Bu Blog içinde Ara

5 Nisan 2021 Pazartesi

DÜNYA VE ÂHİRET MUTLULUĞU

 

بُلُوغُ السَّعادَةِ مِنْ أَدِلَّةِ تَوْحِيدِ الْعِبَادِةِ

 

DÜNYA VE ÂHİRET MUTLULUĞU

“TEVHİD”

 

تصنيف

Tasnif

 

صلاحِ بْنِ مُحَمَّدٍ البدير

 

Salâh b. Muhammed el-Budeyr

 

إمام وخطيب المسجد النبوي الشريف والقاضي بالمحكمة العامّة بالمدينة النبوية

 

Mescidi Nebevi İmam ve Hatibi

Medine Genel Mahkemesi Kadısı

 

 

 

Tercüme

 

Harun Yıldırım

(Medine İslam Üniversitesi)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

المقدمة

MUKADDİME

 

الحمدُ لله الذي خَلَقَنَا للعبادةِ، وبيَّنَ لَنَا طَرِيقَ السَّعَادَةِ، وَحَذَّرَنَا مَوارِدَ الرَّمَادَةِ، وَأَشْهَدُ أَنْ لا إِلَهَ إلا الله وَحْدَهُ لا شَريكَ لَهُ عالمُ الغيبِ والشَّهادةِ، وأشهدُ أنَّ نبينا محمداً عبدُهُ ورسُولُه شهادةً نَرْجُو بِهَا الحُسنى وزيادةً، صَلَّى الله عليه وعلى آله وصحْبِهِ أُولي الرِّيادةِ والقيادةِ.

أمَّا بعدُ: فِإنَّ خَيْرَ مَا أَسَالَ المؤمنُ فيه مِدادَه، وأولى ما أكْثَرَ فِيهِ نُصحَه وإرشادَه، وأوجبَ ما أنْذَرَ مِنَ الْوقُوعِ فيما يُنَاقِضُهُ أَوْلادَه وقِعَادَه، وأَحْرَى ما أعَدَّ لِحمَايَتِهِ آلَتَهُ وَعَتَادَه، وقَدَحَ لأجله زِنادَه توحيدُ الله بالعبادةِ والقَصدِ والإرادةِ؛ لذا عقدتُ عَزْمِي عَلَى جمْعِ أُصُولِ الأدِلّةِ الحَدِيثيَّةِ في المسائلِ والأحكامِ العقديةِ المتعلقةِ بوجوبِ إفرادِ الله بالعبادة، لتكونَ للحقِّ أقْوَى دِعَامَة وَرِفَادَة، تَردُّ عَلَى المُلحِدِ إلحادَه وعلى المبْطِلِ إفسادَه، وتكشف تَلبيس المرادة، وتخضد شوك القَتادة، وتبدد ظُلمة الليل وسوادَه، وتُزيل عَنْ الغافل نومه وسُهادَه، وتكون للجُرح أَرْجَى ضِمَادَةٍ وَكِمَادَةٍ، وللظمآنِ أَرْوَى مَزَادَةٍ، ولأهْلِ الْعِلْمِ أَجْمَلَ قِلادَةٍ، أُبيّنُ بعدَ كُلِّ حَدِيثٍ بعضَ مَنْ أَخْرَجَهُ، ولا أَذْكُرُ إِسْنَادَهُ طَلَباً لِلاخْتِصَارِ لا للزَّهَادِةِ، وليحفظه من كرره وأعاده، وأضفتُ من أدلة توحيد الإثبات ما يوجب النُّصح إيراده، وسميته: «بلوغَ السَّعَادَةِ مِنْ أَدِلَّةِ تَوْحِيدِ الْعِبَادَةِ» ، سائلاً المولى أن يُبلّغنا رضاه وودادَه، وأن يحشرَنَا إليه في خَيرِ وِفادَة.

 

Hamd, bizi kulluk için yaratan, bize mutluluk yolunu açıklayan, mutsuzluğa giden yoldan da sakındıran Allâh 'Azze ve Celle’ye olsun. Ben şehadet ederim ki Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek bir ilah yoktur, görünmeyeni (gaybı) ve görüneni bilendir. Yine şehadet ederim ki Muhammed sallallâhu 'aleyhi ve sellem O’nun kulu ve Rasûlüdür. Allah’ın salât ve selâmı O’nun, ailesinin, sahabesinin ve onlara uyanların üzerine olsun.

  Bir müminin, yapması gerekenin en hayırlısı, çokça nasihat etmesi gereken, çocukların ve sorumlu olduğu kimselerin zıddında vuku bulmamaları için en fazla uyarması gereken, korunmak için hazırladıklarının en doğrusu kullukta Allah’ı birlemek yani Tevhid’dir. Bunun içindir ki kullukta Allah’ı birlemenin farz olduğuna dair akide hükümleri meseleleri ile alakalı hadisleri toplamak için bütün çabamı harcadım. Böylelikle hak için en güçlü destek olsun, inkâr edenin inkârını ve iptal edenin de ifsadını reddedebilsin. Onların hilelerini ortaya çıkarsın, gecenin zulmeti ile karanlığını birbirinden ayırsın, gafili uykusundan uyandırsın. Bu da yarayı sarmada en iyisi, susuzların en iyi susuzluğunu giderici ve ilim ehli için de en iyi kolye olması içindir. Her hadisten sonra hadisin nerede geçtiğini beyan ettim. Uzamaması ve tekrar edenin ezberlemesi için hadisin senedini zikretmedim. Adını da “Mutluluğa Ulaşmak  Tevhid Hadisleri” koydum. Allâh 'Azze ve Celle’den bizi rızasına kavuşturmasını ve güzel bir şekilde haşretmesini dilerim.

وَكَتَبَهُ صلاحُ بْنُ مُحَمَّدٍ البدير بتاريخ

 17/2/1422هـ في يوم الجمعة بالمدينة النبوية

 

Salâh b. Muhammed el-Budeyr

1422/2/17 Cuma Günü

El-Medine En-Nebeviyye

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

1

بَابُ التَّوْحِيد دِينُ الْفِطْرَةِ

 

1-                                                                    Tevhid, Fıtrat Dinidir

 

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم: «كُلُّ مَوْلُودٍ يُولَدُ عَلَى الْفِطْرَةِ فَأَبَوَاهُ يُهَوِّدَانِهِ أَوْ يُنَصِّرَانِهِ أَوْ يُمَجِّسَانِهِ كَمَثَلِ الْبَهِيمَةِ تُنْتِجُ الْبَهِيمَةَ هَلْ تَرَى فِيهَا جَدْعَاءَ؟»، قَالَ أبو هريرة: وَاقْرَءُوا إِنْ شِئْتُمْ {{فِطْرَةَ اللَّهِ الَّتِي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَا لاَ تَبْدِيلَ لِخَلْقِ اللَّهِ}} [الروم: 30] متفق عليه، ولمسلم: «فَأَبَوَاهُ يُهَوِّدَانِهِ ويُنَصِّرَانِهِ ويُشَرِّكانِهِ»، وله في رواية: «إلا على هذه الملة».

 

1- Ebû Hureyre, -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Her doğan çocuk fıtrat (İslam) üzere doğar. Sonra annesi ve babası onu ya yahudileştirir, ya hıristiyanlaştırır veya da mecusileştirir. Nitekim her hayvanın yavrusu, organları tam olarak doğar. Siz hiç o yavrunun burnunda, kulağında eksik bir şey görüyor musunuz?"

Ebû Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Dilerseniz şu âyeti okuyun:

 “(Ey Muhammed!) Dosdoğru olarak yüzünü dine, Allah’ın fıtratına çevir ki, insanları o fıtrat üzere yaratmıştır. Allah’ın yaratışında hiçbir değişme yoktur.” (Rûm: 30)[1]

Müslim de: “Sonra anne ve babası onu yahûdileştirir, hristiyanlaştırır ve müşrikleştirirler.” Başka bir rivayette de: “Bu millet üzere” şeklinde gelmiştir.[2]

 

وعَنْ عِيَاضِ بْنِ حِمَارٍ الْمُجَاشِعِيِّ رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ ذَاتَ يَوْمٍ فِي خُطْبَتِهِ: «أَلا إِنَّ رَبِّي أَمَرَنِي أَنْ أُعَلِّمَكُمْ مَا جَهِلْتُمْ مِمَّا عَلَّمَنِي يَوْمِي هَذَا كُلُّ مَالٍ نَحَلْتُهُ عَبْداً حَلالٌ، وَإِنِّي خَلَقْتُ عِبَادِي حُنَفَاءَ كُلَّهُمْ، وَإِنَّهُمْ أَتَتْهُمْ الشَّيَاطِينُ فَاجْتَالَتْهُمْ عَنْ دِينِهِمْ، وَحَرَّمَتْ عَلَيْهِمْ مَا أَحْلَلْتُ لَهُمْ، وَأَمَرَتْهُمْ أَنْ يُشْرِكُوا بِي مَا لَمْ أُنْزِلْ بِهِ سُلْطَاناً، وَإِنَّ الله نَظَرَ إِلَى أَهْلِ الأرْضِ فَمَقَتَهُمْ عَرَبَهُمْ وَعَجَمَهُمْ إِلا بَقَايَا مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

2- ‘İyad b. Himâr El-Mucâşi‘î -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem bir gün hutbesinde şöyle buyurdu:

“Dikkat edin ki, Rabbim, bana öğrettiklerinden bilmediklerinizi bugün size öğretmemi emretti. Bir kula verdiğim her mal helâldir. Ben kullarımın hepsini hanifler (Müslümanlar) olarak yarattım. Ama onlara şeytanlar gelerek kendilerini dinlerinden uzaklaştırdılar. Benim kendilerine helâl kıldıklarımı, onlara haram kıldılar. Benim hakkında delil indirmediğim bir şeyi, bana şirk koşmalarını emrettiler. Şüphesiz ki Allah yer halkına bakarak onların arap olanına ve olmayanına buğzetmiştir. Yalnız ehl-i kitabdan kalanlar bundan müstesnadır.”[3]

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ أَبْزَى عَنْ أَبِيهِ أَنَّ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم كَانَ يَقُولُ إِذَا أَصْبَحَ وَإِذَا أَمْسَى: «أَصْبَحْنَا عَلَى فِطْرَةِ الإِسْلامِ، وَعَلَى كَلِمَةِ الإِخْلاصِ، وَعَلَى دِينِ نَبِيِّنَا مُحَمَّدٍ صلّى الله عليه وسلّم، وَعَلَى مِلَّةِ أَبِينَا إِبْرَاهِيمَ حَنِيفاً مسلماً وَمَا كَانَ مِنْ الْمُشْرِكِينَ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ والنسَائِيّ.

 

3- Abdullah b. Abdurrahman b. Ebzâ babasından rivayetinde şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem sabahleyin ve akşamleyin şöyle derdi:

“İslam fıtratı, ihlâs kelimesi, peygamberimiz Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellemin dini ve asla müşriklerden olmayan Müslüman hanif babamız İbrahim’in milleti üzere sabahladık.”[4] 

 

وَعَنْ الْبَرَاء بْنِ عَازِبٍ رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم أَمَرَ رَجُلاً مِنْ الأنْصَارِ أَنْ يَقُولَ إِذَا أَخَذَ مَضْجَعَهُ: «اللَّهُمَّ أَسْلَمْتُ نَفْسِي إِلَيْكَ، وَوَجَّهْتُ وَجْهِي إِلَيْكَ، وَفَوَّضْتُ أَمْرِي إِلَيْكَ، وَأَلْجَأْتُ ظَهْرِي إِلَيْكَ رَغْبَةً وَرَهْبَةً إِلَيْكَ، لا مَلْجَأَ وَلا مَنْجَا مِنْكَ إِلا إِلَيْكَ، آمَنْتُ بِكِتَابِكَ الَّذِي أَنْزَلْتَ، وَنَبِيِّكَ الَّذِي أَرْسَلْتَ، فَإِنْ مَاتَ مَاتَ عَلَى الْفِطْرَةِ. متفق عليه.

 

4- Berâ ibnu Âzib -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Ensar’dan birine yatağına yattığı zaman şöyle demesini emretti:

"Allahım! Nefsimi sana teslim ettim, yüzümü sana çevirdim, işimi sana havale ettim. Senden ümit ederek ve korkarak sırtımı sana dayadım. Sığınmak ve senden sakınmak ancak sana yönelmektedir. İndirdiğin Kitab’a ve gönderdiğin Nebi’ne iman ettim." Her kim bunları söyler ve o gece ölürse fıtrat (İslam) üzere ölür."[5]

 

وعَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ رضي الله عنه قَالَ: كَانَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم يُغِيرُ إِذَا طَلَعَ الْفَجْرُ، وَكَانَ يَسْتَمِعُ الأذَانَ فَإِنْ سَمِعَ أَذَاناً أَمْسَكَ، وَإِلا أَغَارَ فَسَمِعَ رَجُلاً يَقُولُ: الله أَكْبَرُ الله أَكْبَرُ، فَقَالَ: رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «عَلَى الْفِطْرَةِ» ثُمَّ قَالَ: أَشْهَدُ أَنْ لا إِلَهَ إِلا الله أَشْهَدُ أَنْ لا إِلَهَ إِلا اللهُ، فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «خَرَجْتَ مِن النَّارِ» فَنَظَرُوا فَإِذَا هُوَ رَاعِي مِعْزى. أخرجه مسلم.

 

5- Enes b. Malik -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem, bir yere baskın düzenleyeceği zaman fecr doğduğu zaman baskın yapardı. Sabah ezanını dinletirdi, şayet ezan sesi işitirse baskından vazgeçer; işitmezse baskın yapardı. Bir defa Allâh-u Ekber, Allâh-u Ekber diyen bir adam işitti. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem:

“İslam fıtratı üzere!” buyurdu. Sonra o adam:

“Eşhedû enlâ ilâhe illallâh, Eşhedü enlâ ilâhe illallâh” (Ben şahadet ederim ki Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek bir ilah yoktur) dedi. Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem:

“Cehennemden çıktın” buyurdu. Bu sözü söyleyen adama baktıklarında onun keçi çobanı olduğunu gördüler.[6]

 

2

بابُ إنما بُعِثَ الرُّسُلُ بالتَّوحيدِ

 

2-                                                                    Peygamberler, Tevhid İçin Gönderilmişlerdir

 

عَنْ مَحْمُود بْن لَبِيدٍ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «أَنَا رَسُولُ اللهِ، بَعَثَنِي إِلَى الْعِبَادِ، أَدْعُوهُمْ إِلَى أَنْ يَعْبُدُوا الله لا يُشْرِكُوا بِهِ شَيْئاً» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

6- Mahmûd ibnu Lebîd -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ben, Allah’ın Rasûlü’yüm. Yalnızca Allah’a ibadet etmeleri ve O’na hiçbir şeyi ortak (şirk) koşmamaları için beni kullarına gönderdi.”[7]

 

وعَنْ حَكِيمِ بْنِ مُعَاوِيَةَ عَنْ أَبِيهِ قَالَ: أَتَيْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم فَقُلْتُ: مَا أَتَيْتُكَ حَتَّى حَلَفْتُ عَدَدَ أَصَابِعِي هَذِهِ أَنْ لا آتِيَكَ، فَبِالَّذِي بَعَثَكَ بِالْحَقِّ مَا الَّذِي بَعَثَكَ بِهِ؟ قَالَ: «الإِسْلامُ». قَالَ: وَمَا الإِسْلامُ؟ قَالَ: «أَنْ يُسْلِمَ قَلْبُكَ لله تَعَالَى، وَأَنْ تُوَجِّهَ وَجْهَكَ إِلَى الله تَعَالَى، وَتُصَلِّيَ الصَّلاةَ الْمَكْتُوبَةَ، وَتُؤَدِّيَ الزَّكَاةَ الْمَفْرُوضَةَ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

7- Hakîm ibnu Mu‘âviye, babasından haber verip şöyle dedi:

Ben, Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellemin yanına geldim ve dedim ki: Sana gelmemek için parmaklarım sayısınca yemin etmiştim. (Ama şimdi geldim.) Seni hak ile gönderenin hakkı için seni ne ile gönderdi?

Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem: “Beni İslam ile gönderdi” buyurdu. Adam: İslam nedir, diye sordu. Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kalbini, Allah Azze ve Celle’ye teslim etmendir, yüzünü Allah Azze ve Celle’ye dönmendir, farz kılınmış namazı kılman ve farz kılınmış zekâtı vermendir.”[8]

 

وعَنْ عَائِشَةَ رضي الله عنها أن رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم قال: «إنّي أُرْسِلتُ بحنيفيةٍ سَمْحَةٍ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

8- Aişe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ben, müsamahalı hanif dini ile gönderildim.”[9]

 

وَعَنْ عبد الله بن عُمَر رضي الله عنهما قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «بُعِثْتُ بَيْنَ يَدَيْ السَّاعَةِ بِالسَّيْفِ حَتَّى يُعْبَدَ الله وَحْدَهُ لا شَرِيكَ لَهُ، وَجُعِلَ رِزْقِي تَحْتَ ظِلِّ رُمْحِي، وَجُعِلَ الذُّلُّ وَالصَّغَارُ عَلَى مَنْ خَالَفَ أَمْرِي وَمَنْ تَشَبَّهَ بِقَوْمٍ فَهُوَ مِنْهُمْ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ بِإِسْنَاد ضعيف.

 

9- Abdullah ibnu Ömer -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kıyamete yakın bir zamanda yalnızca Allah’a ibadet edilip hiçbir şeyin O’na ortak (şirk) koşulmaması için kılıçla gönderildim. Rızkım da mızrağımın gölgesinde kılındı. Zillet ve küçük düşme de emrime muhalefet edenlere kılındı. Kim bir topluluğa benzerse o da onlardandır.” (Bunu Ahmed, zayıf bir senetle rivayet etmiştir.)[10]

 

وَعَنْ أبي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: سمعتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يقول: «أَنَا أَوْلَى النَّاسِ بِعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ فِي الأولَى وَالآخِرَةِ»، قَالُوا: كَيْفَ يَا رَسُولَ الله؟ قَالَ: «الأنْبِيَاءُ إِخْوَةٌ مِنْ عَلاّتٍ وَأُمَّهَاتُهُمْ شَتَّى، وَدِينُهُمْ وَاحِدٌ فَلَيْسَ بَيْنَنَا نَبِيٌّ» متفق عليه، واللفظ لمسلم.

 

10- Ebû Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 "Ben Meryem oğlu İsa’ya insanların en yakınıyım. Peygamberler anneleri ayrı, babaları bir evlatlardır. Benimle İsâ aleyhisselam arasında başka bir peygamber yoktur."[11]

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْنِ عَمْرِو بْنِ الْعَاصِ رضي الله عنهما قَالَ: إنَّ هَذِهِ الآيَةَ الَّتِي فِي الْقُرْآنِ {{يَاأَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا *}} [الأحزاب: 45] قَالَ: «فِي التَّوْرَاةِ يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِداً وَمُبَشِّراً وَحِرْزاً لِلأمِّيِّينَ أَنْتَ عَبْدِي وَرَسُولِي، سَمَّيْتُكَ الْمُتَوَكِّلَ لَيْسَ بِفَظٍّ وَلا غَلِيظٍ وَلا سَخَّابٍ بِالأسْوَاقِ وَلا يَدْفَعُ السَّيِّئَةَ بِالسَّيِّئَةِ، وَلَكِنْ يَعْفُو وَيَصْفَحُ، وَلَنْ يَقْبِضَهُ الله حَتَّى يُقِيمَ بِهِ الْمِلَّةَ الْعَوْجَاءَ بِأَنْ يَقُولُوا: لا إِلَهَ إِلا الله فَيَفْتَحَ بِهَا أَعْيُناً عُمْياً وَآذَاناً صُمّاً وَقُلُوباً غُلْفاً» أَخْرَجَهُ البُخارِيّ.

 

11-  Abdullah ibnu ‘Amr ibnul-‘Âs -Allah O’ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi:

Allah Azze ve Celle Kurân’da Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemi şu şekilde vasfetmiştir: “Ey Peygamber, biz seni hakîkaten bir şâhid, bir müjdeci, bir korkutucu olarak gönderdik.”  (Ahzab: 45) Tevrat’ta da O’nu şu şekilde vasfetmiştir:

“Ey Peygamber, biz seni hakîkaten bir şâhid, bir müjdeci, bir korkutucu ve ümmîlere bir koruyucu olarak gönderdik. Sen elbette benim kulum ve Rasûlümsün. Ben sana “Mütevekkil” adını verdim. Bu peygamber kötü huylu, katı kalpli, çarşılarda çığırtkan değildir. O, kötülüğe kötülükle mukabele etmez, fakat o kötülüğü af ve mağfiret ile karşılar. Allah, sapmış olan milleti bu peygamber ile onları Lâ ilahe illâllah demeleri suretiyle doğrultmadıkça, O peygamberin ruhunu asla kabzetmeyecektir. Allah birçok kör gözleri, birçok sağır kulakları, birçok kapalı kalpleri bu tevhid kelimesiyle açacaktır."[12]

 

وَعَنْ جُبَيْرِ بْنِ مُطْعِمٍ رضي الله عنه أن النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «إِنَّ لِي أَسْمَاءً أَنَا مُحَمَّدٌ، وَأَنَا أَحْمَدُ، وَأَنَا الْمَاحِي الَّذِي يَمْحُو الله بِيَ الْكُفْرَ، وَأَنَا الْحَاشِرُ الَّذِي يُحْشَرُ النَّاسُ عَلَى قَدَمِي، وَأَنَا الْعَاقِبُ الَّذِي لَيْسَ بَعْدَهُ أَحَدٌ» متفق عليه.

 

12- Cubeyr ibnu Mut'im -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Benim isimlerim vardır: Ben Muhammed’im, Ben Ahmed’im. Ben o Mâhi’yim ki, Allah benim peygamberliğimle küfrü mahvedecektir. Ben o Haşir’im ki kıyamet gününde insanlar beni takip ederek toplanacaklardır. Ben o Âkib'im ki, peygamberlerin sonuncusuyum."[13]

 

3

بابُ الخَالِق هُو المسْتَحِقُ للْعِبَادَةِ دُونَ الْمَخْلُوقِ

 

3- Yaratan, Yaratılan Olmaksızın Tek Başına İbadet Edilmeyi Hak Edendir

 

عَنْ عَبْدِ الله بن مسعود رضي الله عنه قَالَ: قُلْتُ: يَا رَسُولَ الله أَيُّ الذَّنْبِ أَعْظَمُ؟ قَالَ: «أَنْ تَجْعَلَ لله نِدّاً وَهُوَ خَلَقَكَ»، قُلْتُ: ثُمَّ أَيُّ؟ قَالَ: «أَنْ تَقْتُلَ وَلَدَكَ خَشْيَةَ أَنْ يَأْكُلَ مَعَكَ، قَلت: ثُمَّ أَيُّ؟ قَالَ: «أَنْ تُزَانِيَ حَلِيلَةَ جَارِكَ» متفق عليه.

 

13- Abdullah ibnu Mesud -Allah Ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Allah katında günahın en büyüğü hangisidir? diye sordum.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Allah seni yarattığı hâlde, Allah'a şirk koşmandır."

Ben:

-Sonra günahların en büyüğü hangisidir? diye sordum.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-''Yemeğini onunla paylaşmak korkusuyla çocuğunu öldürmendir" buyurdu.

-Bundan sonra günahların en büyüğü hangisidir? diye sordum. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Komşunun hanımıyla zina etmendir" buyurdu.[14]

 

وعَنْ عَلِيٍّ بن أبي طالبٍ رضي الله عنه عَنْ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم أنه كَانَ إِذَا سَجَدَ قال: «اللَّهُمَّ لَكَ سَجَدْتُ، وَبِكَ آمَنْتُ، وَلَكَ أَسْلَمْتُ، سَجَدَ وَجْهِي لِلَّذِي خَلَقَهُ، وَصَوَّرَهُ فَأَحْسَنَ صُورَتَهُ، وَشَقَّ سَمْعَهُ وَبَصَرَهُ، تَبَارَكَ الله أَحْسَنُ الْخَالِقِينَ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

14- Ali ibnu Ebî Tâlib -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem namazda secde ettiği zaman şöyle dua ederdi:

“Allahım ancak sana secde ettim ve yalnız sana îmân ettim; sana teslim oldum. Yüzüm, kendisini yaratıp şekillendiren, gözünü ve kulağını yaradana secde etti. Yaratıcıların en güzeli olan Allah pek yücedir.”[15]

 

وعَنِ الْحَارِثِ الأشْعَرِيِّ رضي الله عنه عَنْ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم أنَّ يَحْيَى بْنَ زَكَرِيَّا عليهما السلام قَالَ لقومه: «إِنَّ الله عزّ وجل خَلَقَكُمْ وَرَزَقَكُمْ، فَاعْبُدُوهُ وَلا تُشْرِكُوا بِهِ شَيْئاً» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، والترْمِذِيّ، والْحَاكِم، وابن خُزيمة وابن حِبَّان وصححه.

 

15- Hâris el-Eş‘ari -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Zekeriya oğlu Yahya -Allah’ın selamı o ikisinin üzerine olsun- kavmine şöyle dedi: ‘Muhakkak ki Allah Azze ve Celle sizi yarattı ve size rızık verdi. Öyleyse O’na ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın.”[16] 

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْن مَسْعُود رضي الله عنه قَالَ: جَاءَ حَبْرٌ مِنْ الْيَهُودِ فَقَالَ: إِنَّهُ إِذَا كَانَ يَوْمُ الْقِيَامَةِ جَعَلَ الله السَّماَوَاتِ عَلَى إِصْبَعٍ وَالأرَضِينَ عَلَى إِصْبَعٍ وَالْمَاءَ وَالثَّرَى عَلَى إِصْبَعٍ وَالْخَلائِقَ عَلَى إِصْبَعٍ، ثُمَّ يَهُزُّهُنَّ، ثُمَّ يَقُولُ: أَنَا الْمَلِكُ أَنَا الْمَلِكُ، فَلَقَدْ رَأَيْتُ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم يَضْحَكُ حَتَّى بَدَتْ نَوَاجِذُهُ تَعَجُّباً وَتَصْدِيقاً لِقَوْلِهِ ثُمَّ قَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «{{وَمَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ}} إِلَى قَوْلِهِ {{يُشْرِكُونَ}} [الزمر: 67] » متفق عليه.

 

16- Abdullah ibnu Mesud -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi:

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin yanına yahûdî hahamlarından bir haham geldi ve şöyle dedi:

Kıyamet Günü olduğu zaman Allah gökleri bir parmağında, yer tabakalarını bir parmağında, suları ve toprakları bir parmağında, diğer mahlûkları da bir parmağında tuta­r. Sonra onları sallar ve: Melik benim, Melik benim, der.

 Haham’ın Tevrat’tan naklettiği bu sözlerine karşılık Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem onun bu sözlerini doğrular mahiyette azı dişleri gözükecek şekilde tebessüm etti. Sonra Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şu âyeti okudu: “Allah'ı gerektiği gibi takdir edememişlerdir. Kıyamet günü, yeryüzü bütünüyle O'nun elinde, gökler de elinde dürülmüş olacaktır. Allah, onların şirk koştukları şeylerden münezzehtir ve çok yücedir.” (Zumer: 67)[17]

 

وَعَنْ شَدَّاد بْن أَوْسٍ رضي الله عنه عَنْ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم أنه قال: «سَيِّدُ الاسْتِغْفَارِ أَنْ تَقُولَ: «اللَّهُمَّ أَنْتَ رَبِّي لا إِلَهَ إِلا أَنْتَ، خَلَقْتَنِي وَأَنَا عَبْدُكَ، وَأَنَا عَلَى عَهْدِكَ وَوَعْدِكَ مَا اسْتَطَعْتُ، أَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ مَا صَنَعْتُ، أَبُوءُ لَكَ بِنِعْمَتِكَ عَلَيَّ، وَأَبُوءُ لَكَ بِذَنْبِي فَاغْفِرْ لِي فَإِنَّهُ لا يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلا أَنْتَ، قَالَ: وَمَنْ قَالَهَا مِن النَّهَارِ مُوقِناً بِهَا فَمَاتَ مِنْ يَوْمِهِ قَبْلَ أَنْ يُمْسِيَ فَهُوَ مِنْ أَهْلِ الْجَنَّةِ، وَمَنْ قَالَهَا مِن اللَّيْلِ وَهُوَ مُوقِنٌ بِهَا فَمَاتَ قَبْلَ أَنْ يُصْبِحَ فَهُوَ مِنْ أَهْلِ الْجَنَّةِ» أَخْرَجَهُ البُخارِيّ.

 

17- Şeddâd ibnu Evs -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Allah’tan bağışlanma isterken söylenilecek sözlerin en üstünü (Seyyidul-İstiğfâr) şu sözlerdir:

“Allahım! Sen benim Rabbimsin. Senden başka hakkıyla ibadet edilecek başka bir ilah yoktur. Beni sen yarattın, ben senin kulunum. Ben gücüm yettiğince sana verdiğim ahdim ve sözüm üzereyim. Yapmış olduğum günahların şerrinden sana sığınırım. Üzerime olan nimetlerini itiraf ediyorum. Yapmış olduğum günahlarımı itiraf ediyorum. Beni bağışla! Muhakkak ki günahları senden başkası bağışlayamaz.”

Her kim bu sözleri kalbinden ihlâslı bir şekilde ve sevabına kesin inanarak gündüz vakti söyler ve o günün akşamına varmadan ölecek olursa muhakkak ki o Cennet ehlindendir. Her kim bu sözleri kalbinden ihlâslı bir şekilde ve sevabına kesin inanarak geceleyin söyler ve sabaha ulaşmadan önce ölürse o da Cennet ehlindendir."[18]

 

وعَنْ أَبِي مُوسَى الأَشْعَرِيّ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لا أَحَدَ أَصْبَرُ عَلَى أَذًى يَسْمَعُهُ مِن الله عزّ وجل، إِنَّهُ يُشْرَكُ بِهِ، وَيُجْعَلُ لَهُ الْوَلَدُ، ثُمَّ هُوَ يُعَافِيهِمْ، وَيَرْزُقُهُمْ» متفق عليه.

 

18- Ebû Mûsâ el-Eş‘arî -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selem şöyle buyurdu:

 "İşittiği ezaya karşı Allah Azze ve Celle’den daha hilm sahibi yani hak edene cezasını hemen vermeyen başka bir kimse yoktur. Onlardan bir kısmı Allah’a oğul isnad ederek O’na şirk koşuyorlar, Allah Azze ve Celle ise onları afiyette kılıyor ve onlara dünyada iken her türlü rızkı veriyor."[19]

 

4

بَابُ مَا جَاءَ فِي الإِرَادَةِ الشَّرْعِيَّةِ الدِّينِيَّةِ

 

4- Dînî Şer‘î İrâde Hakkında Gelen Rivayetler

 

عَنْ أَنَس بْن مَالِكٍ رضي الله عنه عَنْ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «يَقُولُ الله تَعَالَى لأهْوَنِ أَهْلِ النَّارِ عَذَاباً: لَوْ كَانَتْ لَكَ الدُّنْيا ومَا فِيهَا ومثلها معها أَكُنْتَ مُفْتَدِياً بِهَا؟ فَيَقُولُ: نَعَمْ، فَيَقُولُ: قَدْ أَرَدْتُ مِنْكَ أَهْوَنَ مِنْ هَذَا وَأَنْتَ فِي صُلْبِ آدَمَ أَنْ لا تُشْرِكَ وَلا أُدْخِلَكَ النَّارَ فَأَبَيْتَ إِلا الشِّرْكَ» متفق عليه.

 

19- Enes b. Malik -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Allah Azze ve Celle cehennemde en hafif bir azabla cezalandırılan birine şöyle der:

-”Şayet yeryüzünde ne varsa ve bir o kadarı daha senin olsaydı bu azaptan kurtulmak için onu feda eder miydin?”  O da:

-Evet feda ederdim, diye cevap verir. Onun bu cevabı üzerine Allah Azze ve Celle şöyle der:

-”Ben daha sen henüz Âdem’in sulbünde iken ben senden bundan çok daha kolay, çok daha basit bir şey istemiştim. O da bana hiçbir şeyi şirk koşmaman ve böylelikle de seni ateşe sokmamamdı. Ancak sen bundan kaçındın ve bana şirk koştun.” "[20]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّ الله يَرْضَى لَكُمْ ثَلاثاً وَيَكْرَهُ لَكُمْ ثَلاثاً، فَيَرْضَى لَكُمْ أَنْ تَعْبُدُوهُ وَلا تُشْرِكُوا بِهِ شَيْئاً، وَأَنْ تَعْتَصِمُوا بِحَبْلِ الله جَمِيعاً وَلا تَفَرَّقُوا، وَيَكْرَهُ لَكُمْ قِيلَ وَقَالَ وَكَثْرَةَ السُّؤَالِ وَإِضَاعَةَ الْمَالِ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

20- Ebû Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Muhakkak ki Allah Azze ve Celle sizin için üç şeyden razı olur ve üç şeyden de hoşlanmaz.

Yalnızca kendisine ibadet edip hiçbir şeyi O’na ortak (şirk) koşmamanızdan, toptan Allah'ın ipine sarılıp ayrılığa düşmemenizden razı olur.

Boş sözden, çok soru sormaktan ve malın zayi edilmesinden hoşlanmaz. [21]

 

5

بَابُ عِظَم حَسَنَةِ التَّوحِيدِ

 

5- Tevhid’in Hasenesinin Yüceliği

 

عَنْ عَبْدِ الله بْنِ عَمْرٍو رضي الله عنه قَالَ: أَتَى النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم أَعْرَابِيٌّ عَلَيْهِ جُبَّةٌ مِنْ طَيَالِسَةٍ مَكْفُوفَةٌ بِدِيبَاجٍ أَوْ مَزْرُورَةٌ بِدِيبَاجٍ، فَقَالَ: إِنَّ صَاحِبَكُمْ هَذَا يُرِيدُ أَنْ يَرْفَعَ كُلَّ رَاعٍ ابْنِ رَاعٍ، وَيَضَعَ كُلَّ فَارِسٍ ابْنِ فَارِسٍ، فَقَامَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم مُغْضَباً فَأَخَذَ بِمَجَامِعِ جُبَّتِهِ فَاجْتَذَبَهُ، وَقَالَ: «لا أَرَى عَلَيْكَ ثِيَابَ مَنْ لا يَعْقِلُ» ثُمَّ رَجَعَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم فَجَلَسَ فَقَالَ: «إِنَّ نُوحاً عليه السلام لَمَّا حَضَرَتْهُ الْوَفَاةُ دَعَا ابْنَيْهِ، فَقَالَ: إِنِّي قَاصِرٌ عَلَيْكُمَا الْوَصِيَّةَ آمُرُكُمَا بِاثْنَتَيْنِ وَأَنْهَاكُمَا عَنْ اثْنَتَيْنِ، أَنْهَاكُمَا عَنْ الشِّرْكِ وَالْكِبْرِ، وَآمُرُكُمَا بِلا إِلَهَ إِلا الله فَإِنَّ السَّمَاوَاتِ وَالأرْضَ وَمَا فِيهِمَا لَوْ وُضِعَتْ فِي كِفَّةِ الْمِيزَانِ وَوُضِعَتْ لا إِلَهَ إِلا الله فِي الْكِفَّةِ الأخْرَى كَانَتْ أَرْجَحَ، وَلَوْ أَنَّ السَّماَوَاتِ وَالأرْضَ كَانَتَا حَلْقَةً فَوُضِعَتْ لا إِلَهَ إِلا الله عَلَيْهَا لَفَصَمَتْهَا أَوْ لَقَصَمَتْهَا، وَآمُرُكُمَا بِسُبْحَانَ الله وَبِحَمْدِهِ فَإِنَّهَا صَلاةُ كُلِّ شَيْءٍ، وَبِهَا يُرْزَقُ كُلُّ شَيْءٍ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، والْحَاكِم وصححه، ووافقه الذهبي.

 

21- Abdullah ibnu Amr -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi:

Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellemin yanına üzerinde cübbe olan bir bedevi geldi ve dedi ki: Bu arkadaşınız her çobanın kadrini yükseltmek, her at sahibinin de kadrini alçaltmak istiyor.

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem öfkeli bir şekilde ayağa kalktı ve bedevinin cübbesinin yakasını tuttu ve adamı salladı. Sonra da: “Üzerinde, akletmeyen birinin elbisesini görmüyorum” buyurdu. Sonra Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem geri döndü ve oturdu. Ardından şöyle buyurdu: “Nuh’a -Allah selamı O'nun üzerine olsun- ölüm yaklaşınca iki oğlunu yanına çağırdı ve şöyle dedi: Sizin için vasiyette bulunacağım. Sizlere iki şeyi emreder, iki şeyden de yasaklarım. Sizleri şirkten ve kibirden yasaklarım. Sizlere Lâ ilâhe illallâh’ı emrederim. Şayet göklerle yer ve bu ikisi arasındakiler terazinin bir kefesine konsa, diğer kefesine de Lâ ilâhe illallâh konsa muhakkak Lâ ilâhe illallâh ağır basardı. Şayet gökler ve yer bir halka olsaydı ve onun üzerine konsaydı muhakkak halka çatlar veya kırılırdı. Sizlere Subhânallâhi ve bihamdihî’yi emrederim. Muhakkak ki bu, her şeyin namazıdır (duasıdır). Her şey onunla rızıklandırılır.”[22]   

 

وَعَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ وَأَبِي سَعِيدٍ رضي الله عنهما أَنَّهُمَا شَهِدَا عَلَى رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم أنه قَالَ: «إِذَا قَالَ الْعَبْدُ: لا إِلَهَ إِلا الله وَالله أَكْبَرُ، قَالَ: يَقُولُ الله عزّ وجل: صَدَقَ عَبْدِي لا إِلَهَ إِلا أَنَا، وَأَنَا أَكْبَرُ، وَإِذَا قَالَ الْعَبْدُ: لا إِلَهَ إِلا الله وَحْدَهُ، قَالَ: صَدَقَ عَبْدِي لا إِلَهَ إِلا أَنَا وَحْدِي، وَإِذَا قَالَ: لا إِلَهَ إِلا الله لا شَرِيكَ لَهُ قَالَ: صَدَقَ عَبْدِي لا إِلَهَ إِلا أَنَا، وَلا شَرِيكَ لِي، وَإِذَا قَالَ: لا إِلَهَ إِلا الله لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ، قَالَ: صَدَقَ عَبْدِي لا إِلَهَ إِلا أَنَا لِي الْمُلْكُ وَلِيَ الْحَمْدُ، وَإِذَا قَالَ: لا إِلَهَ إِلا اللهُ، وَلا حَوْلَ وَلا قُوَّةَ إِلا بِاللهِ، قَالَ: صَدَقَ عَبْدِي لا إِلَهَ إِلا أَنَا وَلا حَوْلَ وَلا قُوَّةَ إِلا بِي، وكان يقول: من قالَها في مَرضه ثم مات لم تَطْعَمْهُ النارُ» أَخْرَجَهُ الترْمِذِيّ، وابْنُ مَاجَه.

 

22- Ebû Hureyre ve Ebû Saîd, -Allah onlardan razı olsun- Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğuna şahitlik etmişlerdir:

“Bir kul, Lâ ilâhe illallâh Allâhu Ekber (Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilah yoktur, Allah en büyüktür) derse, Allah Azze ve Celle: ‘Kulum doğru söyledi. Benden başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilah yoktur, Ben en büyüğüm’ der. Bir kul: Lâ ilâhe illallâhu vahdehu (Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilah yoktur, yalnız O vardır) derse, Allah Azze ve Celle: ‘Kulum doğru söyledi. Benden başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilah yoktur, yalnız ben varım’ der. Bir kul: Lâ ilâhe illallâhu lâ şerîke leh (Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilah yoktur, O’nun hiçbir ortağı yoktur) derse, Allah Azze ve Celle: ‘Kulum doğru söyledi. Benden başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilah yoktur, benim hiçbir ortağım yoktur’ der. Bir kul: Lâ ilâhe illallâhu lehul-mulku ve lehul-hamdu (Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilah yoktur, mülk O’nundur, hamd O’nadır) derse, Allah Azze ve Celle: ‘Kulum doğru söyledi. Benden başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilah yoktur, mulk benimdir ve hamd banadır’ der. Bir kul: Lâ ilâhe illallâh lâ havle velâ kuvvete illâ billâh (Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilah yoktur, Allah’tan başkasında güç ve kuvvet yoktur) derse, Allah Azze ve Celle: ‘Kulum doğru söyledi. Benden başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilah yoktur, benden başkasında güç ve kuvvet yoktur’ der.

Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle derdi: “Her kim bunu hastalığında söyler, sonra da ölürse ona ateş dokunmaz.”[23] 

 

وَعَنْ عَبْد الله بْن عَمْرِو رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللهِ صلّى الله عليه وسلّم: «يصاح برجلٍ مِنْ أُمَّتِي عَلَى رُءُوسِ الْخَلائِقِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ، فَيَنْشُرُ عَلَيْهِ تِسْعَةً وَتِسْعِينَ سِجِلاً، كُلُّ سِجِلٍّ مَدَّ الْبَصَرِ، ثُمَّ يقال لَهُ: أَتُنْكِرُ مِنْ هَذَا شَيْئاً، فيقول: لا يَا رَبِّ، فَيَقُولُ: أَلَكَ عُذْرٌ أَوْ حَسَنَةٌ فَيهابُ الرَّجُلُ، فَيَقُولُ: لا يَا رَبِّ، فَيَقُولُ: بَلَى إِنَّ لَكَ عَنْدي حَسنات، وإنه لا ظُلْمَ الْيَوْمَ عَلَيْكَ فَتُخْرَجُ لَهُ بِطَاقَةٌ فِيهَا أَشْهَدُ أَنْ لا إِلَهَ إِلا الله وَأَنَّ مُحَمَّداً عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ، فَيَقُول: يَا رَبِّ، مَا هَذِهِ الْبِطَاقَةُ مَعَ هَذِهِ السِّجِلاتِ؟ فَيُقَالُ: إِنَّكَ لا تُظْلَمُ، قَالَ: فَتُوضَعُ السِّجِلاتُ فِي كِفَّةٍ والبِطَاقَةُ في كِفَّةٍ، فَطَاشَتْ السِّجِلاتُ، وَثَقُلَتْ الْبِطَاقَةُ» أَخْرَجَهُ الترْمِذِيّ، وابن مَاجَه، وابن حبان، والْحَاكِم، وصححه.

 

23- Abdullah ibnu Amr -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kıyamet günü, herkesin önünde ümmetimden bir adam çağrılır ve o kişi aleyhinde doksan dokuz liste açılır. Her bir listenin uzunluğu, göz alabildiğine uzundur. Sonra kendisine: Bunlardan bir şeyi reddediyor musun? denilir. O da: Hayır yâ Rabbi! der. Senin bir özrün veya bir iyiliğin, hasenen var mı? der. Bunun üzerine adam korkar ve: Hayır yâ Rabbi, der. Allah Azze ve Celle: ‘Bilakis, senin benim katında iyiliklerin (hasenâtın) vardır. Bugün sana zulmedilmeyecektir’ buyurur. Onun için küçük bir kâğıt parçası çıkarılır. Üzerinde eşhedu an lâ ilâhe illallâh ve enne Muhammeden ‘abduhû ve rasûluhû (ben şehadet ederim ki Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilah yoktur, Muhammed O’nun kulu ve rasulüdür) şahadeti vardır. O adam der ki: Yâ Rabbi! Bu kadar büyük listenin yanında bu ufacık kâğıt ne ifade eder ki?! Kendisine: Sen asla zulme uğramayacaksın, denilir. Bunun üzerine koskaca listeler terazinin bir kefesine, o küçük kâğıt parçası da diğer kefenine konulur. Listeler hafif gelirken kâğıt parçası ağır basar.”[24] 

 

وَعَنْ مُعاذ بْن جَبل رضي الله عنه قَالَ: سمعتُ رسولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يقول: «مَنْ كَانَ آخِرَ كَلامِهِ لا إِلَهَ إلا الله وَجَبَتْ لَهُ الجَنّةُ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، وأَبُو دَاوُد.

 

24- Muaz ibnu Cebel -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben, Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:

“Her kimin son sözü lâ ilâhe illallâh olursa, o kimse için cennet gerekli olur.”[25]

 

وَعَنْ طَلحةَ بْن عُبيد الله رضي الله عنه قَالَ: سمعتُ رسولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يقول: «إني لأعلمُ كلمةً لا يَقُولُهَا عَبْدٌ عِنْدَ مَوْتِهِ إلا أَشْرَقَ لَهَا لَونُهُ، ونفَّسَ الله عَنْهُ كُرْبَتَه» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

25- Talha ibnu ‘Ubeydullah -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:

“Ben, öyle bir kelime biliyorum ki, bir kimse ölüm anında onu söylediğinde muhakkak onunla rengi parlar ve Allah ondan sıkıntılarını giderir.”[26]

 

وَعَنْ جابرٍ رضي الله عنه قَالَ: سمعتُ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم يقول: «أَفْضَلُ الذِّكرِ: لا إله إلا اللهُ، وأَفْضَلُ الدعاءِ: الحمدُ لله» أَخْرَجَهُ الترْمِذِيّ، وابنُ مَاجَه.

 

26- Câbir -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:

 “Zikrin en üstünü lâ ilâhe illallâh sözüdür. Duânın en üstünü ise elhamdulillâh sözüdür.”[27]

 

6

بَابُ الوَصِيةِ بالتَّوحِيدِ

 

6- Tevhid’i Emretmek

 

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه أَنَّ أَعْرَابِيّاً أَتَى النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم فَقَالَ: دُلَّنِي عَلَى عَمَلٍ إِذَا عَمِلْتُهُ دَخَلْتُ الْجَنَّةَ، قَالَ: «تَعْبُدُ الله لا تُشْرِكُ بِهِ شَيْئاً، وَتُقِيمُ الصَّلاةَ الْمَكْتُوبَةَ، وَتُؤَدِّي الزَّكَاةَ الْمَفْرُوضَةَ، وَتَصُومُ رَمَضَانَ»، قَالَ: وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لا أَزِيدُ عَلَى هَذَا، فَلَمَّا وَلَّى قَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ سَرَّهُ أَنْ يَنْظُرَ إِلَى رَجُلٍ مِنْ أَهْلِ الْجَنَّةِ فَلْيَنْظُرْ إِلَى هَذَا» متفق عليه.

 

27- Ebû Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme bir bedevi geldi ve şöyle dedi: ‘Bana, öyle bir amel göster ki, ben o ameli işlediğimde cennete gireyim.’ Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Yalnızca bir olan Allah'a ibadet/kulluk eder ve O’na hiçbir şeyi ortak (şirk) koşmazsın, farz olan namazları hakkıyla kılar, farz kılınmış olan zekâtı verirsin ve Ramazan orucunu tutarsın."

Bedevi dedi ki:

Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, ben bundan fazla bir ibadet yapmam.

Adam geri dönüp gittiğinde Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"İçinizden her kimi, cennet ehlinden bir kimseye bakmak onu sevindirecekse, şu giden adama baksın!"[28]

 

وَعَنْ أبي أَيُّوبَ الأنصاري رضي الله عنه أَنَّ أَعْرَابِيّاً عَرَضَ لِرَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم وَهُوَ فِي سَفَرٍ، فَأَخَذَ بِخِطَامِ نَاقَتِهِ أَوْ بِزِمَامِهَا، ثُمَّ قَالَ: يَا رَسُولَ الله أَخْبِرْنِي بِمَا يُقَرِّبُنِي مِنْ الْجَنَّةِ وَمَا يُبَاعِدُنِي مِن النَّارِ، قَالَ: فَكَفَّ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم، ثُمَّ نَظَرَ فِي أَصْحَابِهِ ثُمَّ قَالَ: «لَقَدْ وُفِّقَ ـ أَوْ لَقَدْ هُدِيَ ـ قَالَ: كَيْفَ قُلْتَ؟» قَالَ: فَأَعَادَ فَقَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «تَعْبُدُ الله لا تُشْرِكُ بِهِ شَيْئاً، وَتُقِيمُ الصَّلاةَ، وَتُؤْتِي الزَّكَاةَ، وَتَصِلُ الرَّحِمَ، دَع النَّاقَةَ» متفق عليه، وفي رواية لمسلم: «وَتَصُومُ رَمَضَانَ».

 

28- Ebû Eyyûb el-Ensârî -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Bir bedevi, yolculukta iken Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellemin devesinin geminden veya yularından tuttu. Sonra da şöyle dedi: Ey Allah'ın Rasûlü! Bana, beni cennete yaklaştıracak, cehennemden de uzaklaştıracak şeylerden haber ver.

Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem bir müddet sustu. Sonra da ashabına şöyle bir göz gezdirdi. Sonra da: “Muhakkak ki muvaffak kılındı -veya hidayete erdirildi-” buyurdu. Sonra da kendisine soru soran bedeviye: “Ne sormuştun” buyurdu. O da sorusunu tekrarladı. Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 “Allah'a ibâdet eder ve O'na hiçbir şeyi ortak (şirk) koşmazsın, namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir ve akrabana iyilik yaparsın. Artık devenin yularını bırak.”[29]

Muslim’de gelen rivayet: “Ramazan orucunu tutarsın” şeklindedir.[30]

 

وَعَنْ مُعاذ بْن جبلٍ رضي الله عنه أنه أراد سَفراً فقال: يا رَسُول الله أوصني، قال: «اعبُدِ اللهَ، ولا تُشرِك به شيئاً»، قَالَ: يا رسولَ الله زِدني قال: «إِذَا أَسَأْتَ فَأَحْسِنْ»، قَالَ: يا رسولَ الله زِدني، قال: «استقمْ ولتُحسِن خُلُقَك» أَخْرَجَهُ الْحَاكِم، والطبراني.

 

29- Muaz b. Cebel -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Kendisi bir yolculuğa çıkmak istemişti. Bunun üzerine:

-Ey Allah'ın Rasûlü! bana nasihat et, dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Allah’a ibadet et ve O’na hiçbir şeyi ortak koşma” buyurdu.

-Ey Allah'ın Rasûlü! Bana daha fazla nasihat et, dedi.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Birine bşir kötülük yaptığında ardından hemen iyilik yap” buyurdu.

-Ey Allah'ın Rasûlü! Bana daha fazla nasihat et, dedi.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Dosdoğru ol ki ahlakın güzelleşsin” buyurdu.[31]

 

7

بَابُ الْبَيْعَةِ عَلَى التَّوْحِيدِ

 

7- Tevhid Üzere Beyat Etmek

 

عَنْ عَوْف بْن مَالِكٍ الأشْجَعِيِّ رضي الله عنه قَالَ: كُنَّا عِنْدَ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم تِسْعَةً أَوْ ثَمَانِيَةً أَوْ سَبْعَةً، فَقَالَ: «أَلا تُبَايِعُونَ رَسُولَ اللهِ؟ وَكُنَّا حَدِيثَ عَهْدٍ بِبَيْعَةٍ، فَقُلْنَا: قَدْ بَايَعْنَاكَ يَا رَسُولَ اللهِ، ثُمَّ قَالَ: «أَلا تُبَايِعُونَ رَسُولَ الله» فَقُلْنَا: قَدْ بَايَعْنَاكَ يَا رَسُولَ اللهِ، ثُمَّ قَالَ: «أَلا تُبَايِعُونَ رَسُولَ اللهِ؟» قَالَ: فَبَسَطْنَا أَيْدِيَنَا، وَقُلْنَا: قَدْ بَايَعْنَاكَ يَا رَسُولَ اللهِ؟ فَعَلامَ نُبَايِعُكَ؟ قَالَ: «عَلَى أَنْ تَعْبُدُوا اللهَ، وَلا تُشْرِكُوا بِهِ شَيْئاً، وَالصَّلَوَاتِ الْخَمْسِ، وَتُطِيعُوا ـ وَأَسَرَّ كَلِمَةً خَفِيَّةً ـ وَلا تَسْأَلُوا النَّاسَ شَيْئاً». فَلَقَدْ رَأَيْتُ بَعْضَ أُولَئِكَ النَّفَرِ يَسْقُطُ سَوْطُ أَحَدِهِمْ فَمَا يَسْأَلُ أَحَداً يُنَاوِلُهُ إِيَّاهُ. أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

30- Avf ibnu Mâlik el-Eşca‘î -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Dokuz veya sekiz veya yedi arkadaş Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellemin yanında idik. Bize:

  “Allah'ın Rasûlü’ne bey'at etmez misiniz?” buyurdu. Bizler henüz yeni bey’at etmiş idik. Bunun üzerine:

  Muhakkak ki bizler sana bey'at ettik ey Allah'ın Rasûlü! dedik. Son­ra yine:

  “Allah'ın Rasûlü’ne bey'at etmez misiniz?” dedi. Bizler:

Biz sana beyât ettik ey Allah'ın Rasûlü! dedik. Sonra Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem: 

“Allah'ın Rasûlü’ne bey'at etmez misiniz?” buyurdu.

Bunun üzerine bizler ellerimizi açtık ve: Sana bey’at ettik ey Allah'ın Rasûlü! Hangi şey üzerine bey’at edelim? dedik. Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Yalnızca Allah'a ibâdet edeceğinize, O’na hiç bir şeyi şirk koşmayacağı­nıza, beş vakit namazı kılacağınıza, itaat edeceğinize -işitmediğimiz bir kelime söyledikten sonra- başkalarından bir şey istemeyeceğinize bey'at edeceksiniz.”

Ben, Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve selleme bu şekilde bey’at eden bu guruptan bazılarını gördüm. Onlardan birinin kırbacı elinden düşüyordu da onu kimseden istemiyor ve (devesinden inip) kendisi alıyordu.[32]

 

وعَنْ عَائِشَةَ رضي الله عنها أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم كَانَ يَمْتَحِنُ مَنْ هَاجَرَ إِلَيْهِ مِنْ الْمُؤْمِنَاتِ بِهَذِهِ الآيَةِ بِقَوْلِ الله تعالى: {{يَاأَيُّهَا النَّبِيُّ إِذَا جَاءَكَ الْمُؤْمِنَاتُ يُبَايِعْنَكَ}} إِلَى قَوْلِهِ: {{غَفُورٌ رَحِيمٌ}} [الممتحنة: 12] ، فَمَنْ أَقَرَّ بِهَذَا الشَّرْطِ مِنْ الْمُؤْمِنَاتِ، قَالَ لَهَا رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «قَدْ بَايَعْتُكِ» كَلاماً، وَلا وَالله مَا مَسَّتْ يَدُهُ يَدَ امْرَأَةٍ قَطُّ فِي الْمُبَايَعَةِ. متفق عليه.

 

31- Âişe -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, Medine’ye hicret eden mümin kadınları Allah Azze ve Celle’nin şu âyetindeki emri gereğince imtihan ederdi: “Ey Peygamber! Mü'min kadınlar, Allah'a hiçbir şeyi şirk koşmamak, hırsızlık etmemek, zina işlememek, evlâtlarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir yalan düzüp getirmemek ve iyilik hususunda karşı gelmemek üzere sana beyat etmek için geldiklerinde, onların beyatlarını kabul et ve onlar için Allah'tan mağfiret dile. Şüphe yoktur ki Allah, çok bağışlayıcıdır çok merhametlidir.” (Mumtehine: 12) Medine’ye hicret etmiş mümin kadınları bu şartları kabul ettikleri takdirde Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem onlara sözlü olarak: "Senin beyatını kabul ettim" derdi. Bu beyat alma işinde Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin eli hiçbir kadının eline asla değmedi. (Yani erkeklerde yaptığı gibi onlarla tokalaşmadı.) Onlarla ancak: "Bu şartlar üzerine senden beyatını kabul ettim" sözüyle beyatlaştı.[33]

 

وعَنْ عَمْرِو بْنِ شُعَيْبٍ عَنْ أَبِيهِ عَنْ جَدِّهِ قَالَ: جَاءَتْ أُمَيْمَةُ بِنْتُ رُقَيْقَةَ إِلَى رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم تُبَايِعُهُ عَلَى الإِسْلامِ، فَقَالَ: «أُبَايِعُكِ عَلَى أَنْ لا تُشْرِكِي بِالله شَيْئاً، وَلا تَسْرِقِي، وَلا تَزْنِي، وَلا تَقْتُلِي وَلَدَكِ، وَلا تَأْتِي بِبُهْتَانٍ تَفْتَرِينَهُ بَيْنَ يَدَيْكِ وَرِجْلَيْكِ، وَلا تَنُوحِي، وَلا تَبَرَّجِي تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الأولَى» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

32- Amr ibnu Şu‘ayb, babasından, O da dedesinden bildirdi. O şöyle dedi:

Rukayke’nin kızı Umeyme, beyat etmek için Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellemin yanına geldi. Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah’a hiçbir şeyi şirk koşmaman, hırsızlık yapmaman, zina etmemen, oğlunu öldürmemen, kimseye iftira etmemen, ölünün arkasından feryadı figan etmemen ve ilk cahiliyede olduğu gibi açılıp saçılmaman üzere senin beyatını kabul ediyorum.”[34]

 

وعَنْ عُبَادَةَ بْنِ الصَّامِتِ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ يبَايِعْنِي عَلَى هَذِهِ الآياتِ؟»، ثم قرأ {{قُلْ تَعَالَوْا أَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ}} [الأنعام: 151] حتى ختم الآيات الثلاث «فَمَنْ وَفَى فَأَجْرُهُ عَلَى الله وَمَنْ انتقص شَيْئاً أَدْرَكَهُ اللهُ بِهَا فِي الدُّنْيَا كَانَتْ عُقُوبَته، وَمَنْ أُخِّرَ إِلى الآخِرَةِ كَانَ أَمْره إِلَى اللهِ إِنْ شَاءَ عَذَّبَهُ وَإِنْ شَاءَ غَفَرَ لَهُ» أَخْرَجَهُ الْحَاكِم وصَحَّحَهُ، ووافقه الذهبي.

 

33- ‘Ubâde ibnus-Sâmit -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi:

Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem: “Kim bana şu âyetler üzere beyat eder?” buyurdu. Sonra da şu âyetleri okudu: «De ki: "Gelin, Rabbınızın size neleri haram kıldığını okuyayım.» (Enam: 151) Üç âyetin sonuna kadar okudu. Sonra şöyle buyurdu:

“Her kim bunlara vefa gösterirse, onun ecri Allah’a aittir. Her kim de bunlardan bir tanesinde eksiklik yaparsa, dünyada iken Allah onu cezalandırırsa, bu onun cezasıdır. Her kimi de ahrete geciktirirse, onun işi Allah’adır. Dilerse onu affeder, dilerse azab eder.”[35]            

 

وعَنْ جَرِيرِ بْنِ عَبْدِ الله رضي الله عنه قَالَ: أَتَيْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم أُبَايِعُهُ فَقُلْتُ: هَاتِ يَدَكَ وَاشْتَرِطْ عَلَيَّ وَأَنْتَ أَعْلَمُ بِالشَّرْطِ، فَقَالَ: «أُبَايِعُكَ عَلَى أَنْ لا تُشْرِكَ بِالله شَيْئاً، وَتُقِيمَ الصَّلاةَ، وَتُؤْتِيَ الزَّكَاةَ، وَتَنْصَحَ الْمُسْلِمَ، وَتُفَارِقَ الْمُشْرِكَ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، والنسائي.

 

34- Cerîr ibnu Abdullah -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben, beyat etmek için Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellemin yanına geldim ve dedim ki: Uzat elini sana beyat edeyim. Bana istediğin şartı koşabilirsin, sen şartları en iyi bilensin.

Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah’a hiçbir şeyi şirk koşmaman, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Müslümana nasihat etmen ve müşrikten ayrılman üzere senin beyatını kabul ediyorum.”[36]

 

وَعَنْ الأسْودِ بْن خَلَفٍ قال: رأيتُ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم يُبَايِعُ النَّاسَ يَوْمَ الْفَتْحِ، فجلس فجاء الناس الصغار والكبار والنساء، فَبَايَعَوُهُ عَلَى الإِسْلامِ وَالشَّهَادَةِ قُلْتُ: فَمَا الإسْلامُ؟ قَالَ: «الإِيمَان بِاللهِ»، فقلت: وما الشهادة؟ قال: «شَهَادَة أَنْ لا إِلَهَ إِلا الله وَأَنَّ مُحَمَّداً عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ» أَخْرَجَهُ أحمد، والحاكم.

 

35- Esved ibnu Halef şöyle dedi: Fetih günü, Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellemi, insanlardan beyat alırken gördüm. Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem bir yere oturdu ve küçüğüyle, büyüğüyle ve kadınıyla herkes O’nun yanına geliyor ve O’na İslam ve şehadet üzere beyat ediyorlardı. Ben: İslam nedir? diye sordum. Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem: “Allah’a imandır” buyurdu. Şehadet nedir? diye sordum. Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem: “Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilâhın olmadığına ve Muhammed’in O’nun kulu ve Rasûlü olduğuna şahitlik etmendir” buyurdu.[37] 

 

 

8

بَابُ التوحيد شَرطُ قَبُولِ الْعَمَلِ ونَفْعِه في الآخِرَةِ

 

8- Tevhid, Amelin Kabulünün ve Ahrette Fayda Vermesinin Şartıdır

 

عَنْ عَائِشَةَ رضي الله عنها قَالَتْ: قُلْتُ: يَا رَسُولَ الله ابْنُ جُدْعَانَ كَانَ فِي الْجَاهِلِيَّةِ يَصِلُ الرَّحِمَ، وَيُطْعِمُ الْمِسْكِينَ فَهَلْ ذَاكَ نَافِعُهُ؟ قَالَ: «لا يَنْفَعُهُ إِنَّهُ لَمْ يَقُلْ يَوْماً: رَبِّ اغْفِرْ لِي خَطِيئَتِي يَوْمَ الدِّينِ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

36- Aişe -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben dedim ki:

Ey Allah'ın Rasûlü! İbnu Cud'ân, cahiliyet devrinde akrabasına yardım eder, fakirleri doyururdu. Acaba bu ona bir fayda verir mi? Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Hayır! Fayda vermez, çünkü o, bir gün bile olsun: Ya  Rabbi!  Kıyamet gününde benim günahlarımı bağışla, dememiştir.”[38]

 

وعَنْ جَابِر بْن عبد الله رضي الله عنهما قَالَ: دَخَلَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم عَلَى أُمِّ مَعْبِدٍ حائطاً، فقال: «يا أم مَعبد، مَنْ غَرَسَ هَذَا النَّخْلَ أَمُسْلِمٌ أَمْ كَافِرٌ؟» فَقَالَتْ: بَلْ مُسْلِمٌ، فَقَالَ: «لا يَغْرِسُ مُسْلِمٌ غَرْساً وَلا يَزْرَعُ زَرْعاً فَيَأْكُلَ مِنْهُ إِنْسَانٌ وَلا دَابَّةٌ ولا طيرٌ إلا كانَ له صَدَقَةً يومَ القِيامةِ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

37- Câbir ibnu Abdullah -Allah O’ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi:

Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem bir bahçede Ummu Ma'bed'in yanına girdi ve:

«Ey Ummu Ma'bed! Bu hurmaları kim dikti; müslüman mı, kâfir mi?» diye sordu. Ummu Ma'bed:

Müslüman dikti, diye cevap verdi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bir Müslüman, ağaç diker veya ekin eker, ondan da insan, hayvan veya kuş yerse o, onun için Kıyamet gününde sadaka olur.”[39]

 

وَعَنْ عبدِ الله بْن عَمرو بْن العاص رضي الله عنهما قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يقول: «مَنْ لَقِيَ الله وهو لا يُشْرِكُ بِهِ شَيْئاً دَخَلَ الجنَّة ولَمْ تَضُرَّهُ مَعَهُ خَطِيئَةٌ، كما لو لقيهُ وَهُوَ يُشْرِكُ بِهِ دَخَلَ النار، ولَمْ يَنْفَعْهُ مَعَهُ حَسَنَةٌ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

38- Abdullah ibnu Amr ibnul-‘Âs -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben, Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:

“Her kim Allah’a hiçbir şeyi şirk koşmamış olduğu halde kavuşursa cennete girer ve kendisine günahları zarar vermez. Tıpkı şirk koşmuş olduğu halde kavuşanın cehenneme girip de kendisine hiçbir hasenenin fayda vermediği kimse gibi.”[40]

 

وَعَنْ أمِّ سَلمةَ رضي الله عنها قالت للنبيِّ صلّى الله عليه وسلّم: إن هشام بْن المُغيرة كَانَ يَصِلُ الرَّحِمَ ويَقْرِي الضَّيْفَ وَيَفُكُّ العُناةَ، ويُطعمُ الطعامَ، ولو أدركك أسلمَ، هل ذلك نافِعه؟ قال: «لا، إنه كان يُعطي للدنيا وذِكرها وحَمْدِها، ولَمْ يَقُلْ يَوْماً قَطُّ: رب اغْفِرْ لِي يَوْمَ الدِّينِ» أَخْرَجَهُ الطَّبَرَانِيُّ في الكبير، وأبو يَعْلَى.

 

39- Ummu Seleme -Allah O'ndan razı olsun- Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve selleme şöyle dedi:

Hişâm ibnu Muğîra akrabaya iyilik yapar, misafire ikram eder, köleleri azad eder ve yemek yedirirdi. Şayet sana ulaşmış olsaydı, İslam’ı kabul ederdi. Bütün bunların ona faydası olur mu?

Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Hayır. O, dünyada hatırlanmak ve övülmek için verirdi. O, bir gün olsun: Rabbim! Kıyamet günü beni bağışla! demedi.”[41]

 

وَعَنْ عَدي بْن حاتِم رضي الله عنه قال: قلتُ: يا رسولَ الله، إنَّ أبي كان يَصِل الرَّحم، ويفعل كذا وكذا، قال: «إنَّ أباكَ أرادَ أمراً فأدرَكَهُ» ـ يعَنْي: الذِّكرَ ـ. أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

40- ‘Adiy ibnu Hâtim -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben dedim ki:

Ey Allah'ın Rasûlü! Babam, akrabaya iyilik eder ve şöyle şöyle yapardı. Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Senin baban, onunla hatırlanmak istedi, dünyada da istediğini aldı.”[42]

 

وَعَنْ عَمْرو بْن شُعَيْبٍ عَنْ أَبِيهِ عَنْ جَدِّهِ أَنَّ الْعَاصَ بْنَ وَائِلٍ نَذَرَ فِي الْجَاهِلِيَّةِ أَنْ يَنْحَرَ مِائَةَ بَدَنَةٍ، وَأَنَّ هِشَامَ بْنَ الْعَاصِ نَحَرَ حِصَّتَهُ خَمْسِينَ بَدَنَةً، وَأَنَّ عَمْراً سَأَلَ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم عَنْ ذَلِكَ فَقَالَ: «أَمَّا أَبُوكَ فَلَوْ كَانَ أَقَرَّ بِالتَّوْحِيدِ فَصُمْتَ وَتَصَدَّقْتَ عَنْهُ نَفَعَهُ ذَلِكَ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

41- Amr ibnu Şu‘ayb, babasından, O da dedesinden haber verdi. O şöyle dedi:

‘Âs ibnu Vâil, cahiliyede iken yüz deve kesmeyi adamıştı. Hişâm ibnul-‘Âs, kendi payı olan elli deveyi kesmişti. Amr, bunu Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve selleme sordu. Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Babana gelince, şayet tevhidi ikrar etmiş ise, onun yerine oruç tutar ve sadaka verir isen ona faydalı olur.”[43]

 

وَعَنْ أنسِ بْن مالكٍ رضي الله عنه قال: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «يُؤتَى يومَ القِيامَةِ بصُحفٍ مُخَتَّمةٍ، فتُنصَب بينَ يَدَي الله تَبَارَكَ وَتَعَالى، فيقولُ تَبَاركَ وتَعَالَى: ألقوا هذه، واقْبَلُوا هَذِهِ، فَتَقُولُ الْمَلائِكَةُ: وعِزَّتِكَ وجَلالكَ ما رأينا إلا خَيراً، فيقولُ الله عزّ وجل: إنّ هذا كان لغيرِ وَجْهي، وَإِنِّي لا أقبلُ الْيَوْمَ منَ الْعَمَلِ إلا ما ابتُغيَ به وَجْهي» أَخْرَجَهُ الطبراني، والدارقطني.

 

42- Enes ibnu Mâlik -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kıyâmet günü, mühürlü sayfalar getirilir ve Allah Tebârake ve Teâlâ’nın önüne koyulur. Allah Azze ve Celle: ‘Şu sayfaları atın ve şunları kabul edin’ buyurur. Bunun üzerine melekler: İzzetin ve celalin adına, biz hayırdan başka bir şey görmedik, derler. Allah Azze ve Celle şöyle buyurur: ‘Bu, benim rızam için değildi. Ben, bugün, benim rızam için yapılandan başkasını kabul etmem.’”[44]

 

وَعَنْ أبي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ رضي الله عنه قال: سَمِعْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «لا يَصْبِرُ أَحَدٌ عَلَى لأْوَائِهَا ـ أي: المدينة ـ فَيَمُوتَ إِلا كُنْتُ لَهُ شَفِيعاً أَوْ شَهِيداً يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِذَا كَانَ مُسْلِماً» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

43- Ebû Saîd el-Hudrî -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:

“Herhangi bir kimse Müslüman olmak şartıyla Medine’nin çetinlik ve zorluklarına sabır edip vefat edecek olursa Kıyamet gününde ben onun için muhakkak surette şefaatçi veya şahit olurum.”[45]

 

9

بَابُ أَهْل التَّوْحِيدِ هُمْ أَهْلُ الأَمْنِ والاهْتِداءِ

 

9- Tevhid Ehli, Doğru Yolda ve Emniyette Olanlardır

 

عَنْ عَبْدِ الله بْن مَسْعُود رضي الله عنه قَالَ: لَمَّا نَزَلَتْ: {{الَّذِينَ آمَنُوا وَلَمْ يَلْبِسُوا إِيمَانَهُمْ بِظُلْمٍ}} [الأنعام: 82] قُلْنَا: يَا رَسُولَ الله أَيُّنَا لا يَظْلِمُ نَفْسَهُ؟ قَالَ: «لَيْسَ كَمَا تَقُولُونَ لَمْ يَلْبِسُوا إِيمَانَهُمْ بِظُلْمٍ بِشِرْكٍ أَوَلَمْ تَسْمَعُوا إِلَى قَوْلِ لُقْمَانَ لابْنِهِ: {{يَابُنَيَّ لاَ تُشْرِكْ بِاللَّهِ إِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظِيمٌ}} [لقمان: 13] » متفق عليه.

 

44- Abdullah ibnu Mesud -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi:

“İman edenler ve imanlarına zulüm bulaştırmayanlar…” (Enâm: 82) âyeti indiği zaman bizler:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Hangimiz nefsine zulmetmez ki? dedik. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Bu sizin dediğiniz gibi değildir. “İman edenler ve imanlarına zulüm bulaştırmayanlar…” Bundan maksat şirktir. Sizler Lokman aleyhisselamın oğluna olan nasihatini duymadınız mı? “Ey oğulcuğum! Sakın Allah’a şirk koşma! Muhakkak ki şirk büyük bir zulümdür.” (Lokman: 13).”[46]

 

وعَنْ رَبِيعَةَ بْنِ عِبَادٍ الدِّيلِيِّ رضي الله عنه قَالَ: رَأَيْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم بَصَرَ عَيْنِي بِسُوقِ ذِي الْمَجَازِ يَقُولُ: «يَا أَيُّهَا النَّاسُ قُولُوا: لا إِلَهَ إِلا الله تُفْلِحُوا»، وَيَدْخُلُ فِي فِجَاجِهَا، وَالنَّاسُ مُتَقَصِّفُونَ عَلَيْهِ فَمَا رَأَيْتُ أَحَداً يَقُولُ شَيْئاً وَهُوَ لا يَسْكُتُ، يَقُولُ: «أَيُّهَا النَّاسُ قُولُوا: لا إِلَهَ إِلا الله تُفْلِحُوا» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

45- Rabî‘a ibnu ‘İbâd ed-Dîlî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi:

Ben Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellemi Zul-Mecâz çarşısında gördüm. Şöyle diyordu: “Ey insanlar! Lâ ilâhe illallâh deyin kurtuluşa erin.”

Çarşının yollarına girmiş ve insanlar O’nun etrafına toplanmışlardı. Onlardan hiçbirini bir şey derken duymadım. Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem ise susmuyor ve:  “Ey insanlar! Lâ ilâhe illallâh deyin kurtuluşa erin” diyordu.[47]

 

10

بَابُ أَهْل التَّوْحِيدِ أَسْعَدُ الناسِ بشفاعةِ الرَّسُولِ صلّى الله عليه وسلّم

 

10- Tevhid Ehli, Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellemin Şefaati ile En Mutlu Olacak Kimselerdir

 

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: قلت: يَا رَسُولَ الله مَنْ أَسْعَدُ النَّاسِ بِشَفَاعَتِكَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ؟ قَالَ: «مَنْ قَالَ: لا إِلَهَ إِلا الله خَالِصاً مِنْ قَلْبِهِ» أَخْرَجَهُ البُخارِيّ.

 

46- Ebu Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme hitaben dedim ki:

Ey Allah'ın Rasûlü! Kıyamet günü şefaatinle insanların en mutlu olanı kimdir?

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Kalbinden, halisane bir şekilde lâ ilâhe illallâh diyen kimsedir."[48]

 

وَعَنْه رضي الله عنه أن رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «شَفاعتي لمن شهد أن لا إِلَهَ إِلا الله مخلصاً، وأن مُحمداً رَسولُ الله، يُصدقُ لسانُه قلبَه وقلبُه لسانَه» أَخْرَجَهُ أحمد، وابن حبان.

 

47- Ebu Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Benim şefaatim, ihlâslı bir şekilde Lâ ilâhe illallâh Muhammedun Rasûlullâh diyen ve bunu söylerken de dili kalbini, kalbi de dilini doğrulayan kimse içindir.”[49]

 

وَعَنْه رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لِكُلِّ نَبِيٍّ دَعْوَةٌ مُسْتَجَابَةٌ، فَتَعَجَّلَ كُلُّ نَبِيٍّ دَعْوَتَهُ، وَإِنِّي اخْتَبَأْتُ دَعْوَتِي شَفَاعَةً لأُمَّتِي، فَهِيَ نَائِلَةٌ مَنْ مَاتَ من أمُتي لا يُشْرِكُ بِالله شَيْئاً» متفق عليه، واللفظ لمسلم.

 

48- Ebû Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Her peygamberin kabul edilmiş bir duâsı vardır. Her peygamber, bu duasında acele ederek dünyada kullandı. Ben ise o duamı, âhirette ümmetime şefaat etmek için sakladım. Ümmetimden Allah'a hiç bir şeyi şirk koşmadan ölenler bu şefaatime nail olacaklardır."[50]

 

وعَنْ عَوْفِ بْنِ مَالِكٍ الأشْجَعِيِّ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «أَتَانِي آتٍ مِنْ عِنْدِ رَبِّي فَخَيَّرَنِي بَيْنَ أَنْ يُدْخِلَ نِصْفَ أُمَّتِي الْجَنَّةَ وَبَيْنَ الشَّفَاعَةِ فَاخْتَرْتُ الشَّفَاعَةَ وَهِيَ لِمَنْ مَاتَ لا يُشْرِكُ بِالله شَيْئاً» أَخْرَجَهُ الترْمِذِيّ، وابن مَاجَه.

 

49- Avf b. Mâlik el Eşcaî -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Rabbimin katından bir melek bana geldi ve beni, ümmetimin yarısını Cennete sokmak ile şefaat yetkisi arasında serbest bıraktı da ben şefaat etmeyi seçtim. Bu şefaat de Allah’a ortak koşmadan ölen kimseler içindir.”[51]

 

11

بَابُ مَنْ مَاتَ عَلَى التَّوْحِيدِ دَخَلَ الْجَنَّةَ قَطعاً

 

11- Tevhid Üzere Ölen Kimse, Kesinlikle Cennete Girecektir

 

عَنْ عُبَادَةَ بْن الصامِت رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ شَهِدَ أَنْ لا إِلَهَ إِلا الله وَحْدَهُ لا شَرِيكَ لَهُ، وَأَنَّ مُحَمَّداً عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ، وَأَنَّ عِيسَى عَبْدُ الله وَرَسُولُهُ وَكَلِمَتُهُ أَلْقَاهَا إِلَى مَرْيَمَ وَرُوحٌ مِنْهُ، وَالْجَنَّةَ حَقٌّ وَالنَّارَ حَقٌّ أَدْخَلَهُ الله الْجَنَّةَ عَلَى مَا كَانَ مِنْ الْعَمَلِ» متفق عليه.

 

50- Ubâde ibnu Sâmit -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Her kim, Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek başka bir ilahın olmadığına, O’nun tek olduğuna ve hiçbir ortağı olmadığına, Muhammed’in Allah’ın kulu ve Rasûlü olduğuna, İsa’nın Allah’ın kulu ve Rasûlü ve Meryem’e attığı bir kelimesi ve O’ndan bir ruh olduğuna, Cennet ve Cehennemin hak olduğuna şehadet ederse, Allah onu hangi amel üzere olursa olsun cennetine girdirir."[52]

 

وَعَنْ جَابِرٍ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ لَقِيَ الله لا يُشْرِكُ بِهِ شَيْئاً دَخَلَ الْجَنَّةَ، وَمَنْ لَقِيَهُ يُشْرِكُ بِهِ دَخَلَ النَّارَ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

51- Câbir -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Her kim Allah'a hiç bir şeyi şirk koşmayarak ölürse cennete girer. Her kimde O’na bir şeyi şirk koşarak ölürse cehenneme girer.”[53]

وَعَنْ عُقبةَ بْن عامرٍ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم «مَنْ لَقِيَ الله لا يُشْرِكُ بِهِ شَيْئاً، لم يَتَنَدَّ بدَمٍ حَرامٍ، دَخَلَ الْجَنَّةَ» أَخْرَجَهُ ابن مَاجَه.

 

52- Ukbe ibnu ‘Âmir -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kim Allah'a ortak koşmayarak ve haram bir kana bulaşmamış olarak kavuşursa cennete girer."[54]

 

وَعَنْ أبي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «لَقنوا مَوتاكُم: لا إله إلا الله، فإنّ مَنْ كَانَ آخِر كَلِمَتِهِ: لا إلهَ إلا الله عَنْدَ الموتِ دَخَلَ الْجَنَّةَ يوماً مِنَ الدَّهْرِ، وإِنْ أَصَابَهُ قَبْلَ ذَلِكَ مَا أَصَابَهُ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ، وابن مَاجَه، وابن حِبَّان واللفظ له.

 

53- Ebû Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 “Sekarât halinde olanlara Lâ ilâhe illallâh sözünü söylemelerini telkin edin. Her kimin ölüm anındaki son sözü Lâ ilâhe illallâh ise cennete girer. Bundan önce başına ne gelirse gelsin onun cennete girmesini değiştirmez.”[55]

 

وَعَنْ أبي ذَرٍّ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَا مِنْ عَبْدٍ قَالَ: لا إِلَهَ إِلا اللهُ، ثُمَّ مَاتَ عَلَى ذَلِكَ إِلا دَخَلَ الْجَنَّةَ»، قُلْتُ: وَإِنْ زَنَى وَإِنْ سَرَقَ؟ قَالَ: «وَإِنْ زَنَى وَإِنْ سَرَقَ» قُلْتُ: وَإِنْ زَنَى وَإِنْ سَرَقَ؟ قَالَ: «وَإِنْ زَنَى وَإِنْ سَرَقَ»، قُلْتُ: وَإِنْ زَنَى وَإِنْ سَرَقَ؟ قَالَ: «وَإِنْ زَنَى وَإِنْ سَرَقَ عَلَى رَغْمِ أَنْفِ أَبِي ذَرٍّ» متفق عليه.

 

54- Ebû Zer -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem: 

"Lâ ilâhe illallâh diyen ve sonra da bu hal üzere ölen bir kul cennete girer" buyurdu. Ben: O kul zina etse de hırsızlık yapsa da mı cennete girecek? dedim. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: "Zina etse de hırsızlık yapsa da cennete girecek" buyurdu. Ben yine: O kul zina etse de hırsızlık yapsa da mı cennete girecek? dedim. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de yine: "Zina etse de hırsızlık yapsa da cennete girecek" buyurdu. Ben: O kul zina etse de hırsızlık yapsa da mı cennete girecek? dedim. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de: "Ebû Zerr'in inadına rağmen, onun isteğinin aksine o kul zina etse de, hırsızlık yapsa da cennete girecektir" buyurdu.[56]

 

وَعَنْه رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «أَتَانِي جِبْرِيلُ عليه السلام فَقَالَ: مَنْ مَاتَ مِنْ أُمَّتِكَ لا يُشْرِكُ بِالله شَيْئاً دَخَلَ الْجَنَّةَ». قُلْتُ: وَإِنْ فَعَلَ كَذَا وَكَذَا قَالَ: «نَعَمْ» أَخْرَجَهُ البُخارِيّ.

 

55- Ebû Zer -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Bana Cibril aleyhisselâm geldi ve şöyle dedi: Ümmetinden, hiçbir şeyi şirk koşmayarak ölen kimse cennete girer. Ben dedim ki: Şöyle şöyle yapan da cennete girer mi? diye sordum. Cibril, evet, dedi."[57]

 

12

بَابُ تَفَاوُت الْعِبَادِ فِي تَحْقِيقِ التَّوْحِيدِ واختِلاف مَنازلِهم بذلك

 

12- Tevhidi Gerçekleştirmede Kulların Birbirlerinden Farklı Olmaları ve Bunda Durumlarının Farklı Olması

 

عَنْ سَهْلٍ بْن سعدٍ رضي الله عنه قَالَ: مَرَّ رَجُلٌ عَلَى رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم فَقَالَ: «مَا تَقُولُونَ فِي هَذَا؟» قَالُوا: حَرِيٌّ إِنْ خَطَبَ أَنْ يُنْكَحَ، وَإِنْ شَفَعَ أَنْ يُشَفَّعَ، وَإِنْ قَالَ أَنْ يُسْتَمَعَ، قَالَ: ثُمَّ سَكَتَ، فَمَرَّ رَجُلٌ مِنْ فُقَرَاءِ الْمُسْلِمِينَ فَقَالَ: «مَا تَقُولُونَ فِي هَذَا؟» قَالُوا: حَرِيٌّ إِنْ خَطَبَ أَنْ لا يُنْكَحَ، وَإِنْ شَفَعَ أَنْ لا يُشَفَّعَ، وَإِنْ قَالَ أَنْ لا يُسْتَمَعَ، فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «هَذَا خَيْرٌ مِنْ مِلْءِ الأرْضِ مِثْلَ هَذَا» أَخْرَجَهُ البُخارِيّ.

 

56- Sehl ibnu Sa'd -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi:

 Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'in yanından bir adam geçti. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Bu kişi hakkında ne dersiniz?" diye sordu. Orada bulunanlar şöyle dediler:

-Bu kimse bir kadınla evlenmek istese, nikâh olunmaya; birisi hakkında aracı olsa, şefaati kabul edilmeye; bir söz söylese, sözü dinlenmeye lâyık bir kimsedir.

Sonra Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem sükût etti. O esnada Müslümanlardan fakir bir kimse uğradı.

Bu defa da Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Bu adam hakkında ne dersiniz?" diye sordu. Orada bulunanlar:

-Bir kadınla evlenmek istese, evlendirilmeye; birine aracı olsa, kabul edilmeye; bir söz söylese, sözü dinlenilmeye layık bir kimse değildir, dediler. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Bu fakir adam, diğeri gibi zengin olan dünyâ dolusu insandan daha hayırlıdır."[58]

 

وَعَنْ أبي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «بَيْنَا أَنَا نَائِمٌ رَأَيْتُ النَّاسَ يُعْرَضُونَ عَلَيَّ وَعَلَيْهِمْ قُمُصٌ، مِنْهَا مَا يَبْلُغُ الثُّدِيَّ، وَمِنْهَا مَا دُونَ ذَلِكَ، وَعُرِضَ عَلَيَّ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ وَعَلَيْهِ قَمِيصٌ يَجُرُّهُ» قَالُوا: فَمَا أَوَّلْتَ ذَلِكَ يَا رَسُولَ اللهِ؟ قَالَ: «الدِّينَ» متفق عليه.

 

57- Ebu Said el-Hudri -Allah O’ndan razı olsun- dedi ki: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Uyuduğum bir esnada rüyamda insanların üzerlerinde gömlekler olduğu halde bana arz olunduklarını gördüm. Kiminin gömleği göğsüne kadar, kiminin ki ise daha kısaydı. Ömer ibnu Hattab ise üzerinde bir ucu yerde sürünen bir gömlek olduğu halde bana arz olundu."

-Bunu ne tevil ettin ey Allah’ın Rasûlü? dediler. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: "Din ile tevil ettim" buyurdu.[59]

 

وعَنْ أَبِي مُوسَى الأَشْعَرِيّ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «كَمُلَ مِنْ الرِّجَالِ كَثِيرٌ، وَلَمْ يَكْمُلْ مِنْ النِّسَاءِ إِلا آسِيَةُ امْرَأَةُ فِرْعَوْنَ وَمَرْيَمُ بِنْتُ عِمْرَانَ، وَإِنَّ فَضْلَ عَائِشَةَ عَلَى النِّسَاءِ كَفَضْلِ الثَّرِيدِ عَلَى سَائِرِ الطَّعَامِ» متفق عليه.

 

58- Ebû Mûsâ el-Eş‘arî -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem  şöyle buyurdu:

  "Erkeklerden birçok kimse kemâle erdi. Kadınlardan ise Firavunun karısı Âsiye ile İmrân’ın kızı Meryem’den başkası kemâle erişemedi. Bu ümmetin kadınları üzerine Âişe’nin üstünlüğü tirid yemeğinin başka yemeklere karşı üstünlüğü gibidir."[60]

 

وَعَنْ علي رضي الله عنه قَالَ: قال رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «مُلِئَ عَمَّارٌ إِيمَاناً إِلَى مُشَاشِهِ» أَخْرَجَهُ النسَائِيّ، وابنُ مَاجَه.

 

59- Ali -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

       “Ammar, kemiklerinin uçlarına kadar (bütün vücudu) iman ile doldurulmuştur.”[61]

 

وَعَنْ سَعد بْن أبي وقاص رضي الله عنه قال: قَسمَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم قَسْماً، فقلتُ: يا رَسُولَ الله، أَعْطِ فُلاناً فإنه مؤمن، فقالَ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم: «أوْ مُسْلِم» ثم قال: «إني لأُعْطي الرجلَ وغَيرُه أحبّ إليَّ منه مَخافةَ أن يَكُبَّهُ الله في النار» متفق عليه.

 

60 - Sa‘d ibnu Ebi Vakkâs -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem insanlara maldan yana bir şeyler veriyordu. Bunun üzerine ben: Ey Allah’ın Rasûlü! Falana da ver, muhakkak ki o mümindir, dedim. Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem:

-"(Ona mümin deme fakat) müslüman de" buyurdu.

Sonra da şöyle dedi:

"Ben bir başkası bana daha sevgili geldiği halde Allah onu yüzüstü ateşe atar korkusuyla bir diğerine veririm."[62]

 

13

بَابُ مرتبة الإحسان

 

13- İhsan’ın Mertebesi

 

عَنْ عمر بْن الخطاب رضي الله عنه أن جبريل قَالَ لرسول الله صلّى الله عليه وسلّم: «فأخبرني عَنْ الإِحسان فقال: أن تَعبدَ الله كأنكَ تراهُ فإنْ لم تَكُن تَراه فإنه يَراك» أخرجه مسلم.

 

61- Ömer ibnul-Hattâb -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Cibril, Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve selleme şöyle dedi:

“Bana ihsandan haber ver.” Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah’a, sanki O’nu görüyormuş gibi ibadet etmendir. Şayet O’nu görüyor gibi ibadet edemiyorsan, muhakkak ki O seni görmektedir.”[63]

 

وفي حَدِيث أبي هُرَيْرَة رضي الله عنه: «أن تَخشى الله كأنكَ تَراه فإنْ لم تكنْ تَراه فإنهُ يَراكَ» متفق عليه.

 

62- Ebu Hureyre’nin -Allah O'ndan razı olsun- rivayet ettiği hadiste Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem, Cibril’in bu sorusuna şöyle cevap vermiştir:

“O’nu görüyormuşsun gibi Allah’tan korkmandır. Şayet sen O’nu göremesen de muhakkak O seni görür.”[64]

وَعَنْ ابن عمر رضي الله عنهما قال: أخذ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم ببعض جسدي فقال: «اعْبُدْ الله كَأَنَّكَ تَرَاهُ» أخرجه أحمد.

 

63- İbnu Ömer -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem benim elimi tuttu ve: “Sanki Allah’ı görüyormuş gibi O’na ibadet et” buyurdu.[65]

 

14

بَابُ عُصَاةِ أَهْلِ التَّوحِيدِ

 

14- Tevhid Ehli’nin Günahkârları

 

عَنْ عُبَادَةَ بْنِ الصَّامِتِ رضي الله عنه قال: قَالَ لَنَا رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم وَنَحْنُ فِي مَجْلِسٍ: «تُبَايِعُونِي عَلَى أَنْ لا تُشْرِكُوا بِالله شَيْئاً، وَلا تَسْرِقُوا، وَلا تَزْنُوا، وَلا تَقْتُلُوا أَوْلادَكُمْ، وَلا تَأْتُوا بِبُهْتَانٍ تَفْتَرُونَهُ بَيْنَ أَيْدِيكُمْ وَأَرْجُلِكُمْ وَلا تَعْصُوا فِي مَعْرُوفٍ، فَمَنْ وَفَى مِنْكُمْ فَأَجْرُهُ عَلَى اللهِ، وَمَنْ أَصَابَ مِنْ ذَلِكَ شَيْئاً فَعُوقِبَ فِي الدُّنْيَا فَهُوَ كَفَّارَةٌ لَهُ، وَمَنْ أَصَابَ مِنْ ذَلِكَ شَيْئاً فَسَتَرَهُ الله فَأَمْرُهُ إِلَى الله إِنْ شَاءَ عَاقَبَهُ، وَإِنْ شَاءَ عَفَا عَنْهُ، فَبَايَعْنَاهُ عَلَى ذَلِكَ» متفق عليه.

 

64- Ubade ibnu Samit -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Biz oturduğumuz bir esnada Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem bize şöyle buyurdu:

“Allah'a (ibâ­dette) hiçbir şeyi ortak kılmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarınızı öldürmemek, şu anda ve gelecekte yalanla iftira etmemek, hiçbir marûfta (dindeki emir ve yasaklarda) isyan etmemek üzere bana tabi olunuz. İçinizden her kim ahdinde durursa onun mükâfatı Allah'a aittir. Her kim bu dediklerimden birini yapar da bu yüzden dünyada cezalandırılırsa bu ceza onun için kefâret olur. Her kim de bu dediklerimden birini yapar Allah da onu gizlerse onun hesabı Allah’a kalmıştır: Dilerse onu affeder, dilerse azab eder." Biz de bu şart üze­re Peygamber'e beyat ettik.[66]

 

وفي لفظ: «ولا نَعْصي، بالجنَّةِ، إنْ فَعَلْنَا ذلك، فإنْ غَشينا من ذلك شيئاً كان قَضاء ذلك إلى الله».

 

Başka bir lafızla: “Allah’a hiçbir emrinde isyan etmemek ve bunun mukabilinde bize cennetin verileceğine dair beyat ettik. Şayet bu sayılanlardan birinde vuku bulursak, onun hükmü Allah’a aittir.”[67]

وعَنْ أَنَس بْن مالكٍ رضي الله عنه أن رسولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «يَخْرُجُ مِنْ النَّارِ مَنْ قَالَ: لا إِلَهَ إِلا الله وَفِي قَلْبِهِ وَزْنُ شَعِيرَةٍ مِنْ خَيْرٍ، وَيَخْرُجُ مِنْ النَّارِ مَنْ قَالَ: لا إِلَهَ إِلا الله وَفِي قَلْبِهِ وَزْنُ بُرَّةٍ مِنْ خَيْرٍ، وَيَخْرُجُ مِنْ النَّارِ مَنْ قَالَ: لا إِلَهَ إِلا الله وَفِي قَلْبِهِ وَزْنُ ذَرَّةٍ مِنْ خَيْرٍ» متفق عليه، واللفظ للبخاري.

 

65- Enes ibnu Mâlik -Allah O’ndan razı olsun- dedi ki: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 

Lâ ilâhe illallah deyipte kalbinde arpa tanesi ağırlığınca hayrı olan cehennem ateşinden çıkar. Lâ ilâhe illallah deyipte kalbinde buğday tanesi ağırlığınca hayrı olan cehennem ateşinden çıkar. Lâ ilâhe illallah deyipte kalbinde zerre miktarı ağırlığınca hayrı olan cehennem ateşinden çıkar.”[68]

وَعَنْه رضي الله عنه عَنْ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم قال: «لَيُصِيبَنَّ أَقْوَاماً سَفْعٌ مِنْ النَّارِ بِذُنُوبٍ أَصَابُوهَا عُقُوبَةً ثُمَّ يُدْخِلُهُمْ الله الْجَنَّةَ بِفَضْلِ رَحْمَتِهِ يُقَالُ لَهُمْ: الْجَهَنَّمِيُّونَ» أَخْرَجَهُ البُخارِيّ.

 

66- Enes ibnu Mâlik -Allah O’ndan razı olsun- dedi ki:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“(Asilerden) bir takım kavimlere işlemiş oldukları günahlar sebebiyle bir ceza olmak üzere cehennemden bir siyahlık isabet edecektir. Sonra Allah onları rahmetinin fazlı ile cennete sokar. Onlara ‘cehennemlikler’ denilir.”[69]

 

وَعَنْ أبي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِذَا فَرَغَ الله مِنْ الْقَضَاءِ بَيْنَ الْعِبَادِ، وَأَرَادَ أَنْ يُخْرِجَ بِرَحْمَتِهِ مَنْ أَرَادَ مِنْ أَهْلِ النَّارِ أَمَرَ الْمَلائِكَةَ أَنْ يُخْرِجُوا مِنْ النَّارِ مَنْ كَانَ لا يُشْرِكُ بِالله شَيْئاً مِمَّنْ أَرَادَ الله تَعَالَى أَنْ يَرْحَمَهُ مِمَّنْ يَقُولُ: لا إِلَهَ إِلا الله فَيَعْرِفُونَهُمْ فِي النَّارِ يَعْرِفُونَهُمْ بِأَثَرِ السُّجُودِ، تَأْكُلُ النَّارُ مِنْ ابْنِ آدَمَ إِلا أَثَرَ السُّجُودِ، حَرَّمَ الله عَلَى النَّارِ أَنْ تَأْكُلَ أَثَرَ السُّجُودِ، فَيُخْرَجُونَ مِن النَّارِ، وَقَدْ امْتَحَشُوا فَيُصَبُّ عَلَيْهِمْ مَاءُ الْحَيَاةِ فَيَنْبُتُونَ مِنْهُ كَمَا تَنْبُتُ الْحِبَّةُ فِي حَمِيلِ السَّيْلِ» متفق عليه.

 

67-Ebu Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 “Allah Azze ve Celle, kulları arasındaki hükmünü uyguladıktan sonra Cehennemden dilediği kullarını çıkarmak ister. Meleklerine, Allah’a hiçbir şeyi şirk koşmayanları cehennem ateşinden çıkarmalarını emreder. Allah Azze ve Celle’nin merhamet etmek istediği kimseler, Lâ ilâhe illallâh diyen kimselerdir. Melekler onları tanırlar. Onları secde izlerinden tanırlar. Ateş, secde izinden başka Âdemoğlunun bütün vücudunu yakar. Allah Azze ve Celle cehenneme secde izini yemeyi, onu yakmayı haram kılmıştır. Onlar cehennemden çıkarılırlar. Bunlar cehennemden kavrulup kapkara olarak çıkarlar. Üzerlerine hayat suyu dökülür. Onlar, sel suyunun uğradığı tohum gibi biterler.”[70]

 

وعَنْ جَابِرٍ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «يُعَذَّبُ نَاسٌ مِنْ أَهْلِ التَّوْحِيدِ فِي النَّارِ حَتَّى يَكُونُوا فِيهَا حُمَماً، ثُمَّ تُدْرِكُهُمْ الرَّحْمَةُ فَيُخْرَجُونَ، وَيُطْرَحُونَ عَلَى أَبْوَابِ الْجَنَّةِ، قَالَ: فَيَرُشُّ عَلَيْهِمْ أَهْلُ الْجَنَّةِ الْمَاءَ فَيَنْبُتُونَ كَمَا يَنْبُتُ الْغُثَاءُ فِي حِمَالَةِ السَّيْلِ، ثُمَّ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، والترْمِذِيّ وصححه.

 

68- Câbir -Allah O’ndan razı olsun- dedi ki: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Tevhid ehli olup da (günahkâr olanlar) Cehennem’de azâb görecekler ve kömür gibi olacaklardır. Sonra kendilerine rahmet ulaşacak ve Cehennem’den çıkarılacak Cennetin kapıları önüne atılacaktır. Cennetlikler, onların üzerine su serpeceklerdir. Sel birikintisinde çalı çırpının bitmesi gibi onlar da yeniden hayat bulurlar. Sonra da Cennete girerler.”[71]

 

وَعَنْه رضي الله عنه عَنْ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم قال: «إِنَّ قَوْماً يُخْرَجُونَ مِن النَّارِ يَحْتَرِقُونَ فِيهَا إِلا دَارَاتِ وُجُوهِهِمْ حَتَّى يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

69- Cabir ibnu Abdullah -Allah O’ndan razı olsun- dedi ki: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Yüz çevreleri müstesna olmak üzere cehennemde yanan bir kavim oradan çıkarılacak ve cennete gireceklerdir.”[72]

 

وَعَنْ أبي مُوسَى الأَشْعَرِيّ رضي الله عنه عَنْ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم قال: «إذا اجتمعَ أهلُ النّارِ في النّارِ، ومعهم مِن أهل القِبلَةِ مَنْ شاءَ الله قالوا: ما أغنى عَنكم إسلامكم وقد صِرتُم معَنْا في النار؟ قالوا: كانت لنا ذنوب فأُخِذنا بها، فسمعَ الله ما قالوا، قال: فأمرَ بمن كان في النار مِنْ أهلِ القِبلة فأُخرجوا»، فَيقول الكفار: يا ليتنا كنا مُسلمين، فَنُخْرَجُ كَمَا أُخْرِجُوا، قال: وقرأ رَسُولُ الله: {{الر تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ وَقُرْآنٍ مُبِينٍ *رُبَمَا يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْ كَانُوا مُسْلِمِينَ *}} [الحجر: 1 ـ 2] . أَخْرَجَهُ الْحَاكِم وصححه.

 

70- Ebu Musa el-Eş‘ari -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Cehennem ehli cehennemde toplandığı zaman, onlarla birlikte Allah’ın dilediği kadar kıble ehli de olacaktır. Cehennem ehli, kıble ehline derler ki: ‘Sizin İslam’ınız size fayda vermedi. Bu yüzden bizimle beraber cehennem ateşine girdiniz.’

  Kıble ehli onlara der ki: ‘Bizim günahlarımız vardı. Bunlar yüzünden cehenneme girdirildik.’

Allah Azze ve Celle onların sözlerini işitir ve kıble ehlinden olup da cehennemde olanların çıkarılmalarını emreder ve onlar oradan çıkartılırlar.

Bunun üzerine kâfirler derler ki: Keşke Müslümanlardan olsaydık ve onların cehennemden çıktıkları gibi biz de çıksaydık.

Bundan sonra Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şu âyeti okudu: Elif. Lam. Râ. Bunlar, Kitab'ın ve apaçık Kur'ân'ın âyetleridir. O küfredenler, (âhirette gerçekle karşılaşınca pişmanlık duyarlar ve) "keşke müslüman olsaydık" derler.” (Hicr: 1-2)”[73]

 

 

 

 

 

15

بَابُ لا يُشْهَدُ لمُعَيَّنٍ مِنْ أَهْلِ القِبْلَةِ بِجَنَّةٍ ولا نَارٍ إلا مَنْ شَهِدَ لَهُ الشَّارِعُ، وَلَكِنْ يُرجَى للمُحْسِنِ ويُخْشَى عَلَى الْمُسَيءِ

 

15- Kıble Ehlinden Biri İçin Onun Cennet veya Cehennem Ehli Olduğuna Dair Şahitlik Yapılmaz. Ancak Şeriat Koyucu’nun Şahitliği Bunun Dışındadır. Lâkin İyi Kimse İçin Cennet Umulur İken, Kötü Kimse İçin de Cehennem Umulur

 

عَنْ خَارِجَةَ بْن زَيْدِ بْنِ ثَابِتٍ، أَنَّ أُمَّ الْعَلاءِ ـ امْرَأَةً مِنْ الأنْصَار ـ بَايَعَت النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم أَخْبَرَتْهُ أَنَّهُ اقْتُسِمَ الْمُهَاجِرُونَ قُرْعَةً فَطَارَ لَنَا عُثْمَانُ بْنُ مَظْعُونٍ فَأَنْزَلْنَاهُ فِي أَبْيَاتِنَا، فَوَجِعَ وَجَعَهُ الَّذِي تُوُفِّيَ فِيهِ، فَلَمَّا تُوُفِّيَ، وَغُسِّلَ وَكُفِّنَ فِي أَثْوَابِهِ، دَخَلَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم، فَقُلْتُ: رَحْمَةُ الله عَلَيْكَ أَبَا السَّائِبِ فَشَهَادَتِي عَلَيْكَ، لَقَدْ أَكْرَمَكَ اللهُ، فَقَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «وَمَا يُدْرِيكِ أَنَّ الله قَدْ أَكْرَمَهُ؟» فَقُلْتُ: بِأَبِي أَنْتَ يَا رَسُولَ الله فَمَنْ يُكْرِمُهُ اللهُ؟ فَقَالَ: «أَمَّا هُوَ فَقَدْ جَاءَهُ الْيَقِينُ، وَالله إِنِّي لأرْجُو لَهُ الْخَيْرَ، وَالله مَا أَدْرِي وَأَنَا رَسُولُ الله مَا يُفْعَلُ بِي؟» قَالَتْ: فَوَالله لا أُزَكِّي أَحَداً بَعْدَهُ أَبَداً. أَخْرَجَهُ البُخارِيّ، وفي لفظ له: «مَا يُفْعَلُ بِهِ»

 

71- Harice b. Zeyd b. Sâbit şöyle dedi: Ensar’dan bir kadın olan ve Nebi sallallahu aleyhi ve sellemebeyat eden Ummul-Ala şöyle haber verdi.

