönül rahatlığı ile verirse onun malından hiçbir şey eksilmez. Namazını kılar sonra da zekâtını verirse hakkı yerine getirmiş olur. Silahını alır, savaşır ve öldürülürse o şehittir.”[267] 

 

350- ‘Ubeyd b. ‘Umeyr babasından bildirdi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem veda haccında şöyle buyurdu: “Allah’ın dostları o kimselerdir ki üzerlerine farz kılınmış beş vakit namazı kılarlar, Ramazan orucunu tutarlar, orucunun sevabını Allah’tan bekler, onu kendisinin üzerine bir hak olarak görür, malının zekâtını verir ve sevabını Allah’tan bekler ve Allah’ın yasakladığı büyük günahlardan kaçınan kimselerdir.[268]

 

351- Enes -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ebû Bekir, -Allah ondan razı olsun- Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin belirlediği zekât miktarına ait Enes ibnu Mâlik'e yazdığı mektubunda şöyle demiştir:

"Üzerlerine zekât gerekir korkusuyla, ayrı yerlerde bulunan zekât malları bir araya toplanmaz, toplu halde olanların da arası ayrılmaz."[269]

 

352-  Abdullah b. Muâviye -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Üç şey var ki onları yapan kimse, imanın tadını lezzetini tadmış almış olur. Kişinin tek olan Allah'a kulluk edip de O'ndan başka ilâh olmadığına inanması, gönül hoşnutluğuyla malının zekâ­tını seve seve her sene vermesi, ne yaşlı, ne uyuzlu, ne hasta ve ne de âdî olan hayvanı zekât olarak vermemesidir. Zekâtınızı mal­larınızın orta hallisinden verin. Zira Allah, sizden malınızın iyisini istememiş ve âdisini de vermenizi emretmemiştir."[270]

 

353- Ebû Zerr' -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Üç kişi vardır ki, kıyamet gününde Allah onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak, onları tezkiye de etmiyecektir. Hem onlar için elim bir azâb vardır.”

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bunları üç defa okudu. Ben dedim ki:

-Adları batsın! Umduklarına ermesinler! Kim onlar ey Allah'ın Rasûlü!

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Elbisesini kibrinden yerde sürükleyen, verdiğini başa kakan ve ticaret malına yalan yere yeminle revaç verendir.”[271]

66- Allah 'Azze ve Celle'nin: "Oruç benim içindir. Onun mükâfatını ancak ben veririm" Kavli

 

354- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu: Oruç benim içindir. Onun mükâfatını ancak ben veririm. Oruçlu kişi şehvetini, yemesini, içmesini benim için terk eder."[272]

 

355- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kimileri vardır ki geceleyin kıldığı namazdan aldığı pay uykusuzluktan başka bir şey değildir. Kimileri de vardır ki tuttuğu oruçtan aldığı pay, açlıktan başka bir şey değildir.”[273]

 

67- Tevhid ile Bağırmak

356- Cabir şöyle dedi: Veda haccında Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem tevhid ile şöyle bağırdı:"Lebbeyk Allâhumme lebbeyk. Lebbeyke lâ şerîke leke lebbeyk. İnnel-hamde ven-ni’mete leke vel-mulk lâ şerike lek"Buyur Allahım buyur. Buyur Allahım buyur, senin hiçbir ortağın yoktur. Hamd sanadır, nimet senindir, mülk sana aittir. Senin hiçbir ortağın yoktur."[274]

 

357- Enes ibnu Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem eski bir palan ve dört dirhem eder veya etmez bir örtü üstünde hac yolculuğu etti ve: “Allahım! (Bu), riyasız ve gösterişsiz bir hac'dır (veya bunu riyasız ve gösterişsiz bir hac kıl), dedi."[275]

 

358- Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Ebû Bekir,  Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin veda haccından ön­ce kendisini emîr tayin ettiği Hac'da beni birkaç kişilik cemaat içinde Kurban Bayramı günü halka: Bu seneden sonra hiç bir müşrik haccedemez, çıplak olan bir kimse de Beyt-i Şerifi tavaf edemez" diye ilan et­mek için gönderdi.[276]

 

359- Buhari'de gelen rivayette Humeyd ibnu Abdurrahman şöyle dedi: Sonra Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Ali’yi gönderip, Tevbe sûresini ilan etmesini emretti.

Ebû Hureyre dedi ki: Alî de bizimle beraber bayramın birinci gününde Minâ'daki insanlar arasında Tevbe Suresi’ni ve: "Bu yıldan sonra hiçbir müşrik hac yapmayacak ve çıplak olarak hiçbir kimse Kâbe’yi tavaf etmeyecek," diye nida etti.[277]

 

360- İbnu Abbas -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi:Müşrikler “Tekrar icabet sana. Senin şerikin yoktur.” derlerdi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem de :

“Yazık size, “Yeter yeter.” buyurur, bunun üzerine müşrikler: “Yal­nız bir şerik müstesna, o senin şerikindir, sen, ona ve onun mâlik oldu­ğu her şey'e mâliksin.” derlerdi. Onlar, bunu Kabe'yi tavaf ederken söylerlerdi.[278]

 

361- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Her kim, Allah rızası için hac yapar, bu haccında eşiyle cinsi münasebetten ve ona götüren diğer söz ve hareketlerden kaçınır, her türlü günah ve kötülükten uzak durursa, annesinin kendisini doğurduğu gün gibi günahsız olur."[279]

 

68- Tavaf'ın Bir İbadet Olduğu ve Allah'tan Başkasına Yapmanın Şirk Olduğunun Beyanı

 

362- Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme ulaşmış bir adamın şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Tavaf, ancak namazdır. Tavaf yaptığınızda az konuşun.”[280]

 

363- İbnu Abbâs -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

  “Ka’be etrafında tavaf etmek namaz kılmak gibidir, ancak tavafta konuşabilirsiniz. Her kim tavaf esnasında konuşacaksa hayırlı şeyler konuşsun.”[281]

 

364- Urve -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Âişe'ye -Allah ondan razı olsun- Allah'ın, “Safâ ile Merve, Allah’ın alâmetlerindendir. Bundan dolayı kim Kâbe’yi hacceder, yahut umre yaparsa, her ikisini tavaf etmesinde bir mahzur yoktur.” (Bakara: 158) âyeti hakkındaki görüşünü sorarak, "Vallahi, bir kimsenin Safa ile Merve arasında say yapmamasında bir mahzur yoktur"  dedim.

Aişe -Allah ondan razı olsun-  şöyle cevap verdi: "Ey kız kardeşimin oğlu! Söylediğin hoş bir söz değil. Şayet bu senin tevil ettiğin gibi olsaydı, âyet, "Onları say yapmamanızda bir mahzur yoktur" şeklinde olması gerekirdi. Ancak bu âyet, Ensâr hakkında inmiştir. Onlar, Müslüman olmadan önce, Muşellel bölgesinde ibadet ettikleri Menat putu için haccederlerdi. Hac yapan kimse de Safa ve Merve'yi say yapmaktan kaçınırdı. Müslüman olduktan sonra bunu Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme sordular ve dediler ki:

Ey Allah'ın Rasûlü! Bizler Müslüman olmadan önce haccımız esnasında Safa ile Merve'yi say yapmaktan kaçınırdık. Bunun üzerine Allah Azze ve Celle “Safâ ile Merve, Allah’ın alâmetlerindendir.” âyetini indirdi.

Aişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de Safa ile Merve arasında say yapmayı sünnetiyle farz kılmıştır. Bu sebepten dolayısıyla hiç kimse Safa ile Merve’yi say yapmayı terk edemez.[282]

Muslim'de gelen rivayette Aişe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi:

"Câhiliyet devrinde Ensâr deniz kenarında bulunan iki put için telbiye getirirlerdi. Bunlara İsâf ve Nâile denilirdi. Sonra (Mekke'ye) gelerek Safa ile Merve arasında sa'y yaparlar, başlarını traş ederlerdi. İslâmiyet gelince câhiliyet devrinde bakarak Safa ve Merve arasında sa'y yapmaktan çekindiler. Bu sebeple Allah 'Azze ve Celle: (“Safâ ile Merve, Allah’ın alâmetlerindendir” âyeti kerimesini sonuna kadar inzal buyurdu. Bunun üzerine Ensar'da tavaf etti."[283]

365- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Devs ka­bilesi kadınlarının kaba yerleri tekrar Zul-Halasa puthânesinin etrafında tavaf ederek birbirine vurmadıkça, kıyamet kopmaz." Zul-Halasa, Devs kabilesinin câhiliyet devrinde ibâdet ede-geldikleri bir puttur.[284]

 

366- İbnu Abbâs -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem, Hacer-ül Esved hakkında şöyle buyurmuştur: “Allah kıyamet günü Hacer-ül Esved’i mahşer yerine getirecektir ve onun iki gözü olacak onlarla görecek bir dili olacak onunla konuşacak ve kendisine istilam edenlere şâhidlik yapacaktır.”[285]

 

   367- Hâkim’de Ebu Said hadisinde ise şöyle buyurdu: “Onun dili vardır ve kendisini tevhid ile dokunana şahitlik eder.”[286]

 

69- İlmi, Allah 'Azze ve Celle'den Gayrisi İçin Öğrenen Kimsenin Cezasının Beyanı

368- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kendisi ile Allah'ın rızası kazanılan bir ilmi, sırf dünya menfa­ati elde etmek için öğrenen bir kimse kıyamet günü cennet kokusu bu­lamayacaktır."[287]

 

369- Ka‘b b. Mâlik -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her kim, âlilerle tartışmak için veya aptalları yenmek veya da insanların ilgisini çekmek için ilim öğrenirse Allah onu cehenneme girdirir.”[288]

 

370- Abdullah b. Amr b. el-'Âs -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “İneğin, diliyle otları dolayarak yutması gibi dilini eğip bükerek yapmacık hareketler yapan kimselere Allah buğzeder.”[289]

 

371- Câbir b. Abdullah -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kıyamet günü bana en sevgili ve en yakın olanınız: Ahlakı en güzel olanlarınızdır. Kıyamet günü bana en sevimsiz ve benden en uzak olacak olanlar dengesiz biçimde saçmalayıp boşboğazlılıkla insanları rahatsız edenlerle ululuk taslayıp kibirli davrananlardır."[290]

 

70- Kurân Okuması ile Gösteriş Yapmanın veya Onunla Mal Talep Etmek veya da Onunla Övünmenin Yerilmesi

 

372- Abdurrahman b. Şibl -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kuran okuyun! Onda aşırıya gitmeyin. Ondan yüz çevirmeyin ve onunla geçiminizi sağlamayın. Onu çok bulmayın.”[291]

 

373- Câbir b. Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kurân okuyunuz ve bununla da Allah'ın rızasını talep edin. İleride öy­le kavimler gelecektir ki, onu ok gibi dosdoğru okuyacaklar ama kar­şılığını dünyada alacaklar da âhirete bırakmayacaklardır."[292]

 

374- İmrân b. Husayn -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Kendisi Kur’ân okuyan ve sonra bir bela ve sıkıntı anında okunması gereken; Bakara Sûresi 156. ayetini okuyan birine rastladı ve şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin şöyle dediğini işittim:

“Her kim Kur’ân okursa ihtiyacı olan şeyi Allah’tan istesin, çünkü ileride öyle insanlar gelecek ki: Kur’ân okuyacak ve Kur’ân’ı alet ederek insanlardan isteyeceklerdir.”[293]

 

375- Ukbe b. Âmir -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim: “Kur’ân-ı açıktan okuyan açıktan sadaka vermiş gibidir. Kur’ân’ı gizli okuyan ise gizli sadaka vermiş gibidir.”[294]

 

376- Ömer ibnul-Hattâb -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “İslam çoğalacak. Öyle ki denizdeki tüccarlar ihtilaf edecekler. Öyle ki at, Allah yoluna girecek. Sonra bir kavim ortaya çıkacak, Kurân okuyacaklar ve: Bizden daha iyi okuyan kim vardır? Bizden daha bilgili kim vardır? Bizden dini konularda daha anlayışlı kim vardır? Diyecekler.” Sonra Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Onlarda hayır var mıdır?” diye sordu. Onlar da: “Allah ve Rasûlü en iyi bilendir, dediler. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Onlar sizden, bu ümmettendirler. Onlar, ateş yakacağıdırlar.”[295]

 

377- Ebû Musa el-Eşari -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kurân okuyan kimsenin misali, tadı güzel, kokusu güzel turunçgiller gibidir. Kurân okumayanın misali ise lezzeti güzel olan ancak kokusu olmayan hurma gibidir. Kurân okuyan fâcir kimsenin misali de reyhan gibidir. Onun kokusu güzel, tadı ise acıdır. Kurân okumayan fâcirin misali ise Ebû Cehil karpuzu gibidir. Onun tadı acıdır ve kokusu da yoktur."[296]

 

71- Dünyayı Kazanmak İçin veya da Hem Ecir Hem de Dünyayı İsteyen Kimse

 

378- Ebû Mûsâ el-Eşari -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Bir adam Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme geldi ve şöyle dedi:Bir adam şerefini korumak için, bir diğeri yiğitlik derecesi için, bir diğeri de gös­teriş için savaşıyor. Öyleyse Allah yolunda cihad eden kimdir?

 Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Her kim Allah’ın kelimesini (Lâilâhe İllallâh Muhammedun Rasûlullah) yüceltmek için savaşıyorsa, O Allah Azze ve Celle’nin yolundadır."[297]

 

379- ‘Ubâde b. es-Sâmit -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her kim Allah yolunda savaşır, bununla da ancak ganimet elde etmeyi niyet ederse, onun için niyet ettiği vardır.”[298] 

 

380- Ebu Umâme el-Bâhilî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Bir adam Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına geldi ve şöyle dedi:

-Şayet bir adam hem ecrini Allah’tan bekleyerek hem de hatırlanmak için savaşsa ne dersin?

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Ona bir şey yoktur.”

Adam bu sorusunu üç kere tekrarladı. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem de her defasında: “Onun için bir şey yoktur” buyurdu. Sonra da şöyle buyurdu:

“Muhakkak ki Allâh 'Azze ve Celle bir ameli kendisi için ihlaslı olmadıkça ve kendi rızası istenmedikçe kabul etmez.”[299]

 

381- Abdullah b. Amr -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah yolunda gaza ederek ganimet alan hiç bir ordu yoktur ki, âhirette alacakları ecirlerinin üçte ikisini peşin almış olmasınlar. Kendileri için üçte bir kalır. Ganimet almazlarsa ecirleri kendilerine tamam verilir.”[300]

 

382- Abdullah b. Amr b. el-'Âs -Allah ondan ve babasından razı olsun- Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme şöyle dedi: -Ey Allah'ın Rasûlü! Bana cihadı ve savaşmayı anlat.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:  "Ey Abdullah b. Amr! Eğer sen sabrederek ve sevabını sadece Allah'tan bekleyerek savaşırsan, Allah da seni sabreden ve (yaptığı savaşın sevabını sadece Allah'tan) uman (bir kişi) olarak diriltir. Eğer gösteriş için (ya da mal) çokluğuyla övünmek için savaşırsan, Allah seni gösterişçi ve (mal) çokluğuyla övünen (bir kimse) olarak diriltir. Ey Abdullah b. Amr, hangi hal üzere savaşırsan Allah da seni o hal üzere diriltir."[301]

 

383- Muaz b.Cebel -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 "Savaş ikidir: Allah'ın dinini yüceltmek isteyen, devlet başkanına itaat eden, cihad yolunda malını ve canını harcayan, silah arkadaşına kolay­lık gösteren ve fesattan kaçan kimsenin yaptığı savaş. Bu şekilde savaşan kimsenin uykusu da uyanıklığı da sevabtır.

Övünmek, gösteriş ve ün için savaşan, devlet başkanına itaat etmeyen ve yeryüzünde fesat çıkaran kimsenin savaşı. Bu şekilde savaşan kimse günahını karşılamaya yeterli bir sevab ile dönmez."[302]

384- Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah, kendi yolunda cihada çıkan bir kuluna, elde edeceği sevab veya ganimetle salimen evine döndüreceğine veya da onu (şehid olarak) cennetine girdireceğine dair kefaleti altına almıştır. Çünkü onu evinden çıkaran ancak Allah’a olan imanı ve peygamberlerini tasdikidir. Şayet ümmetime meşakkat vermeyecek olsaydım hiçbir seriyyeden geri kalmazdım. Muhakak ki Allah yolunda öldürülmeyi sonra diriltilmeyi, sonra tekrar öldürülüp tekrar diriltilmeyi sonra da öldürülmeyi ne kadar da çok isterdim."[303]

385- Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Bir adam Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme:

-Ey Allah'ın Rasûlü, bir adam Allah yolunda savaşmak istiyor ve aynı zamanda ganimet elde etmek istiyor (buna ne buyurursu­nuz)? diye sordu.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

"Onun için bir sevab yoktur" buyurdu. İnsanlar bu cevabı (göz­lerinde) büyüterek o adama (bu soruyu); Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme tekrar­la, herhalde sen cevabı iyi anlayamadın, dediler. Bunun üzerine o adam;

Ey Allah'ın Rasûlü, adam Allah yolunda savaşmak istiyor ve aynı zamanda ganimet elde etmek arzu ediyor! diyerek soruyu tek­rarladı. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem de:

“Ona sevab yoktur" buyurdu. (Orada bulunanlar) (sözü ge­çen) adama soruyu Allah Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme bir daha tekrar et, dediler. O da Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme soruyu üçüncü defa tekrarladı. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem yine: "Ona sevap yoktur" cevabını verdi.[304]

 

72- Allah Yolunda Kimin Savaştığını En İyi O Bilir

 

386- Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: Allah yolunda kimin savaştığını en iyi O bilir. Allah yolunda yara alanları en iyi bilen Allah’tır."[305]

 

387- Sehl ibn Sa'd es-Sâidî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ve müşrikler karşı karşıya gelip savaştılar. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem günün sonunda kendi karargâhına yönelince kafirler de kendi karargâhlarına yöneldiler.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin sahabeleri içinde bir adam düşman ordusundan ayrılan ve orduya katılmayan her bir düşmanın arkasını bırakmayıp amansız takip ediyor ve onu kılıcıyla vuruyordu. O adamın savaş meydanında gösterdiği bu kahramanlık üzerine dediler ki:

-Bu gün bizden hiç kimse falânın gösterdiği kahramanlık gibi kahramanlık gösteremedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Fakat o, cehennem ehlindendir!" buyurdu. Sahabelerden biri: Ben o kimseyle beraber olup onu gözleyeceğim, dedi,O sahabe, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin "o cehennemliktir" dediği adamı adım adım takip etmeye başladı. O dursa, o da duruyor, hızlandığı yerde, o da onunla beraber hızlanıyordu.

O adam ağır şekilde yaralandı. Yaralarına dayanamadı. Kılıcının kabzasını yere, ucunu da göğsünün ortasına dayadı ve kendisini kılıcının üzerine bırakmak suretiyle intihar etti. Onu savaş meydanının her yerinde takip eden sahabi, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin yanına gelerek:

-Ben şehadet ederim ki, muhakkak sen Allah’ın Rasûlü’sün, dedi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Ne oldu ki?" diye sordu. Şöyle dedi:

-Biraz önce, onun cehennem ehlinden olduğunu söyleyince, bu hükmü insanlar büyüttü. Ben de: Ben sizin için bu adamı izleyip gözetleyeceğim dedim. Sonra onun her hareketini izlemeye başladım. Bu adam, savaşta ağır yaralar aldı. Sonunda bu acılara dayanamadı ve kılıcının kabzasını yere, ucunu ise göğsünün ortasına dayayarak kendi canına kıydı. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Bir kimse, insanlara görünen işlerde cennet ehlinin amelini işler. Ancak o, cehennem ehlindendir. Yine bir kimse, insanlara görünen işlerde cehennem ehlinin yapacağı kötü işler yapar. Hâlbuki o, cennet ehlindendir."[306]

 

73- İnsanlardan Korktuğu veya Riya İçin Olmayıp Sırf Allah Rızası İçin Kötülüğü Terk Eden Kimse

 

388- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah Azze ve Celle yazıcı meleklerine şöyle buyurur: Şayet benim kulum bir kötülük yapmayı içinden geçirir, o kötülüğü yapana kadar ona bir günah yazmayın. Şayet o kötülüğü, fenalığı yaparsa, ona bir misli günah yazın. Şayet o kötülüğü benim rızamı kazanmak için terk ederse, ona bir iyilik yazın. Yine kulum bir iyilik yapmayı içinden geçirir, ancak onu yapmazsa ona bir iyilik yazar. Şayet o iyiliği yaparsa ona on iyilikten yedi yüz iyiliğe kadar yazın."[307]

 

         389- Muslim'de gelen rivayette, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: "Onu ancak benim için bırakmıştır" buyurdu.[308]

390- Abdullah İbnu Ömer -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, bir mağaraya sığınıp da kapısını kayanın kapattığı üç kişinin kıssasını anlatırken şöyle buyurdu: -Allahım! Sen bilmektesin ki, ben, amcamın kızlarından birini, bir erkeğin kadınları sevdiği en şiddetli bir sevgiyle severdim. Ben, ona olan arzumu söyledikçe o bana: Sen yüz dînâr vermedikçe bu arzuna kavuşamazsın, derdi. Ben bu parayı kazanmak için çalıştım, nihayet parayı biriktirip amcamın kızına getirdim. Arzumu yerine getirip onun iki ayağı arasına oturduğumda kız bana: Allah'tan kork! Allah’ın koyduğu mührü bozma; o bekâret mührü yalnız hak yoluyla yani nikâhla açılır, dedi. Ben bu söz akabinde kalktım ve kızı bıraktım. Bunu senin rızanı kazanmak için yaptım. Bu sebepten dolayı bizi bu bulunduğumuz durumdan kurtar. Bunun üzerine kayanın üçte ikisi aralandı.[309]

 

391- Sevbân -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ümmetimden birtakım kimseleri bilirim ki onlar kıyamet günü Tihâme dağları emsali (çok) ve bembeyaz (yâni tertemiz) sevaplar getirirler de Allah Azze ve Celle o sevabları saçılmış toz eder (yani mahveder, kabul etmez). Ben dedim ki: Ey Allah'ın Rasûlü! Bilmeyerek onlardan olmamamız için bize onların sıfatlarını söyle ve bize onların durumunu açıkla. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bilmiş olunuz ki onlar sizin din kardeşleriniz ve sizin cinsinizden bir takım insanlardır. Sizin aldığınız gibi onlar geceden ibâdet nasibini de alırlar. Ve lâkin onlar, Allah'ın yasak kıldığı şeylerle tenha yerde baş başa kaldıkları zaman o yasakların sınırlarını çiğnerler."[310]

392- Behz b. Hakîm, babasından, O da dedesinden, O da Nebi sallallahu aleyhi ve sellemden rivayetle şöyle dedi: "Allah, kendisinden hayâ edilmesi hususunda insanlardan daha çok hak sahibidir."[311]

 

74- Dinar ve Dirhem'in Kulu

 

393- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"Altının kulu, gümüşün kulu ve elbisenin kulu helak olsun. Böyle kişiye verilirse memnun olur, verilmezse kızar. Helak olsun ve baş aşağı yuvarlansın. Vücûduna diken battığında onu çekip çıkaran bulunmasın! Allah yolunda cihad etmek için atının dizginini tutmuş, başı dağınık, iki ayağı tozlanmış o kula müjdeler olsun! Şayet nöbet tutulması gerekiyorsa muhakkak o nöbet yerindedir. Şayet ordunun gerisinde durması gerekiyorsa muhakkak o, ordunun arkasında durur. Bu mücâhid bir meclise girmek için izin isterse küçük görülüp kendisine izin verilmez. Bir hususta şefaat edecek olursa şefaati kabul edilmez."[312]

394- Zeyd bin Sabit -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim: “Kim ki arzusu, amacı dünya olursa Allah o kimsenin aleyhine işini darmadağın eder, fakirliğini iki gözünün arasında kılar (yâni dünyalığı elde etmek uğrunda sıkıntılar çeker, ihtirası da dinmez) ve dünya (nimet ve malın) dan kendisi için (kaderinde) yazılmış olan miktardan başka hiç bir şey ona gelmez. Kimin niyeti, arzusu âhiret olursa Allah o kimse için (dağınık) işini toparlar (düzenler), zenginliğini kalbine yerleştirir, dünya (nimetleri ile malı) da boyun eğerek ona (rahatlıkla) gelir."[313]

 

395- Ka’b b. Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Bir koyun sürüsü üzerine salıverilen iki aç kurdun o sürüye zararı, kişinin mal ve makam hırsının dinine verdiği zarardan daha fazla değildir.”[314]

 

396- Abdullah b. Amr b. Âs' -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Müslüman olup da, kendisine ancak yetecek kadar rızık verilen ve Allah'ın kendisine verdiği ile kanaat getirdiği kimse muhakkak felah bul­muştur.”[315]

 

397- İbnu Abbâs, -Allah ondan ve babasından razı olsun- “Bir de insanlardan, Allah'a gönülsüzce ibadet eden vardır” âyeti hakkında şöyle dedi: Bir kimse Medine’ye gelirdi. Şayet hanımı erkek bir çocuk doğurmuş ve atı da yavrulamış olursa: Bu dîn, iyi bir dîndir, derdi. Şayet hanımı doğurmamış ve atı da yavrulamamış ise; Bu kötü bir dîndir, derdi.[316]

 

398- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Karanlık gecenin (zifiri) karanlıklarına benzeyen fitneler zuhur etme­den amellere acele edin; (zira o fitneler zuhur ettiği vakit) kişi mü'mîn olarak sabahlayacak; kâfir olarak akşamlayacak yahud mü'min olarak akşamlayacak kâfir olarak sabahlayacak, dinini bir dünya metâı mukabilinde satacaktır.” [317]

 

399- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Ahir zamanda bazı kimseler çıkacak ve dini dünyaya alet edeceklerdir. İnsanlara yumuşak görünmek için kuzu derilerine bürünecekler ve dilleri baldan tatlı, fakat kalpleri kurt kalbidir. Allah şöyle buyurur: Benim affıma mı güvenip gururlanıyorsunuz, benim rahmetime mi güvenip cesaretli davranıyorsunuz? Şanıma yemin ederim ki onlara kendimden bir imtihan vesilesi göndereceğim yumuşak huylu olanlar bile şaşkına çevrilecektir.”[318]

 

      400- Bureyde -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Dünya ehlinin peşinden koşup değer verdiği şey maldır.”[319]

 

401- Ukbe ibnu Âmir'den -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Bir gün Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem çıkıp Uhud şehîdlerine cenaze namazı gibi namaz kıldı. Sonra minbere çıkıp şöyle buyurdu: "Ben sizin için Havzıma ilk erişeniniz olacağım. Sizin şahidiniz ben olacağım. Vallahi ben şu anda cennetteki havzımı görmekteyim. Bana yeryüzünün hazinelerinin anahtarları veya yeryüzünün anahtarları verildi. Vallahi ben, sizlerin benden sonra şirk koşmanızdan korkmam. Ancak, dünya malı hususunda birbirinizle yarışmanızdan korkarım."[320]

402- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Üç kişi vardır ki Kıyamet gününde Allah onlarla konuşmaz ve onlara bakmaz: Malına daha fazla değer kazandırmak için, müşterinin verdiğinden daha fazla bedel vermiş olduğuna yalancı olarak yemîn eden kimse. Malını pazara ikindiden sonra getirip, bir Müslüman’ın malını almak için yalan yere yemin eden kimse. Fazla suyunu, suya ihtiyacı olan kimselere esirgeyip vermeyen kimse. Allah kıyamet gününde o kimseye şöyle der:  Tıpkı senin ellerinle çalışıp çıkarmadığın yani yerden kendiliğinden kaynayan suyu, ihtiyacı olan insanlara vermediğin gibi, bugün de ben fazlı-keremimi senden esirgiyorum."[321]

 

403- Ebû Hüreyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah Subhânehû ve Teâlâ şöyle der: Ey Âdemoğlu! Bana ibâdet (kulluk) etmek için (dünya ile ilgili arzularından) feragat et ki, ben senin göğsüne (kalbine) zenginlik doldurayım ve senin fakirliğine set çekeyim. Şayet (böyle) yapmazsan senin göğsüne (kalbine) meşguliyetler dolduracağım ve fakirliğine set çekmeyeceğim."[322]

 

75- Putlara Tapmanın Yasaklanması

 

404- Câbir ibnu Abdullah  -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemi vahyin kesilmesi döneminden bahsederken işittim. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ben yürürken gökyüzünden gelen bir ses duydum. Gözümü gökyüzü doğru çevirdim. Bana Hira’da gelen meleği gökyüzü ile yeryüzü arasında bir kürsinin üzerinde oturur bir halde gördüm. Bundan çok korktum. Hemen evime döndüm ve: Beni örtün, beni örtün! dedim. Onlarda hemen benim üzerimi örttüler. Bunun üzerine Allah 'Azze ve Celle şu âyetleri indirdi: “Ey örtüye bürünen (Muhammed!) kalk ve uyar. Rabbini tekbir et. (O’nu yücelt.) Elbiseni temizle. Günâhlardan uzak dur.” (Muddessir: 1-5)

وَالرِّجْزَ (er-Riczu) Putlar demektir. Sonra vahiy gelmeye devam etti.[323]

405- Şerik ibnu Abdullah ibnu Ebi Nemir, Enes ibnu Malik’i şöyle derken işitti: Nebi sallallahu aleyhi ve sellemle beraber mescidde oturduğumuz bir esnada bir adam devesiyle mescide girdi, onu çökertip bağladı. Sonra orada bulunanlara: Hanginiz Muhammed’dir? diye sordu. Bu arada Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem sahabelerinin arasında dayanmış oturuyordu. -Şu dayanmış oturan beyaz benizli dedik. Adam dedi ki: -Ey Abdulmuttalib’in oğlu! Nebi sallallahu aleyhi ve sellem ona:-"Seni işittim" buyurdu. Adam Nebi sallallahu aleyhi ve selleme dedi ki: -Sana bazı şeyler soracağım. Soracaklarım seni zorlayabilir. Bu yüzden bana kızma. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:-"Dilediğini sor" buyurdu. O zat:-Senin ve senden öncekilerin Rabbi adına bütün insanlara seni Allah mı gönderdi? Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:-"Allah’ı şahid tutarım ki evet" buyurdu. O zat:-Sana Allah adına soruyorum. Bir gün ve bir gece içinde beş vakit namaz kılmamızı  sana Allah mı emretti? dedi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: -"Allah’ı şahid tutarım ki evet" buyurdu. O zat:-Sana Allah adına soruyorum. Senede bir kez  Ramazan ayında oruç tutmamızı sana Allah mı emretti? dedi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:  -"Allah’ı şahid tutarım ki evet" buyurdu. O zat:-Sana Allah adına soruyorum. Bu sadakayı zenginlerimizden alıp fakirlerimize vermeyi sana Allah mı emretti? dedi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:  -"Allah’ı şahid tutarım ki evet" buyurdu. O zat:-Senin getirmiş olduklarına iman ettim. Ben kavmimin geride kalanlarına elçiyim. Ben Sa’d ibnu Bekr oğullarının kardeşi Dımam ibnu Sa’lebe’yim.[324]                    

406- Muaviye b. Kurra şöyle dedi: Muğira b. Şube -Allah O'ndan razı olsun- Kadisiye günü gönderildiğinde Faris’in sahibine şöyle dedi:Bizler, taşlara ve putlara tapan bir kavimlik. Elimizdeki taştan daha güzel bir taş gördüğümüzde onu atar ve diğerin alırdık. Rab nedir bilmezdik. Ta ki Allah bize içimizden bir peygamber gönderene kadar. Bizi İslam’a çağırdı ve biz O’n tabi olduk.[325]

  407- Ummu Seleme -Allah O'ndan razı olsun- Nacaşiye gönderilme kıssasında şöyle dedi: Cafer b. Ebi Talib -Allah O'ndan razı olsun- Necaşi’ye şöyle dedi: -Ey Kral! Bizler, cahiliye döneminde iken putlara tapardık. Leş yerdik. İğrenç söz ve davranışlarda bulunurduk. Akrabalık bağlarını keser ve komşularımıza kötü davranırdık. Güçlü olanlarımız zayıf olanın hakkını yerdi. Allâh 'Azze ve Celle bize kendi içimizden soyunu, doğruluğunu, emanetini ve iffetini bildiğimiz bir peygamber gönderene kadar bu hal üzere devam ettik. Bizleri Allah’ı bilemeye, O’na ibadet etmeye, bizim ve babalarımızın taptığı putları ve taşları bırakmamız için bizi davet etti. Bizlere doğru sözlü olmayı, emanete riayet etmemizi, akrabaya iyiliği, komşuya iyi davranmayı, haram maldan ve candan uzak durmayı emretti. Bizleri her türlü fuhşuyattan, yalan sözden, yetim malı yemekten ve namuslu kadınlara zina iftirası atmaktan yasakladı. Bize yalnızca bir olan Allah’a ibadet etmemizi ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmamamızı emretti. Namazı, sekatı, orucu bizde emretti. –Burada İslam’ın dier rükunlarını da saydı.- Bizlerde O’nu tasdik ettik, O’na inandık ve getirdiklerine uyduk. Yalnızca bir olan Allah’a ibadet ettik ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmadık. Bize haram kıldığını haram, helal kıldığını da helal kabul ettik.[326] 

 

408- Rib‘iy b. Hirâş, ‘Âmiroğullarından bir adamdan bildirdi. O, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme:

-Bize ne getirdin? Diye sordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem de şöyle buyurdu: -“Ben size hayırdan başka bir şey getirmedim. Size, yalnızca bir Allah’a ibadet etmenizi, O’na hiçbir şeyi ortak koşmamanızı, Lât ve ‘Uzzâ’yı bırakmanızı getirdim.”[327]

 

409- Berâ ibnu Âzib -Allah ondan ve babasından razı olsun- Uhud Savaşını anlatırken şöyle dedi:  Ebû Sufyân, şöyle dedi: -Bu savaş, Bedir savaşının mukabilidir. Aramızda savaş çekişmeyle geçer. Savaş, tarafların bir lehine bir aleyhine gelişir. Ölüleriniz içinde bazılarının kulağı, burnu gibi bazı uzuvlarını kesilmiş olarak bulacaksınız. Bunu ben emretmedim. Ancak bana kötü bir şey olarak da gelmedi. Sonra Ebû Sufyân: Yüksek ol Hubel, yüksek ol Hubel! diye recez okumaya başladı.Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Ebû Sufyân'a cevap vermeyecek misiniz?" buyurdu. Sahabeler:

-Ey Allah’ın Rasûlü, ne söyleyelim? dediler. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Allah en yücedir, Allah en uludur! deyin" buyurdu. Ebû Sufyân:

-Muhakkak ki bizim Uzzâ'mız var, sizin ise Uzzâ'nız yok, dedi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Ona cevap vermeyecek misiniz?" buyurdu. 

-Ey Allah’ın Rasûlü, ne cevap verelim? dediler. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Allah bizim Mevlâ’mızdır, hâlbuki sizin mevlânız yoktur! deyin" buyurdu.[328]

 

410- Hadice’nin komşusu olan Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin sahabesinden biri bildirdi. Kendisi Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin Hadice’ye şöyle buyururken işitmiştir:“Ey Hadîce! Vallahi Lât’a asla ibadet etmem. Vallahi ‘Uzzâ’ya asla ibadet etmem.” Hadice de. Lât ve ‘Uzza’yı bize vasfet, derdi.[329]

 

411- İbnu Abbas -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Onlar, ellerindeki ‘Uzzâ’ya ibadet ediyorlardı. O ise beyaz bir taştır. Ondan daha güzelini bulduklarında ise onu atar ve daha güzel olanına ibadet ederlerdi. Bunun üzerine Allâh 'Azze ve Celle şu âyeti indirdi. (Ey Muhammed!) Kendi hevasını ilâh edinen kimseyi gördün mü?” (Furkan: 43).[330]

 

76- Putları Yıkmanın Farz Oluşu

412- Amr ibnu Abese -Allah ondan razı olsun- nasıl Müslüman olduğun anlatırken şöyle dedi: “Ben câhiliyyet devrinde iken bütün insanların dalâletde bulunduğu­nu ve hiç bir doğru yolda olmadıklarını biliyordum. (Çünkü) insanlar putlara taparlardı. Derken işittim ki Mekke'de bir zât (çıkmış) bir takım haberler veriyormuş. Hemen devemin üzerine atlayarak ona geldim. Bir de baktım Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem gizlenmiş, kavmi onun aleyhinde cür'etkâr bir vazîyetde... Bunun üzerine kalbim yumuşadı ve Mekke'de onun yanına girerek, kendisine :

  Sen nesin? dedim.

“Ben, Peygamber'im.” cevâbını verdi.

 Peygamber ne demekdir? dedim. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

“Beni Allah gönderdi?  buyurdu.

  Seni ne ile gönderdi? dedim;

“Allah beni akrabaya yardım edilmesi, putların kırılması, Allah'ın bir tanınması, ona hiç bir şeyin şerîk konulmaması (vazifesi) ile gönderdi” buyurdu.[331]

413- Abdullah İbnu Mesud -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Mekke’nin fethi günü hareme girdi. O gün Kâbe’nin etrafında üç yüz altmış put vardı. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem elindeki değnekle bunlara dürtüyor ve şu âyeti okuyordu: “Hak geldi, bâtıl yok oldu.” (İsra: 81) "Hak geldi, hâlbuki bâtıl ne îcâda, ne de öleni diriltmeye muktedir değildir."[332]

 

414- Ebû Talha el-Ensârî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"İçinde köpek, insan ve hayvan resmi bulunan eve melekler girmez."[333]

 

415- Cerîr ibnu Abdullah el-Cebelî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Cahiliyet devrinde Zul-Halasa denilen bir ev vardı. Ona Ye­men'in Kâ'be'si ve Şam'ın Kâ'be'si denilirdi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

"Sen beni bu Zul-Halasa'dan ve Yemen'in ve Şam'ın Kâbesi'nden kurtarır mısın?" dedi. Hemen Ahmes kabilesinden yüz elli kişi ile ona gittim. Ve evi yıktık, yanında bulduklarımızı da öldürdük. Müteakiben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme gelerek kendisine haber verdim de, bana duâ etti.[334]

 

416- Ebu Tufeyl şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Mekke’yi fethedince Hâlid b. Velîd’i hurmalığa gönderdi. Orada Uzzâ’nın putu vardı. Halid b. Velîd onu getirdi. oRası bir tepenin üzerindeydi. Oradaki evi yıktı. Sonra Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına gelip haber verdi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem de:

-“Geri dön, zira sen bir şey yapmadın” buyurdu. Bunun üzerine Hâlid geri döndü. Bekçiler kendisine baktıklarında ki onlar kapıcılardır dağa vermişler ve şöyle diyorlardı: Ey ‘Uzzâ! Onu engelle! Ey ‘Uzzâ onun tek gözünü kör et! Hâlid oraya  gittiğinde çıplak bir kadının saçı ile toprağı dağıttığı gördü. Ona kılıcıyla vurup öldürdü. Sonra Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme gelip haber verdi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem de: “O ‘Uzzâ idi” buyurdu.[335]

 

417- Câbir ibnu Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Ben, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemi Mekke Fethi senesinde Mekke'de iken, şöyle buyururken işittim: "Şübhesiz Allah ve Rasûlü alkollü içeceğin, ölü hayvan etinin,[336] domuzun, putların satışını haram kıldı."[337]

 

77- Haç'ın Kırılmanın Farz ve Asılmasının Haram Oluşu

 

418- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem evinde, içinde hıristiyanların simgesi olan haç olan resim ve nakışları bozardı.[338]

 

419- Degra Umu Abdurrahman b. Uzeyne şöyle dedi:

 

Müminlerin annesi ile beraber Kâbe’yi tavaf ediyorduk. Bir kadının üzerindeki elbisede haç işareti gördü ve müminlerin annesi şöyle dedi: onu çıkarıp at, onu çıkarıp at. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem buna benzer bir şey gördüğünde kesip koparırdı.[339]

 

420- Adiyy b. Hatîm -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Boynumda altından bir haç olduğu halde Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına gelmiştim. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: Ey Adiyy bu putu boynundan çıkar at."[340]

 

421- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Meryem'in oğlu İsâ'nın sizin içinize âdil bir hakem olarak inip hıristiyanların o haçını kırmadıkça, domuzu öldürüp cizye vergisini indirmedikçe ve malın hiçbir kişinin kabul etmeyeceği kadar çoğalıp taşması gerçekleşmedikçe Kıyamet kopmayacaktır."[341]

 

422- Necaşi'nin kardeşinin oğlu Zû Mihber -Allah O'ndan razı olsun- Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işitmiştir:"Rumlar sizlerle güvenceli bir barış antlaşmasını yapacaklar. Son­ra siz ve onlar (başka) bir düşmanla savaşacaksınız ve zafer kazanıp, ganimet mallarım alıp (savaştan) salimen çıkacaksınız. Sonra savaş­tan dönüp nihayet tepeleri bulunan bir mer'aya varacaksınız. (Ora­da) haç ehlinden (yâni hırıstiyanlardan) bir adam haçı havaya kaldı­rarak: Haç (yâni hıristiyanlık dini) gâlib oldu, diyecek. Müslümanlardan bir adam da kızarak kalkıp (adamın elindeki) haçı kırıp eze­cektir. İşte o zaman Rumlar barış antlaşmasını bozarak şiddetli sa­vaş - çatışma için toplanacaklar.

Rumlar şiddetli savaş - çatışma için toplanacaklar ve o zaman be­her bayrağın altında on iki bin kişi olmak üzere seksen bayrak altın­da (müslümanlarla savaşmaya) gelecekler."[342]

78- Ruhu Olan Şeylerin Resimlerini Yapmanın Haram Oluşu ve Onları Silmenin Farz Oluşu

 

423- Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu işittim: "Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu: Benim yarattığım gibi yaratmaya çalışandan daha zalim kim vardır? Hadi onlar bir çekirdeği, bir tohumu, bir zerreyi yaratsınlar."[343]

 

424- Saîd İbnu Ebil-Hasen -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:İbnu Abbâs'ın -Allah ondan ve babasından razı olsun- yanında idim. Bir adam gelip şöyle dedi:  -Ey Ebu Abbâs! Ben, yaşantımı elimin sanatıyla kazanırım. Ben, bu resimleri yaparım bunların gelirleriyle geçinirim. İbnu Abbâs şöyle dedi: Ben sana başka değil, yalnız Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’den işittiğim bir hadîsi söyleyeceğim. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem  şöyle buyurdu: "Her kim bir resim yaparsa, şüphesiz Allah o kimseyi yaptığı resme ruh üfleyinceye yani can verinceye kadar azâb edecektir. Hâlbuki resim yapan o kimse, yaptığı resme asla can veremeyecektir."

İbnu Abbâs'ın bu cevâbı üzerine o ressam kişinin sesi yükseldi ve kalbi daraldı. İbnu Abbâs ona acıyarak şöyle dedi: -Vay sana! Bundan başka bir gelirin yoksa, başka bir iş yapamıyorsan, ağaç ve kendisinde rûh olmayan, can taşımayan her şeyin resmini yapabilirsin. (Bu Buhari'nin lafzıdır.) Muslim'in lafzı ise şu şekildedir:

"Her ressam cehennemdedir. Allah ona yaptığı her suret karşılığı bir can verecek ve onu cehennemde azap edecektir."[344]

 

425- Abdullah ibnu Mesud -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kıyamet gününde en şiddetli azaba uğrayanlar, (içinde ruh bulunan) insan ve hayvan resimleri yapanlardır."[345]

426- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bir yolculuktan dönmüştü. Ben de üzerinde hayvan resimleri olan perdemi raf üzerine sermiştim. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bu örtüyü görünce çekip yırttı ve şöyle buyurdu: "Kıyamet Günü insanlardan azabı en şiddetli olanı,  Allah'ın yaratmasına benzetmeye çalışan kimselerdir." Biz ondan bir veya iki yastık yaptık.[346]

 

427- Aişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben üzerinde resimler bulunan bir yastık satın aldım. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bunu görünce kapıda durdu, eve girmedi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin yüzündeki hoşnutsuzluğu görünce şöyle dedim:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Allah'a ve Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme tövbe ederim. Ben hangi günahı işledim ki? Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Bu yastık da neyin nesi?" diye sordu. Ben dedim ki:

-Ben bunu sizin için onun üzerine oturmanız ve yaslanmanız için satın aldım. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Bu resimleri yapanlara kıyamet gününde azap edilecektir. Onlara: Bu yarattığınız yani resimlerini çizdiğiniz bu (hayvan ve insan) resimlerine can verin, denilecek. İçinde resimler bulunan eve melekler girmez."[347]

 

428- Âli bin Ebî Tâlib -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Ben (bir gün) bir yemek yapıp Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi davet ettim. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem geldi. Fakat evde resimler görünce geri gitti.[348]

 

429- Ebu Cuhayfe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem faiz yiyene ve yedirene; dövme yapana ve yaptırana, resim yapana lanet etti.[349] (Hadisin Buharide geçtiği diğer yerler:

 

430- Abdullah b. Mesud -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kıyamet günü insanlar içinde azabı en şiddetli olan kendisini bir peygamberin öldürdüğü veya da bir peygamber öldüren adamdır. Adil olmayan bir yönetici ve oyunculardan bir oyuncudur.”[350]

 

                                         79- Kıyamet Günü Her Ümmetin Taptıkları Şey ile Gelmeleri          

431- Ebû Saîd el-Hudrî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Biz: Ey Allah'ın Rasûlü! Kıyamet gününde bizler Rabb'imizi görecek miyiz? diye sorduk. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Sizler gökyüzünde bulut olmadığı zaman güneş ve ayı görmek için birbirinizle sıkışıp darlığa düşer misiniz?" buyurdu. Biz:

-Hayır sıkışmayız, dedik. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Şübhesiz sizler Güneş ile Ay'ı görmekte birbirinizle sıkışıp darlığa düşmediğiniz gibi, o gün Rabb'inizi görmekte de hiç birbiri­nizle sıkışıp darlığa düşmeyeceksiniz. Her bir kavmin dünyâda ibâdet edegeldiği şeye gitmesi için bir nidâcı nida eder. Bunun üzerine salibe (Haça) tapanlar salîbleriyle, putperestler putlarıyle, her bir mabudun sahibleri de kendi taptıkları şeylerle giderler. Nihayet iyi olsun, fâcir olsun, hak üzere kalan kitâb ehlinin kalanları olsun, Allah Teâlâ'ya ibâdet etmekte olanlar kalır. Sonra cehenneme getirilirler, cehennem onlara gösterilir ki, sanki cehennem onların nazarında birbirini kırıp geçiren bir serâbdır. Yahudiler'e:

-Sizler kime tapardınız? diye sorulacak. Onlar:

-Biz Allah'ın oğlu Uzeyr'e tapardık, diyecekler. Bunun üzerine onlara:

-Siz yalan söylüyorsunuz. Allah Teâlâ hiçbir eş, hiçbir oğul edinmiş değildir. Şimdi söyleyiniz, istediğiniz nedir? denilecek. O Yahudi taifesi de:

 -Yâ Rabbi! Bize su içirmeni istiyoruz, diyecekler. Onlara:

-Haydi içiniz! denilecek de onlar birbiri ardınca cehennemin içine dökülecekler. Sonra hıristiyanlara hitaben:

-Sizler kime tapıyordunuz? diye sorulacak. Onlar da:

-Biz Allah'ın oğlu Mesih'e tapardık, diyecekler. Bunun üzerine onlara:

-Siz yalan söylüyorsunuz. Allah Teâlâ hiçbir eş, hiçbir oğul edinmiş değildir. Şimdi söyleyiniz: Ne istiyorsunuz? denilecek. Onlar da:

-Bize su içirmeni istiyoruz, diyecekler. Onlara da:

-Haydin su içiniz! denilecek de birbiri ardınca cehennemin içine dökülecekler. Nihayet iyi olsun, fâcir olsun, Allah'a ibâdet etmekte olanlar ka­lır. Onlara da:

-İnsanlar hep gittikleri hâlde sizleri alıkoyan nedir? denilecek. Onlar:

-Biz şimdikinden ziyâde kendilerine muhtâç iken onlardan dün­yâda ayrılmıştık. Şimdi nasıl olur da onların arkasına takılırız? Biz bir münâdînin: Her kavim vaktiyle ibâdet ettiği ne idiyse ona kavuş­sun! diye nida ettiğini işittik. Ondan dolayı bizler Rabb'imizi bekle­yip duruyoruz! diyecekler”.

Dedi ki: “Meydanda kalan mü'minlere Cebbar olan Allah, on­lara ilk defa gördükleri tanıdıkları suretten başka bir surette gelecek de:

-Ben sizin Rabb'inizim! buyuracak. Onlar da:

-Sen bizim Rabb'imizsin! diyecekler.[351]

 

432- Başka bir rivayette: "Biz dünyada iken ibadet ettiğimiz Rabbimizi bekliyoruz. O da der ki: Ben sizin Rabbinizim. Onlar da iki veya üç kere: Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayız, derler.[352]

 

433- Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:İnsanlar: Ey Allah’ın Rasûlü! Kıyamet günü Rabbimizi görecek miyiz? dediler.Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: “Hiçbir bulut olmadığı zaman dolunayı görmede birbirinizle itişip kakışır mısınız? buyurdu. Hayır, ey Allah’ın Rasûlü dediler, Allah Rasûlü dedi ki: Bulut olmadığı zaman güneşi görmede birbirinizle itişip kakışır mısınız? Hayır dediler. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “İşte sizlerde Rabbinizi öylece göreceksiniz.” Kıyamet günü insanlar toplanırlar ve Allah azze ve celle onlara der ki: Her kim neye tapıyor idiyse ona tabi olsun. Onlardan kimi güneşin kimisi ayın kimide tagutlara tâbi olur. Bu ümmet kalır ve içlerinde münafıklar vardır. Allah azze ve celle onlara gelip der ki: Ben sizin Rabbinizim. Onlar derler ki: Rabbimiz gelene kadar burası bizim mekânımızdır. Rabbimiz geldiğinde biz O’nu tanırız. Allah azze ve celle, onlara gelip der ki: Ben sizin Rabbinizim. Onlar sen, bizim rabbimizsin derler.[353]

 

80- Allah 'Azze ve Celle'nin Şu Kavli: "Kendileri hakkında bizden güzel söz yazılmış olanlar ise, cehennemden uzak tutulacak olanlardır." (Enbiya: 101)

 

434- İbnu Abbas -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: “(Ey kâfirler!) Siz ve Allah'ı bırakıp da ibadet ettikleriniz cehennem odunusunuz. Siz oraya mutlaka gireceksiniz.” (Enbiya: 98) âyeti inice müşrikler dediler ki:-Melekler, İsa ve Uzeyr Allah’tan başkasına ibadet ediyorlar.

Şayet bunlar ilah olarak ibadet edilmeseler idi oraya girmezlerdi. Bunun üzerine şu âyet indi: “Kendileri hakkında bizden güzel söz yazılmış olanlar ise, cehennemden uzak tutulacak olanlardır.” (Enbiya: 101). İsa, Uzeyr ve melekler.[354]

435- Ebu Yahya, İbnu Abbas’tan bildirdi. -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Kureyş’e şöyle dedi: “Ey Kureyş topluluğu! Allah’tan başka tapınılan hiçbir şeyde hayır yoktur.”

Kureyş, Hıristiyanlar Meryem oğlu İsa’ya ibadet ettiklerini ve Muhammed hakkında ne dediğini biliyorlardı. Dediler ki:

-Ey Muhammed! Sen, İsa’nın bir peygamber, Allah’ın Salih kullarından bir kul olduğunu iddia etmiyor muydun? Şayet sözlerinde sadık isen onların ilahları sizin dediğiniz gibidir.

Bunun üzerine Allâh 'Azze ve Celle şu âyeti indirdi: Meryem'in oğlu misal olarak zikredilince kavmin gürültü çıkarmaya başlamıştı.” (Zuhruf: 57).

“Şüphe yoktur ki o, kıyamet vaktinin bir alametidir.” (Zuhruf: 61). Bu, İsa 'aleyhis-selâmın kıyamet gününden önce çıkmasıdır.[355]

 

 

81- Kıyamete Yakın Zamanda Putlara Tapılması

 

436- Aişe  -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyururken işittim:“Lât ile Uzza'ya tapılmadıkça, gece ile gündüz gitmeyecektir.”

Bunun üzerine ben:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Ben zannederdim ki Allah:

“Hak dinini müşrikler hoşlanmasa da bütün dinlerin fevkine çıkarmak için Resulünü hidayet ve hak dini ile gönderen odur” (Saf: 9) âyetini indirdiği vakit bu iş tamam olmuştur, dedim. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Şüphesiz ki, bundan Allah'ın dilediği olacaktır. Sonra Allah güzel bir rüzgâr gönderecek ve kalbinde hardal tanesi kadar iman olan herkesi öl­dürecek, yalnız hayırsız olanlar kalacaktır. Bunlar da babalarının dinine döneceklerdir.”[356]

437- Sevbân -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:  "Ümmetimden olanlar müşriklere katılmadıkça Kıyamet kopmayacaktır. Öyle ki ümmetimden olan topluluklar putlara tapacaklardır."[357]

438- Enes -Allah ondan razı olsun- dedi ki: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Yeryüzünde Allah, Allah diyen kimse kalmadıkça kıyamet kopmayacak­tır.”[358]

439- Abdullah ibnu Mesud şöyle demiştir: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kıyamet ancak insanların kötüleri üzerine kopacaktır.”[359]

 

440- ‘İlbâ es-Sulemî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kıyamet, ancak insanların en değersizlerin üzerine kopacaktır.”[360]

 

82- Kabirlerin Arasında ve Kabirlere Doğru Namaz Kılmanın ve Kabirleri Mescidler Edinmenin Haram Oluşu

 

441- Aişe ve Abdullah ibnu Abbas  -Allah onlardan razı olsun- şöyle dediler: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ölüm hastalığında iken kendisine ait motifli bir elbiseyi yüzüne örterdi. Bunalınca da onu yüzünden çekerdi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bu haldeyken şöyle buyurdu:

"Peygamberlerinin kabirlerini mescidler edinen Yahudi ve Hıristiyanlara Allah lânet etsin." Onların yaptıklarından ümmetini sakındırıyordu.

Aişe şöyle dedi: Şayet öyle olmasaydı O'nun kabri ortaya çıkarılırdı. Ancak mescid edinilmesinden korktu.[361]

 

442- Abdullah b. Mesud -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “İnsanların en şerlisi, hayatta oldukları halde kıyamet saatinin onlara ulaşmasıdır. Bir de kabirleri mescidler edinenlerdir.”[362]

 

443- Aişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ummu Habibe ve Ummu Seleme -Allah O ikisinden razı olsun- Habeşistan’da gördükleri kiliseden ve içindeki resimlerden konuştular. Bunu Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme haber verince O şöyle buyurdu:

"Onlar, içlerinde salih bir kimse öldüğünde, kabrine bir mescid inşa ederler ve içine de o resimlerden yaparlar. Onlar kıyamet günü Allah katında insanların en şerlileridir."[363]

 

444- Ebû Mersed el-Ğanevî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:“Kabirlerin üzerine oturmayın; onlara doğru namaz da kılmayın.”[364]

 

445- Enes -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem Medine’ye girdi ve orada mescidin yapılması emrini verdi. Neccar oğulları cemaatine haber gönderip dedi ki: "Ey Neccar Oğulları! Bu arsanızın fiyatını bana söyleyin." Dediler ki: Hayır, Allah’a yemin olsun ki bizler onun fiyatını istemiyoruz. Bizim ecrimiz Allah katındadır. Enes dedi ki: O arsanın içinde müşriklerin kabirleri, harabeler ve hurma ağaçları vardı. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem müşriklerin kabirlerinin kazılmasını emretti. Sonra harabelerin düzeltilmesini emretti ve onlarda düzeltildi. Hurma ağaçlarının da kesilmesini emretti. Hurma ağaçları da kesildi. Hurma ağaçlarını mescidin kıblesine sırayla dizdiler.[365]

 

446- Ebû Saîd el Hudrî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Mezarlıklar ve banyo (hamam)’lar dışında yeryüzünün tamamı mescittir (yani namaz kılınabilir).”[366]

 

447- Enes b. Mâlik -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem kabirler arasında namaz kılınmasını yasakladı.[367]

 

448- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Evlerinizi, kabirlere çevirmeyin! Şüphesiz ki şeytan içinde Bakara Sûresi okunan evden kaçar.”[368]

 

449- İbnu Ömer -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Namazınızın bir kısmını (yani nafile namazlarınızı) evlerinizde kılınız. Evlerinizi (namaz kılınmayan) kabirlere çevirmeyin."[369]

 

450- Bureyde -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Ben sizleri daha önce kabirleri ziyaret etmekten yasaklamıştım. Şimdi her kim kabirleri ziyaret etmek isterse ziyaret etsin. Açık saçık söz söylemeyin.”[370]

 

83- Kabirlerin Üzerine Bina Yapmanın ve Kireçlemenin Haram Kılınması ve Onların Düzeltilmesinin Emri

 

451- Câbir -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem kabirler üzerine kireç yapmayı, üzerine oturulmasını ve kabirler üzerine bina yapmayı yasakladı.”[371]

Tirmizi: Üzerine yazı yazılması, lafzını ziyade etti.[372]

 

452- Ali b. Ebî Tâlib -Allah ondan razı olsun- Ebul-Heyyâc el-Esedî'ye şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin beni gönderdiği bir işle ben de seni göndereyim mi? Tarumar etmediğin hiç bir heykel ve düzelt­mediğin hiç bir yüksek kabir bırakmayasın?[373]

 

453- Sümâme b. Şufâ -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Fadâle b. Ubeyd ile Rum diyarında, Rodos'ta bulu­nuyorduk. Derken bir arkadaşımız vefat etti. Bunun üzerine Fadâle­ emir vererek kabrini düz yaptırdı. Sonra şunu söyledi:Ben, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi kabirlerin yerle bir yapılmasını emir buyururken işittim.[374]

 

454- Cabir b. Abdullah -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin kabri lahit şeklinde kazıldı ve kerpiç dikildi. Kabri de yerden yaklaşık bir karış yükseltildi.[375]

 

455- Kasım b. Muhammed şöyle dedi:  Aişe'nin yanına girdim ve dedim ki:

-Ey anneciğim! Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin ve iki sahabesinin (Ebu Bekir ve Ömer'in -Allah onlardan razı olsun-) kabirlerini bana gösterseniz.

Aişe bana üç kabir gösterdi. (Bu kabirler) ne yüksekti ne de yer seviyesinde idi, yassı ve basık idi ve zemini kırmızı çakılları ile kaplı idi.[376]

 

84- Kadınların Kabirleri Ziyaret Etmelerinin ve Cenazenin Arkasında Gitmelerinin Yasaklanması

 

456- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem kabirleri çokça ziyaret eden kadınları lanetlemiştir." İbnu Hibbân: " ziyaret eden kadınları" lafzı ile rivayet etmiştir.[377]

457- İbnu Abbas -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi:"Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem kabirleri ziyaret eden kadınlara, kabirleri mescid edinen ve oralarda kandil yakanlara lanet etti."[378]

 

458- Ummu Atiyye -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Bizler cenazeye iştirak etmekten yasaklandık. Ancak bu bize haram kılınmaksızın kerih görüldü.[379]

 

85- Kadınlara Kabir Ziyaretini Cevaz Verenlerin Delilleri

459- Aişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: (Cibril şunları söyledi: Rabbin, Bakî'de yatanların yanına giderek onlar için istiğfarda bu­lunmanı sana emrediyor.) Ben:

  Onlara ne diyeyim ey Allah'ın Rasûlü, dedim. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: (Şöyle de:)

  Selâm mü'min ve Müslümanlardan bu diyarda yatanlara!... Allah, bizim geçmişlerimize de, geleceklerimize de rahmet eylesin. Bizler de inşaallah sizlere katılacağız."[380]

 

460- Abdullah b. Ebi Muleyke şöyle dedi: Aişe bir gün kabristandan geldi. Ona dedim ki: Ey müminlerin annesi! Nereden geliyorsun?

-Kardeşim Abdurrahman b. Ebi Bekr’in kabrinden geliyorum, dedi.

Ona dedim ki:

-Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem kabirleri ziyaret etmekten yasaklamamış değil miydi?

-Evet, daha önce yasaklamıştı, ama daha sonra oraları ziyareti emretti, dedi.[381]

   461- Enes ibnu Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem kabir başında ağlayan bir kadına rastladı. Ona dedi ki: “Allah’tan kork ve sabret.”[382]

 

86- Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin: "Allahım! Kabrimi tapınılan bir put haline getirme" Kavli

 

462- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allahım! Kabrime tapılan bir put haline çevirme! Allah, peygamberlerinin kabirlerini mescidler edinen bir topluluğa lanet etti.”[383]

 

463- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"Evlerinizi kabirlere çevirmeyiniz. Kabrimi de bayram yeri haline getirmeyiniz. Bana (sadece) salâvat getiriniz. Çünkü nerede olursanız olun, sizin salavâtınız bana ulaşır."[384]

 

464- ‘Atâ b. Yesâr -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allahım! Kabrimi tapılan bir puta çevirme! Peygamberlerinin kabirlerini mescidler edinen bir kavme karşı Allah’ın öfkesi şiddetli olmuştur.”[385]

 

465- Abdullah b. Mesud -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Muhakkak ki yeryüzünde Allah’ın gezici melekleri vardır. Ümmetimden bana selamı bildirirler.”[386]

 

87- Allah 'Azze ve Celle'nin şu kavilleri gereğince ölülerin yaşayanların seslerini duyamayacağı: "(Ey Muhammed!) Şüphe yoktur ki sen, ölülere işittiremezsin." (Rum: 52). "Sen kabirlerde olanlara işittiremezsin." (Fatır: 22). "Eğer onlara duâ ederseniz, duanızı işitmezler; işitseler bile, size cevap veremezler." (Fatır: 14). Ölülerin duyduğuna dair gelen rivayetler özel durumlardı ve bununla bir başkası kıyaslanamaz. Çünkü bu gaybi olaylardandır

 

466- Enes b. Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Bedir'de öldürülenleri üç gün bırakmış, sonra yanlarına gelerek başlarında durmuş, kendilerine ses­lenerek şöyle dedi:

“Yâ Ebâ Cehil b. Hişam! Yâ Umeyye b. Halef! Yâ Utbe b. Rabia! Yâ Şeybe b. Rabia! Rabbinizin size vazettiğini hak buldunuz değil mi? Ben Rabbimin bana vadettiğîni hak buldum.”

Ömer, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin sözünü işitti ve şöyle dedi:

 Ey Allah'ın Rasûlü! Nasıl işitsinler, nasıl cevap versinler ki? Hepsi leş olmuşlar. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki benim söy­lediklerimi siz onlardan daha iyi işitir değilsiniz. Lâkin onlar cevap vermeye kadir olamazlar.”

Sonra onlar hakkında emir verdi ve sü­rüklenerek Bedir kuyusuna atıldılar.[387]

 

467- Aişe'nin -Allah O'ndan razı olsun- yanında İbnu Ömer'in Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme merfûan: "Şüphesiz ki ölen kimse ailesinin ona ağlaması yüzünden kabrinde azâb görür" hadîsini rivayet ettiği söylendi. Bunun üzerine Aişe şöyle dedi:

-O hatâ etmiş, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ancak şöyle buyurdu:

"Ölen kimse hatası veya günâhı yüzünden azap görüyor; ailesi ise şimdi ona ağlamaktadırlar", İbnu Ömer'in bu sözü de, şu sözüne benzer:

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Bedir savaşında Kalîb çukurunun başında durdu; o çukurda müşriklerin Bedir savaşında öl­dürülenleri bulunuyordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem on­lara ne söylediyse söyledi ve: Muhakkak bunlar benim sözlerimi işi­tiyorlar; buyurdu (demişti) hâlbuki yanılmıştı. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ancak ve ancak:

"Onlar, vaktiyle benim kendilerine söylediklerimin hak olduğunu pek âlâ biliyorlar" demişti. Sonra da:

"Şüphesiz ki sen ölülere söz işittiremezsin" ve: "Sen kabirlerde yatanlara söz işittiremezsin" âyetlerini okudu. Allah 'Azze ve Celle: "Ateşten ibaret olan yerlerine yerleştikleri sırada" demek istiyor, dedi.[388]

 

468- Enes b. Malik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"Kul kabrine konulduğu ve ölünün eşi-dostu-akrabaları kabrinde onu bırakıp giderken, ölü, onlar yürürken ayakkabılarının sesini muhakkak işitir."[389]

 

469- ‘Âmir b. Sa‘d’ın, babasından bildirdiğine göre Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her ne zaman bir kâfirin kabrine uğrarsan onu ateş ile müjdele.”[390]

 

88- Üç Mescid Dışında Bir Yere İbadet Amaçlı Seyahate Çıkmanın Haram Kılınması 

 

470- Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Şu üç mescid dışında ziyaret amaçlı yolculuğa çıkılmaz: Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevi ve Mescid-i Aksa”[391]

Muslim'de gelen rivayette: "Ancak şu üç mescide yolculuk amacı ile çıkılır" şeklindedir.

 

471- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi:Basra b. Ebi Basra el-Ğifârî ile karşılaştım. Bana dedi ki:-Nereden geliyorsun?Tur Dağı’dan geliyorum, dedim.-Şayet oraya çıkmadan önce bundan haberim olsaydı oraya çıkmazdın. Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:

“Şu üç mescid dışındaki bir yere gidilmez. El-Mescidul-Harâm, benim mescidim ve Mescidu Îlya veya Beyul-Makdis.” Ebu Hureyre’nin hangisini dediğini şüphe etmiştir.[392]

 

89- Ölüler Duaya ve Yaşayanların Şefaatine Muhtaçtır, Aksi Değildir

472- Avf b. Mâlik' -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bir cenazenin nama­zını kıldı, ben onun duasından şunları belledim: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah'ım bunu mağfiret eyle, buna merhamet buyur ve afiyet ihsan et. Bunu affeyle, vardığı yerde ona ikramda bulun. Yerini genişlet, bunu su ile kar ve dolu ile yıka ve beyaz elbiseyi kirden nasıl temiz pâk edersen, bunu da günahlarından öylece pakla. Kendisine (dünyadaki) yurdunun ye­rine daha hayırlı bir yurt; ailesinin yerine daha hayırlı bir aile, zevcesinin yerine daha hayırlı bir zevce ihsan eyle. Bunu cennete koy ve kabir azabın­dan ve cehennem azabından koru.”

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin ölüye bu duasından dolayı: Keşke orada yatan ben olaydım, diye temenni ettim.[393]

 

473- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Hiç bir cenaze yoktur ki, namazını Müslümanlardan yüz kişi olan bir cemâat kılarak, hepsi ona şefaat dilesinler de, kendilerine o kimse hakkında şefâata izin verilmesin.”[394]

 

474- Abdullah İbnu Abbâs -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:“Hiç bir Müslüman yoktur ki, öldüğü zaman cenazesinde Allah'a hiç bir şeyi şirk koşmayan kırk kişi hazır bulunsun da Allah kendilerine o kimse hakkında şefâata izin vermesin.”[395]

 

475- Osman b. Affan -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem cenazeyi defnetme işini bitirince, cenazenin kab­rinin başında durur ve şöyle derdi:

"Kardeşiniz için Allah'tan af dileyiniz. Onun için (kabir sua­line cevap vermekte) muvaffakiyet isteyiniz. Çünkü o, şu anda sorgu­ya çekiliyor."[396]

 

90-  Yaşayanların Yaptıklarından Dolayı Ölülerin Bundan Faydalanması

 

476- Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“İnsan öldüğü vakit bütün amelleri ondan kesilir. Yalnız üç şeyden: Sadaka-i cariyeden, faydalanılan ilimden ve kendisine duâ eden sâlih evlattan kesilmez.”[397]  

 

477- Ebû Hureyre' -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Cenaze üzerine namaz kıldığınızda, ona ihlâsla dua ediniz."[398]

 

478- Aişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Bir adam Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve selleme şöyle dedi:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Annem (hiçbir hastalık olmaksızın ve beklenmedik bir şekilde) aniden vefat etti. Sanıyorum şayet o yaşasaydı malını sadaka olarak verirdi. Onun yerine sadaka versem onun için ecir var mıdır? Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem, evet, dedi.[399]

 

479- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Bir adam Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme şöyle dedi:-Babam öldü, mal da bıraktı, fakat vasiyet etmedi; acaba onun adına ben tasadduk etsem günahlarına keffaret olur mu? Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Evet!”  cevabını verdi.[400]

 

   480- Câbir -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Bir adam vefat etmişti. Bunun üzerine biz de onu yıkadık, kokulandırdık ve kefenleyip cenaze namazını kıldırması için Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme getirdik ve dedik ki:-Cenaze namazını kıl ki günahları silinsin.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Onun borcu var mı” diye sordu.

-İki dinar borcu var, dedik.

Bunun üzerine onun cenaze namazını kıldırmayıp oradan ayrıldı. Onun borcunu Ebu Katâde yüklendi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme geldik. Ebu Katâde

-İki dinar borcunu be ödeyeceğim, dedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Borç artık senindir, ölü ise bundan beridir” buyurdu. Ebu Katâde de:

-Evet, diyerek Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi doğruladı. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem onun cenaze namazını kıldırdı. Bir gün sonra:

-“İki dinarı ne yaptın?” diye sordu. Ebu Katâde de:

-O daha dün öldü, dedi. Ertesi gün Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem sorusunu tekrarladı. O da ödediğini söyledi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem de şöyle buyurdu:

-“Şimdi onun cildini soğuttun.”[401] 

 

481- Aişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyur­du: "Her hangi biri ölür ve üzerinde tutması gereken oruç borcu olursa, velisi onun adına oruç tu­tabilir."[402]

 

482- İbnu Abbas -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi:Bir kadın Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme gelerek:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Annem, üzerinde adak orucu olduğu halde öldü. Onun yerine oruç tutayım mı?

