İmanın şartlarından birisi de resullere imandır. Bununla hemen yan yana giden bir de kitaplara iman vardır. Biz resule imanla kitaplara imanı öncelikle zikrederiz sebebi Allah’a imanı bile bize resul ve getirdiği kitaplar öğretir. (Allah’tan aldığı kitap) burada bizim toplumumuzda resule iman diğer resullere iman şeklinde telkin edilmiş.
Allah’ın yolladığı bir nebi olarak kabul
etmen vahyin geldiği ona şu kitap indirildi demen bu kadar. Bu iman ölçüsünde
Musa (a.s)’a iman ile Muhammed (s.a.s)’e imanın arasında hiçbir fark yok.
Ve Musa (a.s)’a bu seviyedeki iman
yeterli, ama Muhammed (s.a.s)’e olan iman bu seviyede yeterli değildir neden?
Musa(a.s)’a imanın lazımı yok yani o imanla beraber itaat etme diye bir lazım
yok. Sadece Musa (a.s)’ı kabul etmek Allah’ın yani konuştuğu bir nebi olarak
kabul etmek Tevrat’ın kendisine indirildiğini kabul etme Ulu’l Azm dediğimiz
Kur-an’da onun hakkında zikredilen vasıfları, nitelikleri kabullenmekten
ibarettir.
Ona itaat yok, bu hem genel istikra ile
bilinen bir şey ayrıca da Ömer (r.a)’den gelen hadiste “Şuan Musa olsaydı, o
bile bana ittiba etmekten başka bir çare bulamazdı” diyor. Ve “Benim olduğum
yerde başka bir şeye uysaydı sapıtırdı” diyor. Bu gösteriyor ki Muhammed’e
imanın lazımları var bunun ilki itaattir. Allah Rasulû’nün emrettiği her şeyi
yapmak, yasakladığından içtinâb (sakınmaktır) etmektir.
Bunun içinde ayrıca gelen naslarda, Bütün
ümmetim cennete girecektir. Sadece girmek istemeyenler müstesna. Kim girmek
istemez ki ey Allah’ın Rasulû denildiğinde de bana itaat eden cennete girer,
isyan eden de girmek istemeyendir) diyor. Şimdi bu gösteriyor ki
Rasule itaat imanın lazımlarındandır.
Ondan sonra ittibaya gelince her şeyde
O’na uyma, O’na tabi olma, O’nun gibi yapma genel anlamda ayette de dediği gibi
“Ey Muhammed de ki: eğer Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun” bu ne anlama
geliyor. Allah’ı sevmenin emaresi Muhammed (s.a.s)’e ittibadır.
İbn-i Teymiyye’nin de kulluğu anlatırken
Muhammed (s.a.s)’in tarif ettiği gibi Allah’a kul olmak der. Şimdi bir insan
Muhammed (s.a.s)’e iman ettim der, bu iman Musa (a.s)’ya imandan farklı olmazsa
o zaman Muhammed (s.a.s)’e imanı anlamamıştır, o Rasullere imanı anlamıştır. Bu
da ona yetmez.
İtaati koyacak, ittibayı koyacak ondan
sonra da Rasulu her şeyde örnek alacak. Çünkü insanın hayatını muamelat
dediğimiz şey ise hep Rasulu örnek almakla doludur. O’na benzeyerek, O’nun gibi
yapmak, O’nun gibi konuşmak, O’nun gibi yürümek ki sahabe bunu en uç noktada
örnek olarak dahi göstermiştir. İtaat ile ittibanın arasındaki fark nedir?
İtaat daha has ittiba daha geneldir.
Her itaat ittibadandır. Ama her ittiba
itaat niteliğinde değildir. Mesela emrettiği şeyi yapma. Bunun en azından emr
olunan şeyin terki ile irtikab ettiğin günaha bakarsın, ne önemde olduğunu
yakalarsın. İttiba edilen bir şeyde ise o da konumuna göre itikâl ettiğin cürüm
neyse o da o kadardır.
