Hadis ilmi iki kısma ayrılır: rivayet olarak hadis ilmi ve dirayet olarak hadis ilmi
1- Rivayet olarak hadis ilmi: Bu ilim Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem'e nispet edilen rivayet ve nakilleri kapsar. Bu rivayet ve nakiller, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in söylediği sözleri, yaptığı işleri, takrirlerini veya sıfatlarını yani bi'setten önceki ve sonraki sîretini içermektedir.
Hadis Usûlü
Muhtasaru Nasihati Ehli'l-Hadis - Hatib el-Bağdadi
el-Hatib
Ebu Bekr Ahmed ibni Ali ibni Sabit el-Hafız (463/1071) dedi ki:Özel olarak
hadisçi, genel olarak (öğrenim çağındaki) her kişi için kaleme aldığım bu risaledeki sözlerimi hadisçiye öğüt olsun
diye (onu) korumak maksadıyla söyledim. Sözlerimin özü;
1- Hadis öğrencisinin, bilgisizlik sebebiyle, her nasılsa dost edinmiş
olduğu fazilet (ilim) ehline yaraşır
hiçbir vasfı bulunmayan kişilerden derhal ayrılması; Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)in hadislerini yazmak, toplamak... gibi vaktinin çoğunu alan ve ömrünün büyük bir
kısmını hasrettiği konuya, bir iyice dikkat etmesi, önem vermesi;
helalini-haramını, hassını-ammını, farzını-mendubunu, mübahını-mekruhunu,
nasihini-mensuhunu ve bunların dışında kalan öteki bilim dallarını öğrenmesine
vesile olacak bir ilmi seviyeyi öğrenme çağını geçirmeden, imkanları yitirmeden
kazanmasını tavsiye (etmekten
ibaret)dir.
Nitekim
İmam Şafi'i (204/819), "Baş olmadan önce ilim öğren. Reis oldunmu ilim
öğrenmeye artık imkan bulamazsın", demiştir.
Ebu
Muhammed el-Mervezi (293/905) de: "Toprak, ıslaklığını koruduğu sürece
şekillendirilebilir", demiştir. Bu söz, ilmin gençken elde edilmesi
gereğini açıkca ifade eder.
Emiru'l-Mü'minin
Ömer ibni el-Hattab (23/643) de şöyle
demiştir: "Başa geçip yönetici olmadan önce ilim öğreniniz."
Ömer
(radiyallahu anh), yöneticiliğin özelliğinden ötürü, başa geçmeden önce ilimde
derinleşmeyi teşvik etmiştir. Yoksa, Ashabı Kiram'ın yaşlılıklarında da ilim
tahsil ettikleri bilinmektedir. Bu, hiçbir zaman ayıp değildir.
Ebu
Ubeyd (224/839), Ömer (radiyallahu anh)ın bu sözünü şöyle açıklamıştır: Ömer,
"küçükken, büyüyüp sorumluluk almadan önce ilim öğreniniz, yaşlandıktan
(ya da sorumluluk yüklendikten) sonra ilim öğrenmeye utanırsınız ve yaşça
kendisinden küçüklerden ilim öğrenmeye mahkum yaşlı cahiller olarak kalırsınız.
Bu ise, sizi geriletir", demek istemiştir.
Bu,
malumunuz olan şu söze ne kadar uygun düşmektedir. "Toplumlar ilmi
yaşlılarından aldığı sürece hayr üzere devam ederler. İlim için Esağire
(küçüklere) gitmek zorunda kaldılar mı helak olmuşlardır." Bu sözde
gençlerin alim olması değil, yaşlıların cahil kalmış olmaları tenkid
edilmektedir.
Ebu
Ubeyd, Esağir kelimesi hakkında bir başka yorum daha yapmış ve Abdullah İbni
Mübarek (181/797)in Esağiri "Bidatçılar" olarak anladığını
nakletmiştir.
Ebu
Ümeyye el-Cumahi de dedi ki, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)e
Kıyametin alametleri soruldu, o (sallallahu aleyhi ve sellem): "İlmin
Esağir (küçükler) katında aranması Kıyamet alametlerindendir",
buyurdu.
Abdullah
İbni Mesud (radiyallahu anh)dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "İnsanlar
ilmi yaşlılarından ve bilginlerinden aldıkları müddetçe hayr ve huzur içinde
yaşarlar. Ama ilmi gençlerinden ve şerirlerinden almaya kalktılar mı helak
olmuşlar demektir."
İbni
Kuteybe (276/889) demiştir ki: "İnsanlar ilmi yaşlılarından aldıkları
müddetçe hayr üzere yaşamaya devam edecekler sözünden maksat, alimleri gençleri
değil de yaşlıları olduğu sürece toplumlar hayr üzere yaşarlar, demektir. Zira
yaşlılarda, gençliğin çıkar sağlama hırsı, hiddeti, acelesi, sefahati görülmez.
Tecrübe ve ilim tam yerleşmiştir. Bilgisine şüphe arız olmaz ve kendisine istek
ve arzuları hakim olamaz. Tamamı onu doğrudan saptırmaz. Şeytan yaşlıları,
gençler gibi baştan çıkaramaz. Yaşla birlikte vakar, celalet ve heybetin
ağrılık kazandığı açıktır. Genç(ler) ise böyle değildir. Yaşlıların kendisinden
emin bulundukları birtakım tehlikeler gençler için (daima) sözkonusudur.
Yukarıda işaret edilen tehlikeli durumlar içinde bir genç fetva verdi mi hem
sapmış hem de saptırmış olur."
2- (Hadisçi) sadece bir ravi ve muhaddis olmakla kalmamalıdır.
Ali
ibni Musa er-Rıza (203/818) cedleri yoluyla Rasulullah (sallallahu aleyhi ve
sellem)in şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "(Hadisi) bilenler olunuz,
nakledenler değil! Yorumunuz bildiğiniz bir hadis, (anlamadan) rivayet
ettiğiniz bin hadisten (sizin için) daha faydalıdır."
Rebi
ibni Süleyman, Şafiiden işittim dedi: İlmi üstün körü (sebep ve sonuçlarını
araştırmadan) öğrenen kişilerden bahsediyordu, dedi ki: "Bunlar
geceleyin bir yük odun toplayıp yüklenen kişiye benzer. Belki odunlar arasında
bir yılan vardır da farkına varmadan onu sokuverecek." Rebi ibni
Süleyman ilave etti: "Bu sözüyle Şafii, delil sormayan, nereden alındığını
araştırmayan kişileri kasdetmiştir."
Ebu
Bekr Muhammed ibni Hasan dedi ki: Bilginlerden birine: "Edeb ne zaman
zararlı hale gelir diye sordular. O da: Rivayetlerin çoğalıp anlayışın azaldığı
zaman", cevabını verdi.
Kadı
Ebul-Ala Muhammed ibni Ali el-Vasıti (431/1039), Ebul-Hasen Muhammed ibni Cafer
et-Temimi el-Kufinin şöyle dediğini nakletti: Ebul-Abbas ibni Akkar, birgün
kendisine bir hadis sorulduğunu, kendisinin de: "Bu (ve benzeri)
Hadis(leri rivayeti) azaltın. Zira Tevili bilinmeden bu tür hadisleri rivayet
doğru değildir" dediğini bize anlattı.
Ömer
(radiyallahu ah) şöyle buyurmuştur: "Toplumların Salah (dirlik) ve
Fesat (bozgun) zamanlarını anladım: İlim gençlerde olur da yaşlılar onlara
karşı koymak isterlerse bozgun; ilim yaşlılarda olur gençler de onlara uyum
gösterirlerse her iki grup da doğru yolda devam ederler (bu da dirlik
zamanıdır). Eğer yaşlı birine Allahtan hidayet erişir de kendisini zorlayan
biri bulunmadığı halde genç bir fakihe herhangi bir konuyu sorarsa, fakih de
adamın gençliğindeki acziyeti yüzüne vurur ve meseleyi öğretmekte ihmal
gösterirse işte o zaman adam fakihe kızacak fakat geçmişteki ihmalinden dolayı
da pişman olarak oradan ayrılacaktır."
Muhammed
ibni Ubeyd şöyle demiştir: Uzun sakallı bir adam Ameş (148/765)e gelerek
çocukların bile ezbere bildiği bir soru sordu. Ameş başını kaldırıp adamın
yüzüne şöyle bir baktı ve sonra: "Şunun bir, dört bin hadisi
ezberleyecek saçına sakalına bakın, bir de sorduğu soruya!.. Çocuk sorusu!.."
dedi.
3- Bilmeli(sin) ki, çok hadis yazma ve rivayet etmekle kişi fakih
olamaz.Ancak kişi hadisin manalarını anlamaya çalışmak ve üzerinde derin ve
etraflıca düşünmekle anlayışını geliştirebilir.
Kardeşi
Ebu Uveysin oğulları Ebu Bekr ve İsmaile Malik ibni Enes (179/795) şöyle
demiştir: "Görüyorum ki siz ikiniz hadisle meşgul olmayı seviyor ve
istiyorsunuz. Evet, dediler. Eğer hakikaten hadisten yararlanmak ve Allahın
sizi faydalandırmasını istiyorsanız, hadisin rivayeti ile az meşgul olun ve
fakat hadisi anlamaya çalışın!.."
Ameş
(148/765) de şöyle demiştir: Hadis okudum, öğrendim. "Şayet bir
toplulukta bulunuyorsam, onlara fetva verebilirim dedim. Dediğim oldu bir
cemaatte bulundum. İlk sordukları bilmediğim bir konuydu!.."
Hallal,
Ebu Amr Ahmed ibni Muhammed ibni Suheylin şöyle dediğini nakletmiştir:
Alimlerden biri (ki ibni Hallal, ismini unuttum diyor), bana anlattı ki: Bir
kadın Yahya ibni Muayk, Ebu Hayseme ve Halef ibni Salimin bulunduğu hadis
müzakere edilen bir meclise rastladı. "Rasulullah (sallallahu aleyhi ve
sellem) şöyle buyurmuştur", "şunu falan rivayet etti",
"bunu falandan başkası rivayet etmiştir" gibi sözleri bir süre
dinleyen kadın: Hayz halindeyken kadın cenaze yıkayabilir mi, diye bir soru
sordu. Hiçbiri cevap veremedi. Birbirlerine bakışmaya başladılar. Bu sırada Ebu
Sevr gözüktü. Kadına: Sen şu geleni (Ebu Sevr) yakala dediler. Kadın iyice
yaklaşmış olan Ebu Sevre yöneldi ve sorusunu sordu. O (Ebu Sevr): Evet
yıkayabilir çünkü Aişe (radiyallahu anha)dan Kasımın rivayet ettiği hadiste
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Aişe (radiyallahu anha)ya: "Senin
Hayzın elinde değil ki" Müslim buyurmuştur.
Yine
Aişe (radiyallahu anha): "Hayızlı olduğum halde, ben Rasulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)in saçlarını yıkar, tarardım" Buhari;
Müslim buyurmuştur.
"Hayz
halindeyken dirinin saçları taranır, yıkanırsa ölü haydi haydi yıkanır."
Bunun üzerine anılan üç kişi: "Evet, onu falan rivayet etmiştir",
"onu bize falan nakletti", "o şu kanalla da bilinir", diye
rivayet tariklerini sayıp dökmeye başladılar. Kadın dayanamadı: "Daha
önce aklınız neredeydi!.," diye onlara çıkıştı.
4- Muhalifler en çok, hadisçilerin usulu fıkhı, sünenlerin ihtiva
ettiği delilleri ve asıl konularını bilmediklerini dillerine dolamaktadırlar.
Binaenaleyh hadisçi, bunları derinlemesine bildiği zaman, tenkitçi ağızlardan
korunacak, göz ve gönüllerde yer tutacak, tan ve teşni etmek isteyenler de
kendisinden çekineceklerdir.
Veki
ibni el-Cerrah (197/812) şöyle demiştir: Birgün yolda Ebu Hanife rastladı.
"Hadis yazmayı bıraksan da fıkıh öğrensen daha faydalı olmaz mı",
dedi, ben de: "Hadis bütün fıkhı ihtiva etmiyor mu", dedim. "O
halde, kocası inkar ettiği halde haml iddia eden kadın hakkında ne
dersin", dedi. Bana Abbad ibni Mansur, İkrimeden o da İbni Abbas
(radiyallahu anh)dan rivayet etti ki: "Rasulullah (sallallahu aleyhi ve
sellem) haml iddiası halinde lian yaptırırdı" Ahmed, Müsned, dedim. Bunun
üzerine Ebu Hanife beni terketti, gitti. Ve bu olaydan sonra, beni nerede görse
yolunu değiştiridi.
Ali
ibni Haşrem de şöyle dedi: Çok defalar Vekiden duymuşumdur, o şöyle derdi:
"Ey gençler, hadisin fıkhını öğreniniz. Şu bir gerçektir ki, siz
Fıkhul-Hadisi iyi bilirseniz, Ehli Rey size galib gelemez."
Yine
Ali ibni Haşrem el-Mervezi, Veki'i hadisçilere şunları derken işittim demiştir:
"Eğer siz hadisleri tefekkuh eder ve hadisi iyi bilirseniz, rey ehli
size galib gelemez. Ebu Hanifenin ihtiyaç duyup da bir görüş ortaya koyduğu
herhangi bir konu yoktur ki biz o konuda hadisten en az bir bab rivayet etmiş
olmayalım."
5- (Hadisin) fıkhını tahsil eden kişi için, müşkil meselelerde müracaat
edebileceği, ictihad yollarını, sıhhat ve fesadı tanıtıcı hususları kendisinden
öğreneceği ders veren bir hoca mutlaka gereklidir.
