بسم الله الرحمن الرحيم
Kendisine itaati emredip bizi itaatine çağıran ve isyan etmeyi yasaklayıp ondan sakındıran Yüce Allah'a hamd olsun!
İtaat
edenlerin en hayırlısı ve muttakî kulların önderi Peygamberimiz (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)'e, onun âline ve ashabına ve kıyamet gününe kadar ona tâbi olacak
olanlara salat ve selam olsun!
Şair şöyle der:
Şâyet günahların istersen
zevkin olmasını
Kazandırmaz sana utanç ve
ârdan başkasını
Günah anında geçici bir zevk
alacak olursan
Sakın sanmayasın sonunun
hayırlı olmasını
Günahkâr,
işleyeceği günahın peşinden koşarken belki mutluluk duyup bu yaptığından zevk
alabilir. Fakat bu zevk ve mutluluk geçici ve yalancı bir zevk ve mutluluktur.
Günah yollardan zevk almaya çalışan kişinin hali serap görüp ona erişmeye
çalışan kişinin haliyle aynıdır. Zîrâ o kişi yaratıcısını kızdırmış, O'nu
karşısına almış ve yasak yollara girerek azap görme tehlikesiyle
karşı karşıya kalmıştır. Böyle bir insan nasıl
olur da mutluluğu yakalayabilir!? Böyle bir insan nasıl olur da huzurlu ve
rahat bir yaşama kavuşabilir!?
Allahu Teâlâ Nisâ sûresinin
14. âyetinde şöyle buyurur:
"Kim Allah'a ve Resûlüne karşı isyan eder ve O'nun
sınırlarını aşarsa, Allah onu içinde devamlı kalacağı bir ateşe sokar ve onun için orada alçaltıcı bir
azap vardır." Yine Allahu Teâlâ Ahzap sûresinin 36. âyetinde şöyle buyurur:
]وَمَنْ
يَعْصِ اللهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً مُبِينًا[
"Kim Allah'a ve Resulüne karşı isyan
ederse apaçık bir şekilde sapıklığa düşmüştür."
Bu
kitapçıkta Allah'a isyan etmenin ne demek olduğunu, isyan çeşitlerini, isyanın
ve onun tersi olan itaatin dünyevî ve uhrevî sonuçlarını, isyandan ve isyanın
kötü sonuçlarından sakınmak için gerekli olan yöntemleri kısaca açıklamaya
çalıştık. Yüce Allah'tan bu mütevazı amelimizi kabul buyurmasını ve cümle
insanlığı isyandan ve onun acı sonuçlarından korumasını niyaz ederim.
PİŞMANLIK ACISI
İmam
İbn-i Cevzi şöyle der:
"Kim
ki, yanlış bir işi yapmaya kalkışmadan önce uyanık ve basîretli olursa, olayın
sonucunun ne olacağını görür ve o olaydan uzaklaşarak onun şerrinden kendisini
korumuş olur. Kim ki işin gideceği yeri göremezse duygusal davranarak fayda
görmeyi ve rahata kavuşmayı umarken hataya düşmüş olur ve bu işin acı sonuçlarına
katlanmak zorunda kalır."
İnsanoğlu bu dünyada
hayatını yaratıcısına itaat ederek veya O'na isyan ederek geçirecektir. Şâyet
bir insan hayatını yaratıcısına isyan içinde geçirmişse, yıllar sonra şöyle
geriye dönüp bir bakmış olsa, duymuş olduğu haram zevklerden kendisine sadece o
işlerin hatırasından başka bir şey kalmadığını, yani denemiş olduğu söz konusu
zevklerin geçici olduğunu görmüş olacaktır. Hayatını yaratıcısına itaat içinde
geçiren kişi ise, şöyle bir geriye dönüp baktığında bu gâyede katlanmış olduğu zorluklardan
bir eser kalmadığını onları sadece tatlı birer hatıra olarak anımsadığını
görecektir.
Fakat sonunda itaat
eden bu itaatinin kalıcı nimetleri ile sonsuza değin mutluluğu ve huzuru
yakalamış olurken, isyankâr kişi de işlediği bu günahların cezasını dayanılmaz
bir azaba katlanarak ödemek zorunda kalacaktır. Sonunda sadece birer hatıra
olarak hatırlanacak olan olaylardan birinci gurubu insanı sonsuz bir azaba
düşürürken ikinci gurubu ise tam tersine insanı sonsuza denk mutluluğun zirvesinde
yaşatacaktır.
Yapmış
olduğumuz işlerin hangi sonucu doğuracağını düşünmek zarurî bir görevdir.
İnsanoğlu bu dünyada yaşamını sürdürürken gâyet düşünceli ve akıllı hareket
etmeli, ne tarafa estiği belli olmayan toplum rüzgarının önünde sürüklenen kuru
bir yaprak olamamalıdır. Yolun uzun ve çetin olduğunu bilen yolcu nasıl bunun
için gerekli hazırlığı yapıyorsa, dünya yaşantısından sonra başlayacak ve
sonsuza denk sürecek olan yaşantıyı düşünen kişi de buna göre tedbirli olacak
ve dikkatli davranacaktır.
SAKIN GÜNAHA YAKLAŞMAYIN
Bir
insanın günah sayılan lezzetleri elde edebilmesi için göstereceği çaba ve
yorgunluğa katlanmak, günah ve yasak olan şehevî şeyleri işlediği takdirde
katlanmak zorunda kalacağı azaba dayanabilmekten daha kolaydır.
Günah
ve şehvet bataklığına batmanın insan için doğuracağı kötü sonuçları şöylece
özetlemeye çalışalım:
CGünahlar,
insanı dünya ve âhirette acı ve elem çekmek zorunda bırakır.
CGünahlar,
insanı dünya nimetlerinden daha güzel ve daha devamlı olan âhiret nimetlerinin
ve lezzetlerinden mahrum bırakır.
CGünahlar,
ömrü, sonu pişmanlık ve hayıflanmak olacak olan boş şeylerle ziyan ettirir.
CGünahlar,
insana sahip olduğu mal ve mülkü, faydasız ve hatta zararlı bir takım işlerde
harcatarak heba ettirir.
CGünahlar,
insana toplum içindeki saygınlığını kaybettirir.
C
Günahkâr kişi, yapmış olduğu
yanlışlıklardan belki biraz geçici zevk alabilir ama ardından kendisini
korkulu, stresli, huzursuz ve mutsuz bir yaşamın içinde bulur.
CGünahlar,
kişinin sahip olduğu ilmi unutmasına sebep olur. Zira Allah'ın ilmi bir nurdur
ve bu nur günahkâr bir insanda durmaz.
CGünahlar,
düşmanı sevindirir, gerçek dostları üzer.
CGünahlar,
nimetlerin artmasına mani olur.
CGünahlar,
kişide kalıcı bir âr veya ayıbın kalmasına sebep olur.
GÜNAHIN CEZASI HEMEN
GELMEYEBİLİR
İnsanların
çoğunlukla yanıldıkları bir nokta da şudur: Bir çok insan yapmış olduğu günahın
cezasını hemen çekmezse, artık kendisinin bir daha cezaya çaptırılmayacağını
yani Allah'ın kendisini bağışladığını düşünür.
Bu durum ise, o insanın yanılıp helak olmasına sebep olabilir. Zira ceza
hemen gelmese de âhirette de olsa mutlaka gelecektir.
İmam
Ahmed "Zühd" adlı kitabında şöyle der:
İbn Sîrîn
borçlanmış ve bundan dolayı kendisini büyük sıkıntı ve üzüntü kaplayarak ve
şöyle söylemiştir:
"Ben kesinlikle
bilmekteyim ki bu musibetin nedeni kırk sene önce işlemiş olduğum bir günahtır."
Adamın
biri, bir kadına bakarak onun güzelliklerini incelemiş ve daha sonra kendisine
rüyasında şöyle denmiştir:
"Kırk sene sonra da
olsa bu yaptığının cezasını çekeceksin."
Yahya Bin Muaz Er-Razî şöyle der:
"Esâsen kendi eliyle
bütün düşmanlarını kendisine güldürdüğü halde "Allah'ım düşmanlarımı bana
güldürme" diye dua edenlerin aklına şaşarım. Adamın biri: Bu nasıl olur ey Muaz? Diye sorması
üzerine, şöyle cevap verir: "Kişi Allah'a isyan eder ve âhirette bu günahları
ortaya çıktığında düşmanlarını kendisine güldürmüş olur."
Bazen
ceza, hemen günahın ardından gelir. Süleyman Bin Et-Temimi
şöyle der:
"Kişi gizli olarak bir
günah işlediğinde onun zilletini hayatında görür, kim ki kendisine bir keder
isâbet ederse, bunun işlemiş olduğu günahlardan olduğunu düşünsün."
Fudayl
Bin İyad ise şöyle der:
"Ben günah işlediğimde
bunu bineğimin ve câriyemin huyunun değişmesinden anlarım"
Ebu
Süleyman Ed-Dârimi' de şöyle der:
"Kim ki bir kişinin
sıkıntısını giderirse Allah da onun sıkıntını giderir. Kim de bir kişiye
sıkıntı verirse Allah da ona sıkıntı verir. Kim gündüzünü iyiliklerle geçirirse
bu ona gecesinde yeter."
GÜNAHLAR
BAZI ÜMMETLERİN HELAK OLMASINA SEBEB
OLMUŞTUR
Geçmiş ümmetlerin helak oluş veya felâketlere uğrayış sebeplerini
incelediğimizde, bu sebeplerin işlemekte oldukları günahlar olduğunu görürüz.
Allahu Teâlâ Ankebût 40. âyetinde şöyle buyurur:
]فكلاًّ
أَخَذْنَا بِذَنْبِهِ فَمِنْهُمْ مَنْ أَرْسَلْنَا عَلَيْهِ حَاصِبًا وَمِنْهُمْ
مَنْ أَخَذَتْهُ الصَّيْحَةُ وَمِنْهُمْ مَنْ خَسَفْنَا بِهِ الأَرْضَ وَمِنْهُمْ
مَنْ أَغْرَقْنَا[
"O ümmetlerden her birini günahları
sebebi ile cezalandırdık. Kiminin, üzerlerine taşlar savuran rüzgarlar
gönderdik, kimini korkunç bir ses yakaladı, kimini yerin dibine geçirdik,
kimini de suda boğduk."
