Bu Blog içinde Ara

5 Nisan 2021 Pazartesi

Ey Rabbimiz, bizlere tarafından büyük bir rahmet ihsan eyle

 § Ey Rabbimiz, bizlere  tarafındanbüyük bir rahmet ihsan eyle... işlerimizi kolaylaştır ve hakikate yönelt! Bizleri  doğruluk ve iyilikten ayırma...

§ işte O'ndan rivayet edilen sahih bir hadise göre, şöyle buyur­muştur:

§ "Ey Allah'ım, sen evvelsin, senden evvel bir şey yoktur! Senahirsin, senden ahir bir şey yoktur! Sen zahirsin, senden zahir bir şey yoktur!Sen batınsın, senden daha yakın bir şey yoktur." Tirmizi, 3481

§ İşte biz, bu ve benzeri dini tabirlere dayanarak inanıyor ve diyo­ruzki: Allah evveldir, öyle bir evveldir ki, O'ndan evvel bir şey yoktur; Allahahirdir, Öyle bir ahirdir ki, O'ndan ahir hiç bir şey yoktur; Allah zahirdir,O'ndan daha zahir hiç bir şey yoktur; Allah batındır, öyle bir batındır ki,O'ndan daha batın, bize ve bütün eşyaya O'ndan daha yakın hiçbir varlık yoktur.

§ İnanıyor ve diyoruz ki: Allah her şeyi bilir ve hiçbir şey O'na gizli,kalamaz... Allah Hayy u Kayyûm'dur: (Diri ve kendiliğinden var olandır.) KendiZatına ait ezelî bir hayatla diri olup varlığı kendisiyle kaimdir ve diğerbütün varlıkları ayakta tutan da 'O'dur... Ezelî olduğu gibi Ebedîdir de...O'ndan başka ezelî bir varlık bulunmadığı gibi, O'nun yaratmasıyla varlığakavuşan yaratıklardan Ebedî ve Bakî olan da yok­tur. Her mahluk mutlaka ölümütadıcı ve zevale ericidir (yok olucudur.)

§ Evet biz, sünnet ve cemaat ehlimüslümanları olarak inanıyor ve biliyoruz ki: Allah aynı zamanda işitici ve görücüdür. Kullarınınih­tiyaçları muhtelif ve dilekleri çeşitli olduğu halde O, her bir kulunun herbir ihtiyacını bilmekte, dilek ve duasını işitmektedir. O'nun nez-dinde hiç birşey, hiç bir şeye perde olmaz. O'na niyaz edenlerin sesleri ve dilekleri aslabirbiriyle karışmaz. O, kullarının ısrarla kendisinden istemelerinden asla usanmaz...

§ O; bütün bunları bilen ve işiten bir Zat olduğu gibi, aynı zamandakaranlık bir gecede mermer bir kaya üzerinde yürümekte bulunan kara karıncanınayak seslerini de işiten ve görendir. Şüphesiz bundan daha gizli ve güzel olanıda O'nun, bir ku­lunun kalbinin en küçük hareketini dahi bilmesi ve görmesidir.Kulu, kalben O'na en küçük bir meyil gösterse, O da kuluna güzel kabul yüzünügösterir. Kulu kalben "Rabbim..." dese, O da hemen "buyurkulum" diyerek karşılar. Kulu şayet O'na arka çevirse, kulunu hemendüşmanına havale etmez ve kolay kolay kulunu terketmez. Aksine ku­luna sonderece merhametli davranır. Zaten kulunun O'na en küçük bir meyil göstermesi,O'nun kuluna olan ikbal ve merhameti neticesindedir.

§ O'nun kuluna olan ikbal ve merhameti o kadar büyüktür ki, çok şefkatlibir annenin büyük bir şefkat ve merhametle büyütmeye ve kor­umaya çalıştığıyavrusuna karşı duyduğu merhametten, kıyas edile­meyecek derecede daha çok vedaha fazladır. O'na arka çeviren ve O'nun emrine aykırı giden bir kulu, bukusuruna pişman olup da tevbe ettiği zaman kulunun bu tevbesinden o kadarsevinir, o kadar razı olur ki; O'nun bu sevinci ve rızası yanında, korkunç birçölde her şeyini üzerine yüklediği binitini kaybedip de bulamayınca helakolacağına ke­sin gözüyle bakan bir yolcunun, ölmek üzere uzandığı yerde, birara gözünü açtığında kaybettiği binitini başucunda bulunca duyduğu sevinç birzerre bile değildir...

