Muhtasaru Nasihati Ehli'l-Hadis - Hatib el-Bağdadi
el-Hatib
Ebu Bekr Ahmed ibni Ali ibni Sabit el-Hafız (463/1071) dedi ki:Özel olarak
hadisçi, genel olarak (öğrenim çağındaki) her kişi için kaleme aldığım bu risaledeki sözlerimi hadisçiye öğüt olsun
diye (onu) korumak maksadıyla söyledim. Sözlerimin özü;
1- Hadis öğrencisinin, bilgisizlik sebebiyle, her nasılsa dost edinmiş olduğu fazilet (ilim) ehline yaraşır hiçbir vasfı bulunmayan kişilerden derhal ayrılması; Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)in hadislerini yazmak, toplamak... gibi vaktinin çoğunu alan ve ömrünün büyük bir kısmını hasrettiği konuya, bir iyice dikkat etmesi, önem vermesi; helalini-haramını, hassını-ammını, farzını-mendubunu, mübahını-mekruhunu, nasihini-mensuhunu ve bunların dışında kalan öteki bilim dallarını öğrenmesine vesile olacak bir ilmi seviyeyi öğrenme çağını geçirmeden, imkanları yitirmeden kazanmasını tavsiye (etmekten ibaret)dir.
Nitekim İmam Şafi'i (204/819), "Baş olmadan önce ilim öğren. Reis oldunmu ilim öğrenmeye artık imkan bulamazsın", demiştir.
Ebu
Muhammed el-Mervezi (293/905) de: "Toprak, ıslaklığını koruduğu sürece
şekillendirilebilir", demiştir. Bu söz, ilmin gençken elde edilmesi
gereğini açıkca ifade eder.
Emiru'l-Mü'minin
Ömer ibni el-Hattab (23/643) de şöyle
demiştir: "Başa geçip yönetici olmadan önce ilim öğreniniz."
Ömer
(radiyallahu anh), yöneticiliğin özelliğinden ötürü, başa geçmeden önce ilimde
derinleşmeyi teşvik etmiştir. Yoksa, Ashabı Kiram'ın yaşlılıklarında da ilim
tahsil ettikleri bilinmektedir. Bu, hiçbir zaman ayıp değildir.
Ebu
Ubeyd (224/839), Ömer (radiyallahu anh)ın bu sözünü şöyle açıklamıştır: Ömer,
"küçükken, büyüyüp sorumluluk almadan önce ilim öğreniniz, yaşlandıktan
(ya da sorumluluk yüklendikten) sonra ilim öğrenmeye utanırsınız ve yaşça
kendisinden küçüklerden ilim öğrenmeye mahkum yaşlı cahiller olarak kalırsınız.
Bu ise, sizi geriletir", demek istemiştir.
Bu,
malumunuz olan şu söze ne kadar uygun düşmektedir. "Toplumlar ilmi
yaşlılarından aldığı sürece hayr üzere devam ederler. İlim için Esağire
(küçüklere) gitmek zorunda kaldılar mı helak olmuşlardır." Bu sözde
gençlerin alim olması değil, yaşlıların cahil kalmış olmaları tenkid
edilmektedir.
Ebu
Ubeyd, Esağir kelimesi hakkında bir başka yorum daha yapmış ve Abdullah İbni Mübarek
(181/797)in Esağiri "Bidatçılar" olarak anladığını
nakletmiştir.
Ebu
Ümeyye el-Cumahi de dedi ki, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)e
Kıyametin alametleri soruldu, o (sallallahu aleyhi ve sellem): "İlmin
Esağir (küçükler) katında aranması Kıyamet alametlerindendir",
buyurdu.
Abdullah
İbni Mesud (radiyallahu anh)dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "İnsanlar
ilmi yaşlılarından ve bilginlerinden aldıkları müddetçe hayr ve huzur içinde
yaşarlar. Ama ilmi gençlerinden ve şerirlerinden almaya kalktılar mı helak
olmuşlar demektir."
İbni
Kuteybe (276/889) demiştir ki: "İnsanlar ilmi yaşlılarından aldıkları
müddetçe hayr üzere yaşamaya devam edecekler sözünden maksat, alimleri gençleri
değil de yaşlıları olduğu sürece toplumlar hayr üzere yaşarlar, demektir. Zira
yaşlılarda, gençliğin çıkar sağlama hırsı, hiddeti, acelesi, sefahati görülmez.