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Şayet annenin bir borcu olsaydı bunu öder miydin?"

Kadın:

-Evet, dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-"Öyleyse annenin yerine oruç tut" buyurdu.[403]

 

483- İbnu Abbas -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Cuheyne kabilesinden bir kadın Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme gelerek şöyle dedi:

-Annem hac yapmayı adadı, ancak hac yapamadan öldü. Ben onun adına hac yapabilir miyim?

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Evet onun yerine vekaleten hac yap. Şayet annenin bir borcu olsaydı onu ödemez miydin? Allah'a olan borcunuzu da öde­yin. Allah, vefaya, borcu ödenmeye daha lâyık olandır."[404]

 

484- Amr b. Şuayb, babasında o da dedesinden bildirdi.As b. Vail, cahiliye döneminde yüz kurban kesilmesini adadı. Hişam b. el-'Âs kendi hissesine elli kurban kesti. Amr ise bu meseleyi Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme sordu, O şöyle buyurdu: 

"Eğer o müslüman olsaydı da onun hesabına oruç tutup sadaka verseydiniz bunların sevabı ona erişirdi."

Ebu Davud hadisi şu şekilde rivayet etmiştir: "Şayet o müslüman olsaydı da onun adına köle azat etseniz, sadaka verseniz ve hac yapsaydınız bunların sevabı ona erişirdi."[405]

 

91- Allah 'Azze ve Celle'den Başkasına Adak Adamak

 

485- Ebû Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ben kusûf namazı kılarken cehennemde Huzâalı Amr ibnu Âmir ibnu Luhayy 'ı kendi bağırsaklarını ateş içinde sürükler hâlde gördüm. Çünkü o develeri putlar için salma adağı yapanların ilki idi."[406]

 

486- Kerdem b. Sufyân -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Kendisi Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme cahiliye döneminde adanmış bir adaktan sordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ona şöyle buyurdu:

“Bunu bir put veya taş için mi adadın?” O da: Hayır, Allâh 'Azze ve Celle için adadım, dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Öyleyse Allâh 'Azze ve Celle için adadığın adağı yerine getir” buyurdu.[407]

487-   Sâbit b. Dahhâk şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem zamanında bir adam Buvâne’de bir deve kesmeyi adadı. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme gelip dedi ki:-Ben, Buvâne’de bir deve kesmeyi adak olarak adadım.

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Orada cahiliye döneminde tapılan putlardan bir put var mıydı?” diye sordu.

-Hayır, dedi.

-“Orada bayramlardan bir bayram var mıydı?” diye sordu.

-hayır, dediler.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Adağını yerine getir. Allah’a masiyette veya da insanın güç yetiremediği şeylerde adanan adağı yerine getirmek yoktur.”[408] 

 

488- ‘Amr b. Şu‘ayb babasından, o da dedesinden bildirdiğine göre bir kadın şöyle dedi: -Ey Allah'ın Rasûlü! Şu mekanda kurban kesmeyi adadım. Orada cahiliye ehli kurbanlarını keserlerdi.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Putlar için mi?” diye sordu. O da: Hayır, dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Öyleyse adağını yerine getir” buyurdu.[409]

 

489- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Her kim Al­lah’a itaat etmeyi adamış ise, Allah’a itaat etsin. Her kim de Allah’a karşı günah işlemeyi adamış ise, Allah’a karşı günah işlemesin."[410]

 

490- ‘Amr b. Şu‘ayb babasından o da dedesinden bildirdi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem iki adamın bitişik bir şekilde yürüyerek evlerine gittiklerini gördü. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Neden böyle bitişik bir şekildesiniz?” diye sordu. O ikisi de:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Bitişik bir şekilde eve gitmeyi adak olarak adadık, dediler. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“bu adak değildir” buyurdu ve o ikisinin arasını ayırdı.[411]

 

491- ‘Amr b. Şu‘ayb şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem hutbe verdiği bir esnada, bir bedevinin ayakta dikildiğini gördü. Bunun üzerine: “Neden böyle duruyorsun?” diye sordu. O da:

-Güneş batana kadar altında durmayı adak olarak adadım ey Allah'ın Rasûlü! dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem de ona şöyle buyurdu:

-“Bu adak değildir. Adak, ancak Allah’ın rızasını kazanmak için adanır.”[412] 

 

492- İbnu Abbâs -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi:Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem hutbe verirken ayakta duran bir adam gördü ve o adamı sordu. Orada bulunlar, onun adının Ebu İsrail olduğunu, oturmaksızın ayakta beklemeyi, gölgelenmemeyi, konuşmamayı ve oruç tutmayı adadığını söylediler. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ona emret, konuşsun, gölgeye geçsin, otursun ve orucunu tamamlasın."[413]

 

493-  Enes -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem,  iki oğlu arasında onlara dayanarak yürüyen yaşlı bir adam gördü ve "bunun neyi var?" diye sordu. Oğulları "Kâbe'ye yürüyerek gitmeyi adadı" dediler. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah, bunun kendisine eziyet etmesine ihtiyacı yoktur, Allah bundan müstağnidir." Sonra da adama bineğine binmesini emretti.[414]

 

494-  İbnu Ömer -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Muhakkak ki adak adamak kaderden bir şeyi ne geri alabilir ne de geciktirir. Adak adamak, ancak cimriden mal çıkarır."Muslim'de: "O, kaderden bir şeyi geri çevirmez" şeklinde gelmiştir.[415]

495- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Âdemoğlu adak adamakla, onun için ezelden takdir etmediğim bir şeyi getiremez.  Lâkin kader, Âdemoğlunu adak yapmaya sürükler. Nitekim ben de ada­k adayan kimseye adadığı şeyi vermesini takdir ederim. Bununla da cimriden mal çıkarırım."[416]

 

496- ‘İmrân b. Husayn -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Adak iki çeşittir: Allah’a itaatta yapılan adaktır ki bu Allah içindir ve bunu yerine getirmek gerekir. Masiyette adak adamaktır ki bu da şeytan içindir ve bu yerine getirilmez. Bunun da kefareti yeminin kefareti gibidir.”[417]

92- Allah 'Azze ve Celle'den Gayrisine Kurban Kesmenin Haram Kılınması ve Bunun Şirkten Olduğu

 

497- Alî b. Ebî Tâlib -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:"Allah'tan başkası için hayvan kesene Allah lanet etsin!"

İbnu Hibbân: "Allah'tan başkası için hayvanı sunana Allah lanet etsin!" şeklinde rivayet etmiştir.[418]

 498- Ahmed, İbnu Abbas'tan Muslim'in lafzına benzer şekilde rivayet etmiştir.[419]

499- Enes -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "İslâm'da (kabrin etrafında kurban) kesmek (meş­ru) değildir."[420]

(Bu hadisin ravilerinden) Abdurrezzak dedi ki: (Cahiliyye devrinde halk) kabirlerin yanında ya sığır veya başka bir hayvan keserlerdi.[421]

500- İbnu Abbas -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem, üstünlüklerini ortaya koyabilmek için yarışan kimselerin yemeklerinin yenmesini yasaklamıştır.[422]

501- İbnu Abbas -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi:Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem, arapların (cömertlik gösterisi için düzenledikle­ri) deve kesme yarışında (kesilen hayvanların etlerinde)n yemeyi ya­sakladı.[423]

502- Abdullah ibnu Ömer -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Ben Ömer'in bir şey için "Ben onun şöyle olacağını zannediyorum" deyip de onun zannettiği gibi olmayan bir söz söylediğini işitmedim. Bir gün Ömer otururken yanına güzel bir adam olan Sevâd ibnu Kârib uğradı. Ömer dedi ki:

-Zannım yanılmıştır veya bu adam cahiliyette dini üzereydi veya onların kâhiniydi. O adamı bana çağırın.

Sevâd çağırıldı ve Ömer -Allah ondan razı olsun- sözlerini ona zikretti. Sevâd dedi ki:

-Ben bugünkü gibi bir gün görmedim. Çünkü bu gün içinde Müslümân bir adam karşılandı.

Ömer de ona dedi ki:

-Sen benim istediğim şeyi kesinlikle bana haber vereceksin. Sevâd şöyle dedi:

-Ben cahiliyet devrinde kâhin bir kimse idim. Ömer dedi ki:

-Senin dişi cininin sana getirdiği haberlerin en garibi, en ilginç olanı hangisidir? Sevâd şöyle dedi:

-Ben bir gün çarşıda iken dişi cinim korkmuş bir halde bana geldi ve dedi ki:

-Sen cini ve onun korkusunu ve kulak hırsızlığından yasaklanmasından sonraki ümitsizliğini ve sırtlarına ince çullar konulmuş genç develerle yetişilip yakalanmasını görmedin mi? Ömer şöyle dedi:

-O doğru söyledi. Ben bir gün müşriklerin putları yanında bulunduğum sırada bir adam bir buzağı getirdi de onu kurban etti. Bu esnada bir adam öyle bir bağırışla bağırdı ki ben daha önce öyle kuvvetli bir sesle bağıran bir kimseyi duymamıştım. O adam şöyle diyordu:

-Ey düşmanlığını açığa vuran kimse! İyi, isabetli bir iş ve fasih konuşan bir adam Lâ ilâhe illâ ente! (Senden başka hakkıyla ibadet edilecek başka bir ilâh yoktur) diyor. Orada bulunan topluluk, o kimseye doğru kalktılar.

Ömer -Allah ondan razı olsun- dedi ki: Ben, bunun arkasında ne olduğunu öğrenmeden buradan ayrılmayacağım, dedim. Sonra o bağıran adam yine bağırmaya başladı:

-Ey düşmanlığını açığa vuran kimse! İyi, isabetli bir iş ve fasih konuşan bir adam Lâ ilâhe illallâh (Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek başka bir ilâh yoktur) diyor! Ben orada durdum. Çok beklemedik ki: Bu Peygamber'dir meydana çıkmıştır, denildi.[424]

 

503- Abdullah ibnu Ömer -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi:Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem peygamberlik verilmeden önce Beldah vadisinin alt tarafında Zeyd ibnu Amr ibnu Nufeyl ile karşılaştı. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme yemek ikram edildi. Ancak Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem o yemekten yemedi. Sonra Zeyd şöyle dedi:

-Putlarınız adına kestiğiniz hayvanların etinden yemem. Ben ancak üzerlerine Allah’ın ismi anılarak kesilen hayvanların etinden yerim.

Zeyd ibnu Amr, Kureyş’in kestiği hayvanları ayıplar ve onların yaptıkları işleri inkâr ederek şöyle derdi:

-Koyunu yaratan Allah olduğu, ona içmesi için gökten suyu indirdiği, yemesi içinde yerden bitkileri bitirdiği halde sizler o koyunu Allah’tan başkası adına O'nu inkâr ederek ve putlarınızı yücelterek kesiyorsunuz.[425]

 

504- Hakim’de şu şekildedir: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bindiği devesini çökertti. O’na kızartılmış et bulunan sofralar açtık. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: -“Bu nedir” diye sordu. Biz de.

-Bu bir koyundur ki falanca putumuz için kestik, dedik.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Ben, Allah’tan başkası için kesilen bir hayvanın etini yemem” buyurdu. Bu, bakırdan yapılmış bir put idi ve ona İsâf ve Nâile denilirdi. Müşrikler tavaf ederken ellerini ona dokurlardı. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem tavaf etti ve ben de O’nunla beraber tavaf ettim. O puta uğradığım zaman ona elimi dokundum.  Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Ona dokunma” buyurdu. Zeyd dedi ki: Beraber tavaf ettik. Kendi kendime: O puta tekrar dokunacağım, acaba Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bana ne diyecek. Bunun üzerine tekrar dokundum. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Sen bundan yasaklanmadın mı” buyurdu. Zeyd dedi ki: O’na ikramda bulunan  ve üzerine Kitabı indiren Allah’a yemin olsun ki bir daha hiçbir puta elimi sürmedim. Zeyd b. ‘Amr b. Nufeyl, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem peygamber olarak gönderilmeden önce vefat etmiştir. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kıyamet gününde tek başına bir ümmet gelecek.”[426]

 

505- Nubeyş el-Huzelî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme sorarak dedim ki: Bizler, cahiliyet döneminde bazı ay ve günleri arardık. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Hangi ayda olursa olsun kesin, Allah’a itaat edin ve yemek yedirin.”[427]

506- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Fera‘ ve ‘Atîra yoktur.” Fera‘: Tağutları için kestikleri yavru, ‘Atîra ise Recep ayında kestikleridir.[428]

 

507- Aişe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Bir topluluk Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme geldiler şöyle dediler:-Bir topluluk bize et getiriyorlar ve bizler onun üzerine Allah’ın adının anılıp anılmadığını bilmiyoruz.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Sizler Allah’ın adını anın ve o eti yiyin.”[429]

 

508- Abdullah b. ‘Abbâs -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: İnsanlar Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına geldiler şöyle dediler:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Kendimizin öldürdüğünü yiyoruz da neden Allah’ın öldürdüğünü yemiyoruz?

Bunun üzerine Allâh 'Azze ve Celle şu âyeti indirdi: “Bu itibarla, eğer O'nun âyetlerine inananlardan iseniz, üzerine (besmele çekilip) Allah'ın adının zikredildiği (hayvanların etlerinden yeyin.  (Açlıktan ölmek korkusuyla yemek) zorunda kaldığınız dışında Allah size haram kıldıklarını açıkladığına göre, üzerine Allah'ın isminin zikredildiği şeylerden yemenize engel olan nedir? Herhalde birçok kimse, bilmeden, kendi heva ve hevesleriyle (fetva verip halkı) saptırıyorlar. Oysa Rabbın, haddi aşanları çok daha iyi bilir. Günâhın açığını da gizlisini de bırakın. Zaten (hangisi olursa olsun) günâhı kazananlar, kazanmış oldukları günâh yüzünden cezalandırılacaklardır. Üzerine Allah isminin zikredilmediği şeylerden yemeyin; çünkü o bir fısk, Allah'a isyandır. Muhakkak ki şeytanlar, dostlarına, sizinle mücadele etmelerini telkin edeceklerdir. Onlara itaat ettiğiniz takdirde, şüphe yoktur ki, siz de müşriklerden olursunuz.” (Enam: 118-121).[430] 

 

509- Câbir b. Abdullah el-Ensari -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem kurban bayramında iki koç kesti. Kestikten sonra şöyle buyurdu:

“Ben yüzümü, Müslüman hanif olarak gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah’a döndüm. Ben müşriklerden değilim. Benim namazım, kurbanım, ölümüm ve hayatım âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. O’nun hiçbir ortağı yoktur. Ben bununla emrolundum ve ben Müslümanların ilkiyim. Bismillah, Allahu Ekber, Allahım bu sendendir ve Muhammed ve ümmetinden senin içindir.”[431]  

 

93- Dua İbadettir ve Allah 'Azze ve Celle'den Başkası İçin Yapılması Şirktir

 

510- Nûman b. Beşîr -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:  "Duâ ibadetin tâ kendisidir." Sonra Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şu âyeti okudu: "Rabbiniz şöyle buyurmuştur: "Bana ibadet edin ki size karşılığını vereyim". Bana ibadet etmekten kibirlenenler, zelil olarak cehenneme gireceklerdir." (Mumin: 60).[432]

 

511- Hâkim'de gelen rivayette Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "İbadetin en üstünü duadır."[433]     

 

512- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her kim Allah’a dua etmez ise Allah ona öfkelenir.”[434]

 

513- Abdullah ibnu Mesud -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah’tan başkasına dua ederek şirk koşan ve bu hal üzere ölen kimse cehenneme girer."[435]

 

514- İmrân b. Husayn -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem babama: “Ey Husayn! Bugün kaç ilaha ibadet ediyorsun?” buyurdu. Babam şu cevabı verdi: “Altısı yerde biri gökte yedi ilaha.” Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “İstek, arzu ve korkuların bunlardan hangisinedir?” buyurdu. Babam: “Göktekine” diye cevap verdi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Ey Husayn! Müslüman olmuş olsaydın sana fayda verecek iki kelime öğretirdim…” Husayn, Müslüman olunca: “Ey Allah’ın Rasûlü! Bana vaat ettiğin iki kelimeyi bana öğret” dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Şöyle duâ et: Allah’ım bana faydalı olan şeyleri ilham et ve beni benliğimin şerrinden de koru.”[436]

 

515- Sad b. Ebî Vakkâs -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben iki parmağıyla işaret ederek duâ ediyordum. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bana: “Tek parmağınla tek parmağınla" buyurdu ve işaret parmağını işaret etti.[437]

 

516- Ebû Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kıyamet günü Cehennem’den bir yaratık çıkacaktır ki onun gören iki gözü, işiten iki kulağı ve konuşan bir dili olacaktır ve şöyle diyecektir: Ben üç kişiye vekil tayin edildim, her inatçı zorbaya, Allah ile birlikte başka bir ilaha dua edene, resim ve heykel yapanlara.”[438]

 

517- Abdullah b. Mesud -Allah O'ndan razı olsun- "Onlar öyle kimselerdir ki, dua ederler; Rablerinden vesileyi dilerler" âyeti hakkında şöyle dedi:  Bu âyet Araplardan bir cemâat hakkında inmiştir. Bunlar cinlerden bir taifeye tapar­lardı. Derken cinliler müslümanlığı kabul etti de, onlara tapan insanların haberi bile olmadı. Bunun üzerine:

"Onlar öyle kimselerdir ki, dua ederler; Rablerinden vesileyi dilerler" âyeti indi.[439]

 

 

94- Bir Kul Ancak Allah'tan İster

 

518- Rıifâ'a el-Cuhenî  -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Allah Teâlâ, gecenin yarısı veya üçte ikisi gidinceye kadar talepte bulunmaz. Bu sürenin bitiminden fecir doğuncaya kadar şöyle buyurur:Sakın benim kullarım benden başkasından bir istekte bulunmasınlar. Kim bana duâ ederse ona icabet ederim. Kim benden bir hacet isterse ona veririm. Kim günâhının bağışlanmasını benden dilerse onu bağışlarım."[440]

 

519-  Avf b. Mâlik el-Eşca'î -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Dokuz veya sekiz veya yedi arkadaş Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanında idik. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:"İnsanlardan bir şey istemeyin" buyurdu. Vallahi sonraları bu arkadaşlardan bazılarını gördüm. Birinin kamçısı yere düşse hiç bir kimseden bunu istemez ve onu kendisi alırdı.[441]

 

520- Sevbân -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "İnsanlardan bir şey istemeyeceğine kim bana söz verir ki, ona cenneti garanti edeyim."Ben de: "Ben" dedim. Gerçekten de hiç kimseden bir daha hiç bir şey istemedi.[442]

 

521- Abdullah b. Mesud -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her kime bir hacet arız olurda bunu insanlara arz ederse hacetini kolay olmaması ona layık olur. Her kim de bunu Allah’a azr ederse ona hemen rızık verir veya da geç ölüm verir.”[443]

 

522- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her türlü hacetinizi Allah’tan isteyin. Öyle ki ayakkabınızın bağı bile kaybolsa bunu Allah’tan isteyin. Şayet Allah bunu kolaylaştırmazsa bu kolay olmaz.”[444]

523- Ebû Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sizden biriniz bir hacetini veya hacetlerinin hepsini Rabbinden istesin. Hatta koptuğunda ayakkabısının bağını bile."[445]

524- Muğîra ibnu Şu'be -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah sizin için şu üç hasletten hoşlanmaz: Şu şunu dedi, bu bunu dedi, demek suretiyle insanların dedikodusunu yapmak; malı israf etmek ve çok soru sormak."[446]

 

525- Abdullah b. Ömer -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bazı kimseler kıyamet günü yüzünde bir parça et kalmaksızın Allah'a kavuşacağı zamana kadar dilenmeye devam edeceklerdir."[447]

 

526- Ebû Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her kim malını çoğaltmak için, nisanlardan mallarını isterse; o ancak ve ancak ateş parçası ister. Artık bunun ister azını ister çoğunu dilesin.”[448]

 

527- Ebû Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Vallahi birinizin sabahleyin (ormana) giderek sırtında odun getirmesi; sonra onu satması, kendisine veren veya vermeyen birine el açıp dilenmesinden daha hayırlıdır."[449]

 

528- Semura b. Cundub -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Dilenmek, yüzü tırmalatmak demektir. İnsan dilendiği için yüzünü tırmalatır. Dileyen yüzünü bundan korur, dileyen de buna maruz kalır. Fakat gerçekten muhtaç birinin istemesi veya devlet yetkilisinden bir şeyler istenmesi bunun dışındadır.”[450]

 

95- Sıkıntı Anında Sadece Allah'a Yönelinir ve Üzüntü Anında Ne Deneceğinin Beyanı

 

529- İbnu Abbâs -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:"Hasbunallâhu ve ni'mel-vekîl" (Allah bize yeter; o, ne güzel bir vekîldir) cümlesini İbrahim 'aleyhis-selâm ateşe atıldığı zaman söyledi. Bu sözü Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de: İnsanlar, size karşı bir araya geldiler; bu sebeple onlardan korkun" demişlerdir de (bu söz) onların imanını artırmış ve "Allah bize yeter; o, ne güzel bir vekildir" (Ali İmran: 173) demişlerdi" dediklerinde söylemiştir.[451]

530-  'Umeys'in kızı Esmâ -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem üzüntü zamanında söylemem için bana şu sözleri öğretti: “Allâhu, Allâhu Rabbî lâ uşriku bihî şey'en" (Allah, Allah'tır benim Rabbim. O'na hiçbir şeyi ortak koşmam.)[452]

531- Aişe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Sizden birinizin başına üzücü bir olay geldiğinde şöyle desin: Allah’tır benim Rabbim Allah, O’na hiçbir şeyi ortak koşmam.”[453]

 

532- Abdullah ibnu Abbâs -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem üzüntü halinde şöyle dua ederdi: "Azim ve Halim olan Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek başka bir ilah yoktur. Göklerin ve yerin Rabbi olan, Yüce Arşın Rabbi olan Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek başka bir ilah yoktur."[454]

96- Dua Ederken Kesin İfadeler Kullanmak

 

533- Enes -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sizden biri dua ederken “Allahım dilersen bana ver” demesin. Allah’a kesin ifadelerle dua etsin. Muhakkak ki Allah’ı hiçbir zorlayıcı yoktur."[455]

 

534- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sakın ola ki sizden biri: Allahım dilersen beni bağışla! Allahım dilersen bana merhamet et! diye dua etmesin. Allah’a kesin ifadelerle dua etsin. Muhakkak ki Allah için hiçbir zorlayıcı yoktur!"[456]

 

535-  Ebû Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Biriniz dua ettiği vakit: Allahım, dilersen beni affet! demesin. Lâkin ifadeler kullansın ve isteğini büyültsün. Çünkü Allah'a verdiği bir şey bü­yük gelmez.”[457]

 

97- Haber Verme Kastı Var ise Duada "İnşallâh" Sözü Caizdir

 

536- Abdullah ibnu Abbâs -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bir bedeviyi ziyaret için yanına girdi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bir hastayı ziyaret ettiği zaman ona "La be’se tahûrun inşâ Allah" (Geçmiş olsun. Bu hastalığın günahlarına kefaret olur inşâ Allah) derdi. O hasta bedeviye de yine  "La be’se tahûrun inşâ Allah" (Geçmiş olsun. Bu hastalığın günahlarına kefaret olur inşâ Allah) dedi. Bedevi ise Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'e şöyle dedi: 

-Sen bana geçmiş olsun diyorsun ama yakalandığım bu hastalık yaşlı birinin ateşini yükselten ve onu mezara götüren bir hastalıktır. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Öyleyse kabrine gelenler iyi olsun!" buyurdu.

Taberani şu ziyadede bulunmuştur: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Şayet kaçınırsan o dediğin gibidir. Allah'ın kaderi gerçekleşir.[458]

 

537-  İbnu Ömer -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem iftar ettiği zaman şöyle derdi:"Susuzluk gitti, damarlar nemlendi ve inşallah ecir hâsıl oldu."[459]

 

98- İnsanlardan, onların görünen sebeplerden dolayı güç yetirebilecekleri konularda yardım ve korunma dilemek caizdir. Bununla beraber kalbini ona bağlamak ise haram kılınmıştır. Bunun bir sebep olduğuna ve nefsinde onun bir tesiri olmadığına inanmak farzdır. Ölü veya orada olmayan birinden ancak Allah'ın güç yetirebileceği bir şeyde yardım ve korunma dilemek şirktendir

 

538- Abdullah ibnu Abbâs -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi:  Bir gün Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin binitinin arkasında idim. Bana şöyle buyurdu: “Ey delikanlı! Sana birkaç kelime öğreteceğim: “Allah’ın emir ve yasaklarına iyi dikkat ederek yaşa ki Allah’ta seni gözetip kollasın. Allah’ı hiç hatırından çıkarma ki onu her an karşında bulasın. İsteyeceğinde Allah’tan iste, yardım isteyeceğinde Allah’tan yardım iste, bilmiş ol ki tüm insanlar sana bir konuda fayda vermek için bir araya gelseler ancak Allah’ın yazdığı kadarıyla sana faydalı olabilirler. Eğer tüm insanlar sana zarar vermek konusunda birleşip bir araya gelseler ancak Allah’ın sana yazdığı kadarıyla zarar verebilirler. Kader kalemleri kalkmış ve yazılan sahifeler kurumuştur.”[460]

 

539- Ebû Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:“Allah Teâlâ şöyle buyurdu: Namaz (sûresi olan fatihayı) kendimle kulum ara­sında yarıya taksim ettim. Hem kulumun dilediği şey onundur. Bir kul «elhamdu lillâhi rabbil-'âlemîn» dediği zaman Allah Teâlâ: Kulum bana hamd etti, der. «er-Rahmânir-Rahîm» dediğinde, Allah Teâlâ: Kulum bana sena etti, der. «mâliki yevmid-dîn» dediğinde Allah 'Azze ve Celle: Kulum beni yüceltti, der. «iyyâke na'budu ve iyyâke nesta'în» dediğinde, Allah 'Azze ve Celle: Bu, kulumla benim aramdadır; hem kulumun dilediği onundur, der. «ihdinas-sirâtal-mustakîm, sirâtallezîne en'amte 'aleyhim ğayril-meğdûbi 'aleyhim veled-dâllîn» dediğinde, Allah 'Azze ve Celle: İşte bu kulumundur. Hem kulumun dilediği onundur buyurur.”[461]

 

540- Muaz b. Cebel'den -Allah O'ndan razı olsun- rivayet edildiğine göre, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem O'nun elini tutup şöyle buyurdu: "Ey Muaz! Vallahi ben seni seviyorum. Vallahi ben seni seviyorum. Ey Muaz! Sana bir şeyler tavsiye ede­yim, onları her (farz) namazın sonunda oku, kat'iyyen terk etme: Allah'ım! Seni zikretmekte, sana şükretmekte ve sana güzelce ibâdet etmekte bana yar­dım et, dersin."[462]

 

541- Mehârik -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Bir adam Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme geldi ve şöyle dedi:

-Bir adam geliyor ve benim malımı istiyor.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Ona Allah’ı hatırlat” buyurdu.

-Şayet öğüt almazsa, dedi.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Çevrendeki Müslümanlardan yardım iste” buyurdu.

-Şayet etrafımda müslümanlardan kimse yoksa, dedi.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Devlet başkanından yardım iste” buyurdu.

-Şyet devlet başkanı bendne uzak durursa, dedi.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“O zaman malın için savaş. Öyle ki ahiret şehitlerinden olursun veya da malını onlardan korumuş olursun” buyurdu.[463]

 

542-  Âişe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Müşriklerden bir adam, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ile beraber savaşmak için ona katıldı. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Geri dön, ben bir müşrikten asla yardım isteyecek değilim."[464]

 

543- Enes ibn Mâlik’ten, -Allah ondan razı olsun- O şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Cuma günü hutbe verirken mescidde minberin yanındaki kapıdan bir adam girdi. Ayakta olduğu halde Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme yönelerek dedi ki: Ey Allah’ın Rasûlü! (Kuraklıktan dolayı) koyunlar helak oldu, insanların evlerindeki erzaklar azaldı. Allah’a dua etsen de yağmur indirse. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ellerini kaldırıp şöyle dedi: “Allah’ım! Bize yağmur ver! Allahım bize yağmur ver! Allahım bize yağmur ver!” Enes dedi ki: Vallahi bizler gökyüzünde ne toplu bir şekilde ne de ayrı bir şekilde duran bulut görüyorduk. Bizimle Sal dağı arasında bulutları görmemize engel olan hiçbir ev ve başka bir şey yoktu. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin arkasından kalkana benzer daire şeklinde bir bulut çıktı. Gökyüzünün ortasına geldiğinde yayıldı. Sonra da yağmur yağdı. Vallahi bizler yağmur bulutlarından dolayı güneşi diğer Cumaya kadar görmedik.

Haftaya Cuma günü olduğunda Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem hutbe verirken minberin yanındaki kapıdan bir adam girip ayakta olduğu halde O’na yönelip dedi ki: Ey Allah’ın Rasûlü! Çok yağmur yağması sebebiyle koyunlar helak oldu ve yollar kapandı. Allah’a dua etsende yağmuru durdursa. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ellerini kaldırıp sonra şöyle dedi: “Allahım! Yağan yağmuru üzerimize değil çevremize yağdır.” Bunun üzerine yağmur kesildi. Bizler Mescid’den çıkıp (bir haftadır gözükmeyen) güneşin altında yürüdük.[465]

 

544- Ömer ibnul-Hattâb -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Bedir günü olduğunda şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ashabına baktı. Onların sayısı üç yüz küsur kişiydiler. Müşriklere doğru baktı. Onların da sayıları binden fazlaydı. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem kıbleye doğru yöneldi. Ellerini uzattı, üzerinde ridası ve izarı vardı. Sonra da şöyle buyurdu:

“Allahım! Senin vaadin nerededir? Allahım! Vaadini yerine getir. Allahım! Şayet İslam ehlinden olan bu topluluğu helak edersen yeryüzünde bir daha asla ibadet edilmez.”

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Rabbine dua etmeye ve O’ndan yardım dilemeye devam ediyordu, öyle ki omzundaki ridası yere düşmüştü. Bunun üzerine Ebu Bekir geldi, ridasını yerden alıp omzuna koydu. Sonra da dedi ki:

-Ey Allah'ın Nebisi! Rabbine bu kadar yalvardığın yeter. Muhakkak ki O, sana olan vaadini yerine getirecektir.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şu âyeti indirdi: Rabbınızdan yardım istemiştiniz de, O, "birbiri arkasına göndereceğim bin melek ile sizin elbette yardımcınızım" diyerek sizin duanızı kabul etmişti.” (Enfal: (9). Bedir savaşında onlarla karşılaşılmış ve Allah müşrikleri hezimete uğratmıştı. Onlardan yetmiş kişi öldürülmüş, yetmiş kişi de esir düşmüştü.[466]  

 

545- ‘Ubâde b. es-Sâmit -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ebu Bekir şöyle dedi: -Kalkın da şu münafığa karşı Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi yardıma çağıralım.

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Bana karşı yardıma çağrılmaz. Ancak Allâh 'Azze ve Celle için yardıma çağrılır.”[467]

 

546- Abdullah b. Mesud -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allahım! Muhakkak ki ben, kovulmuş şeytandan, onun hemzinden, nefhinden ve nefsinden sana sığınırım"

İbnu Abbas şöyle dedi: Şeytanın hemzi mutedir. Onun nefsi şiirdir. Onun nefhi de kibirdir."[468]

 

547- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Yakın bir gelecekte birtakım fitneler olacaktır. Fitne zamanında ona karışmayıp oturan kişi, karışmak üzere ayakta durandan daha hayırlıdır. Ayakta duran yürüyenden daha hayırlıdır. Yürüyen, koşandan daha hayırlıdır. Her kim fitneye bulaşırsa, muhakkak fitneler onu helak eder.  Her kim de o fitne zamanı sığınacak bir yer bulursa, hemen oraya sığınsın ve fitnelere bulaşmasın."[469]

 

99- Ahret ile Alakalı İşlerde Allah İçin İstemenin Cevazı ve Dünya ile Alakalı İşlerde ise Bunun Haram Kılınması

 

548- Behz b. Hakîm, babasından, o da dedesinden bildirdiğine göre o şöyle dedi: Ben dedim ki:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Allah aşkına soruyorum, Rabbimiz seni ne ile gönderdi?

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“İslam” dedi.

-Ey Allah'ın Nebisi! İslam’ın alameti nedir? Dedim.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Yüzümü Allah’a çevirdim demen, namazı kılman ve zakâtı vermendir.”[470] 

 

549- Câbir b. Abdullah -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah'ın rızası için ancak cennet istenir."[471]

 

550- Yahya b. Sa‘îd -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem miraca çıkartıldığında cinden bir ifrit gördü. Ateşten bir meşale istiyordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem her dönmesinde onu görüyordu. Bunun üzerine Cibril O’na dedi ki: “Sana bazı kelimeler öğretmeyeyim mi ki onları söylediğin zaman onun meşalesi söner ve ağzının üstüne yere kapaklanır.” Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Evet, öğret” dedi. Cibril şöyle dedi: Şöyle de: Allah’ın Kerim Yüzü’ne sığınırım. Hiçbir iyi ve kötünün geçemeyeceği Allah’ın tam olan kelimelerine sığınırım. Gökten inen şerden, oraya çıkan şerden, yeryüzüne saçtığından ve oradan çıkanın şerrinden Allah’a sığınırım. Gecenin ve gündüzün fitnesinden Allah’a sığınırım. Gecenin ve gündüzün felaketlerinden Allah’a sığınırım. Başıma hayırdan başkasının gelmesinden sana sığınırım. Ey Rahman olan Allahım.”[472] 

 

551- Câbir ibnu Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: “De ki: Allah, sizin üzerinizden azab göndermeye kâdirdir.” âyeti inince Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Allahım! Senin vechine sığınırım" dedi.

“veya sizin ayaklarınızın altından” Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Allahım! Senin vechine sığınırım" dedi.

“ yahut sizi fırkalara ayırıp birbirinize düşürerek kötülüklerinizi birbirinize tattırmaya kadirdir!"“ Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Bu daha hafif veya daha kolaydır."[473]

 

552- Ebu Musa el-Eş‘arî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah’ın Vechi ile isteyen lanetlidir. Allah’ın Vechi ile istenen sonra da isteyene vermeyen ve ona kötü söz söyleyen lanetlidir.”[474]

100- Kim Allah için İsterse Ona Verin

 

553- Abdullah b. Ömer -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"Allah için size sığınan kimseye yardım edin. Allah için iste­yen kimseye verin. Sizi davet edenin dâvetine icabet edin, size iyilik yapanı mükâfatlandırın. Eğer onu mükâfatlandıracak bir şey bula­mazsanız, -karşılıkta bulunduğunuza kanaat getirinceye kadar- ona dua edin"[475]

 

554- İbnu Abbâs -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:"Dikkat edin insanların en şerlisini size haber vereyim mi?" buyurdu. Bizler de: Ver ey Allah'ın Rasûlü! Dedik. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kendisinden Allah rızası için bir şeyler istenmesine rağmen hiçbir şey vermeyen kimsedir."[476]

 

555- İbnu Abbâs -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Her kim Allah ismini vererek size sığınacak olursa ona yardım ediniz. Her kim sizden Allah rızası için bir şey isterse ona istediği şeyi veriniz."[477]

556- Aişe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Cevn’in kızı Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ile evlendirildi ve Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin huzuruna getirildi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ona yaklaşmak istediğinde: Senden Allah'a sığınırım, dedi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de:

-"Sen hakikaten sığınılacak bir makama sığındın! Ailenin yanına dön" buyurdu.

Başka bir lafızda ise şöyle buyurdu:

-"Sen hakikaten sığınılacak bir makama sığındın!"

Sonra da onun yanından çıkıp bizim yanımıza geldi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Ey Ebû Useyd! Sen bu kadına râzikiyye denilen beyaz keten kumaştan biçilmiş iki kat elbise giydir ve onu ailesinin yanına götür" buyurarak o kadını boşadı.[478]

 

101- İsimler ve Sıfatlar Tevhidi ve Bu Konuda Sapmaktan veya Onlardan Bir Şeyi İnkâr Etmekten Sakındırma

 

557- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bir adamı bir seriyyenin başında komutan olarak bir yere gönderdi. Bu adam emri altındaki askerlere namaz kıldırıyor ve namazında zamlı sureden sonra İhlâs Sûresi ile bitiriyordu. Onlar seferden döndükleri zaman bunu Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme haber verdiler. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: "Ona bir sorun bakalım, bunu neden yapmış?" buyurdu. Onlar da bunu ona sordular. O da şöyle dedi:

-Çünkü bu sure, Rahman’ın sıfatıdır. Ve ben o sureyi okumayı seviyorum. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de:

"Allah’ın da onu sevdiğini ona habere verin" buyurdu.[479]

 

558- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah'ın yüzden bir eksik olarak doksan dokuz ismi vardır. Kim bu isimleri sayarsa cennete girer."[480]

 

559- Abdulalh b. Mesud -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her kimi geçmiş veya gelecekle alakalı bir hüzün sararsa şu duayı okursa hüznünün yerini sevinç alır:

Allahım! Ben senin kulunum. Kulların olan anne ve babanın evladıyım. Alnım, senin elindedir. Senin emrin adaletlidir. Nefsini isimlendirdiğin veya Kitabında indirdiğin veya kullarından birine öğrettiğin veya da gaybi ilim olarak katında gizlediğin senin isminle Kurân’ı kalbimin baharı, göğsümün nuru kılmanı, hüznümün ve kederimin gitmesini dilerim.”

Denildi ki. Ey Allah'ın Rasûlü! Bunu öğrenmeyelim mi?

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Evet, bunu duyanın öğrenmesi gerekir.”[481]

                                           

560- Hadisin, Ebu Musa hadisinden İbnus-Sundî’de şahidi vardır. Senedi ise zayıftır. Ancak, Hafız İbnu Hacer bununla İbnu Mesud hadisini hasenlemiştir.[482] 

 

561- Âişe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Bir gece Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi yataktan kaybettim de kendisini araştırdım. Derken elim, secdegâhında iken onun ayaklarının altına doku­nu verdi. Ayakları dikilmiş; kendisi:

 “Allah'ım senin gadabından senin rızana; azabından da affına sı­ğınırım! Hem senden sana sığınırım!” Sana karşı senayı bitiremem! Sen kendini nasıl sena ettinse öylecesin!” diyordu.[483]

 

562- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bir şey yapmış ve onun yapıla bilineceğine dair ruhsat vermişti. Bir topluluk ise sanki o fiili kerih gördüler ve bundan kaçındılar. İnsanların bu durumu Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme ulaşınca Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem hutbeye çıktı. Allah’a hamd ettikten sonra şöyle buyurdu: "Vallahi ben Allah’ı onlardan en iyi bileni ve O’ndan en çok korkanı olduğum halde bazı topluluklara ne oluyor da benim yapmış olduğum bir şeyi yapmaktan kaçınıyorlar."[484]

563- Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kur'ân-ı Kerim hakkında şahsi kanaate dayanarak münakaşa etmek küfürdür."[485]

564- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "İsrâîloğulları’na: Beytu’l-Makdis kapısından secde ederek girin ve hitta (bağışla) deyin ki günahlarınızı bağışlayalım" Ancak onlar bunu değiştirdiler ve kalçaları üzere emekleyerek girdiler. Hitta yerine "Kıl çuval içinde hububat" sözünü söylediler."[486]

 

565- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dedi: Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu: "Âdemoğlu beni yalanlar, hâlbuki beni yalanlaması ona yakışmaz. Yine Âdemoğlu bana noksan sıfat isnat etti. Hâlbuki ona beni noksan sıfatla vasıflanması yakışmaz. Âdemoğlunun beni yalanlamasına gelince: Beni ilk defa yarattığı gibi, Allah beni öldükten sonra tekrar yaratamaz sözüdür. Hâlbuki ilk yaratma, benim üzerime ikinci defa yaratmaktan daha kolaydır. Âdemoğlunun bana noksan sıfat isnad etmesine gelince: Allah bir çocuk edin­di sözüdür. Hâlbuki ben tek olanım, samedim (her şeyden müstağni, her şey bana muhtaç), doğurmadım ve doğurulmadım ve hiçbir kimse benim dengim olmamıştır."

«Doğurmamıştır; doğmamıştır. Hiç kimse ve hiçbir şey O’na denk değildir.»[487]

 

566- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Şüphesiz Allah 'Azze ve Celle kıyamet gününde: Ey âdemoğlu! Ben hasta oldum da, sen beni ziyaret etmedin! diyecek. Âdemoğlu:

- Yâ Rabbi! Sen âlemlerin Rabbi olduğun halde ben seni nasıl olur da sana hasta ziyaretinde bulunabilirim? ce­vabını verecek. Allah 'Azze ve Celle:

- Bilmez miydin ki, filân kulum hasta oldu da sen onu ziyaret etmedin. Bilmez miydin ki, onu ziyaret etmiş olsaydın, beni onun yanında bulurdun, buyura­cak. Ey âdemoğlu! Senden yiyecek istedim; beni doyurmadın! diyecek. Âdemoğlu:

- Yâ Rabbi! Sen âlemlerin Rabbi olduğun halde ben seni nasıl doyurabilirim ki? diyecek. Allah 'Azze ve Celle:

- Bilmez misin ki, filân kulum senden yiyecek istedi, sen onu doyurmadın. Bilmez miydin ki, onu doyurmuş olsan; bunu benim katımda bu­lacaktın! buyuracak.

- Ey Âdemoğlu! Senden su istedim; bana su vermedin! diyecek. Âdemoğlu:

- Yâ Rabbi! Sen âlemlerin Rabbi olduğun halde ben sana nasıl su verebilirim? cevabını verecek. Allah 'Azze ve Celle: - Filân kulum senden su istedi; ona su vermedin! Ona su vermiş olsay­dın bunun karşılığını benim katımda bulurdun! buyuracaktır."[488]

                                      

567- Enes -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Kureyş kabilesi, içlerinde Suheyl b. Amr olduğu halde Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemle sulh yaptılar. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Ali'ye ;

“Besmeleyi (Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm) yaz!” buyurdu. Suheyl:

  Bismillâh'a gelince: Biz besmelenin ne olduğunu bilmiyoruz. Lâ­kin sen bizim bildiğimiz  “Senin adınla Allahım!”  ibaresini yaz! dedi.[489]

 

568- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"İbrahim aleyhisselam üç yalandan başka asla yalan söylememiştir. Bunlardan ikisi ise Allah'ın zâtında olmuştur."[490]

 

569- Ubey ibnu Ka’b, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemden Musa'nın Hızır ile olan kıssasını anlatırken O'nun şöyle buyurduğunu haber vermiştir: "Musa dedi ki: Ben Musa’yım. Hızır dedi ki: İsrailoğullarının Musa’sı mı? "Evet" dedi. Hızır dedi ki: Sen, Allah'ın sana öğrettiği Allah katından bir ilme sahipsin ki ben onu bilmiyorum. Ben de Allah'ın bana öğrettiği bir ilim üzereyim ki sen onu bilmiyorsun… Bu arada bir serçe gelip geminin kenarına konup denizden bir ya da iki damla su içti. Hızır dedi ki: Ey Musa! Allah’ın ilminin yanında benim ilmim ve senin ilmin ancak bu serçenin gagasıyla aldığı kadardır."[491]

 

570- Abdullah b. Mes'ud -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kalbinde zerre miktarı kibir olan kimse Cennete giremez."

Bir adam şöyle dedi: İnsan, elbisesinin güzel, ayakkabının güzel olmasını ister?

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Şüphesiz ki Allah güzeldir; güzelliği sever. Kibir; hakkı inkâr ve insan­ları küçümsemektir.”[492]

 

571- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah, mahlûkları yarattığı zaman kendi yanında Arş’ın üstünde olan kitabında ‘Rahmetim öfkeme gâlip olmuştur’ diye yazdı."[493]

572- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:  "Muhakkak ki Allah kıskanır, mümin de kıskanır. Allah'ın kıskanması, bir müminin Allah'ın haram kıldığı şeyleri yapmasıdır."[494]

 

573-Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu: Ku­lum bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir arşın yaklaşırım. Kulum bana bir arşın yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yü­rüyerek gelirse, ben ona koşarak gelirim!"[495]

 

574- Selman -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Şüphesiz Rabbiniz Tebârake ve Te'âlâ son derece hayâ ve kerem sahibidir. Kulu ona dua etmek için ellerini kaldırdığı zaman, o elleri boş çevirmekten hayâ eder."[496]

 

575- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"Allah bir kulu sevdiği zaman Cibril’i çağırır ve O'na: Allah falânı seviyor, onu sen de sev! der. Cibril de o kulu sever. Akabinde Cibril gök ehline: Allah falân kulu seviyor, onu siz de sevin! diye nida eder. Gök ehli de o kimseyi sever. Sonra yerdeki insanların gönlüne o kimse lehine kabul ve sevgi konulur da müslümânlar tarafından sevilir."

Muslim, rivayetinde şu ziyade de bulunmuştur: "Bir kula da buğzetti mi Cibril'i çağırarak: Ben filâna buğzediyorum, ona sen de buğzet! der. Ve Cibril ona buğzeder. Sonra semâ ehli arasında: Allah filâna buğzediyor, ona siz de buğzedin! diye seslenir. Onlar da kendisine buğzederler. Sonra o kul için yeryüzüne buğz konur."[497]

 

576-  Ali b. Ebî Tâlib -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem namaza kalktığı zaman şöyle derdi:"Allah'ım melik ancak sensin! Senden başka hiç bir ilâh yoktur. Sen, benim Rabbimsin. Ben de senin kulun! Nefsime zulmettim. Günâhımı da itiraf eyledim. Bütün günahlarımı bana bağışla! Çünkü günahları senden başka affe­decek yoktur. Beni ahlâkın en güzeline hidâyet buyur! Onun en güzeline senden başka hidâyet eyleyecek yoktur. Kötü ahlâkı benden def eyle! Onu senden başka benden def edecek yoktur. Senin emrine tekrar tekrar icabet eder; dinine tekrar tekrar tâbi' olurum! Bütün hayırlar senin elindedir. Şer sana ait değildir. Var­lığım seninledir; sonunda dönüşte sanadır. Mübareksin, yücesin senden mağfiret diler; sana tövbe ederim!"[498]

 

577-  Aişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem rükû ve secdelerinde şöyle dua ederdi:"Münezzehsin! Mukaddessin! Meleklerle Cebrail'in Rabbisin."

 

578- Avf b. Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem rükûsunda şöyle derdi:"Kahr ve kudret sa­hibi, izzet ve saltanat sahibi, ululuk ve azamet sahibi olan Rabbimi her türlü noksanlıktan tenzih ederim."[499]

      

579- Huzeyfe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her sanatçının sanatını da yaratan Allah’tır.”[500]

 

580- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah Azze ve Celle mahlûkatı yarattı. Bu yaratmayı yerine getirip tamamlayınca rahim/akrabalık ayağa kalktı da Rahman'ın ridâsının eteğini tuttu. Bunun üzerine Allah ona:

-Ne istersin? diye sordu. O da şöyle cevap verdi:

-Yâ Rabbi! Benim bu şekilde kalkmam, ilişkileri kesilen birinin kalkışıdır. Bunun üzerine Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu:

-Seninle bağ kuranlar ile bağ kurmama; seninle bağlarını koparanlarla bağlarımı koparmama razı olur musun?

O da şöyle cevap verdi:

-Elbette ey Rabbim.

Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu:

-"Bundan sonra akrabayla ilgilenmeyi devam ettirenlerle, devam ettirmeyip bu ilgiyi kesip koparanların hâli böyle olacaktır."[501]

 

581- Ebû Mes'ûd el-Ensârî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Bir kölemi kırbaçla dövüyor­dum. Derken arkamdan bir ses işittim:

"Bilmiş ol, ey Ebu Mesut ki, Allah senin üzerine, senin bu köle üze­rine olan kudretinden daha muktedirdir" di­yordu. Ben arkama döndüm ve O'nun Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem olduğumu gördüm. Bunun üzerine ben:-Ey Allah'ın Rasûlü! Bu köle Allah için hürdür.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem de şöyle buyurdu:

"Şayet böyle yapmamış olsaydın muhakkak ateş sana dokunurdu."[502]

 

582- Ebû Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bize yatağımıza uyumak için yattığımızda şöyle dememizi emrederdi:“Allahım! Ey göklerle yerin ve büyük arşın Rabbi! Ey bizim ve her şeyin Rabbi! Ey taneyi, çekirdeği yaran! Tevrat, İncil ve Furkan'ı indiren! Alnından tuttuğun her şeyin şerrinden sana sığınırım. Allahım! Evvel sen­sin, senden önce hiç bir şey yoktur. Âhir de sensin! Senden sonra hiç bir şey yoktur. Zahir sensin, senin üstünde hiç bir şey yoktur. Batın da sensin, senden gayri hiç bir şey yoktur. Bizim namımıza borcu öde! Ve bizi fakir­likten zengin kıl!”[503]

 

583- Enes -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin zamanında fiyatlar yükseldi, bunun üzerine:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Fiyatlara sınır koy, fiyatlar çok yükseldi dediler. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem de şöyle buyurdu:

“Fiyatları ayarlayan Allah’tır, genişletip çok çok veren Allah’tır. Rızık veren Allah’tır. Daraltıp kıtlık getiren Allah’tır, Ben, Allah’a yanımda kimsenin mal ve kan hakkı olmadığı halde ulaşmayı umarım.”[504]

 

584- Ebû Musa el-Eş'arî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem aramızda ayağa kalktı ve şu beş cümleyi söyledi:

“Şüphesiz ki; Allah Azze ve Celle uyumaz, zaten ona uyumak da ya­kışmaz. Tartıyı indirir ve kaldırır; gündüzün amelinden önce ona gecenin ameli, gecenin amelinden önce de gündüzün ameli arz olunur."[505]

 

585- Abdullah ibnu Ömer -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bir gün insanların içinde Mesih Deccal'i zikrederek şöyle buyurdu:

"Muhakkak ki Allah Tebârake ve Te'âlâ şaşı değildir. Mesih Deccal'in ise sağ gözü şaşıdır. Sanki onun gözü salkımdan fırlamış bir üzüm tanesi gibidir."[506]

 

586- İbnu Abbâs -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle derdi: "Allahım! Ancak sana teslim oldum; sana iman ettim; sana tevekkül eyledim; sana yöneldim ve ancak seninle düşmana karşı mücadele ettim. Allahım! Senin izzetine sığınırım. Senden başka hakkıyla ibadet edilecek başka bir ilah yoktur. Sen ki ebedi hayat sahibisin. Bütün insan ve cinler ölürler."[507]

 

587- Sevbân -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem namazından çıktığı za­man üç defa istiğfar eder ve:

“Allah'ım, selâm sensin; selâmet de ancak sendendir. Mübareksin. Ey Celâl ve İkram sahibi!”  derdi.[508]

 

588- Enes b. Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah'ın, tevbe ettiği vakit kulunun tevbesine sevinmesi, birinizin de­vesi üzerinde çorak bir yerde bulunup, devesi kaçtığı, üzerinde de yiyeceği içeceği bulunduğu ve ondan ümidini kestiği, nihayet bir ağaca gelerek göl­gesinde yattığı, devesinden ümidini kestiği, o bu halde iken aniden deve karşısına dikiliverdiği ve yularından tuttuğu, sonra sevincinin şiddetinden:

“Allahım! Sen benim kulum, ben de senin Rabbinim, dediği; sevin­cinin şiddetinden yanıldığı zamanki sevincinden daha çoktur.”[509]

 

589- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Allah iki kişiye güler: Birisi diğerini öldürür ve ikisi de cennete girer."

- Bu nasıl olur ey Allah'ın Rasûlü! Diye sordular. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

- "Bu Allah yolunda cihad eder ve şehid edilir. Sonra onu öldüren Allah’a tövbe eder ve Müslüman olur. Allah 'Azze ve Celle'nin yolunda cihad eder ve şehid edilir."[510]

 

590- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Gurbetteki adam aile efradının yanına döndüğü zaman kendisinin dönüşüyle, onlar sevindikleri gibi; Allah, mescidleri namaz ve zikir için vatan edinen, buralara devamlı giden her Müslüman adamın bu hali için sevinir.”[511]

 

591- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:  “Rabbimiz Tebâreke ve Teâlâ gecenin son üçte birinde her gece dünya semâsına iner ve şöyle der: Kim bana dua ederse ona icabet ederim. Kim benden bir şey isterse onu ona veririm. Her kim de benden bağışlanma dilerse onu bağışlarım.”[512]

 

592- Abdullah ibnu Mesud -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Kâbe’nin yanında ikisi Kureyş’ten diğeri de Sakîf kabilesinden -veya da ikisi Sakîfli, biri Kureyşli- üç kişi bir araya geldi. Onlardan biri şöyle dedi:

-Ne dersiniz? Bizim şu anda konuştuklarımızı Allah işitir mi?

Bir diğeri de şöyle dedi:

-Eğer açıktan söylersek işitir, gizli söylersek işitmez.

Üçüncüsü de şöyle dedi:

-Eğer açıktan söylediğimiz zaman işitmekte ise, muhakkak ki O, gizli söylediğimiz zamanda da işitir.

İşte onların aralarında konuştukları bu sözlere binaen Allah Azze ve Celle şu âyeti indirdi:

“Siz, kulaklarınızın, gözlerinizin ve derilerinizin sizin aleyhinize şâhidlik etmelerinden çekinmemiştiniz.” (Fussilet: 22)[513]

 

593- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şu âyeti okudu:"Allah size emanetleri ehline vermenizi, insanlar arasında hükmettiğiniz zaman da adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah bununla size ne güzel öğüt veriyor. Şüphe yoktur ki Allah, her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla görendir." (Nisa: 58) Sonra da şöyle dedi:

Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi başpar­mağını kulağının üzerine, onu takip eden (şahadet parmağını) da gözünün üzerine koyarak bu ayeti okurken gördüm.[514]

 

594- ‘Ukbe b. ‘Âmir -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi minber üzerinde şöyle buyururken işittim:“Muhakkak ki Rabbimiz işiten ve görendir.” Eli ile gözüne işaret etti.[515] 

 

595- Ebû Mûsâ el-Eş'arî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Bir yolculukta Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikteydik. Bizler bir vâdî üzerinde yükseldikçe "Lâ ilâhe illallâh" ve "Allâhu Ekber" diyerek seslerimizi yükseltiyorduk. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Ey insanlar! Nefislerinize yumuşak davranın! Şüphesiz sizler sağır ve gâib olan birini çağırmıyorsunuz. Muhakkak ki Allah sizinle beraberdir. Allah işitendir, yakın olandır."[516]

 

596- Abdullah ibnu Amr b. el-'Âs -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:“Şüphesiz ki, bütün Âdemoğullarının kalpleri bir kalp gibi Rahmanın parmaklarından iki parmağı arasındadır. Onu dilediği yere çevirir.”[517]

 

597- Abdullah b. Ömer -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah (Azze ve Celle) gökleriyle yerlerini iki eliyle tutacak ve: Allah benim! Melik benim! Buyuracaktır.”

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem o esnada parmaklarını Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem parmaklarını yumdu ve açtı. Hattâ minbere baktım, altından bir şey kıpır­dıyordu. Kendi kendime: Acaba bu minber Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi düşürecek mi, dedim.[518]

 

598- Abdullah b. 'Amr -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"Şüphesiz ki, adaletle iş görenler, Allah katında nurdan minberler üzerinde Rahman 'Azze ve Celle'nin sağında olacaklardır. Onun her iki eli sağdır. Bunlar, hükümlerinde ve aileleri ile velisi oldukları kimseler hakkında adalet gösterenlerdir."[519]

 

599- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah, Âdem'i yaratıp ruhundan ona üfürdüğü zaman Adem aksırdı ve Elhamdülillah diyerek Allah’ın izniyle, Allah’a hamdetti. Rabbi ona şöyle buyurdu: “Rabbin seni esirgesin ey Âdem. Meleklere veya meleklerden oluşan şu guruba git ve: “esselâmu aleykum” de. Onlarda: “ve aleykum selam ve Rahmetullah” dediler. Sonra Âdem Rabbine döndü, Rabbi buyurdu ki: “İşte senin selamın ve oğullarının kendi aralarında verip alacakları selam budur.”

Allah: İki avucu kapalı vaziyette Adem’e hangisini istersen seç buyurdu. Âdem de Rabbimin sağ elini seçtim dedi. Rabbimin her iki eli de sağdır ve mübarektir. Sonra Rab sağ elini açtı…"[520]

 

600- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu: Ey Âdemoğlu! Fakirlere sadaka ver ki ben de sana nimetimden vereyim. Muhakkak ki Allah’ın sağ eli doludur ve elindekini gece-gündüz infak etmesiyle, kullarına vermesi onu eksiltmez."[521]

 

601- Abdullah b. Ömer -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah 'Azze ve Celle Kıyamet gününde gökleri dürecek; sonra on­ları sağ eline alacaktır. Sonra: Melik benim; cebbarlar nerede? Nerede büyüklenenler? diyecektir. Sonra sol eli ile yerleri dürecek. Sonra: Melik benim. Cebbarlar nerede? Nerede büyüklenenler? buyuracaktır.”[522]

 

602- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Cennet ve cehennem birbirleriyle münâkaşa ettiler. Cehennem şöyle dedi: -Ben dünyada iken büyüklenen ve zorbalar için tahsis edildim.

Cennet de şöyle dedi:

-Bana ne oldu ki, bana insanların yalnız zayıfları ve dünyada iken insanlar katında değersizleri gi­riyor?

Allah Tebârake ve Teâlâ cennete şöyle der:

-Sen benim rahmetimsin, ben seninle kullarımdan dilediğime rahmet ederim.

Allah Azze ve Celle cehenneme de şöyle der:

-Sen ancak bir azabsın ve ben seninle kullarımdan dilediğime azab ederim.

Cennet ve cehennemden her birini dolmak hakkı vardır. Fa­kat cehennem dolmak bilmez, en sonu Allah ona ayağını koyar. O da:  yeter, yeter, der. İşte o zaman cehennem dolar ve bâzısı bâzısına büzülür. Allah Azze ve Celle yarattıklarından hiç birine zulmetmez. Cennete ge­lince, Allah Azze ve Celle, onun için onun boşluklarını doldur­mak için yeniden bir takım insanlar yaratır."[523]

 

603- Ebû Saîd el-Hudrî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Kıyamet günü Allah'ın görüleceğine dair hadisinde şöyle buyurdu: "O şöyle der: Sizinle O'nun arasında O'nu tanıyabileceğiniz bir alamet var mı? Onlar da es-Sâk (İncik) derler. Bunun üzerine Allah 'Azze ve Celle İnciğini[524] açar. Her mümin O’na secde eder."[525]

 

604-  Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Kıyamet günü Allah'ın görüleceğine dair hadisinde şöyle buyurdu: "Allah 'Azze ve Celle onların yanına O'nun suretini tanıdıkları şekli ile gelir ve: Ben sizin Rabbinizim, der.  Onlar da: Sen bizim Rabbimizsin, derler."[526]

 

605- Ebû Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Biriniz kardeşiyle kavga ettiği vakit yüze vurmaktan sakınsın. Muhakkak ki Allah, Âdem'i kendi suretine yaratmıştır.”[527]

606- İbnu Ömer -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Bir yüzün çirkin olduğunu söylemeyin. Muhakkak ki Âdemoğlu Rahman Te‘âlâ’nın suretinde yaratılmıştır.”[528] 

 

607- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- Âdem ile Mûsâ'nın birbirine hüccet getirip çekiştikleri hadiste şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Âdem O'na dedi ki: Ey Musa! Sen Allah’ın kelâmı ile seçip üstün kıldığı Musa'sın."[529]

 

608- Ebû Saîd el-Hudrî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:  "Allah Azze ve Celle, Âdem’e:

-"Ey Âdem!" diye seslenir. Âdem de:

-Buyur Allahım buyur! Emrine amadeyim! Bütün hayır senin ellerindedir, der. Bunun üzerine Allah Azze ve Celle bir ses ile:

-Muhakkak ki Allah sana zürriyetinden cehenneme girecekleri çıkarmanı emrediyor."[530]

 

609- İbnu Abbâs -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle duâ ederdi: “Rabbim bana yardım et, aleyhimde olacak şeylerde yardım etme. Bana yardım et aleyhime yardımcı olma. Bana zafer ver bana karşı olanlara zafer verme."[531]

 

610- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- Kıyamet günü Allah'ın görünmesi hadisinde şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: Allah 'Azze ve Celle kulun karşısına çıkarak:

- Ey kulum! Ben sana ikram etmedim mi? Seni reis yapmadım mı? Sa­na zevce vermedim mi? Sana at ve develeri musahhar kılmadım mı? Re­islik yapmana, ganimet malının dörtte birini almana müsaade etmedim mi? diyecek. O da:- Evet, ettin, cevâbını verecektir. Allah 'Azze ve Celle:

- Ya bana kavuşacağını aklından geçirdin mi? diye soracak. Kul:

- Hayır! cevâbını verecektir. Bunun üzerine Allah 'Azze ve Celle:

- İşte ben de senin beni unuttuğun gibi, seni unutuyorum, diyecek."[532]

 

611- Ahmed b. Hanbel, Muaz b. Muaz el-anberi’den, O da Hammâd b. Seleme’den, O da Sâbit el-Bunânî’den, O da Enes b. Mâlik’den, O da Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemden bildirdi. Rabbi dağda tecelli edince” (Araf: 143) âyeti hakkında şöyle dedi: Yani serçe parmağını dışarı doğru çıkardı. Babam dedi ki: Muaz bize gösterdi. Humeyd et-Tavîl ona dedi ki: Ey Ebu Muhammed! Bununla ne demek istiyorsun? O da şöyle dedi: Onun göğsüne şiddetli bir şekilde vurdu ve şöyle dedi: Sen kimsin ey Humeyd? Sen nesin ey humeyd? Enes b. Mâlik bunu bana Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemden bildiriyor ve sen: Ona ne istiyor, diyorsun.[533]     

 

102- Allah'ın Zâtı Hakkında Düşünmenin Yasaklanması ve İmanda Vesveseden Sakındırma

 

612- Abdullah b. Selâm -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah hakkında düşünmeyin, Allah’ın yarattıkları hakkında düşünün.”s[534]

 

613- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sizden birinize şeytân gelir ve: Şunu böyle kim yarattı? Şunu böyle kim yarattı? Bu sorular çoğalır hatta: Rabbini kim yarattı? diyerek vesvese verir. Kimin başına böyle bir şey gelirse şeytandan Allah’a sığınsın (Euzu billahi mineş-şeytanirracim desin) ve şeytanın tuzağı ve vesvesesine karşı uyanık olsun."

Muslim'de gelen rivayette ise: "Ben Allah'a iman ettim desin" şeklinde gelmiştir.[535]

 

614- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“İnsanlar bir birlerine suâl sormakta devam edecekler. Hattâ şu da söylenecek: Mahlûkatı Allah yarattı, ya Allah'ı kim yarattı? İşte kim bu türden bir şeye rastlarsa hemen: Ben Allah'a imân ettim, desin!”[536]

 

615- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin ashabından bazı kimseler gelerek O'na şunu sordular:- Gönüllerimizden öyle şeyler geçiyor ki, her hangi birimiz onları söylemeyi bile büyük (bir suç) sayıyor.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

- "Hakikaten böyle bir şey hissettiniz mi?" diye sordu. Ashab:

- Evet, dediler. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

- "İşte açık iman budur" buyurdu.[537]

 

616- Aişe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme içlerinde buldukları vesveseden şikâyet ettiler ve dediler ki:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Bizlerin içinden öyle şeyler geçiyor ki şayet bizden biri gökten yere atılması onu konuşmasından ona daha sevimli gelir.

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“O, apaçık imandır.”[538]

   617- Ahmed’de İbnu Abbas hadisine benzer rivayette Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allâhu Ekber! Vesveseye karşı hilesini geri çeviren Allah’a hamd olsun.”[539]

 

618- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Şüphesiz Allah benim ümmetimden içlerinden geçirdikleri şeyleri yapmadıkları veya yapmak istediği kötülüğü anlatmadığı veya yapmadığı [540]müddetçe cezalandırmaz."[541]

                                          

103-Allah 'Azze ve Celle'ye Yarattıklarından İzafe Edilen, Mülk ve Teşrif İzafesidir, Vasıf İzafesi Değildir

 

619- Ebû Hureyre ve Huzeyfe -Allah o ikisinden razı olsun- şefaat hadisinde şöyle dediler: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Onlar Musa'ya gelirler. O da: Ben onun sahibi değilim. Siz, Allah'ın Kelimesi ve Ruh olan İsa'ya gidin."[542]

 

620- Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:"Rüzgâr, Allah'ın rahmetindendir. (Mü'minlere) rahmet, (kâfirlere de) azab olarak gönderir. Bu sebepten dolayı rüzgâra sövmeyin. Şöyle deyin: Allahım! Bizler bu rüzgârın hayrını isteriz, şerrinden de sana sığınırız."[543]

621- Enes bin Malik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Şüphesiz insanlardan Allah’a yakın olanlar vardır." Sahabeler:

-Allah’a yakın insanlar kimlerdir? diye sordular. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

- "Allah'ın ehli ve has kulları olan Kurân ehlidir."[544]

 

622- İbnu Abbâs -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Hacer anamızın kıssasında şöyle buyurdu: "Melek, Hâcer’e dedi ki: Burada başımıza bir iş gelir diye korkmayın! İşte şurası Allah’ın evidir. O evi şu çocukla babası yapacaktır. Muhakkak ki, Allah o işin ehlini zayi etmez!"[545]

                    

623- Ali -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bana şöyle buyurdu: “Seni, bu ümmetin en kötüsü öldürecek. Tıpkı Allah’ın Devesi’ni, Semud kavminin Fulanoğullarından en kötüsünün boğazladığı gibi.”[546]

                                          

104- Doğru Tevil ile Yanlış Tevilin Arasını Ayırma

 

624- Câbir -Allah O'ndan razı olsun- Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin haccını vasfederken şöyle dedi:Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bizim aramızda olduğu halde O'na Kurân iniyordu. O, Kurân'ın tevilini biliyordu. O, Kurân'dan neyi amel etmiş ise biz de onunla amel ettik.[547] 

 

625- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem rûkü ve secdesinde çokça şöyle derdi: “Subhaneke Allâhumme Rabbenâ ve bi hamdike, Allâhummeğfirlî” (Rabbimiz olan Allah’ım! Hamd ile seni her türlü noksan sıfatlardan tenzih ederim. Allahım! Beni bağışla.)[548]

                                  

626- İbnu Abbas -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem elini omzumun zerine koydu. Sonra da şöyle buyurdu: “Allahım! O’nu dinde anlayışlı kıl ve O’na Kurân’ın açıklamasını (tefsirini) öğret.”[549]

 

627- ‘Ukbe b. ‘Âmir el-Cuhenî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:“Benim ümmetimin helâkı Kuran’da ve sütte olacaktır.”

Dediler ki:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Kitab ve süt nedir?

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Kurân’ı öğrenirler ve onu Allâh 'Azze ve Celle’nin indirdiği mananın dışında tefsirini yaparlar. Sütü severler. Böylelikle de köylere yerleşerek cemaati ve cumaları terk ederler.”[550]

 

105- Allah İçin Uluv ve İstiva'nın İspatı, Heva Ehlinin Bunu İstila Olarak Tahrif Etmelerine Reddiye

               

628- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem O’nun elini tuttu ve şöyle buyurdu: -“Ey Ebu Hureyre! Muhakkak ki Allâh 'Azze ve Celle gökleri, yerleri ve ikisi arasındakileri altı günde yarattı. Sonra da ‘Arş’a istiva etti.”[551]

 

629- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Rabbimiz Tebâreke ve Teâlâ gecenin son üçte birinde her gece dünya semâsına iner ve şöyle der: Kim bana dua ederse ona icabet ederim. Kim benden bir şey isterse onu ona veririm. Her kim de benden bağışlanma dilerse onu bağışlarım.”[552]

 

630- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah mahlûkları yarattığı zaman kendi yanında Arş’ın üstünde olan kitabında ‘Rahmetim öfkeme gâlip olmuştur’ diye yazdı."[553]

631- Abdullah b. Amr -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Merhametlilere Rahman olan Allah merhamet eder. Siz yeryüzündekilere acıyın ki gökte olan Allah da size acısın."[554]

 

632- Muâviye b. el-Hakem es-Sulemî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Benim bir cariyem vardı. Uhud ve Cevâniyye taraflarında koyunları­mı güderdi. Bir gün kendisini dolaşmaya gittim. Bir de ne göreyim!. Onun koyunlarından birini kurt götürmüş! Ben de Âdemoğullarından bir adamım. Onlar gibi ben de üzülürüm! Lâkin cariyeye öyle bir tokat attım ki!..