Mekke’den Medine’ye hicret eden muhacirler kura ile Ensar arasında paylaştırıldı. Bize de Osman ibnu Maz’un payımıza düştü. O’nu evlerimizde ağırladık. Ölümüne sebep olan hastalığa yakalandı ve vefat etti. Vefat edince yıkandı ve kendi elbisesiyle kefenlendi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem geldi ve ben dedim ki: Allah’ın rahmeti senin üzerine olsun ey Ebû Sâib! Benim senin üzerinde ki şehadetim muhakkak Allah sana (seni bağışlaması ve cennete koymasıyla) ikramda bulunmuştur.

Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah’ın ona ikramda bulunduğunu nereden biliyorsun?

Ben dedim ki: Babam sana feda olsun ey Allah’ın Rasûlü! Allah kime ikramda bulunur ki? Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Osman ibnu Mazun’a ölüm gelmiştir. Vallahi ben onun için hayır dilerim. Vallahi ben Allah’ın Rasûlü olduğum halde bana neler yapılır bilmem."

Ummul-Ata dedi ki: Vallahi bundan sonra kimseyi tezkiye etmem.[74]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: خَرَجْنَا مَعَ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم يَوْمَ خَيْبَرَ فَلَمْ نَغْنَمْ ذَهَباً وَلا فِضَّةً إِلا الأمْوَالَ وَالثِّيَابَ وَالْمَتَاعَ، فَأَهْدَى رَجُلٌ مِنْ بَنِي الضُّبَيْبِ يُقَالُ لَهُ: رِفَاعَةُ بْنُ زَيْدٍ لِرَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم غُلاماً يُقَالُ لَهُ: مِدْعَمٌ، فَوَجَّهَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم إِلَى وَادِي الْقُرَى حَتَّى إِذَا كَانَ بِوَادِي الْقُرَى بَيْنَمَا مِدْعَمٌ يَحُطُّ رَحْلاً لِرَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم إِذَا سَهْمٌ عَائِرٌ. فَقَتَلَهُ فَقَالَ النَّاسُ: هَنِيئاً لَهُ الْجَنَّةُ، فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «كَلاّ وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ إِنَّ الشَّمْلَةَ الَّتِي أَخَذَهَا يَوْمَ خَيْبَرَ مِنْ الْمَغَانِمِ لَمْ تُصِبْهَا الْمَقَاسِمُ لَتَشْتَعِلُ عَلَيْهِ نَاراً»، فَلَمَّا سَمِعَ ذَلِكَ النَّاسُ جَاءَ رَجُلٌ بِشِرَاكٍ أَوْ شِرَاكَيْنِ إِلَى النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم فَقَال: «شِرَاكٌ مِنْ نَارٍ أَوْ شِرَاكَانِ مِنْ نَارٍ» متفق عليه.

 

72- Ebû Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Hayber günü Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber dışarı çıktık. O savaşta ganimet olarak altın ve gümüş elde etmedik. Ganimet malları mallar, elbiseler ve eşyalardan oluşuyordu. Dubeyb oğullarından olan ve kendisine Rifâ‘a b. Zeyd denilen birisi Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme Mid‘am adında bir köle hediye etti. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Kura Vadisi’ne doğru yöneldi. Kura Vadisi’nde iken o köle Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'in yolculuk eşyasını deveden indirdiği sırada, kimin attığı bilinmeyen bir ok geldi ve bu köleye isabet etti. Bunun üzerine insanlar: Cennet ona mübarek olsun, dediler. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de: "Hayır, nefsim elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, onun Hayber günü taksimleri yapılmamış olan ganimetlerden aldığı elbise kendi üzerinde tutuşup yanmaktadır" buyurdu.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin bu sözlerini duyan bir adam bir veya iki ayakkabı bağı getirdi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: "Ateşten bir veya iki ayakkabı bağı" buyurdu.[75]

 

16

باب الدعوة إلى التوحيد

 

16- İnsanları Tevhid’e Çağırmak

 

عَنْ أَبِي تَمِيمَةَ عَنْ رَجُلٍ مِنْ قَوْمِهِ أَنَّهُ أَتَى رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم، أَوْ قَالَ: شَهِدْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم وَأَتَاهُ رَجُلٌ فَقَالَ: أَنْتَ رَسُولُ اللهِ؟ فَقَالَ: «نَعَمْ»، قَالَ: فَإِلامَ تَدْعُو؟ قَالَ: «أَدْعُو إِلَى الله وَحْدَهُ مَنْ إِذَا كَانَ بِكَ ضُرٌّ فَدَعَوْتَهُ كَشَفَهُ عَنْكَ، وَمَنْ إِذَا أَصَابَكَ عَامُ سَنَةٍ فَدَعَوْتَهُ أَنْبَتَ لَكَ، وَمَنْ إِذَا كُنْتَ فِي أَرْضٍ قَفْرٍ فَأَضْلَلْتَ فَدَعَوْتَهُ رَدَّ عَلَيْكَ» قَالَ: فَأَسْلَمَ الرَّجُلُ. أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، وأبو داود.

 

73- Ebu Temîme’nin kavminden bir adamdan rivayetine göre o Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına geldi. Veya da şöyle dedi:

Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi gördüm. O’nun yanına bir adam geldi ve şöyle dedi:

-Sen Allah'ın Rasûlü müsün? Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Evet” buyurdu. Adam:

-İnsanları neye davet ediyorsun? diye sordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Ben yalnızca Allah'a davet ediyorum. (O öyle bir Allah 'tır ki) sana bir za­rar gelse de kendisine dua etsen o zararı senden giderir. Sana bir kıt­lık yılı gelse de kendisine dua etsen o yılı senin için verimli hale geti­rir. Eğer bir çölde iken bineğin kaybol­sa da kendisine dua etsen onu sana geri getirir.” Ebu Temîme dedi ki: Bunun üzerine o adam Müslüman oldu.[76]

 

وَعَنْ رَبِيعَةَ بْن عِبَادٍ الدِّيليَّ رضي الله عنه قَالَ: رَأَيْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَطُوفُ عَلَى النَّاسِ بمِنًى فِي مَنَازِلِهِمْ قَبْلَ أَنْ يُهَاجِرَ إِلَى الْمَدِينَةِ، يَقُولُ: «يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّ الله يَأْمُرُكُمْ أَنْ تَعْبُدُوهُ وَلا تُشْرِكُوا بِهِ شَيْئاً» وَوَرَاءَهُ رَجُلٌ يَقُولُ: يَا أَيُّها النَّاسُ، إن هَذَا يَأْمُرُكُمْ أَنْ تَدَعُوا دِينَ آبَائِكُمْ. فَسَأَلْتُ: مَنْ هَذَا الرَّجُلُ؟ قِيلَ: أَبُو لَهَبٍ. أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، والْحَاكِم وصححه.

 

74- Rabî‘a b. ‘İbâd ed-Dîlî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi Medine’ye hicret etmeden önce Mina’da insanların yanlarına gittiğini gördüm. Şöyle buyuruyordu:

“Ey insanlar! Muhakkak ki Allah Azze ve Celle sizlere yalnızca kendisine ibadet edip hiçbir şeyi kendisine şirk koşmamanızı emrediyor.”

O’nun arkasında da bir adam şöyle diyordu: Ey insanlar! Bu adam sizlere babalarınızın dinini terk etmenizi emrediyor.

Ben bu adamın kim olduğunu sordum. Ebu Leheb olduğu söylendi.[77]

 

وعَنِ الحَارِث بْنِ الحَارث العائذي، قَالَ: قُلْتُ لأِبي: مَا هَذِهِ الجَمَاعَة؟ قَالَ: اجْتَمَعُوا عَلَى صَابٍ لَهُمْ، فَإِذَا النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم يَدْعُو إِلَى التَّوْحِيدِ والإِيمَانِ» أَخْرَجَهُ البُخارِيّ في «التاريخ الكبير».

 

75- Hâris b. el-Hâris el-‘Âizî şöyle dedi: Babama: Bu toplulukta nedir? diye sordum. O şöyle dedi:

Dininden çıkıp başka bir dine giren adamın etrafında toplandılar. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ise insanları tevhide ve imana çağırıyordu.[78]

 

وَعَنْ أبي سُفْيَان رضي الله عنه أن رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم كَتَبَ إِلَى هِرَقل كتاباً جاء فيه: بسم الله الرحمن الرحيم «مِنْ مُحَمَّدٍ عَبْدِ الله وَرَسُولِهِ إِلَى هِرَقْلَ عَظِيمِ الرُّومِ سَلامٌ عَلَى مَنْ اتَّبَعَ الْهُدَى؛ أَمَّا بَعْدُ: فَإِنِّي أَدْعُوكَ بِدِعَايَةِ الإِسْلامِ أَسْلِمْ تَسْلَمْ، وَأَسْلِمْ يُؤْتِكَ الله أَجْرَكَ مَرَّتَيْنِ، فَإِنْ تَوَلَّيْتَ فَعَلَيْكَ إِثْمُ الأرِيسِيِّينَ و{{يَاأَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْا إِلَى كَلِمَةٍ سَوَاءٍ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ أَلاَّ نَعْبُدَ إِلاَّ اللَّهَ وَلاَ نُشْرِكَ بِهِ شَيْئًا وَلاَ يَتَّخِذَ بَعْضُنَا بَعْضًا أَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللَّهِ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَقُولُوا اشْهَدُوا بِأَنَّا مُسْلِمُونَ}} [آل عمران: 64] » متفق عليه.

 

76- Ebu Sufyan -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Hirakl’e bir mektup yazdı. Mektûpta şunlar yazılıydı:

 “Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla. Allah'ın kulu ve Rasûlü Muhammed'den Rûm'un büyüğü Hirakl'e. Hidâyete tâbi olanlara selâm olsun. Seni İslâm’a çağıran kelimeye yani Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek başka bir ilâh olmadığına ve Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmene davet ediyorum. İslâm'a gir ki güvende olasın ve Allah ecrini iki kat versin. Şayet İslam dinine girme davetine icabet etmezsen çiftçilerin (veya halkının) günâhı senin boynuna­dır."Ey Kitâb ehli! Allah'tan başkasına ibadet etmeyeceğimiz, hiçbir şeyi O’na ortak koşmayacağımız, Allah dışında birbirimizi rabler edinmeyeceğimiz hususunda bizimle sizin aranızda bir olan kelimeye (tevhid kelimesine) geliniz. Buna rağmen yine de yüz çevirirlerse, işte o zaman ‘bizim Müslüman olduğumuza şâhid olun’ deyiniz." (Âli İmran: 64).[79] 

 

وعَنْ أَنَسٍ بْن مَالِك رضي الله عنه أَنَّ النَبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم كَتَبَ إِلَى كِسْرَى وَإِلَى قَيْصَرَ وَإِلَى النَّجَاشِيِّ وَإِلَى كُلِّ جَبَّارٍ يَدْعُوهُمْ إِلَى الله تَعَالَى. أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

77- Enes b. Mâlik -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Kisrâ'ya, Kayser'e, Necâşî'ye ve her diktatöre mektup yazarak kendilerini Allah Teâlâ'ya davet et­miştir.[80]

 

وَعَنْه رضي الله عنه قَالَ: كَانَ غُلامٌ يَهُودِيٌّ يَخْدُمُ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم فَمَرِضَ فَأَتَاهُ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم يَعُودُهُ، فَقَعَدَ عِنْدَ رَأْسِهِ فَقَالَ لَهُ: «أَسْلِمْ»، فَنَظَرَ إِلَى أَبِيهِ وَهُوَ عِنْدَهُ فَقَالَ لَهُ: أَطِعْ أَبَا الْقَاسِمِ صلّى الله عليه وسلّم فَأَسْلَمَ، فَخَرَجَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم وَهُوَ يَقُولُ: «الْحَمْدُ لله الَّذِي أَنْقَذَهُ مِن النَّارِ» أَخْرَجَهُ البُخارِيّ.

 

78- Enes -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve selleme bir yahûdî çocuğu hizmet ederdi. O çocuk hastalandı. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem onu hastayken ziyarete geldi. Çocuğun başının yanında oturdu ve çocuğa "Müslüman ol"  diye telkinde bulundu. Çocuk yanındaki babasının yüzüne baktı. Babası ona: Ebul-Kasım sallallâhu aleyhi ve selleme itaat et, (yani Müslüman olmayı kabul et) dedi. Bunun üzerine o çocuk Müslüman oldu. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem çocuğun yanından çıkarken: "Bu çocuğu cehennem ateşinden kurtaran Allah'a hamdolsun" diyordu.[81]

 

وَعَنْ سَهْل بْن سَعد رضي الله عنه، أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ لِعَليّ بْنِ أَبِي طَالِب حِينَ بَعَثَهُ: «فَوَالله لأنْ يَهْدِيَ اللهُ بِكَ رَجُلاً وَاحِداً خَيْرٌ لَكَ مِنْ أَنْ يَكُونَ لَكَ حُمْرُ النَّعَمِ» متفق عليه.

 

79- Sehl ibnu Sa'd -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Ali b. Ebu Talib’i Hayber’e gönderirken şöyle buyurdu:

"Vallahi senin elinle bir kişinin hidayet bulması senin için kırmızı develerin olmasından daha hayırlıdır."[82]

 

17

بَابُ وُجُوب البَداءَةِ بالتَّوْحِيدِ في الدَّعْوَةِ والتَّبْلِيغِ

 

17- Davet ve Tebliğde Tevhid ile Başlamanın Farziyyeti

 

عَن ابْنِ عَبَّاسٍ رضي الله عنهما أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم لَمَّا بَعَثَ مُعَاذاً رضي الله عنه عَلَى الْيَمَنِ قَالَ: «إِنَّكَ تَقْدَمُ عَلَى قَوْمٍ أَهْلِ كِتَابٍ فَلْيَكُنْ أَوَّلَ مَا تَدْعُوهُمْ إِلَيْهِ عِبَادَةُ اللهِ، فَإِذَا عَرَفُوا الله فَأَخْبِرْهُمْ أَنَّ اللهَ قَدْ فَرَضَ عَلَيْهِمْ خَمْسَ صَلَوَاتٍ فِي يَوْمِهِمْ وَلَيْلَتِهِمْ، فَإِذَا فَعَلُوا فَأَخْبِرْهُمْ أَنَّ الله فَرَضَ عَلَيْهِمْ زَكَاةً تُؤْخَذُ مِنْ أَمْوَالِهِمْ وَتُرَدُّ عَلَى فُقَرَائِهِمْ، فَإِذَا أَطَاعُوا بِهَا فَخُذْ مِنْهُمْ وَتَوَقَّ كَرَائِمَ أَمْوَالِ النَّاسِ» متفق عليه ، وفي رواية للبخاري: «إِلَى أَنْ يُوَحِّدُوا الله».

 

80- İbnu Abbâs -Allah O’ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Muâz’ı -Allah O’ndan razı olsun- Yemen'e gönderirken O’na şöyle buyurdu:

"Sen Kitâb Ehli olan bir topluluğa gidiyorsun. Onları ilk davet edeceğin şey Allah'a kulluk olsun. Allah’ı bir olarak tanıdıkları zaman, Allah’ın onlara bir gün içinde beş vakit namazı farz kıldığını haber ver. Namazı kıldıkları zaman, Allah’ın onlara mallarından alınıp fakirlerine verilecek olan zekâtı haber ver. Şayet senin sözünü dinlerler ve sana itaat ederlerse, zekât olarak mallarından al. Ancak onların mallarının en güzellerini almaktan sakın.”[83]

Buhari’de gelen rivayette: “Onlar Allah’ı birleyene kadar” ibaresi vardır.[84]

 

وعَنِ الْحَارِثِ الأشْعَرِيِّ رضي الله عنه أَنَّ نَبِيَّ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «إِنَّ الله عزّ وجل أَمَرَ يَحْيَى بْنَ زَكَرِيَّا عليهما السلام بِخَمْسِ كَلِمَاتٍ أَنْ يَعْمَلَ بِهِنَّ، وَأَنْ يَأْمُرَ بَنِي إِسْرَائِيلَ أَنْ يَعْمَلُوا بِهِنَّ وَكَادَ أَنْ يُبْطِئَ، فَقَالَ لَهُ عِيسَى: إِنَّكَ قَدْ أُمِرْتَ بِخَمْسِ كَلِمَاتٍ أَنْ تَعْمَلَ بِهِنَّ، وَتَأْمُرَ بَنِي إِسْرَائِيلَ أَنْ يَعْمَلُوا بِهِنَّ، فَإِمَّا أَنْ تُبَلِّغَهُنَّ، وَإِمَّا أَنْ أُبَلِّغَهُنَّ، فَقَالَ: يَا أَخِي إِنِّي أَخْشَى إِنْ سَبَقْتَنِي أَنْ أُعَذَّبَ أَوْ يُخْسَفَ بِي، قَالَ: فَجَمَعَ يَحْيَى بَنِي إِسْرَائِيلَ فِي بَيْتِ الْمَقْدِسِ حَتَّى امْتَلأ الْمَسْجِدُ فَقُعِدَ عَلَى الشُّرَفِ فَحَمِدَ الله وَأَثْنَى عَلَيْهِ، ثُمَّ قَالَ: إِنَّ الله عزّ وجل أَمَرَنِي بِخَمْسِ كَلِمَاتٍ أَنْ أَعْمَلَ بِهِنَّ وَآمُرَكُمْ أَنْ تَعْمَلُوا بِهِنَّ أَوَّلُهُنَّ أَنْ تَعْبُدُوا الله لا تُشْرِكُوا بِهِ شَيْئاً» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، والترْمِذِيّ، وابن حبان، والْحَاكِم، وابن خزيمة.

 

81- Harîs el Eş‘arî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah, Zekeriyya’nın oğlu Yahya’ya beş şeyi yapmasını ve bunun İsrail oğullarına da yaptırılmasını emretmesini buyurdu. Yahya bu beş konuda biraz yavaş davranır gibi oldu. Bunun üzerine İsa ona şöyle dedi: Allah sana bu beş konuda yapman gerekenleri ve İsrail oğullarına da yaptırmanı emir buyurmuştu. Ya sen emredersin veya ben emredeceğim. Yahya şu cevabı verdi: Bu beş konuda beni geçersen yere batırılmamdan ve azaba uğramaktan korkarım. Sonra Yahya, halkı Beytül-Makdis’te topladı. Öyle ki mescid doldu ve balkonlara oturuldu. Allah’a hamd edip O’nu övdükten sonra Yahya şöyle dedi: Allah beş konuda benim yapmam gerekenleri ve sizin de yapmanız gerekenleri size emretmemi emir buyurdu. Bunlardan ilki kulluğunuzu sadece Allah’a yapıp O’na hiçbir şeyi ortak koşmamanızdır.”[85]

 

وَعَنْ ابْنِ عَبَّاسٍ رضي الله عنهما قال: قَدِمَ وَفْدُ عَبْدِ الْقَيْسِ عَلَى النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم فَقَالُوا: يَا رَسُولَ الله إِنَّا هَذَا الْحَيَّ مِنْ رَبِيعَةَ وَقَدْ حَالَتْ بَيْنَنَا وَبَيْنَكَ كُفَّارُ مُضَرَ فَلَسْنَا نَخْلُصُ إِلَيْكَ إِلا فِي شَهْرٍ حَرَامٍ فَمُرْنَا بِأَشْيَاءَ نَأْخُذُ بِهَا وَنَدْعُو إِلَيْهَا مَنْ وَرَاءَنَا قَالَ: «آمُرُكُمْ بِأَرْبَعٍ وَأَنْهَاكُمْ عَنْ أَرْبَعٍ: الإِيمَانِ بِالله شَهَادَةِ أَنْ لا إِلَهَ إِلا الله ـ وَعَقَدَ وَاحِدَةً ـ، وَإِقَامِ الصَّلاةِ، وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ، وَأَنْ تُؤَدُّوا لله خُمْسَ مَا غَنِمْتُمْ، وَأَنْهَاكُمْ عَنْ الدُّبَّاءِ، وَالنَّقِيرِ، وَالْحَنْتَمِ، وَالْمُزَفَّتِ» متفق عليه.

 

82- İbnu Abbas -Allah O’ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Abdul-Kays heyeti Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme gelip dediler ki:

 -Ey Allah’ın Rasûlü! Bizler, Rabî‘a kabilesinden bir topluluğuz. Seninle bizim aramızda Mudar kâfirlerinden oluşan bir topluluk vardır. Bizler sana haram olan ayın dışında gelemiyoruz. Bize hakla batılı birbirinden ayıran emirler emret ki geri de kalanlara onlara haber verelim. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Sizlere dört şeyi emreder, dört şeyden de yasaklarım. Allah’a imanı, Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek başka bir ilahın olmadığına şehadeti, namaz kılmayı, zekât vermeyi ve ganimetten beşte birini Allah için vermeyi emrederim. Dubbâ, Nakîr, Hantem ve Muzeffeti de yasaklarım.”[86]

 

18

بَابُ وُجُوب الرِّفْقِ فِي الدَّعْوَةِ إِلَى الله تعالى

 

18- Allah Azze ve Celle’ye Davette Yumuşak Olmanın Farziyyeti

 

عَنْ عَائِشَةَ رضي الله عنها عَنْ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «إِنَّ الرِّفْقَ لا يَكُونُ فِي شَيْءٍ إِلا زَانَهُ، وَلا يُنْزَعُ مِنْ شَيْءٍ إِلا شَانَهُ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

83- Âişe -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Şüphesiz ki yumuşak davranmak bir şeyde bulunursa, onu süsler. Bir şeyden de alınırsa, onu lekeler.”[87]

 

وَعَنْها رضي الله عنها قالت: قالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «يا عَائِشَة إِنَّ الله رَفِيقٌ يُحِبُّ الرِّفْقَ، وَيُعْطِي عَلَى الرِّفْقِ مَا لا يُعْطِي عَلَى الْعُنْفِ، وَمَا لا يُعْطِي عَلَى مَا سِوَاهُ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

84- Âişe -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ey Âişe! Şüphesiz ki, Allah Refik’dir, rıfkı sever. Rıfk (yumuşaklık) karşılığında şid­det ve başkası için vermediğini verir.”[88]

 

وعَن جَرير بْن عبد الله رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ يُحرم الرِّفق يُحرم الخَيْر» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

85- Cerîr b. Abdullah -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bir kimse yumuşak davranmaktan mahrum ise, hayırdan mahrum olur.”[89]

 

وعَنْ سَعِيدِ بْنِ أَبِي بُرْدَةَ عَنْ أَبِيهِ عَنْ جَدِّهِ أَنَّ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم بَعَثَهُ وَمُعَاذاً إِلَى الْيَمَنِ فقَالَ: «يَسِّرَا وَلا تُعَسِّرَا وَبَشِّرَا وَلا تُنَفِّرَا وَتَطَاوَعَا وَلا تَخْتَلِفَا» متفق عليه.

 

86- Sa‘îd b. Ebî Burde, babasından, O da dedesinden bildirdi. O şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, Muâz’ı Yemen'e gönderdi ve şöyle buyurdu:

"Kolaylaştırın, zorlaştırmayın; müjdeleyin, nefret ettirmeyin; birbirinizi sevin, ihtilâf etmeyin."[90]

 

وعَنْ جَابِرِ رضي الله عنه قال: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّ الله تعالى لَمْ يَبْعَثْنِي مُعَنِّتاً، وَلا مُتَعَنِّتاً، وَلَكِنْ بَعَثَنِي مُعَلِّماً مُيَسِّراً» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

87- Câbir -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah Azze ve Celle beni zorlaştırıcı ve şaşırtıcı değil, lâkin öğretici ve ko­laylaştırıcı olarak gönderdi.”[91]

 

وعَنْ عَائِشَةَ رضي الله عنها أنها قالت لرَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: يا رَسُول الله، هَلْ أَتَى عَلَيْكَ يَوْمٌ كَانَ أَشَدَّ مِنْ يَوْمِ أُحُدٍ؟ قَالَ: «لَقَدْ لَقِيتُ مِنْ قَوْمِكِ مَا لَقِيتُ، وَكَانَ أَشَدَّ مَا لَقِيتُ مِنْهُمْ يَوْمَ الْعَقَبَةِ، إِذْ عَرَضْتُ نَفْسِي عَلَى ابْنِ عَبْدِ يَالِيلَ ابْنِ عَبْدِ كُلالٍ، فَلَمْ يُجِبْنِي إِلَى مَا أَرَدْتُ، فَانْطَلَقْتُ وَأَنَا مَهْمُومٌ عَلَى وَجْهِي، فَلَمْ أَسْتَفِقْ إِلا وَأَنَا بِقَرْنِ الثَّعَالِبِ، فَرَفَعْتُ رَأْسِي فَإِذَا أَنَا بِسَحَابَةٍ قَدْ أَظَلَّتْنِي فَنَظَرْتُ، فَإِذَا فِيهَا جِبْرِيلُ فَنَادَانِي، فَقَالَ: إِنَّ الله قَدْ سَمِعَ قَوْلَ قَوْمِكَ لَكَ، وَمَا رَدُّوا عَلَيْكَ، وَقَدْ بَعَثَ إِلَيْكَ مَلَكَ الْجِبَالِ لِتَأْمُرَهُ بِمَا شِئْتَ فِيهِمْ، فَنَادَانِي مَلَكُ الْجِبَالِ، وَسَلَّمَ عَلَيَّ، ثُمَّ قَالَ: يَا مُحَمَّدُ، إِنَّ الله قَدْ سَمِعَ قَوْلَ قَوْمِكَ لَكَ، وَأنَا مَلَكُ الْجِبَالِ، وَقَدْ بَعَثَنِي رَبُّك إِلَيْكَ لِتَأْمُرَنِي بأمرك فَمَا شِئْتَ؟ إِنْ شِئْتَ أَنْ أُطْبِقَ عَلَيْهِمْ الأخْشَبَيْنِ؟» فَقَالَ له رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «بَلْ أَرْجُو أَنْ يُخْرِجَ الله مِنْ أَصْلابِهِمْ مَنْ يَعْبُدُ الله وَحْدَهُ لا يُشْرِكُ بِهِ شَيْئاً» متفق عليه.

 

88- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:

 Ben, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’e:

-Sana Uhud savaşında başına gelenlerden daha şiddetli olan bir gün erişti mi? diye sordum. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 "Senin kavmin olan Kureyş’ten gelen birçok zorluklarla karşılaştım. Fakat onlardan Akabe günü karşılaştığım zorluk hepsinden şiddetli idi. Şöyle ki: Ben Kureyş’ten gördüğüm ezâ üzerine Taife gidip hayâtımın korunmasını Abdu Kulâl’in oğlu İbnu Abdu Yâlîl’e teklif ettiğim zaman o benim dileğime cevap vermemişti. Ben de kederli bir hâlde yüzümün doğrusuna Mekke’ye dönmüştüm. Bu hayretim Karnus-Seâlib mevkiine kadar devam etti. Burada başımı kaldırıp semâya baktığımda beni gölgelendirmekte olan bir bulut gördüm. Buluta dikkatle baktığımda içinde Cibril bulunduğunu gördüm.

Cibril bana nida etti de: Allah, kavminin senin hakkında dediklerini ve seni korumayı reddettiklerini muhakkak işitti. Ve Allah sana şu Dağlar Meleği’ni gönderdi. Kavmin hakkında ne dilersen ona emredebilirsin, dedi. Bunun üzerine Dağlar Meleği bana nida edip selâm verdi.

Sonra şöyle dedi: Ey Muhammed! Muhakkak ki Allah kavminin sana söylediklerini işitti. Ben dağlarla görevli meleğim. Rabbin beni sana dilediğini emretmen için gönderdi. Eğer Ebû Kubeys ile Kuaykân denilen şu iki yalçın dağı Mekkeliler üzerine geçirmemi istersen onu da emret.

Buna karşı Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Hayır, ben Allah’ın, bu müşriklerin zürriyetlerinden yalnızca Allah’a ibâdet eden ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayan insanları çıkarmasını arzu ederim."[92]

 

وَعَنْ أبي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قال: بَعَثَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم خَيْلاً قِبَلَ نَجْدٍ فَجَاءَتْ بِرَجُلٍ مِنْ بَنِي حَنِيفَةَ يُقَالُ لَهُ: ثُمَامَةُ بْنُ أُثَالٍ، سَيِّدُ أَهْلِ الْيَمَامَةِ فَرَبَطُوهُ بِسَارِيَةٍ مِنْ سَوَارِي الْمَسْجِدِ، فَخَرَجَ إِلَيْهِ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم فَقَالَ: «مَاذَا عِنْدَكَ يَا ثُمَامَةُ؟» فَقَالَ: عِنْدِي يَا مُحَمَّدُ خَيْرٌ، إِنْ تَقْتُلْ تَقْتُلْ ذَا دَمٍ، وَإِنْ تُنْعِمْ تُنْعِمْ عَلَى شَاكِرٍ، وَإِنْ كُنْتَ تُرِيدُ الْمَالَ فَسَلْ تُعْطَ مِنْهُ مَا شِئْتَ، فَتَرَكَهُ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم حَتَّى كَانَ بَعْدَ الْغَدِ، فَقَالَ: مَا عِنْدَكَ يَا ثُمَامَةُ؟ قَالَ: مَا قُلْتُ لَكَ، إِنْ تُنْعِمْ تُنْعِمْ عَلَى شَاكِرٍ، وَإِنْ تَقْتُلْ تَقْتُلْ ذَا دَمٍ، وَإِنْ كُنْتَ تُرِيدُ الْمَالَ فَسَلْ تُعْطَ مِنْهُ مَا شِئْتَ فَتَرَكَهُ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم حَتَّى كَانَ مِنْ الْغَدِ، فَقَالَ: مَاذَا عِنْدَكَ يَا ثُمَامَةُ؟ فَقَالَ: عِنْدِي مَا قُلْتُ لَكَ، إِنْ تُنْعِمْ تُنْعِمْ عَلَى شَاكِرٍ، وَإِنْ تَقْتُلْ تَقْتُلْ ذَا دَمٍ، وَإِنْ كُنْتَ تُرِيدُ الْمَالَ فَسَلْ تُعْطَ مِنْهُ مَا شِئْتَ، فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «أَطْلِقُوا ثُمَامَةَ»، فَانْطَلَقَ إِلَى نَخْلٍ قَرِيبٍ مِنْ الْمَسْجِدِ فَاغْتَسَلَ ثُمَّ دَخَلَ الْمَسْجِدَ، فَقَالَ: أَشْهَدُ أَنْ لا إِلَهَ إِلا اللهُ، وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّداً عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ، يَا مُحَمَّدُ: وَالله مَا كَانَ عَلَى الأرْضِ وَجْهٌ أَبْغَضَ إِلَيَّ مِنْ وَجْهِكَ، فَقَدْ أَصْبَحَ وَجْهُكَ أَحَبَّ الْوُجُوهِ كُلِّهَا إِلَيَّ، وَالله مَا كَانَ مِنْ دِينٍ أَبْغَضَ إِلَيَّ مِنْ دِينِكَ، فَأَصْبَحَ دِينُكَ أَحَبَّ الدِّينِ كُلِّهِ إِلَيَّ، وَالله مَا كَانَ مِنْ بَلَدٍ أَبْغَضَ إِلَيَّ مِنْ بَلَدِكَ، فَأَصْبَحَ بَلَدُكَ أَحَبَّ الْبِلادِ كُلِّهَا إِلَيَّ، وَإِنَّ خَيْلَكَ أَخَذَتْنِي وَأَنَا أُرِيدُ الْعُمْرَةَ فَمَاذَا تَرَى؟ فَبَشَّرَهُ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم، وَأَمَرَهُ أَنْ يَعْتَمِرَ فَلَمَّا قَدِمَ مَكَّةَ قَالَ لَهُ قَائِلٌ: أَصَبَوْتَ؟ فَقَالَ: لا، وَلَكِنِّي أَسْلَمْتُ مَعَ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم، وَلا وَالله لا يَأْتِيكُمْ مِن الْيَمَامَةِ حَبَّةُ حِنْطَةٍ حَتَّى يَأْذَنَ فِيهَا رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم». متفق عليه.

 

89- Ebû Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi:

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Necd tarafına atlı birlik gönderdi. Onlar Hanifi oğullarından ve adına da Sumame İbnu Usal denilen ve Yemâme ehlinin efendisini esir olarak getirdiler ve onu Mescid’in direklerinden birine bağladılar. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem onun yanına Mescid’e çıktı ve:

-"Ey Sumâme! Sana nasıl muamele edeceğimi düşünüyorsun?" diye sordu. Sumâme şöyle dedi:

-Benim hakkımda hayırla muamele edeceğinden başka bir düşüncem yoktur. Ey Muhammed! Şayet beni öldürürsen, kanlı bir cânîyi öldürmüş olursun. Şayet bana ikram edersen, nimete karşı şükredici birine karşı ikram etmiş olursun. Şayet mal istersen, işte malım, ondan istediğin kadar al. 

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ile aralarında geçen bu konuşmadan sonra Sumâme Mescid’de bağlı olarak bırakıldı. Ertesi gün yine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem onun yanına gelerek:

-"Ey Sumâme! Sana nasıl muamele edeceğimi düşünüyorsun?" diye sordu. Sumâme şöyle dedi:

-Sana dün söylediğim gibi: Şayet bana ikramda bulunursan, şükredici birine ikramda bulunmuş olursun.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem onu o gün de bağlı olarak bıraktı. Üçüncü gün Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Sumâme’ye:

-"Ey Sumâme! Sana nasıl muamele edeceğimi düşünüyorsun?" diye sordu. Sumâme de: Sana daha önce söylediğim şeyler, dedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Sumâme’yi serbest bırakın" buyurdu. Sumâme, Mescid’e yakın bir hurmalığa gitti ve orada gusül abdesti aldı. Sonra Mescid’e girdi ve şöyle dedi: Eşhedü en lailahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Abduhu ve Rasulühu (Ben şahadet ederim ki, Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek bir ilah yoktur. Ve yine şahadet ederim ki Muhammed O’nun kulu ve Rasûlü’dür.) Ey Muhammed! Vallahi şu yeryüzünde bana senin yüzünden daha düşman hiçbir yüz yoktu. Fakat bu sabah senin yüzün, bana yüzlerin en sevimlisi olmuştur. Vallahi dînlerden hiçbir dîn bana senin dîninden ziyâde düşman gelmezdi. Fakat bu sabah senin dînin bana göre dînlerin en sevimlisidir. Vallahi beldelerden hiçbir belde bana senin belden kadar sevimsiz değildi. Fakat bu sabah senin belden bana beldelerin en sevimlisi oldu. Ben umre yapmaya niyet ettiğim sırada süvari birliklerin beni yakalamışlardı. Şimdi senin görüşün nedir?

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, Sumâme'yi dünyâ ve âhiret saâdetiyle müjdeledi ve umre yapmasını emretti. Sumâme umre yapmak için Mekke'ye varınca birisi ona: Dîninden başka bir dîne mi döndün? dedi. O da: Hayır vallahi ben dînden çıkmadım. Fakat ben Allah'ın Rasûlü olan Muhammed'in beraberinde müslümân oldum. Vallahi ben sizin dîn dediğiniz müşrikliğe dönmem ve Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem o hususta izin vermedikçe size Yemâme'den bir buğday tanesi gelmeyecektir, dedi.[93]

 

وَعَنْ عَبْد الله بْن مَسعود رضي الله عنه قَالَ: كَأَنِّي أَنْظُرُ إِلَى النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم يَحْكِي نَبِيّاً مِنْ الأنْبِيَاءِ، ضَرَبَهُ قَوْمُهُ فَأَدْمَوْهُ، وَهُوَ يَمْسَحُ الدَّمَ عَنْ وَجْهِهِ وَيَقُولُ: «اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِقَوْمِي فَإِنَّهُمْ لا يَعْلَمُونَ» متفق عليه.

 

90- Abdullah ibnu Mesud -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi:

 Şimdi ben sanki Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemi görür gibiyim: O, kavmi kendisini dövmüş ve yüzünden kan akan peygamberlerden bir peygamberi anlatıyordu. O peygamber yüzünden kanları siliyor ve:

-"Allahım! Kavmimi bağışla! Çünkü onlar bilmiyorlar! diyordu.”[94]

 

19

باب ما جاء في السلام على المشركين وأهل الكتاب

 

19- Müşrikler ve Kitap Ehline Selam Verme Hakkında Gelen Rivayetler

 

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لا تَبْدَءُوا الْيَهُودَ وَلا النَّصَارَى بِالسَّلامِ، فَإِذَا لَقِيتُمْ أَحَدَهُمْ فِي طَرِيقٍ فَاضْطَرُّوهُ إِلَى أَضْيَقِهِ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

91- Ebû Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Yahudi ve hıristiyanlara önce siz selâm vermeyin. Onlardan birine bir yolda rastlarsanız, onu yolun dar yerine sıkıştırın.”[95]

 

وَعَنْ أَنَسٍ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِذَا سَلَّمَ عَلَيْكُمْ أَهْلُ الْكِتَابِ فَقُولُوا: وَعَلَيْكُمْ» متفق عليه.

 

92- Enes ibnu Mâlik -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Kitap ehli size selam verdiklerinde: “Ve aleykum” (sizin üzerinize) deyin."[96]

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْنِ عُمَرَ رضي الله عنهما أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «إِذَا سَلَّمَ عَلَيْكُمْ الْيَهُودُ فَإِنَّمَا يَقُولُ أَحَدُهُمْ: السَّامُ عَلَيْكَ فَقُلْ: وَعَلَيْكَ» متفق عليه.

 

93- Abdullah ibnu Ömer -Allah Ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Yahudiler size selâm verdikleri zaman, onların biri ancak “es-Sâmu aleyke” (ölüm senin üzerinize olsun) der. Sen de: “ve aleyke” (senin üzerine olsun) de."[97]

 

وَعَنْ أُسَامَةَ رضي الله عنه أَنَّ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم مَرَّ فِي مَجْلِسٍ فِيهِ أَخْلاطٌ مِن الْمُسْلِمِينَ وَالْمُشْرِكِينَ عَبَدَةِ الأوْثَانِ وَالْيَهُودِ، فَسَلَّمَ عَلَيْهِمْ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم» متفق عليه.

 

94- Usâme ibnu Zeyd -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi:

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Müslümânlardan, puta ta­pan müşriklerden ve yahudilerden oluşan bir topluluğa uğradı ve Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem onlara selam verdi.[98]

 

وَعَنْ أبي سُفْيَانَ رضي الله عنه أن في الكتاب الذي بعثه رسول الله صلّى الله عليه وسلّم إِلَى هِرَقْلَ «بِسْمِ الله الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ، سَلامٌ عَلَى مَنْ اتَّبَعَ الْهُدَى» متفق عليه.

 

95- Ebu Sufyan -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Hirakl’e gönderdiği mektupta şunları yazdı:

“Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla. Hidâyete tâbi olanlara selâm olsun.”[99]

 

20

بَابُ مَا جَاءَ فِي هَدِيَّةِ الْمُشْرِكِ وَإِهْدَائِهِ

 

20- Müşrik Birinin Verdiği Hediye ve Ona Hediye Vermek

 

عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ أَبِي بَكْرٍ رضي الله عنهما قَالَ: كُنَّا مَعَ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم ثَلاثِينَ وَمِائَةً، فَقَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «هَلْ مَعَ أَحَدٍ مِنْكُمْ طَعَامٌ؟» فَإِذَا مَعَ رَجُلٍ صَاعٌ مِنْ طَعَامٍ، أَوْ نَحْوُهُ فَعُجِنَ، ثُمَّ جَاءَ رَجُلٌ مُشْرِكٌ بِغَنَمٍ يَسُوقُهَا، فَقَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «أبَيْعٌ أَمْ عَطِيَّةٌ ـ أَوْ قَالَ: أَمْ هِبَةٌ ـ؟» قَالَ: لا بَلْ بَيْعٌ، فَاشْتَرَى مِنْهُ شَاةً. متفق عليه.

 

96- Ebu Bekir’in oğlu Abdurrahmân -Allah O’ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi:

 Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ile yaptığımız bir yolculukta bizler yüz otuz kişi idik. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Sizlerden kimin yanında yiyecek bir şeyi var?" diye sordu. Orada bulunanlardan birinin yanında bir sa’ yiyecek bulundu. Bundan hamur yapıldı. Sonra müşrik bir kişi, koyun sürüsü ile onları sürerek geldi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem o müşrike:

-"Koyunları satıyor musun? Yoksa atiye mi yoksa hediye olarak mı getirdin?" diye sordu. O çoban:

-Hayır, bu koyunlar satılıktır, dedi. Akabinde Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem o müşrikten bir koyun satın aldı.[100]

 

وعَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ رضي الله عنه «أَنَّ يَهُودِيَّةً أَتَتْ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم بِشَاةٍ مَسْمُومَةٍ فَأَكَلَ مِنْهَا، فَجِيءَ بِهَا فَقِيلَ: أَلا نَقْتُلُهَا؟ قَالَ: «لا»، فَمَا زِلْتُ أَعْرِفُهَا فِي لَهَوَاتِ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم. أخرجه البخاري.

 

97- Enes ibnu Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:

Yahûdi bir kadın, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme eti zehirlenmiş ve kızartılmış bir koyun getirdi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, bu zehirli koyunun etinden yedi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin yanında bulunan sahabeleri:

-Bu kadını öldürelim mi? dediler. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-“Hayır, öldürmeyin” buyurdu.

  Enes ibnu Mâlik şöyle dedi: Ben o zehrin tesirini, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin damağında halen görürüm.[101]

 

وعَنْ عَلِيٍّ رضي الله عنه أَنَّ أُكَيْدِرَ دُومَةَ أَهْدَى إِلَى النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم ثَوْبَ حَرِيرٍ، فَأَعْطَاهُ عَلِيّاً، فَقَالَ: «شَقِّقْهُ خُمُراً بَيْنَ الْفَوَاطِمِ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

98- Ali -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi:

Ukeydir Dûme, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme ipek bir elbise hediye etti. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bunu Ali’ye verdi ve şöyle buyurdu:

«Bunu başörtüsü olarak kullanmaları için Fâtımalar[102] arasında paylaştır.»[103]

 

وَعَنْ بلال رضي الله عنه، في قصة دَيْنِه أن رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «أَلَمْ تَرَ الرَّكَائِبَ الْمُنَاخَاتِ الأرْبَعَ؟» فَقُلْتُ: بَلَى، فَقَالَ: «إِنَّ لَكَ رِقَابَهُنَّ، وَمَا عَلَيْهِنَّ فَإِنَّ عَلَيْهِنَّ كِسْوَةً وَطَعَاماً أَهْدَاهُنَّ إِلَيَّ عَظِيمُ فَدَكَ فَاقْبِضْهُنَّ وَاقْضِ دَيْنَكَ» أَخْرَجَهُ أبو دَاوُد والبيهقي.

 

99- Bilal -Allah O'ndan razı olsun- borcu ile alakalı kıssa da şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bana:

-“Çöktürülmüş dört deveyi görmedin mi?” buyurdu. Ben de:

-“Evet” cevabını verdim. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Onlar da, üzerlerindekilerde senindir. Üzerlerinde giyecek ve yiyecek var. Onları bana Fedek başkanı hediye etti. Şimdi onları al ve borcunu öde!”[104]

 

وعَنْ ابْنِ عُمَرَ رضي الله عنهما أَنَّ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ رَأَى حُلَّةً سِيَرَاءَ عِنْدَ بَابِ الْمَسْجِدِ فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللهِ، لَوْ اشْتَرَيْتَ هَذِهِ فَلَبِسْتَهَا لِلنَّاسِ يَوْمَ الْجُمُعَةِ وَلِلْوَفْدِ إِذَا قَدِمُوا عَلَيْكَ، فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّمَا يَلْبَسُ هَذِهِ مَنْ لا خَلاقَ لَهُ فِي الآخِرَةِ»، ثُمَّ جَاءَتْ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم مِنْهَا حُلَلٌ فَأَعْطَى عُمَرَ مِنْهَا حُلَّةً، فَقَالَ عُمَرُ: يَا رَسُولَ الله كَسَوْتَنِيهَا، وَقَدْ قُلْتَ فِي حُلَّةِ عُطَارِدٍ مَا قُلْتَ؟ فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِنِّي لَمْ أَكْسُكَهَا لِتَلْبَسَهَا» فَكَسَاهَا عُمَرُ أَخاً لَهُ مُشْرِكاً بِمَكَّةَ. متفق عليه.

 

100- Abdullah ibnu Ömer -Allah O’ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi:

 Ömer ibnul-Hattab, Mescidin kapısının yanında ipekten bir elbise gördü ve dedi ki:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Bu elbiseyi satın alsan da Cuma günleri ve sana elçiler geldiğinde giyinsen.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“İpek elbiseyi ancak âhiretten nasibi olmayan kimse giyer.”

Sonra Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme birçok ipekli elbise geldi ve ondan Ömer ibnul-Hattab’a -Allah O’ndan razı olsun- bir elbise verdi. Bunun üzerine Ömer -Allah ondan razı olsun- dedi ki:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Bu elbiseyi bana verdin, ancak Utârid’in elbisesi hakkında söyleyeceğini söylemiştin.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ben, o elbiseyi onu giyesin diye vermedim.”

Ömer ibnul-Hattab o elbiseyi Mekke’deki müşrik kardeşine verdi.[105]

 

وعَنْ عِيَاضِ بْنِ حِمَارٍ رضي الله عنه قَالَ: أَهْدَيْتُ لِلنَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم نَاقَةً، فَقَالَ: «أَسْلَمْتَ؟» فَقُلْتُ: لا، فَقَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «إِنِّي نُهِيتُ عَنْ زَبْدِ الْمُشْرِكِينَ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ وأبو دَاوُد والتِّرْمِذيُّ. وسُئل الحسن البصري: ما زبد المشركين؟ قال: رفدهم هديتهم.

 

101- ‘İyad ibnu Himâr -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi:

 Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme bir adam tarafından bir şey veya bir deve hediye edilmişti de Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem o adama:

-“Müslüman oldun mu?” diye sordu.

O da:

-Hayır, deyince Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Müşriklerin hediyelerini kabul etmem bana yasaklandı” buyurdu.[106]

Hasanul-Basri’ye hadiste geçen “Zebdul-müşrikin” nedir, diye soruldu. O: Onların hediyesidir, diye cevap verdi.

 

وَعَنْ حَكِيم بْن حِزَامٍ رضي الله عنه قَالَ: كَانَ مُحَمَّدٌ صلّى الله عليه وسلّم أَحَبَّ رَجُلٍ فِي النَّاسِ إِلَيَّ فِي الْجَاهِلِيَّةِ، فَلَمَّا تَنَبَّأَ، وَخَرَجَ إِلَى الْمَدِينَةِ، شَهِدَ حَكِيمُ بْنُ حِزَامٍ الْمَوْسِمَ وَهُوَ كَافِرٌ، فَوَجَدَ حُلَّةً لِذِي يَزَنَ تُبَاعُ فَاشْتَرَاهَا بِخَمْسِينَ دِينَاراً لِيُهْدِيَهَا لِرَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم، فَقَدِمَ بِهَا عَلَيْهِ الْمَدِينَةَ فَأَرَادَهُ عَلَى قَبْضِهَا هَدِيَّةً، فَأَبَى، قَالَ عُبَيْدُ اللهِ: حَسِبْتُ أَنَّهُ قَالَ: «إِنَّا لا نَقْبَلُ شَيْئاً مِنْ الْمُشْرِكِينَ، وَلَكِنْ إِنْ شِئْتَ أَخَذْنَاهَا بِالثَّمَنِ» فَأَعْطَيْتُهُ حِينَ أَبَى عَلَيَّ الْهَدِيَّةَ. أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

102- Hakîm ibnu Hizâm -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi:

Muhammed sallallâhu 'aleyhi ve sellem cahiliyet döneminde iken bana en sevgili gelen, benim en çok sevdiğim insandı. Kendisine peygamberlik verilip de Medine’den çıkınca Hakîm ibnu Hizâm kâfir olduğu halde bir panayır da Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi gördü. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme hediye etmek üzere elli dinara bir elbise satın aldı. Bunu hediye etmek üzere Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına Medine’ye geldi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ise bu hediyesini kabul etmedi. Ubeydullah şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu sanıyorum:

“Biz müşriklerden bir şey kabul etmeyiz. Lâkin dilersen onun değerini verip alabiliriz.” Bunun üzerine aldığım elbiseyi O’ndan parasını alarak O’na verdim.[107]

وعَنْ أَسْمَاءَ بِنْتِ أَبِي بَكْرٍ رضي الله عنهما قَالَتْ: قَدِمَتْ أُمِّي وَهِيَ مُشْرِكَةٌ فِي عَهْدِ قُرَيْشٍ إِذْ عَاهَدُوا رَسُولَ الله فَاسْتَفْتَيْتُ رَسُولَ الله فَقُلْتُ: أُمِّي قَدِمَتْ وَهِيَ رَاغِبَةٌ أَفَأَصِلُ أمي؟ قَالَ: «نَعَمْ صِلِي أُمَّكِ» متفق عليه.

 

103- Ebû Bekir’in kızı Esma -Allah O’ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi:

Annem benim yanıma geldi. Kendisi Kureyş devrinde Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin onlarla anlaşma yaptığı zaman henüz müşrik idi. Ben Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme:

-Annem, benim iyiliğimi isteyerek ve geri çevrilmekten de korkarak benim yanıma geldi. Annemi kabul edip ona iyilik ve ikramda bulunayım mı? diye sordum. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Evet, annene iyilik et ve ikramda bulun" buyurdu.[108]

 

21

بَابُ النَّهْي عَنْ الاسْتِغْفَارِ للْمُشْرِكِينَ

 

21- Müşrikler İçin Allah’tan Bağışlama Dilemede Bulunmanın Yasaklanması

 

عَنْ سَعِيدِ بْنِ الْمُسَيَّبِ عَنْ أَبِيه قَالَ: لَمَّا حَضَرَتْ أَبَا طَالِبٍ الْوَفَاةُ جَاءَهُ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم فَوَجَدَ عِنْدَهُ أَبَا جَهْلٍ وَعَبْدَ الله بْنَ أَبِي أُمَيَّةَ ابْنِ الْمُغِيرَةِ، فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم:«يَا عَمِّ قُلْ: لا إِلَهَ إِلا الله كَلِمَةً أَشْهَدُ لَكَ بِهَا عِنْدَ اللهِ»، فَقَالَ أَبُو جَهْلٍ وَعَبْدُ الله بْنُ أَبِي أُمَيَّة: يَا أَبَا طَالِبٍ، أَتَرْغَبُ عَنْ مِلَّةِ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ؟ فَلَمْ يَزَلْ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم يَعْرِضُهَا عَلَيْهِ، وَيُعِيدُ لَهُ تِلْكَ الْمَقَالَةَ حَتَّى قَالَ أَبُو طَالِبٍ آخِرَ مَا كَلَّمَهُمْ هُوَ عَلَى مِلَّةِ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ، وَأَبَى أَنْ يَقُولَ: لا إِلَهَ إِلا اللهُ، فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «أَمَا وَالله لأسْتَغْفِرَنَّ لَكَ مَا لَمْ أُنْهَ عَنْكَ» فَأَنْزَلَ الله عزّ وجل: {{مَا كَانَ لِلنَّبِيِّ وَالَّذِينَ آمَنُوا أَنْ يَسْتَغْفِرُوا لِلْمُشْرِكِينَ وَلَوْ كَانُوا أُولِي قُرْبَى مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمْ أَنَّهُمْ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ *}} [التوبة: 113] ، وَأَنْزَلَ الله تَعَالَى فِي أَبِي طَالِبٍ فَقَالَ لِرَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم: {{إِنَّكَ لاَ تَهْدِي مَنْ أَحْبَبْتَ وَلَكِنَّ اللَّهَ يَهْدِي مَنْ يَشَاءُ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ *}} [القصص: 56] . متفقٌ عليه.

104- Said ibnu Museyyeb, babasından haber verdi. O şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellemin amcası Ebû Tâlib’in ölümü yaklaştığında, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem onun yanına geldi. Amcasının yanında Ebû Cehil ile Abdullah ibnu Ebî Umeyye ibnul-Muğîra vardı.

 Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Ebû Tâlib'e dedi ki:

-“Ey Amca! Lâ ilâhe illâllah, de. Bu kelimeyle Allah katında sana şahidlik edeyim.”              

Ebû Cehil ve Abdullah ibnu Ebî Umeyye:

-Ey Ebû Tâlib! Abdulmuttalib’in dininden yüz mü çeviriyorsun? dediler.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem onun La ilâhe illallah demesini telkin etmeye devam etti. Bu arada o ikisi de aynı sözlerini tekrar edip durdular.

 Ebû Tâlib son söz olarak: Ben Abdulmuttalib’in dini üzereyim, dedi ve Lâ ilahe illâllah demekten kaçındı.

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Vallahi bundan yasaklanmadığım müddetçe Allah’tan seni bağışlamasını dileyeceğim.”

Buna binaen Allah Azze ve Celle şu âyeti indirdi:

Kendilerinin cehennem ehlinden oldukları iyice belli olduktan sonra, yakın akraba da olsalar, müşrikler için (Allah'tan) af ve mağfiret dilemek ne Peygamber için, ne de mü'minler için yapılacak iş değildir. (Tevbe: 113) Ebu Talib hakkında şu âyeti indirdi: (Ey Muhammed!) Sen, sevdiğin kimseye hidayet edemezsin; fakat Allah dilediğine hidayet eder. O, hidayete lâyık olanları daha iyi bilir.” (Kasas:56)[109]

 

وعَنْ عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ رضي الله عنه أَنَّهُ قَالَ: لَمَّا مَاتَ عَبْدُ الله بْنُ أُبَيٍّ بْنُ سَلُولَ دُعِيَ لَهُ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم لِيُصَلِّيَ عَلَيْهِ فَلَمَّا قَامَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم وَثَبْتُ إِلَيْهِ فَقُلْتُ: يَا رَسُولَ الله أَتُصَلِّي عَلَى ابْنِ أُبَيٍّ، وَقَدْ قَالَ يَوْمَ كَذَا وَكَذَا كَذَا وَكَذَا؟ أُعَدِّدُ عَلَيْهِ قَوْلَهُ، فَتَبَسَّمَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم، وَقَالَ: «أَخِّرْ عَنِّي يَا عُمَرُ» فَلَمَّا أَكْثَرْتُ عَلَيْهِ قَالَ: «إِنِّي خُيِّرْتُ فَاخْتَرْتُ لَوْ أَعْلَمُ أَنِّي إِنْ زِدْتُ عَلَى السَّبْعِينَ يُغْفَرُ لَهُ لَزِدْتُ عَلَيْهَا» قَالَ: فَصَلَّى عَلَيْهِ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم ثُمَّ انْصَرَفَ فَلَمْ يَمْكُثْ إِلا يَسِيراً حَتَّى نَزَلَتْ الآيَتَانِ مِنْ بَرَاءَة: {{وَلاَ تُصَلِّ عَلَى أَحَدٍ مِنْهُمْ مَاتَ أَبَدًا}} إِلَى {{وَهُمْ فَاسِقُونَ}} [التوبة: 84] قَالَ: فَعَجِبْتُ بَعْدُ مِنْ جُرْأَتِي عَلَى رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم يَوْمَئِذٍ، وَالله وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ. متفق عليه.

 

105- Ömer ibnul-Hattâb -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi:

Abdullah ibnu Ubeyy ibnu Selûl öldüğünde, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem onun cenaze namazını kıldırması için çağırıldı. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem onun cenaze namazı için durduğunda ben:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Abdullah ibnu Ubeyy’in cenaze namazını mı kıldıracaksın? Hâlbuki o, şu ve şu günde şöyle şöyle demişti, diyerek, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem hakkında söylediği sözleri O’na sıralıyordum.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem tebessüm etti ve: 

-“Geriye çekil ey Ömer!” (Onun cenaze namazını kılabilmem için beni rahat bırak) buyurdu.

Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve selleme karşı sözlerimi çoğaltınca şöyle buyurdu:

-“Bana onun için tevbe istiğfar etmek hakkı tanındı ve ben de seçtim. Şayet ben onun için yetmişten fazla tevbe istiğfar etsem ve onun bağışlanacağını bilsem muhakkak bunu çoğaltırdım.”

Ömer dedi ki:

Akabinde Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, Abdullah ibnu Ubeyy’in cenaze namazını kıldı. Sonra oradan ayrıldı.  Aradan çok az bir zaman geçmişti ki Tevbe suresinden iki ayet nüzul oldu:

(Ey Peygamber!) Münafıklardan ölen bir kimsenin namazını sakın kılma ve kabri başında da durma. Zira onlar Allah’ı ve Rasûlünü inkâr etmişler ve fâsık olarak ölmüşlerdir. (Tevbe: 84)

 Ömer -Allah O’ndan razı olsun- dedi ki:

-Ben, sonra Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve selleme karşı olan o günkü cüretimden dolayı hayret ettim. Allah ve Rasûlü en iyi bilendir.[110]

 

وعَنْ عَلِيٍّ رضي الله عنه قَالَ: سَمِعْتُ رَجُلاً يَسْتَغْفِرُ لأبَوَيْهِ وَهُمَا مُشْرِكَانِ، فَقُلْتُ: أَيَسْتَغْفِرُ الرَّجُلُ لأبَوَيْهِ وَهُمَا مُشْرِكَانِ؟، فَقَالَ: أَوَلَمْ يَسْتَغْفِرْ إِبْرَاهِيمُ لأبِيهِ، فَذَكَرْتُ ذَلِكَ لِلنَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم، فَنَزَلَتْ: {{مَا كَانَ لِلنَّبِيِّ وَالَّذِينَ آمَنُوا أَنْ يَسْتَغْفِرُوا لِلْمُشْرِكِينَ}} إِلَى قَوْلِهِ: {{تَبَرَّأَ مِنْهُ}} [التوبة: 113، 114] . أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ والترْمِذِيّ والنسائي.

 

106- Ali -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Bir adamın müşrik olan anne ve babası için istiğfar ettiğini işittim ve ona:

-Annen ve baban müşrik oldukları halde istiğfar mı ediyorsun? dedim. O da:

-İbrahim 'aleyhis-selâm babası için Allah’tan bağışlama dilememiş miydi? dedi.

Durumu Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme bildirdim. Bunun üzerine şu âyetler indi:

Kendilerinin cehennem ehlinden oldukları iyice belli olduktan sonra, yakın akraba da olsalar, müşrikler için (Allah'tan) af ve mağfiret dilemek ne Peygamber için, ne de mü'minler için yapılacak iş değildir. İbrahim'in, babası için af ve mağfiret dilemesi, sadece, ona, bunu vadetmesindendir. Nitekim onun, Allah'ın bir düşmanı olduğu anlaşılınca ondan uzaklaşmıştı.(Tevbe: 113-114). [111]

 

22

بَابُ الدُّعَاءِ للْمُشْرِكِ بِالهِدَايَةِ

 

22- Hidayeti için Bir Müşrike Dua Etmek

 

عَنْ أبي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: كُنْتُ أَدْعُو أُمِّي إِلَى الإِسْلامِ وَهِيَ مُشْرِكَةٌ، فَدَعَوْتُهَا يَوْماً فَأَسْمَعَتْنِي فِي رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم مَا أَكْرَهُ، فَأَتَيْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم وَأَنَا أَبْكِي، قُلْتُ: يَا رَسُولَ اللهِ، إِنِّي كُنْتُ أَدْعُو أُمِّي إِلَى الإِسْلامِ فَتَأْبَى عَلَيَّ، فَدَعَوْتُهَا الْيَوْمَ فَأَسْمَعَتْنِي فِيكَ مَا أَكْرَهُ، فَادْعُ الله أَنْ يَهْدِيَ أُمَّ أَبِي هُرَيْرَةَ، فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «اللَّهُمَّ اهْدِ أُمَّ أَبِي هُرَيْرَةَ» فَخَرَجْتُ مُسْتَبْشِراً بِدَعْوَةِ نَبِيِّ الله صلّى الله عليه وسلّم، فَلَمَّا جِئْتُ فَصِرْتُ إِلَى الْبَابِ، فَإِذَا هُوَ مُجَافٌ فَسَمِعَتْ أُمِّي خَشْفَ قَدَمَيَّ فَقَالَتْ: مَكَانَكَ يَا أَبَا هُرَيْرَةَ، وَسَمِعْتُ خَضْخَضَةَ الْمَاءِ، قَالَ: فَاغْتَسَلَتْ، وَلَبِسَتْ دِرْعَهَا، وَعَجِلَتْ عَنْ خِمَارِهَا، فَفَتَحَتْ الْبَابَ ثُمَّ قَالَتْ: يَا أَبَا هُرَيْرَةَ: أَشْهَدُ أَنْ لا إِلَهَ إِلا اللهُ، وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّداً عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ، قَالَ: فَرَجَعْتُ إِلَى رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم فَأَتَيْتُهُ، وَأَنَا أَبْكِي مِن الْفَرَحِ قَالَ: قُلْتُ: يَا رَسُولَ اللهِ، أَبْشِرْ قَدْ اسْتَجَابَ الله دَعْوَتَكَ، وَهَدَى أُمَّ أَبِي هُرَيْرَةَ، فَحَمِدَ اللهَ، وَأَثْنَى عَلَيْهِ، وَقَالَ: «خَيْراً»، قَالَ: قُلْتُ: يَا رَسُولَ الله ادْعُ الله أَنْ يُحَبِّبَنِي أَنَا وَأُمِّي إِلَى عِبَادِهِ الْمُؤْمِنِينَ، وَيُحَبِّبَهُمْ إِلَيْنَا، قَالَ: فَقَالَ: رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «اللَّهُمَّ حَبِّبْ عُبَيْدَكَ هـَذَا ـ يَعْنِي: أَبَا هُرَيْرَةَ ـ وَأُمَّهُ إِلَى عِبَادِكَ الْمُؤْمِنِينَ، وَحَبِّبْ إِلَيْهِمْ الْمُؤْمِنِينَ»، فَمَا خُلِقَ مُؤْمِنٌ يَسْمَعُ بِي وَلا يَرَانِي إِلا أَحَبَّنِي. أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

107- Ebû Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi:

Müşrik olan annemi İslâm'a davet ediyordum. Bir gön onu davet ettim de bana Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem hakkında hoşlanmadığım sözler söyledi. Bunun üzerine ağlaya­rak Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme geldim ve dedim ki:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Ben annemi İslâm'a davet ediyordum da kabulden çekiniyordu. Bugün kendisini yine davet ettim; bana senin hakkında hoş­lanmadığım sözler söyledi. Şimdi Ebû Hüreyre'nin annesine hidâyet ver­mesi için Allah'a duâ et!

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

“Allah'ım! Ebû Hureyre'nin annesine hidâyet ver” diye duâ etti. Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin duasına sevinerek çıktım. Eve gelerek kapıya dayandığımda onun kapalı olduğunu gördüm. Derken an­nem ayak seslerimi işitti ve:

  -Yerinde dur ey Ebû Hureyre! dedi. Bir de suyun şırıltısını işit­tim. Annem yıkandı, gömleğini giydi. Acele başörtüsünü sardı. Arkasından kapıyı açtı. Sonra şunu söyledi:

  -Ey Ebû Hureyre! Ben şehadet ederim ki Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilah yoktur. Yine şehadet ederim ki Muhammed O’nun kulu ve Rasûlüdür.

Ben hemen Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme döndüm. Sevincimden O’nun yanına ağlayarak geldim ve:

  -Ey Allah'ın Rasûlü! Müjde! Allah senin duanı kabul etti ve Ebû Hureyre'nin annesine hidayet verdi, dedim. Bunun üzerine Allah'a hamdü sena etti ve O’nu övdü ve:

-“Hayırlı olsun” dedi. Ben dedim ki:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Annemle beni mü'min kullarına, onları da bize sevdirmesi için Allah'a duâ et!

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Allah'ım! Şu kulcağızını -yâni Ebû Hureyre'yi- ve annesini mü'min kullarına, mü'minleri de bunlara sevdir!”

 Artık yaratıl­mış hiç bir mü'min yoktu ki, beni işitsin veya görsün de benî sevmemiş olsun.[112]

 

وَعَنْه رضي الله عنه قَالَ: قَدِمَ الطُّفَيْلُ وَأَصْحَابُهُ فَقَالُوا: يَا رَسُولَ الله إِنَّ دَوْساً قَدْ كَفَرَتْ، وَأَبَتْ فَادْعُ الله عَلَيْهَا، فَقِيلَ: هَلَكَتْ دَوْسٌ، فَقَالَ: «اللَّهُمَّ اهْدِ دَوْساً وَائْتِ بِهِمْ» متفق عليه.

 

108- Ebû Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi:

Tufeyl ibnu Amr ed-Devsî, arkadaşlarıyla beraber Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin yanına geldi ve dedi ki:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Devs kabîlesi İslam çağrımıza karşılık vermediler ve Müslüman olmaktan kaçındılar. Onların aleyhine Allah’a dua et.

Orada bulunanlar:

-Devs kabilesi helak olsun, diye beddua ettiler. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ise:

"Allahım! Devs kabilesine hidayet ver ve onlar Müslümanlar olarak bizim yanımıza getir" diyerek hayır duada bulundu.[113]

 

23

باب ما جاء في الدعاء على المشركين

 

23- Müşriklere Beddua Etmek

 

عَنْ أَنَسٍ رضي الله عنه أَنَّ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم أَتَاهُ رِعْلٌ وَذَكْوَانُ وَعُصَيَّةُ وَبَنُو لَحْيَانَ فَزَعَمُوا أَنَّهُمْ قَدْ أَسْلَمُوا، وَاسْتَمَدُّوهُ عَلَى قَوْمِهِمْ فَأَمَدَّهُمْ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم بِسَبْعِينَ مِن الأنْصَارِ، قَالَ أَنَسٌ: كُنَّا نُسَمِّيهِمْ الْقُرَّاءَ يَحْطِبُونَ بِالنَّهَارِ، وَيُصَلُّونَ بِاللَّيْلِ، فَانْطَلَقُوا بِهِمْ حَتَّى بَلَغُوا بِئْرَ مَعُونَةَ غَدَرُوا بِهِمْ، وَقَتَلُوهُمْ فَقَنَتَ شَهْراً يَدْعُو عَلَى رِعْلٍ وَذَكْوَانَ وَبَنِي لَحْيَانَ. متفق عليه.

 

109- Enes ibnu Mâlik -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi:

 Ri'l, Zekvân, Usayye ve Lihyân oğulları kabileleri Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme geldiler ve Müslüman olduklarını iddia ettiler. Düşmanlarına karşı Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemden yardım istediler. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de onlara Ensâr'dan kendi zamanlarında "Kurrâ" ismini vermekte olduğumuz yetmiş kişi ile yardım etti. Onlar Suffa ehlinden idiler ve gündüzleri odun toplarlar, geceleyin de namaz kılarlardı. Bunlar, Mekke ile Usfân arasında bulunan Maûne Kuyusuna vardıklarında, o kabileler ihanet ederek onları öldürdüler. Onların hunharca öldürülmeleri haberi Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme ulaşınca, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Ri'l, Zekvân ve Lihyân oğulları kabilelerine bir ay boyunca namazında kunut yaparak beddua etti.[114]

 

وَعَنْ عَبْدِ الله بْن أَبِي أَوْفَى رضي الله عنه قَالَ: دَعَا رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم يَوْمَ الأحْزَابِ عَلَى الْمُشْرِكِينَ، فَقَالَ: «اللَّهُمَّ مُنْزِلَ الْكِتَابِ، سَرِيعَ الْحِسَابِ، اللَّهُمَّ اهْزِم الأحْزَابَ، اللَّهُمَّ اهْزِمْهُمْ وَزَلْزِلْهُمْ» متفق عليه.

 

110- Abdullah ibnu Ebî Evfâ -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Hendek savaşında müşriklere şöyle bedduâ ediyordu:

“Kurân'ı indiren, hesabı çabuk gören Allahım! Allahım! Düşmanları bozguna uğrat! Allahım! Onları hezimete uğrat ve ayakları altından onları salla!”[115]

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْن مَسْعُود رضي الله عنه قَالَ: كَانَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم يُصَلِّي فِي ظِلِّ الْكَعْبَةِ، فَقَامَ أَبُو جَهْلٍ وَنَاسٌ مِنْ قُرَيْشٍ، وَنُحِرَتْ جَزُورٌ بِنَاحِيَةِ مَكَّةَ فَأَرْسَلُوا فَجَاءُوا مِنْ سَلاهَا. وَطَرَحُوهُ عَلَيْهِ، فَجَاءَتْ فَاطِمَةُ فَأَلْقَتْهُ عَنْهُ، فَقَالَ: «اللَّهُمَّ عَلَيْكَ بِقُرَيْشٍ، اللَّهُمَّ عَلَيْكَ بِقُرَيْشٍ، اللَّهُمَّ عَلَيْكَ بِقُرَيْشٍ» لأبِي جَهْلِ بْنِ هِشَامٍ وَعُتْبَةَ بْنِ رَبِيعَةَ وَشَيْبَةَ بْنِ رَبِيعَةَ وَالْوَلِيدِ بْنِ عُتْبَةَ وَأُبَيِّ بْنِ خَلَفٍ وَعُقْبَةَ بْنِ أَبِي مُعَيْطٍ، قَالَ عَبْدُ الله: فَلَقَدْ رَأَيْتُهُمْ فِي قَلِيبِ بَدْرٍ قَتْلَى. متفق عليه.

 

111- Abdullah ibnu Mesud -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi:

Nebi sallallahu aleyhi ve sellem Kâbe’nin gölgesinde namaz kılıyordu. Bu sırada Ebu Cehil ve bazı arkadaşları orada oturmakta idiler. Mekke’nin kenarında yeni kesilmiş bir devenin rahmini getirdiler ve Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin secdede iken üzerine attılar. Fatıma gelip o pisliği sırtından attı. Sonra başını kaldırıp (namazını bitirdikten sonra) dedi ki:

"Allah’ım Kureyş’i (onlardan kâfir olanları) helak et! Allah’ım Kureyş’i (onlardan kâfir olanları) helak et!"

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem, Ebu Cehil ibnu Hişâm, Utbe ibnu Rabî‘a, Şeybe ibnu Rabî‘a, Velîd ibnu Utbe, Ubey ibnu Halef, Ukbe ibnu Ebi Mu‘ayt için beddua etti.

Abdullah dedi ki: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin saydığı kimseleri (Bedir savaşında) Bedir çukurunda yere serilmiş (yani öldürülmüş) bir şekilde gördüm.[116]

 

وعَنِ عُبَيْدِ بْنِ رِفَاعَةَ رضي الله عنه أنه لَمَّا كَانَ يَوْمُ أُحُدٍ، وَانْكَفَأَ الْمُشْرِكُونَ أَثْنَى رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم على رَبِّه، ثم قال: «اللَّهُمَّ قَاتِل الْكَفَرَةَ الَّذِينَ يُكَذِّبُونَ رُسُلَكَ وَيَصُدُّونَ عَنْ سَبِيلِكَ، وَاجْعَلْ عَلَيْهِمْ رِجْزَكَ وَعَذَابَكَ، اللَّهُمَّ قَاتِل الْكَفَرَةَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ إِلَهَ الْحَقِّ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، والنسَائِيّ، والْحَاكِم.

 

112- Ubeydullah ibnu Rifâ‘a -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi:

Uhud savaşında müşrikler geri çekildiği bir sırada Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Rabbini övdü ve şöyle dedi:

“Allahım! Senin peygamberini yalanlayan ve senin yolundan alıkoyan kâfirleri öldür. Onların üzerine azabını ve cezanı indir. Allahım! Kendilerine Kitap verilen kâfirleri öldür. Ey Hak olan İlah!”[117]  

 

وَعَنْ عَليّ رضي الله عنه قال: يَوْمَ كَانَ يومُ الأحْزَابِ، قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَلأ الله قُبُورَهُمْ وَبُيُوتَهُمْ نَاراً كَمَا حَبَسُونَا وَشَغَلُونَا عَنْ الصَّلاةِ الْوُسْطَى حَتَّى غَابَتْ الشَّمْسُ» متفق عليه.

 

113- Ali ibnu Ebî Tâlib -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Hendek savaşında müşriklerle savaşla meşgul olan Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Allah müşriklerin evlerini ve mezarlarını ateşle doldursun! Onlar bizleri güneş battığı zamana kadar ikindi namazından alıkoydular."[118]

 

وَعَنْ عَبْدِ الله بْن مَسْعُود رضي الله عنه قَالَ: لَمَّا رَأَى رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم قُرَيْشاً اسْتَعْصَوْا عَلَيْهِ فَقَالَ: «اللَّهُمَّ أَعِنِّي عَلَيْهِمْ بِسَبْعٍ كَسَبْعِ يُوسُفَ»، فَأَخَذَتْهُمْ السَّنَةُ حَتَّى حَصَّتْ كُلَّ شَيْءٍ حَتَّى أَكَلُوا الْعِظَامَ وَالْجُلُودَ، وَجَعَلَ يَخْرُجُ مِنْ الأرْضِ كَهَيْئَةِ الدُّخَانِ فَأَتَاهُ أَبُو سُفْيَانَ، فَقَالَ: أَيْ مُحَمَّدُ، إِنَّ قَوْمَكَ قَدْ هَلَكُوا فَادْعُ الله أَنْ يَكْشِفَ عَنْهُمْ فَدَعَا ثُمَّ قَالَ: «تَعُودُونَ بَعْدَ هَذَا» أَخْرَجَهُ البُخارِيّ،

 وفي لفظ: قالوا: {{رَبَّنَا اكْشِفْ عَنَّا الْعَذَابَ إِنَّا مُؤْمِنُونَ *}} [الدخان: 12] فَقِيلَ لَهُ: إِنْ كَشَفْنَا عَنْهُمْ عَادُوا فَدَعَا رَبَّهُ فَكَشَفَ عَنْهُمْ، فَعَادُوا فَانْتَقَمَ الله مِنْهُمْ يَوْمَ بَدْرٍ فَذَلِكَ قَوْلُهُ تَعَالَى: {{فَارْتَقِبْ يَوْمَ تَأْتِي السَّمَاءُ بِدُخَانٍ مُبِينٍ *}} [الدخان: 10] إِلَى قَوْلِهِ جَلَّ ذِكْرُهُ: {{إِنَّا مُنْتَقِمُونَ}} [الدخان: 16] متفق عليه.

 

114- Abdullah ibnu Mesud -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Kureyşlileri Müslüman olmaya çağırdı. Ancak onlar İslam dinine girmede geç davrandılar. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem onlara:

-"Allahım! Onlara Yûsuf’un zamanındaki yedi yıl süren kıtlık gibi onlara kıtlık ver" diyerek beddua etti. Onlara bir kuraklık isabet etti ve bütün bitkiler susuzluktan dolayı yok oldu. Öyle ki onlar hayvan derileri, ölü eti ve leş yediler. Onlardan biri gökyüzüne baktığında açlıktan dolayı duman görüyordu. Bunun üzerine Ebu Sufyan, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme geldi ve dedi ki:

-Ey Muhammed! Muhakkak ki kavmin helak oldu. Allah’a dua et de onlardan bu azabı kaldırsın.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de Allah Azze ve Celle’ye dua etti. Sonra şöyle buyurdu:

-Bu azabın kaldırılmasından sonra sizler yine küfrünüze geri döneceksiniz.[119]

Mansûr, hadisinde şunu zikreder:

Onlar dediler ki: "Rabbimiz! Azabı bizden kaldır; biz mü'min kişileriz." (Duhan: 12). Ona denildi ki: Şayet onlardan bu azap kaldırılırsa onlar yine küfre dönerler. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Allah’a dua etti ve Allah onlardan bu azabı kaldırdı. Bundan sonra da onlar küfürlerine geri döndüler. Allah Azze ve Celle onlardan Bedir savaşında intikam aldı. Şöyle buyurdu Allah Azze ve Celle:

“(Ey Muhammed!) Göğün, insanları saran apaçık bir duman getireceği günü bekle. Bu acı bir azâbtır. "Rabbımız! Azabı bizden kaldır; biz mü'min kişileriz". Onlar nereden öğüt alacak? Halbuki kendilerine her şeyi açıklayan bir Peygamber gelmişti; sonra da ondan yüz çevirmişler ve "öğretilmiş bir deli" demişlerdi. Bu sebeple, biz azabı biraz kaldırırız; siz de şüphesiz küfrünüze dönersiniz. Fakat o büyük azap gününde biz de intikamımızı mutlaka alırız.” (Duhân:10-16)[120]

 

وَعَنْ ابن عُمر رضي الله عنهما أنَّ النبيَّ صلّى الله عليه وسلّم كان يقول إِذَا رَفَعَ رَأْسَهُ مِنْ الرُّكُوعِ في الرَّكْعَةِ الأخيرة مِنْ الْفَجْرِ: «اللَّهُمَّ الْعَنْ فُلاناً وَفُلاناً»، بَعْدَمَا يَقُولُ: «سَمِعَ الله لِمَنْ حَمِدَهُ، رَبَّنَا وَلَكَ الْحَمْدُ»، فَأَنْزَلَ الله: {{لَيْسَ لَكَ مِنَ الأَمْرِ شَيءٌ}} [آل عمران: 128] . أَخْرَجَهُ البُخارِيّ،  وفي رواية له: يَدْعُو عَلَى صَفْوَانَ بْنِ أُمَيَّةَ وَسُهَيْلِ بْنِ عَمْرٍو وَالْحَارِثِ بْنِ هِشَامٍ فَنَزَلَتْ: {{لَيْسَ لَكَ مِنَ الأَمْرِ شَيءٌ}}.

 

115- Abdullah ibnu Ömer -Allah O’ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi:

(Uhud savaşında Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin dişi kırılmış, yüzü yaralanmış ve kafası yarılmıştı.) Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem sabah namazının son rekâtında başını rükûdan kaldırdı ve "Semiallâhu limen hamideh. Rabbena ve lekel-hamd" (Allah kendisine hamd edene icabet etti. Rabbimiz hamd sanadır) dedikten sonra "Allahım! Falan ve Falanı helak et!" diye beddua etti. Bunun üzerine Allah Azze ve Celle  “Bir kısmının tövbelerini kabul etmek, bir kısmı da zalim olduklarından, onlara azâb etmek içindir ki, bunda, senin yapabileceğin hiçbir şey yoktur.” (Âli-İmran: 128) âyetini indirdi.[121]

Diğer bir rivayette şöyledir: “Safvân b. Umeyye, Suheyl b. ‘Amr, Hâris b. Hişâm’a beddua etti. Bunun üzerine şu âyet indi: “Bunda, senin yapabileceğin hiçbir şey yoktur.”[122]

 

وَعَنْ أبي هُريرة رضي الله عنه قَالَ: قِيلَ: يَا رَسُولَ الله ادْعُ عَلَى الْمُشْرِكِينَ، قَالَ: «إِنِّي لَمْ أُبْعَثْ لَعَّاناً، وَإِنَّمَا بُعِثْتُ رَحْمَةً» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

116- Ebû Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Müşriklere beddua et! denildi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ben lânetçi olarak gönderilmedim. Ben ancak ve ancak rahmet olarak gönderildim!”[123]

 

وعَنْ عَائِشَةَ رضي الله عنها قَالَتْ: اسْتَأْذَنَ رَهْطٌ مِنْ الْيَهُودِ عَلَى رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم، فَقَالُوا: السَّامُ عَلَيْكَ، فَقُلْتُ: بَلْ عَلَيْكُمْ السَّامُ وَاللَّعْنَةُ، فَقَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «يَا عَائِشَةُ، إِنَّ الله رَفِيقٌ يُحِبُّ الرِّفْقَ فِي الأمْرِ كُلِّهِ» قُلْتُ: أَوَلَمْ تَسْمَعْ مَا قَالُوا؟ قَالَ: «قُلْتُ: وَعَلَيْكُمْ» متفق عليه، واللفظ لمسلم.

 

117- Âişe -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi:

Yahudiler Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin yanına girdiler ve:

-Es-Sâmu aleyke (ölüm senin üzerine olsun) dediler. Bunun üzerine ben onlara:

-Bilakis ölüm ve lanet sizin üzerinize olsun, diyerek onlara lanet ettim. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-“Ey Aişe! Muhakkak ki Allah yumuşak huyludur ve her işte yumuşak olmayı sever.” Ben:

-Sen onların sana ne dediklerini duymadın mı? dedim. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-“Ben de onlara ve aleykum (sizin üzerinize) dedim” buyurdu.[124]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه عَنْ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم في حَدِيث الشفاعة: «فَيَأْتُونَ نُوحاً فَيَقُولُونَ: يَا نُوحُ أَنْتَ أَوَّلُ الرُّسُلِ في الأرْضِ، وَسَمَّاكَ الله عَبْداً شَكُوراً، اشْفَعْ لَنَا إِلَى رَبِّكَ، أَلا تَرَى إِلَى مَا نَحْنُ فِيهِ؟ أَلا تَرَى مَا قَدْ بَلَغَنَا؟ فَيَقُولُ لهم: إِنَّ رَبِّي قَدْ غَضِبَ الْيَوْمَ غَضَباً لَمْ يَغْضَبْ قَبْلَهُ مِثْلَهُ، وَلَنْ يَغْضَبَ بَعْدَهُ مِثْلَهُ، وَإِنَّهُ قد كَانَتْ لِي دَعْوَةٌ عَلَى قَوْمِي، نَفْسِي نَفْسِي اذْهَبُوا إِلَى إِبْرَاهِيمَ» متفق عليه.

 

118- Ebû Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi:

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şefaatle ilgili hadisinde şöyle buyurdu:

“İnsanlar Nuh’un yanına gelirler ve derler ki:

-Ey Nûh! Sen yeryüzüne gönderilen ilk Rasulsün. Allah seni "abden-şekûren" (şükreden kul) diye isimlendirdi. Bizim içinde bulunduğumuz şu durumu görmez misin? Bize ulaşan şeyi görmez misin? Rabbinin katında bize şefaatçi olmaz mısın?

Onların bu isteği üzerine Nûh şöyle der:

-Rabbim bu gün öyle öfkelidir ki, ne bundan önce böyle öfkelenmiş, ne de bundan sonra bunun benzeri öfkelenir. Ben duamı kavmim için dünyada iken kullanmıştım. Ben bugün kendimden başkasına fayda veremem. Siz İbrahim’in yanına gidin.”[125]

 

24

بَابُ بَيَان أَنَّ الشِّرْكَ أَعْظَمُ الذُّنُوبِ

 

24- Muhakkak ki Şirk, En Büyük Günahtır

 

عَنْ عبد الله بْن مَسْعُود رضي الله عنه قَالَ: قُلْتُ: يا رَسُول الله، أيّ الذنبِ أعظم؟ قَالَ: «أَنْ تَجْعَلَ لله نِدّاً، وهو خَلَقَكَ» متفقٌ عليه.

 

119- Abdullah ibnu Mesud -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi:

Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme:

-Ey Allah'ın Rasûlü! En büyük günah nedir? diye sordum. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Seni yarattığı halde Allah’a ortak koşmandır.”[126]

 

وَعَنْ أَبِي بَكْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «أَلا أُنَبِّئُكُمْ بِأَكْبَرِ الْكَبَائِرِ؟» قَالُوا: بَلَى يَا رَسُولَ اللهِ، قَالَ: «الإِشْرَاكُ بِاللهِ، وَعُقُوقُ الْوَالِدَيْنِ»، وَكَانَ مُتَّكِئاً فَجَلَسَ، فَقَالَ: «أَلا وَقَوْلُ الزُّورِ، أَلا وشَهَادَةُ الزُّورِ»، فَمَا زَالَ يُكَرِّرُهَا حَتَّى قُلْنَا: لَيْتَهُ سَكَت. متفق عليه.

 

120- Ebû Bekra -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Sizlere büyük günahların en büyüğünü haber vereyim mi?" Sahabeler:

-Evet, haber ver ey Allah’ın Rasûlü! dediler. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Allah'a şirk koşmak; ana-babanın sözünü dinlememek, onlara karşı çıkmak ve onlara itaatsizlik etmek."

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bir yere dayanmakta iken oturdu ve:

-"Dikkat edin! Bu büyük günahlardan biri de yalan söz ve yalan yere şahitlik etmektir" buyurdu.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bu sözünü söylemeye devam etti. Hatta biz: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem susmayacak, dedik.[127]

 

وَعَنْ عُمَيْرٍ بْن قتادة رضي الله عنه، أَنَّ رَجُلاً قَالَ: يَا رَسُولَ الله مَا الْكَبَائِرُ؟ قَالَ: «هُنَّ سَبْعٌ، أَعْظَمُهُنَّ إِشْرَاكٌ بِاللهِ، وَقَتْلُ النَّفْسِ بِغَيْرِ حَقٍّ، وَفِرَارٌ يَوْمَ الزَّحْفِ» أَخْرَجَهُ النسَائِيّ، وأبو دَاوُد، والبَيْهَقِيّ.

 

121- Umeyr b. Katâde -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi:

Bir adam: Ey Allah'ın Rasûlü! Büyük günahlar nelerdir? Diye sordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Büyük günahlar yedidir: Onların en büyüğü Allah’a şirk koşmaktır. Haksız yere bir cana kıymak, savaş yerinden kaçmak.”[128] 

 

وَعَنْ رجل من خَثعم قال: قلتُ: يا رَسُول الله، أيُّ الأعمالِ أَبغضُ إلى الله؟ قال: «الإشراكُ بالله» قلتُ: يا رَسُول الله، ثمَّ مهْ؟ قال: «قطيعةُ الرَّحِمِ» أَخْرَجَهُ أبو يعلى.

 

122- Has‘am’dan bir adam şöyle dedi: Ben dedim ki:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Allah’ı öfkelendiren ameller nelerdir?

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Allah’a şirk koşmandır” buyurdu. Ben:

-Sonra hangisidir, diye sordum. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Akrabalık bağlarını kesmendir” buyurdu.[129]

 

25

بَابُ مَنْ أَشْرَكَ فَقَدْ حَبِطَ عَمَلُهُ

 

25- Her Kim Allah’a Şirk Koşarsa Bütün Amelleri Geçersiz Olur

 

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «قَالَ الله تَبَارَكَ وَتَعَالَى: أَنَا أَغْنَى الشُّرَكَاءِ عَنْ الشِّرْكِ، مَنْ عَمِلَ عَمَلاً أَشْرَكَ فِيهِ مَعِي غَيْرِي تَرَكْتُهُ وَشِرْكَهُ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

123- Ebû Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah Tebâreke ve Teâlâ: Ben ortakların şirkten en uzak olanıyım. Her kim bir amel işler, onda benimle birlikte başkasını ortak kılarsa, onu şirkiyle baş başa bırakırım, buyurdu.”[130]

 

وعَنْ أَبِي سَعْدِ بْنِ أَبِي فَضَالَةَ الأنْصَارِيِّ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِذَا جَمَعَ الله الأَوَّلِينَ والآخِرينَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ لِيَوْمٍ لا رَيْبَ فِيهِ نَادَى مُنَادٍ: مَنْ كَانَ أَشْرَكَ فِي عَمَلٍ عَمِلَهُ لله أَحَداً فَلْيَطْلُبْ ثَوَابَهُ مِنْ عِنْدِ غَيْرِ الله فَإِنَّ الله أَغْنَى الشُّرَكَاءِ عَنْ الشِّرْكِ» أَخْرَجَهُ الترْمِذِيّ، وابن مَاجَه.

 

124- Ebû Sa’d b. Ebî Fedâle el-Ensarî -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah, insanları, içinde hiçbir şüphenin olmadığı kıyamet günü topladığında bir seslenici şöyle ilan edecektir: Her kim Allah için yaptığı bir işte bir başkasını da ortak yapmış ise sevâbını Allah’ın dışındaki ortak koştuğu kimselerden istesin. Şüphesiz ki Allah her türlü ortakların ortaklığından uzak olandır.”[131]

 

وعَنْ أَبِي ذَرٍّ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ قَالَ فِي دُبُرِ صَلاةِ الْفَجْرِ وَهُوَ ثَانٍ رِجْلَيْهِ قَبْلَ أَنْ يَتَكَلَّمَ: لا إِلَهَ إِلا اللهُ، وَحْدَهُ لا شَرِيكَ لَهُ، لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ يُحْيِي وَيُمِيتُ، وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ عَشْرَ مَرَّاتٍ، كُتِبَتْ لَهُ عَشْرُ حَسَنَاتٍ، وَمُحِيَتْ عَنْهُ عَشْرُ سَيِّئَاتٍ، وَرُفِعَ لَهُ عَشْرُ دَرَجَاتٍ، وَكَانَ يَوْمَهُ ذَلِكَ كُلَّهُ فِي حِرْزٍ مِنْ كُلِّ مَكْرُوهٍ، وَحُرِسَ مِنْ الشَّيْطَانِ، وَلَمْ يَنْبَغِ لِذَنْبٍ أَنْ يُدْرِكَهُ فِي ذَلِكَ الْيَوْمِ إِلا الشِّرْكَ بِاللهِ» أَخْرَجَهُ الترمذي.

 

125- Ebû Zerr -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kim, sabah namazından sonra diz çökmüş durumda hiçbir şey konuşmadan on kere: «Lâ ilâhe illallâhu vehdehû lâ şerîke leh, lehul-mulku velehul-hamdu yuhyî ve yumît ve huve ‘alâ kulli şey in kadîr» (Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilah yoktur. Sadece Allah vardır. O tekdir, O’nun ortağı yoktur. Saltanat ona aittir. Hamd ona mahsustur. Hayat verip öldüren de O’dur. O’nun her şeye gücü yeter) derse kendisine on sevap yazılır, on günahı silinir. On derece yükseltilir. O gün boyunca her türlü kötülüklerden korunur. Şeytandan korunur. Allah’a şirk koşmaz ise işleyeceği hiçbir günah ona zarar vermez, günahları silinmiş olur.”[132]

 

ولأحمد مثلُه عَنْ شَهْرِ بْنِ حَوْشَبٍ عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ غَنْمٍ بدون ذكر أبي ذَر.

 

126- Ahmed b. Hanbel de bu rivayetin aynını Şehr b. Havşeb’den O da Abdurrahman b. Ğanm’den Ebu Zerr’i zikretmeksizin rivayet etmiştir.[133]

 

26

بَابٌ فِي أنَّ الشِّرك لا يُغْفَرُ

 

26- Şirk, Bağışlanmayan Bir Günahtır

 

عَنْ أنسٍ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «الظلمُ ثلاثةٌ: فظلمٌ لا يَتركه اللهُ، وظلمٌ يُغفَر، وظلمٌ لا يُغفَر، فأما الظلمُ الذي لا يُغفَر؛ فالشرك، لا يَغفِرُه اللهُ، وأما الظلمُ الذي يغفره، فظلمُ العبدِ فيما بَينه وبينَ ربِّه، وأما الظلمُ الَّذِي لا يُترَك؛ فظلمُ العبادِ، فيقتصُّ الله بعضهم من بعضٍ» أَخْرَجَهُ أبو دَاوُد الطيالسي بِإِسْنَاد ضعيف.

 

127- Enes -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Zulüm üçtür: Bir kısım zulümde vardır ki Allah ondan bir şey terk etmez. Bir kısmı var ki Allah onu bağışlar. Bir kısmı var ki Allah onu bağışlamaz. Bağışlanmayan zulüm, Allah’a ortak koşmadır ki Allah bunu bağışlamaz. Allah’ın bağışladığı zulüm ise kul ile Allah arasında olan haksızlıktır. Terk edilmeyen zulüm ise kulların birbirleriyle olan haksızlıklarıdır ki Allah birinin diğerinden hakkını alır.”[134]

 

وعَنْ عَائِشَةَ رضي الله عنها قَالَتْ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «الدَّوَاوِينُ عِنْدَ الله عزّ وجل ثَلاثَةٌ: دِيوَانٌ لا يَعْبَأُ الله بِهِ شَيْئاً، وَدِيوَانٌ لا يَتْرُكُ الله مِنْهُ شَيْئاً، وَدِيوَانٌ لا يَغْفِرُهُ اللهُ، فَأَمَّا الدِّيوَانُ الَّذِي لا يَغْفِرُهُ الله فَالشِّرْكُ بِاللهِ، قَالَ الله عزّ وجل: {{إِنَّهُ مَنْ يُشْرِكْ بِاللَّهِ فَقَدْ حَرَّمَ اللَّهُ عَلَيْهِ الْجَنَّةَ}} [المائدة: 72] ، وَأَمَّا الدِّيوَانُ الَّذِي لا يَعْبَأُ الله بِهِ شَيْئاً فَظُلْمُ الْعَبْدِ نَفْسَهُ فِيمَا بَيْنَهُ وَبَيْنَ رَبِّهِ مِنْ صَوْمِ يَوْمٍ تَرَكَهُ أَوْ صَلاةٍ تَرَكَهَا فَإِنَّ الله عزّ وجل يَغْفِرُ ذَلِكَ، وَيَتَجَاوَزُ إِنْ شَاءَ، وَأَمَّا الدِّيوَانُ الَّذِي لا يَتْرُكُ الله مِنْهُ شَيْئاً فَظُلْمُ الْعِبَادِ بَعْضُهُمْ بَعْضاً، الْقِصَاصُ لا مَحَالَةَ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، وهو شاهدٌ للأول يقوى به.

 

128- Aişe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah katında divanlar (amel defterleri) üç tanedir. Birinci divanı Allah yüklenip önem vermez. İkinci divandan Allah bir şeyi terk etmez (yani onda ne yazılı ise onu uygular). Üçüncü divan ise Allah onu bağışlamaz. Allah’ın (içerisindekini) bağışlamayacağı divana gelince; Allah’a şirk koşmaktır. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır:

“Kim Allah’a şirk koşarsa Allah ona cenneti haram kılmıştır.” (Maide: 72) Allah’ın (içerisindekine) önem vermediği divana gelince; kulun Rabbisiyle kendi arasında bir gün orucu terk etmesi veya namazı terk etmesi (gibi) nefsine zulmetmesidir. Allah Azze ve Celle dilerse onu bağışlar ve ondan vazgeçer. Allah’ın içerisinden bir şeyi terk etmeyeceği divana gelince; kulların birbirlerine zulmetmeleridir. Onda kısas vardır ki bundan kaçınılmaz.” Bu hadisi Ahmed rivayet etmiş olup, bir önceki hadise şahitlik eder ve onu güçlendirir.)[135]

 

وَعَنْ معَاوِيَةَ بْن أبي سُفْيَان رضي الله عنه قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «كُلُّ ذَنْبٍ عَسَى الله أَنْ يَغْفِرَهُ إِلا الرَّجُلُ يَقْتُلُ الْمُؤْمِنَ مُتَعَمِّداً، أَوْ الرَّجُلُ يَمُوتُ كَافِراً» أَخْرَجَهُ أحمد، والنسائي.

 

129- Muaviye b. Ebî Sufyan -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bir mümini kasten öldürmek veya da bir kimsenin kâfir olarak ölmesi dışındaki bütün günahları Allah’ın bağışlamasını ümit ederim.”[136]

 

27

بَابُ قَبُول تَوْبَةِ الْمُشْرِكِ وَبَيَان حُكْمِ عَمَلِهِ إِذَا أَسْلَمَ بَعْدَهُ

 

27- Müşrik Bir Kimsenin Tövbesinin Kabul Edilmesi ve Müslüman Olduktan Sonra Amelinin Hükmü

 

عَنْ عبد الله بْنِ عَبَّاسٍ رضي الله عنهما قَالَ: نَزَلَتْ هَذِهِ الآيَةُ بِمَكَّةَ: {{وَالَّذِينَ لاَ يَدْعُونَ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ}} إِلَى قَوْله: {{مُهَاناً}} [الفرقان: 68، 69] ، فَقَالَ الْمُشْرِكُونَ: وَمَا يُغْنِي عَنَّا الإِسْلامُ، وَقَدْ عَدَلْنَا بِاللهِ، وَقَدْ قَتَلْنَا النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللهُ، وَأَتَيْنَا الْفَوَاحِشَ. فَأَنْزَلَ الله عزّ وجل: {{إِلاَّ مَنْ تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ عَمَلاً صَالِحًا} ...} [الفرقان: 70] إِلَى آخِرِ الآيَةِ. متفق عليه.

 

130- Abdullah ibnu Abbâs -Allah O’ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: 

“Allah ile beraber başka bir ilâha yalvarmayanlar, hak yolla olmadıkça Allah'ın haram kıldığı nefsi öldürmeyenler ve zina etmeyenlerdir. Kim bunları yaparsa, günahının cezasını bulur. Kıyamet günü, onun azabı kat kat artırılır; orada, zelîl olarak ebediyyen kalır.”(Furkan: 68-69) âyeti Mekke’de indi. Bunun üzerine müşrikler dediler ki:

-İslam bize fayda sağlamaz. Bizler, Allah’la beraber başka ilaha yalvardık, Allah’ın haram kıldığı canı öldürdük ve her türlü kötülüğü yaptık. Bunun üzerine Allah Azze ve Celle şu âyeti indirdi: «Ancak tövbe eden, îman eden ve iyi iş yapanlar başka. Allah, onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayıcıdır; çok merhametlidir.» (Furkan: 70)[137]

 

وَعَنْ حَكِيم بْن حِزَامٍ رضي الله عنه قال: قلتُ: يَا رَسُولَ الله أَرَأَيْتَ أُمُوراً كُنْتُ أَتَحَنَّثُ أَوْ أَتَحَنَّتُ بِهَا فِي الْجَاهِلِيَّةِ مِنْ صِلَةٍ وَعَتَاقَةٍ وَصَدَقَةٍ هَلْ لِي فِيهَا أَجْرٌ؟ فقال رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «أَسْلَمْتَ عَلَى مَا سَلَفَ لَكَ مِنْ خَيْرٍ» متفق عليه.

 

131- Hakîm ibnu Hizâm -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben dedim ki:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Câhiliyet devrinde (henüz Müslüman olmamışken) sadaka vermek, köle âzâd etmek, akrabaya iyilik etmek gibi bazı ibadetler yapardım. Bana bundan dolayı sevab var mıdır?

Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Sen, yapmış olduğun hayırlar (iyilikler) sebebiyle Müslüman oldun."[138]

 

وعَنْ عُمر بْن الخَطاب رضي الله عنه قَالَ: قلتُ: يا رَسُول الله، إني نَذَرْتُ فِي الْجَاهِلِيَّةِ أَنْ أَعْتَكِفَ لَيْلَةً فِي الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ، قَالَ: «فَأَوْفِ بِنَذْرِكَ» متفق عليه.

 

132- Ömer ibnul-Hattâb -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben dedim ki:

Ey Allah’ın Rasûlü! Cahiliye devrinde Mescid-i Haram da bir gece itikâf yapmayı adadım. Adağımı yerine getireyim mi? Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: "Adağını yerine getir" buyurdu. [139]

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْن مَسْعُود رضي الله عنه قَالَ: قَالَ أُنَاسٌ لِرَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم: يَا رَسُولَ الله أَنُؤَاخَذُ بِمَا عَمِلْنَا فِي الْجَاهِلِيَّةِ؟ قَالَ: «أَمَّا مَنْ أَحْسَنَ مِنْكُمْ فِي الإِسْلامِ فَلا يُؤَاخَذُ بِهَا، وَمَنْ أَسَاءَ أُخِذَ بِعَمَلِهِ فِي الْجَاهِلِيَّةِ وَالإِسْلامِ» متفق عليه، واللفظُ لمُسلم.

 

133- Abdullah ibnu Mesud -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: 

İnsanlar Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Câhiliyet zamanında, müslümân olmadan ön­ce işlediğimiz günâhlardan dolayı ceza görecek miyiz? Diye sordular.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle cevâb verdi:

“Her kim müslümânlıkta güzel hareket ederse, câhiliyet ha­yâtında işlediği günâh ile hesaba çekilmez. Fakat her kim müslü­mân olduktan sonra mürted olup tekrar küfre dönerse cahiliye döneminde de Müslüman olduktan sonra ki dönemde de işlediği amellerden dolayı hesaba çekilir.”[140]

 

28

بَابُ لا يَدْخُلُ الْجَنَّةَ مُشرِكٌ

 

28- Müşrik Cennet Giremez

 

عَنْ عَبْدِ الله بْن مَسْعُود رضي الله عنه قَالَ: كُنَّا مَعَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم فِي قُبَّةٍ نحواً من أربعين رجلاً، فَقَالَ: «أَتَرْضَوْنَ أَنْ تَكُونُوا رُبُعَ أَهْلِ الْجَنَّةِ؟» قُلْنَا:نَعَمْ، قَال: «أَتَرْضَوْنَ أَنْ تَكُونُوا ثُلُثَ أَهْلِ الْجَنَّةِ؟» قُلْنَا: نَعَمْ، قَالَ: «وَالَّذِي نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهِ إِنِّي لأَرْجُو أَنْ تَكُونُوا نِصْفَ أَهْلِ الْجَنَّةِ، وَذَلِكَ أَنَّ الْجَنَّةَ لا يَدْخُلُهَا إِلا نَفْسٌ مُسْلِمَةٌ، وَمَا أَنْتُمْ فِي أَهْلِ الشِّرْكِ إِلا كَالشَّعْرَةِ الْبَيْضَاءِ فِي جِلْدِ الثَّوْرِ الأسْوَدِ أَوْ كَالشَّعْرَةِ السَّوْدَاءِ فِي جِلْدِ الثَّوْرِ الأحْمَرِ» متفق عليه.

 

134- Abdullah ibnu Mesûd -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi:

Bizler Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber bir çadırın içinde kırka yakın kimse idik. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Sizler Cennet ehlinin dörtte biri olmaktan razı olur musunuz?" diye sordu. Bizler de:

-Evet, razı oluruz, dedik.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Sizler Cennet ehlinin üçte biri olmaktan razı olur musunuz?" diye sordu. Bizler de:

-Evet, razı oluruz, dedik.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 -"Sizler Cennet ehlinin yarısı olmaktan razı olur musunuz? Cennete Müslüman olandan başkası giremeyecektir. Sizler şirk ehline nispetle siyah öküzün üzerindeki beyaz kıl mesabesinden başka değilsiniz. Veya da sanki kırmızı öküzün üzerindeki siyah kıl mesabesinde!"[141]

 

وَعَنْ عمر بْن الخطاب رضي الله عنه قال: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «يَا ابْنَ الْخَطَّابِ اذْهَبْ فَنَادِ فِي النَّاسِ أَنَّهُ لا يَدْخُلُ الْجَنَّةَ إِلا الْمُؤْمِنُونَ»، قَالَ: فَخَرَجْتُ فَنَادَيْتُ: أَلا إِنَّهُ لا يَدْخُلُ الْجَنَّةَ إِلا الْمُؤْمِنُونَ. أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

135- Ömer ibnul-Hattâb -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ey Hattab’ın oğlu! Git de: Cennete mü'minlerden başkası giremez, diye insaların içerisinde nida et!”