Tecrübe ve ilim tam yerleşmiştir. Bilgisine şüphe arız olmaz ve kendisine istek
ve arzuları hakim olamaz. Tamamı onu doğrudan saptırmaz. Şeytan yaşlıları,
gençler gibi baştan çıkaramaz. Yaşla birlikte vakar, celalet ve heybetin
ağrılık kazandığı açıktır. Genç(ler) ise böyle değildir. Yaşlıların kendisinden
emin bulundukları birtakım tehlikeler gençler için (daima) sözkonusudur.
Yukarıda işaret edilen tehlikeli durumlar içinde bir genç fetva verdi mi hem
sapmış hem de saptırmış olur."
2- (Hadisçi) sadece bir ravi ve muhaddis olmakla kalmamalıdır.
Ali
ibni Musa er-Rıza (203/818) cedleri yoluyla Rasulullah (sallallahu aleyhi ve
sellem)in şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "(Hadisi) bilenler olunuz,
nakledenler değil! Yorumunuz bildiğiniz bir hadis, (anlamadan) rivayet
ettiğiniz bin hadisten (sizin için) daha faydalıdır."
Rebi
ibni Süleyman, Şafiiden işittim dedi: İlmi üstün körü (sebep ve sonuçlarını
araştırmadan) öğrenen kişilerden bahsediyordu, dedi ki: "Bunlar
geceleyin bir yük odun toplayıp yüklenen kişiye benzer. Belki odunlar arasında
bir yılan vardır da farkına varmadan onu sokuverecek." Rebi ibni
Süleyman ilave etti: "Bu sözüyle Şafii, delil sormayan, nereden alındığını
araştırmayan kişileri kasdetmiştir."
Ebu
Bekr Muhammed ibni Hasan dedi ki: Bilginlerden birine: "Edeb ne zaman
zararlı hale gelir diye sordular. O da: Rivayetlerin çoğalıp anlayışın azaldığı
zaman", cevabını verdi.
Kadı
Ebul-Ala Muhammed ibni Ali el-Vasıti (431/1039), Ebul-Hasen Muhammed ibni Cafer
et-Temimi el-Kufinin şöyle dediğini nakletti: Ebul-Abbas ibni Akkar, birgün
kendisine bir hadis sorulduğunu, kendisinin de: "Bu (ve benzeri)
Hadis(leri rivayeti) azaltın. Zira Tevili bilinmeden bu tür hadisleri rivayet
doğru değildir" dediğini bize anlattı.
Ömer
(radiyallahu ah) şöyle buyurmuştur: "Toplumların Salah (dirlik) ve
Fesat (bozgun) zamanlarını anladım: İlim gençlerde olur da yaşlılar onlara
karşı koymak isterlerse bozgun; ilim yaşlılarda olur gençler de onlara uyum
gösterirlerse her iki grup da doğru yolda devam ederler (bu da dirlik
zamanıdır). Eğer yaşlı birine Allahtan hidayet erişir de kendisini zorlayan
biri bulunmadığı halde genç bir fakihe herhangi bir konuyu sorarsa, fakih de
adamın gençliğindeki acziyeti yüzüne vurur ve meseleyi öğretmekte ihmal
gösterirse işte o zaman adam fakihe kızacak fakat geçmişteki ihmalinden dolayı
da pişman olarak oradan ayrılacaktır."
Muhammed
ibni Ubeyd şöyle demiştir: Uzun sakallı bir adam Ameş (148/765)e gelerek çocukların
bile ezbere bildiği bir soru sordu. Ameş başını kaldırıp adamın yüzüne şöyle
bir baktı ve sonra: "Şunun bir, dört bin hadisi ezberleyecek saçına
sakalına bakın, bir de sorduğu soruya!.. Çocuk sorusu!.." dedi.
3- Bilmeli(sin) ki, çok hadis yazma ve rivayet etmekle kişi fakih
olamaz.Ancak kişi hadisin manalarını anlamaya çalışmak ve üzerinde derin ve
etraflıca düşünmekle anlayışını geliştirebilir.
