§ Ey Rabbimiz, bizlere tarafındanbüyük bir rahmet ihsan eyle... işlerimizi kolaylaştır ve hakikate yönelt! Bizleri doğruluk ve iyilikten ayırma...
§
işte O'ndan rivayet edilen sahih bir hadise göre, şöyle buyurmuştur:
§
"Ey Allah'ım, sen evvelsin, senden evvel bir şey yoktur! Senahirsin,
senden ahir bir şey yoktur! Sen zahirsin, senden zahir bir şey yoktur!Sen
batınsın, senden daha yakın bir şey yoktur." Tirmizi, 3481
§
İşte biz, bu ve benzeri dini tabirlere dayanarak inanıyor ve diyoruzki:
Allah evveldir, öyle bir evveldir ki, O'ndan evvel bir şey yoktur;
Allahahirdir, Öyle bir ahirdir ki, O'ndan ahir hiç bir şey yoktur; Allah
zahirdir,O'ndan daha zahir hiç bir şey yoktur; Allah batındır, öyle bir
batındır ki,O'ndan daha batın, bize ve bütün eşyaya O'ndan daha yakın hiçbir
varlık yoktur.
§
İnanıyor ve diyoruz ki: Allah her şeyi bilir ve hiçbir şey O'na
gizli,kalamaz... Allah Hayy u Kayyûm'dur: (Diri ve kendiliğinden var olandır.)
KendiZatına ait ezelî bir hayatla diri olup varlığı kendisiyle kaimdir ve
diğerbütün varlıkları ayakta tutan da 'O'dur... Ezelî olduğu gibi Ebedîdir
de...O'ndan başka ezelî bir varlık bulunmadığı gibi, O'nun yaratmasıyla
varlığakavuşan yaratıklardan Ebedî ve Bakî olan da yoktur. Her mahluk mutlaka
ölümütadıcı ve zevale ericidir (yok olucudur.)
§
Evet biz, sünnet ve cemaat ehlimüslümanları olarak
inanıyor ve biliyoruz ki: Allah aynı zamanda işitici ve
görücüdür. Kullarınınihtiyaçları muhtelif ve dilekleri çeşitli olduğu halde O,
her bir kulunun herbir ihtiyacını bilmekte, dilek ve duasını işitmektedir.
O'nun nez-dinde hiç birşey, hiç bir şeye perde olmaz. O'na niyaz edenlerin
sesleri ve dilekleri aslabirbiriyle karışmaz. O, kullarının ısrarla kendisinden
istemelerinden asla usanmaz...
§
O; bütün bunları bilen ve işiten bir Zat olduğu gibi, aynı zamandakaranlık
bir gecede mermer bir kaya üzerinde yürümekte bulunan kara karıncanınayak
seslerini de işiten ve görendir. Şüphesiz bundan daha gizli ve güzel olanıda
O'nun, bir kulunun kalbinin en küçük hareketini dahi bilmesi ve
görmesidir.Kulu, kalben O'na en küçük bir meyil gösterse, O da kuluna güzel
kabul yüzünügösterir. Kulu kalben "Rabbim..." dese, O da hemen
"buyurkulum" diyerek karşılar. Kulu şayet O'na arka çevirse, kulunu
hemendüşmanına havale etmez ve kolay kolay kulunu terketmez. Aksine kuluna
sonderece merhametli davranır. Zaten kulunun O'na en küçük bir meyil
göstermesi,O'nun kuluna olan ikbal ve merhameti neticesindedir.
§
O'nun kuluna olan ikbal ve merhameti o kadar büyüktür ki, çok şefkatlibir
annenin büyük bir şefkat ve merhametle büyütmeye ve korumaya
çalıştığıyavrusuna karşı duyduğu merhametten, kıyas edilemeyecek derecede daha
çok vedaha fazladır. O'na arka çeviren ve O'nun emrine aykırı giden bir kulu,
bukusuruna pişman olup da tevbe ettiği zaman kulunun bu tevbesinden o
kadarsevinir, o kadar razı olur ki; O'nun bu sevinci ve rızası yanında, korkunç
birçölde her şeyini üzerine yüklediği binitini kaybedip de bulamayınca
helakolacağına kesin gözüyle bakan bir yolcunun, ölmek üzere uzandığı yerde,
birara gözünü açtığında kaybettiği binitini başucunda bulunca duyduğu sevinç
birzerre bile değildir...