Süleyman
ibni Şeyh, Küfeli biri bana şunu anlattı, dedi: Ebu Hanifeye Mescidde bir
grubun fıkıh mütaala ettiği haber verildi. Ebu Hanife: "Bir başları (hoca)
var mı", dedi. "Hayır", dediler. Bunun üzerine Ebu Hanife:
"Onlar asla birşey öğrenemezler!.," dedi.
İbrahim
ibni İshak ez-Zuhriye isnad ile Ebu Nuaymın şöyle dediği nakledilir: Ben Zufere
gelir-giderdim. (Birgün) o köşesinde elbisesine bürünmüşken bana: "Ey
şaşı, gel! Sana görmediğin duymadığın biçimde şu senin hadislerini
değerlendireyim", dedi. Sonra da: "bununla amel olunur",
"bununla asla", "şu ise şu nedenle nasih, bu mensuhtur"
diye tasnif etti.
Ubeydullah
ibni Amr (180/796) şöyle dedi: Ameşe bir adam geldi ve bir soru sordu. Ebu
Hanife de orada bulunmaktaydı. Ameş, "Ey Numan (Ebu Hanife), bu mesele
hakkında görüşünü söyle!" dedi. O da (Ebu Hanife) söyledi. Bu defa Ameş:
"Sen bunu nereden çıkardın", dedi. Ebu Hanife de: "Senin bize
rivayet ettiğin hadisten", dedi. Ameş: "Evet, doğru! dedi. Biz
eczacı, siz doktorlarsınız!.."
Bir
başka rivayette ise olay şöyle nakledilir: Ebu Hanife, Ameşin yanındadır. Ameş
birtakım meseleler sorar. Ebu Hanife cevaplandırır. Ameş: "Sen bunları
nereden çıkarıyorsun", deyince Ebu Hanife: "İbrahimden şöyle, Şabiden
böyle, sen rivayet ettin bize", der. Bunun üzerine Ameş de: "Ey
fakihler siz doktorsunuz, biz ise eczacı!.." der.
Atiyye
ibni Numan anlattı: Babam bana (şu olayı) nakletti, dedi ki: Ben, Şube ibni
Haccac (160/766)ın yanındaydım. Bir ara, bana: "Ey Eba Muhammed, sana zor
bir mesele gelse, bizden başka kime sorabilirsin", dedi. Ben kendi
kendime: "Bu kendini beğenmiş biri", dedim. Sonra: "Ey Eba
Bistam, hallettiğiniz sürece sorular sana ve arkadaşlarına yöneltilir",
dedim. Çok geçmeden bir adam çıkageldi ve: "Ey Eba Bistam, bir adam bir
başkasının tam tepesine vurdu, adamın koklama duyusunun tahrib olduğu iddia
olunuyor (ne dersin?)" Şube, sağla solla meşgul olmaya başladı. Ben adama
ısrar etmesi için işaret ettim (adam da ısrar etti). Bunun üzerine Şube bana
döndü (biraz önceki iddiasından pişman olduğunu ima ederek): "Ey Eba
Muhammed, zalime zulüm ne ağır cezadır (büyük konuştum, susturuldum). Evet, vallahi
bu konuda ben birşey bilmiyorum. Buna sen cevap ver", dedi. "Adam,
sana soruyor niçin ben cevap vereyim", dedim. "Kabul et ki, bunu ben
sana sordum", dedi. Bunun üzerine ben: "Evzai ve Zubeyriyi şöyle
derlerken dinledim: Hardal bir iyice dövülür, inceltilir sonra koklatılır. Eğer
aksırırsa, yalan söylemiştir yok aksırmazsa doğru söylemiştir", dedim.
Şube: "Onu bize, Bakıyye rivayet etmiştir. Vallahi koklama duyusu tahrib
olmuş kişi asla aksırmaz", dedi.
Hadis İlmi
Hadis ilmi iki kısma ayrılır: rivayet olarak hadis ilmi ve dirayet
olarak hadis ilmi
1- Rivayet olarak hadis ilmi: Bu ilim Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem'e nispet edilen rivayet
ve nakilleri kapsar. Bu rivayet ve nakiller, Rasulullah sallallahu aleyhi ve
sellem'in söylediği sözleri, yaptığı işleri, takrirlerini veya sıfatlarını yani
bi'setten önceki ve sonraki sîretini içermektedir.
Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem'in huzurunda bir iş yapıldığında veya bir söz
söylendiğinde Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in karşı çıkmamasına
"Takrir" denilir. Sahabe ve tabiine nispet edilen nakiller de hadis
rivayeti ilminin kapsamındadır.
Bu konuda yazılan eserler:
Hadislerin
ilk tedvininden itibaren yazılan eserler Rivayetü'l-Hadis ilmine ait eserler
kabul edilir. İbnu Şihab'dan sonra İbnu Cureyc (Mekke'de), el-Evzai (Şam'da),
Süfyanu's-Sevri (Kufe'de), Hammad b. Seleme (Basra'da) hadisleri ilk tedvin
edenler sayılır. Sonraları bunların eserlerine el-Kutubu Sitte ashabının
eserleri de eklenmiştir.
2- Dirayet olarak hadis ilmi: Bu ilme, "Hadis Usulü ilmi", "Hadis Rivayeti Usulü
İlmi", "Hadis Istılahları İlmi" veya "Eser Ashabının
Istılahları İlmi" de denir.
Hadis
Istılahları İlminin meşhur olan tarifi şudur: Hadis metni ve isnadının
durumlarının bilindiği kaidelerin ilmidir.
Dirayetü'l-Hadis
ilmi, çeşitli eserlerde tasnif edilerek yazılmış hadisler hakkında kabul veya
red hükmünü verebilmek için, onları değişik yönleriyle ele almaktadır. Bu ilmin
konusu kısaca, kabul veya red yönünden hadisler ve ravileridir.
Cerh ve Ta'dil İlmi:
Cerh
ve ta'dil hadis ravilerini eleştirerek onların özel hayatlarında ve hadis
rivayetinde kusur ve ayıp sayılan hallerini ya da güvenilir olduklarını açığa
çıkarmak demektir. Cerh ve ta'dil ilmi ravilerde hadis rivayetinde kusur
sayılan bazı hallerin bulunup bulunmadığını araştıran ilimdir. Sahabeden
itibaren bütün hadis râvîlerinin doğruluk ve güvenirlik durumlarının
incelendiği bir ilim dalıdır. Genellikle râvîler isimlerine ve künyelerine göre
alfabetik bir tarzda sıralanır ve her birinin hayatı, kimlerden hadis rivâyet
ettiği, kimlere hadis naklettiği, râvîler arasındaki yeri, adâlet ve zabt
yönünden durumu, kendisi hakkında hadis münekkidlerinin görüşü teknik
tâbirlerle ifade edilir.
Sened ve Metin:
Sened: Hadisin ilk
kaynağına kadar ulaşan yolu teşkil eden raviler zincirine denir. Buna
"tarik" ve "vecih" de denilir.
Metin: Hadisin, isnadının
son bulduğu yerden başlayan kısmıdır.
İsnad: Bir hadis veya
haberi söyleyenine nispet etmeye isnad denir. Bazen isnada; sened, bazen da
senede isnad denir. Bunlar eş anlamlı kelimelerdir.
Abdullah
b. Mubârek (ö. 81/797) "İsnâd dindendir, eğer isnâd olmasaydı herkes
dilediği sözü söylerdi" demiştir. Müslim, (Mukaddime, 1 , 12).
Örnek:
Buhari dedi ki: "Bize, Ebu Muaviye tahdis etti, o el-A'meş'ten, o Zeyd b.
Vehb ve Ebu Zabyan'dan, ikisi Cerir b. Abdillah radıyallahu anh'den rivayet
etti, dedi ki: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez." Buhari (7376).
Ebu
Muaviye'den Cerir b. Abdillah radıyallahu anh'e kadar gelen ravilere
"sened" denilir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in:
"İnsanlara merhamet etmeyene..." diye başlayan sözüne de
"metin" denilir.
Bir
hadîs esas itibariyle metni yani, metinde ifâde ettiği mâna ve hükümler
sebebiyle kıymet taşır. Hadîsten esas maksad bu hükümlerdir. Ancak unutmamak
gerekir ki, muhaddisler açısından hadîsin sened kısmı en az metin kısmı kadar
değerlidir. Hatta senedin ehemmiyeti metinden önce gelir. Zîra bir metni
"hadîs" yapan, o hususta sonraki İslâm nesillerine kanaat veren,
senettir. Hadîste sened olmasaydı o, hadîs olmaktan çıkar, sıradan bir
"söz" olurdu.
İbn
Hazm bu konuda şöyle der: "Hadisin Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'e
varıncaya kadar muttasıl bir şekilde rivayet edilmesi, Allah'ın yalnız
müslümanlara has kıldığı bir sistemdir. Her ne kadar yahudilerde isnâda benzer
rivayet şekilleri mevcut ise de, bunlar vasıtasıyla Musa aleyhi's-selâm'a
yaklaşmaları bizim Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'e yaklaşmamız gibi
değildir. İsnâd bizi tabiûn ve sahabe vasıtasıyla Nebî sallallahu aleyhi ve
sellem'e yaklaştırdığı halde, onları Musa aleyhi's-selâm'dan otuz asır
sonrasına kadar götürebilmiştir. Hristiyanlarda ise talâkın haramlığı ile
ilgili bir haber dışında isnâdla gelen hiç bir haber mevcut değildir."
Hadis, Sünnet, Haber ve Eser
Hadis: Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem'e nispet edilen söz, fiil, takrir ve
O'nun
kişisel özellikleri için kullanılan ifadedir.
Bazı
âlimlere göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in fizyonomik özellikleri
ile Hira Mağarasında ibadete çekilmesi gibi peygamberlik öncesi davranışları da
hadisin tarifine girer.
Sünnet: Lügatte yol
demektir. Istılahta Sünnet ile Hadis kelimeleri eş anlamlı kelimelerdir. Sünnet
kelimesi başlangıçta "Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'in fiili" anlamında,
hadis de "Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'in sözü" anlamında
kullanılmışsa da sonraları sünnet, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'in sözle
veya fiille açıktan gördüğü ya da duyduğu olayları susarak onaylamak suretiyle
zımnen yaptığı açıklamaların tamamını anlatan terim olmuştur.
Sünnet
aynı zamanda, sahabelerin Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'e nisbet ederek
rivayet ettikleri haberleri de kapsamaktadır. Kısaca 'Sünnet', Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem'e ait sözlere, fiillere ve O'na ait olaylara verilen genel
isimdir. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'e ait olduğu kesinleşen 'Sünnet'
dinin kaynağıdır, müslümanları bağlar. Bunun böyle olduğu hem Kur'an'da, hem de
hadislerde belirtilmiştir;
"Kim
Rasul'e itaat ederse, Allah'a itaat etmiş olur." (Nisa: 80)
"Peygamber
size neyi verdiyse alın ve size neyi yasakladıysa ondan sakının. Allah'tan
hakkıyla ittika edin (çekinin), çünkü Allah'ın azabı çetindir." (Haşr: 7)
Bu ve benzeri âyetler bunu göstermektedir
Haber: Lügatte, inşa
kelimesinin zıddıdır. Söz, ya haberdir ya da inşa. Haber, sözü söyleyen için
"sözünde doğrudur" veya "yalancıdır" denmeye elverişli
söze; inşâ ise, sözü söyleyen için "sözünde doğrudur" veya
"yalancıdır" denmeye elverişli olmayan söze denir.
Hadisle
eş manalıdır; hadis demektir ve Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, sahabe
ve tabiûndan nakledilen rivayetlere denir.
Bu
tarife göre haber, hadisten daha geniş kapsamlı sayılmıştır. Zira hadis, sadece
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'le ilgili rivayetler olduğu halde,
haberin kapsamına hadislerle birlikte sahabe ve tâbi'ûndan, hatta daha
sonrakilerden nakledilen rivayetler de dâhildir. Hadis, Haberden daha özeldir.
Bütün hadisler, haberdir. Ancak bütün haberler, hadis değildir.
Eser: Sahabeden ve
onlardan sonrakilerden gelen sözlere denilmiştir. Sahabe ve tabiin'in sözüne
eser ismi verilmesi, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in sözüne de haber
denilmesi münasip olur.
Kudsî Hadis
Temizlik
ve kusurdan uzaklık anlamındaki "Kuds" kelimesine nispet edilerek
"kudsî hadis", ilaha nispet edilerek "ilahî hadis" ve Rabbe
nispet edilerek; "Rabbânî Hadis" de denilir.
Istılah anlamı olarak;
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in Kur'an haricinde Rabbine isnad ettiği
sözlerdir.
Örnek: "Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu; "Allah Teâla buyuruyor ki: Ey
kullarım! Ben kendime zulmü haram kıldığım gibi sizin üzerinize de haram
kıldım, birbirinize zulmetmeyiniz." Veya sahabenin şu sözü gibi;
"Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Rabbinden rivayet ederek buyurdu
ki..."
KUDSİ HADİS İLE KUR AN I KERİM ARASINDAKİ FARK
*
Kur'an-ı Kerim, kudsi hadislerde bulunmayan bazı özeliklerle ayrılmıştır. İşte
bu özellikler, Kur'an-ı Kerim ile Kudsî Hadis arasındaki farkı belirler.
*
Kur'an-ı Kerim ebedi bir mucizedir. Zamanların geçmesiyle hem lafız hem de mânâ
olarak bozulma ve değiştirilmeden muhafaza olunmuştur, bütün kelimelerinde,
harflerinde ve üslubunda, lafzı mütevatirdir. Kudsî hadisin ve diğer hadislerin
ise yalnız mânâsı korunmuştur.
