Peygamber Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) Fitneler Hakkındaki Uyarısı
Peygamber Efendimiz, (sallallahu aleyhi ve sellem) fitnelere karşı bizleri uyarmış ve bunların, ahir zamanda neredeyse tüm taife ve tüm evleri saracağını, Allah’ın koruduğu kimselerin korunacağını, Allahu Teâlâ’nın kitabına ve Peygamber Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetine tutunanların kurtulacağını bize bildirmiştir. Ayrıca menfi propagandalar ve batıl çağrılara uyanların, şeytani planları olan kişilerin kışkırtmasıyla aldatılabileceğini belirterek bize, Allah’ın -Celle ve Âlâ- ipine sımsıkı sarılmamızı emrettiğini açıklamıştır.
Zira Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Hep birlikte Allah’ın ipine (İslâm’a) sımsıkı sarılın.” (Âli İmran Suresi
103. Ayet meali)
Fitnelerin ve Allahu Teâlâ ile Resulünün(sallallahu aleyhi ve sellem)
getirdiklerine muhalif olan fikirlere, çağrıların çoğaldığı bu gün, ümmet,
Peygamber Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) bizlere açıklamış
olduğu kaideleri öğrenmeye çok daha muhtaçtır. Zira şerre çağıran bu insanların
çabaları sonucunda, Allah’ın beldelerinde insanlar güvende yaşayamamaya
başladı, birçok insanın kanı mubah kılındı, korku ve panik toplumun geneline
yayıldı.
Eğer insanlar, Allahu Teâlâ’nın ve Resulünün(sallallahu aleyhi ve sellem)
getirdikleriyle amel ederek, kendilerini Allah’a yakınlaşmaya ve O’nun razı
olduğu şeyleri en güzel şekilde almaya gayret etmiş olsalardı, bu fitnelerden
kurtulurlardı. Elli yıldır -ya da biraz daha fazla bir zamandır- dalalete
çağrıda bulunanların canlandırdığı birçok husus yaygınlaşmıştır.
Zira onlar, bulundukları her ortamda, insanları ıslaha davet ettiklerini
söyleyerek bağırıp çağırıyorlar. Yaptıkları, kendisini helake sürükleyecek olan
şeytanın davetinden farklı bir şey değil oysa. Şeytanın Hesap Günü ne
söyleyeceğini ise Mübarek Kur’an’da Allah (Azze ve Celle) bize bildiriyor:
” Zaten benim size karşı bir gücüm yoktu. Ben, sadece sizi (inkâra)
çağırdım, siz de benim davetime hemen koştunuz. O halde beni yermeyin,
kendinizi yerin.” (İbrahim Suresi -22 Ayet meali)
Dolayısıyla yıkımın nedenlerinin ne büyüğü, fesada davet edenlerdir.
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) “yöneticide
bir eğrilik görür ve bu da açığa çıkarsa, ona gereğini yapın” diye bir sözü
yoktur. Bilakis Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) “Onlara
hakkını verin ve siz de hakkınızı Allah’tan isteyin.” Diye buyurmuştur.
Resulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) eğitim metodu, asla,
bozgunculuk, zillet ve yaltakçılık üzerine olmamıştır. Resulullah,
(sallallahu aleyhi ve sellem) bilakis bu tür kötülüklerin insanlara bela
ve musibet getireceğini bildiğinden, eğitim metodunda birlikte hareket etme ve
bölünüp parçalanmama hususlarına yer vermiştir.
Günümüzde ise ne yazık ki birçok İslam ülkesinde, gazete, dergi ve başka
medya organlarıyla kötülükler yayılmaya çalışılmaktadır. Bütün bunları ise
Allah (Azze ve Celle) ve Resulünün (sallallahu aleyhi ve sellem)
emirlerine muhalif davranışlar münasebetiyle meydana gelmektedir.
Keşke insanlar, durumlarını düzeltmek için Allahu Teâlâ ve Resulullah’ın
(sallallahu aleyhi ve sellem) emirlerine sadık kalsalardı.
Nitekim Allah (Celle ve Âlâ) şöyle buyurmuştur:
“Şayet doğru yolda gitselerdi, onlara bol su verirdik.” (Cin Suresi 16.