§ Elbette kuluna bu derece yakın olan, bu kadar onun iyiliğini iste­yenve kolay kolay kulunu bırakmayan yüce Allah'ın emir ve yasak­larına hiçaldırmayan, Allah'a olan isyan ve tuğyanında ısrar edip hiçbir pişmanlıkduymayan ve hiç bir şekilde O'nun rahmet ve rızasına vesile olacak şeylereyanaşmayan, Allah'ın düşmanı olan şeytanla tam bir sulh ve barış içinde bulunanbir kul da, tam helak olmayı haketmiş olur.

§ Allah'ın kullarına olan rahmet ve ikbalinin böylesine büyüklüğü vesonsuzluğu karşısında illa da şeytana olan dostluğunda sonuna ka­dar ısrar edenbir kulun, bu tutum ve anlayışı karşısında bütün insan­lar hayretler içindekalsalar, elbette yeridir. Zaten böylelerinden başka helak olanlar da yoktur.

§ Doğrusu ben, Allah'ın bütün bu kullarına olan lütuf ve ihsanını, ikbalve merhametini ruhumun ta derinliğinden duyarak, O'na olan iman veteslimiyetimi, yine O'nun bana olan müstesna bir nimeti sa­yarım. O'nun hernevi lütuf ve ihsanlarına karşı acizane O'na hamdler ederim. O'na olan iman veşahadetimin islamî bir ifadesi bulunan ke-lime-i şehadetimizi tekrarlayarakiman ve irfanımı tazeler ve yenilerim. Ben şehadet ederim ki: "Allah'tanbaşka hiç bir ilah yoktur! Allah birdir, O'nun hiç bir ortağı yoktur! O, herbakımdan bir ve eşsizdir! O'nun hiç bir dengi ve benzeri bulunmamaktadır. O, eha d ve samed'dir. Her şey O'na muhtaç, fakat O hiç bir şeye muhtaç değildir."

§ Ben Allah'ı hem ehadiyet'le (birliğiyle), hem de samediyetle (hiç birşeye muhtaçsızlığıyla) tevhid ederim. Bir dileğim olduğunda veya başım dardakaldığında, hep O'na yönelir, O'ndan yardım isterim. O'nu bırakıp da haşamahluklardan herhangi birine teveccüh etmem. Kalbim ve ruhumla, O'ndanbaşkasına asla sığınmam. O ortağı, eşi, benzeri, misli, niddi ve zıddıbulunmayan yüceler yücesi Rabbime; hiç bir eş ve ortak koşmam. O'nu daima bütünortaklardan, kusur ve eksikliklerden münezzeh ve mukaddes bilirim. Hep böyleinanır, böyle derim. Amel ve fiillerimde de hep böyle davranır, böyle hareketetmeye dikkat ve gayret gösteririm. Kıldığım namazlarda, ettiğim niyazlarda dahep beni bunda muvaffak kılmasını O'ndan isterim.

§ Yalnız kendi adıma değil, bütün tevhid ehli kulları adına bunu O'ndanister, samimi ve şuurlu bir şekilde: "Ey bütün alemlerin Rabbı, Rahman veRahîm olan, din gününün yegane Malik'i ve Hakim'i bulunan yüce Allah; bizlerancak sana ibadet eder, an­cak senden yardım isteriz. Bizleri doğru yolüzerinde sabit ve daim eyle..." diyerek O'na yalvarıp yakarırım.

§ Hiç şüphesiz, O'nun sevgilisinin ifadesiyle: "Onun verdiğini geriçevirebilecek olan yoktur. O'nun vermediği bir şeyi te'mine güç yetirecek olanda yoktur. Hiç bir kimse O'nun emrine karşı du­ramaz ve hiç bir varlık O'nunhükmünü geçersiz kılamaz."

§ Mealen gördüğümüz bu hadis-i şerifte ifadesini bulan bu yüce imanhakikatinin, bir ayet-i celilede de yine gayet açık bir şekilde ifade­sinibulmuş olduğunu görüyor ve bütün bunlarla islamî iman ve tevhidimiziyeniliyoruz. İşte o ayetin meali de şöyledir:

§ "...Allah bir kavme kötülük istedi mi artık onu geri çevirecekolan yoktur! Zaten bütün kulların, O'ndan başka ko­ruyup kollayanları dayoktur." Ra'd Suresi: 11

§ Ben yine bütün varlığımla inanır ve derim ki: "Hz. Muhammed(s.a.v.) Allah'ın kulu ve rasulüdür." İlahi emirlerin ve haklana ye­rinegetirilmesinin kaimi, davetçisi ve eminidir. Allah'ın yarattığı kul­ların da enhayırlısıdır. Allah onu alemlere rahmet olarak göndermiş, Allah'a karşı saygılıolanların önderi kılmıştır. Kafirler ise O'nu kendilerîne düşman edinmiş, O'nungetirdiği nuru söndürmek için durmadan çalışıp didinmiştir. Fakat asla O'nunnurunu söndürememişlerdir. Hz. Muhammed ise küfrün ve şirkin kalelerini yıkmış,bütün alemlere hak ve hakkaniyetin, güzelim islamiyetin kahramanı ve hüccetiolmuştur.