*
Kur'an-ı Kerim'in manasıyla rivayeti haramdır. Lafızlarıyla nakli zorunludur.
Kudsî hadis böyle değildir.
*
Kur'an-ı Kerim, namazlarda okunur, kudsî hadis namazlarda okunmaz.
*
O, Kur'an diye isimlendirilmiştir ve kıraati ile kulluk yapılır. Her bir
harfine on sevap vardır. Kudsî hadisler böyle değildir.
*
Kur'an-ı Kerim'in hem lafzı ve hem de manası Allah katındandır. Kudsi hadisin
ise yalnız anlamı Allah katındandır.
Kudsi Hadis ile Diğer Hadisler Arasındaki Fark:
*
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in dinî hüküm içeren hadisleri vahiy
kaynaklıdır. Ancak bunlar doğrudan Allah Azze ve Celle'ye nispet edilmediği
için kudsi hadislerden farklı değerlendirilmiştir. Kudsi hadisler haricinde
dînî hüküm içeren hadisler, ya mânâ olarak Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'e
vahyedilmiştir, yahut Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'in içtihadı vahyin
kontrolünde olduğundan hükmen vahiy konumundadır. Mükellefler üzerindeki
bağlayıcılığı açısından Kur'an ayeti, kudsi hadis ve diğer hadisler arasında
fark yoktur.
Kabul ve Red Açısından Hadisler
Nebevî hadisler makbul ve merdud olarak ikiye ayırmışlardır:
Makbul: Bu hadisi rivayet
edenlerde kabul şartları bir araya gelmiştir. Bu sebepten onların naklettiği
hadis makbul görülmüştür.
Merdud: Bu hadisi rivayet
edenlerde kabul şartları tamamlanmamıştır. Bu sebepten onun naklettiği hadisler
reddedilmiştir.
Sahih
ve hasen hadislere "makbul" ismi verilir. Zayıf ve uydurma hadislere
de "merdud" denir.
Sahih: Adalet ve zabt
sahibi ravilerin kesiksiz isnadla birbirlerinden rivayet ettikleri şaz ve
illetli olmaktan uzak hadislere denir.
Hükmü; Sahih Hadis,
Akidede, hükümlerde ve bunların dışındaki konularda delil olarak kullanılır ve
onunla amel etmek gerekir.
Hasen: Adalet şartına
sahip olmakla beraber zabt yönünden, sahîh hadîs râvilerinin derecesine
ulaşamayan kimselerin, muttasıl isnâdla rivâyet ettikleri şâz olmayan ve illet
taşımayan hadîslere hasen hadis denilir.
Hükmü: Kendisiyle delil
getirme ve amel edilmesi bakımından sahih gibidir. Bir sahih hadisle bir hasen
hadis çeliştiği zaman, sahih hadis öne geçer, tercih edilir. Çünkü sahih hadis,
rütbe olarak hasenden yüksektir..
* Âlimlerin: "Bu
bâbta bundan daha sahîh hadîs yoktur" sözü, o hadîsin sıhhatini
gerektirmez. Bundan maksad, bu babda onun diğer rivayetlere nazaran en sahîh
olduğunu ifade etmektir. Âlimler bu sözden umumiyetle bu manayı kastederler.
* Ceyyid: Sahîh anlamında
kullanılır. Ancak, bazıları, hasen li-zâtihi mertebesinden yükselmiş olmakla
beraber sahîhlik kazanmasında tereddüt edilen hadis için ceyyid demiştir. Kavi:
Ceyyîd ile aynı anlamdadır.
* Sâlih: Sahîh ve hasen
tabirlerinin her ikisini de kapsayan bir terimdir. Yine i'tibâr'a (başka
rivayet yollarıyla desteklenmeye) elverişli olan zayıfa da sâlih denmiştir.
Sahih Hadisin Şartları
Kabul sıfatları beştir. Bunlara şurûtu'l-hamse denilir.
1.
Senedin muttasıl (bitişik/kesintisiz) olması: Bunun anlamı ravilerden her bir
ravinin kendisinden bir üstteki raviden hakikaten işitmiş olmasıdır.
Kendisinden bir üstteki ravinin de daha üstteki raviden hakikaten işitmiş
olması ve senedin sonuna kadar böyle devam etmesidir.
2.
Ravinin adaleti; Seneddeki ravilerden her birinin adi sıfatına sahip olmasıdır.
"Adi", fısktan küçük düşürücü vasıflardan salim olan akıllı Müslüman
kişiye denir. Kâfir, fâsık, mecnun, hali bilinmeyenler, "adi"
değildirler. Bir kadın, fısktan ve kötü sıfatlardan salim, akıllı ve Müslümansa
onun da rivayeti makbuldür.
3.
Tamamu'z-zabt; Ravinin işittiği hadisi zihninde sabitleştirmesi ve istediği
zaman onu sunması hususunda yüksek bir mertebede bulunmasıdır. Çok hata yapan
gafil kişi ile hafifu'z-zabt olan kişi bunun aksinedir.
4.
Ademi'ş-şuzuz; Sika (güvenilir) ya da makbul bir râvînin, kendisinden daha
güvenilir ya da daha öncelikli olan râvîye muhalefet etmemesidir. Böyle bir
muhalefet söz konusu olursa zayıf hadis türlerinden olan""şaz"
hadisin tamına girer.
5.
Selametun mine'l-ille; Hadiste, illetin bulunmamasıdır. İllet ile kastedilen
mana inşallah ileride açıklanacaktır.
Sahih Hadislerin Dereceleri:
1.
Buhârî ve Müslim'in müştereken kitaplarına aldıkları hadisler bunlara
"müttefakun aleyh" denir.
2.
Buhârî'nin yalnız başına rivâyet ettiği hadisler;
3.
Müslim'in yalnız başına rivâyet ettiği hadisler;
4.
Her ikisinin de şartlarına uymakla beraber Buhârî ve Müslim'in kitaplarına
almadıkları hadisler;
5.
Buhârî'nin, şartlarına uymakla beraber kitabına almadığı hadisler;
6.
Müslim'in, şartlarına uyduğu halde kitabına almadığı hadisler;
7.
Her ikisinin de şartlarına uymamakla beraber, diğer hadis imamlarına göre sahîh
olan hadisler.
Hasen Hadisin Şartları
Hasen hadisin beş şartı vardır.
1-
İttisâlu sened: İsnadının kesintisiz olması.
2-
Adâletu'r-râvi: ravinin adi sıfatına sahip olması.
3-
Zabtu'r-râvi; bundan murad, hasen hadisin ravisinin zabt sıfatının sahih
hadisin ravisinin zabtından daha düşük bir derecede olması yani hafifu'z-zabt
olmasıdır.
4-
Ademu'ş-şuzuz:
5-
Selametun mine'l-ille: İleride ayrıntısı verileceği üzere, illet taşımamasıdır.
Böylece
anlaşılıyor ki: hasenin şartları, üçüncü şart müstesna, sahihin şartları ile
aynıdır. Üçüncü şart da zabt kuvvetidir. Sahih hadiste zabt sıfatının en yüksek
derecede olması şart koşulur. Ama hasende bu yüksek derece şart koşulmaz,
zabtın hafif olması yeterli görülür.
Örnek;
Muhammed b. Amr b. Alkame'nin, Ebu Seleme'den onun da, Ebu Hureyre radıyallahu
anh'den naklettiği hadistir.
Muhammed
b. Amr b. Alkame, sıdk ile meşhurdur. Ama hıfz sıfatı onda en yüksek derecede
değildir. Diğer raviler güvenilirdir. Bu sebeple bu hadis hasendir.
Müşbih (müşebbeh): Hasen
ve hasene yakın olan zayıf hadîs için kullanılır.
Müstahsen: Sahih olmaya
da Hasen olmaya da ihtimali var, demektir.
*
Beğavî el-Mesâbîh'te, hadîsleri ikiye ayırır: Sıhâh (sahihler) ve hısân
(hasenler). Sıhâh tâbirini Sahîheyn'den aldığı hadîsler için, hısân tâbirini de
sahîheyn dışındaki kitaplardan aldığı hadîsler için kullanır. İbnu Salâh, bunun
Bagavî'ye has bir kullanış olduğunu, âlimler tarafından benimsenmiş ıstılâhî
mânada kullanmadığına dikkat çeker ve şöyle der: "Çünkü Sahîhayn dışındaki
sünenlerde sahîh olduğu gibi hasen, zayıf ve münker hadîsler de mevcuttur."
Öyle ise hepsine hısân demek uygun değildir.
*
Bazı âlimlerin: "Hâdîsun, hasenun, sahîhun" gibi bileşik tabir
kullanmaları halinde, hadisin iki ayrı senetle geldiğine delalet eder. Bu
isnatlardan biri sahih, diğeri hasen demektir. Bazen "hasen" kelimesinin
ıstılahi anlamda değil de, lugavi anlamda "güzel" manasına
kullanıldığı da görülmüştür.
Zayıf Hadis
Zayıf:
Sahih veya hasen hadisin sıfatlarının kendisinde bir araya gelmediği hadistir.
Zayıf hadise merdud hadis de denir.
Örnek:
"Câbir radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah'ın veçhiyle sadece cennet
istenilebilir." Ebu Davud (1671) Bu hadis zayıftır. Zira isnadındaki
Süleyman b. Muaz et-Temimi zayıftır.
Hükmü;
Zayıf hadis ile akidede, hükümlerde ve faziletlerde delil getirmek caiz
değildir. Bazı şartlar yerine geldiği takdirde, amellerin faziletleri, terğib
ve terhib (teşvik ve sakındırma) konularında, menkıbe zikrinde rivayet
edilebilir.
Zayıf hadisi rivayet etmek için âlimler şu şartları
koşmuşlardır:
1.)
Kitap ve Sahih sünnete aykırı olmayacak
2.
) Rivayet edilen zayıf hadis, hükümler hakkında olmayacak, amellerin
faziletleri hakkında olabilir. Ancak hadis, fazilet hakkında olmakla beraber
hüküm de içerirse bu şartın dışında kalır.
3.
) Rivayet edilen hadisin sahih olmadığı açıklanacak.
Meta'inu'l-Aşera
Metâin, yaralamak
manasına gelen "ta'ane" fiilinden alınma bir kelimedir.
Metâin-i aşere ise
ravilerin adalet ve zabt durumlarının tesbitinde göz önünde bulundurulan on hale
denir.
Ravinin
cerhine sebep olan hallerin beşi adaletiyle, beşi de zabtıyla ilgilidir.
En ağırından en hafifine doğru sıralanmak üzere
adaletle ilgili olanları
1-
Kizb (ravinin hadiste yalan söylemesi);
2-
Töhmet-i kizb (yalan söylemek ithamına maruz kalması);
3-
Fısk (dinin yasakladığı hallere düşmesi);
4-
Bid'at (bidatçılık)
5-
Cehalet (ravinin bilinmemesi) dir.
Zabtla ilgili olanlar ise
1-
Gaflet (dikkatsizlik);
2-
Kesretul-Galat veya Fuhşu'l- galat (çok hata yapmak);
3-
Sû'ul-hıfz (kötü ezberlemek)
4-
Vehm (hadisleri karıştırmak, ne rivayet ettiğini bilmemek)
5-
Muhâlefetu's-sikât (sika ravilere muhalif rivayetlerde bulunmaktır.
Bir
ravide ilk beş halden birisi bulunduğu takdirde o ravi adalet vasfını kaybeder,
adalet vasfını kaybeden ravinin hadisi ise reddedilir. Zabtla ilgili hallerden
birine sahip olması halinde ise ravi zabt vasfını yitirir. Gerek adalet,
gerekse zabt vasfını kaybeden ravi ise cerh edilmiş demektir.
Merfu Hadis
Nebi
sallallahu aleyhi ve sellem'e nispet edilen söz, fiil ve takrirlere merfu hadis
denir. Bu hadis, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'e nispet edilmesi sebebiyle
derecesi yükseldiği için merfu diye isimlendirilmiştir. İsnadı muttasıl veya
munkatı olsun aynıdır.
Sahabe
"Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu" veya
"şöyle yaptı" dediği zaman bu hadis merfu olur. Ve yine tabiin veya
tabiüt-tabiin veya onlardan sonra gelenler de "Rasullullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle yaptı" veya "şöyle buyurdu" derse, bu hadis
de merfu diye isimlendirilir.
Merfu Hadisin Türleri:
1- Tasrihen merfu: Bir
hadiste "Rasullullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu" veya
"Rasullullah sallallahu aleyhi ve sellem'den rivayet edildi..." gibi
ibareler varsa bu hadis açık olarak, sarahaten merfudur.
2- Hükmen merfu: Ravi,
bir hadisi şerifte açık olarak "Rasullullah sallallahu aleyhi ve sellem
buyurdu " ibaresini belirtmez ise bu hadis hükmen merfu olur. Bunun pek
çok çeşidi vardır. Sahabe, "şu ve şu sünnettendir" derse bu sözde
merfu hükmü vardır ve bu hadise, "hükmen merfu hadis" denir.
Sahabenin şahsi görüşle söylenemeyecek bir mesele hakkındaki sözü de bazı
şartlarla birlikte hükmen merfu hadis kabul edilir.
Merfu Hadisin hükmü:
Merfu hadis; sahih, hasen veya zayıf olabilir.
Müsned ve Muttasıl
Müsned Hadis: Ravisinden itibaren,
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'de son buluncaya kadar isnadı kesintisiz olan
hadistir.
Örnek: Buhari dedi ki;
bize Abdullah b. Yusuf tahdis etti, dedi ki; bize Malik haber verdi, o Hişam b.
