Abdullah İbn-i Amr -Allah ondan razı olsun- anlattı. Buna göre, Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve selllem- şöyle buyuruyor:“İsrailoğullarının başına gelen her şey; adım adım, tıpkısı tıpkısına benim ümmetimin de başına gelecek, öyle ki, israiloğullarından biri eğer açıkça anasının üzerinden geçecek olursa, benim ümmetimden de bu işi yapan çıkacaktır. İsrailoğulları yetmiş iki guruba ayrılmış, benim ümmetim de yetmiş üç guruba ayrılacaktır. Bir tanesi dışında bu gurupların hepsi cehennemliktir.”
Sahabilerden birinin “Bu tek gurup hangisidir?”
şeklindeki sorusuna Rasûlüllah -sallallahu aleyhi ve selllem-:
“Bu gün benim ve sahabilerimin gittiği yolu
benimseyenlerdir.” diye cevap vermiştir.
Hadisi Ebu İsa et-Tirmizî rivayet etti ve bu hadis açıklanmış
garip bir hadistir fakat bu hadisin bu yoldan başka bir yolla rivayetini
bilmiyoruz.
Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve selllem-, ümmeti arasında
bu şekilde ayrılık belireceğini, Ebu Hureyre, Sa'd, Muaviye, Amr b. Avf ve başka sahabiler tarafından rivayet
edilen hadislerde de belirtmiştir. Bizim burada öncelikle İbn Amr -Allah
hepsinden razı olsun- tarafından rivayet edilen hadise öncelikle yer
verişimizin sebebi bu hadiste yahudilerle müslümanlar arasında doğacak benzerliğin
vurgulanmış olmasıdır.
Nitekim Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- tarafından
Muhammed b. Amr'den, o da Ebu Seleme'den rivayet edildiğine göre Peygamberimiz
-sallallahu aleyhi ve selllem- şöyle buyuruyor:
“Yahudiler yetmiş bir veya yetmiş iki guruba bölündü.
Hristiyanlar da öyle. Benim ümmetim de yetmiş üç guruba bölünecektir.”
Muaviye -Allah ondan razı olsun- tarafından rivayet
edildiğine göre ise Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve selllem- aynı konuda
şöyle buyuruyor:
“Kitab ehli dinleri konusunda yetmiş iki guruba bölündüler.
Bu ümmet de yetmiş üç guruba bölünecektir.Biri dışında bu gurupların tümünün
yeri cehennemdir, (bu kurtulmuş gurup)
cemaat gurubudur. Benim ümmetimden öyleleri çıkacaktır ki, kuduz hastalığı
nasıl bir vücudu sararsa bu ayrılıkçı görüşler tarafından öyle sarılacaklar, bu
hastalığın girmediği hiçbir damarları ve hiçbir eklemleri kalmayacaktır.” (Hadisi
Ahmed b. Hanbel Müsnedinde, c. 4, s. 102'de; Ebu Davud-Kısaca-Kitab
El-Sünne-Sünnet'in Açıklanması babı, H. No: 4597, c. 5, s. 5-6'da kaydediyor.
İbn Ebî Asım, -Kitab El-Sünne- Kınanmış Tutkular babı, H. No: 1-2, c. 1, s.
7-8. Diğerlerinden farklı olarak hadisi, iki tarikten tahriç ediyor. “Vallahi
Yâ Ma'şeral Arab...” ibaresini zikretmiyor. Aynı hadisi Hâkim, El-Müstedrek, c.
1, s. 128'de naklediyor.)
Hadisi rivayet
“Ey araplar,
Görüldüğü gibi Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve selllem-
bu hadislerde yetmiş üç guruba bölüneceğini haber veriyor. Öte yandan şüphe yok
ki, bu yetmiş üç gurubun yetmiş ikisi Kur'anın belirttiği “Daha öncekiler
gibi eğriliğe saplananlar” kategorisine girmektedirler. Ayrıca bu bölünme
ya sırf din konusunda hem din ve hem de dünya konusunda veya sırf dünya
konusunda olur.