Dünyada
hiç bir şer veya hastalık yoktur ki, sebebi günahlar olmasın.
Şöyle bir düşünelim:
CAdem
babamızı ve Havva annemizi içinde akla gelmeyecek güzellikte nimetlerin bulunduğu,
içinde hiç bir sıkıntı ve kederin olmadığı cennet yurdundan çıkarıp, onları acıların, kederlerin ve musibetlerin
kol gezdiği dünya yurduna gönderen şey günahları değil miydi?
Cİblisi,
gökyüzü meleklerinin arasından çıkartılıp dünyaya kovulmasına, dış görünüşünün
ve içinin en kötü şekillere sokulmasına sebep olan şey, onun işlediği günahı
değil miydi?
CNuh
(Aleyhisselam) zamanında bütün âlemin sular altında kalmasına sebep olan şey insanların
günahları değil miydi?
CÂd
kavminin üzerine şiddetli bir rüzgar göndererek onları kuru hurma dalları gibi
sağa sola savuran, onların evlerini, şehirlerini yıkan, hayvanlarını ve
mahsullerini perişan edip başlarına gelenleri yeryüzü halklarına kıyamete kadar
bir ibret olarak bırakan onların işlemiş oldukları günahlar değil miydi?
CSemud
kavmini, kalpleri korkudan paramparça ederek helak eden korkunç bir çığlığın
yakalamasının sebebi, onların günahlarından başka bir şey miydi?
CLût
kavminin şehirlerini, tâ ki gökteki melekler, onların köpeklerinin havlama
seslerini duyuncaya kadar gökyüzüne kaldırıp, ters çevirerek yüz üstü yere
çalan, daha sonra o şehirlerin halklarının üzerine taş yağdıran, taşların
ardından da yağmur yağdıran, değişik şekillerdeki azap çeşitlerinin, aynı anda
bir arada meydana gelmesi ile, dünyada emsali görülmemiş bir şekilde onları
helak eden ve zalimlerden çokça da uzakta bulunmayan bu azabın ve helak oluşun
sebebi onların işlemiş oldukları günahlar değil miydi?
CGecelerin
zifîrî karanlıkları gibi karanlıklar oluşturan ve ateşler püskürtmek suretiyle
Şuay'bin kavmini helak eden azabın sebebi onların işlemiş oldukları günahlar
değil miydi?
CFiravun
ve kavminin denizde boğulup cehenneme sonsuz azap için gönderilmelerinin sebebi
neydi?
CKarun'u
sarayı, ailesi ve malıyla birlikte yerin dibine geçiren sebep neydi?
CNuh
(Aleyhisselam)'dan sonra gelip helak olmuş olan bütün kavimlerin helak olma
sebepleri neydi?
CYeryüzünde
fitne fesat çıkartan İsrail oğullarının başına şiddetli bir kavmin musibet
olarak verilip ülkelerinin ele geçmesine, halklarının ülkelerinden sürülmelerine,
ırzlarının kirletilmesine, ülkelerinin harap edilip mallarının kaybolmasına ve
vücutlarının domuz ve maymun şekline çevrilmesine ve onların toplu olarak helak
olmalarına sebep olan şey neydi?
CBizi
birbirimize düşürüp, birbirimizin kanını döktüren ve bu durumu normal bir
şeymiş gibi algılamamıza sebep olan şey günahlarımız değil midir?
CBütün
beşeriyetin üzerimize üşüşmesinin sebebi nedir? Yahudilerin görünen ve
görünmeyen elleri ile yaşadığımız diyarları işgal etmelerine, insanlarımızı
katledip, mallarımızı gasp etmelerine, ırzlarımızı kirletmelerine, hülasa
yeryüzünün en zelil ümmeti olmamıza sebep olan şey nedir? Acaba bütün bunların
sebebi işlediğimiz günahlar değil midir?
Cübeyr
Bin Nufeyr şöyle der:
"Kıbrıs fetih
edildiğinde oranın halkı çok korkmuş,
kendilerini aşırı bir hüzün kaplamıştı. Üzüntülerinden birbirlerine sarılıp
ağlıyorlardı. Tam bu sıra
Ebu-d'Derda'yı yalnız bir yerde oturmuş
ağlarken gördüm. (Bu iş çok tuhafıma gitmişti.) Ona şöyle sordum. Ya
Eba'd-Derda, Allah'ın, islamı ve müslümanları izzetli kıldığı bu günde ağlamana
sebep olan şey nedir?! Bana şöyle cevap verdi: "Sen neler söylüyorsun Yâ
Cübeyr!? Baksana! Allah'ın dinini unutan bir toplumu Allah ne de tez zelil
kılıyor?! Bunların da zamanında malları ve mülkleri vardı. Bunların da saygın
bir makamları, kahredici bir kuvvetleri vardı. Allah'ın dinini unuttular da
Allah onları bu hale getirdi."
Allah'ın
dinini unutan bir toplumun zelil kılınması Allah için ne de kolaydır! Allah'ın,
o toplumları, izzet, şeref ve zenginlikten; zillet, alçaklık ve
fakirliğe, kuvvet, şiddet ve
sultanlıktan; zayıflık, basitlik ve alçaklığa götürmesi O'nun için ne kolaydır!
Allah'ın
gazaba gelmesinden, Allah'ın âfiyetini ve üzerimize olan nimetlerini çekip
almasından korkulmalıdır. Bilmelisin ki; bir kavim muttasıf olduğu güzel ahlak
ve meziyetleri (yani Allah'ın dinini) terk etmedikçe, Allah, o kavme vermiş
olduğu nimetleri çekip almaz.
Allahu
Teâlâ Enfal sûresinin 53. ayetinde şöyle buyurur:
] ذَلِكَ بِأَنَّ اللهَ لَمْ يَكُ
مُغَيِّرًا نِّعْمَةً أَنْعَمَهَا عَلَى قَوْمٍ حَتَّى يُغَيِّرُوا مَا
بِأَنْفُسِهِمْ[
"Bu da bir millet kendinde bulunan
(güzel ahlak ve meziyetleri) değiştirinceye kadar Allah'ın onlara olan nimetini
değiştirmeyeceğinden dolayıdır."
Yine
Allahu Teâlâ İbrahim sûresinin 7. âyetinde şöyle buyurur:
]لئن شكرتم
لأَزِيدَنَّكُمْ وَلَئِنْ كَفَرْتُمْ
إِنَّ عَذَابِي لَشِدِيدٌ[
"Şayet şükrederseniz size olan nimetlerimi
artırırım ve şâyet nimetlerimi inkâr (edercesine) nankör (ve günahkâr)
olursanız, biliniz ki benim azabım çok çetindir."
GÜNAHLARIN KAYNAĞI
İmam İbn Kayyim bu konuda şu açıklamaları yapmaktadır:
Günahların büyüğünün de küçüğünün de kaynağı
üçtür:
1-Kalbin
dâimâ Allah'tan başkasıyla meşgul olması.
2-Kızgınlık
karşısında sabır göstermemek.
3-Şehvete
tâbi olmak.
Bu
üç kaynak şirk, zulüm ve fuhuş bataklığına düşmek olarak da
özetlenebilir. Allah'tan başkasına yalvarmak şirke götürür. İnsanın gazabına
uyması katil olmaya, şehevi şeyler peşinde olmak da zinaya götürür. Allahu
Teâlâ Furkan sûresinin 68. âyetinde bu üç günahı bir arada dile getirmiştir:
]وَالذِينَ لاَ يَدْعُونَ مَعَ اللهِ إِلهً آخَرَ وَلاَ
يَقْتُلُونَ النَّفْسَ التيِ حَرَّمَ اللهُ إِلاَّ بِالْحَقِّ وَلاَ يَزْنوُنَ[
"Onlar ki, Allah'tan başka hiç bir
ilaha yalvarmaz, Allah'ın (öldürülmesini) haram kıldığı bir nefsi öldürmezler
ve zinâ da etmezler."
Bu
üç sınıf günahın hepsi kendi aralarında birbirlerini davet ederler:
Şirke
girmek, insanı zulüm ve fuhşa sevk eder. Zulüm yapmak ise
insanı, şirke ve fuhşa götürür. Şirk koşmak en büyük zulümdür. Tevhit ve ihlas
ise bu iki kötü fiili sahibinden uzaklaştırır.
Allahu
Teâlâ Lokman sûresinin 13. âyetinde şöyle buyurur:
]إِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظِيمٌ[
"Muhakkak
ki şirk en büyük zulümdür."
Günahların
üç ana kaynağından biri olan fuhuş ise şirke ve zulme çağırır.
Bu
üç sınıf birbirine davetiye çıkartır, kişi birini yaparsa diğer ikisini de
yapmaya sürüklenir.
GÜNAHLARIN KISIMLARI
İbn
Kayyim (Rahimehullah)'ın yapmış olduğu açıklamalar doğrultusunda günahları beş
kısma ayırarak incelememiz mümkündür:
BİR:
Guruplarına Göre Günahlar:
Kendi aralarında iki kısma ayrılırlar:
A-Emredileni
terk etmek.
B-Yasaklananı
yapmak.
İKİ:
Meydana Geliş Şekillerine Göre Günahlar:
Kendi
aralarında iki kısma ayrılırlar:
A-Dışarıdan
görülebilen günahlar.
B-Kalpte
gizli kalıp görülemeyen günahlar.
ÜÇ: İlgili Oldukları Yerlere
Göre Günahlar:
Kendi aralarında iki kısma ayrılırlar:
A-Allah'ın
hakkına girmek suretiyle işlenen günahlar.
B-
Kulun hakkına girmek suretiyle işlenen günahlar.
DÖRT
: İşleniş Karakterlerine Göre Günahlar:
Bunlar
da kendi aralarında dört kısma ayrılırlar:
A-Melekî
Günahlar:
Bu
günah, kulun esasen kendisinde olmaması gereken; azâmet, kibriyâ ve ceberût gibi
rablik sıfatlarını kendisinde görmesi, Allah'a şirk koşması, Allah ile ilgili
bilgisi olmadığı konularda ileri geri konuşmasıdır. Bu kısma giren günahlar
günahların en büyüğüdür.