Müteakiben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme geldim. Bu yaptığı­mı bana fazla buldu. Ben:

Ey Allah'ın Rasûlü! O halde cariyeyi âzât edeyim mi? dedim.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

“Sen onu bana getir” buyurdu. Derhâl getirdim. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ona:

“Allah nerededir?” diye sordu. Câriye:

Göktedir... Cevâbını verdi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

“Ben kimim?”  dedi. Cariye:

Sen Allah'ın Rasûlü'sün! cevâbını verdi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

“Onu âzâd et; çünkü o mü'minedir” buyurdu.[555]

 

633- Ebû Saîd el-Hudrî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bana sabah akşam gökten haber geldiği ve gökte olanın emini olduğum halde bana güvenmiyor musunuz?"[556]

 

634- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, eğer bir adam karısını yatağına davet eder de kadın razı olmazsa, kocası ondan razı oluncaya kadar gökte olan Allah ona öfkelenir."[557]

 

635- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Her kim helal kazancın­dan bir tek hurma değerinde bir şey sadaka verirse -ki Allah Teâlâ'ya helâl olandan başkası yükselmez- şüphesiz Allah onu sağ eliyle ka­bul eder. Sonra o tek hurma kadar sadakayı, dağ gibi oluncaya ka­dar, sizin birinizin beygir yavrusunu dikkatle büyüttüğü gibi, sadaka sahibi için büyütür.”[558]

 

                                           106- Ğaybı Allah'tan Başka Kimse Bilmez

636- İbnu Ömer -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Gaybın anahtarları beştir ki, onları Allah'tan başkası bilemez. Rahimlerin ne artırıp ne eksilttiğini Allah'tan başkası bilemez. Yarın ne olacağını Allah 'tan başka hiçbir kimse bilemez. Yağmurun ne zaman geleceğini de Allah'tan başka kimse bilemez. Hiçbir nefis hangi yerde öleceğini bilemez. Allah'tan başka hiçbir kimse kıyametin ne zaman olacağını bilemez.”[559]

 

637- Âişe -Allah ondan razı olsun- Mesrûk'a şöyle dedi:Her kim sana Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin Rabbini gördüğünü söylerse muhakkak yalan söylemiştir. Allah 'Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: "Gözler O'nu idrak edemez." (Enam: 103). Her kim de O'nun gaybi bildiğini söylerse muhakkak yalan söylemiştir. Allah 'Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: "Allah'tan başka hiç kimse gaybı bilmez." (Neml: 65)[560]

 

638- Ummu Seleme şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ben sizin için Havz'ın başına önce varacağım. Sakın bi­riniz gelip de kaybolmuş deve kovulur gibi benden koğulmasın. Ben de: Bu neden dolayı, demeyeyim. Arkasından:

Sen hakikaten bunların senden sonra neler icat ettiklerini bilmez­sin! denilmesin. Ben de:

Uzak olsun! demeyeyim."[561]

 

639- Ummu Seleme -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bana sizden iki hasım gelir de, bazınız bazınızdan daha düzgün konuşmuş, hüccetini daha düzgün ifade etmiş olabilir. Ben de onun lehine hükmedebilirim. Kimin lehine bir Müslüman’ın hakkı ile hükmettimse, bilsin ki bu hak ateşten bir parçadır, onu almasın."[562]

107- Dilemede Şirk Koşmanın Haram Kılınması

 

640- Abdullah ibnu Abbas -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Bir adam, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme: Sen ve Allah dilerse, dedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sen beni Allah'a denk mi tuttun? Böyle deme. Yalnızca Allah dilerse, de."[563]

 

641- Aişe’nin anne tarafından kardeşi olan Tufeyl b. Sehbera bir rüya gördüğünü bildirdi:Rüyasında Yahudilerden bir topluluğa uğradı ve: Siz kimsiniz, dedi. Onlar da: Bizler Yahudileriz, dedi. Sizler, öyle bir kavimsiniz ki, Uzeyr’in Allah’ın oğludur, dememiş olsaydınız. Yahudiler de şöyle dediler: Sizler öyle bir topluluksunuz ki Allah ve Muhammed diledi dememiş olsaydınız. Sonra da hıristiyanlardan bir gurubun yanına uğradı. Sizler kimsiniz, diye sordu. Onlar da: Bizler Hıristiyanlarız, dediler.  Sizler öyle bir topluluksunuz ki, Mesih Allah’ın oğludur, dememiş olsaydınız. Onlar da dediler ki: Sizler öyle bir topluluksunuz ki Allah ve Muhammed diledi dememiş olsaydınız. Sabah olduğunda bunu haber verdi.  O da gelip Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme haber verdi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Bunu birine haber verdin mi” diye sordu. O da: Evet, dedi. Namaz kıldıkları zaman Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem onlar ahutbe verdi. Allah’a hamd ve sena ettikten sonra şöyle buyurdu: “Tufeyl bir rüya gördü ve sizden haber verene haber verdi. Sizler bir kelime söylüyordunuz ki hayâm beni sizden yasaklamama mani oluyordu. Allah ve sen diledin demeyin.”[564]

 

642- Huzeyfe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah ve falan kimse diledi demeyiniz. Fakat önce Allah sonra falan diledi, deyiniz." Bunu Ahmed, Ebu Davud ve İbnu Mace rivayet etmiştir. İbnu Mace'nin lafzı ise şöyledir: "Önce Allah, sonra da Muhammed dilerse, deyin."[565]

 

643- Kuteyle bintu Sayfiy el-Cuheniyye şöyle dedi:Bir rahip Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına geldi ve dedi ki:

-Ey Muhammed! Şayet Allah’a şirk koşmasanız sizler çok iyi bir kavimsiniz.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Subhânallâh! Nedir o?” diye sordu. Rahip:

-Sizler yemin ettiğinizde Kâbe’ye yemin olsun ki diyorsunuz, dedi.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bir müddet durduktan sonra şöyle buyurdu:

-“Bu onun dediği gibidir. Her kim yemin edecek olursa Kâbe’nin Rabbi adına yemin etsin.”

Rahip gene dedi ki:

-Ey Muhammed! Sizler çok iyi bir kavimsiniz! Bir de Allah’a eş kışmasanız!

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Subhânallâh! Nedir o?” diye sordu. Rahip:

-Sizler, Allah ve sen dilersen, diyorsunuz, dedi.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bir müddet durduktan sonra şöyle buyurdu:

-“Bu, onun dediği gibidir. Her kim Allah diledi derse, arasını ayırsın ve sonra da sen dilersen desin.”[566] 

 

108- Zamir'de Şirk Koşmak

 

644- Adiy ibnu Hatim -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Bir adam Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'in yanında hutbe okuyarak şöyle dedi: Her kim Allah ve Resulüne itaat ederse, muhakkak doğru yolu bulmuştur. Onlara isyan eden ise muhakkak sapmıştır.

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Sen ne kötü bir hatipsin! Her kim Allah'a ve Rasûlü'ne isyan ederse, de.”[567]

 

645- Enes ibnu Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Hayber günü, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Ebu Talha'ya şöyle nida etmesini emretti:

Muhakkak ki Allah ve Rasûlü evcil eşeklerin etini yasaklar. Muhakkak ki o, pisliktir.[568]

 

646-  Enes -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:   "Kimde şu üç haslet bulunursa îmânın tadını almış olur: Allah ve Rasûl'ü ken­disine başkalarından daha sevgili olmak; bir kimseyi yalnız  Allah için sevmek, (iman ettikten sonra tekrar) küfre dönmekten tıpkı ateşe atılacakmış gibi hoşlanmamak."[569]

647- Abdullah ibnu Mes'ûd -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem hutbe irad ettiği zaman şunları söylerdi:"Hamd sadece Allah'adır. O'ndan yardım ister ve O'nun bağışlamasını dileriz. Nefislerimizin şerrinden Allah'a sığı­nırız. Allah'ın hidâyete erdirdiği kimseyi sapıtacak kimse yoktur. Al­lah kimi şaşırtmışsa onu da kimse hidâyete erdiremez. Allah'tan başka ilâh olmadığına Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna şahitlik ederim. Allah onu kıyametin önünde korkutucu ve müjdeleyici ola­rak hak (din) ile göndermiştir. Kim Allah'a ve Resulü'ne itaat ederse doğru yolu bulmuştur. Kim de onlara isyan ederse (bilsin ki) o nefsin­den başka hiç kimseye zarar vermeyecektir. Allah'a hiçbir zarar ver­meyecektir."[570]

 

109- Allah 'Azze ve Celle'ye Özel Olan İsim ve Sıfatlarları İsim Olarak Kullanmanın Haram Oluşu

 

648- Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah katında isimlerin en hakir olanı (kralların kralı manasında) Melikul-Emlâk ismiyle isimlenen kimsedir."[571]

 Müslim de ise hadis şöyledir: “Kıyamet gününde Allah Teâlâ'nın en fazla öfkeleneceği en pis ve en kindar adam (kralların kralı manasında) Melikul-Emlâk adını takınan kimsedir. Allah'tan başka Melik yoktur.”[572]

 

649- el-Mikdâm b. Şureyh b. Hâni' -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Kendisi, kavmi ile beraber Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme gittiler. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem, kavminin onu Ebul-Hakem (hükmün babası) künyesi ile çağırdıklarını duydu. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem onu yanına çağırdı ve şöyle buyurdu:

"Muhakkak ki hakem (hüküm veren) Allah'tır. Öyleyse neden kavmin seni bu künye ile çağrıyorlar?" O da şöyle dedi:

Kavmim, bir şeyde ayrılığa düştükleri zaman, bana gelirler, ben de onların arasında hakemlik yapar, hüküm veririm. Bana gelen her iki gurup da bu hükümden razı olurlar.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Bu ne kadar da güzel bir şey. Senin kaç çocuğun var?"

-Benim Şureyh, Muslim ve Abdullah adlarında üç çocuğum var.

-"Onların en büyüğü hangisidir?"

-Şureyh'tir.

-"Öyleyse sen Ebu Şureyh'sin."[573]

 

650- El-Hakem b. Sa‘îd b. el-‘Âsî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Kendisi Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına geldi ve O’na selam verdi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ona: “İsmin ne” diye sordu. O da: el-Hakem, dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Sen Abdullah’sın” buyurdu. O da: Ben Abdullah’ım ey Allah'ın Rasûlü! dedi.[574]  

 

651- Hayseme b. Abdurrahman b. Sebra şöyle dedi: Babası Abdurrahman, dedesi ile beraber Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına gittiler. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ona: “Çocuğunun adı ne” diye sordu. O da:Azîz, dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Onu Azîz olarak isimlendirme. Lâkin Abdurrahman olarak isimlendir” buyurdu. Sonra da şöyle buyurdu:

“İsimlerin en hayırlısı Abdullah, Abdurrahman ve el-Hâris’tir.”[575]

 

110- Allâh 'Azze ve Celle’nin İsimlerinden Başka İsimlerle İbadet Etmenin Haram Kılınması ve Böyle Olmayan İsimlerin Değiştirilmesinin Farz Oluşu

 

652- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:“Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, çirkin isimleri değiştirirdi.” [576] Bundan daha çirkini ise isminde şirk olanlardır.

 

653- Ebu Şureyh -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına bir heyet geldi. Bir adamın Abdulhacer olarak isimlendirildiğini duydular. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “İsmin ne” diye sordu. O da: Abdulhacer, dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ona şöyle buyurdu: “Sen ancak Abdullah’sın.”[577]

 

654- Halîfe b. Hayyât şöyle dedi: Cahiliye döneminde Abdurrahman b. ‘Avf’ın ismi Abdulkâbe idi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem onu Abdurrahman olarak isimlendirdi.[578]

 

655- Semura b. Cundeb -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: “Âdem 'aleyhis-selâm oğlunun adını Abdulhâris koydu.” İbnu Cerir bunu sahih bir isnatla rivayet etmiştir. Bildiğim kadarıyla mefu olarak sahih değildir.[579]

 

111- Olan Şeyden Haber Vermenin Cevazı

 

656- Ebû İshâk -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Bir adam, Berâ ibnu Âzib'e -Allah ondan razı olsun- dedi ki:

-Sizler Huneyn günü Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'in yanından kaçtınız mı? O şöyle dedi:

-Ancak Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem kaçmadı. Hevâzin halkı iyi ok atan bir kabîle idi. Biz onlarla karşılaşınca, onların üzerine atıldık. Onlar bozguna uğradılar. Onların bu halleri üzerine Müslümânlar ganimetleri toplamak için dağıldılar. Bunu gören Hevâzin kabilesi bizi ok yağmuruna tuttular. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem savaş meydanından kaçmadı. O'nu beyaz katırının üzerinde ve Ebû Sufyân da katırın gemini tutuyor olduğu halde gördüm. Bu esnada Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

"Ben Peygamberim, bunda yalan yoktur. Ben Abdulmuttalib’in oğluyum" diyordu.[580]

 

657- Ebû Useyd -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim: "Ensâr evlerinin en hayırlısı Neccâr oğullarının evidir. Sonra Abdul-Eşhel oğullarının, sonra Hâris ibnu Hazrec oğullarının, sonra da Sâide oğullarının evidir.”[581]

 

112- Sakin Ola ki Sizden Biriniz: Kulum, Demeyin. Zira Hepiniz Allah’ın Kullarısınız

 

658- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 "Sizden biriniz kölesine: ‘Rabbini doyur, rabbine abdest aldır, rabbine su içir!’ diye hitâb etmesin. Köle de efendisine: ‘Efendim, mevlam’ desin. Sizden biriniz kölesine: ‘Kulum, cariyem! demesin. Ancak: ‘Kızım, oğlum, çocuğum! diye hitâb etsin."[582]

Ve Müslim’de: “Sakın biriniz benim kulum demesin! Zira hepiniz Allah'ın kullarısınız. Velâkin delikanlım desin! Köle de: Rabbim demesin, lâkin seyyidim (efendim) desin!”[583]

Başka bir rivayette: “Sakın biriniz kölesi ve cariyesi için kulum demesin. Hepiniz Allah'ın kullarısınız. Kadınlarınız Allah’ın kullarıdır.   Lâkin benim çocuğum, benim cari­yem, benim delikanlım, benim genç kızım desin.”[584]

Başka bir rivayette: “Bir köle efendisine: Mevlam, demesin. Sizin mevlanız Allah’tır.”[585]

 

659- Ebû Hüreyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem  şöyle buyurmuştur:"(Sizden) biriniz sahibi olduğu köle ve cariyesine: Kulum deme­sin. Köle olan kimse de erkek ve kadın (sahiplerine): Rabbim demesin. Sahip olan (sahip olduğu kimseye): Oğlum, kızım diye hitap etsin. Kendisine sa­hip olunan kimse de kadın ve erkek (sahibine): Efendim diye hitab etsin. Çünkü siz­ler kölesiniz. Rab de (rızık verip besleyip büyüten) Aziz ve Celil olan Allah'tır."[586]

 

660- Ebul-Melîh, babasından bildirdiğine göre o şöyle dedi: Huzeyl kabilesinden bir adam ortak olan bir köle üzerindeki payını azat etti. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “O kölenin tamamı hürdür. Allah’ın bir ortağı yoktur.”[587]

                                           

113- Selam Allah’ın Üzerine Olsun Demeyin

661- Abdullah ibnu Mesud -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Biz Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin arkasında namaz kılarken “kullarından Allah'a selâm, falan ve filâna se­lâm” derdik. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Selam Allah’ın üzerine olsun, demeyin. Selam, Allah’tır. Sizden biriniz namaz kıldığında şöyle desin: Ettehiyyâtu lillâhi vessalavâtu vettayyibât. Esselâmu aleyke eyyuhen-Nebiyyu verahmetullâhi ve berakâtuhu. Esselâmu aleynâ ve a’lâ i’badillâhissâlihin. (Bütün selamlar, salavât ve güzellikler Allah’adır. Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun ey Nebi! Selâm, bizim ve Allah’ın bütün salih kullarına ulaşır.) Çünkü bunu dedi mi, bu söz gökte ve yerde Allah'ın her salih kuluna isabet eder. Bundan sonra “Eşhedu ellâ ilâhe illalâh ve eşhedu enne Muhammeden abduhû ve Rasûlüh” (Ben şehadet ederim ki, Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek başka bir ilah yoktur. Ve yine şehâdet ederim ki Muhammed Allah’ın Kulu ve Rasûlü dür) desin. Sonra da kendisi dilediği şekilde dua etsin.”[588]

 

114- Sakın Ola ki Sizden Birisi: Ben Yetiştirdim, Demesin

 

662- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Sakın ola ki sizden biriniz: Bitki yetiştirdim, demesin. Lâkin: Toprağı sürüp işledim, desin.”

Ebu Hureyre şöyle dedi: Allâh ‘Azze ve Celle’nin şöyle buyurduğunu duymaz mısınız? “Toprağa ektiğiniz tohumdan haber verir misiniz? Onu yerde siz mi bitiriyorsunuz; yoksa asıl bitiren biz miyiz?” (Vakia: 63-64).[589]

 

115- Kendisinin Tabip Olduğunu Söyleyen Kimse

 

663- Ebû Rimse –Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Babam ile beraber Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin yanına geldim. Babam, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin sırtındakini gördü ve şöyle dedi:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Seni tedavi edeyim mi ben doktorum?

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Sen sadece hastaya yumuşak davranan, nezaket gösterensin. Tabip (hastalıktan kurtarıp arıtan ve iyileştiren) Allah’tır.”[590]

116- Sakın Ola ki Sizden Biriniz: Allah Senin Yüzünü Çirkinleştirsin (Allah seni her türlü hayırdan uzaklaştırsın) Demesin. Çünkü Onun Yüzü senin Yüzüne Benzemektedir

 

664- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Sakın ola ki sizden biriniz, senin yüzüne benzediği halde: Allah yüzünü çirkin kılsın, demesin. Muhakkak ki Allah Âdem’i kendi suretinde yaratmıştır.”[591]

 

665- Muaviye el-Kuşeyri -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Bizim birimizin üzerinde, hanımının hakkı ne­dir?" diye sordum. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Yediğin zaman ona da yedirmen, elbise aldığın zaman ona da almandır. Yüzüne vurup onu kötüleme (Allah seni ne çirkin yaratmış, deme), evin dışında onu terk etme."[592]

 

666- Ebû Hureyre –Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Sizden biriniz kardeşiyle kavga ederse yüzüne vurmasın. Çünkü Allah Âdem'i kendi suretinde yaratmıştır.”[593]

 

117- Her Kim Kıble Tarafına Tükürürse, Muhakkak Allah’a Eziyet Etmiştir

667- Ebû Sehle es-Sâib b. Hallâd -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:

Bir adam cemaate imam oldu ve Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bakıp durur­ken, kıbleye karşı tükürdü. Namazı bitirince Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

"(Bu adam bir daha) size namaz kıldırmasın" buyurdu

Bundan sonra o zat cemaate namaz kıldırmak istedi. Fakat ken­disine mâni oldular ve Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin dediği şeyi haber verdiler. Adam bu durumu Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme söyledi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: "Evet, sen Allah'a eziyet ettin" buyurdu.

Ebu Davud: “Allah’a ve Rasûlü’ne eziyet ettin” ifadesini ziyade etmiştir.[594]

 

668- İbnu Ömer -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"Kıbleye tüküren kimse kıyamet gününde (Allah'ın huzuruna) tükürüğü yüzünde olarak gelir.”[595]

 

669-  Huzeyfe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"Kıbleye tüküren kimse kıyamet gününde (Allah'ın huzuruna) tükürüğü iki gözünün arasında olarak gelir.”[596]

 

670- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem mescidin kıble­sinde bir balgam gördü. İnsanlara dönerek şöyle buyurdu: “Sizden birinize ne oluyor ki Rabbinin kıblesine dönüyor da önüne tü­kürüyor?! Hiç sizden biriniz kendisine doğru dönülüp de yüzüne tükürülmesini ister mi? O hâlde biriniz tüküreceği zaman sol tarafına, ayağının altına tükürsün! Buna imkân bulamazsa şöyle yapsın!”

 Kasım, elbisesine tükürmüş, sonra elbisenin iki tarafına birbiri üzerine ovuşturmuştur.[597]

 

671- Câbir -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Bize Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem elinde bir İbnu Tûb hurması dalı olduğu halde şu mescidimize geldi de mescidin kıblesinde bir tükürük gör­dü. Ve onu dalla sildi. Sonra bize dönerek:

- “Allah'ın kendisinden yüz çevirmesini hanginiz ister?” buyurdu. Biz ürktük. Sonra  (tekrar):

- “Allah'ın kendisinden yüz çevirmesini hanginiz ister?” buyurdu. Biz (yine) ürktük. Sonra:

- “Allah'ın kendisinden yüz çevirmesini hanginiz ister?” buyurdu. Biz:

- Hayır! Hiç birimiz (istemeyiz) ey Allah'ın Rasûlü! dedik. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: - “Gerçekten sizden biriniz namaz kılmaya kalktığı vakit şüphesiz kir Allah Tebâreke ve Teâlâ onun yüzünün olduğu taraftadır. Bu sebepten dolayı hiç kimse sakın yüzünün olduğu tarafa ve sağına tükürmesin. Sol tara­fına, sol ayağının altına tükürsün. Şayet muhakkak tükürmek zorunda kalırsa, elbisesiyle şöyle yapsın...” buyurdu. Sonra elbisesini bir bir üzerine kat­layarak:- “Bana bir zâferan gösterin!” dedi. Bunun üzerine mahalleden bir genç kalkarak evine koştu ve avucunda zâferanlı bir koku getirdi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem onu alarak dalın ucuna sürdü. Sonra onunla tükürüğün eserini sildi.Câbir şöyle dedi: Sizin mescidlerinize zâferanlı koku sürmeniz bura­dan kalmadır.

 

118- Zamana ve Rüzgâra Sövmenin Yasak Oluşu

 

672- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu: Âdemoğlu zamana söverek bana eza verir. Zaman benim. Her iş benim elimdedir. Geceyi de, gündüzü de ben evirip çeviririm."[598]

 

673- Muslim’de gelen rivayet ise şöyledir:“Sizden biriniz sakın: Vay zamanın musibetine! demesin. Çün­kü zaman benim, gecesini gündüzünü döndürürüm, dilediğim zaman ikisini de tutarım.” Başka bir rivayette: Zamana sövmeyin. Muhakkak ki zaman Allah’tır” buyurmuştur. [599]

 

674- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allâh 'Azze ve Celle şöyle buyurur: Kulum benden borç istedi ve bana vermedi. Kulum bana sövdü. Şöyle der: Vay o zamana, vay o zamana, der. Zaman benim.”[600]

 

675- ‘Ubey b. Ka‘b -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Rüzgâra sövmeyin. Hoşlanmadığınız bir şeyle karşılaştığınızda şöyle dua edin: Ey Rabbimiz! Bu rüzgârın hayrını, getireceği şeylerin hayrını, ne ile emredildiyse onun da hayrını senden diler, bu rüzgârın şerrinden, getireceği şeylerin şerrinden, ne ile emredildiyse onun da şerrinden sana sığınırız.”[601]

 

 

119- Bir Müçtehitlerin Hükmünü, Allah’ın Hükmü Olarak İsimlendirmenin Yasaklanması

 

676- Bureyde -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem, bir orduya veya bir seriyyeye komutan göndereceğinde ona şu şekilde tavsiyede bulunurdu: “Bir kaleyi kuşatır da, senden kendilerine Allah'ın hükmünü tatbik etmeni isterlerse, onlara Allah'ın hükmünü tatbik etme! Lâkin onlara kendi hükmünü tatbik et! Zira Allah'ın onlar hakkındaki hükmüne isabet edip etmeyeceğini bilmezsin!”[602]

 

120- Allah’a İsim ve Sıfatları ile Tevessül Etmenin Meşru Oluşu

 

 

677- Enes b. Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Kendisi, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ile birlikte otururken adamın biri namaz kılı­yordu. Adam namazdan sonra:

"Ey Allahım! Hamd ancak sanadır, senden başka ilah yoktur. Gökleri ve yeri yaratan, bol bol veren sensin ey Celal ve İkram sahi­bi! Ey Hayy diri ve kayyum! diyerek senden istiyorum" diye dua et­ti. Bunu duyan Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Şüphesiz Allah'a kendisi ile dua edildiği zaman mutlaka ka­bul ettiği ve istenildiğinde verdiği İsm-i ‘Azam duası ile dua etti."[603]

 

678- Mihcen b. el-Edra‘ -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem mescide girmişti ki teşehhüd halinde namaz kı­lan bir adam gözüne ilişti. Bu zat şöyle diyordu:Allah'ım! Ey tek olan, her ihtiyaçta kendisine müracaat edi­len, doğmayan, doğurmayan ve kendisinin hiç dengi olmayan Allah'­ım! Senden benim günahlarımı bağışlamanı istiyorum. Çünkü sen bağışlayıcısın, merhametlisin.

Bunu duyan Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem üç defa; "Muhakkak bağışlandı, muhakkak bağışlandı," buyur­du.[604]

 

679- ‘Ammâr -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şu dua ile dua ederdi:“Allahım! Gaybı bilmen ve yarattıklarının üzerine olan kudretin ile isterim. Şayet yaşamam benim için hayırlı ise beni yaşat. Şayet ölmem benim için hayırlı ise benim canımı al. Görünen ve görünmeyen yerde senden korkmayı dilerim. Öfke ve durgun halimde hak olan kelimeyi söylemeyi dilerim. Zenginlikte ve fakirlikte doğruluğu dilerim. Yüzüne bakmanın lezzetini ve sana kavuşmanın özlemini dilerim. Zarar verenin zararından, doğru yoldan ayıran fitneden sana sığınırım. Allahım! Bizi iman süsü ile süsle. Hidayete eren kullarından eyle.”[605]

 

680- Âişe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem geceleyin namaza kalktığı vakit na­mazına şu dua ile başlardı:

“Allah'ım! Ey Cebrail, Mîkâîl ve İsrafil'in Rabbi! Göklerle yerin yaradanı; görüneni ve görünmeyeni bilen Allah'ım! Kullarının ihtilâf ettikleri şeylerde, onların aralarında ancak sen hükmedersin. İhtilâf edilen hakka izninle beni hidâyet eyle! Çünkü dilediğini doğru yola ancak sen hidâyet eylersin!”[606]

 

121- Salih Amellerle Tevessül Etmenin Meşru Oluşu

 

681- İbnu Ömer -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Üç kişi sefere çıktılar. Yürürlerken yağmura tutuldular ve dağda bir mağaraya sığındılar. Bunlar orada iken bir taş düşüp mağaranın kapısını üzerlerine kapadı. Bunlar birbirlerine dediler ki:

-Hayâtınızda Allah için salih olarak işlediğiniz en hayırlı işi söyleyerek Allah'a dua edin. Umulur ki Allah, bizi buradan kurtarır. Onlardan biri şöyle dedi:

-Allahım! Benim yaşlı ihtiyar annemle babam vardı. Yine benim küçük çocuklarım vardı ve ben her gün koyunlarımla meraya çıkar, onları otlatır, sonra gelip sağardım. Sütü önce anne ve babama getirirdim de onlar içerlerdi. Sonra da o küçük çocuklarıma içirirdim. Bir gece eve geç geldim. Geldiğimde anne ve babamı uyumuş olduklarını gördüm. Daha onlar için süt sağdığım gibi süt sağdım. Anne ve babamın başı ucunda bekledim ve onları uyandırmak istemedim. Küçük çocuklarımı anne ve babamdan önce süt vermeyi istemedim. Ayak ucumda da çocuklar açlıktan ağlaşıyorlardı. O gece sabah olana kadar onlar uyudu, ben de başlarında bekledim. Allahım, sen çok iyi bilirsin ki ben bunu senin rızânı kazanmak için yaptım. Bunun için bu kayayı arala ki gökyüzünü görelim!

Bunun üzerine kaya biraz aralandı. (Ancak çıkacak kadar değildi.) Bunlardan bir diğeri şöyle dedi:

-Allahım! Ben, amcamın kızlarından birini, bir erkeğin kadınları sevdiği en şiddetli bir sevgiyle severdim. Ben, ona olan arzumu  söyledikçe o bana: Sen yüz dînâr vermedikçe bu arzuna kavuşamazsın, derdi. Ben bu parayı kazanmak için çalıştım, nihayet parayı biriktirip amcamın kızına getirdim. Arzumu yerine getirip onun iki ayağı arasına oturduğumda kız bana:

-Allah'tan kork ey Allah’ın kulu! Allah’ın koyduğu mührü bozma; o bekâret mührü yalnız hak yoluyla yani nikâhla açılır, dedi. Ben bu söz akabinde kalktım ve kızı bıraktım. Allahım, sen bilmektesin ki ben bunu senin rızanı kazanmak için yaptım. Bu sebepten dolayı bizi bu bulunduğumuz durumdan kurtar. Bunun üzerine kayanın üçte ikisi aralandı. (Ancak yine bir adam çıkacak kadar değildi.) Üçüncü kişi de şöyle dedi:

-Allahım! Ben bir ölçek darı ile bir işçi tutmuştum. Ben ona iş sonunda ücretini verdim, fakat o bu ücretini almaktan çekindi ve bırakıp gitti. Ben mevsiminde bu darıyı ektim. Nihayet mahsûlü ile bir sığır, bir de çoban satın aldım. Bir müddet sonra bu işçi geldi ve bana: Ey Allah'ın kulu, haydi benim hakkımı bana ver, dedi. Ben de ona: Şu sığırlara ve çobanına git; çünkü onların hepsi senindir onları al, dedim. O zât: Benimle alay mı ediyorsun! dedi. Ben: Hayır, seninle alay etmiyorum. Bunlar hakîkaten senindir, dedim. Gitti, bunları alıp götürdü. Allahım, Sen şüphesiz biliyorsun ki, ben bunu senin rızanı kazanmak için yaptım. Bu sebepten dolayı bizi içinde bulunduğumuz bu durumdan kurtar. Bunun üzerine kaya tamamen açıldı ve Allah onları bu durumdan kurtardı."[607]

 

682- Bureyde -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem, bir adamın şöyle duâ ettiğini işitti:“Ey Allah’ım! Ben senden istiyorum ki: Ben şahadet ederim ki senden başka hakkıyla ilah olmayan Allah’sın. Birsin, hiçbir şeye muhtaç olmayansın fakat herkes ve her şey sana muhtaçtır. Doğmamıştır, doğrulmamıştır. O’nun hiçbir ortağı yoktur.”Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Canım elinde olan Allah’a -veya Muhammed’in nefsi elinde olan Allah’a- yemin ederim ki bu adam Allah’tan, kendisine onunla duâ edildiği zaman mutlaka kabul edeceği ve kendisinden onunla istenildiği zaman mutlaka vereceği, ismi Azam duâsını yapmış oldu.”[608]

 

122- Salih Bir Kulun Duası ile Tevessülde Bulunmanın Cevazı 

 

683- Enes -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Ömer ibnul-Hattâb -Allah ondan razı olsun- kuraklık olduğunda Abbas ibnu Abdulmuttalib’ten yağmur duası yapmasını ister ve şöyle derdi: “Allahım! Biz peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem ile tevessülde bulunur ve sen bize yağmur verirdin. Şimdi biz sana peygamberimizin amcası ile tevessül ediyoruz. Bize yağmur ver.”Enes dedi ki: Bu duanın akabinde Allah yağmur indirirdi.[609]

 

684- Useyr b. Câbir -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Ömer b. Hattâb kendisine Yemenlilerin imdadı geldiği va­kit onlara: Uveys  b. Âmir aranızda mı? diye sorardı. Nihayet Uveys'e rastladı. Ve:

-Sen Uveys b. Âmir misin? diye sordu.  (O da):

-Evet! cevabını verdi.

-Murad kabilesinden sonra Karen'den mi? dedi. Uveys:

-Evet! cevabını verdi.

-Sende baras illeti vardı. Ondan iyileştin de yalnız bir dirhem yeri yara kaldı öyle mi? dedi. Uveys:

-Evet! cevabını verdi.

-Annen var mı? diye sordu. Uveys:

-Evet! cevabını verdi. Ömer:

-Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi:

-“Size Uveys b. Âmir Yemenlilerin imdat bölüğü  ile gelecek.  Kendisi Murad’dan sonra Karen’dendir. Onda baras illeti vardı. Bu dertten iyileşti. Ancak bir dirhem yeri kadar kaldı. Bir annesi vardır. Ona çok itaatkârdır. Allah'a yemin etse, kendisini mutlaka yemininde sâdık çıkarır. Sana istiğfar etmesine imkân bulursan bunu yap!” buyururken işittim. Benim için istiğfar ediver! dedi. O da Ömer için istiğfarda bulundu. Ömer ona:

-Nereye gitmek istiyorsun? diye sordu. Uveys:

-Kûfe'ye! dedi.

-Senin için oranın valisine mektup yazayım mı? dedi. Uveys:

-İnsanların el-ayak takımı arasında olmam benim için daha makbuldür, cevabını verdi.

Üseyr dedi ki: Ertesi yıl gelince Kûfe'nin eşrafından bir adam hacca gitti. Ömer'e rastladı. Ömer kendisine Uveys'i sordu. O zât:

-Ben onu evi perişan, eşyası az bir halde bıraktım, dedi. Ömer:

-Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi: “Size Uveys b. Âmir Yemenlilerin imdat bölüğü ile gelecek. Kendisi Murad’dan sonra Karen’dendir. Onda baras illeti vardı. Bu dertten iyileşti. Ancak bir dirhem yeri kadar kaldı. Bir annesi vardır. Ona çok itaatkârdır. Allah'a yemin etse, kendisini mutlaka yemininde sadık çıkarır. Sana istiğfar etmesine imkân bulursan bunu yap!” buyururken işittim, dedi. O zât Uveys'e gelerek:

-Benim için istiğfar et!  dedi. Uveys:

-Sen, hayırlı bir yolculuktan yeni geliyorsun, benim için sen istiğ­far et! dedi. O zât yine:

-Benim için istiğfar et, dedi. Uveys (tekrar):

-Sen hayırlı bir yolculuktan yeni geliyorsun. Benim için sen istiğ­far et!  Ömer'e rastladın mı? dedi. O zât:

-Evet! cevabını verdi. Bunun üzerine onun için istiğfar etti. Halk da onun kim olduğunu anladı. Müteakiben oradan ayrıldı.

Üseyr dedi ki: Elbisesi çizgili bir kumaştı. İnsan onu gördükçe: Acaba Uveys bu kumaşı nerden buldu? diyordu.[610]

685- Enes -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Annem Ummu Enes, beni Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına getirdi. Benim için başörtüsünün yarısını izâr, yarısını da ridâ yapmıştı.

-Ey Allah'ın Rasûlü! Bu oğlum Enes'cikdir. Onu sana getirdim. Sana hizmet eder. Onun için Allah'a duâ et! dedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Allah'ım! Bunun malını ve evlâdını çoğalt!” diye duâ etti.

Enes dedi ki: Vallahi malım pek çoktur. Çocuklarım ve çocukları­mın çocuklarının sayısı ise bugün yüz civarındadır.[611]

 

686- Osman b. Huneyf -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Gözleri görmeyen bir adam Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme geldi ve: “Allah’ın bana afiyet vermesi için bana duâ et” dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem de: “İstersen duâ edeyim ama sabretmen senin için daha hayırlıdır” buyurdu. Adam: “Duâ et” dedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem, ona güzelce abdest almasını ve şu duâlarla duâ etmesini emretti: “Allah’ım Rahmet Peygamberi Peygamberin Muhammed ile senden istiyor ve sana yöneliyorum. Bu ihtiyacım konusunda ben rabbime yöneliyorum. Allah’ım o Peygamberini bana şefaatçi kıl.” Bunu defalarca söyledi ve adam şifa buldu.[612]

 

687- Atâ ibnu Ebî Rabâh -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi:İbnu Abbâs, bana: Ben sana cennet kadınlarından bir kadın göstereyim mi? dedi. Ben:

-Evet göster, dedim. İbnu Abbâs şöyle dedi:

-Şu gördüğün siyahî kadın Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin yanına geldi ve şöyle dedi: Sara hastalığımdan dolayı bana kriz geliyor ve bu sebepten dolayı üstüm başım açılıyor. Benim bu hastalığıma şifa vermesi için Allah’a benim için dua et. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Dilersen sabret. Bu sabrının karşılığında sana cennet vardır. Dilersen sana şifa vermesi için Allah’a dua edeyim.

Bunun üzerine kadın şöyle dedi: Öyleyse sabredeyim. Ancak hastalığımdan dolayı kriz geldiği zaman üstüm başım açılıyor. Allah’a dua et de böyle bir durumda üstüm başım açılmasın. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem o kadın için dua etti.[613]

 

123- Allah 'Azze ve Celle'ye İhtiyacını İzhar Ederek Tevessülde Bulunmanın Meşru Oluşu

 

688- Câbir ibnu Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bize, Kurân’dan bir sûre öğretir gibi işlerimizin hayrını istemeyi yani istihâreyi öğretirdi. Şöyle buyurdu: “Sizden biriniz bir iş yapmaya niyetlendiğinde farz olmaksızın iki rekât namazı kılsın. Sonra da şöyle desin:

Allâhumme innî estahîruke bi i’lmike ve estagdiruke bi gudratik ve es eluke min fadlikel azîm fe inneke tagdiru vela agdiru ve  ta’lemu vela a’lemu ve ente a’llâmul ğuyûb. Allâhumme in kunte ta’lemu enne haze-l emra (kişi bu­rada hacetini söyler) hayrul-lî fî dînî ve meâşî ve â’gibeti emrî a’cilihî ve ê-cilihi fagdurhu lî ve yessir hu lî sümme bârik lî fîhi ve in kunte ta’lemu enne hazel emra şerrul-lî fi dînî ve meâ’şî ve a’gibeti emrî â’cilihi ve ê-cilihî fasrifhu a’nnî vasrifnî a’nhu vakdur liyel-hayra haysu kâne summe erdini bih.

“Allahım! İlminle senden işimin hayrını dilerim. Kudretinden güç ve senin fazlu kereminden dilerim. Çünkü senin gücün her şeye yeter, halbuki benim gücüm yetmez. Sen her gizli şeyi bilirsin, ben ise bundan âcizim. Allahım! Bu işim, dinim, geçimim, akıbetim (bugünüm ve geleceğim) için hayırlı ise onu bana nasib eyle, kolaylaştır ve onu bana mübarek kıl. Şayet bu işim, dinim, geçimim, akibetim için şerli ise, bunu benden, beni de ondan uzaklaştır. Hayır nerede ise onu bana ihsan eyle, sonra beni onunla hoşnud eyle.” Sonra o kimse haceti ne ise onu söyler.”[614]

 

124- İnsanlardan Birini Allah'a Karşı Şefaatçi Kılmanın Haram Kılınması

 

689- Cubeyr b. Mut'im -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin huzuruna bir bedevi geldi ve: Ey Allah'ın Rasûlü! Canlar son derece sıkıntıya girdi, çocuklar can verdi, mallar azaldı, hayvanlar helak oldu. Bizim için Allah'dan yağmur iste. Biz yağmurumuzun yağdırılması için seni Allah'a şefaatçi kılıyoruz. Allah'ı da sana şefaatçi kılıyoruz" dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem de! "Vay, yazık sana! Sen ne dediğini biliyor mu­sun?" buyurdu. Sonra: "Subhanallah" dedi ve böyle demeye devam etti. Nihayet Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin öfkesinin, azabın inebileceği endişesi sahabelerinin yüzünde belirmeye başladı. Sonra Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: "Vay sana! Allah, yarattıklarından hiç­birisi için aracı kılınamaz. Allah'ın şanı bundan yücedir. Vay sana! Sen Allah kimdir biliyor musun? Onun Arşı gökleri üzerinde şu şe­kildedir" buyurdu ve parmaklarıyla el boşluğu üzerinde kubbe gi­bi bir şekil yaptı ve: "Muhakkak ki Allah'ın arşı, tıpkı bir biniciden dolayı semerin gıcırdadığı gibi gıcırdar."[615]

 

125- Allah 'Azze ve Celle'den Gayrisine Yemin Etmek Haram Kılınmıştır, Çünkü Bu Şirktir

 

690- Abdullah ibnu Ömer -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem, Ömer ibnul-Hattâb'a bir kafile içinde giderlerken arkadan yetişti, o sırada Ömer, babası adına yemin ediyordu. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Dikkat edin! Muhakkak ki Allah sizleri babalarınızla yemin etmenizden yasaklamıştır. Her kim yemin edecekse Allah adına yemin etsin ya da sussun." Vallahi Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin bunu yasak ettiğini işiteli ne kendim için, ne de başkası namına bu yemini yapmadım.[616]

691- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Babalarınızın, annelerinizin ve putların adları ile yemin etmeyi­niz. Sadece, Allah'ın adı ile yemin ediniz. (Allah'ın adı ile de) ancak (sözünüzde) doğru olduğunuzda yemin ediniz."[617]

 

692- Bureyde -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: Emanete yemin eden, bizden değildir."[618]

 

693- Ömer ibnul-Hattâb -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Kendisi, babasının adına yemin edince Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem O’na şöyle buyurdu: “Şayet sizden biriniz Mesih’in adına yemin etse helak olur. Mesih ise sizin babalarınızdan daha hayırlıdır.”[619]

 

694- Abdurrahman b. Semûra -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Putlara ve babalarınıza yemin etmeyin!”[620]

 

695- Sâbit ibnud-Dahhak -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"Her kim İslâm’dan başka bir din üzerine (yani eğer böyle değilse Yahudi olayım, Hıristiyan olayım, diyerek) yalan yere ve kasten yemin ederse, o kimse dediği gibidir."[621]

 

696- Bureyde -Allah onlardan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Yemin edip de, "ben İslâm'dan beriyim" diyen kişi eğer yalan­cı ise dediği gibidir. Sadık ise, asla İslâm'a salim olarak dönmeye­cektir."[622]

 

697- Abdullah b. Ömer -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kim Allah’tan başkası adına yemin ederse kâfir veya müşrik olmuş olur."[623]

 

126- Allah 'Azze ve Celle'den Başkasına Yemin Etmenin Caiz Olduğunu veya da Sadece Kerih Olduğunu Söyleyenlerin Delilleri ve Onlara Verilen Cevap

698- Talha b. Ubeydullâh -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Necd ehlinden saçı darmadağın bir adam Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme geldi. Biz sesinin mırıltısını duyuyor; fakat ne söyledi­ğini anlayamıyorduk. Nihayet Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme yaklaştı. Meğer İslâm'ın ne olduğunu soruyormuş.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Gece ile gündüzde beş (vakit) namazdır” cevabını verdi. Adam:

“Bana bunlardan başka namaz var mı?” dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

“Hayır! Ancak kendiliğinden kılarsan o başka. Bir de Ramazan ayının orucu” buyurdu. Adam:

“Bana bundan başka oruç var mı?” diye sordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

“Hayır. Ancak kendiliğinden tutarsan o başka”  buyurdu.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ona zekâtı da söyledi. Adam:

“Bana bundan başka zekât var mı?” diye sordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

“Hayır! Ancak kendiliğinden verirsen o başka” buyurdu.

Talha dedi ki:

 Az sonra o zât:

"Vallahi bundan ne ziyâde yaparım ne de noksan!” diyerek dönüp git­ti. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Babasının üzerine yemin olsun ki eğer doğru söyledi ise felaha erdi.”[624]

 

699- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Bir adam Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme ge­lerek:-Benim güzel sohbet etmeme insanların en lâyık olanı kimdir? diye sordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Annendir!” buyurdu.

-Sonra kimdir? Diye sordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Sonra annendir!” buyurdu.

-Sonra kimdir? Diye sordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Sonra annendir!”  buyurdu.                              

-Sonra kimdir? Diye sordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Sonra babandır!” buyurdu.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Evet! Senin babanın üzerine yemin olsun ki sana mutlaka haber verilecektir!"[625]

 

700- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme bir adam gelerek şöyle dedi: -Ey Allah'ın Rasûlü! Sevap olarak hangi sadaka daha üstündür?

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Babanın üzerine yemin olsun ki sana mutlaka haber verilecektir. Sağlam, cimri olduğun, fakirlikten korktuğun ve zenginliğe tamah ettiğin hâlde verdiğin sadakadır. (Bu işi), can gırtlağa gelip de filâna şu kadar, filâna da şu kadar verilsin değinceye kadar geri bırakma. Dikkat et ki (O mal) zâten filânın olmuştur.”[626]

 

127- Allah 'Azze ve Celle'den Gayrisine Yemin Edenin Üzerine Ne Gerektiğinin Beyanı

 

701- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kim yemin eder ve yemininde “Lât ve Uzzâ adına” derse bu sözünün kefareti olarak hemen Lâ ilahe illallâh desin. Her kim de arkadaşına “Gel seninle kumar oynayayım” derse, o da hemen bir sadaka versin."[627]

 

702- Sa'd bin Ebî Vakkâs -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Ben henüz yeni müslüman olmuş iken bir defa Lât ve Uzzâ üzerine yemin ettim. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin ashabı bana şöyle dediler: Sen çok kötü bir şey söyledin. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına git ve O'na bunu haber ver. Biz ancak senin kâfir olduğun görüşündeyiz. Bunun üzerine ben de olayı Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme haber verdim. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bana şöyle buyurdu:

"Üç defa: Lâ ilâhe illallâhu vahdehû lâ şerîke leh (Allah'tan başka hakkıyla ibadet edilecek bir ilah yoktur. O birdir. O'nu hiçbir ortağı yoktur) de. Üç kere şeytandan Allah'a sığın (Euzu billâhimineş-şeytânir-racîm de). Sonra da üç kere sol tarafına tükür. Bir daha da böyle yapma."[628]

 

128- Allah 'Azze ve Celle'nin Sıfatı ile Yemin Etmek Meşrudur

703- Enes b. Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Cehennemlikler cehenneme atıldıkça cehennem: Daha var mı? der. Sonunda Allah Azze ve Celle ayağını cehenneme koyar. Cehennem de: İzzetine yemin olsun ki yeter, yeter, der ve bâzısı bâzısına toplanıp dürülür."[629]

 

704- Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: Cennet ile Cehennem arasında bir adam kalır. O adam der ki: -Ey Rabbim! Yüzümü ateşten döndür. İzzetine yemin olsun ki hayır, başka bir şey istemeyeceğim, der.

Allah Teâlâ ona der ki: “Bu istediklerin ve bununla beraber bir misli verildi.”[630]

705- Abdullah ibnu Ömer -Allah O'ndan ve babasından razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem çokça: "Ha­yır, kalpleri evirip çeviren Allah’a yemin ederim ki" şeklinde yemin ederdi.[631]

 

129- Ehli Kitaba Ne ile Yemin Ettirilir

 

706- Berâ b. 'Âzib -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına yüzü kömürle karar­tılmış, dayak vurulmuş bir yahudi getirdiler. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem yahudileri çağırarak:

-"Siz zina eden kimsenin haddini (cezasını) kitabınızda böyle mi bu­luyorsunuz?" diye sordu. Onlar da:

-Evet! dediler. Müteakiben onların âlimlerinden birini çağırdı ve:

-"Sana, Tevrat'ı Musa'ya indiren Allah aşkına soruyorum! Zina edenin haddini kitabınızda böyle mi buluyorsunuz?"  dedi. O:

-Hayır! Eğer bana bu sözle sormasa idin sana haber vermezdim! Biz onu recim olarak buluyoruz. Lâkin bu iş eşrafımız arasında çoğaldı. Artık o hale geldik ki, şerefli birini yakalarsak onu bırakıyoruz; zayıfı yaka­larsak ona haddi vuruyoruz. Dedik ki: Geliniz soyluya da, soysuza da tatbik edeceğimiz bir şey üzerine ittifak edelim! Ve kömüre boyamakla dayak vurmayı recmin yerine koyduk.

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Allahım! Senin emrini onlar öldürdüklerinde ilk ihya eden benim!"[632]

 

130- Allah'a Yemin Etmede Haram Olarak Gelen Şeyler ve Allah'ın Birini Affetmeyeceğine Dair Yemin Etmenin Haram Oluşu

 

707- Enes -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Rubeyyi'in kız kardeşi Ummu Hârise, bir insanı yaraladı. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin huzurunda dâvaya çıkmışlar. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: "Kısas yapılacak" buyurdu. Ummu Rabî':

-Ey Allah'ın Rasûlü! Hiç filân kadından kısas alınır mı! Vallahi ondan kısas alınmaz! Dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-"Subhânallah! Ey Ummu Rabi'! Kısas, Allah'ın Kitâbı'dır!" buyurdu.

Ummu Rabî': Hayır vallahi! Ondan ebediyyen kısas alınamaz! de­di. Bu sözü tekrar ede ede nihayet diyeti kabul ettiler. Bunun üze­rine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Gerçekten Allah'ın kullarından öylesi var ki, Allah üzerine yemin et­se, onu yemininde sadık çıkarırdı."

Buhari'de gelen rivayette yemin eden Enes b. Nadr'dır.[633]

 

708- Harise ibnu Vehb -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Kendisi Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işitmiştir: "Size cennet ehlini haber vereyim mi?" Evet ey Allah'ın Rasûlü! Dediler. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Her zayıf olan ve dünyada zayıflığından dolayı hor görülen kimsedir ki şayet o kimse yemin etse Allah Azze ve Celle onun yeminini yerine getirir."[634]

 

709- Cundeb b. Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Bir adam: Vallahi filânı Allah affetmez, dedi. Hâlbuki Allah Teâlâ: Kimdir o? Benim filânı affetmeyeceğime yemin eden! Ben gerçekten filânı affettim; senin amelini de mahvettim, buyurdu.”[635]

710- Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "İsrail oğullarının içinde biri hayra diğeri de şerre yönelmiş iki kişi vardı. Birisi günah işlemekle, diğeri de ibadetle meşguldü. İbadetle meşgul olan devamlı olarak diğerini günah işlerken görür ve (her defasında da ona): "Vazgeç" derdi. (Yine) bir gün (onu böyle) günah üze­rinde bulup ona "vazgeç" dedi o da:

-Benim karşımdan çekil, benim Rabbim seni benim üzerime bir gözetleyici olarak mı gönderdi? diye cevap verdi. Bunun üzerine (be­riki):

-Allah'a yemin olsun ki (böyle devam edersen) Allah seni affetmez yahutta seni cennete sokmaz, dedi. Bir süre sonra ikisi de vefat etti­ler ve Âlemlerin Rabbi huzurunda bir araya geldiler. (Yüce Allah) şu ibadete düşkün olana:

Sen benim kullarıma nasıl muamele yapacağımı kesinlikle biliyor muydun, yahut benim elimde olan tasarruf imkanına sahip miydin de kulum hakkında benim adıma böyle kesin bir hüküm verebildin, dedi.

Günahkâr olana:

Git rahmetimle cennetime gir, buyurdu. Diğeri için de: "Bunu cehenneme götürün" emrini verdi.

Ebu Hureyre dedi ki: "Nefsim elinde olan Allah'a yemin olsun ki sözü geçen âbid adam diğeri için böyle kesin bir hüküm vermekle öyle bir söz söylemiş oldu ki, bu kelime kendi dünyasını da âhiretini de he­lak etti."[636]

 

711- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Kendisi Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işitmiştir: "Bir kul, manasını ve nereye varacağını düşünmeden bir söz söyler de, o söz sebebiyle ateşin içinde, güneşin doğduğu yer ile battığı yer arasından daha uzak bir derinliğe kayıp gider!"[637]

 

131- Yeminleri Korumanın Farz Oluşu ve Yeminleri Korumak Allah 'Azze ve Celle'yi Yüceltmektir

712- Abdullah ibnu Mesud -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bir kimse, bir Müslüman’ın malını yalan yere yemin ederek alırsa Kıyamet günü Allah, kendisini öfkeli olarak karşılar." Sonra Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Allah'ın Kitâbı'ndan kendisini doğrulayıcı olarak şu âyeti okudu:

 “ Allah’a olan ahidlerinî ve yeminlerini  az bir ücret mukabili satanlar…” (Al-i İmran: 77)

Bu sırada meclise Eş’as ibnu Kays geldi ve:

-Ebû Abdurrahmân size neyi anlatıyor? Diye sordu. Onlar da: Şöyle şöyle, diyerek haber verdiler. O da şöyle dedi:

Ebu Abdurrahman doğru söylemiş. Bu âyet benim hakkımda indirildi. Şöyle ki: Bir adamla ara­mızda Yemen'de (münakaşalı) bir yer vardı. Onu Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme dava ettim. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: "Delilin var mı" diye sordu. Hayır! dedim. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-"O halde (hasmının)  yemini (lâzım)" buyurdu.

-(Yemin istenildiği takdirde) O yemin eder, dedim. O zaman Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Bir kimse, bir Müslüman’ın malını yalan yere yemin ederek alırsa Kıyamet günü Allah, kendisini öfkeli olarak karşılar." Akabinde şu âyet indi: “Allah’a olan ahidlerinî ve yeminlerini  az bir ücret mukabili satanlar…” (Al-i İmran: 77)[638]

 

713- Vâil b. Hucr -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Biri Hadramevt'den diğeri Kinde'den iki zat Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına geldiler. Hadramevt'ten olan:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Şu adam bana babamdan kalan bir yerimi gasb etti, dedi.

Kinde'den olan:

-O benim elimde, ekip biçtiğim bir yerimdir; bunun on­da hiç bir hakkı yoktur, dedi.

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Hadramevt'ten olana:

-“Bunun için delilin var mı?" diye sordu. Hadramevt'li:

-Hayır, dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Öyle ise senin için onun yemini vardır” buyurdu. Hadramevt'li:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Bu adam bir fâcirdir; verdiği yemine aldırış etmez; hiç bir şeyin günahından da sakınmaz, dedi.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Ondan sana bundan başka bir şey yoktur” buyurdu. Kindeli ye­min etmeye gitti. O gidince Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Dikkat edin! Eğer bu adam hakikaten şunun malını zulmen yemek için yemin ederse, huzuru ilâhiye mutlaka Allah'ın hışmına uğrayarak çıkar."[639]

 

714- Ebu Umâme -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her kim yemini ile bir müslümanın hakkını elinden alırsa o kimse için Allah cehennemi vacip kılmış cenneti de haram etmiş demektir.”

Bunun üzerine bir adam:

-Pek az bir şey olsa da mı ey Allah'ın Rasûlü!

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Misvak ağacından bir çubuk dahi olsa yine böyledir.”[640]

 

715- Abdullah bin Ömer -Allah O'ndan ve babasından razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah'a yemin eden bir kimse doğru söylesin. Kendisinin ikna edilmesi için Allah'a yemin edilen bir kimse, razı olsun! Yeminin gereğini kabul etsin. Allah adına yemin edilen anda rıza göstermeyen, gereğini kabul etmeyen kimse Allah'a yakın bir kul değildir.”[641]

 

716- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Yemin, yemin isteyenin niyetine göredir.”[642]

 

717- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Vallahi sizden biriniz hatası ortaya çıktığı halde ailesi hakkındaki yeminini sürdürmesi, yeminini bozup Allah'ın farz kıldığı keffâreti ver­mesinden daha günahtır."[643]

 

718- Adiy b. Hâtim -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Biriniz bir şeye yemin eder de ondan daha hayırlısını görürse he­men o yeminin keffâretini versin ve o hayırlı işi yapsın!”[644]

 

132- Allah 'Azze ve Celle'den Başkasına Secde Etmenin Haram Kılınması

 

719- Kays b. Sa'd -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Ben Hîre'ye geldiğim zaman Hîre'lilerin başkumandanlarına secde etmekte olduklarını gördüm ve kendi kendime Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem, secde edilmeye onlardan daha lâyıktır, dedim. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına gelip şöyle dedim:

-Hire'ye gitmiştim. Onları Hirelileri başkumandanlarına secde ederlerken gördüm. Ey Allah'ın Rasûlü, sen secde edilmeye onlardan daha layıksın.

 Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem de:

"Sen benim kabrime uğramış ol­san secde eder misin?" diye sordu. Ben de:

-Hayır, diye cevap verdim. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Bunu yapmayınız, eğer ben insanlardan birinin diğer biri­ne secde etmesini emredecek olsaydım kadınların kocalarına secde et­melerini emrederdim. Çünkü Allah kadınlar üzerine kocalar için bir hak koymuştur.”[645]

 

720- Enes b. Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Bir adam: Ey Allah’ın Rasûlü! Birimiz bir arkadaşı ile karşılaşınca ona eğilebilir mi? diye sordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-"Hayır" dedi.

-Adam onu kucaklar ve öper mi? diye sordu.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-"Hayır" dedi.

-Onunla tokalaşabilir mi?

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-"İsterse evet" buyurdu.[646]

 

721- Abdullah b. Ebî Evfâ -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Muaz b. Cebel Şam’dan geldiği zaman Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme secde etti. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Bu da nedir?” diye sordu. Muaz şöyle dedi:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Ben, Şam’dan geldim. Gördüm ki asilzade ve piskopos için secde ediyorlar. Ben de bunu sana yapmayı istedim. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Böyle yapma! Şayet ben bu türden bir secdeyi emredecek olsaydım, kadının kocasına secde etmesini emrederdim.”[647]

 

722- Muaz b. Cebel -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Kendisi Yemen’den döndüğünde şöyle dedi:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Ben Yemen’de bazı kimseler gördüm. Birbirlerine secde ediyorlardı. Biz de sana secde etmeyelim mi?Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Şayet bir insanın bir insana secde etmesini emredecek olsaydım kadının kocasına secde etmesini emrederdim.[648]

 

723- Enes b. Mâlik -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Bir insanın bir insana secde etmesi doğru olmaz.”[649]

 

724- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Bir kimsenin diğer bir kimseye secde etmesi gerekmez."[650]

 

725- Abdullah b. Mesud -Allah O'ndan razı olsun- Necaşi’ye gönderilme kıssasında şöyle dedi: Kureyş, ‘Amr ibnul-‘Âs’ı ve ‘Umâra b. el-Velîd’i hediyelerle birlikte Necâşi’ye göndermişti. İçeri girdiklerinde ona secde ettiler. Sonra onu sağına ve soluna koştular. Sonra ona dediler ki: Amcaoğullarımızdan birisi senin topraklarına girdi. Bizden ve dinimizden yüz çevirdi. O da:

-Nerede onlar? Diye sordu.

-Onlar, senin topraklarındadır, dedi. Onlar huzura getirildiler.

Cafer dedi ki:

-Bugün ben sizlerin sözcüsüyüm. Bana tabi olun.

Selam verdi ve secde etmedi.

Ona dediler ki:

-Sana ne oluyor da krala secde etmiyorsun?

-Bizler, Allah’tan başkasına secde etmeyiz, dedi.

-O nedir? Diye sordu.

-Allâh 'Azze ve Celle bize Peygamberi sallallâhu 'aleyhi ve sellemi gönderdi. Bize, Allah’tan başkasına secde etmememizi emretti..[651]

 

133- Yüceltmek Maksadı ile Bir Kimse İçin Ayağa Kalkmanın Haram Oluşu

 

726- Muaviye b. Ebi Sufyan -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:“Her kimi, insanların kendisi için kalkıp ayağa kalkmaları sevindirirse ateşteki yerine hazırlansın.”[652]

 

727- Ebû Umâme -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Bir gün Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bir bastona dayanmış olarak çıkıp yanımıza geldi. Biz de O'nu görünce ayağa kalktık. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 

“Fâris halkının İranlıların ulularını yüceltmek için ayağa kalktıkları gibi ayağa kalkmayın."[653]

 

728- Câbir -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem hastalandı, biz de o oturduğu halde arkasında namaz kıldık. Ebû Bekir Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin tekbirini cemaate duyuruyordu.Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bir ara bize bakarak ayak­ta kıldığımızı gördü, hemen bize işaret etti. Biz de oturduk ve namazı­mızı ona uyarak oturduğumuz yerden kıldık. Selâm verince şöyle buyur­dular:

“Demin nerdeyse İranlılarla, Romalıların yaptığını yapıyordunuz. Onlar kralları otururken ayakta dururlar. Siz öyle yapmayın. İmamlarınıza uyun. Şayet imam ayakta kılarsa sizde ayakta kılın, oturarak kılarsa sizde oturarak kılın."[654]

 

729- Enes -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin ashabına Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemden daha sevimli bir kimse yoktu. Fakat buna rağmen kendisini gördükleri zaman kendisi için ayağa kalkılmasından hoşlanmadığını bildikleri için ayağa kalkmazlardı.[655]

 

134- Koruma, İkram Etme ve Hoş geldin Demek Adına Bir Kimse İçin Ayağa Kalkmak Caizdir

730- Ebû Saîd el-Hudrî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Kurayza oğulları, Sa'd ibnu Muâz'ın hükmüne razı olup kalelerinden inince, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Sa'd'a haberci gönderdi. Akabinde bir merkep üzerinde geldi. Sa'd Mescid'e yaklaşınca Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Ensar'a:

-"Efendiniz -veya sizin en hayırlınız- içi ayağa kalkın!" buyurdu.

Sonra Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, Sa'd'a:

-"Bunlar senin hükmüne razı oldular" buyurdu. Sa'd:

-Ben bunlardan savaş meydanında savaşanların öldürülmesine, kadınları ve çocuklarının esîr edilmesine hükmediyorum, dedi.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Muhakkak sen onlar hakkında Allah'ın hükmüyle hüküm verdin" buyurdu.[656]

 

 

731- el-Misver b. Mahrame ve Mervan b. el- Hakem -Allah onlardan razı olsun- Hudeybiye anlaşmasını anlatırken şöyle demişlerdir:Urve, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'le olan sözüne devam etti. Konuşma esnasında her söz söyleyişinde eliyle Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'in sakalını tutuyordu.

O esnada Mugîre ibnu Şu'be -ki Urve'nin kardeşinin oğludur- başında miğferi ve elinde kılıcıyla Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin yanı başında O’nu koruyordu. Urve, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin sakalını tutmak için her elini uzatışında kılıcın kabzasıyla onun eline vuruyor ve Urve'ye:

-Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'in sakalından elini çek! diyordu.[657]

 

732- Kab b. Mâlik -Allah O'ndan razı olsun- tövbesi ile alakalı olayda şöyle dmiştir:Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına gittim ve Mescid'e girdim. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Mescid'de oturuyordu ve çevresinde de insanlar vardı. Talha b. Ubeydullah koşarak bana doğru geldi ve benimle tokalaşıp beni tebrik etti. Vallahi muhacirlerden onlardan başkası ayağa kalkmadı. Kab şöyle derdi: Talha'nın yaptığı bu hareketi hiçbir zaman unutmam.[658] 

 

733- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Şekil, yaşantı ve yol bakımından kalkış ve oturuş bakımından Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme kızı Fatıma’dan daha çok benzeyen bir kimse görmedim. Fatıma, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına girdiğinde Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ayağa kalkar, elini tutar, onu öper ve yerine oturturdu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem de O'nun yanına girdiğinde, Fatıma oturduğu yerden kalkıp aynı şekilde Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin elinden tutar, öper ve kendi yerine oturturdu.[659]

 

734- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bizimle bir mecliste oturup bizimle sohbet ederdi. (Meclisten) kalkınca biz de kal­kardık, hanımlarından birinin evine girdiğini görünceye kadar (kendisini takib ederdik.)[660]

 

135- Meşru Olan Teberrük

 

735- Avn ibnu Ebi Cuhayfe, babasından şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemi deriden yapılmış, kırmızı renkli kubbe şeklinde yapılmış (bir çadırın) içinde gördüm. Bilal’i, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin abdest aldığı suyu almış, insanlarda o abdest suyundan almak için uğraşırlarken gördüm. O sudan alan, onu vücuduna sürüyor, alamayan ise arkadaşının elindeki ıslaklıktan alıyordu.[661]

 

736- Enes b. Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem yanımıza girdi. Ve kaylûle uykusuna dalarak terledi. Annem bir kavanoz getirerek teri onun içine silmeye başladı. Derken Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem uyandı ve:

-“Ey Ummu Suleym bu yaptığın nedir?” dedi.

Annem:

-Bu senin terindir, onu kokumuza katıyoruz; o kokuların en güzel­lerindendir, dedi.[662]

Onun lafzında şöyle demiştir: Ummu Suleym geldi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem terlemiş; teri yatağın üzerindeki bir deri parçasına toplanmıştı. Derhal çantasını açarak bu teri kurulamağa ve onu kavanozuna sıkmaya başladı. Derken Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem uyandı ve:

-“Ne yapıyorsun ey Ummu Suleym?” dedi. Ummu Suleym:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Çocuklarımız için bunun bereketini umuyoruz, dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “isabet ettin!” buyurdu.[663]

 

737- 'Urve b. Mesud es-Sekafî -Allah O'ndan razı olsun- Hudeybiye zamanında Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin ashabından bahsederek şöyle demiştir:"Vallahi Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem her tükürdüğünde onlardan birinin eline isabet ediyordu ve onu yüzüne ve vücuduna sürüyordu."[664]

 

738- Sâib ibnu Yezîd -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Teyzem beni Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme götürdü de:-Ey Allah'ın Rasûlü! Gerçekten kız kardeşimin oğlu rahatsızdır, dedi. O da benim başımı sıvazladı. Ve bana bereket duasında bulundu. Sonra ab-dest aldı. Ve ben abdest suyundan içtim. Sonra arkasında ayakta durdum. Ve iki omzunun arasındaki çadır düğmesi gibi mührüne baktım.[665]

 

739- Enes b. Malik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem sabah namazını kıldığı vakit Medine'nin hizmetçileri içlerinde su bulunan kaplarıyla gelirlerdi. Kendisine hiç bir kab getirilmezdi ki, içine elini daldırmasın. Çok defa soğuk sabahta gelirler ve yine elini o kaplara daldırırdı.[666]

 

740- Câbir -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber bir savaşa katıldım. Dönüşte Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem arkamdan bana ulaştı. Ben bize ait olan bir su taşıma devesi üzerinde idim. Deve yorulmuştu, neredeyse yürüyemiyordu. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bana:

-"Senin devenin nesi var?" dedi. Ben:

-Yoruldu, dedim. Benim bu sözüm üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, arka tarafa geçti, deveyi azarladı ve ona duâ etti. Artık bundan sonra benim deve diğer develerin önünde olmakta devam etti; onların önünde yürüyordu. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bana:

 -"Deveni nasıl görüyorsun?" diye sordu. Ben:

 -"Senin duanın bereketiyle çok iyi, dedim.[667]

 

741- Abdullah ibnu Ömer -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Bizler Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin yanında oturduğumuz bir esnada kendisine hurma ağaçlarının tepelerinde yetişen hurma göbeği getirildi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ağaçların içinde bir ağaç vardır ki, onun yaprağı dökülmez. O ağaç Müslümanın misalidir. Onun hangi ağaç olduğunu bana söyleyin."  O ağacın hurma ağacı olduğu aklıma geldi ve: Ey Allah’ın Rasûlü! O hurma ağacıdır, demek istedim. Toplum içinde yaşça en küçük olan ben idim. Bu sebepten dolayı sustum. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: "O hurma ağacıdır" buyurdu. Bu, uymanın ve amel etmenin bereketidir.[668]

 

136- İnsanın Güç Yetirebildiğini Yapması Allah ve Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Muhabbetin Gerçekleştirmede Daha Derindir

 

742- Abdurrahman b. Ebî Kurâd -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Bir gün Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem abdest alıyordu. Ashabı da onun suyundan almaya çalışıyorlardı. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem onlara:

-“Böyle yapmanızın sebebi nedir?” diye sordu. Onlar da:

-Allah ve Rasûlü’nün sevgisi, dediler. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Her kimi Allah’ın ve Rasûlü’nün sevgisi veya Allah’ın ve Rasûlü’nün onu sevmesi sevindirirse konuştuğunda doğruyu konuşsun, kendisine verilen emaneti yerine getirsin, kendisine komşuluk yapana da iyi bir komşu olsun.”[669]

 

743- İbnu Şihâb şöyle dedi: Ensar’dan biri bana şunu haber verdi:Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem abdest almak veya balgam çıkardığında çevresinde Müslümanlar onun abdest alırkenki suyunu va balgamını alabilmek için acele ederlerdi. Abdest suyunu içerler ve bedenlerine sürerlerdi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem onların bunu yaptıklarını görünce:

-“Bunu neden yapıyorsunuz?” diye sordu. Dediler ki:

-Bundan temizlik ve bereket umuyoruz.

  Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Sizden her kim, Allah’ın ve Rasûlü’nün kendisini sevmesinden hoşlanırsa yalan konuşmasın, emaneti eda etsin, komşusuna kötülük etmesin.”[670] 

 

137- Yasaklanmış Teberrük

744- Ebû Vakîd el Leysî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Resulu Sallallahu aleyhi vesellem , Hayber’e çıktığında yolda müşriklerin silahlarını astıklarını bir ağaç olan “Zat-ü envat” adı verilen bir ağaca uğradı.

İnsanlar Ey Allah’ın Rasûlü! Dediler:

Onların Zat-ü Envatı olduğu gibi bize de bir “Zat-ü envat” tayin et dediler.

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

Sübhanallah dedi. Bu söz Musa’nın kavminin Musaya söylediği:

“…Ey Musa bize O insanların taptıkları ilahları gibi bir ilah yap…” (Araf: 138) söze benzedi. Ben nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki: Sizler kendinizden önceki Yahudî ve Hıristiyanların yoluna mutlaka uyacaksınız.”

 

745- Ma‘rûr b. Suveyd -Allah O'na rahmet etsin- şöyle dedi: Ömer ibnul-Hattâb ile beraber bir yolculuğa çıktık. Yolun bir kısmında bir mescid çıktı karşımıza. İnsanlar onda namaz kılmak için acele ettiler. Ömer:

-Bunlara ne oluyor? diye sordu. Onlar da:

-Bu mescidde Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem namaz kılmıştır, dediler. Bunun üzerine Ömer şöyle dedi:

-Ey insanlar! Sizden öncekiler bu türden bir şeye uydular ve oraları kiliseler edindiler. Her kime orada namaz kılmak gösterilmiş ise namazını kılsın. Her kime de gösterilmemiş ise devam etsin.[671] 

 

746- Nâfi‘ şöyle dedi: Ömer ibnul-Hattâb’a, altında Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme beyat edilen ağaca insanların geldiği haberi ulaştı. Bunun üzerine Ömer o ağacın kesilmesini emretti ve ağaç kesildi.[672]

 

138- Peygamberler ve Salihler Hakkında Aşırıya Gitmenin ve Onları Övmede İfratın Yasaklanması, Bunda Şirke Götüren Bir Vesile ve Övülen Kimse İçin Fitne Vardır

747- Abdullah ibnu Abbâs -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Nûh kavminde meydana gelen putlara tapma olayı onlar arasında sonradan olan bir olaydır. Ved putu, Devmetul-Cendel'de Kelb kabilesinin putu idi. Suvâ' putu, Huzeyl kabilesinin putu idi. Yeğûs putu ise, Murad kabilesinin putu idi. Sonra da Yemen'in Sebe' şehrinin yanında el-Cevf bölgesinde Ğutayf oğullarının putu oldu. Yeûk putu, Yemenli bir kabîle olan Hemdân'ın putu idi. Nesr putu ise, Himyer'in Zu1-Kelâ' ailesinin putu idi. Ved, Suva’, Yeğûs ve Yeûk Nuh kavminde yaşamış salih kimselerin isimleridir. Bu salih kimseler öldükleri zaman, şeytan o kavme geldi ve bu kimselerin putlarını yapıp meclislerine, toplandıkları yerlere dikilmesini vahyetti. Onlar da bunu yaptılar. O topluluk o putlara ilk etap da tapmadılar. Bu insanlar vefat edip de bu putların mahiyeti unutulunca bu putlara tapılır oldu.  (Hadisin geçtiği yer: Buhari 4920)

 

748- Ömer -Allah ondan razı olsun- minber üzerinde şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Hıristiyanların Meryem oğlu İsa’yı, O’nun ilah olduğunu iddia edip bâtıl ve aşırı şekilde övdükleri gibi, sizler de beni övmekte aşırıya gitmeyin. Ben ancak Allah’ın bir kuluyum. Bu sebepten dolayı bana Allah’ın kulu ve Rasûlü deyin." (Hadisin Buharide geçtiği diğer yerler: 2462, 3445, 3928, 4021, 6829, 7323)

 

749- Enes b. Mâlik -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Bir adam şöyle dedi: Ey Muhammed! Ey Efendimiz! Ey Efendimizin oğlu! Ey en hayırlımız! Ey En hayırlımızın oğlu!