Oysa okuduğumuz hadislerde haber verilen bu bölünme ve
ayrılık aşağıdaki ayetlerde Allah Teâlâ tarafından kesinlikle yasaklanmıştır:
“Sakın, kendilerine açık deliller geldikten sonra bölünüp
ayrılığa düşenler gibi olmayınız. İşte onları büyük bir azab bekliyor.”
“Dinlerinde ayrılığa düşüp gurup gurup bölünenlere senin hiç
bir işin yoktur, onların işi Allah'a kalmıştır. İlerde Allah onlara
yaptıklarını tek tek bildirecektir.”
“İşte benim dosdoğru yolum budur, bu yola uyunuz. Başka
yollara saparak dosdoğru yoldan ayrı düşmenize meydan vermeyiniz.” (Âl-i İmran: 150; En'am: 159; Enam: 153.)
Bu ayetlerin anlamı Müslim'in (Müslim Asıl adı Müslim b.
El-Haccac b. Müslim El-Kuşeyri El-Nisabûri'dir. H. 204'de doğdu. Bir görüşe
göre, 206. Sayılı hadis hafızlarındandır. Ünlü Sahih'i Müslim isimli eserin
sahibidir. Bu eser, Buhari'den sonra sahihlik bakımından Sünnet kitaplarının
ikincisidir. Bu büyük eserin dışında müellifin Hadis ve diğer ilimlerle ilgili
daha bir çok eserleri vardır. -Allah ona rahmet etsin- Alim, takva, Ver'a
ehli-olmak gibi bir çok üstün nitelikleri kendisinde toplamıştı. 261 h.'de
vefat etti. Bkz. El-Bidaye Ve El-Nihaye, c. 11, s. 33-34; Ayrıca Muhammed
(Mehmet'de olabilir) Fuad Abdulbaki'nin yazdığı, El-Ter-cüme Fî Sahih-i Müslim,
c. 5, s. 591.) Sahih'inde Amir bin Saad b. Ebu Vekkas'ın, (Asıl adı, Amir b.
Sa'd b. Ebî Vakkas El-Leysî olan bu zat, hem taabiî'nin büyüklerinden hemde
güvenilir en çok hadis rivayet edenlerindendir. Bazı sahabilerden hadis
dinledi. Ondan da Said b. El-Müseyyeb, Mücahid, El-Zührî Eş'as b. İshak ve
başka hadis ravileri dinledi. Medine'de öldü. (H. 104). Bkz. fim, Sa'd Tabakat
El-Kübrâ, c. 5, s. 167; El-Cerh Ve El-Ta'dil, c. 6, s. 167.) babasından
-Allah her ikisinden de razı olsun- rivayet ettiği şu hadisle uyuşmaktadır. Sa'd'ın babası diyor ki:
Peygamberimiz bir defasında bir gurup sahabi ile birlikte
Aliye'den yürüyüşe geçti. Beni Muaviye mescidinin önüne gelince içeri girdi,
iki rekât namaz kıldı, biz de öyle yaptık. Namazdan sonra uzun bir dua yaptı.
Arkasından bize doğru dönerek şunları söyledi:
“Rabbimden üç şey istedim, ikisini
- Rabbimden ümmetimi kıtlık ve kuraklıkla helak etmemesini
diledim, bu dileğimi
- Yine Rabbimden ümmetimi suda boğarak helak etmemesini
diledim onu da
- Fakat Rabbimden ümmetimin biribirlerine düşüp aralarında
savaşmamalarını istedim, bu dileğimi reddetti.”
(S. Müslim, Kitab El Fiten Ve Eşratı El-Sa'ah Ümmet'in Bir Kısmının Diğerini
Yok Edeceği Babı, H. No: 2890, c. 4, s. 2216.)