§ Evet, bir fetret devresi sonrasında son peygamber olarak gönderilen Hz.Muhammed (s.a.v.), insanları yolun en doğrusu ve en açığına davet edipkavuşturmuştur. O, Allah'ın elçisi olduğundan Allah O'nun candan sevilmesini,O'na can ü gönülden itaat edilmesini, O'nu büyükleyip haklarına riayettebulunmayı kulları üzerine farz kılmıştır. Cennete giden bütün yolları da O'nunyolundan geçirmiştir. Eğer he­rhangi bir yol O'nun yoluna uğramadan devam edipgidiyorsa, kesinli­kle bilinsin ki o yol çıkmaz yoldur ve asla cenneteuğramayacaktır. Yol­cularına da hiç bir iyilik ve saadet getirmeyecektir.

§ Hz. Muhammed, öyle bir Allah elçisidir ki, Allah yüce Kur'an'mdâki"elem neşrah leke" suresini O'nun hakkında indirmiştir. GerçektenO'nun göğsünü açıp genişletmiş, arkasındaki yükünü indir­miş, O'nun adını veşanını çok yüce kılmıştır. O'na karşı çıkıp muhalefet edenleri ise alabildiğinealçaltmıştır.

§ Evet, O öyle bir Allah elçisidir ki, yüce Allah O'nun hakkında:"Ey Rastılüm, senin ömrüne andolsun ki onlar, kendi sa­rhoşlukları içindebocalıyorlardı!" Hicr Suresi: 72 buyurarak and içmiştir. O'nun adını kendi adınayaklaştırıp Kendisi anıldıkça onu da andırmıştır. Nitekim kelime-işehadetlerde, hutbelerde ve ezanlarda bu hep böyledir.

§ Sevgili ve şanlı peygamberimiz de, Allah'ın elçisi sıfatıyla Allahyolunda öylesine çalışmış, öylesine mücadele etmiştir ki, hiçbir kimse vehiçbir kuvvet kendisini bu yoldan çevirememiştir. İnsanlar fevc fevc İs­lamagirip hidayete erinceye, alemler O'nun nuruyla doluncaya kadar mücadelesinedevam etmiştir. Sonra daveti tamam olunca da yüce Allah (c.c.) O'nu dünyasındangöçürüp yanına almıştır. O da her fanî gibi Allah'ın rahmetine kavuşmuş,Allah'ın kendisi için hazırladığı ilahi lütuf ve nimetlere ermiştir. Kısacaözetlemek gerekirse O; elçilik görevini yerine getirmiş, emaneti eda etmiş,insanlara tebliğ ve nasihatta bulunmuş, Allah yolunda hakkıyla mücahede ederekbütün mücahidlere hakkıyla imam ve önder olmuştur. Neticede Allah'ın dininihakim kılıp dimdik ayakta tutmuştur. Ahirete göçmezden önce bütünmüslüman-ları, gecesi gündüz gibi aydınlık bulunan bir yola ve dinekavuştur-muştur. Gayet haklı olarak, yüce Kur'an'ımızm da haber ver­diği gibi,bu hususta şöyle buyurmuştur:

§ "İşte benim yolum budur! Ben insanları Allah'a basiretle davetederim. Ben ve bana uyanlar işte hep böyleyizdir. Allah'ı tenzih ve takdisederim. Ben asla Allah'a ortak koşanlardan değilim!" Yusuf 108.

§ Ben bütün bunlara inanan ve şehadet getiren biri olarak tam bu noktadadiyorum ki: Yüceler yücesi Allah, kullarını yaratıp da başıboş bırakmışdeğildir. Bilakis onları sorumlu ve yükümlü kılmıştır. Onlara emretmiş venehyetmiş, emir ve nehiylerini yanhşsız ve eksiksiz olarak anlamalarını veuygulamalarını onlardan istemiştir. Neticede kimi ka­zanmış, kimi dekaybetmiştir. Kullarına güzel ve yeterli bir istidat ver­miş, ilmin ve amelinimkan ve iktidarını onlara bahşetmiş; kalb, akıl, göz ve kulak gibi uzuvlarlakendilerini donatmıştır.