Urve'den, o babasından, o da müminlerin annesi Aişe radıyallahu anha'dan
rivayet etti... Bu isnad zinciri kesintisiz olduğundan, yani bütün ravileri
birbirlerine yetişmiş olduğundan müsned hadistir.
Hükmü: sahih, hasen veya
zayıf olabilir.
Muttasıl Hadis:
Ravilerinden her birinin bir üstündeki raviden işitmesi suretiyle senedi
ittisal eden hadise denir. Bu işitme, senedin sonuna kadar devam eder. Sened
ister Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'de, isterse sahabede son bulsun,
aynıdır, bu şartları taşıyan hadise muttasıl hadis denir. Muttasıl hadis mevsul
ve mu'tesil diye de isimlendirilmiştir.
Örnek; Buhârî'nin şu sözü
buna örnektir: "Abdullah b. Yusuf, bize söyledi, ona da Malik haber verdi,
Malik, Ebu Zinad'dan, O da, A'rec'den, O da Ebu Hureyre radıyallahu anh'den, O
da, Rasulûllah sallallahu aleyhi ve sellem'den rivayet etti." Dedi ki:
"Rasulûllah sallallahu aleyhi ve sellem: "İki kişinin yiyeceği üç
kişiye yeterlidir" buyurdu." Buhari, Kitabu'l-Et'îme'de rivayet etti.
Bu
sened, muttasıldır. Bunun anlamı, Buhari, bu hadisi, Abdullah'tan işitti.
Abdullah, Malik'ten işitti, Malik, Ebu Zinad'dan işitti. Ebu Zinad, A'rec'den
işitti. O da, Ebu Hureyre radıyallahu anh'den işitti. Ebu Hureyre radıyallahu
anh de, Rasulûllah sallallahu aleyhi ve sellem'den işitti. Bu durum ravi ile
kendisinin bir üstündeki ravinin aynı zamanda yaşamış olmasını gerektirir, ta
ki ondan işitmiş olması mümkün olsun ve ona ittisal etsin.
Muttasıl hadisin hükmü:
Sahih, hasen ya da zayıf olabilir.
*
Muttasıl ile Müsned hadis arasında ince bir fark vardır. Muttasıl hadiste
raviler işitmeye delalet eden sigaları kullanarak rivayet ederler. Müsned
hadiste ise, isnad kesintisiz olmasına rağmen, işitme sigaları tasrih
edilmemiştir.
Mevkuf ve Maktu
Mevkuf Hadis: Sahabeye
nispet edilen söz ve fiillere mevkuf hadis denir. Senedinin muttasıl ya da
munkatı olması fark etmez.
Sözlü (Kavlî) mevkufa örnek: "İbn Ömer radıyallahu anhuma şöyle dedi, İbn Mes'ud radıyallahu
anh şöyle dedi"... gibi hadislerdir.
Fiilî mevkufa örnek:
"İbn Ömer radıyallahu anhuma, seferde, bineği üzerinde vitir namazının son
rekatini kıldı" gibi hadislerdir.
Mevkuf hadisin hükmü: Sahih,
hasen ya da zayıf olabilir. Mevkuf hadis, merfu hadise aykırı olmamak, diğer
sahabelerden gelen mevkuf rivayetlerle çelişmemek gibi bazı şartlarla hüccet
olur. Merfu oluşuna delalet eden bir karine varsa o zaman hükmen merfu olur.
Maktû Hadis: Tabiin veya
daha sonrakilere nispet edilen söz ve fiillerdir. İsnadı muttasıl ya da munkatı
olsun fark etmez. Bu hadisin maktu olarak isimlendirilmesinin sebebi, Nebi
sallallahu aleyhi ve sellem'e veya sahabeye ulaşamayıp, tabiinde kesilip
kalmasıdır.
Hükmü; Sahih, hasen ya da
zayıf olabilir. Maktu hadis hüccet olmaz ancak burada sözün merfu oluşuna
delalet eden bir karine varsa o zaman hükmen merfu olur. Veya mevkuf oluşuna
delalet eden bir karine varsa mevkuf olur.
Tabiinin: "şu ve şu sünnettendir" sözü, bu karineye
misaldir. Ancak, tercih edilen görüş, bu karine ile hadisin merfu hükmünde
değil mevkuf hükmünde olmasıdır.
Munkatı ve Mu'dal
Munkatı' Hadis: Senedinde,
bir ravinin düşürüldüğü hadistir. Ancak şu şartla ki, düşen ravi sahabe
olmamalıdır.
Ravinin
senedin tek bir yerinde veya birden fazla yerinde düşmesi fark etmez, lakin her
tabakada düşen ravi sayısı birden fazla olmamalıdır. Senedin farklı yerlerinde
birden fazla ravi düşerse, iki yerde munkatı veya üç yerde munkatı veya daha
fazla yerde munkatı hadis denir. Ravinin senedin evvelinden ya da ortasından
düşmesi de eşittir.
Hükmü; munkatı hadis, zayıf hadisinin çeşitlerindendir.
Mu'dal Hadis: Senedin
hangi yerinde olursa olsun iki veya daha çok ravinin düştüğü hadistir. Şu
şartla ki, düşen raviler peş peşe olmalıdır. Sahabe ve tabiinin düşmesi veya
Tabiin ile Tebaut-Tabiinin düşmesi veya bu ikisinden önce iki ravinin düşmesi
gibi. İki ravinin arasındaki bir ravinin düşmesi ve sonra senedin başka bir
yerinde başka bir ravinin düşmesine gelince buna iki yerde munkatı hadis denir.
Örnek: İmam Malik,
Muvatta'da şu hadisi rivayet etti. "Bana, Ebu Hureyre radıyallahu anh'den
ulaştı ki, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, yiyecek ve giyim kölenin
hakkıdır" buyurdu."
İmam
Malik, Muvatta dışında bu hadisi muttasıl olarak, Muhammed b. Aclan'dan, o da,
babasından, o da, Ebu Hureyre radıyallahu anh'den rivayet etti. Bu durumda,
Muvatta'daki isnadda iki ravinin düşürülmüş olduğu ortaya çıktı.
Hükmü; Mu'dal hadis,
zayıf hadisin bir çeşididir
Mürsel ve Muallak Hadis
Mürsel Hadis: Tabiinin,
sahabeden raviyi zikretmeden, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'e ref ettiği
hadise denir. Tabiinden birisi; "Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem
buyurdu" derse, bu hadis mürsel olur.
Örnek;
İmam Malik, Muvatta'da, Zeyd b. Eslem'den, O da, Ata b. Yesar'dan, Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem'in: "Ateşin şiddeti, cehennemin
kabarmasındandır" buyurduğunu rivayet etti. Ata b. Yesar, tabiindendir, bu
hadisi, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem'e ref etmiştir.
Mürsel
hadisin hükmü; Birçok muhaddis, yalnızca güvenilir kimselerden rivayet etmekle
bilinen; Said b. El-Museyyeb gibi tabiin'in Mürsel rivayetleri sahih kabul
edilmiştir.
Muallak
Hadis: Senedinin başında, ravisi düşürülen hadistir. Zikredilmeyen ravinin tek
bir kişi olması veya birden fazla olması ya da birden fazla olanın peş peşe
olup olmaması fark etmez. İsterse senedin sonuna kadar bütün raviler hazf
edilmiş olsun.
Örnek:
Ravinin "Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu" veya
"Ebu Hureyre radıyallahu anh şöyle söyledi" veya "Zuhri şöyle
dedi" gibi ibarelerle, hadisleri senedsiz olarak rivayet etmesi muallak
hadisin misalidir. Hâlbuki o Ravi ile Nebi sallallahu aleyhi ve sellem ya da
sahabe ya da tabiin arasında birden fazla ravi vardır.
Müselsel Hadis
İsnadının
ricalinin her birinin, tek bir hal veya tek bir sıfat üzere olduğu hadislerdir.
Teselsülün çeşitleri
1-
Ravilerin sözlü halleri konusunda teselsül: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in,
Muaz radıyallahu anh'e (ra) sözü gibi; "Ey Muaz! Seni seviyorum, her
namazın arkasından, Allah'ım! Zikrinde ve şükründe bana yardım et"
de." Bu hadisin her bir ravisi, kendinden sonra gelen raviye, "Ey
fulan! Seni seviyorum..., söyle" der. Buna muhabbet müselseli denir.
2-
Ravilerin fiilî halleri konusunda teselsül: Ebu Hureyre radıyallahu anh
hadisindeki gibi; "Ebul Kasım aleyhi's-selâm elimi tuttu ve buyurdu ki:
"Allah Teala dünyayı cumartesi günü yarattı." Bu hadisin ravilerinden
her biri kendisinden rivayet eden ravinin elini tutup ona "falanca benim
elimi tuttu ve bana... dedi," der. Buna müşabeke müselseli denir.
3-
Hadisi yüklenme vasıfları konusunda teselsül;
a-
Sema (işitme); Bütün raviler, "filandan işittim o da filandan işitti
" der.
b-
Rivayet zamanı: Bayram günlerinde rivayet edilen hadis gibi..
c-
Rivayet mekanı: Duanın kabul olunacağına dair, mültezemde rivayet edilen hadis
ve benzerleri gibi...
Müselselin Faydası;
Müselsel hadis, zabtı kuvvetli raviler tarafından rivayet edilir.
Hükmü: Müselsel hadis,
isnadının teselsülü konusunda, çok az zaaftan salim kalabilir. Bu teselsüldeki
zayıflıktan salim kaldığı oranda yani çok az defa sahih olur.
Garib ve Ferd Hadis
Garib
Hadis: Garib hadisin ravisi, rivayetinde tek kalmıştır. Bu hadisi ondan başkası
rivayet etmemiştir. Veya bu ravi, hadis metnindeki bir fazlalıkta veya isnad
zincirindeki bir fazlalıkta infirad etmiş/tek kalmıştır. Vatanından ayrı kalmış
kimseye garib denildiği gibi, rivayetinde başkalarından infirad ettiği için bu
hadislere de garib adı verilmiştir.
Garip
hadis iki kısımdır.
Mutlak
Ferd/Mutlak garabet: Ravinin, rivayet ettiği hadislerde, bütün ravilerden
infirad etmesi/tek kalmasıdır.
Örnek:
Abdullah b. Dinar'ın, Abdullah b. Ömer radıyallahu anhuma'dan rivayet ettiği Vela
hadisinde teferrüdü, ferd-i mutlak'a örnektir. "Vela (köle azadı), neseb
bağı gibi bağ meydana getirir, satılmaz ve hibe edilmez" Bu hadisi, İbn
Ömer radıyallahu anhuma'dan, Abdullah b. Dinar'dan başka hiçbir ravi rivayet
etmemiştir. İbn Dinar, rivayetinde tek kalmıştır.
Nisbî
Ferd/Nisbi Garabet: Nisbî ferd'de bazı kayıtlar vardır:
1-
Sikanın infiradı: Burada, "bu hadisi, şu güvenilir raviden başka hiçbir
sika/güvenilir ravi rivayet etmedi" kaydı vardır.
2-
Ravinin, hocasından rivayetinde infiradı: Burada, "bu hadisi, filan
hocadan şu öğrencisinden başka hiçbir öğrencisi rivayet etmedi" kaydı
vardır.
3-
Bir belde ehlinin infiradı: Burada "bu hadisi sadece filan şehrin ahalisi
rivayet etti" kaydı vardır.
Hükmü:
Garib hadis; sahih, hasen veya zayıf olabilir.
Güvenilir
Ravinin Ziyadesinin Hükmü
İbn
Cema'a şöyle der: "Güvenilir ravinin ziyadesi üç kısımdır: Birincisi:
Güvenilir ravilere aykırı olarak rivayet edilendir ki; bu reddedilir. İkincisi:
Güvenilir râvi, rivayet ettiği haberle başkalarının rivayetine hiçbir surette
muhalif düşmez; bu durumda her hadîs, hepsi güvenilir olan râvilerin,
rivayetiyle tek kaldıkları hadîs gibidir ve makbuldür. Hattâ el-Hatîb, böyle
bir hadîsin kabulü hakkında ulemânın ittifakı bulunduğu görüşündedir. Üçüncüsü:
Hadisin metninde, aynı hadisi rivayet eden diğer râvilerin zikretmediği
ziyadeyi rivayet etmek. Birçok imam bununla (üçüncü türden sikanın ziyadesiyle)
delil getirmişlerdir.
El-Hatîb,
fıkıh ve hadîs ashabının, sika olan bir râvinin, rivayetinde tek kalması halinde
ziyadesinin makbul olduğu görüşünde olduklarına işaret etmiştir.
Aziz Hadis ve Meşhur Hadis
Aziz
Hadis: Senedin bütün tabakalarında ravi sayısı ikiden az olmayan hadistir.
Diğer bir ifadeyle bütün tabakalarda iki kişinin iki kişiden rivayetine azîz denilir.
Örnek:
Buhâri ve Müslim'in Enes radıyallahu anh'den; ayrıca Buhârî'nin Ebu Hureyre
radıyallahu anh'den rivayet ettikleri şu hadistir: "Sizden biriniz, ben
kendisine ana babasından, çoluk-çocuğundan ve bütün insanlardan daha sevgili
olmadıkça tam manasıyla iman etmiş olmaz." Buhari (İman 7)
Bu
hadisi Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'den Enes ve Ebu Hureyre radıyallahu
anhuma; Enes radıyallahu anh'den Katâde ve Abdulazîz b. Suheyb; Katâde'den
Şu'be ve Sa'id; Abdulaziz'den İsmail b. Uleyye ve Abdulvâris; bunların her
birinden sayılan ikiden fazla olan raviler rivayet etmişlerdir.
Hükmü:
Aziz hadis, sahih, hasen veya zayıf olabilir.