Yine Sevban (Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve selllem-'in dostu olan bu zatın
asıl adı, Sevban b. Cühder'dir. Denildiğine göre B. Cühder yemenlidir. Cahiliye
döneminde esir satıcılarının eline düştü. Rasûlüllah onu satın aldı ve azad
etti. (özgürlüğüne kavuşturdu) Böylelikle onu, milletinin en hayırlısı durumuna
getirdi. Peygamberin yanında kaldı. Rasûlüllah -sallallahu aleyhi ve selllem-'in yakını oldu. Yolculukta veya ikamet ettiği
yerde ondan bir daha ayrılmadı. Rasûlüllah -sallallahu aleyhi ve selllem-'denn sonra Mısır'ın
fethine katıldı. Daha sonra Hıms'a gitti ve orada bir ev yaptı. Ölünceye kadar orada oturdu.
Mısır'da öldüğü de söyleniyor. Ölüm yılı, h. 53 -Allah ondan razı olsun.- Bkz.
El-Bidaye Ve El-Nihaye, c. 5, s. 314.) -Allah ondan razı olsun-
tarafından rivayet edilen ve Müslim'de yer aldığına göre Peygamber Efendimiz
-sallallahu aleyhi ve selllem- şöyle buyuruyor:
“Allah yeryüzünü dümdüz yapıp gözlerimin önüne serdi, böylece
doğusunu da batısını da görebildim. Dünyanın benim önüme serilen kesimini
ümmetim egemenliği altına alacaktır. Ayrıca bana kırmızı ve beyaz mücevherlerin
(altın ve gümüş) her ikiside verildi. Bu arada Rabbimden
ümmetimi kuraklıkla kıtlıkla helak etmemesini ve başlarına kendilerinden başka
bir düşman musallat etmemesini diledim. Allah bu dileklerime karşılık bana
buyurdu ki:
“Ey Muhammed, ben bir şeye hükmedince artık onun önüne
geçilemez. Ben ümmetimi kuraklık ve kıtlıkla helak etmememe ve onların üzerine
kendilerinden başka hiç bir düşman musallat etmeme konularında dileklerini
Yukardaki hadisi aynen rivayet
“.. Bir kere aralarına kılıç girince artık kıyamet gününe
kadar kalkmayacaktır. Ümmetimin bir kısmı müşriklere katılmadıkça ve diğer bir
kısmı da putlara tapmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Bu arada ümmetim arasında
otuz yalancı ortaya çıkıp Peygamber olduklarını ileri süreceklerdir. Oysa ben
peygamberlerin sonuncusuyum, Ben'den sonra peygamber yoktur.
Fakat ümmetimin bir gurubu her zaman hak yolda başarıyla
yürüyecek, kendilerini desteksiz ve yüzüstü bırakanlar, Allah'ın son emri (kıyamet günü) gelinceye kadar, onlara zararlı
olamayacaklardır.” (Müellifin burada anlattığı fazlalığıyla birlikte
Sevban'ın rivayet ettiği bu hadisin tamamını Ebû Davud Suneni'nde, Kitab
El-Fiten Ve El-Melahim, Fitneleri Ve Kanıtlarını (delillerini) Anlatma Babı, H.
No: 4252, c. 4, s. 450-451-452'de kaydediyor. Tirmizî, Kitab El-Fiten H. No:
22O2'de rivayet ediyor. Aynı hadisi isim vermediği bir bab altında 2219'da;
Yine aynı hadisi, c. 4, s. 490,499'da, Yalancılar ortaya çıkıncaya kadar
(sanırım yalancı peygamberler kasdediliyor) Kıyamet Kopmayacak” adını verdiği
babda kaydediyor. Her iki hadisin de “Hasen” ve “Sahih” olduğunu söylüyor. İbn
Mâce ise -sözel dizgede bazı değişikliklerle- Kitab El-Fiten, H. No: 3952, c.
2, s. 1304'de rivayet ediyor.)
Bu anlamda değişik kanallardan rivayet edilen çok sayıda
hadis vardır. Peygamberimiz bu hadislerin tümünde bu ümmetin kesinlikle
ayrılığa ve bölünmeye uğrayacağına işaret etmekte ve Allah'ın ayrılık
hastalığından uzak kalacaklarını takdir ettiği kesimi bu tehlike karşısında
uyarmaktadır.