B-Şeytanî
Günahlar:
Bu
günah, kulun haset, isyan, hile, kandırma, günahı emretme, bidat uydurup bunu
güzel gösterme gibi günahlar işleyerek şeytana benzemesidir. Bu çeşit günahlar
kötülük derecesi olarak ikinci sırada yer almaktadır.
C-Saldırgan
Karaktere Sahip Günahlar:
Düşmanlık
beslemek, gasp etmek, kan dökmek, aciz ve zayıf kişilerin hakkını yeme, insanlara
eziyet verme ve zulüm ve düşmanlık çeşitleri bu sınıf günahlara girer.
D-Hayvansal
Karaktere Sahip Günahlar:
Kişinin
hiç bir sınır tanımadan sadece mide ve cinsî şehvetinin peşine düşmesidir. Bu
da insanı; hırsızlığa, zinaya, yetimlerin mallarını haksız bir şekilde yemeye,
cimriliğe, tamahkârlığa, korkaklığa, strese ve istikrarsız bir yaşama sürükleyecektir. İnsanların çoğu bu türden olan günahlara
düşmektedirler.
BEŞ: Önemine Göre Günahlar:
Bunlar da kendi aralarında ikiye ayrılırlar:
A-Büyük günahlar.
B-Küçük günahlar.
Bu
çeşit bir sınıflandırma günahların önemlilik ölçüsü ile ilgili olan bir
sınıflandırmadır. Bu sınıflandırma şekli Kur'an, sünnet ve selefin icması ile sabittir.
Allahu Teâlâ Nîsâ sûresinin 31. âyetinde şöyle buyurur:
]إِنْ تَجْتَنِبُوا كَبَائِرَ مَا تُنْهَوْنَ عَنْهُ
نُكَفِّرْ عَنْكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ[
"Şâyet yapılması yasaklanan büyük
günahlardan sakınırsanız diğer hatalarınızı örteriz."
Yine
Necm sûresinin 32. âyetinde şöyle buyurulur:
]الذينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَائِرَ الإِثْمِ وَالفَوَاحِشَ
إِلاَّ اللَّمَمَ[
"Ufak tefek kusurları dışında, büyük
günahlardan ve edepsizliklerden sakınanlara gelince, bil ki Rabbin, affı bol
olandır."
Müslim'in
rivayet ettiği bir hadiste Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurur:
«الصَّلَوَاتُ
الخَمْس، وَالجُمْعَةُ إِلَى الجُمْعَةِ، وَرَمَضَانُ إِلَى رَمَضَانِ،
مُكَفِّرَاتٌ لِمَا بَيْنَهُنَّ إِذَا اجْتُنِبَتِ الكَبَائِرُ»
"Büyük günahlardan uzak durulursa beş
vakit namaz, her vaktin arasında vuku
bulan küçük günahlara, her cuma namazı, diğer cumaya kadar vuku bulan küçük
günahlara ve her ramazan orucu da diğer ramazana kadar vuku bulanacak olan
küçük günahlara kefâret eder."
Buhari
ve Müslim'de yer alan başka bir hadiste Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurur:
«اجْتَنِبوُا
السَّبْعَ الموُبِقَاتِ قَالوُا: يَا رَسُولَ الله! وَمَا هُنَّ؟ قَالَ: الشِّرْكُ
بِاللهِ، وَالسِّحْرُ، وَقَتْلُ النَّفْسِ التِّي حَرَّمَ اللهُ إِلاَّ بِالحَقِّ،
وَأَكْلُ الرِّبَا، وَأَكْلُ مَالِ اليَتِيمِ، وَالتَّوَلِّي يَوْمَ الزَّحْفِ،
وَقَذْفُ المُحْصَنَاتِ الغَافِلاَتِ المُؤْمِنَاتِ»
"Yedi helak edici şeyden sakının.
Dediler ki: Ey Allah'ın Resûlü, onlar nelerdir? Dedi ki: Allah'a şirk koşmak,
sihir yapmak, hak etmediği halde Allah'ın haram kıldığı bir nefsi (kişiyi)
öldürmek, faiz malı yemek, yetim malı yemek, harp şiddetlendiğinde savaş
meydanından kaçmak ve mümin, iffetli ve temiz kadınları (fahişelik yapmakla)
itham etmek.»
Adamın
biri İbn Abbas'a şöyle sordu: "Helak edici
şeylerin adedi yedi midir? İbn Abbas
şöyle cevap verdi: Onun sayısı yedi yüz'e daha yakındır. Fakat, ne büyük günah
tevbe eden için helak edicidir, ne de tevbe etmeyerek küçük günahlarda ısrar
eden için kurtuluş vardır."
Yani
tevbe eden için büyük günahlar helak edici olmazken, tevbe etmeyip küçük
günahlarda ısrar etmek kişiyi helak edebilir.
Müslüman
Allah'tan korkmalı, günahları küçük görüp onları işlemede ısrarlı olmamalıdır!
Bir müslüman bilmelidir ki küçük günahları işlemeye alışan bir kişi mutlaka
büyük günahları da işler.
Seleften
biri şöyle der:
"İşleyeceğin
günahın küçük olmasına bakma, lakin âsî olduğun Rabbinin büyüklüğüne bak!"
İmam
İzni Kayyim şöyle der:
"İşte burada üzerine
dikkatle durulması gereken bir nokta vardır.
Şayet kişi, büyük günahı işlerken Allah'tan haya eder, korkar ve bu
günahı yapmakla beraber, yaptığı bu günah kendisini çok üzerse, bu durum, onun
bu büyük günahını küçük günaha çevirebilir. Şâyet o kişi, küçük bir günahı
işlerken hayâ duymayıp, korku içinde olmazsa ve bu günaha aldırış etmezse bu
durum da o kişinin bu günahını büyük günaha çevirir. Hatta büyük günahların en
büyük mertebesine bile çıkartabilir. Bu durum sadece kalpte oluşan bir durumdur
ve söz konusu fiilin dışında gelişir ve onu etkiler. Her insan bu durumu
kendisinde veya başkalarında gözlemleyebilir."
GÜNAHLARIN İNSANLARA
VERDİĞİ ZARARLAR
Peygamberimiz
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) günahların kalbi kararttığını haber vermektedir.
Bu tesir, günahın büyüklüğü ve kişinin tevbe etmede gösterdiği gafletin
büyüklüğü nispetinde artar ve günahın basitliği ve kişinin hemen tevbe etmesi
durumuna göre azalır. Kıyamet günü, ancak kalpleri her türlü sapıklığa düşürücü
şüpheden ve helak edici şehvetten uzak olanlar kurtulacaktır. Allahu (Sübhanehu
ve Teâlâ) Şuarâ sûresinin 88. ve 89. âyetlerinde şöyle buyurur:
]يومَ لاَ يَنْفَعُ مَالٌ وَّلاَ بَنُونَ%إِلاَّ مَنْ أَتَى اللهَ بِقَلبٍ سلِيمٍ[
"O gün ne mal fayda
verir ne de evlat. Ancak Allah'a temiz bir kalp ile gelenler (o günde fayda
bulurlar)."
Ebu
Hureyre (Allah ondan razı olsun!) Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)'den şöyle bildiriyor:
«إِنَّ
المُؤْمِنَ إِذَا أذْنَبَ ذَنْبًا نُكِتَ فِي قَلْبِهِ نُكْتَةً سَوْدَاءً،
وَإِذَا تَابَ وَنَزَعَ وَاسْتَغْفَرَ صَقَلَ قَلْبَهُ -أَيْ أَبْيَضَ- وَإِنْ
زَادَ زَادَتْ حَتَّى تَعْلُوا قَلْبَهُ وَذَلِكَ الرَّانُ الذِّي ذَكَرَهُ اللهُ
عَزَّ وَجَلَّ: ]كلاَّ بلْ رَانَ عَلَى قُلُوِبهِمْ مَا كَانُوا
يَكْسِبُونَ[
"Mümin bir günah
işlediği zaman, bu günah sebebi ile kalbine, onu kirleten siyah bir nokta
konur, şâyet bu günahını bırakır tevbe ve istiğfar ederse kalbi bu günahtan
temizlenip parlar. Şâyet günahı işlemeye devam ederse bu lekelerde kalbini
kaplayacak şekilde artar. Bu da Allah (Azze ve Celle)'nin şu âyetinde
bahsettiği kalplerin kirlenmesi ve katılaşması olayıdır: "Hayır! Bilakis
onların işlemekte oldukları günahlar kalplerini kirletmiştir." (Mutafifin:14)
İmam
İbn Kayyim günahlar konusunda bir çok günah saymıştır. Şimdi onun saymış
olduğu bu zararlardan bazılarını size aktarmak istiyorum:
1-Hayatta
muvaffak olamamak ve doğruları görememek.
2-Kalbin
bozularak nurunun gitmesi ve kalbin karanlıklara boğulması.
3-İlimden
ve rızktan mahrum kalınması.
4-Kişinin
Rabbinden ve yakınlarından uzaklaşması.
5-İşlerin
zorlaşması kişinin yaşamı ile ilgili ihtiyaçlarını giderememesi.
6-Kalbin
ve bedenin zayıflaması.
7-İtaatten
ve itaatin lezzetinden mahrum kalınması.
8-Ömrün
kısalması ve kişinin ani bir ölümle ölmesi.
9-Günahların
alışkanlık haline gelmesi.
10-Kişinin,
Rabbinin rızasından mahrum kalması.
11-İnsanın
zillete düşmesi. Oysaki itaat izzet ve şeref kazandırır.
12-Günahlar,
aklı bozup nurunu söndürür.
13-Günahlar,
kalbi katılaştırarak kirletir.
14-Günahlar,
kişiyi Allah'ın Resûlünün lânetine maruz bırakır. Zira Allah'ın Resûlü (
Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir çok günah sahibine lânet etmiştir.
15-Günahlar,
sahibini Peygamberimizin ve meleklerin duâsından mahrum bırakır.
16-Günahlar,
kıyâmet günü sahibinin başına bir çok sıkıntıların gelmesine sebep olur.
17-Günahlar,
karada, denizde, havada, ürünlerde, meyvelerde ve meskenlerde çok çeşitli
bozulma ve zararlara yol açar.