Ben de çıktım ve:

-Cennete mü'minlerden başkası giremez” diye nida ettim.[142]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لا تَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ حَتَّى تُؤْمِنُوا، وَلا تُؤْمِنُوا حَتَّى تَحَابُّوا، أَوَلا أَدُلُّكُمْ عَلَى شَيْءٍ إِذَا فَعَلْتُمُوهُ تَحَابَبْتُمْ أَفْشُوا السَّلامَ بَيْنَكُمْ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

136- Ebû Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"İman etmedikçe Cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe, kâmil bir imana sahip olamazsınız Size, yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şeyi haber vereyim mi? Aranızda selâmı yayınız!"[143]

 

وعَنْ أَبِي مُوسَى الأشعري رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِذَا كَانَ يَوْمُ الْقِيَامَةِ دَفَعَ الله عزّ وجل إِلَى كُلِّ مُسْلِمٍ يَهُودِيّاً أَوْ نَصْرَانِيّاً فَيَقُولُ: هَذَا فِكَاكُكَ مِنْ النَّارِ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

137- Ebû Musa el-Eş‘arî -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kıyamet günü geldiği vakit Allah Azze ve Celle her Müslümana bir yahudi veya hıristiyan verecek ve: Bu senin cehennemden fidyendir, diye­cektir.”[144]

 

وعَنْ كَعْبِ بْنِ مَالِكٍ رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم بَعَثَهُ وَأَوْسَ بْنَ الْحَدَثَانِ أَيَّامَ التَّشْرِيقِ، فَنَادَى أَنَّهُ لا يَدْخُلُ الْجَنَّةَ إِلا مُؤْمِنٌ، وَأَيَّامُ مِنًى أَيَّامُ أَكْلٍ وَشُرْبٍ. أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

138- Ka'b ibnu Mâlik -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi:

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem beni Evs b. Hadesân ile birlikte teşrik günlerinde insanların arasına gönderdi.

 “Cennete mü'minden başka kimse girmeyecektir. Mina günleri yeyip içme günleridir.” diye nida etti.[145]

 

وعَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّ الله لا يَظْلِمُ مُؤْمِناً حَسَنَةً يُعْطَى بِهَا فِي الدُّنْيَا وَيُجْزَى بِهَا فِي الآخِرَةِ، وَأَمَّا الْكَافِرُ فَيُطْعَمُ بِحَسَنَاتِ مَا عَمِلَ بِهَا لله فِي الدُّنْيَا حَتَّى إِذَا أَفْضَى إِلَى الآخِرَةِ لَمْ تَكُنْ لَهُ حَسَنَةٌ يُجْزَى بِهَا» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

139- Enes b. Malik -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah, mümine asla zulmetmez. Şayet bir iyilik yapmış ise onun karşılığını hem dünyada hem de ahrette verir. Kâfire gelince, Allah için yapmış olduğu iyiliklerinden dolayı dünyada ona yiyecek verilir. Ahrette ise karşılığını alabileceği bir iyiliği yoktur.” [146]

 

وَعَنْ عُمر بْن الخَطاب رضي الله عنه قال: قُلْتُ: ادْعُ الله يَا رَسُولَ الله أَنْ يُوَسِّعَ عَلَى أُمَّتِكَ فَقَدْ وَسَّعَ عَلَى فَارِسَ وَالرُّومِ وَهُمْ لا يَعْبُدُونَ الله عزّ وجل، فَاسْتَوَى جَالِساً ثُمَّ قَال: «أَفِي شَكٍّ أَنْتَ يَا ابْنَ الْخَطَّابِ أُولَئِكَ قَوْمٌ عُجِّلَتْ لَهُمْ طَيِّبَاتُهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا» متفق عليه.

 

140- Ömer ibnul-Hattâb -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme şöyle dedim:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Allah'a duâ et, ümmetine genişlik versin. Nitekim Farslar ve Romalılar'a genişlik verilmiş ve onlara dünyâ ihsan olunmuş; hâlbuki onlar Allah'a ibâdet etmiyorlar.

Bunu söyleyince bir yere dayanmış olduğu halde şöyle buyurdu:

-"Sen bir şüphe içerisinde misin ey Hattâb’ın oğlu?! Güzellikler, onlara dünya hayatında verilmiş kimselerdir."[147]

 

وَعَنْه رضي الله عنه قال: كان رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم عَلَى حَصِيرٍ مَا بَيْنَهُ وَبَيْنَهُ شَيْءٌ، وَتَحْتَ رَأْسِهِ وِسَادَةٌ مِنْ أَدَمٍ حَشْوُهَا لِيفٌ، وَإِنَّ عِنْدَ رِجْلَيْهِ قَرَظاً مصبوراً، وَعِنْدَ رَأْسِهِ أُهُباً مُعَلَّقَةً، فَرَأَيْتُ أَثَرَ الْحَصِيرِ فِي جَنْبِ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم فَبَكَيْتُ، فَقَالَ: «مَا يُبْكِيكَ؟» فَقُلْتُ: يَا رَسُولَ اللهِ، إِنَّ كِسْرَى وَقَيْصَرَ فِيمَا هُمَا فِيهِ، وَأَنْتَ رَسُولُ اللهِ، فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «أَمَا تَرْضَى أَنْ تَكُونَ لَهُمَا الدُّنْيَا وَلَكَ الآخِرَةُ» متفق عليه.

 

141- Ömer ibnul-Hattâb -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi:

 Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bir hasır üze­rinde uzanmış yatıyordu. Kendisiyle hasır arasında hiçbir şey yoktu. Başı­nın altında içi lif dolu bir meşin yastık vardı. Ayaklarının yanında dökülmüş biraz karaz, başucunda da asılı bir deri parçası vardı. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'in böğründe hasırın iz­lerini gördüm de ağladım. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Seni ağlatan nedir?” buyurdu. Ben de:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Kisrâ ve Kayser yumuşak döşek içindeler. Sen ise Allah'ın Rasûlü'sün ve sen buna daha layıksın, dedim.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Dünyânın onların, âhiretin ise senin olmasına razı olmaz mısın?"[148]

 

29

بَابُ مَا جَاءَ في أَهْلِ الْفَتْـرَةِ وَأَوْلادِ الْمُشْرِكِينَ وَمَنْ في حُكْمِهِمْ

 

29- Fetret Ehli, Müşriklerin Çocukları ve Onların Hükümleri

 

عَنْ ابْنِ عَبَّاسٍ رضي الله عنهما قَالَ: سُئِلَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم عَنْ أَوْلادِ الْمُشْرِكِينَ فَقَالَ: «الله إِذْ خَلَقَهُمْ أَعْلَمُ بِمَا كَانُوا عَامِلِينَ» متفق عليه.

 

142- İbnu Abbâs -Allah O’ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme  müşriklerin ölen çocuklarından soruldu. O şöyle buyurdu:

 "Allah onları yarattığında, (yaşadıkları takdirde) onların ne yapacaklarını en iyi bilendir."[149]

 

وَعَنْ سَمُرَةَ بْن جُنْدبٍ رضي الله عنه، في حَدِيث رُؤية النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم إِبْرَاهِيمَ في الجنة قال: «وَأَمَّا الْوِلْدَانُ الَّذِينَ حَوْلَهُ فَكُلُّ مَوْلُودٍ مَاتَ عَلَى الْفِطْرَةِ»، فَقَالَ بَعْضُ الْمُسْلِمِينَ: يَا رَسُولَ اللهِ، وَأَوْلادُ الْمُشْرِكِينَ؟ فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «وَأَوْلادُ الْمُشْرِكِينَ» أَخْرَجَهُ البُخارِيّ.

 

143- Semure ibnu Cundeb, -Allah O’ndan razı olsun- Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin İbrahim 'aleyhis-selâmı cennette görmesi hadisinde şöyle buyurdu:

“İbrahim’in etrafındaki çocuklar ise her fıtrat üzere ölendir.”  

Orada  bulunanlardan bazısı:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Müşriklerin çocukları da mı? diye sordular. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Müşriklerin çocukları da” buyurdu.[150]

 

وعَنْ سَلَمَةَ بْنِ يَزِيدَ الْجُعْفِيِّ رضي الله عنه قَالَ: انْطَلَقْتُ أَنَا وَأَخِي إِلَى رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم، قَالَ: قُلْنَا: يَا رَسُولَ اللهِ، إِنَّ أُمَّنَا مُلَيْكَةَ كَانَتْ تَصِلُ الرَّحِمَ وَتَقْرِي الضَّيْفَ، وَتَفْعَلُ وَتَفْعَلُ هَلَكَتْ فِي الْجَاهِلِيَّةِ فَهَلْ ذَلِكَ نَافِعُهَا شَيْئاً؟ قَالَ: «لا»، قَالَ: قُلْنَا: فَإِنَّهَا كَانَتْ وَأَدَتْ أُخْتاً لَنَا فِي الْجَاهِلِيَّةِ فَهَلْ ذَلِكَ نَافِعُهَا شَيْئاً؟ قَالَ: «الْوَائِدَةُ وَالْمَوْءُودَةُ فِي النَّارِ إِلا أَنْ تُدْرِكَ الْوَائِدَةُ الإِسْلامَ فَيَعْفُوَ الله عَنْهَا» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

144- Seleme ibnu Yezîd el-Cu‘fî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi:

Ben ve kardeşim Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına geldik ve dedik ki:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Bizim annemiz Muleyke cahiliye döneminde akrabaya iyilik eder, misafirine ikram eder ve daha başka iyilikler yapardı. Bu iyiliklerden dolayı annemize bunların karşılığı var mıdır?

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Hayır” buyurdu. Biz dedik ki:

-Annemiz cahiliye döneminde bizim yeni doğmuş kız kardeşimizi diri diri toprağa gömdü. Bunu yapmasından dolayı ona bir ceza var mıdır?

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Diri diri toprağa gömülen kız çocuğu da onu toprağa gömen kadın da ateştedir. Şayet yeni doğmuş kız çocuğunu diri diri toprağa gömen kadın İslam’a girer ise Allah onun günahlarını bağışlar.”[151]

 

وعَنِ الأسْوَدِ بْنِ سَرِيعٍ رضي الله عنه أَنَّ نَبِيَّ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «أَرْبَعَةٌ يحتجون يَوْمَ الْقِيَامَةِ: رَجُلٌ أَصَمُّ، وَرَجُلٌ أَحْمَقُ، وَرَجُلٌ هَرمٌ، وَرَجُلٌ مَاتَ فِي الفَتْرَة، فَأَمَّا الأصَمُّ فَيَقُولُ: رَبِّ لَقَدْ جَاءَ الإِسْلامُ، وَمَا أَسْمَعُ شَيْئاً، وَأَمَّا الأحْمَقُ فَيَقُولُ: رَبِّ لَقَدْ جَاءَ الإِسْلامُ وَالصِّبْيَانُ يَحْذِفُونِي بِالْبَعْرِ، وَأَمَّا الْهَرمُ فَيَقُولُ: رَبِّي لَقَدْ جَاءَ الإِسْلامُ وَمَا أَعْقِلُ شَيْئاً، وَأَمَّا الَّذِي مَاتَ فِي الْفَتْرَةِ فَيَقُولُ: رَبِّ مَا أَتَانِي لَكَ رَسُولٌ؛ فَيَأْخُذُ مَوَاثِيقَهُمْ لَيُطِيعُنَّهُ فَيُرْسِلُ إِلَيْهِمْ رسولاً أَنْ ادْخُلُوا النَّارَ، قَالَ: فَوَالَّذِي نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهِ لَوْ دَخَلُوهَا لَكَانَتْ عَلَيْهِمْ بَرْداً وَسَلاماً» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، وابن حِبان.

 

145- Esved ibnu Seri‘ -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Dört kimse Kıyamet günü mazeret bildirirler: Sağır olan bir kimse, ahmak olan bir kimse, iyice ihtiyarlamış bir kimse ve fetret döneminde yaşamış bir kimse. Sağır kimseye gelince, o şöyle der: Ey Rabbim! İslam geldi ve ben bir şey duymadım. Ahmak kimseye gelince, o şöyle der: Ey Rabbim! İslam geldi, çocuklar bana hayvan pisliği atıyorlardı. İyice ihtiyarlamış kimseye gelince, o da şöyle der: Rabbim! İslam geldi ve ben bir şey akledemedim. Fetret döneminde ölen kimse ise şöyle der: Ey Rabbim: Bana senin peygamberin gelmedi. Bunun üzerine Allah Azze ve Celle onlardan itaat edeceklerine dair ahit alır ve onlara bir elçi gönderir. O da onlara ateşe girmelerini söyler. Muhammedin nefsi elinde olan Allah’a yemin ederim ki şayet o ateşe girerlerse onlar için soğukluk ve esenlik olur.”[152] 

 

ولأحمد عَنْ أبي هُرَيْرَة نحوهُ، وقَالَ فِي آخِرِهِ: «فمن دَخَلَهَا كَانَتْ عَلَيْهِ بَرْداً وَسَلاماً وَمَنْ لَمْ يَدْخُلْهَا يُسْحَبُ إِلَيْهَا».

 

146- Ahmed, Ebu Hureyre’den benzerini rivayet etmiş ve hadisin sonunda Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Her kim o ateşe girerse onun için soğukluk ve esenlik olur. Her kim de o ateşe girmezse yüzüstü ateşe atılır.”[153]

 

وَعَنْ أنسٍ رضي الله عنه عَنْ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم قال: «يُؤتَى يومَ القيامةِ بمن ماتَ في الفترة والشَّيخ الفَاني والمَعتوه، فيتكلمونَ بحُجَّتهم وعُذرهم، فيأتي عُنقٌ من النار فيقول لهم رَبُّهم: إني كنتُ أُرسِلُ إلى الناسِ رُسلاً من أنفسهم، وإني رَسولُ نفسي إليكم، اُدخلوا هذه النار، فأما من كَتَبَ عليهم الشَّقاوة فيقولون: رَبَّنا مِنها فَرَرْنا، وأما أهلُ السَّعادة، فَينطلقون حتى يَدخُلوها، فيدخل هؤلاء الجنة، ويدخل هؤلاء النار، فيقول للذين كانوا لم يُطيعوه: قد أَمرتُكم أن تَدخلوا النارَ فَعصَيتُموني، وقد عايَنتموني، فأنتم لرُسلي كُنتم أشد تَكذيباً» أَخْرَجَهُ أبو يعلى.

 

147- Enes -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kıyamet günü, fetret döneminde ölen, fazlaca yaşlı olan ve deli bir kimse getirilir. Onlar özürleri ve mazeretleri ile konuşurlar. Bunun üzerine cehennemden bir insan topluluğu getirilir. Rableri onlara der ki: Ben insanlara kendi içlerinden bir elçi gönderirdim. Ben, sizlere kendi nefsimin elçisiyim. Bu ateşe girin. Üzerlerine şekaveti yazdığı kimseler: Rabbimiz, biz ondan kaçtık, derler. Saadet ehli ise giderler ve ateşe girerek emri yerine getirirler. Bunlar cennete girerler. Allah’ın ateşe girin emrini yerine getirmeyenler ise cehenneme girerler. Allah Azze ve Celle emrine itaat etmeyenlere şöyle der: Ben sizlere ateşe girmenizi emrettim, sizler ise beni bizzat gördüğünüz halde emrime karşı geldiniz. Benim elçilerimi daha şiddetli yalanlardınız.”[154] 

 

وَعَنْه رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «سألتُ ربي اللاهينَ مِنْ ذُرية البَشَر ألاّ يُعذَّبَهُمْ، فأعْطَانِيهُمْ» أَخْرَجَهُ أبو يَعلى بِإِسْنَادٍ ضعيفٍ.

 

148- Enes -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Rabbimden, insanların zürriyetinden gafil olanları azab etmemesini diledim. Rabbim onları bana verdi.” (Ebu Ya‘lâ zayıf bir isnad ile rivayet etmiştir.)[155]

 

 

 

30

بَابُ مَا جَاءَ في الْعُذْرِ بِالْجَهْلِ في مَسَائِلِ الاعْتِقَادِ

 

30- Akide ile İlgili Meselelerde Cehaletin Özür Olduğuna Dair Gelen Rivayetler

 

عَنْ حُذَيْفَةَ بْنِ الْيَمَانِ رضي الله عنهما قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «يَدْرُسُ الإِسْلامُ كَمَا يَدْرُسُ وَشْيُ الثَّوْبِ حَتَّى لا يُدْرَى مَا صِيَامٌ وَلا صَلاةٌ وَلا نُسُكٌ وَلا صَدَقَةٌ وَلَيُسْرَى عَلَى كِتَابِ الله عزّ وجل فِي لَيْلَةٍ فَلا يَبْقَى فِي الأرْضِ مِنْهُ آيَةٌ وَتَبْقَى طَوَائِفُ مِنْ النَّاسِ الشَّيْخُ الْكَبِيرُ وَالْعَجُوزُ يَقُولُون: أَدْرَكْنَا آبَاءَنَا عَلَى هَذِهِ الْكَلِمَةِ لا إِلَهَ إِلا الله فَنَحْنُ نَقُولُهَا»، فَقَالَ لَهُ صِلَةُ: مَا تُغْنِي عَنْهُمْ لا إِلَهَ إِلا الله وَهُمْ لا يَدْرُونَ مَا صَلاةٌ وَلا صِيَامٌ وَلا نُسُكٌ وَلا صَدَقَةٌ؟ فَأَعْرَضَ عَنْهُ حُذَيْفَةُ ثُمَّ رَدَّهَا عَلَيْهِ ثَلاثاً كُلَّ ذَلِكَ يُعْرِضُ عَنْهُ حُذَيْفَةُ ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَيْهِ فِي الثَّالِثَةِ فَقَالَ: يَا صِلَةُ تُنْجِيهِمْ مِن النَّارِ، ثَلاثاً. أَخْرَجَهُ ابن مَاجَه.

 

149- Huzeyfe b. el-Yemân -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Elbisenin nakışı eskiyip gittiği gibi İslamiyet de eskiyip gider. Hatta oruç nedir, namaz nedir, hac ve umre ibadeti nedir ve sadaka nedir bilinemeyecektir. Allah Azze ve Celle'nin kitabı Kuran-ı Kerim bir gecede kaldırılıp dürülecek ve yeryüzünde ondan tek bir ayet bile kalmayacaktır. Çok yaşlı erkekler ve pek ihtiyar kadınlardan oluşan bir takım insanlar kalacak ve: Biz babalarımıza şu "La ilahe illallah" kelimesi üzerine yetiştik. Biz de bu kelimeyi söyleriz, diyeceklerdir.

Huzeyfe b. el-Yeman bu hadisi rivayet edince, (orada bulunan) Sıla kendisine:

O yaşayanlar namaz nedir, oruç nedir, hac ve umre ibadeti nedir ve sadaka nedir bilmezken "La ilahe illallah" kelimesi onlara bir yarar sağlamaz, dedi. Huzeyfe, Sıla'nın bu sözünü cevapsız bıraktı. Sonra Sıla bu sözü Huzeyfe'ye karşı üç defa tekrarladı. Her defasında Huzeyfe onun sözünü karşılıksız bıraktı, ona bakmadı. Nihayet üçüncü defasından sonra Huzeyfe, Sılaya dönerek üç defa:

“Ey Sıla! Tevhid kelimesi onları ateşten kurtarır, dedi.”[156]

 

وعَنْ أَبِي وَاقِدٍ اللَّيْثِيِّ رضي الله عنه قال: لما افتتح رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم مَكَّةَ خرج بنا معه قبلَ هَوازِن حتى مَرَرْنا على سِدْرَةِ الكُفار، سِدرَةٍ يَعْكُفُونَ حولها، ويدعونها: ذَاتَ أَنْوَاطٍ، فَقُلْنَا: يَا رَسُولَ الله اجْعَلْ لَنَا ذَاتَ أَنْوَاطٍ كما لهم ذاتُ أنوط. فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «الله أكبر، إنها السنن، هذا كما قالت بنو إسرائيل لموسى: اجْعَلْ لَنَا إِلَهاً كَمَا لَهُمْ آلِهَةً، قَالَ: {{إِنَّكُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ}} [الأعراف: 138] »، ثم قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّكم لتركَبنَّ سنن مَنْ قَبْلَكُمْ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، والترْمِذِيّ، وابن حبان.

 

150- Ebû Vakîd el-Leysî -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi:

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Mekke’yi fethettiği zaman Hevâzin tarafına yola çıktık. Yolda kafirlerin silahlarını astıklarını bir ağaç olan “Zat-ü envat” adı verilen bir ağaca uğradık. Dedik ki:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Onların Zat-ü Envatı olduğu gibi bize de bir “Zat-ü envat” tayin et.

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Allâhu Ekber! Muhakkak bu öncekilerin söylediği bir sözdür. Bu söz, Musa’nın kavminin Musa’ya söylediği:

"Ey Mûsâ! Şunların ilâhları gibi bize de bir ilâh yap" sözü gibidir. Musa da onlara: "Siz hakikaten cahillik eden bir kavimsiniz" (Araf: 138) demişti.

Sonra Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Muhakkak sizler kendinizden önceki yahudî ve hıristiyanların yoluna mutlaka uyacaksınız.”[157]

 

وللطبراني في الكَبير: «ونحنُ حُدَثاء عَهدٍ بكُفْرٍ».

 

151- Taberani’nin “el-Kebir” de rivayeti şu şekildedir: “Bizler küfürden yeni çıkmış ve yeni Müslüman olmuş kimselerdik.”[158]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه عَنْ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «كَانَ رَجُلٌ يُسْرِفُ عَلَى نَفْسِهِ، فَلَمَّا حَضَرَهُ الْمَوْتُ، قَالَ لِبَنِيهِ: إِذَا أَنَا مُتُّ فَأَحْرِقُونِي ثُمَّ اطْحَنُونِي، ثُمَّ ذَرُّونِي فِي الرِّيحِ، فَوَالله لَئِنْ قَدَرَ عَلَيَّ رَبِّي لَيُعَذِّبَنِّي عَذَاباً مَا عَذَّبَهُ أَحَداً، فَلَمَّا مَاتَ فُعِلَ بِهِ ذَلِكَ فَأَمَرَ الله الأرْضَ فَقَالَ: اجْمَعِي مَا فِيكِ مِنْهُ فَفَعَلَتْ فَإِذَا هُوَ قَائِمٌ، فَقَالَ: مَا حَمَلَكَ عَلَى مَا صَنَعْتَ؟ قَالَ: يَا رَبِّ خَشْيَتُكَ، فَغَفَرَ لَهُ» متفق عليه.

 

152- Ebû Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 "Sizden önceki ümmetlerden kendi nefsine zulmeden yani çokça günah işleyen bir adam vardı. Ona ölüm geldiğinde oğullarına şu vasiyette bulundu:

-Ben öldüğümde benim cesedimi yakın, sonra da kemiklerimi ezip öğütün. Sonra küllerimi rüzgâra savurun. Vallahi, şayet Allah benim küllerimi toplamaya güç yetirirse bana hiç kimseye azab etmediği gibi azab eder.

Adam öldüğüne oğulları onun vasiyetini yerine getirdiler. Allah Azze ve Celle yeryüzüne:

-«O adamın küllerinden sende ne varsa topla » diye emretti. Yeryüzü de emredileni yerine getirdi. Akabinde o adam sağlam bir vücutla Allah Azze ve Celle’nin karşısında durdu. Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu:

-”Seni böyle yapmana iten sebep ne idi? Neden böyle yaptın?” Adam dedi ki:

-Ya Rabbi! Senin korkundan dolayı böyle yaptım. Bunun üzerine Allah Azze ve Celle o adamı bağışladı."[159]

 

قيل: كانَ ذلكَ في زَمن الفَترة، وقيل: «لئن قَدَر عليَّ» مأخوذٌ من القُدرة، وقيل: من القَضاء، وقيل: كان في حالةِ دَهَشٍ وخَوفٍ وجَزعٍ ذهبَ معه عقله، فلا يَعي فيها ما يقول، فلم يُؤاخذ على ذلك، وقيل: كان جاهِلاً، وغَفَرَ الله له لتوحيدِه.

 

Bu olayın fetret döneminde olduğu söylenilmiştir. Yine “şayet güç yetirirse” sözü kudretten alınmıştır, denilmiştir. Yine Kaza’dan alındığı söylenmiştir. Yine bunu büyük bir korku ve dehşet içerisinde iken ve aklının gittiği bir anda söyledi de denilmiştir. Böyle bir halde iken onun günahlarından dolayı hesaba çekilmez. Yine O adam cahil birisi idi ve Allah da onu tevhidinden dolayı bağışladı, denilmiştir.[160]

 

31

بَابٌ في أنَّ الانْتِسَابَ إلى الأنْبِيَاءِ لا يَنْفَعُ في الآخِرَةِ وأنَّ الْمُنْتَسِبَ لا يَنْتَفِعُ إلا بالتَّوحِيدِ والْعَمَلِ الصَّالِحِ

 

31- Peygamberlere Olan Akrabalık Ahrette Fayda Vermez, Akraba Olan Kimse de Ancak Tevhid ve Salih Amel İle Faydalanabilir

 

عَنْ أبي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: قَامَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم حِينَ أَنْزَلَ الله عزّ وجل: {{وَأَنْذِرْ عَشِيرَتَكَ الأَقْرَبِينَ *}} [الشعراء: 214] قَالَ: «يَا مَعْشَرَ قُرَيْشٍ ـ أَوْ كَلِمَةً نَحْوَهَا ـ اشْتَرُوا أَنْفُسَكُمْ، لا أُغْنِي عَنْكُمْ مِنْ الله شَيْئاً، يَا بَنِي عَبْدِ مَنَافٍ، لا أُغْنِي عَنْكُمْ مِنْ الله شَيْئاً، يَا عَبَّاسُ بْنَ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ، لا أُغْنِي عَنْكَ مِنْ الله شَيْئاً، وَيَا صَفِيَّةُ عَمَّةَ رَسُولِ اللهِ، لا أُغْنِي عَنْكِ مِنْ الله شَيْئاً، وَيَا فَاطِمَةُ بِنْتَ مُحَمَّدٍ، سَلِينِي مَا شِئْتِ مِنْ مَالِي، لا أُغْنِي عَنْكِ مِنْ الله شَيْئاً» متفق عليه، وهذا لفظ البُخارِيّ.

 

153- Ebû Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Azze Celle: “Ey Muhammed! Önce en yakın akrabanı uyar” Şuara: 214. âyetini indirdiği zaman, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem kalktı ve şöyle buyurdu:

"Ey Kureyş topluluğu! Nefislerinizi satın alın! Ben, Allah’tan gelecek hiçbir şeye engel olamam. Ey Abde Menâf oğulları! Sizin için Allah’tan gelecek hiçbir şeye engel olamam. Ey Abbâs ibnu Abdulmuttalib! Senden de Allah’tan gelecek hiçbir şeye engel olamam. Ey Allah Rasûlü’nün halası olan Safiyye! Senden de Allah’tan gelecek hiçbir şeye engel olamam. Ey Muhammed'in kızı Fâtıma! Malımdan dilediğin şeyi iste vereyim. Ancak Allah’tan gelecek hiçbir şeye engel olamam.”[161]

 

ولمسلم: «يَا فَاطِمَةُ أَنْقِذِي نَفْسَكِ مِنْ النَّارِ فَإِنِّي لا أَمْلِكُ لَكُمْ مِنْ الله شَيْئاً إلا أَنَّ لَكُمْ رَحِماً سَأَبُلُّهَا بِبَلالِهَا».

 

154- Muslim’de gelen rivayette ise Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Ey Fatıma! Kendini cehennemden kurtar. Çünkü ben sizin için Allah'tan hiç bir şeye malik değilim. Şu kadar var ki, sizin bir hısımlığınız var, ben bunu (hısımlık suyu ile) sulayacağım.”[162] 

 

وَعَنْ أبي سَعيدٍ الخدري رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «يأخذُ رجلٌ بيدِ أَبيه يومَ القيامة يريدُ أن يُدخِله الجَنة، فينادَى: ألا إنَّ الجنةَ لا يدخلها مُشرك. قَالَ: فيقول: أي رب: أبي، قَالَ: فيحول في صورةٍ قبيحةٍ وريحٍ مُنتنةٍ فيتركه»، قَالَ أبو سعيد: كانوا يقولون: إنه إبراهيم، قَالَ: ولم يَزدهم رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم على ذلك. أَخْرَجَهُ البخاري.

 

155- Ebû Said el-Hudri -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Kıyamet günü bir adam babasının elinden tutarak cennete girdirmek ister. Bunun üzerine: Cennete müşrik giremez! Diye nida edilir. O adam der ki: Ya Rabbi! O benim babam! Bunun üzerine o baba kötü bir surete ve pis bir kokuya çevrilir ve O da onu terk eder.”

Ebu Said şöyle dedi: O adamın İbrahim 'aleyhis-selâm olduğunu söylerlerdi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bunun üzerine onlara ziyade bir şey anlatmadı.[163]

 

وعَنْ أَنَس بْن مالكٍ رضي الله عنه أَنَّ رَجُلاً قَالَ: يَا رَسُولَ الله أَيْنَ أَبِي؟ قَالَ: «فِي النَّارِ»، فَلَمَّا قَفَّى دَعَاهُ فَقَالَ: «إِنَّ أَبِي وَأَبَاكَ فِي النَّارِ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

156- Enes ibnu Mâlik -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Bir adam Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Benim babam nere­dedir? diye sordu.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Cehennemdedir” buyurdu. Adam dönüp gidince Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem o adamı çağırdı ve:

“Benim babam da, senin baban da cehennemdedir” buyurdu.[164] 

 

وَعَنْ أبي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ بَطَّأَ بِهِ عَمَلُهُ لَمْ يُسْرِعْ بِهِ نَسَبُهُ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

157- Ebû Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 “Bir kimseyi ameli yavaşlatırsa, nesebi hızlandıramaz.”[165] 

وَعَنْه رضي الله عنه قال: قَامَ فِينَا رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم ذاتَ يوم، فَذَكَرَ الْغُلُولَ فَعَظَّمَهُ، وَعَظَّمَ أَمْرَهُ ثُمَّ قَالَ: «لا أُلْفِيَنَّ أَحَدَكُمْ يَجِيءُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَلَى رَقَبَتِهِ بَعِيرٌ لَهُ رُغَاءٌ يَقُولُ: يَا رَسُولَ الله أَغِثْنِي، فَأَقُولُ: لا أَمْلِكُ لَكَ شَيْئاً قَدْ أَبْلَغْتُكَ، لا أُلْفِيَنَّ أَحَدَكم يجيء يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَلَى رَقَبَتِهِ شاةٌ لها ثُغاء، يَقُولُ: يَا رَسُولَ الله أَغِثْنِي، فَأَقُولُ: لا أَمْلِكُ لَكَ شَيْئاً قَدْ أَبْلَغْتُكَ، لا أُلْفِيَنَّ أَحَدَكُمْ يَجِيءُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَلَى رَقَبَتِهِ فرسٌ له حَمْحَمَةٌ، فيقول: يا رَسُول الله أَغثني، فأقول: لا أملكُ لكَ شيئاً، قد أبلغتكَ، لا ألفينَّ أحدَكم يجيءُ يوم القيامة على رَقَبتِهِ نَفْسٌ لها صِياح فَيَقُولُ: يَا رَسُولَ الله أَغِثْنِي فَأَقُولُ: لا أَمْلِكُ لَكَ شَيْئاً قَدْ أَبْلَغْتُكَ، لا أُلْفِيَنَّ أَحَدُكُمْ يَجِيءُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَلَى رَقَبَتِهِ رِقَاعٌ تَخْفِقُ. فَيَقُولُ: يَا رَسُولَ الله أَغِثْنِي، فَأَقُولُ: لا أَمْلِكُ لَكَ شَيْئاً، قَدْ أَبْلَغْتُكَ، لا أُلْفِيَنَّ أَحَدَكُمْ يَجِيءُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَلَى رَقَبَتِهِ صَامِتٌ، فَيَقُولُ: يَا رَسُولَ اللهِ: أَغِثْنِي فَأَقُولُ: لا أَمْلِكُ لَكَ شَيْئاً، قَدْ أَبْلَغْتُكَ» متفق عليه.

 

158- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bizim içimizde ayağa kalktı ve ganimet mallarında hıyaneti zikretti ve bunu çok önemsedi. Şöyle buyurdu:

"Sakın sizden birinizi kıyamet gününde omuzunda meleyen bir koyunla, diğerinizi ise omuzunda homurdanan bir atla bulmayayım. O sırada o kimse bana:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Bana yardım et, der. Ben de ona:

-Sana hiçbir şey yapmaya yâni şefaat etmeye mâlik değilim. Ben sana (dünyâda iken Allah'ın hükmünü) tebliğ ettim, diye cevap vereceğim.

Birine de omzunda böğüren bir sığır olduğu hâlde rast gelmeyeyim. Öylesi de:

-Ey Allah’ın Rasûlü, bana yardım et! der. Ben ona da:

-Sana hiçbir şefaat etmeye mâlik değilim. Ben sana (dünyâda) Allah’ın hükmünü tebliğ ettim, derim.

Bir başkasını da omzunda altın, gümüş yüklü bulmayayım. Öylesi de:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Bana yardım et, der. Ben de ona:

-Sana hiçbir yardım yapmaya mâlik değilim. Ben sana dünyâda iken Allah'ın hükmünü tebliğ ettim, derim.

Bir diğerini üzerinde ganîmet elbisesini rüzgar vurdukça yellenir bir şekilde bulmayayım. O da:

-Ey Allah’ın Rasûlü, bana yardım et, der. Ben ona da:

-Sana hiçbir yardım yapmaya mâlik değilim. Ben sana tebliğ etmiştim, derim."[166] 

 

32

بَابُ بَيَان أنَّ الشِّرْكَ أَبْوابٌ وَوُجُوب اتِّقَائِهِ والْبَـرَاءَةِ مِنْهُ وسَدِّ أبْوَابِهِ

 

32- Muhakkak ki Şirkin Kapıları Vardır; Şirkten Korunmak, Ondan Kurtulmak ve Kapılarının Kapanması Gerekir

 

عَنْ عبد الله بْن مَسْعُود رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «الرِّبا سَبعونَ باباً، والشركُ مثل ذلك» أَخْرَجَهُ البزار.

 

159- Abdullah ibnu Mesud -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Faizin yetmiş kapısı vardır. Şirkin de yetmiş kapısı vardır.”[167]

 

وَعَنْ أبي الدرداء رضي الله عنه قَالَ: أوصاني خليلي صلّى الله عليه وسلّم أن: «لا تشرِك بالله شيئاً، وإن قُطعتَ أو حُرقت» أَخْرَجَهُ ابن مَاجَه.

 

160- Ebu'd-Derda -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi:

 Dostum Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bana: “Param parça edilsen ve (ateşte) yakılsan bile Allah'a hiçbir şeyi ortak koşma” diye tavsiye etti.[168]

 

وَعَنْ أبي موسى الأَشعريِ رضي الله عنه قَالَ: خَطَبَنَا رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم ذَاتَ يَوْمٍ فَقَالَ: «أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا هَذَا الشِّرْكَ فَإِنَّهُ أَخْفَى مِنْ دَبِيبِ النَّمْلِ»، فَقَالَ لَهُ مَنْ شَاءَ الله أَنْ يَقُولَ: وَكَيْفَ نَتَّقِيهِ وَهُوَ أَخْفَى مِنْ دَبِيبِ النَّمْلِ يَا رَسُولَ اللهِ؟ قَالَ:«قُولُوا: اللَّهُمَّ إِنَّا نَعُوذُ بِكَ مِنْ أَنْ نُشْرِكَ بِكَ شَيْئاً نَعْلَمُهُ وَنَسْتَغْفِرُكَ لِمَا لا نَعْلَمُ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ بِإِسْنَاد ضعيف.

 

161- Ebu Musa el-Eş‘ari -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Bir gün Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bize hutbesinde şöyle buyurdu:

“Ey insanlar! Bu şirkten sakının. Muhakkak ki o, karıncanın yürümesinden daha gizlidir.”

Birisi dedi ki: Ey Allah’ın Rasûlü! Karıncanın yürümesinden daha gizli olduğu halde biz ondan nasıl sakınıp korunalım?

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Şöyle deyin: Allahım! Bilerek sana şirk koşmaktan sana sığınırız. Bilmediğimizden de senden bağışlanma dileriz.” (Ahmed bunu zayıf bir isnatla rivayet etmiştir.)[169]

 

وَعَنْ أبي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ أبو بَكْرٍ رضي الله عنه: يا رَسُول الله، مُرْني بِشَيْءٍ أَقُولُهُ إِذَا أَصْبَحْتُ، وَإِذَا أَمْسَيْتُ، قَالَ: «قُلْ: اللَّهُمَّ عَالِمَ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ، فَاطِرَ السَّمَاوَاتِ وَالأرْضِ، رَبَّ كُلِّ شَيْءٍ وَمَلِيكَهُ، أَشْهَدُ أَنْ لا إِلَهَ إِلا أَنْتَ، أَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ نَفْسِي، وَشَرِّ الشَّيْطَانِ وَشِرْكِهِ، قُلْهُ إِذَا أَصْبَحْتَ، وَإِذَا أَمْسَيْتَ، وَإِذَا أَخَذْتَ مَضْجَعَكَ» أَخْرَجَهُ أحمد، وأبو دَاوُد، والترْمِذِيّ.

 

162- Ebu Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Ebû Bekir -Allah O’ndan razı olsun- Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme şöyle dedi:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Sabaha ve akşama çıktığım zaman okuyacağım bazı kelimeler emret ki onları söyleyeyim.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Sabahladığın, akşamladığın ve yatağa yattığın zaman şunları oku: Ey gizliyi ve açığa bilen, göklerin ve yerin ya­ratıcısı, her şeyin Rabbi ve meliki olan Al­lahım! Ben şahadet ederim ki senden başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilah yoktur. Nefsimin şer­rinden, şeytanın şerrinden ve şirkinden sana sığınırım.”[170]

 

وعَنْ مُهَاجِرٍ الصَّائِغِ عَنْ شَيخٍ أدركَ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم، قَالَ: خرجتُ مع النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم في سَفرٍ، فمرَّ برجلٍ يَقْرَأُ: {{قُلْ يَاأَيُّهَا الْكَافِرُونَ *}} [الكافرون: 1] قَالَ: «أَمَّا هَذَا فَقَدْ بَرِئَ مِنْ الشِّرْكِ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، والنسَائِيّ.

 

163- Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi ulaşmış bir şeyh şöyle dedi:

Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ile beraber bir yolculuğa çıktım. Kâfirun suresini okuyan bir adam rast geldi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Bu adam şirkten beridir” buyurdu.[171]

 

وعَنْ فَرْوَةَ بْنِ نَوْفَلٍ، عَنْ أَبِيهِ أَنَّ النبي صلّى الله عليه وسلّم قَالَ لنوفل: «اقْرَأْ {{قُلْ يَاأَيُّهَا الْكَافِرُونَ *}}، ثُمَّ نَمْ عَلَى خَاتِمَتِهَا، فَإِنَّهَا بَرَاءَةٌ مِنْ الشِّرْكِ» أَخْرَجَهُ أبو دَاوُد، والترْمِذِيّ، والنسائي.

 

164- Ferve b. Nevfel babasından haber verdiğine göre Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Nevfel’e şöyle buyurdu:

“Kafirun sûresini oku ve bitirdikten sonra uyu. Çünkü bu sûre kişiyi şirkten korur.”[172]

 

33

بَابُ السَّلامَةِ مِنَ الشِّركِ سَبَبٌ لِمَغْفِرةِ الذُّنوبِ

 

33-Şirkten Selamette Olmak, Günahların Bağışlanma Sebebidir

 

عَنْ عبدِ الله بْن مَسْعُود رضي الله عنه قَالَ: لَمَّا أُسْرِيَ بِرَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم انْتُهِيَ بِهِ إِلَى سِدْرَةِ الْمُنْتَهَى، فأعطي ثَلاثاً: أُعْطِيَ الصَّلَوَاتِ الْخَمْسَ، وخَوَاتِيمَ سُورَةِ الْبَقَرَةِ، وَغُفِرَ لِمَنْ لا يُشْرِكُ بِالله مِنْ أُمَّتِهِ شَيْئاً الْمُقْحِمَاتُ. أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

165 - Abdullah b. Mesud -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi:

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem göklere çıkarıldığı gece (İsra Gecesi) Sidretul-Munteha’ya götürüldü. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme orada üç şey verilmiştir: Beş vakit namaz, Bakara Suresi’nin son iki âyeti, ümmetinden Allah'a şirk koşmayanların büyük günahları mağfi­ret olunmuştur.”[173] 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «تُفْتَحُ أَبْوَابُ الْجَنَّةِ يَوْمَ الاثْنَيْنِ وَيَوْمَ الْخَمِيسِ فَيُغْفَرُ لِكُلِّ عَبْدٍ لا يُشْرِكُ بِالله شَيْئاً، إِلا رَجُلاً كَانَتْ بَيْنَهُ وَبَيْنَ أَخِيهِ شَحْنَاءُ فَيُقَالُ: أَنْظِرُوا هَذَيْنِ حَتَّى يَصْطَلِحَا، أَنْظِرُوا هَذَيْنِ حَتَّى يَصْطَلِحَا، أَنْظِرُوا هَذَيْنِ حَتَّى يَصْطَلِحَا» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

166- Ebû Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Cennet kapıları pazartesi ve perşembe günleri açılır ve Allah'a hiç bir şeyi şirk koşmayan her kulun günahları bağışlanır. Yalnız din kardeşi ile aralarında düşmanlık bulunan kimse müstesna! Onlar hak­kında: Şu iki kişiye barışıncaya kadar mühlet verin! Şu iki kişiye barışıncaya kadar mühlet verin! Şu iki kişiye barışıncaya kadar mühlet verin! denilir.”[174] 

 

وَعَنْ أَنَس بْن مَالِكٍ رضي الله عنه قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «قَالَ الله تَعَالَى: يَا ابْنَ آدَمَ إِنَّكَ مَا دَعَوْتَنِي وَرَجَوْتَنِي غَفَرْتُ لَكَ عَلَى مَا كَانَ منكَ وَلا أُبَالِي، يَا ابْنَ آدَمَ لَوْ بَلَغَتْ ذُنُوبُكَ عَنَانَ السَّمَاءِ ثُمَّ اسْتَغْفَرْتَنِي غَفَرْتُ لَكَ وَلا أُبَالِي يَا ابْنَ آدَمَ، إِنَّكَ لَوْ أَتَيْتَنِي بِقُرَابِ الأرْضِ خَطَايَا ثُمَّ لَقِيتَنِي لا تُشْرِكُ بِي شَيْئاً لأَتَيْتُكَ بِقُرَابِهَا مَغْفِرَةً» أَخْرَجَهُ الترْمِذِيّ.

 

167- Enes b. Mâlik -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah şöyle buyurdu: Ey Âdemoğlu! Sen bana duâ ettiğin ve benden ümit ettiğin sürece senin hatalarını bağışlarım ve hiç aldırış etmem. Ey Âdemoğlu! Senin günahların göğün bulutlarına ulaşsa bile sen de benden bağışlanma dilesen seni bağışlarım ve hiçbir şeye aldırış etmem. Ey Âdemoğlu! Sen bana dünya dolusu kadar hatalarla gelip bana hiçbir şeyi ortak koşmamış olsan şüphesiz seni dünya dolusu bağışlanma ile karşılarım.”[175]

 

وَعَنْ معاذ بْن جَبل رضي الله عنه عَنْ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «يَطَّلِعُ الله إِلَى خَلْقِهِ لَيْلَةَ النِّصْفِ مِنْ شَعْبَانَ فَيَغْفِرُ لجميعِ خَلقه إلا لمُشركٍ أو مُشَاحِنٍ» أَخْرَجَهُ ابن حِبَّان.

 

168- Muaz b. Cebel -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Şüphesiz Allah Teâlâ Şa'ban ayının ortasındaki gecede kullarına bakar ve herkese mağfiret eder. Yalnız O’na şirk koşana veya müşahine (düşman olana) mağfiret etmez.”[176]

 

ولابنِ مَاجَه عَنْ أبي مُوسَى الأَشْعَرِيّ مثله.

 

169- İbnu Mace, Ebu Musa el-Eş‘ari’den aynını rivayet etmiştir.[177]

وَعَنْ أنسٍ رضي الله عنه قَالَ: جاءَ رجلٌ إلى رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم، فقال: يا رَسُول الله ما تركتُ حاجةً ولا دَاجَةً إلا أتيتُ، قَالَ: «أليسَ تشهدُ أنْ لا إِلَهَ الله، وأنَّ محمداً رَسُولُ اللهِ؟» ثلاث مرات، قَالَ: نَعم، قَالَ: «ذاك يأتي على ذلك» أَخْرَجَهُ أبو يعلى، والطبراني.

 

170- Enes -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Bir adam Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına geldi ve şöyle dedi:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Hiçbir küçük hacet bırakmadım ve senin yanına geldim.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Sen, Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilahın olmadığına ve Muhammed’in de Allah’ın Rasûlü olduğuna şahadet etmiyor musun?” Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bunu üç kere tekrarladı. Adam:

-Evet, dedi.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“İşte o, bu üzere gelecek” buyurdu.[178]

 

وعَنْ أَبِي الدَّرْدَاءِ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ أَقَامَ الصَّلاةَ، وَآتَى الزَّكَاةَ، وَمَاتَ لا يُشْرِكُ بِالله شَيْئاً كَانَ حَقّاً عَلَى الله عزّ وجل أَنْ يَغْفِرَ لَهُ هَاجِراً، وَمَاتَ فِي مَوْلِدِهِ»، فَقُلْنَا: يَا رَسُولَ اللهِ، أَلا نُخْبِرُ بِهَا النَّاسَ فَيَسْتَبْشِرُوا بِهَا؟ فَقَالَ «إِنَّ لِلْجَنَّةِ مِائَةَ دَرَجَةٍ بَيْنَ كُلِّ دَرَجَتَيْنِ كَمَا بَيْنَ السَّمَاءِ وَالأرْضِ، أَعَدَّهَا الله لِلْمُجَاهِدِينَ فِي سَبِيلِهِ، وَلَوْلا أَنْ أَشُقَّ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ، وَلا أَجِدُ مَا أَحْمِلُهُمْ عَلَيْهِ، وَلا تَطِيبُ أَنْفُسُهُمْ أَنْ يَتَخَلَّفُوا بَعْدِي مَا قَعَدْتُ خَلْفَ سَرِيَّةٍ، وَلَوَدِدْتُ أَنِّي أُقْتَلُ ثُمَّ أُحْيَا ثُمَّ أُقْتَلُ» أَخْرَجَهُ النسَائِيّ.

 

171- Ebud-Derdâ -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kim namazını dosdoğru ve devamlı kılarsa ve zekâtını da verip Allah’a hiçbir kimseyi ve hiçbir şeyi ortak koşmadan ölürse, hicret etmeyip doğduğu yerde ölse bile Allah onu bağışlar.”

Bunun üzerine biz: Ey Allah’ın Rasûlü! Bunu biz insanlara haber versek de sevinseler olmaz mı, dedik. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle devam etti:

“Cennette yüz derece vardır ki her bir derecenin arası yerle gök arası kadardır. Allah bu yerleri kendi yolunda gayret gösterip çabalayan mücahidler için hazırlamıştır. Mü’minlere zorluk vermeyeceğini bilsem ve onlar için savaş malzemesi bulabilsem ve benim katıldığım savaşa katılmayınca üzülmeyeceklerini bir bilsem şüphesiz her müfrezeye mutlaka katılır ve Allah yolunda ölüp dirilmeyi sonra tekrar ölmeyi isterdim.”[179]

 

34

بَابُ بَيَان دُعَاةِ النَّاسِ إِلَى الشِّرْكِ

 

34- Şirke Çağıran İnsanların Durumu

عَنْ عِيَاضِ بْنِ حِمَارٍ رضي الله عنه عَنْ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم، عَنْ الله تعالى: «إِنِّي خَلَقْتُ عِبَادِي حُنَفَاءَ كُلَّهُمْ، وَإِنَّهُمْ أَتَتْهُمْ الشَّيَاطِينُ فَاجْتَالَتْهُمْ عَنْ دِينِهِمْ وَحَرَّمَتْ عَلَيْهِمْ مَا أَحْلَلْتُ لَهُمْ، وَأَمَرَتْهُمْ أَنْ يُشْرِكُوا بِي مَا لَمْ أُنْزِلْ بِهِ سُلْطَاناً» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

172- ‘İyâd b. Himâr -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu:

“Ben kullarımın hepsini hanifler (Müslümanlar) olarak yarattım. Ama onlara şeytanlar gelerek kendilerini dinlerinden uzaklaştırdılar. Benim kendilerine helâl kıldıklarımı, onlara haram kıldılar. Benim hakkında delil indirmediğim bir şeyi, bana şirk koşmalarını emrettiler.”[180]

 

وَعَنْ عبد الله بْن عَمرو رضي الله عنه في حَدِيث نُزولِ عيسى آخر الزمان وبقاءِ شِرارِ الناس، وتَمثُّل الشَّيطان لهم قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «فَيَبْقَى شِرَارُ النَّاسِ فِي خِفَّةِ الطَّيْرِ وَأَحْلامِ السِّبَاعِ لا يَعْرِفُونَ مَعْرُوفاً، وَلا يُنْكِرُونَ مُنْكَراً فَيَتَمَثَّلُ لَهُمْ الشَّيْطَانُ، فَيَقُولُ: أَلا تَسْتَجِيبُونَ؟ فَيَقُولُونَ: فَمَا تَأْمُرُنَا؟ فَيَأْمُرُهُمْ بِعِبَادَةِ الأوْثَانِ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

173- Abdullah ibnu ‘Amr -Allah O’ndan razı olsun- âhir zamanda ‘Îsâ 'aleyhis-selâmın inmesi ve insanların şerlilerinin kalması ve şeytanın onları kendisine benzetmesi ile alakalı hadiste şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bunun üzerine insanların kötü takımı, kuş hafifliğinde ve yırtıcı tabi­atında kalacaklar. Ne bir iyilik tanıyacaklar, ne de bir kötülük men ede­cekler. Şeytan onları kendisine benzeterek:

-Bana icabet etmiyor musunuz? diyecek. Onlar da: 

-Bize ne emredersin? cevabını verecekler. Ve onlara putlara tap­mayı emredecek.”[181] 

 

وعَنْ جَابِرٍ بْن عبد الله رضي الله عنه قَالَ: سَمِعْتُ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «إِنَّ عَرْشَ إِبْلِيسَ عَلَى الْبَحْرِ فَيَبْعَثُ سَرَايَاهُ فَيَفْتِنُونَ النَّاسَ فَأَعْظَمُهُمْ عِنْدَهُ أَعْظَمُهُمْ فِتْنَةً» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

174- Cabir b. ‘Abdullah -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:

“Şüphesiz iblisin tahtı denizin üzerindedir. Çetelerini gönderir de in­sanlara fitne verirler. Ona göre bunların en büyüğü, en büyük fitne ve­rendir.”[182]

 

وعَنْ أُبَيِّ بْنِ كَعْبٍ رضي الله عنه في قوله تعالى: {{إِنْ يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ إِلاَّ إِنَاثًا}} [النساء: 117] قَالَ: مَعَ كُلِّ صَنَمٍ جِنِّيَّةٌ. أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

175- Ubey ibnu Ka‘b -Allah O'ndan razı olsun- Allah Azze ve Celle’nin (Müşrikler) Allah'tan başka, yalnız dişi (lerin isimlerini verdikleri put) lere dua edip yalvarırlar” (Nisa: 117) âyeti hakkında şöyle dedi: Her put ile beraber bir cinnî vardır.[183]

 

وَعَنْ صُهيب الرومي رضي الله عنه أن النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم لم يكن يَرى قريةً يريدُ دخولها إلا قَالَ حينَ يراها: «اللهَّم ربَّ السَمَاواتِ السَّبْعِ وما أظْلَلْنَ، وربَّ الأَرْضِينِ السَّبْعِ وما أَقْلَلْنَ، وربَّ الرياحِ وما ذَرَيْنَ، وربَّ الشياطينِ وما أَضَلَلْنَ، نسألكَ خَيْرَ هَذِهِ الْقَرْيَةِ وَخَيْرَ أَهْلِهَا، ونعوذُ بكَ من شرِّها وشَرِّ أهلها وشَرِّ ما فيها» أَخْرَجَهُ ابن خزيمة، وابن حِبَّان.

 

176- Suheyb er-Rûmî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bir beldeyi görüp de oraya girmek istediğinde, orayı gördüğü zaman şöyle derdi:

“Ey yedi göğün ve onun gölgelediklerinin Rabbi olan Allahım! Ey yedi yerin ve onun taşıdıklarının Rabbi! Ey rüzgârın ve onun dağıttıklarının Rabbi! Şeytanın ve onun saptırdıklarının Rabbi! Bu beldenin hayrını ve burada oturanların hayrını senden dilerim. Bu beldenin şerrinden, burada oturanların şerrinden ve içinde bulunanların şerrinden de sana sığınırım.”[184]

 

وعَنْ رَبِيعَةَ بْنِ عِبَادٍ الدِّيلِيِّ رضي الله عنه قَالَ: رَأَيْتُ أَبَا لَهَبٍ بِعُكَاظٍ وَهُوَ يَتْبَعُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم، وَهُوَ يَقُولُ: يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّ هَذَا قَدْ غَوَى فَلا يُغْوِيَنَّكُمْ عَنْ آلِهَةِ آبَائِكُمْ، وَرَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم يَفِرُّ مِنْهُ وَهُوَ عَلَى رجاءٍ، وَنَحْنُ نَتْبَعُهُ وَنَحْنُ غِلْمَانُ، كَأَنِّي أَنْظُرُ إِلَيْهِ أَحْوَلَ ذَا غَدِيرَتَيْنِ أَبْيَضَ النَّاسِ وَأَجْمَلَهُمْ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، والْحَاكِم.

 

177- Rabî‘a ibnu ‘İbâd ed-Dîlî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben Ebu Leheb’i ‘Ukâz’da Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin peşinden gittiğini ve şöyle dediğini gördüm: Ey insanlar! Muhakkak ki bu doğru yoldan sapmış, sakın ola ki sizleri babalarınızın ilahlarından saptırmasın. Bu esnada Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ondan uzaklaşıyor ve konuşmuyordu. Bizler de henüz çocuktuk ve O’nun peşinden gidiyorduk. Sanki ben şu anda O’nun saçlarının lülesine ve insanların en beyazı ve en güzelini olduğunu görür gibiyim.”[185] 

 

وَعَنْ أبي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لَتَضْرِبَنَّ مُضَرُ عِبَادَ الله حَتَّى لا يُعْبَدَ لله اسْمٌ، وَلَيَضْرِبَنَّهُمْ الْمُؤْمِنُونَ حَتَّى لا يَمْنَعُوا ذَنَبَ تَلْعَةٍ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

178- Ebu Sa‘îd el-Hudrî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah’a ibadet edilmesini engellemek için Mudar kabilesi yol kesip insanlara zulmederlerdi. Müminler de onların bu zulmünü engellemek için çalışıyorlardı.”[186]

 

35

بَابُ الأَمْرِ بقِتَالِ النَّاسِ حتَّى يَقُولُوا: لا إِلَهَ إلاّ الله

 

35- İnsanlar “Lâ ilâhe illallâh” Deyinceye Kadar Onlarla Savaşmayı Emir

 

عَنْ عبد الله بْن عُمر رضي الله عنهما قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «أُمِرْتُ أَنْ أُقَاتِلَ النَّاسَ حَتَّى يَشْهَدُوا أَنْ لا إِلَهَ إِلا اللهُ، وأن محمداً رسولُ الله، ويقيموا الصَّلاةَ ويُؤْتُوا الزَّكَاةَ، فَإِذَا فَعَلُوا ذَلِكَ عَصَمُوا مِنِّي دِمَاءَهُمْ وَأَمْوَالَهُمْ إِلا بِحَقِّهَا وَحِسَابُهُمْ عَلَى اللهِ» متفق عليه.

 

179- Abdullah ibnu Ömer -Allah O’ndan ve babasından razı olsun- şöyle haber verdi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek başka bir ilahın olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şahadet edinceye, namazı kılıp zekâtı da verinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum. Şayet bunları yaparlarsa İslam’ın hakkı müstesna benden mallarını ve kanlarını engellemiş olurlar. Onların gizli işlerinin hesabı ise Allah’a kalmıştır.”[187]

 

وللبخاري من حَدِيث أنس: «فإذا شْهَدُوا أَنْ لا إِلَهَ إِلا الله وَأَنَّ مُحَمَّداً رَسُولُ اللهِ، وَصَلَّوْا صَلاتَنَا، وَاسْتَقْبَلُوا قِبْلَتَنَا، وَأَكَلُوا ذَبِيحَتَنَا فَقَدْ حَرُمَتْ عَلَيْنَا دِمَاؤُهُمْ وَأَمْوَالُهُمْ إِلا بِحَقِّهَا».

 

180- Buhari’de Enes hadisinde Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“İnsanlar, La ilahe illallah’a şehadet ettikleri, şu bizim kılmış olduğumuz namazımızı kıldıkları, kıblemize yöneldikleri ve bizim kestiğimizi yedikleri zaman bu sözün hakkı müstesna, onların kanları ve malları bize haram kılınmıştır.”[188]

 

وعَنِ الْمِسْوَرِ بْنِ مَخْرَمَةَ وَمَرْوَانَ بْنِ الْحَكَمِ أن رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قالَ يوم الْحُدَيْبِيَةِ حين صَدَّتهُ قُريش عَنْ البَيت: «فَوَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَأُقاتِلَنّهم عَلَى أَمْرِي هَذَا حَتَّى تَنْفَرِدَ سَالِفَتي وَلَيُنْفذن الله أَمْره» أَخْرَجَهُ البُخَارِيّ.

 

181- Misver ibnu Mahrame ve Mervân ibnu Hakem şöyle dediler: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, Hudeybiye günü Kureyş kendisini Kâbe’ye girmesine izin vermeyince şöyle buyurdu:

“Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, ölünceye ve kabrimde tek başıma kalıncaya kadar bu davam ve dinim için onlarla savaşırım. Muhakkak ki Allah, yardım etme vadini gerçekleştirecektir.”[189]

 

وعَنْ جُبَيْرِ بْنِ حَيَّةَ، قَالَ: بَعَثَ عُمَرُ النَّاسَ فِي أَفْنَاءِ الأمْصَارِ يُقَاتِلُونَ الْمُشْرِكِينَ، فَنَدَبَنَا عُمَرُ، وَاسْتَعْمَلَ عَلَيْنَا النُّعْمَانَ بْنَ مُقَرِّنٍ حَتَّى إِذَا كُنَّا في أَرْضِ الْعَدُوِّ، وَخَرَجَ عَلَيْنَا عَامِلُ كِسْرَى فِي أَرْبَعِينَ أَلْفاً، فَقَامَ تَرْجُمَانٌ فَقَال: لِيُكَلِّمْنِي رَجُلٌ مِنْكُمْ، فَقَالَ الْمُغِيرَةُ: سَلْ عَمَّا شِئْتَ، قَالَ: مَا أَنْتُمْ؟ قَالَ: نَحْنُ أُنَاسٌ مِنَ الْعَرَبِ، كُنَّا فِي شَقَاءٍ شَدِيدٍ وَبَلاءٍ شَدِيدٍ، نَمَصُّ الْجِلْدَ وَالنَّوَى مِنْ الْجُوعِ، وَنَلْبَسُ الْوَبَرَ وَالشَّعَرَ، وَنَعْبُدُ الشَّجَرَ وَالْحَجَرَ، فَبَيْنَا نَحْنُ كَذَلِكَ، إِذْ بَعَثَ رَبُّ السَّماوَاتِ وَرَبُّ الأرَضِينَ تَعَالَى ذِكْرُهُ وَجَلَّتْ عَظَمَتُهُ إِلَيْنَا نَبِيّاً مِنْ أَنْفُسِنَا، نَعْرِفُ أَبَاهُ وَأُمَّهُ، فَأَمَرَنَا نَبِيُّنَا رَسُولُ رَبِّنَا صلّى الله عليه وسلّم أَنْ نُقَاتِلَكُمْ حَتَّى تَعْبُدُوا الله وَحْدَهُ أَوْ تُؤَدُّوا الْجِزْيَةَ، وَأَخْبَرَنَا نَبِيُّنَا صلّى الله عليه وسلّم عَنْ رِسَالَةِ رَبِّنَا أَنَّهُ مَنْ قُتِلَ مِنَّا صَارَ إِلَى الْجَنَّةِ فِي نَعِيمٍ لَمْ يَرَ مِثْلَهَا قَطُّ، وَمَنْ بَقِيَ مِنَّا مَلَكَ رِقَابَكُمْ. أَخْرَجَهُ البُخارِيّ.

 

182- Cubeyr ibnu Hayye -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ömer ibnu Hattâb -Allah ondan razı olsun- halifeliği zamanında müşriklerle savaşılması için büyük beldelere ordular gönderdi. Ömer bizi cihad için topladı ve Numan ibnu Mukarrin’i komutan olarak atadı. Bizler Nihavend topraklarında iken Kisra’nın ordu komutanı kırk bin askeriyle bizi karşıladı. Onların tarafından bir tercüman bize:

-Sizin içinizden kim bana cevap verecek? dedi. Mugîra ibnu Şu'be:

İstediğini sor, dedi. Tercüman:

-Sizler kimlersiniz? Diye sordu. Muğîra ona şöyle ceavp verdi:

-Biz Arap ırkından birtakım kimseleriz. Biz vaktiyle azgın bir şekavet, zorlu bir belâ içinde yaşar; açlıktan hurma çekirdeği ve deri parçası sorar; deve yününden ve kıldan elbise giyer; ağaçlara ve taşlara tapardık. Hulâsa biz böyle bir vahşet ve cehalet içinde iken, göklerin ve yerlerin Rabbi, şânı yüce olan Allah bize kendi aramızdan bir peygamber gönderdi. Biz O'nun babasını, aramızdaki şerefini, doğru sözlülüğünü biliriz. Peygamberimiz, Rabbimizin Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bize, bir olan Allah’a sizler ibadet edinceye veya da Müslüman olmayı kabul etmez iseniz bize cizye ödemeye razı oluncaya kadar sizlerle savaşmayı emretti. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Rabbimizin elçiliğinden olmak üzere bize şunu haber verdi: Bizden cihâd uğrunda öldürülen, asla benzeri görülmemiş nimetlerle dopdolu olan cennete gider. Şehit olmayıp da hayâtta kalanlar da sizleri esîr alıp boyunlarınıza mâlik olurlar.[190]

 

وَعَنْ أُسَامَةَ بْن زَيْدِ بْنِ حَارِثَةَ رضي الله عنه قَالَ: بَعَثَنَا رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم إِلَى الْحُرَقَةِ مِنْ جُهَيْنَةَ، فَصَبَّحْنَا الْقَوْمَ فَهَزَمْنَاهُمْ، وَلَحِقْتُ أَنَا وَرَجُلٌ مِنْ الأنْصَارِ رَجُلاً مِنْهُمْ، فَلَمَّا غَشِينَاهُ، قَالَ: لا إِلَهَ إِلا اللهُ، فَكَفَّ عَنْهُ الأنْصَارِيُّ وَطَعَنْتُهُ بِرُمْحِي حَتَّى قَتَلْتُهُ، قَالَ: فَلَمَّا قَدِمْنَا بَلَغَ ذَلِكَ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم، فَقَالَ لِي: «يَا أُسَامَةُ أَقَتَلْتَهُ بَعْدَمَا قَالَ: لا إِلَهَ إِلا اللهُ؟» قَالَ: قُلْتُ: يَا رَسُولَ اللهِ، إِنَّمَا كَانَ مُتَعَوِّذاً، قَالَ: فَقَالَ: «أَقَتَلْتَهُ بَعْدَمَا قَالَ: لا إِلَهَ إِلا اللهُ؟»، قَالَ: فَمَا زَالَ يُكَرِّرُهَا عَلَيَّ حَتَّى تَمَنَّيْتُ أَنِّي لَمْ أَكُنْ أَسْلَمْتُ قَبْلَ ذَلِكَ الْيَوْمِ. متفق عليه.ولمسلمٍ: «فكيفَ تصنعُ بلا إله إلا الله إذا جاءَتْ يومَ القِيامة؟».

183-  Usâme ibnu Zeyd b. Hârise -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bizi Cuheyne kabilesinden Huraka boyu üzerine gönderdi. Bizler o kavme sabahın erken saatinde saldırdık ve onları bozguna uğrattık. Ben ve Ensar’dan biri ile beraber onlardan bir adama rast geldik. Onu öldüreceğimiz esnada: Lâ ilahe illallah, dedi. Bu söz üzerine Ensârî ondan uzaklaştı. Ben ise mızrağımı ona sapladım ve onu öldürdüm. Medine'ye döndüğümüzde bu olay Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme ulaştı. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

"Ey Usâme! Sen o adamı La ilahe illallah dedikten sonra mı öldürdün?" Ben: O ölümden korktuğu için böyle söyledi, dedim. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bu sözünü o kadar çok tekrar etti ki, ben bu günden önce Müslüman olmayaydım, diye temenni ettim.[191]

Müslim’deki ziyadelikte ise “Kıyamet gününde lâ ilahe illallah karşına geldiği vakit ne yapacaksın?” şeklinde gelmiştir.

 

وَعَنْ أَوسِ بْن أبي أَوس الثَّقفي رضي الله عنه قَالَ: أتيت رسول الله صلّى الله عليه وسلّم في وَفْدِ ثَقِيفٍ فَكُنَّا في قُبَّةٍ فَقَامَ مَنْ كان فيها غَيْرِي وَغَيْرُ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم فَجَاءَ رَجُلٌ فَسَارَّهُ فَقَالَ: اذْهَبْ فاقتله، ثم قال: «أَلَيْسَ يَشْهَدُ أَنْ لا إلهَ إلا اللهُ؟»، قال: بلى، ولكنه يقولها تَعَوذّاً، فَقَالَ: «رُدَّهُ»، ثُمَّ قَالَ: «أمرت أن أقاتل الناسَ حتَّى يَقُولُوا: لا إلهَ إلا الله فَإِذَا قَالُوهَا حُرِّمَتْ عَلَيَّ دِمَاؤُهُمْ وَأَمْوَالُهُمْ إِلا بِحَقِّهَا» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

184- Evs b. Ebi Evs es-Sekafî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi:

Sekîf heyeti içinde Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına geldim. Bizler bir çadırın içinde idik. Benim ve Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin dışında orada bulunanlar kalktılar. Bir adam geldi ve Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme gizli bir şeyler söyledi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Git ve onu öldür” buyurdu. Sonra da:

-“O adam Lâ ilâhe illallâh’a şahitlik etmiyor mu?” diye sordu. O adam da:

-Evet, lâkin o bunu bizden korunmak için söylüyor. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Onu geri gönder” buyurdu. Sonra da şöyle buyurdu:

-“Ben insanlarla Lâ ilâhe illallâh deyinceye kadar savaşmakla emrolundum. Bunu dedikleri zaman onların malları ve canları haram kılınmıştır. Ancak bu sözün hakkı müstesna.”[192]

 

وَعَنْ الْمِقْدَاد بْن عَمْرٍو الْكِنْدِيِّ رضي الله عنه قَالَ: قلت: يا رَسُولَ اللهِ: أَرَأَيْتَ إِنْ لَقِيتُ رَجُلاً مِنْ الْكُفَّارِ فَاقْتَتَلْنَا فَضَرَبَ إِحْدَى يَدَيَّ بِالسَّيْفِ فَقَطَعَهَا، ثُمَّ لاذَ مِنِّي بِشَجَرَةٍ، فَقَالَ: أَسْلَمْتُ لِلَّهِ، أَأَقْتُلُهُ يَا رَسُولَ الله بَعْدَ أَنْ قَالَهَا؟ فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لا تَقْتُلْهُ»، فَقَالَ: يَا رَسُولَ الله إِنَّهُ قَطَعَ إِحْدَى يَدَيَّ ثُمَّ قَالَ ذَلِكَ بَعْدَمَا قَطَعَهَا، فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لا تَقْتُلْهُ فَإِنْ قَتَلْتَهُ فَإِنَّهُ بِمَنْزِلَتِكَ قَبْلَ أَنْ تَقْتُلَهُ، وَإِنَّكَ بِمَنْزِلَتِهِ قَبْلَ أَنْ يَقُولَ كَلِمَتَهُ الَّتِي قَالَ» متفق عليه.

 

185- Mikdâd ibnu Amr el-Kindi -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben dedim ki:

-Bana haber ver ey Allah’ın Rasûlü! Ben kâfirlerden biriyle karşılaşsam ve onunla vuruşsam, ardından o benim bir kolumu kılıçla vurup koparsa, sonra da kaçıp bir ağaca sığınsa, sonra da: Ben Müslüman oldum, dese, bu sözünden sonra onu öldürebilir miyim?

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Hayır onu öldürme" buyurdu. Bunun üzerine Mikdâd şöyle dedi:

-Ey Allah’ın Rasûlü! O benim iki elimden birisini kestikten sonra İslam dinine girdiğini söyledi.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Onu öldürme! Şayet sen onu öldürürsen, o senin onu öldürmezden önceki durumundasın. Sen de onun Müslüman olmak için söylediği şehadet kelimesini söylemesinden önceki durumundasın."[193]

 

وعَنْ ابْنِ عَبَّاسٍ رضي الله عنهما قَالَ: مَرَّ رَجُلٌ مِنْ بَنِي سُلَيْمٍ عَلَى نَفَرٍ مِنْ أَصْحَابِ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم وَهُوَ يَسُوقُ غَنَماً لَهُ فَسَلَّمَ عَلَيْهِمْ فَقَالُوا: مَا سَلَّمَ عَلَيْكُمْ إِلا لِيَتَعَوَّذَ مِنْكُمْ فَعَمَدُوا إِلَيْهِ فَقَتَلُوهُ، وَأَخَذُوا غَنَمَهُ فَأَتَوْا بِهَا النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم فَأَنْزَلَ الله عزّ وجل: {{يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا ضَرَبْتُمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَتَبَيَّنُوا وَلاَ تَقُولُوا لِمَنْ أَلْقَى إِلَيْكُمُ السَّلاَمَ لَسْتَ مُؤْمِناً} ...} [النساء: 94] إِلَى آخِرِ الآيَةَ. أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، والبخاري، ومسلم.

 

186 Abdullah ibnu Abbâs -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Suleym oğullarından koyunlarını güden bir çoban Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin ashabından bir gurubun yanına uğradı ve onlara selam verdi. Bunun üzerine onlar: Ancak sizden korunmak için sizlere selam verdi, dediler ve o çobanı öldürdüler. Koyunlarını da alarak Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına geldiler. Bunun üzerine Allah Azze ve Celle şu âyeti indirdi: Ey îman edenler! Allah yolunda savaş için sefere çıktığınızda, (dövüşeceğiniz kimse hakkında) teenni ile hareket edin; (aceleye kapılmayın). Size selâm veren kimseye, dünya hayatının malını arzulayarak "sen mü'min değilsin" deyip (onu öldürmeye kalkışmayın); zira Allah katında pek çok ganimetler vardır. Önceden siz de böyle idiniz de Allah size iyilikte bulundu. Onun için dikkatli davranın. Allah, şüphesiz, sizin yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Nisa: 94)[194]

 

وَعَنْ بُرَيْدَةَ رضي الله عنه قَالَ: كَانَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم إِذَا أَمَّرَ أَمِيراً عَلَى جَيْشٍ أَوْ سَرِيَّةٍ أَوْصَاهُ فِي خَاصَّتِهِ بِتَقْوَى الله وَمَنْ مَعَهُ مِنْ الْمُسْلِمِينَ خَيْراً، ثُمَّ قَالَ: «اغْزُوا بِسْمِ الله فِي سَبِيلِ اللهِ، قَاتِلُوا مَنْ كَفَرَ بِاللهِ، اغْزُوا وَلا تَغُلُّوا وَلا تَغْدِرُوا، وَلا تُمَثِّلُوا، وَلا تَقْتُلُوا وَلِيداً، وَإِذَا لَقِيتَ عَدُوَّكَ مِنْ الْمُشْرِكِينَ فَادْعُهُمْ إِلَى إِحْدَى ثَلاثِ خِصَالٍ أَوْ خِلالٍ فَأَيَّتُهُنَّ مَا أَجَابُوكَ إِلَيْهَا فَاقْبَلْ مِنْهُمْ، وَكُفَّ عَنْهُمْ ثُمَّ ادْعُهُمْ إِلَى التَّحَوُّلِ مِنْ دَارِهِمْ إِلَى دَارِ الْمُهَاجِرِينَ، وَأَخْبِرْهُمْ إِنْ هُمْ فَعَلُوا أَنَّ لَهُمْ مَا لِلْمُهَاجِرِينَ وَعَلَيْهِمْ مَا عَلَى الْمُهَاجِرِينَ، وَإِنْ هُمْ أَبَوْا أَنْ يَتَحَوَّلُوا مِنْهَا فَأَخْبِرْهُمْ أَنَّهُمْ يَكُونُونَ كَأَعْرَابِ الْمُسْلِمِينَ يَجْرِي عَلَيْهِمْ حُكْمُ الله الَّذِي يَجْرِي عَلَى الْمُسْلِمِينَ، وَلا يَكُونُ لَهُمْ فِي الْغَنِيمَةِ وَالْفَيْءِ شَيْءٌ إِلا أَنْ يُجَاهِدُوا مَعَ الْمُسْلِمِينَ، فَإِنْ هُمْ أَبَوْا فَسَلْهُمْ الْجِزْيَةَ فَإِنْ هُمْ أَجَابُوكَ فَاقْبَلْ مِنْهُمْ وَكُفَّ عَنْهُمْ، وَإِنْ هُمْ أَبَوْا فَاسْتَعِنْ بِالله وَقَاتِلْهُمْ، وَإِذَا حَاصَرْتَ أَهْلَ حِصْنٍ فَأَرَادُوكَ أَنْ تَجْعَلَ لَهُمْ ذِمَّةَ الله وَذِمَّةَ نَبِيِّكَ فَلا تَجْعَلْ لَهُمْ ذِمَّةَ الله وَلا ذِمَّةَ نَبِيِّهِ، وَلَكِنْ اجْعَلْ لَهُمْ ذِمَّتَكَ وَذِمَّةَ أَصْحَابِكَ، فَإِنَّكُمْ إِنْ تُخْفِرُوا ذِمَمَكُمْ وَذِمَمَ أصْحَابِكُمْ أَهْوَنُ مِنْ أَنْ تُخْفِرُوا ذِمَّةَ الله وَذِمَّةَ رَسُولِهِ، وَإِنْ حَاصَرْتَ أَهْلَ حِصْنٍ فَأَرَادُوكَ أَنْ تُنْزِلَهُمْ عَلَى حُكْمِ الله فَلا تُنْزِلْهُمْ عَلَى حُكْمِ اللهِ، وَلَكِنْ أَنْزِلْهُمْ عَلَى حُكْمِكَ، فَإِنَّكَ لا تَدْرِي أَتُصِيبُ حُكْمَ الله فِيهِمْ أَمْ لا» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

187- Bureyde -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bir orduya veya müfrezeye kumandan tayin ettiği zaman kendisine hassaten Allah'ın takvasını, bera­berindeki müslümanlara da hayır tavsiye eder; sonra şöyle buyururdu:

“Allah yolunda besmele ile gaza edin! Allah'a küfredenlerle çarpışın! Gaza edin! Ama ganimete hıyanette bulunmayın! Ölüle­rin burnunu, kulağını kesmeyin! Çocuk Öldürmeyin! Müşriklerden olan düşmanınla karşılaştığın zaman onları üç haslete veya güzel huya davet et! Bunların hangisinde sana icabet ederlerse onu kabul et ve kendilerini bırak! Sonra onları İslâm'a davet et! Şayet sana icabet ederlerse onu kabul et ve kendilerini (serbest) bırak! Sonra kendilerini yurtlarından muhacirler diyarına göçmeye davet et! Ve onlara haber ver ki bunu yaparlarsa muhacirlerin lehine olan onların da lehine, aleyhine olan onların da aleyhine olacaktır. Yurtlarından göç­meyi kabul etmezlerse onlara haber ver ki, müslümanların bedevileri gibi olacaklar; kendilerine Allah'ın, mü'minler üzerine cereyan eden hükmü uygulanacak; ganimet ve haraç da hiç bir hakları olmayacaktır. Meğer ki, müslümanlarla birlikte cihad ederler. Eğer bunu kabul etmezlerse onlardan cizye iste! Şayet sana icabet ederlerse onu kabul et ve kendilerini (serbest) bırak! Kabul etmezlerse artık Allah'tan yardım dile­yerek onlarla harb et!

Bir kale ahâlisini muhasara eder de senden Allah'ın ahdini ve Pey­gamberinin ahdini kendilerine bahşetmeni dilerlerse onlara ne Allah'ın ahdini ver; ne de Peygamberinin ahdini!.. Lâkin onlara kendi ahdini ve arkadaşlarının ahdini ver! Çünkü sizin kendi ahidlerinizi ve arkadaşla­rınızın ahidlerini bozmanız, Allah'ın ve Resulünün ahdini bozmaktan eh­vendir.

Bir kale ahalisini muhasara eder de, senden kendilerine Allah'ın hükmünü tatbik etmeni isterlerse onlara Allah'ın hükmünü tatbik etme! Lâkin onlara kendi hükmünü tatbik et! Zîrâ Allah'ın onlar hakkındaki hükmüne isabet edip etmeyeceğini bilmezsin!”[195]

 

وَعَنْ عَبْدِ الله بْن مَسْعُود رضي الله عنه، حَيْثُ قُتِلَ ابْنُ النَّوَّاحَةِ قَالَ: إِنَّ هَذَا وَابْنَ أُثَالٍ كَانَا أَتَيَا النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم رَسُولَيْنِ لمُسَيْلِمَةَ الْكَذَّابِ، فَقَالَ لَهُمَا رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «أَتَشْهَدَانِ أَنِّي رَسُولُ اللهِ؟»، قَالا: نَشْهَدُ أَنَّ مُسَيْلِمَةَ رَسُولُ اللهِ، فَقَالَ: «لَوْ كُنْتُ قَاتِلاً رَسُولاً لَضَرَبْتُ أَعْنَاقَكُمَا»، قَالَ: فَجَرَتْ سُنَّةً أَنْ لا يُقْتَلَ الرَّسُولُ، فَأَمَّا ابْنُ أُثَالٍ فَكَفَانَاهُ الله عزّ وجل، وَأَمَّا هَذَا فَلَمْ يَزَلْ ذَلِكَ فِيهِ حَتَّى أَمْكَنَ الله مِنْهُ الآنَ. أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ واللفظُ له، وأبو يَعلى.

 

188- Abdullah b. Mesud -Allah O'ndan razı olsun- İbnun-Nevvâha öldürüldüğü zaman şöyle dedi:

Bu adam ve İbnu Usâl, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına Museylemetul-Kezzâb’ın elçisi olarak geldiler. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem o ikisine:

-“Benim Allah’ın Rasûlü olduğuma şahitlik eder misiniz?” diye sordu. O ikisi de:

-Bizler şahitlik ederiz ki Museyleme Allah’ın Rasûlü’dür, dediler. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Şayet ben gelen elçileri öldürmüş olsaydım, muhakkak sizin ikinizin boynunu vururdum” buyurdu.

Böylelikle gelen elçileri öldürmemek sünnet olmuş oldu. İbnu Usâl’e gelince, Allah Azze ve Celle onu öldürdü. Bu adama gelince Allah onu şu anda öldürmemizi bize nasip etti.[196]

 

36

بَابُ شُرُوط لا إِلَهَ إلاّ الله

 

36- Lâ İlâhe İllallâh’ın Şartları

 

عَنْ عُثمان بْن عَفان رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ مَاتَ وهُوَ يَعْلَمُ أَنَّهُ لا إِلَهَ إلا الله دَخَلَ الجَنَّةَ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

189- Osman b. ‘Affân -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Her kim Allah'tan başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilâhın olmadığını (Lâ İlâhe İllallâh’ı) bilerek ölürse cennete gire­cektir.”[197]

 

وَعَنْ أبي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «أَشْهَدُ أَنْ لا إِلَهَ إِلا اللهُ، وَأَنِّي رَسُولُ الله لا يَلْقَى الله بِهِمَا عَبْدٌ غَيْرَ شَاكٍّ فِيهِمَا إِلا دَخَلَ الْجَنَّةَ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

190- Ebu Hureyre -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 “Allah'tan başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilâhın olmadığına ve kendimin Allah’ın Rasûlü olduğuma şehâdet ederim. Eğer bir kul bu iki şehâdet hususunda hiç bir şüpheye düşmeyerek bunlarla Allah'a kavuşursa mutlaka cennete girer.”[198]

 

وَعَنْه رضي الله عنه قَالَ: أَعْطَانِي رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم نَعْلَيْهِ، قَالَ: «اذْهَبْ بِنَعْلَيَّ هَاتَيْنِ فَمَنْ لَقِيتَ مِنْ وَرَاءِ هَذَا الْحَائِطِ يَشْهَدُ أَنْ لا إِلَهَ إِلا الله مُسْتَيْقِناً بِهَا قَلْبُهُ فَبَشِّرْهُ بِالْجَنَّةِ»، فَكَانَ أَوَّلَ مَنْ لَقِيتُ عُمَرَ، فَقَالَ: مَا هَاتَانِ النَّعْلانِ يَا أَبَا هُرَيْرَةَ، فَقُلْتُ: هَاتَانِ نَعْلا رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم بَعَثَنِي بِهِمَا مَنْ لَقِيتُ يَشْهَدُ أَنْ لا إِلَهَ إِلا الله مُسْتَيْقِناً بِهَا قَلْبُهُ بَشَّرْتُهُ بِالْجَنَّةِ فَضَرَبَ عُمَرُ بِيَدِهِ بَيْنَ ثَدْيَيَّ فَخَرَرْتُ لاسْتِي، فَقَالَ: ارْجِعْ يَا أَبَا هُرَيْرَةَ فَرَجَعْتُ إِلَى رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم فَأَجْهَشْتُ بُكَاءً وَرَكِبَنِي عُمَرُ فَإِذَا هُوَ عَلَى أَثَرِي، فَقَالَ لِي رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَا لَكَ يَا أَبَا هُرَيْرَةَ؟» قُلْتُ: لَقِيتُ عُمَرَ فَأَخْبَرْتُهُ بِالَّذِي بَعَثْتَنِي بِهِ فَضَرَبَ بَيْنَ ثَدْيَيَّ ضَرْبَةً خَرَرْتُ لاسْتِي قَالَ: «ارْجِعْ»، فَقَالَ لَهُ رَسُولُ الله: «يَا عُمَرُ مَا حَمَلَكَ عَلَى مَا فَعَلْتَ؟» قَالَ: يَا رَسُولَ الله بِأَبِي أَنْتَ وَأُمِّي: أَبَعَثْتَ أَبَا هُرَيْرَةَ بِنَعْلَيْكَ مَنْ لَقِيَ يَشْهَدُ أَنْ لا إِلَهَ إِلا الله مُسْتَيْقِناً بِهَا قَلْبُهُ بَشَّرَهُ بِالْجَنَّةِ، قَالَ: «نَعَمْ»، قَالَ: فَلا تَفْعَلْ فَإِنِّي أَخْشَى أَنْ يَتَّكِلَ النَّاسُ عَلَيْهَا فَخَلِّهِمْ يَعْمَلُونَ، قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «فَخَلِّهِمْ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

191- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bana ayakkabılarını vererek:

-“Şu iki tek ayakkabımı götür. Bu bahçenin arkasında kalbinden inanarak: “Allah'dan başka hiç bir ilâh yoktur” diye şehâdet getiren her kime rast gelirsen onu hemen cennetle müjdele”   buyurdular.

İlk rastladığım Ömer oldu. (Bana)

-Bu ayakkabılar nedir ya Ebâ Hureyre? dedi.

-Bunlar Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin ayakkabılarıdır. Beni bunlarla gönderdi ki, kalbinden inanarak "Allah’tan başka hiç bir ilâh yoktur" diye şehâdet getiren kime rastlarsam onu cennetle müj­deleyeceğim, dedim.

Bunun üzerine Ömer eliyle göğsüme vurdu. Ben de oturağımın üstüne düştüm. Ömer:

-Geri dön ey Ebu Hureyre! dedi. Ben de Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına döndüm. Ama nerde ise ağlamak üzere idim. Ömer beni tâkib etmiş. Bir de baktım izimden geliyor. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Ne oldu sana ey Ebu Hureyre?” dedi.

-Ömer‘e rast geldim. Benimle gönderdiğin haberi kendisine söyledim. Bunun üzerine Ömer göğsüme öyle bir vuruş vurdu ki, kal­çamın üstüne düştüm. Bana: Geri dön! emrini verdi; dedim. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem (ona) :

-“Ey Ömer! Bu yaptığına seni sevk eden nedir?” dedi. Ömer:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Annem babam sana feda olsun! Sen, kalbinden inanmış olarak Allah'tan başka hiç bir ilâh yoktur diye şahâdet getiren kime rastlarsa onu cennetle müjdelesin diye Ebû Hureyre'yi ayakkabılarınla gönderdin mi?” dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Evet” buyurdular. Ömer:

-Aman yapma! Zira korkarım insanlar buna güvenip kalırlar. Bırak şunları amel etsinler.” dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Öyle ise bırak şunları!” buyurdular.[199]

 

وعَنْ أَسْمَاءَ رضي الله عنها قَالَتْ: أَتَيْتُ عَائِشَةَ وَهِيَ تُصَلِّي فَقُلْتُ: مَا شَأْنُ النَّاسِ؟ فَأَشَارَتْ إِلَى السَّمَاءِ فَإِذَا النَّاسُ قِيَامٌ فَقَالَتْ: سُبْحَانَ اللهِ، قُلْتُ: آيَةٌ، فَأَشَارَتْ بِرَأْسِهَا أَيْ نَعَمْ، فَقُمْتُ حَتَّى تَجَلانِي الْغَشْيُ فَجَعَلْتُ أَصُبُّ عَلَى رَأْسِي الْمَاءَ فَحَمِدَ الله عزّ وجل النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم وَأَثْنَى عَلَيْهِ ثُمَّ قَالَ: «مَا مِنْ شَيْءٍ لَمْ أَكُنْ أُرِيتُهُ إِلا رَأَيْتُهُ فِي مَقَامِي حَتَّى الْجَنَّةُ وَالنَّارُ، فَأُوحِيَ إِلَيَّ أَنَّكُمْ تُفْتَنُونَ فِي قُبُورِكُمْ مِثْلَ أَوْ قَرِيبَ» لا أَدْرِي أَيَّ ذَلِكَ، قَالَتْ أَسْمَاءُ: مِنْ فِتْنَةِ الْمَسِيحِ الدَّجَّالِ «يُقَالُ: مَا عِلْمُكَ بِهَذَا الرَّجُلِ؟ فَأَمَّا الْمُؤْمِنُ ـ أَوْ الْمُوقِنُ لا أَدْرِي بِأَيِّهِمَا، قَالَتْ: أَسْمَاءُ ـ فَيَقُولُ: هُوَ مُحَمَّدٌ رَسُولُ الله جَاءَنَا بِالْبَيِّنَاتِ وَالْهُدَى فَأَجَبْنَا وَاتَّبَعْنَا، هُوَ مُحَمَّدٌ ثَلاثاً، فَيُقَالُ: نَمْ صَالِحاً قَدْ عَلِمْنَا إِنْ كُنْتَ لَمُوقِناً بِهِ وَأَمَّا الْمُنَافِقُ أَوْ الْمُرْتَابُ ـ لا أَدْرِي أَيَّ ذَلِكَ قَالَتْ أَسْمَاءُ ـ فَيَقُولُ: لا أَدْرِي سَمِعْتُ النَّاسَ يَقُولُونَ شَيْئاً فَقُلْتُهُ» متفق عليه.

 

192- Ebu Bekir’in kızı Esma -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Aişe’nin evine geldim. O namaz kılıyordu. Dedim ki:

-Bu insanlar neden koşuşturup duruyorlar? Aişe (başıyla veya eliyle) gökyüzüne işaret etti. (Aişe’nin odasından mesciddekilere baktı ve onları küsuf yani güneş tutulması) namazı kıldıklarını gördü. Aişe işaret ederek "Subhanallah" dedi. Dedim ki:

-Bu bir alamet mi, işaret mi? Başıyla (evet manasında) işaret etti. Bende kalkıp namaza durdum. Hatta bana baygınlık geldi ve ben kafama su dökmeye başladım. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem namazdan sonra minbere çıkarak Allah Azze ve Celle’ye hamd ve sena ettikten sonra şöyle buyurdu:

"Bana gösterilmemiş hiçbir şey yoktur ki, makamımda onu görmemiş olayım hatta cennet ve cehennem bile bana gösterildi. Sizlerin kabirlerinizde Mesih Deccal’ın fitnesine yakın yahut onun benzeri bir fitneyle imtihan olunacağınız bana vahyolundu. -Esma’nın bu iki sözden hangisini dediğini bilmiyorum.- (Kabirde) ona denilir ki: Bu adam hakkında ki bilgin nedir? (Bu adam hakkında ne bilirsin?) mümine gelince yahut yakin ilme sahip kimseye gelince – Esma’nın bu ikisinden hangisini dediğini bilmiyorum.- O der ki: O, Allah’ın Rasûlü Muhammed’dir. Bize apaçık deliller ve hidayetle geldi. Bizde O’na icabet ettik ve O’na tabii olduk. O Muhammed’dir. Bu üç kere tekrarlanır. O’na denilir ki: Yerinde rahatça uyu. Biz senin O’na inandığını bildik. Münafığa veya kalbinde şüphesi olan kimseye gelince - Esma’nın bu ikisinden hangisini dediğini bilmiyorum. (Kendisine Muhammed’den sorulunca): Bilmiyorum insanların onun hakkında bir şey dediklerini işittim, bende onu söyledim, cevabını verir."[200]

 

وعَنْ مُعَاذِ بْنِ جَبَلٍ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَا مِنْ نَفْسٍ تَمُوتُ تَشْهَدُ أَنْ لا إِلَهَ إِلا الله وَأَنِّي رَسُولُ الله يَرْجِعُ ذَلِكَ إِلَى قَلْب مُوقِنٍ إِلا غَفَرَ الله لَهَا» أَخْرَجَهُ النسَائِيّ، وابْنُ مَاجَه.

 

193- Muâz b. Cebel -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Hiç bir kimse yoktur ki Allah'tan başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilâhın olmadığına ve benim Allah'ın Resulü olduğuma şahâdet edip bunu kalben de tasdik ederek ölsün de, Allah onu bağışlamasın.”[201]

 

وَعَنْ عِتْبان بْن مَالِك رضي الله عنه عَنْ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «إِنَّ الله قَدْ حَرَّمَ عَلَى النَّارِ مَنْ قَالَ: لا إِلَهَ إِلا الله يَبْتَغِي بِذَلِكَ وَجْهَ الله عزّ وجل» متفق عليه.

 

194- ‘İtbân b. Mâlik -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Muhakkak ki Allah, Lailahe illallah diyen ve bununla da Allah’ın rızasını isteyen kimseye cehennemi haram kılmıştır. "[202]

 

وَعَنْ أَنَسِ بْن مَالِكٍ رضي الله عنه أَنَّ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم ـ وَمُعاذٌ رَدِيفُهُ عَلَى الرَّحْلِ ـ قَالَ: «يَا مُعَاذَ بْنَ جَبَلٍ»، قَالَ: لَبَّيْكَ يَا رَسُولَ الله وَسَعْدَيْكَ، قَالَ: «يَا مُعَاذ» قَالَ: لَبَّيْكَ يَا رَسُولَ الله وَسَعْدَيْكَ ثَلاثاً، قَالَ: «مَا مِنْ أَحَدٍ يَشْهَدُ أَنْ لا إِلَهَ إِلا اللهُ، وَأَنَّ مُحَمَّداً رَسُولُ الله صِدْقاً مِنْ قَلْبِه إِلا حَرَّمَهُ الله عَلَى النَّارِ» قَالَ: يَا رَسُولَ الله أَفَلا أُخْبِرُ بِهِ النَّاسَ فَيَسْتَبْشِرُوا؟ قَالَ: «إِذاً يَتَّكِلُوا، وَأَخْبَرَ بِهَا مُعَاذٌ عِنْدَ مَوْتِهِ تَأَثُّماً» متفق عليه.

 

195- Enes ibnu Mâlik -Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem -Muaz, devesinin üzerinde iken- dedi ki:

-“Ey Muaz ibnu Cebel!” Muaz:

-Emrine amadeyim, buyur ey Allah’ın Rasulü, dedi. Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem:

-“Ey Muaz” dedi. Muaz:

-Emrine amadeyim buyur ey Allah’ın Rasulü, dedi.( Bu nida ve cevap üç kere gerçekleşti). Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

" Her kim Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek başka bir ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasulü olduğuna şahadet eder ve kalbiyle de tasdik ederse Allah ona cehennemi haram kılar. "

Muaz dedi ki:

-Ey Allah’ın Rasûlü! İnsanlara bunu haber vereyim de, bu müjdeli habere sevinsinler mi?

Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem: 

-"Şayet haber verirsen buna güvenirler" buyurdu.

Muaz ölümünden önce ilmi gizlemekten dolayı günah kazanacağından korkarak bunu haber verdi.[203]

 

وَعَنْ عَبد الله بْن أبي قَتادة، عَنْ أبيه، عَنْ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم قال: «مَنْ قالَ: لا إله إلا الله، وأن محمداً رسولُ الله، فذلَّ بها لسانُه، واطمأنَّ بها قلبُه لم تَطَأْهُ النارُ» أَخْرَجَهُ البُخارِيّ في الكبير.

 

196- Abdullah b. Ebî Katâde, babasından bildirdi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Her kim Lâ ilâhe illallâh Muhammedun Rasûlullâh der, dili bunu sürekli söyler ve kalbi de mutmain olursa ateş ona dokunmaz.”[204]

 

وَعَنْ عبد الله بْن عَبَّاس رضي الله عنهما قال: جَلَسَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم مَجْلِساً، فَأَتَاهُ جِبْرِيلُ فَجَلَسَ بَيْنَ يَدَيْ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم وَاضِعاً كَفَّيْهِ عَلَى رُكْبَتَيْ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم فَقَالَ: يَا رَسُولَ الله حَدِّثْنِي مَا الإِسْلامُ؟ قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «الإِسْلامُ أَنْ تُسْلِمَ وَجْهَكَ لله، وَتَشْهَدَ أَنْ لا إِلَهَ إِلا الله وَحْدَهُ لا شَرِيكَ لَهُ وَأَنَّ مُحَمَّداً عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ، قَالَ: فَإِذَا فَعَلْتُ ذَلِكَ فَقَدْ أَسْلَمْتُ؟ قَالَ: «إِذَا فَعَلْتَ ذَلِكَ فَقَدْ أَسْلَمْتَ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

197- Abdullah b. Abbas -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bir yere oturdu. Bu esnada Cibrîl geldi ve Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin önüne oturdu. Ellerini Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin dizine koydu ve şöyle dedi:

-“Ey Allah'ın Rasûlü! Bana İslam’ın ne olduğunu haber ver.” Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“İslam, yüzünü Allah’a teslim etmendir. Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilahın olmadığına, tek ve hiçbir ortağı olmadığına ve Muhammed’in O’nun kulu ve Rasûlü olduğuna şehadet etmendir. Şayet böyle yaparsam Müslüman olmuş olurum.” Cibril şöyle dedi:

-“Şayet böyle yaparsan Müslüman olursun.”[205]

 

وعَنْ أَبِي مُوسَى الأَشْعَرِيّ رضي الله عنه عَنْ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «مَثَلُ مَا بَعَثَنِي الله بِهِ مِنْ الْهُدَى وَالْعِلْمِ كَمَثَلِ الْغَيْثِ الْكَثِيرِ أَصَابَ أَرْضاً فَكَانَ مِنْهَا نَقِيَّةٌ قَبِلَتْ الْمَاءَ فَأَنْبَتَتْ الْكَلأَ وَالْعُشْبَ الْكَثِيرَ، وَكَانَتْ مِنْهَا أَجَادِبُ أَمْسَكَتْ الْمَاءَ فَنَفَعَ الله بِهَا النَّاسَ فَشَرِبُوا وَسَقَوْا وَزَرَعُوا، وَأَصَابَتْ مِنْهَا طَائِفَةً أُخْرَى، إِنَّمَا هِيَ قِيعَانٌ لا تُمْسِكُ مَاءً وَلا تُنْبِتُ كَلأً فَذَلِكَ مَثَلُ مَنْ فَقُهَ فِي دِينِ الله وَنَفَعَهُ مَا بَعَثَنِي الله بِهِ فَعَلِمَ وَعَلَّمَ، وَمَثَلُ مَنْ لَمْ يَرْفَعْ بِذَلِكَ رَأْساً وَلَمْ يَقْبَلْ هُدَى الله الَّذِي أُرْسِلْتُ بِهِ» متفق عليه.

 

198- Ebu Mûsa el-Eş‘ari -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Allah’ın benimle gönderdiği hidayet ve ilmin misali yeryüzüne yağan bol ve bereketli yağmurun misaline benzer. Orada, suyu kabul eden güzel ve verimli topraklar vardır ki üzerinde çokça yeşil ve kuru bitkiler biter. Yine yeryüzünde öyle topraklar vardır ki verimsizdir, kuraktır ve suyu üstünde tutar. Allah da o suyla insanları faydalandırır. Ondan içerler, hayvanlarını ve tarlalarını sularlar. Yine o yağmur öyle bir toprağa isabet eder ki o, dik ve pürüzsüzdür. Ne suyu üstünde tutar ne de bitki yetiştirir. İşte bu Allah’ın dininde anlayışlı olan, Allah’ın benimle gönderdiği (hidayet ve ilimden) faydalanan, öğrenen ve öğretenin; ondan yüz çevirip faydalanmayan ve fayda vermeyenin; benim getirdiğim hidayet, din kendisine tebliğ edilip onunda yüz çevirdiği ve dine girmemesinin misalidir."[206]

 

وعَنْ أَنَسِ بْن مَالِكٍ رضي الله عنه أَنَّ رَجُلاً مِنْ أَهْلِ الْبَادِيَةِ أَتَى النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم فَقَالَ: يَا رَسُولَ الله مَتَى السَّاعَةُ قَائِمَةٌ؟ قَالَ: «وَيْلَكَ وَمَا أَعْدَدْتَ لَهَا؟» قَالَ: مَا أَعْدَدْتُ لَهَا إِلا أَنِّي أُحِبُّ الله وَرَسُولَهُ قَالَ: إِنَّكَ مَعَ مَنْ أَحْبَبْتَ» متفق عليه.

 

199- Enes ibnu Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Bedevilerden bir adam Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin yanına geldi ve:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Kıyamet ne zaman kopacak? diye sordu. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de ona:

-"Yazık sana! Kıyamete ne hazırladın?" diye sordu. Adam da:

-Hiçbir şey hazırlamadım. Ancak ben Allah'ı ve Rasûlü'nü seviyorum, dedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Sen sevdiğinle berabersin" buyurdu.[207]

 

37

بَابُ وُجُوب الكُفْرِ بِجَمِيعِ مَا يُعْبَدُ مِنْ دُونِ الله وأنَّ التَّوْحِيدَ لا يَتَحَقَّقُ إلا بِذلِكَ

 

37- Allah’tan Gayri İbadet Edilen Her Şeyin İnkârı Farzdır ve Tevhid Ancak Bununla Gerçekleşir

 

عَنْ أَبِي مَالِكٍ عَنْ أَبِيهِ رضي الله عنهما قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «مَنْ قَالَ: لا إِلَهَ إِلا اللهُ، وَكَفَرَ بِمَا يُعْبَدُ مِنْ دُونِ الله حَرُمَ مَالُهُ وَدَمُهُ وَحِسَابُهُ عَلَى اللهِ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ. وفي رواية له: «مَنْ وَحَّدَ اللهَ».

 

200 - Ebû Mâlik'den, O da babasından -Allah onlardan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:

“Her kim Lâ ilâhe illallâh der de Allah'tan başka tapılan şeyleri inkâr ederse onun malı ve canına dokunmak haramdır. Onun hesabı ise Allah'a kalmıştır.”[208]

Muslim de gelen rivayette: “Her kim Allah’ı birlerse” şeklindedir.[209]

 

وَعَنْ ابن عُمر رضي الله عنهما عَنْ النَّبي صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «بُنِيَ الإِسْلامُ عَلَى خَمْسٍ: على أن يُعبدَ اللهُ، ويُكفَر بما دُونه، وَإِقَامِ الصَّلاةِ، وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ، وحج البيت، وَصَوْمِ رَمَضَانَ» متفق عليه، واللفظ لمسلم.

 

201- İbnu Ömer -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki:

“İslam beş esas üzere bina edilmiştir: Allah’a ibadet etmek ve gayrisinin inkâr edilmesi, namazı kılmak, zekâtı vermek, Kâbe’yi haccetmek ve Ramazan orucu.”[210]

 

وَعَنْ أبي هُريرة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «إنَّ أَصْدَقَ كَلِمَةٍ قَالَهَا شَاعِرٌ كَلِمَةُ لبيدٍ: ألا كُلُّ شَيْءٍ ما خَلا الله باطِلُ» متفق عليه.