Namazın Kur-an’daki, Sünnet’teki,
Kelime-i Şehadet’ten sonra ki telaffuz konumuna baktığında, ilk hesap verilecek
amelin bu olduğu, namaz amelinin hesabını verildiğinde sairlerinin hesabından
kurtulduğun, bu hesaptan kurtulamazsan diğerlerinin hesabından da
kurtulamadığın bir amel…
Namazın terk edilme hükmü ne! Namazı
kılmakla sen ne yapıyorsun? “Beni nasıl namaz kılar gördüyseniz öyle namaz
kılın” sözü bile bir emir sigasıdır. Bu ne demektir? Benim gibi namaz kılın,
istediğiniz gibi değil.
Ondan sonra dönüyor sol elini sağ elinin
üzerine koymuş bir şekilde namaz kılan birini görünce sağ elini sol elinin
üzerine koyuyor “biz nebiler böyle yapmakla emrolunduk” diyor. Enes (r.a)’a
Adamın birisi geliyor namazını acele acele kılan birisi hakkında soru soruyor.
Enes: Birisi namazı acele kılıyorsa bile
kılmayandan daha çok hayırdadır. Kılmayan küfür ile tehdit edilir. Acele kılan
ise namazın kabul olmaması ile tenkit edilir.
Her itaat ittibanın içindedir ama ittiba
itaat anlamında değildir. Namazın içinde sol elini sağ elinin üzerine koymasan
cürmün ne!
– Rasule mulalefet
– Terk etmek gibi mi?
– Değil
– Acele acele kılan namazı olmamıştır
diyor. Hırsız, münafık, Allah (c.c.)’ı az zikreder diye söylüyor bu da nifak
alametinden. Ama Enes (r.a)’a sorulunca kılmayandan daha hayırdadır diyor.
Şimdi Enes (r.a) öbür hadisler
istikametinde, onun namazı yoktur diyebilirdi. Ama Enes (r.a) onların anlamada
zorlandığı bir yeri kılmayandan daha hayırdadır…
Ona da makamını verin. Tamam namazı
böyle böyle tenkit edilir ama terk eden gibi değildir. Örnek almanın farkı ne
peki ittibadan?
– Hocam örnek, emir olmasa bile onu
örnek alma değil mi?
– İttiba da emir olmayabilir.
– Olmayabilir! Ama olduğu yerler var
hocam.
– Dedim ya, her itaat ittibadan sayılır,
her ittiba itaatten değildir illa.
– Hocam, biz (namaz kılarken) sağ
elimizi sol elimizin üzerine koyduğumuzda Rasule itaat etmiş olmuyor muyuz?
Çünkü O düzeltiyor zaten.
– Şimdi ona o yönüyle baktığın zaman hep
Rasulullah (s.a.s)’ın yaptığı tipinde girmiyoruz. Emretmenin terkinde de bir
günah var. Öbürkülerde ki günah aynı seviyede değil. Yani her amelin değeri o
amelin terki ile irtikâp ettiği cürümle alakalıdır. O ameli terki ile hangi
cürüm irtikâp ediyorsa o onunla alakalıdır.
Haramdan sakınma diyelim ki içki içme
haram mı bize? İçmemek resule itaatdir. Namazda aynı. İçki içsen ne olur?
Cezası da var ama namazın terki gibi değil. İçki içene sopa attırılır, namazı
terk edene sopa attırılmaz. Günahı hafif olduğundan mı? Hayır. İçki içene
atılan sopa kefarettir ama namaza değil. Namazda tevbeye davet edilir.
Aralarında ki fark bu… Her amelin cürmünü böyle anlamak gerekiyor veya kadrini
de. Ama içkiyi helal diyerek içerse tövbeye davet edilir. Sopa atılmaz. Bu
ittiba yani itaat ittiba örnek. İtaate gelince itaat edilen şeye göre de
kemmiyyet teşkil edilir. İçki ile namazda ayırdığım gibi.
Adamın birisi soluyla yerken Rasulullah
(s.a.s) sağınla ve önünden ye! Diyor. Adam yapamıyorum diyor. Rasulullah (s.a.s):
yapamaz olasın diyor. Ve adam bir daha elini bile kaldıramadı. Çünkü kibrinden
dolayı öyle demişti. Neden daha önceki nakillerde sağınızdan alın, sağınızla
verin, sağınızla yiyin, sağınızla için solla yapmayın çünkü şeytan solla alır,
yer, içer, verir diyor.
