Bu Blog içinde Ara

7 Nisan 2021 Çarşamba

Ümmetlerin yok olmasının en büyük nedenlerin biri ihtilaf ve ayrılıktır.

 Peygamber Efendimizin  (sallallahu aleyhi ve sellem) Fitneler Hakkındaki Uyarısı

Peygamber Efendimiz, (sallallahu aleyhi ve sellem) fitnelere karşı bizleri uyarmış ve bunların, ahir zamanda neredeyse tüm taife ve tüm evleri saracağını, Allah’ın koruduğu kimselerin korunacağını, Allahu Teâlâ’nın kitabına ve Peygamber Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetine tutunanların kurtulacağını bize bildirmiştir. Ayrıca menfi propagandalar ve batıl çağrılara uyanların, şeytani planları olan kişilerin kışkırtmasıyla aldatılabileceğini belirterek bize, Allah’ın -Celle ve Âlâ- ipine sımsıkı sarılmamızı emrettiğini açıklamıştır.

Zira Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Hep birlikte Allah’ın ipine (İslâm’a) sımsıkı sarılın.” (Âli İmran Suresi 103. Ayet meali)

Fitnelerin ve Allahu Teâlâ ile Resulünün(sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiklerine muhalif olan fikirlere, çağrıların çoğaldığı bu gün, ümmet, Peygamber Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem)  bizlere açıklamış olduğu kaideleri öğrenmeye çok daha muhtaçtır. Zira şerre çağıran bu insanların çabaları sonucunda, Allah’ın beldelerinde insanlar güvende yaşayamamaya başladı, birçok insanın kanı mubah kılındı, korku ve panik toplumun geneline yayıldı.

Eğer insanlar, Allahu Teâlâ’nın ve Resulünün(sallallahu aleyhi ve sellem) getirdikleriyle amel ederek, kendilerini Allah’a yakınlaşmaya ve O’nun razı olduğu şeyleri en güzel şekilde almaya gayret etmiş olsalardı, bu fitnelerden kurtulurlardı. Elli yıldır -ya da biraz daha fazla bir zamandır- dalalete çağrıda bulunanların canlandırdığı birçok husus yaygınlaşmıştır.

Zira onlar, bulundukları her ortamda, insanları ıslaha davet ettiklerini söyleyerek bağırıp çağırıyorlar. Yaptıkları, kendisini helake sürükleyecek olan şeytanın davetinden farklı bir şey değil oysa. Şeytanın Hesap Günü ne söyleyeceğini ise Mübarek Kur’an’da Allah (Azze ve Celle) bize bildiriyor:

” Zaten benim size karşı bir gücüm yoktu. Ben, sadece sizi (inkâra) çağırdım, siz de benim davetime hemen koştunuz.  O halde beni yermeyin, kendinizi yerin.” (İbrahim Suresi -22 Ayet meali)

Dolayısıyla yıkımın nedenlerinin ne büyüğü, fesada davet edenlerdir.  Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)   “yöneticide bir eğrilik görür ve bu da açığa çıkarsa, ona gereğini yapın” diye bir sözü yoktur. Bilakis Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)   “Onlara hakkını verin ve siz de hakkınızı Allah’tan isteyin.” Diye buyurmuştur. Resulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem)  eğitim metodu, asla, bozgunculuk, zillet ve yaltakçılık üzerine olmamıştır.  Resulullah, (sallallahu aleyhi ve sellem)  bilakis bu tür kötülüklerin insanlara bela ve musibet getireceğini bildiğinden, eğitim metodunda birlikte hareket etme ve bölünüp parçalanmama hususlarına yer vermiştir.

Günümüzde ise ne yazık ki birçok İslam ülkesinde, gazete, dergi ve başka medya organlarıyla kötülükler yayılmaya çalışılmaktadır. Bütün bunları ise Allah (Azze ve Celle) ve Resulünün  (sallallahu aleyhi ve sellem)  emirlerine muhalif davranışlar münasebetiyle meydana gelmektedir.

Keşke insanlar, durumlarını düzeltmek için Allahu Teâlâ ve Resulullah’ın  (sallallahu aleyhi ve sellem) emirlerine sadık kalsalardı.