§ Bütün bunlar, O'nun kullarına olan büyük nimet ve lütuflandır. Kulunaise, bu nimetleri veren yüce Rabbine şükür ve kulluk etmek gerekir. İmdi herkim Allah'ın verdiği nimet ve imkanları Allah'a itaat yolunda kullanır,kulluğunun özü ve cevheri ile Allah'ı tanımak ve O'na O'nun kendisini tanıttığışekilde arif ve alim olmak istikametinde iler­lerse; hem Rabbine şükretmiş, hemde O'nun rızasını kazanmış olur.

§ Her kim de, Allah'ın kendisine verdiği bu imkan ve nimetleri, ken­dinefsinin istek ve arzuları istikametinde kullanırsa, şüphesiz o da da­lalet vehüsran yolunu tutmuş olur. Bir kimse ki yaratanını tanımamış ve O'nun kendisineverdiği imkanları O'nun yolunda değil de, nefsinin arzuları istikametindekullanmışsa; böylesinin hüsran-dan başka nasibi olamaz. Böyle bir kimse sonundahiç bir kimseye kabahat yükleyemez. Sonunda iman ve amele göre ceza vemükafatın bulunduğunda ise hiç şüphe yoktur! İşte o hesab ve ceza gününde kul;kendisine verilen akıl, kalb, göz ve kulaktan birer birer sorguya çekilecektir.Her nevi kusur ve eksikliklerden yüce ve münezzeh bulunan yüce Rabbimizin birayeti de, bu islami ve ilahi hakikati ne güzel açıklamaktadır:

§ "Sakın bilmediğin bir şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz vegönül, evet bunların hepsi ondan (o yaptığı şeyden) mut­laka sorumludur." Isra Suresi: 36

§ İnsana bahşedilen çeşitli organların merkezi ve mihveri durumun­da olankalbdir. Kalb; tıpkı askerleri üzerinde her emrini icra eden ve onlarıkendisine itaat ettiren bir hükümdar gibidir, insanın bütün or­ganlarınınahvali, hareket ve istikameti tamamen kalbe bağlı bulun­maktadır. NitekimPeygamber (s.a.v.) efendimiz bu hususu, bir hadisle­rinde şöyle beyanbuyurmuşlardır:

§ "Haberiniz olsun ki, bir insanın kalbi iyi ve istikametti oldu mu,onun bütün bedeni ve azaları da iyi ve ist ikametli olur." Buharı, Kitabü'l-lman: 1/19

§ Görüldüğü gibi, beden mülkünün meliki, bedenin ve bütün organ­larınmerkezi ve emredicisi kalbdir. Beden mülkünde emrini infaz eden kalbdir. Kalbinemri, kasdı ve niyeti olmadıkça bir iş meydana gelmez. Bu itibarla esassorumluluk kalbe aittir. Bu sebeble iyi ve istikametli, selim ve sıhhatliolmasına ihtimam gösterilecek olan da kalbdir.

§ işte bunu bildiği içindir ki Allah'ın düşmanı olan İblis, bütün im­kanıve dikkatiyle insanoğlunun kalbini çeşitli vesveseler, vehimler ve şehvetlerledoldurmak ister. Onu doğru yoldan sapıtabilmesi için pek çok hile ve tuzaklarkurar. Allah'ın kullarını Allah'ın rızası ve tevfıkin-den mahrum bırakmak içinolanca kuvveti ve şeytanatı ile çalışır du­rur. Bir kul; devamlı Allah'ıninayet ve hidayetine sığın-madıkça şeytanın hile ve tuzaklarından kurtulamaz.Bunun için bizler devamlı Allah'a sığınmak, Allah'ın rızası ve tevfıkine vesileolan hayırlı ve salih amellere sımsıkı sarılmalıyız. Bütün dikkat vegayretimizle Allah'a kul­lukta kusur etmemeye çalışmalıyız, işte o zaman,bizler de yüce Allah'ın şu fermanındaki kulları katarına katılmış oluruz:

§ "Ey İblis! Benim Öyle halis kullarım vardır ki, senin onlara karşıbir gücün yoktur! Sen ancak, sana uyan azgınları azdırabilmiş olacaksın." Hİcr Suresi: 42