§
Elbette kuluna bu derece yakın olan, bu kadar onun iyiliğini isteyenve
kolay kolay kulunu bırakmayan yüce Allah'ın emir ve yasaklarına hiçaldırmayan,
Allah'a olan isyan ve tuğyanında ısrar edip hiçbir pişmanlıkduymayan ve hiç bir
şekilde O'nun rahmet ve rızasına vesile olacak şeylereyanaşmayan, Allah'ın
düşmanı olan şeytanla tam bir sulh ve barış içinde bulunanbir kul da, tam helak
olmayı haketmiş olur.
§
Allah'ın kullarına olan rahmet ve ikbalinin böylesine büyüklüğü
vesonsuzluğu karşısında illa da şeytana olan dostluğunda sonuna kadar ısrar
edenbir kulun, bu tutum ve anlayışı karşısında bütün insanlar hayretler
içindekalsalar, elbette yeridir. Zaten böylelerinden başka helak olanlar da
yoktur.
§
Doğrusu ben, Allah'ın bütün bu kullarına olan lütuf ve ihsanını, ikbalve
merhametini ruhumun ta derinliğinden duyarak, O'na olan iman veteslimiyetimi,
yine O'nun bana olan müstesna bir nimeti sayarım. O'nun hernevi lütuf ve
ihsanlarına karşı acizane O'na hamdler ederim. O'na olan iman veşahadetimin
islamî bir ifadesi bulunan ke-lime-i şehadetimizi tekrarlayarakiman ve irfanımı
tazeler ve yenilerim. Ben şehadet ederim ki: "Allah'tanbaşka hiç bir ilah
yoktur! Allah birdir, O'nun hiç bir ortağı yoktur! O, herbakımdan bir ve
eşsizdir! O'nun hiç bir dengi ve benzeri bulunmamaktadır. O, eha d ve
samed'dir. Her şey O'na muhtaç, fakat O hiç bir şeye muhtaç değildir."
§
Ben Allah'ı hem ehadiyet'le (birliğiyle), hem de samediyetle (hiç birşeye
muhtaçsızlığıyla) tevhid ederim. Bir dileğim olduğunda veya başım
dardakaldığında, hep O'na yönelir, O'ndan yardım isterim. O'nu bırakıp da
haşamahluklardan herhangi birine teveccüh etmem. Kalbim ve ruhumla,
O'ndanbaşkasına asla sığınmam. O ortağı, eşi, benzeri, misli, niddi ve
zıddıbulunmayan yüceler yücesi Rabbime; hiç bir eş ve ortak koşmam. O'nu daima
bütünortaklardan, kusur ve eksikliklerden münezzeh ve mukaddes bilirim. Hep
böyleinanır, böyle derim. Amel ve fiillerimde de hep böyle davranır, böyle
hareketetmeye dikkat ve gayret gösteririm. Kıldığım namazlarda, ettiğim
niyazlarda dahep beni bunda muvaffak kılmasını O'ndan isterim.
§
Yalnız kendi adıma değil, bütün tevhid ehli kulları adına bunu O'ndanister,
samimi ve şuurlu bir şekilde: "Ey bütün alemlerin Rabbı, Rahman veRahîm
olan, din gününün yegane Malik'i ve Hakim'i bulunan yüce Allah; bizlerancak
sana ibadet eder, ancak senden yardım isteriz. Bizleri doğru yolüzerinde sabit
ve daim eyle..." diyerek O'na yalvarıp yakarırım.
§
Hiç şüphesiz, O'nun sevgilisinin ifadesiyle: "Onun verdiğini
geriçevirebilecek olan yoktur. O'nun vermediği bir şeyi te'mine güç yetirecek
olanda yoktur. Hiç bir kimse O'nun emrine karşı duramaz ve hiç bir varlık
O'nunhükmünü geçersiz kılamaz."
§
Mealen gördüğümüz bu hadis-i şerifte ifadesini bulan bu yüce
imanhakikatinin, bir ayet-i celilede de yine gayet açık bir şekilde ifadesinibulmuş
olduğunu görüyor ve bütün bunlarla islamî iman ve tevhidimiziyeniliyoruz. İşte
o ayetin meali de şöyledir:
§
"...Allah bir kavme kötülük istedi mi artık onu geri çevirecekolan
yoktur! Zaten bütün kulların, O'ndan başka koruyup kollayanları
dayoktur." Ra'd Suresi: 11
§
Ben yine bütün varlığımla inanır ve derim ki: "Hz. Muhammed(s.a.v.)
Allah'ın kulu ve rasulüdür." İlahi emirlerin ve haklana yerinegetirilmesinin
kaimi, davetçisi ve eminidir. Allah'ın yarattığı kulların da enhayırlısıdır.