Nitekim Allah (Celle ve Âlâ) şöyle buyurmuştur:

“Şayet doğru yolda gitselerdi, onlara bol su verirdik.” (Cin Suresi 16. Ayet meali)

Ülkemiz, Allah’a (Azze ve Celle) hamd olsun korunmaktadır. Bu, Allah’ın bize olan bir lütfudur. Sonra bu saf akidenin bereketi ve şeriat ile hükmedilmesi üzere kalınmasından dolayıdır. Bununla birlikte, şayet aramızda yardımlaşma, yardımlaşmaya teşvik etme gibi sâlih ameller ve sâlih amellere teşvik olmamış olsaydı aynı kötülüklerin bizim de başımıza gelmesinden korkabilirdik.  Zira birçok kötülük, ümmetleri yok etmektedir.

Peygamber Efendimiz, (sallallahu aleyhi ve sellem)  azap indiği vakit onu hak edenlerin de, etmeyenlerin de azaba duçar olacağını söylemiştir. Bu genel bir hükümdür. Zeyneb Binti Cahş’ın (Allah ondan razı olsun) şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) yüzü kıpkırmızı olmuş bir şekilde uykudan uyandı ve şöyle dedi: ‘Allah’tan başka ilah yoktur. Yaklaşan şerden dolayı vay Arap’ın haline! Bugün Ye’cûc ve Me’cûc’un seddinden şu kadar yer açıldı.” Süfyan, doksan ya da yüz ahit yaptı. Denildi ki: ‘İçimizde iyiler olduğu halde helak olur muyuz?’ Dedi ki: “Kötülükler çoğaldığı vakit, evet.”

Buradan kötülüklerin çoğalmasının herkesi helak edeceğini anlamaktayız.

Günümüzde, fesat yayma ve ona davet etme ile içgüdüleri kışkırtıp tahrik etme arasında gidip gelen basında, radyo istasyonları ve televizyon kanalları gibi ifsat organları yaygınlaştı. Bu yüzden insanlar, Allah’ın ipine sımsıkı sarılmaya, insanı helaktan kurtaran, hayra delalet eden, bela, şer ve fitneye karşı uyaran kitap ve sünnete geri dönmeye muhtaçtır. Ancak, insanların bir kısmı ne yazık ki ya gaflette oldukları için günaha giriyorlar, ya da fesada, dalalete ve daha fazlasına davet etmekte yarışıyorlar.

Ebu Zeyd dedi ki: Amr b. Ahtab: (Allah ondan razı olsun)” Allah’ın Resulü, (sallallahu aleyhi ve sellem)  bize sabah namazını kıldırdı, minbere çıktı ve öğle vaktine kadar bize hutbe verdi. Sonra indi ve namaz kıldı. Ardından minbere çıktı ve ikindi vaktine kadar bize hutbe verdi. Sonra indi ve namaz kıldı. Sonra minbere çıktı ve güneş batıncaya kadar bize hutbe verdi. Bize olan ve olup biten şeyleri haber verdi. Bizlere bildirdi ve ezberletti.

Peygamber Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem)  bu bağlamda onlara haber vermiş olduklarının tamamı, ne yazık ki yanlış anlaşılarak fitneye düşmelerine sebep olmuştur. Ancak, Allah’ın açık hikmeti, bu katılımcıların tamamının korunmamasını gerektirmektedir. Zira insanların kendilerini koruma, kendilerini güzel ifade etme ve sahih nakilde bulunma dereceleri farklıdır.

Nitekim ülkemizde meydana gelen bazı olaylar, kimi ülkelere isabet eden fitnelerden dolayıdır. Bazı sapkın cemaatler dışarı çıkarak fitne bayrağı kaldırmakta ve kendilerinin hakka davet ettiklerini sanmaktadırlar. Nitekim batıl davetçilerden çoğunun hali bu şekildedir. Zira onlar, hak elbisesine batılı giydiriyorlar ve bu şekilde, Ali’ye (r.a) karşı çıkan ve onu öldüren Hariciler gibi aklı zayıf olanları aldatıyorlar. Oysa onlar kâfir olduklarından dolayı Hz. Ali’ye (r.a) karşı çıktılar ama bu yaptıklarının İslam için bir gayret olduğunu sandılar.

Aynı şekilde onlar, İslam’a olan düşmanlıklarından dolayı Osman’ı da (r.a) şehit ettiler ve fakat bunun din için bir gayret ve onu koruma babından olduğunu sandılar. Dolayısıyla yalnız iyi niyet, yeterli değildir.