18-Günahlar
yeryüzünde zelzele ve yer çöküntülerinin meydana gelmesine, yağmurun azalarak
ziraatın düşmesi.
19-Günahlar,
kalpte olması gereken namus kıskançlığını siler.
20-Günahlar,
kalbe hayat veren hayâyı kaldırır.
21-Günahlar,
kalpteki Allah korkusunu ve sevgisini azaltarak kişinin daha çok günah bataklığına
batmasına sebep olur.
22-Günahlar,
Allah'ın günah sahibi kulunu unutmasına, onu terk etmesine, onu nefsinin
arzuları ve şeytan ile baş başa bırakmasına sebep olur ki; bu da o kulun kurtuluşu
olmayan bir helak oluşa doğru sürüklenmesine sebep olur.
23-Günahlar,
kulu ihsan ve hatta iman dairesinden dahi çıkartabilir. Günahkâr kişi Allah'ın
iyi kulları için hazırladığı nimetlerden nasibini alamaz.
Allah'ın
Resulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
İmam Buhari ve İmam Müslim'in rivayet ettiği şu hadiste şöyle buyurur:
«لاَ يَزْنِي
الزَّانِي حِينَ يَزْنِي وَهُوَ مُؤْمِنٌ، ولاَ يَشْرَبُ الخَمْرَ حِينَ
يَشْرَبُهَا وَهُوَ مُؤْمِنٌ، وَلاَ يَسْرِقُ السَّارِقُ حِينَ يَسْرِقُ وَهُوَ
مُؤْمِنٌ»
"Zina eden kişi zina
ettiği esnada mümin değildir. (Alkollü) içki içen kişi, içki içtiği esnada
mümin değildir, hırsızlık yapan kişi, hırsızlık yaptığı esnada mümin değildir."
24-Günahlar,
nimetlerin kalkmasına ve belaların inmesine sebep olur.
25-Günahlar,
kişinin dünyada sıkıntılı, kabirde ve âhirette azaplı bir yaşantı içinde
olmasına sebep olur.
Allahu
Teâlâ Tâhâ sûresinin 124. ayetinde şöyle buyurur:
]وَمَنْ أَعْرَضَ عَنْ ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنْكًا وَنَحْشُرُهُ
يَوْمَ القِيامَةِ أَعْمى[
"Kim ki benim
(zikrimden) Kur'anımdan yüz çevirirse onun için dünyada can sıkıcı bir yaşantı
vardır ve kıyamet günü de onu kör olarak diriltiriz."
26-Günahlar,
kalbe korku salar.
27-Günahlar,
kişi ile Rabbi arasındaki bağların kopmasına, kişinin şeytana yaklaşmasına
sebep olur.
28-Günahlar,
ömrün, rızkın, ilmin, amellerin, itaatin hasılı dinin ve dünyanın bereketini
siler.
29-
Günahlar, şeytanın ve kötülüğü emreden nefsin ve her türlü beşerin, o insanı
kumandasına almasına sebep olur.
30-Günahlar,
mevcut nimetlerin azalmasına ve gelecek olan nimetlerin gelmemesine sebep
olur..
NE BÜYÜK GARİPLİKTİR HALİMİZ?!
İnsanın
gururlanarak gaflete dalması, bir adım sonra başına geleceklerden habersiz
olarak çaka satması, hali hazırdaki sağlığına aldanıp bir gün hastalanabileceğini
veya öleceğini unutması ne büyük bir garipliktir!
Ne
makam sahipleri görürüz, ölüm gelip makamını elinden almıştır. Ne krallar
görürüz, hasmı gelip onun yerini almıştır.
Her
gün başkalarının başına gelen bir takım musibetleri görüyorsunuz. Dünyalarından
vazgeçmiş, ölüm döşeğindeki hastaları ziyaret ediyor, ölüm meleğinin elinde
cana kurulup, can havli ile inim inim inleyen sevdiklerinizi büyük bir acı,
hayret ve şaşkınlık içinde seyrediyorsunuz!. Ani ölümlerle daha dün selam
verdiğimiz dostlarınızın, sevdiklerinizin ve yakınlarımızın aranızdan ayrılıp
hesap verme âlemine gittiğine şahit oluyorsunuz!! Ama bu olaylar bir gün senin
de başına aynı şeylerin geleceğini sana hatırlatmıyor!
Sadece
bir depremle sevdiklerinizin, dostlarınızın ve yakınlarımızdan oluşan binlerce
insan aramızdan ayrılıp bir anda gidiveriyor, dünya lezzetleri, dünyalık gâye
ve umutlar birden kül olup gidiveriyor!. 24 saat peşinde koştuğunuz dünya ve
dünyalık lezzetler bir anda yerini kahredici bir üzüntü ve kedere bırakıyor!
Yıllardır binbir çabayla bina etmiş olduğunuz villalar, apartmanlar veya satın
aldığımız lüks binekler bir anda bize düşman olup bizim en büyük düşmanlarımız
haline geliyor! Sonra "Ahh! Meğer ben kendi ipimi çekiyor, kendi mezarımı
eşiyormuşum da haberim yokmuş!" diyerek hayıflanıyoruz…
Maalesef
şiirlerimizi ve namelerimizi hep "fani dünya" "yalancı
dünya" sözleri süsler, fakat bir türlü bu dünyanın gerçekten fani olduğunu
anlayamayız! Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya dalar, sanki yarın son günümüzmüş
gibi dünyalık şehvetleri kapışırız!
Daha
dün cenaze namazı için, caminin avlusundaki musalla taşına konan dostunuzun
yatan cesedine bakarken dahi arkadaşlarınızla dünyalık bir takım işler hakkında
konuşup, yeni planlar kurmuştunuz!? Daha sonra bir gün böyle sizin de
arkanızdan yürüneceğini, aynen bu şekilde dostlarınızın sizi dönüşü olmayan son
yolculuğa çıkaracaklarını düşünmeden o dostunuzun arkasından yürüdünüz! Ona
karşı bu görevinizi yaparken onu geldiği yere göndermek için üzerine toprak
atarak onu toprağın bağrına verdiniz. Bu esnada, belki de çok yakın bir zamanda
sizin de aynı âkıbete uğrayacağınızı hiç düşünmediniz! Ama daha cenaze dönüşü
uğradığınız bir kazada, aynı yolculuğa çıkmaya aday oluverdiniz. Oysa daha cenazede
konuşmuş olduğunuz arkadaşlarınızdan biriyle yeni iş hesapları yapmıştınız.
Birlikte ulaşmanız gereken yeni hedefleriniz ve gerçekleştirmek istediğiniz
umutlarınız vardı..
Ne olduysa her şey birden önemsizleşiverdi…
Sanki dünyada geçirdiğiniz günlerin hepsi bir hayalden ibaretti. Nefret geldi
içinizden birden içinde bulunduğunuz gaflete! Çünkü dünyaya olan bağlılığınız
ve ona karşı duyduğunuz hırs ve sevgi sizi gerçek umut ve gâyelerden alıkoyarak
sanki gerçekler karşısında gözünüzü kör etmişti. Çok haklıydınız
hayıflanmakta.. Ama teşke bundan sonraki hayatınızda aynı gafleti
göstermeseydiniz.. Belki de son
yolculuğa çıkan dostunuz da artık dönüşü mümkün olmayan o âlemde aynı
hayıflanmayı yapıyordu. Fakat onun artık dönüş şansı yoktu. Ama sen hâlâ yaşıyordun
ve tasarruf hakların hâlâ elinde idi! Âhirete göçen dostunuz Rabbinin kendisini
dünyaya geri göndermesini çok istedi,
ama onun bu gayreti boşuna idi. Dünyadaki gücü ve hür iradesi elinden
alınmıştı. Bir ömür boyu koşturarak kendilerine büyük servetler bırakmış olduğu
evlatlarının, mal ve makamlarının artık ona hiç bir faydası yoktu. Sanki bu
günler hiç yaşanmamış, sanki bu evlat ve mallar hiç kazanılmamıştı. Sonunda o,
sonsuz iki yurttan birinin adayı oldu! O yurtlardan birincisine girenlere
"Ey bu güzel yurdun halkı size bundan önce bir kötülük dokunmuş
muydu" diye sorulduğunda
"Hayır" diye cevap vereceklerdi… Bu iki yurttan diğerine girenlere
"Ey bu kötü yurdun halkı! Size daha önce bir iyilik uğramış mıydı?"
dendiğinde onlar da "Hayır" cevabı vereceklerdi…
Evet,
kardeşler işte, gerçeklerle bizim aramızda ki uçurum budur. Etrafımızda cereyan
eden her olay bize bir takım mesajlar verir de biz bu mesajları anlayamayız. Bu
durumumuz gerçekten şaşılacak bir durumdur! Öyle değil mi?
SON YOLCULUĞA ÇIKMADAN ÖNCE
TEVBE ETMELİSİN!
İnsanoğlunun
yaptığı günahlar sebebi ile, yerler titredi, gökyüzü karanlıklara boğuldu,
yerler ve denizler fesada uğradı, bereket kalktı, nimetler azaldıkça azaldı.
Vahşi hayvanlar bile zayıflıktan bitkin duruma düştü. Fasıklık karanlığı
yüzünden hayatımızda her şey tersine döndü.
CAğladı
gündüzün ışığı, gecenin karanlığı yapılan kötü, pis ve hayasız işlerin
iğrençliğinden!
CKirâmen
Katibînler şikayet etti Rabbine, kötülüklerin, fuhşun ve her türlü münker olayların
çokluğunu!
Elimizle
yaptığımız bu günahlar sebebi ile başımıza çeşitli musibetler gelmiyor mu
sanıyoruz!?
CBozulan
ailevî mutluluğumuz, oluşan güvensizlik ortamı, siyasî, iktisadî, ekonomik,
içtimaî alanda buhranlı günler yaşamamızın sebebi işlediğimiz günahlar değil
midir, sanıyoruz!?
CTabiatın
bozulması, kendisi için konan düzenin sekteye uğraması, ayağımızı bastığımız
toprağın olağan dışı hareket ederek bizi, sevdiklerimizi, sevdiğimiz meskenlerimizi
yutmaya ve harabeye çevirmeye yeltenmesinin bir sebebi yok mudur sanıyoruz!?