Allah onu alemlere rahmet olarak göndermiş, Allah'a karşı saygılıolanların
önderi kılmıştır. Kafirler ise O'nu kendilerîne düşman edinmiş, O'nungetirdiği
nuru söndürmek için durmadan çalışıp didinmiştir. Fakat asla O'nunnurunu
söndürememişlerdir. Hz. Muhammed ise küfrün ve şirkin kalelerini yıkmış,bütün
alemlere hak ve hakkaniyetin, güzelim islamiyetin kahramanı ve hüccetiolmuştur.
§
Evet, bir fetret devresi sonrasında son peygamber olarak gönderilen
Hz.Muhammed (s.a.v.), insanları yolun en doğrusu ve en açığına davet
edipkavuşturmuştur. O, Allah'ın elçisi olduğundan Allah O'nun candan sevilmesini,O'na
can ü gönülden itaat edilmesini, O'nu büyükleyip haklarına riayettebulunmayı
kulları üzerine farz kılmıştır. Cennete giden bütün yolları da O'nunyolundan
geçirmiştir. Eğer herhangi bir yol O'nun yoluna uğramadan devam edipgidiyorsa,
kesinlikle bilinsin ki o yol çıkmaz yoldur ve asla cenneteuğramayacaktır. Yolcularına
da hiç bir iyilik ve saadet getirmeyecektir.
§
Hz. Muhammed, öyle bir Allah elçisidir ki, Allah yüce
Kur'an'mdâki"elem neşrah leke" suresini O'nun hakkında indirmiştir.
GerçektenO'nun göğsünü açıp genişletmiş, arkasındaki yükünü indirmiş, O'nun
adını veşanını çok yüce kılmıştır. O'na karşı çıkıp muhalefet edenleri ise
alabildiğinealçaltmıştır.
§
Evet, O öyle bir Allah elçisidir ki, yüce Allah O'nun hakkında:"Ey
Rastılüm, senin ömrüne andolsun ki onlar, kendi sarhoşlukları
içindebocalıyorlardı!" Hicr Suresi: 72 buyurarak and içmiştir. O'nun adını
kendi adınayaklaştırıp Kendisi anıldıkça onu da andırmıştır. Nitekim
kelime-işehadetlerde, hutbelerde ve ezanlarda bu hep böyledir.
§
Sevgili ve şanlı peygamberimiz de, Allah'ın elçisi sıfatıyla Allahyolunda
öylesine çalışmış, öylesine mücadele etmiştir ki, hiçbir kimse vehiçbir kuvvet
kendisini bu yoldan çevirememiştir. İnsanlar fevc fevc İslamagirip hidayete
erinceye, alemler O'nun nuruyla doluncaya kadar mücadelesinedevam etmiştir.
Sonra daveti tamam olunca da yüce Allah (c.c.) O'nu dünyasındangöçürüp yanına
almıştır. O da her fanî gibi Allah'ın rahmetine kavuşmuş,Allah'ın kendisi için
hazırladığı ilahi lütuf ve nimetlere ermiştir. Kısacaözetlemek gerekirse O;
elçilik görevini yerine getirmiş, emaneti eda etmiş,insanlara tebliğ ve
nasihatta bulunmuş, Allah yolunda hakkıyla mücahede ederekbütün mücahidlere
hakkıyla imam ve önder olmuştur. Neticede Allah'ın dininihakim kılıp dimdik
ayakta tutmuştur. Ahirete göçmezden önce bütünmüslüman-ları, gecesi gündüz gibi
aydınlık bulunan bir yola ve dinekavuştur-muştur. Gayet haklı olarak, yüce
Kur'an'ımızm da haber verdiği gibi,bu hususta şöyle buyurmuştur:
§
"İşte benim yolum budur! Ben insanları Allah'a basiretle davetederim.
Ben ve bana uyanlar işte hep böyleyizdir. Allah'ı tenzih ve takdisederim. Ben
asla Allah'a ortak koşanlardan değilim!" Yusuf 108.
§
Ben bütün bunlara inanan ve şehadet getiren biri olarak tam bu
noktadadiyorum ki: Yüceler yücesi Allah, kullarını yaratıp da başıboş
bırakmışdeğildir. Bilakis onları sorumlu ve yükümlü kılmıştır. Onlara emretmiş
venehyetmiş, emir ve nehiylerini yanhşsız ve eksiksiz olarak anlamalarını
veuygulamalarını onlardan istemiştir. Neticede kimi kazanmış, kimi
dekaybetmiştir. Kullarına güzel ve yeterli bir istidat vermiş, ilmin ve
amelinimkan ve iktidarını onlara bahşetmiş; kalb, akıl, göz ve kulak gibi
uzuvlarlakendilerini donatmıştır.