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ey insanlar! Takvalı olun! Şeytan sizinle oynamasın! Ben Abdullah’ın oğlu Muhammed’im. Vallahi, Allah’ın beni indirdiği makamdan yukarı çıkarmanız benim hoşuma gitmez.”[673]

 

750- Abdullah İbn eş-Şıhhîr -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Babam dedi ki: Ben birgün Âmir oğullarının elçileriyle birlikte elçi olarak Allah Resulu Sallallahu aleyhi vesellem 'in huzuruna gitmiştim. Orada Allah Resulu Sallallahu aleyhi veselleme:

Sen bizim Seyyidimizsin, dedik de, Allah Resulu Sallallahu aleyhi vesellem :

Seyyid Allah'dır, buyurdu. Biz:

Sen bizim faziletçe en faziletlimiz, eşe, dosta iyilik elini uzatma ba­kımından da en üstünümüz sensin, dedik.

Bu sözünüzü söyleyiniz -yahutta- bu sözünüzün bazısını söyle­yiniz; fakat bir kısmını bırakınız, taki şeytan sizi bazı sözlerinizle ken­di yoluna sürüklemesin." (Hadisin geçtiği yer: Ebu Davud 4806)

 

751- Halid ibnu Zekvan dedi ki: Muavviz’in kızı Rubeyyi -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Düğünümün olduğu günün kuşluk vaktinde Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem benimim yanıma geldi ve senin benim yanıma oturuşun gibi döşeğime oturdu. O sırada bir takım kadınlar def çalıyorlar ve babalarının güzel taraflarını zikredip onlara dua ediyorlardı. Onlardan bir tanesi dedi ki: Bizim içimizde öyle bir peygamber var ki, yarın ne olacağını bilir. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Sakın böyle söyleme! Daha önce söylediğin sözleri söyle!" (Hadisin Buharide geçtiği diğer yer: 4001, 5147)

 

752- Ebû Mûsâ -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bir kimsenin diğer bir kimseyi övdüğünü ve onu överken de aşırıya gittiğini işitince şöyle buyurdu:

 

-"Siz o adamı helak ettiniz; veya: Adamın sırtını kestiniz." (Hadisin Buharide geçtiği diğer yer: 2663, 6060. Müslüm  3001)

 

753- Ebû Bekra -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin yanında bir adam, bir adamı övdü. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem birkaç kere sözünü tekrarlayarak şöyle buyurdu: "Bu çok şaşılacak bir şey! Sen arkadaşının boynunu kestin, sen arkadaşının boynunu kestin" Sonra şöyle buyurdu: "Sizden her kim din kardeşini ille de methedip övecekse: Falanca kişi hakkındaki zannım şudur ki, onun hesaba çekicisi Allah'tır. Ben, Allah'a karşı kimseyi tezkiye edemem. Onu şöyle şöyle kimse olduğunu sanıyorum, desin! Bu sözleri de şayet o kimsenin öyle olduğunu biliyorsa söylesin."

 

754- Muâviye -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Birbirinizi dalkavukça methetmekten sakınınız. Çünkü bu, boğazlamak yani methedileni bir nevi öldürmektir.”[674]

 

755- Mikdâd -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Şüphesiz ki, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Meddahları (övücüleri) gördüğünüz vakit, yüzlerine toprak serpin!” buyurdu.[675]

 

139- Şifa Veren Yalnızca Allâh 'Azze ve Celle’dir

756- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ailesinden birine rukye yapardı, sağ eliyle ona mesheder ve şöyle derdi: "Ey insanların Rabbi olan Allahım! Bu hastanın hastalığını gider, ona şifa ver, Şâfî olan, hastalara şifa veren ancak sensin. Senin şifandan başka ona şifa verecek kimse yoktur. Ona öyle bir şifa ver ki, hastalığından bir eser kalmasın."[676]

 

140- Rukye (Okuyarak Tedavi)

 

757- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Bir insan bir yerinden şikâyet ederse yahut kendinde yara veya yaralanma bulunursa Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem parmağı ile şöyle yapar­dı: Sufyân şehadet parmağını yere koymuş, sonra kaldırmış:

“Bismillâhi! Yerimizin toprağı, bâzımızın tükürüğü ile. Bununla hasta­mız Rabbimizin izni ile düzelsin diye” derdi.[677]

 

758- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem hastalandığı vakit O'na Cibril rukye yapar ve şöyle derdi: "Seni berî kılan, her hastalıktan sana şifâ veren, hasedliği kabardığı vakit her hasetçinin şer­rinden ve her nazarı değenin şerrinden emin eyleyen Allah'ın ismiyle."[678]

 

759- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem hastalandığı zaman kendisine İhlâs, Felak ve Nas sûrelerini okuyup avucuna üfler ve bununla vücudunun ulaşabildiği her yerini sıvazlardı. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin hastalığı ağırlaştığı zaman ben okurdum ve bereketini umarak eli ile sıvazlardım.[679]

 

760- Osman b. Ebil-'Âs es-Sekafî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Kendisi müslüman olalıdan beri vücudunda hissettiği bir ağrıdan dolayı Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme şikâyette bulundu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ona şöyle buyurdu:

“Elini vücudunun ağrıyan yerine koy ve üç defa Bismillah de. Yedi defa da hissettiğim ve sakındığım ağrının şerrinden Allah'a ve kudretine sığı­nırım, de!”[680]

 

761- Enes -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem, nazar değmesine, zehirli hayvan sokmasına ve sıraca hastalığına karşı rukye yapmaya ruhsat verdi.[681]

 

141- Şirk Olmadığı Müddetçe Rukye Yapmakta Bir Sakınca Yoktur

 

762- Avf b. Mâlik el-Eşca'î -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Biz câhiliyyet devrinde rukye yapardık. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Bunu nasıl görürsün, diye sorduk. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bana rukyenizi gösterin! İçerisinde şirk olmadıkça rukyede bir sakınca yoktur.”[682]

 

763- Şeffâ bintu Abdullah -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Kendisi, cahiliye döneminde rukye yapardı. İslam geldiğinde dedi ki:

-Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemden izin almadıkça rukye yapmayacağım.

Bunun için Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına geldi ve O’ndan izin istedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ona şöyle buyurdu:

“İçinde şirk olmadığı müddetçe rukye yapabilirsin.”[683]

 

764- Aişe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına tedavi veya rukye yapan bir kadın girdi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem oan: “Allah’ın Kitabı ile tedavi et” buyurdu.[684]

İbnu Hibban şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Allah’ın Kitabı ile tedavi et” derken şunu kastetmiştir: Onu Allah’ın Kitabı’nda mübah olan şeylerle tedavi et. Çünkü o zamanlar o topluluk, içinde şirk olan şeylerle tedavi ediyorlardı. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bu lafızla onları bu tür rukyeden yasaklamış ve içinde şirk olmaksızın Allah’ın Kitabı’nda mübah olan şeylerle tedaviyi emretmiştir.[685]

 

142- Rukye Yapmayı Âlimlere Arz Etmek Hakkında

 

765- Câbir b. Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem rukye yapmayı yasakladı. Derken Amr b. Hazm oğulları Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme gelerek:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Gerçekten elimizde bir rukye vardı. Akrep sokmasına karşı onu yapıyorduk. Sen de rukyeyi yasak ettin, dediler. Ve bu rukyeyi ona gösterdiler. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Bunda bir sakınca görmüyorum. Sizden her kim din kardeşine fayda verebilirce hemen fayda versin!"[686]

 

766- Câbir b. Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem, 'Umeys'in kızı Esma'ya şöyle buyurdu:

“Bana ne oluyor ki, kardeşim oğullarının cisimlerini erimiş görüyorum. Aceb bir hacetleri mi var?”  Esma:

-Hayır! (Yok!) Lâkin onlara çabuk nazar değiyor, dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Onlara rukye yap!” buyurdu. Esma:

-Ben kendisine arzettim, fakat O:

-“Onlara sen rukye yap!”   buyurdu.[687]

 

767- Muslim'de daha önce geçen Avf b. Mâlik hadisinde Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Bana rukyenizi gösterin!" buyurmuştur.[688]

 

143- Kendisine Rukye Yapılmasını İsteyenler

768- İbnu Abbâs -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bana ümmetler arz olundu. Bir ve iki peygamber kendilerine tabi olan bir gurupla geçiyordu. Bir peygamber beraberinde hiç kimse olmadığı halde geçiyordu. Bana büyük bir karaltı gösterildi. Ben: Bu nedir? Bu benim ümmetim mi? dedim. Bana: Bilakis bu Musa ve kavmi, denildi. Bana: Ufka bak, denildi. Başımı ufka doğru çevirdiğimde çok büyük bir karartı gördüm. Sonra bana gökyüzünün ufuklarında: Şuraya ve şuraya da bak, denildi. Çok büyük bir karartı ufku kaplamıştı. Bana: İşte bu senin ümmetin. Bunlardan yetmiş bin kişi hesapsız olarak cennete girecektir."

 Bu sözlerinden sonra Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem evine girdi ve onlara bu konuda herhangi bir açıklama yapmadı. Orada bulunanlar kendi aralarında konuşmaya başladılar ve dediler ki: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin bahsettiği o hesapsız cennete girecek kimseler bizleriz. Çünkü bizler Allah’a iman ettik ve peygamberin getirdiklerine tabi olduk. Veya da İslam’ın hakim olduğu bir zamanda doğmuşlardır. Çünkü bizler cahiliyede doğduk. Onların bu sözleri Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme ulaştı ve Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem dışarı çıkak şöyle buyurdu: "Onlar öyle kimselerdir ki, kendilerine rukye yaptırmak istemezler. Herhangi bir şeyin uğursuzluğunu kabul etmezler. Kendilerini ateşle dağlatmazlar. Onlar Rablerine tevekkül ederler."

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin bu sözü üzerine Ukâşe ibnu Mihsan: Ben onlardan mıyım ey Allah'ın Rasûlü! diye sordu. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de: "Evet, sen hesapsız cennete hesapsız girecek kimselerdensin" buyurdu. Bunun üzerine başka bir adam kalktı ve: Ben de onlardan mıyım? diye sordu. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem "Bu konuda Ukâşe seni geçti" buyurdu.[689]

 

769- Aişe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem hanımı Ummu Seleme'nin yüzü sararmış bir kız çocuğu gördü ve şöyle buyurdu: "Bu kız çocuğuna rukye yapın. Zira bu çocuğa göz değmiş."[690]

 

770- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bana, göz değmesine karşı rukye yapılmasını emretti.[691]

 

144- Rukye'den Elde Edilen Kazanç

 

771- Ebû Saîd el-Hudrî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin ashabından bazı kimseler bir seferde idiler. Arab mahallelerinden bir mahalleye uğrayarak onlardan kendilerini misafir etmelerini istedi­ler. Fakat onlar misafir etmediler. Ve bunlara:

-İçinizde rukye yapan biri var mı? Çünkü mahallenin efendisini zehirli hay­van sokmuştur. Yahut isabet almıştır, dediler. Sahabeden biri:

-Evet! cevâbını verdi ve o mahallenin efendisine giderek ona Fâtihâ Sûresi'Ni okuyarak ona rukye yaptı. Bunun üzerine adam iyileşti. Buna birçok koyun verdiler. Fakat o koyunları kabul etmekten kaçındı ve:

-Bu meseleyi Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme anlatacağım, dedi. Müteakiben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına geldi ve başından geçeni anlattı ve:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Vallahi Fatiha Sûresi'nden başka bir şeyle rukye yapma­dım, dedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem gülümsedi ve:

-"Onun rukye olduğunu nereden bildin?" dedi. Sonra da şöyle buyurdu:

"Onlardan koyunları alın ve sizinle beraber bana da bir hisse ayırın."[692]

 

772- İbnu Abbâs -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin ashabından bir gurup, su başında konaklamış bir topluluğun yanına uğradılar. O topluluğun içerisinde akrep tarafından sokulmuş ve tedavi edilmesi gereken biri vardı. Onlardan birisi sahabelerin yanına geldi ve:

-Sizin içinizde Rukye yapabilecek biri var mı? Bizim içimizden birini akrep zehirledi ve onun tedaviye ihtiyacı vardır, dedi. Sahabelerin içinden biri onunla beraber gitti ve o hastaya bir miktar koyun karşılığında Fatiha Sûresi’ni okuyarak rukye yaptı. Hasta da Allah’ın izniyle şifa buldu. Aldığı koyunlarla beraber arkadaşlarının yanına geldi. Arkadaşları onun yaptığı bu rukye karşılığında koyunları almasından hoşlanmadılar ve:

-Sen Allah’ın Kitabı’na mukabil bir karşılık, bir ücret mi aldın? dediler. Bu şekilde Medine’ye geldiler:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Bu adam Allah’ın Kitabı karşılığında bir miktar koyun aldı, dediler. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem onlara şöyle buyurdu:

-"Karşılığında ücret aldığınız vazifelerin en haklı olanı, Allah'ın Kitabı mukabilindeki ücrettir."[693]

 

773- Hârice b. es-Salt et-Temîmi'nin amcası İlâka b. Sahr şöyle dedi: Kendisi demirle bağlı deli bir adam bulunan bir topluluğa rast geldi. (Bu adamın) ailesi (ona):

-Bize anlatıldığına göre şu sizin arkadaşınız (Allah'tan bir takım) hayır (lar) getirmiş. Se­nin yanında bu deliyi tedavi edecek bir şifa var mı?" diye sordular. (İlâka sözlerine devam ederek olayı şöyle anlattı):

-Bunun üzerine ben de (deliye) üç gün boyunca günde iki sefer Fâtihâ Sûresi'ni okudum. Adam da iyileşti. Kendisine yüz koyun verdiler. Bunun üzerine o, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına geldi ve olayı anlattı. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ona şöyle buyurdu:

"Bâtıl bir şey okuyup üfleme karşılığında (ücret alıp) yiyen kimse (kuşkusuz bunun günahını çekecektir. Sen ise) hak olan bir duayı okuyup üfleme ile (yaptığın) tedavi karşılığında (aldığın üc­reti) yiyorsun.[694]"

 

145- Meşru Olan Sığınma

 

774- Ebû Ayyaş -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:  "Her kim sabaha eriştiğinde "lâ ilahe illâhü vahdehû lâ-şerike leh lehul mulku ve lehul hamdu ve huve alâ kulli şey'in kadîr (Allah'tan başka hakkıyla ibadet edilecek ilah yoktur, O, tekdir ve ortağı yoktur. Mülk O'nundur, hamd de O'na mahsustur ve O her şeye kadirdir) derse (bu zikir) onun için (sevab bakımından) İsmail 'aleyhis-selâmın evladından bir köle âzad etmeye denk olur ve ayrıca o kimse için on iyilik (sevabı) yazılır, on (küçük) günahı silinir. (Cennetteki yeri) on derece yükseltilir. Akşa­ma kadar şeytandan korunmuş olur. Eğer bu kelimeleri akşamleyin söyleyecek olursa onun için aynı şeyler sabaha kadar da olur."[695]

 

775- Sa'd ibnu Ebî Vakkas -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim: "Kim her gün sabahleyin Medine'nin en iyi ve en yumuşak hurması olan acve hurmasından yedi adet yerse, o gün içinde o kimseye zehir ve sihir zarar vermez."[696]

776- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Bir adam Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme gelerek:-Ey Allah'ın Rasûlü! Dün akşam beni sokan bir akrepten neler çektim! dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Akşamladığın zaman 'Allah'ın tam olan kelimeleriyle yarattıklarının şerrinden O'na sığınırım' deseydin; sana zarar vermezdi.”[697]

 

146- Zorunlu Olur ve Faydası da Olacaksa Ateşle Tedavinin Cevazı, Faydası Bilmeyenin veya da Zararını Bilenin Ateşle Dağlanmasının Haram Oluşu, Sağlıklı Bir Kimsenin Hastalığa Yakalanmaması İçin Ateşle Dağlanmasının Haram Oluşu, Ateşle Dağlanmanın Hastalıktan Kurtulmak İçin Bir Sebep Olduğuna ve Şifa Verenin Allah Olduğuna İnanmanın ise Farz Oluşu

 

777- İbnu Abbâs -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Şifâ üç şeydedir: Hacamat olmakta veya bal şerbeti içmekte veya ateşle dağlamakta. Ben ümmetimi ateşle dağlamaktan yasaklıyorum."[698]

 

778- Câbir ibnu Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim: "Şayet bir şeyde deva varsa veya bir şeyde deva olacaksa, bir hayır var ise bu hacamat olmakta, bal şerbeti içmede ve tedaviye uygun ateşle dağlamakta vardır. Ancak ben ateşle dağlamak suretiyle yapılan tedaviyi sevmiyorum."[699]

 

779- 'İmrân b. Husayn -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem, ateşle dağlamak suretiyle tedaviyi yasakladı. Bunun üzerine bizler de başımıza bir hastalık geldi ve ateşle dağlayarak tedavi ettik fakat ne kurtulabildik ne de başarılı olabildik.[700]

 

780- 'İmrân ibnu Hu­sayn -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Bir zaman­lar bana –melekler tarafından- selam verilirdi. Nihayet ben dağlanmak suretiyle te­daviye kalkışınca selâm kesildi. Sonra dağlanmayı bıraktım, selam ver­me işi yine devam etti.[701]

 

781- Muğîre b. Şu’be -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Kim dağlanmak suretiyle tedavi olmaya çalışırsa ve muska taşıyarak tedavi olmak isterse Allah’a tevekkül etmekten uzaklaşmış demektir.”[702]

 

782- Abdullah b. Mesud -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Bir topluluk Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanın ageldiler ve:-Bir arkadaşımız hastadır, onu ateşle dağlayalım mı? dediler. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem sustu. Sonra:-Onu ateşle dağlayalım mı? dediler. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem sustu. Sonra şöyle buyurdu: -“Onu ateşle dağlayın ve kızgın taşla ısıtın.”[703]

                           

783- Câbir b. Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Sa'd b. Muâz can damarından vuruldu da, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem onu elindeki uzun demirle dağladı. Sonra şişti. Ve onu ikinci defa dağladı.[704]

 

784- 'İmrân b. Husayn -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Ümmetimden yetmiş bin kişi hesaba çekilmeksizin cennete gire­cektir.” Ashab:

-Onlar kimlerdir ey Allah'ın Rasûlü! dediler. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 “Onlar vücutlarını (kızgın demirle) dağlamayanlar; kendilerine rukye yapılmasını istemeyenler ve ancak Rablerine tevekkül edenlerdir.”

Bunun üzerine Ukkâşe ayağa kalkarak:

-Allah'a dua et de beni de onlardan eylesin dedi,

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

“Sen onlardansın”  buyurdular. Arkasından bir zat kalkarak:

-Ey Allah'ın Nebisi! Allah'a dua et de beni de onlardan eylesin dedi.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

“Bu hususta Ukkâşe seni geçti” buyurdu.[705]

 

147- Muska (Nazarlık ve Tılsım) Takmanın Haram oluşu ve Bunun Şirk Olduğunun Beyanı

 

785- ‘Ukbe b. ‘Âmir -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme bir heyet geldi. Onlardan dokuzu ile beyat etti birini ise bıraktı. Dediler ki:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Dokuzuna beyat verdin, birini ise terk ettin? Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Onun üzerinde muska var.” Elini girdirdi ve onu kopardı. Sonra da ona beyat verdi ve şöyle buyurdu:

-“Her kim korunmak için bir muska asarsa şirk koşmuştur.”[706]

 

786- Bekr b. Sevâde, Suda’dan bir adamdan bildirdi:Biz on iki kişi Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına geldik. Ona beyat ettik. Bizden biri ile beyat etmedi. Biz dedik ki:

-Ona beyat ver ey Allah'ın Rasûlü! O da şöyle buyurdu:

-“Üzerindekini koparıp atmadıkça ona beyat vermem. Bu tip bir şey onun üzerinde olduğu müddetçe o müşriktir.”[707]

787- Abdullah b. Mes'ud'un hanımı Zeyneb -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Abdullah, eve gireceği zaman bizden görmek istemediği bir şeyle karşılaşmamak için (geldiğini sezdirmek için) öksürüp sesle­nirdi. Yine bir gün kapının yanında öksürdü. O anda benim yanımda hurma denilen bir veba hastalığından dolayı bana rukye yapıyordu. Hemen o kadını yatağın altına sakladım. Abdullah b. Mesud içeri girdi. Benim yanıma oturdu. Boynumda bir ip gördü. Bu nedir? Diye sordu. Ben de: Benim için okunmuş bir iptir, dedim. Abdullah b. Mesud onu aldı ve kopardı. Sonra da şöyle dedi: Abdullah'ın ev halkı şirk (yâni Allah'a ortak koşmak) sayılan bir şeyi kullanma­ya ihtiyaçları yoktur. Ben, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:

“Rukyeler, nazarlıklar ve büyü şüphesiz bir şirk (yâni Allah'a ortak koşmak)tır.”

Ben de ona dedim ki: Neden böyle diyorsun. Benim gözümde akıntı vardı da ben falanca yahudiye gider ve o benim gözlerimi okurdu. O okuduğu zaman gözüm dinerdi. Abdullah şöyle dedi: Senin, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin dediği gibi demen yeterlidir:“Bu hastalığı gider, Ey insanların Rabbi. Şifâ ver. Ancak sen şifâ verirsin. Senin şifandan başka hiçbir şifâ yoktur. Hiçbir hastalık bırakmayan bir şifâ ihsan buyur.”[708]

788- ‘İmrân b. Husayn -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bir adamın pazusunda pirinçten yapılmış bir halka gördü ve: “Bu nedir?” diye sordu. O da: Bu benim yorgunluğumu alıyor, dedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Bu senin ancak yorgunluğunu artırır. Onu çıkar. Şayet sen o üzerinde iken ölseydin iflah olmazdın.”[709]

 

789- ‘Ukbe b. ‘Âmir -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Kim muska, ıslım takarsa Allah onun için tamamlamaz. Kim de bir şey takarsa Allah ona koymaz.”[710]

 

790- Ebû Beşîr el-Ensârî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Kendisi, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ile bazı yolculuklarında beraber idi. İnsanlar yerlerinde gecelediği sırada, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem kendisini elçi olarak gönderdi ve şöyle buyurdu:

"Hiçbir devenin boynunda koparılmamış ok yayı kirişinden yapılmış hiçbir gerdanlık kalmasın."[711] Mâlik şöyle dedi: Ben bunun göz değmesine karşı olduğunu sanıyorum.

 

791- Muhammed b. Abdurrahman b. Ebî Leylâ, kardeşi İsa'dan haber verdiğine göre o şöyle dedi: Humre (alazlama) hastalığına yakalanan Abdullah b. Ukeym Ebû Ma’bed el Cühenî’nin yanına girdik ve şöyle dedim:

-Bu hastalığın geçmesi için muska boncuk vs. takmaz mısın? Şöyle cevap verdi.

-Ölüm, o takınacağım şeyden daha yakındır. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kim bazı şeylerden korunmak için bir şey takınırsa o takındığı şeyin korumasına terk edilir.”[712]

 

792- Ruveyfi' b. Sâbit -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bana şöyle buyurdu: "Ey Ruveyfi'! Umarım ki sen, benden sonra uzun zaman ya­şarsın. Şu insanlara söyle ki; kim sakallarını bağlarsa veya boynuna nazar için ip veya boncuk takarsa yahut hayvan tezeği ile veya kemik­le taharet yaparsa Muhammed ondan berîdir."[713]

 

148- Sihir Yapan Kimse Allah'a Şirk Koşmuştur

 

793- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: "Helak edici yedi şeyden sakının" buyurdu. Sahabeler:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Bunlar nelerdir? diye sordular. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Allah’a ortak koşmak, sihir yapmak, haklı olması müstesna Allah’ın haram kıldığı canı öldürmek, yetim malı yemek, faiz yemek, savaş meydanından kaçmak, namuslu mümin kadınlara zina iftirası atmak."[714]

 

794- Ebu Musa el-Eş‘arî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Üç kişi vardır ki cennete giremezler: İçki mübtelası, akrabalık bağlarını kesen ve sihri doğrulayan kimse.”[715]

 

795- Ahmed’de, Ebu Said el-Hudrî hadisinin bir benzerini rivayet etmiştir.[716]

 

796- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her kim bir düğüm düğümler sonra da ona üflerse sihir yapmıştır. Her kimde sihir yaparsa şirk koşmuştur. Her kim üzerine bir şey asarsa ona terk edilir.”[717]

797- ‘İmrân b. Husayn -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Bir kimse bir şeyin hayırlısını öğrenmek için kuş uçurur veya uçurtursa; kâhinlik yapar veya yaptırırsa; sihir yapar veya yaptırırsa; her kim de kâhine gelir ve onun söylediklerini doğrularsa Muhammed’e indirileni inkâr etmiştir.”[718]

 

798- Cundub b. Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  “Sihirbazın cezası kılıçla öldürülmektir.”[719]

 

799- Becâle b. 'Abede şöyle dedi:Bize Ömer'in bir mektubu geldi. Bu mektup­ta: Her erkek ve kadın sihirbazı öldürün, yazılıydı. Biz de üç sihirbazı öldürdük.[720]

 

800- ‘Usmân b. Ebil-‘Âs -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: Allah’ın Peygamberi Davud 'aleyhis-selâmın geceleyin bir saati vardı ki o saatte ailesini uyandırır ve şöyle derdi: Ey Davud ailesi! Kalkın ve namaz kılın! Bu, Allah’ın duaları kabul ettiği bir saattir. Ancak sihirbaz ve öşür tahsildarı bundan müstesnadır.”[721]

 

801- Câbir b. Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme nuşre denilen tedavi usulü soruldu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: "O şeytan işidir" cevabını verdi.[722]

 

802- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’e sihir yapılmıştı. Öyle ki Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme yapmadığı şeyleri yapmış gibi gösteriliyordu. Nihayet günün birinde tekrar tekrar duâ etti. Sonra bana şöyle dedi:

 

-"Bildin mi? Allah bana kendisinde şifâm olan şeyi bildirdi."

Ben:

-O nedir ey Allah'ın Rasûlü! Dedim. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Bana Cibril ve Mîkâîl geldi. Bunlardan biri başucumda, diğeri ayakucumda oturdu. Ve biri diğerine:

-Bu zâtın hastalığı nedir? diye sordu. O da:

-Sihir yapılmıştır, diye cevap verdi. 

-Kim sihir yaptı?

-Zurayk oğullarından bir yahudi olan Lebîd ibnul-A’sam.

-Bu sihir ne ile yapılmıştır?

-Bir tarak, saç ve sakal tarantısı, erkek hurmanın kurumuş çiçek kapçığı ile.

-Nerede yapılmıştır?

-Zervân Kuyusu’nda.

Sonra Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bâzı sahabelerle çıkıp bu kuyuya gitti. Sonra dönüp geldi. Geldiğinde bana:

"Kuyunun etrafındaki hurma ağacının uçları, şeytânların başları gibidir" buyurdu. Bunun üzerine ben:

-Sen o sihri çıkardın mı? diye sordum. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Hayır çıkarmadım. Çünkü Allah bana şifâ vermiştir. Birde o sihri çıkarıp çözmekle halk arasında sihir şerrinin yayılmasından endîşe ettim." Sonra Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem o kuyunun kapatılmasını emretti ve kuyu kapatıldı.[723]

 

149- Kehânetin ve Kâhinlere Gitmenin Haram Oluşu ve Onları Doğrulamanın Küfür Olduğu

 

803- Muâviye b. el-Hakem es-Sulemî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben dedim ki:-Ey Allah'ın Rasûlü! Bizler, cahiliye döneminde bazı işler yapardık. Kâhinlere giderdik.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-"Kâhinlere gitmeyin" buyurdu.

Ben:

-Bizler, hangi işimizin hayırlı olduğunu öğrenmek için kuş uçururduk, dedim.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-"Bu, sizden birinizin içinde bulduğu bir şeydir. Sakın sizleri yoldan çıkarmasın" buyurdu.[724]

 

804- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, Huzeyl kabilesinden birbiriyle kavga eden iki kadın arasında hüküm verdi. O kadınlardan biri hamile olan kadına taş atmış ve taşta karnına isabet etmiş karnındaki çocuğu öldürmüştü. Aralarında hüküm vermesi için Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin karşısında muhakeme oldular. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de kadının karnındaki ceninin diyeti köle veya câriye ğurresi yânî diyetin yirmide biri olarak hükmetti. Bunun üzerine diyet ödemesi ile hükmedilen kadının velisi şöyle dedi: Ey Allah’ın Rasûlü! Henüz yemeyen, konuşamayan ve sesini yükseltemeyen ana karnındaki çocuğun nasıl olurda diyeti ödenir? Bunun benzeri hüküm bâtıl olur! Onun bu sözleri üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: "Bu adam ancak kâhinlerin kardeşlerinden birisidir" buyurdu.[725]

 

805- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: İnsanlar, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme kâhinlerden sordular. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Sözlerine itimat edilecek kimseler değillerdir" buyurdu.

-Ey Allah’ın Rasûlü! O kâhinler bazen konuştukları şey gerçekleşiyor, dediler. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Haktan olan bu kelimeyi cinler, dostunun yani kâhinin kulağına fısıldarlar. Kâhinler de bununla beraber yüz yalan katarlar."[726]

 

806- Safiye, -Allah ondan razı olsun- Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin bazı hanımlarından bildirdiğine göre O şöyle buyurdu: “Her kim bir Arraf'a (gaybden bilgi verdiğini zannettiği kimseye) gelir de ona bir şey sorarsa, kırk gecelik namazı kabul olunmaz.”[727]

 

807- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Bir kimse bir kâhine veya arrafa gider ve onun dediklerini doğrularsa, Muhammed'e indirilen dine küfretmiş olur.”[728]

 

808- Ebû Mesud el-Ensârî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem köpek bedelinden, zina kazancından, kâhinlik ücretinden yasakladı.[729]

 

809- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ebû Bekir'in bir kölesi vardı. Kazancının bir miktarını getirip Ebû Bekir'e getirip verir idi. Ebû Bekir de ondan yer idi. Bir gün o köle Ebu Bekir’e bir şey getirdi ve Ebu Bekir ondan yedi. Kölesi O’na dedi ki:

-Bu yediğinin ne olduğunu, nereden kazanıldığını biliyor musun? Ebu Bekir:

-O nedir? dedi. Köle şöyle dedi:

-Ben câhiliyet devrinde bir insana kâhinlik yapardım. Fakat ben kâhinliği güzel yapamıyor, sâdece o insanı aldatıyordum. O adam benimle karşılaştı ve bana bu malı verdi. İşte senin yediğin şey bu maldandır.

Bunun üzerine Ebu Bekir elini ağzına soktu ve karnındakini kusmak suretiyle dışarı çıkardı.[730]

 

150- Fal Okları İle Uğraşmanın Yasaklanması

 

810- İbnu Abbas’dan, -Allah ondan ve babasından razı olsun- O şöyle dedi:Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Mekke'ye geldiğinde içinde putlar olduğu için Kâbe'ye gir­mekten kaçındı. Putların Kâbe’den çıkarılmasını emretti ve putlar çıkarıldı. Yine Kâbe’nin içinde bulunan, ellerinde fal oklarıyla çizilmiş İbrahim ve İsmail’in -Allah’ın selamı onların üzerine olsun- resimlerini de çıkardılar. Kâbe’nin içindeki putlar çıkarıldıktan sonra Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Allah onları öldürsün! Allah onların belasını versin! Vallahi onlar İbrahim ve İsmail’in -Allah’ın selamı onların üzerine olsun- bu fal oklarıyla asla uğraşmadıklarını çok iyi biliyorlardı." Akabinde Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem Kâbe'ye girdi ve yan taraflarına giderek tekbir getirdi. Ancak Kâbe’nin içinde namaz kılmadı.[731]

 

811- Cerîr ibnu Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bana: "Şu Zul-Halasa sıkıntısından beni rahata kavuşturmaz mısın?" buyurdu. Ben: Evet, dedim. Ahmes kabilesinden yüz elli süvariden oluşan bir birlikle yola çıktım. Ahmes halkı iyi ata binen bir kabiledir. Ben atın üstünde sabit duramıyordum. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem göğsüme vurdu. Öyle ki ben, O'nun parmaklarının izini göğsümde gördüm. Şöyle buyurdu: -"Allahım! Sen Cerir'i at üstünde sabit tut ve onu hidâyet edici, hidâyet edilmiş kıl."Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin bu duasından sonra bir daha attan düşmedim. Zu1-Halasa Yemen'de Has'am ile Becîle kabileleri arasında bir ev idi. İçinde dikilmiş putlar vardı. İnsanlar o puta ibadet ederlerdi ve o eve Kâbe denilirdi. Cerîr oraya vardı, o evi ateşle yaktı ve orayı yıktı. Cerîr Yemen'e vardığı zaman bu put evinde bir adam oklarla fal bakıyordu. O fal bakan adama: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin elçisi buradadır. Şayet seni yakalarsa senin boynunu vurur, denildi. Falcı fal oklarıyla fala baktığı bir esnada Cerir geldi ve: Ya bu fal oklarını kırar ve kelime-i tevhidi Lâ ilâhe illallah der Müslüman olursan, ya da senin boynunu vururum. Bunun üzerine falcı fal oklarını kırdı ve Müslüman oldu. Sonra Cerir, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme bu haberi ulaştırıp müjdeli haber vermesi için Ahmes kabilesinden Ebu Ertâte diye künyelenen birini gönderdi. Cerîr'in gönderdiği bu elçi Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme geldi ve şöyle dedi:  -Seni hak ile gönderen Allah'a yemîn ederim ki, ben senin huzuruna ancak o şirk mabedi Zu1-Halasa'yi bomboş veya uyuzlu bir deve gibi harâb bir hâlde bıraktım da geldim.Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem beş kere: "Ahmes kabilesinin atları ve süvarileri mübarek olsun" diye duâ etti.[732]

 

812- Ebud-Derdâ -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kâhinlik yapan veya hayırlısını istemek maksadıyla kuş uçurup da yolculuğuna çıkmayan kimse yüce derecelere ulaşamaz.”[733]

 

813- Surâka ibnu Cu'şum şöyle dedi: Kureyşli kâfirlerin elçileri bize geldiler ve Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemi ve Ebu Bekir’i öldüren veya esir alana mükâfat vereceklerini söylüyorlardı. Ben kavmim olan Mudlic oğulları meclisinde oturmakta iken onlardan bir adam geldi ve dedi ki: -Ey Surâka! Ben biraz önce sahil tarafında bir karartı gördüm. Ben onların Muhammed ve ashabı olduğunu sanıyorum. Surâka dedi ki: -Ben onların Muhammed ve ashabı olduklarını anladım. O adama dedim ki: -Onlar, Muhammed ve ashabı değiller. Ancak sen falan ve falanca kişileri görmüşsün. Şimdi onlar bizim gözlerimiz önünden geçip gittiler, kendilerine ait bir kayıp arıyorlar. Sonra orada bir müddet daha oturdum. Sonra kalkıp evime girdim. Cariyeme atımı alıp çıkarmasını ve yüksek tepenin arkasında beni beklemesini emrettim. Ben de mızrağımı alarak evimin arka tarafından çıktım. Mızrağımın alt tarafını yerde sürüklüyor, üst tarafını da aşağıya doğru tutuyordum. Bu şekilde atımın yanına geldim ve atıma bindim. Atımı hızlıca sürdüm ve Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabına yaklaştım. Bu esnada atım tökezledi ve ben de atımdan düştüm. Ayağa kalktım ve elimi ok kılıfını içine sokarak fal oklarımı çıkarıp fal baktım. Faldan hoşlanmadığım şeyler çıktı. Ben faldan çıkan neticeye aldırmayarak tekrar atıma bindim ve onlara yaklaştım. Onlara öyle yaklaştım ki Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin okuyuşunu duyuyordum. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem sağa sola bakmıyordu. Ebu Bekir ise sıkça sağa sola bakıyordu. O esnada atımın ön ayakları dizlerine kadar toprağa gömüldü. Ben de attan düştüm. Sonra ben hayvanı kalkmağa zorladım. O da kalkmağa çalıştı. Fakat bir türlü ayaklarını çıkarmaya gücü yetmedi. Hayvan zorlukla homurdanarak kalkıp doğrulunca da hemen iki ayağının gömülen izinden göğe doğru ateş dumanı gibi bir duman yükselip dağıldı. Bunun üzerine ben fal oklarıyla tekrar fal baktım. Yine hoşlanmadığım şeyler çıktı. Bu sefer onlardan eman dileyerek onlara nida ettim. Bunun üzerine durdular. Ben de atıma binerek onların yanına geldim. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabına yaklaşmak isteyipte yaklaşamayışım ve başıma gelenler neticesinde Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin emrinin zafere ulaşacağı gönlümde kanaat buldu. Buna binaen ben dedim ki:

-Senin kavmin sizlerin ölü veya diri yakalanmanız için mükafat vaat ediyorlar. İnsanların onlardan ne istediklerini kendisine haber verdim. Onlara yol azığı olarak bir şeyler takdim ettim. Ancak onlar bunu kabul etmediler ve benden, bizi gördüğünü kimseye haber verme, demekten başka bir şey istemediler. Bunun üzerine ben Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemden hakkımda bir emânnâme yazmasını istedim. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de Âmir ibnu Fuheyre'ye emretti. Âmir de bir deri parçasına yazıp verdi. Bundan sonra Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem yoluna devam etti.[734]

 

151- Yıldızların İlminden Yasaklananlar

 

814- Abdullah ibnu Abbas -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"Yıldızlardan bir ilim alan kimse sihirden bir bölüm almış olur. Yıldızlardan aldığı bilgiler arttıkça sihirle olan ilgisi de artmış olur."[735]

 

815- Abdullah ibnu Abbas -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi:Bana Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin ashabından ensardan bir zat haber verdi ki, kendileri bir gece Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ile birlikte otururlarken bir yıldız kaydı ve ortalık aydınlan­dı. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem onlara:

“Yıldız kaydığı zaman cahiliyye devrinde ne derdiniz?” diye sordu. Onlar da:

-Allah ve Resulü bilir. Biz bu gece büyük bir adam doğdu ve bu gece büyük bir adam öldü derdik, cevabını verdiler. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

“Ne bir kimsenin ölümü için ne de hayatı için yıldız kayar. Lâkin Rabbimiz Tebâreke ve Teâlâ bir şey takdir buyurdu mu arşı taşıyan melekler tesbih eder. Arkasından onlardan sonra gelen gök ehli tesbih eder. Tâ ki tesbih şu alt semânın sakinlerine ulaşır. Sonra arşı taşıyanların arkasından gelenler arşı taşıyanlara:

-Rabbiniz ne buyurdu? diye sorarlar. Onlar da ne buyurduğunu kendilerine haber verirler. Böylece gökyüzünün sakinleri birbirleriyle haberleşir, nihayet haber şu alt semâya ulaşır. Ve cinler işitileni kaparak onu dostlarına aktarır ve bu yıldızla taşlanırlar. Olduğu gibi getirdikleri haber haktır. Lâkin onlar ona yalan karıştırırlar ve ziyâde ederler.”[736]

 

816- Ebu Mesud el-Ensari -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “İnsanlardan birinin ölümüyle güneş ve ay tutulması gerçekleşmez. Ancak güneş ve ayın tutulması Allah’ın ayetlerinden bir ayettir. Güneş ve ay tutulmasını gördüğünüzde kalkıp namaz kılın.”[737]

 

817- Enes -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Benden sonra ümmetim için iki hasletten korkarım: Kaderi yalanlamak ve yıldızlara inanmak.”[738]

 

818- Racâ b. Hayve şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Ümmetim için korktuğum yıldızları doğrulama, kaderi yalanlama ve imamlara hakkını vermemektir.”[739]

 

152- Falanca ve Falanca Yıldız Sayesinde Üzerimize Yağmur İndirildi, Diyen Kimsenin Küfrü

 

819- Zeyd ibnu Hâlid -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem yağmurlu bir gecenin ardından Hudeybiye’de bize sabah namazını kıldırdı. Namazı bitirdikten sonra yüzünü insanlara doğru yönelerek şöyle buyurdu: -"Rabbimizin ne dilediğini biliyor musunuz?"  -Allah ve Rasûlü en iyi bilendir, dediler. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kullarımdan bazılar mümin olarak, bazıları da kâfir olarak sabahladı. Her kim, Allah’ın fazlı ve rahmetiyle üzerimize yağmur indirildi demişse bana imân etmiş yıldızları ise inkâr etmiştir. Her kim de falanca ve falanca yıldız sayesinde üzerimize yağmur indirildi derse o da, yıldıza iman etmiş beni ise inkâr etmiştir."[740]

 

820- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Görmediniz mi Rabbiniz ne buyurdu! Ben kullarıma hiç bir yağmur nimeti ihsan etmemişimdir ki, onlardan bir gurup o nimete nankörlük et­mesin. Onu yıldız verdi; yıldız sayesinde oldu derler."[741]

 

821- Ebu Sa‘îd el-Hudrî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Şayet Allâh 'Azze ve Celle insanlara yedi yıl yağmur yağdırmasa sonra da yağmur verse bir gurup bunu inkâr eder ve: Micdah yıldızı bize yağmur indirdi derler.”[742]

 

822- İbnu Abbâs -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem zamanında halk yağmura kavuştu. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "İnsanlardan bazısı şükrederek, bir takımı da küfrederek sabahladı. Ba­zıları: Bu, Allahın rahmetidir; dediler. Bazıları da gerçekten şu ve şu yıldızın nev'i doğru çıktı dediler. İbnu Abbas dedi ki: Bunun üzerine şu âyetler indi indi: "Hayır, yıldızların yerlerine yemin ederim ki -bilseniz bu, büyük bir yemindir- bu Kitab, âlemlerin Rabbı tarafından indirilmiş, temizlenmiş olanlardan başkasının dokunamayacağı, Levh-ı Mahfûz'da bulunan çok yüce Kur'ândır. Şimdi siz bu Kurân'ı mı küçümsüyor ve size verilen rızka karşı şükrü onu yalanlamakla mı yerine getiriyorsunuz." (Vakıa : 75 - 82)[743]

 

823- Ebû Mâlik el-Eş'arî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Ümmetimde câhiliyet âdetlerinden kalma dört şey vardır ki, onları terk edemezler, (Bunlar): Asaleti ile öğünme, neseplere taan etme, yıldızlarla yağmur isteme ve ölünün arkasından bağıra çağıra isyan içinde ağlamaktır."[744]

 

   824- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her kim yağmur yağdığında: Allah bize yağmur indirdi, derse Allah’a iman etmiştir.”[745]

 

825- Mu‘âviye el-Leysî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “İnsanlar içinde kuraklık olur. Bunun üzerine Allâh 'Azze ve Celle onlara rızkından verir. Onlar müşrik olurlar.” Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme: Bu nasıl olur ey Allah'ın Rasûlü! diye sordular. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Onlar: Bize şu ve şu yıldız yağmur indirdi, derler.”[746]

 

153- Çizgi Çizmek, Allah'ın Peygamberlerinden Bir Peygambere Verdiği Bir İlim Olduğunun İspatı ve Ondan Sonrası İçin Gerçekleşmesinin İse İnkâr Etmek; Çünkü Muvafakat Yoktur

 

826- Muaviye ibnul-Hakem es-Sulemî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben dedim ki:-Ey Allah'ın Rasûlü! Bizden bazı kimseler var ki yere bir takım çizgiler çiziyorlar. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: -"Peygamberlerden bir peygamber yere bir takım çizgiler çizerdi. Her kimin çizgisi ona muvafakat ederse o dur."[747]

827- İbnu Abbas -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Veya da ilimden bir izdir." İbnu Abbas: Bu yere çizgi çizmektir, dedi.[748]

 

828- İbnu Abbas -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi:Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme yere çizgi çizmekten soruldu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "O, İlimden bir kalıntıdır."[749]

 

829- Kabîsa b. Muhârig -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:"İyâfe, tayare ve tark, cibttendir." Avf ibnu Cemile şöyle dedi: İyafe, zecrdendir. Targ ise çizgi çizmektendir.[750]

 

 

154- Uğursuzluk, Kendisine Bulaştığı Zaman Bulaşıcı Hastalık Demek Bozuk Bir İtikattır

 

830- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bulaşıcı hastalık yoktur, eşyada uğursuzluk yoktur. Baykuşun ötüşünün uğursuzluk getirdiği batıl bir inanıştır. Safer yoktur."[751]

 

831- Abdullah b. Mes'ud -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Uğursuzluğa inanmak şirktir." Oysa bizden kalbinde bu düşünce geçmeyen bir kimse yoktur. Fakat Allah bu duyguyu tevekkülle giderir.[752]

İbnu Hacer şöyle dedi: "Oysa bizden kalbinde bu düşünce geçmeyen bir kimse yoktur. Fakat Allah bu duyguyu tevekkülle giderir" sözü, İbnu Mesud'un sözüdür ve habere dahil edilmiştir. Bunu, Buhari'nin şeyhi Süleyman b. Harb, Tirmizi'nin Buhari'den bildirdiğine göre beyan etmiştir.[753]

 

832- Muaviye b. el-Hakem es-Sulemî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben dedim ki:-Ey Allah'ın Rasûlü! Bizler, hangi işimizin hayırlı olduğunu öğrenmek için kuş uçururduk, dedim.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-"Bu, sizden birinizin içinde bulduğu bir şeydir. Sakın sizleri yoldan çıkarmasın" buyurdu.[754]

 

833- Ummu Kurz -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim: "Kuşları yuvalarında kendi hallerine bırakınız."[755]

               

838- Aişe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kuş, kader ile uçar."[756]

 

836- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem, bir şeyi uğurlu, hayırlı saymaktan hoşlanır ve bir şeyi uğursuz saymaktan hoşlanmazdı.[757]

 

836- Bureyde el-Eslemî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem hiç bir şeyi uğursuz saymazdı. Bir yere bir tah­sildar göndereceği zaman önce ismini sorar, eğer onun ismini beğenirse bu isimden memnun olur ve bu sevinç yüzünde görülürdü. Eğer beğenmezse bu hoşnutsuzluk yüzünde görülürdü, fakat böyle hoşa gitmeyen bir isimle karşılaşmayı kötüye yormazdı.

Bir köye girdiği zaman da yine köyün ismini sorar, eğer kö­yün ismini beğenirse sevinir ve bu sevincin belirtileri yüzünde gö­rülürdü. Eğer köyün ismini beğenmezse bu hoşnutsuzluk yüzün­de görülürdü, fakat böyle hoşa gitmeyen bir isimle karşılaşmayı kö­tüye yormazdı.[758]

 

837- Abdullah ibnu Ömer -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bulaşıcı hastalık ve uğursuzluk yoktur. Şayet uğursuzluk olsaydı, at, kadın ve evde olurdu."[759]

 

838- Enes b. Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Bir adam Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme gelerek şöyle dedi: -Ey Allah'ın Rasûlü! Biz bir evde yaşıyorduk; orada iken sayı­mız ve mallarımız çoktu. Derken başka bir eve göç ettik, orada ise sa­yımız da azaldı mallarımız da.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kötü bir yer olduğu için orayı terk edin.[760]"

 

839- El-Fadl b. ‘Abbâs -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Uğursuzluk, ancak seni geçen ve seni reddedendir.”[761]

 

840- Fadâle b. ‘Ubeyd el-Ensârî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her kimi uğursuzluk saydığı şey yolundan alıkoymuş ise şirki işlemiştir.”[762]     

 

841- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Bir şeyin bir şeye bulaşması yoktur.” Bunun üzerine bir bedevi kalktı ve şöyle dedi:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Uyuzlu bir deve sürünün başında veya sonunda olduğu halde sürünün hepsine uyuz hastalığını bulaştırmaktadır.

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Bulaşıcı hastalık, hâme ve safer yoktur. Her canlıyı Allah yaratmıştır. Onların hayatını, başlarına gelecekleri ve rızıklarını yazmıştır.”[763] 

 

155- Bulaşıcı Hastalığı Hakkında Gelenler ve Bunun Allah 'Azze ve Celle'nin Emri İle Olduğunun İspatı

 

842- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bulaşıcı hastalık yoktur, eşyada uğursuzluk yoktur. Baykuşun ötüşünün uğursuzluk getirdiği batıl bir inanıştır. Safer yoktur. Cüzamlı hastadan aslandan kaçar gibi kaç."[764]

 

843- Ebû Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:  "Hasta develeri olan kimse, sakın sağlam develeri olan kimsenin yanına götürmesin."[765]

 

844- Amr b. eş-Şerîd'den, o da babasından bildirdi. O şöyle dedi: Sekîf heyetinin içinde cüzzamlı bir adam vardı. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ona:

“Biz senin bey'atını yaptık, sen dön!”  diye haber gönderdi.[766]

 

845- İbnu Abbâs -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Cüzzamlılara devamlı surette bakmayınız.”[767]

 

846- Usame b. Zeyd -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Tâûn hastalığı bir pisliktir. İsrâîl oğullarından bir taife üzerine veya sizden önce geçen bir ümmete Allah tarafından gönderilmiş bir ceza, bir azabtır. Siz bir yerde tâûn hastalığı olduğunu duyarsanız o bölgeye gitmeyin. Şayet sizin bulunduğunuz yerde tâûn hastalığı varsa, bu hastalıktan kaçmak için oradan da çıkmayın."[768]

 

847- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme tâûn hastalığından sordum. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Şüphesiz tâûn bir azâbdır. Allah onu dilediği kimseler üzerine gönderir. Allah bunu müminler için bir rahmet kılmıştır. Bir yerde tâûn hastalığı meydana gelir ve orada bulunan mümin, sabrederek ve sabrının sevabını yalnız Allah’tan bekler, bu tâûn hastalığının yalnız Allah'ın takdir ettiği kimselere isabet eder olduğunu bilerek bulunduğu şehirde kalmaya devam ederse, muhakkak ona şehit ecri gibi sevap verilir."[769]

 

156- Fa'l'ı Güzel Bulmak

 

848- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Eşyada uğursuzluk yoktur; bunun hayırlısı el-Fa’l’dır." Orada bulunanlar: El-Fa’l nedir ey Allah'ın Rasûlü? diye sordular. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: "Sizden birinizin duyduğu güzel sözdür" buyurdu.[770]

 

849- Urve b. 'Âmir -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanında uğursuzluktan bahsedildi de Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Bu yorumların en iyisi iyiye yormaktır. Aslında bir şeyi kötü­ye yorumlamak bile bir müslümanı yapılması gereken bir işi yapmak­tan geri çeviremez. Sizden biriniz hoşlanmadığı bir şe­yi görünce:

'Ey Allah'ım, güzellikleri senden başkası veremez. Kötülükleri de senden başkası önleyemez. Kötülüğü önlemek için ge­rekli olan güç de güzelliği elde etmek için gerekli olan kuvvet de an­cak senindir, diye dua ediniz.”[771]

 

850- İbnu Abbas -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bir işe karşılaştığında onu hayırla yorar ve uğursuzluk saymazdı. Güzel olan her isim O'nun hoşuna giderdi.[772]

 

851- Enes b. Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem  bir ihtiyaç için yola çıkarken ve işe başlarken “Ey başarılı olan! Ey doğru yolu bulan!” sözlerini duymak hoşuna giderdi.[773]

 

852- Mervân b. el-Hakem ve el-Misver b. Mahrame -Allah O ikisinden razı olsun- şöyle dediler:Hudeybiye günü Suheyl b 'Amr geldiğinde Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sizin işiniz kolay oldu."

 

157- Gûl Hakkında Gelen Rivayetler

 

853- Cabir -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:  “Hastalık bulaşması, gûl ve karın kurdu yoktur.”[774]

 

854- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Gûl yoktur."[775]

 

855- Ebû Eyyûb el Ensarî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Kendisinin bir hurma deposu vardı. Cin veya şeytan türü birileri gelir ve o depodan hurma alırdı. Ebû Eyyûb durumu Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme şikâyet etti. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem de şöyle buyurdu: “Git onu tekrar gördüğünde: “Bismillah peygambere icabet et” de buyurdu. Sonra Ebû Eyyûb onu yakaladı bir daha gelmeyeceğine söz verince bıraktı. Sonra Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme geldi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Esirin ne yaptı” diye sordu. Ebû Eyyûb: Bir daha dönmeyeceğine yemin etti dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Yalan söyledi. O yalan söylemeye alışıktır” dedi. Ebû Eyyûb o kişiyi bir daha yakaladı, tekrar gelmeyeceğine yemin edince onu tekrar serbest bıraktı. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme gelince; “Esirin ne yaptı” diye sordu. Ebû Eyyûb: Bir daha dönmemeye ikinci defa yemin etti, dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Yalan söyledi. O yalan söylemeye alışıktır” buyurdu. Üçüncü sefer yakalayınca; bu sefer seni Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme götürmeden bırakmayacağım dedi. Bunun üzerine o kimse dedi ki: Sana bir şey öğreteceğim “Ayet-el Kürsî”yi evinde oku, ne şeytan ne de bir başkası sana yaklaşamaz. Ebû Eyyûb Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme geldi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Esirin ne yaptı” diye sordu. Ebû Eyyûb olup biteni haber verdi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “O doğru söylemiş, fakat aslında kendisi yalancıdır” buyurdu.[776]

 

158- Kadere İmanın Farz Oluşu

 

856- Zeyd b. Sâbit -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Eğer Allah göklerinde ve yerlerinde bulunan halka azab etseydi onlara zulmetmiş sayılmazdı. Eğer onlara rahmetle muamele etseydi bu (onlar için) amellerin (in karşılığın) dan daha hayırlı olurdu. Eğer sen Allah yolunda Uhud (dağı) kadar altın harcasan, kadere iman etmedikçe (kaderde) sana isabet eden şeyin sana (mutlaka) erişeceğini, (kaderde) sana isabet etmeyen şeyin de sana erişemeyeceğini bilmedikçe, Allah bunu senden kabul etmez. Eğer bundan başka bir inanç üzerinde ölürsen cehenneme girersin"[777]

 

857- 'Amr b. Şu'ayb, babasından, O da dedesinden bildirdi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bir kimse, kadere hayrına ve şerrine iman etmez ise mümin olmaz."[778]

 

858- Ali -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:  “Kişi şu dört şeye iman etmedikçe mümin olamaz: Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilah olmadığına. Benim Allah’ın Rasûlü olduğuma ve beni hak ile gönderdiğine. Ölüme ve ölümden sonraki dirilmeye inanacak. Kadere de iman edecek.”[779]

 

859- Ömer ibnul-Hattâb -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Cibrîl 'aleyhis-selâm Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme: "İman nedir," diye sordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah'a, Allah'ın Meleklerine, kitaplarına, Peygamberlerine ve âhiret gününe inanman, bir de kadere; hayrına şerrine inanmandır.”

Cibrîl: "Doğru söyledin" dedi.

Biz buna şaşırdık. Hem soruyor hem de O'nu doğruluyordu. Sonra Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

O, Cibrîl idi ve size dininizi öğretmeye geldi."[780]

 

860- 'Ubâde b. es-Sâmit -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim: "Allah önce kalemi yarattı ve yaz buyurdu. Kalem ne yazayım dedi. Allah: Kaderi ve ebediyete kadar olup bitecek her şeyi yaz, buyurdu."[781]

861- İmrân ibnu Husayn -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:  "Ezelde Allah vardı ve Allah’tan başka bir şey yoktu. Allah’ın Arş’ı su üzerinde bulunuyordu. Allah Teâlâ kâinatla alakalı her şeyi Levh-i Mahfuzda yazdı."[782]

 862- Abdullah b. Ömer -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her şey kaderledir. Acizlik (başarısızlık, becerememe) ve keys (zekilik, akıllılık, uyanıklık) bile!”[783]

 

863- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Âdem ile Mûsâ birbirine hüccet getirip çekiştiler. Mûsâ, Âdem’e:

-Sen, günâhın seni cennetten çıkartmış olduğu Âdem’sin, dedi. Âdem de Musa’ya:

-Sen Allah’ın risâletleri ve kelâmı ile seçip üstün kıldığı Mûsâ’sın. Sonra sen, ben yaratılmadan evvel üzerime takdir edilmiş bir işten dolayı beni kınıyorsun! Dedi. Böylece Âdem Musa’ya delil ve burhanla gâlip geldi."[784]

 

864- Abdullah b. Mesud -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Bizler, Hudeybiyye savaşını bitirdikten sonra Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Bu gece kim bizi koruyacak?” Abdullah:

-Ben, dedim. Öyle ki Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bunu tekrarladı. Ben de:

-Ben ey Allah'ın Rasûlü! dedim. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem de:

-“Öyleyse sensin” buyurdu.

Onları korudum. Öyle ki sabah olduğu zaman Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin:

-“Sen uyuyorsun” sözünü duydum. Ben uyumuştum. Bizi sırtlarımıza vuran güneşin sıcaklığı uyandırmıştı. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ayağa kalktı ve abdest aldı ve iki rekât sabah namazının sünnetini kıldı. Sonra da bize sabah namazını kıldırdı. Namazını bitirince şöyle buyurdu:

-“Muhakkak ki Allâh 'Azze ve Celle şayet sizin uyumamanızı dilemiş olsaydı siz uyumazdınız. Lâkin sizlerin sonrakiler için örnek olmanız istemiştir. İşte bu şekilde uyuyarak veya unutarak namazın vaktini geçiren kimse böyle yapar. (Yani uyandığında veya aklına geldiğinde hemen namazını eda eder.)”[785] 

 

865- Aişe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Seçme hakkı ile alakalı âyet inince Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem beni çağırdı ve şöyle buyurdu:

-“Ey Aişe! Ben sana bir iş söylemek istiyorum. Anne ve babana danışmadan onu yapma!”

Ben:

-O nedir, diye sordum.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem beni çağırdı ve şu âyeti okudu: Ey Peygamber! Eşlerine de ki: "Eğer dünya hayatını ve dünya ziynetini istiyorsanız, gelin, size boşanma bedelini vereyim ve sizi güzellikle salıvereyim. Yok eğer Allah'ı, Rasûlünü ve âhiret yurdunu istiyorsanız, bilin ki Allah, içinizden iyi davrananlara büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” (Ahzab: (28-29).

Bunun üzerine ben:

-Ben Allah’ın ve Rasûlü’nü seçtim, dedim. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem buna sevindi.[786]

 

866- Enes -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Ben mümine şaşırdım! Allâh 'Azze ve Celle’nin bir mümin için takdir ettiği şeyde muhakkak hayır vardır.”[787]

 

867- Câbir b. Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Surâka b. Mâlik b. Cu'şum şöyle dedi:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Bize sanki şimdi yaratılmışız gibi dinimizi açıkla! Bugün amel ne hususta olacak? Hakkında kalemler kuruyup miktar­ların cereyan ettiği hususta mı? Yoksa istikbâlimize ait şeylerde mi?

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Hayır! Bilâkis hakkında kalemler kuruyup miktarların cereyan ettiği hususta!” Surâka:

-O halde amel ne hakkında olacak? Dedi.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Sizler amel edin! Herkes ne için yaratılış ise o kendisine kolaylaştırılmıştır."[788]

 

868- Ömer b. Hattâb -Allah ondan razı olsun- Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme şöyle dedi: -Ey Allah'ın Rasûlü! Kesinleşmiş bir şey için mi amel etmekteyiz yoksa Allah tarafından takdir edilmemiş bir konum üzerine mi çalışıp çabalamaktayız?

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bilakis ey Hattab'ın oğlu kesinleşmiş ve kalemlerin yazmış olduğu şey üzerinde. Fakat herkes yaratıldığı duruma kolay getirilmiştir. Cennet ehli, cennet için; cehennem ehli de cehennem için çalışır."[789]

 

869- Alî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Bakîul-Ğargad’da yani Baki mezarlığında bir cenazede idik. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 "Sizden her bizinizin cennet ve cehennemdeki mekanları yani onun cennetlik mi cehennemlik mi olduğu yazılmıştır."

Bunun üzerine sahâbeler dediler ki:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Yazımıza (kaderimize) güvenip amel işlemeyi terk edemez miyiz?

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Sizler amel işleyin! Cennet ehline, cennet ehlinin amelleri, cehennem ehline ise cehennem ehlinin ameli kolaylaştırılır." 

Sonra Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şu ayeti okudu: Kim malından verir ve sakınır, en güzeli de tasdik ederse, biz de ona en kolayı hazırlarız. Kim de cimrilik eder, kendini müstağni görür ve en güzeli yalanlarsa, biz de ona en güç olanı kolaylaştırırız. (Leyl: 5-10)[790]

870- Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin hanımı Ummu Habîbe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Ben: Allahım! Bana eşim Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem, babam Ebû Sufyân ve kardeşim Muâviye ile fayda ver! dedim. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Sen Allah'tan belirlenmiş ömürlere, sayılı günlere ve taksim edilmiş rızıklara ait bir şey istedin. O, hiç bir şeyi vakti gelmeden yaratacak yahut bir şeyi vaktinden sonraya bırakacak değildir. Şayet Allah'tan seni cehen­nemdeki bir azaptan veya kabirdeki azaptan korumasını isteseydin daha hayırlı ve daha faziletli olurdu.”[791]

 

871- Ebû Saîd el-Hudrî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ile beraber Mustalik oğulları savaşına çıktık. Araplardan esirler elde ettik. Evimizden uzun süre uzak kaldığımız için kadınlara ihtiyaç duyduk. Esir aldığımız kadınların hamile kalmaması içinde azil yapmak istedik. Bunu Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme sorduk. O da şöyle buyurdu:

-"Bunu yapmamanızda size bir zarar yoktur. Allah, kıyamet günü­ne kadar kaç can yaratmayı takdir buyurdu ise, o mutlaka olacaktır."[792]

 

872- İbnu Abbas -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Nazar (göz değmesi) haktır. Eğer kaderden önce bir şey bulunsa idi, ondan önce nazar bulunurdu. Sizden gusül istenirse yıkayıverin!”[793]

 

873- Abdullah İbnu Ömer -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Ben, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:"Benim ümmetim içerisinde ka­deri inkâr eden bir takım kavimler ortaya çıkacaktır."[794]

874- 'Amr ibnu Şu'ayb, babasından, O da dedesinden -Allah O'ndan razı olsun- bildirdi. O şöyle dedi: Ashabı Kiram -Allah onlardan razı olsun- kader meselesini tartışırken Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem onların yanına aniden çıkageldi. Tartıştıklarını anlayınca öfkesinden mübarek yüzünde nar tanesi yarılmış gibi kıpkırmızı oldu. Ardından onlara şöyle buyurdu:

"Size ne oluyor da Kuran'ın bir kısım ayetlerini diğer bir kısım ayetlerle vuruşturuyorsunuz? Sizden önceki ümmetler ancak bu tip lüzumsuz tartışma ile helak oldular."[795]

 

875- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Kureyş müşrikleri, kader meselesinde tartışmak için Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme geldiler. Bunun üzerine Allah 'Azze ve Celle şu ayetleri indirdi: "O gün, yüzleri üstü cehenneme sürülecekler ve kendilerine "cehennemin hararetini tadın" denilecektir. Şüphesiz biz, her şeyi bir kadere göre yarattık." (Kamer: 48-49).[796]

 

876- İbnu Mesud -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kaderden bahsedildiği zaman susun."[797]

 

159- Allah 'Azze ve Celle'nin Takdir Ettiklerine Karşı Sabretmenin Farz Oluşu

 

877- Enes ibnu Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem çocuğuna ağlayan bir kadının yanına uğ­radı ve ona:

-"Allah'tan kork ve sabret" buyurdu. Kadın:

-Sen, benim musibetime aldırış etmezsin, dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem oradan gidince, kadına:

-Bu zât Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem idi, dediler. Bu sefer kadının içine ölüm acısı gibi bir şey çöktü. Bunun üzeri­ne Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin kapısına geldi. Fakat evin kapısında kapıyı bekleyen herhangi bir nöbetçi (koruma) bulamadı. Kadın dedi ki:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Seni bilemedim.

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Sabır ancak musibet ilk başa geldiği andadır."[798]

 

878- Abdullah ibnu Mesud’dan -Allah ondan razı olsun- O şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ölüler için feryat eden, dövünme esnasında yüzüne vuran, yakalarını baştan aşağı yırtan ve cahiliye ağlayışı ile bağırıp-çağırarak ağlayan kimse bizden değildir."[799]

879- Ebu Musa el-Eş'arî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem musibet yani ölüm zamanında yüksek sesle bağırıp-çağırarak ağlayan, başını ustura ile tıraş eden ve elbisesini parçalayan kadınlardan uzak olmuştur. (Yani onlar Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin sünneti ve yolu üzere değildirler.)[800]

880- Abdullah ibnu Ömer -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Muhakkak ki Allah, ölünün üzerine ağlamak veya kalbin hüznüyle azab etmez. –Diline işaret ederek- Ancak bununla azab olunur veya merhamet olunur. Muhakkak ki ölü, ailesinin kendi üzerine (bağıra-çağıra) ağlamasıyla azap olunur."[801]

881- Ummu Atiyye -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, biz kadınlardan İslâm üzerine beyat aldığı sırada ölüye yüksek sesle bağıra-çağıra ağlamayacağımıza dair de söz almıştı.[802]

 

882- Useyd b. Ebi Useyd, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme beyat eden kadınlardan birinden bildirdi. O şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin iyilikte kendisine ita­at edeceğimize dair bizden aldığı söz içerisinde, iyilikte kendisine is­yan etmeyeceğimize, özellikle musibet karşısında yüzümüzü tırma­lamayacağımıza, vah vah diye feryad etmeyeceğimize, yakamızı yırt­mayacağımıza, saçlarımızı dağıtmayacağımıza dair aldığı söz de vardı.[803]

 

883- Ebû Mâlik el-Eş'arî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Ümmetimde câhiliyet âdetlerinden kalma dört şey vardır ki, onları terk edemezler. Bunlar: Asaleti ile öğünme, neseplere taan, yıldızlarla yağmur isteme ve ölünün arkasından bağıra-çağıra ağlamak.” Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şunu da sözlerine ilâve buyurdular:

“Yasçılık yapan (ölünün arkasında bağıra-çağıra ağlayarak ağıtlar yakan) kadın, ölmezden evvel tövbe etmezse, kıyamet gü­nünde üzerinde katrandan bir elbise ve uyuzlu bir gömlek olduğu hâlde kabrinden kaldırılır."[804]

 

884- Cerîr b. Abdullah el-Becelî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Bizler, cenaze defnedildikten sonra ölünün evinde toplanmayı ve ölünün evinde yemek yapılmasını bağıra-çağıra ağlamaktan sayardık.[805]

 

885- Abdullah b. Cafer -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Cafer’in ölüm haberi gelince Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Cafer’in ailesi için yemek hazırlayın çünkü onları cenaze meşgul etti.”[806]

886- Enes ibnu Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Bizler, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin oğlu İbrahim ölmez üzereyken Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına geldik. O esnada Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin gözlerinden yaşlar akıyor ağlıyordu. Bunun üzerine Abdurrahman b. Avf -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi:-Sen de mi ey Allah’ın Rasûlü! Sen de mi ağlıyorsun?! Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ey İbnu Avf! Bu bir rahmettir." Sonra Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem sözlerine devamla şöyle buyurdu: "Muhakkak ki göz ağlar, kalp hüzünlenir. Biz ise, ancak Rabbimizin razı olacağı söz söyleriz. Ey İbrahim! Bizler senin ayrılığınla hüzünlüyüz" buyurdu.[807]

887- Ömer ibnul-Hattâb -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ölü, kendisine bağıra-çağıra ağlanması sebebiyle kabrinde azâb olunur."[808]

888- Aişe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Kendisine, Abdullah b. Ömer'in: "Şüphesiz ki ölen kimse, dirinin ağlaması yüzünden azap görür" dediği söylendi. Bunun üzerine Âişe şöyle dedi:

-Allah, Ebû Abdurrahmân'a mağfiret buyursun, şüphesiz ki O, yalan söylememiştir. Lâkin unutmuştur yahut hatâ etmiştir. (Hakikat şudur kî) Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem yahudilerin (me­zarı) başında ağladıkları bir yahudi karısının yanından geçti de:

-"Bunlar, ona ağlıyorlar. Hâlbuki o kabrinde azap görüyor" buyur­du.[809]

 

160- Ölümü Haber Vermek Hakkında Gelen Rivayetler

 

889- Huzeyfe b. el-Yemân -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi:Ben, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi ölümü haber vermeyi yasaklarken işittim.[810]

 

890- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bize Habeşlerin kralı olan Necaşi’nin öldüğü gün ölüm haberini bildirdi. Sonra da onun gıyabında cenaze namazını kıldırmak için öne geçti ve ashabı da O'nu arkasında saf tuttular. Cenaze namazında dört tekbir getirdi.[811]

891- Hişâm b. 'Urve babasından bildirdi. O şöyle dedi: Maûne Kuyusu faciası akabinde Cibril'in diliyle onların haberi Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme geldi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de onların öldürüldüklerini sahabelerine bildirdi de: "Arkadaşlarınız müşriklerle karşılaşıp öldürüldüler. Ve onlar Rablerinden istekte bulundular da: Ey Rabbimiz, bizim tarafımızdan, bizim sana kavuştuğumuzu ve senden razı olduğumuzu; Senin de bizden razı olduğunu dünyadaki kardeşlerimize haber ver, dediler.[812]

 

892- Enes ibnu Mâlik -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi:Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, Zeyd, Cafer ve İbnu Ravâha'nın haberleri gelmeden önce onların şehit oldukları haberini vermiştir. O şöyle buyurdu:  

“Sancağı Zeyd ibnu Harise aldı, akabinde vuruldu. Sonra sancağı Ca'fer ibnu Ebû Tâlib aldı, o da vuruldu. Sonra sancağı Abdullah ibnu Ravâha aldı, o da vuruldu. -O esnada Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin gözlerinde yaşlar akıyordu.- Bundan sonra sancağı Allah'ın kılıçlarından bir kılıç olan Hâlid ibnu Velîd aldı ve Allah onlara fetih ve zafer ihsan etti.[813]

893- İbnu Abbâs -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi:Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem geceleyin defnedilmiş bir kabre uğradı ve."Bu cenaze ne zaman gömüldü?" diye sordu. Onlar da: Dün gece, diye cevap verdiler. Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem "Bana niçin haber vermediniz?" dedi.  Onlar dediler ki: Biz onu gecenin karanlığında gömdük ve seni o vakitte uyandırmak istemedik. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem namaza durdu. Biz de arkasında saf tuttuk.[814]

894- Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Zenci bir kadın -yahut bir genç- mescidi temizlerdi. Bir gün Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem onu göremeyince onun nerede olduğunu sordu. Ashâb:

-O, öldü! Dediler. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-"Bana haber vermeli değil miydiniz? Buyurdu.