Meşhur
Hadis: Tevatür derecesine varmamakla birlikte ikiden fazla tarîki bulunan
habere denir. Fakihler böyle hadisler hakkında "müstefiz" tabirini
kullanırlar.
Örnek:
Önceleri sadece Ömer radıyallahu anh'den rivayet edilmiş olmakla ferd iken
isnadında ondan sonra gelen üçüncü ravisi Yahya b. Sa'îd el-Ensârî'den; Ebu
İsmail El-Herevî'nin araştırmasına göre yedi yüz kişinin rivayetiyle sonradan
şöhret bulmuş ve meşhur haline gelmiştir.
Ravisi
olsun olmasın yahut aslı bulunsun, bulunmasın dillerde hadis olarak dolaşan
haberlere de meşhur denir. Bir başka deyişle isnadı ister bir; ister birden
fazla olsun, isterse hiç olmasın halk arasında hadis olarak bilinen rivayetler
de meşhur adıyla bilinirler. Böyle hadislere meşhur denmesinin rivayet
tarikleri ile alakası yoktur. Rivayetin hadis olarak yayılmasına bağlıdır.
Hükmü:
Meşhur Hadis, sahih, hasen veya zayıf olabilir.
Mütevatir Hadis
Mütevatir
Hadis: Her tabakada Nebî sallallahu aleyhi ve sellem üzerine yalan söylemeleri
aklen mümkün olmayan çok sayıda ravi tarafından görerek veya işiterek rivayet
edilen habere/hadîse mütevatir denir.
Mütevatir'in Şartları:
1-
Ravi sayısının çokluğu
2-
Ravilerin, adeten yalan üzerine birleşmelerinin imkânsız olması
3-
Bu çokluğun, senedin başından sonuna kadar devam etmesi
4-
Görerek veya işiterek rivayet edilmiş olması.
Örnek;
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: "Kim kasten benim adıma
yalan söylerse Cehennem'deki yerine hazırlansın" Bu hadis, yüz sahabeden
gelmiştir.
Hükmü;
Mütevatir Hadis, zaruri ilim ifade eder.
Mütevatir
hadîsler mutevatir-i lafzî (lafzen mütevatir) ve mütevatir-i ma'nevi (ma'nen
mütevâtir) olmak üzere iki kısma ayrılır.
Lafzî
mütevâtir: Lafzında tevatür hâsıl olan hadîslerdir.
Ma'nen
mütevâtir: Lafızları az çok birbirinden farklı olmak üzere manasında tevatür
yoluyla rivayet edilen hadîstir.
Mütevatirin
bu iki kısmı şöyle bir misalle daha iyi anlaşılabilir. Diyelim ki bir kimsenin
sadaka verdiğine dair çeşitli rivayetler gelse, bu rivayetlerin birinde o
kimsenin deve sadaka ettiği, bir başkasında at, bir diğerinde koyun sadaka
verdiği belirtilse bu haberin sadaka verme hususu ma'nen mütevâtir olur. Eğer
böyle bir haber hep aynı sözlerle rivayet edilirse o zaman da lafzen mütevâtir
adını alır.
Mu'an'an, Muen'en ve Mubhem Hadis
Mu'an'an
Hadis: "an" lafzı ile rivayet edilen hadistir. Ravi bazen hadisini
rivayet ettiği isnadında semâ/işitmeye veya diğer hadis rivayet metotlarından
biriyle rivayete delâlet eden "semi'tu", "haddesenâ",
"ahberanâ" yahut benzeri eda lafızlarından birini kullanmaz. Yerine
sadece "an" lafzını kullanır. İsnadda "an" lafzı kullanarak
rivayete "an'ane"; böyle rivayette bulunan raviye
"mu'an'in" denir. An'ane ravi ile şeyhi arasında mülakata/karşılaşmış
olmaya delalet etmez. Şeyhinden "an fulân" diyerek rivayette bulunan
ravi gerçekte onu görmemiş ve hadisi ondan almamış olabilir. Bu durumda isnadı
munkatı/kopuk olabileceği gibi tedlis yapmış da olabilir. Her iki halde de
hadisi sahih addedilmez.
Mu'an'an
hadisin muttasıl sayılabilmesinin şartları:
1-
"an" lafzı ile rivayette bulunan ravinin sika olmasıdır.
2-
Ravinin tedlis yapan yani karşılaşmadığı şeyhlerden hadis rivayet eden biri
(mudellis) olmaması.
3-
Ravinin hadis aldığı şeyhiyle karşılaşmış olduğunun bilinmesidir.
Hükmü:
Sahih, hasen veya zayıf olabilir.
Mu'en'en
Hadis: "enne" edatıyla rivayet edilen hadistir. Buna
"Mü'ennen" de denilmiştir. Mu'an'an hadis hakkında söylenenlerin
aynısı Mü'ennen hadis için de geçerlidir.
Mubhem
Hadis: Senedinde veya metninde ismi zikredilmeyen bir erkek veya kadın bulunan
hadistir.
Örnek:
"...Süfyan'dan, o da bir adamdan..." Burada "bir adamdan"
denilerek ismi belirsiz bir ravi zikredilmiştir.
Hükmü;
Eğer ibham (ismi belirtilmeyen şahıs) isnadda bulunursa ve bilinmiyorsa, o
zaman zayıf gurubuna girer. Ama mübhem olan kişi, metinde geçiyorsa, o zaman
zarar vermez.
Müdelles Hadis
Müdelles
Hadis: Bir ravinin muasırı olup görüşmediği veya görüştüğü halde hadis almadığı
bir şeyhten işitmişçesine rivayette bulunmasına tedlis denir. Ravinin hadis
işittiği şeyhten gerçekte işitmemiş olduğu hadisi rivayet etmesi de tedlistir.
Ravi bu hadise kapalılık karıştırdığı için müdelles hadis denilmiştir.
İsnad
Tedlisi: Ravi, hadisini, isnadında kesinlikle rivayeti belirten cezm sığaları
yerine "kâle", "an" gibi lafızlar kullanarak nakleder. Oysa
naklettiği hadisi isnad ettiği kimseden işitmiş değildir. Ondan işittiği
zannını uyandıracak şekilde rivayet etmekle isnadında tedlis yapmış olur.
Örnek:
"Ali b. Haşrem anlatmıştır: "Bir gün, Sufyan b. Uyeyne'nin yanında
idik. Bize "Kale'z-Zuhrî: ez-Zuhrî dedi ki..." diyerek bir hadis
rivayet etti. Rivayet ettiği hadisi ez-Zuhrî'den bizzat işitip işitmediği soruldu.
İşitmediğini söyledi ve şöyle dedi: "Bana Abdurrazzak, Ma'mer'den tahdis
etti, o da Zührî'den rivayet etti."
Sufyan
b. Uyeyne, ez-Zuhri ile aynı asırda yaşamış, onunla görüşmüştür. Ne var ki
ondan hiçbir hadis rivayet etmemiştir. Oysa bu haberde görüldüğü gibi önce
"kale'z-Zuhrî" diyerek bizzat ondan kendisi işitmiş gibi hadis
rivayet etmiştir.
İkinci
örnek: "... Yahya şöyle derken işittim: "Hişam b. Urve babasından
Aişe radıyallahu anha'nın şöyle söylediğini naklederdi: "Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem iki iş arasında muhayyer bırakılmadı. Eliyle bir şeye asla
vurmadı."
Yahya
şöyle dedi: (Hişam'a) sorduğumda şunları söyledi: "Babamın Aişe'den naklen
haber verdiğine göre o "Nebî sallallahu aleyhi ve sellem iki iş arasında
muhayyer bırakılmadı." dedi. Ben babamdan bundan başka bir şey duymadım.
Geri kalan kısmı ondan işitmedim. O kısım ancak ez-Zühri'dendir.
Bu
hadis de manasından anlaşılacağı gibi iki kısımdır. Her iki kısım Hişam'ın
babası - Urve İbnu'z-Zübeyr - Aişe radıyallahu anha isnadıyla rivayet ettiği
hadis olarak görünmektedir. Oysa ikinci kısım başkasından rivayet edildiği
halde yine Hişam'ın babasından işiterek rivayet edilen bir hadis gibi
gösterilmiştir. Böylece tedlis yapılmış, müdelles olmuştur.
Hükmü:
Müdellis olan kişi, müdelles hadisi işitmeye veya işitmemeye ihtimali olan bir
lafız ile mesela 'an' lafzı ile rivayet ederse bu hadis reddedilir. Eğer o
hadiste "haddeseni, semi'tu, ahberana" gibi işitmeye delalet eden
ifadeleri açıklarsa ve ravi de sika ise o zaman hadis makbul olur.
Şuyuh Tedlisi ve Tesviye Tedlisi
Şuyuh
Tedlisi; Ravinin hadis rivayet ettiği şeyhinin isnadında herkesçe bilinen
meşhur isim, künye veya lakabıyla değil, bilinmeyen isim, künye, ya da lakapla
anmasıyla meydana gelen tedlistir.
Ravinin
şuyuh tedlisi yapmasına neden olan sebepler çeşitlidir.
-
Şeyh, ya cerh edilmiştir; ravi onu herkesçe bilinen isim, künye veya lakabıyla
andığı takdirde hadisi zayıf sayılacaktır. Bu kusuru gizlemeye çalışır.
-
Ya yaş bakımından kendisinden küçüktür.
-
Yahut da ondan pek çok hadis işitmiştir.
Bu
hadisleri aynı şahıstan aynı şekillerde rivayet etmek hoşuna gitmez. Bir
değişiklik yapmak ister. Bu gibi durumlarda ravi, şeyhini herkesin bileceği
şekilde anmamakla tedlis yapmış olur.
Örnek:
Ebu Bekr b. Mucâhid isimli bir ravi, bazı isnadlarında "haddesenî Abdullah
b. Ebî Abdillah" demiştir. Abdullah b. Ebî Abdillah ismiyle andığı
şeyhinin muhaddislerce bilinen ismi Abdullah b. Ebî Dâvud'dur. Sünen sahibi
meşhur muhaddis Ebu Davud'un oğludur. Ebu Bekr b. Mucâhid'in isnadında şeyhini
bütün hadisçilerin bildiği ismiyle değil değişik bir isimle anmış olması
şeyhini tedlistir.
Tesviye
Tedlisi: Ravinin isnadında sika olan raviler arasındaki bir zayıf ravinin adını
atlayıp, isnadı aynı seviyede sika ravilerden meydana geliyormuş gibi göstermesinden
ibaret tedlistir.
Örnek:
"Bakiyye'den rivayet edilmiştir: (demiştir ki) bana Ebu Vehb el-Esedî
tahdis etti. O Nafi'den, o da İbn Ömer radıyallahu anhuma'dan rivayet
edildiğine göre (şöyle demiştir). "Bir kimsenin görüşünün esasını bilmeden
müslümanlığım övmeyiniz."
Bu
hadisin isnadı, aslında Ubeydullah b Amr - İshak b. Ebî Ferve - Nafi - İbn Ömer
şeklindedir. Ancak Bakiyye, aradaki İshâk b. Ebî Ferve adındaki zayıf raviyi
isnadından düşürüp, bütün isnadı aynı seviyede sika ravilerden ibaret gibi
göstermiştir.
Diğer
taraftan yaptığı tedlisin anlaşılmaması için Abdullah b. Amr isimli şeyhini,
meşhur olmayan "Ebu Vehb el-Esedî" künyesiyle anmıştır. Böylece hem
tesviye hem de şuyuh tedlisi yapmıştır.
Şaz ve Mahfuz
Sika
bir ravinin, metinde veya senedde, kendinden daha sika olan ravilere (hıfz ve
sayı olarak kendisinden daha tercihe şayan olana) muhalif olarak, ziyade ve
noksan yapıp, hadisi sevk etmesine şaz denir. Burada daha güvenilir ravilerin
rivayetine de "mahfuz hadis" denir.
Bir
hadisin şaz olabilmesi için; iki rivayet arasında gerçekten bir muhalefetin
bulunması ve iki hadisin cem'inin (aralarının bulunmasının) imkânsız olması
gerekir. Araları bulunamayınca hadislerden birinin kabulü, diğerinin reddi
lazım gelir. Ama cem imkânı varsa o zaman hadis şaz olmaz.
*
Yine burada sikanın ziyadesi ile şazı karıştırmamak gerekir. Sika bir ravinin,
- muhalefet söz konusu olmadığı sürece - metinde diğerlerinin zikretmedikleri
bir ziyade zikretmesi veya diğerlerinin zikrettikleri bir ziyadeyi zikretmemesi
şaz değildir. Yahut isnadda, başkalarının kesik bir isnadla rivayet ettikleri
bir hadisi, sika bir ravinin muttasıl olarak nakletmesi her zaman şaz değildir.
Bazen bazı karinelerle bu durum, isnadda sikanın ziyadesi olarak kabul edilir.
İsnadda
şaz olana örnek: Güvenilir bir ravi bir hadisin isnadını, mesela Zuhri - Ebu
Seleme yoluyla zikrederken, ondan daha güvenilir raviler aynı hadisi; Zuhri -
Said b. El-Museyyeb şeklinde rivayet ederlerse, Zuhri'nin şeyhini "Ebu
Seleme" şeklinde zikreden rivayet; - destekleyecek başka bir karine
olmadığı sürece - isnad olarak şaz kabul edilir. Yine güvenilir bir ravi bir
hadisi mevkuf olarak zikreder de, ondan daha güvenilir raviler aynı hadisi
merfû olarak rivayet ederlerse, mevkuf olarak rivayet edeninki şaz kabul
edilir. Yahut güvenilir bir ravi aynı hadisi merfu rivayet eder, daha güvenilir
olanlar mevkuf rivayet ederlerse bu da aynı şekilde isnadı şaz rivayete
örnektir. Ancak yine bazı karinelerle bu durumda sikanın ziyadesi olarak kabul
edilmesini gerektiren durumlar söz konusu olabilir.