Ayet meali)
Ülkemiz, Allah’a (Azze ve Celle) hamd olsun korunmaktadır. Bu, Allah’ın
bize olan bir lütfudur. Sonra bu saf akidenin bereketi ve şeriat ile
hükmedilmesi üzere kalınmasından dolayıdır. Bununla birlikte, şayet aramızda
yardımlaşma, yardımlaşmaya teşvik etme gibi sâlih ameller ve sâlih amellere
teşvik olmamış olsaydı aynı kötülüklerin bizim de başımıza gelmesinden
korkabilirdik. Zira birçok kötülük, ümmetleri yok etmektedir.
Peygamber Efendimiz, (sallallahu aleyhi ve sellem) azap indiği vakit
onu hak edenlerin de, etmeyenlerin de azaba duçar olacağını söylemiştir. Bu
genel bir hükümdür. Zeyneb Binti Cahş’ın (Allah ondan razı olsun) şöyle dediği
rivayet edilmiştir: “Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) yüzü
kıpkırmızı olmuş bir şekilde uykudan uyandı ve şöyle dedi: ‘Allah’tan başka
ilah yoktur. Yaklaşan şerden dolayı vay Arap’ın haline! Bugün Ye’cûc ve
Me’cûc’un seddinden şu kadar yer açıldı.” Süfyan, doksan ya da yüz ahit yaptı.
Denildi ki: ‘İçimizde iyiler olduğu halde helak olur muyuz?’ Dedi ki:
“Kötülükler çoğaldığı vakit, evet.”
Buradan kötülüklerin çoğalmasının herkesi helak edeceğini anlamaktayız.
Günümüzde, fesat yayma ve ona davet etme ile içgüdüleri kışkırtıp tahrik
etme arasında gidip gelen basında, radyo istasyonları ve televizyon kanalları
gibi ifsat organları yaygınlaştı. Bu yüzden insanlar, Allah’ın ipine sımsıkı
sarılmaya, insanı helaktan kurtaran, hayra delalet eden, bela, şer ve fitneye
karşı uyaran kitap ve sünnete geri dönmeye muhtaçtır. Ancak, insanların bir
kısmı ne yazık ki ya gaflette oldukları için günaha giriyorlar, ya da fesada,
dalalete ve daha fazlasına davet etmekte yarışıyorlar.
Ebu Zeyd dedi ki: Amr b. Ahtab: (Allah ondan razı olsun)” Allah’ın Resulü,
(sallallahu aleyhi ve sellem) bize sabah namazını kıldırdı, minbere çıktı
ve öğle vaktine kadar bize hutbe verdi. Sonra indi ve namaz kıldı. Ardından
minbere çıktı ve ikindi vaktine kadar bize hutbe verdi. Sonra indi ve namaz
kıldı. Sonra minbere çıktı ve güneş batıncaya kadar bize hutbe verdi. Bize olan
ve olup biten şeyleri haber verdi. Bizlere bildirdi ve ezberletti.
Peygamber Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) bu bağlamda
onlara haber vermiş olduklarının tamamı, ne yazık ki yanlış anlaşılarak fitneye
düşmelerine sebep olmuştur. Ancak, Allah’ın açık hikmeti, bu katılımcıların
tamamının korunmamasını gerektirmektedir. Zira insanların kendilerini koruma,
kendilerini güzel ifade etme ve sahih nakilde bulunma dereceleri farklıdır.
Nitekim ülkemizde meydana gelen bazı olaylar, kimi ülkelere isabet eden
fitnelerden dolayıdır. Bazı sapkın cemaatler dışarı çıkarak fitne bayrağı
kaldırmakta ve kendilerinin hakka davet ettiklerini sanmaktadırlar. Nitekim
batıl davetçilerden çoğunun hali bu şekildedir. Zira onlar, hak elbisesine
batılı giydiriyorlar ve bu şekilde, Ali’ye (r.a) karşı çıkan ve onu öldüren
Hariciler gibi aklı zayıf olanları aldatıyorlar. Oysa onlar kâfir olduklarından
dolayı Hz. Ali’ye (r.a) karşı çıktılar ama bu yaptıklarının İslam için bir
gayret olduğunu sandılar.
Aynı şekilde onlar, İslam’a olan düşmanlıklarından dolayı Osman’ı da (r.a)
şehit ettiler ve fakat bunun din için bir gayret ve onu koruma babından
olduğunu sandılar. Dolayısıyla yalnız iyi niyet, yeterli değildir.