Galiba ashâb, bu kadının -veya gencin- durumunu küçümsemişlerdi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-"Bana onun kabrini gösterin" buyurdu.

Ashâb da kabrini gösterdiler. O da kabrinin üzerine cenaze nama­zını kıldı. Sonra da şöyle buyurdu:

-"Şüphesiz ki bu kabirler, sahipleri için karanlıkla doludur. Allah 'Azze ve Celle benim namazım sebebiyle kabirleri onlara ay­dınlatır."[815]

 

 

161- Ölünün İyiliklerini Anarak Ağlama

 

895- 'Âmir b. Sa'd b. Mâlik, babasından bildirdiğine göre o şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allahım, ashabımın hicretini tamama erdir; on­ları geri döndürme! Lâkin zavallı Sa'd b. Havledir." Sa'd Mekke'de vefat ettiği için Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem onun için üzülüyordu.[816]

 

896- Abdullah b. Ebi Evfâ -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Kendisi bir kadının ölü için üzüldüğünü duydu. Bunun üzerine O şöyle dedi: Muhakkak ki Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ölünün iyiliklerini anarak yas tutmayı yasakladı.[817]

 

162- Kendisine Takdir Olunan Şeylere Kızarak "Keşke" Lafzını Kullanmanın Yasaklanması ve İşleri Allah 'Azze ve Celle'ye Havale Etmenin Vücubu

 

897- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kuvvetli mü'min Allah'a zayıf mü'minden daha hayırlı ve daha sevimlidir. Ama her birinde hayır vardır. Sana fayda veren şeye çaba göster; Allah'tan yardım dile ve âciz olma! Başına bir şey gelirse şöyle yapsam şöyle olurdu deme! Velâkin bu Allah'ın kaderi, O ne dilerse yapar, de! Çünkü eğer (keşke) kelimesi şeytanın amelini açar.”[818]

898- Enes b. Mâlik -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme on sene hizmet ettim. Beni bir işe gönderip o iş mümkün olmadığında şöyle derdi: “Şayet Allah takdir etseydi olurdu. Veya da Takdir olunsaydı olurdu.”[819]

 

163- Hayır Temenni Etmede "Keşke" Lafzını Kullanmanın Mübah, Şer Temennisinde İse Haram Oluşu

 

899- Ebû Kebşe el-Enmârî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Dünyada dört sınıf insan vardır: Allah’ın kendisine mal rızık ve ilim verdiği bir kul ki kul bu nimet içersinde yolunu Rabbi vasıtasıyla bulur, Müslümanlarla ve akrabalarıyla irtibatını kesmez o verilen nimette Allah’ın hakkı ne ise onu da bilir ve gereğini yerine getirir. Bu kul Allah katında en üstün derecededir. Yine bir kul ki Allah ona ilim vermiş, mal vermemiştir. Bu kulun niyeti doğrudur ve şöyle der: Eğer malım olsaydı falanın yaptığı gibi yapardım, der. İşte o niyetine göre karşılık görür. Önceki kimse ile sevapta eşittirler. Yine bir kul ki Allah kendisine rızık vermiş fakat ilim vermemiştir. İlim ve bilgisizlik yüzünden malını dengesiz biçimde harcar, rabbine karşı sorumluluk bilinci duymaz, akrabası ve Müslümanlarla alakasını keser ve o malda Allah’ın hakkını da yerine getirmez. Bu kimse en kötü durumdadır. Yine bir kul daha vardır ki: Allah kendisine ne mal ne de ilim vermiştir. Bu kimse de şöyle der: Eğer malım olsaydı ben de falan kimse gibi o malı kötü yollarda harcardım. O da niyetine göre karşılık görür her ikisinin de günahı eşittir.”[820]

 

900- Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"Şayet benim Uhud dağı gibi altınım olsa, ondan bir miktar şey yanımda bulunduğu hâlde üzerimden üç gece geçmesi beni sevindirmez; ancak bir borç ödemek için hazır tutmakta olduğum miktar bundan müstesnadır."[821]

 

164- "Keşke" Demenin Caiz Olduğu Yerler

 

901- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem visal orucunu yani iftar etmeden diğer oruca eklemeyi yasakladı. Bunun üzerine Müslümanlardan bir adam: Ey Allah'ın Rasûlü! Ama sen visal orucu tutuyorsun, dedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sizden hanginiz benim gibi olabilir. Muhakkak ki Rabbim geceleyin beni yediriliyor ve içiriliyor."

Ancak sahabeler bu visal orucunu tutmayı bırakmayınca Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem onlara iki gün üst üste iftar ve sahur yaptırmaksızın visal orucu tutturdu. Sonra Şevval ayının hilali görüldü. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Şayet Şevval ayının hilali gecikseydi ben de sizlere visal orucunu tutturmaya devam ettirecektim."

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem sanki bununla, visal orucunu tutmayı terk etmedikleri için onları ibret için cezalandırmak istemişti. [822]

 

902- Cabir İbnu Abdullah’dan, -Allah ondan ve babasından razı olsun-  O şöyle dedi:Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabı hac için ihrama girmişlerdi. Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem ve Talha dı­şında kimsenin yanında kurbanı yoktu. Ali, Yemen'den, beraberinde kurbanıyla birlikte geldi ve Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellemin haccına niyet ettiği gibi niyet ettim, dedi. Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem sahabelerine, beraberinde kurbanlılarını getirenler müstesna, hac niyetlerini umreye çevirmelerini, Kâbe’yi tavaf ettikten sonra saçlarını tıraş edip ihramdan çıkmalarını emretti. Bunun üzerine bazı sahabeler şöyle dediler: Bizden birinin zekerinden meni damlar olduğu halde mi Mina’ya gideceğiz? Bu söz Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve selleme ulaşınca Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Şayet böyle bir işle karşılaşacağımı bilseydim kurbanımı beraberimde getirmezdim. Şayet yanımda kurbanım olmasaydı ihramdan çıkardım."[823]

 

903- Abdullah b. Şeddâd şöyle dedi: İbni Abbâs'ın yanında, liân yapanların lâfı geçti de İbnu Şeddâd: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin haklarında:

"Şayet bir kimseyi şâhidsiz recmetseydim mutlaka bu kadını recmederdim!" buyurduğu kimseler bunlar mı? diye sordu. İbnu Abbâs:

-Hayır, o aşikâr yapardı; cevabını verdi.[824]

 

165- “Olmasaydı” Lafzını Haber Verme veya Sebebiyet İçin Kullanmanın Şayet Sebep Doğru, Şer‘î veya da Hissî Olduğu Zaman Cevazı. Bunda İse Onun Kendisine Tesir Edeceğine İnanmaması Şartı Vardır. Asıl Sebebin Allah Olduğuna İnanmanın Vücubu, Şayet Sebebi Gizli İse Onun Haram Oluşu, Onun Tesirinin Olmadığı veya da Şer‘î veya Hissî Olarak Sabit Olmadığı

 

904- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:"Şayet İsrail oğulları olmasaydı et kokmazdı. Şayet Havva olmasaydı kadın kocasına hıyanet etmezdi."[825]

 

905- Abbâs ibnu Abdulmuttalib -Allah ondan razı olsun- Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme şöyle dedi: -Ey Allah'ın Rasûlü! Ebu Talib’e bir şey ile faydalı olabildin mi? Muhakkak ki o seni korur ve senin için öfkelenirdi.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"O, cehennemde azabı hafifletilmiş olarak topuklarına kadar ulaşan ateşle azab olunacaktır. Şayet benim onun için şefaatim olmasaydı muhakkak o cehennemin en derin çukurunda olurdu."[826]

 

906- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Şayet hicret olmasaydı, ben muhakkak Ensâr'dan bir kişi olurdum. Şayet Ensâr bir vadi veya dağ yoluna girseler, insanlar da bir vadiye girseler, ben de muhakkak Medineli Ensarla beraber o vadi veya dağ yoluna girerdim."[827]

 

907- İbnu Abbas -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- Allâh 'Azze ve Celle’nin: Allah'a ortaklar koşmayın” (Bakara: 22) âyeti hakkında şöyle dedi: Ortaklar, zifiri karanlıkta siyah bir karıncanın yürümesinden daha gizli olan şirktir. Bu ise onun şöyle demesidir: Allah’a ve senin hayatına yemin olsun ki, ey falan ve hayatım. O şöyle der: Şayet şu köpek olmasaydı dün gece hırsız gelirdi. Şayet evde ördek olmasaydı hırsız gelirdi. Bir adamın arkadaşına: Sen ve Allah dilersen sözü. Bir adamın: Allah ve falanca olmasaydı, sözü. Bunların hepsi de şirktir.[828]

 

166- Allah'ın Nimetini İnkâr Eden Kâfir Olmuştur

 

908- En-Nu'mân b. Beşîr -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah'ın nimetlerinden konuşmak şükür, onu terk etmek ise küfürdür."[829]

909- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "İsrâîl oğullarında abraş, kel ve kör üç kişi vardı. Allah bunları imtihan etmek istedi de onlara bir melek gönderdi. Melek abraşa geldi:

-En çok neyi seversin? dedi. Abraş:

-Güzel renk, güzel ten. Çünkü insanlar beni çirkin görüyor, benden iğreniyorlar, dedi. Melek, abraşın vücûdunu sıvadı. Ondan bu çirkinlik gitti de ona güzel bir renk ve güzel bir ten verildi. Bundan sonra melek ona:

-En çok hangi mali seversin? diye sordu. O:

-Deveyi veya da sığırı, dedi".

Abraşa on aylık gebe bir deve verildi. Bunun üzerine melek ona:

-Bu deve mübarek olsun! diye dua etti.

Sonra melek, başı kel kişinin yanına vardı. Ona da:

-En çok neyi seversin? diye sordu. O da:

-Güzel bir saç, şu kellik benden gitsin! Herkes benden iğreniyor, dedi. Melek onun başını sıvadı da ondan kellik gitti ve ona güzel bir saç verildi. Melek ona:

-En çok hangi malı seversin? diye sordu. Oda:

-Sığırı severim, dedi. Allah ona gebe bir sığır verdi de, melek ona:

-Bu sığır sana mübarek olsun! diye duâ etti. Melek körün yanına geldi ve ona da:

-En çok neyi seversin? diye sordu. O da:

-Allah gözümü bana geri versin de, ben de onunla insanları göreyim, dedi. Melek onun gözünü sıvadı da Allah ona gözünü geri verdi. Melek, köre:

-Hangi malı çok seversin? diye sordu. Oda:

-Koyunu severim, dedi. Melek de ona kuzulu bir koyun verdi.

Bir müddet sonra deve ve sığır sahiplerinin devesi ve sığırı yavruladı. Koyun sahibinin de koyunu kuzuladı. Bu suretle deve isteyen kişinin bir vâdî dolusu devesi oldu. Sığır isteyen kimsenin de bir vâdî dolusu sığırı oldu. Koyun isteyen körün de bir vâdî koyunu oldu. Bundan sonra günün birinde o melek, bu üç kişi ile ilk görüştüğü suret ve heyetinde abraş kişiye geldi de şöyle dedi:

-Ben fakir ve garip yabancı bir kişiyim. Yol üzerinde yaşama ve memleketime ulaşma sebepleri kesilmiştir. Artık bu gün benim için muradıma erişebilmek ancak evvelâ Allah'ın inâyetiyledir, sonra senin yardımınladır. Şimdi ben sana güzel bir renk, güzel bir vücut ve bir çok mal veren Allah rızâsı için, senden bir deve isterim ki, bu seferimde onun üzerinde muradıma ve vatanıma erişebileyim!

Bu istek üzerine eski abraş ona:

-İsteyen fakirler çoktur, her dilenciye bir deve vermek olmaz, dedi. Melek de ona:

-Öyle sanıyorum ki ben seni tanıyacağım. Sen insanların iğrendiği abraş kimse değil misin? Sen fakir idin de bu malı sana Allah vermişti, dedi. Bu eski abraş, meleğe:

-Hayır yemin olsun ben bu mala atadan ataya geçerek vâris oldum, dedi. Melek de ona:

-Eğer sen bu iddianda yalancı isen, Allah seni eski hâline çevirsin! dedi.

Sonra melek, ilk buluştuğu suretinde ve heyetinde kel adama gitti de, abraşa dediği gibi ona da söyledi. Kel de abraşın reddettiği gibi reddetti. Melek de ona:

-Eğer sen bu iddianda yalancı isen, Allah seni eski hâline çevirsin! diye beddua etti.

Bu defa melek gözlerini sıvadığı köre geldi de şunları söyledi:

-Ben fakir ve vatanından uzak düşmüş garip bir kimseyim. Sefer hâlinde iken geçimim ve memleketime dönmem sebepleri benden kesilmiştir. Bu gün benim için muradıma ulaşabilmek ancak evvelâ Allah'ın inayeti, sonra senin yardımınla olur. Şimdi ben sana gözlerini geri veren Allah rızâsı için senden bir koyun isterim ki, bu yolculuğumda onunla muradıma ve vatanıma erişebileyim, dedi. O kişi de meleğe şöyle dedi:

-Hakîkaten ben kör idim, Allah gözlerimin nurunu bana geri verdi. Fakir idim. Allah beni zengin kıldı. İşte koyunlarım dilediğin kadar al. Allah'a yemîn ederim ki, bu gün Allah rızâsı için benden alacağın bir şeyin miktarını sınırlandırmak ile sana güçlük vermek istemem, dedi. Melek de ona:

-Malını tamamen muhafaza et! Allah ancak sizin üçünüzü imtihan etti de, Allah senden razı oldu. İki dostun abraşla kel de Allah'ın gazabına uğradılar, dedi."[830]

 

168- Allah 'Azze ve Celle'nin Azabından Emin Olan Kimseyi Sakındırma

 

910- Âişe -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi:Ben, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi ciddi bir şekilde, küçük dili görünecek derecede güldüğünü görmedim. O, yalnız te­bessüm ederdi. Bir bulut veya rüzgâr gördümü bu yüzünden bel­li olurdu. Kendisine:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Bakıyorum herkes bulutu gördüğü vakit, on­da yağmur vardır ümidi ile ferahlanıyor. Hâlbuki bunu sen gördün mü, ben senin yüzünden hoşnutsuzluk okuyorum, dedim. Bunun üze­rine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-Ey Âişe! Bunda bir azâb bulunmadığına bana kim teminat vere­bilir? Hakikaten bir kavim rüzgârla azap olunmuştur. Gerçekten bir kavim azabı görmüş de:

-Bu gördüğünüz bize yağmur yağdıracak bir buluttur, demişlerdi."

 

                                       

168- Şefaatin İspatı ve Çeşitlerinin Beyanı

 

911- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Her peygamberin duâ edip de kabul edilmiş bir duâsı vardır. Ben o duamı, inşallah, Kıyamet günü ümmetime şefaat etmek için saklamak istiyorum."[831]

 

912- Ebû Mûsâ el-Eş’ârî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"Ben şefaat etmek veya ümmetimin yarısının cennete girmesi arasında muhayyer (serbest) kılındım. Ben şefaat etmeyi seçtim."[832]

 

913- Ma'bed ibnu Hilâl el-Anezi -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Biz Basra ehlinden birkaç kişi bir araya toplandık da Enes ibnu Mâlik'i ziyarete gittik. Bizimle beraber Sabit el-Bunânî de gitmişti. Sâbit bize Enes ten “Büyük Şefaat Hadîsi”ni sorduracaktı.”

Enes Basra'ya iki fersah mesafede bulunan Zaviye bölgesinde sarayında ikamet ediyordu. Ziyaretimiz Enes'in Duhâ namazı kıldığı bir za­mana rastlamıştı. Biz içeri girmeye izin istedik. Bize izin verdi. Verilen izin üzerine biz Enes ibnu Mâlik'in huzuruna girdik.

Enes bir minder üzerinde oturuyordu. Girerken biz Sâbit'e, Şe­faat Hadîsi'nden önce hiçbir şey sormamasını tenbîh etmiştik. O da:

-Ey Ebu Hamza! Bu Basralı kardeşlerimiz size Şefaat Hadîsi'ni sormaya geldiler, dedi.

Bunun üzerine Enes şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kıyamet günü olduğu zaman insanlar birbiri üzerine dalgala­nıp çalkalanırlar. Nihayet Âdem'e gelirler de: Rabb'in huzurunda bize şefaat et! derler. O da: Ben buna ehil değilim. Fakat sizler İbrahim'e gidin. Çünkü o, Halilullah'tır der. Sonra İbrahim'e gelirler. O da: Ben buna ehil değilim. Fakat siz Mûsâ'ya gidin. Çünkü o Kelîmullah'tır, Allah'ın konuştuğu peygamberidir, der. Akabinde insanlar Musa'ya gelirler. O da: Ben buna ehil değilim. Lâkin sizler İsa'ya gidin. Çünkü o Al­lah'ın Ruhu ve Kelimesi'dir, der.

İsâ'ya gelirler. O da: Ben buna ehil değilim. Lâkin siz Muhammed'e gidin, der. İnsanlar bana gelirler. Ben de: Ben onun için yaratılmışımdır, derim. Hemen gider, Rabb'imin huzuruna izin isterim. Bana izin veri­lir. Bana şimdi hatırlayamadığım, kendisine yapacağım birtakım hamdler ilham eder. Ben bu hamdlerle hamd ederim ve kendisine sec­deye kapanırım. Bana: Ey Muhammed! Başını kaldır, söyle, sözün dinlenir; iste, is­teğin sana verilir; şefaat et, şefaatin kabul edilir! buyrulur. Bunun üzerine ben: Yâ Rabbi! Ümmetimi, ümmetimi! diye şefaat dilerim. Bana: Git, kalbinde bir arpa ağırlığı kadar îmân bulunan kimseleri oradan çıkar! denilir. Ben de gider bunu yaparım. Sonra yine Rabb'ime döner, bu hamdlerle hamd ederim. Sonra Rabb'ime secdeye kapanırım. Bana: Ey Muhammed! Başını kaldır, söyle, sözün dinlenir; iste, sa­na verilir; şefaat et, şefaatin kabul olunur! denilir. Bunun üzerine ben: Yâ Rabbi! Ümmetimi, ümmetimi! diye şefaat dilerim. Bana: Git, kalbinde bir zerre ağırlığınca veya hardal tanesi kadar îmân bulunanları oradan çıkar! denilir. Ben gider, bunu yaparım. Sonra döner yine bu hamdler ile Rabb'ime hamd ederim. Sonra O’na secdeye kapanırım. Bana: Ey Muhammed! Başını kaldır, söyle, sözün dinlenir; iste, iste­ğin sana verilir, şefaat et, şefaatin kabul edilir! buyrulur. Bunun üzerine ben: Yâ Rabbi! Ümmetimi, ümmetimi! diye şefaat dilerim. Bana: Git, kalbinde bir hardal tanesi ağırlığından daha az, daha az, daha az îmân bulunan kim varsa, onları da ateşten çıkar! buyurur. Ben hemen gider bunu yaparım."

Ma’bed şöyle dedi: Akabinde biz Enes'in yanından çıktığımız­da ben arkadaşlarımızdan bâzısına:

Biz Hasan el-Basri'nin yanına uğrasak. O, Ebû Hanîfe et-Tâî'nin evinde Haccâc'ın zulmünden gizlenmiş bir hâlde bulunmak­tadır, dedim.

Enes ibnu Mâlik'in bize tahdîs ettiği hadîsle Hasan'ın yanına var­dık. Ona selâm verdik. Bize izin verdi. Biz ona:

-Ey Ebu Saîd! Biz kardeşin Enes ibnu Mâlik'in yanından gel­dik. Şefaat hakkında bize tahdîs ettiği hadîsin benzerini hiç duyma­mıştık, dedik. O: Devam edin, hadîsi söyleyin! dedi. Biz de ona bu hadîsi tahdîs ettik. Hadîs bu son noktaya ulaşınca Hasan bize: Devam edin, daha söyleyin! dedi. Biz de ona: Enes bize daha fazla artırmadı, dedik. O da bize şunları söyledi:

Yemîn olsun o bunu bana yirmi sene önce tahdîs etmişti. Ken­disi o günlerde bütün hafızasını ve kuvvetini toplamış hâldeydi. Şim­di ise bir kısım şeyi terk etmiştir. O bunu unuttu mu yoksa güvenip dayanırsınız diye sizlere tahdîs etmeyi kerih mi gördü, bilmiyorum, dedi.

Biz de ona: Ey Ebu Saîd! Bize sen tahdîs et, dedik. Bunun üzerine güldü ve: “İnsan aceleden yaratılmıştır.” (Enbiyâ: 37) Bunu si­ze sadece o hadîsi tahdîs etmeyi isteyerek zikrettim, dedi ve şöyle de­vam etti:

Enes bana bu hadîsi size tahdîs ettiği gibi tahdîs etti. Bundan sonra Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

"Sonra ben dördüncü defa yine Rabb'ime döner, bu hamdler ile O'na tekrar hamd ederim. Sonra O'na secde ederek kapanırım. Bunun üzerine bana: Ey Muhammed! Başını kaldır ve söyle; sözün dinlenir; iste, sana verilir; şefaat et, şefaatin kabul edilir! buyrulur. Ben de: Yâ Rabbi! Bana izin ver de “Lâ ilahe illallah” diyen bütün Tevhid Ehli hakkında şefaat edeyim! diye niyaz ederim. Bunun üzerine Yüce Allah: İzzetim, Celâlim, Kibriyâm, Azametim hakkı için ben “Lâ ilahe illallah” diyen Tevhid Ehli'nin hepsini muhakkak surette cehen­nemden çıkaracağım! buyuracaktır.[833]

 

914- Ebu Hureyre ile Huzeyfe -Allah onlardan razı olsun- şöyle dediler: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Allah Tebareke ve Teâlâ kıyamet gününde insanları bir yere top­layacak. Mü'minler kendilerine cennet yaklaştırılıncaya kadar ayakta du­racaklar. O zaman Âdem'e gelerek :

“Ey babamız! Bizim için cennetin açılmasını iste!” diyecekler. O da : “Sizi cennetten ancak babanız Âdem'in hatası çıkarmadı  mı?    

Ben bu işin ehli değilim. Siz oğlum İbrahim Halilullah'a gidin” diyecek. İbra­him de:

“Ben bu işin ehli değilim. Ben ancak geriden geriye Halil idim. Siz Allah'ın kendisi ile söyleştiği Musa 'aleyhis-selâma gidin” diyecek. Bu­nun üzerine Musa 'aleyhis-selâma  gelecekler. O da:

  “Ben bu işin ehli değilim. Siz Kelimetullah ve Ruhullah olan İsa'ya gidin” diyecek. İsa 'aleyhis-selâm da:

  “Ben bu işin ehli değilim” diyecek. Nihayet Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme gelecekler. O hemen ayağa kalkacak ve kendisine şefaat için izin verilecek, emanetle rahim (akrabalık bağları) gönderilerek sıratın sağ ve sol ta­raflarına duracaklar. Sonra sizin ilk kafileniz şimşek gibi sırattan geçecek.”

Ben: “Anam babam sana feda olsun! Şimşek gibi geçmek ne demek­tir? diye sordum. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

“Şimşeği hiç görmediniz mi? Göz kırpacak kadar bir zamanda nasıl geçip dönüyor. Sonrakiler rüzgârın geçişi gibi. Daha sonrakiler kuşların geçişi gibi ve insanların koşması gibi geçecekler. Onları böyle koşturan amelleri olacaktır. Peygamberiniz de sırat üzerinde durmuş:

-Ya Rabbi! Selâmet ver, selâmet! diyecek. Nihayet kulların amelleri âcîz kalacak hatta öyle kimse gelecek ki, ancak sürünerek yürüyebilecek. Sıratın iki tarafında asılı çengeller olacak. Bunlar emrolunduklarını yaka­lamakla memurdurlar. Bakarsın bazı İnsanlar tırmalanmış kurtulmuş. Ba­zıları da cehenneme atılmış olacak."[834]

 

915- Enes İbnu Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Cennet için insanlara ilk şefaat edecek benim. Peygamberler içinde en çok tabisi olan da benim.”[835]

916- İmrân ibnu Husayn -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin şefaati ile bir topluluk cehennemden çıkar ve cennete girerler. Onlar “Cehennemlikler” diye isimlendirilirler."[836]

917- Enes b. Mâlik -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Benim şefaatim, ümmetimden büyük günah işleyenler içindir."[837]

918- Câbir Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ile beraber yürüdük. Nihâyet geniş bir vadiye indik. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem kazayı hacetine gitti. Ben de bir su kabı ile kendisini tâkip ettim. Derken Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bakındı, fakat örtünecek bir şey göre­medi. Birden vadinin kenarında iki ağaç gözüne ilişti. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem hemen bunlardan birine giderek dallarından bir dal tut­tu. Ve:

“Allah'ın izniyle sözümü dinle!” buyurdu. Dal ona, sahibine huysuz­luk eden burnu gemli deve gibi sözünü dinledi. Öteki ağaca da gitti. Ve dal­larından birinden tutarak:

“Allah'ın izniyle sözümü dinle!” dedi. O da öteki gibi sözünü dinledi. İki­sinin ortasına varınca aralarını kapadı yâni bir yere topladı ve:

“Allah'ın izniyle benim üzerime kapanın!” dedi. Hemen kapandılar. Câbir dedi ki: Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem yakınında ol­duğumu hissederse uzaklaşır korkusuyla oradan çıkarak koştum. Ve otur­dum. İçimden konuşuyordum. Yanı başıma baktım. Bir de ne göreyim, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem geliyor. O İki ağaç da bir­birinden ayrılmış ve her biri gövdesinin üzerine doğrulmuştu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin bir an durduğunu gördüm. Kafasıyla şöyle yaptı. (Ebû İsmail başıyla sağa ve sola işaret etmiştir.) Sonra bana doğ­ru yürüdü, yanıma gelince:

“Ey Câbir! Benim durduğum yeri gördün mü?”  diye sordu.

-Evet, ey Allah'ın Rasûlü! dedim.

Öyle ise şu iki ağaca git de, her birinden birer dal kes ve getir. Be­nim yerimde durduğum vakit, bir dalı sağıma, bir dalı da soluna salıver!” dedi.

Câbir dedi ki: Ben kalkarak bir taş aldım. Ve onu kırdım, keskinledim, benim için keskin oldu. Ve iki ağaca giderek her birinden birer dal kestim. Sonra onları sürükleyerek geldim ve Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin soluna bıraktım. Yaptım ey Allah'ın Rasûlü! Bu neden lâzım geldi? dedim. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ben azab gören iki kabrin yanından geçtim de bu dallar yaş olduğu müddetçe şefaatim sayesinde onlardan azabın hafifletilmesini diledim.”[838]

919- Ebû Saîd el-Hudrî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin yanında amcası Ebû Tâlib zikredilince Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Umarım ki Kıyamet günü benim şefaatim ona fayda verecektir. Cehennemde onun topuklarına kadar ulaşan bir ateşle azab olunacaktır. Bu ateşin tesiriyle beyni kaynayacaktır."[839]

920- Ebû Mûsâ -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Huneyn savaşını bitirince amcam Ebû Âmir'i bir ordu birliği üzerine kumandan yaparak Evtâs'a gönderdi. Ebû Âmir burada Dureyd ibnu Simme ile karşılaştı. Bu savaşta Dureyd öldürüldü, askerlerini de Allah hezîmete uğrattı. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem beni amcam Ebû Âmir ile beraber göndermişti. Ebû Âmir'in dizine bir ok isabet etti. Cuşem kabilesinden birisi tarafından bir ok atılmış ve atılan ok Ebû Âmir'in dizkapağına isabet etmişti. Ben hemen Ebû Âmir'in yanına koştum ve: Ey amca, sana kim ok attı? diye sordum. Bana: İşte ok atan katilim şudur! diye gösterdi. Ben hemen katile doğru koştum ve ona yetiştim. Katil beni görünce dönüp kaçmağa başladı. Ben onun arkasından gittim. Hem katilin arkasından onu takip ediyor hem de: Kaçmaya utanmaz mısın, yerinde durup benimle erkekçe savaşmaz mısın? diyordum. Adam kaçmaktan vazgeçti. Her ikimiz kılıçlarımızla vuruşmaya başladık. Sonunda adamı öldürdüm. Sonra Ebû Âmir'in yanına geldim ve: Allah, seni yaralayan adamı öldürdü, dedim. Amcam bana: Şu oku dizimden çek çıkar, dedi. Ben de hemen çıkardım. Okun çıktığı yerden bir su boşandı. Ebu Âmir öleceğini anlayınca bana şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme benden selam söyle! O’na söyle benim için Allah’tan bağışlanma dilesin. Ebu Âmir beni ordunun başına komutan tayin etti. Az bir zaman yaşadı, sonra vefat etti. Savaşın akabinde Medine’ye döndüm ve Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin yanına girdim. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, odasında hasırdan örülmüş ve üzerine ince şilte serilmiş bir sedir üstünde yatıyordu. Hasırın örgüleri vücûdunun arkasına ve iki yanlarına iz yapmıştı. Ben kazandığımız savaşı ve Ebu Âmir’in: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem benim için Allah’tan bağışlanma dilesin, sözünü haber verdim. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem su istedi ve abdest aldı. Sonra ellerini kaldırıp şöyle dua etti:

"Allahım! Kulcağızın Ebu Âmir’i bağışla!" Ben o esnada O'nun iki koltuğunun beyazlığını gördüm. Sonra Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem duasına şöyle devam etti: "Allahım! Kıyamet gününde Ebû Âmir’i şu yarattığın insanlardan çoğunun üstünde yüksek bir makamda kıl." Bunun üzerine ben Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme: Ey Allah’ın Rasûlü! Benim için de Allah’tan bağışlanma dile! dedim.  Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dua etti: "Allahım! Abdullah ibnu Kays'ın günâhını bağışla ve kıyamet gününde onu kerîm bir makama girdir."[840]

921- Ebû Saîd el-Hudrî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Mü'mıiler cehennemden kurtulunca: Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki; sizden hiç biriniz hakkı tamamıyla kurtarmak hususunda kıya­met günü mü'minlerin cehennemdeki kardeşleri için Allah'a niyaz etme­lerinden daha fazla niyazda bulunamaz. Onlar:

-Ey Rabbimiz! Bu cehennemde kalan kardeşlerimiz bizimle bir­likte oruç tutar, namaz kılar ve hac ederlerdi, diye niyazda bulunacak­lar. Bunun üzerine kendilerine: Haydi tanıdıklarınızı çıkarın, bundan böy­le onların suretleri cehenneme haram olur, denilecek; onlar da kimi ba­caklarının yarısına kadar, kimi dizlerine kadar ateşe dalmış pek çok kim­seleri cehennemden çıkaracaklar. Sonra:

-Ey Rabbimiz! Senin bize çıkarmayı emir buyurduklarından ce­hennemde hiç kimse kalmamıştır, diyecekler. Fakat Allah 'Azze ve Celle:

-Dönün, kalbinde dinar ağırlığında hayır olan her kimi bulursa­nız onu da çıkarın, buyuracak. Bunun üzerine yine pek çok kimseleri çı­karacaklar. Sonra tekrar:

-Ey Rabbimiz! Senin emir buyurduklarından tek bir kimse bırakmadık, diyecekler. Allah 'Azze ve Celle:

-Geri dönün! Kalbinde yarım dinar miktarı hayır olan her kimi bulursanız onu da çıkarın, buyuracak; yine pek çok kimseleri çıkaracaklar. Sonra:

-Ey Rabbimiz! Senin emir buyurduklarından cehennemde tek bir kimse bırakmadık, diyecekler. Allah 'Azze ve Celle yine:

-Geri dönün! Kalbinde zerre miktarı hayır olan kimi bulursanız onu da çıkarın, buyuracak. Yine birçok kimseleri çıkaracaklar. Sonra:

-Ey Rabbimiz! Cehennemde hiç bir hayır sahibi bırakmadık, diye-ekler.

Ebû Sa'id el-Hudri şöyle derdi: Eğer bu hadis hususunda beni tas-dik etmiyorsanız Allah 'Azze ve Celle'nin:

"Şüphesiz ki Allah zerre kadar zulmetmez, eğer (yapılan) bir iyilik olursa kat kat artırır. Ve kendi tarafından pek büyük bir mükâfat ihsan eder." (Nisa : 40) âyetini okuyun.

Mü'minlerin, cehennemde hiç bir hayır sahibi bırakmadık, demeleri üzerine Allah Azze ve Celle:

-Melekler şefaat etti! Peygamberler şefaat etti! Mü'minler de şefaat tti, o halde merhametlilerin en merhametlisinden başka şefaat edecek kalmadı, buyuracak ve cehennemden bir kabza alacak."[841]

922- Abdullah b. Ebil-Cez'â -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:   “Ümmetimden bir adamın şefaatiyle Temim oğullarından daha çok kişi Cennete girecektir." Denildi ki:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Sizin şefaatinizden başka mı? Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: "Benim şefaatimden başka" buyurdu.[842]

923- Ebû Umâme el-Bâhilî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kurân'ı okuyun! Çünkü Kurân, onu okuyanlara kıyamet günü şe­faatçi olarak gelecektir. Zehrâveyn'i Bakara ve Âl-i İmrân sûrele­rini okuyun! Çünkü onlar kıyamet gününde iki bulut yahut iki gölge veya kafeste iki fırka kuş gibi gelecek; okuyucularını müdâfaa edeceklerdir. Bakara Suresi'ni okuyun! Zîra onu okumak berekettir; terk etmek ise pişmanlıktır. Onu tahsil etmeye sihirbazlar muktedir olamazlar.”[843]

 

169- Şefaatin Kabul Şartlarının Beyanı

924- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Anneme istiğfar etmek için rabbimden izin istedim de, bana izin ver­medi. Fakat kabrini ziyaret etmek için izin istedim; bana izin verdi.”[844]

 

925- Enes -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şefaat hadisinde şöyle buyurdu: "Bana gelirler. Ben de Rabbimden izin isterim. Ben o esnada secde ederim ve bana izin verilir. Allah'ın dilediği kadar beni bırakır. Bana: Ey Muhammed! Başını secdeden kaldır, söyle; sözün dinlenecek, İste; istediğin verilecek, şefaat et; şefaatin kabul edilecek."[845]

926- Cabir ibnu Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Benden önce hiçbir peygambere verilmemiş beş şey bana verildi. Benden önceki peygamberler özel olarak kendi kavimlerine gönderilirlerdi. Ben ise tüm insanlığa gönderildim. Benden önce hiçbir peygambere helâl kılınmayan savaş ganimetleri bana helâl kılındı. Bana şefâat etme hakkı verildi. Yeryüzü bana mescid ve temizleyici kılınmıştır. Ümmetimden her kime namaz vakti erişirse (su bulamazsa, temiz bir toprakla teyemmüm alıp) namazını kılsın. (Düşmanlarımın kalbine) bir aylık mesafeden korku salmakla yardım olundum. Bana şefaat verildi."[846]

927- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kıyamet günü İbrahim aleyhisselam, babası Âzer ile karşılaşır. Âzer’in yüzü üzerinde siyah bir duman ve toz vardır. İbrahim babası Âzer’e der ki:

-Ben sana, benim emrime karşı gelip isyan etme, demedim mi? Babası İbrahim’e:

-Bugün senin emrine isyan etmeyeceğim, der. Bunun üzerine İbrahim şöyle der:

-Ey Rabbim! Sen insanların yeniden diriltilecekleri gün, beni utandırmayacağına dair bana vaadde bulunmuştun. Şimdi babamın senin rahmetinden uzak olması benim için bir utançtan başka bir şey değildir.

İbrahim aleyhisselamın bu sözleri üzerine Allah Azze ve Celle:

-Ben cenneti kâfirlere haram kıldım buyurur. Sonra da İbrahim’e:

-Ey İbrahim! Ayaklarının altındaki nedir? denilir. İbrâhîm bakar ve ayakları arasında kana, çamura ve pisliğe bulanmış bir sırtlan görür. O hayvanın ayaklarından tutularak cehenneme atılır."[847]

 

170- Evliyanın Kerametinin İspatı ve Çeşidinin Beyanı

 

928- Enes -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin ashabından iki kişi, Nebi sallallahu aleyhi ve sellemin yanında zifiri karanlıkta çıktılar. O ikisinin önünü lambaya benzer bir ışık (Allah tarafından) ışıtıyordu. O ikisi ayrıldığında o ışıkta onlarla beraber ayrıldı.[848]

929- Abdurrahman ibnu Ebi Bekir -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ashabus-Suffe, fakir kimselerdi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bir keresinde şöyle buyurdu:

-"Kimin evinde iki kişiye yetecek kadar yemeği varsa üçüncüyü, dört kişilik yemeği olanda beşinciyi veya altıncıyı evine davet etsin." Ebu Bekir üç kişiyi, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem ise on kişiyi evine götürdü. Abdurrahman dedi ki:

-Ailem ben, babam, annem –Ravi, hanımım dediğini bilmiyorum, demiştir- ve bir de benimle Ebu Bekir’in evi arasında hizmetçilik eden hizmetçiden ibarettir. Ebu Bekir, Nebi sallallahu aleyhi ve sellemin yanında akşam yemeğini yedi. Sonra yatsı namazı kılınıncaya kadar orada kaldı. Sonra evine dönüp Nebi sallallahu aleyhi ve sellem akşam yemeğini yiyinceye kadar kaldı. Geceden Allah’ın dilediği kadar vakit geçince evine döndü. Hanımı ona dedi ki:

-Seni misafirlerinin yanında bulunmaktan alıkoyan şey nedir? Ebu Bekir dedi ki:

-Onlara akşam yemeği vermedin mi? Hanımı dedi ki:

-Sen gelene kadar yemekten kaçındılar. Onlara yemek ikram edildi. Ancak onlar yemediler. Abdurrahman dedi ki: Ben gidip saklandım. Ebu Bekir bana:

-Ey câhil! diye seslendi ve ağır sözler söyledi. Misafirlerine de:

-İçinize sinmesin, yemeği yiyin. Vallahi ben bu yemekten asla yemeyeceğim, dedi. Abdurrahman dedi ki:

-Allah’a yemin ederim ki, yemek yerken hiçbir lokmaya el uzatmadık ki, yemek altından daha fazla çoğalmış olmasın. Sonunda misafirler doydular. Yemek, yemeğe başlamadan önceki miktardan daha fazlaydı. Ebu Bekir yemeğe baktı. Yemek olduğu gibi sanki hiç yenmemiş gibi duruyor veya da daha da fazlalaşmıştı. Hanımına dedi ki:

-Ey Firas oğullarının kızı! Bu nedir? Hanımı dedi ki:

-Gözümün nuruna yemin ederim ki, o yemek ilk halinden üç kat daha fazladır. Ebu Bekir de o yemekten yiyip dedi ki:

-Benim, bu yemekten yemeyeceğim, diye yemin etmem şeytandandır. Sonra ondan bir lokma yedi ve sonra da onu Nebi sallallahu aleyhi ve selleme götürdü. Yemek, Nebi sallallahu aleyhi ve sellemin evinde sabaha kadar durdu. Bizimle bir kavim arasında bir anlaşma vardı. Bu anlaşmanın müddeti sona ermişti. Onların içinden on iki kişiyi ayırdık ve onların her birinin yanında kaç insan vardı, sayısını ancak Allah bilir. Hepsi de o yemekten yediler.[849]

930- Ebu Said el-Hudri -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Bir gece Useyd b. Hudayr, hurma harmanında (Kur'ân) okurken birdenbire atı şahlandı. Fa­kat o yine okumaya devam etti. Sonra at tekrar şahlandı ise de Useyd yine okumasına devam etti. Sonra at tekrar şahlandı.

Useyd dedi ki: Atın, (oğlum) Yahya'yı çiğneyeceğinden korktum da kalkıp yanına gittim. Bir de ne göreyim! Başımın üzerinde gölgelik gibi bir şey!.. İçinde kandillere benzer nesneler var. Bu gölgelik göğe çıktı. Öyle ki onu göremez oldum. Ertesi sabah Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme giderek:

- Ey Allah'ın Rasûlü! Dün akşam ben gece yarısı hurma harmanında (Kur'ân) okurken birden atım şahlandı, dedim: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem hemen:

-"Oku İbnu Hudayr!" buyurdu. Dedim ki:

- Ben okumaya devam ettim. Sonra at yine şahlandı.    Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem yine:

-"Oku İbnu Hudayr!"   buyurdu. Dedim ki:

- Ben yine okudum. Fakat hayvan sonra tekrar şahlandı. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem yine:

-"Oku İbnu Hudayr!" buyurdu. Dedim ki:

- Ben artık okumaktan vazgeçtim. Oğlum Yahya ata yakındı. Onu çiğner diye korktum. O sırada gölgelik gibi bir şey gördüm. İçinde kandillere benzeyen nesneler vardı. Bu gölgelik göğe çıktı. Nihayet onu göremez oldum...

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Bunlar meleklerdir. Seni dinliyorlardı. Eğer okumağa devam etseydin, onlar da sabaha kadar seni dinlerler, insanlar da onları görür, onlardan gizlenmezlerdir."[850]

 

931- Suhayb -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:  “Sizden önce gelen kavimlerde bir kral vardı ve bir de onun büyücüsü vardı. Büyücü yaşlanınca krala dedi ki:

-Ben yaşlandım, ecelim geldi. Bana bir genç ver de ona büyü öğreteyim.

Kral ona bir delikanlı verdi ve o delikanlıya büyü öğretiyordu. Büyücü ile kral arasında bir de rahip vardı. Delikanlı rahibin yanına geldi ve onun sözlerini dinleyip ona hayran oldu, sözlerine bağlandı. Delikanlı büyücünün yanına geldiğinde büyücü onu dövdü ve:

-Seni tutan nedir? dedi. Ailesinin yanına geldiğinde onlar da delikanlıyı dövüp:

-Seni tutan nedir? dediler. Delikanlı bunu rahibe dert yanarak anlattı. Râhib dedi ki:

-Büyücü seni döveceği zaman: Ailem beni tutukladı, de. Âilen sana zarar vereceği zaman da: Büyücü beni tutukladı, de.

Onlar bu durumda iken bir hayvanın üzerinde büyük bir musibet gelip çattı. Ve insanları içeri tıkadı onu aşıp çıkamadılar. Delikanlı dedi ki:

-Bugün ben rahibin durumunun mu Allah katında daha iyi olduğunu, yoksa büyücünün durumunun mu daha iyi olduğunu öğrenirim. Bir taş aldı ve: “Allah'ım, eğer rahibin durumu senin için daha iyi ve büyücünün durumundan daha sevimli ise bu hayvanı öldür de insanlar onun endişesinden kurtulup dışarı çıksınlar, dedi. Taşı attı ve hayvanı öldürdü. İnsanlar böylece onun tehlikesinden kurtuldular. Delikanlı bu durumu rahibe haber verince, râhib dedi ki:

-Yavrucuğum, sen benden daha üstünsün ve sen ileride deneneceksin. Denendiğin zaman benim aleyhimde yol gösterme.

Delikanlı sağırları işittiriyor, dilsizleri konuşturuyor ve diğer hastaları iyileştirerek onları tedâvî ediyordu. Kralın meclisinde bulunan arkadaşlarından birisi kör olmuştu, delikanlının ününü duydu ve ona pek çok hediyelerle gelip:-Beni hastalığımdan kurtar da şurada bulunanların hepsi senin olsun, dedi. Delikanlı:

-Ben kimseyi hastalıktan kurtaramam ancak Aziz ve Celîl olan Allah kurtarır, eğer O'na inanırsan ben senin için Allah'a duâ ederim de seni iyileştirir, dedi.

O da Allah'a inandı ve delikanlı da onun için Allah'a duâ etti, adam iyileşti. Sonra adam hükümdarın katına geldi ve her zaman oturduğu yere oturdu. Hükümdar ona:

-Ey Falanca! Gözünü sana kim geri verdi? dedi. Adam:

-Rabbim, dedi. Hükümdar:

-Ben mi? deyince adam:

-Hayır, benim ve senin Rabbin olan Allah, dedi. Hükümdar:

-Senin benden başka Rabbin de mi var? dedi. Adam:

-Evet, benim ve senin Rabbin olan Allah, dedi. Ve hükümdar adama işkence yapmaya başladı. Nihayet adam delikanlıyı haber verdi. Hükümdar ona elçi gönderip çağırttı ve dedi ki:

-Çocuğum, sen sağırları duyuracak, dilsizleri konuşturacak kadar büyüde ilerledin ve şu hastalıkları iyileştirecek kadar geliştin, dedi. Delikanlı:

-Ben kimseyi iyileştiremem. Yalnız ve yalnız Aziz ve Celîl olan Allah şifâ verir, dedi. Hükümdar:

-Ben mi? deyince, delikanlı:

-Hayır, dedi. Hükümdar ona:

-Senin benden başka Rabbin mi var? dedi. Delikanlı:

-Benim de Rabbim senin de Rabbin olan Allah, dedi. Hükümdar onu da alıp işkence etmeye başladı ve işkenceye devam edince, delikanlı rahibi haber verdi. Râhib getirilince ona:

-Dininden dön, denildi. Râhib bunu yapmadı. Hükümdar testereyi rahibin başının ortasına koydu ve onu ortadan iki parçaya ayırdı. Kör olan adama: Dininden dön, dedi. Adam bunu yapmayınca testereyi başının ortasına koydu ve yere kadar onu ikiye parçaladı. Delikanlıya:

-Dininden dön, dedi. O bunu yapmayınca bir toplulukla birlikte onu falanca ve falanca dağa yolladı ve onlara dedi ki:

-Dağın tepesine vardığınızda eğer dininden dönerse döner, yoksa dağın tepesinden onu fırlatın. Adamlar onu dağın tepesine götürdüler ve dağa çıkarınca delikanlı dedi ki:

-Allah'ım, onlara karşı Sen dilediğin şekilde beni koru.

Dağ yerinden oynadı ve onların hepsi aşağı düştüler. Delikanlı araştırarak hükümdarın yanına geldi. Hükümdar ona:

-Arkadaşların ne yaptılar? dedi. Delikanlı:

-Onlara karşı Allah bana yetti, dedi. Bunun üzerine hükümdar bir grup adamıyla birlikte onu bir sandala bindirerek dedi ki:

-Denizin dalgalı yerine vardığınızda dininden dönerse döner, yoksa onu denize atıp boğun, dedi. Onlar denizin dalgalı yerine gittiklerinde delikanlı:

-Allah'ım, dilediğin şekilde beni onlardan koru, dedi. Bunun üzerine hükümdarın adamlarının hepsi denizde boğuldular. Delikanlı dönüp geldi ve hükümdarın yanına girdi. Hükümdar:

-Arkadaşların ne yaptı? dedi. Delikanlı onlara karşı Allah bana yetti, dedi. Sonra hükümdara dedi ki:

-Benim sana söyleyeceğimi yapmadıkça beni öldürmeye gücün yetmez. Eğer benim sana bildirdiğimi yaparsan beni öldürürsün.

Hükümdar:

-Neymiş o? deyince, delikanlı dedi ki:

-Sen, insanları yüksekçe bir yerde toplarsın, sonra beni bir hurma kütüğüne asarsın, sadağından bir ok alırsın ve delikanlının Rabbi olan Allah adına der ve atarsın. Eğer böyle yaparsan beni öldürürsün. Hükümdar böyle yaptı ve oku yayının atış yerine koydu, sonra:

-Delikanlının Rabbi olan Allah adına, deyip attı. Ok delikanlının gözüyle kulağının ara yerine isabet etti ve delikanlı elini okun değdiği yere koyup öldü. Bunun üzerine halk:

-Delikanlının Rabbine inandık, dediler. Hükümdara:

-Görüyor musun Allah'a andolsun ki korktuğun şey başına geldi. Halkın hepsi iman etti, denildi. Bunun üzerine hükümdar, demirci başına emretti de her tarafta çukurlar kazıldı ve ateşler yakıldı. Hükümdar dedi ki:

-Kim dininden dönerse onu bırakın, dönmeyenleri ateş çukuruna atın.

Orada birbirlerine karşı savunuyor ve mücâdele veriyorlardı. Nihayet yavrusunu emziren bir kadın getirildi. Sanki kadın eğilip ateşe düşmek üzereydi. Çocuk dedi ki: Anneciğim sabret, sen muhakkak hak üzeresin."[851]

 

171- Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme Söven Muhakkak Kâfir Olur

932- Abdullah İbnu Abbas -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Âmâ bir adamın çocuğunun anası vardı, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme söver, O'nun hakkında yakışıksız şeyler söylerdi. Âmâ onu bundan yasaklar, fakat ka­dın vazgeçmez, âmâ yine onu meneder ama dinlemezdi. Kadın bir gece Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem hakkında yakışıksız şeyler söylemeye, ona sövmeye başladı. Bunun üzerine âmâ hançeri aldı kadının karnına sapladı ve üzeri­ne yüklenip onu öldürdü. Ayakları arasına bir çocuk düştü. Kadın yatağı kana buladı.

Sabah olunca olay Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme anlatıldı. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem halkı topla­yıp şöyle dedi:

"Bu işi yapan şahsı Allah'a havale ediyorum (Allah adına yemin ve­rerek anıyorum). Şüphesiz onun üzerinde benim hakkım var, (bana ita­at etmesi vacip) ama ayağa kalkarsa müstesna."

Bunun üzerine âmâ kalktı, safları yararak ve sallanarak (gelip) Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin önüne gelip oturdu ve şöyle dedi:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Ben o kadının sahibiyim. O, sana söver ve hakkında çirkin sözler söylerdi. Onu bundan yasaklardım, lâkin o dinlemezdi. Menederdim vazgeç­mezdi. Benim ondan inci tanesi gibi iki oğlum var. O bana karşı da yumuşaktı. Dün gece yine sana sövmeye ve hakkında çirkin sözler söyle­meye başladı. Ben de hançeri alıp karnına sapladım, üzerine yüklenip onu öldürdüm!

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

"Dikkat edin! Şahid olunuz ki o kadının kanı hederdir" buyurdu.[852]

 

933- Enes ibnu Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Neccâr oğullarından hıristiyan bir adam vardı. Bu adam Müslüman olmuş, Bakara ve Âli İmran surelerini okumuştu. Bu adam Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'e vahiy kâtipliği de yapıyordu. Bu adam sonradan mürted olmuş, hıristiyanlığa geri döndü. O adam:

-Muhammed benim kendisine yazdığım şeyden başkasını bilmez, demeğe başladı. Allah o adamın canını aldı. Onun defnettiler. Fakat sabah olunca toprağın onu dışarı attığını gördüler. Bunun üzerine hıristiyanlar:

-Bu arkadaşımıza bunu onların dininden çıktığı için Muhammed ve ashabı yaptı, dediler. Tekrar onun için derin bir mezar kazıp onu defnettiler. Sabah olduğunda ise yine toprağın onun cesedini dışarı çıkardığını gördüler. Yine hıristiyanlar onun için derin bir çukur kazıp içine bıraktılar. Fakat sabah olunca gömüldüğü yer onu yine dışına attı. Hıristiyanlar yine:

-Arkadaşımız onların dininden çıktığı için Muhammed ve ashabı onu kabrinden dışarı çıkardılar, dediler. Onun için kazabildikleri kadar derin bir mezar kazdılar ve cesedini onun içine koydular. Sabah olduğunda toprak yine onun cesedini dışarıya çıkarır. O hıristiyanlar da bunun insanlar tarafından dışarı atılmadığını anladılar ve o cesedi bir kenara attılar.[853]  

172- Sahabenin Fazileti, Onlara Saygı Göstermenin ve Aralarında Geçen Olaylarda Susmanın Farz Oluşu ve En Üstünlerinin Beyanı

 

934- Abdullah ibnu Mesud -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme, insanların en hayırlısının kim olduğu soruldu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:" Sizin en hayırlınız, benim içinde yaşadığım asırda yaşayan yani sahabelerimdir. Ondan sonra en hayırlı insanlar, benim yaşadığım asırdan sonra yaşayanlar, (tabiûn) daha sonra en hayırlı insanlar ondan sonra yaşayanlardır (tebeut-tâbiîn). Sonra bir takım kavimler gelir ki, onlardan herhangi birinin şahitliği yemininin önüne, yemini de şahitliğinin önüne geçer."[854]

 

935- Ebu Musa el-Eş'arî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Yıldızlar, semânın emniyetidir. Yıldızlar gitti mi semâya vadolunan gelir. Ben ashabım için bir emniyetim. Ben gittim mi, ashabıma vadolunanlar gelir. Ashabım da ümmetim için bir emniyettir. Ashabım gitti mi üm­metime vadolunan şeyler gelir.”[855]

936- Ömer İbnul-Hattâb -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bizim aramızda iken ayağa kalktı ve şöyle buyurdu: "Ashabıma özen gösterin."[856]

 

937- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Ashabıma sövmeyin! Ashabıma sövmeyin! Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, biriniz Uhud dağı kadar altın infâk etse, onların bir ölçeğine veya onun yarısına erişemez.”[857]

938- Abdullah vb. Abbas -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Her kim ashabıma söverse, Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun."[858]

939- İbnu Mesud -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ashabım zikredildiği zaman susun."[859]

940- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu: Her kim (Allah’ı tanıyan, itaatinde süreklilik gösteren, ibadetinde ihlâslı) bir dostuma düşmanlık ederse, ben de ona harp ilân ederim."[860]

941- Ubade b. es-Sâmit -Allah O'ndan razı olsun- Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Büyüğümüzü saymaya, küçüğümüze merhamet etmeyen ve âlimlerimizin hakkını bilmeyen bizden değildir."[861]

942- Ebud-Derdâ -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem, şöyle buyururken işittim:"Âlimler peygamberlerin varisleridirler."[862]

943- Abdullah ibnu Ömer -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Bizler Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem zamanında, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemden sonra insanların en hayırlısı olarak Ebu Bekir, sonra Ömer, sonra da Osman olarak görürdük. Sonra Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin sahabeleri arasından herhangi bir üstünlüğe gitmezdik. Yani bu bundan daha hayırlıdır, demezdik.[863]

 

944- Amr ibnul-Âs -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem kendisini Zâtus-Selâsil ordusu üzerine kumandan yapıp göndermişti. Savaş dönüşü ben Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin yanına gelip:

-İnsanlardan sana en sevimli gelen kimdir? diye sordum. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Aişe’dir" buyurdu. Ben:

-Erkeklerden hangisidir? diye sordum. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem.

-"Aişe’nin babasıdır" buyurdu.

-Sonra hangisidir? diye sordum. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Sonra Ömer ibnul-Hattâb’tır" buyurdu ve birkaç kişinin ismini saydı.[864]

945- Ömer ibnul-Hattâb -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ebu Bekir -Allah O'ndan razı olsun- içimizde Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme en sevgili gelen kimse idi. O bizim en hayırlımız ve efendimizdi.[865]

946- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem hastalığında bana şöyle buyurdu:“Bana Ebu Bekr'i ve kardeşini çağır da bir yazı yazacağım. Çünkü ben bir kimsenin temenni etmesinden ve birinin: Ben daha lâyıkım, demesin­den korkarım. Hâlbuki bunu Allah ve mü'minler kabul etmez. Yalnız Ebû Bekir müstesna!”[866]

 

947-  İbnu Abbas -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem vefat etmeden önceki hastalığında kafasına bir bez parçası bağlamış olduğu halde minbere çıkıp oturdu. Allah’a hamd ve sena ettikten sonra şöyle buyurdu: "İnsanlar içinde bana malı ve nefsiyle yardım ederek iyiliği dokunan Ebu Bekir ibnu Ebi Kuhafe’den başka biri yoktur. Şayet insanlar içinde kendime bir dost edinecek olsaydım muhakkak Ebu Bekir’i kendime dost edinirdim. Ancak İslam dostluğu, kardeşliği daha üstündür. Ebu Bekir’in kapısından başka mescide açılan bütün kapıları kapatın."[867]

 

948- Said b. Zeyd -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Şu on kişi cennettedir: Ebû Bekir Cennet’tedir, Ömer Cennettedir, Osman Cennettedir, Ali Cennettedir, Zübeyr Cennettedir, Talha Cennet’tedir, Abdurrahman b. Avf Cennet’tedir, Sa’d Cennet’tedir, Saîd Cennet’tedir, Ebû Ubeyde b. Cerrâh Cennet’tedir.”[868]

 

949- Sa'd ibnu Ebî Vakkas -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, Ali’ye şöyle buyurdu: "Senin benim katımdaki değerinin, Harun'un Musa'nın yanındaki değeri gibi olmasından razı olmaz mısın? Ancak benden sonra bir peygamber yoktur."[869]

950- Sefine -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:  “Ümmetim arasında gerçek halifelik otuz sene olacaktır, bu müddetten sonra iş hükümdarlık sistemine geçecektir.”

Ebu Bekir'in hilafeti iki sene, Ömer'in hilafeti on sene, Osman'ın hilafeti on iki sene, Ali'nin hilafeti ise altı senedir.[870]

 

951- Alî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Ömer'e şöyle buyurdu:  "Bilemezsin, belki de Allah Bedir savaşına katılanların yüksek mücadelelerine muttali' olmuştu da: "Ey Bedir askerleri, bundan böyle ne dilerseniz işleyiniz, ben sizleri bağışladım" buyurmuş olabilir!"[871]

 

952- Ummu Mubeşşir -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Kendisi, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işitmiştir:“Cehenneme inşaallah, ağacın altında bey'at eden şecere ashabından hiç bir kimse girmez”[872]

173- Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin Ailesinin (Ehl-i Beyt) Fazileti

953-Zeyd b. Erkam -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Bir gün Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Mekke ile Medine arasında Hum denilen bir su­yun başında aramızda hutbe okumak üzere ayağa kalktı ve Allah'a hamdü-sena etti. Va'z eyledi. Ve hatırlatma yaptı. Sonra şöyle buyurdu:

“Bundan sonra, dikkat edin ey cemaat! Ben ancak bir insanım. Rabbimin resulü gelip de ona icabet etmem yakındır. Ben size iki ağır yük bıra­kıyorum. Bunların birincisi içinde doğru yol ve nur bulunan Allah'ın Kitabı'dır. Allah'ın Kitabı'nı alın ve ona sarılın!”

Müteakiben Allah'ın Kitabı'na rağbet ve teşvik etti. Sonra:

“Bir de ehl-i beytimi bırakıyorum... Ehl-i beytim hakkında size Al­lah'ı hatırlatırım!.. Ehl-i beytim hakkında size Allah'ı hatırlatırım!.. Ehl-i beytim hakkında size Allah'ı  hatırlatırım!..” buyurdu. Ona:

-Onun ehl-i beyti kimlerdir ey Zeyd? Kadınları ehl-i beytinden de­ğil midir? diye soruldu. Zeyd:

-Kadınları ehl-i beytdendir. Lâkin onun ehl-i beyti ondan sonra sadakadan mahrum olanlardır, cevâbını verdi. Husayn:

Kimdir onlar? diye sordu.

-Onlar Ali ailesi, Akîl ailesi, Ca'fer ve Abbâs aileleridir, dedi. Husayn:

-Bunların hepsi sadakadan mahrum mudurlar? dedi. Zeyd:

Evet! cevâbını verdi.[873]

Muslim'in lafzında şöyledir: “Bunun üzerine biz:  Onun ehl-i beyti kimlerdir? Kadınları mı?  dedik. 

Zeyd: Hayır! Allah'a yemin olsun! Hakikaten kadın zamanın bir kısmın­da erkekle beraber olur. Sonra onu boşar da, kadın babasına ve kavmine döner. Onun ehl-i beyti, aslı ve ondan sonra sadakadan mahrum olan asabesidir, dedi.”[874]

954- Sa'd b. Ebî Vak­kas -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:“De ki: Gelin, bizim ve sizin çocuklarınızı çağıralım” (Ali İmran 61) ayeti inince Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem, Ali'yi, Fatıma'yı ve Hasan'la Hüseyin'i çağırarak:

“Allahım! Benim ailem bunlardır.”[875]

 

955- Âişe -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem, üzerinde siyah yünden üretilmiş na­kışlı bir örtü olduğu halde sabahleyin (evden) çıktı. Derken Hasan b. Ali geldi. Onu örtünün içine aldı, sonra Hüseyin geldi, o da beraberinde girdi. Sonra Fâtıma geldi. Onu da içeri aldı. Sonra Ali geldi. Onu da içeri aldı. Sonra:

“Ey Ehl-i Beyt! Allah ancak ve ancak sizden ricsi (pisliği) gidermek ve sizi ter­temiz paklamak istiyor.” (Ahzab 33) âyetini okudu.[876]

 

956- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:                                                                                

"Ben ailemin yanına döner gelirim de döşeğimin üzerine düşen bir hurmayı bularak alır, onu yemek isterim, sonra sadaka hurması olmasından korkarım da onu yiyemem."[877]

 

957- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellemin torunu Hasan o hurmalardan bir tane alıp ağzına attı. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem torununa baktı ve ağzındaki hurmayı çıkardı ve şöyle buyurdu: "Pis! Pis! At onu elinden! Muhammed ailesinin zekât malından yemediğini bilmedin mi?"[878]

 

958- İbnu Ebî Muleyke şöyle dedi:Hâlid b. Said, Aişe'ye sadaka olarak verilmiş bir inek gönderdi. Aişe ise bunu kabul etmedi ve şöyle dedi: Muhammed sallallâhu 'aleyhi ve sellemin ailesi olarak bize sadaka helal değildir.[879] 

 

959- Abdulmuttalib b. Rabîa b. el-Hâris şöyle dedi: Rabîa b. el-Hâris ile Abbâs b. Ab­dulmuttalib bir yere gelerek:“Vallahi şu iki oğlanı -bunu ben ile Fadl b. Abbâs için söy­lediler.- Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme göndersek de, onun­la konuşsalar. Kendilerini bu sadakalar üzerine memur tâyin etse onlar da başka memurların gördükleri vazifeyi eda etse ve onların aldığı maaştan bunlar da alsa çok iyi olur” dediler.

Onlar, bu sözleri konuşurken Ali b. Ebî Tâlib geldi ve yan­larında durdu. Meseleyi ona da söylediler, Ali b. Ebî Tâlib:Vazgeçin! Vallahi Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bunu yapmaz.” dedi. Rabîa b. el-Hâris hemen itiraz ederek:Vallahi sen, bunu ancak bize hasedinden dolayı yapıyorsun.Vallahi Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin damatlığına nail oldun da biz yine sana haset etmedik, dedi. Ali:

Pekâlâ, onları gönderin! dedi.

Gönderilen gençler gittiler, Ali de biraz uzandı. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem öğleyi kılınca ondan önce odasına gide­rek orada bekledik; Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem geldi ve bizim kulaklarımızı çektikten sonra:

Gönlünüzde olanları çıkarın bakalım; buyurdu. Sonra içeri gir­di, biz de yanına girdik. O gün kendisi Zeyneb binti Cahş'ın yanında bulunuyordu. Biz sözü birbirimize havale ettik sonra birimiz konuştu; dedi ki:

Ey Allah'ın Rasûlü! Sen insanların en iyisi ve en yardım seveni­sin. Biz artık buluğ çağına ermiş bulunuyoruz. Şu sadaka işlerinin, bazısına bizi memur tayin etmen için geldik. Edersen biz de diğer memurlar gibi vazifemizi yerine getirir, onlar gibi maaş alırız.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem, uzun bir sükûta daldı hat­tâ kendisiyle konuşmak istedik. Zeyneb bize perdenin arkasından:

Ona söz etmeyin, diye işaret etmeye başladı. Sonra Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Şüphesiz ki sadaka Muhammed'in ailesine lâyık değildir. O, ancak in­sanların kirleridir. Siz, bana Mahmiye ile Nevfel b. Haris b. Abdilmuttalib'i çağırın!

Mahmiye, ganimetlerin beşte biri üzerine memurdu. Bunlar çağrılıp geldiler. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Mahmiye'ye:

"Bu gence kızını ver!" diyerek Fadl b. Abbâs'ı gösterdi. Mahmi­ye de kızını ona nikâhladı. Nevfel b. Hâris'e:

"Şu gence kızını ver" buyurarak bana işaret etti; o da kızını bana nikâhladı. Mahmiye'ye:

"Her iki kıza ganimetlerin beşte birinden şu kadar ve şu kadar me­hir ver" buyurdu.[880]

 

960- Enes ibnu Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bir ailenin azatlı kölesi, onlardandır."[881]

 

961- İbnu Ebî Rafi’ -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem, Mahzûm oğullarından bir kişiyi zekat toplamak üzere gönderdi. Bu kimse Ebû Rafi’e: Bana arkadaş ol ki zekâttan sende sebeplenirsin, deyince; Ebû Rafi’: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme gidip sormadan olmaz, dedi ve Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme giderek durumu sordu. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bir toplumun hürriyetine kavuşturduğu azat edilmiş kölesi onların aile fertlerinden sayılır dolayısıyla bize ve size sadaka (zekât) almak helal değildir.”[882]

 

962- Enes ibnu Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme, Berîre'ye sadaka olarak verilmiş et getirildi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 "O et, Berîre'ye sadaka, bizim için ise hediyedir."[883]

 

963- Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin ashabından bir adam, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin şöyle dediğini haber verdi:"Allahım! Muhammed'e, ehli beytine, hanımlarına salât ve selam eyle! Tıpkı İbrahim'in ailesine salât ve selâm eylediğin gibi. Muhakkak ki sen, övgüye değersin ve yücesin. Muhammed'i, ailesini, hanımlarını ve zürriyetini mübarek kıl. Tıpkı İbrahim'in ailesini mübarek kıldığın gibi. Muhakkak ki sen, övgüye değersin ve yücesin."[884]   

 

964- Ömer ibnul-Hattâb -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kıyamet günü, her sebep ve nesep kesilir. Ancak benim sebebim ve nesebim bundan müstesnadır."[885]

 

965- Ebû Zer -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bir kişi kendisini babasından başkasına, onun kendi babası olmadığını bile bile onun babası olduğu iddiasında bulunursa o kimse kâfir olur. Her kim de akrabalık bağı olmayan bir kavimden olduğunu iddia ederse, o da cehennemdeki yerine hazırlansın."[886]

174- İhtilafın Yerilmesi

 

966- Abdullah ibnu Mesûd -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Ben bir kimsenin bir âyeti, benim Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemden işittiğim okuyuşundan farklı bir şekilde okuduğunu işittim. Hemen elinden tuttum ve onu Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme getirdim. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Her ikiniz de güzel okudunuz" buyurdu.

