Beşikte konuşan iki çocuktan biri Hz. Meryem’in oğlu Hz. Îsâ, diğeri Cüreyc ile macerası olan çocuktur.
Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Beşikte sadece iki kişi konuştu. Bunlardan biri Meryem’in oğlu Hz. Îsâ, diğeri Cüreyc ile macerası olan çocuktur.
Cüreyc ibadete düşkün bir kimseydi. Bir mâbede yerleşip orada
ibadet etmeye başladı. Birgün annesi geldi:
– Cüreyc! diye seslendi.
Cüreyc kendi kendine: “Yâ Rabbî anneme cevap mı versem, yoksa
namazıma devam mı etsem” diye söylendi. Sonra namazına devam etti. Annesi de
dönüp gitti.
Ertesi gün annesi yine Cüreyc namaz kılarken geldi ve:
– Cüreyc! diye seslendi.
Cüreyc yine kendi kendine: “Rabbim! Anneme mi cevap vermeli-yim,
yoksa namazıma mı devam etmeliyim” diye söylendi. Sonra namazına devam etti.
Birgün sonra annesi yine Cüreyc namaz kılarken geldi ve:
– Cüreyc! diye seslendi.
Cüreyc içinden: “Rabbim! Anneme cevap mı versem, yoksa namazıma devam
mı etsem” diye söylendi. Sonra da namazına devam etti.
Bunun üzerine annesi:
– Allahım! Fâhişelerin yüzüne bakmadan onun canını alma! diye
beddua etti.
Birgün İsrailoğulları Cüreyc ve ibadete düşkünlüğü hakkında
konuşuyorlardı. Güzelliği ile meşhur bir fâhişe de oradaydı:
– Eğer isterseniz ben onu baştan çıkarabilirim, dedi. Vakit
kaybetmeden Cüreyc’in yanına gitti. Fakat Cüreyc onun yüzüne bile bakmadı.
Cüreyc’in ibadethânesinde yatıp kalkan bir çoban vardı. Kadın
onunla ilişki kurarak çobandan hâmile kaldı. Çocuğunu dünyaya getirince, onun
Cüreyc’den olduğunu ileri sürdü. Bunu duyan halk Cüreyc’in yanına gelerek onu
alaşağı ettiler ve ibadethânesini yıkarak kendisini dövmeye başladılar. Cüreyc:
– Niçin böyle davranıyorsunuz? diye sorunca:
– Sen bu fâhişe ile zina etmişsin ve senin çocuğunu doğurmuş,
dedi-ler. Cüreyc:
– Çocuk nerede? diye sordu. Çocuğu alıp ona getirdiler. Cüreyc:
“Yakamı bırakın da namaz kılayım” dedi. Namazını kılıp bitirince çocuğun yanına
geldi ve karnına dokundu: “Söyle çocuk! Baban kim?” diye sordu.
Çocuk:
– Babam falan çobandır, diye cevap verdi.
Bunu gören halk Cüreyc’in ellerine kapanarak öpmeye ve ellerini
onun vücuduna sürerek af dilemeye başladılar:
– Sana altın bir mâbed yapacağız, dediler. Cüreyc:
– Hayır, eskiden olduğu gibi yine kerpiçten yapın, dedi. Ona
kerpiçten bir mâbed yaptılar.
(Beşikte konuşan üçüncü şahsın macerası şöyledir:)
Çocuğun biri annesini emerken cins bir ata binmiş ve iyi giyinmiş
yakışıklı bir adam oradan geçti. Onu gören anne:
– Allahım! Benim oğlumu da böyle yap! diye dua etti.
Emmeyi bırakan çocuk o adama bakarak:
– Allahım! Beni onun gibi yapma! dedi ve yine emmeye koyuldu.
Ebû Hüreyre der ki:
– Çocuğun emmesini
anlatırken, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in
şehâdet parmağını ağzına alıp emişi hâlâ gözümün önündedir. Resûl-i Ekrem
sözüne şöyle devam etti:
“Câriyenin birini:
– Zina ettin, hırsızlık yaptın diye döverek oradan geçirdiler.
Câriye ise:
– Bana Allah’ım yeter; O ne güzel vekildir (hasbiyellâhü ve ni`mel
vekîl) diyordu.
Bunu gören anne:
– Allahım! Çocuğumu onun gibi yapma! diye dua etti.
Memeyi bırakan çocuk câriyeye baktı ve:
– Allahım! Beni onun gibi yap! dedi.
Bunun üzerine anne ile çocuğu konuşmaya başladılar. Anne:
– Yakışıklı bir adam geçti. Ben de “Allahım! Benim oğlumu da böyle
yap!” diye dua ettim. Sen ise “Allahım! Beni onun gibi yapma!” dedin. O
câriyeyi zina ettin, hırsızlık yaptın diye döverek götürdüler. Ben “Allahım!
Çocuğumu onun gibi yapma!” diye dua ettim. Sen ise “Allahım! Beni onun gibi
yap!” dedin. Niçin? diye sordu.
Çocuk dedi ki:
– O adam zâlimin tekiydi. Onun için ben “Allahım! Beni onun gibi
zorba yapma!” diye dua ettim. O câriye zina etmediği hâlde zina ettin diye
dövüyorlardı. Hırsızlık yapmadığı hâlde, hırsızlık yaptın diyorlardı. Bunun
için de “Allahım! Beni onun gibi yap!” diye dua ettim.