Nitekim Nezzal b. Sebure'nin (Tabiin'nin büyük ve
erdemlilerinden olan bu zatın asıl adı, Nezzal b. Sebûre, El-Hilalî,
El-Âmirî'dir. Peygamber'i gördüğü de söylenir. Hz. Ali, Abdullah İbn Mes'ud ve
diğer sahabilerden hadis rivayet etmiştir. Şa”bî, El-Dahhak gibi bir takım
hadisçiler de ondan hadis rivayet etmişlerdir. Yahya b. Muin ve diğer hadis
tenkitçileri, güvenilir olduğunu söylüyorlar. Bkz. Kitab El-Cerh ve El-Ta'dil,
c. 7, s. 498, biyografi No: 2279; Esed El-Ğâbe, c. 5, s. 45.) anlattığına göre
sahabilerden Abdullah b. Mesud -Allah ondan razı olsun- şöyle diyor:
Bir defasında bir arkadaşımızın Kur'anın bir ayetini
Peygamberimizden duymuş olduğumdan değişik bir şekilde okuduğunu görünce, hemen
elinden tutup kendisini Rasûlüllah -sallallahu aleyhi ve selllem-'in yanına götürdüm ve
meseleyi O'na anlattım, fakat yüzünde memnuniyetsiz bir ifadenin belirdiğini
gördüm. Bu arada şöyle buyurdu:
“Her ikinizin de okuduğu doğrudur. Sakın ihtilafa düşmeyiniz,
çünkü sizden önceki ümmetler ihtilafa düştükleri için helak oldular.” (Hadise Müslim'de rastlıyamadım. Ancak Buhari ve Ahmed'in
Müsnedinde gördüm. Bkz. S. El-Buhâri, Kitab El-Husumat, Kişiler (Yahudi ve
Müslümanlar) Arasındaki Düşmanlığı Anlatan Bab: Feth El-Bâri, H. No: 2410, c.
5, s. 70, Buhari hadisi, birden çok konuda tahriç ediyor. H. No: 3476-5062,
Feth El-Bâri; Müsned'i Ahmed, c. 1, s. 412-456.)
Görüldüğü gibi Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve selllem-
bu olayda çatışan taraflardan her ikisinin karşı taraftaki haklılık payını
reddeden şekli ile ihtilafa düşmeyi, ayrılığa kapılmayı yasaklıyor. Çünkü her
iki sahabi de ayeti doğru okumuştur. Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve
selllem- bu ihtilâfı yasaklarken daha önceki ümmetlerin ihtilafa
düşdükleri için helak olduklarını gerekçe olarak göstermiştir. Nitekim daha
sonraları Şam ve Irak halkının Kur'anın bazı ayetlerini farklı harflerle
okuduklarını gören Huzeyfe b. Yemanî, halife Osman'a şöyle demiştir.
“Bu ümmetin imdadına yetiş de, daha önceki ümmetlerin
başlarına geldiği gibi kitapları konusunda ayrılığa düşmesinler.”
(Hadisi, Buhari rivayet ediyor. Şu sözcüklerle “Edrik Hazihi'l-ümme, kable en
yahtelifu ihtilafe'l-yahûd ve'n-nesârâ” (Yahudi ve Hıristiyanların çelişkilerine düşmeden bu
ümmetin imdadına yetiş). Bkz. Buhari, Kitab El-Fedail El-Kur'an, Kur'an'ın
Toplanması (Bir araya getirilmesi) babı: H. No: 4987, Feth El-Bari, c. 9, s.
11.)
Bu hadisten iki sonuç çıkıyor. Biri bu tip konularda ihtilafa
düşmenin haram olduğu ve öbürü de bizden önceki ümmetlerin başlarına
gelenlerden ders alarak onlara benzemekten kaçınmamız gerektiğidir.