Metinde
şaz olana örnek; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
"Kim beni rüyasında görürse, gerçekten beni görmüştür. Şeytan benim
şeklime giremez." Buhari (6994-6997) Bu hadisi; dokuz farklı sahabe Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem'den bu mânâda rivayet etmişlerdir. Ebu Hureyre
radıyallahu anh'den de beş farklı tabiî rivayet etmiştir. Bu tabiîlerden biri
olan Ebu Seleme'den: iki farklı ravi nakletmiştir. Ebu Seleme'den rivayet eden;
İbn Şihab Zuhrî'den gelen iki rivayetten birinde râvi şekke düşerek: "Kim
beni rüyasında görürse uyanık iken de görecektir veya görmüş gibidir" Buhari
(6993) lafzıyla zikretmiştir. Muhtemelen
bu hata, Zühri'den rivayetlerinde bazen yanılgıya düşen Yunus b. Yezid'e
aittir. Nitekim İmam Ahmed Yunus'un, Zühri'den rivayetlerinde bazen yanıldığına
dikkat çekmiştir. "Uyanık iken de görecektir" lafzıyla gelen rivayet
şaz, diğerleri mahfuzdur.
Hükmü:
Şaz hadis zayıftır. Mahfuz hadis ise makbuldür.
Münker, Ma'ruf ve Metruk Hadis:
Münker
Hadis: Zayıf bir ravinin, kendisinden daha kuvvetli bir raviye muhalif olarak
rivayet ettiği hadistir. Daha kuvvetli ravinin rivayetine ma'ruf denir.
Örnek:
İbn Ebî Hatim, Hubeyb b. Habib - Ebu İshâk Ayzâr b. Hureys - İbn Abbas
radıyallahu anhuma isnadıyla Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'den şöyle bir söz
rivayet etmiştir: "Kim namaz kılar, malının zekâtını verir, hacceder,
Ramazan orucunu tutar ve misafirini ağırlarsa Cennet'e girer." Bu hadis
İbn Ebî Hâtim'e göre münkerdir; zira diğer sika ravilerin Ebu İshak tarikinden
gelen rivayetleri mevkuftur; yani İbn Abbas'ın sözüdür. Örneğimizde Hubeyb b.
Habîb'in; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e kadar ulaşan (merfu);
rivayeti münker olduğuna göre, İbn Abbas radıyallahu anhumaya ait mevkuf bir söz
olarak Ebu İshak tarikinden gelen rivayet ma'ruftur.
Hükmü:
Münker hadis, zayıf ve merduddur. Ancak onun mukabili olan ma'ruf hadis ile
ihticac edilir.
Metruk
Hadis: Zayıf oluşunda ittifak edilen veya yalanla itham edilmiş bir ravinin tek
başına rivayet ettiği hadise denir. Bazı muhaddisler metruk yerinde matrûh
terimini kullanmışlardır.
Bu
tarifte, makbul ravilerin rivayetlerine muhalefet söz konusu değildir. Yani
onlara aykırı olmak yerine ne şekilde rivayet edilirse edilsin, cerhin
ağırlarına delalet eden sebeplerle cerh edilmiş bir ravinin tek kalması esas
alınmıştır. Bu nokta onu münker hadisten ayıran en önemli husustur.
Örnek:
Sadaka b. Musa'nın Ferkad es-Sencî - Murra et-Tayyib - Ebu Bekr radıyallahu anh
yoluyla rivayetleri ve Amr b. Şemir'in; Câbir el-Cu'fî - el-Hâris el-A'ver -Ali
radıyallahu anh isnadıyla rivayetleri metruk hadislere örnektir.
Meselâ;
"Hiçbir hilekâr, hiçbir cimri ve emri altındakilere kötü muamele eden
kimse cennete giremeyecektir" sözü metruktür; çünkü bu sözü yukarıda zikredilen
tarik ile Sadaka'dan başka rivayet eden olmadığı gibi, Sadaka'nın kendisi de,
şeyhi olan Ferkad es-Sencî de çok zayıf iki ravidirler.
Hükmü:
Metruk hadis çok zayıf hadis türlerindendir. Delil olmaz ve şahit getirilmeye
elverişli değildir.
Âlî Hadis, Nâzil Hadis ve Mudebbec Hadis
Âlî
Hadis: Herhangi bir hadisin ravisi ile kaynağı olan Nebî sallallahu aleyhi ve
sellem veya o hadisi rivayet etmiş bulunan meşhur hadis imamlarından birisi
arasında en az sayıda ravinin bulunduğu veyahut da tanınmış hadis kitaplarından
birinin musannifine arada en az ravi ile ulaşılabilen isnaddır. Ravi ile Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem veya hadis âlimi arasındaki yakınlığa
"uluvv" adı verilir. Âlî'nin çoğulu "Ava lî"dir.
İmam
Mâlik'in en âlî isnadı sunâ'îdir (ikilidir) ki kendisi ile Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem arasında bir tabiî, bir de sahâbi olmak üzere iki ravi vardır.
Bu Malik - Nafi - İbn Ömer - Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şeklindeki
isnad zinciridir.
Nâzil
Hadis: Âlî hadisin zıddıdır ve hadisi rivayet eden son ravi ile ilk kaynağı
olan Nebî sallallahu aleyhi ve sellem veya bir hadis âlimi arasında normalin
üstündeki sayıda ravi bulunan isnaddır.
Mesela
Buharî'nin rivayet ettiği bir hadiste onu Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'e
ulaştıran isnadında üç veya dört ravi varsa onun bu isnadı âlîdir. Ama bu ravi
sayısı bazı isnadlarında olduğu gibi dokuz kişiye çıkarsa bu isnadı ise
nâzildir.
İsnadda
uluvv, aslında istenilen bir şeyse de ricalinin sika oluşu ona tercih edilir.
Abdullah İbnu'l-Mubârek, "Hadisin sıhhati, isnadının Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem'e yakınlığında değil, ricalinin sıhhatindedir" demiştir.
Ebu Tâhir es-Silefî de şöyle der: "Rivayette asıl, hadisi âlim raviden
almaktır. Âlim ravilerin nazil isnadı, araştırıcı âlimlerin görüşüne göre
cahillerin âlî isnadından daha iyidir."
Âlî
ve Nâzil Hadisin Hükmü: Sahih, hasen veya zayıf olabilir.
Mudebbec
Hadis: Aynı tabakadan olan ravilerin veya aynı hocanın öğrencilerinin
birbirlerinden rivayetlerine mudebbec denir
Örnek:
Sahabeden: Aişe radıyallahu anha'nın Ebu Hureyre radıyallahu anh'den, Ebu
Hureyre'nin de Aişe radıyallahu anha'dan rivayet etmesi,
Tabi'înden:
Ömer b. Abdilaziz'in ez-Zuhrî'den, ez-Zuhri'nin de Ömer b. Abdilaziz'den
rivayeti,
Etbâ'uttabi'inden:
Mâlik b. Enes'in el-Evzâ'îden, el-Evzâî'nin de Malik b. Enes'ten rivayeti,
Daha
sonraki tabakalardan: Abdurrazzak'ın Ahmed b. Hanbel'den, Ahmed b. Hanbel'in de
Abdurrazzak'tan rivayetleri mudebbece örnektir.
Hükmü:
Sahih, hasen veya zayıf olabilir.
Mudrec Hadis
İdrac:
İdrac, ravinin rivayet ettiği hadisin metnine veya senedine aslından olmayan
sözler sokmasına denir. Ravinin bilerek veya bilmeyerek hadise ilave ettiği bu
sözler başka raviler tarafından rivayet edilir ve hadisin aslında olmadığı
halde ona eklenmiş olur. Böyle idrac yapılmış hadislere "Mudrec
hadis" denir.
İdrac
hadisin isnadında veya metninde yapılır. Hadisin isnadına başka sözler
sokulmasının belli başlı sebepleri şunlardır:
1-
Ravi çeşitli isnadlarla bir hadis işitir. Bir başka ravi o hadisi senedleri
arasındaki farkı belirtmeden bütün isnadlarını birleştirerek rivayet eder.
Dolayısıyla rivayet ettiği isnadda olmayan öbür isnadlara ait sözleri de ona
katmış olur.
2-
İsnadda açıklama yapmak maksadıyla başka sözler ekler.
Metinde
idracın belli başlı sebepleri ise şunlardır:
1-
Metinde açıklama yapmak,
2-
Ravi iki ayrı senedle iki ayrı hadis rivayet eder. Ondan rivayette bulunan bir
başkası aynı hadisi senedlerden biriyle ve iki metni birbirine katarak
nakleder. Bu durumda isnadıyla naklettiği hadise ikinci hadisin metninden
eklemiş olur.
3-
Şeyh senedi söyler, durur. Bir açıklama yapar veya başka bir şey söyler. Hadisi
işitenler o sözü hadisin metninden sayar ve rivayette bulunurlar. Böylelikle
isnada aslında olmayan metni idrac etmiş olurlar.
Bunun
önemli bir örneğini Hâkim en-Nîsabûrî'nin naklettiği şu olay teşkil eder:
Meşhur hadisçilerden Şureyk bir gün taleberine hadis yazdırmaktadır. Önce,
"A'meş - Ebu Sufyân - Câbir kâle, kâle Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem" diyerek isnadını söyler ve talebelerinin yazması için susar. Tam
bu sırada hadis meclisine Sabit b. Musa isimli biri girer. Sabit, nur yüzlü bir
gençtir. Şureyk, sustuğu an onu görür. Yüzünün parlaklığını kastederek:
"Gece namazını çokça kılanın yüzü gündüzleri parlak olur" der. Sabit,
isnad söylenip tam, "Nebî sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki"
dendiği an içeri girip böyle bir sözle karşılaşınca zanneder ki bu sözler
Şureyk'in daha önce söylediği isnadın metnidir. Dolayısıyla Şureyk'in bu sözünü
yazdırdığı isnadla rivayet eder. İbn Mâce, (1/422)
Maklûb Hadis
Maklûb
Hadis: İsnadında bir veya birkaç ravinin isimlerini ve yahut metninde mevcut
kelime ya da ibarelerin gerek yerlerini değiştirmek, gerekse yerlerine başka
kelime ve ibareler koymak suretiyle rivayet edilen hadislere denir.
Bir
hadisi rivayet eden ravi bazen onun senedini oluşturan ravi isimlerinin bazen
de metnini teşkil eden kelime ve cümlelerin yerlerini değiştirerek yahut da
yerine başka kelime ya da cümleler getirerek rivayet eder. Eklediği şeyler
başka hadisin ibareleri olabilir. Yahut da hadisin isnadını bütünüyle kaldırıp
başka bir hadisin isnadını getirebilir. Hadisin isnad veya metnini teşkil eden
kelime ya da cümlelerin yerlerini değiştirme daha çok hata ile olur.
A
- İsnad Zincirinde Kalb/Değiştirme:
1
- Ravinin isminin takdim ve tehiridir. Mesela aslı; Ka'b b. Murre olan ravi
isminin Murre b. Ka'b olarak değiştirilmesi buna örnektir.
2
- Ravilerinden bir ravi ile meşhur olan bir hadisin, o ravisini, onun dengi
olan aynı tabakadan başka bir ravi ile değiştirmektir.
Örnek:
Hammâd b. Amr en-Nasîbî, A'meş - Ebu Sâlih - Ebu Hureyre radıyallahu anh isnadı
ile şu merfu hadisi rivayet etmiştir: "Yolda müşriklerle karşılaştığınız
zaman onlara önce siz selam vermeyiniz." Bu hadisin meşhur olan isnadı
aslında Süheyl b. Ebi Salih - Ebu Salih - Ebu Hureyre radıyallahu anh
şeklindedir. Hammâd b. Amr en-Nasîbi, Süheyl yerine el-Ameş'i koyarak rivayet
etmiştir. Böylece aslında sahih olan hadis maklûb hale gelmiştir
B
- Hadis Metninde Kalb;
Hadis
metnini oluşturan kelime ya da cümlelerin yerlerini değiştirmektir.
Örnek:
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Size bir şeyi yasak
kılmışsam ondan kaçınınız; emrettiğim şeyleri de gücünüz yettiğince yerine
getiriniz." 20 Bu hadisi et-Taberânî şöyle rivayet etmiştir: "Size
bir şeyi emrettiğim zaman onu yapınız. Bir şey yasakladığım zaman da ondan
gücünüzün yettiğince kaçınınız." 21
Bu
hadis, emir ve nehiy fıkralarının yer değiştirmesiyle maklûb olmuş ve görüldüğü
gibi sahih rivayetlerdeki emirlerin yerine getirilmesindeki güç yetmesi kaydı,
nehylerden kaçınmaya bağlanmıştır.
Hükmü:
Maklûb hadisler, ravinin gaflet ve galat gibi zabt kusurlarından kaynaklanır.
Bu hadisin sabit olan aslıyla amel edilir ve maklûb olan rivayet zayıf sayılır.
Muztarip Hadis
Muztarip
Hadis: Bazen bir, bazen de birden fazla ravilerden birbirine aykırı şekilde
rivayet edilen, ravileri adalet ve zabt yönünden yakın derecelerde
olduklarından dolayı aralarında herhangi birini tercih imkânı olmayan
hadîslerdir
Bir
hadîsin birbirine zıt birkaç şekli vardır. Böyle durumlarda aynı hadîsi değişik
şekillerde rivayet eden ravilerin hepsi, adalet ve zabt bakımından birbirlerine
yakın olduklarından bu rivayetlerden herhangi birini tercih etmek imkânı
yoktur. Bu tercihi imkânsız hale iztırab denir. Gerek senedinde gerek metninde
iztırab olduğu halde rivayet edilen hadîse ise muztarib adı verilir.