 

202- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Şâirin söylediği en doğru söz, Lebîd'in şu sözüdür: Allah'tan başka her şey bâtıldır."[211]

 

38

بَابُ وُجُوب الحُكْمِ بِالظَّاهِرِ وتَرْك السَّرائِرِ إِلى الله تَعَالَى

 

38- Zahirine Göre Hükmetmenin ve Görünmeyen Kısmını ise Allah’a Bırakmanın Farz Oluşu

 

عَنْ أبي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ رضي الله عنه قَالَ: «بَعَثَ عَلِيُّ بْنُ أَبِي طَالِبٍ رضي الله عنه إِلَى رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم مِن الْيَمَنِ بِذُهَيْبَةٍ فِي أَدِيمٍ مَقْرُوظٍ لَمْ تُحَصَّلْ مِنْ تُرَابِهَا، قَالَ: فَقَسَمَهَا بَيْنَ أَرْبَعَةِ نَفَرٍ بَيْنَ عُيَيْنَةَ بْنِ بَدْرٍ، وَأَقْرَعَ بْنِ حابِسٍ، وَزَيْدِ الْخَيْلِ، وَالرَّابِعُ إِمَّا عَلْقَمَةُ، وَإِمَّا عَامِرُ بْنُ الطُّفَيْلِ، فَقَالَ رَجُلٌ مِنْ أَصْحَابِهِ: كُنَّا نَحْنُ أَحَقَّ بِهَذَا مِنْ هَؤُلاءِ، قَالَ: فَبَلَغَ ذَلِكَ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم فَقَالَ: «أَلا تَأْمَنُونِي وَأَنَا أَمِينُ مَنْ فِي السَّمَاءِ يَأْتِينِي خَبَرُ السَّمَاءِ صَبَاحاً وَمَسَاءً؟» قَالَ: فَقَامَ رَجُلٌ غَائِرُ الْعَيْنَيْنِ مُشْرِفُ الْوَجْنَتَيْنِ نَاشِزُ الْجَبْهَةِ كَثُّ اللِّحْيَةِ مَحْلُوقُ الرَّأْسِ مُشَمَّرُ الإِزَارِ، فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللهِ، اتَّقِ اللهَ، قَالَ: «وَيْلَكَ أَوَلَسْتُ أَحَقَّ أَهْلِ الأرْضِ أَنْ يَتَّقِيَ اللهَ؟» قَالَ: ثُمَّ وَلَّى الرَّجُلُ، قَالَ خَالِدُ بْنُ الْوَلِيدِ: يَا رَسُولَ اللهِ، أَلا أَضْرِبُ عُنُقَهُ؟ قَالَ: «لا، لَعَلَّهُ أَنْ يَكُونَ يُصَلِّي»، فَقَالَ خَالِدٌ: وَكَمْ مِنْ مُصَلٍّ يَقُولُ بِلِسَانِهِ مَا لَيْسَ فِي قَلْبِهِ، قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِنِّي لَمْ أُومَرْ أَنْ أَنْقُبَ عَنْ قُلُوبِ النَّاسِ، وَلا أَشُقَّ بُطُونَهُمْ»، قَالَ: ثُمَّ نَظَرَ إِلَيْهِ وَهُوَ مُقَفٍّ فَقَالَ: «إِنَّهُ يَخْرُجُ مِنْ ضِئْضِئِ. هَذَا قَوْمٌ يَتْلُونَ كِتَابَ الله رَطْباً لا يُجَاوِزُ حَنَاجِرَهُمْ يَمْرُقُونَ مِنْ الدِّينِ كَمَا يَمْرُقُ السَّهْمُ مِنْ الرَّمِيَّةِ»، وَأَظُنُّهُ قَالَ: «لَئِنْ أَدْرَكْتُهُمْ لأقْتُلَنَّهُمْ قَتْلَ ثَمُودَ» متفق عليه.

 

203- Ebû Saîd el-Hudrî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ali b. Ebi Talib -Allah O'ndan razı olsun-  Yemen’den Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme tabaklanmış bir deri içinde, henüz toprağından arıtılmamış altın cevheri gönderdi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bunu şu dört kişi arasında paylaştırdı: Uyeyne ibnu Bedr, Akra’ ibnu Hâbis, Zeyd Hayl. Dördüncüsü de ya Aklama idi ya da Âmir ibnu Tufeyl. Orada bulunanlardan biri dedi ki:

-Biz bu ganimeti almaya onlardan daha çok hak sahibiyiz.

Bu söz Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme ulaşınca Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Bana sabah akşam gökten haber geldiği ve gökte olanın emini olduğum halde bana güvenmiyor musunuz?"

Bunun üzerine iki gözü çökük, yanağının iki elmacığı çıkık, alnı yüksek, gür sakallı, başı tıraşlı bir adam kalktı ve:

-Allah’tan kork ey Allah’ın Rasûlü! dedi.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buyurdu:

-"Sana yazıklar olsun! Ben yeryüzündeki insanların Allah'tan sakınmaya en layığı değil miyim?"

Sonra adam çekip gitti. Halid ibnu Velid:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Onun boynunu vurayım mı? dedi.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Hayır, vurma! Bunun da ileride namaz kılan bir kişi olması umulur!" buyurdu. Bunun üzerine Hâlid:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Namaz kılanlardan nice kimseler vardır ki, onlar kalplerinde olmayan şeyi dilleriyle söylerler, dedi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Ben insanların kalplerini açmaya, karınlarını yarmaya memur değilim!" buyurdu.

Sonra Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem o adamın arkasından baktı ve şöyle buyurdu:

-"Bu adamın soyundan veya arkasından öyle bir kavim gelecek ki, onlar Kurân okuyacaklar ancak onların Kurân okuyuşları boğazlarını geçmeyecek. Onlar tıpkı okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkarlar. Şayet ben onlara yetişirsem, Semud kavminin öldürülüşü gibi onlardan hiç kimse kalmayıncaya kadar onları öldürürdüm."[212]

 

وعَنْ فُرَاتِ بْنِ حَيَّانَ أَنَّ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم أَمَرَ بِقَتْلِهِ وَكَانَ عَيْناً لأبِي سُفْيَانَ وَحَلِيفاً فَمَرَّ بِحَلْقَةٍ مِنْ الأنْصَارِ فَقَالَ: إِنِّي مُسْلِمٌ، قَالُوا: يَا رَسُولَ اللهِ، إِنَّهُ يَزْعُمُ أَنَّهُ مُسْلِمٌ، فَقَالَ: «إِنَّ مِنْكُمْ رِجَالاً نَكِلُهُمْ إِلَى إِيمَانِهِمْ، مِنْهُمْ فُرَاتُ بْنُ حَيَّانَ» أخرجه أحمد، وأبو داود.

 

204- Furat b. Hayyân şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem kendisinin öldürülmesi için emir verdi. Furat o sırada Ebu Sufyan'ın casusu ve Ensar'dan bir adamla da müttefik idi. Bir gün Ensar’dan bir topluluğun yanına varıp:

-Ben müslümanım, dedi. Bunun üzerine:

-Ey Allah'ın Rasûlü! O adam kendisinin Müslüman olduğunu iddia ediyor, dediler. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Sizden bazı kimseler var ki, iman etmeleri konusunda biz on­lara güveniriz. Furat b. Hayyan da onlardandır."[213]

 

39

بَابُ وُجُوب مَحبَّةِ الله تَعَالَى وتَحْقِيق لَوَازِمِهَا

 

39- Allah’a Muhabbetin ve Gereklerini Gerçekleştirmenin Farz Oluşu

 

عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ رضي الله عنه قَالَ: جَاءَ رَجُلٌ إِلَى رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم، فَقَالَ يَا رَسُولَ اللهِ: مَتَى السَّاعَةُ؟ قَالَ: «وَمَا أَعْدَدْتَ لِلسَّاعَةِ؟» قَالَ: حُبَّ اللهِ وَرَسُولِهِ، قَالَ: «فَإِنَّكَ مَعَ مَنْ أَحْبَبْتَ»، قَالَ أَنَسٌ: فَمَا فَرِحْنَا بَعْدَ الإِسْلامِ فَرَحاً أَشَدَّ مِنْ قَوْلِ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم: «فَإِنَّكَ مَعَ مَنْ أَحْبَبْتَ»، قَالَ أَنَسٌ: فَأَنَا أُحِبُّ الله وَرَسُولَهُ وَأَبَا بَكْرٍ وَعُمَرَ فَأَرْجُو أَنْ أَكُونَ مَعَهُمْ، وَإِنْ لَمْ أَعْمَلْ بِأَعْمَالِهِمْ. متفق عليه.

 

205- Enes ibnu Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Bir adam Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin yanına geldi ve: Ey Allah’ın Rasûlü! Kıyamet ne zaman olacak? diye sordu. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de:

-"Sen onun için ne hazırladın?" buyurdu. Adam da:

-Allah ve Rasûlü'nü sevgisini, dedi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Muhakkak ki sen, sevdiğinle berabersin" buyurdu.

Enes dedi ki: Biz, İslam’dan sonra Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin "Muhakkak ki sen, sevdiğinle berabersin" sözüne sevindiğimiz gibi başka bir şeye sevinmedik. Ben Allah’ı, Rasûlü’nü, Ebu Bekir’i ve Ömer’i seviyorum. Her ne kadar onlar gibi amel etmesem de onlarla beraber olmayı umuyorum.[214]

 

وَعَنْ عَبْدِ الله بْن مَسْعُودٍ رضي الله عنه قال: جَاءَ رَجُلٌ إِلَى رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللهِ: كَيْفَ تَقُولُ فِي رَجُلٍ أَحَبَّ قَوْماً وَلَمْ يَلْحَقْ بِهِمْ؟ فقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «الْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ» متفق عليه.

 

206- Abdullah ibnu Mesud -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Bir adam Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin yanına geldi ve şöyle dedi:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Onların ameli gibi amel etmediği halde o topluluğu seven biri hakkında ne dersin? Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Kişi sevdiğiyle beraberdir."[215]

 

وعَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «ثَلاثٌ مَنْ كُنَّ فِيهِ وَجَدَ حَلاوَةَ الإِيمَانِ أَنْ يَكُونَ الله وَرَسُولُهُ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِمَّا سِوَاهُمَا، وَأَنْ يُحِبَّ الْمَرْءَ لا يُحِبُّهُ إِلا للهِ، وَأَنْ يَكْرَهَ أَنْ يَعُودَ فِي الْكُفْرِ كَمَا يَكْرَهُ أَنْ يُقْذَفَ فِي النَّارِ» متفق عليه.

 

207-  Enes ibnu Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:  

“Kimde şu üç haslet bulunursa imanın tadını almış olur: Allah ve Rasûlü ken­disine başkalarından daha sevgili olmak; bir kimseyi yalnız Allah için sevmek, (iman ettikten sonra tekrar) küfre dönmekten tıpkı ateşe atılacakmış gibi hoşlanmamak.”[216]

 

وللنسَائِيّ: «وأنَ يُحبَّ في اللهِ، وأن يُبغِضَ في اللهِ، وأَنْ تُوقَدَ نارٌ عَظِيمَةٌ فَيَقَع فيها، أحبّ إليهِ من أن يُشِركَ بالله شيئاً».

 

208- Nesâî de gelen rivayette Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Allah için sevmen ve Allah için buğuz etmendir (sevmemendir). Allah’a bir şeyi şirk koşmaktansa yakılmış büyük bir ateşe atılmayı yeğlemektir.”[217]

 

وَعَنْ ابن عَبَّاسٍ رضي الله عنهما قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم لأبي ذر: «أي عُرَى الإيمان أوثق؟» قال: الله ورسولُه أعلم، قال: «أوثقُ عُرَى الإيمان؛ الموالاة في الله، والمُعاداة في الله، والحبُّ في الله، والبُغضُ في الله» أَخْرَجَهُ الطَّبَرَانِيُّ. وله شواهد يقوى بها.

 

209- İbnu Abbas -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Ebu Zer’e:

-“İmanın en sağlam bağı hangisidir?” diye sordu. Ebu Zer:

-Allah ve Rasûlü en iyi bilendir, dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“İmanın en sağlam bağı Allah için dostluk, Allah için düşmanlık, Allah için sevmek ve Allah için buğzetmektir.”[218]

 

وعَنْ مُعَاذٍ بْن جبل رضي الله عنه أَنَّهُ سَأَلَ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم عَنْ أَفْضَلِ الإِيمَانِ قَالَ: «أَنْ تُحِبَّ لله وَتُبْغِضَ للهِ، وَتُعْمِلَ لِسَانَكَ فِي ذِكْرِ اللهِ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

210- Muaz b. Cebel -Allah O'ndan razı olsun- Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme imanın en üstününü sordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah için sevmek ve Allah için buğzetmektir. Dilini sürekli Allah’ın zikri ile meşgul ettirmektir.”[219]

 

وَعَنْ أبي أُمامةَ رضي الله عنه قال: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «من أَحَبَّ لله وَأَبْغَضَ لله، وأَعْطَى للهِ، وَمَنَعَ للهِ، فَقَدْ اسْتَكْمَلَ الإيمان» أَخْرَجَهُ أبو دَاوُد.

 

211- Ebu Umâme -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Kim sevdiğini Allah rızası için sever, verdiğini Allah rızası için verir, vermediğini de Allah rızası için vermezse, imanını ke­male erdirmiş olur."[220]

 

وَعَنْ عَمرو بْن العاص رضي الله عنه قَالَ: سمعتُ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم غيرَ سرٍ يقول: «ألا إنَّ آلَ أَبِي فُلانٍ ـ يَعْنِي: فُلاناً ـ لَيْسُوا لِي بِأَوْلِياءَ، إِنَّمَا وَليي الله وصَالحُ الْمُؤْمِنِينَ» متفق عليه.

 

212- Amr ibnul-Âs -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemi gizli olmaksızın şöyle buyururken işittim:

"Ebû Falan’ın ailesi -yani Falan- benim dostlarım değillerdir. Benim dostum ancak Allah'tır ve sâlih müminlerdir."[221]

 

وَعَنْ عَبْد الله بْن هِشَامٍ رضي الله عنه قَالَ: كُنَّا مَعَ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم وَهُوَ آخِذٌ بِيَدِ عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ، فَقَالَ لَهُ عُمَرُ: يَا رَسُولَ الله لأَنْتَ أَحَبُّ إِلَيَّ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ إِلا مِنْ نَفْسِي، فَقَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «لا وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ حَتَّى أَكُونَ أَحَبَّ إِلَيْكَ مِنْ نَفْسِكَ»، فَقَالَ لَهُ: عُمَرُ فَإِنَّهُ الآنَ وَالله لأَنْتَ أَحَبُّ إِلَيَّ مِنْ نَفْسِي فَقَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «الآنَ يَا عُمَرُ» أَخْرَجَهُ البُخارِيّ.

 

213- Abdullah ibnu Hişâm -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Biz Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin beraberinde idik. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, Ömer ibnul-Hattâb'ın elini tutmuş idi. Ömer, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme şöyle dedi:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Nefsim dışında sen bana her şeyden daha sevgilisin!

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Hayır, nefsim elinde bulunan Allah’a yemin olsun ki, ben sana nefsinden de daha sevgili gelmedikçe iman etmiş olmazsın."

Ömer, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme:

-Vallahi sen şimdi nefsimden bile daha sevgilisin, dedi.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Şimdi oldu ey Ömer!" buyurdu.[222]

 

وَعَنْ الْبَرَاء رضي الله عنه قَالَ: سَمِعْتُ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم يقول: «الأنْصَارُ لا يُحِبُّهُمْ إِلا مُؤْمِنٌ وَلا يُبْغِضُهُمْ إِلا مُنَافِقٌ، فَمَنْ أَحَبَّهُمْ أَحَبَّهُ الله وَمَنْ أَبْغَضَهُمْ أَبْغَضَهُ اللهُ» متفق عليه.

 

214- Berâ -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Ensâr’ı ancak mümin olan sever. Onlardan münafıktan başkası nefret etmez. Her kim Ensâr'ı severse Allah da onu sever, her kim de onlara karşı nefret beslerse, Allah da ona buğz eder, onlara karşı sevgi beslemez."[223]

 

40

بَابُ وُجُوب الْخَوْفِ مِنَ الله تَعَالَى وَتَحْقِيق لَوَازِمِهِ

 

40- Allah’tan Korkmanın ve Bunun Gereklerini Yapmanın Farz Oluşu

 

عَنْ جَابِرٍ بْن عبد الله رضي الله عنه قَالَ: أَقْبَلْنَا مَعَ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم حَتَّى إِذَا كُنَّا بِذَاتِ الرِّقَاعِ، قَالَ: كُنَّا إِذَا أَتَيْنَا عَلَى شَجَرَةٍ ظَلِيلَةٍ تَرَكْنَاهَا لِرَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: فَجَاءَ رَجُلٌ مِنْ الْمُشْرِكِينَ وَسَيْفُ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم مُعَلَّقٌ بِشَجَرَةٍ فَأَخَذَ سَيْفَ نَبِيِّ الله صلّى الله عليه وسلّم فَاخْتَرَطَهُ، فَقَالَ لِرَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم: أَتَخَافُنِي؟ قَالَ: «لا»، قَالَ: فَمَنْ يَمْنَعُكَ مِنِّي؟ قَالَ: «الله يَمْنَعُنِي مِنْكَ»، قَالَ: فَتَهَدَّدَهُ أَصْحَابُ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم فَأَغْمَدَ السَّيْفَ وَعَلَّقَهُ. متفق عليه.

 

215- Câbir ibnu Abdullah -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ile birlikte döndük ve Zâtü'r-Rikaa' denilen yere geldik. Gölgeli bir ağacın yanına geldiğimizde, onu Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme bırakırdık.  (Burada da öyle yaptık.) Derken müşriklerden bir adam çıkageldi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin kılıcı ağaçta asılı idi. Hemen Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin kılıcını alarak, kınından çekti ve Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme:

-Benden korkuyor musun? dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Hayır!” cevabını verdi. Müşrik:

-Şimdi seni benden kim koruyabilir? dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Beni senden Allah korur” cevabını verdi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin ashabı bu adamı tehdit ettiler. O da kılıcı, kınına so­karak (ağaca) astı.[224]

 

وعَنْ خَبَّابِ بْنِ الأرَتِّ رضي الله عنه قَالَ: شَكَوْنَا إِلَى رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم وَهُوَ مُتَوَسِّدٌ بُرْدَةً لَهُ فِي ظِلِّ الْكَعْبَةِ، قُلْنَا لَهُ: أَلا تَسْتَنْصِرُ لَنَا، أَلا تَدْعُو الله لَنَا؟ قَالَ: «كَانَ الرَّجُلُ فِيمَنْ قَبْلَكُمْ يُحْفَرُ لَهُ فِي الأرْضِ، فَيُجْعَلُ فِيهِ فَيُجَاءُ بِالْمِنْشَارِ فَيُوضَعُ عَلَى رَأْسِهِ فَيُشَقُّ بِاثْنَتَيْنِ، وَمَا يَصُدُّهُ ذَلِكَ عَنْ دِينِهِ، وَيُمْشَطُ بِأَمْشَاطِ الْحَدِيدِ مَا دُونَ لَحْمِهِ مِنْ عَظْمٍ أَوْ عَصَبٍ، وَمَا يَصُدُّهُ ذَلِكَ عَنْ دِينِهِ، وَالله لَيُتِمَّنَّ هَذَا الأمْرَ حَتَّى يَسِيرَ الرَّاكِبُ مِنْ صَنْعَاءَ إِلَى حَضْرَمَوْتَ لا يَخَافُ إِلا الله والذِّئْبَ عَلَى غَنَمِهِ وَلَكِنَّكُمْ تَسْتَعْجِلُونَ» أَخْرَجَهُ البُخارِيّ.

 

216- Habbâb ibnul-Eret -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, Kâbe’nin gölgesinde kaftanını yastık yapıp dayandığı bir esnada kendisine gelip Kureyş müşriklerinden gördüğümüz kötü muamele ve işkencelerden şikayet ettik ve:

-Bizim için Allah’a dua ederek yardım etmez misin? dedik. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Sizden önceki kavimlerden bir adam,  yere çukur kazılır ve sadece başı dışarıda kalacak şekilde o çukura gömülür ve bir testereyle o başı ikiye ayrılırdı da bu bile onları dininden döndüremezdi. Bir başkasının da demir taraklarla etinin altındaki kemiği ve siniri taranırdı da bu bile onu dininden döndürmeye yetmezdi. Vallahi bu din kemale erecek, tamamlanacaktır. Öyle ki, San’a’dan Hadramevt’e kadar bir adam atına binip gidecek ve Allah’tan başkasından korkmayacaktır. Veya koyunları olan adam, koyununa kurt saldıracağından korkmayacaktır. Ancak sizler acele ediyorsunuz."[225]

 

وَعَنْ عَبد الله بْن مَسْعُود رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «اقتُلوا الحيَّاتِ كُلَهُنَّ، فمن خافَ ثأرهُنَّ فليس منّي» أَخْرَجَهُ أبو داود.

 

217- Abdullah ibnu Mesud -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Yılanların hepsini öldürünüz. Onların intikamın­dan ve bu korkusundan dolayı onları öldürmekten kaçan kimse ben­den değildir."[226]

 

وَعَنْ عبد الله بْن عَبَّاسٍ رضي الله عنهما قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ تَرَكَ الْحَيَّاتِ مَخَافَةَ طَلَبِهِنَّ فَلَيْسَ مِنَّا مَا سَالَمْنَاهُنَّ مُنْذُ حَارَبْنَاهُنَّ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، وأبو دَاوُد، واللفظ له. ولأحمد: «مَنْ تَركهنَّ خشيةً أو مخافة تأثيرٍ فَلَيْسَ مِنَّا».

 

218- Abdullah ibnu Abbas -Allah O’ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Yılanların kendisini takib edecekleri korkusuyla onları öldürmeyi terk eden kimse bizden değildir. Biz onlara savaşa girdiğimizden beri onlarla hiç barış yapmadık."[227]

Ahmed’de gelen rivayet şöyledir: “Her kim onları korkudan veya intikam alacağı korkusundan dolayı öldürmeyi terk ederse bizden değildir.”[228]

 

وعَنْ أَبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لا يَحْقِرْ أَحَدُكُمْ نَفْسَهُ» قَالُوا: يَا رَسُولَ الله كَيْفَ يَحْقِرُ أَحَدُنَا نَفْسَهُ؟ قَالَ: «يَرَى أَمْراً للهِ عَلَيْهِ فِيهِ مَقَالٌ، ثُمَّ لا يَقُولُ فِيهِ فَيَقُولُ الله عزّ وجل لَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ: مَا مَنَعَكَ أَنْ تَقُولَ فِيّ كَذَا وَكَذَا؟ فَيَقُولُ: خَشْيَةُ النَّاسِ، فَيَقُولُ: فَإِيَّايَ كُنْتَ أَحَقَّ أَنْ تَخْشَى» أَخْرَجَهُ ابن مَاجَه.

 

219- Ebu Said el-Hudrî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

"Herhangi biriniz kendi nefsini küçümsemesin" buyurdu. Sahabîler:

-Birimizin kendi nefsini küçümsemesi nasıl olur? diye sordular.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Biriniz öyle bir şey görür ki, onunla ilgili söz söylemesi, Allah'ın onun üzerinde bir hakkıdır. Fakat o konuda bir şey söylemez. Kıyamet günü Allah Azze ve Celle ona: Şöyle ve böyle olan şey hakkında söz söylemekten seni alıkoyan ne idi? diye soracaktır. O da:

-İnsanların korkusu! diye cevap verecektir. Allah Azze ve Celle:

-Sen insanlardan değil, öncelikle benden korkmalıydın, buyuracaktır.”[229]

 

وَعَنْه رضي الله عنه أنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «ألا لا يمنعَنّْ رجلاً هيبةُ الناسِ أن يقولَ بحقٍ إذا عَلِمَهُ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، وابن مَاجَه، واللفْظُ لَهُ.

 

220- Ebu Said -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Dikkat edin ve iyi bilin ki insanlardan olan korkunuz sizi, bildiğiniz bir gerçeği söylemekten alıkoymasın.”[230]

وَعَنْ عبد الله بْنِ عُمَرَ رضي الله عنهما قَالَ: قَلَّمَا كَانَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُومُ مِنْ مَجْلِسٍ حَتَّى يَدْعُوَ بِهَؤُلاءِ الكلمات لأصْحَابِهِ: «اللَّهُمَّ اقْسِمْ لَنَا مِنْ خَشْيَتِكَ مَا يَحُولُ بَيْنَنَا وَبَيْنَ مَعَاصِيكَ، وَمِنْ طَاعَتِكَ مَا تُبَلِّغُنَا بِهِ جَنَّتَكَ، وَمِن الْيَقِينِ مَا تُهَوِّنُ بِهِ عَلَيْنَا مُصِيبَاتِ الدُّنْيَا، وَمَتِّعْنَا بِأَسْمَاعِنَا وَأَبْصَارِنَا وَقُوَّتِنَا مَا أَحْيَيْتَنَا، وَاجْعَلْهُ الْوَارِثَ مِنَّا، وَاجْعَلْ ثَأْرَنَا عَلَى مَنْ ظَلَمَنَا، وَانْصُرْنَا عَلَى مَنْ عَادَانَا، وَلا تَجْعَلْ مُصِيبَتَنَا فِي دِينِنَا، وَلا تَجْعَل الدُّنْيَا أَكْبَرَ هَمِّنَا، وَلا مَبْلَغَ عِلْمِنَا، وَلا تُسَلِّطْ عَلَيْنَا مَنْ لا يَرْحَمُنَا» أخرجه الترمذي.

 

221- Abdullah ibnu Ömer -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem, bir toplantıdan kalkmazdan önce mutlaka ashabına şu duâyı yapardı:

“Allah’ım sana karşı işlenecek günahlarla aramızda perde olacak korkundan, bizi Cennetine ulaştıracak kulluğundan, dünya musibetlerine karşı tahammülümüzü kolaylaştıracak güçlü bir iman nasip et. Allah’ım bizi yaşattıkça kulaklarımız, gözlerimiz ve gücümüzden bizi faydalandır. Aynı şeyleri soyumuza da nasip et. Bize zulmedenlerden intikamımızı al. Düşmanlarımıza karşı bize yardım et. Bizi dinimizden yaralama. Dünyayı en büyük gayemiz eyleme. Dünyalık bilgilerle de sonumuzu getirme. Bize acımayanları üzerimize güçlü ve kuvvetli kılma.”[231]

 

وَعَنْ أَنَسِ بْنَ مَالِكٍ رضي الله عنه قَالَ: كَانَ نَبِيُّ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «اللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ الْعَجْزِ وَالْكَسَلِ وَالْجُبْنِ وَالْهَرَمِ والبخل، وَأَعُوذُ بِكَ مِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ، وَأَعُوذُ بِكَ مِنْ فِتْنَةِ الْمَحْيَا وَالْمَمَاتِ» متفق عليه.

 

222- Enes ibnu Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dua ederdi:

"Allahım! Acizlikten, tembellikten, korkaklıktan ve aşırı yaşlılıktan dolayı bunamaktan Sana sığınırım. Kabir azabından Sana sığınırım. Hayâtın ve ölümün fitnesinden Sana sığınırım!"[232]

 

وَعَنْ مُحَمَّدِ بْنِ جُبَيْرِ قَالَ: أَخْبَرَنِي جُبَيْرُ بْنُ مُطْعِمٍ أَنَّهُ بَيْنَمَا هُوَ يَسِيرُ مَعَ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم وَمَعَهُ النَّاسُ مَقْفَلَهُ مِنْ حُنَيْنٍ فَعَلِقَهُ النَّاسُ يَسْأَلُونَهُ حَتَّى اضْطَرُّوهُ إِلَى سَمُرَةٍ فَخَطِفَتْ رِدَاءَهُ فَوَقَفَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم، فَقَالَ: «أَعْطُونِي رِدَائِي لَوْ كَانَ لِي عَدَدُ هَذِهِ الْعِضَاهِ نَعَماً لَقَسَمْتُهُ بَيْنَكُمْ ثُمَّ لا تَجِدُونِي بَخِيلاً وَلا كَذُوباً وَلا جَبَاناً» أخرجه البخاري.

 

223- Muhammed ibnu Cubeyr -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi:

Bana Cubeyr ibnu Mut‘im’in haber verdiğine göre kendisi, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ve bir takım insanlarla beraber Huneyn seferinden dönüyorlardı. Bu esnada bazı kimseler Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin yanına gelerek O’ndan ganimetten bir şeyler vermesini istiyorlardı. Öyle ki onlar Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemi dikenli çöl ağaçlarından bir ağaca sığındırmak zorunda bırakmışlardı. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin ridası o ağacın dikenlerine takılmış ve bir müddet orada beklemek zorunda kalmıştı. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bu haldeyken şöyle buyurdu:

 "Bana ridâmı verin! Şayet benim şu ağacın dikenleri sayısınca deve, sığır ve koyunum olsaydı, muhakkak onları sizin aranızda paylaştırırdım. Sonra sizler beni ne bir cimri, ne yalancı, ne de korkak bulurdunuz."[233]

 

41

بَابُ وُجُوب التَّوكُّلِ عَلَى الله وَحْدَهُ، وأنَّ الأَخْذَ بِالأسْبَابِ لا يُنَافِيهِ

 

41- Yalnızca Allah’a Tevekkül Etmenin Farzdır ve Sebeplere Sarılmak da Onu Bozmaz

 

عَن ابْنِ عَبَّاسٍ رضي الله عنهما أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم كَانَ يَقُولُ: «اللَّهُمَّ لَكَ أَسْلَمْتُ وَبِكَ آمَنْتُ، وَعَلَيْكَ تَوَكَّلْتُ، وَإِلَيْكَ أَنَبْتُ، وَبِكَ خَاصَمْتُ، اللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِعِزَّتِكَ لا إِلَهَ إِلا أَنْتَ أَنْ تُضِلَّنِي، أَنْتَ الْحَيُّ الَّذِي لا يَمُوتُ وَالْجِنُّ وَالإِنْسُ يَمُوتُونَ» متفق عليه.

 

224- İbnu Abbâs -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle derdi:

“Allahım! Ancak sana teslim oldum; sana iman ettim; sana tevekkül eyledim; sana yöneldim ve ancak seninle düşmana karşı mücadele ettim. Allahım! Beni dalâlete düşürmenden, senin izzetine sığınırım. Senden baş­ka hiç bir ilâh yoktur. Ölmeyen diri ancak sensin. Cinlerle insanlar ölürler.”[234]

 

وعَن عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ رضي الله عنه قَالَ: قالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لَوْ أَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَوَكَّلُونَ عَلَى الله حَقَّ تَوَكُّلِهِ لَرُزِقْتُمْ كَمَا يُرْزَقُ الطَّيْرُ تَغْدُو خِمَاصاً وَتَرُوحُ بِطَاناً» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، والترْمِذِيّ، وابن مَاجَه.

 

225- Ömer ibnul-Hattâb -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Siz, Allah’a gerçek biçimde tevekkül edip güvenip dayansaydınız kuşların rızıklandıkları gibi siz de rızıklandırılırdınız. Çünkü o kuşlar yuvalarından sabahleyin aç olarak çıkarlar akşam kursakları dolu olarak dönerler.”[235]

 

وَعَنْ جَعفر بْن عَمرو بْن أُمية عَنْ أبيه قَالَ: قَالَ رجلٌ للنبي صلّى الله عليه وسلّم: أرسلُ ناقَتي وأتوكلُ؟، قَالَ: «اعقِلها وتَوكَّلْ» أَخْرَجَهُ ابن حِبَّان، والحَاكِمُ.

 

226- Cafer ibnu ‘Amr ibnu Umeyye, babasından bildirdiğine göre o şöyle dedi:

Bir adam Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Devemi bağlayarak mı yoksa salıvererek mi Allah’a tevekkül edeyim, diye sordu. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Deveni bağla sonra Allah’a güven ve dayan.”[236]

 

وَعَنْ أنس رضي الله عنه أن النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم: «دَخَلَ مكةَ يَوْمَ الْفَتْحِ وعلى رأسِهِ الْمِغْفَرُ» متفق عليه.

 

227- Enes -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem fetih yılı Mekke'ye başında miğfer olduğu halde girdi.[237]

 

42

بَابُ وُجُوب طَاعَةِ الله تَعَالَى وَأَنَّهُ لا طَاعَةَ لِمَخْلُوقٍ في مَعْصِيةِ الْخَالِقِ

 

42- Allah Azze ve Celle’ye İtaat Farzdır Allah’a İsyanda Kula İtaat Yoktur

 

عَنْ عَلِيٍّ رضي الله عنه قَالَ: بَعَثَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم سَرِيَّةً واستعمل عليها رَجُلاً مِنْ الأنْصَارِ، وَأَمَرَهُمْ أَنْ يُطِيعُوهُ فَغَضِبَ، فَقَالَ: أَلَيْسَ أَمَرَكُمْ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم أَنْ تُطِيعُونِي؟ قَالُوا: بَلَى، قَالَ: فَاجْمَعُوا لِي حَطَباً، فَجَمَعُوا، فَقَالَ: أَوْقِدُوا نَاراً فَأَوْقَدُوهَا، فَقَالَ: ادْخُلُوهَا فَهَمُّوا، وَجَعَلَ بَعْضُهُمْ يُمْسِكُ بَعْضاً، وَيَقُولُونَ: فَرَرْنَا إِلَى النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم مِن النَّارِ، فَمَا زَالُوا حَتَّى خَمَدَتْ النَّارُ فَسَكَنَ غَضَبُهُ، فَبَلَغَ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم فَقَالَ: «لَوْ دَخَلُوهَا مَا خَرَجُوا مِنْهَا إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ الطَّاعَةُ فِي الْمَعْرُوفِ» متفق عليه.

 

228- Ali -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bir seriyyenin başına Ensâr'dan birini emir ve komutan tayin etti. Onlara da o emire itaat etmelerini emretti. Yolculuk esnasında bu emir bir şeye öfkelendi ve: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem sizin bana itaat etmenizi emretmedi mi? dedi. Onlar da: Evet, dediler. Emir dedi ki: Bana odun toplayın. Onlar da odunu topladılar.

-Ateşi yakın, dedi. Onlar da ateşi yaktılar.

-Girin bu ateşe, dedi. Bazıları bu ateşe girmeyi düşündü. Diğerleri de onları girmelerine engel oluyorlar: Bizler ateşe girmemek için Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin etrafında toplandık, diyorlardı. Onlar bu hal üzereyken ateş söndü ve emirin de öfkesi geçti. Bu olay Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme ulaşınca Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Şayet sizler o ateşe girmiş olsaydınız, Kıyamet gününe kadar o ateşten çıkamazdınız. İtaat maruftadır." (Yani, masiyette kula itaat yoktur.)[238]

 

وعَن ابْنِ عُمَرَ رضي الله عنهما عَنْ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «السَّمْعُ وَالطَّاعَةُ على المَرْءِ الْمُسْلِمِ فِيمَا أَحَبَّ وكَرِهَ مَا لَمْ يُؤْمَرْ بمَعْصِيَةِ، فَإِذَا أُمِرَ بِمَعْصِيَةٍ فَلا سَمْعَ وَلا طَاعَةَ» متفق عليه.

 

229- Abdullah ibnu Ömer -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"İmam size Allah’a isyanı emretmediği müddetçe sevdiği e sevmediği şeylerde onun sözünü dinlemek ve emrine itaat etmek Müslüman birine haktır. Allah’a isyan etmekle emrolunduğunuzda ise onları dinlemek ve itaat etmek yoktur."[239]

 

وعَن عَدِيِّ بْنِ حَاتِمٍ رضي الله عنه قَالَ: أَتَيْتُ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم وَفِي عُنُقِي صَلِيبٌ مِنْ ذَهَبٍ فَقَالَ: «يَا عَدِيُّ، اطْرَحْ عَنْكَ هَذَا الْوَثَنَ من عَنْقك»، فطرحته فانتهيت إليه وهو يقرأ سُورَةَ بَرَاءَة، فقرأ هذه الآية: {{اتَّخَذُوا أَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ أَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللَّهِ}} [التوبة: 31] حتى فرغ منها فقلت: إنا لسنا نعبدهم، فقال: «أَلَيْسَ يُحرّمُونَ مَا أحلَّ الله فَتُحَرِّمُونَهُ، ويُحلّونَ مَا حَرَّمَ الله فَتَسْتَحِلُّونَهُ؟» قلتُ: بَلَى، قَالَ: «فتلك عِبادتهم» أَخْرَجَهُ الترْمِذِيّ، والطبراني واللفظ له.

 

230- Adiyy b. Hâtim -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Boynumda altından bir haç olduğu halde Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına gelmiştim. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-“Ey Adiyy! Boynundan bu putu at!” buyurdu. Ben de onu attım ve Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına geldim. O esnada Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Tevbe suresini okuyordu. Şu âyeti okudu: Onlar, Allah'ı bırakıp hahamlarını, râhiblerini ve Meryem'in oğlu Mesîh'i kendilerine Rab edinmişler.” (Tevbe: 31) Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem âyeti bitirince ben dedim ki:

-Bizler onlara ibadet etmiyorduk ki.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Sizler, onlar, Allah’ın helal kıldığını haram kıldıklarında onu haram kabul ediyor, Allah’ın haram kıldığını da helal yaptıkların da onu da helal olarak kabul ediyordunuz. Öyle değil mi?”   

Ben:

-Evet, öyle, dedim. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“İşte bu sizin onlara ibadet etmenizdir” buyurdu.[240]

 

وَعَنْ عَبد الله بن مَسْعُود رضي الله عنه أَنَّ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «سَيَلِي أُمُورَكُمْ بَعْدِي رِجَالٌ يُطْفِئُونَ السُّنَّةَ، وَيَعْمَلُونَ بِالْبِدْعَةِ، وَيُؤَخِّرُونَ الصَّلاةَ عَنْ مَوَاقِيتِهَا» فَقُلْتُ: يَا رَسُولَ اللهِ، إِنْ أَدْرَكْتُهُمْ كَيْفَ أَفْعَلُ؟ قَالَ: «تَسْأَلُنِي يَا ابْنَ أُمِّ عَبْدٍ كَيْفَ تَفْعَلُ؟ لا طَاعَةَ لِمَنْ عَصَى اللهَ» أَخْرَجَهُ ابن مَاجَه.

 

231- Abdullah ibnu Mesud -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Benden sonra sünneti (yâni yolumu) söndüren, bid'at ile amel eden ve namazları vakitlerinden geciktiren bir takım adamlar sizlerin işlerinizin başınıza geçeceklerdir.” Bunun üzerine ben:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Şayet ben onların zamanına ulaşırsam nasıl yapayım? diye sordum. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Ey İbnu Ummi Abdin! Sen bana nasıl yapacağını soruyorsun? Allah'a isyan eden kimseye itaat etmek yoktur.”[241]

 

وَعَنْ مُصْعَبِ بْنِ سَعْدٍ، عَنْ أَبِيهِ رضي الله عنه أَنَّهُ نَزَلَتْ فِيهِ آيَاتٌ مِن الْقُرْآنِ قَالَ: حَلَفَتْ أُمُّ سَعْدٍ أَنْ لا تُكَلِّمَهُ أَبَداً حَتَّى يَكْفُرَ بِدِينِهِ، وَلا تَأْكُلَ وَلا تَشْرَبَ، قَالَتْ: زَعَمْتَ أَنَّ الله وَصَّاكَ بِوَالِدَيْكَ، فأنا أُمُّكَ، وَأَنَا آمُرُكَ بِهَذَا، قَالَ: مَكَثَتْ ثَلاثاً حَتَّى غُشِيَ عَلَيْهَا مِنْ الْجَهْدِ، فَقَامَ ابْنٌ لَهَا يُقَالُ لَهُ: عُمَارَةُ فَسَقَاهَا، فَجَعَلَتْ تَدْعُو عَلَى سَعْدٍ، فَأَنْزَلَ الله عزّ وجل فِي الْقُرْآنِ هَذِهِ الآيَةَ: {{وَإِنْ جَاهَدَاكَ عَلَى أَنْ تُشْرِكَ بِي مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ فَلاَ تُطِعْهُمَا وَصَاحِبْهُمَا فِي الدُّنْيَا مَعْرُوفًا}} [لقمان: 15] أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

232- Mus'ab b. Sa'd'dan, o da babasından -Allah onlardan razı olsun- şöyle dedi:

Onun hakkında Kurân’da bazı âyetler inmiştir. O şöyle dedi: Sa‘d’ın annesi oğlu dininden dönene kadar asla konuşmayacağına ve yeyip içmeyeceğine dair yemin etti. Annesi ona dedi ki:

-Sen, Allah’ın anne ve babana iyilik yapılmasını emrettiğini söyledin. Ben senin annenim. Ben sana dininden dönmeni emrediyorum.

Sa‘d’ın annesi bu şekilde üç gün kaldı. Sonunda açlık ve susuzluktan dolayı bayıldı. O kadının ‘Umâra adındaki oğlu kalktı ve ona su verdi. Bunun üzerine kadın Sa‘d’a beddua etmeye başladı. Bunun üzerine Allah Azze ve Celle şu âyeti indirdi: 

Eğer ana-baba, hakkında bilgin olmayan bir şeyi bana ortak koşman için seni zorlarlarsa, onlara itaat etme. Dünya işlerinde onlara iyilik üzere muamele et.” (Lokman: 15).[242]

 

43

بَابُ وُجُوبِ اتِّباعِ الرَّسُولِ وَطَاعَتِهِ وَتَقْدِيم قَوْلِهِ

 

43- Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme Uymanın, İtaat Etmenin ve O’nun Sözünün Öne Geçirilmesinin Farz Oluşu

 

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «كُلُّ أُمَّتِي يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ إِلا مَنْ أَبَى»، قَالُوا: يَا رَسُولَ الله وَمَنْ يَأْبَى؟ قَالَ: «مَنْ أَطَاعَنِي دَخَلَ الْجَنَّةَ وَمَنْ عَصَانِي فَقَدْ أَبَى» أَخْرَجَهُ البُخارِيّ.

 

233- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Ümmetimden kabul etmeyenler dışında, ümmetimin hepsi cennete girecektir."

Orada bulunanlar:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Cennete girmeyi kim kabul etmez ki? diye hayretle sordular. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem onlara şöyle buyurdu:

"Her kim bana itaat ederse, cennete girer. Her kim de benim emirlerime karşı gelirse, o da cennete girmeyi kabul etmemiş demektir."[243]

 

وَعَنْه رضي الله عنه أنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «مَنْ أَطَاعَنِي فَقَدْ أَطَاعَ اللهَ، ومَنْ عَصَانِي فَقَدْ عَصَى اللهَ، وَمَنْ أَطَاعَ أَمِيرِي فَقَدْ أَطَاعَنِي وَمَنْ عَصَى أَمِيرِي فَقَدْ عَصَانِي» متفق عليه.

 

234- Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:  

"Bana itaat eden Allah'a itaat etmiştir. Bana isyan eden Allah'a isyan etmiştir. Benim emirime itaat eden bana itaat etmiştir. Benim emirime isyan eden bana isyan etmiştir.”[244]

 

وعَن الْمِقْدَامِ بْنِ مَعْدِي كَرِبَ رضي الله عنه عَنْ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم أَنَّهُ قَالَ: «أَلا إِنِّي أُوتِيتُ الْكِتَابَ وَمِثْلَهُ مَعَهُ أَلا يُوشِكُ رَجُلٌ شَبْعَانُ عَلَى أَرِيكَتِهِ يَقُولُ: عَلَيْكُمْ بِهَذَا الْقُرْآنِ فَمَا وَجَدْتُمْ فِيهِ مِنْ حَلالٍ فَأَحِلُّوهُ وَمَا وَجَدْتُمْ فِيهِ مِنْ حَرَامٍ فَحَرِّمُوهُ أَلا لا يَحِلُّ لَكُمْ لَحْمُ الْحِمَارِ الأهْلِيِّ، وَلا كُلُّ ذِي نَابٍ مِنْ السَّبُعِ، وَلا لُقَطَةُ مُعَاهِدٍ إِلا أَنْ يَسْتَغْنِيَ عَنْهَا صَاحِبُهَا، وَمَنْ نَزَلَ بِقَوْمٍ فَعَلَيْهِمْ أَنْ يَقْرُوهُ فَإِنْ لَمْ يَقْرُوهُ فَلَهُ أَنْ يُعْقِبَهُمْ بِمِثْلِ قِرَاهُ» أَخْرَجَهُ أحمد، وأبو دَاوُد.

 

235-  El-Mikdam ibnu Ma‘dî Kerib -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 

"Şunu iyi biliniz ki bana Kur'an-ı Ke­rim ile birlikte onun bir misli verilmiştir. Dikkat edin koltu­ğuna kurulan tok bir adamın size: Sadece şu Kur'an lazımdır, onda bulduğunuz helali helal, haramı da haram kabul ediniz yeter, diye­ceği günler yakındır. Şunu iyi biliniz ki ehli eşek eti, yırtıcı hayvan­lardan köpek dişli olanlar, bir süre kalmak üzere kendileriyle anlaşmalı kâfirlerin kaybettiği mallar size helal değildir. Ancak sahibinin kendisine ihtiyaç duymadığı için al­madığı yitik mallar bu hükmün dışındadır. Kim bir kavme misafir olursa o kavmin onu ağırlaması gerekir. Eğer ağırlamazlarsa, o mi­safir ağırlama hakkını alarak onları cezalandırabilir."[245]

 

وعَنْ أَبِي رَافِعٍ رضي الله عنه عَنْ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم قَال: «لا أُلْفِيَنَّ أَحَدَكُمْ مُتَّكِئاً عَلَى أَرِيكَتِهِ يَأْتِيهِ الأمْرُ مِنْ أَمْرِي مِمَّا أَمَرْتُ بِهِ أَوْ نَهَيْتُ عَنْهُ فَيَقُولُ: لا نَدْرِي مَا وَجَدْنَا فِي كِتَابِ الله اتَّبَعْنَاه» أَخْرَجَهُ أبو دَاوُد، والترْمِذِيّ، وابن مَاجَه.

 

236- Ebû Rafî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Dikkat edin! Sizden birinizi; emrettiğim veya yasakladığım konulardan birisi kendisine ulaşınca koltuğuna yaslanmış durumda iken: Bilmiyoruz, Allah’ın kitabında ne bulursak ona uyarız (hadisleri tanımayız) derken bulmayayım.”[246]

 

وعَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ الله رضي الله عنهما أَنَّ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ أَتَى النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم بِكِتَابٍ أَصَابَهُ مِنْ بَعْضِ أَهْلِ الْكُتُبِ فَقَرَأَهُ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم فَغَضِبَ فَقَالَ: «أَمُتَهَوِّكُونَ. فِيهَا يَا ابْنَ الْخَطَّابِ؟! وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَقَدْ جِئْتُكُمْ بِهَا بَيْضَاءَ نَقِيَّةً لا تَسْأَلُوهُمْ عَنْ شَيْءٍ فَيُخْبِرُوكُمْ بِحَقٍّ فَتُكَذِّبُوا بِهِ أَوْ بِبَاطِلٍ فَتُصَدِّقُوا بِهِ، وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَوْ أَنَّ مُوسَى صلّى الله عليه وسلّم كَانَ حَيّاً مَا وَسِعَهُ إِلا أَنْ يَتَّبِعَنِي» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ بِإِسْنَاد ضعيف.

 

237- Câbir ibnu Abdullah -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Ömer ibnul-Hattâb, Kitap ehlinden bazı kimselerden aldığı bir kitapla Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına geldi ve O’na okumaya başladı. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bundan dolayı öfkelendi ve şöyle buyurdu:

“Ey Hattab’ın oğlu! Siz düşünmeksizin mi bu işi yapıyorsunuz? Nefsim elinde olan Allah’a yemin olsun ki ben sizlere saf ve bembeyaz bir şeyle geldim. Onlara bir şey sormayın. Zira onlar size hak olanı cevap verirler de siz onu yalanlarsınız. Veya da batılı haber verirler sizler de onu doğrularsınız. Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki şayet Musa 'aleyhis-selâm benim zamanımda yaşasaydı bana uymaktan başka bir seçeneği olmazdı.”[247]   

 

وَعَنْ أبي هُريرةَ رضي الله عنه قال: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «والذي نفسُ محمدٍ بِيَدِهِ لا يَسْمَعُ بي أحدٌ مِنْ هَذِهِ الأمَّةِ يَهُودِيٌّ ولا نَصْرَانِيٌّ ثُمَّ لَمْ يُؤْمِنْ بالذي أُرْسِلْتُ بِهِ، إلا كانَ مِنْ أَصْحَابِ النَّار» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

238 - Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Muhammed'in nefsi elinde olan Allah'a yemin ederim ki eğer bu ümmetten bir yahudi veya hıristiyan beni işitir de sonra be­nimle gönderilene iman etmeden ölürse mutlaka cehennemliklerden olur.”[248]

 

44

بَابُ وُجُوب الاعْتِصَامِ بِالْكِتَابِ وَالسُّنَّةِ وَأَنَّهُ طَرِيقُ الْهُدَى وَالنَّجَاةِ مِنَ الضَّلالِ

 

44- Kitap ve Sünnet Sarılmak Farzdır. Bu, Sapıklıktan Kurtulma ve Huda Yoludur

 

عَنْ زيد بْن أرقم رضي الله عنه قال: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «كِتَابُ الله هُوَ حَبْلُ الله مَنْ اتَّبَعَهُ كَانَ عَلَى الْهُدَى، وَمَنْ تَرَكَهُ كَانَ عَلَى الضَلالَةٍ»، أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

239- Zeyd b. Erkam -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah’ın Kitabı. O Allah'ın ipidir. Her kim ona tâbi olursa doğru yolda ve kim terk ederse delâlette olur.”[249]

 

وَعَنْ أبي شُرَيح الخُزاعي رضي الله عنه قَالَ: خرجَ علينا رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم، فقال: «أبْشِرُوا وَأَبْشِرُوا، أَلَيْسَ تَشْهَدُونَ أَن لا إلهَ إلا اللهُ، وَأنَّي رَسُولُ الله»؟ قالوا: نعم، قال: «فإن هذا القرآن سَببٌ، طرفُه بِيَدِ اللهِ، وطرفُه بأيديكُمْ، فَتَمَسّكُوا به، فإنَّكُمْ لَنْ تَضلّوا، ولَنْ تَهْلَكُوا بَعْدَهُ أَبَداً» أَخْرَجَهُ ابنُ حِبان، وابنُ أبي شَيبة.

 

240- Şurayh el-Huzâî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem yanımıza geldi ve şöyle buyurdu:

“Müjdeler olsun size, müjdeler olsun size! Sizler Lâ ilâhe illallâh’a (Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilahın olmadığına) ve benim Allah’ın Rasûlü olduğuma şahadet etmiyor musunuz?”

Onlar:

-Evet, dediler.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Muhakkak ki bu Kurân bir sebeptir. Bir tarafı Allah’ın elinde, bir tarafı ise sizlerin elindedir. Ona sımsıkı sarılın. Ondan sonra sizler ne sapıtırsınız ne de helâk olursunuz!”[250]

 

وَعَنْ أبي هُريرة رضي الله عنه قال: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِنِّي قَدْ تركتُ فيكم شَيئينِ لَنْ تَضلوا بَعْدَهُمَا: كِتَابَ الله وسُنَّتي، وَلَنْ يَتَفَرَّقَا حتَّى يَردا عليَّ الحَوض»، أَخْرَجَهُ الْحَاكِم، والبَيْهَقِيّ ولفظه: «لَنْ تَضلوا بَعْدهما ما أخذتم بهما أو عَمِلتم بهما».

 

241- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ben sizlere iki şey bıraktım. O ikisinden sonra asla sapıtmazsınız: Allah’ın Kitâbı ve benim sünnetim. Bu ikisi Havz’a gelinceye kadar ayrılmazlar.” Bunu Hâkim rivayet etmiştir.[251]

Beyhaki de şu lafızla rivayet etmiştir:

“O ikisini aldığınız veya amel ettiğiniz müddetçe o ikisinden sonra asla sapıtmazsınız.”[252]

 

وَعَنْ جابر رضي الله عنه قال: قالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «تركتُ فيكُمْ ما لَنْ تَضلوا بعدَه إِنْ اعْتَصَمْتُمْ بِهِ؛ كتَابَ اللهِ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

242- Cabir -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Size öyle bir şey bıraktım ki ona sımsıkı sarılırsanız bir daha asla sapmazsınız. Size Allah’ın Kitâbı’nı bıraktım.”[253]

 

وَعَنْه رضي الله عنه أن النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم قال: «القرآن مُشفَّعٌ ومَاحلٌ. مُصدَّقٌ، مَن جَعله إِمَامَهُ قاَدَهُ إِلَى الجَنَّةِ، وَمَنْ جَعَلَهُ خَلْفَ ظَهْرِهِ ساَقَهُ إِلى النَّارِ» أَخْرَجَهُ ابن حِبان.

 

243- Cabir -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kurân, şifa verici, üstün olan, doğrulanandır. Her kim onu imamı yaparsa Kurân onu cennete götürür. Her kim de onu arkasına atarsa (onunla amel etmezse) Kurân onu cehenneme götürür.”[254]

 

45

بَابُ حُجِّيَّة خَبَـرِ الآحَادِ في الفُرُوعِ والاعْتِقَادِ

 

45- Haberu Âhâd (Ehad Haberler) İtikatta ve Furu’da Hüccettir

 

عَن ابْنِ عَبَّاسٍ رضي الله عنهما أَنَّ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم بَعَثَ مُعَاذاً رضي الله عنه إِلَى الْيَمَنِ فَقَالَ: «ادْعُهُمْ إِلَى شَهَادَةِ أَنْ لا إِلَهَ إِلا اللهُ، وَأَنِّي رَسُولُ الله، فَإِنْ هُمْ أَطَاعُوا لِذَلِكَ فَأَعْلِمْهُمْ أَنَّ الله قَدْ افْتَرَضَ عَلَيْهِمْ خَمْسَ صَلَوَاتٍ فِي كُلِّ يَوْمٍ وَلَيْلَةٍ، فَإِنْ هُمْ أَطَاعُوا لِذَلِكَ فَأَعْلِمْهُمْ أَنَّ الله افْتَرَضَ عَلَيْهِمْ صَدَقَةً فِي أَمْوَالِهِمْ تُؤْخَذُ مِنْ أَغْنِيَائِهِمْ وَتُرَدُّ عَلَى فُقَرَائِهِمْ» متفق عليه.

 

244- İbnu Abbâs -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Muâz ibnu Cebel'i -Allah ondan razı olsun- Yemen'e gönderirken, O’na şöyle dedi:

"Öncelikle onları Allah'tan başka hakkıyla ibadet edilecek bir ilahın olmadığına (La ilahe illalllaha), benim Allah'ın Rasûlü olduğuma şehâdet etmeye davet et. Şayet bunu kabul ederlerse, onlara Allah Azze ve Celle’nin her gece ve gündüzde üzerlerine beş vakit namazı farz kıldığını haber ver. Şayet onlar bunda da sana itaat eder ve bunu da kabul ederlerse, onlara zenginlerin mallarından alınıp ve fakirlerine verilen ve Allah’ın onlara farz kıldığı zekâtı haber ver."[255]

 

وَعَنْه رضي الله عنه «أن رسولَ الله صلّى الله عليه وسلّم بعثَ بكتابٍ إلى كِسرى، فأمره أن يَدفعه إلى عظيمِ البحرين يَدفعه عظيمُ البَحرينِ إلى كِسْرَى، فلَمَّا قَرَأَهُ كِسرى مزَّقَهَ» أَخْرَجَهُ البُخارِيّ.

 

245- Abdullah ibnu Abbâs -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, Abdullah ibnu Huzâfe es-Sehmî ile Kisra’ya mektubunu yolladı. Ona mektubu Bahreyn’in büyüğüne, onunda Kisra’ya vermesini emretti. Kisra mektubu okudu ve onu yırtıp parçaladı.[256]  

 

وعَنْ حُذَيْفَةَ رضي الله عنه أن النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ لأهْلِ نَجْرَانَ: «لأَبْعَثَنَّ إِلَيْكُمْ رَجُلاً أَمِيناً حَقَّ أَمِينٍ» فَاسْتَشْرَفَ لَهُ النَّاسُ فَبَعَثَ أَبَا عُبَيْدَةَ بْنَ الْجَرَّاحِ. متفق عليه.

 

246- Huzeyfe ibnul-Yemân -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Necrân ehline: "Size emin olan birini göndereceğim" buyurdu.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin bu sözü üzerine sahabelerden her biri gönderilecek bu emin kişinin kendisinin olmasını ümit ettiler. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Necrân ehline Ebu Ubeyde ibnul-Cerrâh’ı gönderdi.[257]

 

وَعَنْ سَلَمَةَ بْن الأكْوَعِ رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ لِرَجُلٍ مِنْ أَسْلَمَ: «أَذِّنْ فِي قَوْمِكَ ـ أَوْ فِي النَّاسِ ـ يَوْمَ عَاشُورَاءَ أَنَّ مَنْ أَكَلَ فَلْيُتِمَّ بَقِيَّةَ يَوْمِهِ، وَمَنْ لَمْ يَكُنْ أَكَلَ فَلْيَصُم» متفق عليه.

 

247- Seleme İbnu Ekva' -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Eslem kabilesinden Hind İbnu Esma isminde bir adama şunu emretti: "İnsanlara şunu ilan et: Kim bir şey yiyip içtiyse günün geri kalan kısmında oruç tutsun. Kim bir şey yiyip içmediyse bu günü oruçlu geçirsin. Çünkü bu gün Aşure günüdür"[258]

 

وعَن ابْنِ عُمَرَ رضي الله عنهما أنه قَالَ: بَيْنَما النَّاسُ بِقُبَاءٍ فِي صَلاةِ الصُّبْحِ إِذْ جَاءَهُمْ آتٍ فَقَالَ: إِنَّ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم قَدْ أُنْزِلَ عَلَيْهِ اللَّيْلَةَ قُرْآنٌ، وَقَدْ أُمِرَ أَنْ يَسْتَقْبِلَ الْكَعْبَةَ فَاسْتَقْبِلُوهَا، وَكَانَتْ وُجُوهُهُمْ إِلَى الشامِ فَاسْتَدَارُوا إِلَى الْكَعْبَةِ. متفق عليه.

 

248- Abdullah ibnu Ömer -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: İnsanlar Kuba mescidinde sabah namazını kılar bir halde iken onlara birisi gelip dedi ki: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme geçen gece âyet indi ve namazda Kâbe’ye yönelmekle emrolundu, onlarda yöneldiler. O sırada onların yüzleri Şam (yani Beytul Makdis) tarafına idi. (Onlar namazda oldukları halde) Kâbe’ye doğru döndüler.[259]

 

46

بَابُ تَحْرِيم الْعَمَلِ بِالرَّأْيِ وَتَقْلِيد الْجَهَلَةِ في تَوْحِيدِ الله تَعَالى وَمَعْرِفَتِهِ

 

46- Şahsi Görüşe Göre Amel Etmenin, Allah Azze ve Celle’yi Tevhid’de ve Bilmede Cahil Kimseleri Taklit Etmenin Haram Kılınması

 

عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ رضي الله عنهما عَن النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «أَخَذَ الله الْمِيثَاقَ مِنْ ظَهْرِ آدَمَ بِنَعْمَانَ ـ يَعْنِي: عَرَفَةَ ـ فَأَخْرَجَ مِنْ صُلْبِهِ كُلَّ ذُرِّيَّةٍ ذَرَأَهَا فَنَثَرَهُمْ بَيْنَ يَدَيْهِ كَالذَّرِّ ثُمَّ كَلَّمَهُمْ قِبَلاً قَالَ: {{أَلَسْتُ بِرَبِّكُمْ قَالُوا بَلَى شَهِدْنَا أَنْ تَقُولُوا يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَذَا غَافِلِينَ} {أَوْ تَقُولُوا إِنَّمَا أَشْرَكَ آبَاؤُنَا مِنْ قَبْلُ وَكُنَّا ذُرِّيَّةً مِنْ بَعْدِهِمْ أَفَتُهْلِكُنَا بِمَا فَعَلَ الْمُبْطِلُونَ *}} [الأعراف: 172، 173] » أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

249- İbnu Abbâs -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah Azze ve Celle Arefe’de iken Âdem’in zahrından misak aldı. O’nun sulbünden bütün zürriyeti çıkardı ve onları zerreler gibi önüne serdi. Sonra da onlarla konuştu ve buyurdu ki: Ben, sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti). Onlar da: "Evet; buna şahidiz" demişlerdi. Bu, kıyamet günü, "bizim bundan haberimiz yoktu", dememeniz içindi. Yahutta "atalarımız önceden (Allah'a) şirk koşmuşlardı. Biz de onlardan sonra gelen bir nesil olduk. Şimdi o bâtılı işleyenler yüzünden bizi helak mi edeceksin?” (Araf: 172-173).[260]

 

وَعَنْ عَبْد الله بْن عَمْرٍو رضي الله عنهما قال: سَمِعْتُ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «إِنَّ الله لا يَنْزِعُ الْعِلْمَ بَعْدَ أَنْ أَعْطَاكُمُوهُ انْتِزَاعاً، وَلَكِنْ يَنْتَزِعُهُ مِنْهُمْ مَعَ قَبْضِ الْعُلَمَاءِ بِعِلْمِهِمْ فَيَبْقَى نَاسٌ جُهَّالٌ يُسْتَفْتَوْنَ فَيُفْتُونَ بِرَأْيِهِمْ فَيُضِلُّونَ وَيَضِلُّونَ» متفق عليه، وهذا لفظ البُخارِيّ.

 

250-Abdullah ibnu Amr -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:

"Muhakkak ki Allah,  ilmi verdikten sonra kullarının göğüslerinden silerek çekip almaz. Fakat hiçbir âlim kalmayıncaya kadar âlimlerin ruhlarını almak suretiyle ilmi ortadan kaldırır. Bundan sonra insanlar cahilleri kendilerine başkanlar edinirler. Onlara ilimden sorulduğunda, o konuda bir bilgileri olmadığı halde fetva verirler. Bununla hem kendileri sapıtır hem de başkalarını saptırırlar."[261]

 

وَعَنْ عَوف بْن مالكٍ رضي الله عنه عَنْ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «تَفترقُ أُمَتِي عَلَى بِضْعٍ وَسَبْعِينَ فِرْقةً أَعْظَمُهَا فِتْنَةً على أُمَّتِي قَومٌ يَقِيسُونَ الأُمُورَ بِرَأْيِهُمْ، فيُحلّونَ الحرامَ، ويُحرِّمون الحلالَ» أَخْرَجَهُ الحاكم.

 

251- Avf ibnu Mâlik -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Benim ümmetim yetmiş küsur şubeye ayrılacaktır. Ümmetim üzerindeki en büyük fitne bir topluluk olacaktır ki onlar işleri kendi görüşleri ile kıyaslayacaklar. Böylelikle haramı helal, helali de haram kılacaklar.”[262]

 

47

بَابُ ذَمّ الْبِدَعِ والنَّهْي عَنِ اتِّبَاعِ السُّبُلِ

 

47- Bidatin Yerilmesi ve Eğri Yollara Uymanın Yasaklanması

 

عَنْ جابرٍ رضي الله عنه قَالَ: كَانَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم إِذَا خَطَبَ احْمَرَّتْ عَيْنَاهُ، وَعَلا صَوْتُهُ، وَاشْتَدَّ غَضَبُهُ حَتَّى كَأَنَّهُ مُنْذِرُ جَيْش، يَقُولُ: «صَبَّحَكُمْ وَمَسَّاكُمْ»، وَيَقُولُ: «بُعِثْتُ أَنَا وَالسَّاعَةُ كَهَاتَيْنِ»، وَيَقْرُنُ بَيْنَ إِصْبَعَيْهِ السَّبَّابَةِ وَالْوُسْطَى، وَيَقُولُ: «أَمَّا بَعْدُ؛ فَإِنَّ خَيْرَ الْحَدِيثِ كِتَابُ الله، وَخَيْر الهدْى هَدْيُ مُحَمَّدٍ، وَشَرَّ الأُمُورِ مُحْدَثَاتُهَا وَكُلَّ بِدْعَةٍ ضَلالَةٌ». أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ، والنسَائِيّ، وزاد: «وَكُلَّ ضَلالةٍ في النَّارِ» .

 

252- Cabir -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem hutbe okudu mu gözleri kıza­rır; sesi yükselir ve hiddeti artardı. Hatta bir orduyu tehditte bulunarak: Düşman akşam sabah size baskın yapacak diyen ordu kumandanı gibi olur; ve şehâdet parmağı ile orta parmağını yan yana getirerek:

“Ben kıyamete şunların bir birine olan yakınlığı gibi yakın bir za­manda gönderildim.” der ve şöyle devam ederdi:

“Bundan sonra malûmunuz olsun ki sözün en hayırlısı Allah'ın kita­bıdır. Yolların en hayırlısı da Muhammed'in yoludur. İşlerin en kötü­sü, sonradan çıkarılanlarıdır. Her bid'at dalâlettir, sapıklıktır.”[263]

Nesâî: “Her sapıklık da ateştedir” lafzını ziyade etmiştir.[264]

 

وعَنْ عَائِشَةَ رضي الله عنها عَنْ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم أنه قَالَ: «مَنْ أَحْدَثَ فِي أَمْرِنَا هَذَا مَا لَيْسَ فِيهِ فَهُوَ رَدٌّ» متفق عليه، وفي لفظٍ لمُسلم: «مَنْ عَمِلَ عَمَلاً لَيْسَ عَلَيْهِ أَمْرُنَا فَهُوَ رَدٌّ».

 

253- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Herkim bizim bu dinimizde olmayan bir şey ortaya çıkarırsa, o şey reddolunmuştur, geçerli değildir."[265]

Ve Müslim’de; “Her kim bizim şu dinimizde ondan olmayan bir şey icad ederse o (îcad) reddolunur.” buyurdular.[266]

 

وَعَنْ أم سلمةَ رضي الله عنها قالت: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم «أَيُّهَا النَّاسُ، إِنِّي لَكُمْ فَرَطٌ عَلَى الْحَوْضِ فَإِيَّايَ لا يَأْتِيَنَّ أَحَدُكُمْ فَيُذَبُّ عَنِّي كَمَا يُذَبُّ الْبَعِيرُ الضَّالُّ فَأَقُولُ: فِيمَ هَذَا؟ فَيُقَالُ: إِنَّكَ لا تَدْرِي مَا أَحْدَثُوا بَعْدَكَ، فَأَقُولُ: سُحْقاً» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ .

 

254- Ummu Seleme -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ey insanlar! Ben sizin için Havz’ın başına önce varacağım. Sakın ola ki bi­riniz gelip de kaybolmuş deve kovulur gibi benden kovulmasın. Ben de: Bu neden dolayı? demeyeyim. Arkasından: Sen hakikaten bunların senden sonra neler icâd ettiklerini bilmez­sin! denilmesin. Ben de:

Uzak olsun! demeyeyim.”[267]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه عَنْ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «الْمَدِينَةُ حَرَمٌ فَمَنْ أَحْدَثَ فِيهَا حَدَثاً أَوْ آوَى مُحْدِثاً فَعَلَيْهِ لَعْنَةُ الله وَالْمَلائِكَةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ لا يُقْبَلُ مِنْهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَدْلٌ وَلا صَرْفٌ» أَخْرَجَهُ مسلم .

 

255- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 “Medine Haremdir; orada kim bir bidat ortaya çıkarır veya bidat ortaya çıkaranı barındırırsa, Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerinedir. Kıyamet gönünde onun farz veya nafile hiç bir ibâdeti kabul edilmeyecektir.”[268]

 

وعَنْ ابْنِ عَبَّاسٍ رضي الله عنهما أَنَّ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «أَبْغَضُ النَّاسِ إِلَى الله ثَلاثَةٌ: مُلْحِدٌ فِي الْحَرَمِ، وَمُبْتَغٍ فِي الإِسْلامِ سُنَّةَ الْجَاهِلِيَّةِ، وَمُطَّلِبُ دَمِ امْرِئٍ بِغَيْرِ حَقٍّ لِيُهَرِيقَ دَمَهُ» أَخْرَجَهُ البُخارِيّ .

 

256- İbnu Abbâs -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 “Allah'a insanların en sevim­siz olanı üç sınıftır: Harem içinde zulüm ve haksızlık eden; İs­lâm camiası içinde câhiliyet âdetini araştırıp, onu bulup yaşatmak isteyen, haksız yere dökmek için masûm bir kişinin ka­nını talep eden.”[269]

وعَنْ عَبْدِ الله بْنِ مَسْعُودٍ رضي الله عنه قَالَ: خَطَّ لَنَا رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم خَطّاً ثُمَّ قَالَ: «هَذَا سَبِيلُ الله» ثُمَّ خَطَّ خُطُوطاً عَنْ يَمِينِهِ وَعَنْ شِمَالِهِ ثُمَّ قَالَ: «هَذِهِ سُبُلٌ ـ قَالَ يَزِيدُ: مُتَفَرِّقَةٌ ـ عَلَى كُلِّ سَبِيلٍ مِنْهَا شَيْطَانٌ يَدْعُو إِلَيْهِ» ثُمَّ قَرَأَ: {{وَأَنَّ هَذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيمًا فَاتَّبِعُوهُ وَلاَ تَتَّبِعُوا السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَنْ سَبِيلِهِ}} [الأنعام: 153] . أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، والنسَائِيّ، والْحَاكِم وصَحَّحَهُ .

 

257- Abdullah ibnu Mesud -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bizim için yere bir çizgi çizdi ve: “Bu, Allah’ın yoludur” buyurdu. Sonra da bu çizginin sağına ve soluna çizgiler çizdi ve şöyle buyurdu: “Bunlarda ayrı yollardır ki o her yolun başında o yola çağıran bir şeytan vardır.” Sonra Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şu âyeti okudu: “Bu, hiç şüphesiz, benim dosdoğru yolumdur; bu itibarla ona uyun; diğer yollara uymayın. Aksi halde sizi O'nun yolundan ayırır.” (Enam: 153).[270] 

 

وعَنْ النَّوَّاسِ بْنِ سَمْعَانَ الأنْصَارِيِّ رضي الله عنه عَنْ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «ضَرَبَ الله مَثَلاً صِرَاطاً مُسْتَقِيماً وَعَلَى جَنْبَتَيْ الصِّرَاطِ سُورَانِ فِيهِمَا أَبْوَابٌ مُفَتَّحَةٌ وَعَلَى الأبْوَابِ سُتُورٌ مُرْخَاةٌ وَعَلَى بَابِ الصِّرَاطِ دَاعٍ يَقُولُ: أَيُّهَا النَّاسُ ادْخُلُوا الصِّرَاطَ جَمِيعاً وَلا تَتَعوَّجوا، وَدَاعٍ يَدْعُو مِنْ فوق الصِّرَاطِ فَإِذَا أَرَادَ يَفْتَحُ شَيْئاً مِنْ تِلْكَ الأبْوَابِ قَالَ: وَيْحَكَ لا تَفْتَحْهُ فَإِنَّكَ إِنْ تَفْتَحْهُ تَلِجْهُ والصِّراطُ الإِسْلامُ، والسُورَان: حُدُودُ اللهِ، والأَبْوابُ المُفَتّحة: مَحَارِمُ اللهِ، وذَلِكَ الدّاعِي عَلَى رَأسِ الصِّراط: كتابُ اللهِ. والدَّاعِي فَوقَ الصِّراط: واعظُ اللهِ في قَلْبِ كُلِّ مُسْلِمٍ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، والترْمِذِيّ وصَحَّحَهُ.

 

258- Nevvâs b. Sem’ân el-Ensârî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah dosdoğru yoluna dair bir örnek verdi. Yol boyunca iki duvar, duvarlarda açık kapılar ve kapılar üzerinde de örtüler vardır. Yolun başında ve üzerinde bir çağırıcı daima şöyle çağırır: “Ey insanlar! Hep birlikte bu yola girin. Sakın eğri yollara sapmayın.” Ve sıratın üstünde bir çağıran vardır. O kapılardan bir kapıyı açmak istediğinde o şöyle der: Sana yazıklar olsun! Onu açma! Şayet sen onu açarsan İslam yoluna girersin. Yolun iki kenarındaki kapılar Allah’ın yasaklarıdır. Açık olan kapılar: Allah’ın haramlarıdır. Sıratın başındaki çağıran: Allah’ın Kitabı’dır. Sıratın üzerindeki çağıran ise her müslümanın kalbinde olan Allah’ın vaizidir (vicdan denilen şeydir).”[271]

 

وَعَنْ مُعاوية بْن أبي سُفْيَان رضي الله عنه قال: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّهُ سَيَخْرُجُ فِي أُمَّتِي أَقْوَامٌ تَجَارَى بِهِمْ تِلْكَ الأهْوَاءُ كَمَا يَتَجَارَى الْكَلَبُ بِصَاحِبِهِ فما يَبْقَى مِنْهُ عِرْقٌ وَلا مَفْصِلٌ إِلا دَخَلَهُ، وَالله يَا مَعْشَرَ الْعَرَبِ لَئِنْ لَمْ تَقُومُوا بِمَا جَاءَ بِهِ محمد، لَغَيْرُكُمْ مِنَ النَّاسِ أَحْرَى أَنْ لا يَقُومَ بِهِ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، وأبو داود.

 

259-  Mu‘âviye ibnu Ebi Sufyân -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Benim ümmetimden bir takım cemaatler zuhur edecektir ki onlara bu bidatlar, kuduz hastalığının sahibinin içine işlediği gibi işleyecek, işlemediği bir damar ve eklem kalma­yacak. Ey Arap topluluğu! Şayet sizler Muhammed’in getirdiğine uymazsanız sizin dışınızdaki insanların bunu uygulamaması daha uygundur.”[272]

 

وعَنْ جَرِيرِ بْنِ عَبْدِ الله رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ سَنَّ فِي الإِسْلامِ سُنَّةً حَسَنَةً فَعُمِلَ بِهَا بَعْدَهُ كُتِبَ لَهُ مِثْلُ أَجْرِ مَنَ عَمِلَ بِهَا وَلا يَنْقُصُ مِنْ أُجُورِهِمْ شَيْءٌ وَمَنْ سَنَّ فِي الإِسْلامِ سُنَّةً سَيِّئَةً فَعُمِلَ بِهَا بَعْدَهُ كُتِبَ عَلَيْهِ مِثْلُ وِزْرِ مَنْ عَمِلَ بِهَا وَلا يَنْقُصُ مِنْ أَوْزَارِهِمْ شَيْءٌ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

260- Cabir ibnu Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 “Her kim İslâm'da güzel bir çığır açar ve kendisinden sonra onunla amel edilirse, onun için onunla amel edenlerin sevabı gibi sevap verilir. Onların sevaplarında da hiçbir şey eksilmez. Ve her kim de İslâm'da kötü bir çığır açar ve kendisinden sonra onunla amel edilirse, onun için onunla amel edenlerin günahları gibi günah yazılır. Onların günahlarından da bir şey eksilmez.”[273]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «مَنْ دَعَا إِلَى هُدًى كَانَ لَهُ مِنَ الأجْرِ مِثْلُ أُجُورِ مَنْ تَبِعَهُ لا يَنْقُصُ ذَلِكَ مِنْ أُجُورِهِمْ شَيْئاً، وَمَنْ دَعَا إِلَى ضَلالَةٍ كَانَ عَلَيْهِ مِن الإِثْمِ مِثْلُ آثَامِ مَنْ تَبِعَهُ لا يَنْقُصُ ذَلِكَ مِنْ آثَامِهِمْ شَيْئاً» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

261- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Her kim doğru yola (İslam’a) çağırırsa, ona tabi olanların ecri gibi ona da ecir verilir. Onların ecirlerinden hiçbir şey eksilmez. Her kimde dalalete (sapıklığa, hak olmayan yola) çağırırsa, ona tabi olanların günahı ona da verilir. Onların günahlarından hiçbir şey eksilmez.”[274]

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْن مَسْعُود رضي الله عنه قَالَ: قَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «لَيْسَ مِنْ نَفْسٍ تُقْتَلُ ظُلْماً إِلا كَانَ عَلَى ابْنِ آدَمَ الأوَّلِ كِفْلٌ مِنْهَا» متفق عليه. قَالَ سُفْيَانُ: لأنَّهُ أَوَّلُ مَنْ سَنَّ الْقَتْلَ.

 

262- Abdullah ibnu Mesud -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Zulümle cinayet işleyen her katilin günahından Âdem’in oğlu olan ve ilk cinayeti kendi kardeşini öldürerek işleyen Kabil’e bir pay vardır.”[275]

Sufyan şöyle dedi: Çünkü o, öldürme işini ilk defa yapandır.

 

وعَنْ غُضَيْفِ بْنِ الْحَارِثِ الثُّمَالِيِّ قَالَ: بَعَثَ إِلَيَّ عَبْدُ الْمَلِكِ بْنُ مَرْوَانَ فَقَال:يَا أَبَا أَسْمَاءَ إِنَّا قَدْ أَجْمَعْنَا النَّاسَ عَلَى أَمْرَيْنِ، قَالَ: وَمَا هُمَا؟ قَالَ: رَفْعُ الأيْدِي عَلَى الْمَنَابِرِ يَوْمَ الْجُمُعَةِ، وَالْقَصَصُ بَعْدَ الصُّبْحِ وَالْعَصْرِ، فَقَالَ: أَمَا إِنَّهُمَا أَمْثَلُ بِدْعَتِكُمْ عِنْدِي، وَلَسْتُ مُجِيبَكَ إِلَى شَيْءٍ مِنْهُمَا، قَالَ: لِمَ؟ قَالَ: لأنَّ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «مَا أَحْدَثَ قَوْمٌ بِدْعَةً إِلا رُفِعَ مِثْلُهَا مِنْ السُّنَّةِ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ بإسنادٍ ضعيف، وجوَّدَ ابنُ حجر إسناده.

 

263- Ğudayf b. Hâris Sumâli şöyle dedi: Abdulmelik b. Mervân beni bir yere gönderip şöyle dedi:

-Ey Ebu Esmâ! Biz insanları iki şey üzerine topladık.

-O iki nedir? Diye sordu.

-Cuma günü minber üzerinde elleri kaldırmak, sabah ve ikindi namazlarından sonra kıssalar anlatmak.

O şöyle dedi:

-Bu ikisi bana göre sizin bidatınızdır. O ikisinden dolayı sana cevap vermeyeceğim.

-Neden? Diye sordu. O da şöyle dedi:

-Çünkü Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Bir topluluk bir bidat ortaya çıkarırlarsa, onun bir benzeri sünnetten kaldırılır.” (Bu hadisi Ahmed zayıf bir isnad ile rivayet etmiştir. İbnu Hacer senedinin ceyyid olduğunu söylemiştir.)[276]

 

وَعَنْ أنس بْن مالكٍ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «إنَّ الله حَجَبَ التوبةَ عَنْ كُلِّ صَاحبِ بدعةٍ حتى يَدَع بِدْعَتَهُ» أَخْرَجَهُ ابن أبي عاصم.

 

264- Enes b. Mâlik -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah Azze ve Celle, bidatini terk edene kadar bidat sahibini tövbesini kabul etmez.”[277]

 

48

بَابُ التَّحْذِير مِنْ مُجَالَسَةِ أَهْلِ الأَهْوَاءِ

 

48- Bidat Ehli ile Oturup Kalkmanın Sakınılması

 

عَنْ عَائِشَةَ رضي الله عنها قَالَتْ: تَلا رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم هَذِهِ الآيَةَ {{هُوَ الَّذِي أَنْزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ} ...} [آل عمران: 7] ، فقالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «فَإِذَا رَأَيْتِ الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ فَأُولَئِكِ الَّذِينَ سَمَّى الله فَاحْذَرُوهُمْ» متفق عليه.

 

265- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şu âyeti okudu:

Sana kitabı indiren O'dur…” (Âl-i İmran: 7) ve şöyle buyurdu: “Kur'ân'ın müteşabihlerine tâbi olanları gördüğünüz vakit, onlardan sakının. Onlar Allah'ın ad verdiği kimselerdir.”[278]

 

وعَنْ عِمْرَانَ بْنِ حُصَيْنٍ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ سَمِعَ بِالدَّجَّالِ فَلْيَنْأَ مِنْهُ ـ ثَلاثاً يَقُولُهَا ـ فَإِنَّ الرَّجُلَ يَأْتِيهِ يَتَّبِعُهُ وَهُوَ يَحْسِبُ أَنَّهُ صَادِقٌ بِمَا يُبْعَثُ بِهِ مِنْ الشُّبُهَاتِ» أَخْرَجَهُ أَحْمَد، وأبو داود.

 

266- İmran b. Husayn -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

  "Deccal'i işiten kişi ondan uzaklaşsın. –Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bunu üç kere söyledi- Vallahi insan onu mü’min zannederek ona gelir ve ölüleri diriltmesi gibi içine düştüğü şüphelerden dolayı ona tabi olur.”[279]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه أنَّ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «الرَّجُلُ عَلَى دِينِ خَلِيلِهِ فَلْيَنْظُرْ أَحَدُكُمْ مَنْ يُخَالِلُ» أَخْرَجَهُ أبو دَاوُد، والترْمِذِيّ.

 

267-  Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Kişi arkadaşının dini üzeredir. Öyleyse sizden biri kiminle arka­daşlık ettiğine iyi dikkat etsin. “[280]

 

وَعَنْ أبي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ رضي الله عنه عَنْ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم قال: «لا تُصَاحِبْ إِلا مُؤْمِناً وَلا يَأْكُلْ طَعَامَكَ إِلا تَقِي» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، وأبو دَاوُد، والترْمِذِيّ.

 

268- Ebu Said el-Hudrî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Mü'minden başkasıyla arkadaşlık etme, yemeğini de Allah'tan korkan kimselerden başkası yemesin.”[281]

 

وَعَنْ أَبِي مُوسَى الأَشْعَرِيّ رضي الله عنه أن النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «إِنَّمَا مَثَلُ الْجَلِيسِ الصَّالِحِ وَالْجَلِيسِ السَّوْءِ كَحَامِلِ الْمِسْكِ وَنَافِخِ الْكِيرِ، فَحَامِلُ الْمِسْكِ إِمَّا أَنْ يُحْذِيَكَ، وَإِمَّا أَنْ تَبْتَاعَ مِنْهُ، وَإِمَّا أَنْ تَجِدَ مِنْهُ رِيحاً طَيِّبَةً، وَنَافِخُ الْكِيرِ إِمَّا أَنْ يُحْرِقَ ثِيَابَكَ، وَإِمَّا أَنْ تَجِدَ رِيحاً خَبِيثَةً» متفق عليه.

 

269- Ebû Musa el-Eşari -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“İyi arkadaş ve kötü arkadaşın misali, misk satan ile demir körükleyen kimseye ben­zer. Misk satan kimsenin mutlaka sana bir yararı dokunur; ya ondan bir miktar misk satın alırsın yahut onun güzel kokusunu duyarsın. Demircinin körüğü ise ya bedenini veya elbiseni yakar yahut da onun kötü kokusunu duyarsın.”[282]

 

49

بَابُ ذِكْر جِدَالِ المُشْرِكِ لِلْمُوَحِّدِ وَذَمّ الجِدَالِ والمِرَاءِ

 

49- Müşrikin Muvahhid ile Tartışması, Tartışma ve Münakaşanın Zemmedilmesi

 

عَنْ أبي هُرَيْرَة رضي الله عنه عَنْ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «سَيَأْتِي عَلَى أُمَّتِي زَمَانٌ تَكْثُرُ فِيهِ القُرّاءُ، وَتَقِلُّ الفُقَهَاءُ، ويُقبضُ الْعُلَمَاءُ، ويَكثرُ الهَرْجُ»، قالوا: ما الهرجُ يا رَسُول الله؟ قَالَ: «الْقَتْلُ بَيْنَكُمْ، ثُمَّ يَأتِي بَعْدَ ذَلكَ زمانٌ يَقرأُ القرآنَ رجالٌ لا يُجاوزُ تَرَاقِيهم، ثم يأتي مِنْ بَعْدِ ذلكَ زمانٌ يُجَادلُ المنافقُ الكافرُ المشركُ بالله المؤمنَ بمثلِ ما يقُولُ» أَخْرَجَهُ الْحَاكِم وصَحَّحَهُ، ووافقه الذَّهَبِيّ.

 

270- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ümmetime öyle bir zaman gelecek ki o zamanda kurralar çoğalacak, fakihler ise azalacaktır. Âlimler kabzedilecek ve herc çoğalacaktır.”

Orada bulunanlar: Herc nedir ey Allah'ın Rasûlü? diye sordular. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Aranızdaki cinayettir. Bundan sonra bir zaman gelir ki bazı kimseler Kurân okurlar, ama bu onların gırtlaklarını geçmez. Bundan sonra da bir zaman gelir ki münafık, kâfir ve müşrik, bir müminin söylediklerinin aynısıyla müminle münakaşa eder.”[283]  

 

وَعَنْ عُقْبَةَ بْن عَامِرٍ رضي الله عنه قال: إِنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «إِنِّي أَخَافُ عَلَى أُمَّتِي اثْنَتَيْنِ الْقُرْآنَ وَاللَّبَنَ، أَمَّا اللَّبَنُ فَيَبْتَغُونَ الرِّيفَ وَيَتَّبِعُونَ الشَّهَوَاتِ، وَيَتْرُكُونَ الصَّلَوَاتِ، وَأَمَّا الْقُرْآنُ فَيَتَعَلَّمُهُ الْمُنَافِقُونَ، فَيُجَادِلُونَ بِهِ الْمُؤْمِنِينَ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

271- ‘Ukbe b. ‘Âmir -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ben ümmetim için iki şeyden korkarım: Kurân ve süt. Süte gelince; bunun yüzünden köy hayatını tercih ederler ve şehvetlerine uyarlar ve namazları terk ederler. Kurân’a gelince; onu münafıklar öğrenir ve onunla müminlerle münakaşa ederler.”[284]

 

وعَنْ أَبِي أُمَامَةَ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَا ضَلَّ قَوْمٌ بَعْدَ هُدًى كَانُوا عَلَيْهِ إِلا أُوتُوا الْجَدَلَ»، ثُمَّ تَلا هَذِهِ الآيَةَ {{بَلْ هُمْ قَوْمٌ خَصِمُونَ}} الآية [الزخرف: 58] أَخْرَجَهُ الترْمِذِيّ وابن مَاجَه.

 

272- Ebû Umâme -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

  “Hidayet üzere olduktan sonra sapıklığa düşen bir topluluğa ancak kavga ve çekişmek verilir.” Sonra Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Doğrusu onlar kavgacı ve tartışmacı bir toplumdur.” (Zuhruf: 58) âyetini okudu.[285]

 

وَعَنْه رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «أَنَا زَعِيمٌ بِبَيْتٍ فِي رَبَضِ الْجَنَّةِ لِمَنْ تَرَكَ الْمِرَاءَ وَإِنْ كَانَ مُحِقّاً، وَبِبَيْتٍ فِي وَسَطِ الْجَنَّةِ لِمَنْ تَرَكَ الْكَذِبَ وَإِنْ كَانَ مَازِحاً، وَبِبَيْتٍ فِي أَعْلَى الْجَنَّةِ لِمَنْ حَسَّنَ خُلُقَهُ» أَخْرَجَهُ أبو دَاوُد.

 

273- Ebû Umâme -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ben, haklıyken bile çekişmeye girmekten kaçınan kimse için cennetin kenarından; şakadan da olsa yalan söylemeye yanaşmayan kimse için cennetin ortasından, ahlakını güzelleştiren kimse için de cennetin en yükseğinden bir köşk verilmesine kefilim.”[286]

 

وَعَنْ عَلِيِّ بْن أَبِي طَالِبٍ رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم طَرَقَهُ وَفَاطِمَةَ بِنْتَ النَّبِيِّ عليه السلام لَيْلَةً فَقَالَ: «أَلا تُصَلِّيَانِ؟» فَقُلْتُ: يَا رَسُولَ الله أَنْفُسُنَا بِيَدِ الله فَإِذَا شَاءَ أَنْ يَبْعَثَنَا بَعَثَنَا فَانْصَرَفَ حِينَ قُلْنَا ذَلِكَ وَلَمْ يَرْجِعْ إِلَيَّ شَيْئاً ثُمَّ سَمِعْتُهُ وَهُوَ مُوَلٍّ يَضْرِبُ فَخِذَهُ وَهُوَ يَقُولُ: «{{وَكَانَ الإِنْسَانُ أَكْثَرَ شَيْءٍ جَدَلاً}} [الكهف: 54] » متفق عليه.

 

274- Ali ibnu Ebî Tâlib -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bir gece kızı Fâtıma ve Ali’nin yanına gelerek:

“Siz ikiniz gece namazı kılmaz mısınız?” dedi. Ben dedim ki:

Ey Allah’ın Rasûlü! Canlarımız Allah’ın elindedir. Şayet (Allah) bizi uyandırmak isterse uyandırır.

Bu sözü söyleyince, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bana hiçbir cevap vermeyerek dönüp gitti. Sonra, O’nun uyluğuna vurarak, “İnsan her şeyden çok mücadelecidir” (Kehf:54) dediğini duydum.[287]

 

وعَنْ عَائِشَةَ رضي الله عنها عَنْ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «إِنَّ أَبْغَضَ الرِّجَالِ إِلَى الله الألَدُّ الْخَصِمُ» متفق عليه.

 

275- Âişe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Muhakkak ki Allah'ın en sevmediği kişi, düşmanlık ve husumet anında şiddetli davranandır.”[288]

 

50

بَابُ النَّهْي عَنْ الْغُلُوِّ في دِينِ الله وَذَمِّ التَّنَطُّعِ

 

50- Dinde Aşırıya Gitmenin Yasaklanması, Sözlerde ve Fiillerde Haddi Aşanların Zemmedilmesi

 

عَنْ عبد الله بْن مَسْعُود رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول: «هَلَكَ الْمُتَنَطِّعُونَ» قالها ثلاثاً. أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

276- Abdullah b. Mesud -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem üç kere şöyle buyurdu:

“Sözlerinde ve fiillerinde haddi aşanlar helak oldu.”[289]

 

وَعَنْ أنس بْن مَالِك رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «لا تُشَدِّدُوا عَلَى أَنْفُسِكُمْ فَيُشَدَّدَ عَلَيْكُمْ، فَإِنَّ قَوْماً شَدَّدُوا عَلَى أَنْفُسِهِمْ فَشَدَّدَ الله عَلَيْهِمْ فَتِلْكَ بَقَايَاهُمْ فِي الصَّوَامِعِ وَالدِّيَارِ وَرَهْبَانِيَّةً ابْتَدَعُوهَا مَا كَتَبْنَاهَا عَلَيْهِمْ» أَخْرَجَهُ أبو دَاوُد.

 

277- Enes b. Mâlik -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Sakın nefislerinize karşı şiddetli olmayın. Yoksa size karşı şiddetli olunur. Bir kavim, kendi nefislerine karşı şiddetli davrandılar. Allah da onlara karşı şiddetli davrandı. Bunlar kendi nefislerine karşı şiddetli davranan kavimden kalanlardır ki onlar üzerlerine farz kılınmayan (hıristiyanların ibadethaneleri) kilise ve yahudilerin ibadet hanelerinde ruhbanlığı uydurdular.”[290]

 

وعَن عبد الله بنِ عَبَّاسٍ رضي الله عنهما قَالَ: قَالَ لِي رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم غَدَاةَ جَمْعٍ: «هَلُمَّ الْقُطْ لِي فَلَقَطْتُ لَهُ حَصَيَاتٍ مِنْ حَصَى الْخَذْفِ فَلَمَّا وَضَعَهُنَّ فِي يَدِهِ قَالَ: نَعَمْ بِأَمْثَالِ هَؤُلاءِ وَإِيَّاكُمْ وَالْغُلُوَّ فِي الدِّينِ فَإِنَّمَا هَلَكَ مَنْ كَانَ قَبْلَكُمْ بِالْغُلُوِّ فِي الدِّينِ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، والنسَائِيّ، وابن مَاجَه.

 

278- Abdullah b. Abbâs -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi:

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Akabe sabahı (yani Akabe cemresine taş atılacak bayramın ilk günü sabahleyin) bana:

“Benim için yerden çakıl taşları topla” buyurdu. Bunun üzerine ben O'nun için yedi adet çakıl taşı topladım. O taşlar, fiske taşları (kadar) idi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem taşları avucuna koyunca şöyle buyurdu:

“Ancak şunların emsalini atınız. Dinde haddi aşmaktan sakınınız. Çün­kü sizden öncekileri dinde aşırılık helak etti.”[291]

 

وعَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِك رضي الله عنه قَالَ: دَخَلَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم فَإِذَا حَبْلٌ مَمْدُودٌ بَيْنَ السَّارِيَتَيْنِ فَقَالَ: «مَا هَذَا الْحَبْلُ؟» قَالُوا: هَذَا حَبْلٌ لِزَيْنَبَ فَإِذَا فَتَرَتْ تَعَلَّقَتْ. فَقَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «لا، حُلُّوهُ لِيُصَلِّ أَحَدُكُمْ نَشَاطَهُ فَإِذَا فَتَرَ فَلْيَقْعُدْ» متفق عليه.

 

279- Enes ibnu Mâlik -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem mescide girdi. Girince mescidin iki direği arasına bir ip çekilmiş olduğunu gördü. "Bu ip de neyin nesi?" diye sordu. Sahâbîler -Allah onlardan razı olsun-: Bu Zeyneb'in ipidir. Zeyneb namazda yorulunca bu ipe tutunur, dediler. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

"Hayır. Bu ipi çözünüz. Sizden biriniz zinde ve kuvvetli oldukça namazı kılsın. Yorulup gevşeyince de hemen otursun" buyurdu.[292]

 

وعَنْ عَائِشَةَ رضي الله عنها أَنَّ الْحَوْلاء بِنْتَ تُوَيْتِ بْنِ حَبِيبِ بْنِ أَسَدِ بْنِ عَبْدِ الْعُزَّى مَرَّتْ بِهَا وَعِنْدَهَا رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم فَقُلْتُ: هَذِهِ الْحَوْلاءُ بِنْتُ تُوَيْتٍ، وَزَعَمُوا أَنَّهَا لا تَنَامُ اللَّيْلَ، فَقَالَ رَسُولُ اللهِ صلّى الله عليه وسلّم: «لا تَنَامُ اللَّيْلَ! خُذُوا مِنْ الْعَمَلِ مَا تُطِيقُونَ فَوَالله لا يَسْأَمُ الله حَتَّى تَسْأَمُوا» متفق عليه، واللفظ لمسلم.

 

280- Âişe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Havlâ bintu Tuveyt b. Habîb b. Esed b. Abdul-‘Uzzâ, kendisine uğradı. Âişe'nin yanında Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bulunuyordu. Ben dedim ki: Bu kadın Havlâ bintu Tuveyt'dir. Geceleyin uyumadığını söylerler. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Geceleyin uyumuyor ha! Siz takat getirebileceğiniz işleri yapın! Vallahi siz bıkmadıkça Allah da bıkmaz.”[293]

 

وَعَنْها رضي الله عنها قَالَت: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «يَا أَيُّهَا النَّاسُ عَلَيْكُمْ مِنْ الأعْمَالِ مَا تُطِيقُونَ فَإِنَّ الله لا يَمَلُّ حَتَّى تَمَلُّوا، وَإِنَّ أَحَبَّ الأعْمَالِ إِلَى الله مَا دُووِمَ عَلَيْهِ وَإِنْ قَلَّ» متفق عليه.

 

281- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Ey insanlar! Amellerden gücünüzün yettiği kadarını yapın. Çünkü Allah, sizler ibâdetten usanıp bezmedikçe sevâb vermekten bıkmaz. Allah'a en sevimli gelen amel, az da olsa sürekli olanıdır."[294]

 

وعَنْ بُرَيْدَةَ الأسْلَمِيِّ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «عَلَيْكُمْ هَدْياً قَاصِداً، عَلَيْكُمْ هَدْياً قَاصِداً، عَلَيْكُمْ هَدْياً قَاصِداً، فَإِنَّهُ مَنْ يُشَادَّ هَذَا الدِّينَ يَغْلِبْهُ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، وابنُ خُزَيمة، والحاكم.

 

282- Bureyde el-Eslemî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"İbadetlerinizde orta yollu olun, ibadetlerinizde orta yollu olun, ibadetlerinizde orta yollu olun. Kim bu dine karşı şiddetlenirse din ona galebe çalar.”[295]

 

وعَنْ أَنَسٍ رضي الله عنه أَنَّ نَفَراً مِنْ أَصْحَابِ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم سَأَلُوا أَزْوَاجَ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم عَنْ عَمَلِهِ فِي السِّرِّ، فَقَالَ بَعْضُهُمْ: لا أَتَزَوَّجُ النِّسَاءَ، وَقَالَ بَعْضُهُمْ: لا آكُلُ اللَّحْمَ، وَقَالَ بَعْضُهُمْ: لا أَنَامُ عَلَى فِرَاشٍ، فَحَمِدَ الله وَأَثْنَى عَلَيْهِ فَقَالَ: «مَا بَالُ أَقْوَامٍ قَالُوا كَذَا وَكَذَا لَكِنِّي أُصَلِّي وَأَنَامُ، وَأَصُومُ وَأُفْطِرُ، وَأَتَزَوَّجُ النِّسَاءَ، فَمَنْ رَغِبَ عَنْ سُنَّتِي فَلَيْسَ مِنِّي» متفق عليه، واللفظُ لمُسلم.

 

283- Enes ibnu Mâlik -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Üç kişi Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin hanımlarına gelerek Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin (evde yaptığı) gizli ibadetini sordular. Bunun üzerine onlardan biri: Ben kadınlarla evlenmeyeceğim, dedi. Bazıları da: Et yemeyeceğim, dedi. Bazıları da: Yatak üzerinde uyumayacağım, dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bunları duyunca minbere çıktı ve Allah’a hamd ve sena ettikten sonra şöyle buyurdu:

“Bazı insanlara ne oluyor da şöyle şöyle diyorlar?! Ben geceleri hem namaz kılarım hem de uyurum. Bazı günler oruç tutar bazı günler de iftar ederim. Kadınlarla da evlenirim. Her kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.”[296]

 

وعَنْ عَائِشَةَ رضي الله عنها قَالَتْ: كَانَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم إِذَا أَمَرَهُمْ أَمَرَهُمْ مِنَ الأعْمَالِ بِمَا يُطِيقُونَ قَالُوا: إِنَّا لَسْنَا كَهَيْئَتِكَ يَا رَسُولَ اللهِ، إِنَّ الله قَدْ غَفَرَ لَكَ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِكَ وَمَا تَأَخَّرَ. فَيَغْضَبُ حَتَّى يُعْرَفَ الْغَضَبُ فِي وَجْهِهِ ثُمَّ يَقُولُ: «إِنَّ أَتْقَاكُمْ وَأَعْلَمَكُمْ بِالله أَنَا» أَخْرَجَهُ البُخارِيّ.

 

284- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem sahâbîlerine bir şey em­rettiği zaman dâima güç yetirebilecekleri işleri emrederdi. Sahâbiler:  Ey Allah'ın Rasûlü! Bizim konumumuz senin konumun gibi değil. Muhakkak ki Allah senin gelmiş ve geçmiş günahlarını bağışladı, dediklerinde Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bu sözden dolayı sinirlenir hatta öfkelendiği yüzünden belli olurdu. Sonra da şöyle derdi: "Sizin içinizde Allah’tan en çok korkanınız ve Allah’ı en iyi bileniniz benim."[297]

 

وَعَنْ عَبْد الله بْن عَمْرٍو رضي الله عنهما قَالَ: قَالَ لِي رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «بَلَغَنِي أَنَّكَ تَصُومُ النَّهَارَ، وَتَقُومُ اللَّيْلَ، فَلا تَفْعَلْ فَإِنَّ لِجَسَدِكَ عَلَيْكَ حَظّاً وَلِعَيْنِكَ عَلَيْكَ حَظّاً، وَإِنَّ لِزَوْجِكَ عَلَيْكَ حَظّاً صُمْ، وَأَفْطِرْ صُمْ مِنْ كُلِّ شَهْرٍ ثَلاثَةَ أَيَّامٍ فَذَلِكَ صَوْمُ الدَّهْرِ»، قُلْتُ: يَا رَسُولَ اللهِ: إِنَّ بِي قُوَّةً، قَالَ: «فَصُمْ صَوْمَ دَاوُدَ عليه السلام صُمْ يَوْماً وَأَفْطِرْ يَوْماً» متفق عليه.

 

285- Abdullah İbnu ‘Amr -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bana şöyle buyurdu:

 “Senin, gündüzü sürekli oruç tutarak, geceyi de sürekli namaz kılarak geçirdiğin haberi bana ulaştı. Böyle yapma! Muhakkak ki bedeninin senin üzerinde nasibi vardır. Gözlerinin senin üzerinde nasibi vardır. Hanımının senin üzerinde nasibi vardır. Bazen oruç tut, bazen de tutma. Her aydan üç gün oruç tut. Bu, bütün bir seneyi oruçlu geçirmek gibidir.”

Ben dedim ki: Ey Allah'ın Rasûlü! Benim gücüm vardır (benim bundan daha fazlasına gücüm yeter).

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Öyleyse Davûd orucu tut. Bir gün oruç tut, bir gün tutma.”[298]

 

وعَنْ سَعْدِ بْنِ أَبِي وَقَّاصٍ رضي الله عنه قَالَ: رَدَّ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم عَلَى عُثْمَانَ بْنِ مَظْعُونٍ التَّبَتُّلَ، وَلَوْ أَذِنَ لَهُ لاخْتَصَيْنَا. متفق عليه.

 

286- Sa'd ibnu Ebî Vakkas -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, Osmân ibnu Maz'ûn'un sürekli ibadetle meşgul olabilmek için evlenmeyi terk etme isteğini geri çevirdi. Şayet ona bu konuda izin vermiş olsaydı, muhakkak bizler daha çok ibadetle meşgul olmak için hadımlaşırdık.[299]

 

وعَنْ عُرْوَةَ رضي الله عنه قَالَ: دَخَلَتْ امْرَأَةُ عُثْمَانَ بْنِ مَظْعُونٍ ـ أَحْسِبُ اسْمَهَا خولة بنت حكيم ـ عَلَى عَائِشَة وَهِيَ بَاذَّةُ الْهَيْئَةِ فَسَأَلَتْهَا: مَا شَأْنُكِ؟ فَقَالَتْ: زَوْجِي يَقُومُ اللَّيْلَ، وَيَصُومُ النَّهَارَ، فَدَخَلَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم فَذَكَرَتْ عَائِشَة ذَلِكَ لَهُ فَلَقِيَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم عُثْمَانَ فَقَالَ: «يَا عُثْمَانُ إِنَّ الرَّهْبَانِيَّةَ لَمْ تُكْتَبْ عَلَيْنَا أَفَمَا لَكَ فِيَّ أُسْوَةٌ؟ فَوَالله إِنِّي أَخْشَاكُمْ لله وَأَحْفَظُكُمْ لِحُدُودِهِ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

287- ‘Urve -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Osmân b. Maz‘ûn’un hanımı -sanıyorum ismi Havle bintu Hakîm’dir- ‘Âişe’nin yanına üstü başı dağınık bir şekilde girdi. Bunun üzerine ‘Âişe onun halinden sordu. O şöyle dedi: Kocam geceleri namaz kılar, gündüzleri de oruç tutar.

O esnada Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem içeriye girdi. Durumu Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selemle haber verdi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Osman ile karşılaştı ve ona şöyle buyurdu:

“Ey Osmân! Ruhbanlık bizim üzerimize yazılmamıştır. Ben de senin için güzel bir örnek yok mudur? Muhakkak ki ben sizin içinizde Allah’tan en çok korkanınızım ve O’nun sınırlarını en iyi koruyanınızım.”[300]   

 

51

بَابُ تَعْظِيم شَأْنِ النِّيَّاتِ وَالإِرَادَاتِ

 

51- Niyet ve İradenin Tazimi

 

عَنْ عُمَرَ بْن الْخَطَّابِ رضي الله عنه قَالَ: قال رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّمَا الأعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ، وَإِنَّمَا لِكُلِّ امْرِئٍ مَا نَوَى فَمَنْ كَانَتْ هِجْرَتُهُ إِلَى دُنْيَا يُصِيبُهَا أَوْ إِلَى امْرَأَةٍ يَنْكِحُهَا فَهِجْرَتُهُ إِلَى مَا هَاجَرَ إِلَيْهِ» متفق عليه.