Normal bir ortamda Allah Rasulu’nun
beddua ettiğini göremezsiniz.
İtaati anladınız mı kitaplara imanda
böyle. Kitaplara imanı da bizim Tevrat’a İncil’e olan imanımız seviyesinde
tutuyorlar. Allah’tan indirilen, vahiy olduğunu söylediğin, takdis ettiğin,
kutsal gördüğün, göbekten aşağıda tutmadığın, atlas kılıf yapıp duvara astığın
bir kitap. Bu kitaplara imandan farklı değildir ama Ku-ran’a imanın öbürkülere
dönük bir farklılığı vardır.
Eğer okuduğuna inkıyat duymuyorsan,
itaat etmiyorsan, yasaklarından sakınmıyorsan, haberlerini tasdik etmiyorsan bu
diğer kitaplara imandan farkı yoktur. Bu ikisi çok önemlidir. Rasul’e iman –
rasullere iman, Kitap’a iman – kitaplara iman ayırt edilmelidir.
İttiba genel, itaat daha has peki
örneklik hangisinin altında hocam veya onlardan daha mı genel? İtaat ittibanın
içinde dimi.
İtaat emredileni yapıp, yasaklanandan
sakınmaya dönüktür. İtaatle emredilen ibadetlerinde kendine göre cürümü ve her
birinin de ayrı ayrı cürümü var dedim, namazla içkiden örnek verdim. Namazı
acele acele kılandan örnek verdim. İttiba ile itaati kıyaslarken de her itaat
ittibadandır ama her ittiba itaatten değildir.
Bir insan gece namazını kılınca Allah
Rasulu’ne tabi olur ama bu ittibaya girmez. Çünkü farz değil. Ama birçok amelin
güzelleşmesinde gece namazı vardır. Mesela Allah Rasulu Abdullah bin Ömer (r.a)
için Abdullah iyi biri, bir de gece namazı kılsa diyor.
İttiba daha geniş dedim, her şey için
ben O’nu örnek alıyorum, ittiba ediyorum demek mümkün. Bir şey emrolunmadıkça
itaat değil ittibadır. Emrolundun ise buna itaat dersin. Ondan sonra da ona
ittiba demen mümkün. Emredildiğin, ittibanın dışındaki her şeyinde O’nu örnek
alman.
İttibanın da ucunun öbür taraflara
ulaştığı yer var. Mesela “her kim Allah’ı sevdiğini söylüyorsa Muhammed de ki
onlara: bana tabi olun” ne demek bu tabilik Allah’a O’nun dediği gibi tabi
olma. İtaat müstakildir. İttiba daha geniştir. Allah “Yahudi ve Hristiyanları
dost edinmeyin” diyor. Bu emre göre Resul itaat edenlerin en önünde gelir. Hiç
kimse Rasule burada itaatte pürüz yaşadığını söyleyemez. Sahih nastan da
Yahudi hasta bir delikanlıyı ziyarette gittiyse o nedir? O bir dost emaresi
değil komşuluk hukuku, hastalığından istifa edip onu İslam’a davet etmek için
kullandı. Bu oy verme meselesinde sahabenin yaptığı iş Ehli Kitabı
desteklemesi, sahabenin bir örneği. Birisi İslam’da demokrasi yoktur diyor. Ama
İslam’da Hristiyanları desteklemekte yok. Örnekliğiyle ne yapmış bizim
anlayamayacağımız ki bir çoğu anlayamıyor.
Örnekliğiyle anlayamayacağımız meseleyi
yaşantıyla göstermiş. Kim Allah Rasulu (s.a.s)’ne Yahudilerle dostluk yaptı
diyebilir. Yahudilerde hristiyanlarda bizde iyi ilişkilere ihtiyacımız var her
zaman ihtiyacımız olur. Ama o bunu dini bilgileri yok ki ayırt etsin.