Şu’be dedi ki: Ben Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin şunu da söylediğini zannediyorum:

-"Kurân hakkında sakın ihtilâf etmeyiniz. Çünkü sizden evvelki ümmetler kitâplarında ihtilâf ettiler de bu yüzden helak oldular.”[887]

967- Abdullah b. Amr -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi:Bir gün erken bir vakitte Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme gittim. Derken bir âyet-i kerîme hususunda ihtilâf eden iki adamın seslerini işitti de, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem yanımıza çıktı. Yüzünden öfkeli olduğu belli oluyordu. Ve:

“Sizden öncekiler ancak ve ancak Kitab hakkında ihtilâfları sebebiyle helak oldular” buyurdu.[888]

 

968- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bize hutbe okuyarak:  “Ey cemaat! Allah size haccı farz kılmıştır. Binâenaleyh hacc edin! buyurdu. Bunun üzerine bir adam ayağa kalkarak:  Her sene mi ey Allah'ın Rasûlü! diye sordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem sükût etti. Hattâ o zât sözünü üç defa tekrarladı. Nihayet:  "Evet desem her sene vâcib olur. Siz de buna güç yetiremezsiniz" buyurdu ve şunu ilâve etti: "Ben sizi bıraktığım müddetçe siz de beni bırakın. Sizden önce ge­çenler ancak çok sual sormaları ve Peygamberleri hakkında ihtilâfa düş­meleri sebebiyle helak olmuşlardır. Ben size bir şey emrettim mi  ondan gücünüzün yettiği kadarını yapın! Bir şeyden sizi men ettim mi onu derhal bırakın!”[889]

 

969- Said b. Ebi Burde babasından, o da dedesinden bildirdi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Muaz'ı Yemen'e gönderdiğinde şöyle buyurdu:"Kolaylaştırın! Güçleştirmeyin! Sevindirin! Nefret ettirmeyin! Uyuşun! İhtilâf etmeyin!"[890]

 

970- Cundeb ibnu Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"Kalpleriniz Kurân üzerinde birleştiği müddetçe Kurân’ı okuyun. Şayet manasının anlaşılmasında ayrılığa düşerseniz, bu ihtilafınızın şerre dönüşmemesi için oradan ayrılın."[891]

971- Câbir İbnu Abdullah -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Şeytan, Arab yarımadasında namaz kılanların kendisine ibâdet etme­sinden ümidini kesmiştir. Lâkin aralarında aldatma hususunda çalışmak­tadır.”[892]

972- Ubade b. es-Sâmit -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Kadir Gecesi’nin ne zaman olduğunu bize haber vermek için evinden çıktı. Bu arada Müslümanlardan iki kişi birbirlerinden haklarını isteyerek kaba sözler sarf ettiler. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dedi:"(Evimden) sizlere Kadir Gecesi’nin ne zaman olduğunu haber vermek için çıkmıştım. Falan ve falan birbirlerine kaba sözler söyleyince onu belirlemem benden kaldırıldı. Umulur ki bu sizin için daha hayırlı olur. Sizler Kadir Gecesi’ni yirmi yedi, yirmi dokuz ve yirmi beşinci gecelerde arayınız."[893]

973 - Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Birbirinize hasedlik çekmeyin! Müşteri kızıştırmayın! Birbirinize buğuz etmeyin! Birbirinize sırt çevirmeyin! Biriniz diğerinin pazarlığı üzerine satış yapmasın! Kardeş olun ey Allah'ın kulları! Müslüman müslümanın karde­şidir. Ona zulmetmez; onu yardımsız bırakmaz; onu tahkir etmez. -Üç defa kalbine işaret ederek- takva şuradadır. Kişiye kötülük namına müslüman kardeşini tahkir etmesi kâfidir. Müslümanın her şeyi, kanı, malı ve ırzı müslümana haramdır.”[894]

974- Cerir ibnu Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Benden sonra, kâfirlerin birbirlerinin boyunlarını vurdukları gibi, böyle yaparak onlara benzemeyin."[895]

 

175- Ümmetlerin Fırkalara Ayrılmaları

 

975- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Yahudiler yetmiş bir veya yetmiş iki fırkaya ayrıldılar. Hıristiyanlar da yetmiş bir veya yetmiş iki fırkaya ayrıldılar. Benim ümmetim ise yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır.”[896]

 

976- Muaviye b. Ebi Sufyan -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Dikkat ediniz! Sizden önceki kitap ehli yetmiş iki dini fırkaya ay­rılmışlardı. Bu (İslam) ümmeti de yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır (Bunlardan) yetmiş iki fırka cehennemlik bir tanesi de cennetliktir. Bu cennetlik olan fırka ehl-i sünnet ve'l-cemaattir."[897]

977- Abdullah b. Amr -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “İsrail oğullarına gelen her şey benim ümmetime de gelecektir. Ayakkabının ayakkabıya eşitliği gibi aynı durumda olacaklardır. Hatta onlardan bir kimse açıkça annesine yaklaşan kimse olsa ümmetimden de böyle yapanlar çıkacaktır. İsrail oğulları yetmiş iki millete ayrılmışlardı. Ümmetim ise yetmiş üç millete ayrılacaktır. Bunlardan biri hariç hepsi Cehennem’de olacaktır.  Ben: O millet kimdir ey Allah'ın Rasûlü! diye sordum. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: "Benim ve ashabımı yolu üzerinde olanlardır" buyurdu.[898]

   978- Enes -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ümmetim içinde ihtilaf ve fırkalaşmalar olacaktır."[899]

979- Huzeyfe ibnul-Yemân -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:İnsanlar, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'den gelecekte meydana gelecek hayırlı işlerden sorarlardı. Ben ise onda vuku bulmak korkusuyla meydana gelecek şerli olaylardan sorardım. Dedim ki:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Bizler Müslüman olmadan önce cehalet ve şer içinde idik. Allah bize bu hayrı gönderdi. Bu hayırdan sonra şer var mıdır? Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Evet, vardır" buyurdu. Ben:

-O şer ve fitneden sonra bir hayır ve iyilik var mıdır? dedim. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Evet, bir hayır ve iyilik vardır. Fakat onun içinde duman vardır." ben:

-Onun dumanı nedir? diye sordum. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"O topluluk, insanları benim sünnetim dışında idare edeceklerdir. Sen onların bazı hareketlerini dine uygun, bazılarının ise muhalif olduğunu görürsün."

Ben dedim ki:

-Bu hayırdan sonra, şer gelecek mi? Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Evet. Cehennem kapısına çağıran davetçiler olacak. Her kim onlara icabet ederse, onu cehenneme atacaklar."

Ben dedim ki:

-Ey Allah’ın Rasûlü! O davetçileri bize vasfet! Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Onlar bizim milletimizden olan ve bizim dilimizle konuşan insanlardır." Ben dedim ki:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Şayet o zamana ulaşırsam, bana ne yapmamı emredersin? Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-Müslümanların cemaatinden ayrılma ve onların imamlarına itaat et!" Ben dedim ki:

-Şayet Müslümanların cemaati ve bir imamı olmazsa ne yapayım? Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"O zaman o gurupların hepsinden ayrıl ve azı dişlerinle bir ağacın köklerine sarıl. Bu ölüme kadar da olsa, sen bu hal üzere devam et."[900]     

980- Câbir İbnu Abdullah -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Ümmetimden bir taife hakka müzahir olarak kıyamete kadar çarpışmakta devam edecektir.”[901]

 

176- Irkçılık, Cahili Gurupçuluk ve Milliyetçilikten Yasaklama  

 

981- Cundeb b. Abdullâh el-Becelî -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her kim körü körüne dikilmiş bir sancağın altında, asabiyyete (ırkcılığa) davet veya bir asabiyyete yardım ederken öldürülürse, bu bir câhîliyyet ölü­müdür!”[902]

982- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: Allah 'Azze ve Celle, cahiliyye döneminin kibrini ve övünme âdetini sizden giderdi. İnsanlar iki kısımdır: Birin­cisi Allah katında övülmüş olan takva sahibi mü'min kimseler, ikinci­si de Allah katında yerilmiş olan bedbaht ve Allah'ın yolundan çıkmış kimseler. Siz hepiniz âdemoğlusunuz. Âdem topraktan yaratılmıştır. Allah'a yemin olsun ki insanlar ya bu kavimleri ile övünmeyi bırakırlar -ki o kavimler böyle cahiliyye âdeti üzere yaşa­dıkları için şimdi cehennem kömürlerinden bir kömürdürler- yahud da Allah katında burnuyla dışkı yuvarlayan bokböceğinden (mayıs böceğinden) daha değersiz bir hale düşerler."[903]

983- Câbir b. Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Bizler Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber savaş için Mureysî’ savaşına çıkmıştık. Muhacirlerden birtakım insanlar da toplanmış, öyle ki çoğalmışlardı. Muhacirlerden haylaz bir adam, Ensar’dan birinin arkasına şaka olarak vurdu. Kendisine vurulan Ensârî bundan aşırı derecede öfkelendi. İki taraf birbirlerine meydan okudular. Ensarlı olan kendi kavmini:

-Ey Ensarlılar! Bana yardım edin! diyerek onları yardımına çağırdı. Muhacir de, muhacirleri:

-Ey muhacirler! Bana yardım edin! diyerek onlardan yardım istedi. Bu sesler üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem çıktı ve:

-"Câhiliye ehlinin bağırması gibi bu bağırmalar da neyin nesi? buyurdu. Sonra da:

-"Nedir onların aralarındaki mesele?" diye sordu. Bir Muhâcir'in Ensâr'dan birisine şaka ile vurduğu kendisine haber verildi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"O câhiliyet çığlığını bırakın! Çünkü bu hoş olmayan, pis bir şeydir."

Münafıkların başı olan Abdullah ibnu Ubeyy ibnu Selûl de şöyle dedi:

-Bunlar Medineli Ensar üzerine Muhacirleri kışkırtmak mı istiyorlar? Şayet Medine’ye dönersek aziz olanlar zelil olanları oradan çıkaracaktır. Onun bu sözleri üzerine Ömer -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Şu pislik adamı öldürmeyecek miyiz? Ömer’in bu sözü üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"İnsanlar ashabını öldürüyor diye konuşmasınlar."[904]

984- Harîs el Eş’arî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kim cahiliyye davası iddia eder ve cahilî sistemleri müdafaa ederse Cehennemlik kimselerdendir."

 Bunun üzerine bir adam:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Bu kimse oruç tutsa da namaz kılsa da aynı mıdır? diye sordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Namaz kılsa da oruç tutsa da durum aynıdır. Siz Müslümanlar olarak Allah’ın davasını ve sistemini tutunuz. Çünkü o size Müslümanlar ve mü’minler ve Allah’ın kulları ismini vermiştir."[905]

177- Kâfirlere Benzemenin Haram Kılınması

986- Abdullah ibnu Ömer -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kendisini bir kavme benzetmeye çalışan kimse o kavimdendir."[906]

 

987- Amr b. Şuayb’ın babasından, onun da dedesinden rivâyete göre, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Bizden başkalarına benzemeye çalışanlar bizden değildir. Yahudi ve Hıristiyanlara benzemeyin! Çünkü Yahudilerin selamlaşmaları parmak işaretiyledir. Hıristiyanların selamlaşmaları ise el ile işaret etmekten ibarettir.”[907]

988- Ebû Saîd el-Hudrî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sizler, sizden önceki milletlere karışı karışına, arşı arşınına uyacaksınız! Öyle ki, onlar bir keler deliğe girseler muhakkak sizler de girersiniz."[908]

 

989- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Benim ümmetim, kendisinden evvelki ümmetlerin yoluna karışı karışına, arşı arşınına uymadıkça kıyamet kopmaz."

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme: Ey Allah'ın Rasûlü! Onlar Fars ve Rûm gibi milletler midir? diye soruldu. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de:

-"Onlardan başka insanlardan kim vardır?" buyurdu.[909]

 

990- Abdullah b. Amr b. el-As -Allah O'ndan ve babasından razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem benim üzerimde sarıya boyanmış iki elbise gördü de şöyle buyurdu: “Şüphesiz ki, bunlar kâfirlerin giysilerindendir, sen onları giyme!”[910]

991- Enes -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Medine'ye geldiğinde Medine'lilerin cahiliyede eğ­lenip oynadıkları iki günleri vardı. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Şüphesiz Allah size bu günlerin yerine daha iyilerini, Kurban ve Ramazan Bayramlarını verdi."[911]

178- Müşriklerin Diyarında Oturmanın Haram Kılınması

 

992- Semura b. Cundub -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kim müşrikle beraber olur ve müşrik diyarında onunla beraber ikamet ederse o da müşrik gibidir."[912]

993- Cerir b. Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Ben müşrikler içerisinde yaşantısını devam ettiren her Müslüman’dan uzağım.”

-Bu nedendir? Ey Allah’ın Rasûlü! Dediler. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Müşriklerle Müslümanların ateşleri birbirlerini görmesin."[913]

994- Behz b. Hakîm, babasından o da dedesinden rivayetinde Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah 'Azze ve Celle, bir müşriğin Müslüman olduktan sonraki amelini müşriklerden uzaklaşıp Müslümanlara katılmadıkça kabul etmez."[914]

179- Farsça ve Arapçanın Haricinde Dil Konuşan Kimse

995- Câbir ibnu Abdullah -Allah ondan ve babasından razı olsun-şöyle dedi: Hendek savaşı günü Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme dedim ki:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Biz bir koyun kestik, ben arpadan da bir sâ' ölçeği un öğüttüm. Sen ve bir gurup ile bana buyurun, diye davet ettim. Bu davetim üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem sesini yükselterek şöyle buyurdu: -"Ey hendek kazanlar! Câbir yemek hazırlamış; haydi gelin!"[915]

996- Hâlid ibnu Saîd'in kızı Ummu Hâlid -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben çocukken babamla beraber üzerimde sarı renkli bir gömlek olduğu hâlde Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'in yanına geldim. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:"Seneh, seneh" buyurdu. Abudllah dedi ki: Bu kelime Habeş dilinde "güzel şey" manasına gelir.[916]

 997- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellemin torunu Hasan sadaka hurmalarından bir tane alıp ağzına attı. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem torununa baktı ve ağzındaki hurmayı çıkardı ve şöyle buyurdu:

"Sakın yeme, yerine bırak! Muhammed ailesinin zekat malından yemediğini bilmedin mi?"

998- Zeyd b. Sabit -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bana yahudilerin yazısından bir şeyler öğrenmemi emretti ve:

-"Vallahi ben mektuplarım konusunda yahudilere güvenmiyorum" buyurdu. Zeyd b. Sabit dedi ki: Yarım ay geçmeden Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin emrettiği dili öğrendim. Zeyd dedi ki: Bu dili öğrenince Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yahudilere mektup yazacağı zaman onu ben yazardım ve yahudiler Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme yazdıkları vakit onların mektubunu da Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme ben okurdum.[917]

180- Büyük Nifak Hakkında Gelen Rivayetler

999-  Safvân ibnu Muhriz -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Kıyamet gününde mü'min Rabbi Azze ve Celle'ye yaklaşacak, o de­rece ki, Allah onun üzerine örtüsünü koyar ve ona günahlarını itiraf ettirecektir. Kendisine filân günahını biliyor musun? diye soracak. Mü'min: Ey Rabbim! biliyorum, diyecek. Allah 'Azze ve Celle: Onu ben dünyada sana örtbas etmiştim. İşte bugünde onu sana bağışlıyorum, diyecek. Bunun üzerine iyi­liklerinin sahifesi verilecektir. Kâfirlerle münafıklara gelince, onlar için mahlûkat huzurunda: İşte Allah namına yalan söyleyenler bunlardır, diye nida edilecektir!"[918]

1000- Câbir İbnu Abdullah -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Murar yoluna kim çıkacak? Gerçekten onun günahları Benî İsrail'in günahlarının affedildiği gibi affedilecektir.”Derken oraya ilk çıkan bizim süvarimiz (yâni) Benî Hazrec'in süvarisi oldu. Sonra cemâa­tin hepsi geldi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:“Hepiniz affedilmiştir. Yalnız kırmızı devenin sahibi müstesna.” buyur­du. Arkasından biz o adamın yanına vararak:Gel Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem senin için istiğfar etsin, dedik. Fakat o:Vallahi kaybolan hayvanımı bulmam, benim için sizinkinin benim namıma istiğfar etmesinden daha makbuldür, dedi. Bu adam kaybolan hayvanını arayan biriydi.[919]

1001- Huzeyfe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Ümmetim içinde on iki münafık vardır. Bunlar deve iğne deliğine girinceye kadar cennete giremeyecek, onun kokusun da bulamayacaklardır. Onlardan sekizine senin namına omuzlarında meydana çıkacak tâ göğüslerinden yükselecek ateşten bir kandil yetecektir.”[920]

1002- İbnu Bureyde, babasından bildirdiği rivayette şöyle dedi: Medine'de, Leys oğullarının bir mahallesi vardı. Cahiliye döneminde bir adam onlardan kız istemiş fakat onu evlendirmemişlerdi. O da üzerinde bir elbise olduğu halde geldi ve: Bana bu elbiseyi Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem giydirdi ve mallarınız ve canlarınız konusunda hüküm vermemi emretti, dedi. Sonra da gidip o sevdiği kızın yanına gitti. Bunun üzerine o topluluk Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme durumu bildirdiler. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: "Allah'ın düşmanı yalan söylemiş" buyurdu. Bir adam gönderip şöyle buyurdu: "Şayet onu canlı olarak bulursan onun boynunu vur. Şayet ölü olarak bulursan da onun bedenini ateşle yak." İşte Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin kavli budur: "Her kim benim adıma kasten yalan söylerse, ateşteki yerine hazırlansın."[921] 

1003- Câbir -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bir seferden geldi. Medine yakınına geldiği vakit nerdeyse atlıyı gömecek derecede şiddetli bir rüzgâr esti. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

“Bu rüzgâr bir münafık öldüğü için gönderilmiştir” buyurdu. Me­dine'ye geldiğinde gördü ki: Münafıklardan büyük bir münafık ölmüştür.[922]

1004- Ka'b ibnu Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Müminin misali yeşil ekin dalı gibidir. Rüzgâr onu kâh eğer, kâh doğrultur durur. Münafığın misali yere sabit sedir ağacı gibidir. Ortasından veya altından kırılıncaya kadar dimdik durmaya devam eder."[923]

181- Küçük Nifak Hakkında Gelen Rivayetler

1005- Ebû Hureyre’nin -Allah ondan razı olsun- bildirdiğine göre Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Münâfığın alâmeti üçtür: Konuştuğunda yalan söyler; söz verdiğinde sözünde durmaz; kendisine bir şey emanet edildiği zaman hıyanet eder."[924]

1006- Abdullah ibnu Amr -Allah ondan razı olsun- Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu bildirmiştir: "Her kimde şu dört haslet bulunursa hâlis münafık olur. Her kimde de bunların bir parçası bulunursa onu bırakıncaya kadar kendisinde münafıklık­tan bir huy kalmış olur. Bunlar şunlardır: Konuştu mu yalan söyler, söz verirse sözünde durmaz, va'dederse va'dînden döner, kavga ederse baştan çıkar."[925]

1007- Ebul-Cad ed-Damrî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Her kim Cuma Namazı'nı üç kere terk ederse o kimse münafıktır."[926]

1008- Osman -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Mescidde iken ezan okunduktan sonra dışarı çıkan kimse bir ihtiyaç için çıkmamış ve dönmek istememiş ise, o kişi münafıktır."[927]

1009- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Bir kimse savaşmadan ve onu gönlünden geçirmeden ölürse nifa­kın bir şu'besi üzere ölür.”[928]

1010- Muhammed ibnu Zeyd -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Birtakım insan­lar İbnu Ömer'e: Bizler sultânımızın huzuruna giriyoruz da onlar lehine; onla­rın yanından dışarı çıktığımız zaman, konuşmakta olduklarımızın zıddını söylüyoruz! dediler.

İbnu Ömer: Biz bu fiili Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem zamanında münafıklık sayıyorduk, dedi.[929]

1011- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Siz insanları madenler gibi bulursunuz. İnsanların câhiliyet devrinde hayırlı olanları, dinde anlayışlı oldukları zaman İslâm’da da en hayırlılarıdırlar. İnsanların en kötülerinden bazıla­rını bir yüzle onlara, bir yüzle de bunlara gelen ikiyüzlüyü bulursunuz."[930]

182- Her Ne Kadar Onun Hakikatini Murat Etmese de Küfrü Gerektiren Bir Kelime İle Alay Eden Kimse Kâfir Olur

                       1012- Abdullah b. Ömer -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Tebuk Savaşı'nda bir adam bir mecliste şöyle dedi: Bizler, bizim kuralarımız gibi karnını düşünen, yalan sözlü ve düşmanla karşılaştığında korkan kimseler görmedik. O mecliste bulunan bir adam:

-Yalan söyledin! Sen ancak bir münafıksın! Muhakkak bunu Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme haber vereceğim!

Ve bunu Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme haber verdi. Bunun üzerine âyet indi.

Abdullah b. Ömer dedi ki: Ben o adamı Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin devesinin heybesine sarılmış ve taşlara çarparak gidiyor ve: Ey Allah'ın Rasûlü! Bizler şakalaşıyor ve oyun oynuyorduk, diyordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ise şöyle diyordu:

"Siz, Allah'la, âyetleriyle ve Peygamberiyle alay mı ediyorsunuz? Boşuna özür dilemeyin; zira siz, imanınızdan sonra küfrettiniz." (Tevbe: 65-66).[931]  

183- Allah'ı İnkâr Etmeksizin Kâfir İsminin Kullanılması

1013 - Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “İnsanlarda iki haslet vardır ki, bu iki haslet onlarda küfürdür. Nesebe dil uzatmak ve ölüye feryat ederek ağlamak.”[932]

1014- İbnu Abbas -Allah ondan ve babasından razı olsun- dedi ki: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: -"Bana cehennem gösterildi. Cehennem ehlinin çoğunu kâfirlik eden kadınlar olduklarını gördüm."

-Onlar, Allah’ı mı inkâr ederler? diye sordular. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Kocalarına nankörlük ederler, yapılan iyiliğe nankörlük ederler. Şayet kadınlardan birine ömür boyu iyilikte bulunsan sonra senden bir kötülük görse: Zaten ben senden hiç hayır görmedim ki, der."[933]

184- Hariciler ve Onların Sıfatları

1015- Câbir b. Abdullah -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi:Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Huneyn'den dönerken Ci'râne'de bir adam geldi. (O anda) Bilâl'in elbisesi içinde gümüş vardı. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem o gümüşten alıp insanlara veri­yordu. Gelen zât:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Adaletli ol! dedi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

"Sana yazıklar olsun! Ben, adalet göstermezsem kim gösterir? Adalet göstermemişsem o hâlde ben kaybetmiş ve hüsrana uğramışım demektir” buyurdu. Bunun üzerine Ömer ibnul-Hattâb -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi:

-Bana izin ver de şu münâfığı öldüreyim!

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Halkın, benim ashabımı öldürdüğümü söylemelerinden Allah'a sı­ğınırım. Şüphesiz ki bu zât ile arkadaşları Kur'ân'ı okurlar amma okuduk­ları Kur'ân gırtlaklarından aşağı geçmez. Onlar okun, avı delip geçtiği gibi İslam'dan fırlayıp çıkarlar."[934]

1016- Ebû Saîd -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Ali, Yemen’den Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme bir miktar altın gönderdi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bunu şu dört kişi arasında paylaştırdı: Akra’ ibnu Habis el-Hanzalî sonra el-Mucâşi’îy, Uyeyne ibnu  Bedr el-Fezârî, Zeyd et-Tâî, sonra Nebhân oğullarından biri ve Alkame ibnu Ulâsete el-Âmirî sonra Kilâb oğullarından biri. Bu taksime Kureyş ve Ensâr öfkelendiler ve:

-Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Necd halkından başkalarına veriyor da bizleri bırakıyor, dediler. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Ben onların kalplerini İslam’a ısındırmak için böyle yaptım" buyurdu. Bunun üzerine iki gözü çökük, yanağının iki elmacığı çıkık, alnı yüksek, gür sakallı, başı tıraşlı bir adam geldi ve:

-Allah’tan kork ey Muhammed! dedi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buyurdu:

-"Şayet ben isyan edersem, Allah’a kim itaat eder? Allah beni yeryüzünde yaşayanların üzerine emin kılmış iken sizler beni emin olarak kabul etmiyor musunuz?"

Halid ibnu Velid o adamı öldürmek için Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemden izin istedi. Ancak Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem buna izin vermeyip onu öldürmesine mani oldu. O adam gidince Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Bu adamın soyundan veya arkasından öyle bir kavim gelecek ki, onlar Kurân okuyacaklar ancak onların Kurân okuyuşları boğazlarını geçmeyecek. Onlar tıpkı okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkarlar. Onlar Müslümanları öldürürler de puta tapanlara dokunmazlar. Şayet ben onlara yetişirsem, Ad kavminin öldürülüşü gibi onlardan hiç kimse kalmayıncaya kadar onları öldürürdüm."[935]

1017- Ali b. Ebi Talib -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:  "Âhir zamanda bir topluluk olacaktır ki onların yaşları küçük, akılları zayıftır. Onlar Kurân’dan konuşacaklardır. Kuran okuyacaklar, ancak boğazlarından aşağı inmeyecektir. Onlar, okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkacaklardır. Onları nerede bulursanız öldürün. Onları öldürmenizde sizin için Kıyamet günü Allah katında sevap vardır."[936]

1018- Ebû Saîd el-Hudrî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"Ümmetim içinde iki fırka meydana gelecek, bunların arasından biri dinden çıkacak. Bunların öldürülmesini hakka en yakın olan fırka üzerine alacaktır."[937]

185- Bir Müslüman, İşlediği Günahından Dolayı Büyük Bile Olsa Tektir Edilemez

1019- Ebu Bekra -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Şayet iki Müslüman kılıçlarıyla birbirleriyle vuruşmak için karşı karşıya gelirlerse ölende öldürende ateştedir."[938]

1020- Ebu Zer -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben bir adamla birbirimize karşılıklı sövdük. Ben de onu annesinden dolayı ayıpladım. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bana şöyle buyurdu:

"Ey  Ebu Zerr! Onu sen annesinden dolayı mı ayıpladın? Sen üzerinde cahiliye hasleti olan birisisin. Köleleriniz sizin kardeşlerinizdir ve Allah onları sizlerin elinizin altına vermiştir. Her kimin kardeşi elinin yani emri altındaysa yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin, gücü yetmeyen şeyleri onlara yüklemesin. Şayet yüklerseniz onlara yardım edin."[939]

1021- Ömer İbnul-Hattâb -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem zamanında Abdul­lah isminde bir adam vardı. İnsanlar tarafından “Himâr (Eşek)” lakabı ile lakaplandılırdı. Bu adam, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin yanında iken bir şey söyler veya bir şeyler yapar da Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemi güldürürdü. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bu adama, alkollü içecek içtiği için sopa vurdurmuştu. Bir gün yine alkol kullandığı için Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin huzuruna getirildi. Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de onun sopalanmasını emretti. O topluluktan biri: Allahım! Bu adama lanet et! Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin huzuruna ne kadar da çok getiriliyor! dedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "O adama lanet etmeyin! Vallahi ben biliyorum ki o adam Allah’ı ve Rasûlü’nü sevmektedir."[940]

1022- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin huzuru­na alkollü içecek içmiş bir adam getirildi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: "Onu dövün" buyurdu. Bunun üzerine bizden kimi o adama eliyle, kimi ayakkabısıyla, kimi de elbisesiyle vuruyordu. Dövme işi bitince orada bulunanlardan bazıları: Allah seni hor ve zelîl kılsın! dediler. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: "Böyle demeyin! Bu adamın aleyhine şeytana yar­dım etmeyin!" buyurdu.[941]

186- Müslüman Kardeşini Tekfir Eden İçin Tehdit

1023- Ebû Zer -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sakın ola ki bir kimse bir kimseyi fasıklıkla suçlamasın. (Yani sen fasıksın, demesin.) Yine kâfirlikle suçlamasın. (Yani ona sen kâfirsin demesin.) Şayet böyle bir suçlamada bulunur ve o kimsede de böyle bir hal üzere değil ise, bu sıfatlar suçlayan kimseye döner."[942]

1024- Abdullah ibnu Ömer -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Herhangi bir kimse din kardeşine: “Ey kâfir!” der ise, bu söylediği ikisinden birine döner."[943]

 

1025- Alî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem beni, Zubeyr ve Mıkdâd'ı gönderdi ve şöyle buyurdu: -"Gidin, Hah bostânına kadar ilerleyin.Oraya vardığınızda mahfe içinde yolculuk eden bir kadın bulacaksınız. O kadının yanında bir mektup vardır. Onu kadından alıp getiriniz."

Biz, atlarımızla koşarak gittik ve bostana vardık. Hakîkaten orada mahfe içinde bir kadın bulduk. Kadına:

-Mektubu çıkar, dedik. Kadın:-Benim yanımda mektup yoktur, diye inkâr etti. Biz kadına:

-Ya mektubu üzerine sakladığın yerden çıkartırsın yada biz senin elbiseni soyup bulacağız! dedik.

Bunun üzerine kadın mektubu saç örgüsünün arasından çıkardı. Biz mektubu alıp Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'e getirdik. Mektup’ta: "Hâtıb ibnu Ebî Belta'dan Mekke müşriklerinden bir takım insanlara!" başlığı altında Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin yapacağı bazı işleri onlara haber veriyordu. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Bu da neyin nesidir ey Hâtib?!" diye sordu. Hâtıb şöyle cevap verdi:

-Ey Allah’ın Rasûlü, benim aleyhime hüküm vermede acele etme. Ben Kureyş'e antlaşma ile bağlı bir kişiyim. Fakat ben hiçbir zaman onlardan olmadım. Senin beraberinde bulunan Muhacirlerin Mekke'de ailelerini ve mallarını koruyacak akrabaları vardır. Benim ise himaye edecek kimsem yoktur. Neseb yönünden olan bu boşluğu, Mekkeliler arasında minnetdârlık kazanarak doldurmak ve bu suretle akrabamı himaye etmek istedim. Yoksa bu işi Müslüman olduktan sonra, ne kafir olmak, ne dinimden dönerek mürted olmak ve ne de küfre razı göstererek yaptım.

Onun bu sözleri üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Hâtıb sizlere doğruyu söyledi" buyurdu. Ömer dedi ki:

-Ey Allah’ın Rasûlü, beni bırak da şu münâfığın boynunu vurayım!

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Muhakkak ki Hâtıb, Bedir savaşına katılmıştır. Bilemezsin, belki de Allah Bedir savaşına katılanların yüksek mücâdelelerine muttali' olmuştu da: "Ey Bedir askerleri, bundan böyle ne dilerseniz işleyiniz, ben sizleri bağışladım" buyurmuş olabilir!" Bunun üzerine Allah 'Azze ve Celle: "Ey îman edenler! Benim de düşmanım olan, sizin de düşmanınız oian kimseleri dost edinmeyin" âyetini indirdi.[944]  

1026- İtban b. Malik -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem gün yükseldiği vakit bana geldi. Bir adam: Malik ibnud-Duhayşin nerede, diye sordu. Bizden bir adam da: O, Allah'ı ve Rasûlü'nü sevmeyen bir münafıktır, dedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: "Böyle deme" buyurdu.[945]

187- Günahları Silen Ameller, Büyük Günahlardan Kaçınmadıkça Küçük Günahları Silmez

 

1027-  Osman b. Affân -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Hiç bir Müslüman yoktur ki; farz bir namazın vakti geldiğinde o namazı tertemiz abdest alarak huşu ile rüku ile kılsın da büyük gü­nah işlemedikçe o namaz ondan önceki günahlarına keffaret olmasın. Bu her zaman için böyledir.”[946]

1028- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Büyük günahlardan kaçınıldığı takdirde beş vakit namaz, iki cuma ve iki Ramazan, aralarındaki günahlara keffârettir.”[947]

1029- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Bir kişi tam bir samimiyetle: “la ilahe illallah” derse büyük günahlardan sakındığı sürece göğün kapıları kendisine açılır ve o kelime arşa ulaşır.”[948]

188- Müslümanların Yöneticilerinin ve Bizim Yapmamız Gerekenler

1030- İbnu Abbâs -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Her kim emirinden meydana gelen bir hareketi fena görürse, sabretsin. Çün­kü her kim itaatten bir karış dışarı çıkarsa, o, câhiliyet ölümüyle ölür."[949]

1031- Abdullah b. Ömer -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her kim bir eli taattan çıkarırsa kıyamet gününde Allah'a hiç bir hüc­ceti olmadığı halde kavuşur. Ve her kim boynunda bir bey'at olmadığı halde ölürse, cahiliyet ölümü gibi bir ölümle ölür.”[950]

1032- Ubâde ibnus-Samit -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Bizler Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme şu şartlar üzere beyat ettik: Allah ve Rasûlü'nün emirlerini dinleyip onlara hem neşeli, hem kederli zamanımızda; hem zor, hem kolay hâlimizde itaat etmek ve âmirle­rimiz kendi arzularını nefislerimiz üzerine tercih etseler dahî onlara itaat etmek üzere beyat ettik. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ancak emirin açık bir küfrünü görseniz, onun küfrü hakkında yanınızda Al­lah'ın Kitâbı'ndan kuvvetli bir deliliniz olması hâli müstesnadır."[951]

 

1033- Alkame b. Vâil EI-Hadramî'den, o da babasından -Allah onlardan razı olsun-  şöyle dedi: Seleme b. Yezîd el-Cu'fî Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'e suâl sorarak :

Ey Allah'ın Resulu! Başımıza kendi haklarını bizden isteyen fakat bizim hakkımızı bize vermeyen âmirler gelirse bize ne emir buyurursun? Dedi.

O kendisinden yüzünü çevirdi. Sonra tekrar sordu. Yine ondan yü­zünü çevirdi. Sonra ikincide veya üçüncüde ona tekrar sordu, da Eş'as b. Kays onu çekti. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de :

“Dinleyin ve itaat edin! Onlara ancak yüklendikleri, size de yüklendik­leriniz vardır.”[952]

1034- Huzeyfe b. el-Yemân -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:  “Emiri dinler ve itaat edersin. Sırtın dövülse ve malın alınsa bile yine dinle ve itaat eyle!”[953]

 

1035- Arfece -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “İşiniz bir adam üzerinde toplu iken kim sizin sopanızı yarmak veya cemaatinizi dağıtmak isterse onu hemen öldürün!”[954]

1036- Ummu Seleme -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bir takım emirler (yöneticiler) gelecek! Siz bilip itiraz edeceksiniz. Kim bi­lirse beraat eder; kim itirazda bulunursa kurtulur. Lâkin kim rıza gösterir de  tâbi' olursa!.." Ashâb:

-Onlarla savaşalım mı? Diye sordular. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Hayır! Namaz kıldıkları müddetçe!” buyurdu.[955]

1037- Avf b. Mâlik -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Hükümdarlarınızın en hayırlısı birlerinizi sevdikleriniz ve birbirlerinize duâ ettiklerinizdir. Hükümdarlarınızın en kötüleri de birbirinize buğuz ve lanet ettiklerinizdir.”

-Ey Allah'ın Rasûlü! Onlarla kılıçla çatışmayalım mı? Denildi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Hayır! Aranızda namazı ikame ettikleri müddetçe!.. Şayet valileriniz­den hoşlanmadığınız bir şey görürseniz onun yapılmasını kerih görür ve bir eli itaatten çıkarmayın!"[956]

1038- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kumandan ancak bir kalkandır. Arkasında harp edilir ve onunla korunulur. Eğer Allah 'Azze ve Celle'den korunmayı emreder ve adalet gösterirse bununla kendisine ecir verilir; bundan başka bir şey emrederse ondan gelen aleyhine olur."[957]

1039- Aişe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi bu evimde şöyle buyururken işittim:"Allahım! Bir kimse ümmetimin işlerinden bir vazife alır da onlara zorluk gösterirse sen de ona zorluk göster! Bir kimse ümmetimin işlerinden bir vazife alır da onlara hoş muamele ederse, sen de ona hoş mua­mele eyle!"[958]

1040- Temim ed-Dârî -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:"Din nasihattir" buyurdu. Biz:

-Kimin için, diye sorduk. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Allah'a, Kitabı'na, Resulüne, müslümanların imamlarına ve bütün Müslümanlar için."[959]

 

1041- Ka’b b. Ucre -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Bizler, deriden bir minderin üzerinde oturmuş olduğumuz halde Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bizim yanımıza geldi ve şöyle buyurdu:

"Benden sonra bir kısım idareciler olacak. Kim onların yanına girer, onları destekler ve yalanlarını doğru kabul eder, onların haksızlıklarında onlara yardım ederse benden değildir. Bende ondan değilim. Bu tip kimseler havuz başında bana yaklaşamayacaklardır. Her kim de onların yanına girmez, onlarla ilişki içersinde olmaz, onların yaptıkları haksızlıklarında onlara yardım etmezse ve yalan söylediklerini de kabul etmezse o kimse benden, ben de ondan sayılırım ve bu kimse havuz başında bana yaklaşacaktır."[960]

1042- Tarik b. Şihâb -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Bir adam, ayağını üzengiye koymuş olduğu halde: Hangi cihad daha üstündür, diye sordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: "Zâlim bir sultanın yanında hakkı söylemektir" buyurdu.[961]

1043- Ma'kil b. Yesâr -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah 'Azze ve Celle, her kimi insanların üzerine yönetici olmayı nasip eder, o da insanlara nasihatta bulunmazsa cennetin kokusunu alamaz."[962] (Hadisin lafzı Buhari'ye aittir. Muslim'de gelen rivayet ise şu şekildedir:)

 "Müslümanların işlerini üzerine alıp da onlar için çalışmayan ve nasihat etmeyen hiç bir yönetici yoktur ki, onlarla birlikte cennete gire­bilsin."[963]

1044- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Mu­hakkak ki sizler hilafete ve bir beldeye yönetici olmaya çok hırslı olacaksınız. Bu ise Kıyamet Günü (bu görevi gereği yapmayanlar için) pişmanlık olacaktır. Bu dünyada iken onun için bir nimet, öldükten sonra ise onun için sıkıntıdır."[964]

189- Mürcie Fırkasının İptal Edilmesi

1045- Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme: Amellerin hangisi daha üstündür? diye soruldu. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

- " Allah'a ve Rasûl'üne îmân etmektir".

- Sonra hangisidir? diye soruldu.

-  "Allah yolunda cihad etmektir" buyurdu.

- Sonra hangisidir? diye soruldu.

- "Kabul edilmiş bir hacdır" buyurdu.[965]

 

1046- Ebû Zer -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Hangi amel daha faziletlidir? diye sordum. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Allah'a îmân etmek ve Allah yolunda cihâd etmektir" buyurdu.

-Esîr veya kölelerin hangisini âzâd edip hürriyetine kavuşturmak daha üstündür? diye sordum. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-Fiyatça en yüksek ve sahipleri yanında en iyi olandır" buyurdu.[966]

1047- Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "İman, yetmiş küsur –veya altmış küsur- şubedir. En üstünü Lâ ilâhe illallah sözü, en aşağısı ise yoldan eziyet verici bir şeyi gidermektir. Hayâ da imandan bir şubedir."[967] 

1048- İbnu Abbas -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Abdul-Kays heyetine şöyle buyurdu: Sizlere Allah’a iman etmeyi emrederim. Allah'a iman nedir bilir misiniz? Allah'tan başka hakkıyla ibadet edilecek bir ilah olmadığına şehadet etmek, namazı kılmak, zekâtı vermek ve ganimetten beşte birini vermektir."[968]

1049- Câbir b. Abdullah -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kişi ile şirk ve küfrün arasında yalnız namazı terk etmek var­dır."[969]

 

190- İmanın Fazlalaşıp Azalması

1050- Ebû Saîd el-Hudrî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"Sizden her hangi biriniz bir kötülük görürse onu hemen eliyle değiştir­sin. Eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle değiştirsin; ona da gücü yetmiyorsa kalbiyle değiştirsin. İmanın en zayıfı da budur."[970]

1051- Abdullah İbnu Ömer -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"Ey kadınlar topluluğu! Sadaka verin! İstiğfarı da çok yapın! Çünkü ben ekseriyetle cehennemliklerin sizlerden olduğunu gördüm."

Bunun üzerine o kadınlardan aklı başında biri:

-Ey Allah'ın Resulu! Aceb biz ne yapmışız ki cehennemliklerin ekserisi bizden olmuş? dedi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

"Çünkü siz çok lânet eder; kocalarınıza karşı küfran-ı nimette bulunur­sunuz. Akıl ve dini noksan olanlardan hiç birinin akıllı bir kimseye sizin ka­dar galebe çaldığını görmedim" buyurdu. Kadın:

-Ey Allah'ın Resulu! Akıl ve dinin noksanlığı nedir? diye sordu. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Akıl noksanlığına gelince: İki kadının şahitliği bir erkeğin şahitliğine denktir. İşte aklın noksanlığı budur. Kadın günlerce namaz kılmaz; Ramazan ayında bir müddet oruç tutmaz. Dinin noksanlığı da budur."[971]

1052- Abdullah b. Mesud' -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu bildirmiştir:Benden önce Allah'ın hiç bir ümmete gönderdiği bir peygamber yoktur ki, o Peygamberin, ümmetinden Havarileri ve sünnetine tâbi olan, emrine uyan ashabı olmasın. Sonra onların ardından, yapmadıklarını söyleyen ve emrolunmadıkları şeyleri yapan bir takım kötü nesiller meydana çıkar. İşte kim bunlara karşı eliyle mücadele ederse o mü'mindir. Kim onlara karşı diliyle mücadele ederse o da mü'mindir. Kim onlara karşı kalbiyle mücadele ederse o da mü'mindir. Lâkin bunun ötesinde imandan bir hardal danesi dahi yoktur."[972]

1053- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Zinâkâr kişi zina ederken kâmil bir mümin olduğu hâlde zina edemez. Hırsız da çalarken kâmil bir mümin olarak çalamaz. İçki içen de içki içerken kâmil bir mümin olarak içki içemez."[973]

1054- Enes -Allah ondan razı olsun- dedi ki: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Lâ ilâhe illallah deyipte kalbinde arpa tanesi ağırlığınca hayrı olan cehennem ateşinden çıkar. Lâ ilâhe illallah deyipte kalbinde buğday tanesi ağırlığınca hayrı olan cehennem ateşinden çıkar. Lâ ilâhe illallah deyipte kalbinde zerre miktarı ağırlığınca hayrı olan cehennem ateşinden çıkar."[974]

1055- Abdullah ibnu Ömer -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"Her kim koyun veya av köpeği olmayan bir köpek edinirse, o kimsenin her gün işlediği hayır amelinden iki kırat eksilir."[975]

191- Allah'ın Dünyada Görünmeyeceği, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin Rabbini Dünyada Rüyada Gördüğünün İspatı, Müminlerin Rablerini Ahrette Açıkça Görecekleri

1056- Ömer b. Sâbir el-Ensârî, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin bazı ashabından bildirdiğine göre Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Şunu çok iyi bilin ki sizden hiçbiriniz Rabbi 'Azze ve Celle'yi ölünceye kadar göremeyecektir."[976]

1057- Ebû Zer -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme:“Rabbini gördün mü? diye sordum. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: "O bir nur, onu nasıl göreyim!" buyurdu.[977] Başka bir lafız: "Nur gördüm" şeklindedir.[978]

1058- Ebû Mûsâ -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem aramızda ayağa kalktı ve şu beş cümleyi söyledi:"Şüphesiz ki; Allah Azze ve Celle uyumaz, zaten ona uyumak da ya­kışmaz. Tartıyı indirir ve kaldırır; gündüzün amelinden önce ona gecenin ameli, gecenin amelinden önce de gündüzün ameli arz olunur. Hicabı nurdur. Eğer onu açmış olsa yüzünün sübuhatı, bakışının son noktasına kadar bütün mahlukâtını yakardı."[979]

 

1059- Mesrûk -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben Aişe’ye -Allah ondan razı olsun- dedim ki:

-Ey anacığım! Muhammed Rabbini gördü mü, diye sordum. Aişe şöyle dedi:

-Bu sözünden dolayı tüylerim diken diken oldu. Üç şey vardır ki her kim bunlardan konuşursa yalan söyler: Her kim sana Muhammed'in Rabbi'ni gördüğünü söylerse yalan söylemiştir.

Sonra Aişe şu âyetleri okudu:

"Gözler O'nu idrak edemez; fakat O, bütün gözleri idrak eder. O, latiftir, her şeyden haberdardır." (Enam: 103).

"Allah'ın bir insanla karşılıklı konuşması asla olacak şey değildir. Ancak ya vahiy yoluyla, ya da perde arkasından konuşur." (Şura: 51).[980]

1060- Muslim'de gelen lafız ise şöyledir:Ben dedim ki: Ey müminlerin annesi! Bana müsaade buyur, acele etme Allah Azze ve Celle: "Yemin olsun ki, peygamber onu apaçık ufukta gördü." (Tekvir: 23), "Yemin olsun ki, onu başka bir inişte de gördü." (Necm: 13) buyurmadı mı?

Aişe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi:

-Bu ümmetten bu meseleyi Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme ilk soran benim. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"O ancak Cibril'dir. Ben onu şu iki defadan başka yaratıldığı şekilde görmedim. Onu semadan inerken vücudunun büyüklüğü yer ile gök arasını kaplamış olarak gördüm."[981]

1061- İbnu Abbâs -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:   "Ulu ve yüce Rabbim bu gece en güzel surette (İbn Abbâs dedi ki: Uyku âleminde) bana göründü ve: Ey Muhammed! Büyük ve ileri gelen melekler topluluğu hangi konuda münakaşa ediyorlar biliyor musun? Ben evet dedim. Keffaretler hakkında buyurdu."[982]

1062- Muâz b. Cebel -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Geceleyin kalkıp abdest alıp gereği kadar namaz kıldım, derken namazda uyuklamaya başladım sonra uykum ağırlaştı ve ben bu sırada Rabbimi en güzel surette gördüm."[983]

1063- Cerîr ibnu Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"Şübhesiz sizler Rabb'inizi ayan beyan göreceksiniz."[984]

1064- Cerîr ibnu Abdullah el-Becelî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Bir ge­ce Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin yanında oturuyorduk. Ayın ondördüncü gecesi idi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem aya baktı da şöyle buyurdu: "Muhakkak ki sizler, şu dolunayı nasıl izdiham olmaksızın apaçık bir şekilde görüyorsanız, işte Rabbinizi de (kıyamet günü) öylece göreceksiniz. Güneşin doğuşundan ve batışından önceki (sabah ve yatsı) namazlarını kılmanıza mani olan uyku ve meşguliyetten uzaklaşıp bunları (cemaatle ve vaktinde) kılabilirseniz, bunu yapın."[985]

192- Cehmiyye Fırkasına Reddiye

 

1065- Abdullah ibnu Abbâs -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi:Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem torunları Hasan ile Hüseyin’i Allah’ın koruması için dua eder ve şöyle buyururdu:

"Babanız İbrâhîm, Allah’ın bununla İsmâîl ile İshâk’ı koruması için dua ederdi:

"Eûzu bi-kelimâtillâhit-tâmmeti min külli şeytanin ve hâmmetin ve min külli aynin lâmmetin"  (Her türlü şeytândan, her haşereden, dokunan her kötü gözden Allah’ın tam olan kelimelerine sığınırım.) Ebu Davud şöyle dedi: Bu, Kuran'ın mahluk olmadığına delildir.[986]

 

1066- Havle binti Hakîm Es-Sulemiyye -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bir kimse bir yere iner de, sonra: Allah'ın tam olan kelimeleriyle ya­rattıklarının şerrinden sığınırım, derse, o yerden gidinceye kadar ona hiç bir şey zarar vermez."[987]

 

1067- Abdullah b. Mesud -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Her kim Kurân ile yemin ederse, üzerine düşen her âyeti ile yemin etmektir. Her kim de Kurân'dan bir âyeti inkâr ederse hepsini inkâr etmiştir.

Bunu Buhari: "Efâlu Halgul-İbâd" adlı kitabında ve Beyhaki rivayet etmiştir.[988] Bu da Kurân'ın mahluk olmadığına değildir. Şayet mahluk olsaydı, onunla yemin etmek caiz olmaz, kefarette gerekmezdi. 

193- Büyük Kıyamet Alametlerinin Zikri

 

1068- Huzeyfe b. Esîd el-Gifârî -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Biz müzakere ederken Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem yanımıza çıkageldi. Ve:

-"Neyi müzakere ediyorsunuz?" diye sordu. Ashab:

-Kıyameti anıyoruz, dediler,

"Siz ondan önce on alâmet görmedikçe, o kopmayacaktır" buyurdu. Ve dumanı, Deccal'i, dâbbeyi, güneşin battığı yerden doğuşunu, İsa b. Meryem (Aleyhisselâm)'ın inişini, Ye'cûc ve Me'cûc'ü ve biri doğuda, biri batıda, biri de Arab yarımadasında olmak üzere üç yerin batacağını, bun­ların sonu Yemen'den çıkıp insanları haşrolunacakları yere sürecek bir ateş olacağını anlattı.[989]

 

1069- Ab­dullah b. Amr -Allah ondan ve babasından razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "İlk çıkacak kıyamet alâmeti güneşin battığı yerden doğması ve kuş­luk zamanı insanların üzerine dâbbenin çıkmasıdır. Hangisi arkadaşından önce çıkarsa, önceki de hemen onun izinde olacaktır."[990]

 

1070- Ab­dullah b. Amr -Allah ondan ve babasından razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"Kıyametin büyük alametleri, bir gerdanlıkta dizilmiş boncuk gibidir. Biri koptuğunda hepsi peşin sıra dökülür."[991]

1071- Nevvâs İbnu Sem’ân -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Bir sabah Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem deccâlden uzun uzun bahsetti. Sonunda yorulup sesini alçalttı, sonra tekrar yüksek sesle konuştu. Biz onun anlatışına bakarak deccâlin Medine civarındaki hurmalıklara gelip dayandığını zannettik. Tekrar yanına gittiğimiz zaman üzüntümüzü anladı ve:

“Hayrola, bu ne hal?” dedi. Biz de:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Sabahleyin deccâlden bahsettin. Kâh alçak sesle kâh yüksek sesle konuştuğun için, biz onun hurmalıklara gelip dayandığını sandık, dedik. Bunun üzerine şöyle buyurdu:

“Sizin adınıza deccâlden başka şeylerden daha çok korkuyorum. Şayet deccâl ben aranızdayken çıkarsa, onun oyununu bozar, delillerini çürütürüm. Eğer ben aranızdan ayrıldıktan sonra çıkarsa, artık herkes kendini ona karşı savunup korumalıdır. Zaten Allah Teâlâ mü’minleri onun kötülüklerinden koruyacaktır. Deccâl kıvırcık saçlı, patlak gözlü, (Câhiliye devrinde ölen) Abdüluzzâ İbni Katan’a benzeyen bir gençtir. Sizden onu gören Kehf sûresinin baş (ve son) tarafından onar âyet okusun. O Şam ile Irak arasındaki bir yerden çıkacak. Sağa sola her yana kötülüğünü yayacaktır. Ey Allah’ın kulları, imanınızı koruyup direnin!”

-Ey Allah'ın Rasûlü! Deccâlin yeryüzünde kalma süresi ne kadardır? diye sorduk. Şöyle buyurdu:

“Kırk gündür. Bir günü bir yıl kadar, bir başka günü bir ay kadar, bir diğer günü de bir hafta kadardır; geri kalan günleri ise sizin bildiğiniz günler gibidir.” Biz:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Bir yıl kadar olan günde, kılacağımız bir günlük namaz kâfi gelecek mi? dedik.

-“Hayır, siz namaz vakitlerini ona göre takdir ve hesap ediniz” buyurdu. Biz:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Onun yeryüzündeki sürati ne kadardır? diye sorduk. Şöyle buyurdu:

-“Rüzgârın sürüklediği bulut gibi insanların yanından geçer, ilâh olduğunu söyleyerek kendisine iman etmelerini ister, onlar da iman ederler. Göğe yağmur yağdırmasını emreder, yağmur yağar; yere bitki bitirmesini emreder, otlar, çayırlar biter; insanların yayılmaya gönderdikleri hayvanları daha gösterişli ve semiz, sütleri daha bol olarak döner. Daha sonra başka insanların yanına gelerek onları kendine inanmaya davet eder; fakat onlar kendisine inanmayıp teklifini geri çevirirler; deccâl de yanlarından ayrılıp gider; lakin sabahleyin suları çekilip çayır çimenleri kurur, hayvanları da helâk olur. Deccâl bir yere uğrayıp ‘Definelerini ortaya çıkar!’ der, o harâbedeki defineler arıbeyinin peşinden giden arılar gibi deccâlin arkasından gider. Sonra deccâl babayiğit bir genci yanına çağırıp onu kılıcıyla ikiye biçer; vücudunun her parçası bir yana düşer; ardından ona seslenir. Delikanlı gülümseyen bir çehreyle ona doğru gelir. Deccâl böyle işler yaparken Allah Teâlâ Mesîh İbni Meryem’i gönderir. Mesîh, boyanmış iki elbise içinde, ellerini iki meleğin kanatları üzerine koyarak Dimeşk’in doğusundaki Ak Minare’nin yanına iner. Mesih parıldayan yüzüyle başını yere eğince saçlarından terler damlar, başını kaldırınca inci gibi nûrânî damlalar dökülür. Onun nefesini koklayan kâfir derhal ölür. Nefesi baktığı yere ânında ulaşır. Mesih, deccâlin peşine düşer, onu (Kudüs yakınındaki) Bâbülüd’de yakalayıp öldürür. Sonra Îsâ 'aleyhis-selâm, Allah Teâlâ’nın kendilerini deccâlin şerrinden koruduğu birtakım insanların yanına gelir, onların yüzlerini okşayarak deccâl fitnesinin sona erdiğini söyler ve kendilerine cennetteki yüksek derecelerini haber verir. Bu sırada Allah Teâlâ Îsâ 'aleyhis-selâma vahyederek “Kimsenin öldüremeyeceği kullar yarattım; diğer kullarımı toplayıp Tûr’a götür” buyurur. Allah Teâlâ Ye’cûc ve Me’cûc’ü yeryüzüne gönderir. Onlar tepelerden süratle inip giderler; öncüleri Taberiye gölüne varıp gölün bütün suyunu içer. Arkadan gelenler oraya vardıklarında, “Bir zamanlar burada çok su varmış” derler. Îsâ 'aleyhis-selâm ile yanında bulunan mü’minler Tûr dağında mahsur kalırlar. Onlardan her biri için bir öküz başı, sizin bugünkü paranızla yüz altından daha kıymetli olur. Îsâ 'aleyhis-selâm ile yanındaki mü’minler bu belâdan kendilerini kurtarması için Allah Teâlâ’ya yalvarırlar. Allah Teâlâ da Ye’cûc ve Me’cûc’ün enselerine kurtçuklar musallat eder; hepsi bir anda ölüp gider. Ardından Îsâ 'aleyhis-selâm ile mü’minler Tûr dağından inerler. Ye’cûc ve Me’cûc’ün kokmuş cesetlerinin olmadığı bir karış yer bulamazlar. Îsâ 'aleyhis-selâm ile yanındaki mü’minler bu belâdan da kendilerini kurtarması için Allah Teâlâ’ya yalvarırlar. Allah Teâlâ deveboyunları gibi iri kuşlar gönderir; bu kuşlar onların kokmuş cesetlerini alarak Cenâb-ı Hakk’ın dilediği yere götürüp atarlar. Sonra Allah Teâlâ hiçbir evin ve çadırın engel olamayacağı bol bir yağmur gönderir; bu yağmur yeryüzünü ayna gibi pırıl pırıl temizler. Daha sonra yeryüzüne “Meyveni bitir, bereketini getir” diye emredilir. O gün bir grup insan tek bir nar ile doyar, kabuğuyla da gölgelenirler. Yaylıma gönderilen hayvanların sütü de bereketlenir, bir devenin sütü kalabalık bir grubu, bir ineğin sütü bir kabileyi, bir koyunun sütü bir cemaati doyurur. Onlar böyle yaşayıp giderken Allah Teâlâ tatlı bir rüzgâr gönderir; bu rüzgâr onları koltuk altlarından sarmalayıp her mü’minin ve müslümanın rûhunu alıp götürür. Yeryüzünde insanların en fenaları kalır; onlar eşekler gibi birbiriyle tepişip herkesin gözü önünde cinsel ilişkide bulunurlar ve kıyamet de onların üzerine kopuverir."[992]

 

1072- Ebu Said el-Hudrî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Yeryüzü zulüm ve düşmanlık ile dolmadıkça kıyamet kopmaz. Sonra, benim aslımdan veya da ehli beytimden bir adam çıkar ve zulüm ve düşmanlıkla dolduğu gibi yeryüzünü adaletle doldurur."[993]

 

1073- Ebu Said el-Hudrî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ümmetimin son zamanda içinden Mehdi çıkar. Allah yağmur indirir, yeryüzü bitkisini çıkarır, güzel mallar verir, büyükbaş hayvan çoğalır, ümmet yükselir, yedi veya sekiz yıl yaşar."[994]

 

 

194- Peygamberler

 

1074- İbnu Abbas -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem teheccüd namazı için gece kalktığında şöyle derdi:“Allahım! Hamd sanadır. Sen yerin, göklerin ve ikisi arasındakilerin Kayyumsun. Hamd sanadır. Yeri, göklerin ve ikisi arasındakilerin mülkü senindir. Hamd sanadır. Sen yerin ve göklerin nûrusun. (Yeri ve gökleri nurlandıransın ve o ikisinde bulunanlar seninle doğru yolu bulurlar.) Hamd sanadır. Yerin ve göklerin mülkü senindir. Hamd sanadır. Sen haksın. (Varlığın gerçektir ve bunda hiçbir şüphe yoktur) Senin vadin haktır (Vadin muhakkak gerçekleşir) Ölümden sonra dirilmek haktır. Senin sözün haktır. Cennet haktır. Cehennem haktır. Peygamberler haktır. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem haktır. Kıyamet günü haktır.

Allahım! Sana teslim oldum, sana iman ettim, sana tevekkül ettim, sana yöneldim, bana verdiğin delillerle mücadele ettim ve aramızda seni hakem tayin ettim. Geçmiş ve gelecek, gizlediğim ve açığa vurduğum günahlarımı bağışla. Sen Mukaddim ve Muahhirsin. Senden başka hakkıyla ibadet edilecek başka bir ilâh yoktur.”[995]

 

1075- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "İsrâîl oğulları arasında bir fesad meydana geldiğinde Allah onların içlerinden bir peygamber gönderirdi. O peygamber onların işlerini düzenler ve Tevrat’ın hükümlerinden değiştirdiklerini düzeltirdi. Her peygamberin ölümünden sonra da başka bir peygamber gelirdi. Şüphesiz ki benden sonra peygamber yoktur. Artık halîfeler olacaktır. Halîfeler çok da olabilirler" Sahabeler:

-Halîfeler birden fazla olursa, bize ne emredersin? dediler. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Birinciye yaptığınız bey'ate bağlı kalınız, birinciye. Onların emirlerini dinlemek suretiyle haklarını verin. Şüphesiz ki Allah da onlara idare ettikleri milletlerin haklarından soracaktır."[996]

 

1076- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Lanet ediciye uydu mu uymadı mı bilmiyorum. Zul-Karneyn peygamber mi değil mi bilmiyorum."[997]

 

1077- Cundeb b. Abdullah -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Vefatından beş gün önce Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu işittim:"Sîzlerden bir dostum olmasından Allah'a sığınırım. Çünkü Allah Teâlâ İbrahim'i nasıl dost edindiyse, beni de öyle dost edinmiştir. Ben ümme­timden dost edinecek olsam Ebû Bekir'i dost edinirdim."[998]

 

1078- Enes b. Mâlik -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi:"Ben Rabbime şart koştum da, söyle dedim: Ben  ancak bir beşerim. Beşerin razı olduğu gibi razı olur; beşerin kızdığı gibi kızarım. İmdi ümmetimden herhangi biri aleyhine hak etmediği halde duada bulunursam, bunu onun için bir temizlik suyu, bir zekât ve kıyamet gününde onu kendisiyle Allah'a yaklaştıracak bir ibâdet yapmalısın, dedim."[999]

 

1079- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim: "Allah Azze ve Celle her bir peygamberi hastalandığı zaman dünya ile âhiret arasında muhayyer bırakır." Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin vefat ettiği hastalığında kendisinin sesi kısılmıştı. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemi şöyle derken işittim:

"Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, sıddıklar, şehîdler ve sâlihlerle beraber"

Bunun üzerine ben anladım ki, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem muhayyer bırakılmış.[1000]

 

1080- Sa'd bin Ebi Vakkas -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi:Ben, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Hangi insanların başına gelen bela daha şiddetli olur, dedim. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: -"Peygamberler, sonra sırayla (Allah katında) rütbece en üstün olanlar. Kul; dindarlığının (kuvvetliliği ve zayıflığı) durumuna göre belaya uğrar. Eğer dininde kuvvetli ise belası şiddetli olur ve şayet dindarlığında gevşeklik-zayıflık olursa dindarlığı derecesine göre belaya uğrar. Bela, kuldan ayrılmaz (peşini bırakmaz). Nihayet kul (uğradığı belalarla günahlarından arınıp) üzerinde hiç günah kalmayarak yeryüzünde dolaşınca bela onun peşini bırakır."[1001]

 

1081- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"Zekeriyya doğramacı idi."[1002]

 

1082- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:  "Allah’ın gönderdiği peygamberlerin istisnasız hepsi koyun çobanlığı yapmıştır." Bunun üzerine sahâbîleri: Sen de mi koyun güttün? diye sordular. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:  

-"Evet, ben de Mekke ehli için bir miktar karârît karşılığında koyun güderdim."[1003]

 

1083- Evs b. Evs -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Şüphesiz cuma günü sizin en üstün günlerinizdendir. O günde bana bolca salât ve selam edin. Muhakkak ki sizin salât ve selamınız bana arz olunur."

-Ey Allah'ın Rasûlü! Senin bedenin çürüyüp toprak olduktan sonra bizim salât ve selamımız nasıl sana arz olunur, diye sordular.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Muhakkak ki Allah 'Azze ve Celle toprağa peygamberlerin bedenlerini yemeyi haram kıldı."[1004]

 

1084- Enes -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Peygamberler kabirlerinde hayattadırlar, namaz kılarlar."[1005]

 

1085- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu bildirmiştir:“Birisi bana selâm verdiği zaman ona karşılık vermem için Al­lah ruhumu bana iade eder."[1006]

 

1086- Enes -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ben, Miraç gecesinde Kesîbul-Ehmar'ın yanında Musa'ya uğradım; kabrinde namaz kılıyordu."[1007]

 

 

1087- Ebû Saîd el-Hudrî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Peygamberler arasında hayır farkı gözetmeyin!"[1008]

 

1088- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah’ın peygamberleri arasında üstün kılmalar yapmayınız. (Şu şundan üstündür, demeyin.)"[1009]

 

1089- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Müslümanlardan ve Yahûdîlerden iki kişi birbirlerine sövdüler. Müslüman olan Yahudi’ye:

-Muhammed’i âlemlere seçen Allah’a yemîn ederim ki, dedi. Yahûdî de Müslümâna:

-Musa’yı âlemlere seçen Allah’a yemîn ederim ki, dedi. Bunun üzerine Müslümân elini kaldırıp Yahudi’nin yüzüne tokat attı. Yahûdî hemen Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin yanına gidip kendisiyle Müslümân arasında cereyan eden olayı haber verdi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem  o Müslümanı çağırdıı ve ona aralarında ne geçtiğini sordu. Müslümân da olanları kendisine haber verdi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Beni Musa’dan üstün tutmayın. Muhakkak ki insanlar Kıyamet gününde korkunç bir sesten dolayı bayılacaklar. Onlarla beraber ben de bayılacağım. Fakat ilk ayılan ben olacağım. O anda ben Musa’yı Arş’ın bir tarafına sımsıkı tutunmuş duruyor görürüm. Mûsâ da bayılanların içinde idi de benden evvel mi ayıldı, yoksa baygınlıktan Allah Azze ve Celle’nin istisna ettiklerinden mi idi, bilmiyorum."[1010]

 

1090- Enes -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Bir adam Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme:-Yaratılmışların en hayırlısı kimdir, diye sordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Yaratılmışların en hayırlısı İbrahim 'aleyhis-selâmdır."[1011]

 

1091- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "İmamınız kendinizden olduğu hâlde Meryem oğlu İsa sizin içinize indiği zaman acaba durumunuz nasıl olur?"[1012]

1092- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: Ben, Meryem oğlu İsa'ya daha evlayım. O'nunla benim aramda bir nebi yoktur. Muhakkak ki O inecektir. O'nu gördüğünüzde onu tanırsınız. O, kızıl tenli, orta boylu biridir. Sanki O'nun kafasından damlalar damlamaktadır. Şayet rutubet ona isabet etmezse insanlar İslam üzere savaşırlar. Haç'ı kırar, domuzu öldürür, cizyeyi başlatır, Allah 'Azze ve Celle O'nun zamanında İslam'dan başka diğer bütün milletleri helak eder. Mesih Deccal'i helak eder. Yeryüzünde emniyet hakim olur. Öyle ki aslan deve ile kaplanlar ineklerle ve kurtlar koyunlarla beraber yayılır. Çocuklar yılanlarla oynarlar ve onlara zarar vermezler. Yeryüzünde kırk yıl kalır. Sonra ölür ve Müslümanlar O'nun cenaze namazını kılarlar."[1013]

 

1093- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bugün doğmuş hiç bir nefis yoktur ki, üzerine yüz sene gelsin de, o gün sağ bulunsun."[1014]

 

1094- Ebû Saîd el Hudrî -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kıyamet gününde âdemoğullarının efendisi benim, Hamd sancağı benim elimdedir. Övünme yok, o gün Âdem ve diğerleri de hepsi benim sancağım altındadır. Toprak yarılıp kabirden çıkarılacak ilk kimse de benim fakat övünme yok.”[1015]

 

1095- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Benimle diğer bütün peygamberlerin misali, bina yapan bir adamın misal gibidir. O adam bir bina yapmış, onu tamamlamış ve onu güzelce süslemiştir. Ancak bu binanın yapımında, binanın köşesinde bir tuğlası eksik kalmıştır. İnsanlar bu binanın içine girerler ve o güzel binada bu şekilde bir tuğlanın eksik kalmasına hayret ederek:

-Keşke bu bir tuğlalık yer boş bırakılmasaydı, derler. İşte o yeri boş bırakılan tuğla benim. Ben Hâtemun-Nebiyyîn, peygamberlerin sonuncusuyum."[1016]

 

1096- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"Ben diğer Peygamberler üzerine altı şeyle üstün kılındım: Bana Cevâmiü'l-Kelim verildi. (Düşmanlarımın kalplerine) korku sindirilmekle yarım olundum. Bana ganimetler helâl kılındı. Yeryüzü bana temizlik vâsıtası ve secdegâh kılındı. Ben bütün insanlara Peygamber gönderildim. Benimle Peygamberler sona erdirildi."[1017]

 

195- Melekler

 

1097- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"Melekler nurdan yaratıldı. Cinler dumanlı alevden, ateşten yaratıl­dılar. Âdem ise size anlatılandan yaratıldı."[1018]

 

1098- Cabir ibnu Abdullah -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Yüce Allah'ın Arşı'nı taşıyan meleklerinden birini anlatmam için bana izin verildi. Bu meleklerden birinin kulak memesi ile omuzu arasındaki mesafe yedi yüz senelik bir yoldur."[1019]

 

1099- Mâlik ibnu Sa’sa’a -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem  şöyle buyurdu:"Bana, Beytul-Ma'mur yükselti. Bunu Cibril'e sordum. Şöyle dedi: Bu, Beytul-Ma'mur'dur. Burada her gün yetmiş bin melek namaz kılar. Biri çıktığı zaman bir daha ona sıra gelmez."[1020]

 

1100- Hakîm b. Hizâm -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem, ashabı ile birlikte iken onlara:

-"Benim duyduğumu sizler de duyuyor musunuz" diye sordu. Onlar da:

-Bir şey duymuyoruz, dediler.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Ben, gökyüzünün gıcırdadığını duyuyorum. Gıcırdamasından dolayı da kınanmaz. Gökyüzünde bir karış yer yoktur ki muhakkak orada bir melek secde ediyor veya kıyamda duruyor olmasın."[1021]  

 

1101- Câbir İbnu Semura -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Siz, meleklerin Rableri katında saf saf durdukları gibi saf bağlayıp dursanız ya!" Biz:

-Ey Allah'ın Resulu!  Melekler Rableri katında nasıl saf olurlar? Dedik. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:-"İlk safları tamamlarlar ve safta sıkışık dururlar."[1022]

 

1102- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah'ın bir gurup melekleri vardır ki, bunlar yollarda dolaşarak zikir ehlini ararlar. Onlar Allah Azze ve Celle’yi anan bir topluluk buldukları zaman birbirlerine: Aradığınıza geliniz, diye seslenirler."[1023]

 

1103- Abdullah ibnu Abbâs -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Bedir savaşında şöyle buyurdu: "İşte şu Cibril'dir. Atının başını tutmuş, savaş aleti de üzerindedir."[1024]

 

1104- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ebû Cehl: Muhammed sizin aranızda halâ yüzünü toprağa sürtüyor mu? dedi. Kendisine: Evet! cevabı verildi. Bunun üzerine:

-Lât ve Uzza'ya yemin ederim ki onu, bunu yaparken görürsem mutlaka boynuna basarım. Yahut mutlaka yüzünü toprağa gömerim, dedi. Az sonra Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem namaz kılarken onun ya­nına vardı. Boynuna basmak niyetinde idi, fakat birdenbire onu bırakıp geri döndüğünü ve elleriyle korunduğunu gördüler. Kendisine:

 -Sana ne oldu? denildi.

-Gerçekten onunla benim aramda ateşten bir hendek, korkunç bir şey ve bir takım kanatlar var, dedi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de:

-"Bana yaklaşmış olsaydı melekler onu birer birer uzuvlarını koparırdı!" buyurdu.[1025]

 

1105- Ubey b. Kab -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Müslüman olduğumdan bu yana şunun gibi bir olay etki bırakmadı: Ben Kuran okudum. Bir başka adam da benim kıratımdan farklı bir şekilde okudu. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanın ageldik. Ben dedim ki:

-Bana şu ve şu âyetleri sen okutmadın mı?

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-"Evet" dedi.

Diğer adam da:

-Şu ve şu âyetleri bana sen okutmadın mı? dedi.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Evet. Cibril benim sağıma geldi. Mikail de soluma geldi. Cibril dedi ki: Kurân'ı bir harf üzere oku. Mikail: Onu yediye varıncaya kadar oku, hepsi de genel ve yeterlidir, dedi."[1026]

 

1106- Ebu Umame -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"(Günahları yazmakla görevli olan) Solda bulunan melek, hata veya günah işleyen kulun üzerinden altı saat boyunca kaldırır. Şayet pişman olur ve bağışlanma dilerse bir şey yazmaz. Aksi takdirde bir günah olarak yazılır."[1027]

 

1107- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Cuma günü olduğunda melekler mescidin kapısında durur ve öncelik sırasına göre onları bir bir yazarlar. İmam hutbeye çıktığında melekler yazdıkları sayfaları kapatıp (dürüp) hutbeyi dinlerler.”[1028]

 

1108- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her gün, yeryüzüne iki melek iner ve bunlardan biri: Allahım infak edene yenisini ver, der. Diğeri de: Allahım vermeyenin malını telef et, der.”[1029]

 

1109- Câbir İbnu Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"Her kim so­ğanı, sarımsağı ve pırasayı yerse sakın bizim mescidimize yaklaş­masın! Çünkü melekler insanların eziyet duydukları şeylerden ezâ duyarlar."[1030]

 

1110- Âişe -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Osman b. Affan hakkında şöyle dedi: "Kendisinden melekler utanan bir zattan ben utanmayayım mı?"