 

288- Ömer ibnul-Hattâb -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Ameller ancak niyetlere göredir. Herkesin ni­yet ettiği ne ise, eline geçecek olan ancak odur. Artık her kim elde edeceği bir dünya menfaati için veya nikâh edeceği bir kadından dolayı hicret etmiş ise, onun hicreti, hicret etmiş olduğu şeyedir."[301]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّمَا يُبْعَثُ النَّاسُ عَلَى نِيَّاتِهِمْ» أَخْرَجَهُ ابن مَاجَه.

 

289- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“İnsanlar, niyetleri üzerine diriltilirler.”[302]

 

وعَنْ عَائِشَةَ رضي الله عنها قَالَتْ: عَبَثَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم فِي مَنَامِهِ فَقُلْنَا: يَا رَسُولَ الله صَنَعْتَ شَيْئاً فِي مَنَامِكَ لَمْ تَكُنْ تَفْعَلُهُ، فَقَالَ: «الْعَجَبُ إِنَّ نَاساً مِنْ أُمَّتِي يَؤُمُّونَ بِالْبَيْتِ بِرَجُلٍ مِنْ قُرَيْشٍ قَدْ لَجَأَ بِالْبَيْتِ حَتَّى إِذَا كَانُوا بِالْبَيْدَاءِ خُسِفَ بِهِمْ» فَقُلْنَا: يَا رَسُولَ اللهِ: إِنَّ الطَّرِيقَ قَدْ يَجْمَعُ النَّاسَ، قَالَ: «نَعَمْ، فِيهِمْ الْمُسْتَبْصِرُ وَالْمَجْبُورُ وَابْنُ السَّبِيلِ يَهْلِكُونَ مَهْلَكاً وَاحِداً وَيَصْدُرُونَ مَصَادِرَ شَتَّى يَبْعَثُهُمْ الله عَلَى نِيَّاتِهِمْ» متفق عليه، واللفظ لمسلم.

 

290- Aişe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem uykusu esnasında kıpırdadı. Biz:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Uykun arasında bir şey yaptın ki, evvelce bunu yapmazdın, dedik. Bunun üzerine:

“Şaşacak şey! Hakikaten ümmetimden bazı kimseler Kâbe’ye sığınmış, Kureyş'ten bir adam için Kâbe’yi kastediyorlar. Fakat çöle vardıklarında yere batırılacaklar!” buyurdu. Biz:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Şüphesiz ki, yol bazen çeşitli insanları bir araya toplar, dedik. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Evet! Onların içinde kasıtlısı, mecburu ve yolcusu vardır. Bunlar bir helâkla helak olurlar. Muhtelif yerlerden çıkarlar. Allah onları niyetlerine göre diriltir.”[303]  

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّ الله لا يَنْظُرُ إِلَى صُوَرِكُمْ وَأَمْوَالِكُمْ وَلَكِنْ يَنْظُرُ إِلَى قُلُوبِكُمْ وَأَعْمَالِكمْ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

291- Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 “Şüphesiz ki Allah, sizin suretlerinize ve mallarınıza bakmaz; lâkin kalplerinize ve amellerinize bakar.”[304]

 

وعَنْ أَبِي الدَّرْدَاءِ رضي الله عنه عَنْ النَّبِي صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «مَنْ أَتَى فِرَاشَهُ وَهُوَ يَنْوِي أَنْ يَقُومَ يُصَلِّي مِن اللَّيْلِ فَغَلَبَتْهُ عَيْنَاهُ حَتَّى أَصْبَحَ كُتِبَ لَهُ مَا نَوَى وَكَانَ نَوْمُهُ صَدَقَةً عَلَيْهِ مِنْ رَبِّهِ عزّ وجل» أَخْرَجَهُ النسَائِيّ، وابن مَاجَه.

 

292- Ebud-Derdâ -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Gece namazı kılmak niyeti ile yatağına giren ve sabah  namazı zamanına kadar uyuyakalan kimse için niyet ettiği namaza da sevabı  yazılır ve onun uykusu, Rabbı tarafından kendisine  verilen  bir sadaka olur.”[305]

 

وعَنْ سَهْلِ بْنِ حُنَيْفٍ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ سَأَلَ الله الشَّهَادَةَ بِصِدْقٍ بَلَّغَهُ الله مَنَازِلَ الشُّهَدَاءِ وَإِنْ مَاتَ عَلَى فِرَاشِهِ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

293- Sehl b. Huneyf -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Her kim sıdk ile Allah'tan şehitlik dilerse, Allah onu şehitlerin men­zilesine ulaştırır. Velev ki döşeğinde ölmüş olsun.”[306]

 

وعَنْ أَبى بَكْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم، يَقُولُ: «إِذَا تَوَاجَهَ الْمُسْلِمَانِ بِسَيْفَيْهِمَا فَالْقَاتِلُ وَالْمَقْتُولُ فِي النَّارِ»، قَالَ: فَقُلْتُ أَوْ قِيلَ: يَا رَسُولَ الله هَذَا الْقَاتِلُ فَمَا بَالُ الْمَقْتُولِ؟ قَالَ: «إِنَّهُ قَدْ أَرَادَ قَتْلَ صَاحِبِهِ» متفق عليه.

 

294- Ebû Bekra -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:

"Şayet iki Müslüman kılıçlarıyla birbirleriyle vuruşmak için karşı karşıya gelirlerse ölende öldürende ateştedir."

Ben dedim ki veya denildi ki:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Bu öldüren (onu anladım da) ya öldürülenin durumu nedir? diye soruldu. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"O da arkadaşını öldürmek istiyordu" buyurdu.[307]

 

52

بَابُ فَضْل إِخْلاصِ الْعَمَلِ لله تَعَالَى

 

52- Allâh 'Azze ve Celle İçin Amelde İhlâslı Olmanın Fazileti

 

عَنْ زيد بْن ثابت رضي الله عنه عَنْ النبي صلّى الله عليه وسلّم أنه قَالَ في حجة الوَداع: «نَضَّرَ الله امْرَأً سَمِعَ مَقَالَتِي فَبَلَّغَهَا فَرُبَّ حَامِلِ فِقْهٍ غَيْرُ فَقِيهٍ، وَرُبَّ حَامِلِ فِقْهٍ إِلَى مَنْ هُوَ أَفْقَهُ مِنْهُ، ثَلاثٌ لا يُغَل عَلَيْهِنَّ قَلْبُ اِمْرِئٍ مُؤْمِنٍ، إِخْلاصُ الْعَمَلِ للهِ، وَالنَّصِيحَةُ لِوُلاةِ الْمُسْلِمِينَ، وَلُزُومُ جَمَاعَتِهِمْ فَإِنَّ دَعْوَتَهُمْ تُحِيطُ مِنْ وَرَائِهِمْ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، والترْمِذِيّ، وابن حِبَان.

 

295- Zeyd b. Sâbit -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Veda Haccı’nda şöyle buyurdu:

“Benim sözümü işitip de (başkasına) tebliğ eden adamın yüzü­nü Allah ağartsın. Çünkü fıkıh (hükümlerine delil olan hadisleri) hıfzeden nice adamlar fıkıhçı değillerdir. Ve fıkıhçı olan nice (hadis) hafızları, kendilerinden daha kuvvetli fıkıhçılara (hadisleri) iletebi­lirler. Üç şey vardır ki, bunlar, bir müminin kalbine ağır gelmez: Allah için amelin ihlâslı olması, Müslümanların emirlerine nasihat etmek ve cemaate devam etmek. Muhakkak ki onların davetleri arkalarını kuşatır.”[308]

 

وعَنْ مُصْعَبِ بْنِ سَعْدٍ عَنْ أَبِيهِ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ النَبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّمَا يَنْصُرُ الله هَذِهِ الأُمَّةَ بِضَعِيفِهَا بِدَعْوَتِهِمْ وَصَلاتِهِمْ وَإِخْلاصِهِمْ» أَخْرَجَهُ النسَائِيّ.

 

296- Mus‘ab b. S‘ad, babasından -Allah O'ndan razı olsun- bildirdiğine göre O şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allâh 'Azze ve Celle bu ümmete davetleri, namazları ve ihlâsları ile zayıf kimselerle yardım eder.”[309]

 

53

بَابُ التَّـرْهِيبِ مِنَ الرِّيَاءِ وبَيان أَنَّهُ شِرْكٌ

 

53- Riya’dan Korkutma ve Onun Şirk Olduğunun Beyanı

 

عَنْ مَحْمُودِ بْنِ لَبِيدٍ رضي الله عنه أن رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «إِنَّ أَخْوَفَ مَا أَخَافُ عَلَيْكُمْ الشِّرْكُ الأصْغَرُ»، قَالُوا: وَمَا الشِّرْكُ الأصْغَرُ يَا رَسُولَ اللهِ؟ قَالَ: «الرِّيَاءُ، يقول الله عزّ وجل، إذا جُزي الناس بأعمالهم: اذْهَبُوا إِلَى الَّذِينَ كُنْتُمْ تُرَاءُونَ فِي الدُّنْيَا فَانْظُرُوا هَلْ تَجِدُونَ عِنْدَهُمْ جَزَاءً» رَوَاهُ أحمد، والبَيْهَقِيّ.

 

297- Mahmûd b. Lebîd -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Sizin için en çok korktuğum şey küçük şirktir.”

-Ey Allah'ın Rasûlü! Küçük şirk nedir? Diye sordular. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Riya’dır. İnsanlara amellerinin karşılığı verildiği zaman Allâh 'Azze ve Celle şöyle buyurur: Dünyada gösteriş yaptığınız kimselere gidin ve bir bakın onların yanlarında bir karşılık bulacak mısınız?”[310]

 

وَعَنْ جُنْدب بْن عبد الله رضي الله عنه قَالَ: قَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «مَن سَمَّعَ سَمَّعَ الله بِهِ وَمَنْ يُرَائِي يُرَائِي الله بِهِ» متفق عليه.

 

298- Cundeb ibnu Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Her kim ibadetlerini insanlar duysunlar diye yaparsa, Allah onun içinde gizlediklerini duyurur. Her kim de insanlar görsünler diye ibadet ederse, Allah da onun gösterişçiliğini ortaya çıkarır."[311]

 

وَعَنْ عَبْد الله بْن عُمْرَ رضي الله عنهما أنه سَمِع رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «مَنْ سَمَّعَ النَّاسَ بِعَمَلِهِ سَمَّعَ الله بِهِ سَامِعَ خَلْقِهِ وَصَغَّرَهُ وَحَقَّرَهُ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

299- Abdullah b. Ömer -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Her kim insanlar duysunlar diye amel ederse, Allah onu kullarına duyurur ve onu küçültür ve hakirleştirir.”[312]

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «إِنَّ أَوَّلَ النَّاسِ يُقْضَى يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَلَيْهِ رَجُلٌ اسْتُشْهِدَ فَأُتِيَ بِهِ فَعَرَّفَهُ نِعَمَهُ فَعَرَفَهَا، قَالَ: فَمَا عَمِلْتَ فِيهَا؟ قَالَ: قَاتَلْتُ فِيكَ حَتَّى اسْتُشْهِدْتُ، قَالَ: كَذَبْتَ، وَلَكِنَّكَ قَاتَلْتَ؛ لأنْ يُقَالَ: جَرِيءٌ، فَقَدْ قِيلَ، ثُمَّ أُمِرَ بِهِ فَسُحِبَ عَلَى وَجْهِهِ حَتَّى أُلْقِيَ فِي النَّارِ؛ وَرَجُلٌ تَعَلَّمَ الْعِلْمَ، وَعَلَّمَهُ، وَقَرَأَ الْقُرْآنَ فَأُتِيَ بِهِ فَعَرَّفَهُ نِعَمَهُ فَعَرَفَهَا، قَالَ: فَمَا عَمِلْتَ فِيهَا؟ قَالَ: تَعَلَّمْتُ الْعِلْمَ، وَعَلَّمْتُهُ وَقَرَأْتُ فِيكَ الْقُرْآنَ، قَالَ: كَذَبْتَ، وَلَكِنَّكَ تَعَلَّمْتَ الْعِلْمَ لِيُقَالَ: عَالِمٌ، وَقَرَأْتَ الْقُرْآنَ لِيُقَالَ: هُوَ قَارِئٌ، فَقَدْ قِيلَ، ثُمَّ أُمِرَ بِهِ فَسُحِبَ عَلَى وَجْهِهِ حَتَّى أُلْقِيَ فِي النَّارِ، وَرَجُلٌ وَسَّعَ الله عَلَيْهِ، وَأَعْطَاهُ مِنْ أَصْنَافِ الْمَالِ كُلِّهِ، فَأُتِيَ بِهِ فَعَرَّفَهُ نِعَمَهُ فَعَرَفَهَا، قَالَ: فَمَا عَمِلْتَ فِيهَا؟ قَالَ: مَا تَرَكْتُ مِنْ سَبِيلٍ تُحِبُّ أَنْ يُنْفَقَ فِيهَا إِلا أَنْفَقْتُ فِيهَا لَكَ، قَالَ: كَذَبْتَ، وَلَكِنَّكَ فَعَلْتَ لِيُقَالَ: هُوَ جَوَادٌ، فَقَدْ قِيلَ، ثُمَّ أُمِرَ بِهِ فَسُحِبَ عَلَى وَجْهِهِ، ثُمَّ أُلْقِيَ فِي النَّارِ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

300- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:

“Kıyamet gününde insanların, üzerine ilk hüküm verilecek olanı şehîd edilen bir adamdır. Bu adam getirilerek ona Allah nimetlerini tarif edecek, o da onları tanıyacaktır.

Bu nimetler hakkında ne yaptın? diye soracak; şehid:

Senin uğrunda çarpıştım. Nihayet şehid edildim! diyecektir. Allâh 'Azze ve Celle:

Yalan söyledin! Lâkin sen cesur denilmek için çarpıştın. Gerçekten denildi de! buyuracak. Sonra onun hakkında emir verecek ve yüz üstü sü­rüklenecek, nihayet cehenneme atılacaktır.

Bir de ilmi öğrenip öğreten ve Kur'ânı okuyan bir adamdır. Bu da ge­tirilerek kendisine nimetlerini tarif edecek, o da onları tanıyacaktır.

Bunlar hakkında ne yaptın? diye soracak. O adam:

İlmi öğrendim ve öğrettim. Senin rızan için Kur'ânı da okudum! di­yecek. Allâh 'Azze ve Celle:

Yalan söyledin! Lâkin sen ilmi âlim denilsin diye öğrendin; Kur'­ânı da o ne güzel okuyor, denilsin diye okudun; gerçekten denildi de, buyuracak.

Sonra onun hakkında emir verecek ve yüzü üstü sürüklenecek; nihayet ce­henneme atılacaktır.

Bir de Allah'ın, yakasını genişlettiği ve kendisine malın her çeşidinden verdiği adamdır. Bu da getirilerek ona nimetlerini tarif edecek; o da on­ları tanıyacaktır.

Bunlar hakkında ne yaptın? diye soracak. O adam:

Uğrunda mal sarf edilmesini dilediğin hiç bir yol bırakmadım. Mut­laka senin için sarf ettim, diyecek. Allâh 'Azze ve Celle:

 Yalan söyledin! Lâkin sen, o cömerttir desinler, diye yaptın. Gerçek­ten denildi de! buyuracak. Sonra onun hakkında emir verecek ve yüzü üstü sürüklenecek. Sonra da cehenneme atılacaktır.”[313]

 

وَعَنْ ابن عَبَّاس رضي الله عنهما قَالَ: قَالَ رجلٌ: يا رَسُول الله، إني أقفُ الوقفَ أرُيدُ وَجهَ الله، وأريدُ أن يُرى موطني، فلم يَرد عليه رَسُول الله حتى نزلت: {{فَمَنْ كَانَ يَرْجُو لِقَاءَ رَبِّهِ فَلْيَعْمَلْ عَمَلاً صَالِحًا وَلاَ يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّهِ أَحَدًا}} [الكهف: 110] أَخْرَجَهُ الْحَاكِم وصححه، ووافقه الذهبي.

 

301- İbnu ‘Abbâs -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Bir adam şöyle dedi:

Ey Allah'ın Rasûlü! Ben Allah’ın rızasını isteyerek malımı vakfetmek istiyorum. Bununla da makam ve mevkimin (yani ne kadar değerli biri olduğumun) bilinmesini istiyorum.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem o adama hiçbir cevap vermedi. Tâki Allâh 'Azze ve Celle şu âyetleri inene kadar: Her kim Rabbına kavuşmayı umuyorsa iyi amel işlesin ve Rabbına ibadette hiç kimseyi ortak koşmasın.” (Kehf: 110).[314]

 

وعَنْ أُبَيِّ بْنِ كَعْبٍ رضي الله عنه أن رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «بَشِّرْ هَذِهِ الأُمَّةَ بِالسَّنَاءِ، وَالرِّفْعَةِ وَالدِّينِ، وَالنَّصْرِ وَالتَّمْكِينِ فِي الأرْضِ، فَمَنْ عَمِلَ مِنْهُمْ عَمَلَ الآخِرَةِ لِلدُّنْيَا لَمْ يَكُنْ لَهُ فِي الآخِرَةِ نَصِيبٌ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، والْحَاكِم وصححه.

 

302- Ubeyy b. Ka'b -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Bu ümmeti yücelik, dinde yükselme, yeryüzünde yardım ve sağlamlaştırma ile müjdele. Onlardan her kim dünya için ahret ameli yaparsa onun için ahrette bir nasip yoktur."[315]

 

وَعَنْ مُعَاوِيَةَ بْن أَبِي سُفْيَانَ رضي الله عنه قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «إِنَّمَا الأعْمَالُ كَالْوِعَاءِ، إِذَا طَابَ أَسْفَلُهُ طَابَ أَعْلاهُ، وَإِذَا فَسَدَ أَسْفَلُهُ فَسَدَ أَعْلاهُ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، وابن مَاجَه.

 

303- Mu'âviye b. Ebî Sufyân -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:

"Ameller, bir kap gibidir. Şayet onun altı güzel olursa üstü de güzel olur. Şayet altı bozuk olursa üstüde bozuk olur."[316]

 

54

بَابُ ذَمِّ مَنْ يُحِبُّ أَنْ يُحْمَدَ بِمَا لَمْ يَفْعَل وَالْمُتَشَبِّعِ بِمَا لَمْ يُعْطَ

 

54- Yapmadığı Bir Şey ile Övünmeyi Seven Kişinin ve Kendisine Verilmemiş Olan Şeylerle Tokluk Yapan Kimsenin Yerilmesi

 

عَنْ أَبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ رضي الله عنه أَنَّ رِجَالاً مِنْ الْمُنَافِقِينَ عَلَى عَهْدِ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم كَانَ إِذَا خَرَجَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم إِلَى الْغَزْوِ تَخَلَّفُوا عَنْهُ، وَفَرِحُوا بِمَقْعَدِهِمْ خِلافَ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم، فَإِذَا قَدِمَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم اعْتَذَرُوا إِلَيْهِ وَحَلَفُوا، وَأَحَبُّوا أَنْ يُحْمَدُوا بِمَا لَمْ يَفْعَلُوا فَنَزَلَتْ: {{لاَ تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ يَفْرَحُونَ بِمَا أَتَوْا وَيُحِبُّونَ أَنْ يُحْمَدُوا بِمَا لَمْ يَفْعَلُوا فَلاَ تَحْسَبَنَّهُمْ بِمَفَازَةٍ مِنَ الْعَذَابِ}} [آل عمران: 188] متفق عليه.

 

304- Ebû Said el-Hudrî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem zamanında münafıklardan birtakım kimseler, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem savaşa çıktığı zaman O'ndan arkada kalırlardı ve Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemden geri kalıp evlerinde oturmalarından dolayı sevinirlerdi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem savaştan dönüp geldiği zaman da özür beyan edip yalan yere yemin ederler ve yapmadıkları işlerden dolayı övülmekten hoşlanırlardı. Bunun üzerine şu âyet nazil oldu.

 Yaptıklarıyla sevinen, yapmadıklarıyla da övülmeyi arzulayan kimselerin, azâbtan kurtulacak bir mevkide olduklarını sakın zannetme. Onlar için elim bir azâb vardır. (Âl-i İmran: 188)[317]

 

وعَنْ عَائِشَةَ رضي الله عنها أَنَّ امْرَأةً قَالَتْ: يا رَسُولَ الله، أَقُولُ: إِنَّ زَوْجِي أَعْطَانِي مَا لَمْ يُعْطِنِي؟ فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «المُتشَبِّعُ بما لم يُعْطَ كَلابِسِ ثَوبَيْ زُورٍ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ، وهو عَنْد البُخارِيّ من حَدِيث أسماء.

 

305- Aişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Bir kadın Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme şöyle dedi:

-Ey Allah’ın Rasûlü! (Kocamın benden başka bir eşi daha var.) Kocamın bana vermediği şeyi verdi (diye kocamdan yana o diğer eşine karşı gösteriş yapsam, bu benim üzerime günâh olur mu?) Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Kendisine verilmemiş olan şeylerle tokluk yapan kimse, yalandan iki elbise giyen kimse gibi olur."[318]

 

وَعَنْ أبي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول صلّى الله عليه وسلّم: «إنّ الله يُبغِضُ كلَّ جَعْظَرِيٍّ جَوَّاظٍّ» أَخْرَجَهُ ابن حبان.

 

306- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Muhakkak ki Allah, her kibirli, büyüklenen ve çalımlı kimseyi sevmez."[319]

 

55

بَابُ فَضْل الْعِبَادَةِ فِي السِّرِ

 

55- Gizlice Yapılan İbadetin Fazileti

 

عَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه عَن النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «سَبْعَةٌ يُظِلُّهُمْ الله فِي ظِلِّهِ يَوْمَ لا ظِلَّ إِلا ظِلُّهُ: الإِمَامُ الْعَادِلُ، وَشَابٌّ نَشَأَ فِي عِبَادَةِ رَبِّهِ، وَرَجُلٌ قَلْبُهُ مُعَلَّقٌ فِي الْمَسَاجِدِ، وَرَجُلانِ تَحَابَّا فِي اللهِ، اجْتَمَعَا عَلَيْهِ وَتَفَرَّقَا عَلَيْهِ، وَرَجُلٌ طَلَبَتْهُ امْرَأَةٌ ذَاتُ مَنْصِبٍ وَجَمَالٍ فَقَالَ: إِنِّي أَخَافُ اللهَ، وَرَجُلٌ تَصَدَّقَ بِصَدَقَةٍ فَأَخْفَاهَا حَتَّى لا تَعْلَمَ شِمَالُهُ مَا تُنْفِقُ يَمِينُهُ، وَرَجُلٌ ذَكَرَ الله خَالِياً فَفَاضَتْ عَيْنَاهُ» متفق عليه.

 

307- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Yedi sınıf insan vardır ki, Allah, Arş’ının gölgesinden başka gölge olmayan kıyamet gününde onları Arş’ının gölgesinde gölgelendirir:

Âdil idareci. Gençliğini Allah’a ibadetle geçiren bir genç. Kalbi mescidlere bağlı bir kişi. Allah için birbirini sevip bir araya gelen ve yine Allah için ayrılan iki kişi. Soylu ve güzel bir kadının zina çağrısına karşılık: Ben Allah’tan korkarım, diyen bir kimse. Sağ elinin verdiğini sol eli bilmeyecek kadar gizli sadaka veren bir kimse. Yalnızken Allah’ı zikreden ve bu yüzden ağlayan bir kimse."[320]

 

وَعَنْ أبي ذَر رضي الله عنه عَنْ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «ثَلاثَةٌ يُحِبُّهُمْ اللهُ، وَثَلاثَةٌ يُبْغِضُهُمْ الله عزّ وجل، فَأَمَّا الَّذِينَ يُحِبُّهُمْ الله فَرَجُلٌ أَتَى قَوْماً فَسَأَلَهُمْ بِاللهِ، وَلَمْ يَسْأَلْهُمْ بِقَرَابَةٍ بَيْنَهُ وَبَيْنَهُمْ فَمَنَعُوهُ فَتَخَلَّفَ رَجُلٌ بِأَعْقَابِهِمْ فَأَعْطَاهُ سِرّاً لا يَعْلَمُ بِعَطِيَّتِهِ إِلا الله وَالَّذِي أَعْطَاهُ، وَقَوْمٌ سَارُوا لَيْلَتَهُمْ حَتَّى إِذَا كَانَ النَّوْمُ أَحَبَّ إِلَيْهِمْ مِمَّا يُعْدَلُ بِهِ نَزَلُوا فَوَضَعُوا رُءُوسَهُمْ فَقَامَ أَحَدُهُمْ يَتَمَلَّقُنِي وَيَتْلُو آيَاتِي، وَرَجُلٌ كَانَ فِي سَرِيَّةٍ فَلَقِيَ الْعَدُوَّ فَهُزِمُوا، وَأَقْبَلَ بِصَدْرِهِ حَتَّى يُقْتَلَ أَوْ يَفْتَحَ الله لَهُ، وَالثَّلاثَةُ الَّذِينَ يُبْغِضُهُمْ الله: الشَّيْخُ الزَّانِي، وَالْفَقِيرُ الْمُخْتَالُ، وَالْغَنِيُّ الظَّلُومُ» أخرجه أحمد، والترْمِذِيّ، والنسَائِيّ، وابن حبان.

 

308- Ebû Zerr -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Üç kişi vardır ki Allah onları sever, üç kişi de vardır ki Allah onları sevmez. Allah’ın sevdikleri kimselerden birincisi bir adamdır ki bir toplumdan bir şeyler ister, bu istediği şey Allah içindir, aralarındaki yakınlıktan dolayı değildir. Onlarda bu adama bir şey vermezler. Bir adam onlardan geri durarak gizlice bir şeyler verir, bu verdiğini sadece Allah ve verdiği kimse bilir. İkinci kimse ise: Bir toplum geceleri yürürler, sonunda uyku onlara galip gelir ve başlarını eğerek uyurlar. Ancak bir adam kalkar, bana yaranmak için ayetlerimi okur ve onunla yaşamaya çalışır. Üçüncü kimse ise; bir müfrezede bulunur, düşmanla karşılaştıklarında yenilirler, fakat o ileri atılarak devam eder ya şehîd olur veya Allah o kimseye fetih nasib eder. Allah’ın gazâblandığı üç kişi ise: Zina eden yaşlı kişi, büyüklük taslayan fakir ve hakka tecavüz eden zengindir.”[321]

 

وَعَنْ صُهَيب بْن النُّعْمَانِ رضي الله عنه أنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «فضلُ صلاةِ الرجلِ في بَيته على صلاتِه حيثُ يَراه الناس، كفضلِ الفَريضةِ على التَّطَوُّعِ» أَخْرَجَهُ الطبراني.

 

309- Suheyb b. en-Nu'mân -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Bir kimsenin evinde kıldığı namazının insanların gördüğü namazına olan üstünlüğü farz namazın nafile namazına olan üstünlüğü gibidir."[322] 

 

56

بَابُ لا أَجْرَ إِلا عَنْ حِسْبَةٍ

 

56-  Karşılığını Allah'tan Bekleyenden Başkasına Ecir Yoktur

 

عَنْ أنسِ بْن مَالِك رضي الله عنه أنَّ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «لا عَمَلَ لِمَنْ لا نِيَّةَ لَهُ، وَلا أَجْرَ لِمَنْ لا حِسبَةَ لَهُ» أَخْرَجَهُ البَيْهَقِيّ، وله شواهد.

 

310- Enes b. Mâlik -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Niyeti olmayanın ameli yoktur. Karşılığını Allah'tan bekleyenden başkasına ecir yoktur."[323]

 

وَعَنْ خَبّابٍ رضي الله عنه قَالَ: هاجَرنا مع رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم نَبتغي وجهَ الله، ووجبَ أجرُنا عَلَى اللهِ، فمنا مَنْ مَضى لم يَأْكُلْ مِنْ أَجْرِهِ شَيْئاً. أَخْرَجَهُ البُخارِيّ.

 

311- Habbâb -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah’ın rızasını umarak Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem  ile beraber hicret ettik. Ecrimiz Allah’a aittir: Bizden kimi öldü ve (fetihler neticesinde elde edilen ganimetlerden) bir şey yiyemedi.[324]

 

وَعَنْ عُثمان بْن عَفان رضي الله عنه قَالَ: سمعتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «مَنْ بَنى مَسْجِداً لله تَعالى ـ قال بكير: حسبت أنه قال: يَبتغي بِهِ وَجْهَ اللهِ، بَنَى الله لَهُ مِثْلَهُ فِي الْجّنَّةِ» متفق عليه.

 

312-  Osman ibnu Affan -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:

 "Her kim yalnızca Allah’ın rızasını isteyerek mescid inşa ederse, Allah da onun için aynını cennette inşa eder."[325]

وَعَنْ سَعْدِ بْنِ أَبِي وَقَّاصٍ رضي الله عنه أن رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «إِنَّكَ لَنْ تُنْفِقَ نَفَقَةً تَبْتَغِي بِهَا وَجْهَ الله إِلا أُجِرْتَ بِهَا حَتَّى مَا تَجْعَلُ فِي فِيِّ امْرَأَتِكَ»، فَقُلْتُ: يَا رَسُولَ الله أُخَلّفُ بَعْدَ أَصْحَابِي؟ قَالَ: «إِنَّكَ لَنْ تُخَلَّفَ فَتَعْمَلَ عَمَلاً: تبتغي به وجهَ الله إلا ازدَدْتَ به درجةً ورفعةً» متفق عليه.

 

313- Sa’d ibnu Ebi Vakkas -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Sen Allah’ın rızasını isteyerek harcayacağın her bir nafakadan dolayı sevabını alırsın. Hatta yemek yerken eşinin ağzına vereceğin bir lokmadan bile".

Ben dedim ki: Ey Allah’ın Rasûlü!  Beni arkadaşlarımdan sonra burada terk mi edeceksin? Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 "Sen terk edilmeyeceksin. Şayet burada (Mekke’de) Allah’ın rızasını isteyerek amel işlersen, elbette onunla derecen artar ve merteben yükselir."[326]

 

وَعَنْ عَبْد الله بْن عَمْرٍو رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «أَرْبَعُونَ خَصْلَةً أَعْلاهُنَّ مَنِيحَةُ الْعَنْزِ مَا مِنْ عَامِلٍ يَعْمَلُ بِخَصْلَةٍ مِنْهَا رَجَاءَ ثَوَابِهَا وَتَصْدِيقَ مَوْعُودِهَا إِلا أَدْخَلَهُ الله بِهَا الْجَنَّةَ» أَخْرَجَهُ البُخارِيّ.

 

314- Abdullah ibnu ‘Amr -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 "Kırk haslet vardır ki, bunların en yükseği sütü bol olan bir keçiyi sağıp sütünden faydalanması için bir başkasına vermektir. Her kim bu kırk hasletten biriyle onun sevabını yalnızca Allah’tan umarak ve bunun karşılığında Allah’ın vaad ettiği ecri doğrulayarak amel ederse, Allah, bu amel ettiği haslet sebebiyle cennetine girdirir."[327]

 

وعَنْ أَبِي ذَرٍّ رضي الله عنه أَنَّ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم خَرَجَ زَمَنَ الشِّتَاءِ وَالْوَرَقُ يَتَهَافَتُ فَأَخَذَ بِغُصْنَيْنِ مِنْ شَجَرَةٍ، قَالَ: فَجَعَلَ ذَلِكَ الْوَرَقُ يَتَهَافَتُ، قَالَ: فَقَالَ: «يَا أَبَا ذَرٍّ»، قُلْتُ: لَبَّيْكَ يَا رَسُولَ الله، قَالَ: «إِنَّ الْعَبْدَ الْمُسْلِمَ لَيُصَلِّي الصَّلاةَ يُرِيدُ بِهَا وَجْهَ الله فَتَهَافَتُ عَنْهُ ذُنُوبُهُ كَمَا يَتَهَافَتُ هَذَا الْوَرَقُ عَنْ هَذِهِ الشَّجَرَةِ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

315- Ebu Zerr -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bir kış zamanı dışarı çıktı. Yapraklar peş peşe düşüyorlardı. Ağaçtan iki dal aldı. Yaprak düşmeye başladı. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: "Ey Ebu Zer" diye seslendi. Ben de: Buyur ey Allah'ın Rasûlü! Emrine amadeyim, dedim. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Muhakkak ki Müslüman bir kul namaz kılar ve bununla da cennete girip Allah'ın yüzünü görmeyi dilerse, tıpkı bu yaprağın bu ağaçtan düştüğü gibi günahları düşer."[328]  

 

وَعَنْ أبي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ احْتَبَسَ فَرَساً فِي سَبِيلِ الله إِيمَاناً بِالله وَتَصْدِيقاً بِوَعْدِهِ، فَإِنَّ شِبَعَهُ وَرِيَّهُ وَرَوْثَهُ وَبَوْلَهُ فِي مِيزَانِهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ» أَخْرَجَهُ البُخارِيّ.

 

316- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 "Her kim Allah’a iman ederek ve o konudaki vadini tasdik ederek Allah yolunda cihad etmek niyetiyle bir at bağlarsa, şüphesiz o atın yediği yemler, içtiği sular, atın dışkısı ve bevli kıyamet gününde o şahsın mizanında sevap olur."[329]

 

57

بَابُ ذَمِّ الْعُجْبِ بِالْعِبَادَةِ والْحَثِّ عَلَى التَّوَقِّي عَلَى الْعَمَلِ وأنَّ الْجَنَّةَ لا يَدْخُلُهَا أَحَدٌ بِعَمَلِهِ

 

57- İbadette Kendini Beğenmenin Yerilmesi, Ameli Muhafaza Etmenin Teşvik Edilmesi ve Cennete Hiç Kimsenin Ameli İle Giremeyeceği

 

عَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لَنْ يُنْجيَ أَحَداً مِنْكُمْ عَمَلُهُ»، قَالُوا: وَلا أَنْتَ يَا رَسُولَ اللهِ؟ قَالَ: «وَلا أَنَا إِلاّ أَنْ يَتَغَمَّدَنِي الله بِرَحْمَةٍ، سَدِّدُوا، وَقَارِبُوا، وَاغْدُوا، وَرُوحُوا، وَشَيْءٌ مِن الدُّلْجَةِ وَالْقَصْدَ الْقَصْدَ تَبْلُغُوا» متفق عليه، واللفظ للبُخَارِيّ.

 

317- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Hiç kimseyi dünyada işlemiş olduğu ameli cennete girdirmez."  Bunun üzerine sahabeler:

-Seni de mi ey Allah’ın Rasûlü! diye sordular. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Evet, beni de. Ancak Allah'ın fazlı ve rahmeti beni bürümedikçe ben de cennete giremem. Amel işlerken ne aşırılığa kaçın ne de ihmalkâr davranın. Bilakis orta yollu olun. İbadetleri tam manasıyla yapamasanız da ona en yakın olanı yapmaya çalışın. İbadetlerinizde sürekli olabilmeniz ve bıkkınlık olmaması için öğleden önce, öğleden sonra ve gecenin sonunda olmak üzere bu vakitlerden faydalanın, bu vakitleri kullanın. Sizler her hâl ve hareketinizde orta yollu olun ki, maksadınıza eresiniz."[330]

 

وعَنْ أَنَسٍ رضي الله عنه قَالَ: ذُكِرَ لِي أَنَّ نَبي الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ ـ وَلَمْ أَسْمَعْهُ مِنْهُ ـ: «إِنَّ فِيكُمْ قَوْماً يَعْبُدُونَ وَيَدْأَبُونَ حَتَّى يُعْجَبَ بِهِمْ النَّاسُ، وَتُعْجِبَهُمْ نُفُوسُهُمْ يَمْرُقُونَ مِنْ الدِّينِ مُرُوقَ السَّهْمِ مِنَ الرَّمِيَّةِ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، وأبو يعلى.

 

318- Enes -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Sizin içinizde öyle bir topluluk olacak ki onlar ibadet eder ve bunu azimle yaparlar. Öyle ki insanlar onlara şaşıracaklar. Onlar da (yaptıkları amellerinden dolayı) kendilerini beğenecekler. Onlar tıpkı okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkacaklardır."[331] 

 

وَعَنْه رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «لَوْ لَمْ تَكُونُوا تُذْنِبُونَ لخَشِيتُ عَلَيْكُمْ مَا هُوَ أَكْبَرُ مِنْهُ، الْعُجْب» أَخْرَجَهُ البَزّار.

 

319- Enes -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Şayet sizler günah işleyen kimseler olmasaydınız, sizin için bundan daha büyük bir şeyden korkardım: Kendini beğenme."[332]

 

وعَنْ عَائِشَةَ رضي الله عنها قالت: سَأَلْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم عَنْ هَذِهِ الآيَةِ {{وَالَّذِينَ يُؤْتُونَ مَا آتَوْا وَقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ}} [المؤمنون: 60] هُمْ الَّذِينَ يَشْرَبُونَ الْخَمْرَ، وَيَسْرِقُونَ قَالَ: «لا يَا بِنْتَ الصِّدِّيقِ، وَلَكِنَّهُمْ الَّذِينَ يَصُومُونَ وَيُصَلُّونَ وَيَتَصَدَّقُونَ وَهُمْ يَخَافُونَ أَنْ لا يُقْبَلَ مِنْهُمْ، أُولَئِكَ الَّذِينَ يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ» أَخْرَجَهُ الترْمِذِيّ.

 

320- Âişe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme "verdiklerini kalpleri korkarak verenler" (Mu'minûn: 60) âyetini sordum. Onlar şarap içen ve hırsızlık edenler midir, dedim. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Hayır ey Sıddîk’in kızı! Fakat onlar kendilerinden kabul edilmemesinden korktukları halde oruç tutan, namaz kılan ve sadaka verenlerdir. İşte böyleleridir hayırda yarışanlar."[333]

 

وَعَنْ حُمْرَانَ مولى عُثْمَانَ بْن عَفَّانَ رضي الله عنه قَالَ: «أَتَيْتُ عُثْمَانَ بْنَ عَفَّانَ بِطَهُورٍ وَهُوَ جَالِسٌ عَلَى الْمَقَاعِدِ، فَتَوَضَّأَ فَأَحْسَنَ الْوُضُوءَ، ثُمَّ قَالَ: رَأَيْتُ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم تَوَضَّأَ وَهُوَ فِي هَذَا الْمَجْلِسِ فَأَحْسَنَ الْوُضُوءَ، ثُمَّ قَالَ: «مَنْ تَوَضَّأَ مِثْلَ هَذَا الْوُضُوءِ، ثُمَّ أَتَى الْمَسْجِدَ فَرَكَعَ رَكْعَتَيْنِ، ثُمَّ جَلَسَ، غُفِرَ لَهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِهِ»، قَالَ: وَقَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «لا تَغْتَرُّوا» متفق عليه، واللفظ للبُخَارِيّ.

 

321- Osman b. Affân'ın azatlısı Humrân -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Osman ibnu Affân -Allah ondan razı olsun- Medine’de bir yerde otururken abdest alması için su getirdim. O güzelce abdest aldı. Sonra da şöyle dedi:

-Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin burada güzelce abdest aldığını gördüm. Sonra da şöyle buyurdu:

-"Her kim benim aldığım bu abdest gibi abdest alır, sonra da Mescid’e gelir ve iki rekat namaz kılar, sonra da oturursa geçmiş günahları bağışlanır." Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bundan dolayı kibirlenmeyin."[334]

 

وَعَنْ أبي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول صلّى الله عليه وسلّم: «دَخَلَتْ امْرَأَةٌ النَّارَ فِي هِرَّةٍ رَبَطَتْهَا فَلا هِيَ أَطْعَمَتْهَا، وَلا هِيَ أَرْسَلَتْهَا تَأْكُلُ مِنْ خَشَاشِ الأرْضِ حَتَّى مَاتَتْ هَزْلاً» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.قَالَ الزُّهْرِيُّ: ذَلِكَ لِئَلا يَتَّكِلَ رَجُلٌ وَلا يَيْأَسَ رجلٌ.

 

322- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 “Bir kadın bir kedi sebebiyle cehenneme girdi. Onu bağlamış; ne doyurmuş, ne de yerin haşeratından yemeye bı­rakmıştı. Nihayet hayvan zayıflıktan öldü.”[335]

Ez-Zuhri şöyle dedi: Bu, bir adamın güvenip bir diğerinin de ümidini kesmemesi içindir. 

 

وَعَنْه رضي الله عنه أن رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «بَيْنَمَا رَجُلٌ يَمْشِي فِي حُلَّةٍ تُعْجِبُهُ نَفْسُهُ مُرَجِّلٌ جُمَّتَهُ. إِذْ خَسَفَ الله بِهِ فَهُوَ يَتَجَلْجَلُ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ» متفق عليه.

 

323- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Bir adam güzel elbisesi içerisinde, kendisini beğenmiş ve saçlarını omuzlarına kadar uzatmış bir halde yolda yürürken Allah Azze ve Celle onu yerin dibine batırır. Artık o kimse kıyamet gününe kadar yerin dibine gömüldükçe gömülür."[336]

 

58

بَابُ الثَّنَاءِ عَلَى الْمُخْلِصِ مِنَ النَّاسِ عَاجِل بُشْرَى الْمُؤْمِنِ

 

58- İnsanlardan İhlaslı Bir Kimseyi Övmek, Müminin Acil Müjdesidir

 

عَنْ أَبي ذر رضي الله عنه قَالَ: قيلَ لرسولِ الله صلّى الله عليه وسلّم: أرأيتَ الرجل يَعملُ العملَ من الخير، ويَحمده الناس عليه. قَالَ: «تلكَ عَاجِلُ بُشْرَى المؤْمِنِ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

324- Ebu Zerr -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme: Bir adam, hayır adına bir iş yapar da bunun üzerine halk onu överse ne buyurursun? Diye sordular. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bu mü'minin âcil müjdesidir."[337]

 

وَعَنْ ابن عَبَّاس رضي الله عنهما قَالَ: قالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «أَهْلُ الْجَنَّةِ مَنْ مَلأَ الله أُذُنَيْهِ مِنْ ثَنَاءِ النَّاسِ خَيْراً وَهْوُ يَسْمَعُ، وَأَهْلُ النَّارِ مَنْ مَلأَ أُذُنَيْهِ مِنْ ثَنَاءِ النَّاسِ شَرّاً وَهْوُ يَسْمَعُ» أَخْرَجَهُ ابن مَاجَه.

 

325-  İbnu Abbas -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Cennetlik olan mü'min o kimsedir ki Allah onun iki kulağını, işlediği iyi bir şeyden dolayı insanların övgüsü ile doldurur. Kendisi de hayır ile anıldığını işitir. Cehennemlik olan da o kimsedir ki Allah onun iki kulağını (işlediği) şer bir şeyden dolayı insanların (onu) fena anmaları sözleriyle doldurur. Kendisi de (şer ile anıldığını) duyar."[338]

 

وعَنْ كُلْثُومٍ الْخُزَاعِيِّ رضي الله عنه قَالَ: أَتَى النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم رَجُلٌ، فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللهِ، كَيْفَ لِي أَنْ أَعْلَمَ إِذَا أَحْسَنْتُ أَنِّي قَدْ أَحْسَنْتُ وَإِذَا أَسَأْتُ أَنِّي قَدْ أَسَأْتُ؟ فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِذَا قَالَ جِيرَانُكَ: قَدْ أَحْسَنْتَ فَقَدْ أَحْسَنْتَ، وَإِذَا قَالُوا: إِنَّكَ قَدْ أَسَأْتَ فَقَدْ أَسَأْتَ» أَخْرَجَهُ ابن مَاجَه.

 

326- Külsûm el-Huzâî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Bir adam Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına gelerek şöyle dedi:

Ey Allah'ın Rasûlü! İyilik ettiğim zaman iyilik ettiğimi ve fenalık ettiğim zaman fenalık ettiğimi nasıl bilebilirim?

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Senin ne yaptığını bilen komşuların: İyilik yaptın, dedikleri zaman hakikaten iyilik yapmışsındır ve onlar: Fenalık ettin, dedikleri zaman gerçekten fenalık etmişsindir."[339]

 

59

بَابُ وُجُوب حُسْنِ الظَّنِّ بِالله تَعَالَى

 

59- Allah 'Azze ve Celle'ye Karşı Hüsnü Zannın Farz Oluşu

 

عَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «يَقُولُ الله تَعَالَى: أَنَا عِنْدَ ظَنِّ عَبْدِي بِي، وَأَنَا مَعَهُ إِذَا ذَكَرَنِي، فَإِنْ ذَكَرَنِي فِي نَفْسِهِ، ذَكَرْتُهُ فِي نَفْسِي، وَإِنْ ذَكَرَنِي فِي مَلإٍ ذَكَرْتُهُ فِي مَلإٍ خَيْرٍ مِنْهُمْ، وَإِنْ تَقَرَّبَ إِلَيَّ بِشِبْرٍ تَقَرَّبْتُ إِلَيْهِ ذِرَاعاً، وَإِنْ تَقَرَّبَ إِلَيَّ ذِرَاعاً، تَقَرَّبْتُ إِلَيْهِ بَاعاً، وَإِنْ أَتَانِي يَمْشِي أَتَيْتُهُ هَرْوَلَةً» متفق عليه.

 

327-Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 "Allah Azze ve Celle şöyle buyurur: Ben kulumun beni zannı ya­nındayım. Kulum beni andığı zaman ben muhakkak onunla beraber bulunurum. O beni nefsinde zikrederse, ben de onu zâtımda zikrederim. Eğer o beni bir topluluk içinde anarsa, ben de onu o topluluktan daha hayırlı bir topluluk içinde anarım. Ku­lum bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir arşın yaklaşırım. Kulum bana bir arşın yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yü­rüyerek gelirse, ben ona koşarak gelirim!"[340]

 

وَعَنْ واثلةَ بْن الأَسقع رضي الله عنه قَالَ: سمعتُ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم يقول: «قالَ الله تبارك وتعالى: أَنَا عِنْدَ ظَنِّ عَبْدِي بِي، فَلْيَظنَّ بِي مَا شَاءَ» أَخْرَجَهُ ابنُ حِبَّان.

 

328- Vâsile b. el-Eska' -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:

"Allah 'Azze ve Celle şöyle buyurdu: "Ben, kulumun beni zannettiği gibiyim. Benim hakkımda dilediğini zannetsin."[341]

 

وَعَنْ أبي هُرَيْرَة رضي الله عنه عَنْ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «إنَّ الله جَلَّ وَعَلا يَقُولُ: أَنَا عِنْدَ ظَنِّ عَبْدِي بِي، إنْ ظنَّ خَيْراً فَلَهُ، وَإِنْ ظَنَّ شَرّاً فَلَهُ» أَخْرَجَهُ ابن حِبَّان.

 

329- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Allah 'Azze ve Celle şöyle buyurur: Ben, kulumun beni zannettiği gibiyim. Şayet hayır zanda bulunursa bu onun lehinedir. Şayet şer zanda bulunursa bu da onun lehinedir."[342]

 

وعَنْ أَبِي بَكْرٍ الصِّدِيقِ رضي الله عنه قَالَ: نظرتُ إلى أقدامِ المشركينَ على رؤوسنا ونحنُ في الغار، فقُلْتُ: يا رسولَ الله، لَوْ أَنَّ أَحَدَهُمْ نَظَرَ تَحْتَ قَدَمَيْهِ أَبْصَرَنَا فَقَالَ: «يَا أَبَا بَكْرٍ، مَا ظَنُّكَ بِاثْنَيْنِ الله ثَالِثُهُمَا» متفق عليه.

 

330- Ebû Bekir es-Sıddîk -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Mekke’den Medine’ye hicrette mağarada iken müşriklerin ayakları bizim hemen yanı başımızda idi. Ben dedim ki:

Ey Allah'ın Rasûlü! Şayet onlardan biri eğilip ayaklarının ucundan mağaraya baksa muhakkak bizi görür.

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Ey Ebu Bekir! İki kişiden üçüncüleri Allah olan kimseler hakkında ki zannın nedir? (Onlara kim ne yapabilir ki?!)"[343]

 

وَعَنْ أبي سعيد الخُدري رضي الله عنه أن رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ للأعرابي الذي سأله عَنْ الهجرة: «فَاعْمَلْ مِنْ وَرَاءِ الْبِحَارِ فَإِنَّ الله لَنْ يَتِرَكَ مِنْ عَمَلِكَ شَيئاً» متفق عليه.

 

331- Ebû Saîd el-Hudrî’den, -Allah ondan razı olsun- O şöyle dedi: Bir bedevi, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme hicretten sordu. Allah Rasûlü sallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Öyle ise sen, denizlerin ötesinde bulunsan da çalış. Çünkü Allah senin çalışmanı karşılıksız bırakmaz."[344]

 

وعَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِك رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «يَخْرُجُ رَجُلانِ فَيُعْرَضان عَلَى الله ثُمَّ يُؤْمَرُ بِهِمَا إِلَى النَّارِ، فَيَلْتَفِتُ أَحَدُهُما فَيَقُولُ: يا رَبِّ ما كَانَ هَذَا رَجَائِي، قال: وما كان رجاؤك، قَالَ: كَانَ رَجَائِي إِذ أَخْرَجْتَنِي مِنْهَا أَنْ لا تُعِيدَنِي فِيهَا، فَيَرْحَمَهُ الله فَيُدخِلَهُ الجَنَّةَ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ، وابن حِبَّان واللفظ له.

 

332- Enes b.Malik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"İki kişi ateşten çıkarılır ve Allah'a arz edilir. Sonra tekrar ateşe atılmaları emredilir. O ikisinden biri döner ve:

-Ey Rabbim! Ben bunu ümit etmemiştim, der.

Allah 'Azze ve Celle:

-Sen neyi ümit etmiştin, diye sorar.

O da şöyle der:

-Beni ateşten çıkardığın zaman bir daha oraya girdirmemeni ümit etmiştim.

Bunun üzerine Allah 'Azze ve Celle ona merhamet eder ve onu cennete girdirir."[345]

 

60

بَابُ التَّحْذِيرِ مِنْ الإِشْرَاكِ في الصَّلاةِ وَالْمُرَاءَاةِ بِتَزْيِينِهَا

 

60- Gösteriş Yaparak ve Güzelleştirerek Namazda Şirk Koşmaktan Sakındırma

 

عَنْ عَلِيِّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ رضي الله عنه عَنْ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم أَنَّهُ كَانَ إِذَا قَامَ إِلَى الصَّلاةِ قَالَ: «وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذِي فَطَرَ السَّمَاوَاتِ وَالأرْضَ حَنِيفاً، وَمَا أَنَا مِنْ الْمُشْرِكِينَ، إِنَّ صَلاتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي لله رَبِّ الْعَالَمِينَ، لا شَرِيكَ لَهُ، وَبِذَلِكَ أُمِرْتُ، وَأَنَا مِنْ الْمُسْلِمِينَ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

333- 'Ali b. Ebî Tâlib -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem namaza kalktığı vakit şöyle dedi:

“Yüzümü hak dine meylederek, göklerle yeri hanif olarak yaratana çevirdim. Ben müşriklerden değilim. Şüphesiz ki benim namazım, kurbanım, hayâtım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. O’nun hiç bir ortağı yoktur. Ben, bununla emrolundum ve ben müslümanlardanım."[346]

وَعَنْ أَبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «أَلا أُخْبِرُكُمْ بِمَا هُوَ أَخْوَفُ عَلَيْكُمْ عِنْدِي مِنَ الْمَسِيحِ الدَّجَّالِ؟» قُلْنَا: بَلَى، فَقَالَ: «الشِّرْكُ الْخَفِيُّ أَنْ يَقُومَ الرَّجُلُ يُصَلِّي فَيُزَيِّنُ صَلاتَهُ لِمَا يَرَى مِنْ نَظَرِ رَجُلٍ» أَخْرَجَهُ ابن مَاجَه.

 

334- Ebû Saîd el-Hudrî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 "Sizin için Mesîh-i Deccâl'dan daha korkunç olan şeyi size haber vermeyeyim mi?"

Biz de:

-Buyur (haber ver), dedik. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Sizin için daha korkunç şey gizli şirktir: Bir kimsenin namaza durmasıdır ki başka birinin kendisini izlediğini hissederek namazını güzelleştirmesidir."[347]

 

وَعَنْ مَحْمُودِ بْن لَبيدٍ رضي الله عنه قَالَ: خرجَ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم، فقَالَ: «يَا أَيُّهَا النَّاسُ، إياكُمْ وشِركَ السَّرائرِ»، قالوا: يا رسولَ الله، وما شركُ السَّرائر؟ قَالَ: «يَقُومُ الرَّجُلُ فيُصَلي، فيُزيّن صَلاته جَاهِداً لما يَرى من نظرِ النَّاسِ إِلَيْهِ، فَذَلِكَ شِركُ السَّرائِر» أَخْرَجَهُ ابنُ خُزَيمة.

 

335- Mahmud b Lebîd -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem yanımıza evinden çıktı ve şöyle buyurdu:

“Ey insanlar! Gizli şirkten sakının.”

Dediler ki:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Gizli şirk nedir?

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Bir adam kalkıp namaza durur. İnsanların kendisini seyrettiği zannı ile namazını güzelleştirir. İşte bu gizli şirktir.”[348]

 

وعَنْ أَبِي سَعِيدٍ رضي الله عنه قَالَ: سَمِعْتُ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «يَكْشِفُ رَبُّنَا عَنْ سَاقِهِ فَيَسْجُدُ لَهُ كُلُّ مُؤْمِنٍ وَمُؤْمِنَةٍ، فَيَبْقَى كُلُّ مَنْ كَانَ يَسْجُدُ فِي الدُّنْيَا رِيَاءً وَسُمْعَةً فَيَذْهَبُ لِيَسْجُدَ فَيَعُودُ ظَهْرُهُ طَبَقاً وَاحِداً» متفق عليه، واللفظ للبُخَارِيّ، ولمسلم: «وَلا يَبْقَى مَنْ كَانَ يَسْجُدُ اتِّقَاءً وَرِيَاءً إِلا جَعَلَ الله ظَهْرَهُ طَبَقَةً وَاحِدَةً، كُلَّمَا أَرَادَ أَنْ يَسْجُدَ خَرَّ عَلَى قَفَاهُ».

 

336- Ebû Saîd el-Hudrî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Kıyamet günü Rabbimiz inciğini açar. Her mümin erkek ve kadın O’na secde eder. Yalnız dünyâda insanlara gösteriş olsun ve halka işittir­mek için secde eden Allah Azze ve Celle’ye secde edemez. Bu kimse secde etmek için gider. Ancak onun sırtı tek bir tabakaya döner."[349]

Muslim ise hadisi şu şekilde rivayet etmiştir: "Yalnız dünyâda insanlara gösteriş olsun ve halka işittir­mek için secde eden Allah Azze ve Celle’ye secde edemez. Bu kimse secde etmek için gider. Ancak onun sırtı tek bir tabakaya döner. Her secde etmek isteyişinde ise arkasına düşer."[350]

وَعَنْ أبي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ أَتَى المَسْجِدَ لِشَيْءٍ فَهُوَ حَظُّهُ» أَخْرَجَهُ أبو داود.

 

337- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Bir kimse mescide hangi niyetle gelirse nasibi ondan ibarettir.[351]"

 

وعَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ شِبْلٍ رضي الله عنه قَالَ: «نَهَى رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم عَنْ نَقْرَةِ الْغُرَابِ، وَافْتِرَاشِ السَّبُعِ، وَأَنْ يُوَطِّنَ الرَّجُلُ الْمَكَانَ فِي الْمَسْجِدِ كَمَا يُوَطِّنُ الْبَعِيرُ» أَخْرَجَهُ أبو دَاوُد، والنسَائِيّ، وابْنُ مَاجَه.

 

338- Abdurrahman b. Şibl -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem kişinin namazda karga gagalayışı gibi acele yatıp kalkmasından, yırtıcı hayvan gibi oturuşundan ve mescidde belli bir yeri deve gibi devamlı mekân edinmesinden yasakladı.[352]

 

وَعَنْ عبد الله بْن عُمرَ رضي الله عنهما قَالَ: قالَ رسولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لا تَحرَّوا بصلاتِكُم طلوعَ الشمس ولا غُروبها، فإنها تَطلعُ بِقَرنَيْ شَيْطَانٍ» متفق عليه، ولمسلم: «وَحِينَئِذٍ يَسْجُدُ لَهَا الْكُفَّارُ».

 

339- Abudllah ibnu Ömer -Allah O’ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Namazınızla güneşin doğuşuyla batışını amaçlamayın." (Yani namazınızı bekletip bu vakitte kılmayın.) Muhakkak ki güneş, şeytanın iki boynuzundan doğar.”[353]

Muslim de gelen rivayette: “O zaman kâfirler güneşe secde ederler” şeklindedir.

 

وعَن الْعَلاءِ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ أَنَّهُ دَخَلَ عَلَى أَنَسِ بْنِ مَالِك فِي دَارِهِ بِالْبَصْرَةِ حِينَ انْصَرَفَ مِنْ الظُّهْرِ، وَدَارُهُ بِجَنْبِ الْمَسْجِدِ، فلمَّا دَخَلْنَا عليه قَالَ: أَصَلَّيْتُمُ الْعَصْرَ؟ فقُلْنَا لَهُ: إنما انْصَرَفْنَا الساعةَ مِنَ الظُّهْرِ قَالَ: فَصَلُّوا الْعَصْرَ، فقمنا فَصلينا، فلما انصرفنا قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «تِلْكَ صَلاةُ الْمُنَافِقِ يَجْلِسُ يَرْقُبُ الشَّمْسَ حَتَّى إِذَا كَانَتْ بَيْنَ قَرْنَيْ الشَّيْطَانِ قَامَ فَنَقَرها أَرْبَعاً لا يَذْكُرُ الله فِيهَا إِلا قَلِيلاً» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

340- Ala' b. Abdurrahmân'dan nakledildiğine göre kendisi, öğle namazından çıktıktan sonra Basra'daki evinde Enes b. Mâlik'in yanına girdi. Enes'in evi, mes­cidin yanında idi. Enes'in yanına girdiğimiz vakit:

- İkindi namazını kıldınız mı? diye sordu. Biz de kendisine:

- Biz öğleden ancak şimdi çıktık, dedik. Enes:

-  Öyle ise ikindiyi kılın, dedi. Biz de kalkarak ikindiyi kıldık. Na­mazdan çıkınca Enes dedi ki: Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:

“Bu şekil namaz, münafığın namazıdır: Oturur güneşi gözetir. Güneş şeytanın iki boynuzu arasında bulunduğu zaman kalkar da namazı dört rekât olarak kuşun yemi gagalaması gibi kılar. O namazın içinde Al­lah'ı pek az zikreder!”[354]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَقَدْ هَمَمْتُ أَنْ آمُرَ بِحَطَبٍ فَيُحْطَبَ، ثُمَّ آمُرَ بِالصَّلاةِ فَيُؤَذَّنَ لَهَا، ثُمَّ آمُرَ رَجُلاً فَيَؤُمَّ النَّاسَ، ثُمَّ أُخَالِفَ إِلَى رِجَالٍ فَأُحَرِّقَ عَلَيْهِمْ بُيُوتَهُمْ، وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَوْ يَعْلَمُ أَحَدُهُمْ أَنَّهُ يَجِدُ عَرْقاً سَمِيناً أَوْ مِرْمَاتَيْنِ حَسَنَتَيْنِ لَشَهِدَ الْعِشَاءَ» متفق عليه، واللفظ للبُخَارِيّ.

 

341- Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, aklımdan öyle geçirdim ki, odun toplanılmasını, sonra da namaz için ezan okunmasını emredeyim. Sonra da bir kişiye imam olup insanlara namaz kıldırmasını emredeyim. Sonra da cemaate gelmeyenlerin evlerini üstlerine yakıvereyim. Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, onlardan biri (Mescid’de) etli bir kemik parçası veya iki paça bulacağını bilseydi muhakkak yatsı namazında hazır bulunurdu."[355]

 

61

بَابُ عُقُوبَة مَنْ امْتَنَعَ عَنْ السُّجُودِ لله تَعَالَى

 

61- Allah 'Azze ve Celle'ye Secde Etmekten Kaçınan Kimsenin Cezası

 

عَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِذَا قَرَأَ ابْنُ آدَمَ السَّجْدَةَ فَسَجَدَ اعْتَزَلَ الشَّيْطَانُ يَبْكِي يَقُولُ: يَا وَيْلَهُ»، وَفِي رِوَايَةِ أَبِي كُرَيْبٍ: «يَا وَيْلِي، أُمِرَ ابْنُ آدَمَ بِالسُّجُودِ فَسَجَدَ فَلَهُ الْجَنَّةُ، وَأُمِرْتُ بِالسُّجُودِ فَأَبَيْتُ فَلِي النَّارُ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

342- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

  “Ademoğlu secde ayetini okuyup secde ederse, şeytan ağlayarak uzaklaşır ve der ki: Vay haline!  (Ebu Kureyb'in rivayetinde vay halime şeklindedir.) Âdemoğlu secde etmekle emrolundu ve hemen secde etti. Bu yüzden cennet onundur. Ben de secde ile emrolundum; ama ben secde etmekten kaçındım. Bu sebeple cehennem de benimdir.”[356]

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْن مَسعود رضي الله عنه قَالَ: قَرَأَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم سورةَ النَّجْم بِمَكَّةَ فَسَجَدَ فِيهَا، وَسَجَدَ مَنْ مَعَهُ غَيْرَ شَيْخٍ أَخَذَ كَفّاً مِنْ حَصًى أَوْ تُرَابٍ فَرَفَعَهُ إِلَى جَبْهَتِهِ، وَقَالَ: يَكْفِينِي هَذَا فَرَأَيْتُهُ بَعْدَ ذَلِكَ قُتِلَ كَافِراً» متفق عليه.

 

343- Abdullah ibnu Mesud -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem Mekke’de iken Necm sûresini okudu. Beraberinde olanlarla birlikte tilâvet secdesi etti. Ancak içlerinden bir yaşlı secde etmeyerek yerden bir avuç çakıl taşı veya toprak alarak alnına doğru kaldırarak: Bu bana yeter, dedi. Ben o şahsın bu olaydan sonra kâfir olarak öldürüldüğünü gördüm.[357]

 

62

بَابُ احْتِسَابِ الآثَارِ

 

62- Atılan Her Adımda Bırakılan İzlerden Dolayı Sevap Almayı Hesaba Katmak

 

عَنْ أنس رضي الله عنه أَنَّ بَنِي سَلِمَةَ أَرَادُوا أَنْ يَتَحَوَّلُوا عَنْ مَنَازِلِهِمْ فينزلوا قريباً من النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم، فكره رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم أَنْ يعروا الْمَدِينَة فَقَالَ: «أَلاَ تَحْتَسِبُونَ آثَارَكُمْ» أَخْرَجَهُ البُخارِيّ. قَالَ مجاهد في قوله: {{وَنَكْتُبُ مَا قَدَّمُوا وَآثَارَهُمْ}} [يس: 12] قَالَ: خُطَاهُم.

 

344- Enes ibnu Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ensar’dan Seleme oğulları uzak olan kendi mahallelerini bırakıp Mescid-i Nebevî'nin yakınlarına taşınmak istemişti. Fakat Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Medine çevresinin boş ve ıssız kalmasını hoş karşıla­madı ve şöyle buyurdu:

"Ey Seleme oğulları, attığınız her adımda bıraktığınız izleriniz için sevap alacağınızı hesaba katmaz mısınız?!"[358]

"İşledikleri amelleri ve bıraktıkları eserleri yazan elbette biziz" (Yasin: 12) âyeti hakkında Mücahid: Yani, onların adımları, dedi.

 

وعَنْ أُبَيِّ بْنِ كَعْبٍ رضي الله عنه قَالَ: كَانَ رَجُلٌ مِنْ الأَنْصَارِ بَيْتُهُ أَقْصَى بَيْتٍ فِي الْمَدِينَةِ فَكَانَ لاَ تُخْطِئُهُ الصَّلاَةُ مَعَ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: فَتَوَجَّعْنَا لَهُ فَقُلْتُ لَهُ: يَا فُلاَنُ لَوْ أَنَّكَ اشْتَرَيْتَ حِمَاراً يَقِيكَ مِن الرَّمْضَاءِ، وَيَقِيكَ مِنْ هَوَامِّ الأَرْضِ، قَالَ: أَمَا وَالله مَا أُحِبُّ أَنَّ بَيْتِي مُطَنَّبٌ بِبَيْتِ مُحَمَّدٍ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: فَحَمَلْتُ بِهِ حِمْلاً حَتَّى أَتَيْتُ نَبِيَّ الله صلّى الله عليه وسلّم فَأَخْبَرْتُهُ، قَالَ: فَدَعَاهُ، فَقَالَ لَهُ مِثْلَ ذَلِكَ، وَذَكَرَ لَهُ أَنَّهُ يَرْجُو فِي أَثَرِهِ الأَجْرَ فَقَالَ لَهُ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّ لَكَ مَا احْتَسَبْتَ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ ومسلم، وفي لفظ لأحمد: «لَكَ أَجْرُ مَا نَوَيْتَ».

 

345- Ubey b. Ka'b -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ensardan bir adam vardı ki evi mescide en uzak olan oydu. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber kılınan hiçbir namazı kaçırmazdı. Biz bu adama acıdık ve ben ona dedim ki:

-Ey Fulan! Bir eşek satın alsan da seni güneşten yanmış topraktan ve yerin haşeratından seni korusa!..

O zât şu cevâbı verdi:

-Evimin, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin evinin yanında olması hoşuma gitmez.

Bunun üzerine onu alıp Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin yanına geldim. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem onu çağırdı. Ona aynını söyledi. Mescide gidiş gelişlerindeki ayak izlerinin sevabını umduğunu söyledi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de ona:

“Sevabını Allah'tan umduğun sana verilecektir" buyurdu.

Ahmed'de gelen lafızda: "Senin için niyetinin sevabı vardır" buyurmuştur.[359]

 

63

بَابُ مَا جَاءَ في أَخْذِ الأُجْرَةِ عَلَى التَّأذِينِ

 

63-Ezan Okumaktan Dolayı Ücret Almak

 

عَنْ عُثْمَانَ بْنِ أَبِي الْعَاصِ رضي الله عنه قَالَ: قلتُ: يا رَسُولَ الله اجْعَلْنِي إِمَامَ قَوْمِي، قَالَ: «أنْتَ إِمَامُهُمْ، وَاقْتَدِ بِأَضْعَفِهِمْ، وَاتَّخِذْ مُؤَذِّناً لاَ يَأْخُذُ عَلَى أَذَانِهِ أَجْراً» أَخْرَجَهُ أحمد، وأبو دَاوُد، والنسَائِيّ.

 

346- Osman b. Ebi'l-Âs -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben dedim ki: Ey Allah'ın Rasûlü! Beni kavmime imam yap.

 Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Sen onların imamısın. Namazını kıldırırken en zayıf olanları­nı göz önünde bulundur ve ezanına ücret almayan bir müezzin edin."[360]

 

64

بَابُ تَحْرِيم المُبَاهَاةِ في الْمَسَاجِدِ والتَّفَاخُرِ في بِنَائِهَا رِياءً واجْتِلاباً للمِدْحَةِ

 

64- Mescidlerle Övünmenin, Binası ile Gururlanmanın ve Bununla Gösteriş Yapmanın Haram Kılınması

 

عَنْ أَنس رضي الله عنه أن النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «لا تقومُ السَّاعةُ حتى يَتَباهَى الناسُ في الْمَسَاجِدِ» أَخْرَجَهُ أبو دَاوُد.

 

347- Enes -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"İnsanlar, mescidleriyle öğüneceği zaman gelinceye kadar kı­yamet kopmaz."[361]

 

وَعَنْ ابْنِ عَبَّاسٍ رضي الله عنهما قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَا أُمِرْتُ بِتَشْيِيدِ الْمَسَاجِد»، قالَ ابْنُ عَبَّاسٍ: لَتُزَخْرِفُنَّها كَمَا زَخْرَفَتْ الْيَهُودُ وَالنَّصَارَى. أَخْرَجَهُ أبو دَاوُد.

 

348- İbnu Abbâs -Allah O'ndan ve babasından razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 "Ben mescidleri yükseltip, genişletmekle emrolunmadım."

İbnu Abbâs dedi ki:

"Siz, yahudî ve hıristiyanların kilise ve havralarını süsle­dikleri gibi, mescidleri süsleyeceksiniz."[362]

 

65

بَابُ وُجُوبِ أَدَاءِ الزَّكَاةِ بِاحْتِسَابٍ وطِيبِ نَفْسٍ

 

65- Ecrini Allah'tan Bekleyerek ve Gönül Hoşnutluğu ile Zekâtı Eda Etmek

 

عَنْ أُم سَلَمة رضي الله عنها قالت: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَن أدّى زكاةَ مالِه طَيِّبَ النَّفْسِ بِهَا يُريدُ وَجْهَ الله والدَّارَ الآخِرَةَ، لَمْ يُغبْ شَيْئاً مِنْ مَالِهِ، وَأَقَامَ الصَّلاة، ثُمَّ أدّى الزَّكَاةَ، فَتَعَدَّى عَلِيهِ الْحَقُّ، فَأَخَذَ سِلاحَهُ فَقَاتَلَ فَقُتِلَ، فَهُو شَهِيدٌ» أَخْرَجَهُ ابن خُزيمة، وابن حِبَّان، والْحَاكِم وصَحَّحَهُ.

 

349- Ummu Seleme -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Her kim malının zekâtını Allah’ın rızasını ve ahret yurdunu isteyerek gönül rahatlığı ile verirse onun malından hiçbir şey eksilmez. Namazını kılar sonra da zekâtını verirse hakkı yerine getirmiş olur. Silahını alır, savaşır ve öldürülürse o şehittir.”[363] 

 

وَعَنْ عُبيد بْن عُمير، عَنْ أَبِيهِ أنَّهُ حَدَّثه وَكَانَتْ لَهُ صُحْبَةٌ أنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ في حجةِ الوَداعِ: «ألا إنَّ أولياءَ الله المُصلونَ مَنْ يُقِيمُ الصَّلَواتِ الخَمْسَ التي كُتِبَتْ عَلِيهِ، ويَصُومُ رَمَضَانَ، وَيَحْتَسِبُ صَوْمَهُ، يَرَى أَنَّهُ عَلَيْهِ حَقٌّ، ويُعْطِي زَكَاةَ مَالِهِ يَحْتَسِبُهَا، وَيَجْتَنِبُ الكَبَائِرَ الَّتِي نَهَى الله عَنْهَا» أَخْرَجَهُ الْحَاكِم، والبَيْهَقِيّ.

 

350- ‘Ubeyd b. ‘Umeyr babasından bildirdi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem veda haccında şöyle buyurdu:

“Allah’ın dostları o kimselerdir ki üzerlerine farz kılınmış beş vakit namazı kılarlar, Ramazan orucunu tutarlar, orucunun sevabını Allah’tan bekler, onu kendisinin üzerine bir hak olarak görür, malının zekâtını verir ve sevabını Allah’tan bekler ve Allah’ın yasakladığı büyük günahlardan kaçınan kimselerdir.[364]

وَعَنْ أنسٍ رضي الله عنه أنَّ أَبَا بكرٍ رضي الله عنه، كَتَبَ لَهُ في الزَّكَاةِ التي فَرَضَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «ولا يجمع بين مُتفرق ولا يُفرق بين مُجتمعٍ خَشية الصَّدقة» أَخْرَجَهُ البُخارِيّ.

 

351- Enes -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ebû Bekir, -Allah ondan razı olsun- Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin belirlediği zekât miktarına ait Enes ibnu Mâlik'e yazdığı mektubunda şöyle demiştir:

"Üzerlerine zekât gerekir korkusuyla, ayrı yerlerde bulunan zekât malları bir araya toplanmaz, toplu halde olanların da arası ayrılmaz."[365]

 

وَعَنْ عَبْدِ الله بْنِ مُعَاوِيَةَ رضي الله عنه قَالَ: قال رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «ثَلاَثٌ مَنْ فَعَلَهُنَّ فَقَدْ طَعِمَ طَعْمَ الإِيمَانِ مَنْ عَبَدَ الله وَحْدَهُ، وَأَنَّهُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ الله وَأَعْطَى زَكَاةَ مَالِهِ طَيِّبَةً بِهَا نَفْسُهُ رَافِدَةً عَلَيْهِ كُلَّ عَامٍ وَلاَ يُعْطِي الْهَرِمَةَ وَلاَ الدَّرِنَةَ وَلاَ الْمَرِيضَةَ وَلاَ الشَّرَطَ اللَّئِيمَةَ، وَلَكِنْ مِنْ وَسَطِ أَمْوَالِكُمْ، فَإِنَّ الله لَمْ يَسْأَلْكُمْ خَيْرَهُ، وَلَمْ يَأْمُرْكُمْ بِشَرِّهِ» أَخْرَجَهُ أبو دَاوُد.

 

352-  Abdullah b. Muâviye -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Üç şey var ki onları yapan kimse, imanın tadını almış olur. Kişinin tek olan Allah'a kulluk edip de O'ndan başka ilâh olmadığına inanması, gönül hoşnutluğuyla malının zekâ­tını her sene vermesi, ne yaşlı, ne uyuzlu, ne hasta ve ne de âdî olan hayvanı zekât olarak vermemesidir. Zekâtınızı mal­larınızın orta hallisinden verin. Zira Allah, sizden malınızın iyisini istememiş ve âdisini de vermenizi emretmemiştir."[366]

 

وعَنْ أَبِي ذَرٍّ رضي الله عنه عَنْ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «ثلاثةٌ لا يُكَلِّمُهُمْ الله يَوْمَ الْقِيَامَةِ، وَلاَ يَنْظُرُ إِلَيْهِمْ وَلاَ يُزَكِّيهِمْ، ولهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ»، فقرأها صلّى الله عليه وسلّم ثلاث مرار، قلتُ: خابوا وخسروا مَنْ هُمْ يَا رَسُولَ الله؟ قَالَ: «الْمُسْبِلُ، وَالْمَنَّانُ، وَالْمُنَفِّقُ سِلْعَتَهُ بِالْحَلِفِ الكاذب» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

353- Ebû Zerr' -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Üç kişi vardır ki, kıyamet gününde Allah onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak, onları tezkiye de etmiyecektir. Hem onlar için elim bir azâb vardır.”

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bunları üç defa okudu. Ben dedim ki:

-Adları batsın! Umduklarına ermesinler! Kim onlar ey Allah'ın Rasûlü!

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Elbisesini kibrinden yerde sürükleyen, verdiğini başa kakan ve ticaret malına yalan yere yeminle revaç verendir.”[367]

 

 

66

بَابُ قَوْل الله : «الصَّوْمُ لِـي وَأَنَا أَجْزِي بِهِ»

 

66- Allah 'Azze ve Celle'nin: "Oruç benim içindir. Onun mükâfatını ancak ben veririm" Kavli

 

عَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قال رَسُول صلّى الله عليه وسلّم: «يَقُولُ الله عزّ وجل: الصَّوْمُ لي، وَأَنَا أَجْزِي بِهِ يَدَعُ شَهْوَتَهُ وَأَكْلَهُ وَشُرْبَهُ مِنْ أَجْلِي» متفق عليه.

 

354- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu: Oruç benim içindir. Onun mükâfatını ancak ben veririm. Oruçlu kişi şehvetini, yemesini, içmesini benim için terk eder."[368]

 

وَعَنْه رضي الله عنه قَالَ: سمعتُ رَسُول صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «رُبَّ قَائِمٍ حَظُّهُ مِنْ قِيَامِهِ السَهَرُ، وَرُبَّ صَائِمٍ حَظُّهُ مِنْ صِيَامِهِ الْجُوعُ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، وابن حِبَّان، والْحَاكِم وصَحَّحَه.

 

355- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kimileri vardır ki geceleyin kıldığı namazdan aldığı pay, uykusuzluktan başka bir şey değildir. Kimileri de vardır ki tuttuğu oruçtan aldığı pay, açlıktan başka bir şey değildir.”[369]

 

67

بَابُ الإِهْلال بالتَّوحِيدِ

 

67- Tevhid ile Bağırmak

 

عَنْ جابر رضي الله عنه قَالَ في حَجّةِ الوَدَاعِ: أهلَّ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم بالتوحيد: «لَبَّيْكَ اللَّهُمَّ لَبَّيْكَ، لَبَّيْكَ لاَ شَرِيكَ لَكَ، لَبَّيْكَ إِنَّ الْحَمْدَ وَالنِّعْمَةَ لَكَ وَالْمُلْكَ، لاَ شَرِيكَ لَكَ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

356- Cabir şöyle dedi: Veda haccında Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem tevhid ile şöyle bağırdı:

"Lebbeyk Allâhumme lebbeyk. Lebbeyke lâ şerîke leke lebbeyk. İnnel-hamde ven-ni’mete leke vel-mulk lâ şerike lek"

Buyur Allahım buyur. Buyur Allahım buyur, senin hiçbir ortağın yoktur. Hamd sanadır, nimet senindir, mülk sana aittir. Senin hiçbir ortağın yoktur."[370]

وعَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِك رضي الله عنه قَالَ: حَجَّ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم عَلَى رَحْلٍ رَثٍّ وَقَطِيفَةٍ تُسَاوِي أَرْبَعَةَ دَرَاهِمَ أَوْ لاَ تُسَاوِي ثُمَّ قَالَ: «اللَّهُمَّ حَجَّةً لاَ رِيَاءَ فِيهَا وَلاَ سُمْعَةَ» أَخْرَجَهُ ابن مَاجَه.

 

357- Enes ibnu Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem eski bir palan ve dört dirhem eder veya etmez bir örtü üstünde hac yolculuğu etti ve: “Allahım! (Bu), riyasız ve gösterişsiz bir hac'dır (veya bunu riyasız ve gösterişsiz bir hac kıl), dedi."[371]

 

وَعَنْ أبي هُرَيْرَة رضي الله عنه أَنَّ أَبَا بَكْرٍ بَعَثَهُ فِي الْحَجَّةِ الَّتِي أَمَّرَهُ عَلَيْهَا رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم قَبْلَ حَجَّةِ الْوَدَاعِ فِي رَهْطٍ يُؤَذنونَ في النَّاسِ يومَ النحر: «أَلاَ لاَ يَحُجَّنَّ بَعْدَ الْعَامِ مُشْرِكٌ، وَلاَ يَطُوفُ بِالْبَيْتِ عُرْيَانٌ» متفق عليه.

 

358- Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ebû Bekir,  Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin veda haccından ön­ce kendisini emir tayin ettiği Hac'da beni birkaç kişilik cemaat içinde Kurban Bayramı günü halka: Bu seneden sonra hiç bir müşrik haccedemez, çıplak olan bir kimse de Beyt-i Şerifi tavaf edemez" diye ilan et­mek için gönderdi.[372]

 

وللبُخَارِيّ قَالَ حميد: ثم أردف النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم بعلي بْن أبي طالب فَأَمَرَهُ أَنْ يُؤَذِّنَ بِبَرَاءَةَ قَالَ أَبُو هُرَيْرَة: فَأَذَّنَ مَعَنَا عَلِيٌّ فِي أَهْل مِنًى يَوْمَ النَّحْرِ بِبَراءَة، وأنْ لاَ يَحُجَّ بَعْدَ الْعَامِ مُشْرِكٌ وَلاَ يَطُوفَ بِالْبَيْتِ عُرْيَانٌ.

 

359- Buhari'de gelen rivayette Humeyd ibnu Abdurrahman şöyle dedi: Sonra Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Ali’yi gönderip, Tevbe sûresini ilan etmesini emretti.

Ebû Hureyre dedi ki: Alî de bizimle beraber bayramın birinci gününde Minâ'daki insanlar arasında Tevbe Suresi’ni ve: "Bu yıldan sonra hiçbir müşrik hac yapmayacak ve hiç kimse çıplak olarak Kâbe’yi tavaf etmeyecek," diye nida etti.[373]

 

وعَنْ ابْنِ عَبَّاسٍ رضي الله عنهما قَالَ: كَانَ الْمُشْرِكُونَ يَقُولُونَ: لَبَّيْك لاَ شَرِيكَ لَكَ، فَيَقُولُ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «وَيْلَكُمْ قَدْ قَدْ»، فَيَقُولُونَ: إلاَّ شَرِيكاً هُوَ لَكَ تَمْلِكُهُ وَمَا مَلَكَ، يَقُولُونَ هَذَا وَهُمْ يَطُوفُونَ بِالْبَيْتِ. أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

360- İbnu Abbas -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Müşrikler “Tekrar icabet sana. Senin şerikin yoktur.” derlerdi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem de:

“Yazık size, yeter yeter.” buyurur, bunun üzerine müşrikler: “Yal­nız bir şerik müstesna, o senin şerikindir, sen, ona ve onun mâlik oldu­ğu her şeye mâliksin” derlerdi. Onlar, bunu Kabe'yi tavaf ederken söylerlerdi.[374]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: سمعت النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم يقول: «مَنْ حَجَّ لله فَلَمْ يَرْفُثْ، وَلَمْ يَفْسُقْ رَجَعَ كَيَوْمِ وَلَدَتْهُ أُمُّهُ» متفق عليه، واللفظ للبُخَارِيّ.

 

361- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Her kim, Allah rızası için hac yapar, bu haccında eşiyle cinsi münasebetten ve ona götüren diğer söz ve hareketlerden kaçınır, her türlü günah ve kötülükten uzak durursa, annesinin kendisini doğurduğu gün gibi günahsız olur."[375]

 

68

بَابٌ في بَيَانِ أنَّ الطَّوافَ عِبَادَةٌ وَأَنَّ صَرْفَهُ لَغَيْرِ الله شِرْكٌ

 

68- Tavaf'ın Bir İbadet Olduğu ve Allah'tan Başkasına Yapmanın Şirk Olduğunun Beyanı

 

عَنْ رَجُلٍ أَدْرَكَ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم أن النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «إنّما الطوافُ صَلاة، فإذا طُفتُم فَأقلّوا الكَلامَ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

362- Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme ulaşmış bir adam şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Tavaf, ancak namazdır. Tavaf yaptığınızda az konuşun.”[376]

 

وَعَنْ عبد الله بْنِ عَبَّاسٍ رضي الله عنهما قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «الطَّوَافُ بِالْبَيْتِ صَلاَةٌ إِلاَّ أَنَّ الله أَحَلَّ فِيهِ الْمَنْطِقَ فَمَنْ نَطَقَ فَلاَ يَنْطِقْ إِلاَّ بِخَيْرٍ» أَخْرَجَهُ الترْمِذِيّ، وابن حِبَّان، واللفظ له، والْحَاكِم.

 

363- İbnu Abbâs -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

  “Ka’be etrafında tavaf etmek namaz kılmak gibidir, ancak tavafta konuşabilirsiniz. Her kim tavaf esnasında konuşacaksa hayırlı şeyler konuşsun.”[377]

 

وَعَنْ عُرْوَةَ قَالَ: سَأَلْتُ عَائِشَة رضي الله عنها، فَقُلْتُ لَهَا: أَرَأَيْتِ قَوْلَ الله تَعَالَى: {{إِنَّ الصَّفَا وَالْمَرْوَةَ مِنْ شَعَائِرِ اللَّهِ فَمَنْ حَجَّ الْبَيْتَ أَوِ اعْتَمَرَ فَلاَ جُنَاحَ عَلَيْهِ أَنْ يَطَّوَّفَ بِهِمَا}} [البقرة: 158] فَوَالله مَا عَلَى أَحَدٍ جُنَاحٌ أَنْ لاَ يَطُوفَ بِالصَّفَا وَالْمَرْوَةِ قَالَتْ: بِئْسَ مَا قُلْتَ يَا ابْنَ أُخْتِي، إِنَّ هَذِهِ لَوْ كَانَتْ كَمَا أَوَّلْتَهَا عَلَيْهِ كَانَتْ لاَ جُنَاحَ عَلَيْهِ أَنْ لاَ يَتَطَوَّفَ بِهِمَا، وَلَكِنَّهَا أُنْزِلَتْ فِي الأَنْصَارِ كَانُوا قَبْلَ أَنْ يُسْلِمُوا يُهِلُّونَ لِمَنَاةَ الطَّاغِيَةِ الَّتِي كَانُوا يَعْبُدُونَهَا عِنْدَ الْمُشَلَّلِ فَكَانَ مَنْ أَهَلَّ يَتَحَرَّجُ أَنْ يَطُوفَ بِالصَّفَا وَالْمَرْوَةِ فَلَمَّا أَسْلَمُوا سَأَلُوا رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم عَنْ ذَلِكَ، قَالُوا: يَا رَسُولَ اللهِ، إِنَّا كُنَّا نَتَحَرَّجُ أَنْ نَطُوفَ بَيْنَ الصَّفَا وَالْمَرْوَةِ فَأَنْزَلَ الله تَعَالَى: {{إِنَّ الصَّفَا وَالْمَرْوَةَ مِنْ شَعَائِرِ اللَّهِ}} الآيَةَ [البقرة: 158] ، قَالَتْ عَائِشَة رضي الله عنها: وَقَدْ سَنَّ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم الطَّوَافَ بَيْنَهُمَا فَلَيْسَ لأحَدٍ أَنْ يَتْرُكَ الطَّوَافَ بَيْنَهُمَا. متفق عليه. وَلِمُسْلِمٍ مِنْ قَوْلِ عَائِشَة رضي الله عنها: «إِنَّمَا كَانَ ذَاكَ أَنَّ الأَنْصَارَ كَانُوا يُهِلُّونَ فِي الْجَاهِلِيَّةِ لِصَنَمَيْنِ عَلَى شَطِّ الْبَحْرِ يُقَالُ لَهُمَا: إِسَافٌ وَنَائِلَةُ ثُمَّ يَجِيئُونَ فَيَطُوفُونَ بَيْنَ الصَّفَا وَالْمَرْوَةِ، ثُمَّ يَحْلِقُونَ، فَلَمَّا جَاءَ الإِسْلاَمُ كَرِهُوا أَنْ يَطُوفُوا بَيْنَهُمَا لِلَّذِي كَانُوا يَصْنَعُونَ فِي الْجَاهِلِيَّةِ، فَأَنْزَلَ الله عزّ وجل: {{إِنَّ الصَّفَا وَالْمَرْوَةَ مِنْ شَعَائِرِ اللَّهِ} ...} إِلَى آخِرِهَا، فَطَافُوا».

 

 

364- Urve -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:

 Âişe'ye -Allah ondan razı olsun- Allah'ın, “Safâ ile Merve, Allah’ın alâmetlerindendir. Bundan dolayı kim Kâbe’yi hacceder, yahut umre yaparsa, her ikisini tavaf etmesinde bir mahzur yoktur.” (Bakara: 158) âyeti hakkındaki görüşünü sorarak, "Vallahi, bir kimsenin Safa ile Merve arasında say yapmamasında bir mahzur yoktur"  dedim.

Aişe -Allah ondan razı olsun-  şöyle cevap verdi: "Ey kız kardeşimin oğlu! Söylediğin hoş bir söz değil. Şayet bu senin tevil ettiğin gibi olsaydı, âyet, "Onları say yapmamanızda bir mahzur yoktur" şeklinde olması gerekirdi. Ancak bu âyet, Ensâr hakkında inmiştir. Onlar, Müslüman olmadan önce, Muşellel bölgesinde ibadet ettikleri Menat putu için haccederlerdi. Hac yapan kimse de Safa ve Merve'yi say yapmaktan kaçınırdı. Müslüman olduktan sonra bunu Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme sordular ve dediler ki:

Ey Allah'ın Rasûlü! Bizler Müslüman olmadan önce haccımız esnasında Safa ile Merve'yi say yapmaktan kaçınırdık. Bunun üzerine Allah Azze ve Celle “Safâ ile Merve, Allah’ın alâmetlerindendir.” âyetini indirdi.

Aişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de Safa ile Merve arasında say yapmayı sünnetiyle farz kılmıştır. Bu sebepten dolayı hiç kimse Safa ile Merve’yi say yapmayı terk edemez.[378]

Muslim'de gelen rivayette Aişe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi:

"Câhiliyet devrinde Ensâr deniz kenarında bulunan iki put için telbiye getirirlerdi. Bunlara İsâf ve Nâile denilirdi. Sonra (Mekke'ye) gelerek Safa ile Merve arasında sa'y yaparlar, başlarını traş ederlerdi. İslâmiyet gelince, câhiliyet devrinde yaptıkları gibi Safa ve Merve arasında sa'y yapmaktan çekindiler. Bu sebeple Allah 'Azze ve Celle: “Safâ ile Merve, Allah’ın alâmetlerindendir” âyeti kerimesini sonuna kadar inzal buyurdu. Bunun üzerine Ensar da tavaf etti."[379]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لاَ تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى تَضْطَرِبَ أَلْيَاتُ نِسَاءِ دَوْسٍ حَوْلَ ذِي الْخلَصَةِ، وَكَانَتْ صَنَماً يَعْبُدُهَا دَوْسٌ فِي الْجَاهِلِيَّةِ بِتَبَالَةَ» متفق عليه.

 

365- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Devs ka­bilesi kadınlarının kaba yerleri tekrar Zul-Halasa puthânesinin etrafında tavaf ederek birbirine vurmadıkça, kıyamet kopmaz."

Zul-Halasa, Devs kabilesinin câhiliyet devrinde ibâdet edegeldikleri bir puttur.[380]

 

وَعَنْ ابْن عَبَّاسٍ رضي الله عنهما قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لَيَأْتِيَنَّ هَذَا الْحَجَرُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلَهُ عَيْنَانِ يُبْصِرُ بِهِمَا وَلِسَانٌ يَنْطِقُ بِهِ يَشْهَدُ عَلَى مَنْ يَسْتَلِمُهُ بِحَقٍّ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، والترمذي، وابن مَاجَه.

 

366- İbnu Abbâs -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem, Hacer-ül Esved hakkında şöyle buyurmuştur:

“Allah kıyamet günü Hacer-ül Esved’i mahşer yerine getirecektir ve onun görecek iki gözü olacak, bir dili olacak ki onunla konuşacak ve kendisini hakkıyla istilam edenlere şâhidlik yapacaktır.”[381]

 

وَعَنْد الْحَاكِم من حَدِيث أبي سعيد: «وَلَهُ لِسانٌ ذَلِقٌ يَشْهَدُ لِمَنْ اسْتَلَمَهُ بالتَّوْحِيدِ» وإسناده ضعيف.

 

367- Hâkim’de Ebu Said hadisinde ise şöyle buyurdu:

“Onun dili vardır ve kendisini tevhid ile dokunana şahitlik eder.”[382]

 

 

69

بَابٌ في بَيَانِ عُقُوبَةِ مَنْ تَعلَّمَ العِلْمَ لغَيرِ الله تَعَالَى

 

69- İlmi, Allah 'Azze ve Celle'den Gayrisi İçin Öğrenen Kimsenin Cezasının Beyanı

 

عَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ تَعَلَّمَ عِلْماً مِمَّا يُبْتَغَى بِهِ وَجْهُ الله عزّ وجل لاَ يَتَعَلَّمُهُ إِلاَّ لِيُصِيبَ بِهِ عَرَضاً مِنْ الدُّنْيَا لَمْ يَجِدْ عَرْفَ الْجَنَّةِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ» يَعْنِي: رِيحَهَا. أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، وأبو دَاوُد، وابنُ مَاجَه.

368- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Kendisi ile Allah'ın rızası kazanılan bir ilmi, sırf dünya menfa­ati elde etmek için öğrenen bir kimse kıyamet günü cennet kokusu bu­lamayacaktır."[383]

 

وَعَنْ كَعْبِ بْنِ مَالِك رضي الله عنه عَنْ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «مَنْ طَلَبَ الْعِلْمَ لِيُجَارِيَ بِهِ الْعُلَمَاءَ أَوْ لِيُمَارِيَ بِهِ السُّفَهَاءَ أَوْ يَصْرِفَ بِهِ وُجُوهَ النَّاسِ إِلَيْهِ أَدْخَلَهُ الله النَّارَ» أَخْرَجَهُ الترْمِذِيّ.

 

369- Ka‘b b. Mâlik -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Her kim, âlimlerle tartışmak için veya aptalları yenmek veya da insanların ilgisini çekmek için ilim öğrenirse Allah onu cehenneme girdirir.”[384]

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْنِ عَمْرٍو بْن العاص رضي الله عنهما أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «إِنَّ الله يَبْغَضُ الْبَلِيغَ مِنْ الرِّجَالِ الَّذِي يَتَخَلَّلُ بِلِسَانِهِ كَمَا تَتَخَلَّلُ الْبَقَرَةُ» أَخْرَجَهُ أبو دَاوُد، والترْمِذِيّ.

 

370- Abdullah b. Amr b. el-'Âs -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“İneğin, diliyle otları dolayarak yutması gibi dilini eğip bükerek yapmacık hareketler yapan kimselere Allah buğzeder.”[385]

 

وعَنْ جَابِر بْن عبد الله رضي الله عنهما أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «إِنَّ مِنْ أَحَبِّكُمْ إِلَيَّ وَأَقْرَبِكُمْ مِنِّي مَجْلِساً يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَحَاسِنَكُمْ أَخْلاَقاً، وَإِنَّ أَبْغَضَكُمْ إِلَيَّ وَأَبْعَدَكُمْ مِنِّي مَجْلِساً يَوْمَ الْقِيَامَةِ الثَّرْثَارُونَ وَالْمُتَشَدِّقُونَ وَالْمُتَفَيْهِقُونَ» أَخْرَجَهُ الترْمِذِيّ.

 

371- Câbir b. Abdullah -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 "Kıyamet günü bana en sevgili ve en yakın olanınız, ahlakı en güzel olanlarınızdır. Kıyamet günü bana en sevimsiz ve benden en uzak olacak olanlar ise dengesiz biçimde saçmalayıp boşboğazlılıkla insanları rahatsız edenlerle ululuk taslayıp kibirli davrananlardır."[386]

 

70

بَابُ ذَمِّ مَنْ رَاءَى بِقِرَاءَةِ القُرْآنِ أَوْ تَأَكَّلَ بِهِ أو فَخَرَ بِهِ

 

70- Kurân Okuması ile Gösteriş Yapmanın veya Onunla Mal Talep Etmek veya da Onunla Övünmenin Yerilmesi

عَنْ عبد الرَّحْمَنِ بْن شِبْلٍ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «اقْرَءُوا الْقُرْآنَ، وَلاَ تَغْلُوا فِيهِ، وَلاَ تَجْفُوا عَنْهُ وَلاَ تَأْكُلُوا بِهِ، وَلاَ تَسْتَكْثِرُوا بِهِ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

372- Abdurrahman b. Şibl -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kuran okuyun! Onda aşırıya gitmeyin. Ondan yüz çevirmeyin ve onunla geçiminizi sağlamayın. Onu çok bulmayın.”[387]

 

وعَنْ جَابِر رضي الله عنه عَنْ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم أنه قَالَ: «اقْرَءُوا الْقُرْآنَ وَابْتَغُوا بِهِ الله تعالى، مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَ قَوْمٌ يُقِيمُونَهُ إِقَامَةَ الْقِدْحِ يَتَعَجَّلُونَهُ وَلاَ يَتَأَجَّلُونَهُ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، وأبو دَاوُد.

 

373- Câbir b. Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 "Kurân okuyunuz ve bununla da Allah'ın rızasını talep edin. İleride öy­le kavimler gelecektir ki, onu ok gibi dosdoğru okuyacaklar ama kar­şılığını dünyada alacaklar da âhirete bırakmayacaklardır."[388]

 

وعَنْ عِمْرَانَ بْنِ حُصَيْنٍ رضي الله عنه أَنَّهُ مَرَّ عَلَى قارئٍ يَقْرَأُ ثُمَّ سَأَلَ فَاسْتَرْجَعَ، ثُمَّ قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «مَنْ قَرَأَ الْقُرْآنَ فَلْيَسْأَلْ الله بِهِ فَإِنَّهُ سَيَجِيءُ أَقْوَامٌ يَقْرَءُونَ الْقُرْآنَ يَسْأَلُونَ بِهِ النَّاسَ» أَخْرَجَهُ أحمد، والترْمِذِيّ.

 

374- İmrân b. Husayn -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Kendisi Kur’ân okuyan, sonra da isteyip vazgeçen birine rastladı ve şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin şöyle dediğini işittim:

“Her kim Kur’ân okursa ihtiyacı olan şeyi Allah’tan istesin, çünkü ileride öyle insanlar gelecek ki: Kur’ân okuyacak ve Kur’ân’ı alet ederek insanlardan isteyeceklerdir.”[389]

 

وعَنْ عُقْبَةَ بْنِ عَامِرٍ رضي الله عنه قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «الْجَاهِرُ بِالْقُرْآنِ كَالْجَاهِرِ بِالصَّدَقَةِ وَالْمُسِرُّ بِالْقُرْآنِ كَالْمُسِرِّ بِالصَّدَقَةِ» أَخْرَجَهُ الترْمِذِيّ.

 

375- Ukbe b. Âmir -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:

“Kur’ân-ı açıktan okuyan, açıktan sadaka vermiş gibidir. Kur’ân’ı gizli okuyan ise gizli sadaka vermiş gibidir.”[390]

 

وَعَنْ عُمر بْن الخَطاب رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «يَظْهَرُ الإِسْلامُ حَتى تَخْتَلِفَ التّجارُ في الْبَحْرِ، وحتى تَخوضَ الخيلُ في سَبيلِ اللهِ، ثم يَظْهَرُ قَوْمٌ يَقْرَؤُونَ الْقُرَآنَ يَقُولُونَ: مَنْ أَقْرَأُ مِنَّا؟ مَنْ أَعْلَمُ مِنَّا؟ مَنْ أَفْقَهُ مِنَّا؟»، ثم قَالَ لأصحابه: «هَلْ فِي أُولَئِكَ مِنْ خَيْرٍ؟»، قالوا: الله ورسوله أعلم، قَالَ: «أولئك منْكُمْ مِنْ هَذِهِ الأُمَّةِ، وَأُولَئِكَ هُمْ وَقُودُ النَّارِ» أَخْرَجَهُ الطبراني، والبزار.

 

376- Ömer ibnul-Hattâb -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“İslam çoğalacak. Öyle ki denizdeki tüccarlar ihtilaf edecekler. Öyle ki at, Allah yoluna girecek. Sonra bir kavim ortaya çıkacak, Kurân okuyacaklar ve: Bizden daha iyi okuyan kim vardır? Bizden daha bilgili kim vardır? Bizden dini konularda daha anlayışlı kim vardır? Diyecekler.” Sonra Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Onlarda hayır var mıdır?” diye sordu. Onlar da: Allah ve Rasûlü en iyi bilendir, dediler. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Onlar sizden, bu ümmettendirler. Onlar, ateş yakacağıdırlar.”[391]

 

وعَنْ أَبِي مُوسَى الأشعري رضي الله عنه عَنْ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «الْمُؤْمِنُ الَّذِي يَقْرَأُ الْقُرْآنَ، وَيَعْمَلُ بِهِ كَالأُتْرُجَّةِ طَعْمُهَا طَيِّبٌ وَرِيحُهَا طَيِّبٌ، وَالْمُؤْمِنُ الَّذِي لاَ يَقْرَأُ الْقُرْآنَ، وَيَعْمَلُ بِهِ كَالتَّمْرَةِ طَعْمُهَا طَيِّبٌ وَلاَ رِيحَ لَهَا، وَمَثَلُ الْمُنَافِقِ الَّذِي يَقْرَأُ الْقُرْآنَ كَالرَّيْحَانَةِ رِيحُهَا طَيِّبٌ، وَطَعْمُهَا مُرٌّ، وَمَثَلُ الْمُنَافِقِ الَّذِي لاَ يَقْرَأُ الْقُرْآنَ كَالْحَنْظَلَةِ طَعْمُهَا مُرٌّ أَوْ خَبِيثٌ، وَرِيحُهَا مُرٌّ» متفق عليه.

 

377- Ebû Musa el-Eşari -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Kurân okuyan müminin misali, tadı güzel, kokusu güzel turunçgiller gibidir. Kurân okumayıp da onunla amel eden müminin misali ise lezzeti güzel olan ancak kokusu olmayan hurma gibidir. Kurân okuyan münafık kimsenin misali de reyhan gibidir. Onun kokusu güzel, tadı ise acıdır. Kurân okumayan münafığın misali ise Ebû Cehil karpuzu gibidir. Onun tadı acı veya pistir ve kokusu da acıdır."[392]

 

71

بَابُ مَنْ غَزَا يَلْتَمِسُ الدُّنْيَا أَوْ يَلْتَمِسُ الأَجْرَ والدُّنْيَا

 

71- Dünyayı Kazanmak İçin veya da Hem Ecir Hem de Dünyayı İsteyen Kimse

 

عَنْ أَبِي مُوسَى الأَشْعَرِيّ رضي الله عنه قَالَ: جَاءَ رَجُلٌ إِلَى النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم فَقَالَ: الرَّجُلُ يُقَاتِلُ حَمِيَّةً، وَيُقَاتِلُ شَجَاعَةً، وَيُقَاتِلُ رِيَاءً فَأَيُّ ذَلِكَ فِي سَبِيلِ اللهِ؟ قَال: «مَنْ قَاتَلَ لِتَكُونَ كَلِمَةُ الله هِيَ الْعُلْيَا فَهُوَ فِي سَبِيلِ اللهِ» متفق عليه.

 

378- Ebû Mûsâ el-Eşari -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Bir adam Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme geldi ve şöyle dedi:

Bir adam şerefini korumak için, bir diğeri yiğitlik derecesi için, bir diğeri de gös­teriş için savaşıyor. Öyleyse Allah yolunda cihad eden kimdir?

 Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Her kim Allah’ın kelimesini (Lâilâhe İllallâh Muhammedun Rasûlullah) yüceltmek için savaşıyorsa, O Allah Azze ve Celle’nin yolundadır."[393]

 

وعَنْ عُبَادَةَ بْنِ الصَّامِتِ رضي الله عنه عَنِ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «مَنْ غَزَا فِي سَبِيلِ الله وَهُوَ لاَ يَنْوِي فِي غَزَاتِهِ إِلاَّ عِقَالاً فَلَهُ مَا نَوَى» رَوَاهُ أحمد، والنسَائِيّ، وابن حِبَّان وصَحَّحَهُ.