Kardeşi
Ebu Uveysin oğulları Ebu Bekr ve İsmaile Malik ibni Enes (179/795) şöyle
demiştir: "Görüyorum ki siz ikiniz hadisle meşgul olmayı seviyor ve
istiyorsunuz. Evet, dediler. Eğer hakikaten hadisten yararlanmak ve Allahın
sizi faydalandırmasını istiyorsanız, hadisin rivayeti ile az meşgul olun ve
fakat hadisi anlamaya çalışın!.."
Ameş
(148/765) de şöyle demiştir: Hadis okudum, öğrendim. "Şayet bir
toplulukta bulunuyorsam, onlara fetva verebilirim dedim. Dediğim oldu bir
cemaatte bulundum. İlk sordukları bilmediğim bir konuydu!.."
Hallal,
Ebu Amr Ahmed ibni Muhammed ibni Suheylin şöyle dediğini nakletmiştir:
Alimlerden biri (ki ibni Hallal, ismini unuttum diyor), bana anlattı ki: Bir
kadın Yahya ibni Muayk, Ebu Hayseme ve Halef ibni Salimin bulunduğu hadis
müzakere edilen bir meclise rastladı. "Rasulullah (sallallahu aleyhi ve
sellem) şöyle buyurmuştur", "şunu falan rivayet etti",
"bunu falandan başkası rivayet etmiştir" gibi sözleri bir süre
dinleyen kadın: Hayz halindeyken kadın cenaze yıkayabilir mi, diye bir soru
sordu. Hiçbiri cevap veremedi. Birbirlerine bakışmaya başladılar. Bu sırada Ebu
Sevr gözüktü. Kadına: Sen şu geleni (Ebu Sevr) yakala dediler. Kadın iyice
yaklaşmış olan Ebu Sevre yöneldi ve sorusunu sordu. O (Ebu Sevr): Evet
yıkayabilir çünkü Aişe (radiyallahu anha)dan Kasımın rivayet ettiği hadiste
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Aişe (radiyallahu anha)ya: "Senin
Hayzın elinde değil ki" Müslim buyurmuştur.
Yine
Aişe (radiyallahu anha): "Hayızlı olduğum halde, ben Rasulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)in saçlarını yıkar, tarardım" Buhari;
Müslim buyurmuştur.
"Hayz
halindeyken dirinin saçları taranır, yıkanırsa ölü haydi haydi yıkanır."
Bunun üzerine anılan üç kişi: "Evet, onu falan rivayet etmiştir",
"onu bize falan nakletti", "o şu kanalla da bilinir", diye
rivayet tariklerini sayıp dökmeye başladılar. Kadın dayanamadı: "Daha
önce aklınız neredeydi!.," diye onlara çıkıştı.
4- Muhalifler en çok, hadisçilerin usulu fıkhı, sünenlerin ihtiva
ettiği delilleri ve asıl konularını bilmediklerini dillerine dolamaktadırlar.
Binaenaleyh hadisçi, bunları derinlemesine bildiği zaman, tenkitçi ağızlardan
korunacak, göz ve gönüllerde yer tutacak, tan ve teşni etmek isteyenler de
kendisinden çekineceklerdir.
Veki
ibni el-Cerrah (197/812) şöyle demiştir: Birgün yolda Ebu Hanife rastladı.
"Hadis yazmayı bıraksan da fıkıh öğrensen daha faydalı olmaz mı",
dedi, ben de: "Hadis bütün fıkhı ihtiva etmiyor mu", dedim. "O
halde, kocası inkar ettiği halde haml iddia eden kadın hakkında ne
dersin", dedi. Bana Abbad ibni Mansur, İkrimeden o da İbni Abbas
(radiyallahu anh)dan rivayet etti ki: "Rasulullah (sallallahu aleyhi ve
sellem) haml iddiası halinde lian yaptırırdı" Ahmed, Müsned, dedim. Bunun
üzerine Ebu Hanife beni terketti, gitti. Ve bu olaydan sonra, beni nerede görse
yolunu değiştiridi.
Ali
ibni Haşrem de şöyle dedi: Çok defalar Vekiden duymuşumdur, o şöyle derdi:
"Ey gençler, hadisin fıkhını öğreniniz. Şu bir gerçektir ki, siz
Fıkhul-Hadisi iyi bilirseniz, Ehli Rey size galib gelemez."