Şimdi Allah Rasulu (s.a.s) “Siz Yahudi
ve Hristiyanların dinine tabi olmadıkça katiyetle onlar sizden razı olmazlar”
derken bunu en iyi anlayan. En iyi uygulayan örnek mi haliyle! Biz onu
anlatırken anladığımız gibi değil Rasulun örnekliğini ortaya koyma zorundayız.
O bunu yaptıysa demek ki bir ayrım var.
Hem dost edinmedi hem de yaptığı iş o
çocuğun Kelime-i Şahadet getirerek İslam’a girmesine sebep oldu. Ve burada
komşuluk hukukunu gösteriyor. Bununla hasredilmez. Resulün her şeyi ile.
Resulün tebessümü o tebessüm etti diye tebessüm etme ama bide resul her
halükarda mütebessimdi. Onun burada en kötü anlarda bile tebessümü bakın güzel
bir örnek. Biz ne kadar istesek bile acılı sancılı kötü anlarımızda tebessüm
edebilir miyiz? Ama O bunu becerebiliyordu. Bu sefer örneklik de nedir?
Ben Rasulu örnek alarak ona tabi
oluyorum. Bu sefer de bizimkiler siz Buhari’yi taklit ediyorsunuz. Hayır, biz
Buhari’nin taklit etmiyoruz Rasulullah (s.a.s)’den naklettiği hadise uyuyoruz.
Buhari’nin sahih dediğine sahih diyoruz.
Vallahi şahadeti sadık olan bir insanın,
birisi hakkındaki şahadetini kabul eder miyiz? Buhari’nin dediği olsun.
İnkıyat hakkında şimdiye kadar ne
anlattım ben. İnkıyat ne demek anlat bana?
– İnkıyat bir ibadeti gönül
hoşnutluğuyla yapma. Onu severek.
Rasulullah (s.a.s)’ın yaptığı hiçbir şey
dinin dışında değildir. En uzak ihtimal dine ters değildir.
– “Sirke ne güzel bir katıktır” diyor
hadiste ondan sonra bir sahabenin sirkeyi sevmeye başlaması da örneklik
kapsamına girmez mi?
– “Sirke güzel bir katıktır” diyor,
kabağı seviyor birisi kabak hakkında laf edince gelen rivayette “Benim sevdiğim
bir yemeyi, size ne oluyor da bu böyle böyledir diyorsunuz” diye karşılık
veriyor. Örneklik en çok muamelede yatkın görünür. Sanki gelen naslarla da bir
zıtlığı varmış gibi görünür.
– Rasulullah (s.a.s) hanımlarından
birini dövdü mü hocam? Dövme ile ilgili bir ayet var ortada ama Rasulullah
(s.a.s) bunu hiç uygulamamış. Bu örnek olarak verilebilir mi?
– Allah Rasulu (s.a.s) katiyetle bunu
yapan birisi değil, yapmamıştır da. O’nun hoşlanmadığı tavırlarda bile sabrı
yeğlemiş hatta Allah (c.c) istediğini boşayabilirsin de diyor. Hz. Ömer geliyor
“bizim kadınlarımız yani muhacirler kocalarına kem küm etmezlerdi buraya
Medine’ye geldiler kocalarına kem küm etmeyi öğrendiler” diyor. Allah Rasulu
(s.a.s) gülüyor buna. Allah Rasulu (s.a.s) bunu yapmadı. Allah Rasulu
(s.a.s)’ün bu hali örnek gösterilebilir O sabretmiştir. Nebilik sıfatı da bunu
böyle ister. İbn Ömer (r.a)’in örneğini verdim O’nun yaptığı gibi yapma. Çünkü
bazı insanları görüyorsun bir şarkıcının bir saç modeli var onu taklit ediyor.
Tutuyor bir Hitit güneşi asıyor boynuna o da asıyor. Onun konuştuğu gibi
konuşuyor böyle örnek alıyor. İnsanlarda bu örnekliğin sınırı yoktur. Biz illa
bir şeyi yapacaksak bu Rasulullah (s.a.s)’a benzemeli, sahabeye benzemeli,
onlar gibi yapmalıyız.