 

379- ‘Ubâde b. Sâmit -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Her kim Allah yolunda savaşır, bununla da ancak ganimet elde etmeyi niyet ederse, onun için niyet ettiği vardır.”[394]

 

وعَنْ أَبِي أُمَامَةَ الْبَاهِلِيِّ رضي الله عنه قَالَ: جَاءَ رَجُلٌ إِلَى النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم، فَقَالَ: «أَرَأَيْتَ رَجُلاً غَزَا يَلْتَمِسُ الأَجْرَ وَالذِّكْرَ مَا لَه؟ فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لاَ شَيْءَ لَهُ»، فَأَعَادَهَا ثَلاَثَ مَرَّاتٍ يَقُولُ لَهُ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لاَ شَيْءَ لَهُ»، ثُمَّ قَالَ: «إِنَّ الله لاَ يَقْبَلُ مِنَ الْعَمَلِ إِلاَّ مَا كَانَ لَهُ خَالِصاً، وَابْتُغِيَ بِهِ وَجْهُهُ» أَخْرَجَهُ النسائي.

 

380- Ebu Umâme el-Bâhilî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Bir adam Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına geldi ve şöyle dedi:

-Şayet bir adam hem ecrini Allah’tan bekleyerek hem de hatırlanmak için savaşsa ne dersin?

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Ona bir şey yoktur.”

Adam bu sorusunu üç kere tekrarladı. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem de her defasında: “Onun için bir şey yoktur” buyurdu. Sonra da şöyle buyurdu:

“Muhakkak ki Allâh 'Azze ve Celle bir ameli kendisi için ihlaslı olmadıkça ve kendi rızası istenmedikçe kabul etmez.”[395]

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْنِ عَمْرٍو رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «مَا مِنْ غَازِيَةٍ تَغْزُو فِي سَبِيلِ الله فَيُصِيبُونَ الْغَنِيمَةَ إِلاَّ تَعَجَّلُوا ثُلُثَيْ أَجْرِهِمْ مِنْ الآخِرَةِ، وَيَبْقَى لَهُمْ الثُّلُثُ، وَإِنْ لَمْ يُصِيبُوا غَنِيمَةً تَمَّ لَهُمْ أَجْرُهُمْ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

381- Abdullah b. Amr -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah yolunda gaza ederek ganimet alan hiç bir ordu yoktur ki, âhirette alacakları ecirlerinin üçte ikisini peşin almış olmasınlar. Kendileri için üçte bir kalır. Ganimet almazlarsa ecirleri kendilerine tamam verilir.”[396]

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْنِ عَمْرٍو بْن العاصِ رضي الله عنهما أنه قَالَ: يَا رَسُولَ الله أَخْبِرْنِي عَنْ الْجِهَادِ وَالْغَزْوِ فَقَالَ: «يَا عَبْدَ الله بْنَ عَمْرٍو، إِنْ قَاتَلْتَ صَابِراً مُحْتَسِباً بَعَثَكَ الله صَابِراً مُحْتَسِباً، وَإِنْ قَاتَلْتَ مُرَائِياً مُكَاثِراً بَعَثَكَ الله مُرَائِياً مُكَاثِراً يَا عَبْدَ الله بْنَ عَمْرٍو عَلَى أَيِّ حَالٍ قَاتَلْتَ أَوْ قُتِلْتَ بَعَثَكَ الله عَلَى تِلْكَ الْحَالِ» أَخْرَجَهُ أبو دَاوُد بِإِسْنَاد ضعيف.

 

382- Abdullah b. Amr b. 'Âs -Allah ondan ve babasından razı olsun- Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme şöyle dedi:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Bana cihadı ve savaşmayı anlat.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 "Ey Abdullah b. Amr! Eğer sen sabrederek ve sevabını sadece Allah'tan bekleyerek savaşırsan, Allah da seni sabreden ve (yaptığı savaşın sevabını sadece Allah'tan) uman (bir kişi) olarak diriltir. Eğer gösteriş için (ya da mal) çokluğuyla övünmek için savaşırsan, Allah seni gösterişçi ve (mal) çokluğuyla övünen (bir kimse) olarak diriltir. Ey Abdullah b. Amr, hangi hal üzere savaşır veya öldürülürsen Allah da seni o hal üzere diriltir."[397]

 

وعَنْ مُعَاذِ بْن جَبَلٍ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «الْغَزْوُ غَزْوَانِ فَأَمَّا مَنْ غَزَا ابْتِغَاءَ وَجْهِ اللهِ، وَأَطَاعَ الإِمَامَ وَأَنْفَقَ الْكَرِيمَةَ وَيَاسَرَ الشَّرِيكَ وَاجْتَنَبَ الْفَسَادَ، فَإِنَّ نَوْمَهُ وَنُبْهَهُ أَجْرٌ كُلُّهُ، وَأَمَّا مَنْ غَزَا فَخْراً وَرِيَاءً وَسُمْعَةً وَعَصَى الإِمَامَ، وَأَفْسَدَ فِي الأَرْضِ فَإِنَّهُ لاَ يَرْجِعُ بِكَفَافِ» أَخْرَجَهُ أبو دَاوُد.

 

383- Muaz b.Cebel -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 "Savaş iki türlüdür: Allah'ın dinini yüceltmek isteyen, devlet başkanına itaat eden, cihad yolunda malını ve canını harcayan, silah arkadaşına kolay­lık gösteren ve fesattan kaçan kimsenin yaptığı savaş. Bu şekilde savaşan kimsenin uykusu da uyanıklığı da sevabtır.

Övünmek, gösteriş ve ün için savaşan, devlet başkanına itaat etmeyen ve yeryüzünde fesat çıkaran kimsenin savaşı. Bu şekilde savaşan kimse günahını karşılamaya yeterli bir sevab ile dönmez."[398]

 

وَعَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه عَنْ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «انْتَدَبَ الله لِمَنْ خَرَجَ فِي سَبِيلِهِ لاَ يُخْرِجُهُ إِلاَّ إِيمَانٌ بِي، وَتَصْدِيقٌ بِرُسُلِي أَنْ أُرْجِعَهُ بِمَا نَالَ مِنْ أَجْرٍ أَوْ غَنِيمَةٍ أَوْ أُدْخِلَهُ الْجَنَّةَ، وَلَوْلاَ أَنْ أَشُقَّ عَلَى أُمَّتِي مَا قَعَدْتُ خَلْفَ سَرِيَّةٍ، وَلَوَدِدْتُ أَنِّي أُقْتَلُ فِي سَبِيلِ الله ثُمَّ أُحْيَا، ثُمَّ أُقْتَلُ ثُمَّ أُحْيَا ثُمَّ أُقْتَلُ» متفق عليه.

384- Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Allah, kendi yolunda cihada çıkan bir kuluna, elde edeceği sevab veya ganimetle salimen evine döndüreceğine veya da onu (şehid olarak) cennetine girdireceğine dair kefaleti altına almıştır. Çünkü onu evinden çıkaran ancak Allah’a olan imanı ve peygamberlerini tasdikidir. Şayet ümmetime meşakkat vermeyecek olsaydım hiçbir seriyyeden geri kalmazdım. Muhakak ki Allah yolunda öldürülmeyi sonra diriltilmeyi, sonra tekrar öldürülüp tekrar diriltilmeyi sonra da öldürülmeyi ne kadar da çok isterdim."[399]

وعَنْهُ رضي الله عنه أَنَّ رَجُلاً قَالَ: يَا رَسُولَ الله رَجُلٌ يُرِيدُ الْجِهَادَ فِي سَبِيلِ اللهِ، وَهُوَ يَبْتَغِي مِنْ عَرَضِ الدُّنْيَا؟ قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لاَ أَجْرَ لَهُ»، فَأَعْظَمَ ذَلِكَ النَّاسُ، وَقَالُوا لِلرَّجُلِ عُدْ لِرَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم فَلَعَلَّكَ لَمْ تُفَهِّمْهُ. قَالَ: فقال الرجل: يَا رَسُولَ الله رَجُلٌ يُرِيدُ الْجِهَادَ فِي سَبِيلِ الله وَهُوَ يَبْتَغِي مِنْ عَرَضِ الدُّنْيَا؟ قَالَ: «لاَ أَجْرَ لَه»، فأعظم ذلك الناس، وقَالُوا لِلرَّجُلِ: عُدْ لِرَسُولِ الله فَقَالَ لَهُ الثَّالِثَةَ: رجلٌ يريدُ الجهادَ في سَبيل الله، وهو يبتغي مِن عَرض الدنيا قَالَ: «لاَ أَجْرَ لَهُ» أَخْرَجَهُ أحمد، وأبو دَاوُد، وابن حِبَّان.

 

385- Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Bir adam Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme:

-Ey Allah'ın Rasûlü, bir adam Allah yolunda savaşmak istiyor ve aynı zamanda ganimet elde etmek istiyor (buna ne buyurursu­nuz)? diye sordu.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

"Onun için bir sevab yoktur" buyurdu. İnsanlar bu cevabı (göz­lerinde) büyüterek o adama (bu soruyu); Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme tekrar­la, herhalde sen cevabı iyi anlayamadın, dediler. Bunun üzerine o adam;

Ey Allah'ın Rasûlü, adam Allah yolunda savaşmak istiyor ve aynı zamanda ganimet elde etmek arzu ediyor! diyerek soruyu tek­rarladı. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem de:

“Ona sevab yoktur" buyurdu. (Orada bulunanlar) (sözü ge­çen) adama soruyu Allah Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme bir daha tekrar et, dediler. O da Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme soruyu üçüncü defa tekrarladı. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem yine: "Ona sevap yoktur" cevabını verdi.[400]

 

72

بَابُ الله أَعْلَمُ بِمَنْ يُجَاهِدُ فِي سَبِيلِهِ

 

72- Allah Yolunda Kimin Savaştığını En İyi Allah Bilir

 

عَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه عَنْ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «الله أَعْلَمُ بِمَنْ يُجَاهِدُ في سَبِيلِه، وَالله أَعْلَمُ بِمَنْ يُكْلَمُ فِي سَبِيلِهِ» أَخْرَجَهُ البُخارِيّ.

 

386- Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah yolunda kimin savaştığını en iyi Allah bilir. Allah yolunda yara alanları en iyi bilen Allah’tır."[401]

وعَنْ سَهْلِ بْنِ سَعْدٍ السَّاعِدِيِّ رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم الْتَقَى هُوَ وَالْمُشْرِكُونَ فَاقْتَتَلُوا، فَلَمَّا مَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم إِلَى عَسْكَرِهِ وَمَالَ الآخَرُونَ إِلَى عَسْكَرِهِمْ، وَفِي أَصْحَابِ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم رَجُلٌ لاَ يَدَعُ لَهُمْ شَاذَّةً وَلاَ فَاذَّةً إِلاَّ اتَّبَعَهَا يَضْرِبُهَا بِسَيْفِهِ فَقَالَوا: مَا أَجْزَأَ مِنَّا الْيَوْمَ أَحَدٌ كَمَا أَجْزَأَ فُلاَنٌ، فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «أَمَا إِنَّهُ مِنْ أَهْلِ النَّارِ»، فَقَالَ رَجُلٌ مِنْ الْقَوْمِ: أَنَا صَاحِبُهُ، قَالَ: فَخَرَجَ مَعَهُ كُلَّمَا وَقَفَ وَقَفَ مَعَهُ، وَإِذَا أَسْرَعَ أَسْرَعَ مَعَهُ، قَالَ: فَجُرِحَ الرَّجُلُ جُرْحاً شَدِيداً فَاسْتَعْجَلَ الْمَوْتَ فَوَضَعَ نَصْلَ سَيْفِهِ بِالأَرْضِ وَذُبَابَهُ بَيْنَ ثَدْيَيْهِ، ثُمَّ تَحَامَلَ عَلَى سَيْفِهِ فَقَتَلَ نَفْسَهُ، فَخَرَجَ الرَّجُلُ إِلَى رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم فَقَالَ: أَشْهَدُ أَنَّكَ رَسُولُ الله قَالَ: «وَمَا ذَاكَ؟»، قَالَ الرَّجُلُ الَّذِي ذَكَرْتَ آنِفاً أَنَّهُ مِنْ أَهْلِ النَّارِ، فَأَعْظَمَ النَّاسُ ذَلِكَ، فَقُلْتُ: أَنَا لَكُمْ بِهِ فَخَرَجْتُ فِي طَلَبِهِ، ثُمَّ جُرِحَ جُرْحاً شَدِيداً فَاسْتَعْجَلَ الْمَوْتَ فَوَضَعَ نَصْلَ سَيْفِهِ فِي الأَرْضِ وَذُبَابَهُ بَيْنَ ثَدْيَيْهِ، ثُمَّ تَحَامَلَ عَلَيْهِ فَقَتَلَ نَفْسَهُ، فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم عِنْدَ ذَلِكَ: «إِنَّ الرَّجُلَ لَيَعْمَلُ عَمَلَ أَهْلِ الْجَنَّةِ فِيمَا يَبْدُو لِلنَّاسِ وَهُوَ مِنْ أَهْلِ النَّارِ، وَإِنَّ الرَّجُلَ لَيَعْمَلُ عَمَلَ أَهْلِ النَّارِ فِيمَا يَبْدُو لِلنَّاسِ وَهُوَ مِنْ أَهْلِ الْجَنَّةِ» متفق عليه.

 

387- Sehl ibn Sa'd es-Sâidî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ve müşrikler karşı karşıya gelip savaştılar. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem günün sonunda kendi karargâhına yönelince kafirler de kendi karargâhlarına yöneldiler.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin sahabeleri içinde bir adam düşman ordusundan ayrılan ve orduya katılmayan her bir düşmanın arkasını bırakmayıp amansız takip ediyor ve onu kılıcıyla vuruyordu. O adamın savaş meydanında gösterdiği bu kahramanlık üzerine dediler ki:

-Bu gün bizden hiç kimse falânın gösterdiği kahramanlık gibi kahramanlık gösteremedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

"Fakat o, cehennem ehlindendir!" buyurdu. Sahabelerden biri: Ben o kimseyle beraber olup onu gözleyeceğim, dedi,

O sahabe, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin “o cehennemliktir” dediği adamı adım adım takip etmeye başladı. O dursa, o da duruyor, hızlandığı yerde, o da onunla beraber hızlanıyordu.

O adam ağır şekilde yaralandı. Yaralarına dayanamadı. Kılıcının kabzasını yere, ucunu da göğsünün ortasına dayadı ve kendisini kılıcının üzerine bırakmak suretiyle intihar etti. Onu savaş meydanının her yerinde takip eden sahabi, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin yanına gelerek:

-Ben şehadet ederim ki, muhakkak sen Allah’ın Rasûlü’sün, dedi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-“Ne oldu ki?” diye sordu. Şöyle dedi:

-Biraz önce, onun cehennem ehlinden olduğunu söyleyince, bu hükmü insanlar büyüttü. Ben de: Ben sizin için bu adamı izleyip gözetleyeceğim dedim. Sonra onun her hareketini izlemeye başladım. Bu adam, savaşta ağır yaralar aldı. Sonunda bu acılara dayanamadı ve kılıcının kabzasını yere, ucunu ise göğsünün ortasına dayayarak kendi canına kıydı. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Bir kimse, insanlara görünen işlerde cennet ehlinin amelini işler. Ancak o, cehennem ehlindendir. Yine bir kimse, insanlara görünen işlerde cehennem ehlinin yapacağı kötü işler yapar. Hâlbuki o, cennet ehlindendir."[402]

73

بَابُ مَنْ تَرَكَ السَّيِّئَةَ مِنْ أَجْلِ اللَّهِ لا خَوْفاً مِنَ الْمَخْلُوقِيَن أَوْ رِياءً

 

73- İnsanlardan Korktuğu veya Riya İçin Olmayıp Sırf Allah Rızası İçin Kötülüğü Terk Eden Kimse

 

عَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «يَقُولُ اللهُ: إِذَا أَرَادَ عَبْدِي أَنْ يَعْمَلَ سَيِّئَةً فَلاَ تَكْتُبُوهَا عَلَيْهِ حَتَّى يَعْمَلَهَا، فَإِنْ عَمِلَهَا فَاكْتُبُوهَا بِمِثْلِهَا وَإِنْ تَرَكَهَا مِنْ أَجْلِي فَاكْتُبُوهَا لَهُ حَسَنَةً، وَإِذَا أَرَادَ أَنْ يَعْمَلَ حَسَنَةً فَلَمْ يَعْمَلْهَا فَاكْتُبُوهَا لَهُ حَسَنَةً، فَإِنْ عَمِلَهَا فَاكْتُبُوهَا لَهُ بِعَشْرِ أَمْثَالِهَا إِلَى سَبْعِ مِائَةِ ضِعْفٍ» متفق عليه، واللفظ للبُخَارِيّ.

 

388- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Allah Azze ve Celle yazıcı meleklerine şöyle buyurur: Şayet benim kulum bir kötülük yapmayı içinden geçirir, o kötülüğü yapana kadar ona bir günah yazmayın. Şayet o kötülüğü, fenalığı yaparsa, ona bir misli günah yazın. Şayet o kötülüğü benim rızamı kazanmak için terk ederse, ona bir iyilik yazın. Yine kulum bir iyilik yapmayı içinden geçirir, ancak onu yapmazsa ona bir iyilik yazar. Şayet o iyiliği yaparsa ona on iyilikten yedi yüz iyiliğe kadar yazın."[403]

 

ولمسلم: «إِنَّمَا تَرَكَها مِنْ جَرَّاي».

 

389- Muslim'de gelen rivayette, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: "Onu ancak benim için bırakmıştır" buyurdu.[404]

 

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْن عُمَرَ رضي الله عنهما عَنْ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم في قِصَّةِ الثَلاَثَةِ نَفَرٍ الذينَ انْحَطَّتْ عَلَى فَمِ غَارِهِمْ الصَخْرة: «وَقَالَ الآخَرُ: اللَّهُمَّ إِنَّهُ كَانَتْ لِيَ ابْنَةُ عَمٍّ أَحْبَبْتُهَا كَأَشَدِّ مَا يُحِبُّ الرِّجَالُ النِّسَاءَ، وَطَلَبْتُ إِلَيْهَا نَفْسَهَا فَأَبَتْ حَتَّى آتِيَهَا بِمِائَةِ دِينَارٍ، فَتَعِبْتُ حَتَّى جَمَعْتُ مِائَةَ دِينَارٍ، فَجِئْتُهَا بِهَا فَلَمَّا وَقَعْتُ بَيْنَ رِجْلَيْهَا، قَالَتْ: يَا عَبْدَ الله اتَّقِ اللهَ، وَلاَ تَفْتَحْ الْخَاتَمَ إِلاَّ بِحَقِّهِ، فَقُمْتُ عَنْهَا، فَإِنْ كُنْتَ تَعْلَمُ أَنِّي فَعَلْتُ ذَلِكَ ابْتِغَاءَ وَجْهِكَ، فَافْرُجْ لَنَا مِنْهَا فُرْجَةً؛ فَفَرَجَ لَهُمْ» متفق عليه.

 

390- Abdullah ibnu Ömer -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, bir mağaraya sığınıp da kapısını kayanın kapattığı üç kişinin kıssasını anlatırken şöyle buyurdu:

 -Allahım! Sen bilmektesin ki, ben, amcamın kızlarından birini, bir erkeğin kadınları sevdiği en şiddetli bir sevgiyle severdim. Ben, ona olan arzumu söyledikçe o bana: Sen yüz dînâr vermedikçe bu arzuna kavuşamazsın, derdi. Ben bu parayı kazanmak için çalıştım, nihayet parayı biriktirip amcamın kızına getirdim. Arzumu yerine getirip onun iki ayağı arasına oturduğumda kız bana: Allah'tan kork! Allah’ın koyduğu mührü bozma; o bekâret mührü yalnız hak yoluyla yani nikâhla açılır, dedi. Ben bu söz akabinde kalktım ve kızı bıraktım. Bunu senin rızanı kazanmak için yaptım. Bu sebepten dolayı bizi bu bulunduğumuz durumdan kurtar. Bunun üzerine kayanın üçte ikisi aralandı.[405]

 

وعَنْ ثَوْبَانَ رضي الله عنه عَن النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «لأَعْلَمَنَّ أَقْوَاماً مِنْ أُمَّتِي يَأْتُونَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ بِحَسَنَاتٍ أَمْثَالِ جِبَالِ تِهَامَةَ بِيضاً فَيَجْعَلُهَا الله عزّ وجل هَبَاءً مَنْثُوراً» فقلت: يَا رَسُولَ الله صِفْهُمْ لَنَا جَلِّهِمْ لَنَا أَنْ لاَ نَكُونَ مِنْهُمْ، وَنَحْنُ لاَ نَعْلَمُ قَالَ: «أَمَا إِنَّهُمْ إِخْوَانُكُمْ وَمِنْ جِلْدَتِكُمْ وَيَأْخُذُونَ مِن اللَّيْلِ كَمَا تَأْخُذُونَ، وَلَكِنَّهُمْ أَقْوَامٌ إِذَا خَلَوْا بِمَحَارِمِ الله انْتَهَكُوهَا» أَخْرَجَهُ ابن مَاجَه.

 

391- Sevbân -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Ümmetimden birtakım kimseleri bilirim ki onlar kıyamet günü Tihâme dağları emsali (çok) ve bembeyaz (yâni tertemiz) sevaplar getirirler de Allah Azze ve Celle o sevabları saçılmış toz eder (yani mahveder, kabul etmez).

Ben dedim ki: Ey Allah'ın Rasûlü! Bilmeyerek onlardan olmamamız için bize onların sıfatlarını söyle ve bize onların durumunu açıkla.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Bilmiş olunuz ki onlar sizin din kardeşleriniz ve sizin cinsinizden bir takım insanlardır. Sizin aldığınız gibi onlar geceden ibâdet nasibini de alırlar. Lâkin onlar, Allah'ın yasak kıldığı şeylerle tenha yerde baş başa kaldıkları zaman o yasakların sınırlarını çiğnerler."[406]

 

وَعَنْ بَهْزِ بْن حَكِيمٍ، عَنْ أَبِيهِ عَنْ جَدِّهِ معاوية بْن حَيْدَة، عَنْ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «الله أَحَقُّ أَنْ يُسْتَحْيَا مِنْهُ مِن النَّاسِ» أَخْرَجَهُ البخاري. تعليقاً.

 

392- Behz b. Hakîm, babasından, O da dedesi Muaviye b. Hayde’den, O da Nebi sallallahu aleyhi ve sellemden rivayetle şöyle dedi:

"Allah, kendisinden hayâ edilmesi hususunda insanlardan daha çok hak sahibidir."[407]

 

74

بَابُ عَبْد الدِّيْنَارِ والدِّرْهَمِ

 

74- Dinar ve Dirhem'in Kulu

 

عَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه عَنْ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «تَعِسَ عَبْدُ الدِّينَارِ وَعَبْدُ الدِّرْهَمِ وَعَبْدُ الْخَمِيصَةِ، إِنْ أُعْطِيَ رَضِيَ، وَإِنْ لَمْ يُعْطَ سَخِطَ، تَعِسَ وَانْتَكَسَ، وَإِذَا شِيكَ فَلاَ انْتَقَشَ طُوبَى لِعَبْدٍ آخِذٍ بِعِنَانِ فَرَسِهِ فِي سَبِيلِ اللهِ، أَشْعَثٍ رَأْسُهُ، مُغْبَرَّةٍ قَدَمَاهُ، إِنْ كَانَ فِي الْحِرَاسَةِ كَانَ فِي الْحِرَاسَةِ وَإِنْ كَانَ فِي السَّاقَةِ كَانَ فِي السَّاقَةِ، إِنْ اسْتَأْذَنَ لَمْ يُؤْذَنْ لَهُ، وَإِنْ شَفَعَ لَمْ يُشَفَّعْ» أَخْرَجَهُ البُخارِيّ.

 

393- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Altının kulu, gümüşün kulu ve elbisenin kulu helak olsun. Böyle kişiye verilirse memnun olur, verilmezse kızar. Helak olsun ve baş aşağı yuvarlansın. Vücûduna diken battığında onu çekip çıkaran bulunmasın! Allah yolunda cihad etmek için atının dizginini tutmuş, başı dağınık, iki ayağı tozlanmış o kula müjdeler olsun! Şayet nöbet tutulması gerekiyorsa muhakkak o nöbet yerindedir. Şayet ordunun gerisinde durması gerekiyorsa muhakkak o, ordunun arkasında durur. Bu mücâhid bir meclise girmek için izin isterse küçük görülüp kendisine izin verilmez. Bir hususta şefaat edecek olursa şefaati kabul edilmez."[408]

 

وَعَنْ زَيْد بْن ثَابِتٍ رضي الله عنه قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «مَنْ كَانَتْ الدُّنْيَا هَمَّهُ، فَرَّقَ الله عَلَيْهِ أَمْرَهُ، وَجَعَلَ فَقْرَهُ بَيْنَ عَيْنَيْهِ، وَلَمْ يَأْتِهِ مِن الدُّنْيَا إِلاَّ مَا كُتِبَ لَهُ، وَمَنْ كَانَتْ الآخِرَةُ نِيَّتَهُ جَمَعَ الله لَهُ أَمْرَهُ، وَجَعَلَ غِنَاهُ فِي قَلْبِهِ، وَأَتَتْهُ الدُّنْيَا وَهِيَ رَاغِمَةٌ» أَخْرَجَهُ ابن ماجه.

 

394- Zeyd bin Sabit -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:

“Kim ki arzusu, amacı dünya olursa Allah o kimsenin aleyhine işini darmadağın eder, fakirliğini iki gözünün arasında kılar (yâni dünyalığı elde etmek uğrunda sıkıntılar çeker, ihtirası da dinmez) ve dünya (nimet ve malın) dan kendisi için (kaderinde) yazılmış olan miktardan başka hiç bir şey ona gelmez. Kimin niyeti, arzusu âhiret olursa Allah o kimse için (dağınık) işini toparlar (düzenler), zenginliğini kalbine yerleştirir, dünya (nimetleri ile malı) da boyun eğerek ona (rahatlıkla) gelir."[409]

 

وعَنْ كَعْبِ بْنِ مَالِك رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَا ذِئْبَانِ جَائِعَانِ أُرْسِلاَ فِي غَنَمٍ بِأَفْسَدَ لَها مِنْ حِرْصِ الْمَرْءِ عَلَى الْمَالِ وَالشَّرَفِ لِدِينِهِ» أَخْرَجَهُ أحمد، والترْمِذِيّ.

 

395- Ka’b b. Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bir koyun sürüsü üzerine salıverilen iki aç kurdun o sürüye zararı, kişinin mal ve makam hırsının dinine verdiği zarardan daha fazla değildir.”[410]

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْنِ عَمْرِو بْنِ الْعَاصِ رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «قَدْ أَفْلَحَ مَنْ أَسْلَمَ، وَرُزِقَ كَفَافاً، وَقَنَّعَهُ الله بِمَا آتَاهُ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

396- Abdullah b. Amr b. Âs' -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 “Müslüman olup da, kendisine ancak yetecek kadar rızık verilen ve Allah'ın kendisine verdiği ile kanaat getirdiği kimse muhakkak felah bul­muştur.”[411]

 

وعَن ابْنِ عَبَّاسٍ رضي الله عنهما قَالَ: {{وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَعْبُدُ اللَّهَ عَلَى حَرْفٍ}} [الحج: 11] ، قَالَ: «كَانَ الرَّجُلُ يَقْدَمُ الْمَدِينَةَ فيسلم فَإِنْ وَلَدَتْ امْرَأَتُهُ غُلاَماً، وَنُتِجَتْ خَيْلُهُ قَالَ: هَذَا دِينٌ صَالِحٌ، وَإِنْ لَمْ تَلِدْ امْرَأَتُهُ، وَلَمْ تُنْتَجْ خَيْلُهُ، قَالَ: هَذَا دِينُ سُوءٍ» أَخْرَجَهُ البُخارِيّ.

 

397- İbnu Abbâs, -Allah ondan ve babasından razı olsun- “Bir de insanlardan, Allah'a gönülsüzce ibadet eden vardır” âyeti hakkında şöyle dedi: Bir kimse Medine’ye gelirdi. Şayet hanımı erkek bir çocuk doğurmuş ve atı da yavrulamış olursa: Bu dîn, iyi bir dîndir, derdi. Şayet hanımı doğurmamış ve atı da yavrulamamış ise; Bu kötü bir dîndir, derdi.[412]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «بَادِرُوا بِالأَعْمَالِ فِتَناً كَقِطَعِ اللَّيْلِ الْمُظْلِمِ يُصْبِحُ الرَّجُلُ مُؤْمِناً وَيُمْسِي كَافِراً أَوْ يُمْسِي مُؤْمِناً وَيُصْبِحُ كَافِراً يَبِيعُ دِينَهُ بِعَرَضٍ مِنْ الدُّنْيَا» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

398- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Karanlık gecenin (zifiri) karanlıklarına benzeyen fitneler zuhur etme­den amellere acele edin; (zira o fitneler zuhur ettiği vakit) kişi mü'mîn olarak sabahlayacak; kâfir olarak akşamlayacak yahud mü'min olarak akşamlayacak kâfir olarak sabahlayacak, dinini bir dünya metâı mukabilinde satacaktır.” [413]

 

وَعَنْه رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «يَخْرُجُ فِي آخِرِ الزَّمَانِ رِجَالٌ يَخْتِلُونَ الدُّنْيَا بِالدِّينِ، يَلْبَسُونَ لِلنَّاسِ جُلُودَ الضَّأْنِ مِن اللِّينِ، أَلْسِنَتُهُمْ أَحْلَى مِن العَسَل وَقُلُوبُهُمْ قُلُوبُ الذِّئَابِ، يَقُولُ الله عزّ وجل: أَبِي يَغْتَرُّونَ؟ أَمْ عَلَيَّ يَجْتَرِئُونَ؟ فَبِي حَلَفْتُ لأَبْعَثَنَّ عَلَى أُولَئِكَ مِنْهُمْ فِتْنَةً تَدَعُ الْحَلِيمَ حَيْرَاناً» أَخْرَجَهُ الترْمِذِيّ. بإسناد ضعيف.

 

399- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

  “Ahir zamanda bazı kimseler çıkacak ve dini dünyaya alet edeceklerdir. İnsanlara yumuşak görünmek için kuzu derilerine bürünecekler ve dilleri baldan tatlı, fakat kalpleri kurt kalbidir. Allah şöyle buyurur: Benim affıma mı güvenip gururlanıyorsunuz, benim rahmetime mi güvenip cesaretli davranıyorsunuz? Şanıma yemin ederim ki onlara kendimden bir imtihan vesilesi göndereceğim, yumuşak huylu olanlar bile şaşkına çevrilecektir.”[414]

 

وعَنْ بُرَيْدَةَ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّ أَحْسَابَ أَهْلِ الدُّنْيَا الَّذِي يَذْهَبُونَ إِلَيْهِ الْمَالُ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، والنسَائِيّ.

 

400- Bureyde -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Dünya ehlinin peşinden koşup değer verdiği şey maldır.”[415]

 

وعَنْ عُقْبَةَ بْنِ عَامِرٍ رضي الله عنه أَنَّ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم خَرَجَ يَوْماً فَصَلَّى عَلَى أَهْلِ أُحُدٍ صَلاَتَهُ عَلَى الْمَيِّتِ، ثُمَّ انْصَرَفَ إِلَى الْمِنْبَرِ فَقَالَ: «إِنِّي فَرَطٌ لَكُمْ وَأَنَا شَهِيدٌ عَلَيْكُمْ وَإِنِّي، وَالله لأَنْظُرُ إِلَى حَوْضِي الآنَ، وَإِنِّي أُعْطِيتُ مَفَاتِيحَ خَزَائِنِ الأَرْضِ أَوْ مَفَاتِيحَ الأَرْضِ، وَإِنِّي وَالله مَا أَخَافُ عَلَيْكُمْ أَنْ تُشْرِكُوا بَعْدِي وَلَكِنْ أَخَافُ عَلَيْكُمْ أَنْ تَنَافَسُوا فِيهَا» متفق عليه.

 

401- Ukbe ibnu Âmir'den -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Bir gün Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem çıkıp Uhud şehîdlerine cenaze namazı gibi namaz kıldı. Sonra minbere çıkıp şöyle buyurdu:

"Ben sizin için Havzıma ilk erişeniniz olacağım. Sizin şahidiniz ben olacağım. Vallahi ben şu anda cennetteki havzımı görmekteyim. Bana yeryüzünün hazinelerinin anahtarları veya yeryüzünün anahtarları verildi. Vallahi ben, sizlerin benden sonra şirk koşmanızdan korkmam. Ancak, dünya malı hususunda birbirinizle yarışmanızdan korkarım."[416]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «ثَلاَثةٌ لاَ يُكَلِّمُهُمْ الله يَوْمَ الْقِيَامَةِ، وَلاَ يَنْظُرُ إِلَيْهِمْ، وَلاَ يُزَكِّيهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ: رَجُلٌ عَلَى فَضْلِ مَاءٍ بِالْفَلاَةِ يَمْنَعُهُ مِنْ ابْنِ السَّبِيلِ، وَرَجُلٌ بَايَعَ رَجُلاً بِسِلْعَةٍ بَعْدَ الْعَصْرِ فَحَلَفَ لَهُ بِالله لأَخَذَهَا بِكَذَا وَكَذَا فَصَدَّقَهُ وَهُوَ عَلَى غَيْرِ ذَلِكَ، وَرَجُلٌ بَايَعَ إِمَاماً لاَ يُبَايِعُهُ إِلاَّ لِدُنْيَا فَإِنْ أَعْطَاهُ مِنْهَا وَفَى وَإِنْ لَمْ يُعْطِهِ مِنْهَا لَمْ يَفِ» متفق عليه.

 

402- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Üç kişi vardır ki Kıyamet gününde Allah onlarla konuşmaz ve onlara bakmaz: Malına daha fazla değer kazandırmak için, müşterinin verdiğinden daha fazla bedel vermiş olduğuna yalancı olarak yemîn eden kimse. Malını pazara ikindiden sonra getirip, bir Müslüman’ın malını almak için yalan yere yemin eden kimse. Fazla suyunu, suya ihtiyacı olan kimselere esirgeyip vermeyen kimse. Allah kıyamet gününde o kimseye şöyle der:  Tıpkı senin ellerinle çalışıp çıkarmadığın yani yerden kendiliğinden kaynayan suyu, ihtiyacı olan insanlara vermediğin gibi, bugün de ben fazlı-keremimi senden esirgiyorum."[417]

 

وَعَنْهُ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «يَقُولُ الله سُبْحَانَهُ: يَا ابْنَ آدَمَ تَفَرَّغْ لِعِبَادَتِي، أَمْلأْ صَدْرَكَ غِنًى، وَأَسُدَّ فَقْرَكَ، وَإِنْ لَمْ تَفْعَلْ مَلأْتُ صَدْرَكَ شُغْلاً، وَلَمْ أَسُدَّ فَقْرَكَ» أَخْرَجَهُ ابن مَاجَه.

 

403- Ebû Hüreyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah Subhânehû ve Teâlâ şöyle der: Ey Âdemoğlu! Bana ibâdet (kulluk) etmek için (dünya ile ilgili arzularından) feragat et ki, ben senin göğsüne (kalbine) zenginlik doldurayım ve senin fakirliğine set çekeyim. Şayet (böyle) yapmazsan senin göğsüne (kalbine) meşguliyetler dolduracağım ve fakirliğine set çekmeyeceğim."[418]

 

75

بَابُ النَّهْي عَنْ عِبَادَةِ الأَوْثَانِ والأَصْنَامِ

 

75- Putlara Tapmanın Yasaklanması

 

عَنْ جَابِر بْن عَبْدِ الله الأَنْصَارِي رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم وَهُوَ يُحَدِّثُ عَنْ فَتْرَةِ الْوَحْيِ: «فَبَيْنَا أَنَا أَمْشِي سَمِعْتُ صَوْتاً مِنْ السَّمَاءِ فَرَفَعْتُ رَأْسِي فَإِذَا الْمَلَكُ الَّذِي جَاءَنِي بِحِرَاءٍ جَالِساً عَلَى كُرْسِيٍّ بَيْنَ السَّمَاءِ وَالأَرْضِ، فَجُئِثْتُ مِنْهُ فَرَقاً فَرَجَعْتُ فَقُلْتُ زَمِّلُونِي زَمِّلُونِي فَدَثَّرُونِي فَأَنْزَلَ الله تَبَارَكَ وَتَعَالَى {{يَاأَيُّهَا الْمُدَّثِّرُ *قُمْ فَأَنْذِرْ *وَرَبَّكَ فَكَبِّرْ *وَثِيَابَكَ فَطَهِّرْ *وَالرُّجْزَ فَاهْجُرْ *}} [المدثر: 1 ـ 5] وَهِيَ الأَوْثَانُ ثُمَّ تَتَابَعَ الْوَحْيُ» متفق عليه.

 

404- Câbir ibnu Abdullah  -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemi vahyin kesilmesi döneminden bahsederken işittim. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Ben yürürken gökyüzünden gelen bir ses duydum. Gözümü gökyüzüne doğru çevirdim. Bana Hira’da gelen meleği gökyüzü ile yeryüzü arasında bir kürsinin üzerinde oturur bir halde gördüm. Bundan çok korktum. Hemen evime döndüm ve: Beni örtün, beni örtün! dedim. Onlarda hemen benim üzerimi örttüler. Bunun üzerine Allah 'Azze ve Celle şu âyetleri indirdi: “Ey örtüye bürünen (Muhammed!) kalk ve uyar. Rabbini tekbir et. (O’nu yücelt.) Elbiseni temizle. Günâhlardan uzak dur.” (Muddessir: 1-5)

وَالرِّجْزَ (er-Riczu) Putlar demektir. Sonra vahiy gelmeye devam etti.[419]

 

وَعَنْ عبد الله بْنِ عَبَّاسٍ رضي الله عنهما قَالَ: بَعَثَ بَنُو سَعْدِ بْنِ بَكْرٍ ضِمَامَ بْنَ ثَعْلَبَةَ وافداً إِلَى رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم حتى وقف على رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم فِي أَصْحَابِهِ، فَقَالَ: أَيُّكُمْ ابْنُ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ؟ فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «أَنَا ابْنُ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ» قَالَ: مُحَمَّدٌ؟ قَالَ: «نَعَمْ» فقَالَ: ابْنَ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ إِنِّي سَائِلُكَ وَمُغَلِّظٌ فِي الْمَسْأَلَةِ فَلاَ تَجِدَنَّ فِي نَفْسِكَ. قَالَ: «لاَ أَجِدُ فِي نَفْسِي فَسَلْ عَمَّا بَدَا لَكَ»، قَالَ: أَنْشُدُكَ الله إِلَهِكَ وَإِلَه مَنْ كَانَ قَبْلَكَ وَإِلَه مَنْ هُوَ كَائِنٌ بَعْدَكَ آلله بَعَثَكَ إِلَيْنَا رَسُولاً؟ قَالَ: «اللَّهُمَّ نَعَمْ» قَالَ: فَأَنْشُدُكَ الله إِلَهِكَ وَإِلَه مَنْ كَانَ قَبْلَكَ وَإِلَه مَنْ هُوَ كَائِنٌ بَعْدَكَ آلله أَمَرَكَ أَنْ تأمرنا أن نَعْبُدَهُ وَحْدَهُ لاَ نُشْرِكُ بِهِ شَيْئاً، وَأَنْ نَخْلَعَ هَذِهِ الأَنْدَادَ الَّتِي كَانَتْ آبَاؤُنَا يعْبُدون معه؟ قَالَ: «اللَّهُمَّ نَعَمْ»، قَالَ: فَأَنْشُدُكَ الله إِلَهِكَ وَإِلهَ مَنْ كَانَ قَبْلَكَ وَإِلَه مَنْ هُوَ كَائِنٌ بَعْدَكَ آلله أَمَرَكَ أَنْ نُصَلِّيَ هَذِهِ الصَّلَوَاتِ الْخَمْسَ؟ قَالَ: «اللَّهُمَّ نَعَمْ»، قَالَ: ثُمَّ جَعَلَ يَذْكُرُ فَرَائِضَ الإِسْلاَمِ فَرِيضَةً فَرِيضَةً الزَّكَاةَ وَالصِّيَامَ وَالْحَجَّ وَشَرَائِعَ الإِسْلاَمِ كُلَّهَا يُنَاشِدُهُ عَنْد كل فَرِيضَةٍ كَمَا يُنَاشِدُهُ فِي الَّتِي قَبْلَهَا حَتَّى إِذَا فَرَغَ قَالَ: فَإِنِّي أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ، وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّداً عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ وَسَأُؤَدِّي هَذِهِ الْفَرِائض، وَأَجْتَنِبُ مَا نَهَيْتَنِي عَنْهُ، ثُمَّ قَالَ: لاَ أَزِيدُ وَلاَ أَنْقُصُ، قَالَ: ثُمَّ انْصَرَفَ راجعاً إِلَى بَعِيرِهِ فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم حِينَ وَلَّى: «إِنْ يَصْدُقْ ذُو الْعَقِيصَتَيْنِ يَدْخُلْ الْجَنَّةَ»، قَالَ: فَأَتَى إِلَى بَعِيرِهِ فَأَطْلَقَ عِقَالَهُ ثُمَّ خَرَجَ حَتَّى قَدِمَ عَلَى قَوْمِهِ فَاجْتَمَعُوا إِلَيْهِ فَكَانَ أَوَّلَ مَا تَكَلَّمَ به أَنْ قَالَ: بئسْتِ اللاَّت وَالْعُزَّى قَالُوا: مَهْ يَا ضِمَامُ اتَّقِ الْبَرَصَ والْجُذَامَ، اتَّقِ الْجُنُونَ قَالَ: وَيْلَكُمْ إِنَّهُمَا وَالله مَا يَضُرَّانِ وَلاَ يَنْفَعَانِ إِنَّ الله عزّ وجل قَدْ بَعَثَ رَسُولاً، وَأَنْزَلَ عَلَيْهِ كِتَاباً اسْتَنْقَذَكُمْ بِهِ مِمَّا كُنْتُمْ فِيهِ، وَإِنِّي أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ الله وَحده لا شريكَ له، وَأَنَّ مُحَمَّداً عَبْدُهُ وَرَسُولُه، إني قَدْ جِئْتُكُمْ مِنْ عِنْدِهِ بِمَا أَمَرَكُمْ بِهِ وَنَهَاكُمْ عَنْهُ. قَالَ: فَوَالله مَا أَمْسَى مِنْ ذَلِكَ الْيَوْمِ وَفِي حَاضِرِهِ رَجُلٌ وَلاَ امْرَأَةٌ إِلاَّ مُسْلِماً فَمَا سَمِعْنَا بِوَافِدِ قَوْمٍ كَانَ أَفْضَلَ مِنْ ضِمَامِ بْنِ ثَعْلَبَةَ. أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، والْحَاكِم، وهو عَنْد البُخارِيّ من حَدِيث أنس بغير هذا اللفظ.

 

405- Abdullah b. Abbas -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Sa‘d b. Bekiroğulları, Dimâm b. Sa‘lebe’yi, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme elçi olarak gönderdiler. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ashabı arasında oturuken o geldi ve:

-Hanginiz Abdulmuttalib’in oğlu, diye sordu. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-“Ben Abdulmuttalib’in oğluyum” buyurdu. O:

-Muhammed mi? Dedi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-“Evet” buyurdu. Adam dedi ki:

-Ey Abdulmuttalib’in oğlu! Sana bazı şeyler soracağım. Soracaklarım seni zorlayabilir. Bu yüzden bana kızma.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-“Sana kızmayacağım. Ne istiyorsan sor” buyurdu. Adam dedi ki:

-Senin ilahın, senden öncekilerin ilahı ve senden sonrakilerin ilahı olan Allah aşkına soruyorum, Allah mı seni bize peygamber olarak gönderdi?

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-“Allah’ı şahid tutarım ki evet” buyurdu. O zat dedi ki:

- Senin ilahın, senden öncekilerin ilahı ve senden sonrakilerin ilahı olan Allah aşkına soruyorum, yalnızca O’na ibadet edip hiçbir şeyi şirk koşmamamızı, babalarımızın O’nunla beraber taptıkları şu putlarımızı terk etmemizi emretmeni sana Allah mı emretti?

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-“Allah’ı şahid tutarım ki evet” buyurdu. O zat dedi ki:

- Senin ilahın, senden öncekilerin ilahı ve senden sonrakilerin ilahı olan Allah aşkına soruyorum, bu beş vakit namazı kılmamızı sana Allah mı emretti?

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-“Allah’ı şahid tutarım ki evet” buyurdu. O adam İslam’ın diğer farzları olan zekâtı, orucu, haccı ve İslam’ın diğer bütün farzlarını Allah aşkına diyerek sordu. Sorma işini bitirdikten sonra: Ben şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur ve şehadet ederim ki Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem O’nun kulu ve Rasûlüdür, diyerek Müslüman oldu. Sonra da dedi ki:

-Ben bu farzları yerine getireceğim. Bana yasakladıklarından da uzak duracağım. Bunlardan ne fazla yaparım ne de eksik.

Sonra adam devesine doğru gitti. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Şayet şu iki saç topuzlu adam doğru söylediyse cennete girer.”

O adam devesinin yanına geldi ve yularını eline aldı. Sonra kavminin yanına geldi. Kavmi onun etrafında toplandı. Onun söylediği ilk söz: Lât ve Uzza kötüdür, sözü oldu. Onlar:

-Yavaş ol ey Dimâm! Abraş, cüzzam hastalığı bulaşmaktan ya da deli olmaktan sakın.

Dimâm dedi ki:

-Yazık size! Vallahi o ikisi size ne fayda ne de zarar verebilirler. Allah Azze ve Celle bir peygamber gönderdi. O’na bir Kitap indirdi. Onunla sizin üzerinde olduğunuz (şirkten) kurtardı. Ben, şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur, O tektir, O’nun hiçbir ortağı yoktur. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem O’nun kulu ve Rasûlü’dür. Ben O’nun yanından O’nun emrettikleri ve yasakladıkları ile geldim.

Vallahi o gün O’nun yanından kadın erkek ne kadar kimse varsa akşam olmadan hepsi Müslüman olmuştu. Dimâm b. Sa‘lebe’nin elçiliğinden daha hayırlsını duymadık. [420]  

 

وَعَنْ مُعاوية بْن قُرَّة أن المُغيرة بْن شُعبة رضي الله عنه قَالَ لصاحب فارسَ حين بُعثَ يومَ القادسية: كنا قَوماً نعبدُ الحجارةَ والأَوثان، فإذا رأينا حَجَراً أحسن من حَجرٍ ألقيناه وأَخذنا غيره، ولا نعرف رَبّاً حتى بعثَ الله إلينا رسولاً من أنفسنا، فَدعانا إلى الإسلام فاتبعَنْاه. أَخْرَجَهُ الحاكم.

 

406- Muaviye b. Kurra şöyle dedi: Muğira b. Şube -Allah O'ndan razı olsun- Kadisiye günü gönderildiğinde Faris’in sahibine şöyle dedi:

Bizler, taşlara ve putlara tapan bir kavimlik. Elimizdeki taştan daha güzel bir taş gördüğümüzde onu atar ve diğerini alırdık. Rab nedir bilmezdik. Ta ki Allah bize içimizden bir peygamber gönderene kadar. Bizi İslam’a çağırdı ve biz O’na tabi olduk.[421]

 

وعَنْ أُمِّ سَلَمَةَ رضي الله عنها في قصة البعث إلى النجاشي أن جَعْفَرَ بْن أَبِي طَالِبٍ رضي الله عنه قَالَ للنجاشي: أَيُّهَا الْمَلِكُ كُنَّا قَوْماً أَهْلَ جَاهِلِيَّةٍ نَعْبُدُ الأَصْنَامَ، وَنَأْكُلُ الْمَيْتَةَ، وَنَأْتِي الْفَوَاحِشَ، وَنَقْطَعُ الأَرْحَامَ وَنُسِيءُ الْجِوَارَ يَأْكُلُ الْقَوِيُّ مِنَّا الضَّعِيفَ، فَكُنَّا عَلَى ذَلِكَ حَتَّى بَعَثَ الله إِلَيْنَا رَسُولاً مِنَّا نَعْرِفُ نَسَبَهُ وَصِدْقَهُ وَأَمَانَتَهُ وَعَفَافَهُ، فَدَعَانَا إِلَى الله لِنُوَحِّدَهُ وَنَعْبُدَهُ وَنَخْلَعَ مَا كُنَّا نَعْبُدُ نَحْنُ وَآبَاؤُنَا مِنْ دُونِهِ مِنْ الْحِجَارَةِ وَالأَوْثَانِ وَأَمَرَنَا بِصِدْقِ الْحَدِيثِ، وَأَدَاءِ الأَمَانَةِ وَصِلَةِ الرَّحِمِ وَحُسْنِ الْجِوَارِ وَالْكَفِّ عَن الْمَحَارِمِ وَالدِّمَاءِ وَنَهَانَا عَن الْفَوَاحِشِ وَقَوْلِ الزُّورِ وَأَكْلِ مَال الْيَتِيمِ وَقَذْفِ الْمُحْصَنَةِ، وَأَمَرَنَا أَنْ نَعْبُدَ الله وَحْدَهُ لاَ نُشْرِك بِهِ شَيْئاً، وَأَمَرَنَا بِالصَّلاَةِ وَالزَّكَاةِ وَالصِّيَامِ ـ قَالَ: فَعَدَّدَ عَلَيْهِ أُمُورَ الإِسْلاَمِ ـ فَصَدَّقْنَاهُ وَآمَنَّا بِهِ وَاتَّبَعْنَاهُ عَلَى مَا جَاءَ بِهِ فَعَبَدْنَا الله وَحْدَهُ فَلَمْ نُشْرِكْ بِهِ شَيْئاً وَحَرَّمْنَا مَا حَرَّمَ عَلَيْنَا وَأَحْلَلْنَا مَا أَحَلَّ لَنَا» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

407- Ummu Seleme -Allah O'ndan razı olsun- Nacaşiye gönderilme kıssasında şöyle dedi: Cafer b. Ebi Talib -Allah O'ndan razı olsun- Necaşi’ye şöyle dedi:

-Ey Kral! Bizler, cahiliye döneminde iken putlara tapardık. Leş yerdik. İğrenç söz ve davranışlarda bulunurduk. Akrabalık bağlarını keser ve komşularımıza kötü davranırdık. Güçlü olanlarımız zayıf olanın hakkını yerdi. Allâh 'Azze ve Celle bize kendi içimizden soyunu, doğruluğunu, emanetini ve iffetini bildiğimiz bir peygamber gönderene kadar bu hal üzere devam ettik. Bizleri Allah’ı bilemeye, O’na ibadet etmeye, bizim ve babalarımızın taptığı putları ve taşları bırakmamız için bizi davet etti. Bizlere doğru sözlü olmayı, emanete riayet etmemizi, akrabaya iyiliği, komşuya iyi davranmayı, haram maldan ve candan uzak durmayı emretti. Bizleri her türlü fuhşuyattan, yalan sözden, yetim malı yemekten ve namuslu kadınlara zina iftirası atmaktan yasakladı. Bize yalnızca bir olan Allah’a ibadet etmemizi ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmamamızı emretti. Namazı, zekatı ve orucu bizde emretti. –Burada İslam’ın diğer rükunlarını da saydı.- Bizlerde O’nu tasdik ettik, O’na inandık ve getirdiklerine uyduk. Yalnızca bir olan Allah’a ibadet ettik ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmadık. Bize haram kıldığını haram, helal kıldığını da helal kabul ettik.[422] 

 

وعَنْ رِبْعِيِّ بْنِ حِرَاشٍ، عَنْ رَجُلٍ مِنْ بَنِي عَامِرٍ أنه قَالَ لرسول الله صلّى الله عليه وسلّم: بمَ أَتيتنا به؟ قَالَ: «لَمْ آتِكُمْ إِلاَّ بِخَيْرٍ أَتَيْتُكُمْ أَنْ تَعْبُدُوا الله وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ، وَأَنْ تَدَعُوا اللاَّتَ وَالْعُزَّى» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

408- Rib‘iy b. Hirâş, ‘Âmiroğullarından bir adamdan bildirdi. O, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme:

-Bize ne getirdin? Diye sordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem de şöyle buyurdu:

-“Ben size hayırdan başka bir şey getirmedim. Size, yalnızca bir olan Allah’a ibadet etmenizi, O’na hiçbir şeyi ortak koşmamanızı, Lât ve ‘Uzzâ’yı bırakmanızı getirdim.”[423]

 

وَعَنْ الْبَرَاء بْن عَازِبٍ رضي الله عنهما في ذكر غَزوة أُحد قَالَ: قَالَ أبو سُفْيَان: يَوْمٌ بِيَوْمِ بَدْرٍ وَالْحَرْبُ سِجَالٌ، إِنَّكُمْ سَتَجِدُونَ فِي الْقَوْمِ مُثْلَةً لَمْ آمُرْ بِهَا وَلَمْ تَسُؤْنِي ثُمَّ أَخَذَ يَرْتَجِزُ: أُعْلُ هُبَلْ أُعْلُ هُبَلْ، قَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «أَلاَ تُجِيبُوه؟» قَالُوا: يَا رَسُولَ الله مَا نَقُولُ؟ قَالَ: «قُولُوا: الله أَعْلَى وَأَجَلُّ»، قَالَ: إِنَّ لَنَا الْعُزَّى وَلاَ عُزَّى لَكُمْ، فَقَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «أَلاَ تُجِيبُوهُ؟» قَالُوا: يَا رَسُولَ الله مَا نَقُولُ؟ قَالَ: «قُولُوا: الله مَوْلاَنَا وَلاَ مَوْلَى لَكُمْ» أَخْرَجَهُ البُخارِيّ.

 

409- Berâ ibnu Âzib -Allah ondan ve babasından razı olsun- Uhud Savaşını anlatırken şöyle dedi: 

Ebû Sufyân, şöyle dedi:

-Bu savaş, Bedir savaşının mukabilidir. Aramızda savaş çekişmeyle geçer. Savaş, tarafların bir lehine bir aleyhine gelişir. Ölüleriniz içinde bazılarının kulağı, burnu gibi bazı uzuvlarını kesilmiş olarak bulacaksınız. Bunu ben emretmedim. Ancak bana kötü bir şey olarak da gelmedi.

Sonra Ebû Sufyân:

 Yüksek ol Hubel, yüksek ol Hubel! diye recez okumaya başladı.

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Ebû Sufyân'a cevap vermeyecek misiniz?" buyurdu. Sahabeler:

-Ey Allah’ın Rasûlü, ne söyleyelim? dediler. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Allah en yücedir, Allah en uludur! deyin" buyurdu. Ebû Sufyân:

-Muhakkak ki bizim Uzzâ'mız var, sizin ise Uzzâ'nız yok, dedi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Ona cevap vermeyecek misiniz?" buyurdu. 

-Ey Allah’ın Rasûlü, ne cevap verelim? dediler. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Allah bizim Mevlâ’mızdır, hâlbuki sizin mevlânız yoktur! deyin" buyurdu.[424]

 

وَعَنْ رجلٍ صحبَ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم وَهُوَ جار لخديجة، قَالَ: سمعت النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم وهو يقولُ لِخَدِيجَةَ: «أَيْ خَدِيجَةُ وَالله لاَ أَعْبُدُ اللاَّتَ أَبَداً، وَالله لاَ أَعْبُدُ الْعُزَّى أَبَداً»، قَالَ: فَتَقُولُ خَدِيجَةُ: حَلِّ اللاتَ حلِّ الْعُزَّى أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

410- Hadice’nin komşusu olan Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin sahabesinden biri bildirdi. Kendisi Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin Hadice’ye şöyle buyururken işitmiştir:

“Ey Hadîce! Vallahi Lât’a asla ibadet etmem. Vallahi ‘Uzzâ’ya asla ibadet etmem.” Hadice de. Lât ve ‘Uzza’yı bize vasfet, derdi.[425]

 

وَعَنْ ابن عباسٍ رضي الله عنهما قَالَ: كانوا يَعبدون العُزَّى التي في أيديهم، وهو حجرٌ أبيض، فإذا وجدوا أحسن منه طَرحوا ذلك وعَبدوا الذي أحسن من ذلك، فأنزل الله عزّ وجل: {{أَرَأَيْتَ مَنْ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ}} [الفرقان: 43] . أَخْرَجَهُ ابن أبي حاتم.

 

411- İbnu Abbas -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi:

Onlar, ellerindeki ‘Uzzâ’ya ibadet ediyorlardı. O ise beyaz bir taştır. Ondan daha güzelini bulduklarında ise onu atar ve daha güzel olanına ibadet ederlerdi. Bunun üzerine Allâh 'Azze ve Celle şu âyeti indirdi. (Ey Muhammed!) Kendi hevasını ilâh edinen kimseyi gördün mü?” (Furkan: 43).[426]

 

76

بَابُ وُجُوب كَسْرِ الأَوْثَانِ والأَصْنَامِ

 

76- Putları Kırmanın Farz Oluşu

عَنْ عَمْرو بْن عَبَسَةَ رضي الله عنه في قصة إسلامه قَالَ: «كُنْتُ وَأَنَا فِي الْجَاهِلِيَّةِ أَظُنُّ أَنَّ النَّاسَ عَلَى ضَلاَلَةٍ، وَأَنَّهُمْ لَيْسُوا عَلَى شَيْءٍ وَهُمْ يَعْبُدُونَ الأَوْثَانَ فَسَمِعْتُ بِرَجُلٍ بِمَكَّةَ يُخْبِرُ أَخْبَاراً فَقَعَدْتُ عَلَى رَاحِلَتِي فَقَدِمْتُ عَلَيْهِ فَإِذَا رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم مُسْتَخْفِياً جُرَآءُ عَلَيْهِ قَوْمُهُ فَتَلَطَّفْتُ حَتَّى دَخَلْتُ عَلَيْهِ بِمَكَّةَ فَقُلْتُ لَهُ: مَا أَنْتَ؟ قَالَ: «أَنَا نَبِيٌّ»، فَقُلْتُ: وَمَا نَبِيٌّ؟ قَالَ: «أَرْسَلَنِي اللهُ»، فَقُلْتُ: وَبِأَيِّ شَيْءٍ أَرْسَلَكَ؟ قَالَ: «أَرْسَلَنِي بِصِلَةِ الأَرْحَامِ، وَكَسْرِ الأَوْثَانِ، وَأَنْ يُوَحَّدَ الله لاَ يُشْرَك بِهِ شَيْءٌ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

412- Amr ibnu Abese -Allah ondan razı olsun- nasıl Müslüman olduğun anlatırken şöyle dedi:

“Ben câhiliyyet devrinde iken bütün insanların dalâletde bulunduğu­nu ve doğru yolda olmadıklarını biliyordum. (Çünkü) insanlar putlara taparlardı. Derken işittim ki Mekke'de bir zât (çıkmış) bir takım haberler veriyormuş. Hemen devemin üzerine atlayarak ona geldim. Bir de baktım Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem gizlenmiş, kavmi onun aleyhinde cür'etkâr bir vaziyetde... Bunun üzerine kalbim yumuşadı ve Mekke'de onun yanına girerek, kendisine:

  Sen nesin? dedim.

“Ben, Peygamber'im.” cevâbını verdi.

 Peygamber ne demekdir? dedim. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

“Beni Allah gönderdi?  buyurdu.

  Seni ne ile gönderdi? Dedim.

“Allah beni akrabaya yardım edilmesi, putların kırılması, Allah'ın bir olarak tanınması, ona hiç bir şeyin otak koşulmaması vazifesi ile gönderdi” buyurdu.[427]

 

وعَنْ عبد الله بْن مَسْعُودٍ رضي الله عنه قَالَ: «دَخَلَ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم مَكَّةَ عَامَ الْفَتْحِ وَحَوْلَ الْكَعْبَةِ ثَلاَثُ مِائَةٍ وَسِتُّونَ نُصُباً فَجَعَلَ يطعَنْها بعود كان بيدهِ وَيَقُولُ: «جَاءَ الْحَقُّ وَزَهَقَ الْبَاطِلُ إِنَّ الْبَاطِلَ كَانَ زَهُوقاً جَاءَ الْحَقُّ وَمَا يُبْدِئُ الْبَاطِلُ وَمَا يُعِيدُ» متفق عليه.

 

413- Abdullah İbnu Mesud -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Mekke’nin fethi günü hareme girdi. O gün Kâbe’nin etrafında üç yüz altmış put vardı. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem elindeki değnekle bunlara dürtüyor ve şu âyeti okuyordu: “Hak geldi, bâtıl yok oldu.” (İsra: 81) "Hak geldi, hâlbuki bâtıl ne îcâda, ne de öleni diriltmeye muktedir değildir."[428]

 

وَعَنْ أَبِي طَلْحَةَ الأنصاري رضي الله عنه قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «لاَ تَدْخُلُ الْمَلاَئِكَةُ بَيْتاً فِيهِ كَلْبٌ وَلاَ صُورَةُ تَمَاثِيلَ» متفق عليه.

 

414- Ebû Talha el-Ensârî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 "İçinde köpek, insan ve hayvan resmi bulunan eve melekler girmez."[429]

 

وعَنْ جَرِيرٍ بْن عبد الله البَجَلي رضي الله عنه قَالَ: كَانَ بَيْتٌ فِي الْجَاهِلِيَّةِ يُقَالُ لَهُ: ذُو الْخَلَصَةِ وَالْكَعْبَةُ الْيَمانِيَةُ وَالْكَعْبَةُ الشَّأْمِيَّةُ فَقَالَ لِي النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «أَلاَ تُرِيحُنِي مِنْ ذِي الْخَلَصَةِ فَنَفَرْتُ فِي مِائَةٍ وَخَمْسِينَ رَاكِباً فَكَسَرْنَاهُ وَقَتَلْنَا مَنْ وَجَدْنَا عِنْدَهُ فَأَتَيْتُ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم فَأَخْبَرْتُهُ فَدَعَا لِي. متفق عليه.

 

415- Cerîr ibnu Abdullah el-Becelî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Cahiliyet devrinde Zul-Halasa denilen bir ev vardı. Ona Ye­men'in Kâ'be'si ve Şam'ın Kâ'be'si denilirdi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

"Sen beni bu Zul-Halasa'dan kurtarır mısın?" dedi. Hemen Ahmes kabilesinden yüz elli kişi ile ona gittim. Ve evi yıktık, yanında bulduklarımızı da öldürdük. Müteakiben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme gelerek kendisine haber verdim ve kendisi bana duâ etti.[430]

 

وَعَنْ أبي الطُّفيل قَالَ: لما فَتحَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم مكة بعثَ خالدَ بْن الوليدِ إلى نَخْلَة، وكانت بها العُزَّى، فأتاها خالدُ بن الوليد، وكانت على تِلال السَّمُرات، فقطع السَّمُرات، وهدمَ البيتَ الذي كان عليها، ثم أتى النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم، فأخبره فقَالَ: «ارْجِعْ فإنكَ لم تَصنع شَيئاً» فرجع خالد، فلما نظرت إليه السَّدَنة وهم حُجَّابُها أمعَنْوا في الجَبل، وهم يقولون: يا عُزَّى خَبِّليه، يا عُزَّى عَوِّرِيه، وإلا فَموتي برَغْمٍ. قَالَ: فأتاها خالد فإذا امرأةٌ عُريانَةٌ ناشِرَةٌ شَعرها تَحْثُو الترابَ عَلَى رأسها، فَعمَّمها بالسيفِ حتى قَتلها، ثم رَجعَ إلى النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم، فأخبره قَالَ: «تلك العزى» أَخْرَجَهُ أبو يَعلى.

 

416- Ebu Tufeyl şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Mekke’yi fethedince Hâlid b. Velîd’i hurmalığa gönderdi. Orada Uzzâ’nın putu vardı. Halid b. Velîd onu getirdi. Orası bir tepenin üzerindeydi. Oradaki evi yıktı. Sonra Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına gelip haber verdi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem de:

-“Geri dön, zira sen bir şey yapmadın” buyurdu. Bunun üzerine Hâlid geri döndü. Bekçiler kendisine baktıklarında ki onlar kapıcılardır, gözlerini dağa dikmişler dağa ve şöyle diyorlardı: Ey ‘Uzzâ! Onu engelle! Ey ‘Uzzâ onun tek gözünü kör et! Hâlid oraya  gittiğinde çıplak bir kadının saçı ile toprağı dağıttığını gördü. Ona kılıcıyla vurup öldürdü. Sonra Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme gelip haber verdi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem de: “O ‘Uzzâ idi” buyurdu.[431]

 

وعَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ الله رضي الله عنه أَنَّهُ سَمِعَ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم عَامَ الْفَتْحِ وَهُوَ بِمَكَّةَ يقول: «إِنَّ الله وَرَسُولَهُ حَرَّمَ بَيْعَ الْخَمْرِ وَالْمَيْتَةِ وَالْخِنْزِيرِ وَالأَصْنَامِ» متفق عليه.

 

417- Câbir ibnu Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:

Ben, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemi Mekke fethi senesinde Mekke'de iken, şöyle buyururken işittim:

 "Şübhesiz Allah ve Rasûlü alkollü içeceğin, ölü hayvan etinin,[432] domuzun ve putların satışını haram kıldı."[433]

 

77

بَابُ وُجُوب كَسْرِ الصَّلِيبِ وحُرمَةِ تَعْلِيقِهِ

 

77- Haç'ın Kırılmanın Farz ve Asılmasının Haram Oluşu

 

عَنْ عَائِشَةَ رضي الله عنها قَالَت: لَمْ يَكُنْ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم «يَتْرُكُ فِي بَيْتِهِ شَيْئاً فِيهِ تَصَالِيبُ إِلاَّ نَقَضَهُ» أَخْرَجَهُ البُخارِيّ.

 

418- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem evinde, resim ve nakışları içinde hıristiyanların simgesi olan haç varsa onu bozardı.[434]

 

وَعَنْ دقْرَةَ أمّ عبد الرحمن بْن أُذينةَ قالت: كنا نطوفُ بالبيت مع أمِّ المؤمنين فرأت على امرأةٍ بُرداً فيه تَصليب فقالت أم المؤمنين: اطرَحيه اطرَحيه، فإن رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم كان إذا رأى نحو هذا قَضَبَهُ. أخرجه أحمد، والنسائي.

 

419- Degra Ummu Abdurrahman b. Uzeyne şöyle dedi: Müminlerin annesi ile beraber Kâbe’yi tavaf ediyorduk. Bir kadının üzerindeki elbisede haç işareti gördü ve müminlerin annesi şöyle dedi: Onu çıkarıp at, onu çıkarıp at. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem buna benzer bir şey gördüğünde kesip koparırdı.[435]

 

وعَنْ عَدِيِّ بْنِ حَاتِمٍ رضي الله عنه قَالَ: أَتَيْتُ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم وَفِي عُنُقِي صَلِيبٌ مِنْ ذَهَبٍ فَقَالَ: «يَا عَدِيُّ اطْرَحْ عَنْكَ هَذَا الْوَثَنَ من عُنقِكَ» فطرحتُه. أَخْرَجَهُ الترْمِذِيّ.

 

420- Adiyy b. Hatîm -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Boynumda altından bir haç olduğu halde Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına gelmiştim. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: Ey Adiyy bu putu boynundan çıkar at."[436]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رسول الله صلّى الله عليه وسلّم: «لاَ تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى يَنْزِلَ ابْنُ مَرْيَمَ حَكَماً مُقْسِطاً فَيَكْسِرُ الصَّلِيبَ، وَيَقْتُلُ الْخِنْزِيرَ، وَيَضَعُ الْجِزْيَةَ، وَيَفِيضُ الْمَالُ حَتَّى لاَ يَقْبَلَهُ أَحَدٌ» متفق عليه.

 

421- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Meryem'in oğlu İsâ'nın sizin içinize âdil bir hakem olarak inip hıristiyanların o haçını kırmadıkça, domuzu öldürüp cizye vergisini indirmedikçe ve malın hiçbir kişinin kabul etmeyeceği kadar çoğalıp taşması gerçekleşmedikçe Kıyamet kopmayacaktır."[437]

 

وَعَنْ ذِي مِخْبَرٍ ابن أخي النَّجاشي رضي الله عنه أنه سمع رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم يقول: «تُصالحونَ الرُّومَ صُلْحاً آمِناً حتى تغْزُوا أَنْتُمْ وَهُمْ عَدُوّاً من وَرَائِهِمْ، فَتَنْتَصِرُونَ وَتَغْنَمُونَ وتَنْصَرِفُونَ حَتَّى تَنْزِلُوا بِمَرْجٍ ذِي تُلُولٍ فيقول قائلٌ مِنَ الرُّومِ: غَلَبَ الصَّلِيبُ، ويقُولُ قَائِلٌ مِنَ الْمُسْلِمِينَ: بَل الله غَلَب، فيثُور الْمُسْلِمُ إلى صَليبِهمْ وهو بَعِيدٌ فَيَدُقُّهُ وتَثُورُ الرُّومُ إلى كاسرِ صَلِيبِهُمْ فَيضربونَ عُنَقَهُ، وَيَثُورُ المسْلمُونَ إلى أسْلحَتِهِمْ فَيَقْتَتِلُونَ، فيكرم الله تلك العصابةَ منَ المسْلمِينَ بالشَّهَادَةِ، فَتَقُولَ الرومُ لصاحبِ الرومِ: كفيناكَ العربَ فيَجْتَمِعُونَ لِلْمَلْحَمَةِ فَيَأْتُونكم تَحْتَ ثَمَانِينَ غَايَةٍ تَحْتَ كُلِّ غَايَةٍ اثْنَا عَشَرَ أَلْفاً» أَخْرَجَهُ أحمد، وأبو دَاوُد، وابن مَاجَه، وابن حِبَّان.

 

422- Necaşi'nin kardeşinin oğlu Zû Mihber -Allah O'ndan razı olsun- Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işitmiştir:

"Rumlar sizlerle güvenceli bir barış antlaşmasını yapacaklar. Son­ra siz ve onlar (başka) bir düşmanla savaşacaksınız ve zafer kazanıp, ganimet mallarını alıp (savaştan) salimen çıkacaksınız. Sonra savaş­tan dönüp nihayet tepeleri bulunan bir meraya varacaksınız. (Ora­da) haç ehlinden (yâni hırıstiyanlardan) bir adam haçı havaya kaldı­rarak: Haç (yâni hıristiyanlık dini) gâlib oldu, diyecek. Müslümanlardan biri de: Bilakis Allah galip oldu, diyecek. Bunun üzerine müüslüman uzak olduğu halde haçın üzerien hücum edecek ve onu kırıp ezecektir. Rumlar da haçlarını kıranın üzerine hücum edip onun boynunu vururlar. Müslümanlar da silahlarına sarılıp savaşırlar. Allah, Müslümanlardan olan o guruba şehadeti ikram eder. Rum, Rumun kralına derler ki: Bizler araplara yettik. Onlar savaş için toplanacaklar ve seksen sancak altında size gelecekler. Her sancak altında on iki bin asker vardır.”[438]

 

78

باب تَحريم تصوير ما فيه روح ووجوب طمسها

 

78- Ruhu Olan Şeylerin Resimlerini Yapmanın Haram Oluşu ve Onları Yok Etmenin Farz Oluşu

 

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: سَمِعْتُ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «قَالَ الله عزّ وجل: وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنْ ذَهَبَ يَخْلُقُ كَخَلْقِي، فَلْيَخْلُقُوا ذَرَّةً أَوْ لِيَخْلُقُوا حَبَّةً أَوْ شَعِيرَةً» متفق عليه.

 

423- Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu işittim:

"Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu: Benim yarattığım gibi yaratmaya çalışandan daha zalim kim vardır? Hadi onlar bir zerreyi, bir çekirdeği, bir tohumu yaratsınlar."[439]

 

وعَنْ سَعِيدِ بْنِ أَبِي الْحَسَنِ قَالَ: كُنْتُ عِنْدَ ابْنِ عَبَّاسٍ رضي الله عنهما، إِذْ أَتَاهُ رَجُلٌ، فَقَالَ: يَا اَبَن عَبَّاسٍ، إِنِّي إِنْسَانٌ إِنَّمَا مَعِيشَتِي مِنْ صَنْعَةِ يَدِي، وَإِنِّي أَصْنَعُ هَذِهِ التَّصَاوِيرَ. فَقَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ: لا أُحَدِّثُكَ إِلا مَا سَمِعْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: سَمِعْتُهُ يَقُولُ: «مَنْ صَوَّرَ صُورَةً، فَإِنَّ الله مُعَذِّبُهُ حَتَّى يَنْفُخَ فِيهَا الرُّوحَ، وَلَيْسَ بِنَافِخٍ فِيهَا أَبَداً» فَرَبَا الرَّجُلُ رَبْوَةً شَدِيدَةً وَاصْفَرَّ وَجْهُهُ فَقَالَ: وَيْحَكَ إِنْ أَبَيْتَ إِلا أَنْ تَصْنَعَ، فَعَلَيْكَ بِهَذَا الشَّجَرِ كُلِّ شَيْءٍ لَيْسَ فِيهِ رُوحٌ» متفق عليه، وهذا لفظ البُخارِيّ، ولفظ مسلم: «كل مُصَوِّر في النار، يُجعل له بكل صورة صوّرها نفساً، فتعذبه في جَهنم».

 

424- Saîd İbnu Ebil-Hasen -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: İbnu Abbâs'ın -Allah ondan ve babasından razı olsun- yanında idim. Bir adam gelip şöyle dedi:

 -Ey Ebu Abbâs! Ben, yaşantımı, elimin sanatıyla kazanırım. Ben, bu resimleri yaparım, bunların gelirleriyle geçinirim. İbnu Abbâs şöyle dedi: Ben sana başka değil, yalnız Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’den işittiğim bir hadîsi söyleyeceğim. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Her kim bir resim yaparsa, şüphesiz Allah o kimseyi yaptığı resme ruh üfleyinceye yani can verinceye kadar azâb edecektir. Hâlbuki resim yapan o kimse, yaptığı resme asla can veremeyecektir."

 İbnu Abbâs'ın bu cevâbı üzerine o ressam kişinin sesi yükseldi ve kalbi daraldı. İbnu Abbâs ona acıyarak şöyle dedi:

-Vay sana! Bundan başka bir gelirin yoksa başka bir iş yapamıyorsan, ağaç ve kendisinde rûh olmayan, can taşımayan her şeyin resmini yapabilirsin. (Bu Buhari'nin lafzıdır.) Muslim'in lafzı ise şu şekildedir:

"Her ressam cehennemdedir. Allah ona yaptığı her suret karşılığı bir can verecek ve onu cehennemde azap edecektir."[440]

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْنِ مَسْعُودٍ رضي الله عنه قَالَ: سَمِعْتُ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «إِنَّ أَشَدَّ النَّاسِ عَذَاباً عِنْدَ الله يَوْمَ الْقِيَامَةِ الْمُصَوِّرُونَ» متفق عليه.

 

425- Abdullah ibnu Mesud -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Kıyamet gününde en şiddetli azaba uğrayanlar, (içinde ruh bulunan insan ve hayvan) resimleri yapanlardır."[441]

 

وعَنْ عَائِشَةَ رضي الله عنها قالت: قَدِمَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم مِنْ سَفَرٍ، وَقَدْ سَتَرْتُ بِقِرَامٍ لِي عَلَى سَهْوَةٍ لِي فِيهَا تَمَاثِيلُ، فَلَمَّا رَآهُ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم هَتَكَهُ، وَقَالَ: «أَشَدُّ النَّاسِ عَذَاباً يَوْمَ الْقِيَامَةِ الَّذِينَ يُضَاهُونَ بِخَلْقِ اللهِ» قَالَتْ: فَجَعَلْنَاهُ وِسَادَةً أَوْ وِسَادَتَيْنِ. متفق عليه.

 

426- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bir yolculuktan dönmüştü. Ben de üzerinde hayvan resimleri olan perdemi raf üzerine sermiştim. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bu örtüyü görünce çekip yırttı ve şöyle buyurdu:

"Kıyamet Günü insanlardan azabı en şiddetli olanı,  Allah'ın yaratmasına benzetmeye çalışan kimselerdir." Biz ondan bir veya iki yastık yaptık.[442]

 

وَعَنْها رضي الله عنها أَنَّهَا اشْتَرَتْ نُمْرُقَةً فِيهَا تَصَاوِيرُ، فَلَمَّا رَآهَا رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم قَامَ عَلَى الْبَابِ، فَلَمْ يَدْخُلْ، فَعَرَفْتُ فِي وَجْهِهِ الْكَرَاهِيَةَ فَقُلْتُ: يَا رَسُولَ الله أَتُوبُ إِلَى الله وَإِلَى رَسُولِهِ مَاذَا أَذْنَبْتُ؟ فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَا بَالُ هَذِهِ النُّمْرُقَةِ» قَالَتْ: اشْتَرَيْتُهَا لَكَ لِتَقْعُدَ عَلَيْهَا وَتَوَسَّدَهَا. فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّ أَصْحَابَ هَذِهِ الصُّوَرِ يُعَذَّبُونَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ، وَيُقَالُ لَهُمْ: أَحْيُوا مَا خَلَقْتُمْ» وَقَالَ: «إِنَّ الْبَيْتَ الَّذِي فِيهِ الصُّوَرُ لا تَدْخُلُهُ الْمَلائِكَةُ» متفق عليه.

 

427- Aişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben, üzerinde resimler bulunan bir yastık satın aldım. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bunu görünce kapıda durdu, eve girmedi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin yüzündeki hoşnutsuzluğu görünce şöyle dedim:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Allah'a ve Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme tövbe ederim. Ben hangi günahı işledim ki? Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Bu yastık da neyin nesi?" diye sordu. Ben dedim ki:

-Ben bunu sizin için onun üzerine oturmanız ve yaslanmanız için satın aldım. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Bu resimleri yapanlara kıyamet gününde azap edilecektir. Onlara: Bu yarattığınız yani resimlerini çizdiğiniz bu (hayvan ve insan) resimlerine can verin, denilecek. İçinde resimler bulunan eve melekler girmez."[443]

 

وعَنْ عَلِيِّ بن أَبِي طَالِبٍ رضي الله عنه قَالَ: صَنَعْتُ طَعَاماً فَدَعَوْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم، فَجَاءَ فَرَأَى فِي الْبَيْتِ تَصَاوِيرَ، فَرَجَعَ. أخرجه النسَائِيّ، وابن مَاجَه.

 

428- Âli bin Ebî Tâlib -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben (bir gün) bir yemek yapıp Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi davet ettim. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem geldi. Fakat evde resimler görünce geri gitti.[444]

 

وعَنْ أَبِي جُحَيْفَةَ رضي الله عنه أنَّ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم لعَنْ آكِلَ الرِّبَا، وَمُوكِلَهِ، وَالْوَاشِمَةَ، وَالْمُسْتَوْشِمَةَ، والمصوّر. أخرجه البُخارِيّ.

 

429- Ebu Cuhayfe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem faiz yiyene ve yedirene; dövme yapana ve yaptırana, resim yapana lanet etti.[445]

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْنِ مَسْعُودٍ رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «أَشَدُّ النَّاسِ عَذَاباً يَوْمَ الْقِيَامَةِ رَجُلٌ قَتَلَهُ نَبِيٌّ، أَوْ قَتَلَ نَبِيّاً، وَإِمَامُ ضَلالَةٍ، وَمُمَثِّلٌ مِنَ الْمُمَثِّلِينَ» أخرجه أحمد.

 

430- Abdullah b. Mesud -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kıyamet günü insanlar içinde azabı en şiddetli olan kimse, kendisini bir peygamberin öldürdüğü veya da bir peygamber öldüren adamdır. Adil olmayan bir yönetici, resim ve heykel yapanlar.”[446]

 

79

بَابُ لِحَاق كُلِّ أمةٍ بِمَعْبُودِهَا يَوْمَ القِيامَةِ

 

79- Kıyamet Günü Her Ümmetin Taptıkları Şey ile Gelmeleri

 

عَنْ أَبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ رضي الله عنه قَالَ: قُلْنَا: يَا رَسُولَ الله هَلْ نَرَى رَبَّنَا يَوْمَ الْقِيَامَةِ؟ قَالَ: «هَلْ تُضَارُونَ فِي رُؤْيَةِ الشَّمْسِ وَالْقَمَرِ إِذَا كَانَتْ صَحْواً؟ قُلْنَا: لاَ، قَالَ: «فَإِنَّكُمْ لاَ تُضَارُونَ فِي رُؤْيَةِ رَبِّكُمْ يَوْمَئِذٍ إِلاَ كَمَا تُضَارُونَ فِي رُؤْيَتِهِمَا»، ثُمَّ قَالَ: «يُنَادِي مُنَاد: لِيَذْهَبْ كُلُّ قَوْمٍ إِلَى مَا كَانُوا يَعْبُدُونَ فَيَذْهَبُ أَصْحَابُ الصَّلِيبِ مَعَ صَلِيبِهِمْ، وَأَصْحَابُ الأَوْثَانِ مَعَ أَوْثَانِهِمْ، وَأَصْحَابُ كُلِّ آلِهَةٍ مَعَ آلِهَتِهِمْ حَتَّى يَبْقَى مَنْ كَانَ يَعْبُدُ الله مِنْ بَرٍّ أَوْ فَاجِرٍ وَغُبَّرَاتٌ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ ثُمَّ يُؤْتَى بِجَهَنَّمَ تُعْرَضُ كَأَنَّهَا سَرَابٌ فَيُقَالُ لِلْيَهُودِ: مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَ؟ قَالُوا: كُنَّا نَعْبُدُ عُزَيْراً ابْنَ الله فَيُقَالُ: كَذَبْتُمْ لَمْ يَكُنْ لله صَاحِبَةٌ وَلاَ وَلَدٌ، فَمَا تُرِيدُونَ؟ قَالُوا: نُرِيدُ أَنْ تَسْقِيَنَا، فَيُقَالُ: اشْرَبُوا فَيَتَسَاقَطُونَ فِي جَهَنَّمَ، ثُمَّ يُقَالُ لِلنَّصَارَى: مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَ؟ فَيَقُولُونَ: كُنَّا نَعْبُدُ الْمَسِيحَ ابْنَ الله فَيُقَالُ: كَذَبْتُمْ لَمْ يَكُنْ لله صَاحِبَةٌ وَلاَ وَلَدٌ، فَمَا تُرِيدُونَ؟ فَيَقُولُونَ: نُرِيدُ أَنْ تَسْقِيَنَا، فَيُقَالُ: اشْرَبُوا فَيَتَسَاقَطُونَ فِي جَهَنَّمَ حَتَّى يَبْقَى مَنْ كَانَ يَعْبُدُ الله مِنْ بَرٍّ أَوْ فَاجِرٍ فَيُقَالُ لَهُمْ: مَا يَحْبِسُكُمْ وَقَدْ ذَهَبَ النَّاسُ؟ فَيَقُولُونَ: فَارَقْنَاهُمْ وَنَحْنُ أَحْوَجُ مِنَّا إِلَيْهِ الْيَوْمَ، وَإِنَّا سَمِعْنَا مُنَادِياً يُنَادِي: لِيَلْحَقْ كُلُّ قَوْمٍ بِمَا كَانُوا يَعْبُدُونَ، وَإِنَّمَا نَنْتَظِرُ رَبَّنَا قَالَ: فَيَأْتِيهِم الْجَبَّارُ فِي صورة غير صُورَتِهِ الَّتِي رَأَوْهُ فِيهَا أَوَّلَ مَرَّةٍ فَيَقُولُ: أَنَا رَبُّكُمْ، فَيَقُولُونَ: أَنْتَ رَبُّنَا» متفق عليه، واللفظ للبُخَارِيّ.

 

431- Ebû Saîd el-Hudrî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Biz:

Ey Allah'ın Rasûlü! Kıyamet gününde bizler Rabb'imizi görecek miyiz? diye sorduk. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Sizler gökyüzünde bulut olmadığı zaman güneş ve ayı görmek için birbirinizle sıkışıp darlığa düşer misiniz?" buyurdu. Biz:

-Hayır, sıkışmayız, dedik. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Şübhesiz sizler güneş ile ayı görmekte birbirinizle sıkışıp darlığa düşmediğiniz gibi, o gün Rabb'inizi görmekte de hiç birbiri­nizle sıkışıp darlığa düşmeyeceksiniz. Her bir kavmin dünyâda ibâdet edegeldiği şeye gitmesi için bir nidâcı nida eder. Bunun üzerine salibe (haç’a) tapanlar salîbleriyle, putperestler putlarıyla, her bir mabudun sahibleri de kendi taptıkları şeylerle giderler. Nihayet iyi olsun, fâcir olsun, hak üzere kalan kitâb ehlinin kalanları olsun, Allah Teâlâ'ya ibâdet etmekte olanlar kalır. Sonra cehenneme getirilirler, cehennem onlara gösterilir ki, sanki cehennem onların nazarında birbirini kırıp geçiren bir serâbdır. Yahudiler'e:

-Sizler kime tapardınız? diye sorulacak. Onlar:

-Biz Allah'ın oğlu Uzeyr'e tapardık, diyecekler. Bunun üzerine onlara:

-Siz yalan söylüyorsunuz. Allah Teâlâ hiçbir eş, hiçbir oğul edinmiş değildir. Şimdi söyleyiniz, istediğiniz nedir? denilecek. O yahudi taifesi de:

 -Yâ Rabbi! Bize su içirmeni istiyoruz, diyecekler. Onlara:

-Haydi içiniz! denilecek de onlar birbiri ardınca cehennemin içine dökülecekler. Sonra hıristiyanlara hitaben:

-Sizler kime tapıyordunuz? diye sorulacak. Onlar da:

-Biz Allah'ın oğlu Mesih'e tapardık, diyecekler. Bunun üzerine onlara:

-Siz yalan söylüyorsunuz. Allah Teâlâ hiçbir eş, hiçbir oğul edinmiş değildir. Şimdi söyleyiniz: Ne istiyorsunuz? denilecek. Onlar da:

-Bize su içirmeni istiyoruz, diyecekler. Onlara da:

-Haydin su içiniz! denilecek de birbiri ardınca cehennemin içine dökülecekler. Nihayet iyi olsun, fâcir olsun, Allah'a ibâdet etmekte olanlar ka­lır. Onlara da:

-İnsanlar hep gittikleri hâlde sizleri alıkoyan nedir? denilecek. Onlar:

-Biz şimdikinden ziyâde kendilerine muhtâç iken onlardan dün­yâda ayrılmıştık. Şimdi nasıl olur da onların arkasına takılırız? Biz bir münâdînin: Her kavim vaktiyle ibâdet ettiği ne idiyse ona kavuş­sun! diye nida ettiğini işittik. Ondan dolayı bizler Rabb'imizi bekle­yip duruyoruz! diyecekler”.

Dedi ki: “Meydanda kalan mü'minlere Cebbar olan Allah, on­lara ilk defa gördükleri, tanıdıkları suretten başka bir surette gelecek de:

-Ben sizin Rabb'inizim! buyuracak. Onlar da:

-Sen bizim Rabb'imizsin! diyecekler.[447]

 

وفي لفظ مسلم: «حتى إذا لم يبق إلا من كان يعبد الله تعالى من برّ وفاجر، أتاهم رب العالمين سبحانه وتعالى في أدْنى صورة من التي رأوه فيها، قال: فماذا تنتظرون؟ تتبع كُلُّ أمة ما كانت تعبد، قالوا: يا ربنا فارقنا الناس في الدنيا أفقر ما كنا إليهم ولم نصاحبهم فيقول: أنا ربكم فيقولون: نعوذ بالله منك لا نشرك بالله شيئاً مرتين أو ثلاثاً حتى إن بعضهم ليكادُ أن ينقلب فيقول: هل بينكم وبينه آية فتعرفونه بها؟ فيقولون: نعم فيكشف عَنْ ساق فلا يبقى من كان يسجد لله من تلقاء نفسه إلا أذن الله له بالسجود ولا يبقى من كان يسجد اتقاءً ورياءً، إلا جعل الله ظهره طبقة واحدة كلما أراد أن يسجد خرّ على قفاه ثم يرفعون رؤوسهم وقد تحوّل في صورته التي رأوه فيها أول مرة قال: أنا ربكم فيقولون أنت ربنا».

 

432- Muslim’de ise hadis şu lafızla zikredilmiştir: Bu suretle (ortada) yalnız Allah Teâlâ'ya ibâdet eden İyi ve kötülerden başka kimse kalmayınca; âlemlerin Rabbi olan Allah Subhânehu ve Teâlâ bunlara orada gördüklerine en yakın bir sıfatla gelecek ve:

-“Yâ siz ne bekliyorsunuz? (Baksanıza) her millet dünyada tapdığının arkasına düşmüş” diyecek. Müminler:

-Ey Rabbimiz! Biz dünyada bunlara en ziyade muhtaç olduğumuz hal­de onlardan ayrı yaşadık; onlarla beraber olmadık, diyecekler. Bunun üzerine Allah Azze ve Celle:

-“Sizin Rabbiniz benim” buyuracak (fakat onlar buna karşı):

-Biz senden Allah'a sığınırız; biz Allah’a hiç bir şeyi ortak koş­mayız, diyecekler. Bunu iki veya üç defa tekrarlayacaklar. Hatta bazı­ları neredeyse dönmeye yaklaşacaklar. Allah Azze ve Celle:

-“Allah'la aranızda onu tanıyacağınız bir alâmet var mı?” diye soracak. Müminler:

-Evet, cevabını verecekler. Bunun üzerine Allah inciğini açacak. Kendiliğinden Allah'a secde edenlerden hiç biri istisna edilmeksizin Allah müminlere secde için izin verecek. İster takvasından, ister riya için olsun (dünyada) secde edenlerden hiç biri istisna edilmemek şartıyla Allah her birinin sırtını tek bir tabaka haline getirecek. Her secde etmek isteyen kafası üzerine düşecek, sonra başlarını kaldıracaklar, bir de bakacaklar ki; Allah Azze ve Celle’yi orada ilk defa gördükleri surete dönmüş; onlara:

-“Sizin Rabbiniz benim” diyecek. Onlar da:

-Evet, bizim Rabbimiz sensin, diyecekler.[448]

 

وَعَنْ أَبي هُرَيْرَة رضي الله عنه أنَّ أناساً قَالُوا: يَا رَسُولَ الله هَلْ نَرَى رَبَّنَا يَوْمَ الْقِيَامَةِ قَالَ: «هَلْ تمارُونَ في الْقَمَرِ لَيْلَةَ الْبَدْرِ ليس دُونَهُ سَحَابٌ؟» قَالُوا: لاَ يَا رَسُولَ الله قَالَ: «فَهَلْ تُمَارُون فِي رؤية الشَّمْسِ لَيْسَ دُونَهَا سَحَابٌ» قَالُوا: لاَ قَالَ: «فَإِنَّكُمْ تَرَوْنَهُ كَذَلِكَ يُحْشَرُ النَّاسُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَيَقُولُ: مَنْ كَانَ يَعْبُدُ شَيْئاً فَلْيَتَّبِعْ فَمِنْهُمْ مَنْ يَتَّبِعُ الشَّمْسَ، وَمِنْهُمْ مَنْ يَتَّبِعُ الْقَمَرَ، وَمِنْهُمْ مَنْ يَتَّبِعُ الطَّوَاغِيتَ، وَتَبْقَى هَذِهِ الأُمَّةُ فِيهَا مُنَافِقُوهَا فَيَأْتِيهِمْ الله عزّ وجل فَيَقُولُ: أَنَا رَبُّكُمْ فَيَقُولُونَ: هَذَا مَكَانُنَا حَتَّى يَأْتِيَنَا رَبُّنَا فَإِذَا جَاءَ رَبُّنَا عَرَفْنَاهُ فَيَأْتِيهِمْ الله فَيَقُولُ: أَنَا رَبُّكُمْ فَيَقُولُونَ: أَنْتَ رَبُّنَا» متفق عليه.

 

433- Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: İnsanlar:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Kıyamet günü Rabbimizi görecek miyiz? dediler.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-“Hiçbir bulut olmadığı zaman dolunayı görmede birbirinizle itişip kakışır mısınız? buyurdu.

-Hayır, ey Allah’ın Rasûlü, dediler. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Bulut olmadığı zaman güneşi görmede birbirinizle itişip kakışır mısınız?”

-Hayır, dediler. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“İşte sizlerde Rabbinizi öylece göreceksiniz. Kıyamet günü insanlar toplanırlar ve Allah azze ve celle onlara der ki: Her kim neye tapıyor idiyse ona tabi olsun. Onlardan kimi güneşin, kimisi ayın, kimi de tağutlara tâbi olur. Bu ümmet kalır ve içlerinde münafıklar vardır. Allah azze ve celle onlara gelip der ki: Ben sizin Rabbinizim. Onlar derler ki: Rabbimiz gelene kadar burası bizim mekânımızdır. Rabbimiz geldiğinde biz O’nu tanırız. Allah azze ve celle, onlara gelip der ki: Ben sizin Rabbinizim. Onlar da: Sen, bizim Rabbimizsin, derler.”[449]

 

80

بَابُ قَوْلِهِ تَعَالَى: {{إِنَّ الَّذِينَ سَبَقَتْ لَهُمْ مِنَّا الْحُسْنَى أُولَئِكَ عَنْهَا مُبْعَدُونَ }} [الأنبياء: 101]

 

80- Allah 'Azze ve Celle'nin Şu Kavli: "Kendileri hakkında bizden güzel söz yazılmış olanlar ise, cehennemden uzak tutulacak olanlardır." (Enbiya: 101)

 

عَنْ ابن عباسٍ رضي الله عنهما قَالَ: لما نزلت: {{إِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ حَصَبُ جَهَنَّمَ أَنْتُمْ لَهَا وَارِدُونَ }} [الأنبياء: 98] ، فقال المشركون: الملائكة وعيسى وعُزَيز يُعبدون مْن دونِ الله. فقَالَ: لو كان هؤلاء الذين يُعبدون آلهة ما وَردوها. قَالَ: فنزلت: {{إِنَّ الَّذِينَ سَبَقَتْ لَهُمْ مِنَّا الْحُسْنَى أُولَئِكَ عَنْهَا مُبْعَدُونَ *}} [الأنبياء: 101] عيسى وعُزيز والمَلائكة. أَخْرَجَهُ الْحَاكِم.

 

434- İbnu Abbas -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi:

“(Ey kâfirler!) Siz ve Allah'ı bırakıp da ibadet ettikleriniz cehennem odunusunuz. Siz oraya mutlaka gireceksiniz.” (Enbiya: 98) âyeti inince müşrikler dediler ki:

-Melekler, İsa ve Uzeyr Allah’tan başkasına ibadet ediyorlar. Şayet bunlar ilah olarak ibadet edilmeseler idi oraya girmezlerdi. Bunun üzerine şu âyet indi: “Kendileri hakkında bizden güzel söz yazılmış olanlar ise, cehennemden uzak tutulacak olanlardır.” (Enbiya: 101). İsa, Uzeyr ve melekler.[450]

 

وعَنْ أَبِي يَحْيَى، عَنْ ابن عَبَّاس رضي الله عنهما: أن رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ لِقُرَيْشٍ: «يَا مَعْشَرَ قُرَيْشٍ إِنَّهُ لَيْسَ أَحَدٌ يُعْبَدُ مِنْ دُونِ الله فِيهِ خَيْرٌ»، وَقَدْ عَلِمَتْ قُرَيْشٌ أَنَّ النَّصَارَى تَعْبُدُ عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ، وَمَا تَقُولُ فِي مُحَمَّدٍ فَقَالُوا: يَا مُحَمَّدُ أَلَسْتَ تَزْعُمُ أَنَّ عِيسَى كَانَ نَبِيّاً وَعَبْداً مِنْ عِبَادِ الله صَالِحاً؟ فَلَئِنْ كُنْتَ صَادِقاً فَإِنَّ آلِهَتَهُمْ لَكَمَا تَقُولُونَ قَالَ: فَأَنْزَلَ الله عزّ وجل: {{وَلَمَّا ضُرِبَ ابْنُ مَرْيَمَ مَثَلاً إِذَا قَوْمُكَ مِنْهُ يَصِدُّونَ *}} [الزخرف: 57] قَالَ: قُلْتُ: مَا يَصِدُّونَ؟ قَالَ يَضِجُّونَ: {{وَإِنَّهُ لَعِلْمٌ لِلسَّاعَةِ}} [الزخرف: 61] قَالَ: هُوَ خُرُوجُ عِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ عليه السلام قَبْلَ يَوْمِ الْقِيَامَةِ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

435- Ebu Yahya, İbnu Abbas’tan bildirdi. -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Kureyş’e şöyle dedi:

-“Ey Kureyş topluluğu! Allah’tan başka tapınılan hiçbir şeyde hayır yoktur.”

Kureyş, hıristiyanların Meryem oğlu İsa’ya ibadet ettiklerini ve Muhammed hakkında ne dediğini biliyorlardı. Dediler ki:

-Ey Muhammed! Sen, İsa’nın bir peygamber, Allah’ın salih kullarından bir kul olduğunu iddia etmiyor muydun? Şayet sözlerinde sadık isen onların ilahları sizin dediğiniz gibidir.

Bunun üzerine Allâh 'Azze ve Celle şu âyeti indirdi: Meryem'in oğlu misal olarak zikredilince kavmin gürültü çıkarmaya başlamıştı.” (Zuhruf: 57).

Ben: Bağrışmak, ne demek, diye sordum. O: Gürültü çıkarmak, dedi.

“Şüphe yoktur ki o, kıyamet vaktinin bir alametidir.” (Zuhruf: 61). O, şöyle dedi: Bu, İsa 'aleyhis-selâmın kıyamet gününden önce çıkmasıdır.[451]

 

81

بَابُ عِبَادَة الأَوْثَانِ فِي آخِرِ الزَّمَانِ

 

81- Kıyamete Yakın Zamanda Putlara Tapılması

 

عَنْ عَائِشَةَ رضي الله عنها قَالَتْ سَمِعْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «لاَ يَذْهَبُ اللَّيْلُ وَالنَّهَارُ حَتَّى تُعْبَدَ اللاَّتُ وَالْعُزَّى». فَقُلْتُ: يَا رَسُولَ اللهِ، إِنْ كُنْتُ لأَظُنُّ حِينَ أَنْزَلَ الله: {{هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ *}} [الصف: 9] أَنَّ ذَلِكَ تَامّاً. قَالَ: «إِنَّهُ سَيَكُونُ مِنْ ذَلِكَ مَا شَاءَ اللهُ، ثُمَّ يَبْعَثُ الله رِيحاً طَيِّبَةً فَتَوَفَّى كُلَّ مَنْ فِي قَلْبِهِ مِثْقَالُ حَبَّةِ خَرْدَلٍ مِنْ إِيمَانٍ فَيَبْقَى مَنْ لاَ خَيْرَ فِيهِ فَيَرْجِعُونَ إِلَى دِينِ آبَائِهِمْ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

436- Aişe  -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:

“Lât ile Uzza'ya tapılmadıkça, gece ile gündüz gitmeyecektir.”

Bunun üzerine ben:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Ben zannederdim ki Allah:

“Müşrikler istemeseler de dinini bütün dinlere üstün kılmak için Peygamberini hidayet ve hak ile gönderen O'dur.” (Saf: 9) âyetini indirdiği vakit bu iş tamam olmuştur, dedim. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Şüphesiz ki, bundan Allah'ın dilediği olacaktır. Sonra Allah güzel bir rüzgâr gönderecek ve kalbinde hardal tanesi kadar iman olan herkesi öl­dürecek, yalnız hayırsız olanlar kalacaktır. Bunlar da babalarının dinine döneceklerdir.”[452]

 

وَعَنْ ثَوبانَ رضي الله عنه قَالَ: قالَ رسولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لا تَقُومُ السَّاعَةُ حتى يَلْحَقَ حَيٌّ مِنْ أُمَّتِي الْمُشْرِكِينَ، وحتَّى يَعْبُدَ فِئَامٌ مِنْ أُمَّتِي الأَوْثَانَ» أَخْرَجَهُ أحمد، وأبو دَاوُد، والترْمِذِيّ، وابْنُ مَاجَه.

 

437- Sevbân -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 

"Ümmetimden olanlar müşriklere katılmadıkça Kıyamet kopmayacaktır. Öyle ki ümmetimden olan topluluklar putlara tapacaklardır."[453]

 

وَعَنْ أنسٍ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «لا تقومُ الساعةُ حتى لا يُقال في الأرض: الله اللهُ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

438- Enes -Allah ondan razı olsun- dedi ki: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Yeryüzünde Allah, Allah diyen kimse kalmadıkça kıyamet kopmayacak­tır.”[454]

 

وَعَنْ عبد الله بْن مَسْعُود رضي الله عنه عَنْ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «لا تقومُ الساعةُ إلا على شِرارِ النَّاسِ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

439- Abdullah ibnu Mesud şöyle demiştir: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kıyamet ancak insanların kötüleri üzerine kopacaktır.”[455]

 

وَعَنْ عِلباء السُّلَمي رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «لا تَقُومُ الساعةُ إلا عَلَى حُثَالَةِ النَّاسِ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

440- ‘İlbâ es-Sulemî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kıyamet, ancak insanların en değersizlerinin üzerine kopacaktır.”[456]

 

82

بَابُ تَحْرِيم الصَّلاةِ بَيْـنَ الْقُبُورِ وإِلِيْهَا واتِّخَاذِهَا مَسَاجِدَ

 

82- Kabirlerin Arasında ve Kabirlere Doğru Namaz Kılmanın ve Kabirleri Mescidler Edinmenin Haram Oluşu

 

عَنْ عَائِشَة وَعَبْد الله بْن عَبَّاسٍ رضي الله عنهما قَالاَ: لَمَّا نَزَلَ بِرَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم ـ أي: الموت ـ طَفِقَ يَطْرَحُ خَمِيصَةً لَهُ عَلَى وَجْهِهِ، فَإِذَا اغْتَمَّ بِهَا كَشَفَهَا عَنْ وَجْهِهِ، فَقَالَ وَهُوَ كَذَلِكَ: «لَعْنَةُ الله عَلَى الْيَهُودِ وَالنَّصَارَى، اتَّخَذُوا قُبُورَ أَنْبِيَائِهِمْ مَسَاجِدَ». يُحَذِّرُ مَا صَنَعُوا. متفق عليه. قالت عَائِشَة: فلولا ذاكَ أبُرزَ قَبرُه غير أنه خَشي أن يتخذ مسجداً.

441- Aişe ve Abdullah ibnu Abbas  -Allah onlardan razı olsun- şöyle dediler: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ölüm hastalığında iken kendisine ait motifli bir elbiseyi yüzüne örterdi. Bunalınca da onu yüzünden çekerdi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bu haldeyken şöyle buyurdu:

"Peygamberlerinin kabirlerini mescidler edinen yahudi ve hıristiyanlara Allah lânet etsin." Onların yaptıklarından ümmetini sakındırıyordu.

Aişe şöyle dedi: Şayet öyle olmasaydı O'nun kabri ortaya çıkarılırdı. Ancak mescid edinilmesinden korktu.[457]

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْن مَسْعُود رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّ مِنْ شِرَارِ النَّاسِ مَنْ تُدْرِكُهُ السَّاعَةُ وَهُمْ أَحْيَاءٌ، وَمَنْ يَتَّخِذُ الْقُبُورَ مَسَاجِدَ» رَوَاهُ أحمد.