Yine
Ali ibni Haşrem el-Mervezi, Veki'i hadisçilere şunları derken işittim demiştir:
"Eğer siz hadisleri tefekkuh eder ve hadisi iyi bilirseniz, rey ehli
size galib gelemez. Ebu Hanifenin ihtiyaç duyup da bir görüş ortaya koyduğu
herhangi bir konu yoktur ki biz o konuda hadisten en az bir bab rivayet etmiş
olmayalım."
5- (Hadisin) fıkhını tahsil eden kişi için, müşkil meselelerde müracaat
edebileceği, ictihad yollarını, sıhhat ve fesadı tanıtıcı hususları kendisinden
öğreneceği ders veren bir hoca mutlaka gereklidir.
Süleyman
ibni Şeyh, Küfeli biri bana şunu anlattı, dedi: Ebu Hanifeye Mescidde bir
grubun fıkıh mütaala ettiği haber verildi. Ebu Hanife: "Bir başları (hoca)
var mı", dedi. "Hayır", dediler. Bunun üzerine Ebu Hanife:
"Onlar asla birşey öğrenemezler!.," dedi.
İbrahim
ibni İshak ez-Zuhriye isnad ile Ebu Nuaymın şöyle dediği nakledilir: Ben Zufere
gelir-giderdim. (Birgün) o köşesinde elbisesine bürünmüşken bana: "Ey
şaşı, gel! Sana görmediğin duymadığın biçimde şu senin hadislerini
değerlendireyim", dedi. Sonra da: "bununla amel olunur",
"bununla asla", "şu ise şu nedenle nasih, bu mensuhtur"
diye tasnif etti.
Ubeydullah
ibni Amr (180/796) şöyle dedi: Ameşe bir adam geldi ve bir soru sordu. Ebu
Hanife de orada bulunmaktaydı. Ameş, "Ey Numan (Ebu Hanife), bu mesele
hakkında görüşünü söyle!" dedi. O da (Ebu Hanife) söyledi. Bu defa Ameş:
"Sen bunu nereden çıkardın", dedi. Ebu Hanife de: "Senin bize
rivayet ettiğin hadisten", dedi. Ameş: "Evet, doğru! dedi. Biz
eczacı, siz doktorlarsınız!.."
Bir
başka rivayette ise olay şöyle nakledilir: Ebu Hanife, Ameşin yanındadır. Ameş
birtakım meseleler sorar. Ebu Hanife cevaplandırır. Ameş: "Sen bunları
nereden çıkarıyorsun", deyince Ebu Hanife: "İbrahimden şöyle, Şabiden
böyle, sen rivayet ettin bize", der. Bunun üzerine Ameş de: "Ey
fakihler siz doktorsunuz, biz ise eczacı!.." der.
Atiyye
ibni Numan anlattı: Babam bana (şu olayı) nakletti, dedi ki: Ben, Şube ibni
Haccac (160/766)ın yanındaydım. Bir ara, bana: "Ey Eba Muhammed, sana zor
bir mesele gelse, bizden başka kime sorabilirsin", dedi. Ben kendi
kendime: "Bu kendini beğenmiş biri", dedim. Sonra: "Ey Eba
Bistam, hallettiğiniz sürece sorular sana ve arkadaşlarına yöneltilir",
dedim. Çok geçmeden bir adam çıkageldi ve: "Ey Eba Bistam, bir adam bir
başkasının tam tepesine vurdu, adamın koklama duyusunun tahrib olduğu iddia
olunuyor (ne dersin?)" Şube, sağla solla meşgul olmaya başladı. Ben adama
ısrar etmesi için işaret ettim (adam da ısrar etti). Bunun üzerine Şube bana
döndü (biraz önceki iddiasından pişman olduğunu ima ederek): "Ey Eba
Muhammed, zalime zulüm ne ağır cezadır (büyük konuştum, susturuldum). Evet, vallahi
bu konuda ben birşey bilmiyorum. Buna sen cevap ver", dedi. "Adam,
sana soruyor niçin ben cevap vereyim", dedim. "Kabul et ki, bunu ben
sana sordum", dedi. Bunun üzerine ben: "Evzai ve Zubeyriyi şöyle
derlerken dinledim: Hardal bir iyice dövülür, inceltilir sonra koklatılır. Eğer
aksırırsa, yalan söylemiştir yok aksırmazsa doğru söylemiştir", dedim.
Şube: "Onu bize, Bakıyye rivayet etmiştir. Vallahi koklama duyusu tahrib
olmuş kişi asla aksırmaz", dedi.