O zaman, herhangi birinin yapmış olduklarının, sırf dini kıskanmasından dolayı olduğunu iddia etmek yeterli değildir. Çünkü bu amel, saf ve parlak sâlih bir amel olur. Bu yüzden insanların her düşünceyi sunmaları, Allahu Teâlâ’nın kitabına ve Resulünün (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetine davet etmeleri ve bu hususta da ilimde derinleşmiş olan âlimlere müracaat etmeleri gerekir. Zira hak, bir nur ve bir ışıktır. Yanlı ve sapkın çağrılar ise bir kasvet ve karanlıktır. Ancak herkes, karanlığı görmeyebilir ve kendisini kuşatan kasveti ve tozu ayırt edemeyebilir. Zira o, saf bir imana, dini doğru bir şekilde incelemeye ve Allahu Teâlâ ile Peygamberinden (sallallahu aleyhi ve sellem) gelen şeyleri tazim etmeye muhtaçtır.

Ebu Zer’in (r.a) şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Allah’ın Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) bana şöyle dedi: ‘Namazı vaktinden geciktiren ve onun vaktini öldüren idareciler geldiği zaman ne yapacaksın?” Dedi ki: ‘Bana ne emredersin?’ Dedi ki: ‘Namazı vaktinde kıl. Onlarla beraber kıldığın senin için nafile olur.”

Nevevî (Allah ona rahmet etsin) şöyle dedi: “Bunun manası şudur, üzerinizden farzı düşüren ilk vakitte namazınızı kılın. Sonra ilk vaktin faziletini korumak, imamla kılınan namaza ve Müslümanların kelimesine muhalefet etmemek için ne zaman namaz kılarlarsa onlarla birlikte siz de kılın.”

Ümmetlerin yok olmasının en büyük nedenlerin biri ihtilaf ve ayrılıktır.

Nitekim İslam’ın kalbinde İslam Devleti’nin çatırdaması, Allahu Teâlâ’nın ipine sımsıkı sarılmanın bozulması nedeniyle olduğu gibi, şu an İslam ümmetinin içinde yaşamış olduğu zillet de bu nedenden dolayı meydana gelmiştir. Zira Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “İyne usulüyle alış verişte bulunur, sığırların peşine düşer, ziraata razı olur ve cihadı da terk ederseniz, Allah size öyle bir zillet verir ki, dininize tekrar rücu etmedikçe o zilleti kaldırmaz.” Karşılaştığımız her sorunda, Allahu Teâlâ’nın kitabına ve Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetine müracaat etmek, şer’î bir vaciptir.

Benzer şeyleri takip eden, Batı’nın sofralarında yetişen ve bâtıl ateist düşüncelerle zehirlenen o kimseleri uyarmalıyız. Zira onların tamamı, ümmet için bir ölümdür. Çünkü onlar, basit bir şekilde teşvik ettikleri hileler ve üsluplarla, insanlara bâtılı süslü gösteriyorlar. Oysa onların şer’î ilimden hiç bir payları yoktur. Dolaysıyla bizler, bizim için sorun olan şeyleri, sahabe (r.a) ile onları güzellikle takip edenlerin metodu üzere yürüyen ilimde derinleşmiş olan âlimlere götürmeliyiz.

Bu guruplar ümmetin arasında ortaya çıktıklarında, yapmış oldukları en bariz rol, Müslümanların emir sahiplerinin iğrenç olduğu şeklindeki sözleri çoğaltmak, onları küçük düşürmek, insanları onlara karşı çıkmaya davet etmek, ülkeleri harabeye çevirmek, hurumatları çiğnemek, güven ve güvenliği yok etmektir. Allah yardımcımız olsun.

Bu yüzden bütün insanların, herhangi bir şey akıllarına geldiğinde, her hangi bir fikir dikkatlerini çektiğinde ya da yöneticilerinin hata ettiğini sandıklarında, nefislerini ıslah etmeye gayret etmeleri ve düşüncelerini, kitap ve sünnete rücu etmek suretiyle çoğaltarak, bu dinin usulüne müracaat etmeyi artıran, ilimde derinleşmiş olan âlimlere götürmeleri gerekir.