§ işte bu ayet-i celilesinde Yüce Allah'ın "kullarım" dediğikullar, Şeytan'ın tesir sahasının dışındadırlar. Çünkü onlar alemlerin Rabbı-nakarşı kullukta samimi ve ihlaslıdırlar. Ubudiyet makamının ge­reklerinigerçekleştirmiş bulunmaktadırlar. Onlarm kalbleri iman ve tevhid nuruylanurlanıp. şuurlanmış, işleri ihlaslı olmuş, yakın ve tah­kikleri de devamlıbulunmuştur. Artık onlar, taklidden kurtulup tahkike ermişlerdir. Allah indinde"mukarrabîn"den (Takva ve ubûdiyyet ile evliya derecesinde)olmuşlardır. Bu sebebten yüce Allah (c.c.) onları bir ayetinde de şu şekildemüstesna kıldırmıştır. Yani ken­dilerine zarar veremeyeceğini Iblis'e itirafettirip onun dilinden hikaye ederek şöyle buyurmuştur: "Ancak ya Rabbi,kendilerine ihlas ve­rilmiş kulların müstesnadır! Benim onları etkileyip deazdırmam mümkün olmayacaktır." HicrSuresi: 40

§ Evet, işte bu böyledir ve çok önemlidir. Yüce Allah'ın ben aciz ku­lunabu husustaki lütuf ve minneti de gerçekten çok büyük olmuştur. O'nun bana olanlütuf ve keremi sayesindedir ki, Şeytan'm ilgisi ve et­kisi hasebiyle kalblerinhastalanması ve bu hastalıkların devası ve şifası konusunda çok dikkatli vegayretli olmuşumdur. Cenab-ı Hakk ben, aciz kulunu bu hususta pek çok bilgi vemarifetlere mazhar kılmıştır. Ben adeta bu konunun hekimi haline gelmişimdir.

§ Şeytanların vesvesesiyle kalblere arız olan hastalıklar, bu has­talıklarınsebebiyet verdiği işler ve neticede kalblerde yerleşen ahval üzerinde ve bütünbunların tedavi yollan hakkında böyle bir kitabı ka­leme alışım da bundandır...

§ Ben hiç şüphe etmiyorum ki, bütün amellerin ve hallerin iyi veya kötüoluşlarının esas medarı kalbdir! Kalbdeki kasıd ve niyetin iyi veya kötüoluşudur... Bizler bazen, kişinin kalben ve manen "ölmüş" oldu­ğundanbahsederiz. Aslında bu nedir ve nasıl olmaktadır? Şüphesiz başlangıç, kalblerindüşmanları bulunan şeytanların vesveseleridir.

§ Bazı kalbler, şeytanî vesveseleri kabullenmekte, sonra bu vesve­selerkalblerde meyvelerini vermektedir. Sonra da bu iş ve amel olarak ortaya çıkmaktadır.îş ve amellerin kötü oluşu da tekrar kalbleri ka­rartmaktadır. Yani şeytanlarınvesvesesi yüzünden kasıd ve niyetle­rinde az da olsa bozulmalar meydana gelengönüller bulunmakta, sonra bu kötü amele dönüşmekte, kötü işler de kalbinfesadına sebeb olmak­tadır. Neticede kalb tamamen bozulup kararmakta; hastalıkbir diğer hastalığa sebebiyet vererek artmakta ve sonunda kalb ölmektedir.Artık o kalbde, hiç bir hayat ve nur kalmamaktadır.

§ Sıhhatli kalbler, hasta kalbler, ölü kalbler olmak üzere üç kısma ayrılır.

§ 1- Kalbler:

§ 2- Kalbe ait hastalıklar.

§ 3- Kalb hastalığıyla ilgili ilaçlar iki kısımdır:

§ a) Tabiî ve fıtrî ilaçlar,

§ b) Dinî ve manevî ilaçlar.

§ 4- Kalbin diri ve  nurlu olmasıbütün iyiliklerin kaynağını oluşturur. Ölmüş ve kararmış olması da bütünkötülüklerin kaynağını oluşturur.

§ 5-  Kalbin diri ve sıhhatli olmasıancak Allah'ı tanıması, O'na hakkıyla inanıp bağlanması, daima O'nun rıza vehoşnutluğunu isteyip araması, O'nu ve O'nun emirlerini herşeyin üzerine tercihetmesi ile mümkündür.

§ 6- Kalbin bütün saadet ve izzeti, bütün elemlerden kurtulup hu­zur vesalâha kavuşması ancak Allah'tan başka hiç bir mabud edinme­mekle ve Allah'ıherşeyin üzerinde bir sevgi ile sevmekle kabildir.

§ 7- Kalbin çeşitli hastalıklardan kurtulabilmesi için gerekli bütünilaçlar Kur'an'da mevcuttur.

§ 8-  Kalbin temizlenmesi, temizolarak tutulması ve temizliğinin artırılması.