CBütün
bu kötü işler Allah katından gelecek olan azabın ve bela dolu korkunç karanlık
gecelerin habercisi olmaktan başka bir şey midir?!
CSanıyoruz
mu ki; hiç bir kaide ve kural tanımadan kötülüğü emreden nefsin hevâ ve
hevesine göre yaşamak bizi o istediğimiz mutlu yaşama ulaştıracaktır?
CAcaba
bilmiyoruz mu ki, böyle bir yaşantı kişisel ve toplumsal büyük sıkıntılara yol
açarak hayatı anlamsızlaştıracak ve insanı, sonunun ne olacağını düşünmeden,
sadece şehveti ve midesi için yaşayan, aklını ve gücünü sadece bu amaç için
kullanan, sadece maddeden anlayan manasız bir varlık haline getirecektir.
CYine
bilmiyoruz mu ki, böyle bir yaşantı insanı, en sonunda "Yemek için
yaşıyorum, yaşamak için yiyorum" mantıksızlığına ve kısır döngüsüne
götürecektir.
CNeden
böyle varlığımızı ve varlığımızın gayesini bütün aklımızı ve mantık kurallarını
hiçe sayarak basitleştiriyor, ve yine aklımızı ve mantığımızı saf dışı ederek,
kendimizi nefsimizin ve hevâmızın kural ve biçim tanımayan, tamamen maddî ve
şehevî hedef ve gâyelerinin hizmetine sokuyoruz!?
CBazı
insanlar "Bilimde rastlantılara yer olmaz" kaidesine inandıklarını
iddia etmelerine rağmen, nasıl olur da en yüksek ilim ve bilimin ürünü olan şu
alemdeki eşsiz yaratılışı ve düzeni bir rastlantı olarak görmeye gayret
edenlerin, tamamen akıl ve ilmî kurallara aykırı olarak uydurdukları
safsatalara inanıp inanmama konusunda açık kapılar bırakırlar!?
CBazı
insanlar, güncel yaşantılarında "Sebebsiz ve gayesiz hiç bir şey
olmaz" kaidesini kabul ederek bu konuda hiç bir şüphe taşımadıkları halde,
nasıl olur da kendi yaratılışlarını bir sebebe ve gâyeye dayandırma ihtiyacı hissetmezler!?
Evet!
Aslında bu tür insanlar buna benzer soruların cevabını gâyet iyi bilirler.
Fakat nefislerinin isteklerine boyun bükebilme gâyesi ile bu gerçekleri bir an
dahi olsun düşünmek istemezler aksine bunları zoraki bir gayretle bilinç altına
atmaya çalışırlar.. Yine bu tür insanlar kendilerine bu korkunç gerçekleri
hatırlatmaya yeltenenlerin ağızlarına pranga vurma gayretine girişerek, anlamsız bir kaçış örneği sergilemek
suretiyle, gerçekleri anlama ve onları düşünebilme ortamının oluşmasına bile müsaade
etmek istemezler.
Şâyet
bu ve benzeri hatalarımız varsa bir an önce gerçek bir tevbe ile tevbe
etmeliyiz. Zîrâ tevbe kapısı ölümle pençeleşene kadar açıktır. Ölüm gelip bu
fırsatı elimizden almadan dönüşü gerçekleştirmemiz lazımdır. Allah'ın azabından
kurtulmak ve onun tevbekâr kulları için hazırlamış olduğu cennete girebilmek
için ilk ve son fırsatımız olan bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirmemiz
gerekmektedir. Allahu Teâlâ Nur sûresinin 31.
âyetinde şöyle buyurur:
]وَتُوبُوا إِلى اللهِ جَمِيعًا أَيُّهَا المُؤْمِنُونَ
لَعَلَّكُمْ تُفلِحُونَ[
"Hepiniz Allah'a tevbe
ediniz ey müminler belki böylelikle kurtulaşa erişirsiniz."
Peygamberimiz
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Müslim'in rivayet ettiği bir hadisi şerifte şöyle buyurur:
«للهُ
أَفْرَحُ بِتَوْبَةِ عَبْدِهِ حِينَ يَتُوبُ إِلَيْهِ مِنْ أَحَدِكُمْ كَانَ عَلَى
رَاحِلَتِهِ بِأَرْضٍ فَلاَةٍ، فَانْفَلَتَتْ مِنْهُ وعَلَيْهَا طَعَامُهُ
وَشَرَابُهُ، فَأَيِسَ مِنْهَا، فَأَتَى
شَجَرَةً فَاضْطَجَعَ فِي ظِلِّهَا وَقَدْ أَيِسَ مِنْ رَاحِلَتِهَ، فَبَيْنَمَا
هُوَ كَذَلِكَ إِذَا هُوَ بِهَا قَائِمَةٌ عِنْدَهُ فَأَخَذَ بِخِطَامِهَا ثُمَّ
قَالَ مِنْ شِدَّةِ الفَرَحِ: اللَّهُمَّ أَنْتَ عَبْدِي وَأَنَا
رَبُّكَ..أَخْطَأَ مِنْ شِدَّةِ الفَرَحِ»
"Allahu Teâlâ'nın tevbe
eden kulunun tövbesinden duyacağı sevinç o kadar büyüktür ki, bu sevinç
içinizden birinin ıssız-bucaksız bir çölde bineği üzerinde yolculuk ederken
(bir yerde dinlenme esnasında) üzerinde yiyecek ve içeceği bulunan bineğinin
yanından kaybolması ve o kişinin bu bineğini iyice aradıktan sonra onu bulamayınca
artık ondan umudunu kesip bu hâleti ruhiye içinde bir ağacın gölgesine giderek
orada oturup beklerken birden bire bineğini yanında duruyor halde görüp onun
ipini tutması ve bu durumdan duyduğu aşırı sevinçten dolayı da (Allah'a şükür
etmek isterken) "Allah'ım sen benim kulumsun, ben de senin rabbinim"
diyerek hata etmesinden daha fazladır."
HARAMLARIN ÇEŞİTLERİ
Bir
müslümanın tevbekâr olabilmesi için öncelikle şu 12 haram çeşidinden
uzaklaşması lazımdır:
1-Küfür:
Küfür iki çeşittir: Küçük ve büyük küfür. Küçük küfür, sahibini islam dininden
çıkarmaz. Bu küfrün sahibi azabı hak eder fakat cehennemde devamlı kalmaz.
Büyük küfür, sahibini dinden çıkartarak onu, hiç çıkmamak suretiyle cehenneme
sokar.
Büyük
küfür beş çeşittir:
I-Yalanlama
küfrü.
II-Büyüklenme
küfrü.
III-Tasdik
etmesine rağmen yüz çevirme küfrü.
IV-Şüphe
küfrü.
V-Nifak
küfrü.
2-Şirk:
Tevbekâr olabilmek için terk edilmesi gerekli olan ikinci haram da şirktir. Şirk
iki çeşittir; büyük ve küçük şirk.
Büyük şirk;
kulun Allah ile birlikte başka ilahlar edinmesi ve edinmiş olduğu bu ilaha,
Allah'a duyduğu saygı ve ihtiram gibi saygı ve ihtiram duymasıdır. Allah, büyük
şirki ancak ondan tevbe edilirse affeder.
Küçük
şirk: İnsanlara gösteriş yapmak için ibadeti en güzel
şekliyle yapmak ve onu süslemek, Allah'tan başkası adına yemin etmek, bazı
kişilerin "Allah ve sen dilersen bu iş olur", "Ben, Allah'a ve
sana güveniyorum" v.b. sözler söylemesi gibi. Bu şirke düşenler günah işlemekle
beraber bu günah onları islam dininden çıkarmaz.
3-Nifak:
Tevbekâr olabilmek için terk edilmesi gerekli olan üçüncü haram da nifaktır.
Nifak da iki türlüdür: Büyük ve
küçük nifak.
Büyük
nifak: Bir kişinin müminlerin yanında Allah'a, meleklerine,
kitaplarına, resûllerine, kıyamet gününe inandığını söylemesi, fakat gerçekte
bunlara samimi olarak iman etmemesi olayıdır. Bu nifak, sahibini bir
daha çıkmamak üzere cehennemin en derin yerine sokar.
Küçük
Nifak: Kişinin imanın esaslarını inkâr etmediği halde, yalan
konuşması, verdiği sözde durmaması gibi günahları yapmasıdır. Bu günahları
işleyenler azap görebilirler fakat cehennemde sonsuza denk kalmazlar.
Tevbekâr
olabilmek için terk edilmesi gereken diğer haramlar da şunlardır:
4-Fasıklık etmek.
5-İsyan etmek.
6-Şeriata aykırı davranmak,
7-Düşmanlık etmek. (Yani başkalarına haksız
yere eziyet etmek veya onlara zarar vermek).
8-Fuhuş etmek.
9-Her türlü ahlaksızlık.
10-Zina
etmek.
11-Allah
hakkında bilgisi olmadığı konularda ileri geri konuşmak.
12-Müslümanların
tuttuğu yol haricinde başka bir yol tutmak.
PİŞMANLIK GÖZYAŞLARI
Allah'ım! Ben
ki; ömrüm ne kadar uzadıysa günahlarım da o derece çoğaldı! Ben ki, ne zaman
tevbe etmeye niyetlensem yeni yeni günahlarla tanıştım.
Allah'ım!
Şimdi beni senin azabından kim kurtaracak!
Allah'ım!
Şâyet sen beni af etmezsen beni kim af eder?!
Allah'ım!
Senin ipine sarılamazsam kimin ipine sarılabilirim!
Yazıklar olsun bana!
Ömrüm arttıkça günahlarım arttı. Ne zaman tevbe edeceğim!? Ben ne zaman dönüş
yapacağım!? Ben rabbimden ne zaman utanacağım!?
Demek suretiyle bir iç muhasebe yaparak ne
zaman rabbimize döneceğiz!..
KALP SELÂMETİNİN SEBEBLERİ
Biliniz
ki, kalbin selâmeti için öncelikle insanın beş şeyden uzaklaşması gerekir:
1-Tevhidin
zıttı olan şirkten,
2-Sünnetin
zıttı olan bidatten,
3-Allah'ın
emirlerine uymanın zıttı olan şehevî arzulara uymaktan,
4-Zikrin
zıttı olan gafletten,
5-Tevhidin
ve ihlasın zıttı olan hevâ ve hevese uymaktan uzaklaşması gerekir.