Bu
açıklamadan anlaşılacağı gibi iztırab hadîsin isnadında veya metninde olur.
İsnadında daha çoktur. Böyle isnadında iztırab bulunan nıuztaribe;
muztaribu'l-isnâd, metnindeki iztırab yüzünden muztarib olana ise;
muztaribu'l-metn tabir edilir.
Ravilerinin
zabtının daha kuvvetli olması veya hadis aldıkları hocaları ile daha fazla
sohbet etmeleri nedeniyle, rivayetlerin birini tercih imkânı varsa o zaman,
tercih edilen rivayetin kabulü kesinleşir. Tercih edilmeyen rivayet ise şaz ya
da münker olarak kalır. Bu durumda iztırab olmaz.
Hükmü:
Muzdarib hadis, Ravilerinin zabtının zayıflığına işaret ettiği için zayıf
hadistir.
Bununla
birlikte isnadında iztırab bulunan bazı hadîslerin metni sahih olabilir. Bu
tıpkı isnadında bulunan illetin bazen hadîsin metninde tesir etmeyişi gibidir.
Bunu şöyle bir misalle açıklayabiliriz. Sufyanu's-Sevri ile Sufyan b.
Uyeyrıe'den hadîs rivayet eden raviler bellidir. Bunlardan rivayeti olan ravi
isnadında bazen "haddesenâ Sufyân" der. Hangisi olduğu belli olmaz.
Hadis de öylece kalır. Her iki Sufyan da sika raviler olduğundan hadisin
metninin sıhhatine bunun bir zararı olmaz.
Muallel Hadis
Muallel
Hadis: Buna ma'lûl hadis de denir. Görünüşte, sahih olan, ancak aslında
sıhhatine mani teşkil eden gizli bir kusur taşıyan hadise muallel hadis denir.
İllet;
Hadisin kabulüne mani olan gizli kusurdur. Her ne kadar hadis dış görünüşte
sağlam görünse de hadisin kabulüne mani olur.
Mevsul
(kesintisiz) hadisin irsal edilmesi (sahabeden ravisinin zikredilmemesi),
mürsel hadisin (sahabeden ravisi belli olmayan rivayetin) ittisali (kesintisiz
olarak zikredilmesi), metine ve senede ekleme yapılması, merfu (Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem'e ait) hadisin vakf edilmesi (sahabeye nispet
edilmesi) veya mevkuf (sahabeye ait) hadisin ret edilmesi (peygambere nispet
edilmesi) gibi hususlar, illet kapsamındadır.
Hadis
illetlerini ancak Allah'ın parlak bir zekâ, güçlü bir hafıza, ravilerin
dereceleri hakkında tam bir bilgi, isnad ve metinlerdeki kusurları sezebilecek
kuvvetli bir meleke bahşettiği âlimler farkedebilirler. Bu bakımdan hadis
âlimleri arasında çok az kimse mu'allel bahsindeki bilgisiyle şöhret
kazanabilmiştir. Ali İbnu'l-Medînî, Ahmed b. Hanbel, Buhârî, Ya'kub b. Ebî
Şeybe, Ebu Hatim er-Râzi, Ebu Zûrati'r-Râzî ve ed-Dârekutni mu'allel hadisler
konusunda isim yapmış sayılı âlimlerden birkaçıdır.
Örnek:
"Malik'den rivayet edilmiştir. Ona Ebu Hureyre'nin "Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem şunları buyurdu" dediği ulaşmıştır: "Yiyeceği, adet
üzere giyeceği köle için (sahibi üzerinde) bir haktır. Köleye gücü yeteceği
işlerden başkası teklif edilmez." Muvatta, (695) Hadis, "ennehu
belağahu/ona ulaştığına göre" lafzıyla rivayet edilmiştir. Bu duruma göre
İmam Mâlik ile Ebu Hureyre radıyallahu anh arasında en az iki ravi düşmüştür.
Dolayısıyle mu'daldir. Hâlbuki aynı hadisi Müslim mevsûl olarak Mâlikin
isimlerini zikretmediği ravilere karşılık gelen Bukeyr İbnu'l-Eşecc - Aclân -
Ebu Hureyre isnadıyle rivayet etmiştir. Müslim (1662) Şu da var ki bu hadis,
hangi tarîkden illetli ise sadece o tarîkden mu'alleldir. O tarîkin illetli
olması sahih tarîklerini etkilemez. Şu halde İmam Mâlik'in o rivayeti her ne
kadar isnadından ravi düşmesi sebebiyle illetli ise de başka muhaddisler
tarafından sahih olarak rivayet edildiğinden o illeti yaralayıcı illet olmaktan
çıkarmıştır.
Hükmü:
Muallel hadis, zayıf hadisin türlerindendir.
Mevdu/Uydurma Hadis
Mevzu
Hadis: Çeşitli maksatlarla uydurulup Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'e iftira
ve nisbet edilerek rivayet edilen sözlere denir.
İslâm
düşmanlığı, fırka ve mezhep taassubu, kabile, dil, belde veya peşinden gidilen
kişileri öğme düşüncesi, mevki ve dünyalık hırsı, cahillik gibi sebeplerle Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem'in ağzından hadis uydurulmuştur. İsnadsız hadis
kabul görmeyeceği için de tamamen Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'in ağzından
uydurulan bu sözlere rağbet sağlamak üzere düzme isnadlar ekleyerek halk
arasında yayılmıştır. İşte bu şekilde Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'e iftira
edilerek onun ağzından uydurulan sonra da uydurma isnadlarla müslümanlar
arasında yayılan rivayetlere mevzu hadis adı verilmiştir. Mevzu hadislere az
olmakla birlikte aynı manada muhtalak denildiği de olur.
Örnek:
Bir gün Me'mun b. Ahmed el-Hereviye: "Görüyor musun Horasan'da İmam
Şâfiî'ye tâbi olanlar ne kadar çoğaldı" denilince hemen Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem'e kadar ulaşan bir isnad söyleyerek onun: "Gün gelir,
ümmetimden Muhammed b. İdris (İmam Şafii'nin adıdır) isminde biri çıkar. O
ümmetim için İblis'den daha tehlikelidir. Gün de gelecek, ümmetimden Ebu Hanîfe
adlı biri çıkacak, o ümmetimin ışığı olacaktır" buyurduğunu rivayet eder.
Diğer
bir uydurma sufiler arasında: "İşleriniz sizi sıkıştırdığı zaman kabir
ehlinden yardım isteyin" şeklinde meşhur olan sözdür. Bu söz, Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem'in gönderiliş gayesi olan tevhide tamamen aykırı
olmasına ve hiçbir hadis kitabında isnadlı bir rivayeti mevcut olmamasına
rağmen, sahih hadislerden daha fazla meşhur olmuştur.
Yahya
b. Said el-Kattan: "Hayr ve zühde nispet edilen kişiler kadar hadis
konusunda yalanı fazla olan kimse görmedim" demiştir.
Mevzu
hadisleri öğrenmek için; Şevkani'nin; Fevadiu'l-Mecmua (Tercümesi: Uydurma
Hadisler), el-Elbani'nin; Silsiletu'l-Ehadisi'z-Zaife, Aliyyu'l-Kari'nin; el-
Masnu' Fi Marifeti'l-Mevdu (Tere: Uydurma Oluşunda İttifak Edilen Hadisler) ,
İbn Kayyım el-Cevziyye'nin; NakduTMenkul/el-MenaruTMunif (Tere: Uydurma
Hadisleri Tanıma Yolları) gibi kitaplara müracaat edilmelidir.
Hükmü;
O, batıldır. Ondan sakındırmak veya ilim taliplerine bunu öğretmek gayesi
dışında, onun rivayeti haramdır.
Makrun, Şahit ve Adıd
Makrun:
Bazı ravilerin, zayıf hadislerini sika olarak tanınmış bir ravinin hadisiyle
birlikte zikrederek ona adeta kuvvet kazandırmak istemesine makrunen rivayet
denir.
Şahit:
ferd olduğu zannedilen hadis, aslında bilinen vecihlerden rivayet edilmeyip
onun yerine aynı manada bir başka hadis nakledilirse buna da şahid denir.
Şahit,
mutâbiden daha umumîdir; zira şahid, bazen manayı, bazen hem lafzı hem de
manayı kuvvetlendirmektedir. Hâlbuki mutâbaat lafızla ilgilidir ve mana ile bir
alakası yoktur.
Örnek:
Ebu Sa'id el-Hudrî radıyallahu anh demiştir ki: "Yanımızda bir yetimin
(emaneti bir miktar) şarap vardı. (İçkiyi yasaklayan) Ma'ide Sûresi(nin 90.
ayeti) nazil olunca Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'e (bu şarabı ne
yapacağımı) sordum ve "Yetim malı" dedim. Nebî sallallahu aleyhi ve
sellem: "Olsun, dökün" dedi." Tirmizî, (1263)
Bu
hadisi Mücalid tarikinden rivayet eden Tirmizî sonunda hadise hasen hükmünü
vermiştir. Ravisi Mücalid zayıf bir ravidir. Bazı âlimler onu rivayette
yanılmak ve çok hata yapmakla cerh etmişlerdir. Ne var ki, aynı hadis, Enes
radıyallahu anh ve başka sahabilerin rivayetleri olan birkaç değişik vecihten
de varid olmuştur. Şu hale göre zayıf ravinin rivayeti iken başka tariklerden
rivayetle destek kazanarak hasen li-gayrihî mertebesine yükselmiştir.
Adıd:
İrsal, tedlîs veya cehâlet yahut da isnadında mestur (hali bilinmeyen) bir ravi
bulunması yüzünden zayıf duruma düşen bir hadis, güvenilir bir ravinin
rivayetiyle desteklenirse zayıflıktan kurtulur ve hasen derecesine yükselir. Bu
duruma göre âdıd, zayıf hadisi destekleyen, ona kuvvet kazandırarak zayıflıktan
kurtarıp hasen derecesine yükselten güvenilir ravinin aynı manaya gelen
hadisidir.
Hüküm:
Şahit tarikleriyle zayıf hadis, hasen ligayrihi veya sahih ligayrihi derecesine
çıkar ve onunla amel edilir. Hasen hadisin sahih şahidi de onu sahih ligayrihi
derecesine çıkarır.
Mutâbi' ve Mutâbaat
Mutabaat:
Şeyhinden rivayetinde tek kalmış sanılan bir raviye bir başka ravinin tabi
olarak ya o şeyhten veyahut o şeyhin şeyhinden aynı hadîsi rivayet etmesi
demektir. Bu ikinci rivayete "mutabi" denilir.
Örnek:
Hammad b. Seleme - Eyyubu es-Sahtiyânî - İbn Şîrîn - Ebu Hureyre radıyallahu
anh isnadı ile bir hadîs rivayet etmiş olsun. Bu hadîs mutâbiî olmayan bir
hadîs olarak bilinsin. Yani Hammad b. Seleme'nin Eyyub'dan rivayette tek
kaldığı zannedilsin. Zamanla bu hadîsin gerçekten ferd olup olmadığı anlaşılmak
üzere itibar denilen araştırma yapılır ve Hammad'dan başka bir ravinin
Eyyub'dan veya onun şeyhi İbn Sîrîn'den yahut da İbn Sîrîn'in şeyhi Ebu Hureyre
radıyallahu anh'den rivayet ettiği ortaya çıkarsa Hammad'a mutabâ'at hâsıl
olmuş, Eyyub'dan rivayete o ravi de katılmış olur.
Eğer
mutâba'at rivayetinde tek kaldığı sanılan ravinin şeyhinden rivayette hâsıl
olursa buna mutâbaat-ı tâmme, şayet şeyhin şeyhinden veya isnadın daha
yukarısındaki şeyhlerden birinden rivayetle husule gelirse buna da mutâbaat'ı
kasıra veya mutâba'at-ı nakısa denir.
"...Ramazan
yirmi dokuz gündür. Ramazan hilâlini görmedikçe oruca başlamayın. Yine Şevval
hilâlini görmedikçe orucu bırakıp bayram yapmayın. Eğer görüş ufkunuz kapalı
olursa oruç sayısını otuza tamamlayın." Buhâri, (Savm 11)
Bazıları
bu hadîsi aynı lafız ve isnadla İmam Mâlik'den; Şafii'den başka rivayet eden
olmadığını zannederek Şâfîî'nin rivayetini ferd sanmışlardır. Ne var ki
sonradan aynı hadîsi İmam Mâlik'ten; Şafiî dışında Abdullah b. Mesleme
el-Ka'nebi'nin de rivayet ettiği görülmüş ve rivayette infirad ettiği sanılan
İmam-Şafiî'ye mutabâ'at hâsıl olmuştur.
Aynı
hadîsin Müslim sahih'inde Ubeydullah b. Ömer - Nâfi - İbn Ömer isnadiyle Müslim
(Siyam 6) ; İbn Huzeyme'nin Sahih'inde ise Asım b. Muhammed - Babası Muhammed
b. Zeyd - Dedesi - Abdullah b. Ömer isnadıyla benzer rivayetleri de varid
olmuştur. Fakat bunlar İbn Ömer radıyallahu anhuma'dan rivayet edildiklerinden
mutâbaat-ı kasıra teşkil ederler.
Hüküm:
Mutabaat ile zayıf hadis hasen ligayrihi veya sahih ligayrihi derecesine çıkar
ve onunla amel edilir. Hasen hadis ise, sahih bir mutabi ile sahih ligayrihi
derecesine çıkar.