 

442- Abdullah b. Mesud -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“İnsanların en şerlisi, hayatta oldukları halde kıyamet saatinin onlara ulaşmasıdır. Bir de kabirleri mescidler edinenlerdir.”[458]

 

وعَنْ عَائِشَةَ رضي الله عنها أَنَّ أُمَّ حَبِيبَةَ وَأُمَّ سَلَمَةَ رضي الله عنهما ذَكَرَتَا لرسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم كَنِيسَةً رَأتاها بِالْحَبَشَةِ فِيهَا تَصَاوِيرُ، فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّ أُولَئِكَ إِذَا ماتَ فِيهِمْ الرَّجُلُ الصَّالِحُ بَنَوْا عَلَى قَبْرِهِ مَسْجِداً، وَصَوَّرُوا فِيهِ تِلْكَ الصُّوَرَ، أُولَئِكَ شِرَارُ الْخَلْقِ عِنْدَ الله يَوْمَ الْقِيَامَةِ» متفق عليه.

 

443- Aişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ummu Habibe ve Ummu Seleme -Allah O ikisinden razı olsun- Habeşistan’da gördükleri kiliseden ve içindeki resimlerden konuştular. Bunu Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme haber verince O şöyle buyurdu:

"Onlar, içlerinde salih bir kimse öldüğünde, kabrine bir mescid inşa ederler ve içine de o resimlerden yaparlar. Onlar kıyamet günü Allah katında insanların en şerlileridir."[459]

 

وعَنْ أَبِي مَرْثَدٍ الْغَنَوِيِّ رضي الله عنه قَالَ: سمعتُ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم يقول: «لاَ تَجْلِسُوا عَلَى الْقُبُورِ وَلاَ تُصَلُّوا إِلَيْهَا» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

444- Ebû Mersed el-Ğanevî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:

“Kabirlerin üzerine oturmayın; onlara doğru namaz da kılmayın.”[460]

وعَنْ أَنَسٍ رضي الله عنه قَالَ: قَدِمَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم الْمَدِينَةَ، وأَمَرَ بِبِنَاءِ الْمَسْجِدِ، فَقَالَ: «يَا بَنِي النَّجَّارِ ثَامِنُونِي» قَالُوا: لاَ نَطْلُبُ ثَمَنَهُ إِلاَّ إِلَى اللهِ. فَأَمَرَ بِقُبُورِ الْمُشْرِكِينَ فَنُبِشَتْ، ثُمَّ بِالْخِرَبِ فَسُوِّيَت، وَبِالنَّخْلِ فَقُطِعَ، فَصَفُّوا النَّخْلَ قِبْلَةَ الْمَسْجِدِ. متفق عليه.

 

445- Enes -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem Medine’ye girdi ve orada mescidin yapılması emrini verdi. Neccar oğulları cemaatine haber gönderip dedi ki:

-"Ey Neccar Oğulları! Bu arsanızın fiyatını bana söyleyin." Dediler ki:

-Hayır, Allah’a yemin olsun ki bizler onun fiyatını istemiyoruz. Bizim ecrimiz Allah katındadır. Enes dedi ki: O arsanın içinde müşriklerin kabirleri, harabeler ve hurma ağaçları vardı. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem müşriklerin kabirlerinin kazılmasını emretti. Sonra harabelerin düzeltilmesini emretti ve onlarda düzeltildi. Hurma ağaçlarının da kesilmesini emretti. Hurma ağaçları da kesildi. Hurma ağaçlarını mescidin kıblesine sırayla dizdiler.[461]

 

وعَنْ أَبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «الأَرْضُ كُلُّهَا مَسْجِدٌ إِلاَّ الْمَقْبَرَةَ وَالْحَمَّام» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، والترْمِذِيّ، وابن مَاجَه، وابن حبان.

 

446- Ebû Saîd el Hudrî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Mezarlıklar ve banyo (hamam)’lar dışında yeryüzünün tamamı mescittir (yani namaz kılınabilir).”[462]

 

وَعَنْ أنس بْن مَالِك رضي الله عنه أن النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم «نَهى أن يُصلَّى بينَ القُبور» أَخْرَجَهُ ابن حبان.

 

447- Enes b. Mâlik -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem kabirler arasında namaz kılınmasını yasakladı.[463]

 

وَعَنْ أبي هُرَيْرَة رضي الله عنه أن رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «لا تَجعلوا بُيوتكم مقابر، إنَّ الشَيْطَانَ يَنفرُ مِنَ البيتِ الذي تُقرَأ فيه سُورةُ البَقْرَةِ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

448- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Evlerinizi, kabirlere çevirmeyin! Şüphesiz ki şeytan içinde Bakara Sûresi okunan evden kaçar.”[464]

 

وَعَنْ ابن عُمر رضي الله عنهما عَنْ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «اجعَلوا في بُيوتكم مِن صَلاتكم، ولا تَتخذوها قبوراً» متفق عليه.

 

449- İbnu Ömer -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Namazınızın bir kısmını (yani nafile namazlarınızı) evlerinizde kılınız. Evlerinizi (namaz kılınmayan) kabirlere çevirmeyin."[465]

 

وَعَنْ بُريدةَ رضي الله عنه أن رسولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «نَهيتُكم عَنْ زِيَارَةِ القُبُورِ، فَمَنْ أرادَ أن يزورَ فَليَزُر، ولا تَقُولُوا هُجْراً» أَخْرَجَهُ النسَائِيّ.

 

450- Bureyde -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ben sizleri daha önce kabirleri ziyaret etmekten yasaklamıştım. Şimdi her kim kabirleri ziyaret etmek isterse ziyaret etsin. Saçma söz söylemeyin.”[466]

 

83

بَابُ تَحْرِيم البِنَاء عَلَى القُبُورِ وتَجْصِيصِهَا والأَمْر بتَسوِيتِهَا

 

83- Kabirlerin Üzerine Bina Yapmanın ve Kireçlemenin Haram Kılınması ve Onların Düzeltilmesinin Emri

 

عَنْ جابرٍ رضي الله عنه قَالَ: نَهَى رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «أن يُجصَّصَ القَبر، وأنْ يُقعَدَ عَلَيْهِ، وأنْ يُبنَى عَلَيْهِ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.والترْمِذِيّ، وزاد: وأن يُكتَب عَليه.

 

451- Câbir -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem kabirler üzerine kireç yapmayı, üzerine oturulmasını ve kabirler üzerine bina yapmayı yasakladı.”[467]

Tirmizi: Üzerine yazı yazılması, lafzını ziyade etti.[468]

 

وَعَنْ عَليّ بِن أبي طالبٍ رضي الله عنه أَنَّهُ قَالَ لأبي الهَيَّاجِ الأَسْدِي: ألا أبَعثكَ على ما بَعثَني عليه رسولُ الله;(ص): «أنْ لا تَدَع تمثالاً إلا طَمستَهُ، ولا قَبراً مُشرِفاً إلا سَوَّيتَه» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

452- Ali b. Ebî Tâlib -Allah ondan razı olsun- Ebul-Heyyâc el-Esdî'ye şöyle dedi:

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin beni gönderdiği bir işle ben de seni göndereyim mi? Tarumar etmediğin hiç bir heykel ve düzelt­mediğin hiç bir yüksek kabir bırakmayasın?[469]

 

وَعَنْ ثُمامة بْن شُفَي قَالَ: كنا مع فَضالةَ بْن عُبيد بِأرضِ الرُّومِ بِرودِسَ، فَتُوُفِيَ صاحبٌ لَنَا، فأَمَرَ فَضالةُ بقبره فَسُوّيَ، ثم قَالَ: سمعتُ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «يَأمر بتسويتها» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

453- Sumâme b. Şufâ -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Fadâle b. Ubeyd ile Rum diyarında, Rodos'ta bulu­nuyorduk. Derken bir arkadaşımız vefat etti. Bunun üzerine Fadâle­ emir vererek kabrini düz yaptırdı. Sonra şunu söyledi:

Ben, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi kabirlerin toprak seviyesi ile bir yapılmasını emir buyururken işittim.[470]

 

وَعَنْ جابر بْن عَبد الله رضي الله عنه أن النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم: «ألْحِدَ له ونُصِبَ عليه اللِّبنُ نصباً، ورُفِعَ قبرُه من الأرض نَحواً من شِبر» أَخْرَجَهُ ابن حِبَّان، والبَيْهَقِيّ.

 

454- Cabir b. Abdullah -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin kabri lahit şeklinde kazıldı ve kerpiç dikildi. Kabri de yerden yaklaşık bir karış yükseltildi.[471]

 

وَعَنْ القاسم بْن مُحمد قَالَ: دخلتُ على عَائِشَة، فقلت: يَا أمي، اكشِفي لي عَنْ قَبر النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم وصاحبيه رضي الله عنهما، فكشفتْ لي ثلاثةَ قبورٍ لا مُشرِفَةٍ ولا لاطِئَةٍ مَبطوحةٍ ببطحاء العَرْصةِ الحَمراء» أَخْرَجَهُ أبو دَاوُد والحاكم.

 

455- Kasım b. Muhammed şöyle dedi: Aişe'nin yanına girdim ve dedim ki:

-Ey anneciğim! Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin ve iki sahabesinin (Ebu Bekir ve Ömer'in -Allah onlardan razı olsun-) kabirlerini bana gösterseniz.

Aişe bana üç kabir gösterdi. (Bu kabirler) ne yüksekti ne de yer seviyesinde idi, yassı ve basık idi ve zemini kırmızı çakıllar ile kaplı idi.[472]

 

84

بَابُ نَهْي النِّسَاءِ عَنْ زِيَارَةِ القُبُورِ واتِّبَاعِ الجَنَائِزِ

 

84- Kadınların Kabirleri Ziyaret Etmelerinin ve Cenazenin Arkasında Gitmelerinin Yasaklanması

 

عَنْ أبي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه أن رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لَعَنَ زوّاراتِ القُبُورِ» أَخْرَجَهُ أحمد، والترمذي، وابن مَاجَه، وابن حِبَّان، بلفظ: «زائرات».

 

456- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem kabirleri çokça ziyaret eden kadınları lanetlemiştir."

İbnu Hibbân: "Ziyaret eden kadınları" lafzı ile rivayet etmiştir.[473]

 

وَعَنْ ابن عباسٍ رضي الله عنهما قَالَ: «لَعَنَ رسولُ الله صلّى الله عليه وسلّم زائراتِ القبور، والمُتَّخِذات عليها المسَاجِد، والسُّرُج» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، وأبو داود، وابن حِبَّان وصححه، وفيه ضعف.

 

457- İbnu Abbas -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi:

"Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem kabirleri ziyaret eden kadınlara, kabirleri mescid edinen ve oralarda kandil yakanlara lanet etti."[474]

 

وَعَنْ أُم عطية رضي الله عنها قالت: «نُهينا عَنْ اتِّباع الجَنائز، ولم يُعْزَمْ عَلينا» متفق عليه.

 

458- Ummu Atiyye -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:

 Bizler cenazeye iştirak etmekten yasaklandık. Ancak bu bize haram kılınmaksızın kerih görüldü.[475]

 

85

بَابُ حُجَّة مَنْ أَجَازَ زِيارَتَهُنَّ لِلْقُبُورِ

 

85- Kadınlara Kabir Ziyaretini Cevaz Verenlerin Delilleri

 

عَنْ عَائِشَةَ رضي الله عنها قَالَتْ: قُلْتُ: كَيْفَ أَقُولُ لهم يَا رَسُولَ اللهِ؟ قَالَ: «قُولِي: السَّلاَمُ عَلَى أَهْلِ الدِّيَارِ مِنْ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُسْلِمِينَ، يَرْحَمُ الله الْمُسْتَقْدِمِينَ مِنَّا وَالْمُسْتَأْخِرِينَ، وَإِنَّا إِنْ شَاءَ الله بِكُمْ لاَحِقُونَ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

459- Aişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:

(Cibril şunları söyledi: Rabbin, Bakî'de yatanların yanına giderek onlar için istiğfarda bu­lunmanı sana emrediyor.) Ben:

  Onlara ne diyeyim ey Allah'ın Rasûlü, dedim. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: (Şöyle de:)

  Selâm mü'min ve Müslümanlardan bu diyarda yatanlara!... Allah, bizim geçmişlerimize de, geleceklerimize de rahmet eylesin. Bizler de inşaallah sizlere katılacağız."[476]

 

وَعَنْ عَبد الله بْن أبي مُلَيكَةَ أنَّ عَائِشَةَ رضي الله عنها أَقْبَلَتْ ذَاتَ يَوْمٍ مِنَ الْمَقَابِرِ، فَقُلْتُ لَهَا: يَا أمَّ المؤْمِنيَن، مِنْ أينَ أَقْبَلْتِ؟ قَالَتْ: مِنْ قَبْرِ أَخِي عَبدِ الرَّحْمَنِ بْن أبي بَكرٍ. فَقُلْتُ لَهَا: أَلَيْسَ كَانَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم نَهى عَنْ زيارةِ القُبور؟ قالت: نَعَمْ، كانَ نَهى، ثم أمرَ بزِيارَتِها» أَخْرَجَهُ الحاكم، والبَيْهَقِيّ.

 

460- Abdullah b. Ebi Muleyke şöyle dedi: Aişe bir gün kabristandan geldi. Ona dedim ki: Ey müminlerin annesi! Nereden geliyorsun?

-Kardeşim Abdurrahman b. Ebi Bekr’in kabrinden geliyorum, dedi.

Ona dedim ki:

-Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem kabirleri ziyaret etmekten yasaklamamış değil miydi?

-Evet, daha önce yasaklamıştı, ama daha sonra oraları ziyareti emretti, dedi.[477]

 

وَعَنْ أنس بْن مَالِك رضي الله عنه قَالَ: مَرَّ النبيُّ صلّى الله عليه وسلّم بامرأةٍ تَبكي عَنْد قبرٍ فقَالَ: «اتَّقي الله واصْبِري» متفق عليه.

 

461- Enes ibnu Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem kabir başında ağlayan bir kadına rastladı. Ona dedi ki: “Allah’tan kork ve sabret.”[478]

 

86

بَابُ قول النَّبِيّ: «اللهُمَّ لا تَجْعَلْ قَبْـرِي وَثَناً يُعبَدُ»

 

86- Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin: "Allahım! Kabrimi tapınılan bir put haline getirme" Kavli

 

عَنْ أَبي هُرَيْرَة رضي الله عنه عَنْ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «اللهُمَّ لا تَجْعَلْ قَبْرِي وَثناً، لَعَنَ الله قَوماً اتّخّذوا قُبور أنبيائهم مَساجِدَ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

462- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allahım! Kabrimi tapılan bir put haline çevirme! Allah, peygamberlerinin kabirlerini mescidler edinen bir topluluğa lanet etti.”[479]

 

وَعَنْه رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رسولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لا تَجعلوا بُيوتكم قُبوراً، ولا تَجعلوا قَبري عيداً، وَصلوا عليَّ، فإن صَلاتكم تَبلغني حيثُ كُنْتُمْ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، وأبو داود.

 

463- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 "Evlerinizi kabirlere çevirmeyiniz. Kabrimi de bayram yeri haline getirmeyiniz. Bana (sadece) salâvat getiriniz. Çünkü nerede olursanız olun, sizin salavâtınız bana ulaşır."[480]

 

وَعَنْ عَطاء بْن يَسار رضي الله عنه أن رسولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «اللهُّمَّ لا تَجْعَلْ قَبري وَثناً يُعْبد، اشتدَّ غَضبُ الله على قومٍ اتَّخَذوا قُبورَ أنبيائهم مَساجِدَ» رَوَاهُ مَالِك.

 

464- ‘Atâ b. Yesâr -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allahım! Kabrimi tapılan bir puta çevirme! Peygamberlerinin kabirlerini mescidler edinen bir kavme karşı Allah’ın öfkesi şiddetli olmuştur.”[481]

 

وَعَنْ عَبد الله بْن مَسْعُود رضي الله عنه قَالَ: قالَ رسولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إنَّ لله في الأرضِ ملائكةً سَيّاحِينَ، يُبَلِّغُونِي مِن أُمتي السّلامَ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

465- Abdullah b. Mesud -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Muhakkak ki yeryüzünde Allah’ın gezici melekleri vardır. Ümmetimden bana selamı bildirirler.”[482]

 

87

بَابُ بَيَان عَدَمِ سَمَاعِ الأَمْواتِ للأَحْيَاءِ لقَولِهِ تَعَالَى: {{فَإِنَّكَ لاَ تُسْمِعُ الْمَوْتَى}} [الروم: 52] ، وقوله: {{وَمَا أَنْتَ بِمُسْمِعٍ مَنْ فِي الْقُبُورِ}} [فاطر: 22] ، وقوله: {{إِنْ تَدْعُوهُمْ لاَ يَسْمَعُوا دُعَاءَكُمْ وَلَوْ سَمِعُوا مَا اسْتَجَابُوا لَكُمْ}} [فاطر: 14] وَبَيَان أن مَا ثَبتَ مِنْ سَمَاعِ الأَمْوَاتِ إِنَّمَا هُوَ في مَوَاضِعَ مَخْصُوصَةٍ فَلا يُقَاسُ عَلَيْهِ غيره؛ لأَنَّهُ مِنْ أُمُورِ الْغَيْبِ

 

87- Allah 'Azze ve Celle'nin şu kavilleri gereğince ölülerin yaşayanların seslerini duyamayacağı: "(Ey Muhammed!) Şüphe yoktur ki sen, ölülere işittiremezsin." (Rum: 52). "Sen kabirlerde olanlara işittiremezsin." (Fatır: 22). "Eğer onlara duâ ederseniz, duanızı işitmezler; işitseler bile, size cevap veremezler." (Fatır: 14). Ölülerin duyduğuna dair gelen rivayetler özel durumlardı ve bununla bir başkası kıyaslanamaz. Çünkü bu gaybi olaylardandır

 

عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِك رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم تَرَكَ قَتْلَى بَدْرٍ ثَلاَثاً ثُمَّ أَتَاهُمْ فَقَامَ عَلَيْهِمْ فَنَادَاهُمْ فَقَالَ: «يَا أَبَا جَهْلِ بْنَ هِشَامٍ، يَا أُمَيَّةَ بْنَ خَلَفٍ، يَا عُتْبَةَ بْنَ رَبِيعَةَ، يَا شَيْبَةَ بْنَ رَبِيعَةَ: أَلَيْسَ قَدْ وَجَدْتُمْ مَا وَعَدَ رَبُّكُمْ حَقّاً؟! فَإِنِّي قَدْ وَجَدْتُ مَا وَعَدَنِي رَبِّي حَقّاً»، فَسَمِعَ عُمَرُ قَوْلَ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم فَقَالَ: يَا رَسُولَ الله كَيْفَ يَسْمَعُوا وَأَنَّى يُجِيبُوا، وَقَدْ جَيَّفُوا؟ قَالَ: «وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ مَا أَنْتُمْ بِأَسْمَعَ لِمَا أَقُولُ مِنْهُمْ وَلَكِنَّهُمْ لاَ يَقْدِرُونَ أَنْ يُجِيبُوا»، ثُمَّ أَمَرَ بِهِمْ فَسُحِبُوا فَأُلْقُوا فِي قَلِيبِ بَدْرٍ. أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

466- Enes b. Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Bedir'de öldürülenleri üç gün bırakmış, sonra yanlarına gelerek başlarında durmuş, kendilerine ses­lenerek şöyle demiştir:

“Ey Ebâ Cehil b. Hişam! Ey Umeyye b. Halef! Ey Utbe b. Rabia! Ey Şeybe b. Rabia! Rabbinizin size vazettiğini hak buldunuz değil mi? Ben Rabbimin bana vadettiğini hak buldum.”

Ömer, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin sözünü işitti ve şöyle dedi:

 -Ey Allah'ın Rasûlü! Nasıl işitsinler, nasıl cevap versinler ki? Hepsi leş olmuşlar. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki benim söy­lediklerimi siz onlardan daha iyi işitir değilsiniz. Lâkin onlar cevap vermeye kadir olamazlar.”

Sonra onlar hakkında emir verdi ve sü­rüklenerek Bedir kuyusuna atıldılar.[483]

 

وعَنْ عَائِشَةَ رضي الله عنها وذكر عَنْدها أَنَّ ابْنَ عُمَرَ يرفع إِلَى النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّ الْمَيِّتَ يُعَذَّبُ فِي قَبْرِهِ بِبُكَاءِ أَهْلِهِ عليه»؛ فَقَالَتْ: وَهَلَ إِنَّمَا قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّهُ لَيُعَذَّبُ بِخَطِيئَتِهِ أو بذنبه، وَإِنَّ أَهْلَهُ لَيَبْكُونَ عَلَيْهِ الآنَ»، قَالَتْ: وَذَاكَ مِثْلُ قَوْلِهِ: إِنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَامَ عَلَى الْقَلِيبِ وَفِيهِ قَتْلَى بَدْرٍ مِنْ الْمُشْرِكِينَ فَقَالَ لَهُمْ مَا قَالَ: «إِنَّهُمْ لَيَسْمَعُونَ مَا أَقُولُ»، إِنَّمَا قَالَ: إِنَّهُمْ لَيَعْلَمُونَ أَنَّ مَا كُنْتُ أَقُولُ لَهُمْ حَقٌّ، ثُمَّ قَرَأَتْ {{إِنَّكَ لاَ تُسْمِعُ الْمَوْتَى}} الآية [النمل: 80] ، {{وَمَا أَنْتَ بِمُسْمِعٍ مَنْ فِي الْقُبُورِ}} [فاطر: 22] يَقُولُ: حِينَ تَبَوَّءُوا مَقَاعِدَهُمْ مِنْ النَّارِ. متفق عليه، واللفظ لمسلم.

 

467- Aişe'nin -Allah O'ndan razı olsun- yanında İbnu Ömer'in Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme merfûan:

"Şüphesiz ki ölen kimse ailesinin ona ağlaması yüzünden kabrinde azâb görür" hadîsini rivayet ettiği söylendi. Bunun üzerine Aişe şöyle dedi:

-O hatâ etmiş, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ancak şöyle buyurdu:

"Ölen kimse hatası veya günâhı yüzünden azap görüyor; ailesi ise şimdi ona ağlamaktadırlar" İbnu Ömer'in bu sözü de, şu sözüne benzer:

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Bedir savaşında Kalîb çukurunun başında durdu; o çukurda müşriklerin Bedir savaşında öl­dürülenleri bulunuyordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem on­lara ne söylediyse söyledi ve: Muhakkak bunlar benim sözlerimi işi­tiyorlar; buyurdu (demişti) hâlbuki yanılmıştı. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ancak ve ancak:

"Onlar, vaktiyle benim kendilerine söylediklerimin hak olduğunu pek âlâ biliyorlar" demişti. Sonra da:

"Şüphesiz ki sen ölülere söz işittiremezsin" ve: "Sen kabirlerde yatanlara söz işittiremezsin" âyetlerini okudu. Allah 'Azze ve Celle: "Ateşten ibaret olan yerlerine yerleştikleri sırada" demek istiyor, dedi.[484]

 

وَعَنْ أنس بْن مَالِك رضي الله عنه قَالَ: قالَ رسولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إن العبدَ إذا وُضِعَ في قَبره، وتولّى عَنْه أَصحابُه إنه ليَسمع قَرْعَ نِعَالِهِمْ» متفق عليه.

 

468- Enes b. Malik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 "Kul, kabrine konulduğu ve ölünün eşi, dostu ve akrabaları kabrinde onu bırakıp giderken, ölü, onlar yürürken ayakkabılarının sesini muhakkak işitir."[485]

 

وَعَنْ عامر بْن سعد، عَنْ أبيه أن رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «حَيْثُمَا مَرَرْتَ بِقَبْرِ كَافرٍ، فَبَشِرْهُ بِالنَّارِ» أَخْرَجَهُ الطبراني، والبزار.

 

469- ‘Âmir b. Sa‘d’ın, babasından bildirdiğine göre Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Her ne zaman bir kâfirin kabrine uğrarsan onu ateş ile müjdele.”[486]

 

88

بَابُ تَحْرِيم شَدِّ الرِّحَالِ إِلَى كُلِّ بُقْعَةٍ لِقَصْدِ التعبد عَنْدها مَا عَدَا الْمَسَاجِدِ الثَّلاثَةِ

 

88- Üç Mescid Dışında Bir Yere İbadet Amaçlı Seyahate Çıkmanın Haram Kılınması

 

عَنْ أبي هُرَيْرَة رضي الله عنه عَنْ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «لا تُشَدُّ الرِّحالُ إلا إلى ثَلاثةِ مَساجِدَ؛ المَسْجِد الحَرَام، ومَسْجِد الرَّسُول صلّى الله عليه وسلّم، ومَسْجِد الأَقْصَى» مُتفق عليه، وفي لفظ لمسلم: «إنما يسافر إلى ثلاثة مساجد».

 

470- Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Şu üç mescid dışında ziyaret amaçlı yolculuğa çıkılmaz: Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevi ve Mescid-i Aksa”[487]

Muslim'de gelen rivayette: "Ancak şu üç mescide yolculuk amacı ile çıkılır" şeklindedir.

 

وَعَنْه رضي الله عنه قَالَ: لقيتُ بَصْرةَ بْن أبي بَصْرَةَ الْغِفَارِي فَقَال لِي: مِنْ أيْنَ أقْبَلْتَ؟ فقلْتُ: من الطُّورِ. فقَالَ: لَوْ أَدْرَكْتُكَ قَبْلَ أن تَخرُجَ إِلِيهِ مَا خَرَجْتَ إِلَيْهِ، سمعتُ رسولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يقول: «لا تُعمَل المَطي إلاّ إلى ثلاثة مَسَاجِدَ؛ إلى المسْجِدِ الحَرَامِ، أو مَسْجِدِي هَذَا، أو إِلَى مَسْجِدِ إِيلْيَاءَ أو بَيْتِ المَقْدِسِ» يَشُكُّ أَيُّهُمَا قَالَ أبو هُرَيْرَة. أَخْرَجَهُ مَالِك.

471- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Basra b. Ebi Basra el-Ğifârî ile karşılaştım. Bana dedi ki:

-Nereden geliyorsun?

-Tur Dağı’dan geliyorum, dedim.

-Şayet oraya çıkmadan önce bundan haberim olsaydı oraya çıkmazdın. Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:

“Şu üç mescid dışındaki bir yere gidilmez. Mescidul-Harâm, benim mescidim ve Mescidu Îlya veya Beyul-Makdis.” Ebu Hureyre’nin hangisini dediğini şüphe etmiştir.[488]

 

89

بَابُ حَاجَة الأَمْوَاتِ إِلى دُعَاءِ وشَفَاعَةِ الأَحْيَاءِ لا الْعَكْسِ

 

89- Ölüler Duaya ve Yaşayanların Şefaatine Muhtaçtır, Aksi Değildir

 

عَنْ عَوْف بْن مَالِك رضي الله عنه قَالَ: صَلَّى رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم عَلَى جَنَازَةٍ فَحَفِظْتُ مِنْ دُعَائِهِ وَهُوَ يَقُولُ: «اللَّهُمَّ اغْفِرْ لَهُ، وَارْحَمْهُ، وَعَافِهِ وَاعْفُ عَنْهُ، وَأَكْرِمْ نُزُلَهُ، وَوَسِّعْ مُدْخَلَهُ، وَاغْسِلْهُ بِالْمَاءِ وَالثَّلْجِ وَالْبَرَدِ، وَنَقِّهِ مِنْ الْخَطَايَا كَمَا نَقَّيْتَ الثَّوْبَ الأَبْيَضَ مِنَ الدَّنَسِ، وَأَبْدِلْهُ دَاراً خَيْراً مِنْ دَارِهِ، وَأَهْلاً خَيْراً مِنْ أَهْلِهِ، وَزَوْجاً خَيْراً مِنْ زَوْجِهِ، وَأَدْخِلْهُ الْجَنَّةَ، وَأَعِذْهُ مِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ، ومِنْ عَذَابِ النَّارِ» حَتَّى تَمَنَّيْتُ أَنْ أَكُونَ أَنَا ذَلِكَ الْمَيِّتَ، لدعاء رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم على ذلك الميت. أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

472- Avf b. Mâlik' -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bir cenazenin nama­zını kıldı, ben onun duasından şunları belledim: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah'ım bunu mağfiret eyle, buna merhamet buyur ve afiyet ihsan et. Bunu affeyle, vardığı yerde ona ikramda bulun. Yerini genişlet, bunu su ile kar ve dolu ile yıka ve beyaz elbiseyi kirden nasıl temiz pâk edersen, bunu da günahlarından öylece pakla. Kendisine (dünyadaki) yurdunun ye­rine daha hayırlı bir yurt; ailesinin yerine daha hayırlı bir aile, zevcesinin yerine daha hayırlı bir zevce ihsan eyle. Bunu cennete koy, kabir azabın­dan ve cehennem azabından koru.”

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin ölüye bu duasından dolayı: Keşke orada yatan ben olaydım, diye temenni ettim.[489]

 

وَعَنْ عَائِشَة وأنس رضي الله عنهما أن رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «مَا مِنْ مَيِّتٍ يُصلي عَلَيْهِ أُمَّةٌ مِنَ الْمُسْلِميَن، يَبْلُغُونَ مِائَةً، كُلُّهُمْ يَشْفَعُونَ لَهُ إلا شُفِّعُوا فِيهِ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

473- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Hiç bir cenaze yoktur ki, namazını Müslümanlardan yüz kişi olan bir cemâat kılarak, hepsi ona şefaat dilesinler de, kendilerine o kimse hakkında şefâata izin verilmesin.”[490]

 

وَعَنْ ابن عباسٍ رضي الله عنهما أنه قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «مَا مِنْ رَجُلٍ يَمُوتُ، فَيَقُومُ عَلَى جَنَازَتِهِ أَرْبَعُونَ رَجُلاً لا يُشْرِكُونَ بِاللهِ، إلا شَفَّعْهُمْ الله فِيهِ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

474- Abdullah İbnu Abbâs -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:

“Hiç bir Müslüman yoktur ki, öldüğü zaman cenazesinde Allah'a hiç bir şeyi şirk koşmayan kırk kişi hazır bulunsun da Allah kendilerine o kimse hakkında şefâata izin vermesin.”[491]

 

وَعَنْ عُثمان بْن عَفَّانَ رضي الله عنه أنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم كَانَ إِذَا فَرَغَ من دَفنِ المَيت وقفَ عليه وقَالَ: «اسْتَغْفِرُوا لأَخِيكُمْ، واسْأَلُوا لَهُ التَّثْبِيتَ، فَإِنَّهُ الآنَ يُسْأَلُ» أَخْرَجَهُ أبو داود، والحاكم.

 

475- Osman b. Affân -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem cenazeyi defnetme işini bitirince, cenazenin kab­rinin başında durur ve şöyle derdi:

"Kardeşiniz için Allah'tan af dileyiniz. Onun için (kabir sua­line cevap vermekte) muvaffakiyet isteyiniz. Çünkü o, şu anda sorgu­ya çekiliyor."[492]

 

90

بَابُ مَا يَنْتَفِعُ بِهِ الأَمْوَاتُ مِنْ سَعْي الأَحْيَاءِ

 

90-  Yaşayanların Yaptıklarından Dolayı Ölülerin Bundan Faydalanması

 

عَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «إِذَا مَاتَ الإِنْسَانُ انْقَطَعَ عَنْهُ عَمَلُهُ إِلاَّ مِنْ ثَلاَثَةٍ؛ إِلاَّ مِنْ صَدَقَةٍ جَارِيَةٍ أَوْ عِلْمٍ يُنْتَفَعُ بِهِ أَوْ وَلَدٍ صَالِحٍ يَدْعُو لَهُ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

476- Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 “İnsan öldüğü vakit bütün amelleri ondan kesilir. Yalnız üç şeyden: Sadaka-i cariyeden, faydalanılan ilimden ve kendisine duâ eden sâlih evlattan dolayı kesilmez.”[493]  

 

وَعَنْه رضي الله عنه أن رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «إِذَا صَلَّيْتُمْ عَلَى الْمَيِّتِ فَأَخْلِصُوا لَهُ الدُّعَاءَ» أَخْرَجَهُ أبو داود، وابن مَاجَه، وابن حبان.

 

477- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

  "Cenaze üzerine namaz kıldığınızda, ona ihlâsla dua ediniz."[494]

 

وَعَنْ عائشة رضي الله عنها أن رجلاً أتى النبي صلّى الله عليه وسلّم فقال: يا رسول الله، إن أُمي افْتُلِتَتْ نَفسها ولم تُوصِ، وأظنها لو تكلمت تَصدَّقَت، أفلها أجرٌ إن تصدقتُ عَنْها؟ قال: «نعم» متفق عليه.

478- Aişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Bir adam Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve selleme şöyle dedi:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Annem (hiçbir hastalık olmaksızın ve beklenmedik bir şekilde) aniden vefat etti. Sanıyorum şayet o yaşasaydı malını sadaka olarak verirdi. Onun yerine sadaka versem onun için ecir var mıdır? Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem: “Evet” dedi.[495]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه أَنَّ رَجُلاً قَالَ لِلنَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم: إِنَّ أَبِي مَاتَ، وَتَرَكَ مَالاً، وَلَمْ يُوصِ فَهَلْ يُكَفِّرُ عَنْهُ أَنْ أَتَصَدَّقَ عَنْهُ قَالَ: «نَعَمْ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

479- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Bir adam Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme şöyle dedi:

-Babam öldü, mal da bıraktı, fakat vasiyet etmedi; acaba onun adına ben tasadduk etsem günahlarına keffaret olur mu? Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Evet!”  cevabını verdi.[496]

 

وعَنْ جَابِرٍ رضي الله عنه قَالَ: تُوُفِّيَ رَجُلٌ فَغَسَّلْنَاهُ وَحَنَّطْنَاهُ وَكَفَّنَّاهُ ثُمَّ أَتَيْنَا بِهِ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يُصَلِّي عَلَيْهِ فَقُلْنَا: تُصَلِّي عَلَيْهِ فَخَطَا خُطًى، ثُمَّ قَالَ: «أَعَلَيْهِ دَيْنٌ؟» قُلْنَا: دِينَارَانِ، فَانْصَرَفَ فَتَحَمَّلَهُمَا أَبُو قَتَادَةَ، فَأَتَيْنَاهُ، فَقَالَ أَبُو قَتَادَةَ: الدِّينَارَانِ عَلَيَّ، فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «أُحِقَّ الْغَرِيمُ وَبَرِئَ مِنْهُمَا الْمَيِّتُ» قَالَ: نَعَمْ، فَصَلَّى عَلَيْهِ، ثُمَّ قَالَ بَعْدَ ذَلِكَ بِيَوْمٍ: «مَا فَعَلَ الدِّينَارَانِ» فَقَالَ: إِنَّمَا مَاتَ أَمْسِ! قَالَ: فَعَادَ إِلَيْهِ مِنْ الْغَدِ، فَقَالَ لَقَدْ قَضَيْتُهُمَا، فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «الآنَ بَرَّدْتَ عَلَيْهِ جِلْدَهُ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

480- Câbir -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Bir adam vefat etmişti. Bunun üzerine biz de onu yıkadık, kokulandırdık ve kefenleyip cenaze namazını kıldırması için Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme getirdik ve dedik ki:

-Cenaze namazını kıl ki günahları silinsin.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Onun borcu var mı” diye sordu.

-İki dinar borcu var, dedik.

Bunun üzerine onun cenaze namazını kıldırmayıp oradan ayrıldı. Onun borcunu Ebu Katâde yüklendi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme geldik. Ebu Katâde:

-İki dinar borcunu ben ödeyeceğim, dedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Borç artık senindir, ölü ise bundan beridir” buyurdu. Ebu Katâde de:

-Evet, diyerek Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi doğruladı. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem onun cenaze namazını kıldırdı. Bir gün sonra:

-“İki dinarı ne yaptın?” diye sordu. Ebu Katâde de:

-O daha dün öldü, dedi. Ertesi gün Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem sorusunu tekrarladı. O da ödediğini söyledi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem de şöyle buyurdu:

-“Şimdi onun cildini soğuttun.”[497] 

 

وعَنْ عَائِشَةَ رضي الله عنها قَالَت: قالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ مَاتَ وَعَلَيْهِ صِيَامٌ صَامَ عَنْهُ وَلِيُّهُ» متفق عليه.

 

481- Aişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyur­du: "Her hangi biri ölür ve üzerinde tutması gereken oruç borcu olursa, velisi onun adına oruç tu­tabilir."[498]

 

وَعَنْ ابن عَبَّاس رضي الله عنهما قَالَ: جَاءَتْ امْرَأَةٌ إِلَى رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم، فَقَالَتْ: يَا رَسُولَ الله إِنَّ أُمِّي مَاتَتْ وَعَلَيْهَا صَوْمُ نَذْرٍ، أَفَأَصُومُ عَنْهَا؟ قَالَ: «أَرَأَيْتِ لَوْ كَانَ عَلَى أُمِّكِ دَيْنٌ فَقَضَيْتِيهِ أَكَانَ يُؤَدِّي ذَلِكِ عَنْهَا؟» قَالَتْ: نَعَمْ، قَالَ: «فَصُومِي عَنْ أُمِّكِ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

482- İbnu Abbas -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Bir kadın Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme gelerek dedi ki:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Annem, üzerinde adak orucu olduğu halde öldü. Onun yerine oruç tutayım mı?

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Şayet annenin bir borcu olsaydı bunu öder miydin?"

Kadın:

-Evet, dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-"Öyleyse annenin yerine oruç tut" buyurdu.[499]

 

وَعَنْه رضي الله عنهما أَنَّ امْرَأَةً مِنْ جُهَيْنَةَ جَاءَتْ إِلَى النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم فَقَالَتْ: إِنَّ أُمِّي نَذَرَتْ أَنْ تَحُجَّ فَلَمْ تَحُجَّ حَتَّى مَاتَتْ أَفَأَحُجُّ عَنْهَا؟ قَالَ: «نَعَمْ حُجِّي عَنْهَا، أَرَأَيْتِ لَوْ كَانَ عَلَى أُمِّكِ دَيْنٌ أَكُنْتِ قَاضِيَتَه؟ اقْضُوا الله فَالله أَحَقُّ بِالْوَفَاءِ» أَخْرَجَهُ البُخارِيّ.

 

483- İbnu Abbas -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Cuheyne kabilesinden bir kadın Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme gelerek şöyle dedi:

-Annem hac yapmayı adadı, ancak hac yapamadan öldü. Ben onun adına hac yapabilir miyim?

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Evet, onun yerine vekâleten hac yap. Şayet annenin bir borcu olsaydı onu ödemez miydin? Allah'a olan borcunuzu da öde­yin. Allah, vefaya, borcu ödenmeye daha lâyık olandır."[500]

 

وَعَنْ عمرو بْن شُعيب عَنْ أبيه عَنْ جدِّه أن العاص بن وائل نذر في الجاهلية أن يَنحَر مائة بَدَنَة، وأن هشام بْن العاص نَحَر حِصَّته خمسين بَدَنة، وأن عَمراً سأل النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم عَنْ ذلك فقال: «أما أبوك فلو كان أقرَّ بالتوحيد فَصُمتَ وتصدقتَ عَنْه نفعه ذلك»، أخرجه أحمد واللفظ له، وأبو دَاوُد بلفظ: «إنه لو كانَ مسلماً فأعتقتُم عَنْه أو تَصدقتم عَنْه أو حَجَجْتُم عَنْه بلغه ذلك».

 

484- Amr b. Şuayb, babasında o da dedesinden bildirdi. As b. Vâil, cahiliye döneminde yüz kurban kesilmesini adadı. Hişam b. el-'Âs kendi hissesine elli kurban kesti. Amr ise bu meseleyi Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme sordu, O şöyle buyurdu: 

"Eğer o müslüman olsaydı da onun hesabına oruç tutup sadaka verseydiniz bunların sevabı ona erişirdi."

Ebu Davud hadisi şu şekilde rivayet etmiştir: "Şayet o müslüman olsaydı da onun adına köle azat etseniz, sadaka verseniz ve hac yapsaydınız bunların sevabı ona erişirdi."[501]

 

91

بَابُ مَا جَاءَ فِي النَّذْرِ لِغَيْـرِ الله تَعَالَى

 

91- Allah 'Azze ve Celle'den Başkasına Adak Adamak

 

عَنْ أبي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم: «رأيتُ عَمرو بْن عامرٍ بْن لُحَي الخُزاعي يَجُرُّ قُصْبَه في النَّارِ، وَكَانَ أَوَّلَ مَنْ سَيَّبَ السَّوَائِبَ» متفق عليه.

 

485- Ebû Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"(Ben kusûf namazı kılarken) cehennemde Huzâalı Amr ibnu Âmir ibnu Luhayy 'ı kendi bağırsaklarını ateş içinde sürükler hâlde gördüm. Çünkü o develeri putlar için salma adağı yapanların ilki idi."[502]

 

وعَنْ كَرْدَمِ بْنِ سُفْيَانَ رضي الله عنه أَنَّهُ سَأَلَ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم عَنْ نَذْرٍ نُذِرَ فِي الْجَاهِلِيَّةِ، فَقَالَ لَهُ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «أَلِوَثَنٍ أَوْ لِنُصُبٍ؟» قَالَ: لاَ، وَلَكِنْ لله تَبَارَكَ وَتَعَالَى، قَالَ: «فَأَوْفِ لله تَبَارَكَ وَتَعَالَى مَا جَعَلْتَ لَهُ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، وابن مَاجَه.

 

486- Kerdem b. Sufyân -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi:

Kendisi Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme cahiliye döneminde adanmış bir adaktan sordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ona şöyle buyurdu:

“Bunu bir put veya taş için mi adadın?” O da: Hayır, Allâh 'Azze ve Celle için adadım, dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Öyleyse Allâh 'Azze ve Celle için adadığın adağı yerine getir” buyurdu.[503]

وَعَنْ ثَابِت بْن الضَّحَّاكِ قَالَ: نَذَرَ رَجُلٌ عَلَى عَهْدِ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم أَنْ يَنْحَرَ إِبِلاً بِبُوَانَةَ فَأَتَى النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم فَقَالَ: إِنِّي نَذَرْتُ أَنْ أَنْحَرَ إِبِلاً بِبُوَانَةَ، فَقَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «هَلْ كَانَ فِيهَا وَثَنٌ مِنْ أَوْثَانِ الْجَاهِلِيَّةِ يُعْبَدُ؟» قَالُوا: لا، قَالَ: «هَلْ كَانَ فِيهَا عِيدٌ مِنْ أَعْيَادِهِمْ؟» قَالُوا: لا، قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «أَوْفِ بِنَذْرِكَ فَإِنَّهُ لاَ وَفَاءَ لِنَذْرٍ فِي مَعْصِيَةِ اللهِ، وَلاَ فِيمَا لاَ يَمْلِكُ ابْنُ آدَمَ» أَخْرَجَهُ أبو داود.

 

487-            Sâbit b. Dahhâk şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem zamanında bir adam Buvâne’de bir deve kesmeyi adadı. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme gelip dedi ki:

-Ben, Buvâne’de bir deve kesmeyi adak olarak adadım.

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Orada cahiliye döneminde tapılan putlardan bir put var mıydı?” diye sordu.

-Hayır, dedi.

-“Orada bayramlardan bir bayram var mıydı?” diye sordu.

-Hayır, dediler.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Adağını yerine getir. Allah’a masiyette veya da insanın güç yetiremediği şeylerde adanan adağı yerine getirmek yoktur.”[504] 

 

وعَنْ عَمْرِو بْنِ شُعَيْبٍ عَنْ أَبِيهِ عَنْ جَدِّهِ أَنَّ امْرَأَةً قالت: يَا رَسُولَ اللهِ إِنِّي نَذَرْتُ أَنْ أنحَرَ بِمَكَانِ كَذَا وَكَذَا، مَكَانٌ كَانَ يَذْبَحُ فِيهِ أَهْلُ الْجَاهِلِيَّةِ قَالَ: «لِصَنَمٍ» قَالَتْ: لا قَالَ: «لِوَثَنٍ» قَالَتْ: لا قَالَ: «أَوْفِي بِنَذْرِكِ» أخرجه أبو داود.

 

488- ‘Amr b. Şu‘ayb babasından, o da dedesinden bildirdiğine göre bir kadın şöyle dedi:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Şu mekânda kurban kesmeyi adadım. Orada cahiliye ehli kurbanlarını keserlerdi.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Putlar için mi?” diye sordu. O da: Hayır, dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Öyleyse adağını yerine getir” buyurdu.[505]

 

وعَنْ عَائِشَةَ رضي الله عنها عَن النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «مَنْ نَذَرَ أَنْ يُطِيعَ الله فَلْيُطِعْهُ وَمَنْ نَذَرَ أَنْ يَعْصِيَهُ فَلاَ يَعْصِهِ» أَخْرَجَهُ البُخارِيّ.

 

489- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Her kim Al­lah’a itaat etmeyi adamış ise, Allah’a itaat etsin. Her kim de Allah’a karşı günah işlemeyi adamış ise, Allah’a karşı günah işlemesin."[506]

 

وعَنْ عَمْرِو بْنِ شُعَيْبٍ عَنْ أَبِيهِ عَنْ جَدِّهِ أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم أَدْرَكَ رَجُلَيْنِ وَهُمَا مُقْتَرِنَانِ يَمْشِيَانِ إِلَى الْبَيْتِ، فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَا بَالُ الْقِرَانِ؟ قَالا: يَا رَسُولَ الله نَذَرْنَا أَنْ نَمْشِيَ إِلَى الْبَيْتِ مُقْتَرِنَيْنِ، فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: لَيْسَ هَذَا نَذْراً فَقَطَعَ قِرَانَهُمَا» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

490- ‘Amr b. Şu‘ayb babasından o da dedesinden bildirdi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem iki adamın bitişik bir şekilde yürüyerek evlerine gittiklerini gördü. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Neden böyle bitişik bir şekildesiniz?” diye sordu. O ikisi de:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Bitişik bir şekilde eve gitmeyi adak olarak adadık, dediler. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Bu adak değildir” buyurdu ve o ikisinin arasını ayırdı.[507]

 

وَعَنْه أيضاً، أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم نَظَرَ إِلَى أَعْرَابِيٍّ قَائِماً فِي الشَّمْسِ وَهُوَ يَخْطُبُ فَقَالَ: «مَا شَأْنُكَ؟» قَالَ: نَذَرْتُ يَا رَسُولَ الله أَنْ لاَ أَزَالَ فِي الشَّمْسِ حَتَّى تَفْرُغَ فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لَيْسَ هَذَا نَذْراً، إِنَّمَا النَّذْرُ مَا ابْتُغِيَ بِهِ وَجْهُ الله عزّ وجل» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

491- ‘Amr b. Şu‘ayb şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem hutbe verdiği bir esnada, bir bedevinin güneşin altında ayakta dikildiğini gördü. Bunun üzerine: “Neden böyle duruyorsun?” diye sordu. O da:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Güneş batana kadar altında durmayı adak olarak adadım, dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem de ona şöyle buyurdu:

-“Bu adak değildir. Adak, ancak Allah Azze ve Celle’nin rızasını kazanmak için adanır.”[508] 

 

وعَن ابْنِ عَبَّاسٍ رضي الله عنهما قَالَ: بَيْنَا النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم يَخْطُبُ إِذَا هُوَ بِرَجُلٍ قَائِمٍ فَسَأَلَ عَنْهُ فَقَالُوا: أَبو إِسْرَائِيلَ نَذَرَ أَنْ يَقُومَ في الشَّمْسِ، وَلاَ يَقْعُدَ وَلاَ يَسْتَظِلَّ، وَلاَ يَتَكَلَّمَ وَيَصُومَ، فَقَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «مُرْهُ فَلْيَتَكَلَّمْ وَلْيَسْتَظِلَّ وَلْيَقْعُدْ وَلْيُتِمَّ صَوْمَهُ» أَخْرَجَهُ البُخارِيّ.

 

492- İbnu Abbâs -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem hutbe verirken ayakta duran bir adam gördü ve o adamı sordu. Orada bulunlar, onun adının Ebu İsrail olduğunu, oturmaksızın ayakta beklemeyi, gölgelenmemeyi, konuşmamayı ve oruç tutmayı adadığını söylediler. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ona emret, konuşsun, gölgeye geçsin, otursun ve orucunu tamamlasın."[509]

 

وعَنْ أَنَسٍ رضي الله عنه أَنَّ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم رَأَى رجلاً يُهَادَى بَيْنَ ابْنَيْهِ قَالَ: «مَا بَالُ هَذَا؟» قَالُوا نَذَرَ أَنْ يَمْشِيَ، قَالَ: «إِنَّ الله عَنْ تَعْذِيبِ هَذَا نَفْسَهُ لَغَنِيٌّ» وَأَمَرَهُ أَنْ يَرْكَبَ. متفق عليه.

 

493-  Enes -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, iki oğlu arasında onlara dayanarak yürüyen yaşlı bir adam gördü ve "bunun neyi var?" diye sordu. Oğulları "Kâbe'ye yürüyerek gitmeyi adadı" dediler. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah’ın bunun kendisine eziyet etmesine ihtiyacı yoktur, Allah bundan müstağnidir." Sonra da adama bineğine binmesini emretti.[510]

 

وعَن ابْن عُمَرَ رضي الله عنهما قَالَ: قَالَ رسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّ النَّذْرَ لاَ يُقَدِّمُ شَيْئاً وَلاَ يُؤَخِّرُ، وَإِنَّمَا يُسْتَخْرَجُ به مِنَ الْبَخِيلِ» متفق عليه. وفي لفظ لمسلم: «إنه لا يرد شيئاً».

 

494-  İbnu Ömer -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Muhakkak ki adak adamak kaderden bir şeyi ne geri alabilir ne de geciktirir. Adak adamak, ancak cimriden mal çıkarır."

Muslim'de: "O, kaderden bir şeyi geri çevirmez" şeklinde gelmiştir.[511]

 

وَعَنْ أبي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لاَ يَأْتِي ابْنَ آدَمَ النَّذْرُ بِشَيْءٍ لَمْ أَكُنْ قَدَّرْتُهُ، وَلَكِنَّهُ يلْقِيهِ النَّذْرُ إلى القدر قد قُدِّرَ لَهُ فيسْتَخْرج الله بِهِ مِنْ الْبَخِيلِ يُؤْتِينِي عَلَيْهِ مَا لَمْ يَكُنْ يؤتيني عَلَيْهِ مِنْ قَبْلُ» أَخْرَجَهُ البُخارِيّ.

 

495- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Âdemoğlu adak adamakla, onun için ezelden takdir etmediğim bir şeyi getiremez. Lâkin kader, Âdemoğlunu adak yapmaya sürükler. Nitekim ben de ada­k adayan kimseye adadığı şeyi vermesini takdir ederim. Bununla da cimriden mal çıkarırım."[512]

 

وَعَنْ عِمْرَانَ بْن حُصَيْنٍ رضي الله عنه قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «النَّذْرُ نَذْرَانِ فَمَا كَانَ مِنْ نَذْرٍ فِي طَاعَةِ الله فَذَلِكَ لله وَفِيهِ الْوَفَاءُ، وَمَا كَانَ مِنْ نَذْرٍ فِي مَعْصِيَةِ الله فَذَلِكَ لِلشَّيْطَانِ وَلاَ وَفَاءَ فِيهِ، وَيُكَفِّرُهُ مَا يُكَفِّرُ الْيَمِينَ» أَخْرَجَهُ النسَائِيّ.

 

496- ‘İmrân b. Husayn -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Adak iki çeşittir: Allah’a itaatta yapılan adaktır ki bu Allah içindir ve bunu yerine getirmek gerekir. Masiyette adak adamaktır ki bu da şeytan içindir ve bu yerine getirilmez. Bunun da kefareti yeminin kefareti gibidir.”[513]

 

92

بَابُ تَحْرِيم الذَّبْحِ لِغَيْـرِ الله تعالى وَأَنَّهُ مِنَ الشِّرْكِ

 

92- Allah 'Azze ve Celle'den Gayrisine Kurban Kesmenin Haram Kılınması ve Bunun Şirkten Olduğu

عَنْ عَلِيِّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ رضي الله عنه قَالَ: سمعت رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «لَعَنَ الله مَنْ ذَبَحَ لِغَيْرِ اللهِ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ، وابن حِبَّان، بلفظ: «لَعَنَ الله مَنْ أهلَّ لِغَيْرِ اللهِ».

 

497- Alî b. Ebî Tâlib -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:

 "Allah'tan başkası için hayvan kesene Allah lanet etsin!"

İbnu Hibbân: "Allah'tan başkası için hayvanı sunana Allah lanet etsin!" şeklinde rivayet etmiştir.[514]

 

ولأحمد عَنْ ابن عَبَّاس رضي الله عنهما مثل لفظ مسلم.

 

498- Ahmed, İbnu Abbas'tan Muslim'in lafzına benzer şekilde rivayet etmiştir.[515]

 

وعَنْ أَنَسٍ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لاَ عَقْرَ فِي الإِسْلاَمِ» أَخْرَجَهُ أبو دَاوُد. قَالَ عَبْدُ الرَّزَّاقِ: كَانُوا يَعْقِرُونَ عِنْدَ الْقَبْرِ ببَقَرَةٍ أَوْ بشاةٍ.

 

499- Enes -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"İslâm'da (kabrin etrafında kurban) kesmek yoktur."[516]

(Bu hadisin ravilerinden) Abdurrezzak dedi ki: (Cahiliyye devrinde halk) kabirlerin yanında sığır veya koyun keserlerdi.[517]

 

وَعَنْ ابن عباسٍ رضي الله عنهما أن النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم نَهَى عَنْ طعامِ المُتباريَيْن أن يُؤكل. أَخْرَجَهُ أبو داود، والْحَاكِم، والطبراني.

 

500- İbnu Abbas -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem, üstünlüklerini ortaya koyabilmek için yarışan kimselerin yemeklerinin yenmesini yasaklamıştır.[518]

 

وَعَنْه رضي الله عنهما قَالَ: نَهَى رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم عَنْ مُعاقرةِ الأعرابِ. أَخْرَجَهُ أبو دَاوُد، والبَيْهَقِيّ.

 

501- İbnu Abbas -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem, arapların (cömertlik gösterisi için düzenledikle­ri) deve kesme yarışında kesilen hayvanların etlerinden yemeyi ya­sakladı.[519]

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْنِ عُمَرَ رضي الله عنهما قَالَ: مَا سَمِعْتُ عُمَرَ لِشَيْءٍ قَطُّ يَقُولُ: إِنِّي لأَظُنُّهُ كَذَا إِلاَّ كَانَ كَمَا يَظُنُّ، بَيْنَمَا عُمَرُ جَالِسٌ، إِذْ مَرَّ بِهِ رَجُلٌ جَمِيلٌ، فَقَالَ: لَقَدْ أَخْطَأَ ظَنِّي أَوْ إِنَّ هَذَا عَلَى دِينِهِ فِي الْجَاهِلِيَّةِ أَوْ لَقَدْ كَانَ كَاهِنَهُمْ، عَلَيَّ الرَّجُل فَدُعِيَ لَهُ، فَقَالَ لَهُ ذَلِكَ فَقَالَ: مَا رَأَيْتُ كَالْيَوْمِ اسْتُقْبِلَ بِهِ رَجُلٌ مُسْلِمٌ، قَالَ: فَإِنِّي أَعْزِمُ عَلَيْكَ إِلاَّ مَا أَخْبَرْتَنِي، قَالَ: كُنْتُ كَاهِنَهُمْ فِي الْجَاهِلِيَّةِ، قَالَ: فَمَا أَعْجَبُ مَا جَاءَتْكَ بِهِ جِنِّيَّتُكَ؟ قَالَ: بَيْنَمَا أَنَا يَوْماً فِي السُّوقِ جَاءَتْنِي أَعْرِفُ فِيهَا الْفَزَعَ، فَقَالَتْ: أَلَمْ تَرَ الْجِنَّ وَإِبْلاَسَهَا وَيَأْسَهَا مِنْ بَعْدِ إِنْكَاسِهَا وَلُحُوقَهَا بِالْقِلاَصِ وَأَحْلاَسِهَا، قَالَ عُمَرُ: صَدَقَ بَيْنَمَا أَنَا نَائِمٌ عِنْدَ آلِهَتِهِمْ إِذْ جَاءَ رَجُلٌ بِعِجْلٍ فَذَبَحَهُ فَصَرَخَ بِهِ صَارِخٌ لَمْ أَسْمَعْ صَارِخاً قَطُّ أَشَدَّ صَوْتاً مِنْهُ يَقُولُ: يَا جَلِيحْ أَمْرٌ نَجِيحْ رَجُلٌ فَصِيحْ يَقُولُ: لاَ إِلَهَ إِلاَّ أنت فَوَثَبَ الْقَوْمُ قُلْتُ: لاَ أَبْرَحُ حَتَّى أَعْلَمَ مَا وَرَاءَ هَذَا، ثُمَّ نَادَى: يَا جَلِيحْ أَمْرٌ نَجِيحْ رَجُلٌ فَصِيحْ يَقُولُ: لاَ إِلَهَ إِلاَّ أنت، فَقُمْتُ فَمَا نَشِبْنَا أَنْ قِيلَ: هَذَا نَبِيّ. أَخْرَجَهُ البُخارِيّ.

 

502- Abdullah ibnu Ömer -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben Ömer'in bir şey için "Ben onun şöyle olacağını zannediyorum" deyip de onun zannettiği gibi olmayan bir söz söylediğini işitmedim. Bir gün Ömer otururken yanına güzel bir adam olan Sevâd ibnu Kârib uğradı. Ömer dedi ki:

-Zannım yanılmıştır veya bu adam cahiliyette dini üzereydi veya onların kâhiniydi. O adamı bana çağırın.

Sevâd çağırıldı ve Ömer -Allah ondan razı olsun- sözlerini ona zikretti. Sevâd dedi ki:

-Ben bugünkü gibi bir gün görmedim. Çünkü bu gün içinde Müslümân bir adam karşılandı.

Ömer de ona dedi ki:

-Sen benim istediğim şeyi kesinlikle bana haber vereceksin. Sevâd şöyle dedi:

-Ben cahiliyet devrinde kâhin bir kimse idim. Ömer dedi ki:

-Senin dişi cininin sana getirdiği haberlerin en garibi, en ilginç olanı hangisidir? Sevâd şöyle dedi:

-Ben bir gün çarşıda iken dişi cinim korkmuş bir halde bana geldi ve dedi ki:

-Sen cini ve onun korkusunu ve kulak hırsızlığından yasaklanmasından sonraki ümitsizliğini ve sırtlarına ince çullar konulmuş genç develerle yetişilip yakalanmasını görmedin mi? Ömer şöyle dedi:

-O doğru söyledi. Ben bir gün müşriklerin putları yanında bulunduğum sırada bir adam bir buzağı getirdi de onu kurban etti. Bu esnada bir adam öyle bir bağırışla bağırdı ki ben daha önce öyle kuvvetli bir sesle bağıran bir kimseyi duymamıştım. O adam şöyle diyordu:

-Ey düşmanlığını açığa vuran kimse! İyi, isabetli bir iş ve fasih konuşan bir adam Lâ ilâhe illâ ente! (Senden başka hakkıyla ibadet edilecek başka bir ilâh yoktur) diyor. Orada bulunan topluluk, o kimseye doğru kalktılar.

Ömer -Allah ondan razı olsun- dedi ki: Ben, bunun arkasında ne olduğunu öğrenmeden buradan ayrılmayacağım, dedim. Sonra o bağıran adam yine bağırmaya başladı:

-Ey düşmanlığını açığa vuran kimse! İyi, isabetli bir iş ve fasih konuşan bir adam Lâ ilâhe illallâh (Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek başka bir ilâh yoktur) diyor! Ben orada durdum. Çok beklemedik ki: Bu Peygamber'dir, meydana çıkmıştır, denildi.[520]

 

وَعَنْه رضي الله عنه أَنَّ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم لَقِيَ زَيْدَ بْنَ عَمْرِو بْنِ نُفَيْلٍ بِأَسْفَلِ بَلْدَحٍ قَبْلَ أَنْ يَنْزِلَ عَلَى النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم الْوَحْيُ فَقُدِّمَتْ إِلَى النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم سُفْرَةٌ فَأَبَى أَنْ يَأْكُلَ مِنْهَا ثُمَّ قَالَ زَيْدٌ: إِنِّي لَسْتُ آكُلُ مِمَّا تَذْبَحُونَ عَلَى أَنْصَابِكُمْ، وَلاَ آكُلُ إِلاَّ مَا ذُكِرَ اسْمُ الله عَلَيْهِ، وَإِنَّ زَيْدَ بْنَ عَمْرٍو كَانَ يَعِيبُ عَلَى قُرَيْشٍ ذَبَائِحَهُمْ، وَيَقُولُ: الشَّاةُ خَلَقَهَا اللهُ، وَأَنْزَلَ لَهَا مِنْ السَّمَاءِ الْمَاءَ، وَأَنْبَتَ لَهَا مِنْ الأَرْضِ، ثُمَّ تَذْبَحُونَهَا عَلَى غَيْرِ اسْمِ الله إِنْكَاراً لِذَلِكَ وَإِعْظَاماً لَهُ. أَخْرَجَهُ البُخارِيّ.

 

503- Abdullah ibnu Ömer -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme peygamberlik verilmeden önce Beldah vadisinin alt tarafında Zeyd ibnu Amr ibnu Nufeyl ile karşılaştı. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme yemek ikram edildi. Ancak Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem o yemekten yemedi. Sonra Zeyd şöyle dedi:

-Putlarınız adına kestiğiniz hayvanların etinden yemem. Ben ancak üzerlerine Allah’ın ismi anılarak kesilen hayvanların etinden yerim.

Zeyd ibnu Amr, Kureyş’in kestiği hayvanları ayıplar ve onların yaptıkları işleri inkâr ederek şöyle derdi:

-Koyunu yaratan Allah olduğu, ona içmesi için gökten suyu indirdiği, yemesi içinde yerden bitkileri bitirdiği halde sizler o koyunu Allah’tan başkası adına O'nu inkâr ederek ve putlarınızı yücelterek kesiyorsunuz.[521]

 

وَعَنْد الْحَاكِم: فأناخَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم البعيرَ الذي كان تحتَه، ثم قَدَّمنا إليه السُّفَر التي كان فيها الشِّواء، فقَالَ: «مَا هَذِهِ؟»، فقلنا: هذه شاهٌ ذبحناها لنُصُبِ كذا وكذا. فقَالَ: «إِنِّي لا آكُلُ مَا ذُبحَ لغيرِ اللهِ»، وكان صنماً من نحاس يُقال له: إسافُ ونائِلةُ يَتمسح به المُشركون إذا طافوا، فطافَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم وطفتُ معه، فلما مررتُ مسحتُ به، فقال رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «لا تَمَسَّهُ»، قَالَ زيد: فطُفنا، فقلت في نفسي: لأمسنَّه حتى أنظر ما يقول، فمسحتهُ، فقال رَسُول الله (ص): «ألم تُنْهَ؟» قَالَ زيد: فوالذي أكرمه، وأنزلَ عليه الكتابَ ما استلمتُ صنماً حتى أكرمه الله بالذي أكرمَه وأنزل عليه الكتاب، ومات زيدُ بْن عمرو بْن نُفيل قبل أن يُبعث، فقال رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «يأتي يومَ القيامة أمةً وَحْدَه».

 

504- Hakim’de şu şekildedir: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bindiği devesini çökertti. O’na kızartılmış et bulunan sofralar açtık. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Bu nedir” diye sordu. Biz de.

-Bu bir koyundur ki falanca putumuz için kestik, dedik.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Ben, Allah’tan başkası için kesilen bir hayvanın etini yemem” buyurdu. Bu, bakırdan yapılmış bir put idi ve ona İsâf ve Nâile denilirdi. Müşrikler tavaf ederken ellerini ona dokunurlardı. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem tavaf etti ve ben de O’nunla beraber tavaf ettim. O puta uğradığım zaman ona elimi dokundum.  Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Ona dokunma” buyurdu. Zeyd dedi ki: Beraber tavaf ettik. Kendi kendime: O puta tekrar dokunacağım, acaba Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bana ne diyecek, dedim. Bunun üzerine tekrar dokundum. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Sen bundan yasaklanmadın mı” buyurdu. Zeyd dedi ki: O’na ikramda bulunan ve üzerine Kitabı indiren Allah’a yemin olsun ki bir daha hiçbir puta elimi sürmedim. Zeyd b. ‘Amr b. Nufeyl, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem peygamber olarak gönderilmeden önce vefat etmiştir. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kıyamet gününde tek başına bir ümmet gelecek.”[522]

 

وعَنْ نُبَيْشَةَ الهُذَلي رضي الله عنه قَالَ: سألتُ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم قَلتُ: إنا كُنَّا نَعْتِرُ فِي الْجَاهِلِيَّةِ، قَالَ: «اذْبَحُوا لله فِي أَيِّ شَهْرٍ مَا كَانَ وَبَرُّوا الله وَأَطْعِمُوا» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، والنسَائِيّ.

 

505- Nubeyşe el-Huzelî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme sorarak dedim ki: Bizler, cahiliyet döneminde bazı ay ve günleri arardık. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Hangi ayda olursa olsun kesin, Allah’a itaat edin ve yemek yedirin.”[523]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه عَنْ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «لاَ فَرَعَ وَلاَ عَتِيرَةَ» وَالْفَرَعُ: أَوَّلُ النِّتَاجِ كَانُوا يَذْبَحُونَهُ لِطَوَاغِيتِهِمْ، وَالْعَتِيرَةُ: فِي رَجَبٍ. متفق عليه.

 

506- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Fera‘ ve ‘Atîra yoktur.” Fera‘: Tağutları için kestikleri yavru, ‘Atîra ise Recep ayında kestikleridir.[524]

 

وعَنْ عَائِشَةَ رضي الله عنها أَنَّ قَوْماً قَالُوا لِلنَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم: إِنَّ قَوْماً يَأْتُونَا بِاللَّحْمِ لاَ نَدْرِي أَذُكِرَ اسْمُ الله عَلَيْهِ أَمْ لاَ؟ فَقَالَ: «سَمُّوا عَلَيْهِ أَنْتُمْ وَكُلُوهُ» رَوَاهُ البُخارِيّ.

 

507- Aişe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Bir topluluk Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme geldiler ve şöyle dediler:

-Bir topluluk bize et getiriyorlar ve bizler onun üzerine Allah’ın adının anılıp anılmadığını bilmiyoruz. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Sizler Allah’ın adını anın ve o eti yiyin.”[525]

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْنِ عَبَّاسٍ رضي الله عنهما قَالَ: أَتَى نَاسٌ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم فَقَالُوا: يَا رَسُولَ الله أَنَأْكُلُ مَا نَقْتُلُ وَلاَ نَأْكُلُ مَا يَقْتُلُ اللهُ؟ فَأَنْزَلَ الله: {{فَكُلُوا مِمَّا ذُكِرَ اسْمُ اللَّهِ عَلَيْهِ إِنْ كُنْتُمْ بِآيَاتِهِ مُؤْمِنِينَ *}} إِلَى قَوْلِهِ: {{وَإِنْ أَطَعْتُمُوهُمْ إِنَّكُمْ لَمُشْرِكُونَ}} [الأنعام: 118 ـ 121] . أَخْرَجَهُ أبو دَاوُد، والترْمِذِيّ.

 

508- Abdullah b. ‘Abbâs -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: İnsanlar Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına geldiler ve şöyle dediler:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Kendimizin öldürdüğünü yiyoruz da neden Allah’ın öldürdüğünü yemiyoruz?

Bunun üzerine Allâh 'Azze ve Celle şu âyeti indirdi: “Bu itibarla, eğer O'nun âyetlerine inananlardan iseniz, üzerine (besmele çekilip) Allah'ın adının zikredildiği (hayvanların etlerinden yeyin).  (Açlıktan ölmek korkusuyla yemek) zorunda kaldığınız dışında Allah size haram kıldıklarını açıkladığına göre, üzerine Allah'ın isminin zikredildiği şeylerden yemenize engel olan nedir? Herhalde birçok kimse, bilmeden, kendi heva ve hevesleriyle (fetva verip halkı) saptırıyorlar. Oysa Rabbın, haddi aşanları çok daha iyi bilir. Günâhın açığını da gizlisini de bırakın. Zaten (hangisi olursa olsun) günâhı kazananlar, kazanmış oldukları günâh yüzünden cezalandırılacaklardır. Üzerine Allah isminin zikredilmediği şeylerden yemeyin; çünkü o bir fısk, Allah'a isyandır. Muhakkak ki şeytanlar, dostlarına, sizinle mücadele etmelerini telkin edeceklerdir. Onlara itaat ettiğiniz takdirde, şüphe yoktur ki, siz de müşriklerden olursunuz.” (Enam: 118-121).[526] 

 

وعَنْ جابر بن عبد الله الأنصاريِّ رضي الله عنه أن رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم ذَبَحَ يومَ العيدِ كَبْشَيْنِ، ثم قَالَ حين وَجههما: «إنِّي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذِي فَطَرَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ حَنِيفاً مُسلماً، وَمَا أَنَا مِنْ الْمُشْرِكِينَ إِنَّ صَلاَتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي لله رَبِّ الْعَالَمِينَ لاَ شَرِيكَ لَهُ، وَبِذَلِكَ أُمِرْتُ وَأَنَا أول الْمُسْلِمِينَ، بسم الله، الله أكبر، اللَّهُمّ منكَ ولك عَنْ مُحمدٍ وأُمَّتِهِ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، وأبو داود، وابن مَاجَه.

 

509- Câbir b. Abdullah el-Ensari -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem kurban bayramında iki koç kesti. Kestikten sonra şöyle buyurdu:

“Ben yüzümü, Müslüman hanif olarak gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah’a döndüm. Ben müşriklerden değilim. Benim namazım, kurbanım, ölümüm ve hayatım âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. O’nun hiçbir ortağı yoktur. Ben bununla emrolundum ve ben Müslümanların ilkiyim. Bismillah, Allahu Ekber, Allahım bu sendendir, Muhammed ve ümmetinden senin içindir.”[527]  

 

93

بَابُ الدُّعَاءِ هُوَ الْعِبَادَةُ وَصَرْفُهُ لِغَيْـرِ الله تعالى شِرْكٌ

 

93- Dua İbadettir ve Allah 'Azze ve Celle'den Başkası İçin Yapılması Şirktir

 

عَنِ النُّعْمَانِ بْنِ بَشِيرٍ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّ الدُّعَاءَ هُوَ الْعِبَادَةُ»، ثُمَّ قَرَأَ هذه الآية: {{وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرِينَ *}} [غافر: 60] أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، وأبو دَاوُد.

 

510- Nûman b. Beşîr -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 

"Duâ ibadetin tâ kendisidir." Sonra Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şu âyeti okudu: "Rabbiniz şöyle buyurmuştur: "Bana ibadet edin ki size karşılığını vereyim". Bana ibadet etmekten kibirlenenler, zelil olarak cehenneme gireceklerdir." (Mumin: 60).[528]

 

وللحاكم بلفظ: «أَفضلُ العِبادةِ هو الدُّعاءُ».

 

511- Hâkim'de gelen rivayette Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "İbadetin en üstünü duadır."[529]

 

وَعَنْ أبي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ لا يَدْعُو الله يغضَبْ عَلَيْهِ» أَخْرَجَهُ الْحَاكِم.

 

512- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Her kim Allah’a dua etmez ise Allah ona öfkelenir.”[530]

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْن مَسْعُود رضي الله عنه قَالَ: قَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ مَاتَ وَهْوَ يَدْعُو مِنْ دُونِ الله نِدّاً دَخَلَ النَّارَ» أَخْرَجَهُ البُخارِيّ.

 

513- Abdullah ibnu Mesud -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Allah’tan başkasına dua ederek şirk koşan ve bu hal üzere ölen kimse cehenneme girer."[531]

 

وعَنْ عِمْرَانَ بْنِ حُصَيْنٍ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم لأبِي: «يَا حُصَيْنُ كَمْ تَعْبُدُ الْيَوْمَ إِلَهاً؟»، قَالَ أَبِي: سَبْعَةً، سِتَّةً فِي الأَرْضِ وَوَاحِداً فِي السَّمَاءِ، قَالَ: «فَأَيُّهُمْ تَعُدُّ لِرَغْبَتِكَ وَرَهْبَتِكَ»، قَالَ: الَّذِي فِي السَّمَاءِ، قَالَ: «يَا حُصَيْنُ أَمَا إِنَّكَ لَوْ أَسْلَمْتَ عَلَّمْتُكَ كَلِمَتَيْنِ تَنْفَعَانِكَ»، قَالَ: فَلَمَّا أَسْلَمَ حُصَيْنٌ قَالَ: يَا رَسُولَ الله عَلِّمْنِي الْكَلِمَتَيْنِ اللَّتَيْنِ وَعَدْتَنِي، فَقَالَ: «قُلْ: اللَّهُمَّ أَلْهِمْنِي رُشْدِي وَأَعِذْنِي مِنْ شَرِّ نَفْسِي» أَخْرَجَهُ الترْمِذِيّ بإسنادٍ ضعيف.

 

514- İmrân b. Husayn -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem babama:

-“Ey Husayn! Bugün kaç ilaha ibadet ediyorsun?” buyurdu. Babam şu cevabı verdi:

-“Altısı yerde biri gökte yedi ilaha.” Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“İstek, arzu ve korkuların bunlardan hangisinedir?” buyurdu. Babam:

-“Göktekine” diye cevap verdi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

“Ey Husayn! Müslüman olmuş olsaydın sana fayda verecek iki kelime öğretirdim…” buyurdu. Husayn, Müslüman olunca:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Bana vaat ettiğin iki kelimeyi öğret, dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Şöyle duâ et: Allah’ım bana faydalı olan şeyleri ilham et ve beni benliğimin şerrinden de koru.”[532]

 

وعَنْ سَعْدِ بْنِ أَبِي وَقَّاصٍ رضي الله عنه قَالَ: مَرَّ عَلَيَّ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم وَأَنَا أَدْعُو بِأُصْبُعَيَّ فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «أَحِّدْ أَحِّدْ»، وَأَشَارَ بِالسَّبَّابَةِ. أَخْرَجَهُ أبو دَاوُد، والترمذي.

 

515- Sad b. Ebî Vakkâs -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben iki parmağıyla işaret ederek duâ ediyordum. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bana: “Tek parmağınla tek parmağınla" buyurdu ve işaret parmağını işaret etti.[533]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «يخْرُجُ عُنُقٌ مِنْ النَّارِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ لَهُ عَيْنَانِ تُبْصِرَانِ وَأُذُنَانِ تَسْمَعَانِ وَلِسَانٌ يَنْطِقُ يَقُولُ: إِنِّي وُكِّلْتُ بِثَلاَثَةٍ بِكُلِّ جَبَّارٍ عَنِيدٍ وَبِكُلِّ مَنْ دَعَا مَعَ الله إِلَهاً آخَرَ وَبِالْمُصَوِّرِينَ» أَخْرَجَهُ أحمد، والترْمِذِيّ.

 

516- Ebû Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kıyamet günü Cehennem’den bir yaratık çıkacaktır ki onun gören iki gözü, işiten iki kulağı ve konuşan bir dili olacaktır ve şöyle diyecektir: Ben üç kişiye vekil tayin edildim: Her inatçı zorbaya, Allah ile birlikte başka bir ilaha dua edene, resim ve heykel yapanlara.”[534]

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْنِ مَسْعُودٍ رضي الله عنه {{أُولَئِكَ الَّذِينَ يَدْعُونَ يَبْتَغُونَ إِلَى رَبِّهِمُ الْوَسِيلَةَ}} [الإسراء: 57] قَالَ: نَزَلَتْ فِي نَفَرٍ مِنْ الْعَرَبِ كَانُوا يَعْبُدُونَ نَفَراً مِنْ الْجِنِّ فَأَسْلَمَ الْجِنِّيُّونَ وَالإِنْسُ الَّذِينَ كَانُوا يَعْبُدُونَهُمْ لاَ يَشْعُرُونَ، فَنَزَلَتْ: {{أُولَئِكَ الَّذِينَ يَدْعُونَ يَبْتَغُونَ إِلَى رَبِّهِمُ الْوَسِيلَةَ}}. متفق عليه، واللفظ لمسلم.

 

517- Abdullah b. Mesud -Allah O'ndan razı olsun- "Onlar öyle kimselerdir ki, dua ederler; Rablerinden vesileyi dilerler" âyeti hakkında şöyle dedi:

 Bu âyet Araplardan bir cemâat hakkında inmiştir. Bunlar cinlerden bir taifeye tapar­lardı. Derken cinliler müslümanlığı kabul etti de, onlara tapan insanların haberi bile olmadı. Bunun üzerine:

"Onlar öyle kimselerdir ki, dua ederler; Rablerinden vesileyi dilerler" âyeti indi.[535]

 

94

بَابُ لا يَسْأَلُ الْعَبْدُ إِلا الله

94- Bir Kul Ancak Allah'tan İster

 

عَنْ رِفَاعَةَ الْجُهَنِيِّ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّ الله يُمْهِلُ حَتَّى إِذَا ذَهَبَ مِن اللَّيْلِ نِصْفُهُ أَوْ ثُلُثَاهُ قَالَ: لاَ يَسْأَلَنَّ عِبَادِي غَيْرِي مَنْ يَسْألني أَسْتَجِبْ لَهُ، مَنْ يَسْأَلْنِي أُعْطِهِ، مَنْ يَسْتَغْفِرْنِي أَغْفِرْ لَهُ حَتَّى يَطْلُعَ الْفَجْرُ» أَخْرَجَهُ ابن مَاجَه.

 

518- Rifâ'a el-Cuhenî  -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah Teâlâ, gecenin yarısı veya üçte ikisi gidinceye kadar talepte bulunmaz. Bu sürenin bitiminden fecir doğuncaya kadar şöyle buyurur: Sakın benim kullarım benden başkasından bir istekte bulunmasınlar. Kim bana duâ ederse ona icabet ederim. Kim benden bir hacet isterse ona veririm. Kim günâhının bağışlanmasını benden dilerse onu bağışlarım."[536]

 

وَعَنْ عَوْف بْن مَالِك الأَشْجَعِيِّ رضي الله عنه قَالَ: كُنَّا عِنْدَ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم تِسْعَةً أَوْ ثَمَانِيَةً أَوْ سَبْعَةً فَقَالَ: «لاَ تَسْأَلُوا النَّاسَ شَيْئاً»، فَلَقَدْ رَأَيْتُ بَعْضَ أُولَئِكَ النَّفَرِ يَسْقُطُ سَوْطُ أَحَدِهِمْ فَمَا يَسْأَلُ أَحَداً يُنَاوِلُهُ إِيَّاهُ. أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

519-  Avf b. Mâlik el-Eşca'î -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Dokuz veya sekiz veya yedi arkadaş Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanında idik. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

"İnsanlardan bir şey istemeyin" buyurdu. Vallahi sonraları bu arkadaşlardan bazılarını gördüm. Birinin kamçısı yere düşse hiç bir kimseden bunu istemez ve onu kendisi alırdı.[537]

 

وعَنْ ثَوْبَانَ رضي الله عنه قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ يَكْفُلُ لِي أَنْ لاَ يَسْأَلَ النَّاسَ شَيْئاً، وَأَتَكَفَّلُ لَهُ بِالْجَنَّةِ؟» فقلت: أَنَا فَكَانَ لاَ يَسْأَلُ أَحَداً شَيْئاً أَخْرَجَهُ أبو دَاوُد، والنسَائِيّ.

 

520- Sevbân -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "İnsanlardan bir şey istemeyeceğine kim bana söz verir ki, ona cenneti garanti edeyim."

Ben de: "Ben" dedim.

Gerçekten de hiç kimseden bir daha hiç bir şey istemedi.[538]

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْن مَسْعُود رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ نَزَلَ بِهِ حَاجَةٌ فَأَنْزَلَهَا بِالنَّاسِ كَانَ قَمِناً مِنْ أَنْ لاَ تَسْهُلَ حَاجَتُهُ وَمَنْ أَنْزَلَهَا بِالله أتَاهُ الله بِرِزْقٍ عَاجِلٍ أَوْ بِمَوْتٍ آجِلٍ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

521- Abdullah b. Mesud -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Her kime bir hacet arız olurda bunu insanlara arz ederse hacetini kolay olmaması ona layık olur. Her kim de bunu Allah’a arz ederse ona hemen rızık verir veya da geç ölüm verir.”[539]

 

وَعَنْ أبي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «سَلُوا الله مَا بَدَا لَكُمْ مِنْ حَوَائِجِكُمْ، حتَّى شِسْعَ النَّعْلِ فِإنَّهُ إِنْ لَمْ يُيسِّرْهُ لَمْ يَتَيَسَّرْ» أَخْرَجَهُ البَيْهَقِيّ.

 

522- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Her türlü hacetinizi Allah’tan isteyin. Öyle ki ayakkabınızın bağı bile kaybolsa bunu Allah’tan isteyin. Şayet Allah bunu kolaylaştırmazsa bu kolay olmaz.”[540]

 

وَعَنْ أنس بْن مَالِك رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «لِيَسْأَلَنَّ أحدُكُمْ رَبَّهُ حاجَته، أو حَوائجه كلها حتى يَسأَلَه شِسْع نَعْلِهِ إِذَا انْقَطَعَ» أَخْرَجَهُ الترْمِذِيّ، والبزار، وأبو يَعلى.

 

523- Enes ibnu Malik -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Sizden biriniz bir hacetini veya hacetlerinin hepsini Rabbinden istesin. Hatta koptuğunda ayakkabısının bağını bile."[541]

 

وَعَنْ الْمُغِيرَةِ بْنِ شُعْبَةَ رضي الله عنه قَالَ: سَمِعْتُ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «إِنَّ الله كَرِهَ لَكُمْ ثَلاَثاً: قِيلَ وَقَالَ، وَإِضَاعَةَ الْمَالِ، وَكَثْرَةَ السُّؤَالِ» متفق عليه.

 

524- Muğîra ibnu Şu'be -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Allah sizin için şu üç hasletten hoşlanmaz: Şu şunu dedi, bu bunu dedi, demek suretiyle insanların dedikodusunu yapmak; malı israf etmek ve çok soru sormak."[542]

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْنِ عمر رضي الله عنهما أَنَّ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «لاَ تَزَالُ الْمَسْأَلَةُ بِأَحَدِكُمْ حَتَّى يَلْقَى الله وَلَيْسَ فِي وَجْهِهِ مُزْعَةُ لَحْمٍ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

525- Abdullah b. Ömer -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Bazı kimseler kıyamet günü yüzünde bir parça et kalmaksızın Allah'a kavuşacağı zamana kadar dilenmeye devam edeceklerdir."[543]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ سَأَلَ النَّاسَ أَمْوَالَهُمْ تَكَثُّراً فَإِنَّمَا يَسْأَلُ جَمْراً فَلْيَسْتَقِلَّ أَوْ لِيَسْتَكْثِرْ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

526- Ebû Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Her kim malını çoğaltmak için, nisanlardan mallarını isterse; o ancak ve ancak ateş parçası ister. Artık bunun ister azını, ister çoğunu dilesin.”[544]

 

وَعَنْه رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لأَنْ يَحْتَزِمَ أَحَدُكُمْ حُزْمَةً مِنْ حَطَبٍ فَيَحْمِلَهَا عَلَى ظَهْرِهِ فَيَبِيعَهَا خَيْرٌ لَهُ مِنْ أَنْ يَسْأَلَ رَجُلاً يُعْطِيهِ أَوْ يَمْنَعُهُ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

527- Ebû Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Vallahi birinizin sabahleyin (ormana) giderek sırtında odun getirmesi; sonra onu satması, kendisine veren veya vermeyen birine el açıp dilenmesinden daha hayırlıdır."[545]

 

وَعَنْ سَمُرَةَ بْنِ جُنْدُبٍ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إنَّ هَذِهِ الْمَسْأَلَةَ كَدٌّ يَكُدُّ بِهَا الرَّجُلُ وَجْهَهُ فَمَنْ شَاءَ أَبْقَى عَلَى وَجْهِهِ وَمَنْ شَاءَ تَرَكَ إِلاَّ أَنْ يَسْأَلَ رَجُلٌ ذَا سُلْطَانٍ أو ينزل به أَمْرٌ لاَ يَجدُ مِنْهُ بُدّاً» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، وأبو داود، والترْمِذِيّ، والنسَائِيّ، وابن حِبَّان.

 

528- Semura b. Cundub -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Dilenmek, yüzü tırmalatmak demektir. İnsan dilendiği için yüzünü tırmalatır. Dileyen yüzünü bundan korur, dileyen de buna maruz kalır. Fakat gerçekten muhtaç birinin istemesi veya devlet yetkilisinden bir şeyler istenmesi bunun dışındadır.”[546]

 

95

بَابُ لا يُلْجَأ في الشَّدَائِدِ إِلا إِلى الله وَبَيَان مَا يُقَالُ عِنْدَ الْكَرْبِ

 

95- Sıkıntı Anında Sadece Allah'a Yönelinir ve Üzüntü Anında Ne Deneceğinin Beyanı

 

عَنْ ابْنِ عَبَّاسٍ رضي الله عنهما قَالَ: «حَسْبُنَا الله وَنِعْمَ الْوَكِيلُ»، قَالَهَا إِبْرَاهِيمُ عليه السلام حِينَ أُلْقِيَ فِي النَّارِ، وَقَالَهَا مُحَمَّدٌ صلّى الله عليه وسلّم حِينَ قَالُوا: {{إِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ إِيمَاناً وَقَالُوا حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ}} [آل عمران: 173] . أَخْرَجَهُ البُخارِيّ.

529- İbnu Abbâs -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: "Hasbunallâhu ve ni'mel-vekîl" (Allah bize yeter; O, ne güzel bir vekîldir) cümlesini İbrahim 'aleyhis-selâm ateşe atıldığı zaman söyledi. Bu sözü Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de: İnsanlar, size karşı bir araya geldiler; bu sebeple onlardan korkun" demişlerdir de (bu söz) onların imanını artırmış ve "Allah bize yeter; O, ne güzel bir vekildir" (Ali İmran: 173) demişlerdi" dediklerinde söylemiştir.[547]

 

وعَنْ أَسْمَاءَ ابْنَةِ عُمَيْسٍ رضي الله عنها قَالَتْ: عَلَّمَنِي رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم كَلِمَاتٍ أَقُولُهُاَ عِنْدَ الْكَرْبِ: «الله الله رَبِّي لاَ أُشْرِكُ بِهِ شَيْئاً» أَخْرَجَهُ ابن مَاجَه.

 

530-  'Umeys'in kızı Esmâ -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem üzüntü zamanında söylemem için bana şu sözleri öğretti: “Allâhu, Allâhu Rabbî lâ uşriku bihî şey'en" (Allah’tır benim Rabbim Allah, O’na hiçbir şeyi ortak koşmam.)[548]

 

وعَنْ عَائِشَةَ رضي الله عنها قالت: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «إذا أصابَ أحدَكمُ همٌّ أو لأواءٌ، فليقل: الله الله ربي، لا أُشْرِكُ بِهِ شَيْئاً» أَخْرَجَهُ الطبراني في الأوسط.

 

531- Aişe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Sizden birinizin başına üzücü bir olay geldiğinde şöyle desin: Allah’tır benim Rabbim Allah, O’na hiçbir şeyi ortak koşmam.”[549]

 

وعَنْ ابْنِ عَبَّاسٍ رضي الله عنهما أن النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم: يَدْعُو عِنْدَ الْكَرْبِ يَقُولُ: «لاَ إِلَهَ إِلاَّ الله الْعَظِيمُ الْحَلِيمُ، لاَ إِلَهَ إِلاَّ الله رَبُّ السَّمَوَاتِ وَالأَرْضِ وَرَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ» متفق عليه.

 

532- Abdullah ibnu Abbâs -Allah O’ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem üzüntü halinde şöyle dua ederdi:

"Azim ve Halim olan Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek bir ilah yoktur. Göklerin ve yerin Rabbi olan, Yüce Arşın Rabbi olan Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek bir ilah yoktur."[550]

 

96

بَابُ الْعَزْمِ فِي المَسْأَلَةِ

 

96- Dua Ederken Kesin İfadeler Kullanmak

 

عَنْ أَنَسٍ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِذَا دَعَوْتُمْ الله فَاعْزِمُوا فِي الدُّعَاءِ، وَلاَ يَقُولَنَّ أَحَدُكُمْ: إِنْ شِئْتَ فَأَعْطِنِي، فَإِنَّ الله لاَ مُسْتَكْرِهَ لَهُ» أَخْرَجَهُ البُخارِيّ.

533- Enes -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Sizden biri dua ederken “Allahım dilersen bana ver” demesin. Allah’a kesin ifadelerle dua etsin. Muhakkak ki Allah’ı hiçbir zorlayıcı yoktur."[551]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه عَنْ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «لاَ يَقُلْ أَحَدُكُمْ: اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِي إِنْ شِئْتَ، ارْحَمْنِي إِنْ شِئْتَ، ارزقني إن شِئْتَ، وليعزم مَسْأَلَتَهُ إِنَّه يَفْعَلُ ما يَشَاءُ لاَ مُكْرِهَ لَهُ» أَخْرَجَهُ البُخارِيّ.

 

534- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Sakın ola ki sizden biri: Allahım dilersen beni bağışla! Allahım dilersen bana merhamet et! diye dua etmesin. Allah’a kesin ifadelerle dua etsin. Muhakkak ki Allah için hiçbir zorlayıcı yoktur!"[552]

 

وعَنْه رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «إِذَا دَعَا أَحَدُكُمْ فَلاَ يَقُلْ: اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِي إِنْ شِئْتَ، وَلَكِنْ لِيَعْزِمْ الْمَسْأَلَةَ، وَلْيُعَظِّمْ الرَّغْبَةَ، فَإِنَّ الله لاَ يَتَعَاظَمُهُ شَيْءٌ أَعْطَاهُ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

535-  Ebû Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Biriniz dua ettiği vakit: Allahım, dilersen beni affet! demesin. Lâkin ifadeler kullansın ve isteğini büyültsün. Çünkü Allah'a verdiği bir şey bü­yük gelmez.”[553]

 

97

بَابُ جَوَاز قَوْلِ: «إِنْ شَاءَ اللَّهُ» فِي الدُّعَاءِ إِذَا كَانَ بِقَصْدِ الإِخْبَارِ

 

97- Haber Verme Kastı Var ise Duada "İnşallâh" Sözü Caizdir

 

عَنْ ابن عَبَّاسٍ رضي الله عنهما أنَّ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم دَخَل عَلَى أعرابي يعوده، وكان النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم إذا دخل على مريض يعوده قَالَ: «لا بأسَ، طَهورٌ إنْ شاءَ اللهُ»، فقال له: «لا بأسَ، طَهورٌ إن شاءَ اللهُ» قَالَ: قلتَ: طَهور؟ كلا بل هي حُمّى تَفور ـ أو تثور ـ على شيخٍ كبير، تُزيرُه القبور، فقال النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم: «فنعم إذاً» أخرجه البُخَارِيّ، والطبراني وزاد: فقال النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم: «أَمَّا إِذْ أبَيْتَ فَهِيَ كَمَا تَقُولُ، قَضَاءُ الله كَائِنٌ» فما أمسى من الغد إلا ميتاً.

 

536- Abdullah ibnu Abbâs -Allah O’ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bir bedeviyi ziyaret için yanına girdi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bir hastayı ziyaret ettiği zaman ona "La be’se tahûrun inşâ Allah" (Geçmiş olsun. Bu hastalığın günahlarına kefaret olur inşâ Allah) derdi. O hasta bedeviye de yine  "La be’se tahûrun inşâ Allah" (Geçmiş olsun. Bu hastalığın günahlarına kefaret olur inşâ Allah) dedi. Bedevi ise Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'e şöyle dedi: 

-Sen bana geçmiş olsun diyorsun ama yakalandığım bu hastalık yaşlı birinin ateşini yükselten ve onu mezara götüren bir hastalıktır. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Öyleyse kabrine gelenler iyi olsun!" buyurdu.

Taberani şu ziyadede bulunmuştur: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Şayet kaçınırsan o dediğin gibidir. Allah'ın kaderi gerçekleşir.[554]

 

وَعَنْ ابْن عُمَرَ رضي الله عنهما قَالَ: كَانَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم إِذَا أَفْطَرَ قَالَ: «ذَهَبَ الظَّمَأُ، وَابْتَلَّتْ الْعُرُوقُ، وَثَبَتَ الأَجْرُ إِنْ شَاءَ اللهُ» أَخْرَجَهُ أبو دَاوُد، والنسائي.

 

537-  İbnu Ömer -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem iftar ettiği zaman şöyle derdi:

"Susuzluk gitti, damarlar nemlendi ve inşallah ecir hâsıl oldu."[555]

 

98

بَابُ جَواز الاسْتِعَانَةِ والاسْتِعَاذَةِ والاسْتِغَاثَةِ بِالْمَخْلُوقِ فِيمَا يَقْدِرُ عَلَيْهِ منَ الأسْبَابِ الظَّاهِرَةِ والأمُورِ الحسِّيَّةِ مَعَ تَحْريمِ تعلّق القَلبِ بهِ، ووجُوب اعْتِقَادِ أنَّ ذلك سَبَبٌ لا تأثيرَ له بِنَفْسِهِ، وتحرِيم الاستعانةِ والاستعاذةِ والاستغاثةِ بمخلوقٍ مَيِّتٍ أو غائبٍ أو فيما لا يقدِرُ عليهِ إلا الله وأنَّ ذَلِكَ مِنَ الشِّرْكِ

 

98- İnsanlardan, Onların Görünen Sebeplerden Dolayı Güç Yetirebilecekleri Konularda Yardım ve Korunma Dilemek Caizdir. Bununla Beraber Kalbini Ona Bağlamak ise Haram Kılınmıştır. Bunun Bir Sebep Olduğuna ve Nefsinde Onun Bir Tesiri Olmadığına İnanmak Farzdır. Ölü veya Orada Olmayan Birinden, Ancak Allah'ın Güç Yetirebileceği Bir Şeyde Yardım ve Korunma Dilemek Şirktendir

 

عَنْ عبد الله بْنِ عَبَّاسٍ رضي الله عنهما قَالَ: كُنْتُ خَلْفَ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم يَوْماً فَقَالَ: «يَا غُلاَمُ إِنِّي أُعَلِّمُكَ كَلِمَاتٍ: احْفَظِ الله يَحْفَظْكَ، احْفَظ الله تَجِدْهُ تُجَاهَكَ، إِذَا سَأَلْتَ فَاسْأَلْ اللهَ، وَإِذَا اسْتَعَنْتَ فَاسْتَعِنْ بِاللهِ، وَاعْلَمْ أَنَّ الأُمَّةَ لَوْ اجْتَمَعَتْ عَلَى أَنْ يَنْفَعُوكَ بِشَيْءٍ لَمْ يَنْفَعُوكَ إِلاَّ بِشَيْءٍ قَدْ كَتَبَهُ الله لَكَ، وَلَوْ اجْتَمَعُوا عَلَى أَنْ يَضُرُّوكَ بِشَيْءٍ لَمْ يَضُرُّوكَ إِلاَّ بِشَيْءٍ قَدْ كَتَبَهُ الله عَلَيْكَ، رُفِعَتْ الأَقْلاَمُ، وَجَفَّتْ الصُّحُفُ» أَخْرَجَهُ الترْمِذِيّ.

 

538- Abdullah ibnu Abbâs -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi:

 Bir gün Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin binitinin arkasında idim. Bana şöyle buyurdu: “Ey delikanlı! Sana birkaç kelime öğreteceğim: “Allah’ın emir ve yasaklarına iyi dikkat ederek yaşa ki Allah da seni gözetip kollasın. Allah’ı hiç hatırından çıkarma ki onu her an karşında bulasın. İsteyeceğinde Allah’tan iste, yardım isteyeceğinde Allah’tan yardım iste, bilmiş ol ki tüm insanlar sana bir konuda fayda vermek için bir araya gelseler, ancak Allah’ın yazdığı kadarıyla sana faydalı olabilirler. Eğer tüm insanlar sana zarar vermek konusunda birleşip bir araya gelseler, ancak Allah’ın sana yazdığı kadarıyla zarar verebilirler. Kader kalemleri kalkmış ve yazılan sahifeler kurumuştur.”[556]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه قال: سمعتُ رسول الله صلّى الله عليه وسلّم يقول: «قال الله تعالى: قسمتُ الصلاةَ بيني وبين عبدي نصفين ولعبدي ما سأل، فإذا قال العبد: {{الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ *}} [الفاتحة: 2] قال الله تعالى: حمدني عبدي، وإذا قال: {{الرَّحْمَانِ الرَّحِيمِ *}} قال الله تعالى: أثنى عليَّ عبدي، وإذا قال: {{مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ *}} قال: مجدني عبدي، فإذا قال: {{إِيَّاكَ نَعْبُدُ وَإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ *}} قال: هذا بيني وبين عبدي ولعبدي ما سأل، فإذا قال: {{اهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ *صِرَاطَ الَّذِينَ أَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلاَ الضَّالِّينَ *}} [الفاتحة: 3 ـ 7] قال: هذا لعبدي ولعبدي ما سأل» أخرجه مسلم.

 

539- Ebû Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:

“Allah Teâlâ şöyle buyurdu: Namaz (sûresi olan fatihayı) kendimle kulum ara­sında yarıya taksim ettim. Hem kulumun dilediği şey onundur. Bir kul «elhamdu lillâhi rabbil-'âlemîn» dediği zaman Allah Teâlâ: Kulum bana hamd etti, der. «er-Rahmânir-Rahîm» dediğinde, Allah Teâlâ: Kulum bana sena etti, der. «mâliki yevmid-dîn» dediğinde Allah 'Azze ve Celle: Kulum beni yüceltti, der. «iyyâke na'budu ve iyyâke nesta'în» dediğinde, Allah 'Azze ve Celle: Bu, kulumla benim aramdadır; hem kulumun dilediği onundur, der. «ihdinas-sirâtal-mustakîm, sirâtallezîne en'amte 'aleyhim ğayril-meğdûbi 'aleyhim veled-dâllîn» dediğinde, Allah 'Azze ve Celle: İşte bu kulumundur. Hem kulumun dilediği onundur buyurur.”[557]

 

وعَنْ مُعَاذِ بْنِ جَبَلٍ رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم أَخَذَ بِيَدِهِ وَقَالَ: «يَا مُعَاذُ وَالله إِنِّي لأُحِبُّكَ، وَالله إِنِّي لأُحِبُّكَ» فَقَالَ: «أُوصِيكَ يَا مُعَاذُ لاَ تَدَعَنَّ فِي دُبُرِ كُلِّ صَلاَةٍ تَقُولُ: اللَّهُمَّ أَعِنِّي عَلَى ذِكْرِكَ وَشُكْرِكَ وَحُسْنِ عِبَادَتِكَ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، وأبو دَاوُد، والنسَائِيّ.

 

540- Muaz b. Cebel'den -Allah O'ndan razı olsun- rivayet edildiğine göre, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem O'nun elini tutup şöyle buyurdu:

"Ey Muaz! Vallahi ben seni seviyorum. Vallahi ben seni seviyorum. Ey Muaz! Sana bir şeyler tavsiye ede­yim, onları her (farz) namazın sonunda oku, kat'iyyen terk etme: Allah'ım! Seni zikretmekte, sana şükretmekte ve sana güzelce ibâdet etmekte bana yar­dım et, dersin."[558]

 

وَعَنْ مُخَارِقٍ رضي الله عنه قَالَ: جَاءَ رَجُلٌ إِلَى النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم، فَقَالَ: الرَّجُلُ يَأْتِينِي فَيُرِيدُ مَالِي قَالَ: «ذَكِّرْهُ بِاللهِ»، قَالَ: فَإِنْ لَمْ يَذَّكَّرْ؟ قَالَ: «فَاسْتَعِنْ عَلَيْهِ مَنْ حَوْلَكَ مِنْ الْمُسْلِمِينَ»، قَالَ: فَإِنْ لَمْ يَكُنْ حَوْلِي أَحَدٌ مِنْ الْمُسْلِمِينَ؟ قَالَ: «فَاسْتَعِنْ عَلَيْهِ بِالسُّلْطَانِ»، قَالَ: فَإِنْ نَأَى السُّلْطَانُ عَنِّي؟ قَالَ: «قَاتِلْ دُونَ مَالِك حَتَّى تَكُونَ مِنْ شُهَدَاءِ الآخِرَةِ أَوْ تَمْنَعَ مَالَك» أَخْرَجَهُ النسَائِيّ.

 

541- Mehârik -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Bir adam Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme geldi ve şöyle dedi:

-Bir adam geliyor ve benim malımı istiyor. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Ona Allah’ı hatırlat” buyurdu.

-Şayet öğüt almazsa, dedi.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Çevrendeki Müslümanlardan yardım iste” buyurdu.

-Şayet etrafımda müslümanlardan kimse yoksa, dedi.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Devlet başkanından yardım iste” buyurdu.

-Şayet devlet başkanı benden uzak durursa, dedi.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“O zaman malın için savaş. Öyle ki ahiret şehitlerinden olursun veya da malını onlardan korumuş olursun” buyurdu.[559]

 

وعَنْ عَائِشَةَ رضي الله عنها أنَّ رَجُلاً مِنْ الْمُشْرِكِينَ لَحِقَ بِالنَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم لِيُقَاتِلَ مَعَهُ فَقَالَ: «ارْجِعْ فلن أَسْتَعِينَ بِمُشْرِكٍ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

542-  Âişe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Müşriklerden bir adam, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ile beraber savaşmak için ona katıldı. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Geri dön, ben bir müşrikten asla yardım isteyecek değilim."[560]

 

وعَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِك رضي الله عنه أَنَّ رَجُلاً دَخَلَ الْمَسْجِدَ يوم جُمعة من بابٍ كان نحو دار القضاء، وَرَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم قَائِمٌ يَخْطُبُ فَاسْتَقْبَلَ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَائِماً ثم قَالَ: يَا رَسُولَ الله هَلَكَتْ الأَمْوَالُ، وَانْقَطَعَتْ السُّبُلُ فَادْعُ الله أَنْ يُغِيثَنَا. فَرَفَعَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم يَدَيْهِ ثُمَّ قَالَ: «اللَّهُمَّ أَغِثْنَا، اللَّهُمَّ أَغِثْنَا، اللَّهُمَّ أَغِثْنَا»، قَالَ أَنَسٌ: وَلاَ وَالله مَا نَرَى فِي السَّمَاءِ مِنْ سَحَابَةٍ وَلاَ قَزَعَةٍ وَمَا بَيْنَنَا وَبَيْنَ سَلْعٍ مِنْ بَيْتٍ وَلاَ دَارٍ، قَالَ: فَطَلَعَتْ من ورائِه سَحَابَةٌ مِثْلُ التُّرْسِ فَلَمَّا تَوَسَّطَتْ السَّمَاءَ انْتَشَرَتْ ثم أَمْطَرَتْ فلاَ وَالله مَا رَأَيْنَا الشَّمْسَ سِتّاً قَالَ: ثُمَّ دَخَلَ رَجُلٌ مِنْ ذَلِكَ الْبَابِ فِي الْجُمُعَةِ ـ يعَنْي: الثانية ـ وَرَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم قَائِمٌ يَخْطُبُ فَاسْتَقْبَلَهُ قَائِماً، فَقَالَ: يَا رَسُولَ الله هَلَكَتْ الأَمْوَالُ وَانْقَطَعَتْ السُّبُلُ فَادْعُ اللهَ، قَالَ: فَرَفَعَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم يَدَيْهِ قَالَ: «اللَّهُمَّ حَوَالَيْنَا وَلاَ عَلَيْنَا اللَّهُمَّ عَلَى الآكَامِ وَالظِّرَابِ وَبُطُونِ الأَوْدِيَةِ وَمَنَابِتِ الشَّجَرِ» قَالَ: فَأَقْلَعَتْ وَخَرَجْنَا نَمْشِي فِي الشَّمْسِ. متفق عليه.