Burada
bahsedilen beş günahı işlemek kulun, Allah'tan uzaklaşmasına, imanın
zayıflamasına, kalbinin gaflete dalıp katılaşmasına sebep olur. Yine bu durum
kulun yanlış yolda olduğunu fark edip bu yoldan dönmesini önler. Böylece kalp
hastalanarak Allah'ı unutur ve belki de tamamen ölür gider.
GÜNAHLARI TERKETMENİN YOLLARI
Şimdi
de size günahlardan korunma yollarından bazılarını maddeler halinde
sıralayalım:
1-Bizi
gören ve gözeten yüce Allah'ın büyüklüğünü düşünerek O'na isyan etmemizin çok
yersiz olacağını akla getirmek.
2-Allah'a
olan sevgimizi hatıra getirerek ona isyan etmememiz gerektiğini düşünmek. Seven
kişi elbette sevdiğine itaatkâr olacaktır.
3-Allah'ın
bize olan nimetlerini ve keremini akla getirmek. Zira ikrâm gören kişi
kendisinden ikrâm ve iyilik gördüğü
tarafa kötülükle cevap veremez.
4-Kulun
yaptığı günahlardan dolayı Rabbinin kızabileceğini ve intikam alabileceğini
düşünmesi. Zira Allahu Teâlâ kulunu belli bir günahı, ısrarla işlemeyi devam
ettiğini görürse gazaba gelebilir.
5-Kulun
günah işlemekle dünyada ve Âhirette bir çok hayırlı nimetlerden mahrum
kalacağını düşünmesi.
6-Kulun,
hevâ ve hevesini kontrol altına almayı başarması halinde şeytana karşı zafer
kazanmanın kula büyük bir mutluluk ve sevinç vereceğini bilmesi.
7-Karşılık
beklentisi: Kul Allah için bir haramı terk ettiğinde, Allah ona, o haram
fiilden daha hayırlısını vaat etmektedir.
8-Kulun,
haram fiillerden uzaklaştığında Yüce Allah'ın her an kendisinin yanında
olacağını bilmesi; Allah'ın her an kulunun yanında olması, o kul için hem dünyada
hem de âhirette kazanılabilecek en büyük hayırdır. Allahu Teâlâ Nahl sûresinin
128. âyetinde şöyle buyurmaktadır:
]إِنَّ اللهَ مَعَ الذينَ اتَّقَوا وَالذينَ هُمْ مُحْسنُونَ[
"Muhakkak
ki Allah, (kötülüklerden) sakınanlar ve güzel amel işleyenlerle
beraberdir."
9-Kişinin
günah işlerken bir anda Allah'ın kendisini kendi tarafına alıverebileceğini
aklına getirmesi.
10-Haram
işleyen kişilerin bu yaptıklarından dolayı başlarına belâ ve musîbet
gelebileceğini akıllarında bulundurması. Zira belâ ve sıkıntılar günah
işlemenin, âfiyet ve huzur da Allah'a itaat etmenin bir sonucudur.
11-Hevâ
ve heves karşısında dini duyguların iyice güçlendirmek suretiyle hevâ hevesi
yenerek bu başarı ve zaferin oluşturacağı lezzeti tatmak.
12-Kişinin,
aklına bazı kötülükleri işlemek geldiği zaman derhal bu düşünceyi terk etmeye
çalışması.
13-Kulun
kendisini hevâ ve hevese uymaya dâvetiye çıkartan her türlü sebep ve vesileden
uzaklaşması.
14-Kulun,
düşüncesini dâima Allah'ın okunan ve görülen âyet ve delilleri ile meşgul
etmesi.
15-Kulun,
bu ömrün geçici ve kısa, dünyanın ise fâni olduğunu düşünmesi.
16-Kulun
Allah'ın karşısında O'na boyun bükerek yalvarması. Belki bu yalvarışı duaların
kabul edildiği bir saate rastlar da Allah onun duasını kabul eder.
17-Kulun
iki çekici güç arasında olduğunu ve dolayısı ile ya aşağıya doğru ya da
yukarıya doğru yükseleceğinin bilincinde olması.
18-Kulun,
kalbini bütün kötü duygu ve düşüncelerden arındırması. Zira rahmetin ve iyi
duyguların yerleşmesi için bunu yapmak gereklidir.
19-Kulun,
günahın her çeşidinin insana alçaklık, rezillik v.s. kötü sonuçlardan başka bir
şey kazandırmayacağını, buna karşılık Allah'a itaatin insana yükseklik, şeref
ve hayırlı bir son kazandıracağını bilmesi. Zira Allahu Teâlâ bize neyi
yasaklamışsa bilmeliyiz ki, o bizim için zararlıdır ve gene bilmeliyiz ki, O,
bize neyi emretmişse o şey bizim faydamızadır.
20-Kulun Allah'tan utanması: Kul, bir günah
yapacağı zaman Allah'ın onu gördüğünü düşünür ve ondan utanarak o işi yapmaktan
vazgeçer.
21-Kulun
Allah'tan korkması: Şâyet kul, Allah'tan ve onun azabından korkarsa günah
işlemeye yaklaşmaz.
22-Yeme-içmede,
giyimde israftan kaçınmak, aşırı yeyip içmemek, aşırı uyumamak, hedefsiz olarak
kalabalıkların içine fazlaca karışmamak. Zira günahların kaynağını genelde bu
sebepler oluşturur.
23-İman
ağacının kalpte kök salmasını sağlamak. Bu durum sayılmış olan bütün sebepleri
kapsamaktadır. İnsan, imanının gücü nispetinde günah olan fiillere karşı sabır
gösterebilir.
EY GÜNAH SAHİBİ!
İbn Abbas'ın (Allah ondan razı olsun!) şöyle dediği
rivayet edilir:
"Ey
günah işleyen kişi sakın ola ki bu yaptığının cezâsını görmeyeceğini sanma!
İşlemekte olduğun bir günahta da ısrar etme! Bil ki, bir günahı işlemekte ne kadar
ısrar edersen cezâ da o nispette büyük olur."
Sağındaki ve solundaki meleklerden utanmayarak günah
işlemen işlediğin günahtan daha büyük bir olaydır. Allah'ın seni ne zaman ve
nerede cezalandıracağından habersiz olarak gülüp oynaman, işlediğin günahtan
daha büyük bir hatadır.
İşlediğin günahla gururlanıp sevinmen işlediğin günahtan
daha kötü bir durumdur. Şâyet, günah işlerken Allah'ın seni görmesinden kalbin
titremiyorsa bu durum işlediğin günahtan daha büyük bir cürümdür.
GÜNAHLARA KADER KILIFI
GEÇİRİLMESİ
Bazıları işlemiş oldukları günahlara kaderi sebep
göstererek kılıf bulmaya çalışırlar. Bu
insanlar: "Şâyet Allahu Teâlâ daha beni ve hatta gökleri ve yeri yaratmadan
önce benim kaderimi bu şekilde takdir etmişse, benim bu günahlardan kurtulmam
mümkün değildir? Allah benim için takdir ettiği
kötü kader nedeniyle bana neden azap etsin ki?!" şeklinde bazı
iddialarda bulunarak günahlarına kılıf uydurmaya çalışırlar.
Kur'an-ı Kerim bu kişilerin bu iddialarını boşa çıkarmış
ve bu iddiaların bâtıl iddialar olduğunu ve bu iddiaların kıyâmet günü o
kişilere fayda vermeyeceğini belirtmiştir.
Şeyh Muhammed Bin Useymin (Rahimehullah) bu şüpheye şu
şekilde cevap vermiştir:
Birinci cevap:
Böyle bir iddiada bulunan kişi aynı zamanda şu iddiada
da bulunması gerekir: Mademki sevap işleyenler
bu sevapları kaderleri olduğu için
mecbûri olarak işliyorlar o halde nasıl olurda bu yaptıklarından dolayı
mükâfatlanmayı hak ederler?
Günah ve sevap işleme konusunda kaderi sebep göstererek
mantık yürütmek doğru ve adaletli bir
davranış olamaz.
İkinci cevap:
Allahu Teâlâ bu iddiayı Kur'anında, En'âm
sûresinin 148. âyetinde şu şekilde boşa çıkararak bunu ilimsiz ve cahilce bir
söz olarak nitelendirmiştir:
]سيقولُ الذينَ أَشْرَكُوا لَوْ شَاءَ اللهُ مَا
أَشْرَكْنَا وَلاَ آبَاؤُنَا وَلاَ حَرَّمْناَ مِنْ شَيْءٍ كَذَلِكَ كَذَّبَ
الذينَ مِنْ قَبْلِهِمْ حَتَّى ذَاقُوا بَأْسَنَا قُلْ هَلْ عِنْدَكُمْ مِنْ
عِلْمٍ فَتُخْرِجُوهُ لَنَا إِنْ تَتَّبِعُونَ إِلاَّ الظَّنَ وَإِنْ أَنْتُمْ
إِلاَّ تَخْرُصُونَ[
"Allah'a
şirk koşanlar diyecekler ki: «Allah dileseydi ne biz O'na ortak koşardık, ne de atalarımız. Hiç
bir şeyi de haram kılmazdık.» Onlardan öncekilerde aynı şekilde (peygamberler
ve onların getirdiklerini) yalanladılar, tâki azabımızı tadana kadar. De ki:
Yanınızda bize açıklayacağınız bir bilgi var mı? Siz zandan başka bir şeye
uymuyorsunuz ve siz sadece yalan söylüyorsunuz."
Bu âyette Allahu Teâlâ kaderi bahane ederek şirk
koşmalarının kendi ellerinde olmadığını
iddia etmeye çalışan bu müşriklerin atalarının da aynı yalanı söylediklerini,
onların kendilerine azap gelene kadar bu yalanlamayı sürdürdüklerini ifâde
etmektedir. Şâyet onların getirdikleri bu bâtıl deliller doğru olsaydı
kendilerine azap isabet etmezdi. Daha sonra Allahu Teâlâ, Peygamberine bu
iddialarını ispat etmeleri için o müşriklerden delil istemelerini emretmekte ve
ardından onların aslında iddialarını ispatlayacak hiçbir delile sahip
olmadıklarını, onların zan kurmaktan başka bir şey yapmadıklarını ifâde etmektedir.