Onun için Şüphesiz O’nda yani Rasul’de
çok güzel örnekler vardır sizin için diyor. Bu tabi emrin dışında emretmişse
buna örnek diyemezsin. Yasaklamışsa ondan sakınmaya örnek diyemezsin. İttibada
örnek diyemezsin. Ama örnek alarak O’na tabi olabilirisin. Aynı vaziyette Allah
Rasulu (s.a.s) ümmet içinde İbrahim (a.s)’da sizler için güzel örnekler vardır
diyor. Bunu zaten doğrudan doğruya salıp-verdiğinde ne anlıyorsun. İbrahim
(a.s)’in Kur-an’da Sünnet’te Allah Rasulu (s.a.s)’nün sözlerinde zikredilen
örnekliği ile onlar mesela nevruza gidiyorlar (bayrama) İbrahim (a.s) geliyor
mabedlerindeki bütün putları kırıyor biri hariç. Putları kırmış olduğu aleti
kırmadığı putun üzerine asıyor.
İbrahim (a.s) bunu mutlak Allah (c.c)’ın
sevk etmesiyle yaptı. Bunu kim yaptı diye soruşturuyorlar. İbrahim (a.s)’i
getiriyorlar. Bunu sen mi yaptın diye sorduklarında bunu neden ona
sormuyorsunuz diyor. Bu çok güzel bir örnek…
İbrahim (a.s) ne yapıyor doğrudan doğruya
Allah (c.c) emretti bende kırdım diyebilirdi dimi. Öyle demiyor, bunu neden o
büyüğüne sormuyorsunuz diyor. Arkasından ona hitap etseniz duyar mı, duysa
cevap verir mi! O münakaşa bak bütün bunlar bir örnek. Yani örneğe baktığımızda
meselenin sürdürülmesine münakaşa etmiyor. Benim rabbim öldürür, diriltir oda
bende öldürür, diriltirim sen yapamazsın edemezsin gibi peş peşe sıralamıyor.
Benim Rabbim güneşi doğudan doğurur, batıdan batırır. Örnekliğe bakınca İbrahim
(a.s)’de mesela yıldızı görüyor bunun Kur-an’ı Kerim’de zikredilişinin mutlak
bir önemi var. İbrahim (a.s)in başından geçen bu olayda mutlak bir sebeple
zikrediliyor, bir hikmetle zikrediliyor, abes olarak bu burada zikredilmiyor
dimi.
Yıldızı görüyor işte benim rabbim bu…
İşte burada istifam edatı vardır diyorlar. Yani şimdi benim rabbim bu mu!
Tarzında. Yok, ben böyle bir şeyi rab kabul etmem mi demesi gerekir, üslubu
nasıl olması gerekir öyleyse. Batınca ben batanları sevmem dedi. O bunu demeden
önce şimdi benim rabbim bu mu bu rab olamaz, onun faniliğini gündeme getirdi,
batan. Ay olunca da aynısını gösterdi. Battıktan sonra. Ondan sonra güneşi
görünce ne dedi “bu daha büyük”. Yani benim rabbim yıldızlar mı, kaybolunca ben
böyle rab kabul etmem, ay için de aynısını zikrediyor. Ay’dan sonra eğer Rabbim
bana hidayet etmezsen…
Bunu tutup da mâdi sigasıyla
söyleyemezsin. Rabbim bana hidayet etmeseydi bende sapıklardan olurdum. Etmezse
sapıklardan olurum. Bunu şaşırmışlar Türkçede ki meallerde bile kimisi
etmeseydi, kimisi etmezse diye tercüme etmişler. Burada bunun Kur-an’da
zikredilişi muhteşem bir örnek. Size İbrahim(a.s)’de ve İbrahim (a.s)’la
beraber olanlarda sizin için güzel örnekler var diyor. Bu İbrahim (a.s)’in
örnekliği. Ondan sonra İbrahim (a.s) devamında da ben katiyetle sizin gibi Rabbime
ortak koşmam ve bundan beriyim diyor. Şimdi burada Rabbi bir tanıma, bana
hidayet etmezse sözünü de nasıl tercüme ediyoruz “eğer Kendini bana tanıtmazsa”
ve bu tanıtma da isim ve sıfatlarıyladır.