 

196- İndirilmiş Kitaplar

 

1111- Ömer ibnul-Hattâb -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi:Cibril, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme imandan sordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah'a, Meleklerine, kiraplarına, peygamberlerine ve âhiret gününe inanman, bir de kadere; hayrına şerrine inanmandır."[1031]

 

1112- Abdullah ibnu Mesud -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Övünme, Allah Azze ve Celle'den daha çok kimseye makbul değildir. Bundan dolabı kendini methetmiştir. Allah'tan daha kıskanç da kimse yok­tur. Bundan dolayı kötülükleri haram kılmıştır. Ve hiç bir kimseye özür Allah'tan daha makbul değildir. Bundan dolayı Kitabı indirmiş ve Peygam­berler göndermiştir.[1032]

 

1113-  Mü'minlerin annesi Âişe -Allah ondan razı olsun-  şöy­le dedi:Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme vahyin ilk başlangıcı uykusunda gördüğü salih rüya şeklinde olmuştur. Gördüğü hiç bir rüya yoktu ki tıpkı sabahın aydınlığı gibi çıkmasın. Sonra kendisine yalnızlık sevdirildi. Bir ay müddetle ki bu Ramazan ayıydı. Hira mağarasında kaldı ve İbrahim’in dini olan “Hanifiyye”den kalma ibadetlerle uğraşırdı. Ailesinden ayrılmadan önce yeteri kadar yiyeceğini alır sonra tekrar Hatice’nin -Allah ondan razı olsun- yanına gelip azığını alır ve mağarada ibadetine devam ederdi. Bu durum Hira mağarasında olduğu halde hak olan emir gelinceye kadar devam etti. Ona melek gelip: “Oku” dedi.

-“Ben okuma bilmem” dedi. Dedi ki: “(Melek) beni aldı ve gücüm kuvvetim kesilene kadar beni tuttu Sonra beni bıraktı”. (Melek) dedi ki: “Oku” Ben “Okuma bilmem” dedim. Sonra beni ikinci kez alıp gücüm kuvvetim kesilinceye kadar beni tuttu. Sonra beni bıraktı ve “Oku” dedi. Ben: “Okuma bilmem” dedim. Melek beni alıp üçüncü kez gücüm kuvvetim kesilene kadar tuttu. Sonra dedi ki: 

 [Yaratan Rabbının adıyla oku! O insanı yapışkan bir kan pıhtısından yarattı. Oku! Rabbın sonsuz kerem sahibidir.]

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem kendisine vahyolunan âyetler ve başından gelen kıssayla ve korkarak Hatice binti Huveylid’in -Allah ondan razı olsun- yanına dönüp dedi ki: “Beni örtün, beni örtün” Korku­su gidinceye kadar onu sarıp örttüler. Ondan sonra olanları Hatîce'ye haber vererek: "Kendimden korktum" dedi. Hatîce -Allah ondan razı olsun-: "Sakın korkma! Allah'a yemîn ederim ki, Allah asla seni mahcup edip zor duruma düşürmez. Çünkü sen akrabana iyilik eder, herkesin yardımına koşar, insanların senden gayrisinde bulamadıkları maldan onlara verirsin, misafirini ağırlarsın, musibet anında insanlara yardım edersin" dedi. Bundan sonra Hatîce, onunla birlikte amcasının oğlu Varakatu'bnu Nevfel ibnu Esed ibnu Abdul-Uzzâ'ya gitti. O, câhiliyet zamanında Hristiyanlığı benimsemiş, İbrânîce yazı bilen ve İncil'den Allah'ın dilediği kadar İbrânîce yazan yaşlı ve kör olmuş biriydi. Hatîce ona dedi ki:

- Ey amcamın oğlu! Kardeşinin oğlunu bir dinle, dedi. Varaka:

- Ne oldu ey kardeşimin oğlu? diye sorunca, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem gördüklerini ona anlattı. 

Varaka O’na şöyle dedi:

“Bu gördüğün, Allah'ın Musa'ya gönderdiği Nâmûs'tur (Cibril). Keşke senin davet ettiğin günlerde sana yardım etmek için genç olsaydım! Kavminin seni çıkaracakları zaman keşke hayâtta olsaydım!”

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki:

- "Onlar beni çıkaracaklar mı ki?"  O da:

- “Evet. Senin getirdiğini getirmiş hiçbir kimse yoktur ki ona düşmanca davranılmasın (eziyete uğramasın). Şayet senin çıkarılacağın o güne yetişirsem sana yardım ederim,” cevâbını ver­di. Ondan sonra aradan çok geçmedi, Varaka vefat etti.  Bir müddet vahy kesildi.[1033]

1114- Âişe -Allah ondan razı olsun- haber verdi. Haris ibnu Hişâm -Allah ondan razı olsun-  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme: Ey Allah’ın Rasûlü, sana vahiy nasıl gelir? diye sor­du. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bâzı vakitlerde bana çıngırak sesi gibi gelir ki, ba­na en ağır geleni de budur. Benden o hâl gider gitmez, (meleğin) bana getirmiş olduğu sözü hafızamda tutarım. Bazen de melek bana bir insan suretinde gelir, benimle konuşur, ben de söylediklerini ezberime alırım."Âişe -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: O’nu, soğuğu şiddetli bir günde kendisine vahiy inerken gördüm, kendisinden o hâl geçtiğinde alnından ter boşanırdı.[1034]

1115- Abdullah ibnu Abbâs -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"Cibril bana Kurân’ı bir okunuş üzerine okuttu. Tâki yedi türlü okuyuşa gelinceye kadar ben bu okuyuşu artırmasını istemeye devam ettim."[1035]

 

1116- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Kitab Ehli, Tevrat'ı İbrânîce olarak okuyor ve Arapça olarak Müslümanlara açıklıyorlardı. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Kitab Ehli’nin haberlerini ne doğrulayın, ne de yalanlayın. «Biz Allah’a ve bize indirilene iman ettik» deyin."[1036]

 

1117- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Dâvûd aleyhisselama kendisine gönderilen kitabı okuması kolaylaştırıldı. Dâvûd kendisinin binek hayvanlarının sefere hazırlanmasını emrederdi de onlar eğerlenirdi. Bunlar eğerlenmezden evvel kitabını okurdu. Dâvûd yalnız kendi elinin emeğinden yer idi."[1037]

 

1118- Vâsila b. el-Eska -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Tevrat'ın yerine bana es-Seb'u verildi. Zebur'un yerine el-Ma'în verildi. İncil'in yerine el-Mesânî verildi. El-Mufassal ile de üstün kılındım."[1038]

 

1119- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Ubey'e şöyle dedi: -"Namazda ne okuyorsun?" Ubey:

-Ummul-Kurân'ı (Fatiha Suresi) okudum, dedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki Allah 'Azze ve Celle ne Tevrat'ta, ne İncil'de ve ne de Furkan'da onun bir benzerini indirmemiştir. O, es-Seb'ul-Mesânî'dir."[1039]

 

197- Kabri Azasbı ve Nimetinin İspatı

 

1120-  Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Medine yahudilerinden iki yaşlı kadın yanıma geldiler ve bana:

-Muhakkak ki kabir ehli kabirlerinde azab olunuyorlar, dediler. Ben ise o ikisini yalanladım, o ikisinin sözünü doğru olarak kabul etmek bana güzel gelmedi. O iki yaşlı yahudi kadın yanımdan çıktılar. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem yanıma geldiğinde O’na:

-Ey Allah'ın Rasûlü! İki yaşlı yahudi kadın benim yanıma geldiler, dedim ve sözlerini haber verdim. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buyurdu:

-O ikisi doğru söylemiş. Muhakkak ki kabir ehli kabirlerinde azab olunurlar. Onların seslerini insanların dışında hayvanların hepsi işitirler." 

Bu olaydan sonra Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin namazında kabir azabından Allah’a sığınırken gördüm.[1040]

 

1121- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin: "Kim de beni anmaktan yüz çevirirse, onun için dar bir geçim vardır" (Taha: 124) âyeti hakkında "Kabir azabı" dediğini haber verdi.[1041]

 

1122- Zeyd b. Sabit -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Bir defa Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem biz de beraberinde olduğumuz hal­de bir katırının üzerinde Benî Neccâr'ın bir bahçesinde iken anîden hayvan onu yoldan saptırdı, az daha düşüyordu. Bir de ne görelim, altı veya beş yahut dört kabir! Bunun üze­rine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem :

"Bu kabirlerin sahiplerini kim biliyor?"  diye sordu. Bir adam:

Ben (biliyorum), dedi.

"Öyleyse bunlar ne zaman öldüler?"  dedi. Adam:

Onlar şirk içerisinde öldüler, cevabını verdi. Müteakiben Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

"Gerçekten bu ümmet kabirlerinde imtihan olunuyor. Eğer defnetme­meniz endişesi olmasaydı, kabir azabından benim işitmekte olduğumu, size de işittirmesi için Allah'a dua ederdim" dedi. Sonra yüzünü bize dönerek: "Cehennem azabından Allah'a sığının!" buyurdu. Ashab:

Biz cehennem azabından Allah'a sığınırız, dediler. (Bu sefer) :

"Kabir azabından Allah'a sığının!" buyurdu, Ashab:

Biz kabir azabından Allah'a sığınırız, dediler.

"Fitnelerin açığından, kapalısından Allah'a sığının!" buyurdu. Ashab:

Biz fitnelerden, onların açığından, kapalısından Allah'a sığınırız, dediler.

"Deccal'in fitnesinden Allah'a sığının!"  buyurdu. Ashab:

Biz Deccal'in fitnesinden Allah'a sığınırız! dediler.[1042]

 

1123- Ebû Eyyûb el-Ensari -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, güneş battığında bir haceti için dışarıya çıktı.  Bir ses işitti ve şöyle buyurdu:  "Yahudiler kabirlerinde azâb olunuyorlar."[1043]

 

1124- Berâ ibnu Âzib’den, -Allah ondan razı olsun- O şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"Allah iman edenleri sabit kaville yerlerinde tutar" (İbrahim: 27) âyet-i kerîme­si kabir azabı hakkında inmiştir. Ölen kula, Rabbin kim? diye sorulacak. O da: Rabbim Allah! Peygamberim de Muhammed sallallâhu 'aleyhi ve sellem cevabını verecektir. İşte Allah 'Azze ve Celle'nin: "Allah, iman edenleri hem dünya hayatında, hem de âhirette sabit kaville yerlerinde tutacaktır" âyet-i kerîmesi budur."[1044]

 

1125- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:  “Sizden biriniz veya ölü kabre konulunca simsiyah mavi gözlü iki melek ona gelir onlardan birine münker diğerine nekîr denilir. O iki melek şöyle derler: Bu Muhammed denilen adam hakkında ne dersin? O kimse ise ölmeden önce söylediğini aynen tekrar ederek: O Allah’ın kulu ve Rasûlüdür. Ben şehâdet ederim ki Allah’tan başka gerçek ilah yoktur. Muhammed’de onun kulu ve elçisidir. O iki melek derler ki: Senin böyle söyleyeceğini biliyorduk. Sonra o kabir yetmiş arşın kadar genişletilir ve aydınlık hale getirilir ve rahatça yat uyu burada denilir. O kimse bu durumu benim aileme dönüp haber verebilir miyim? Deyince o iki melek; gelin güvey gibi rahatça uyu gelin güveyi olan kimseyi ailesinden en çok sevdiği kimse uyandırır derler. O kişi o kabirde mahşer için diriltilinceye kadar rahat rahat uyur.

O kabre konulan kimse münafık ise Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem hakkında sorulan soruya: İnsanların peygamber dediklerini duydum bende aynen öyle söyledim, gerçek midir? değil midir? bilemiyorum diyecek. Bunun üzerine o iki melek; senin böyle söyleyeceğini biliyorduk derler. O kabre, sıkıştır onu denilir, kabirde onu sıkıştırır da kaburga kemikleri yerlerinden oynar. Allah onu böylece mahşer günü uyandırıncaya kadar azab etmeye devam eder.”[1045]

 

1126- Berâ İbn Âzib -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte ensardan bir adamın cenazesinde bulunarak defnetmek üzere Bakî mezarlı­ğına doğru yola çıktık. Daha kabrin kazılması tamamlanmadan kabre var­dık. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem oturdu, kabrin etrafına biz de oturduk. Sanki başla­rımızın üzerinde birer kuş varmış gibi (sakin duruyor) idik. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem elindeki bir çöple yeri karıştırıyordu. Derken başını kaldırıp iki ya da üç defa: "Kabir azabından Allah'a sığınınız" buyurdu.

"Muhakkak ki (ölü kendisini defnedenler) dönüp giderlerken (soru meleği tarafından) kendisine: "Ey adam, Rabbin kimdir? Dinin nedir, peygamberin kimdir?" diye sorulduğu sırada (onların) ayak seslerini duyar."

Hennâd (da hadisin bundan sonraki kısmını şöyle) rivayet etti: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem sözlerine devam ederek şöyle) dedi: "Ve ona iki melek gelir. Onu oturtarak ona "Rabbin kimdir?" derler:

Rabbim Allah'dır, der sonra ona:

Dinin nedir? derler:

Dinim İslam'dır, der, sonra:

"Şu size gönderilen adam da kimdir? diye sorarlar.

"Salat ve selam üzerine olsun, O Allah'ın Rasûlüdür, cevabını ve­rir. Sonra bunu: "Sana öğreten nedir?" derler; (o da):

"Ben Allah'ın Kitabını okudum, ona inandım ve (onu) tasdik ettim der." Cerir'in rivayetinde (şu) ilave vardı: "Bu (nu bana öğreten şey) Aziz ve Celil olan Allah'ın (şu) sözüdür: "Allah inananları dünya ha­yatında da ahirette de sağlam bir sözle tesbit eder." (İbrahim: 27).

(Bu hadisin bundan) sonra (ki kısmında hadisin ravileri olan Cerir ile Ebu Muaviye rivayetlerinde) birleşerek hadisin kalan kısmını şöyle riva­yet ettiler: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem sözlerine devamla şöyle) buyurdu: "Bunun üzerine gökten bir münadî: Kulum doğru söyledi. Ona cennetten bir yer hazırlayınız ve ona cennete (açılan) bir kapı açınız, diye seslenir. Hemen arka­sından o kula (cennetin) esintisi ve hoş kokusu gelmeye başlar ve da­ha kabrinde iken ufku gözünün alabildiği kadarınca açılıp genişler. "Kafire gelince..." Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem hadisin bu kısmında kafirin ölümü­nü anlattı. Onun ölümün nasıl zor ve şiddetli olduğunu açıkladıktan son­ra şöyle buyurdu:

"Muhakkak ki kafirin ruhu da cesedine iade edilir. Sonra ona iki melek gelip onu oturtarak kendisine:

Rabbin kimdir? derler O (korkusundan): hık-mık edip:

Bilmiyorum, cevabını verir. Bunun üzerine

Dinin nedir? derler (yine) hık-mık ederek:

Bilmiyorum der, sonra:

Size gönderilen adam da ne oluyor? derler, (yine) hık-mık edip:

Bilmiyorum cevabını verir. Bunun üzerine gökten bir bir münadi:

Yalan söylüyor, ona cehennemden bir yer hazırlayınız. Cehennem elbiselerinden bir elbise giydirin. Ve ona Cehenneme (açılan kapılardan) bir kapı açınız." diye seslenir. O sırada (cehennemin) sıcağı yakıcı ha­vası kendisine gelmeye başlar. Kabri kendisine (öyle bir) daraltılır (ki) kaburga kemikleri birbirine girer." Cerir'in rivayetinde (şu) ilave vardır:

"Sonra ona yanında demirden bir tokmak olan kör ve dilsiz (bir zebani) musallat edilir. Eğer o (tokmak) dağa vurulsa (dağ) toz haline gelir. (Zebani) o tokmağı o kâfire öyle bir vurur ki, o vuruşun sesi­ni insanla cinden başka doğu ve batı arasında bulunan tüm varlıklar işitir. O kafir de yediği bu darbe ile toz haline gelir, sonra azabın de­vam etmesi için o kafirin ruhu tekrar kendisine iade edilir."[1046]

 

1127- Abdullah ibnu Ömer -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"Sizden biriniz öldüğü zaman, ona sabah akşam, gideceği yer gösterilir. Şayet o kimse cennet ehlinden ise cennet ehlinin gideceği yer, cehennem ehlinden ise cehennem ehlinin gideceği yer gösterilir. Ve ona: Allah seni Kıyamet gününde diriltene kadar senin kalacağın yer burasıdır, denilir."[1047]

 

1128- Semure ibnu Cundub -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem sabah namazını kılınca yüzünü bize döner ve: "Bu gece sizden kim rüya gördü?" diye sorardı. Eğer birisi rüya görmüş ise, rüyasını Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme anlatırdı. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de Allah Azze ve Celle’nin dilediği kadar onun rüyasını tabir ederdi. Yine bir gün bize: "Sizden rüya gören var mı?" diye sordu. Biz: Hayır, dedik. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki: "Ancak bu gece rüyamda iki kişiyi gördüm. Yanıma gelerek benim elimi tuttular ve beni Ardul-Mukaddes’e çıkardılar. Orada bir adam oturuyor başında da  başka biri ayakta duruyordu. Ayakta duran adamın elinde demirden bir kanca vardı. Ayaktaki adam bu demir kancayı oturanın avurt içine, ensesine, kafasının arkasına kadar sokup (çekerek parçalıyordu). Kafasının diğer tarafına da bu yaptığının aynını yapıyordu. Bu arada ağzın sağ tarafı iyileşiyordu. Bu sefer kafasının diğer tarafına dönüp aynı işlemi tekrar ediyordu. Ben: Bu nedir? diye sordum. Onlar bana: Yürü, dediler. Birlikte yürümeye devam ettik. Sırt üstü yatmış bir adamın yanına geldik. Bunun başında bir adam ayakta durmuş, elinde bir kaya parçası var. Onunla yatan adamın başını parçalıyordu. O kaya parçasını başına her vuruşunda, taş yuvarlanıp gidiyordu. O adam da onu almak için gidiyordu. O adam daha geri dönmeden başı iyileşiyor ve kafası eski haline geri dönüyordu. O adam gelip, yine o yatan adamın başına kaya parçasını vurup eziyordu. Ben: Bu kimdir? diye sordum. Onlar: Yürü, dediler. Birlikte yürümeye devam ettik. Altında ateş yanan altı geniş fırına benzer bir yere geldik. Buranın altında ateş yanıyordu. Ateş alevlenip yükseldikçe içindeki insanlar da yükseliyor, hatta delikten çıkacak olacaklardı. Ateşin alevi sakinleşince de aşağı dönüyorlardı. İçinde çıplak erkekler ve çıplak kadınlar vardı. Ben: Kim bu? diye sordum. Onlar da: Yürü, dediler. Beraber yürümeye devam ettik. Kandan bir nehrin başına geldik. O nehrin ortasında ayakta bir adam duruyordu. Bu nehrin kenarında da bir adam duruyordu. Önünde de taşlar vardı. Nehrin içindeki adam yüzerek kenara doğru gelip dışarı çıkmak isteyince, kıyıdaki adam onun ağzının içine bir taş atıyor ve onu geriye eski yerine döndürüyordu. Çıkmak için nehrin kıyısına her defasında gelmek istemesinde, kıyıdaki adam hemen ağzına bir taş fırlatıyor ve onu eski yerine döndürüyor. Ben: Bu nedir? diye sordum. Onlar da: Yürü, dediler. Yürümeye devam ettik. Yeşil bir bahçeye geldik. Bu bahçede büyük bir ağaç vardı. Bu ağacın dibinde de yaşlı bir adam ve çocuklar vardı. Bu ağaca yakın bir yerde de bir adam vardı ve önündeki ateşi yakıyordu. Benim yanımdaki iki kişiyle beraber, benimle beraber ağaca çıktılar. Beni bir eve girdirdiler. Ben bundan daha güzel bir ev görmedim. Bu evin içinde yaşlı erkekler, gençler, kadınlar ve çocuklar vardı. Sonra yanımdaki iki adam beni buradan dışarıya çıkardılar. Benimle birlikte ağaca yukarı çıktılar. Beni daha güzel ve daha değerli bir eve girdirdiler. Bu evin içinde de ihtiyar erkekler ve gençler vardı. Ben, yanımdaki iki şahsa dedim ki: İkiniz beni bu gece gezdirdiniz. Öyleyse gördüklerimi bana haber verin. Onlar: Evet, dediler. Şu ağzının parçalandığını gördüğün kimse, o bir yalancı idi ve yalan yere konuşurdu. Söylediği yalan her tarafa ulaşırdı. İşte bu yalancı, kıyamet gününe kadar yapılmakta olduğunu gördüğün şekilde azâb olunacaktır.Başı ezilmekte olduğunu gördüğün kimseye gelince, öyle bir adamdır ki, Allah ona Kuran öğretmiş, o da (bu nimetin kıymetini bilmeyerek) bütün gece uyumuş, gündüz de Kuran ile amel etmemişti. İşte hayatında Kuran 'dan yüz çeviren bu gafil kimse de, kıyamet gününe kadar bu suretle azâb olunacaktır.O delik içinde gördüğün çıplak kimselere gelince, onlar da zina eden erkek ve kadınlardı. Nehir içinde gördüğün kimse ise,  faiz yiyenlerdir. Ağacın dibindeki yaşlı kimse İbrahim aleyhisselamdır. Etrafındaki çocuklar ise, insanların çocuklarıdır. Ateş yakan kimse, cehennemin bekçisi olan Mâlik'tir. Girdiğin birinci ev, bütün müminlerin evidir. Bu ev ise şehidlerin evidir. Ben Cibril'im, bu da Mikâil'dir. Başını yukarı kaldır. Başımı kaldırdım ve üst tarafımda beyaz bulut misali bir şey gördüm. Cibril ve Mikâil dediler ki: İşte senin evin burası. Ben dedim ki: Beni bırakın da evime gireyim. Cibril ve Mikail dediler ki: Hayır. Senin daha tamamlamadığın kalan bir ömrün vardır. Onu ne vakit tamamlarsan, işte o zaman evine girersin."Semure dedi ki: Müslümanların bâzısı: Ey Allahın Resulu! Müşriklerin çocukları da mı? diye sordular. Rasûlullah: “Müşriklerin çocukları da” buyurdu. “Melekler devamla: Kendilerinin bir kısım güzel, diğer kısımları da çirkin olan o topluluğa gelince; onlar bir kısım güzel amellerini diğer çirkin amelleriyle karıştırmış olan kimselerdir ki, Allah onların suçlarından vaz­geçmiştir, dediler.”[1048]

1129- İbnu Abbâs -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem iki kabre uğradı ve o iki kabir sahibi hakkında şöyle buyurdu: "Bu ikisi azap olunuyorlar. Büyük günahlar sebebiyle azap olunmuyorlar. O azap olunanlardan biri bevlinden korunmazdı. Diğeri ise nemmamcılık yapardı. (Yani insanların arasını bozmak için laf taşırdı.)"

Sonra Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem yaş bir hurma çubuğu istedi, onu ikiye böldü. Çubuklardan birini bir kabrin üstüne, diğerini ise diğer kabrin üstüne dikti. Sonra da şöyle buyurdu: "Umulur ki bu ikisi kurumadıkça kabirdeki azapları hafifletir."[1049]

 

1130- Ahmed'in Ebu Bekra'dan rivayetinde şöyle buyumuştur: "Diğeri ise gıybet yüzünden azab olunuyor."[1050]

 

1131- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kabir azabının çoğu bevilden dolayıdır."[1051]

 

1132- Selman el-Fârisî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:"Bir gün bir gece ser­hat bekçiliği bir ayın orucu ile teravihinden daha hayırlıdır. Ölürse üzerine dünyada iken yaptığı ameli ve rızkı cereyan eder. Fitneciden de emin olur."[1052]

 

 

198- Ölümden Sonra Tekrar Dirilmek

 

   1133- Amr b. Abese -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Bir adam:-Ey Allah'ın Rasûlü! İslam nedir? Diye sordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-"Kalbini Allah 'Azze ve Celle'ye teslim etmendir. Mülümanların senin elinden ve dilinden emin olmalarıdır" buyurdu. Adam:

-Hangi İslam daha üstündür? Diye sordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-"İman" dedi. Adam:

-İman nedir? Diye sordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve öldükten sonra tekrar dirilmeye inanmandır."[1053]

 

1134- Abdullah b. Amr -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Sûr, kendisiyle kıyametin haber verileceği üflenmek suretiyle ses çıkaran bir boynuzdur.”[1054]

 

1135- Ebû Saîd -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sûr’a üfürecek kişi sûr’u eline almış üfleme emri gelir gelmez hemen üflemek üzere izin beklerken ben bu dünyada nasıl zevk içerisinde yaşayabilirim?" Bu söz ashaba ağır gelmiş olacak ki Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem onlara şöyle buyurdu: "Daima Allah’a güveniyoruz en güzel vekil odur sadece Allah’a güveniriz deyiniz."[1055]

 

1136- Abdullah b. Amr -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sûra üfürülecektir. Bunu işiten herkes boyun bükecek ve bo­yun kaldıracaktır. Onu ilk işiten develerinin havuzunu sıvayan bir adam olacaktır. O adam hemen ölecek sair insanlar da öleceklerdir. Sonra Al­lah, çiğ gibi yahut gölge gibi bir yağmur göndere­cek. Bundan insanların cesetleri bi­tecek. Sonra sûra bir daha üfürülecek ve birden kalkıp bakacaklardır. Son­ra: Ey İnsanlar, Rabbinize gelin!.. Bunları durdurun! Çünkü onlar sorguya çekilecekler, denilecektir."[1056]

 

1137- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: "Kıyamet günü Sûr’a iki kere üflenilir ve bu ikisi arasında kırk vardır" buyurdu.

Orada bulunanlar:

-Ey Ebu Hureyre: Kırk gün mü? diye sordular.

Ben bu soruya cevap vermekten kaçındım.

-Kırk sene mi? dediler.

Ben yine cevap vermekten kaçındım.

-Kırk ay mı? diye sordular.

Ben yine cevap vermekten kaçındım. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

" Sonra Allah semâdan bir su indirir de yeşil otun bitmesi gibi kabirlerinizden bitersiniz. İnsan ölüp toprağa konulduğunda bütün vücudu çürür. Yalnız kuyruk sokumunda Acbu Zeneb denilen bir kemik çürümez. İnsanlar tekrar diriltileceği zaman işte bu parçadan meydana getirilir."[1057]

 

1138- Sehl ibnu Sad -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyordu: "Kıyamet günü insanlar, kızıl renge çalmış ve kepeksiz undan yapılan yuvarlak ekmek gibi bir yerde toplanırlar. O yerde yol gösterecek hiçbir şey yoktur."[1058]

 

1139- İbnu Abbâs -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sizler mahşer günü yalın ayak, çıplak ve sünnetsiz olarak haşr olunacaksınız." Sonra şu âyeti okudu:

«İşte o gün, göğü kitap sayfasını dürer gibi düreriz. Onu ilk yaratmaya başladığımız gibi (hesab için) yeniden yaratırız. Üzerimize bir vad olarak bunu mutlaka yapacağız.» (Enbiyâ:104) Kıyamet günü ilk elbise giydirilecek kişi İbrahim peygamberdir."[1059]

 

1140- Ebu Said el-Hudrî -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:   "Muhakkak ki insanlar Kıyamet gününde korkunç bir sesten dolayı bayılacaklar. Onlarla beraber ben de bayılacağım. Fakat ilk ayılan ben olacağım. O anda ben Musa’yı Arş’ın bir tarafına sımsıkı tutunmuş duruyor görürüm. Mûsâ da bayılanların içinde idi de benden evvel mi ayıldı, yoksa baygınlıktan Allah Azze ve Celle’nin istisna ettiklerinden mi idi, bilmiyorum."[1060]

 

1141- Enes ibnu Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Bir adam Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme şöyle dedi:

-Ey Allah’ın Peygamberi! Kâfir, kıyamet gününde yüzüstü nasıl haşrolunur?

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selem şöyle buyurdu:

-"Dünyâda iken onu iki ayak üstünde yürütmeye kâdir olan Allah, kıyâmet gününde onu yüz üstü yürütmeye kâdir değil midir?"[1061]

 

199- Hesap ve Kısas

 

1142- Aişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Her kim hesaba çekilirse o kişiye azap edilir." Aişe dedi ki: Dedim ki: Allahu Teâlâ şöyle buyurmuyor mu ki? «Sonra kolay bir hesapla hesaba çekilirler.» (İnşikak: 8) Aişe dedi ki: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bu ancak insanların mizana arz olunmalarıdır. Fakat her kimin hesabı tamamlanırsa (mizanda günahları ağır basarsa) azap olunur."[1062]

 

1143- Abdullah İbnu Mes’ûd -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "İnsanoğluna beş şeyden hesap sorulmadıkça kıyamet günü hiçbir tarafa hareket etmeyecektir: Ömrünü nerede ve nasıl tükettiğinden, gençliğini nerde yıprattığından, malını nerden kazanıp nerde harcadığından öğrendiği bilgilerle yaşayıp yaşamadığından."[1063]

 

1144- İbnu Ömer -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:   "Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürüsünden sorumludur. İmam çobandır ve elinin altındakilerden sorumludur. Evin erkeği ailesi üzerine çobandır ve ailesinden sorumludur. Kadın, kocasının evi üzerine ve çocukları üzerine çobandır ve onlardan sorumludur. Hizmetçi efendisinin malı üzerine çobandır ve onun malından sorumludur. Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürüsünden sorumludur."[1064]

 

1145- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

"Müflis kimdir bilir misiniz?" buyurdu. Ashab:

-Bizim aramızda müflis hiç bir dirhemi ve eşyası olmayan kimse­dir, dediler. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Hakikaten benim ümmetimden müflis, kıyamet gününde namaz, oruç ve zekâtla gelecek olan kimsedir. Ama şuna sövmüş, buna zînâ isnadında bulunmuş; şunun malını yemiş; bunun kanını dökmüş, diğerini de dövmüş olarak gelecek. Ve buna hasenatından şuna hasenatından verilecektir. Şa­yet dâvası görülmeden hasenatı biterse, onların günahlarından alınarak bunun üzerine yüklenecek, sonra cehenneme atılacaktır."[1065]

 

1146- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kıyamet gününde hakları mutlaka sahiplerine vereceksiniz. Hattâ boynuzsuz koyun için boynuzlu koyundan kısas alınacaktır."[1066]

 

 

1147- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"Her kim, din kardeşine nefsi veya malı hususunda haksızlık etmiş ise, dinar ve dirhemin olmayacağı ve kardeşinin hakkı için kendi iyiliklerinden alınacağı o Kıyamet Günü gelmeden, henüz hayatta iken ondan helallik dilesin. Şayet onun iyilikleri yoksa Kıyamet Günü kardeşinin kötülüklerinden alınır ve onun üzerine atılır."[1067]

 

1148- Abdullah ibnu Mesud -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kıyamet günü insanlar arasında ilk olarak hükmedilecek ilk dava, dünyadaki kan davaları olacaktır."[1068]

 

1149- Ez-Zubeyr ibnul-'Avvâm -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: "(Ey Muhammed!) Elbet sen de öleceksin, onlar da ölecekler. Sonra siz, kıyamet günü Rabbinizin huzurunda muhakeme olunacaksınız." (Zumer: 30-31). Bu sure Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme inince ben dedim ki:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Önde gelen günahlar ile beraber dünyada kendi aramızda olanlar tekrar edip duracak mı?

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Evet. Her hak sahibi hakkını alıncaya kadar muhakkak tekrar edecektir."[1069]

 

1150- Ebû Saîd el-Hudri -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"Kıyamette müminler cehennemden kurtuldukları zaman cennetle cehennem arasındaki köprüde tutulurlar. Burada dünyâda aralarında bulunan zulümlerden birbirine hakkını vererek hesaplaşırlar. Bu hesaplaşmayı tamamlayıp günâhlardan tamamen temizlendikleri zaman, onların cennete girmelerine izin verilir. Muhammed'in nefsi elinde olan Allah 'a yemîn ederim ki, o müminlerden herhangi biri cennetteki meskenini, evini dünyâda yaşadığı meskeninden daha iyi bilir."[1070]

 

200- Havz ve Mizan

 

1151- Abdullah ibnu Amr el-'Âs -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"Benim Havzımın genişliği bir aylık yürüyüş mesafesindedir. Onun suyu sütten daha beyaz, kokusu miskten daha güzeldir. Onun bardakları gökyüzünün yıldızları gibidir. Her kim onun suyundan içerse bir daha asla susuzluk çekmez."[1071]

 

1152- Enes ibnu Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Şübhesiz Havzımın büyüklüğü Eyle ile Yemen’in San’â şehrinin arasındaki mesafe gibidir. Havzımın başındaki ibriklerin sayısı, gökteki yıldızların sayısı kadardır."[1072]

 

1153- Enes ibnu Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ben cennette yürüdüğüm bir esnada bir nehir gör­düm. İki tarafında inciden oyulmuş kubbeler vardı. Ben:

-Ey Cibril! Bu ne­dir? diye sordum. Cibril:

-Bu, Rabbinin sana verdiği Kevser’dir, dedi. Onun toprağı veya kokusu keskin misk kokusudur."[1073]

 

1154- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Evimle minberim arası, cennet bah­çelerinden bir bahçedir, minberim de Havzımın üzerindedir."[1074]

 

1155- Ebu Bekir’in kızı Esma -Allah onlardan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ben Havzımın başında iken, sizden benim yanıma gelenlere bakarım. Benim önümde bazı insanlar tutulacak. Bunun üzerine ben: Ey Rabbim! O insanlar benden ve benim ümmetimdendir, derim. Bana şöyle denilir: Senden sonra onarlın neler yaptıklarını bildin mi? Vallahi onlar, dinlerinden, topukları üzerinde geri dönmeye devam ettiler."[1075]

 

 

1156- Ebu Ma­lik el-Eş'ari -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Temizlik îmanın yarısıdır. Elhamdülillah mizanı doldurur. Sübhanallâh ve elhamdülillah göklerle yer arasını doldururlar. Yahut doldurur. Namaz bir nurdur. Sadaka bir burhandır. Sabır bir ışıktır. Kur'an da se­nin ya lehine, ya aleyhine bir hüccettir. Bütün insanlar sabahleyin kalkar­lar, kimisi nefsini satar, kimisi de onu ya azad eder, yahut helak!"[1076]

 

1157- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "İki kelime vardır ki bunların söylemesi kolaydır, mizanda ağırdır, Rahman’a sevgili gelir: Subhânallahi ve bi-hamdihi Subhânallâhil-Azîm."[1077]

 

1158- Abudllah b. 'Amr -Allah O'ndan razı olsun- bitaka hadisinde Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu bildirdi:"Şayet gökler ve yer ve bu ikisinin arasındakiler terazinin bir kefesine konsa, lâ ilâhe illallâh kelimesi de bir kefeye konsa muhakkak lâ ilâhe illallâh kelimesi daha ağır basardı."[1078]

 

1159- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kıyamet gü­nünde iri cüsseli ve şişman bir adam getirilir. O, Allah katında bir sineğin kanadı kadar bir ölçü tutmaz. Allah Azze ve Celle’nin şu âyetini okuyun: «Kıyamet günü onlar için bir tartı da yapmayacağız.» (Kehf: 105).[1079]

 

1160- Abdullah b. Mesud -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Kendisi arak ağacından misvak devşiriyordu. Bacakları ince idi. Rüzgâr onu sallıyordu. Bunun üzerine orada bulunanlar ona güldüler. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-"Neden gülüyorsunuz" diye sordu. Onlar da:

-Ey Allah'ın Nebisi! O'nun bacaklarının zayıflığına, dediler. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki onun iki bacağı mizanda Uhud Dağı'ndan daha ağırdır."[1080] 

 

201- Ateşin (Cehennemin) Sıfatı

 

1161- Enes b. Mâlik -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Muhammedin nefsi elinde olan Allah'a yemin ederim ki siz benim gördüğümü görmüş olsanız hakikaten az güler çok ağlardınız."

Orada bulunanlar: Ne gördün, ey Allah'ın Rasûlü! dediler. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

"Cennetle, cehennemi gördüm" buyurdu.[1081]

 

1162-  Abdullah ibnu Mesud -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Cehennem getirilecek. O gün onun yetmiş bin yedeği olacak. Her ye­dekle beraber onu çeken yetmiş bin melek bulunacaktır."[1082]

 

1163- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sizin şu dünya ateşiniz sıcaklık olarak cehennem ateşinin yetmişte biridir." Kendisine:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Dünya ateşi günahkârlar için azab olarak yeterlidir, denildi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 

"Cehennem ateşi dünyâ ateşleri üzerine altmış dokuz derece daha fazla kılındı. Bunlardan her birinin sıcaklığı bütün dünyâ ateşinin sıcaklığı gibidir."[1083]

 

1164- Ebu Said -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:Kıyamet gününde ölüm sanki benekli bir koçmuş gibi getirilecek. Ve: Ey cennetlikler, bunu biliyor musunuz? denilecek. Onlar başlarını kaldırarak bakacaklar: Evet, bu ölümdür! diyecekler ve:

-Ey cehennemlikler bunu biliyor musunuz? denilecek. Onlar da baş larını kaldırarak bakacaklar ve:

-Evet, bu ölümdür! diyecekler. Müteakiben emir verilerek koç kesilecek. Sonra:

-Ey cennetlikler, size ebediyet... Artık ölüm yok ve:

-Ey cehennemlikler, size de ebediyet!.. Artık ölüm yok, denilecektir.” Sonra Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

“Onları hesabın görüleceği hasret günüyle korkut! Halbuki onlar gaflette idiler. İman etmezlerdi” (Meryem: 39) âyetini okudu ve eliyle dünyaya işaret etti.[1084]

 

1165- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte idik. Ansızın düşen bir şey sesi işitti. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem

-“Bu nedir bilir misiniz?” dedi. Biz:

-Allah ve Resulü bilir, cevâbını verdik. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Bu bir taştır. Yetmiş sene önce cehenneme atılmış, henüz şimdi düşü­yor. Nihayet dibine erdi.”[1085]

 

1166- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Kâfirin avurt dişi yahut kâfirin azı dişi Uhud dağı kadar, cildinin ka­lınlığı da üç gecelik yol mesabesinde olacaktır.”[1086]

 

1167- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Kıyamet gününde kâfirin iki omzunun arası, atıyla hızlı giden bir süvarinin yol alışıyla üç günlük mesafedir."[1087]

 

1168- İbnu Abbâs -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Cehennemliklerin yiyeceği olan zakkum’dan bir damla dünya yurduna damlatılmış olsaydı dünya halkının geçimini bozardı. Yiyeceği zakkum olan kişi ne yapacak?!...”

 

1169- Enes İbnu Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Kıyamet gününde cehennemliklerin dünyaya dalan en müreffehi geti­rilerek cehenneme bir kere daldırılacak. Sonra:

-Ey âdemoğlu! Hiç bir hayır gördün mü? Sana hiç bir nimet uğradı mı? denilecek. O:

-Hayır! Vallahi ya Rabbi! diyecek. Bir de cennetliklerden dünyada iken insanların en yoksulu getirilecek ve cennete bir kere daldırılacak. Kendisine:

-Ey Âdemoğlu! Hiç yoksulluk gördün mü? Başından hiç şiddet geçti mi? dîye sorulacak. O da:

-Hayır! Vallahi ya Rabbi! Başımdan hiç yoksulluk geçmedi. Hiç bir şiddet görmedim, diyecektir.”[1088]

 

1170- Samura b. Cundeb -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Şüphesiz ki, cehennemliklerden bazılarını ateş topuklarına kadar, ba­zılarını oturağına kadar, bazılarını da boğazına kadar alacaktır.”[1089]

 

1171- En-Nu'man b. Beşir -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Şüphesiz ki, cehennemliklerin azab itibarı ile en ehveninin ateşten iki ayakkabı ile iki ayakkabı bağı vardır. Bunlardan onun beyni tencere kaynar gibi kaynar. Hiç bir kimseyi kendisinden daha ziyade azaba duçar ol­muş görmez. Hâlbuki kendisi cehennemin ehlinin en hafif azab olunanıdır.”[1090]

 

1172- Ebû Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: Cehennemliklerin başlarından aşağı hamîm dökülecektir. Hamîm içine işleyecek ve karın boşluğuna varacak karın boşluğunda ne varsa hepsini silip süpürecek ve ayaklarından çıkacaktır. İşte Sahr budur sonra eski haline tekrar dönecek ve bu işlem böylece devam edip gidecektir.”[1091]

 

1173- Usâme b. Zeyd -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kıyamet gününde bir kişi getirilir ve cehennemin içine atılır. Cehennemde onun bağırsakları karnından dışarı çıkar. Sonra o kişi bağırsakları etrafında değirmen eşeğinin değirmende dönüşü gibi döner. Bunun üzerine Cehennem ehli o adamın başına toplanırlar ve derler ki:

-Ey Falan! Senin halin nedir böyle?! Sen bize dünyada iken iyiliği emreder, kötülükten de yasaklamaz mıydın? O adam şöyle der:

-Ben sizlere iyiliği emreder, ancak kendim yapmazdım. Sizleri kötülükten yasaklar, ancak kendim kötülük yapardım.”[1092]

 

1174- Câbir İbnu Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Alkollü içecek içene Tînetul-Habâl sunacağına dair Allah Azze ve Celle'nin ahdi vardır.” Ashâb:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Bu Tînetul-Habâl nedir? diye sordular. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Cehennemliklerin teridir. Yahut Cehennemliklerin usaresidir”   bu­yurdu.[1093]

 

1175- Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Cehennemin üzerine sırat (köprüsü) kurulacak; ondan ilk geçen ben ve ümmetim ola­cak. O gün peygamberlerden başka konuşan bulunmayacak. O gün peygamberlerin duası da ‘Allah'ım, selâmet ver!., selâmet’ demek olacak. Cehennemde sa'dan dikeni gibi mahmuzlar olacak, siz sa'dan dikenini hiç gördünüz mü?”  buyurdu. Ashab;

-Evet ey Allah'ın Rasûlü! Dediler.

-“İşte o mahmuzlar sa'dan dikenleri gibi olacak. Şu kadar var ki; onların büyüklüğünün miktarını Allah'tan başka bilen olmayacak. Bu mah­muzlar (kötü)  amellerinden dolayı insanları kapacaklar. İnsanların kimi mü'min olduğu için ameli sayesinde  (kurtulup)  kalacak, kimi de kurtarılıncaya kadar ceza görecek. Sonra Allah kulları arasında (vereceği) hükmü bitirip rahmetinden dolayı cehennemliklerden dilediğini oradan çıkarmak murad edince;  meleklere  (dünyada) Allah'a ibadet edenleri çıkarmalarını emredecek. Melekler de onları çıkaracaklar ve onları secde eserinden bilecekler.”[1094]

 

202- Cennetin Sıfatı

 

1176- Câbir -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Cennete girdim; orada bir ev yahut köşk gördüm. Ve: Bu kimin? diye sordum da, Ömer b. Hattab'ın, dediler. Girmek istedim, fakat senin kıskançlığını hatırladım.” Bunun üzerine Ömer ağladı. Ve:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Hiç senden kıskanılır mı! dedi.[1095]

 

1177- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem  şöyle buyurdu:

"Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu: «Ben iyi kullarım için cennette hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir insan gönlüne gelmeyen nimetler hazırladım.» Bunun doğrulayıcısı ise Allâh 'Azze ve Celle’nin şu kavlidir: Yaptıklarına mükâfat olmak üzere hoşlarına gidecek nimetlerden kendileri için gizli tutulan şeyleri hiç kimse bilemez.” (Secde: 17).[1096]

 

1178- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Cennete giren nimet görür, fakirlik görmez; elbisesi eskimez, gençliği de tükenmez.”[1097]

 

1179- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Cennete ilk giren topluluğun yüzleri ayın on dördüncü gecesindeki dolunay hali gibi parlaktır. Bunların ardından cennete girecek olanlar ise en parlak ışığa sahip olan yıldızlar gibidirler. Cennetlikler orada tuvalet ihtiyacı hissetmezler, tükürmezler ve sümkürmezler. Onların cennetteki tarakları altın, terleri misk, buhurdanlıklarının yakacığı Uluvve ve Elencûc denilen güzel kokulu çubuktur.

Onların hanımları iri gözlü hurilerdir. Onların cennetteki boyları babaları Âdem’in boyu gibi altmış zira olacaktır."[1098]

 

1180- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"Cennette bir yay kadar yer, dünyada üzerine güneşin doğup battığı her yerden daha hayırlıdır."[1099]

 

1181- Mugire ibnu Şu'be -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Musa Rabbine sordu : (Ya Rabbi!) Cennetliklerin makam itibarı ile en aşağısı kimdir? dedi. Allâh 'Azze ve Celle şöyle buyurdu:

-Ehl-i cennet, cennete konduktan sonra gelecek bir adamdır. Ona cennete gir, denilecek. O:

-Ya Rabbi  nasıl gireyim! Herkes alacağını almış, yerine yerleşmiş, diyecek. Kendisine:

-Dünya hükümdarlarından bir hükümdarın mülkü kadar mülkün ol­masına razı değil inisin? denilecek. O da:

-Razı oldum ya Rabbi! diyecek. Bunun üzerine Allâh 'Azze ve Celle:

-Bu kadarı ve onun bir misli daha, bir misli daha, bir misli daha, bir misli daha senindir, diyecek. O adam beşincisinde:

-Razı oldum ya Rabbi!  diyecek. Bunun üzerine Allâh 'Azze ve Celle:

-Bunlar ve bunların on misli de senindir. Canının istediği ve gözü­nün beğendiği her şey de senindir, diyecek. O zat:

-Razı oldum ya Rabbi! diyecek.

(Bu cevaptan sonra Musa) Ya Rabbi! Ya cennetliklerin makam itibarı ile en yüksek olanı kimdir, diye sordu. Allâh 'Azze ve Celle şöyle buyurdu:

-“Onlar öyle kimselerdir ki; ben diledim de onların keramet fidan­larını kendi elimle diktim ve üzerlerine mühür vurdum. Onları ne bir göz görmüş, ne bir kulak işitmiş, ne de bir insanın hatırından geçmişlerdir.” 

Allâh 'Azze ve Celle’nin  Kitabı’nda bunun  delili:

«Hiç kimse onları memnun etmek için kendilerine neler gizlendi­ğini bilemez» (Secde: 17) âyet-i kerimesidir.[1100]

 

1182- Abdullah ibnu Mesûd -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"Muhakkak ki ben, cehennem ehlinden son çıkacak olan kimse ile cennete son girecek kimseyi bilmekteyim. Bir kimse cehennemden emekleyerek çıkar. Bunun üzerine Allah Azze ve Celle ona:

-«Git ve cennete gir!» buyurur. O da cennete gelir ve cennet ona doluymuş gibi görünür. Geri döner ve:

-Ya Rabbi! Ben cenneti dolu olarak buldum, der. Allah Azze ve Celle ona:

-«Git ve cennete gir!» buyurur. O da cennete gelir ve cennet ona doluymuş gibi görünür. Geri döner ve:

-Ya Rabbi! Ben cenneti dolu olarak buldum, der. Allah Azze ve Celle ona şöyle buyurur:

-«Git ve cennete gir! Muhakkak ki sana dünyâ kadar ve dünyânın on misli kadar yer senindir -veya dünyânın on misli kadar yer senindir!-»

O kul der ki:

-Melik Sen olduğun halde benimle alay mı ediyorsun, bana gülüyor musun?"

Ben Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin azı dişleri gözükecek derecede güldüğünü gördüm. Bu, Cennet ehli içerisinde en aşağı menzile sahip olan kimsedir, denilirdi.[1101]

 

1183- Enes İbnu Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Hakikaten cennette bir çarşı vardır ki, ona her hafta gelirler. Derken şimal rüzgârı eserek yüzlerine ve elbiselerine vurur. Bu suretle güzellik ve cemalleri artar da, ailelerinin yanına güzellik ve cemalleri artmış olarak dönerler. Aileleri kendilerine:

-Vallahi bizden ayrılalı güzellik ve cemâliniz artmış, derler. Onlar da:-Vallahi sizin dahi bizim arkamızdan güzellik ve cemâliniz artmış, derler.”[1102]

 

1184- Ebû Mûsâ el-Eş'arî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Şübhesiz ki, cennette içi boşaltılmış geniş bir inciden çadır vardır. Bu çadırın genişliği altmış mildir. Her köşesinde bir aile bulunur ki, başkaları onları göremezler. O müminler birbirlerini ziyaret ederler."[1103]

 

1185- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Cennette bir ağaç vardır ki, bir süvari onun gölgesinde yüz sene yürüse onun gölgesini kesip bitiremez.”[1104]

 

1186- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Şüphesiz ki sizden birinizin cennette en aşağı makamı ona Allâh 'Azze ve Celle’nin: Ne dilersen dile, demesidir. O da dilediğini dileyecek. Sonra kendisine: Diledin mi? diyecek. Evet, cevabını verecek. Bunun üzerine ona: Diledik­lerinin hepsi bir misli de fazla olmak üzere senindir, diyecektir.”[1105]

 

1187- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bir gün yanında çöl ehlinden bir adam yani bir bedevi bulunduğu hâlde şunu anlatıyordu:

"Cennet ehlinden bir kimse cennette zirâat etmek hususunda Rabbi’nden izin istedi de Allah Azze ve Celle ona:

-Ey kulum! Sen, arzu ettiğin hâlde değil misin? diye sordu. O kimse:

-Evet, lâkin ben zirâat yapmayı seviyorum, dedi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem devamla dedi ki:

Akabinde bu kimse tohum attı, tohumu hemen çabucak çıkmaya, büyümeye ve biçilmek devrine erişmeye başladı. Taneler yığını dağlar misâli oldu. Bunun üzerine Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu:

-Al ey Âdemoğlu! Muhakkak ki, seni hiçbir şey doyurmaz!

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin bu sözü üzerine bir bedevi şöyle der:

  -Vallahi, bu cennette zirâatçılık yapmak isteyen adam ya Kureyşlidir ya da Ensârdandır. Çünkü onlar ziraat ehlidirler. Bizler ise ziraat ehli değiliz.

Bedevinin bu sözü üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem gülümsedi.[1106]

 

1188- Ebû Saîd el-Hudrî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah Tebârake ve Teâlâ cennet ehline: “Ey cennet ehli!” der.

Onlar da:

-Buyur ey Rabbimiz buyur! Emrine amadeyiz! derler. Allah Azze ve Celle:

-“Cennet nimetleriyle razı oldunuz mu?” der. Onlar da:

-Neden razı olmayalım ki! Sen bize yarattıklarından hiçbirine vermediğin nimetleri verdin! derler.

Allah Azze ve Celle:

-“Ben size bundan daha üstün olanı vereceğim” buyurur.

-Ya Rabbi! Hangi şey içinde bulunduğumuz bu nimetlerden daha üstündür ki? derler.

Bunun üzerine Allah Azze ve Celle şöyle buyurur:

-Sizin üzerinize rızam indi. Bundan sonra asla size öfkelenmeyeceğim! Buhari: (7518), Muslim: (2829).

 

1189- Suheyb -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu bildirmiştir: “Cennetlikler cennete girdiği zaman Allâh 'Azze ve Celle: Size daha ziyade bir şey vermemi ister misiniz? diyecek, onlar da:

-Sen bizim yüzlerimizi ağırtmadın mı? Bizi cennete koyarak cehennemden kurtarmadın mı? (Bize o yeter) diyecekler. Bunun üzerine Allâh 'Azze ve Celle hicabı kaldıracak, artık onlara Rablerine bakmaktan da­ha sevgili gelen bir şey verilmiş olmayacaktır.” Muslim: (181).

 

 



[1] Muslim: (917), İbnu Mace: (1444), İbnu Hibbân: (3004) Hadisin lafzı İbnu Hibbân’a aittir.

[2] Buhari: (1237, 1408, 2388, 3222, 5827, 6268, 6443, 6444, 7487), Muslim: (94), (154).

[3] Buhari: (1237,1408, 2388, 3222, 5827, 6268, 6443, 6444, 7487).

 

[4] Buhari: (3038). Muslim: (1733).

[5] Muslim: (1478).

[6] Buhari: (3231), Muslim: (1795).

[7] Buhari: (462), (4372), Muslim: (1764).

[8] Buhari: (3477), Muslim: (105), (1792).

[9] Muslim: (2167).

[10] Buhari: (6258, 6926). Müslim: (2163).

[11] Buhari: (6927, 6928). Müslim: (2164)

[12] Buhari: (2987, 4566, 4663, 5964, 6207). Müslim: (1798).

[13] Buhari: (7, 51, 2681, 2804, 2941, 2978, 3174, 4553, 5980, 6260, 7169, 7541). Müslim: (1773).

[14] Buhari: (2216, 2618). Müslim: (2056).

[15] Buhari: (2167).

[16] El-Heravî, el-Ezherî ve cumhur şöyle demiştir: Bunlar üç kişidir: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin kızı Fâtıma, -Allah O'ndan razı olsun- Fâtıma bintu Esed (kendisi Ali’nin annesidir) ve Hamza’nın kızı Fâtıma’dır.

[17] Muslim: (2071)

[18] Ebu Davud: (3055). Beyhaki, “Delâilun-Nubuvve” (1/348).

[19] Buhari: (886, 948, 2104, 2612, 2619, 3054, 5841, 5981). Müslim: (3851).

[20] Ahmed: (17482), Ebu Davud: (2657), Tirmizi: (1577).

[21] Ahmed: (14784).

[22] Buhari: (2620, 3183, 5978, 5979), Muslim: (1003).

Bu hadisler ışığında bir müslümanın müşrik olan birisinden hediye kabul etmesi hakkındaki sözleri farklı olmuştur. Caiz olduğu söylenildiği gibi olmadığı da söylenmiştir. İbnu Hacer “Fethul-Bârî” de (5/230) şöyle dedi: “Taberi bu görüşleri bir araya getirmiştir. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin bundan kaçınması kendisine özeldir. Müslümanlara hediye edilenlerde ise ihtilaf vardır. Çünkü bunun cevaz olduğunu söyleyen delillerin tamamı hediye edilenler O’nun için özeldir. Diğer deliller ise hediye vermek isteyen bir kimsenin hediyesi kabul etmede onun için muhabbet, sevgi, kabul vardır ki bu da İslam’a girmesi için kalpleri İslam’a ısınması ümit edilir. Bu, birinci sözden daha güçlüdür. Yine şöyle denildi: Kitap ehlinin hediyesi kabul edilir, puta tapanların ise hediyesi kabul edilmez. Şöyle denildi: Emirlerden gayrisi için yasaklanır. Çünkü bu, O’nun özelliklerindendir. Kimi âlimler de kabul edileceğini söyleyen hadislerin bunu neshettiğini, hükmünü ortadan kaldırdığını söylediler. Kimi de bunun aksini söyledi. Bu üç cevap zayıftır. Nesh, ne ihtimalle ne de özel kılma ile olur.”

Müşrike hediye vermeye gelince, bu konudaki hadisler mütevatirdir.

Ancak, bu konuda uyulması gereken bazı kurallar vardır. Bunlardan icmali olanlar: Onun hediyeyi kabul etmesi ona karşı bir muhabbete veya sevgiye sebep olmamalı. Çünkü Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: «Allah'a ve âhiret gününe îman eden bir kavmin, babaları yahut oğulları yahut kardeşleri, yahutta akrabaları bile olsalar, Allah'a ve Rasûlüne karşı gelen kimselere sevgi beslediklerini göremezsin.» (Mucadele: 22). Oyun ve eğlence âletleri gibi masiyette kullanılacak şeyler olmamalı. Haç veya benzeri gibi akide ile alakalı şeyler olmamalı. Hadiyeden kasıt onun kalbini İslam’a ısındırma ve ona dini sevdirme olmalı.  

[23] Buhari: (1360, 3884, 4675, 4772, 6681). Müslim: (24).

[24] Buhari: (1366, 4671). Müslim: (2774).

[25] Muslim: (2491).

[26] Buhari: (2049, 2293, 2781, 2937, 5073, 5148, 5153, 5155, 5167, 6082, 6386). Müslim: (2524).

[27] Buhari: (4090), Muslim: (677).

[28] Buhari: (2933, 2965, 3025, 4115, 6392, 7489). Muslim: (1742).

[29] Buhari: (240, 520, 2934, 3185, 3854, 3960). Muslim: (1794).

[30] Ahmed: (15492), Nesâi Kubrâ: (10445), Hâkim: (3/23-24).

[31] Buhari: (2931, 4111, 4533, 6396). Muslim: (627).

[32] Buhari: (4824).

[33] Buhari: (4822), Muslim: (40), (2798).

[34] Buhari: (4069).

[35] Buhari: (4069, 4070, 4559, 7346.)

[36] Muslim: (2599).

[37] Buhari: (2935, 6024, 6256), Muslim: (2165).

[38] Buhari: (4712), Muslim: (194).

[39] Buhari: (4477), Muslim: (86).

[40] Buhari: (2654), Muslim: (87).

[41] Nesâî: (4012) Kubra: (3461), Ebu Davud: (2875), Beyhaki: (2/408, 10/186), Hâkim: (1/59, 4/259), Tahavi, “Şerhu Muşkilil-Âsâr” (898), Taberâni, Kebir: (17/101).

[42] Ebu Ya‘lâ: (2839).

[43] Muslim: (2985).

[44] Tirmizi: (3154), İbnu Mace: (4203).

[45] Tirmizi: (3474), Bezzar, Musned: (4050), Nesâî, ‘Amelul-Yevmi vel-Leyleti: (127).

[46] Ahmed: (17990).

[47] Ebu Davud et-Tayâlisî, (2223). İsnadında Rabî‘ b. Sabîh ve Yezîd er-Rukkâşî olduğundan dolayı senedi zayıftır. Ebu Nu‘aym, “el-Hilye” (6/309). Bezzâr: (3439). Albâni “Sahîhul-Câmi’ de hasenlemiştir. (3961). “es-Silsiletus-Sahiha” (1927).

[48] Ahmed: (26031).

[49] Ahmed: (16907), Nesâî: (7/80), Hâkim: (4/3510) Hâkim bunu sahihlemiş ve Zehebi de O’na muvafakat etmiştir. Taberânî, Kebir’de: (19/856-858).

[50] Buhari: (1436, 2220, 2538), Muslim: (123).

[51] Buhari: (6921), Muslim: (120)

[52] Buhari: (6642), Muslim: (221, 377).

[53] Muslim: (114)

[54] Muslim: (2, 8).

[55] Muslim: (2767)

[56] Muıslim: (1142).

[57] Muslim: (2208)

[58] Buhari: (89, 2468, 5191), Muslim: (34, 1479).

[59] Buhari: (4913), Muslim: (31, 1479)

[60] Buhari: (1383, 6597). Muslim: (2660).

[61] Buhari: (1386, 7047).

[62] Ahmed: (15923).

[63] Ahmed: (16301), İbnu Hibban: (7357), Ed-Diyâ, el-Muhtâra: (1454), İshak ibnu Râheveyh, Musned: (41), Bezzâr: (2174).

[64] Ahmed: (16302), Hasen bir isnad ile. Ed-Diyâ, el-Muhtâra: (1455), İshak ibnu Raheveyh, Musned: (41), Beyhaki, ‘İtikâd: (111), Ebu Nu‘aym, Ehbâru Asbahân: (2/255), İbnu Ebi ‘Âsim, Sunne: (404).

[65] Ebu Ya‘lâ: (4224), Şeyh Albâni “es-Silsile es-Sahîha” da sahihlemiştir: (2468).

[66] Ebu Ya‘lâ Musned’inde, (3570, 4101, 4102) isnadında Fudayl b. Süleyman vardır ki saduktur, ancak çokça hata etmiştir. Albani Sahîhul-Câmi‘ de hasenlemiştir.

[67] İbnu Mace: (4049).

[68] Ahmed: (21897, 21900), Tirmizi: (2180) İbnu Hibban: (6702), el-Humeydî, Musned’inde (848), İbnu Ebi Şeybe: (15/101), İbnu Ebî ‘Âsim, es-Sunne: (76), Ebu Ya‘lâ: (1441), Nesâî -, el-Kubrâ: (11185), Abdurrezzak (20763), Taberani, el-Kebîr: (3290, 3292).

[69] Taberâni “el-Kebîr” (3291).

[70] Buhari: (3481, 7506), Muslim: (2756).

[71] Buhari: (2753, 3527), Muslim: (206).

[72] Muslim: (204).

[73] Buhari: (3350, 4768, 4769).

[74] Muslim: (203).

[75] Muslim: (2699).

[76] Buhari: (3073), Muslim: (1831).

[77] Bezzâr: (1935).

[78] İbnu Mace: (4034).

[79] Ahmed: (51, 63, 7961), Ebu Davud: (5067), Tirmizi: (3392) Tayâlisî: (9, 2582), İbnu Ebî Şeybe (10/237), Darimi: (2689), İbnu Hibban: (962).

[80] Ahmed: (16605, 16617), Nesai, Kubra’da: (8028), Darimi: (2/458).

[81] Ebu Davud: (5055), Tirmizi: (3403), Nesâî, ‘Amelul-Yevmi vel-Leyle: (802), Ebu Ya‘lâ: (3433), Taberani, Mu‘cemus-Sağîr: (2/93).

[82] Muslim: (173, 279).

[83] Muslim: (2565).

[84] Tirmizi: (3540).

[85] İbnu Hibbân: (5665), İbnu Ebi ‘Âsim “es-Sunne” (512), Taberani “el-Kebîr” (20/215), Ebu Nu‘aym “el-Hilyetu” (5/191).

[86] İbnu Mace: (1390), İbnu Eb î ‘Âsim “es-Sunne” (512), Taberani “el-Kebîr” (20/215),

[87] Ebu Ya‘lâ (3433), Taberani, Mu‘cemul-Kebîr (2/93).

[88] Nesâî (3132).

[89] Müslim: (2865).

[90] Muslim: (2940).

[91] Muslim: (2813).

[92] Ahmed (21231).

[93] İbnu Huzeyme (2565), İbnu Hibbân (2709), Hâkim (1/446), Beyhaki (5/252), Taberani, Mu‘cemul-Kebîr (7299).

[94] Ahmed (16024), Hâkim (1/15).

[95] Ahmed: (11821).

[96] Buhari: (25), Muslim: (22).

[97] Buhari: (392).

[98] Buhari: (2731-2732).

[99] Buhari: (3159).

[100] Buhari: (6872), Muslim: (96, 159).

[101] Ahmed: (16160), Tayâlisî: (1110), Ebu Ya‘lâ: (6862).

[102] Buhari: (4019), Muslim: (95).

[103] Ahmed: (2023, 2462), Buhari: (4591), Muslim: (3025).

[104] Muslim: (3, 1731).

[105] Ahmed: (3708, 3761), Ebu Ya‘lâ: (5097), et-Tayâlisî: (251), Beyhaki: (9/212).

[106] Muslim: (26).

[107] Muslim: (27).

[108] Muslim: (31).

[109] Buhari: (86, 184, 922, 1053, 7287) Muslim: (905).

[110] Nesâî: (10909), İbnu Mace: (3796).

[111] Buhari: (425), Muslim: (33).

[112] Buhari: (128, 129), Muslim: (30, 50).

[113] Buhari et-Târîhul-Kebir’de (2387).

[114] Ahmed: (2924).

[115] Buhari: (79), Muslim: (2282).

[116] Buhari: (6167), Muslim: (2639).

[117] Muslim: (23).

[118] Muslim: (23, 38).

[119] Buhari: (3841, 6147), Muslim: (3, 2256).

[120] Buhari: (3841,

[121] Buhari: (4351), Muslim: (144, 1064).

[122] Buhari: (6181), Muslim: (163, 2639).

[123] Buhari: (6168, 6169), Muslim: (2640).

[124] Buhari: (16, 6941), Muslim: (43, 67).

[125] Nesâî: (4987).

[126] Taberi, el-Kebir’de: (11537). Hadisi kuvvetlendiren şahitleri vardır. Berâ ibnu ‘Âzib hadisinden şahidi vardır. Ahmed: (18524), Tayâlisî: (747), İbnu Ebî Şeybe: (11/41, 13/229), Beyhaki, eş-Şu‘ab: (13).

[127] Ahmed: (22130).

[128] Ebu Davud: (4681).

[129] Buhari: (5990), Muslim: (215).

[130] Buhari: (6632).

[131] Buhari: (3783), Muslim: (75).

[132] Buhari: (2919, 4135, 4136, 4137), Muslim: (843).

[133] Buhari: (3612, 3852, 6943).

[134] Ebu Davud: (5249, 5261).

[135] Ahmed: (2037), Ebu Davud: (5250). Hadisin lafzı Ebu Davud’a aittir.

[136] Ahmed: (3254).

[137] İbnu Mace: (4008)

[138] Ahmed: (11428), İbnu Mace: (4007). Hadisin lafzı İbnu Mace’ye aittir.

[139] Tirmizi: (3502).

[140] Buhari: (2823, 4708, 6367, 6371), Muslim: (2706).

[141] Buhari: (2821).

[142] Buhari: (7383), Muslim: (67, 2717).

[143] Ahmed: (205, 307), Tirmizi: (2344), İbnu Mace: (4164).

[144] İbnu Hibbân: (731), Hâkim: (3/623), Tirmizi’de gelen Enes hadisi bunun şahididir. (2517).

[145] Buhari: (1846, 3044, 4286, 5808), Muslim: (1357).

[146] Buhari: (4340, 7250), Muslim: (40, 1840).

[147] Buhari: (2955), Muslim: (1839).

[148] Tirmizi: (3095), Taberânî, Kebir’de (17/218).

[149] İbnu Mace: (2865).

[150] Muslim: (1748).

[151] Buhari: (7280).

[152] Buhari: (2957, 7137), Muslim: (1835).

[153] Ahmed: (17174), Ebu Davud: (4604).

[154] Ebu Davud: (4605), Tirmizi: (2663), İbnu Mace: (13), Hâkim: (1/108).

[155] Ahmed: (15156), İbnu Ebî Şeybe: (9/47), İbnu Ebî ‘Âsim, es-Sunne’de: (50), Bezzar: (124), Beyhaki, Şu‘abul-Îmân’da: (177), Beğavî, Şerhus-Sunne’de: (126). Hadisin senedinde Mucâlid b. Sa‘îd olmasından dolayı zayıftır. Şeyh Albani, Mişkâtul-Mesâbîh’de (177) ve Zilâlul-Cenneti’de (50) hasenlemiştir.

[156] Muslim: (153).

[157] Muslim: (37, 2408).

[158] İbnu Hibbân: (1232), İbnu Ebî Şeybe: (10/481).

[159] Hâkim: (1/94).

[160] Beyhaki, Sunen’de: (10/114).

[161] Muslim: (1218).

[162] İbnu Hibbân: (124), Bezzâr: (122).

[163] Buhari: (1395, 1458, 1496, 2448, 4347, 7371, 7372), Muslim: (19, 29)

[164] Buhari: (64, 2939, 4424, 7264)

[165] Buhari: (3745, 4380, 4381, 7354), Muslim: (2420).

[166] Buhari: (1924, 2007, 7265), Muslim: (1135).

[167] Buhari:  (403, 4488, 4490, 4491, 4492, 4493, 7251), Muslim: (526).

[168] Ahmed: (2455).

[169] Buhari: (100, 7307), Muslim: (13, 14, 2673).

[170] Hâkim: (3/547), Hatîb, Tarih’inde: (13/307), el-Fakîh vel-Mutefekkih: (1/180).

[171] Muslim: (867)

[172] Nesâî: (1578).

[173] Buhari: (2697), Muslim: (17, 1718).

[174] Muslim: (18, 1718).

[175] Muslim: (2295).

[176] Muslim: (1371), Buhari: (3172), Muslim: (1370) Ali -Allah O'ndan razı olsun- hadisinden.

[177] Buhari: (6882).

[178] Ahmed: (4142), Nesâî, “el-Kubrâ” (1174). Hâkim: (2/318). Hâkim bunu sahihlemiştir.

[179] Ahmed: (17634), Tirmizi: (2859). Tirmizi hadisi sahihlemiştir.

[180] Ahmed: (16937), Ebu Davud: (4597).

[181] Muslim: (1017).

[182] Muslim: (6804).

[183] Buhari: (3335, 6867, 7321), Muslim: (1677).

[184] Ahmed: (16970), Bezzâr: (131), Taberani, Kebir’de: (18/178). Senedinde Ebu Bekr b. Ebi Meryem el-Ğassâni’den dolayı senedi zayıftır.

[185] İbnu Ebi ‘Âsim, Sunne’sinde: (1/21), Suyûtî, Cem‘ul-Cevâmi‘: (4785), Taberani, Evsat’ta: (4202).

[186] Buhari: (4547), Muslim: (2665).

[187] Ahmed: (19875, 19968), Ebu Davud: (4319), Hâkim: (4/531), İbnu Ebi Şeybe: (15/129), Bezzar, Musned’inde: (3590).

[188] Ahmed: (11337), Ebu Davud: (4832), Tirmizi: (2395).

[189] Buhari: (2101, 5534), Muslim: (2628).

[190] Hâkim: 4/457, İbnu ‘Abdilber, Câmi‘u Beyânil-‘İlmi ve Fadlihî (1/156). Suyûtî, ed-Durrul-Mensûr (6/56).

[191] Ahmed: (17421).

[192] Ebu Davud: (4800), Beyhaki: (10/241).

[193] Buhari: (1127, 7347, 7465), Muslim: (775).

[194] Buhari: (2457), Muslim: (2668).

[195] Muslim: (2670).

[196] Ebu Davud: (4909).

[197] Ahmed: (1851), Nesâî: (3057), İbnu Mâce: (3029).