Üçüncü cevap:
Kader bir sırdır, o vuku bulana kadar onu Allah'tan
başka hiç bir kimse bilemez. Günahkâr insan, yapmak istediği o günahın kendisine Allah tarafından yazıldığını
nereden biliyor ki, hemen kalkıp o fiili yapıyor!? Misal olarak söyleyelim:
Böyle bir kişi Allah'ın kendisine isyan yerine itaat yazmış olabileceğini düşünerek
neden iyi amelde bulunmuyor!? O insan, günah işlemek için kullandığı o gücü ve
iradeyi, "Allah bana itaat etmemi yazdı" diyerek, Allah'a itaat etmek
için kullanamaz mı!? Neden, özellikle nefsine söz geçiremeyip boğazına kadar
günaha batanlar bu tür iddialarda bulunurlar da itaat edenler "Biz ister
istemez alnımıza yazılı olduğu için itaat ediyoruz" diyerek bu tür bir
iddiada bulunmazlar!?
Dördüncü cevap:
Allahu Teâlâ insana akıl, fikir ve anlayış vererek onu
diğer mahluklardan üstün kılmış, ona peygamberler ve kitaplar göndermiş,
faydalı ve zararlı şeyleri onlara bildirmiş, ona hür bir irade ve güç vererek
iki yoldan birini seçme hürriyeti vermiştir. Bütün bunlara rağmen neden bu günahkâr insan kendisine zararlı
olacak yolu seçmektedir!?
Bir insan bir yere yolculuk etmek istediği zaman onun
için çeşitli yol seçenekleri vardır. Bu seçeneklerden bazıları kolay ve
emniyetli iken diğer bazıları da zor ve emniyetsizdir. Bu insan elbette bu seçeneklerden
uygun olanını seçme hürriyetine sahiptir. Akıllı insan elbette kendisine Allah
tarafından öyle takdir edildiği iddiasında bulunarak kötü ve korkunç olan yolu
tercih etmeyecek, aksine kendisi için emin ve güvenilir olan yolu seçecektir.
Şâyet kendi hür iradesi ile kendisi için zor ve tehlikeli olan yolu seçse ve
sonra da "Bunu bana Allah yazdı" dese onun bu hali, insanlar
tarafından saflık ve delilik olarak nitelendirilecektir.
Hiç şüphe yok
ki, insan doğru yolu seçerken de, eğri yolu seçerken de bunu kendi hür iradesi
ile yapmaktadır. Hiç bir insanın kendi hür iradesi ile, kendisi için uygun olan
yolu seçtikten sonra "Bunu bana Allah yazdı, ben de mecburen yapmak
zorunda kaldım" demeye hakkı yoktur. Böyle bir iddiada bulunsa bile hiç
bir mantık bunu kabul edemez. Günlük hayatta da görmekteyiz ki; bütün insanlar
rızıklarını kazanabilmek için çaba sarf etmektedirler. Hiç kimse evine kapanıp
kaderi bahane ederek kendi rızkını beklememektedir.
Dünyayı kazanmak için gayret göstermekle Allah'a
itaatte gayret göstermek arasındaki fark nedir? Neden bu iddialarda bulunan
insanlar Allah'a itaati terk ederken kaderi bahane ederler de, dünyayı kazanmak
için yapacak oldukları işlere var güçleri ile sarılırlarken kaderi bahane
ederek evlerinde oturup rızıklarını beklemezler!? Anlamak isteyen için bu konu
gâyet açıktır. Fakat hevâ ve hevese uymak kulakları sağır gözleri kör
etmektedir.
Şeyh sözlerine şöyle devam etmektedir: Görüşümüz
odur ki; hiç kimsenin tamamen kendi seçimi ile yapmış olduğu günahlara kaderi
bahane etmeye hakkı yoktur. Zîrâ kişi bu yaptıklarını kendi hakkında neyin
yazılı olduğunu bilmeden, tamamen kendi hür iradesi ile yapmış ve hiç kimse
veya güç kendisini buna zorlamamıştır. Kaderin nasıl olduğunu Allah'tan başkası
bilemez. Bu ancak vuku bulduktan sonra ortaya çıkacaktır. Allahu Teâlâ lokman
sûresinin 34. âyetinde şöyle buyurur:
]وَمَا تَدْرِي نَفْسٌ مَاذاَ تَكْسِبُ غَدًا[
"Hiç bir kimse yarın ne kazanacağını
bilmez"
Burada şunu da belirtelim insanlardan bazılarının
yıldızlara veya fala bakma yoluyla kaderi bildiğini iddia etmesi tamamen
safsatadan başka bir şey değildir. Bu durum bâtıl inançları kullanarak gâfil
insanların duyguları ile oynama ve onların ceplerinden para çalma operasyonudur.
Bu gibi şeylere inanmak akla, mantığa, ilim ve bilime tamamen aykırıdır. Tabî
ki bir müslüman kesinlikle böyle safsatalara inanamaz ve şâyet nefsine uyup inanacak
olursa bu inancıyla müslümanlık dairesinden çıkarak kâfir olur.
İşin garip tarafı kendilerini akıldan ve bilimden yana
gören bazı dergi ve gazeteler fal ve burçlar ile ilgili uydurma safsatalarla
dolu bir takım köşeler düzenleyerek bu safsataları müslümanlara
benimsetmeye gayret göstermektedirler.
Buna karşın aynı gazete ve dergiler akla mantığa aykırı ve dogmatik olduğu
iddiasıyla islam dininin getirmiş olduğu birçok esasa saldırmaktadırlar.
Asıl konuya dönerek bu söz konusu iddialarda bulunan
insanlar için şöyle bir örnekle bu meseleyi biraz daha açalım: Şâyet size iki
iş sunulsa, bu işlerden biri diğerine göre hem daha kolay hem de yüksek maaşlı
olsa hiç şüphe yok ki, siz kolay ve maaşı yüksek olan işi seçersiniz. Öyleyse
nasıl olur da size âhirette sunulacak olan iki mekandan, hür iradenizle
kötüsünü seçip daha sonra suçu kendinizde değil de kaderde bulursunuz!?
İnsanoğlunun
vücudunda bir hastalık meydana gelse elindeki bütün imkânları kullanıp
bu hastalığın çaresine bakacaktır. Öyleyse nasıl olur da kalbinde meydana gelen
ve sonuç itibari ile maddi hastalıklardan daha tehlikeli olan bu tür mânevi bir
hastalığın çaresine bakmayıp suçu başka şeylerde arar!?
Hiç bir kötülük Allah'a intisap ettirilemez.
Zîrâ O'nun hikmeti ve rahmeti kâmildir ve eksiklik kabul etmez. Allah'ın Resûlü
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurur:
«وَالشَّرُّ لَيْسَ إِلَيْكَ»
"Şer fiiller sana ait değildir"
Allah bizzat kötü bir fiilin bizzat kendisini dileyip
bunu takdir etmez. Zira kötü bir fiilin bizzat kendisinin Yüce Allah tarafından
murad olunabileceğini düşünmek O'nun mütekâmil olan hikmet ve rahmetine
aykırıdır. Örneğin; Yüce Allah'ın günahlarda aşırı giden kavimleri
cezâlandırmak kastıyla onlara gönderdiği cezâların bizzat kendisi murad
olunmayıp, gâye; söz konusu isyankârların kendi elleri ile kazanıp sebep
oldukları cezânın gerçekleşmesidir. İşte Allah'ın takdir etmiş olduğu olaylar
bu yönüyle cezalandırma fiillerini içermektedir. Bunun örneğini Peygamberimiz
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in torunu Hasan'a öğrettiği kunut dualarının
içinde geçen şu ibârede görmekteyiz:
«وَقِنِي شَرَّ مَا قَضَيْتَ»
"Takdir
edip uyguladığın olayların cezalandırma içereninden beni koru"
Burada Allahu Teâlâ şerri, takdir ettiği olaya izafe
etmiştir. Bununla birlikte şer diye bilinen olaylar her yönüyle tamamen şer
değildir. Bilakis bu olaylar bir yönü ile şer olmakla beraber, başka bir
yönüyle hayır olabilmektedir. Örneğin, yeryüzünde meydana gelen kuraklıklar,
hastalıklar, fakirlik ve korkunç olaylar şerdir, fakat bu olaylara sabır
gösterildiği takdirde, âhirette bir çok hayrın kazanılmasına vesile
olabilecektir. Allahu Teâlâ Rûm sûresinin 41. âyetinde şöyle buyurmaktadır:
]ظهر الفَسَادُ فِي البَرِّ وَالبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ أَيْدِي
النَّاسِ لِيُذِيقَهُمْ بَعْضَ الذِي عَمِلوُا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ[
"İnsanların
bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde bozulmalar meydana geldi,
ki Allah yaptıklarının bir kısmını onlara tattırsın. Belki de onlar bu şekilde
(tuttukları yoldan) vazgeçerler"
Örneğin hırsızın elinin kesilmesi, zinâ edenin taşlanması
hırsız ve zinakâr için şerdir. Lâkin başka yönden bu olaylar onların
hayrınadır. Onların çektikleri bu cezâ yapmış oldukları bu günahlara kefâret
olacak ve onları âhiretin can yakıcı ve devamlı olan azabından koruyacaktır.
Ayrıca bunun başka bir faydası da toplumda mal, can, ırz ve nesep emniyetini
sağlamasıdır.
TEVBE EDEN KİŞİNİN DÜNYADA
KAZANACAĞI FAYDALAR
Tevbe edenin dünyada kazanacağı bir çok fayda vardır.
İmam İbn Kayyim'in saymış olduğu faydalardan bazılarını şöylece sıralamak
istiyoruz:
CTevbe,
ahlâkı güzelleştirir, namusu korur, tevbe eden kişi toplumda takdir görür.
Tevbe, malı korur, Allah'ın yaratmış olduğu insanları sevdirir, kişiyi huzurlu
bir yaşama kavuşturur, ruhen ve bedenen rahatlık sağlar, kalbi kuvvetlendirir,
kişiye güzel bir karakter kazandırır.