Hadîs Alma Yolları (Tahammulü'l-Hadîs)
a)
Semâ: İşitmek ve dinlemek manâsına gelen semâ', hadîs tahammül yollarından biri
ve en önemlisidir. semâ', diğerlerinden daha üstün ve daha makbul sayılmıştır.
Çünkü semâ'da şeyh ile talebe karşı karşıya gelir ve talebe, arada herhangi bir
vâsıta olmaksızın, şeyhi doğrudan doğruya işitir. Şeyh, hadîslerini rivayet
ederken talebe bu hadîsleri ya dinleyerek hıfz eder yahut dinlerken bir
taraftan da yazar. Bazen de talebenin şeyhin hadîslerini önceden elde ettiği
olur. Ancak talebe, bunları rivayet etmek için şeyhten icazet veya izin
almadıkça rivayet edemez. Rivayet hakkını almak maksadıyla şeyhe mülâki olur ve
şeyhten o hadîsleri bizzat dinler; daha önce elde ettiği bu hadîslerden hatalı
olanlar varsa, onları tashih eder.
b)
Arz - Kıra'a: Râvinin, bir şeyhe âit olup da ondan işitmediği, fakat herhangi
bir kitaptan veya başka bir şahıstan aldığı hadîslerin o şeyhten rivayet
hakkını almak maksadıyla şeyhe başvurarak ona okumasına arz denir. Hadîs
ıstılahında kırâ'at ile eş anlamda "el-kırâ'a ale'ş-şeyh: şeyhe
okumak" tabirinin tam karşılığı olarak kullanılmıştır.
c)
İcâze: Bir kimsenin, semâ' yolu ile aldığı hadîslerin rivayetini filân kimseye
bağışlaması manâsına gelir ki, bu bağışlama, bir bakıma hadîslerinin rivayetine
izin vermesi manâsında kullanılmış olur.
d)
Münâvele: Şeyhin, hadîslerini ihtiva eden kitabını rivayet etmesi için elden
talebeye vermesidir.
e)
Mukâtebe: "Yazışma" manâsına gelen mukâtebe, hadîs ıstılahında,
şeyhin kendi dinlediği hadisleri veya hadîslerinden bazısını yakında veya
uzakta olan bir kimseye yazıp göndermesidir. Kitabe de denilen bu metodla,
kendisine hadîs gönderilmiş olan şahıs, o hadîsleri şeyhten almış ve rivayet
hakkına sahip olmuş sayılır.
f)
İ'lâm: İ'lâm, "bildirmek" demektir. Hadîs ıstılahında
"i'lâmu'ş-şeyh", şeyhin, sahip olduğu hadîsi veya hadîs kitabını
râviye göstererek, bunların kendi semâ'ı olduğunu bildirmesi ve fakat rivayeti
için icazet verdiğine dâir herhangi bir beyanda bulunmamasıdır.
g)
Vasıyye: Şeyhin, rivayet ettiği bir kitabı, ölümünden veya seyahata çıkmazdan
önce birisine vasıyyet etmesidir.
h)
Vicâde: "Bulmak" demektir. Istılahta, bulunan, ele geçirilen bir
sahîfe veya kitaptan, semâ, icazet ve munâvele olmaksızın hadîs alıp rivayet
etmektir. Sahîfe veya kitabı ele geçiren kimse, onu yazan kimsenin muasırı
olsun veya olmasın, eğer o kitaptaki hadîsleri rivayet ederse, vicâde yolu ile
rivayet etmiş olur.
Sahihayn ve Diğer Sahihler
Sahihayn
ile Buhari ve Müslim'in sahihleri kastedilir. Bu iki kitap, Kütübü Sitte diye
meşhur olan altı temel hadis kitabının ilk ikisini teşkil eder.
1-
Sahih-i Buhârî: Ebu Abdillah Muhammed b. İsmail el-Buhari (194/810- 256/870)
Kitabına: "el-Camiu's-Sahih" adını vermiştir. En büyük ve en
meşhur eseridir. Sahih-i Buhari ismiyle de tanınır. İslam âlimleri söz
birliğiyle; “Kur’an-ı kerimden sonra en sahih kitap Sahih-i Buhari’dir”
buyurmuşlardır. İmam-ı Buhari bu kitabı Mescid-i Haram’da yazdı. Bu kitabı on
altı yılda tamamladım.”
Kütüb-ü Sitte adı verilen altı
sahih hadis kitabının en başta geleni olan Sahih-i Buhari’nin, Ali el-Yünûni
tarafından el yazmasıyla çoğaltılan metni muteber olmuştur. Bu nüshanın aslı
Kâhire’de Akboğa Medresesi Kütüphanesindedir. Sahih-i Buhari’nin birçok
şerhleri ve baskıları yapılmıştır. 1894’te Sultan İkinci Abdülhamid Han
tarafından Mısır’da yaptırılan iki cilt baskısı pek nefis, ciltlenmiş, altın
tuğra ve nukûş ile süslenmiştir. Bu baskı Bulak’ta Emiriyye Matbaasında
yapıldı. Zeynüddin Ahmed Zebidi, mukarrer rivayetleri birleştirerek Buhari-i
Şerif Tecrid-i Sarih ismiyle kısaltılmıştır. Sahih-i
Buhari’yi Müslümanlar Kurân-ı Kerim’den sonra ikinci kaynak olarak kabul
etmişlerdir. Muhammed Ümmeti bu kitabı kabul etmiş ve hadislerin tamamının
sahih olduğu hükmünü vermişlerdir.
Sahih-i Buhari de gerçekten bu
övgüyü hak etmiştir. Hadis ulemasının bu kitaba verdikleri önem, bunu anlayıp
şerhetmedeki çaba ve gayretleri de bunu göstermektedir. Gerçekten özel olarak
Sahih-i Buhari ve genel olarak hadis kitapları büyük çabalarla derlenip
hadisler bir araya getirilmiştir. Öyle ki bir hadis için aylarca yol gidilmiş
ve bunun için çok büyük çabalar harcanmıştır.Böyle bir eseri arapçadan Türkçeye
aktarmayı bizede nasip ettiği için Allah’a hamdu senalar olsun. Rabbım ahiret
azığı kılsın. Okuyan kişilere ise öğrenme, yaşama, hıfz etme ve anlatmayı nasip
etsin. Amin. (Harun Yıldırım – Huseyin
Ebu Emre)
2-
Sahih-i Müslim: Ebu'l-Huseyn Müslim b. Haccâc el-Kuşeyrî (202/817- 261/874)
Müslim'in kitabına bab başlıklarını, Sahihu Müslim'i şerh eden imam Nevevî
koymuştur. Tekrarlarıyla birlikte 7275 hadis vardır. Tekrarları çıktıktan sonra
yaklaşık 4000 hadis kadar ihtiva eder. İlim adamlarının büyük çoğunluğu ya da
hepsi bu kitabın sıhhat bakımından mertebesinin Sahih-i Buhârî'den sonra
geldiğini kabul etmişlerdir. Böyle bir eseri arapçadan Türkçeye
aktarmayı bizede nasip ettiği için Allah’a hamdu senalar olsun. Rabbım ahiret
azığı kılsın. Okuyan kişilere ise öğrenme, yaşama, hıfz etme ve anlatmayı nasip
etsin. Amin. (Harun Yıldırım)
Sahihu
İbn Hibban: Ebu Hatim Muhammed b. Muaz et-Temimi (354/965) Kitabın adı:
et-Tekasum ve'l-Enva olup İbn Belban el-Farisi tarafından tertip edilmiştir. Bu
tertibin adı: el-İhsan Fi Takribi Sahihi İbn Hibban'dır. El-Elbani ve Şuayb
el-Arnaut tarafından tahkiki yapılmıştır. Sahih ve hasen hadislerin yanısıra
zayıf hadislerin de bulunduğu tespit edilmiştir.
Sahihu
İbn Huzeyme: Ebu Abdillah Muhammed b. İshak'ın (311/923) tasnifidir. 3079 hadis
ihtiva eder. Sahih hadislerin yanısıra zayıf rivayetler de vardır.
El-Mustedrak
Ale's-Sahihayn: Ebu Abdillah Hâkim en-Nisaburi (405/1014) Buhari ve Müslim'in
şartlarına uygun olduğu halde onların rivayet etmedikleri hadisleri toplamaya çalışmıştır.
Ancak bu kitapta Buhari ve Müslim'in şartlarına, hatta sahihin şartlarına
uymayan çok sayıda hadis vardır. Hafız Zehebi, et-Telhisu'l- Mustedrek adıyla
bu kitap üzerine çalışma yapmıştır.
El-Ehadisu'l-Ciyadil-Muhtare:
Ziyauddin Muhammed b. Abdilvahid el-Makdisi (643/1245) Sahih ve hasen
hadislerin yanısıra zayıf hadisler de içerdiği tespit edilmiştir. Kısaca
"el-Muhtâre" adıyla bilinir.
El-Munteka:
Abdullah b. Ali İbn Carud en-Nisaburi (307/919): Bu kitapta nadiren zayıf hadis
de bulunmaktadır. Ahkâm hadislerini toplamış olan bu eser Ebu İshak el-Huveyni
tarafından tahkik edilerek sahihleri ve zayıfları tespit edilmiştir.
Bu
konuda zikretmeye değer muasır çalışmalar da şunlardır: es-Silsiletu'l-
Ahadisi's-Sahiha; Şeyh Muhammed Nasıruddin el-Elbani, Camiu's-Sahih Mimma Leyse
Fi's-Sahihayn (6 cilt); Şeyh Mukbil b. Hadi el-Vadiî ve yine Şeyh Mukbil'e ait:
Sahihu'l-Musned Mimma Leyse Fi's-Sahihayn (2 cilt).
Sahih Hadis Toplamakla Meşhur Diğer Kitaplar:
Sunenu'l-Erbaa/Dört
Sünen
Kütübü
Sitte'den sahihayn dışında kalan dört Sünen'e; Sunenu'l-Erbea' denilir. Sünen-i
Erba'a'da üç kısım hadîs vardır: Birinci Kısım: Sahîhtir. Bunlar, Buhârî ve
Müslim'in sahihlerinde tahric edilmiş bulunan hadîslerin şartlarını taşırlar.
İkinci Kısım: Kendi şartlarına göre sahîhtir. Bunlar, Buhârî ve Müslim'in
kitaplarına almadıkları sahîh hadîsler cümlesindendir. Üçüncü Kısım: Zayıf
hadîslerdir. Müellifleri bir bab'a giren her çeşit rivâyeti aynen dercetmek,
zayıf olanın da zayıflığına dikkat çekmek için bunları zikretmişlerdir.
1-
Nesâî'nin Sunen'i: Ebu Abdirrahman Ahmed b. Şu'ayb en-Nesâi, (214/829- 303/915)
"es-Sunenu'l-Kubrâ" adlı eserini telif etti. Bu kitabına sahih ve
illetli olan rivayetleri de aldı. Daha sonra bunu "es-Sünenu's-Suğrâ"
diye bilinen el-Mucteba kitabında özetledi. Bir hadis Nesâî'ye nisbet edilirse
kastedilen el-Mucteba'dır. Şeyh el-Elbani tarafından sahih ve zayıf rivayetleri
tespit edilerek yayınlanmıştır.
2-
Ebû Dâvûd'un Sunen'i: Ebu Davud Süleyman b. Eş'as es-Sicistanî,
(202/817-275/889) Kitabında daha çok hukuk ve ahkâma ait hadisler vardır. Şeyh
el- Elbani tarafından sahih ve zayıf rivayetleri tespit edilerek
yayınlanmıştır. Şuayb el- Arnaut tarafından yapılan tahkikli baskısı daha
kıymetlidir.
3-
Tirmizî'nin Sunen'i: Ebû îsâ Muhammed b. İsâ et-Tirmizî (206/821- 278/892)
"el-Camiu's-Sahih" isimli eseri "Süneni Tirmizî" diye
meşhur olmuştur. Şeyh el-Elbani tarafından sahih ve zayıf rivayetleri tespit
edilerek yayınlanmıştır.
4-
İbn Mâce'nin Sunen'i: Ebû Abdillah Muhammed b.Yezid b. Mâce, (209/824- 272/886)
Şeyh el-Elbani tarafından sahih ve zayıf rivayetleri tespit edilerek
yayınlanmıştır. Şuayb el-Arnaut tarafından yapılan tahkiki ise daha
kıymetlidir.
Kütübü
Sitte'ye; İmam Malik'in Muvatta'ı, Darimi'nin Sünen'i ve Ahmed'in Müsned'inin
eklenmesiyle Kütübü Tis'a/Dokuz Kitap denilir.
El-Muvatta:
İmam Ebu Abdillah Malik b. Enes (93-179/795): Müsned, Mürsel, mevkuf ve maktu
olarak 1720 rivayet vardır. Bunlardan bazısı zayıf rivayetlerdir.
Darimi'nin
Sünen'i: Ebû Muhammed Abdullah b. Abdirrahman et-Temîmî ed- Dârimî,
(181/797-255/868) Huseyn Suleym Esed ed-Darani tarafından sahihleri ve
zayıfları tespit edilmiştir.
İmam
Ahmed'in Müsned'i: İmam Ahmed b. Hanbel eş-Şeybani (164-241), kendisinin
belirttiğine göre 57.000'den daha çok hadis arasından seçmiştir. Müsned'deki
hadisler tekrarları ile birlikte 40.000'i, tekrarları düştükten sonra 30.000
hadisi bulur. Ahmed Muhammed Şakir ve Şuayb el-Arnaut tarafından ayrı
çalışmalar halinde sahihleri ve zayıfları tespit edilmiştir. Allah Onlardan
razı olsun. Amin.