§
Bütün bunlar, O'nun kullarına olan büyük nimet ve lütuflandır. Kulunaise,
bu nimetleri veren yüce Rabbine şükür ve kulluk etmek gerekir. İmdi herkim
Allah'ın verdiği nimet ve imkanları Allah'a itaat yolunda kullanır,kulluğunun
özü ve cevheri ile Allah'ı tanımak ve O'na O'nun kendisini tanıttığışekilde
arif ve alim olmak istikametinde ilerlerse; hem Rabbine şükretmiş, hemde O'nun
rızasını kazanmış olur.
§
Her kim de, Allah'ın kendisine verdiği bu imkan ve nimetleri, kendinefsinin
istek ve arzuları istikametinde kullanırsa, şüphesiz o da dalalet vehüsran
yolunu tutmuş olur. Bir kimse ki yaratanını tanımamış ve O'nun kendisineverdiği
imkanları O'nun yolunda değil de, nefsinin arzuları istikametindekullanmışsa;
böylesinin hüsran-dan başka nasibi olamaz. Böyle bir kimse sonundahiç bir
kimseye kabahat yükleyemez. Sonunda iman ve amele göre ceza vemükafatın
bulunduğunda ise hiç şüphe yoktur! İşte o hesab ve ceza gününde kul;kendisine
verilen akıl, kalb, göz ve kulaktan birer birer sorguya çekilecektir.Her nevi
kusur ve eksikliklerden yüce ve münezzeh bulunan yüce Rabbimizin birayeti de,
bu islami ve ilahi hakikati ne güzel açıklamaktadır:
§
"Sakın bilmediğin bir şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz vegönül,
evet bunların hepsi ondan (o yaptığı şeyden) mutlaka sorumludur." Isra
Suresi: 36
§
İnsana bahşedilen çeşitli organların merkezi ve mihveri durumunda
olankalbdir. Kalb; tıpkı askerleri üzerinde her emrini icra eden ve
onlarıkendisine itaat ettiren bir hükümdar gibidir, insanın bütün organlarınınahvali,
hareket ve istikameti tamamen kalbe bağlı bulunmaktadır. NitekimPeygamber
(s.a.v.) efendimiz bu hususu, bir hadislerinde şöyle beyanbuyurmuşlardır:
§
"Haberiniz olsun ki, bir insanın kalbi iyi ve istikametti oldu mu,onun
bütün bedeni ve azaları da iyi ve ist ikametli olur." Buharı,
Kitabü'l-lman: 1/19
§
Görüldüğü gibi, beden mülkünün meliki, bedenin ve bütün organlarınmerkezi
ve emredicisi kalbdir. Beden mülkünde emrini infaz eden kalbdir. Kalbinemri,
kasdı ve niyeti olmadıkça bir iş meydana gelmez. Bu itibarla esassorumluluk
kalbe aittir. Bu sebeble iyi ve istikametli, selim ve sıhhatliolmasına ihtimam
gösterilecek olan da kalbdir.
§
işte bunu bildiği içindir ki Allah'ın düşmanı olan İblis, bütün imkanıve
dikkatiyle insanoğlunun kalbini çeşitli vesveseler, vehimler ve
şehvetlerledoldurmak ister. Onu doğru yoldan sapıtabilmesi için pek çok hile ve
tuzaklarkurar. Allah'ın kullarını Allah'ın rızası ve tevfıkin-den mahrum
bırakmak içinolanca kuvveti ve şeytanatı ile çalışır durur. Bir kul; devamlı
Allah'ıninayet ve hidayetine sığın-madıkça şeytanın hile ve tuzaklarından
kurtulamaz.Bunun için bizler devamlı Allah'a sığınmak, Allah'ın rızası ve
tevfıkine vesileolan hayırlı ve salih amellere sımsıkı sarılmalıyız. Bütün
dikkat vegayretimizle Allah'a kullukta kusur etmemeye çalışmalıyız, işte o
zaman,bizler de yüce Allah'ın şu fermanındaki kulları katarına katılmış oluruz:
§
"Ey İblis! Benim Öyle halis kullarım vardır ki, senin onlara karşıbir
gücün yoktur! Sen ancak, sana uyan azgınları azdırabilmiş olacaksın." Hİcr
Suresi: 42
§
işte bu ayet-i celilesinde Yüce Allah'ın "kullarım" dediğikullar,
Şeytan'ın tesir sahasının dışındadırlar. Çünkü onlar alemlerin Rabbı-nakarşı
kullukta samimi ve ihlaslıdırlar. Ubudiyet makamının gereklerinigerçekleştirmiş
bulunmaktadırlar. Onlarm kalbleri iman ve tevhid nuruylanurlanıp. şuurlanmış,
işleri ihlaslı olmuş, yakın ve tahkikleri de devamlıbulunmuştur. Artık onlar,
taklidden kurtulup tahkike ermişlerdir. Allah indinde"mukarrabîn"den
(Takva ve ubûdiyyet ile evliya derecesinde)olmuşlardır. Bu sebebten yüce Allah
(c.c.) onları bir ayetinde de şu şekildemüstesna kıldırmıştır. Yani kendilerine
zarar veremeyeceğini Iblis'e itirafettirip onun dilinden hikaye ederek şöyle
buyurmuştur: "Ancak ya Rabbi,kendilerine ihlas verilmiş kulların
müstesnadır! Benim onları etkileyip deazdırmam mümkün olmayacaktır."