(Buhârî, Amel fi’s-salât 7, Mezâlim 35, Enbiyâ 48, 54; Müslim,
Birr 7, 8)
CÜREYC KISSASI İBRETLERLE
DOLUDUR
Hadisimizde beşikte sadece
üç çocuğun konuştuğu belirtilmekle beraber, bebeklik çağında yedi, hatta on çocuğun
konuştuğuna dair rivayetler vardır.
Peygamber Efendimiz birçok
şıkları bulunan bazı konuları kolay öğretmek için, onları muhtelif zamanlarda
küçük gruplar halinde anlatmayı uygun görmüştür. Bu konuda da aynı öğretim
metodunu kullandığı anlaşılmaktadır. Nitekim başka bir hadisin sonunda,
dininden dönmediği için ateş dolu hendeğe atılmak istenen bir anneye,
kucağındaki çocuğun “Dişini sık, sabret, çünkü sen hak yoldasın”
diye cesaret verdiğini okumuştuk.
Hz. Îsâ’dan sonra yaşayan
Cüreyc’in zamanında insanların çoğu, Allah Teâlâ’nın emrettiği şekilde bir
hayat sürmüyordu. Bazı rivayetlerden ticaretle uğraştığını öğrendiğimiz Cüreyc,
hayatın düzensizliğini gö-rerek daha kârlı bir ticaret yapmak istedi.
İnsanların yaşadığı
bölgeden uzak bir yere bir manastır yaparak orada ibadete başladı. Arada bir
ziyaretine gelen annesiyle konuşuyor, onun gönlünü hoş tutmaya çalışıyordu.
Fakat annesi üst üste üç
defa onun ibadet saatinde geldi. Cüreyc de Allah’ın huzurundan ayrılmanın uygun
olmayacağı düşüncesiyle ibadetini kesmedi. Bu durumu bilmeyen annesi, Cüreyc’in
artık kendisine değer vermediğini zannederek ona beddua etti.
Fakat bedduasını son derecede şefkatli ve ölçülü bir şekilde yaptı. Oğlunun
zina suçu işlemesini bile istemedi. Sadece fâhişelerin yüzünü görmesini diledi.
Bedduası da tuttu. Demekki Cüreyc, annesi seslendiği zaman farz değil, nâfile
ibadet ediyordu. Bu sebeple ibadetini kesmeli ve ona cevap vermeliydi. Böyle
yapmamakla hata etti.
Namaz kılan bir kimseyi anne
veya babası yanına çağırırsa, nasıl davranması gerekir?
Kılınan namaz, kendilerine cevap verilmediği takdirde anne veya
baba da gücenecekse, namazı kesip onlara cevap vermek uygun olur.
İnsanoğlu Allah Teâlâ’ya Cüreyc gibi gönül bağlarsa, Cenâb-ı Hak
ona yardımcı olur. Aleyhinde hazırlanan tuzakları bozar. Hatta onun eliyle
kerâmetler bile gösterir. Konuşması âdet olmadığı hâlde bir çocuğu
konuşturarak, samimi kulunu sıkıntılardan kurtarır.
Annesine, görünüşe aldanmamayı tavsiye eden memedeki çocuğun
kıssası, Cüreyc kıssası kadar dikkat çekicidir. Câzip kıyafeti, kelli felli
görünüşüyle birçokları bizi aldatır. Basit kıyafetler giyen veya haksız
davranışlara uğrayan nice değerli kişiler de aynı şekilde bizi yanıltır.
Gönül gözü açık olanlar görünüşe aldanmazlar. Yüce Rabbimiz Kasas
sûresinin 76-82. âyetleri arasındaki Kârûn kıssasında bu değişmez gerçeği ne
güzel ifade eder:
Hazinesinin anahtarları güçlü kuvvetli bir topluluk tarafından
taşınabilen Kârûn, bu serveti bilgisiyle kazandığını iddia ediyordu. Malı
mülküyle âhireti kazanmayı, fakirlere yardım etmeyi düşünmüyordu. Birgün bütün
ihtişamıyla halkın karşısına çıktı. Çokları ona imrendiler. Kârûn’daki servet
bizde de olsa dediler.
Gerçeği bilen âlimler onları uyardılar; dürüst olun, iyi işler
yapın, bu zâlime imrenmeyin dediler. Çok geçmeden Allah Teâlâ Kârûn’u da,
servetini de yerin dibine geçirdi. Kimseler Kârûn’u bu korkunç âkıbetten
kurtaramadı. Ona imrenenler bu hâli görünce, söylediklerine pişman oldular.
HADİSTEN ÖĞRENDİKLERİMİZ
1. Anne ve babaya itaat, evlâdın en önemli görevidir. Üstelik bu
Allah’ın emri olduğu için farzdır.
2. Kılınan namaz da, anne veya baba çağırdığı zaman, namazı bozup
onlara cevap vermelidir.
3. Anne ve baba evlâdına beddua etmek zorunda kaldığında,
Cüreyc’in annesi gibi ölçülü davranmalıdır.
4. İnsanın özü doğru olursa, aleyhinde kurulacak tuzaklar ona
zarar vermez. Böyle kimseler hayatta yalnız olduklarını düşünmemeli,
arkalarında Allah Teâlâ’nın bulunduğunu bilmelidir.
5. Cenâb-ı Hak dilediği zaman mümin kullarının kerâmet
göstermesine izin verir.
6. Anneler yavrularını kendilerine tercih ederler. Onların her iyi
şeye sahip olmasını isterler.