O zaman, herhangi birinin yapmış olduklarının, sırf dini kıskanmasından
dolayı olduğunu iddia etmek yeterli değildir. Çünkü bu amel, saf ve parlak
sâlih bir amel olur. Bu yüzden insanların her düşünceyi sunmaları, Allahu
Teâlâ’nın kitabına ve Resulünün (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetine davet
etmeleri ve bu hususta da ilimde derinleşmiş olan âlimlere müracaat etmeleri
gerekir. Zira hak, bir nur ve bir ışıktır. Yanlı ve sapkın çağrılar ise bir
kasvet ve karanlıktır. Ancak herkes, karanlığı görmeyebilir ve kendisini
kuşatan kasveti ve tozu ayırt edemeyebilir. Zira o, saf bir imana, dini doğru
bir şekilde incelemeye ve Allahu Teâlâ ile Peygamberinden (sallallahu aleyhi ve
sellem) gelen şeyleri tazim etmeye muhtaçtır.
Ebu Zer’in (r.a) şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Allah’ın Resulü
(sallallahu aleyhi ve sellem) bana şöyle dedi: ‘Namazı vaktinden geciktiren ve
onun vaktini öldüren idareciler geldiği zaman ne yapacaksın?” Dedi ki: ‘Bana ne
emredersin?’ Dedi ki: ‘Namazı vaktinde kıl. Onlarla beraber kıldığın senin için
nafile olur.”
Nevevî (Allah ona rahmet etsin) şöyle dedi: “Bunun manası şudur,
üzerinizden farzı düşüren ilk vakitte namazınızı kılın. Sonra ilk vaktin
faziletini korumak, imamla kılınan namaza ve Müslümanların kelimesine muhalefet
etmemek için ne zaman namaz kılarlarsa onlarla birlikte siz de kılın.”
Ümmetlerin yok olmasının en büyük nedenlerin biri ihtilaf ve ayrılıktır.
Nitekim İslam’ın kalbinde İslam Devleti’nin çatırdaması, Allahu Teâlâ’nın
ipine sımsıkı sarılmanın bozulması nedeniyle olduğu gibi, şu an İslam ümmetinin
içinde yaşamış olduğu zillet de bu nedenden dolayı meydana gelmiştir. Zira
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “İyne
usulüyle alış verişte bulunur, sığırların peşine düşer, ziraata razı olur ve
cihadı da terk ederseniz, Allah size öyle bir zillet verir ki, dininize tekrar
rücu etmedikçe o zilleti kaldırmaz.” Karşılaştığımız her sorunda, Allahu
Teâlâ’nın kitabına ve Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetine
müracaat etmek, şer’î bir vaciptir.
Benzer şeyleri takip eden, Batı’nın sofralarında yetişen ve bâtıl ateist
düşüncelerle zehirlenen o kimseleri uyarmalıyız. Zira onların tamamı, ümmet
için bir ölümdür. Çünkü onlar, basit bir şekilde teşvik ettikleri hileler ve
üsluplarla, insanlara bâtılı süslü gösteriyorlar. Oysa onların şer’î ilimden
hiç bir payları yoktur. Dolaysıyla bizler, bizim için sorun olan şeyleri,
sahabe (r.a) ile onları güzellikle takip edenlerin metodu üzere yürüyen ilimde
derinleşmiş olan âlimlere götürmeliyiz.
Bu guruplar ümmetin arasında ortaya çıktıklarında, yapmış oldukları en
bariz rol, Müslümanların emir sahiplerinin iğrenç olduğu şeklindeki sözleri
çoğaltmak, onları küçük düşürmek, insanları onlara karşı çıkmaya davet etmek,
ülkeleri harabeye çevirmek, hurumatları çiğnemek, güven ve güvenliği yok
etmektir. Allah yardımcımız olsun.
Bu yüzden bütün insanların, herhangi bir şey akıllarına geldiğinde, her
hangi bir fikir dikkatlerini çektiğinde ya da yöneticilerinin hata ettiğini
sandıklarında, nefislerini ıslah etmeye gayret etmeleri ve düşüncelerini, kitap
ve sünnete rücu etmek suretiyle çoğaltarak, bu dinin usulüne müracaat etmeyi
artıran, ilimde derinleşmiş olan âlimlere götürmeleri gerekir.