HicrSuresi: 40
§
Evet, işte bu böyledir ve çok önemlidir. Yüce Allah'ın ben aciz kulunabu
husustaki lütuf ve minneti de gerçekten çok büyük olmuştur. O'nun bana
olanlütuf ve keremi sayesindedir ki, Şeytan'm ilgisi ve etkisi hasebiyle kalblerinhastalanması
ve bu hastalıkların devası ve şifası konusunda çok dikkatli vegayretli
olmuşumdur. Cenab-ı Hakk ben, aciz kulunu bu hususta pek çok bilgi
vemarifetlere mazhar kılmıştır. Ben adeta bu konunun hekimi haline gelmişimdir.
§
Şeytanların vesvesesiyle kalblere arız olan hastalıklar, bu hastalıklarınsebebiyet
verdiği işler ve neticede kalblerde yerleşen ahval üzerinde ve bütünbunların
tedavi yollan hakkında böyle bir kitabı kaleme alışım da bundandır...
§
Ben hiç şüphe etmiyorum ki, bütün amellerin ve hallerin iyi veya
kötüoluşlarının esas medarı kalbdir! Kalbdeki kasıd ve niyetin iyi veya
kötüoluşudur... Bizler bazen, kişinin kalben ve manen "ölmüş" olduğundanbahsederiz.
Aslında bu nedir ve nasıl olmaktadır? Şüphesiz başlangıç, kalblerindüşmanları bulunan
şeytanların vesveseleridir.
§
Bazı kalbler, şeytanî vesveseleri kabullenmekte, sonra bu vesveselerkalblerde
meyvelerini vermektedir. Sonra da bu iş ve amel olarak ortaya çıkmaktadır.îş ve
amellerin kötü oluşu da tekrar kalbleri karartmaktadır. Yani şeytanlarınvesvesesi
yüzünden kasıd ve niyetlerinde az da olsa bozulmalar meydana gelengönüller
bulunmakta, sonra bu kötü amele dönüşmekte, kötü işler de kalbinfesadına sebeb
olmaktadır. Neticede kalb tamamen bozulup kararmakta; hastalıkbir diğer
hastalığa sebebiyet vererek artmakta ve sonunda kalb ölmektedir.Artık o kalbde,
hiç bir hayat ve nur kalmamaktadır.
§
Sıhhatli kalbler, hasta kalbler, ölü kalbler olmak üzere üç kısma ayrılır.
§
1- Kalbler:
§
2- Kalbe ait hastalıklar.
§
3- Kalb hastalığıyla ilgili ilaçlar iki kısımdır:
§
a) Tabiî ve fıtrî ilaçlar,
§
b) Dinî ve manevî ilaçlar.
§
4- Kalbin diri ve nurlu olmasıbütün iyiliklerin
kaynağını oluşturur. Ölmüş ve kararmış olması da bütünkötülüklerin kaynağını
oluşturur.
§
5- Kalbin diri ve sıhhatli olmasıancak Allah'ı tanıması,
O'na hakkıyla inanıp bağlanması, daima O'nun rıza vehoşnutluğunu isteyip
araması, O'nu ve O'nun emirlerini herşeyin üzerine tercihetmesi ile mümkündür.
§
6- Kalbin bütün saadet ve izzeti, bütün elemlerden
kurtulup huzur vesalâha kavuşması ancak Allah'tan başka hiç bir mabud edinmemekle
ve Allah'ıherşeyin üzerinde bir sevgi ile sevmekle kabildir.
§
7- Kalbin çeşitli hastalıklardan kurtulabilmesi için
gerekli bütünilaçlar Kur'an'da mevcuttur.
§
8- Kalbin temizlenmesi, temizolarak tutulması ve
temizliğinin artırılması.