Biz zatıyla tanımıyoruz O’nu ve cidden
de İbrahim (a.s)’in başından sonuna kadar kıssalarına baktığımız zaman
Kur-an’da ve Kur-an’ın dışında, daha önce ayetleri toplamıştım bu sene Selim
Hilali’nin kitabından nakledeyim dedim, baya geniş bir yer vermiş çok muhteşem
örnekler var. Rasulullah (s.a.s)’de yaptıklarında bir şey uygulama
halinde, o böyle uygulamış, naklederken de Allah Rasulu (s.a.s) burada böyle
yapmış diyor. Burada O’na has olan şeyler vardır ki biz onu örnek yapamayız.
Yani ben şu ağacı çağırayım da gelsin
Rasulullah (s.a.s) yapmış bana da gelir diyemezsin. Ama sizin anlamanız gereken
itaati yerine ittibaya yerini vereceksin ondan sonrada örneğe. Mesela ahlaken
süluku tamamen bir örneklik. Cömertliğine bakarsın çünkü Allah Rasulu
(s.a.s)’ün cömertliğini gördüğünüz zaman elindeki olan bir şeyi öyle olmuştur
ki sabahlatmamıştır. Biz O’nun kadar olamayız ama öyle bir gönül olması
gerekir, biz kısmen de olsa infak etmeye alışık olmalıyız. Rasulullah (s.a.s)
on lira ettiyse biz bir lira edelim. Ondan sonra Aişe (r.a)’ye gelerek bana
Allah Rasulu (s.a.s)’nün yaptığı ibadetleri soruluyor bizimki hiçtir denilerek.
Evlenmeyeceğim, devamlı oruç tutacağım
gibi söz söyleyince Allah Rasulu (s.a.s) duyduğunda bak ben gecenin bir kısmı
uyurum, bir kısmı kalkar namaz kılarım, bazen oruç tutarım bazen tutmam, bu gibi
örnekle gördüğünüz gibi evliyim de diyor. Bak bu örnek. Çünkü gece namazı
kimseye emredilmemiş. Sadece fazileti zikrediliyor.
Rasulullah (s.a.s)’dan daha takva sahibi
gibiymiş gibi hiç geceleri uyumayacağım, gündüzleri hep oruç tutacağım diyor
Allah Rasulu (s.a.s) ben bazen tutarım bazen tutmam diyor O’nu örnek alman
gerekir. Örneklik, fazileti var ama daha mecbur kılıcı değil, gücün, takatin,
rağbetin nispetinde yapılan. O’nun bir şeyde örnekliği varsa sen tutup da O’nun
örnekliğini alıp tamamen aksine Yahudilere düşman olma gibi bir şeyi yeğlersen
bizim bu düşmanlığı örnek olarak O’ndan almamız gerekir.
Yahudileri düşman alalım ama Rasulullah
(s.a.s)’ın düşmanlığı nereye kadar nasıldı. Bunu örnek alabiliriz. Adam Allah
Rasulu (s.a.s)’nü torunlarını severken görüyor, siz bunları öpüyor musunuz?
Yani böyle davranıyor musunuz? Rasulullah (s.a.s) evet diyor. Benim bu kadar
çocuğum var ben bunu hiç yapmadım diyor. Rasulullah (s.a.s) Allah (c.c) senden
merhameti aldıysa ben ne yapayım diyor. Rasulullah (s.a.s)’de örnek alınıyor. O
yaptığı için. Namazın içinde kapıyı açıyor.
Namazda çocuklar omzuna biniyor aynen
öyle ayağa kalkıyor, düşmemeleri için bir de tutuyor onları. Bazen de tutup
indirmiş omuzundan aşağıya, kalkabilmek için. Şimdi namazda bizimkiler hiç
ayağın bile kıpırdamayacak derken bunlar Rasulullah (s.a.s)’dan daha takvalı
sanki. Yani o hareket bir meşruiyete sebepse Rasulullah (s.a.s) bunu yaptıysa
bir sorun yok. Örneklik zorunlu olmadığın bir halde buna rağmen bir fazileti
var.