[198] Buhari: (1150), Muslim: (784).

[199] Buhari: (1970), Muslim: (785). Hadisin lafzı Muslim’e aittir.

[200] Buhari: (5861), Muslim: (782).

[201] Ahmed: (22963), İbnu Huzeyme: (1179), Hâkim: (1/314).

[202] Buhari: (5063), Muslim: (1401). Hadisin lafzı Muslim’e aittir.

[203] Buhari: (20).

[204] Buhari: (1977), Muslim: (1159).

[205] Buhari: (5073, 5074), Muslim: (1402).

[206] Ahmed: (25893).

[207] Buhari: (1, 54, 288, 2529, 3898, 5070, 6689, 6953), Muslim: (1907).

[208] İbnu Mace: (4229).

[209] Buhari: (2118), Muslim: (2884). Hadisin lafzı Muslim’e aittir.

[210] Muslim: (34, 2564).

[211] Nesâî: (1787), İbnu Mace: (1344).

[212] Muslim: (1909).

[213] Buhari: (31, 6875, 7083), Muslim: (2888).

[214] Ahmed: (21590), Tirmizi: (2656), İbnu Hibbân: (67), Darimi’de Cubeyr b. Mutim hadisinden şahidi vardır. (1/74-75), İbnu Hibbân: (231), Ahmed: (16738).

[215] Nesâî: (3178).

[216] Ahmed: (23630, 23631), Beyhaki: (2/290-291).

[217] Buhari: (6499), Muslim: (2987).

[218] Ahmed: (6509, 6839).

[219] Muslim: (1905).

[220] Hâkim: (2/111). Hâkim hadisi sahihlemiş ve Zehebi de O’na muvafakat etmiştir.

[221] Ahmed: (21220, 21222, 21223, 21224), Hâkim: (4/318). Hâkim hadisi sahihlemiştir.

[222] Ahmed: (16853), İbnu Mâce: (4199), Taberânî, Kebir'de: (19/866).

[223] Buhari: (4567), Muslim: (2777).

[224] Muslim: (2130). Bu hadis, Buhari'de Esma hadisi ile zikredilir: (5219).

[225] İbnu Hibbân: (72), Beyhaki: (10/194).

[226] Buhari: (660, 1423, 6479, 6806), Muslim: (1031).

[227] Ahmed: (21355), Tirmizi: (2568), Nesai: (3/207-208), İbnu Hibbân: (3350, 4771).

[228] Taberani, Kebir'de: (7322). Elbânî, Sahihul-Câmi'de hasenlemiştir.

[229] Beyhaki: (1/41), Elbânî, Sahîhul-Cami'de sahihlemiştir: (6131).

[230] Buhari: (1276, 3897, 3913, 3914, 4082, 6432, 6448)

[231] Buhari: (450), Muslim: (533).

[232] Buhari: (56, 1295, 2742, 2744, 3936, 4409, 5354, 5659, 5668, 6373, 6733), Muslim: (1628).

[233] Buhari: (2631).

[234] Ahmed: (21556).

[235] Buhari: (2853).

[236] Buhari: (6463), Muslim: (2816).

[237] Ahmed: (12972), Ebu Ya'lâ: (4066).

[238] Bezzar: Keşful-Estâr: (3633), el-'Ukaylî: (171), Beyhaki: Şu'abul-Îmân: (5/453), Elbânî, Sahihut-Terğîb vet-Terhîb'de hasenlemiştir (2921).

[239] Tirmizi: (3175).

[240] Buhari: (6433), Muslim: (226).

[241] Muslim: (2619).

[242] Buhari: (5789), Muslim: (49,50,2088).

[243] Muslim: (2642).

[244] İbnu Mace: (4224).

[245] İbnu Mace: (4222).

[246] Buhari: (7405), Muslim: (2675).

[247] İbnu Hibbân: (633, 641).

[248] İbnu Hibbân: (811, 8912).

[249] Buhari: (3653), Muslim: (2381).

[250] Buhari: (1452, 3923, 6165), Muslim: (1865).

[251] Muslim: (162), İbnu Hibbân: (632). Hadisin lafzı İbnu Hibbân'a aittir.

[252] Muslim: (771).

[253] İbnu Mace: (4224).

[254] İbnu Huzeyme: (937), Bayhaki: (2/291).

[255] Buhari: (4949, 7439).

[256] Muslim: ((183).

[257] Ebu Davud: (472).

[258] Ebu Davud: (862), Nesai, el-Kubra'da: (6896). İbnu Mace: (1429), Ahmed: (15532), İbnu Hibbân: (2277), İbnu Ebî Şeybe: (2/91), Huzeyme: (662, 1319), Darimi: (1/303)

[259] Muslim: (622).

[260] Buhari: (644), Muslim: (651).

[261] Muslim: (81).

[262] Buhari: (1067, 1070, 3853, 3972, 4863), Muslim: (576).

[263] Buhari: (1887).

[264] Ahmed: (16270, 16271), Ebu Davud: (5312), Nesai: (2/23), İbnu Huzeyme: (423), Taberani, Kebir'de: (8365), Hakim: (1/199), Beyhaki, Sunen'de: (1/429).

[265] Ebu Davud: (449).

[266] Ebu Davud: (448).

[267] İbnu Huzeyme: (2336), İbnu Hibbân: (3193), Hâkim: (1/404).

[268] Hâkim: (1/59, 4/259), Beyhaki, Sunen: (3/408, 10/186).

[269] Buhari: (1450).

[270] Ebu Davud: (1582).

[271] Muslim: (106).

[272] Buhari: (7492), Muslim: (164, 1151)

[273] Ahmed: (8856), İbnu Hibbân: (3481), Hâkim: (1/431).

[274] Muslim: (1218).

[275] İbnu Mace: (2890).

[276] Buhari: (369, 1622, 4363, 4656, 4657), Muslim: (1347).

[277] Buhari: (4655).

[278] Muslim: (1185).

[279] Buhari: (1521, 1819), Muslim: (1350).

[280] Ahmed: (15423, 16612).

[281] Tirmizi: (960), İbnu Hibbân: (3836), Hâkim: (1/459, 2/267).

[282] Buhari: (1643), Muslim: (261, 262, 1277).

[283] Muslim: (1277).

[284] Buhari: (7116), Muslim: (2906).

[285] Ahmed: (2215, 2398, 2643, 2796, 2797, 3511), Tirmizi: (961), İbnu Mace: (2944).

[286] Hâkim: (1/457). İsnadı zayıftır. Ebu Harun el-‘Abdî zayıftır.

[287] Ahmed: (8457), Ebu Davud: (3664), İbnu Mace: (252).

[288] Tirmizi: (654).

[289] Ebu Davud: (5005), Tirmizi: (2853).

[290] Tirmizi: (2018).

[291] Ahmed: (15529, 15668, 15670).

[292] Ahmed: (14855), Ebu Davud: (830).

[293] Ahmed: (19885, 19944), Tirmizi: (2917), İbnu Ebi Şeybe (10/479), Bezzar, Musned'inde: (3553, 3554), Taberani, Keb,r'de (18/370, 371, 373), Beyhaki, Şuab'da: (2929).

[294] Tirmizi: (2919).

[295] Taberani, Evsat: (6242), Bezzar, Musned: (283).

[296] Buhari: (5427), Muslim: (797).

[297] Buhari: (7458), Muslim: (150, 1904).

[298] Ahmed: (22692),

[299] Nesâi: (6/25).

[300] Muslim: (1906).

[301] Ebu Davud: Zayıf bir isnad ile rivayet etmiştir: (2519), Beyhaki: (98168), Hakim: (2/85), Hakim hadisi sahihlemiş, Zehebi de O'na muvafakat etmiştir. Hadisin isnadında Hannân b. Hârice vardır ki Zehebi "Mîzânul-'İtidâl" de (1/618) bilinmiyor, demiştir.

[302] Ebu Davud: (2515).

[303] Buhari: (384, 2787, 2797, 2972, 3123, 7226, 7227, 7457,7463), Muslim: (103, 104, 1876).

[304] Ahmed: (7900, 8793), Ebu Davud: (2516), İbnu Hibbân: (4637), Hâkim: (2/85), Beyhaki: (9/169).

[305] Buhari: (237, 2803, 5533)

[306] Buhari: (2898), Muyslim: (112).

[307] Buhari: (7501), Muslim: (128).

[308] Muslim: (129).

[309] Buhari: (2215, 2333, 3465, 5974), Muslim: (2743).

[310] İbnu Mace: (4245).

[311] Buhari: (278) nolu hadisten önce talik olarak rivayet etmiştir. Ahmed: (20034, 20040), Ebu Davud: (4017), Tirmizi: (2794), İbnu Mace: (1920).

[312] Buhari: (2887).

[313] İbnu Mace: (4105).

[314] Ahmed: (1578, 15794), Tirmizi: (2376), İbnu Ebi Şeybe: (3/241), İbnu Hibbân: (3228), Taberani, Kebir'de: (19/189), Darimi: (2/304), Beğavi, Şerhus-Sunne: (4054).

[315] Muslim: (1054).

[316] Buhari: (4742).

[317] Muslim: (118).

[318] Tirmizi bunu zayıf bir senetle rivayet etmiştir: (2404).

[319] Ahmed: (22990, 23059), Nesai: (6/64).

[320] Buhari: (6590), Muslim: (2296).

[321] Buhari: (2358, 2369, 2672, 7212, 7446), Muslim: (108).

[322] İbnu Mace: (4107).

[323] Buhari: (4925), Muslim: (161, 256).

[324] Buhari: (63).

[325] Hâkim: (3/451).

[326] Ahmed: (1740-22498).

[327] Ahmed: (23127).

[328] Buhari: (3039, 3986, 4061, 4043, 4067).

[329] Ahmed: (17947).

[330] İbnu Ebi Hatim: (8/2699).

[331] Muslim: (832).

[332] Buhari: (2478, 4287, 4720), Muslim: (1781).

[333] Buhari: (3225), Muslim: (87, 2106).

[334] Muslim: (136, 2476).

[335] Ebu Yala. (902). Sahih bir isnat ile.

[336] Meyte, dînin gerektirdiği şekilde kesilmeyerek murdar ölen hayvandır. Murdar ölen hayvanın satışının haramlılığında âlimlerin ittifakı vardır. Sanem, Allah'tan başka ilâh edinilen şeydir; yani müşriklerin taptıkları put demektir. Vesen: İnsan sureti gibi taştan, ağaçtan yontulmuş yâhud arz cevherlerinden herhangi bir mâdenden yapılan cüsseli nesnedir ki, bir yere dikilir, müşrikler tarafından ibâdet edilir. Sanem de cüssesiz suretten ibarettir.

[337] Buhari: (2236, 4296, 4633), Muslim: (1581).

[338] Buhari: (5952).

[339] Ahmed: (25091), Nesai, Kubra: (9792).

[340] Tirmizi: (3095).

[341] Buhari: (Buhari: (2222, 2476, 3448), Muslim: (155).

[342] Ebu Davud: (2767, 4292), İbnu Mace: (4089), İbnu Hibbân: (6708, 6709), Ahmed: (16825, 16826).

[343] Buhari: (5953, 7559), Muslim: (2111).

[344] Buhari: (2225, 7042), Muslim: (2110).

[345] Buhari: (5950), Muslim: (2109).

[346] Buhari: (2479, 5954, 6109), Muslim: (92, 2107).

[347] Buhari: (2105, 3224, 5181, 5957, 5961, 7557), Muslim: (96, 2107).

[348] Nesai: (8/213), İbnu Mace: (3359).

[349] Buhari: (2086, 2238, 5347, 5945, 5961).

[350] Ahmed: (3868), Bezzar: (1603).

[351] Buhari: (4919, 7439), Muslim: (182, 299).

[352] Muslim: (183, 302).

[353] Buhari: (806, 6573), Muslim: (182, 300).

[354] Hakim: (2/385).

[355] Ahmed: (2918).

[356] Muslim: (2907)

[357] Ahmed: (22395). Ebu Davud: (4252), Tirmizi: (2176), İbnu Mace: (10, 3952).

[358] Muslim: (148).

[359] Muslim: (2949).

[360] Ahmed: (16071).

[361] Buhari: (435, 1330, 1390, 3453, 4441, 4443, 5815; 3454, 4444, 5816), Muslim: (531).

[362] Ahmed: (3844), , 4143).

[363] Buhari: (427, 3873), Muslim: (16, 528).

[364] Muslim: (97, 972).

[365] Buhari: (428, 1868, 3932), Muslim: (524).

[366] Ahmed: (11784), Tirmiz: (317), İbnu Mace: (745), İbnu Hibbân: (1699).

[367] İbnu Hibbân: (1698, 2315) Bezzâr, Musned'inde: (441).

[368] Muslim: (780).

[369] Buhari: (432, 1187), Muslim: (777).

[370] Nesai: (2032).

[371] Muslim: (970).

[372] Tirmizi: (1052).

[373] Muslim: (969).

[374] Muslim: (968).

[375] İbnu Hibban: (6635), Beyhaki: (3/410).

[376] Ebu Davud: (3220), Hâkim: (1/389). Hakim hadisi sahihlemiş ve Zeheb'de O'na muvafakat etmiştir.

[377] Ahmed: (7449, 8452, 8680), Tirmizi: (1056), İbnu Mace: (1586), İbnu Hibbân: (3178).

[378] Ahmed: (2030), Ebu Davud: (3236), İbnu Hibbân: (3179, 3180). İbnu Hibbân hata etmiş ve Ebu Salih'in sika olan Mîzân el-Basrî olduğunu söylemiştir. Buna uymamıştır. Bilakis o, Ummu Hani'nin azatlısı Ebu Salih'tir. Onun ismi de Bâzâm'dır ki o zayıftır.

[379] Buhari: (1278), Muslim: (34, 35, 938).

[380] Muslim: (103, 974).

[381] Hakim: (1/376), Beyhaki: (4/78).

[382] Buhari: (1252, 1283, 1302, 7154), Muslim: (15, 926).

[383] Ahmed: (7358).

[384] Ahmed: (7358, 8804), Ebu Davud: (2042).

[385] Malik, Muvatta: (570).

[386] Ahmed: (3666, 4210).

[387] Muslim: (2874).

[388] Buhari: (1288, 3978), Muslim: (932).

[389] Buhari: (1338, 1374), Muslim: (2870).

[390] Taberai, Kebir: (326), Bezzar, Musned: (1089).

[391] Buhari: (1189), Muslim: (1397).

[392] Malik, Muvatta: (1/108, 109).

[393] Muslim: (963).

[394] Muslim: (947).

[395] Muslim: (948).

[396] Ebu Davud: (3221), Hâkim: (1/370). Hâkim bunu sahihlemiş, Zehebi de O'na muvafakat etmiştir.

[397] Muslim: (1631).

[398] Ebu Davud: (3199), İbnu Mace: (1497), İbnu Hibbân: (3076, 3077).

[399] Buhari: (1388, 2760), Muslim: (1004).

[400] Muslim: (1630).

[401] Ahmed: (14536).

[402] Buhari: (1952), Muslim: (1147).

[403] Muslim: (156, 1148).

[404] Buhari: (1852, 6699, 7315).

[405] Ahmed: (6704), Ebu Davud: (2883).

[406] Buhari: (3521), Muslim: (2856).

[407] Ahmed: (15456), İbnu Mace: (2131).

[408] Ebu Davud: (3313).

[409] Ebu Davud. (3312).

[410] Buhari: (6696, 6700).

[411] Ahmed: (6714).

[412] Ahmed. (6975).

[413] Buhari: (6704).

[414] Buhari: (1865, 6701) Muslim: (1642).

[415] Buhari: (6692), Muslim: (3,4, 1639, 1640).

[416] Buhari: (6609, 6694).

[417] Nesai: (7/28).

[418] Muslim: (1978), İbnu Hibbân: (6604), Ahmed: (855, 954, 1307). İbnu Hibbân: (5896).

[419] Ahmed: (1816, 2913).

[420] Ebu Davud: (3222).

[421] Musannef: (6690).

[422] Ebu Davud: (3754), Hâkim: (4/129), Taberani, Kebir'de: (11/11942).

[423] Ebu Davud: (2820), Beyhaki: (9/313).

[424] Buhari: (3866).

[425] Buhari: (3826, 5499).

[426] Hâkim: (2/216-217)

[427] Ahmed: (20723). Nesai: (7/170-171).

[428] Buhari: (5473), Muslim: (1976).

[429] Buhari: (2057).

[430] Ebu Davud: (2819), Tirmizi: (3069).

[431] Ahmed: (15022), Ebu Davud: (2795), İbnu Mace: (3121), Hakim: (1/467), İbnu Huzeyme: (2899), Darimi: (1946), Beyhaki: (9/287).

[432] Ahmed: (18352, 18386, 18391, 18436) Ebu Davud: (1479).

[433] Hâkim: (1/490-491). Hâkim hadisi sahihlemiş ve Zehebi'de O'na muvafakat etmiştir.

[434] Hâkim: (1/491).

[435] Buhari: (4497, 6683).

[436] Tirmizi: (3483). Zayıf bir isnad ile. Hadisin senedinde Şebîb b. Şeybe vardır ki o leyyindir. El-Hasen, İmrân b. Husayn'dan hadis işitmemiştir.

[437] Ebu Davud: (1499), Tirmizi: (3557).

[438] Ahmed: (8430), Tirmizi: (2574), Beyhaki, Şu'abul-Îmân: (6317).

[439] Buhari: (7414), Muslim: (30, 3030).

[440] İbnu Mace: ()1362.

[441] Muslim: (1043).

[442] Ebu Davud: (1643), Nesai: (5/96).

[443] Ahmed: (3696).

[444] Beyhaki, Şu‘abul-Îmân: (1118),

[445] Tirmizi: (3612), Bu garip bir hadistir, dedi. Bezzar, Musned'inde: (3135), Ebu Ya'lâ: (3403), İbnu Hİbbân: (866, 894, 895).

[446] Buhari: (844, 1477, 2408, 5975, 6473, 6615), Muslim: (593).

[447] Muslim: (1040).

[448] Muslim: (1041).

[449] Muslim: (107, 1042).

[450] Ahmed: (20219), Abu Davud: (1639), Tirmizi: (681), Nesai: (5/100), İbnu Hibbân: (3397).

[451] Buhari: (4563).

[452] İbnu Mace: (3882).

[453] Taberani, el-Evsat. (5290).

[454] Buhari: (6345, 6346), Muslim: (2730).

[455] Buhari: (6338, 7464).

[456] Buhari: (6339, 7477).

[457] Muslim: (2679).

[458] Buhari: (3616, 5656, 5662, 7470), Taberani, Kebir'de: (11/11951).

[459] Ebu Davud: (2357), Nesai, Kubra'sında: (3315, 10058).

[460] Tirmizi: (2516).

[461] Muslim: (38, 395).

[462] Ahmed: (22119), Ebu Davud: (1522), Nesai: Muctebâ: (3/35).

[463] Nesai: (7/113).

[464] Muslim: (1817), Ebu Davud: (2732), Tirmizi: (1558), Ahmed: (25158), İbnu Hibbân: (4726), İbnu Mace: (2832).

[465] Buhari: (932, 933, 1013-1019, 1021, 1029, 1030, 3582, 6093 ve 6342), Muslim: (8, 897).

[466] Ahmed: (208, 221).

[467] Heysemi, Mecma‘a: (10/159)

[468] Ahmed: (3830), İbnu Mace: (808).

[469] Buhari: (3601, 7081, 7082), Muslim: (2886).

[470] Hâkim: (4/600).

[471] Ebu Davud: (1671) zayıf bir sened ile rivayet etmiştir. Hadisin senedinde Süleyman b. Muâz vardır ki birden fazla kişi onun hakkında konuşmuştur.

[472] Malik, Muvatta: (2/950-951).

[473] Buhari: (4628, 7313, 7406).

[474] Taberani, el-Kebir: (22/934).

[475] Ebu Davud: (1672), Nesai: (5/82).

[476] Ahmed: (2116, 2927), Tirmizi: (1652), Nesai: (5/83-84).

[477] Ahmed: (2248), Ebu Davud: (5108), Ebu Yala: (2536, 2755).

[478] Buhari: (5254, 5455, 5257).

[479] Buhari: (7375), Muslim: (813).

[480] Buhari: (2736, 6410, 7392), Muslim: (6, 2677). Arapça'da "isim" kelimesinin çoğulu olan "esmâ" ile "güzel, en güzel" anlamındaki "hüsnâ" kelimelerinden oluşan "esmâu'l hüsnâ" terimi Kur'ân-ı Kerîm ve Hadis-i Şerîflerde Allah-ü Teala'ya nisbet edilen isimleri ifade eder. Esmâu'l hüsnâ terkibinin, geniş anlamıyla bunların hepsini kapsamakla birlikte terim olarak daha çok doksan dokuz ismi içerdiği kabul edilir. Esmâu'l hüsnâ terkibinde yer alan hüsnâ kelimesi "güzel" mânasında sıfat veya "en güzel" anlamında ism-i tafdîl (üstünlük sıfatı) sayılmıştır. Her iki halde de buradaki güzellik bir gerçeği vurgulamakta olup Allah'ın güzel olmayan bir isminden söz edilemeyeceği için mefhûm-i muhalifini hatıra getirmez. Hadis metnindeki "kim onu sayarsa (men ahsâhâ)" lafzı bazı rivayetlerde "kim onu ezberlerse (men hafizahâ)" ibaresiyle nakledilmiştir. Hadiste Cennet'e girmeye vesile olarak gösterilen "ihsâ" kelimesinin buradaki anlamı üzerinde Buhârî'den itibaren önemle durulmuş ve kelimenin "saymak, ezberlemek, anlamak" şeklindeki sözlük anlamının ötesinde bir mâna taşıdığı görüşü ağırlık kazanmıştır. Öyle anlaşılıyor ki bu kelime "İslâm'ın ulûhiyyet inancını naslara başvurmak suretiyle tesbit edip anlamak, benimsemek ve bu inanca uygun bir ruhî yetkinlik kaydetmek" anlamını içermektedir. Kalp iyi ve kötü düşünce ve davranışların yönlendirildiği bir kaynaktır. Eğer inanmış kişinin kalbinde Allah'ı hatırlama yönünde bir gevşeklik olursa burada kötü düşünce ve fikirler daha kolay oluşacaktır. Fakat bu kalpte Allah'ı hatırlama kuvvetli ise bu takdirde kötü düşünce ve fikirler dağılacak bu durum da güzel davranışlara sebep olacaktır.

[481] Ahmed: (3712), İsnadı zayıftır. Ebu Sleme el-Cuheni bilinmemektedir. El-Elbânî, es-Silsiletus-Sahiha’da sahihlemiştir: (199).

[482] İbnus-Sunnî, ‘Amelul-Yevmi vel-Leyle: (341).

[483] Muslim: (486).

[484] Buhari: (6101), Muslim: (2356).

[485] Ahmed: (7848), Ebu Davud: (4603), İbnu Hibbân: (1464).

[486] Buhari: (3403, 4479, 4641), Muslim: (3015).

[487] Buhari: (3193, 4974, 4975).

[488] Muslim: (2569).

[489] Muslim: (1784).

[490] Buhari: (3357), Muslim: (2371).

[491] Buhari: (122, 3401, 4725, 4726, 4717), Muslim: (172, 2380)

[492] Muslim: (91).

[493] Buhari: (3194, 7453), Muslim: (2751).

[494] Buhari: (5223), Muslim: (2761).

[495] Buhari: (7537), Muslim: (20, 2675). İmanın en faziletli halinin ihsan ve murakabe (Allah’ın gözetimi altında olduğunu bilmek) makamı olduğunu göstermektedir. Bu ise kulun, görüyor ve O’nu müşahede ediyormuşçasına Rabbine ibadet etmesidir. Nerede olursa olsun, Allah’ın da kendisiyle birlikte olduğunu bilmesidir. Her ne konuşur, ne yapar ve her ne işe dalarsa mutlaka yüce Allah’ın kendisini görmekte ve gözetmekte olduğunu bilmesidir.

 

[496] Ebu Davud: (1488), Tirmizi: (3556), İbnu Mace: (3865).

[497] Buhari: (3209, 6040, 7485), Muslim: (2637).

[498] Muslim: (771).

[499] Ebu Davud: (873), Nesai: (2/223).

[500] Hakim: (1/31).

[501] Buhari: (4830, 4831, 4832, 5987, 7502), Muslim: (2554).

[502] Muslim: (1659).

[503] Muslim: (61, 62, 2713).

[504] Ahmed: (12591, 14057), Ebu Davud: (3451), Tirmizi; (1314), İbnu Mace: (2200).

[505] Muslim: (179).

[506] Buhari: (3057, 3337, 3439, 4402, 6175, 7123, 7127, 7407), Muslim: (169).

[507] Buhari: (7383), Muslim: (2717).

[508] Muslim: (591).

[509] Muslim: (2747).

[510] Buhari: (2826), Muslim: ( 1890).

[511] Ahmed: (8350), İbnu Mace: (800).

[512] Buhari: (1145, 6321, 7494), Muslim: (758).

[513] Buhari: (4817), Muslim: (2775).

[514] Ebu Davud: (4728).

[515] Taberani, el-Kebir. (17, 775).

[516] Buhari: (2992, 4205, 6384, 6409, 6610, 7386), Muslim: (2704).

[517] Muslim: (2654).

[518] Muslim: (25, 2788).

[519] Muslim: (1827).

[520] Tirmizi: (3368), İbnu Hibbân: (6167).

[521] Buhari: (4684, 5352, 7411, 7496), Muslim: (36, 993).

[522] Muslim: (2788).

[523] Buhari: (4850), Muslim: (36, 2846).                                                                              

[524]  “Sak” incik manasındadır. Allah Azze ve Celle bu sıfatını işin şiddetlenmesi, zorluk-meşakket gibi manalara geldiğini söyleyenler olmuştur. Böylelikle Allah Azze ve Celle’nin “incik” sıfatını nefye gitmişlerdir. Şayet Allah Azze ve Celle’nin mahlukata benzemediğini kastetmişler ise bu doğrudur. Çünkü Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: “O’nun hiçbir benzeri yoktur. O, hakkıyla işiten ve hakkıyla görendir.” (Şûrâ: 11) Şayet bununla Allah Azze ve Celle’nin bu gibi sıfatlarını tevil kastedilmiş ise bu doğru değildir ve ehli sünnet bunu reddetmiştir. Ehli Sünnet vel-Cemaat, Kitab ve sünnette gelen ve Allah Azze ve Celle’ye el, parmak, ayak, incik ve diğerleri gibi azalar ve uzuvlar nispet eden âyet ve hadisleri olduğu gibi yani hiçbir tevil, tahrif, teşbih ve tekyife gitmeksizin kabul etmiştir.     "Tahrif" aslında bir şeyi asıl halinden uzaklaştırıp, değiştirmek bozmak hakkında kullanılan, bir şeyi cihetinden, yönünden başka bir tarafa çevirmek demektir. Tahrif kipi mübalağa ifade eder. Sözün tahrif edilmesi ise: Hatıra gelen ilk anlamdan lafzın ancak zayıf bir ihtimal ile kendisine delâlet ettiği bir başka anlama kaydırmak demektir. O halde (sözün o manada olduğunu söyleyebilmek için) o anlamın kastedildiğini ortaya koyacak bir karinenin bulunması kaçınılmaz bir şeydir."Ta’til" boşluk, boş olmak ve terk etmek demek olan âtıl olmaktan gelen bir lafızdır. Ta’til, iki kısımdır: Sıfatları nefyeden cehmiyye ve mutezile’nin yaptıkları gibi küllî ta’tîl ile sadece yedi sıfatı kabul edip diğerlerini kabul etmeyen Eş’ari’lerin yaptıkları gibi cüz’î tâ'til. Buna göre tahrif ile ta’til arasındaki fark şudur: "Ta’til" kitab ve sünnetin delâlet ettiği gerçek ve hak olan manayı kabul etmemek, "Tahrif" ise nassları delâlet etmedikleri batıl anlamlarla yorumlamaktır. Her ikisi arasındaki ilişki mutlak umum, husus ilişkisidir. Yani ta’til mutlak olarak tahriften daha genel kapsamlıdır. Yani tahrif söz konusu oldu mu ta’til de var demektir, fakat aksi böyle değildir. Buna göre batıl bir anlamı kabul edip, hak olan bir manayı kabul etmeyen kimse hakkında her iki durum da söz konusu iken, kitab ve sünnette varid olan sıfatları reddedip, bunların zahirlerinin kastedilmediğini iddia eden, bununla birlikte onlara bir başka anlam da tesbit etmeksizin duran kimse hakkında ise, tahrif söz konusu olmaksızın ta’til var demektir. Bu da bu tutumu takınanların "tefviz" adını verdikleri şeydir.

[525] Buhari: (4919, 7439), Muslim: (183).

[526] Buhari: (7437), Muslim: (182).

[527] Muslim: (115, 2612).

[528] Taberani, Kebir: (12/1358), İbnu Huzeyme: (41), Beyhaki, el-Esmâ ves-Sifât. (640).

[529] Buhari: (6614), Muslim: (13, 2652).

[530] Buhari: (3348, 4741, 6530, 7483).

[531] Ebu Davud: (1510, 1511), Tirmizi: (3551), İbnu Mace: (3830), Ahmed: (1997), İbnu Hibbân: (947), İbnu Ebi Şeybe: (10/280).

[532] Muslim: (16, 2968).

[533] Ahmed: (12260) Tirmizi: (3074), İbnu Huzeyme, et-Tevhid: (1/258-259).

[534] Hilyetul-Evliyâ: (6/67), el-Elbani, şahitlerini “es-Sahiha”da zikretti: (1788).

[535] Buhari: (3034), Muslim: (134, 214).

[536] Muslim: (212, 134).

[537] Muslim: (132).

[538] Ahmed: (24752).

[539] Ahmed: (2097).

[540] Buhari: (5269, 6664), Muslim: (127).

[541] Buhari: (5269, 6664), Muslim: (127).

[542] Buhari: (3340, 3361, 4712), Muslim: (195).

[543] Ahmed: (7413), Nesai: Amelul-Yevmi vel-Leyle: (931).

[544] Ahmed: (12279), İbnu Mace: (215), Nesai: el-Kubrâ: (8031), Hâkim: (1/556).

[545] Buhari: (3364).

[546] Ebu Yala: (569). İsnadı zayıftır. Abdullah b. Cafer b. Nacîh es-Sa‘dî zayıftır.

[547] Muslim: (1218).

[548] Buhari: (4968), Muslim: (484).

[549] Ahmed: (2397, 2879, 3032, 3102), Taberani, el-Kebir: 10614).

[550] Ahmed: (17425), Ebu Yala: (1746)

[551] Nesai: et-Tefsir: (2/161) No: (409).

[552] Buhari: (1145, 6321, 7494), Muslim: (758).

[553] Buhari: (3194, 7453), Muslim: (2751).

[554] Ahmed: (6494), Ebu Davud: (4941), Tirmizi: (1924), İbnu Ebi Şeybe: (8/526),

[555] Muslim: (537).

[556] Buhari: (4351), Muslim: (1064).

[557] Muslim: (121, 1436).

[558] Buhari: (1410, 7430), Muslim: (1014).

[559] Buhari: (1039, 4627, 4697, 4778, 7379).

[560] Buhari: (4612, 4855, 7380, 7531), Muslim: (177).

[561] Muslim: (2295).

[562] Buhari: (2680, 6967, 7169), Muslim: (1713).

[563] Ahmed: (1839), İbnu Ebi Şeybe: (10/346), İbnu Mace: (2117).

[564] Ahmed: (20694).

[565]  Ahmed: (23260), Ebu Davud: (4980), İbnu Mace: (2118).

[566] Ahmed: (27093).

[567] Muslim: (870).

[568] Buhari: (4199), Muslim: (35, 1940).

[569] Buhari: (16, 6941), Muslim: (43, 67).

[570] Ahmed: (3720, 4115), Ebu Davud: (1097, 2119). Senetteki kopukluktan dolayı hadisin senedi zayıftır. Ebu 'Ubeyde, İbnu Abdulalh ibnu Mesud'dur. Babasından hadis işitmemiştir.

[571] Buhari: (6206), Muslim: (2143).

[572] Muslim: (21, 2143).

[573] Ebu Davud: (4955), Nesai: (8/226).

[574] Taberani: “el-Kebir” (3169).

[575] Ahmed: (17606), İbnu Hibbân: (5828), Hâkim: (4/276).

[576] Tirmizi: (2839).

[577] Buhari: “el-Edebul-Mufred” (2/273-274), İbnu EBi Şeybe: (8/477).

[578] Hakim: (3/306), Taberani: el-Kebir” (253).

[579] Taberi: “et-Tefsir” (10/624).

[580] Buhari: (2864, 2874, 2930, 3042, 4315, 4316, 4317), Muslim: (1776).

[581] Buhari: (3789), Muslim: (177, 2511).

[582] Buhari: (2552), Muslim: (15, 2249).

[583] Muslim: (14, 2249).

[584] Muslim: (2249).

[585] Muslim: (14, 2249).

[586] Ahmed: (9451, 10368, 10603, 10604), Ebu Davud: (4975).

[587] Ahmed: (20716), Ebu Davud: (3933).

[588] Buhari: (831, 835, 1202, 6230, 6265, 6328), Muslim: (402).

[589] İbnu Hibbân: (5723), Bezzâr: (1289), Beyhaki: (6/138).

[590] Ahmed: (7110), Nesai: (8/53). Ebu Davud: (4207).

Tabip, Allah’ın sıfatlarından bir sıfattır. İsimlerinden bir isim değildir. Her kim isminden sayarsa hata etmiştir. İnsanlar için şayet hastalıkta kabiliyet sahibi ve ehil birisi ise ona tabip vasfını vermek caizdir. Şayet hastalara şifa verip iyileştiren manasından tabip vasfını vermek caiz değildir. Çünkü hastalara şifa verip onları iyileştiren sadece Allah’tır. O’nun hiçbir ortağı yoktur. 

[591] Ahmed: (7420), İbnu Hibban: (5710).

[592] Ebu Davud: (2142).

[593] Muslim: (115, 2612).

[594] Ahmed: (16561), İbnu Hibbân: (1636), Ebu Davud: (481).

[595] İbnu Hibbân: (1638), İbnu Huzeyme: (1312, 1313), İbnu Ebi Şeybe: (2/365).

[596] Ebu Davud: (3824), İbnu Hibbân: (1639), İbnu Huzeyme: (925, 11314, 1663), Beyhaki: Sunen’de: (3/76), İbnu Ebi Şeybe: (2/365).

[597] Muslim: (550).

[598] Buhari: (4826, 6181, 7419), Muslim: (2, 2246).

[599] Muslim: (5, 6, 2246).

[600] Hakim: (1/418, 2/491).

[601] Tirmizi: (2252).

[602] Muslim: (3, 1731), Tirmizi: (1408, 1617), Ahmed: (23030).

[603] Ahmed: (12611), Ebu Davud: (1495), Nesai: (3/52).

[604] Ahmed: (18974), Ebu Davud: (985).

[605] Ahmed: (18325), İbnu Ebi Şeybe: 10/264).

[606] Muslim: (770).

[607] Buhari: (2333), Muslim: (2099).

[608] Ahmed: (22952), Tirmizi: (3475).

[609] Buhari: (1010, 3710).

[610] Muslim: (225, 2542).

[611] Buhari: (6334), Muslim: (142, 2481).

[612] Ahmed: (17240), Tirmizi: (3578), Hâkim: (1/313, 519).

[613] Buhari: (5652), Muslim: (2576).

[614] Buhari: (1162, 6382, 7390).

[615] Ebu Davud: (4726). Hadisin isnadı zayıftır. Çünkü hadisin senedinde bulunan Cubeyr b. Muhammed b. Cubeyr'in hali bilinmemektedir. Her ne kadar hadisin senedi zayıf ise de manası doğrudur.

[616] Buhari: (6646), Muslim: (4, 1646).

[617] Ebu Davud: (3248), Nesai: (7/5), Beyhaki: (10/29), İbnu Hibbân: (4357).

[618] Ahmed: (22980), Ebu Davud: (3253).

[619] İbnu Ebi Şeybe: (3/78).

[620] Muslim: (1648).

[621] Buhari: (1363), Muslim: (110, 177).

[622] Ebu Davud: (3258), Nesai: (7/6), İbnu Mace: (2100), Beyhaki: (10/30), Hâkim: (4/298), Ahmed: (23006, 23010).

[623] Ahmed: (6072), Ebu Davud: (3251), Tirmizi: (1535), İbnu Hibban: (4358).

[624] Muslim: (9, 11).

[625] Muslim: (3, 2548), İbnu Mace: (2706).

[626] Muslim: (93, 1032), Buhari: Edebul-Mufred: (778), Ahmed: (7159), Nesai: (6/237), Ebu Yala: (6092).

[627] Buhari: (4860, 6107, 6301, 6650), Muslim: (1647).

[628] Ahmed: (1590), İbnu Mace: (2097).

[629] Buhari: (6661), Muslim: (2848).

[630] Bu, Buhari'de gelen uzun Ebu Hureyre hadisinden bir parçadır. Buhari: (806, 6573), Muslim: ( 182).

[631] Buhari: (6617, 6628, 7391).

[632] Muslim: (1700).

[633] Buhari: (2806, 4500, 4661), Muslim: (1675).

[634] Buhari: (4918, 6071), Muslim: (2852).

[635] Muslim: (2621).

[636] Ebu Davud: (4901).

[637] Buhari: (6477).

[638] Buhari: (2356, 2357, 2416, 2417, 2515, 2516, 2666, 2667, 2669, 2670, 2673, 2676, 2677, 4549, 4550, 6659, 6660, 6676, 6677, 7183, 7184. 7445) Muslim: (138, 220, 221).

[639] Muslim: (139).

[640] Muslim: (137).

[641] İbnu Mace: (2101).

[642] Muslim: (21, 1653).

[643] Buhari: (6625), Muslim: (1276).

[644] Muslim: (17, 1651).

[645] Ebu Davud: (2140), Beyhaki: (7/291), Hâkim: (2/187).

[646] Ahmed: (13044), Tirmiz: (2728), İbnu Mace: (3702).

[647] Ahmed: (19403), İbnu Hibbân: (4171), Hâkim: (4/172).

[648] Ahmed: (21986), İbnu Ebi Şeybe: (2/527).

[649] Ahmed: (12614), Bezzar: (2454).

[650] Tirmizi: (1159), İbnu Hibbân: (4162), Beyhaki: (7/291), Hâkim: (4/171), Bezzâr: (1466).

[651] Ahmed: (4400), Tayalisi: (346). Hadisin isnadı Hudeyc yüzünden zayıftır. İbnu Hacer “el-Feth”de hasenlemiştir. (7/189), İbnu Kesir de”el-Bidaye ven-Nihaye”de ceyyid olduğunu söylemiştir: (3/69).

[652] Tirmizi: (2755).

[653] Ahmed: (22181, 22201), Ebu Davud: (5230), İbnu Mace: (3836). Tubey b. Süleyman'ın ve Ebu Ğâlib'in zayıf olmalarında dolayı hadisin isnadı zayıftır.

[654] Muslim: (413).

[655] Ahmed: (12345, 12370, 13623), Tirmizi: (2754), İbnu Ebi Şeybe: (8/586), Buhari: Edebul-Mufred: (946). Ebu Yala: (784).

[656] Buhari: (3043, 4121), Muslim: (64, 1768).

[657] Buhari: (2731, 2732).

[658] Buhari: (4418), Muslim: (2769).

[659] Ahmed: (5217), Tirmizi: (3872), Nesai: el-Kubra: (8311), Buhari: Edebul-Mufred: (947, 971).

[660] Ebu Davud: (4775).

[661] Buhari: (187, 376, 495, 499, 501, 633, 634, 3553, 3566, 5786, 5859), Muslim: (250, 503).

[662] Muslim: (83, 2331).

[663] Muslim: (84, 2331).

[664] Buhari: (2731, 2732).

[665] Buhari: (190, 354, 3541, 5670, 6352), Muslim: (2345).

[666] Muslim: (2324).

[667] Buhari: (2967), Muslim: (110, 715).

[668] Buhari: (61, 62, 72, 131, 2209, 4698, 5444, 5448, 6122, 6144).

[669] Taberani: “el-Evsat” (6517), Beyhaki: “eş-Şuab” (1533).

[670] Beyhaki: “eş-Şuab” (1534, 9551).

[671] Abdurrezzak: “Musannef” (2734), İbn Ebi Şeybe: (2/151).

[672] İbnu Ebi Şeybe: (2/150).

[673] Ahmed: (12551, 13530).

[674] İbnu Mace: (3743).

[675] Muslim: (3002).

[676] Buhari: (5467), Muslim: (2191).

[677] Buhari: (5746), Muslim: (2194).

[678] Muslim: (2185).

[679] Buhari: (5748), Muslim: (51, 2192).

[680] Muslim: (2202).

[681] Muslim: (58, 2196).

[682] Muslim: (2200).

[683] Hakim: (4/75), İbnu Hibbân: (6092).

[684] İbnu Hibban: (6098).

[685] El-İhsân fî Takrîbi Sahîhi İbni Hibbân: (13/464).

[686] Muslim: (2199).

[687] Muslim: (2198).

[688] Muslim: (2200).

[689] Buhari: (3410, 5705, 5752, 6472, 6541), Muslim: (220).

[690] Buhari: (5739), Muslim: (2197).

[691] Buhari: (5738), Muslim: (56, 2195).

[692] Buhari: (5736), Muslim: (2201). Hadisin lafzı Muslim'e aittir.

[693] Buhari: (5737).

[694] Ahmed: (21835, 21836), Ebu Davud: (3896, 3897, 3901), Nesai: Amelul-Yevmi vel-Leyle: (1032).

[695] Ebu Davud: (5077).

[696] Buhari: (5445, 5768, 5769, 5779), Muslim: (155, 2047).

[697] Muslim: (2709).

[698] Buhari: (5680, 5681).

[699] Buhari: (5683, 5702, 5704), Muslim: (71, 2205).

[700] Ahmed: 19831, 19864,), Tirmizi: (2049), İbnu Hibbân: (6081), Hâkim: (4/213).

[701] Muslim: (167, 1226).

[702] Ahmed: (18180, 18200), Tirmizi: (2055), İbnu Mace: (3489), İbnu Hibbân: (6087).

[703] Ahmed: (3701, 3852), Hakim: (4/416).

[704] Muslim: (2208).

[705] Muslim: (218, 371, 372).

[706] Ahmed: (17422), Hakim: (4/219).

[707] Tahavi: “Şerhu Me‘ânil-Âsâr” (4/325).

[708] Ahmed: (3615), Ebu Davud: (3883), İbnu Mace: (3530).

[709] Ahmed: (20000), İbnu Mace: (3031), İbnu Hibbân: (6085). İsnadı zayıftır. Mubarek b. Fudâle tedlisinden dolayıdır. El-Hasen el-Basrî, ‘İmrân b. Husayn’dan duymamıştır.

[710] Ahmed: (17404), İsnadı zayıftır. Hâlid b. ‘Ubeyd el-Me‘ârifî bilinmemektedir.

[711] Buhari: (3005), Muslim: (2115).

[712] Ahmed: (18781, 18786), Tirmizi: (2072), İbnu EBi Şeybe: (7/13), Beyhaki, Sunen: (9/351).

[713] Ahmed: (16995, 16996), Ebu Davud: (36), Nesai, Muctebâ: (8/135).

[714] Buhari: (2766, 5764, 6857), Muslim: (89).

[715] Ahmed: (19569), İbnu Hibbân: (5346, 6137), Hakim: (4/146).

[716] Ahmed: (11107).

[717] Nesâî: “el-Muctebâ” (7/112), “es-Sunenul-Kubrâ” (3528). İsnadı zayıftır. İsnadında Ubbâb b. Meysera el-Mungarî vardır ki o leyyindir. Yine el-Hasen el-Basrî’nin ‘an‘anesi vardır. 

[718] Bezzar: (3044), Keşful-Estâr, Suyûtî: ed-Durrul-Mansûr: (1/103), el-Elbânî, “Ğâyetul-Merâm”da hasenlemiştir: (289).

[719] Tirmizi: (1460).

[720] Ahmed: (1657), Ebu Davud: (3043).

[721] Ahmed: (16281).

[722] Ahmed: (14135), Ebu Davud: (3868), Abdurrezzak, Musannef: (19762).

[723] Buhari: (3268).

[724] Muslim: (121, 537).

[725] Buhari: (5758), Muslim: (36, 1681).

[726] Buhari: (3210, 3288, 6213, 7561), Muslim: (123, 2228).

[727] Muslim: (2230).

[728] Ahmed: (9290, 9536), Ebu Davud: (3904) Tirmizi: (135).

[729] Buhari: (5761), Muslim: (1567).

[730] Buhari: (3842).

[731] Buhari: (1601, 3352, 4288).

[732] Buhari: (3020, 3076, 3823, 4357, 6333), Muslim: (2476).

[733] Beyhaki: “eş-Şu‘ab” (10739), Taberani: “el-Evsat” (2663).

[734] Buhari: (3906).

[735] Ahmed: (2000), Ebu Davud: (3905), İbnu Mace: (3726).

[736] Muslim: (2229).

[737] Buhari: (1041, 1057, 3204), Muslim: (911).

[738] Ebu Yala: (4135), İbnu ‘Asâkir: “et-Târîh” (23/207-208).

[739] Buhari: “et-Târîhul-Kebîr” (1/148).

[740] Buhari: (846, 1034, 7503), Muslim: (71).

[741] Muslim: (72).

[742] Ahmed: (11042), İbnu Hibbân: (6130).

[743] Muslim: (73).

[744] Muslim: (934).

[745] Buhari: “et-Târîhul-Kebîr” (1/1/301).

[746] Ahmed: (15537), Tayâlisî: (1262).

[747] Muslim: (527). İbn Abbas'dan rivayet olunduğuna göre, cahiliye devrinde bu çizgiyi çizen belli remilciler varmış, ihtiyaç sahipleri bunlara mü­racaat edince bunların yanında bulunan erkek bir çocuk sayıları bilinmeme­si için çok acele olarak yere bir takım çizgiler çizer sonra da ikişer ikişer ve yavaş yavaş bu çizgileri silermiş. Eğer en sona kalan iki çizgi olursa bu kur­tuluş alameti, tek çizgi kalırsa zarar alameti kabul edilirmiş.

 

[748] Ahmed: (1992).

[749] Taberani: Kebir'de: (10725).

[750] Ahmed: (1591, 20603), Ebu Davud: (3907), İbnu Hibbân: (6131). Hadisin isnadı zayıftır. Hayân, Katn b. Kabisa'dan nispeti yoktur. Geri kalan ricali ise sikattır.

Iyafe: Kuş kovalamak, kuş uçurmak anlamlarına gelir. Cahiliye döneminde araplar, kuşları ürküterek uçururlar ve uçan kuşun ismine, sesine ve uçtuğu tarafa göre bir mana çıkararak yapacakları işlere karar verirlerdi. Meselâ, ürküp uçan kuş tavşancıl ise bunu sıkıntıya, karga ise gurbete, ibibik ise hidayete; eğer kuş sağ tarafa uçarsa uğura, sol tarafa uçarsa uğursuzluğa yorarlardı. İslâmiyet bunların hepsinin bâtıl ol­duğunu ilan ederek bu inançların hepsini iptal etmiştir.

Tıyâre ise, uğursuz saymak demektir. Bu kelime ile ıyâfe arasındaki fark şudur: Iyâfe, kuş aracılığı ile olduğu halde bunda kuşun aracılığı şart değil­dir. Kuşun dışında bir hayvan aracılığı ile de olabilir.

Tark: Çakıl taşları ile fal açmak anlamına geldiği gibi, kum üzerine çizgi çizmek anlamına da gelir.

Cibt kelimesi ise "put" demektir. Kâhin anlamına da gelir. Allah'tan başka ittihaz edilen mabud karşılığıdır. Ömer b. Hattâb (r.a), "Cibt sihirdir, tağut ise şeytandır" demiştir. Bu açıklama İbn Abbas, Ebû Aliye, Mücâhid, Atâ, İkrime, Saîd b. Cübeyr, Şa'bî, Hasan, Dahhâk ve Süddî'den de rivayet edilmiştir.

Hat: Çizgi demektir. İbn Abbas'dan rivayet olunduğuna göre, cahiliye devrinde bu çizgiyi çizen belli remilciler varmış, ihtiyaç sahipleri bunlara mü­racaat edince bunların yanında bulunan erkek bir çocuk sayıları bilinmeme­si için çok acele olarak yere bir takım çizgiler çizer sonra da ikişer ikişer ve yavaş yavaş bu çizgileri silermiş. Eğer en sona kalan iki çizgi olursa bu kur­tuluş alameti, tek çizgi kalırsa zarar alameti kabul edilirmiş.

[751] Buhari: (5707, 5757), Muslim: (102, 2220).

[752] Ahmed: (3687, 4171, 4194), Ebu Davud: (3910), Tirmizi: (1614), İbnu Mace: (3538), Ebu Yala: (5219).

[753] Fethul-Bâri: (10/213).

[754] Muslim: (537).

[755] Ahmed: (27139), Ebu Davud: (2835), İbnu Hibban: (5312), Hâkim: (4/237-238).

[756] Ahmed: (24982), İbnu Hibbân: (5824), Hakim: (1/32), Tahavi: Şerhu Muşkilil-Âsâr: (1845), İbnu Ebi 'Âsim: Sunne: (254).

[757] Ahmed: (8393), İbnu Mace: (3536), İbnu Hibbân: (6121).

[758] Ahmed: (22946), Ebu Davud: (3920), İbnu Hibbân: (5827).

[759] Buhari: (2858, 5093, 5094, 5753, 5772), Muslim: (116, 2225).

[760] Ebu Davud: (3924).

[761] Ahmed: (1824). İsnadı zayıftır.

[762] Bunu İbnu Vehb: “el-Câmi‘de rivayet etmiştir: (110). Es-Silsiletus-Sahîha: (1065).

[763] Ahmed: (8343), İbnu Hibbân: (6119).

[764] Buhari: (5707).

[765] Buhari: (5771, 5774), Muslim: (104, 105, 2221).

[766] Muslim: (2231).

[767] Ahmed: (2075), İbnu Mace: (3543).

[768] Buhari: (3473), Muslim: (2218).

[769] Buhari: (3474, 5734, 6619).

[770] Buhari: (5754, 5755), Muslim: (2223).

[771] Ebu Davud: (3919), Beyhaki: (8/139).

[772] Ahmed: (2328, 2925, 27066).

[773] Tirmizi: (1616).

[774] Muslim: (108, 2220).

Gûl: Eski Arapların itikadınca çeşitli renk ve kılıklara girerek in­sanlara görünen ve onları yollarından sapıtıp helak eden bir nevi şey­tandır. Kırlarda yaşar. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bunu da ip­tal etmiştir. Cumhur ulemanın kavli budur. Bir takım ulemâya göre ha­disin mânâsı gulu inkâr demek değil, sâdece Arapların itikadını iptaldir. Gûl yoktur.» cümlesinden murad: Gûl hiç kimseyi yolundan sapıtamaz, demektir.

[775] Ebu Davud: (3913).

[776] Ahmed: (23592), Tirmizi: (2880).

[777] Ahmed: (21589, 21611, 21653) Ebu Davud: (4699), İbnu Mace: (77).

[778] Ahmed: (6703, 6985).

[779] Ahmed: (758), Tirmizi: (2145), İbnu Mace: (81).

[780] Muslim: (8).

[781] Ahmed: (22705), Tirmizi: (2155, 3319).

[782] Buhari: (3191, 7418).

[783] Muslim: (2655).

[784] Buhari: (3409, 4736, 3738, 6614, 7515), Muslim: (14, 2652).

[785] Ahmed: (3710). İsnadı zayıftır. Yezid b. Hârûn, Abdurrahman el-Mes‘ûdî’den onun ihtilatından sonra duymuştur.

[786] Ahmed: (24487, 25193, 25299).

[787] Ahmed: (12160), İbnu Hibbân: (728).

[788] Muslim: (2648).

[789] Tirmizi: (3111).

[790] Buhari: (4945, 4946, 4947, 4949), Muslim: (2647).

[791] Muslim: (2663).

[792] Buhari: (2229, 2542, 5210), Muslim: (1438).

[793] Muslim: (2188).

[794] Ahmed: (5639), Ebu Davud: (4613), Hâkim: (1/84).

[795] Ahmed: (6668), İbnu Mace: (85).

[796] Muslim: (2656).

[797] Taberani: Kebir: (1427, 10448).

[798] Buhari: (1252, 1283, 1302, 7154), Muslim: (15, 926).

[799] Buhari: (1294, 1297, 1298, 3519).

[800] Buhari: (1296), Muslim: (104).

[801] Buhari: (1304), Muslim: (924).

[802] Buhari: (1306), Muslim: (936).

[803] Ebu Davud: (3131).

[804] Muslim: (934).

[805] Ahmed: (6905), İbnu Mace: (1612).

[806] Ebu Davud: (3132), Tirmizi: (998).

[807] Buhari: (1303).

[808] Buhari: (1292), Muslim: (17, 927).

[809] Buhari: (1289), Muslim: (27, 932).

[810] Ahmed: (23270, 23456), Tirmizi: (986), İbnu Mace: (1476).

[811] Buhari: (1327, 1338, 3881), Muslim: (63, 951).

[812] Buhari: (4093).

[813] Buhari: (1240, 2798, 3063, 3630, 3757, 6242).

[814] Buhari: (1321, 1326, 1340), Muslim: (68, 654).

[815] Buhari: (458, 460, 1337), Muslim: (71, 956).

[816] Buhari: (56, 3936, 6373), Muslim: (1628).

[817] Ahmed: (19141), İbnu Mace: (1592). İsnadı zayıftır. İsmail b. Ayyaş el-Himsî, kendi beldesinin dışında rivayetleri karıştırmaktadır ki bu da onlardan biridir.

[818] Muslim: (2664).

[819] Ahmed: (11973, 13418).

[820] Ahmed: (18024, 18031), Tirmizi: (2325), İbnu Mace: (4224).

[821] Buhari: (2389, 6445, 7228), Muslim: (991).

[822] Buhari: (1965, 6851, 7242, 7299), Muslim: (1103).

[823] Buhari: (1650), Muslim: (1216).

[824] Buhari: (6855), Muslim: (1497).

[825] Buhari: (3330, 3399).

[826] Buhari: (6208, 6572), Muslim: (209, 357).

[827] Buhari: (7244).

[828] İbnu Ebi Hatim: (1/62).

[829] Ahmed: (18449, 18450), Bezzar: Zevaid: (1637).

[830] Buhari: (3464, 6653), Muslim: (2964).

[831] Buhari: (7474), Muslim: (198).

[832] İbnu Mace: (4311).

[833] Buhari: (7510), Muslim: (193, 326).

[834] Buhari: (3361), Muslim: (195).

[835] Muslim: (196).

[836] Buhari: (6566).

[837] Ahmed: (13222), Ebu Davud: (4739), Tirmizi: (2435).

[838] Muslim: (3012).

[839] Buhari: (3885, 6564), Muslim: (210).

[840] Buhari: (4323), Muslim: (2498).

[841] Buhari: (7439), Muslim: (183).

[842] Ahmed: (15857, 15858), Tirmizi: (2438).

[843] Muslim: (804).

[844] Muslim: (5, 108, 976).

[845] Buhari: (7510), Muslim: (193, 326).

[846] Buhari: (335, 438), Muslim: (521).

[847] Buhari: (3350, 4768, 4769).

[848] Buhari: (3805).

[849] Buhari: (3581), Muslim: (2057).

[850] Buhari: (5018), Muslim: (796).

[851] Muslim: (3005).

[852] Ebu Davud: (4361), Nesai: el-Muctebâ: (7/107), el-Kubrâ: (3519).

[853] Buhari: (3617), Muslim: (2781).

[854] Buhari: (2652, 3651, 6429, 6658), Muslim: (2533).

[855] Muslim: (2531).

[856] Ahmed: (114), Tirmizi: (2165).

[857] Muslim: (2540).

[858] Taberani: Kebir: (12709).

[859] Taberani: Kebir: (1427, 10448).

[860] Buhari: (6502).

[861] Hâkim: (1/122).

[862] Ebu Davud: (3641), Tirmizi: (2682), İbnu Mace: (239).

[863] Buhari: (3655, 3697).

[864] Buhari: (3662, 4358), Muslim: (2540).

[865] İbnu Hibbân: (6868).

[866] Muslim: (2387).

[867] Buhari: (467), Muslim: (2382).

[868] Ahmed: (1675), Tirmizi: (3747), Nesi: Kubra: (8194), İbnu Hİbbân: (7002).

[869] Buhari: (3706, 4416), Muslim: (2404).

[870] Ahmed: (21919), Ebu Davud: (4647), Tirmizi: (2226), İbnu Hibbân: (6943).

[871] Buhari: (3007, 3081, 3983, 4274, 4890, 6259, 6939), Muslim: (2494).

[872] Muslim: (2496).

[873] Muslim: (36, 2408).

[874] Muslim: (37, 2408).

[875] Muslim: (32, 2404).

[876] Muslim: (2424).

[877] Buhari: (2432), Muslim: (1070).

[878] Buhari: (1485, 1491, 3072), Muslim: (1069).

[879] İbnu Ebi Şeybe: (3/214).

[880] Muslim: (1072).

[881] Buhari: (6761).

[882] Ahmed: (23872), Ebu Davud: (1650), Tirmizi: (657), Nesai: el-Muctebâ: (5/107), el-Kubrâ: (2394).

[883] Buhari: (1495, 2577), Muslim: (1074).

[884] Ahmed: (23173).

[885] Taberani, Kebir: (2635), Hakim: (3/142), Ebu Nuaym, Hilye: (7/314), Beyhaki, Sunen: (7/64).

[886] Buhari: (3508), Muslim: (61).

[887] Buhari: (3408, 3414, 3476, 4813, 5063, 6517, 6518, 7428, 7477).

[888] Muslim: (2666).

[889] Muslim: (1337).

[890] Buhari: (2261,  3038, 4341, 4343, 4344, 6124, 6923, 7149, 7156, 7157, 7172 ), Muslim: (1733).

[891] Buhari: (5060, 5061, 7364, 7365).

[892] Muslim: (2812).

[893] Buhari: (49, 2023, 6049).

[894] Muslim: (2564).

[895] Buhari: (121, 4405), Muslim: (65).

[896] Ahmed: (8396), Ebu Davud: (4596), Tirmizi: (2640), İbnu Mace: (3991), Ebu Yala: (5910), İbnu Hibban: (6247), Hâkim: (1/128), Beyhaki: (10/208).

[897] Ahmed: (16937), Ebu Davud: (4597), Darimi: (2/241).

[898] Tirmizi: (2641).

[899] Ahmed: (13036).

[900] Buhari: (3606, 3607, 7084), Muslim: (51, 1847).

[901] Muslim: (156, 1923).

[902] Muslim: (1850).

[903] Ahmed: (8736), Ebu Davud: (5116), Tirmizi: (3956).

[904] Buhari: (3518, 4905, 4907), Muslim: (6583).

[905] Ahmed: (17170), Tirmizi: (2863, 2864).

[906] Ebu Davud: (4031).

[907] Tirmizi: (2695).

[908] Buhari: (3456, 7320), Muslim: (2669).

[909] Buhari: (7319).

[910] Muslim: (2077).

[911] Ahmed: (12006, 12827), Ebu Davud: (1134), Nesai: (3/179).

[912] Ebu Davud: (2787).

[913] Ebu Davud: (2646), Tirmizi: (1604).

[914] Ahmed: (20037, 20043), Nesai, Muctebâ: (5/4-5, 82/83), Kubra: (11469).

[915] Buhari: (3070, 4101, 4102), Muslim: (2039).

[916] Buhari: (3071, 3874, 5823, 5845, 5993).

[917] Ebu Davud: (3645), Tirmizi: (2715).

[918] Buhari: (4685), Muslim: (2768).

[919] Muslim: (2780).

[920] Muslim: (10, 2779).

[921] İbnu Adiy, "el-Kâmil fid-Duafa" (4/53-54), Zehebi "el-Mizan" (2/293), İbnu Teymiyye "es-Sârimul-Meslûl" (169-170). Bunu Ebul-Kâsım el-Bağavî'nin Müsned'İnde nispet etmiştir.

[922] Muslim: (2782).

[923] Buhari: (5643).

[924] Buhari: (33, 2682, 2749, 6095), Muslim: (59).

[925] Buhari: (34, 2459, 3178), Muslim: (58).

[926] İbnu Hibbân: (258, 2786).

[927] İbnu Mace: (734).

[928] Muslim: (1910).

[929] Buhari: (7178).

[930] Buhari: (3493, 3496, 3588), Muslim: (2526).

[931] İbnu Cerir, "Tefsir" (11/545), İbnu Hibban, "el-Mecrûhîn" (1/129), İbnu Ebi Hatim: (6/1830).

[932] Muslim: (67).

[933] Buhari: (29).

[934] Muslim: (1063).

[935] Buhari: (3610, 4351, 4667, 5058, 6163, 6931, 6933, 7432, 7562), Muslim: (143, 1064).

[936] Buhari: (3611, 6930), Muslim: (1066).

[937] Muslim: (1065).

[938] Buhari: (31, 6875, 7083), Muslim: (2888).

[939] Buhari: (30, 2545, 6050), Muslim: (1661).

[940] Buhari: (6780).

[941] Buhari: (6777, 6781).

[942] Buhari: (6045), Muslim: (61).

[943] Buhari: (6104), Muslim: (60).

[944] Buhari: (3007, 3081, 3983, 4274, 4890, 6259, 6939), Muslim: (2494).

[945] Buhari: (425), Muslim: (33).

[946] Muslim: (228).

[947] Muslim: (233).

[948] Tirmizi: (3590).

[949] Buhari: (7053, 7054), Muslim: (1849).

[950] Muslim: (1851).

[951] Buhari: (7056, 7200), Muslim: (1709).

[952] Muslim: (1846).

[953] Muslim: (1847).

[954] Muslim: (1852).

[955] Muslim: (1854).

[956] Muslim: (1855).

[957] Buhari: (2957), Muslim: (1841).

[958] Muslim: (1828).

[959] Muslim: (55).

[960] Tirmizi: (2259), İbnu Hibbân: (282, 283).

[961] Ahmed: (18828, 18830), Beyhaki, "Şu'ab": (7582).

[962] Buhari: (715).

[963] Muslim: (142, 229).

[964] Buhari: (7148)

[965] Buhari: (26, 1519), Muslim: (83).

[966] Buhari: (2518), Muslim: (84).

[967] Buhari: (9), Muslim: (35, 58).

[968] Buhari: (53, 87, 523, 1398, 3095, 4269, 4368, 6176, 7266, 7556), Muslim: (17, 24).

 

[969] Muslim: (82).

[970] Muslim: (49, 79).

[971] Muslim: (79).

[972] Muslim: (50).

[973] Buhari: (2475, 5578, 6772), Muslim: (57).

[974] Buhari: (44, 4476, 6565, 7410, 7440, 7509, 7510, 7516), Muslim: (193, 325).

[975] Buhari: (5480, 5481, 5482), Muslim: (1574).

[976] Muslim: (1699).

[977] Muslim: (178).

[978] Muslim: (178, 292).

[979] Muslim: (179).

[980] Buhari: (3235, 4612, 4855, 7380, 7531), Muslim: (177).

[981] Muslim: (177, 287).

[982] Tirmizi: (3233).

[983] Tirmizi: (3235).

[984] Buhari: (7435).

[985] Buhari: (554, 7434), Muslim: (633).

[986] Buhari: (3371).

[987] Muslim: (2708).

[988] Buhari: "Efâlu Halgul-İbâd" (385), Beyhaki "Sunen" (4380), Abdurrezzak, "el-Musannef" (15946).

[989] Muslim: (5162).

[990] Muslim: (5234).

[991] Ahmed: (7040).

[992] Muslim: (2937).

[993] Ahmed: (10887).

[994] Hakim: (4/558).

[995] Buhari: (1120, 6317, 7385, 7442, 7499), Muslim: (769).

[996] Buhari: (3455), Muslim: (1842).

[997] Hakim: (2/450), Beyhaki: (8/329).

[998] Muslim: (532).

[999] Muslim: (2603).

[1000] Buhari: (4586).

[1001] İbnu Mace: (4023).

[1002] Muslim: (2379).

[1003] Buhari: (2262).

[1004] Ebu Davud: (1047), NEsai: (3/91), İbnu Mace: (1636).

[1005] Ebu Yala: (3425).

[1006] Ebu Davud: (2041).

[1007] Muslim: (2375).

[1008] Buhari: (2412, 3398, 4638, 6916, 6917, 7427), Muslim: (2374).

[1009] Buhari: (3414), Muslim: (2373).

[1010] Buhari: (2411, 3408, 6517), Muslim: (2373).

[1011] Ahmed: (12826, 12907), Muslim: (2369), Ebu Davud: (4672), Tirmzi: (3352), Nesai, "el-Kubra" (11692).

[1012] Buhari: (3449), Muslim: (155, 245).

[1013] Ahmed: (9270), İbnu Hibbân: (6814, 6821).

[1014] Muslim: (2538).

[1015] Ahmed: (10987), Tirmizi: (3615).

[1016] Buhari: (3535), Muslim: (5959).

[1017] Muslim: (523).

[1018] Muslim: (2996).

[1019] Ebu Davud: (4727).

[1020] Buhari: (3207, 3887), Muslim: (164).

[1021] Taberani, "el-Kebîr" (3122).

[1022] Muslim: (430).

[1023] Buhari: (6408).

[1024] Buhari: (3995, 4041).

[1025] Muslim: (2797).

[1026] Ahmed: (21092, 21132).

[1027] Taberani, "el-Kebîr" (7765, 7787, 7971).

[1028] Buhari: (3211), Muslim: (850).

[1029] Buhari: (1442), Muslim: (1010).

[1030] Muslim: (564, 74).

[1031] Muslim: (8).

[1032] Buhari: (4634, 4637, 5220, 7403), Muslim: (2760).

[1033] Buhari: (3392, 4953, 4955, 4956, 4957, 6982), Muslim: (160).

[1034] Buhari: (3215), Muslim: (2333).

[1035] Buhari: (3219, 4991), Muslim: (819).

[1036] Buhari: (4485, 7362, 7542).

[1037] Buhari: (3417).

[1038] Ahmed: (16982).

[1039] Ahmed: (8682, 9345).

[1040] Buhari: (6366), Muslim: (586).

[1041] İbnu Hibban: (3119).

[1042] Muslim: (2867).

[1043] Buhari: (1375), Muslim: (2869).

[1044] Buhari: (1369, 4699), Muslim: (2871).

[1045] Tirmizi: (1071).

[1046] Ebu Davud: (4753).

[1047] Buhari: (1379, 3240, 6515), Muslim: (2866).

[1048] Buhari: (7047).

[1049] Buhari: (6052), Muslim: (292).

[1050] Ahmed: (20373, 20411).

[1051] Ahmed: (9033, 9059).

[1052] Muslim: ( 1913).

[1053] Ahmed: (17027).

[1054] Ebu Davud: (4742), Tirmizi: (2430, 3244).

[1055] Tirmizi: (2431).

[1056] Muslim: (2940).

[1057] Buhari: (4935), Muslim: (2955).

[1058] Buhari: (6521), Muslim: (2790).

[1059] Buhari: (3447), Muslim: (2860).

[1060] Buhari: (2411).

[1061] Buhari: (4760, 6523), Muslim: (2806).

[1062] Buhari: (103, 4939, 6536, 6537), Muslim: (2876).

[1063] Tirmizi: (2416).

[1064] Buhari: (7138), Muslim: (1829).

[1065] Muslim: (2851).

[1066] Muslim: (2582).

[1067] Buhari: (6534).

[1068] Buhari: (6533, 6864), Muslim: (1678).

[1069] Ahmed: (1334), Bezzar: (964), Ebu Yala: (668).

[1070] Buhari: (2440, 6535).

[1071] Buhari: (6579), Muslim: (2292).

[1072] Buhari: (6580), Muslim: (2303).

[1073] Buhari: (6581).

[1074] Buhari: (6588), Muslim: (1390).

[1075] Buhari: (6593, 7048), Muslim: (2293).

[1076] Muslim: (223).

[1077] Buhari: (6406, 6682, 7563), Muslim: (2694).

[1078] Ahmed: (6583), Hâkim: (1/49).

[1079] Buhari: (4729), Muslim: (2785).

[1080] Ahmed: (3991), Tayalisi: (355), Bezzar: (2678), Ebu Yala: (5310, 5365), Şâşî: (661), Taberani: "el-Kebîr" (8452).

[1081] Muslim: (426).

[1082] Buhari: (3265), Muslim: (2843).

[1083] Buhari: (3265), Muslim: (2843).

[1084] Buhari: (4730), Muslim: (2849).

[1085] Muslim: (2844).

[1086] Muslim: (2851).

[1087] Buhari: (6551), Muslim: (2852).

[1088] Muslim: (2807).

[1089] Muslim: (2845).

[1090] Muslim: (213, 364).

[1091] Tirmizi: (2582).

[1092] Buhari: (3267, 7098), Muslim: (2989).

[1093] Muslim: (2002).

[1094] Buhari: (806, 6573, 7437), Muslim: (182).

[1095] Buhari: (5526, 7024), Muslim: (2394).

[1096] Buhari: (7498), Muslim: (2824).

[1097] Muslim: (2836).

[1098] Buhari: (3327), Muslim: (2834).

[1099] Buhari: (2793).

[1100] Muslim: (189).

[1101] Buhari: (6571, 7511), Muslim: (186).

[1102] Muslim: (2833).

[1103] Buhari: (4879), Muslim: (2838).

[1104] Buhari: (3252, 4881), Muslim: (2826).

[1105] Muslim: (182, 301).

[1106] Buhari: (7519).