CTevbe,
kalbi yumuşatır, yaşam sevinci ve gönül rahatlığı kazandırır, fâsık ve fâcir
kişilerin zararından insanı korur, üzüntü ve kederi azaltır, kişiye izzet ve
şeref kazandırır.
CTevbe,
kalbin nurunu artırır, bu nurun günah karanlığı tarafından söndürülmesini
önler.
CTevbe,
kişinin hiç beklemediği yerden rızıklanmasını sağlar, Allah'a itaati ve ilim
talebini kolaylaştırır.
CTevbe,
kişinin, insanlar tarafından hayırla anılmasını, insanların kendisine dua
etmesini sağlar.
CTevbe,
insanın yüzünü güzelleştirir, bir haksızlık ve zulme uğradığında karşı tarafın
kalbine korku salınmasına sebep olarak zulüm yapmak isteyenin kalbinde o
insanın heybeti büyür.
C Tövbekârın duası tez kabul edilir. Tevbe, kişi
ile Rabbi arasındaki soğukluğu giderir. Melekler o kişiye yakın olurlar.
Cinlerden ve insanlardan olan şeytanlar ondan uzak olurlar.
CTevbekâr
kişi, ölümden korkmaz, tövbekârın gözünde dünyanın değeri küçülür, âhiretin
önemi ise artar.
CTevbe,
kişiye cenneti kazanma gayreti vererek itaatin ve imanın lezzetini tattırır.
Tevbe eden kişi, için arşı taşıyan melekler ve onların etrafındaki melekler dua
ederler.
CTevbe,
Kirâmen kâtibîn meleklerini sevindirir, onlar tevbe eden için devamlı dua
ederler. Tevbe, sahibinin aklını, anlayışını ve görgüsünü, imanını artırır, o
kişiyi Allah'ın sevmesini sağlar. Tevbe sahibine mutluluk kazandırır.
TEVBE EDEN KİŞİNİN ÂHİRETTE
KAZANACAĞI FAYDALAR
İmam İbn Kayyim bu konu da bir çok fayda saymıştır:
CTevbe
eden kişi öldüğünde melekler Allah'tan kendisine cennetlik olduğu müjdesini
getirirler.
CTevbe
eden kişiye âhirette ne bir korku, ne de bir hüzün vardır.
CTevbe
eden kişi öldüğünde onu dünya hapishanesinden çıkararak içinde kıyamete kadar
güzel nimetlerle nimetleneceği ve gözünün görebildiği yere kadar genişletilmiş
olan cennet bahçelerinden bir bahçeye intikal edecektir.
CTevbe
eden kişi kıyamet günü insanlar sıcaktan kan ter içinde kalırlarken kendisi
arşın gölgesinde gölgelenecektir.
GÜNAHLARIN CEZALARINDAN
KURTULMANIN YOLARI
Allah'ın kulları için tevbe kapısını açık bırakarak
tövbekârın göz yaşlarını kabul etmesi, kullarına olan büyük rahmet ve
merhametinden dolayıdır. Allah'ın kuluna duyduğu merhamet o kulun ana-babasının
kendisi için duyduğu merhametten daha fazladır. Onun rahmeti her şeyi
kuşatmıştır. Kula düşen özellikle Allah'ın rahmet edeceği mekânlar ve mağfiret
edeceği zamanlarda Allah'a dua etmesidir.
Kul, ayağı kayıp günah işleyebilir bu o kulun yapmış
olduğu bu günahın cezasını mutlaka çekeceği manasına gelmez. O kul tevbe ederek
bu günahını affettirebilir. Allahu Teâlâ Hûd sûresinin 114. ayetinde şöyle
buyurur:
]إِنَّ الحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّئَات[
"Muhakkak
ki iyi ameller kötü amelleri (günahları) giderir."
Yine Allahu Teâlâ Şura sûresinin 25. âyetinde şöyle
buyurur:
]وَهُوَ الذِي يَقْبَلُ التَّوْبَةَ مِنْ عِبَادِهِ
وَيَعْفُو عَنْ السَّيِّئَاتِ وَيَعْلَمُ مَا
تَفْعَلوُنَ[
"O,
kullarından tövbeleri kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı
bilendir.."
Şeyhu'l-islam İbn Teymiye şöyle der: Bir
kişi günah işlediği zaman o günahından kaynaklanacak olan cezadan şu on sebeple
kurtulabilir:
1-Bir daha o günaha dönmemek üzere tevbe eder ve Allah
onun tövbesini kabul eder.
2-Allah'a istiğfar eder ve Allah da onu bağışlar.
3-Yapmış olduğu kötülüğün ardından iyi ameller yaparak
o kötülüğünü bağışlatabilir.
4-Kişiye mümin kardeşleri, kendisi için dua ederseler
bu onun kurtuluş sebebi olabilir.
5-Mümin kardeşleri, güzel amellerinden bir kısmını
onun için hediye ederler ve Allah da bu amelleri onun için faydalı kılar.
6-Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) âhirette
kendisi için şefaat eder.
7-Dünyada iken Allah'ın ona, malına, çocukları akrabalarına
veya sevdiklerine bir sıkıntı veya belâ verilerek bu sıkıntılar onun
günahlarına kefâret eder.
8-Allah bu kişiye kabirde azap vererek görmüş olduğu
bu azap sebebi ile cehennemdeki azabını kaldır.
9-Allah'ın o kişiye, kıyâmet arasatının zor şiddetli
hallerini tattırması ve bunu günahlarına kefâret sayması,
10-Hiç bir sebep olmadan merhametlilerin en merhametlisi
olan Yüce Allah'ın kendisini af etmesi.
EY GELECEĞE YÖNELİK HEDEF VE
GÂYELER PEŞİNDE OYALANAN
İNSAN!
Bir çok günahın cezâsı daha dünyada iken verilmiştir.
Bu yüzden insan günah konusunu hafife almamalıdır.
Cİblis
kendisine emredilen bir secdeyi yapmadığı için yüksek makamından yer yüzüne
kovulmamış mıdır?
CAdem'i
cennetten çıkaran, yemesi yasaklanmış olan bir yiyecek değil midir?
CZinâ
eden kişinin yaptığı bu iş yüzünden ölümlerin en kötüsü ile öldürülmesi
emredilmemiş midir!?
CNamuslu
bir kadına iftirâ eden veya bir yudum içki içen kişinin kırbaçlanması
emredilmemiş midir!?
Öyleyse yapmış olduğun günahların sadece birinden
dolayı cehenneme atılmayacağını garanti edebilir misin!?
Allahu Teâlâ Şems sûresinin 15. ayetinde şöyle buyurur:
] وَلاَ يَخَافُ عُقْبَاهَا[
"Allah
verdiği cezânın akıbetinden korkacak değildir."
CBir
kadın kediyi hapsedip ölümüne sebep olduğu için cehenneme girmemiş midir!?
Cİnsanoğlu
hiç önemsemeden hatalı bir söz eder de bu söz sebebi ile cehennemde doğu ile
batı arasındaki mesafe kadar derin olan bir yere atılır. Bu durum akıldan uzak
mı tutulabilir mi?
CBazı
insanlar altmış sene ibâdet yaparda ölümü yaklaştığında kötü amel işlemeye
başlar ve de bu kötü amelleri ile hayatı sona erer. Unutulmamalıdır ki, ömür ve
ameller sonları ile değerlendirilir.
CKim
ki hayatının son demlerinde günah işlemeye başlarsa, Allah'ın karşısına bu
durumu ile çıkar.
CBu
eksik iman, hasta kalp ve bitmek bilmeyen emellerle nasıl kurtuluşa
erişilebilir!?
CBu hevâ
ve hevese uymakla, gerçeklerden gâfil bir şekilde hayat sürmekle, aklımızı
çalıştırmamakla, dünyanın geçici zevklerinin geçici sarhoşluğuna dalmakla nasıl
kurtuluşa erişilebilir!?
CKalbi,
Rabbine değil de onun kullarına bağlamakla, Allah sevgisinden uzak yaşayarak
sadece boş sözlerle, gıybetle sohbetleri süslemekle, Allah'ın adının anıldığı
meclislerden daralıp bu meclisleri terk etmekle ve kısacası kalbi rabbinden
uzaklaştırıp kalbi sadece onun yaratmış olduğu beşerle meşgul etmekle nasıl
olur da kurtuluşa erişilebilir!?
SON
İÇİNDEKİLER
KONU
SAYFA NO
ÖNSÖZ...............................................................................................
2
PİŞMANLIK ACISI..................................................................
4
SAKIN GÜNAHA YAKLAŞMA......................................................
5
GÜNAHIN CEZASI HEMEN
GELMEYEBİLİR...................
6
GÜNAHLAR BAZI ÜMMETLERİN HELAK
OLMASINA SEBEB OLMUŞTUR.......................................... 8
GÜNAHLARIN KAYNAĞI..................................................... 12
GÜNAHLARIN KISIMLARI................................................... 13
GÜNAHLARIN
İNSANA VERDİĞİ ZARARLAR...............
17
NE BÜYÜK GARİPLİKTİR HALİMİZ?!................................ 21
SON YOLCULUĞA ÇIKMADAN ÖNCE
TEVBE ETMELİSİN!...............................................................
24
HARAMLARIN ÇEŞİTLERİ.................................................... 28
PİŞMANLIK GÖZYAŞLARI................................................... 30
KALP SELAMETİNİN SEBEBLERİ.......................................
30
GÜNAHLARI TERKETMENİN YOLLARI............................ 31
EY GÜNAH SAHİBİ!...............................................................
34
GÜNAHLARA KADER KILIFI GEÇİRİLMESİ..................... 34
TEVBE EDEN KİŞİNİN DÜNYADA KAZANACAĞI
FAYDLAR ......................................................................................... 41
TEVBE EDEN KİŞİNİN ÂHİRETTE KAZANACAĞI
FAYDALAR ……… …………………………………………. 42
GÜNAHLARIN CEZALARINDAN KURTULMANIN
YOLLARI..................................................................................
43
EY GELECEĞE YÖNELİK HEDEF VE GÂYELER
PEŞİNDE OYALANAN İNSAN!............................................ 45
İÇİNDEKİLER...........................................................................
47