 

543- Enes ibn Mâlik’ten, -Allah ondan razı olsun- O şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Cuma günü hutbe verirken mescidde minberin yanındaki kapıdan bir adam girdi. Ayakta olduğu halde Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme yönelerek dedi ki:

-Ey Allah’ın Rasûlü! (Kuraklıktan dolayı) koyunlar helak oldu, insanların evlerindeki erzaklar azaldı. Allah’a dua etsen de yağmur indirse. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ellerini kaldırıp şöyle dedi:

“Allah’ım! Bize yağmur ver! Allahım bize yağmur ver! Allahım bize yağmur ver!” Enes dedi ki:

-Vallahi bizler gökyüzünde ne toplu bir şekilde ne de ayrı bir şekilde duran bulut görüyorduk. Bizimle Sal dağı arasında bulutları görmemize engel olan hiçbir ev ve başka bir şey yoktu. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin arkasından kalkana benzer daire şeklinde bir bulut çıktı. Gökyüzünün ortasına geldiğinde yayıldı. Sonra da yağmur yağdı. Vallahi bizler yağmur bulutlarından dolayı güneşi diğer Cumaya kadar görmedik.

Haftaya Cuma günü olduğunda Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem hutbe verirken minberin yanındaki kapıdan bir adam girip ayakta olduğu halde O’na yönelip dedi ki:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Çok yağmur yağması sebebiyle koyunlar helak oldu ve yollar kapandı. Allah’a dua etsende yağmuru durdursa. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ellerini kaldırıp şöyle dedi: “Allahım! Yağan yağmuru üzerimize değil çevremize yağdır.” Bunun üzerine yağmur kesildi. Bizler Mescid’den çıkıp (bir haftadır gözükmeyen) güneşin altında yürüdük.[561]

 

وَعَنْ عُمَر بْن الْخَطَّابِ رضي الله عنه قَالَ: لَمَّا كَانَ يَوْمُ بَدْرٍ قَالَ: نَظَرَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم إِلَى أَصْحَابِهِ وَهُمْ ثَلاَثُ مِائَةٍ وَنَيِّفٌ، وَنَظَرَ إِلَى الْمُشْرِكِينَ فَإِذَا هُمْ أَلْفٌ وَزِيَادَةٌ فَاسْتَقْبَلَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم الْقِبْلَةَ ثُمَّ مَدَّ يَدَيْهِ وَعَلَيْهِ رِدَاؤُهُ وَإِزَارُهُ ثُمَّ قَالَ: «اللَّهُمَّ أَيْنَ مَا وَعَدْتَنِي، اللَّهُمَّ أَنْجِزْ مَا وَعَدْتَنِي اللَّهُمَّ إِنَّكَ إِنْ تُهْلِكْ هَذِهِ الْعِصَابَةَ مِنْ أَهْلِ الإِسْلاَمِ فَلاَ تُعْبَدْ فِي الأَرْضِ أَبَداً»، قَالَ: فَمَا زَالَ يَسْتَغِيثُ رَبَّهُ عزّ وجل وَيَدْعُوهُ حَتَّى سَقَطَ رِدَاؤُهُ فَأَتَاهُ أَبُو بَكْرٍ رضي الله عنه فَأَخَذَ رِدَاءَهُ فَرَدَّاهُ ثُمَّ الْتَزَمَهُ مِنْ وَرَائِهِ ثُمَّ، قَالَ: يَا نَبِيَّ الله كَفَاكَ مُنَاشَدَتُكَ رَبَّكَ فَإِنَّهُ سَيُنْجِزُ لَكَ مَا وَعَدَكَ، وَأَنْزَلَ الله عزّ وجل: {{إِذْ تَسْتَغِيثُونَ رَبَّكُمْ فَاسْتَجَابَ لَكُمْ أَنِّي مُمِدُّكُمْ بِأَلْفٍ مِنَ الْمَلاَئِكَةِ مُرْدِفِينَ *}} [الأنفال: 9] ، فَلَمَّا كَانَ يَوْمُئِذٍ وَالْتَقَوْا فَهَزَمَ الله عزّ وجل الْمُشْرِكِينَ فَقُتِلَ مِنْهُمْ سَبْعُونَ رَجُلاً وَأُسِرَ مِنْهُمْ سَبْعُونَ رَجُلاً. أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

544- Ömer ibnul-Hattâb -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Bedir günü olduğunda şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ashabına baktı. Onların sayısı üç yüz küsur kişiydiler. Müşriklere doğru baktı. Onların da sayıları binden fazlaydı. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem kıbleye doğru yöneldi. Ellerini uzattı, üzerinde ridası ve izarı vardı. Sonra da şöyle buyurdu:

“Allahım! Senin vaadin nerededir? Allahım! Vaadini yerine getir. Allahım! Şayet İslam ehlinden olan bu topluluğu helak edersen yeryüzünde bir daha asla ibadet edilmez.”

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Rabbine dua etmeye ve O’ndan yardım dilemeye devam ediyordu, öyle ki omzundaki ridası yere düşmüştü. Bunun üzerine Ebu Bekir geldi, ridasını yerden alıp omzuna koydu. Sonra da dedi ki:

-Ey Allah'ın Nebisi! Rabbine bu kadar yalvardığın yeter. Muhakkak ki O, sana olan vaadini yerine getirecektir.

Allah, Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme şu âyeti indirdi: Rabbınızdan yardım istemiştiniz de, O, "birbiri arkasına göndereceğim bin melek ile sizin elbette yardımcınızım" diyerek sizin duanızı kabul etmişti.” (Enfal: (9). Bedir savaşında onlarla karşılaşılmış ve Allah müşrikleri hezimete uğratmıştı. Onlardan yetmiş kişi öldürülmüş, yetmiş kişi de esir düşmüştü.[562]

 

وَعَنْ عبادة بْن الصامت رضي الله عنه قَالَ: قَالَ أبو بكر: قوموا نَستغيث برسولِ الله صلّى الله عليه وسلّم من هذا المُنافق، فقال رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «إنه لا يُستغاث بي، إنما يُستغاثُ بالله عزّ وجل» قَالَ الهيثمي: رَواه الطبراني ورِجاله رجال الصحيح غير ابن لَهيعة، وهو حسن الحديث.

 

545- ‘Ubâde b. es-Sâmit -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ebu Bekir şöyle dedi:

-Kalkın da şu münafığa karşı Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi yardıma çağıralım.

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Bana karşı yardıma çağrılmaz. Ancak Allâh 'Azze ve Celle için yardıma çağrılır.”[563]

 

وعَنْ عَبْدِ اللهِ بْن مَسْعُود رضي الله عنه عَنْ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم قال: «اللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ الشَّيْطَانِ الرجيم، وهَمْزِهِ وَنَفْخِهِ وَنَفْثِهِ، قال: هَمْزُهُ: الْمُوتَةُ وَنَفْثُهُ: الشِّعْرُ، وَنَفْخُهُ: الْكِبْرُ. أخرجه أحمد، وابن مَاجَه.

 

546- Abdullah b. Mesud -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Allahım! Muhakkak ki ben, kovulmuş şeytandan, onun hemzinden, nefhinden ve nefsinden sana sığınırım"

İbnu Abbas şöyle dedi: Şeytanın hemzi mutedir. Onun nefsi şiirdir. Onun nefhi de kibirdir."[564]

 

وَعَنْ أَبي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «سَتَكُونُ فِتَنٌ الْقَاعِدُ فِيهَا خَيْرٌ مِنْ الْقَائِمِ، وَالْقَائِمُ فِيهَا خَيْرٌ مِنْ الْمَاشِي، وَالْمَاشِي فِيهَا خَيْرٌ مِنْ السَّاعِي، مَنْ تَشَرَّفَ لَهَا تَسْتَشْرِفُهُ، وَمَنْ وَجَدَ فِيهَا مَلْجَأً فَلْيَعُذْ بِهِ» متفق عليه.

 

547- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Yakın bir gelecekte birtakım fitneler olacaktır. Fitne zamanında ona karışmayıp oturan kişi, karışmak üzere ayakta durandan daha hayırlıdır. Ayakta duran yürüyenden daha hayırlıdır. Yürüyen, koşandan daha hayırlıdır. Her kim fitneye bulaşırsa, muhakkak fitneler onu helak eder.  Her kim de o fitne zamanı sığınacak bir yer bulursa, hemen oraya sığınsın ve fitnelere bulaşmasın."[565]

 

99

بابُ جَوازِ السؤالِ بِوجْهِ الله في أمورِ الآخِرَةِ وَتَحْريمِه في الأمُورِ الدُنْيويَّة

 

99- Ahret ile Alakalı İşlerde Allah İçin İstemenin Cevazı ve Dünya ile Alakalı İşlerde ise Bunun Haram Kılınması

 

عَنْ بَهْزٍ بْن حَكيم، عَنْ أبيهِ، عَنْ جَدِّه قال: قلت: يا رَسُولَ اللهِ، أَسْأَلُكَ بِوَجْهِ الله بِمَ بَعَثَكَ رَبُّنَا؟ قَالَ: «بِالإسْلامِ» قَالَ: قُلْتُ: يَا نبي الله وَمَا آيَةُ الإسْلامِ؟ قَالَ: «أَنْ تَقُولَ: أَسْلَمْتُ وَجْهِيَ للهِ، وَتُقِيمَ الصَّلاةَ وَتُؤْتِيَ الزَّكَاةَ» أَخْرَجَهُ الْحَاكِم وصحَّحَه.

 

548- Behz b. Hakîm, babasından, O da dedesinden bildirdiğine göre O şöyle dedi: Ben dedim ki:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Allah aşkına soruyorum, Rabbimiz seni ne ile gönderdi?

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“İslam” dedi.

-Ey Allah'ın Nebisi! İslam’ın alameti nedir? Dedim.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Yüzümü Allah’a çevirdim demen, namazı kılman ve zakâtı vermendir.”[566] 

 

وعَنْ جَابِرٍ بْن عبد الله رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لا يُسْأَلُ بِوَجْهِ الله إِلا الْجَنَّةُ» أَخْرَجَهُ أبو داود بإسناد ضعيف.

 

549- Câbir b. Abdullah -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Allah'ın rızası için ancak cennet istenir."[567]

 

وعَنْ يَحْيَى بْنِ سَعِيدٍ رضي الله عنه أَنَّهُ قَالَ: أُسْرِيَ بِرَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم فَرَأَى عِفْرِيتاً مِنْ الْجِنِّ يَطْلُبُهُ بِشُعْلَةٍ مِنْ نَارٍ، كُلَّمَا الْتَفَتَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم رَآهُ فَقَالَ لَهُ جِبْرِيلُ: «أَفَلا أُعَلِّمُكَ كَلِمَاتٍ تَقُولُهُنَّ إِذَا قُلْتَهُنَّ طُفِئَتْ شُعْلَتُهُ وَخَرَّ لِفِيهِ؟» فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «بَلَى» فَقَالَ: جِبْرِيلُ: «فَقُلْ: أَعُوذُ بِوَجْهِ الله الْكَرِيمِ، وَبِكَلِمَاتِ الله التَّامَّاتِ اللاتِي لا يُجَاوِزُهُنَّ بَرٌّ وَلا فَاجِرٌ، مِنْ شَرِّ مَا يَنْزِلُ مِنْ السَّمَاءِ، وَشَرِّ مَا يَعْرُجُ فِيهَا، وَشَرِّ مَا ذَرَأَ فِي الأرْضِ وَشَرِّ مَا يَخْرُجُ مِنْهَا، وَمِنْ فِتَنِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ، وَمِنْ طَوَارِقِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ، إِلا طَارِقاً يَطْرُقُ بِخَيْرٍ يَا رَحْمَنُ» أَخْرَجَهُ مَالِك.

 

550- Yahya b. Sa‘îd -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem miraca çıkartıldığında cinden bir ifrit gördü. Ateşten bir meşale istiyordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem her dönmesinde onu görüyordu. Bunun üzerine Cibril O’na dedi ki: “Sana bazı kelimeler öğretmeyeyim mi ki onları söylediğin zaman onun meşalesi söner ve ağzının üstüne yere kapaklanır.” Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Evet, öğret” dedi. Cibril şöyle dedi: Şöyle de: Allah’ın Kerim Yüzü’ne sığınırım. Hiçbir iyi ve kötünün geçemeyeceği Allah’ın tam olan kelimelerine sığınırım. Gökten inen şerden, oraya çıkan şerden, yeryüzüne saçtığından ve oradan çıkanın şerrinden Allah’a sığınırım. Gecenin ve gündüzün fitnesinden Allah’a sığınırım. Gecenin ve gündüzün felaketlerinden Allah’a sığınırım. Başıma hayırdan başkasının gelmesinden sana sığınırım. Ey Rahman olan Allahım.”[568] 

 

وعَنْ جَابِرٍ بْن عبد الله رضي الله عنه قَالَ: لَمَّا نَزَلَ على رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم هَذِهِ الآيَةُ: {{قُلْ هُوَ الْقَادِرُ عَلَى أَنْ يَبْعَثَ عَلَيْكُمْ عَذَابًا مِنْ فَوْقِكُمْ}} قَالَ: رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «أَعُوذُ بِوَجْهِكَ» قَالَ: {{أَوْ مِنْ تَحْتِ أَرْجُلِكُمْ}} قَالَ: «أَعُوذُ بِوَجْهِكَ» فَلمَّا نَزَلَت: {{أَوْ يَلْبِسَكُمْ شِيَعًا وَيُذِيقَ بَعْضَكُمْ بَأْسَ بَعْضٍ}} [الأنعام: 65] قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «هاتان أَهْوَنُ ـ أَوْ أَيْسَر ـ» أَخْرَجَهُ البُخارِيّ.

 

551- Câbir ibnu Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: “De ki: Allah, sizin üzerinizden azab göndermeye kâdirdir” âyeti inince Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Allahım! Senin vechine sığınırım" dedi.

“veya sizin ayaklarınızın altından” Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Allahım! Senin vechine sığınırım" dedi.

“ yahut sizi fırkalara ayırıp birbirinize düşürerek kötülüklerinizi birbirinize tattırmaya kadirdir!" Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Bu daha hafif veya daha kolaydır."[569]

 

وَعَنْ أبي مُوسَى الأشعري رضي الله عنه عَنْ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم قال: «ملْعونٌ مَنْ سَألَ بوجه الله، وَملْعُونٌ من سُئِلَ بِوجْهِ الله ثم منعَ سَائِله، ما لم يَسأله هُجْراً» أَخْرَجَهُ الطبراني.

 

552- Ebu Musa el-Eş‘arî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah’ın Vechi ile isteyen lanetlidir. Allah’ın Vechi ile istenen sonra da isteyene vermeyen ve ona kötü söz söyleyen lanetlidir.”[570]

 

100

باب من سَأل بالله فأَعطوه

 

100- Kim Allah için İsterse Ona Verin

 

عَنْ عبد الله بْن عمر رضي الله عنهما قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَن اسْتَعَاذَ بالله فأَعِيذُوه، ومَنْ سَأَلَ بالله فَأعْطُوه، ومَنْ دَعَاكُم فَأجِيبُوه، ومَنْ صَنَعَ إِلَيكُم مَعْروفاً فَكَافِئُوه، فَإِن لَمْ تَجِدُوا مَا تُكَافِئُونه فادْعُوا له حتَّى تَرَوا أَنَّكُم كَافَأْتُمُوه» أَخْرَجَهُ أبو دَاوُد، والنسَائِيّ.

 

553- Abdullah b. Ömer -Allah O’ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Allah için size sığınan kimseye yardım edin. Allah için iste­yen kimseye verin. Sizi davet edenin dâvetine icabet edin, size iyilik yapanı mükâfatlandırın. Eğer onu mükâfatlandıracak bir şey bula­mazsanız, -karşılıkta bulunduğunuza kanaat getirinceye kadar- ona dua edin"[571]

 

وَعَنْ ابن عَبَّاس رضي الله عنهما قَالَ: قَالَ رسولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «أَلا أُخْبِرُكم بِشَرِّ النَّاسِ مَنْزِلاً؟» قال: قلنا: بَلى يا رَسُولَ الله، قَالَ: «الذي يُسألُ بالله ولا يُعطي به» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، والترْمِذِيّ، والنسائي.

 

554- İbnu Abbâs -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

"Dikkat edin insanların en şerlisini size haber vereyim mi?" buyurdu. Bizler de: Ver ey Allah'ın Rasûlü! Dedik. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kendisinden Allah rızası için bir şeyler istenmesine rağmen hiçbir şey vermeyen kimsedir."[572]

 

وَعَنْه رضي الله عنهما قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَن استَعاذ بالله، فأَعِيذُوه، وَمَنْ سَألكُم بِوَجْهِ اللهِ، فأَعْطُوه» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، وأبو داود.

 

555- İbnu Abbâs -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Her kim Allah ismini vererek size sığınacak olursa ona yardım ediniz. Her kim sizden Allah rızası için bir şey isterse ona istediği şeyi veriniz."[573]

وَعَنْ عَائِشَة رضي الله عنها: أنَّ ابْنَة الجَونِ لَمَّا أُدْخِلَت على رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم ودَنَا مِنْها، قَالَت: أَعُوذُ بالله مِنْكَ فقَالَ لَها: «لقَد عُذْت بعَظِيم، الحَقِي بِأَهْلِك» أَخْرَجَهُ البُخارِيّ، وفي لفظ له: «لَقَد عُذْت بِمُعَاذ» ثمَّ خرَجَ علَينَا فَقالَ: «يا أَبَا أُسَيد اكْسِهَا رَازِقِيَّتَيْنِ وأَلْحِقْهَا بِأهْلِهَا».

 

556- Aişe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Cevn’in kızı Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ile evlendirildi ve Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin huzuruna getirildi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ona yaklaşmak istediğinde: Senden Allah'a sığınırım, dedi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de:

-"Sen, hakikaten sığınılacak bir makama sığındın! Ailenin yanına dön" buyurdu.

Başka bir lafızda ise şöyle buyurdu:

-"Sen hakikaten sığınılacak bir makama sığındın!"

Sonra da onun yanından çıkıp bizim yanımıza geldi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Ey Ebû Useyd! Sen bu kadına râzikiyye denilen beyaz keten kumaştan biçilmiş iki kat elbise giydir ve onu ailesinin yanına götür" buyurarak o kadını boşadı.[574]

 

101

بَابُ تَوحِيد الأسْماءِ والصِّفَاتِ، والتَّحْذِيرِ مِنْ الإلْحَادِ فِيهَا أَو جَحْدِ شَيءٍ مِنْهَا

 

101- İsimler ve Sıfatlar Tevhidi ve Bu Konuda Sapmaktan veya Onlardan Bir Şeyi İnkâr Etmekten Sakındırma

 

عَنْ عَائِشَةَ رضي الله عنها أَنَّ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم بَعَثَ رَجُلاً عَلَى سَرِيَّةٍ، وَكَانَ يَقْرَأُ لأصْحَابِهِ فِي صَلاتِهِمْ، فَيَخْتِمُ بـ{{قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ *}} [الإخلاص: 1] فَلَمَّا رَجَعُوا ذَكَرُوا ذَلِكَ لِلنَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم فَقَالَ: «سَلُوهُ لأيِّ شَيْءٍ يَصْنَعُ ذَلِكَ؟» فَسَأَلُوهُ، فَقَالَ: لأنَّهَا صِفَةُ الرَّحْمَنِ وَأَنَا أُحِبُّ أَنْ أَقْرَأَ بِهَا فَقَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «أَخْبِرُوهُ أَنَّ الله يُحِبُّهُ» متفق عليه.

 

557- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bir adamı bir seriyyenin başında komutan olarak bir yere gönderdi. Bu adam emri altındaki askerlere namaz kıldırıyor ve namazında zamlı sureden sonra İhlâs Sûresi ile bitiriyordu. Onlar seferden döndükleri zaman bunu Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme haber verdiler. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: "Ona bir sorun bakalım, bunu neden yapmış?" buyurdu. Onlar da bunu ona sordular. O da şöyle dedi:

-Çünkü bu sure, Rahman’ın sıfatıdır. Ve ben o sureyi okumayı seviyorum. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de:

"Allah’ın da onu sevdiğini ona habere verin" buyurdu.[575]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «إِنَّ لله تِسْعَةً وَتِسْعِينَ اسْماً، مِائَةً إِلا وَاحِداً، مَنْ أَحْصَاهَا دَخَلَ الْجَنَّةَ» متفق عليه.

 

558- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Allah'ın yüzden bir eksik olarak doksan dokuz ismi vardır. Kim bu isimleri sayarsa cennete girer."[576]

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْن مَسْعُود رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَا أَصَابَ أَحَداً قَطُّ هَمٌّ وَلا حَزَنٌ فَقَالَ: اللَّهُمَّ إِنِّي عَبْدُكَ، وَابْنُ عَبْدِكَ وَابْنُ أَمَتِكَ، نَاصِيَتِي بِيَدِكَ، مَاضٍ فِيَّ حُكْمُكَ، عَدْلٌ فِيَّ قَضَاؤُكَ، أَسْأَلُكَ بِكُلِّ اسْمٍ هُوَ لَكَ، سَمَّيْتَ بِهِ نَفْسَكَ، أَوْ عَلَّمْتَهُ أَحَداً مِنْ خَلْقِكَ، أَوْ أَنْزَلْتَهُ فِي كِتَابِكَ، أَوْ اسْتَأْثَرْتَ بِهِ فِي عِلْمِ الْغَيْبِ عِنْدَكَ، أَنْ تَجْعَلَ الْقُرْآنَ رَبِيعَ قَلْبِي، وَنُورَ صَدْرِي، وَجِلاءَ حُزْنِي، وَذَهَابَ هَمِّي، إِلا أَذْهَبَ الله هَمَّهُ وَحُزْنَهُ، وَأَبْدَلَهُ مَكَانَهُ فَرَجاً» قَال: فَقِيل: يَا رَسُولَ اللهِ، أَلا نَتَعَلَّمُهَا؟ فَقَالَ: «بَلَى، يَنْبَغِي لِمَنْ سَمِعَهَا أَنْ يَتَعَلَّمَهَا» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ بِإِسْنَاد ضعيف.

 

559- Abdulalh b. Mesud -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Her kimi geçmiş veya gelecekle alakalı bir hüzün sararsa şu duayı okursa hüznünün yerini sevinç alır:

Allahım! Ben senin kulunum. Kulların olan anne ve babanın evladıyım. Alnım, senin elindedir. Senin emrin adaletlidir. Nefsini isimlendirdiğin veya Kitabında indirdiğin veya kullarından birine öğrettiğin veya da gaybi ilim olarak katında gizlediğin senin isminle Kurân’ı kalbimin baharı, göğsümün nuru kılmanı, hüznümün ve kederimin gitmesini dilerim.”

Denildi ki. Ey Allah'ın Rasûlü! Bunu öğrenmeyelim mi?

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Evet, bunu duyanın öğrenmesi gerekir.”[577]

 

وَلَه شَاهِد عِنْد ابْنِ السُّنىِ مِنْ حَدِيثِ أبي مُوسَى، وسَنده ضَعِيف، إِلا أنَّ الحافظ ابن حجر حَسَّن حَدِيث ابن مَسعود به.

 

560- Hadisin, Ebu Musa hadisinden İbnus-Sundî’de şahidi vardır. Senedi ise zayıftır. Ancak, Hafız İbnu Hacer bununla İbnu Mesud hadisini hasenlemiştir.[578] 

 

وعَنْ عَائِشَةَ رضي الله عنها قَالَتْ: فَقَدْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم لَيْلَةً مِن الْفِرَاشِ، فَالْتَمَسْتُهُ فَوَقَعَتْ يَدِي عَلَى بَطْنِ قَدَمَيْهِ وَهُوَ فِي الْمَسْجِدِ، وَهُمَا مَنْصُوبَتَانِ: وَهُوَ يَقُولُ: «اللَّهُمَّ أَعُوذُ بِرِضَاكَ مِنْ سَخَطِكَ، وَبِمُعَافَاتِكَ مِنْ عُقُوبَتِكَ، وَأَعُوذُ بِكَ مِنْكَ لا أُحْصِي ثَنَاءً عَلَيْكَ أَنْتَ كَمَا أَثْنَيْتَ عَلَى نَفْسِكَ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

561- Âişe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Bir gece Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi yataktan kaybettim de kendisini araştırdım. Derken elim, secdegâhında iken onun ayaklarının altına doku­nu verdi. Ayakları dikilmiş; kendisi:

 “Allah'ım senin gadabından senin rızana; azabından da affına sı­ğınırım! Hem senden sana sığınırım!” Sana karşı senayı bitiremem! Sen kendini sena ettiğin gibisin!” diyordu.[579]

 

وعَنها رضي الله عنها قَالَتْ: صَنَعَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم أَمْراً فَتَرَخَّصَ فِيهِ، فَبَلَغَ ذَلِكَ نَاساً مِنْ أَصْحَابِهِ، فَكَأَنَّهُمْ كَرِهُوهُ وَتَنَزَّهُوا عَنْهُ، فَبَلَغَهُ ذَلِكَ فَقَامَ خَطِيباً فَقَالَ: «مَا بَالُ رِجَالٍ بَلَغَهُمْ عَنِّي أَمْرٌ تَرَخَّصْتُ فِيهِ، فَكَرِهُوهُ وَتَنَزَّهُوا عَنْهُ، فَوَالله لأَنَا أَعْلَمُهُمْ بِاللهِ، وَأَشَدُّهُمْ لَهُ خَشْيَةً» متفق عليه.

 

562- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bir şey yapmış ve onun yapıla bilineceğine dair ruhsat vermişti. Bir topluluk ise sanki o fiili kerih gördüler ve bundan kaçındılar. İnsanların bu durumu Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme ulaşınca Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem hutbeye çıktı. Allah’a hamd ettikten sonra şöyle buyurdu: "Vallahi ben Allah’ı onlardan en iyi bileni ve O’ndan en çok korkanı olduğum halde bazı topluluklara ne oluyor da benim yapmış olduğum bir şeyi yapmaktan kaçınıyorlar."[580]

 

وَعَنْ أبي هُريرة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «المراءُ في القُرآن كُفر» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، وأبو داود، وابن حِبَّان.

 

563- Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kur'ân-ı Kerim hakkında şahsi kanaate dayanarak münakaşa etmek küfürdür."[581]

 

وَعَنْه رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «قِيلَ لِبَنِي إِسْرَائِيلَ: {{وَادْخُلُوا الْبَابَ سُجَّدًا وَقُولُوا حِطَّةٌ نَغْفِرْ لَكُمْ خَطَايَاكُمْ}} [البقرة: 58] فَبَدَّلُوا فَدَخَلُوا يَزْحَفُونَ عَلَى أَسْتَاهِهِمْ وَقَالُوا: حَبَّةٌ فِي شَعْرَةٍ» متفق عليه.

 

564- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"İsrâîloğulları’na: “Beytu’l-Makdis kapısından secde ederek girin ve hitta (bağışla) deyin ki günahlarınızı bağışlayalım" denildi. Ancak onlar bunu değiştirdiler ve kalçaları üzere emekleyerek girdiler. Hitta yerine "Kıl çuval içinde hububat" sözünü söylediler."[582]

 

وَعَنْه رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «قَالَ الله تَعَالَى: يَشْتِمُنِي ابْنُ آدَمَ وَمَا يَنْبَغِي لَهُ ذلك، وَيُكَذِّبُنِي ابنُ آدم وَمَا يَنْبَغِي لَهُ ذلك، فأَمَّا شَتْمُهُ إياي، فَقَوْلُهُ إِنَّي اتخذت وَلَداً، وأَنَا الأحَدُ الصَّمدُ، الذِي لَمْ يَلِدْ، وَلَمْ يُولَدْ، ولَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُواً أَحَد، وَأَمَّا تَكْذِيبُهُ إيَّاي فَقَوْلُهُ: لن يُعِيدَنِي كَمَا بَدَأَنِي، ولَيسَ أَوَّلُ الخَلْقِ بأَهْونَ عَلَيَّ مِن إعَادَتِه» أَخْرَجَهُ البُخارِيّ.

 

565- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dedi: Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu:

"Âdemoğlu bana kötü söz söyler. Hâlbuki bu ona yakışmaz. Yine Âdemoğlu beni yalanlar. Hâlbuki bu ona yakışmaz. Bana kötü söz söylemesine gelince: Onun, benim çocuk edindiğimi söylemesidir. Ben, bir olanım, Samed’im (her şeyden müstağni, her şey bana muhtaç), doğurmadım ve doğurulmadım ve hiçbir kimse benim dengim olmamıştır. Beni yalanlamasına gelince: Bu da onun, beni ilk defa yarattığı gibi, Allah beni öldükten sonra tekrar yaratamaz sözüdür. Hâlbuki ilk yaratma, benim üzerime ikinci defa yaratmaktan daha kolaydır.”[583]

 

وَعَنْه رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّ الله عزّ وجل يَقُولُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ: يَا ابْنَ آدَمَ مَرِضْتُ فَلَمْ تَعُدْنِي قَالَ: يَا رَبِّ كَيْفَ أَعُودُكَ وَأَنْتَ رَبُّ الْعَالَمِينَ؟ قَالَ: أَمَا عَلِمْتَ أَنَّ عَبْدِي فُلاناً مَرِضَ، فَلَمْ تَعُدْهُ، أَمَا عَلِمْتَ أَنَّكَ لَوْ عُدْتَهُ لَوَجَدْتَنِي عِنْدَه، يَا ابْنَ آدَمَ، اسْتَطْعَمْتُكَ فَلَمْ تُطْعِمْنِي. قَال: يَا رَبِّ، وَكَيْفَ أُطْعِمُكَ وَأَنْتَ رَبُّ الْعَالَمِينَ؟ قَالَ: أَمَا عَلِمْتَ أَنَّهُ اسْتَطْعَمَكَ عَبْدِي فُلانٌ فَلَمْ تُطْعِمْهُ، أَمَا عَلِمْتَ أَنَّكَ لَوْ أَطْعَمْتَهُ لَوَجَدْتَ ذَلِكَ عِنْدِي، يَا ابْنَ آدَمَ، اسْتَسْقَيْتُكَ فَلَمْ تَسْقِنِي. قَال: يَا رَبِّ كَيْفَ أَسْقِيكَ وَأَنْتَ رَبُّ الْعَالَمِينَ؟ قَالَ: اسْتَسْقَاكَ عَبْدِي فُلانٌ، فَلَمْ تَسْقِهِ، أَمَا إِنَّكَ لَوْ سَقَيْتَهُ وَجَدْتَ ذَلِكَ عِنْدِي» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

566- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Şüphesiz Allah 'Azze ve Celle kıyamet gününde: Ey âdemoğlu! Ben hasta oldum da, sen beni ziyaret etmedin! diyecek. Âdemoğlu:

- Yâ Rabbi! Sen âlemlerin Rabbi olduğun halde ben seni nasıl olur da sana hasta ziyaretinde bulunabilirim? ce­vabını verecek. Allah 'Azze ve Celle:

- Bilmez miydin ki, falanca kulum hasta oldu da sen onu ziyaret etmedin. Bilmez miydin ki, onu ziyaret etmiş olsaydın, beni onun yanında bulurdun, buyura­cak.

-Ey âdemoğlu! Senden yiyecek istedim; beni doyurmadın! diyecek. Âdemoğlu:

- Yâ Rabbi! Sen âlemlerin Rabbi olduğun halde ben seni nasıl doyurabilirim ki? diyecek. Allah 'Azze ve Celle:

- Bilmez misin ki, falanca kulum senden yiyecek istedi, sen onu doyurmadın. Bilmez miydin ki, onu doyurmuş olsan; bunu benim katımda bu­lacaktın! buyuracak.

- Ey Âdemoğlu! Senden su istedim; bana su vermedin! diyecek. Âdemoğlu:

- Yâ Rabbi! Sen âlemlerin Rabbi olduğun halde ben sana nasıl su verebilirim? cevabını verecek. Allah 'Azze ve Celle:

- Falanca kulum senden su istedi; ona su vermedin! Ona su vermiş olsay­dın bunun karşılığını benim katımda bulurdun! buyuracaktır."[584]

 

وعَنْ أَنَسٍ رضي الله عنه أَنَّ قُرَيْشاً صَالَحُوا النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم، فِيهِمْ سُهَيْلُ بْنُ عَمْرٍو، فَقَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم لِعَلِيّ: «اكْتُبْ بِسْمِ الله الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ»، قَالَ سُهَيْل: أَمَّا بِاسْمِ الله فَمَا نَدْرِي مَا بِسْمِ الله الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ، وَلَكِنْ اكْتُبْ مَا نَعْرِفُ: بِاسْمِكَ اللَّهُمَّ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

567- Enes -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Kureyş kabilesi, içlerinde Suheyl b. Amr olduğu halde Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemle sulh yaptılar. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Ali'ye:

“Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm yaz!” buyurdu. Suheyl:

  Bismillâh'a gelince: Biz, Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm’in ne olduğunu bilmiyoruz. Lâ­kin sen bizim bildiğimiz  “Allahım, senin adınla!”  ibaresini yaz! dedi.[585]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «لَمْ يَكْذِبْ إِبْرَاهِيمُ النَّبِيُّ عليه السلام قَطُّ، إِلا ثَلاثَ كَذَبَاتٍ، ثِنْتَيْنِ فِي ذَاتِ اللهِ» متفق عليه.

 

568- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"İbrahim aleyhisselam üç yalandan başka asla yalan söylememiştir. Bunlardan ikisi ise Allah'ın zâtında olmuştur."[586]

 

وَعَنْ أُبَيِّ بْن كَعْبٍ رضي الله عنه عَنْ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم، في قصة مُوسَى مع الخضر قال: «قَالَ مُوسَى عليه السلام: أنا مُوسَى. قَالَ: مُوسَى بَنِي إِسْرَائِيلَ؟ قَالَ: نعم قال: إِنَّكَ عَلَى عِلْمٍ مِنْ عِلْمِ الله عَلَّمَكَهُ الله لا أَعْلَمُهُ، وأَنا عَلَى عِلْمٍ مِنْ عِلْمِ الله عَلَّمَنِيهِ لا تَعْلَمُهُ... ثم قَالَ: وَجَاءَ عُصْفُورٌ فَوَقَعَ عَلَى حَرْفِ السَّفِينَةِ فَنَقَرَ فِي الْبَحْرِ نَقْرَةً فَقَالَ لَهُ الْخَضِرُ: مَا نَقَصَ عِلْمِي وَعِلْمُكَ مِنْ عِلْمِ الله إِلا مِثْلُ مَا نَقَصَ هَذَا الْعُصْفُورُ مِنْ هَذَا الْبَحْرِ» متفق عليه.

 

569- Ubey ibnu Ka’b, -Allah O'ndan razı olsun-  Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemden Musa'nın Hızır ile olan kıssasını anlatırken şöyle buyurduğunu haber vermiştir:

"Musa aleyhisselam dedi ki: Ben Musa’yım. Hızır dedi ki: İsrailoğullarının Musa’sı mı? "Evet" dedi. Hızır dedi ki: Sen, Allah'ın sana öğrettiği Allah katından bir ilme sahipsin ki ben onu bilmiyorum. Ben de Allah'ın bana öğrettiği bir ilim üzereyim ki sen onu bilmiyorsun… Bu arada bir serçe gelip geminin kenarına konup denizden bir ya da iki damla su içti. Hızır dedi ki: Ey Musa! Allah’ın ilminin yanında benim ilmim ve senin ilmin ancak bu serçenin gagasıyla aldığı kadardır."[587]

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْنِ مَسْعُودٍ رضي الله عنه عَن النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «لا يَدْخُلُ الْجَنَّةَ مَنْ كَانَ فِي قَلْبِهِ مِثْقَالُ ذَرَّةٍ مِنْ كِبْرٍ» قَالَ رَجُلٌ: إِنَّ الرَّجُلَ يُحِبُّ أَنْ يَكُونَ ثَوْبُهُ حَسَناً، وَنَعْلُهُ حَسَنَةً. قَالَ: «إِنَّ الله جَمِيلٌ يُحِبُّ الْجَمَالَ، الْكِبْر: بَطَرُ الْحَقِّ وَغَمْطُ النَّاسِ» أخرجه مسلم.

 

570- Abdullah b. Mes'ud -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kalbinde zerre miktarı kibir olan kimse Cennete giremez."

Bir adam şöyle dedi: İnsan, elbisesinin güzel, ayakkabının güzel olmasını ister?

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Şüphesiz ki Allah güzeldir; güzelliği sever. Kibir; hakkı inkâr ve insan­ları küçümsemektir.”[588]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «لَمَّا قَضَى الله الْخَلْقَ، كَتَبَ عِنْدَهُ فَوْقَ عَرْشِهِ: إِنَّ رَحْمَتِي سَبَقَتْ غَضَبِي» متفق عليه.

 

571- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Allah, mahlûkları yarattığı zaman kendi yanında Arş’ın üstünde olan kitabında ‘Rahmetim öfkeme gâlip olmuştur’ diye yazdı."[589]

 

وعَنْه رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّ الله يَغَارُ، وَإِنَّ الْمُؤْمِنَ يَغَارُ، وَغَيْرَةُ الله أَنْ يَأْتِيَ الْمُؤْمِنُ مَا حَرَّمَ عَلَيْهِ» متفق عليه.

 

 

572- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 

"Muhakkak ki Allah kıskanır, mümin de kıskanır. Allah'ın kıskanması, bir müminin Allah'ın haram kıldığı şeyleri yapmasıdır."[590]

 

وعَنْه رضي الله عنه عَن النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «قَالَ الله عزّ وجل: إِذَا تَقَرَّبَ عَبْدِي مِنِّي شِبْراً تَقَرَّبْتُ مِنْهُ ذِرَاعاً، وَإِذَا تَقَرَّبَ مِنِّي ذِرَاعاً تَقَرَّبْتُ مِنْهُ بَاعاً أَوْ بُوعاً، وَإِذَا أَتَانِي يَمْشِي أَتَيْتُهُ هَرْوَلَةً» متفق عليه.

 

573-Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 "Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu: Ku­lum bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir arşın yaklaşırım. Kulum bana bir arşın yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yü­rüyerek gelirse, ben ona koşarak gelirim!"[591]

 

وعَنْ سَلْمَانَ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّ رَبَّكُمْ تَبَارَكَ وَتَعَالَى حَيِيٌّ كَرِيمٌ، يَسْتَحْيِي مِنْ عَبْدِهِ إِذَا رَفَعَ يَدَيْهِ إِلَيْهِ أَنْ يَرُدَّهُمَا صِفْراً» أَخْرَجَهُ أبو دَاوُد، والترمذي، وابن مَاجَه.

 

574- Selman -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Şüphesiz Rabbiniz Tebârake ve Te'âlâ son derece hayâ ve kerem sahibidir. Kulu ona dua etmek için ellerini kaldırdığı zaman, o elleri boş çevirmekten hayâ eder."[592]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّ الله إِذَا أَحَبَّ عَبْداً دَعَا جِبْرِيلَ، فَقَال: إِنِّي أُحِبُّ فُلاناً فَأَحِبَّهُ، قَالَ: فَيُحِبُّهُ جِبْرِيلُ، ثُمَّ يُنَادِي فِي السَّمَاءِ، فَيَقُول: إِنَّ الله يُحِبُّ فُلاناً فَأَحِبُّوهُ، فَيُحِبُّهُ أَهْلُ السَّمَاءِ، قَال: ثُمَّ يُوضَعُ لَهُ الْقَبُولُ فِي الأرْضِ» متفق عليه. وزاد مسلم: «وَإِذَا أَبْغَضَ عَبْداً دَعَا جِبْرِيلَ فَيَقُولُ: إِنِّي أُبْغِضُ فُلاناً فَأَبْغِضْهُ، قَالَ: فَيُبْغِضُهُ جِبْرِيلُ ثُمَّ يُنَادِي فِي أَهْلِ السَّمَاءِ: إِنَّ الله يُبْغِضُ فُلاناً فَأَبْغِضُوهُ، قَالَ: فَيُبْغِضُونَهُ ثُمَّ تُوضَعُ لَهُ الْبَغْضَاءُ فِي الأرْضِ».

 

575- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 "Allah bir kulu sevdiği zaman Cibril’i çağırır ve O'na: Muhakkak ki ben falanı seviyoum, onu sen de sev! der. Cibril de o kulu sever. Akabinde Cibril gök ehline: Allah falân kulu seviyor, onu siz de sevin! diye nida eder. Gök ehli de o kimseyi sever. Sonra yerdeki insanların gönlüne o kimse lehine kabul ve sevgi konulur da müslümânlar tarafından sevilir."

Muslim, rivayetinde şu ziyade de bulunmuştur: "Bir kula da buğzetti mi Cibril'i çağırarak: Ben filâna buğzediyorum, ona sen de buğzet! der. Ve Cibril ona buğzeder. Sonra semâ ehli arasında: Allah filâna buğzediyor, ona siz de buğzedin! diye seslenir. Onlar da kendisine buğzederler. Sonra o kul için yeryüzüne buğz konur."[593]

 

وعَنْ عَلِيِّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ رضي الله عنه أن من دعاء رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم إِذَا قَامَ إِلَى الصَّلاةِ: «اللَّهُمَّ أَنْتَ الْمَلِكُ لا إِلَهَ إِلا أَنْتَ، أَنْتَ رَبِّي وَأَنَا عَبْدُكَ، ظَلَمْتُ نَفْسِي وَاعْتَرَفْتُ بِذَنْبِي، فَاغْفِرْ لِي ذُنُوبِي جَمِيعاً، إِنَّهُ لا يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلا أَنْتَ، وَاهْدِنِي لأحْسَنِ الأخْلاقِ لا يَهْدِي لأحْسَنِهَا إِلا أَنْتَ، وَاصْرِفْ عَنِّي سَيِّئَهَا لا يَصْرِفُ عَنِّي سَيِّئَهَا إِلا أَنْتَ، لَبَّيْكَ وَسَعْدَيْكَ، وَالْخَيْرُ كُلُّهُ فِي يَدَيْكَ، وَالشَّرُّ لَيْسَ إِلَيْكَ، أَنَا بِكَ، وَإِلَيْكَ، تَبَارَكْتَ وَتَعَالَيْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

576-  Ali b. Ebî Tâlib -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem namaza kalktığı zaman şöyle derdi:

"Allah'ım melik ancak sensin! Senden başka hiç bir ilâh yoktur. Sen, benim Rabbimsin. Ben de senin kulun! Nefsime zulmettim. Günâhımı da itiraf eyledim. Bütün günahlarımı bağışla! Çünkü günahları senden başka affe­decek yoktur. Beni ahlâkın en güzeline hidâyet buyur! Onun en güzeline senden başka hidâyet eyleyecek yoktur. Kötü ahlâkı benden def eyle! Onu senden başka benden def edecek yoktur. Senin emrine tekrar tekrar icabet eder; dinine tekrar tekrar tâbi olurum! Bütün hayırlar senin elindedir. Şer sana ait değildir. Var­lığım seninledir; sonunda dönüşte sanadır. Övgüye layık olansın, yücesin, senden mağfiret diler; sana tövbe ederim!"[594]

 

وَعَنْ عَائِشَةَ رضي الله عنها أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم كَانَ يَقُولُ فِي رُكُوعِهِ وَسُجُودِهِ: «سُبُّوحٌ قُدُّوسٌ رَبُّ الْمَلائِكَةِ وَالرُّوحِ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

577-  Aişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem rükû ve secdelerinde şöyle dua ederdi:

"Münezzehsin! Mukaddessin! Meleklerle Cebrail'in Rabbisin."[595]

 

وَعَنْ عَوْفِ بْنِ مَالِكٍ رضي الله عنه أن رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم كان يَقُولُ فِي رُكُوعِهِ: «سُبْحَانَ ذِي الْجَبَرُوتِ وَالْمَلَكُوتِ وَالْكِبْرِيَاءِ وَالْعَظَمَةِ» أَخْرَجَهُ أبو دَاوُد، والنسَائِيّ.

 

578- Avf b. Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem rükûsunda şöyle derdi:

"Kahr ve kudret sa­hibi, izzet ve saltanat sahibi, ululuk ve azamet sahibi olan Rabbimi her türlü noksanlıktan tenzih ederim."[596]

 

وَعَنْ حذيفة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رسولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّ الله خَالِقُ كُلِّ صَانِع وصَنْعَته» أَخْرَجَهُ الْحَاكِم، والبَيْهَقِيّ.

 

579- Huzeyfe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Her sanatçının sanatını da yaratan Allah’tır.”[597]

 

وَعَنْ أَبي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه عَنْ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم قال: «خَلَقَ الله الْخَلْقَ، فلما فرغ منه قَامَتْ الرَّحِمُ فَأَخَذَتْ بِحَقْوِ الرَّحْمَن، فقال: مَهْ؟ قَالَتْ: هَذَا مَقَامُ الْعَائِذِ بك مِنَ الْقَطِيعَة. قَالَ: ألا تَرْضَين أَنْ أَصِلَ مَنْ وَصَلَكِ، وَأَقْطَعَ مَنْ قَطَعَكِ؟ قَالَت: بلى يا رب، قَالَ: فَذاك» متفق عليه.

 

580- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Allah Azze ve Celle mahlûkatı yarattı. Bu yaratmayı yerine getirip tamamlayınca rahim/akrabalık ayağa kalktı da Rahman'ın ridâsının eteğini tuttu. Bunun üzerine Allah ona:

-Ne istersin? diye sordu. O da şöyle cevap verdi:

-Yâ Rabbi! Benim bu şekilde kalkmam, ilişkileri kesilen birinin kalkışıdır. Bunun üzerine Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu:

-Seninle bağ kuranlar ile bağ kurmama; seninle bağlarını koparanlarla bağlarımı koparmama razı olur musun?

O da şöyle cevap verdi:

-Elbette ey Rabbim.

Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu:

-"Bundan sonra akrabayla ilgilenmeyi devam ettirenlerle, devam ettirmeyip bu ilgiyi kesip koparanların hâli böyle olacaktır."[598]

 

وعَنْ أَبِي مَسْعُودٍ الأنْصَارِيِّ رضي الله عنه قَالَ: كُنْتُ أَضْرِبُ غُلاماً لِي، فَسَمِعْتُ مِنْ خَلْفِي صَوْتاً: «اعْلَمْ أَبَا مَسْعُودٍ، للهِ أَقْدَرُ عَلَيْكَ مِنْكَ عَلَيْه» فَالْتَفَتُّ فَإِذَا هُوَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم، فَقُلْتُ: يَا رَسُولَ اللهِ، هُوَ حُرٌّ لِوَجْهِ الله. فَقَال: «أَمَا لَوْ لَمْ تَفْعَلْ لَلَفَحَتْكَ النَّارُ ـ أَوْ لَمَسَّتْكَ النَّارُ ـ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

581- Ebû Mes'ûd el-Ensârî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi:

Bir kölemi kırbaçla dövüyor­dum. Derken arkamdan bir ses işittim:

"Bilmiş ol, ey Ebu Mesut ki, Allah senin üzerine, senin bu köle üze­rine olan kudretinden daha muktedirdir" di­yordu. Ben arkama döndüm ve O'nun Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem olduğumu gördüm. Bunun üzerine ben:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Bu köle Allah için hürdür.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem de şöyle buyurdu:

"Şayet böyle yapmamış olsaydın muhakkak ateş sana dokunurdu."[599]

 

وعَنْ أبي هُرَيْرَة رضي الله عنه قال: كان رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم يَأْمُرُنَا إِذَا أخذنا مضجعَنْا أن نقول: «اللَّهُمَّ رَبَّ السَّمَاوَاتِ وَرَبَّ الأرْضِ وَرَبَّ الْعَرْشِ الْعَظِيم، رَبَّنَا وَرَبَّ كُلِّ شَيْءٍ، فَالِقَ الْحَبِّ وَالنَّوَى، وَمُنْزِلَ التَّوْرَاةِ وَالإنْجِيلِ وَالْفُرْقَانِ، أَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ كُلِّ شَيْءٍ أَنْتَ آخِذٌ بِنَاصِيَتِهِ، اللَّهُمَّ أَنْتَ الأوَّلُ، فَلَيْسَ قَبْلَكَ شَيْءٌ، وَأَنْتَ الآخِرُ، فَلَيْسَ بَعْدَكَ شَيْءٌ، وَأَنْتَ الظَّاهِرُ، فَلَيْسَ فَوْقَكَ شَيْءٌ، وَأَنْتَ الْبَاطِنُ، فَلَيْسَ دُونَكَ شَيْءٌ اقْضِ عَنَّا الدَّيْنَ وَأَغْنِنَا مِنْ الْفَقْرِ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

582- Ebû Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bize yatağımıza uyumak için yattığımızda şöyle dememizi emrederdi:

“Allahım! Ey göklerle yerin ve büyük arşın Rabbi! Ey bizim ve her şeyin Rabbi! Ey taneyi, çekirdeği yaran! Tevrat, İncil ve Furkan'ı indiren! Alnından tuttuğun her şeyin şerrinden sana sığınırım. Allahım! Evvel sen­sin, senden önce hiç bir şey yoktur. Âhir de sensin! Senden sonra hiç bir şey yoktur. Zahir sensin, senin üstünde hiç bir şey yoktur. Batın da sensin, senden gayri hiç bir şey yoktur. Bizim namımıza borcu öde! Ve bizi fakir­likten zengin kıl!”[600]

 

وعَنْ أَنَسٍ رضي الله عنه قَالَ: غَلا السِّعْرُ عَلَى عَهْدِ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم فَقَالُوا: يَا رَسُولَ اللهِ، سَعِّرْ لَنَا. فَقَالَ: «إِنَّ الله هُوَ الْمُسَعِّرُ الْقَابِضُ الْبَاسِطُ الرَّزَّاقُ وَإِنِّي لأَرْجُو أَنْ أَلْقَى رَبِّي وَلَيْسَ أَحَدٌ مِنْكُمْ يَطْلُبُنِي بِمَظْلِمَةٍ فِي دَمٍ وَلا مَالٍ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، وأبو دَاوُد، والترْمِذِيّ.

 

583- Enes -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin zamanında fiyatlar yükseldi, bunun üzerine:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Fiyatlara sınır koy, fiyatlar çok yükseldi, dediler. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem de şöyle buyurdu:

“Fiyatları ayarlayan Allah’tır, genişletip çok çok veren Allah’tır. Rızık veren Allah’tır. Daraltıp kıtlık getiren Allah’tır. Ben, Allah’a yanımda kimsenin mal ve kan hakkı olmadığı halde ulaşmayı umarım.”[601]

 

وعَنْ أَبِي مُوسَى الأَشْعَرِيّ رضي الله عنه قَالَ: قَامَ فِينَا رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم بِخَمْسِ كَلِمَاتٍ، فَقَالَ: «إِنَّ الله عزّ وجل لا يَنَامُ، وَلا يَنْبَغِي لَهُ أَنْ يَنَامَ، يَخْفِضُ الْقِسْطَ وَيَرْفَعُهُ، يُرْفَعُ إِلَيْهِ عَمَلُ اللَّيْلِ قَبْلَ عَمَلِ النَّهَارِ، وَعَمَلُ النَّهَارِ قَبْلَ عَمَلِ اللَّيْلِ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

584- Ebû Musa el-Eş'arî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem aramızda ayağa kalktı ve şu beş cümleyi söyledi:

“Şüphesiz ki; Allah Azze ve Celle uyumaz, zaten ona uyumak da ya­kışmaz. Tartıyı indirir ve kaldırır; gündüzün amelinden önce ona gecenin ameli, gecenin amelinden önce de gündüzün ameli arz olunur."[602]

 

وَعَنْ عَبْدِ الله بْن عُمَرَ رضي الله عنهما، ذَكَرَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم يَوْماً بَيْنَ ظَهْرَانَيْ النَّاسِ الْمَسِيحَ الدَّجَّالَ فَقَالَ: «إِنَّ الله تَبَارَكَ وَتَعَالَى لَيْسَ بِأَعْوَرَ، أَلا إِنَّ الْمَسِيحَ الدَّجَّالَ أَعْوَرُ عَيْنِ الْيُمْنَى، كَأَنَّ عَيْنَهُ عِنَبَةٌ طَافِيَةٌ» متفق عليه.

 

585- Abdullah ibnu Ömer -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bir gün insanların içinde Mesih Deccal'i zikrederek şöyle buyurdu:

"Muhakkak ki Allah Tebârake ve Te'âlâ şaşı değildir. Mesih Deccal'in ise sağ gözü şaşıdır. Sanki onun gözü salkımdan fırlamış bir üzüm tanesi gibidir."[603]

 

وَعَنْ ابْن عَبَّاسٍ رضي الله عنهما أن رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم كان يقول: «اللَّهُمَّ لَكَ أَسْلَمْتُ، وَبِكَ آمَنْتُ، وَعَلَيْكَ تَوَكَّلْتُ، وَإِلَيْكَ أَنَبْتُ، وَبِكَ خَاصَمْتُ، اللهم إني أعوذ بعزتك لا إله إلا أنت أن تضلني، أنت الحيُ الذي لا يموت، والجن والإنس يَموتون» متفق عليه.

 

586- İbnu Abbâs -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle derdi:

"Allahım! Ancak sana teslim oldum; sana iman ettim; sana tevekkül eyledim; sana yöneldim ve ancak seninle düşmana karşı mücadele ettim. Allahım! Senin izzetine sığınırım. Senden başka hakkıyla ibadet edilecek bir ilah yoktur. Sen ki ebedi hayat sahibisin. Bütün insan ve cinler ölürler."[604]

 

وعَنْ ثَوْبَانَ رضي الله عنه قَالَ: كَانَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم إِذَا انْصَرَفَ مِنْ صَلاتِهِ اسْتَغْفَرَ ثَلاثاً وَقَالَ: «اللَّهُمَّ أَنْتَ السَّلامُ، وَمِنْكَ السَّلامُ، تَبَارَكْتَ ذَا الْجَلالِ وَالإكْرَامِ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

587- Sevbân -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem namazından çıktığı za­man üç defa istiğfar eder ve:

“Allah'ım, selâm sensin; selâmet de ancak sendendir. Mübareksin. Ey Celâl ve İkram sahibi!”  derdi.[605]

 

وَعَنْ أَنَس بْن مَالِكٍ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لله أَشَدُّ فَرَحاً بِتَوْبَةِ عَبْدِهِ حِينَ يَتُوبُ إِلَيْهِ مِنْ أَحَدِكُمْ كَانَ عَلَى رَاحِلَتِهِ بِأَرْضِ فَلاةٍ فَانْفَلَتَتْ مِنْهُ وَعَلَيْهَا طَعَامُهُ وَشَرَابُهُ، فَأَيِسَ مِنْهَا، فَأَتَى شَجَرَةً فَاضْطَجَعَ فِي ظِلِّهَا قَدْ أَيِسَ مِنْ رَاحِلَتِهِ، فَبَيْنَا هُوَ كَذَلِكَ إِذَا هُوَ بِهَا قَائِمَةً عِنْدَهُ، فَأَخَذَ بِخِطَامِهَا ثُمَّ قَالَ مِنْ شِدَّةِ الْفَرَحِ: اللَّهُمَّ أَنْتَ عَبْدِي وَأَنَا رَبُّكَ، أَخْطَأَ مِنْ شِدَّةِ الْفَرَحِ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

588- Enes b. Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah'ın, tevbe ettiği vakit kulunun tevbesine sevinmesi, birinizin de­vesi üzerinde çorak bir yerde bulunup, devesi kaçtığı, üzerinde de yiyeceği içeceği bulunduğu ve ondan ümidini kestiği, nihayet bir ağaca gelerek göl­gesinde yattığı, devesinden ümidini kestiği, o bu halde iken aniden deve karşısına dikiliverdiği ve yularından tuttuğu, sonra sevincinin şiddetinden:

“Allahım! Sen benim kulum, ben de senin Rabbinim, dediği; sevin­cinin şiddetinden yanıldığı zamanki sevincinden daha çoktur.”[606]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «يَضْحَكُ الله إِلَى رَجُلَيْنِ يَقْتُلُ أَحَدُهُمَا الآخَرَ، كِلاهُمَا يَدْخُلُ الْجَنَّةَ» فَقَالُوا: كَيْفَ يَا رَسُولَ الله؟ قَالَ: «يُقَاتِلُ هَذَا فِي سَبِيلِ الله عزّ وجل، فَيُسْتَشْهَدُ، ثُمَّ يَتُوبُ الله عَلَى الْقَاتِلِ فَيُسْلِمُ، فَيُقَاتِلُ فِي سَبِيلِ الله عزّ وجل، فَيُسْتَشْهَدُ» متفق عليه.

 

589- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 "Allah iki kişiye güler: Birisi diğerini öldürür ve ikisi de cennete girer."

- Bu nasıl olur ey Allah'ın Rasûlü! Diye sordular. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

- "Bu, Allah yolunda cihad eder ve şehid edilir. Sonra onu öldüren Allah’a tövbe eder ve Müslüman olur. Allah 'Azze ve Celle'nin yolunda cihad eder ve şehid edilir."[607]

 

وعَنْه رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَا تَوَطَّنَ رَجُلٌ مُسْلِمٌ الْمَسَاجِدَ لِلصَّلاةِ وَالذِّكْرِ، إِلا تَبَشْبَشَ الله لَهُ كَمَا يَتَبَشْبَشُ أَهْلُ الْغَائِبِ بِغَائِبِهِمْ إِذَا قَدِمَ عَلَيْهِمْ» أَخْرَجَهُ أحمد، وابن مَاجَه.

 

590- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Gurbetteki adam aile efradının yanına döndüğü zaman kendisinin dönüşüyle, onlar sevindikleri gibi; Allah, mescidleri namaz ve zikir için vatan edinen, buralara devamlı giden her Müslüman adamın bu hali için sevinir.”[608]

 

وَعَنْه رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «يَنْزِلُ رَبُّنَا تَبَارَكَ وَتَعَالَى كُلَّ لَيْلَةٍ إِلَى السَّمَاءِ الدُّنْيَا حِينَ يَبْقَى ثُلُثُ اللَّيْلِ الآخِرُ فَيَقُولُ: مَنْ يَدْعُونِي فَأَسْتَجِيبَ لَهُ، ومَنْ يَسْأَلُنِي فَأُعْطِيَهُ، ومَنْ يَسْتَغْفِرُنِي فَأَغْفِرَ لَهُ» متفق عليه.

 

591- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 “Rabbimiz Tebâreke ve Teâlâ gecenin son üçte birinde her gece dünya semâsına iner ve şöyle der: Kim bana dua ederse ona icabet ederim. Kim benden bir şey isterse onu ona veririm. Her kim de benden bağışlanma dilerse onu bağışlarım.”[609]

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْن مَسْعُود رضي الله عنه قَالَ: اجْتَمَعَ عِنْدَ الْبَيْتِ قُرَشِيَّانِ وَثَقَفِي، أَوْ ثَقَفِيَّانِ وَقُرَشِيٌّ كَثِيرَةٌ شَحْمُ بُطُونِهِمْ قَلِيلَةٌ فِقْهُ قُلُوبِهِمْ فَقَالَ أَحَدُهُمْ: أَتُرَوْنَ أَنَّ الله يَسْمَعُ مَا نَقُولُ؟ قَالَ الآخَرُ: يَسْمَعُ إِنْ جَهَرْنَا وَلا يَسْمَعُ إِنْ أَخْفَيْنَا. وَقَالَ الآخَرُ: إِنْ كَانَ يَسْمَعُ إِذَا جَهَرْنَا، فَإِنَّهُ يَسْمَعُ إِذَا أَخْفَيْنَا. فَأَنْزَلَ الله عزّ وجل: {{وَمَا كُنْتُمْ تَسْتَتِرُونَ أَنْ يَشْهَدَ عَلَيْكُمْ سَمْعُكُمْ وَلاَ أَبْصَارُكُمْ وَلاَ جُلُودُكُمْ}} الآية [فصلت: 22] متفق عليه.

 

592- Abdullah ibnu Mesud -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Kâbe’nin yanında ikisi Kureyş’ten diğeri de Sakîf kabilesinden -veya da ikisi Sakîfli, biri Kureyşli- üç kişi bir araya geldi. Onlardan biri şöyle dedi:

-Ne dersiniz? Bizim şu anda konuştuklarımızı Allah işitir mi?

Bir diğeri de şöyle dedi:

-Eğer açıktan söylersek işitir, gizli söylersek işitmez.

Üçüncüsü de şöyle dedi:

-Eğer açıktan söylediğimiz zaman işitmekte ise, muhakkak ki O, gizli söylediğimiz zamanda da işitir.

İşte onların aralarında konuştukları bu sözlere binaen Allah Azze ve Celle şu âyeti indirdi:

“Siz, kulaklarınızın, gözlerinizin ve derilerinizin sizin aleyhinize şâhidlik etmelerinden çekinmemiştiniz.” (Fussilet: 22)[610]

 

وَعَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قَرَأَ هَذِهِ الآيَةَ: {{إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُكُمْ أَنْ تُؤَدُّوا الأَمَانَاتِ إِلَى أَهْلِهَا}} إِلَى قَوْلِهِ تَعَالَى: {{سَمِيعًا بَصِيرًا}} [النساء: 58] قَالَ: رَأَيْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَضَعُ إِبْهَامَهُ عَلَى أُذُنِهِ وَالَّتِي تَلِيهَا عَلَى عَيْنِهِ. أَخْرَجَهُ أبو داود.

 

593- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şu âyeti okudu:

"Allah size emanetleri ehline vermenizi, insanlar arasında hükmettiğiniz zaman da adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah bununla size ne güzel öğüt veriyor. Şüphe yoktur ki Allah, her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla görendir." (Nisa: 58) Sonra da şöyle dedi:

Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi başpar­mağını kulağının üzerine, onu takip eden (şehadet parmağını) da gözünün üzerine koyarak bu ayeti okurken gördüm.[611]

 

وَعَنْ عُقبة بْن عامرٍ رضي الله عنه قَالَ: سمعتُ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم يقول على المِنْبَر: «إن رَبّنا سميعٌ بصير» وأشار بيده إلى عَينه. أَخْرَجَهُ الطبراني، وابن أبي حاتم.

 

594- ‘Ukbe b. ‘Âmir -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi minber üzerinde şöyle buyururken işittim:

“Muhakkak ki Rabbimiz işiten ve görendir.” Eli ile gözüne işaret etti.[612] 

 

وعَنْ أَبِي مُوسَى الأشْعَرِيِّ رضي الله عنه قَال: كُنَّا مَعَ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم، فَكُنَّا إِذَا أَشْرَفْنَا عَلَى وَادٍ هَلَّلْنَا وَكَبَّرْنَا ارْتَفَعَتْ أَصْوَاتُنَا، فَقَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «يَا أَيُّهَا النَّاسُ ارْبَعُوا عَلَى أَنْفُسِكُمْ، فَإِنَّكُمْ لا تَدْعُونَ أَصَمَّ وَلا غَائِباً، إِنَّهُ مَعَكُمْ، إِنَّهُ سَمِيعٌ قَرِيبٌ» متفق عليه.

 

595- Ebû Mûsâ el-Eş'arî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Bir yolculukta Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikteydik. Bizler bir vâdî üzerinde yükseldikçe "Lâ ilâhe illallâh" ve "Allâhu Ekber" diyerek seslerimizi yükseltiyorduk. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Ey insanlar! Nefislerinize yumuşak davranın! Şüphesiz sizler sağır ve gâib olan birini çağırmıyorsunuz. Muhakkak ki Allah sizinle beraberdir. Allah işitendir, yakın olandır."[613]

 

وَعَنْ عَبْد الله بْن عَمْرِو بْنِ الْعَاصِ رضي الله عنهما قَالَ: سمعتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «إِنَّ قُلُوبَ بَنِي آدَمَ كُلَّهَا بَيْنَ إِصْبَعَيْنِ مِنْ أَصَابِعِ الرَّحْمَنِ، كَقَلْبٍ وَاحِدٍ يُصَرِّفُهُ حَيْثُ يَشَاءُ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

596- Abdullah ibnu Amr b. el-'Âs -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:

“Şüphesiz ki, bütün Âdemoğullarının kalpleri bir kalp gibi Rahmanın parmaklarından iki parmağı arasındadır. Onu dilediği yere çevirir.”[614]

 

وَعَنْ عَبْدِ الله بْنِ عُمَرَ رضي الله عنهما قال: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «يَأْخُذُ الله عزّ وجل سَمَاوَاتِهِ وَأَرَضِيهِ بِيَدَيْهِ، فَيَقُولُ: أَنَا اللهُ، ـ وَيَقْبِضُ أَصَابِعَهُ وَيَبْسُطُهَا ـ أَنَا الْمَلِكُ» حَتَّى نَظَرْتُ إِلَى الْمِنْبَرِ يَتَحَرَّكُ مِنْ أَسْفَلِ شَيْءٍ مِنْهُ حَتَّى إِنِّي لأَقُولُ: أَسَاقِطٌ هُوَ بِرَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم. أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

597- Abdullah b. Ömer -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah Azze ve Celle gökleriyle yerlerini iki eliyle tutacak ve: Allah benim! Melik benim! Buyuracaktır.”

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem o esnada parmaklarını yumdu ve açtı. Hattâ minbere baktım, altından bir şey kıpır­dıyordu. Kendi kendime: Acaba bu minber Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi düşürecek mi, dedim.[615]

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْنِ عَمْرٍو بْن العاص رضي الله عنهما قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّ الْمُقْسِطِينَ عِنْدَ الله عَلَى مَنَابِرَ مِنْ نُورٍ عَنْ يَمِينِ الرَّحْمَنِ عزّ وجل، وَكِلْتَا يَدَيْهِ يَمِينٌ، الَّذِينَ يَعْدِلُونَ فِي حُكْمِهِمْ وَأَهْلِيهِمْ وَمَا وَلُوا» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

598- Abdullah b. 'Amr b. Âs -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

  "Şüphesiz ki, adaletle iş görenler, Allah katında nurdan minberler üzerinde Rahman 'Azze ve Celle'nin sağında olacaklardır. Onun her iki eli sağdır. Bunlar, hükümlerinde ve aileleri ile velisi oldukları kimseler hakkında adalet gösterenlerdir."[616]

 

وَعَنْ أبي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «لما خَلَق الله آدمَ ونفخَ فيه الروحَ عَطس، فقال: الحمد للهِ، فحمد الله بإذن الله، فقال لهُ ربُّه: يرحمُكَ ربك يا آدم، اذهبْ إلى أولئك الملائكة ـ إلى مَلأ منهم جلوس ـ فسلم عليهم، فقال: السلام عليكم، فقالوا: وعليكم السلام ورحمةُ الله، ثمَّ رجعَ إلى رَبه، فقال: هذه تحيتُكَ وتَحية بَنيكَ بينهم، وقال الله جلَّ وعلا ويداه مقبوضتان: اخْتَرْ أيهما شئت، فقال: اخترتُ يَمينَ ربي، وكلتا يَدَي ربي يَمين مُباركة، ثم بَسطَها...» أَخْرَجَهُ الترْمِذِيّ، وابن حِبَّان.

 

599- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah, Âdem'i yaratıp ruhundan ona üfürdüğü zaman Âdem aksırdı ve Elhamdülillah diyerek Allah’ın izniyle, Allah’a hamdetti. Rabbi ona şöyle buyurdu: “Rabbin seni esirgesin ey Âdem. Meleklere veya meleklerden oluşan şu guruba git ve: “esselâmu aleykum” de. Onlarda: “ve aleykum selam ve Rahmetullah” dediler. Sonra Âdem Rabbine döndü, Rabbi buyurdu ki: “İşte senin selamın ve oğullarının kendi aralarında verip alacakları selam budur.”

Allah: İki avucu kapalı vaziyette Âdem’e hangisini istersen seç buyurdu. Âdem de Rabbimin sağ elini seçtim dedi. Rabbimin her iki eli de sağdır ve mübarektir. Sonra Rab sağ elini açtı…"[617]

 

وَعَنْه رضي الله عنه قال: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «قَالَ الله تَبَارَكَ وَتَعَالَى: يَا ابْنَ آدَمَ، أَنْفِقْ أُنْفِقْ عَلَيْكَ، وَقَال: يَمِينُ الله مَلأى» وَقَالَ ابْنُ نُمَيْر: مَلآنُ «سَحَّاءُ لا يَغِيضُهَا شَيْءٌ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ» متفق عليه.

 

600- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu: Ey Âdemoğlu! Fakirlere sadaka ver ki ben de sana nimetimden vereyim. Muhakkak ki Allah’ın sağ eli doludur ve elindekini gece-gündüz infak etmesiyle, kullarına vermesi onu eksiltmez."[618]

وَعَنْ عَبْد الله بْن عُمَرَ رضي الله عنهما قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «يَطْوِي الله عزّ وجل السَّمَاوَاتِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ، ثُمَّ يَأْخُذُهُنَّ بِيَدِهِ الْيُمْنَى ثُمَّ يَقُولُ: أَنَا الْمَلِكُ، أَيْنَ الْجَبَّارُونَ؟ أَيْنَ الْمُتَكَبِّرُونَ؟ ثُمَّ يَطْوِي الأرَضِينَ بِشِمَالِهِ ثُمَّ يَقُولُ: أَنَا الْمَلِكُ، أَيْنَ الْجَبَّارُونَ؟ أَيْنَ الْمُتَكَبِّرُونَ؟» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

601- Abdullah b. Ömer -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah 'Azze ve Celle Kıyamet gününde gökleri dürecek; sonra on­ları sağ eline alacaktır. Sonra: Melik benim; cebbarlar nerede? Nerede büyüklenenler? diyecektir. Sonra sol eli ile yerleri dürecek. Sonra: Melik benim. Cebbarlar nerede? Nerede büyüklenenler? buyuracaktır.”[619]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «تَحَاجَّتْ الْجَنَّةُ وَالنَّارُ، فَقَالَتْ النَّارُ: أُوثِرْتُ بِالْمُتَكَبِّرِينَ وَالْمُتَجَبِّرِينَ، وَقَالَتْ الْجَنَّة: مَا لِي لا يَدْخُلُنِي إِلا ضُعَفَاءُ النَّاسِ وَسَقَطُهُمْ. قَالَ الله تَبَارَكَ وَتَعَالَى لِلْجَنَّة: أَنْتِ رَحْمَتِي أَرْحَمُ بِكِ مَنْ أَشَاءُ مِنْ عِبَادِي، وَقَالَ لِلنَّارِ: إِنَّمَا أَنْتِ عَذَابِي أُعَذِّبُ بِكِ مَنْ أَشَاءُ مِنْ عِبَادِي، وَلِكُلِّ وَاحِدَةٍ مِنْهُمَا مِلْؤُهَا، فَأَمَّا النَّارُ، فَلا تَمْتَلِئُ حَتَّى يَضَعَ رِجْلَهُ فَتَقُول: قَطْ قَط، فَهُنَالِكَ تَمْتَلِئُ وَيُزْوَى بَعْضُهَا إِلَى بَعْضٍ، وَلا يَظْلِمُ الله عزّ وجل مِنْ خَلْقِهِ أَحَداً، وَأَمَّا الْجَنَّةُ، فَإِنَّ الله عزّ وجل يُنْشِئُ لَهَا خَلْقاً» متفق عليه، وفي لفظ لمسلم: «قدمه».

 

602- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Cennet ve cehennem birbirleriyle münâkaşa ettiler. Cehennem şöyle dedi:

-Ben dünyada iken büyüklenen ve zorbalar için tahsis edildim.

Cennet de şöyle dedi:

-Bana ne oldu ki, bana insanların yalnız zayıfları ve dünyada iken insanlar katında değersizleri gi­riyor?

Allah Tebârake ve Teâlâ cennete şöyle der:

-Sen benim rahmetimsin, ben seninle kullarımdan dilediğime rahmet ederim.

Allah Azze ve Celle cehenneme de şöyle der:

-Sen ancak bir azabsın ve ben seninle kullarımdan dilediğime azab ederim.

Cennet ve cehennemden her birinin dolmaya hakkı vardır. Fa­kat cehennem dolmak bilmez, en son Allah ona ayağını koyar. O da:  yeter, yeter, der. İşte o zaman cehennem dolar ve bâzısı bâzısına büzülür. Allah Azze ve Celle yarattıklarından hiç birine zulmetmez. Cennete ge­lince, Allah Azze ve Celle, onun için onun boşluklarını doldur­mak için yeniden bir takım insanlar yaratır."[620]

 

وَعَنْ أبي سَعيد الخُدري رضي الله عنه قال: قالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم في حَدِيث الرؤية: «فَيقولُ: هَلْ بَينَكُم وبَينَه آيةٌ تَعْرفُونَهُ؟ فَيقولُونَ: السَّاق، فيَكْشِفُ عَنْ سَاقِه، فَيسْجُد لَهُ كُلُّ مُؤمنٍ» متفق عليه.

603- Ebû Saîd el-Hudrî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Kıyamet günü Allah'ın görüleceğine dair hadisinde şöyle buyurdu:

"O şöyle der: Sizinle O'nun arasında O'nu tanıyabileceğiniz bir alamet var mı? Onlar da es-Sâk (İncik) derler. Bunun üzerine Allah 'Azze ve Celle İnciğini[621] açar. Her mümin O’na secde eder."[622]

 

وَعَنْ أبي هُرَيْرَة رضي الله عنه في حَدِيث الرؤية قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «فَيأتِيهم الله في صُورته التي يعرفون فيقُولُ: أنَا رَبُكُم، فَيقُولُونَ: أَنتَ ربُّنا» متفق عليه.

 

604-  Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Kıyamet günü Allah'ın görüleceğine dair hadisinde şöyle buyurdu:

"Allah 'Azze ve Celle onların yanına O'nun suretini tanıdıkları şekli ile gelir ve: Ben sizin Rabbinizim, der.  Onlar da: Sen bizim Rabbimizsin, derler."[623]

 

وَعَنْه رضي الله عنه أن رسول الله صلّى الله عليه وسلّم قال: «إذا قاتلَ أحدُكم أخاهُ فليَجْتنب الوَجْهَ فإن الله خلقَ آدمَ على صورتِهِ» أخرجه مسلم.

 

605- Ebû Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Biriniz kardeşiyle kavga ettiği vakit yüze vurmaktan sakınsın. Muhakkak ki Allah, Âdem'i kendi suretine yaratmıştır.”[624]

 

وَعَنْ ابن عُمر رضي الله عنهما قَالَ: قَالَ رسولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لا تُقَبِّحوا الوَجْه فإن ابن آدم خُلق على صُورةِ الرحمَن تَعَالى» أَخْرَجَهُ الطبراني، وابن خزيمة، والبَيْهَقِيّ، وعبد الله بْن أحمد بْن حنبل، وابن أبي عاصم.

 

606- İbnu Ömer -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bir yüzün çirkin olduğunu söylemeyin. Muhakkak ki Âdemoğlu, Rahman Te‘âlâ’nın suretinde yaratılmıştır.”[625] 

 

وَعَنْ أبي هُرَيْرَة رضي الله عنه في حَديث احتجاج آدم وموسى قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «قال له آدم: يا مُوسَى اصطفاكَ الله بكَلامِه» متفق عليه.

 

607- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- Âdem ile Mûsâ'nın birbirine hüccet getirip çekiştikleri hadiste şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Âdem O'na dedi ki: Ey Musa! Sen Allah’ın kelâmı ile seçip üstün kıldığı Musa'sın."[626]

 

وَعَنْ أبي سعيد الخُدري رضي الله عنه قال: قَالَ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم: «يقول اللهُ: يا آدم، فيقول: لبيك وسَعديك، فينادي بصوت: إن الله يأمُركَ أن تُخرجَ من ذُرِّيتك بَعثاً إلى النَّار» أَخْرَجَهُ البُخارِيّ.

 

608- Ebû Saîd el-Hudrî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 

"Allah Azze ve Celle, Âdem’e:

-"Ey Âdem!" diye seslenir. Âdem de:

-Buyur Allahım buyur! Emrine amadeyim! Bütün hayır senin ellerindedir, der. Bunun üzerine Allah Azze ve Celle bir ses ile şöyle buyurur:

-Muhakkak ki Allah sana zürriyetinden cehenneme girecekleri çıkarmanı emrediyor."[627]

 

وَعَنْ ابن عَبَّاس رضي الله عنهما قَالَ: كانَ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم يَدعو يقول: «رَبِّ أعَنّْي ولا تُعِنْ عليَّ، وانصُرني ولا تَنصُر عليَّ، وامْكُر لي ولا تَمكُر عليَّ» أَخْرَجَهُ أبو داود، والترْمِذِيّ، وابن مَاجَه.

 

609- İbnu Abbâs -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle duâ ederdi:

“Rabbim bana yardım et, aleyhimde olacak şeylerde yardım etme. Bana yardım et, aleyhime yardımcı olma. Bana zafer ver, bana karşı olanlara zafer verme."[628]

 

وَعَنْ أبي هُرَيْرَة رضي الله عنه قال: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم في حَدِيث الرؤية: «فَيَلْقَى الْعَبْدَ، فَيَقُولُ: أَيْ عبدي أَلَمْ أُكرِّمْكَ وَأُسَوِّدْكَ وَأُزَوِّجْكَ وَأُسَخِّرْ لَكَ الْخَيْلَ وَالإبِلَ وَأَذَرْكَ تَرْأَسُ وَتَرْبَعُ؟ فَيَقُولُ: بَلَى، قَال:فَيَقُولُ: أَفَظَنَنْتَ أَنَّكَ مُلاقِيَّ؟ فَيَقُولُ: لا. فَيَقُولُ: فَإِنِّي أَنْسَاكَ كَمَا نَسِيتَنِي» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

610- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- Kıyamet günü Allah'ın görünmesi hadisinde şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah 'Azze ve Celle kulun karşısına çıkarak:

- Ey kulum! Ben sana ikram etmedim mi? Seni reis yapmadım mı? Sa­na zevce vermedim mi? At ve develeri senin emrine vermedim mi? Re­islik yapmana, ganimet malının dörtte birini almana müsaade etmedim mi? diyecek. O da:

- Evet, ettin, cevâbını verecektir. Allah 'Azze ve Celle:

- Ya bana kavuşacağını aklından geçirdin mi? diye soracak. Kul:

- Hayır! cevâbını verecektir. Bunun üzerine Allah 'Azze ve Celle:

- İşte ben de senin beni unuttuğun gibi, seni unutuyorum, diyecek."[629]

 

وَعَنْ أحمد بْن حنبل، عَنْ معاذ بْن معاذ العَنبري، عَنْ حماد بْن سَلمة، عَنْ ثَابِتٍ الْبُنَانِيِّ، عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ، عَنْ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم، فِي قَوْلِهِ تَعَالَى: {{فَلَمَّا تَجَلَّى رَبُّهُ لِلْجَبَلِ}} [الأعراف: 143] قَال: قَالَ هَكَذَا ـ يَعْنِي أَنَّهُ أَخْرَجَ طَرَفَ الْخِنْصَرِ ـ قَالَ أَبِي: أَرَانَا مُعَاذٌ، قَال: فَقَالَ لَهُ حُمَيْدٌ الطَّوِيل: مَا تُرِيدُ إِلَى هَذَا يَا أَبَا مُحَمَّدٍ؟ قَال: فَضَرَبَ صَدْرَهُ ضَرْبَةً شَدِيدَة، وَقَالَ: مَنْ أَنْتَ يَا حُمَيْدُ، وَمَا أَنْتَ يَا حُمَيْدُ، يُحَدِّثُنِي بِهِ أَنَسُ بْنُ مَالِكٍ عَنْ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم ، فَتَقُولُ أَنْتَ: مَا تُرِيدُ إِلَيْهِ؟! أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، والترمذي.

 

611- Ahmed b. Hanbel, Muaz b. Muaz el-Anberi’den, O da Hammâd b. Seleme’den, O da Sâbit el-Bunânî’den, O da Enes b. Mâlik’den, O da Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemden bildirdi. Rabbi dağda tecelli edince” (Araf: 143) âyeti hakkında şöyle dedi: Yani serçe parmağını dışarı doğru çıkardı. Babam dedi ki: Muaz bize gösterdi. Humeyd et-Tavîl ona dedi ki: Ey Ebu Muhammed! Bununla ne demek istiyorsun? O da şöyle dedi: Onun göğsüne şiddetli bir şekilde vurdu ve şöyle dedi: Sen kimsin ey Humeyd? Sen nesin ey Humeyd? Enes b. Mâlik bunu bana Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemden bildiriyor ve sen: Ona ne istiyor, diyorsun.[630]     

 

102

بَابُ النَّهي عَنْ التَّفْكر في ذَاتِ الله والحَذَر مِن الوَسْوسَةِ في الإيمَانِ

 

102- Allah'ın Zâtı Hakkında Düşünmenin Yasaklanması ve İmanda Vesveseden Sakındırma

 

عَنْ عبد الله بْن سلام رضي الله عنه قال: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «لا تَفَكَّروا في الله وتَفَكَّروا في خَلقِ الله» أَخْرَجَهُ أبو نعيم، وله شواهد.

 

612- Abdullah b. Selâm -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah hakkında düşünmeyin, Allah’ın yarattıkları hakkında düşünün.”[631]

 

وَعَنْ أبي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قال: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «يَأْتِي الشَّيْطَانُ أَحَدَكُمْ، فَيَقُول: مَنْ خَلَقَ كَذَا مَنْ خَلَقَ كَذَا؟ حَتَّى يَقُولَ: مَنْ خَلَقَ رَبَّكَ؟ فَإِذَا بَلَغَ ذلك، فَلْيَسْتَعِذْ بِالله وَلْيَنْتَهِ» متفق عليه.

 

613- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Sizden birinize şeytân gelir ve: Şunu böyle kim yarattı? Şunu böyle kim yarattı? Der. Bu sorular çoğalır hatta: Rabbini kim yarattı? diyerek vesvese verir. Kimin başına böyle bir şey gelirse şeytandan Allah’a sığınsın (Euzu billahi mineş-şeytanirracim desin) ve şeytanın tuzağı ve vesvesesine karşı uyanık olsun."

(Muslim'de gelen rivayette ise: "Ben Allah'a iman ettim, desin" şeklinde gelmiştir.)[632]

 

وَعَنْه رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لا يَزَالُ النَّاسُ يَتَسَاءَلُونَ حَتَّى يُقَالَ: هَذَا، خَلَقَ الله الْخَلْقَ، فَمَنْ خَلَقَ اللهَ؟ فَمَنْ وَجَدَ مِنْ ذَلِكَ شَيْئاً، فَلْيَقُلْ: آمَنْتُ بِاللهِ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

614- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 “İnsanlar bir birlerine suâl sormakta devam edecekler. Hattâ şu da söylenecek: Mahlûkatı Allah yarattı, ya Allah'ı kim yarattı? İşte kim bu türden bir şeye rastlarsa hemen: Ben Allah'a imân ettim, desin!”[633]

 

وَعَنْه رضي الله عنه قَالَ: جَاءَ نَاسٌ مِنْ أَصْحَابِ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم فَسَأَلُوهُ: إِنَّا نَجِدُ فِي أَنْفُسِنَا مَا يَتَعَاظَمُ أَحَدُنَا أَنْ يَتَكَلَّمَ بِهِ قَالَ: «وَقَدْ وَجَدْتُمُوهُ»، قَالُوا: نَعَمْ، قَالَ: «ذَاكَ صَرِيحُ الإيمَانِ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

615- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin ashabından bazı kimseler gelerek O'na şunu sordular:

- Gönüllerimizden öyle şeyler geçiyor ki, her hangi birimiz onları söylemeyi bile büyük (bir suç) sayıyor.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

- "Hakikaten böyle bir şey hissettiniz mi?" diye sordu. Ashab:

- Evet, dediler. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

- "İşte açık iman budur" buyurdu.[634]

 

وعَنْ عَائِشَةَ رضي الله عنها قَالَتْ: شَكَوْا إِلَى رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم مَا يَجِدُونَ مِن الْوَسْوَسَةِ، وَقَالُوا: يَا رَسُولَ اللهِ، إِنَّا لَنَجِدُ شَيْئاً لَوْ أَنَّ أَحَدَنَا خَرَّ مِنْ السَّمَاءِ كَانَ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِنْ أَنْ يَتَكَلَّمَ بِهِ. فَقَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «ذَاكَ مَحْضُ الإيمَانِ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

616- Aişe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi:

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme içlerinde buldukları vesveseden şikâyet ettiler ve dediler ki:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Bizlerin içinden öyle şeyler geçiyor ki şayet bizden biri gökten yere atılması onu konuşmasından ona daha sevimli gelir.

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“O, apaçık imandır.”[635]

 

وَعَنْده نحوه من حَدِيث ابْنِ عَبَّاسٍ، وفيه: «الله أَكْبَرُ، الْحَمْدُ لله الَّذِي رَدَّ كَيْدَهُ إِلَى الْوَسْوَسَةِ».

 

            617- Ahmed’de İbnu Abbas hadisine benzer rivayette Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allâhu Ekber! Vesveseye karşı hilesini geri çeviren Allah’a hamd olsun.”[636]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّ الله تَجَاوَزَ لأُمَّتِي مَا حَدَّثَتْ بِهِ أَنْفُسَهَا، مَا لَمْ يَتَكَلَّمُوا أَوْ يَعْمَلُوا بِهِ» متفق عليه.

 

618- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Şüphesiz Allah benim ümmetimden içlerinden geçirdikleri şeyleri yapmadıkları veya yapmak istediği kötülüğü anlatmadığı veya yapmadığı müddetçe cezalandırmaz."[637]

 

103

بَاب ذِكْر مَا أُضِيفَ إِلى الله عزّ وجل مِن مَخلُوقَاتِه إِضَافَة مُلْك وَتَشْرِيف لا إِضَافَة وَصْف

 

103-Allah 'Azze ve Celle'ye Yarattıklarından İzafe Edilen, Mülk ve Teşrif İzafesidir, Vasıf İzafesi Değildir

 

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ وحُذَيْفَةَ رضي الله عنهما، في حَدِيث الشفاعة، قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «فَيَأْتُونَ مُوسَى صلّى الله عليه وسلّم، فَيَقُولُ: لَسْتُ بِصَاحِبِ ذَلِكَ، اذْهَبُوا إِلَى عِيسَى كَلِمَةِ الله وَرُوحِهِ» متفق عليه.

 

619- Ebû Hureyre ve Huzeyfe -Allah o ikisinden razı olsun- şefaat hadisinde şöyle dediler: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Onlar Musa'ya gelirler. O da: Ben onun sahibi değilim. Siz, Allah'ın Kelimesi ve Ruh’u olan İsa'ya gidin."[638]

 

وَعَنْ أبي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُول: «الرِّيحُ مِنْ رَوْحِ اللهِ، تُرسَلُ بِالرَّحْمَةِ وتُرسَلُ بِالْعَذَابِ، فلا تَسُبُّوهَا، وقولوا: اللهم إنا نسألك خَيْرَهَا، ونعوذُ بك مِنْ شَرِّهَا» أَخْرَجَهُ أحمد، وأبو دَاوُد، والنسَائِيّ.

 

620- Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:

"Rüzgâr, Allah'ın rahmetindendir. (Mü'minlere) rahmet, (kâfirlere de) azab olarak gönderir. Bu sebepten dolayı rüzgâra sövmeyin. Şöyle deyin: Allahım! Bizler bu rüzgârın hayrını isteriz, şerrinden de sana sığınırız."[639]

 

وعَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّ لله أَهْلِينَ مِنْ النَّاسِ» فقيل: مَنْ أهلُ الله مِنهم؟ قَالَ: «أهلُ الْقُرْآنِ هم أهل الله وَخَاصَّتُهُ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، والنسَائِيّ، وابن مَاجَه.

 

621- Enes bin Malik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Şüphesiz insanlardan Allah’a yakın olanlar vardır." Sahabeler:

-Allah’a yakın insanlar kimlerdir? diye sordular. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

- "Allah'ın ehli ve has kulları olan Kurân ehlidir."[640]

 

وَعَنْ ابن عباسٍ رضي الله عنهما أنَّ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ في قصة هاجر: «فَقَالَ لَهَا الْمَلَكُ: لا تَخَافُوا الضَّيْعَةَ، فَإِنَّ هَاهُنَا بَيْتَ الله يَبْنِي هَذَا الْغُلامُ وَأَبُوهُ، وَإِنَّ الله لا يُضِيعُ أَهْلَهُ» أَخْرَجَهُ البُخارِيّ.

 

622- İbnu Abbâs -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Hacer anamızın kıssasında şöyle buyurdu:

"Melek, Hâcer’e dedi ki: Burada başımıza bir iş gelir diye korkmayın! İşte şurası Allah’ın evidir. O evi şu çocukla babası yapacaktır. Muhakkak ki Allah, o işin ehlini zayi etmez!"[641]

 

وَعَنْ عَلي رضي الله عنه قال: قَالَ لي رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «يقتلكَ أَشقى هذه الأُمة، كما عقر ناقةَ الله أَشقى بني فُلان من ثَمود» أَخْرَجَهُ أبو يَعلى بإسنادٍ ضَعيف.

 

623- Ali -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bana şöyle buyurdu:

“Seni, bu ümmetin en kötüsü öldürecek. Tıpkı Allah’ın Devesi’ni, Semud kavminin Fulanoğullarından en kötüsünün boğazladığı gibi.”[642]

 

104

بَاب التَّفْرِيق بَينَ التَّأْويل الصَّحِيحِ والتَّأْوِيلِ الفَاسِد

 

104- Doğru Tevil ile Yanlış Tevilin Arasını Ayırma

 

عَنْ جَابِر رضي الله عنه قَالَ في وصف حِجةِ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم: وَرَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم بَيْنَ أَظْهُرِنَا وعَلَيْهِ يَنْزِلُ الْقُرْآنُ، وَهُوَ يَعْرِفُ تَأْوِيلَهُ، وَمَا عَمِلَ بِهِ مِنْ شَيْءٍ عَمِلْنَا بِهِ. أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

624- Câbir -Allah O'ndan razı olsun- Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin haccını vasfederken şöyle dedi:

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bizim aramızda olduğu halde O'na Kurân iniyordu. O, Kurân'ın tevilini biliyordu. O, Kurân'dan neyi amel etmiş ise biz de onunla amel ettik.[643] 

 

وعَنْ عَائِشَةَ رضي الله عنها قَالَتْ: كَانَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم يُكثر أن يقولَ فِي رُكُوعِهِ وَسُجُودِهِ: «سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ رَبَّنَا وَبِحَمْدِكَ، اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِي» يتأولُ القرآن. متفق عليه.

 

625- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem rûkü ve secdesinde çokça şöyle derdi: “Subhaneke Allâhumme Rabbenâ ve bi hamdike, Allâhummeğfirlî” (Rabbimiz olan Allah’ım! Hamd ile seni her türlü noksan sıfatlardan tenzih ederim. Allahım! Beni bağışla.)[644]

 

وعَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ رضي الله عنهما قَالَ: وَضَعَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم يَدَهُ عَلَى كَتِفِي، ثُمَّ قَالَ: «اللَّهُمَّ فَقِّهْهُ فِي الدِّينِ وَعَلِّمْهُ التَّأْوِيلَ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

626- İbnu Abbas -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem elini omzumun üzerine koydu. Sonra da şöyle buyurdu:

“Allahım! O’nu dinde anlayışlı kıl ve O’na Kurân’ın açıklamasını (tefsirini) öğret.”[645]

 

وعَنْ عُقْبَةَ بْنِ عَامِرٍ الْجُهَنِيِّ رضي الله عنه قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «هَلاكُ أُمَّتِي فِي الْكِتَابِ وَاللَّبَنِ» قَالُوا: يَا رَسُولَ الله مَا الْكِتَابُ وَاللَّبَنُ؟ قَال: يَتَعَلَّمُونَ الْقُرْآنَ فَيَتَأَوَّلُونَهُ عَلَى غَيْرِ مَا أَنْزَلَ الله عزّ وجل، وَيُحِبُّونَ اللَّبَنَ، فَيَدَعُونَ الْجَمَاعَاتِ وَالْجُمَعَ وَيَبْدُونَ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

627- ‘Ukbe b. ‘Âmir el-Cuhenî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:

“Benim ümmetimin helâkı Kuran’da ve sütte olacaktır.”

Dediler ki:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Kitab ve süt nedir?

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Kurân’ı öğrenirler ve onu Allâh 'Azze ve Celle’nin indirdiği mananın dışında tefsirini yaparlar. Sütü severler. Böylelikle de köylere yerleşerek cemaati ve cumaları terk ederler.”[646]

 

105

بَاب إِثْبَاتِ العُلو والاستِواء والرَّد على تَحْرِيفِ أَهْلِ الأَهْوَاءِ في تَفْسِيره بِالاستيلاء

 

105- Allah İçin Uluv ve İstiva'nın İspatı, Heva Ehlinin Bunu İstila Olarak Tahrif Etmelerine Reddiye

 

عَنْ أبي هُرَيْرَة رضي الله عنه أن النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم أخذ بيده فقال: «يا أبا هُرَيْرَة، إن الله خَلق السماوات والأرضين وما بينهما في ستة أيام، ثم استوى على العرش» أَخْرَجَهُ النسَائِيّ.

 

628- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem O’nun elini tuttu ve şöyle buyurdu:

-“Ey Ebu Hureyre! Muhakkak ki Allâh 'Azze ve Celle gökleri, yerleri ve ikisi arasındakileri altı günde yarattı. Sonra da ‘Arş’a istiva etti.”[647]

 

وَعَنْه رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَال: «يَنْزِلُ رَبُّنَا تَبَارَكَ وَتَعَالَى كُلَّ لَيْلَةٍ إِلَى السَّمَاءِ الدُّنْيَا حِينَ يَبْقَى ثُلُثُ اللَّيْلِ الآخِرُ، يَقُول: مَنْ يَدْعُونِي فَأَسْتَجِيبَ لَهُ، ومَنْ يَسْأَلُنِي فَأُعْطِيَه، ومَنْ يَسْتَغْفِرُنِي فَأَغْفِر لَهُ» متفق عليه.

 

629- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Rabbimiz Tebâreke ve Teâlâ gecenin son üçte birinde her gece dünya semâsına iner ve şöyle der: Kim bana dua ederse ona icabet ederim. Kim benden bir şey isterse onu ona veririm. Her kim de benden bağışlanma dilerse onu bağışlarım.”[648]

 

وَعَنْه رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «لمّا قَضى الله الخَلقَ كتبَ في كتابه، فهو عَنْده فَوق العرش: إن رَحمَتي غَلبت غَضَبي» متفق عليه.

 

630- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Allah mahlûkları yarattığı zaman kendi yanında Arş’ın üstünde olan kitabında ‘Rahmetim öfkeme gâlip gelmiştir’ diye yazdı."[649]

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْنِ عَمْرٍو رضي الله عنهما قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «الرَّاحِمُونَ يَرْحَمُهُمْ الرَّحْمَنُ، ارْحَمُوا مَنْ فِي الأرْضِ يَرْحَمْكُمْ مَنْ فِي السَّمَاءِ» أَخْرَجَهُ أحمد، وأبو دَاوُد، والترْمِذِيّ.

 

631- Abdullah b. Amr -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Merhametli olanlara, Rahman olan Allah merhamet eder. Siz yeryüzündekilere acıyın ki gökte olan Allah da size acısın."[650]

 

وعَنْ مُعَاوِيَةَ بْنِ الْحَكَمِ السُّلَمِيِّ رضي الله عنه قَالَ: كَانَتْ لِي جَارِيَةٌ تَرْعَى غَنَماً لِي قِبَلَ أُحُدٍ وَالْجَوَّانِيَّةِ، فَاطَّلَعْتُ ذَاتَ يَوْمٍ فَإِذَا الذِّيبُ قَدْ ذَهَبَ بِشَاةٍ مِنْ غَنَمِهَا، وَأَنَا رَجُلٌ مِنْ بَنِي آدَمَ آسَفُ كَمَا يَأْسَفُون، لَكِنِّي صَكَكْتُهَا صَكَّة، فَأَتَيْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم، فعَظُم ذَلِكَ عَلَيَّ قُلْتُ: يَا رَسُولَ الله أَفَلا أُعْتِقُهَا؟ قَالَ: «ائْتِنِي بِهَا» فأَتَيْتُهُ بِهَا فَقَالَ لَهَا: «أيْنَ الله؟» قالَتْ: فِي السَّمَاءِ. قَالَ: «مَنْ أَنَا؟» قَالَتْ: أَنْتَ رَسُولُ اللهِ قَالَ: «أَعْتِقْهَا فَإِنَّهَا مُؤْمِنَةٌ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

632- Muâviye b. el-Hakem es-Sulemî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Benim bir cariyem vardı. Uhud ve Cevâniyye taraflarında koyunları­mı güderdi. Bir gün kendisini dolaşmaya gittim. Bir de ne göreyim!. Onun, koyunlarından birini kurt götürmüş! Ben de Âdemoğullarından bir adamım. Onlar gibi ben de üzülürüm! Lâkin cariyeye öyle bir tokat attım ki!.. Müteakiben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme geldim. Bu yaptığı­mı bana fazla buldu. Ben:

-Ey Allah'ın Rasûlü! O halde cariyeyi âzât edeyim mi? dedim.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Sen onu bana getir” buyurdu. Derhâl getirdim. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ona:

-“Allah nerededir?” diye sordu. Câriye:

-Göktedir, cevâbını verdi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Ben kimim?”  dedi. Cariye:

-Sen Allah'ın Rasûlü'sün! cevâbını verdi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

“Onu âzâd et; çünkü o bir mü'minedir” buyurdu.[651]

 

وَعَنْ أبي سعيد الخدري رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «ألا تَأمنوني وأنا أمين مَن في السماء، يأتيني خَبر السماء صَباحاً ومساءً» متفق عليه.

 

633- Ebû Saîd el-Hudrî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 "Bana sabah akşam gökten haber geldiği ve gökte olanın emini olduğum halde bana güvenmiyor musunuz?"[652]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ مَا مِنْ رَجُلٍ يَدْعُو امْرَأَتَهُ إِلَى فِرَاشِهَا، فَتَأْبَى عَلَيْهِ إِلا كَانَ الَّذِي فِي السَّمَاءِ سَاخِطاً عَلَيْهَا حَتَّى يَرْضَى عَنْهَا» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

634- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, eğer bir adam karısını yatağına davet eder de kadın razı olmazsa, kocası ondan razı oluncaya kadar gökte olan Allah ona öfkelenir."[653]

 

وَعَنْه رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ تَصَدَّقَ بِعَدْلِ تَمْرَةٍ مِنْ كَسْبٍ طَيِّبٍ، وَلا يصعد إلى الله إِلا الطَّيِّبَ، فَإِنَّ الله يَتَقَبَّلُهَا بِيَمِينِهِ، ثُمَّ يُرَبِّيهَا لِصَاحِبِها كَمَا يُرَبِّي أَحَدُكُمْ فَلُوَّهُ حَتَّى تَكُونَ مِثْلَ الْجَبَلِ» متفق عليه، واللفظ للبُخَارِيّ.

 

635- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 “Her kim helal kazancın­dan bir tek hurma değerinde bir şey sadaka verirse -ki Allah Teâlâ'ya helâl olandan başkası yükselmez- şüphesiz Allah onu sağ eliyle ka­bul eder. Sonra o tek hurma kadar sadakayı, dağ gibi oluncaya ka­dar, sizin birinizin beygir yavrusunu dikkatle büyüttüğü gibi, sadaka sahibi için büyütür.”[654]

 

106

َبابُ لا يَعْلَم الغَيبَ إِلا الله تَعَالى

 

106- Gaybı Allah'tan Başka Kimse Bilmez

 

عَنْ ابن عُمَرَ رضي الله عنهما عَن النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «مَفَاتِيحُ الْغَيْبِ خَمْسٌ لا يَعْلَمُهَا إِلا اللهُ؛ لا يَعْلَمُ مَا تَغِيضُ الأرْحَامُ إِلا اللهُ، وَلا يَعْلَمُ مَا فِي غَدٍ إِلا اللهُ، وَلا يَعْلَمُ مَتَى يَأْتِي الْمَطَرُ أَحَدٌ إِلا اللهُ، وَلا تَدْرِي نَفْسٌ بِأَيِّ أَرْضٍ تَمُوتُ إِلا اللهُ، وَلا يَعْلَمُ مَتَى تَقُومُ السَّاعَةُ إِلا اللهُ» أَخْرَجَهُ البُخارِيّ.

 

636- İbnu Ömer -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 “Gaybın anahtarları beştir ki, onları Allah'tan başkası bilemez. Rahimlerin ne artırıp ne eksilttiğini Allah'tan başkası bilemez. Yarın ne olacağını Allah 'tan başka hiçbir kimse bilemez. Yağmurun ne zaman geleceğini de Allah'tan başka kimse bilemez. Hiçbir nefis hangi yerde öleceğini bilemez. Allah'tan başka hiçbir kimse kıyametin ne zaman olacağını bilemez.”[655]

 

وعَنْ عَائِشَةَ رضي الله عنها قَالَتْ: مَنْ حَدَّثَكَ أَنَّ مُحَمَّداً صلّى الله عليه وسلّم رَأَى رَبَّهُ فَقَدْ كَذَبَ، وَهُوَ يَقُولُ: {{لاَ تُدْرِكُهُ الأَبْصَارُ}} [الأنعام: 103] وَمَنْ حَدَّثَكَ أَنَّهُ يَعْلَمُ الْغَيْبَ فَقَدْ كَذَبَ، وَهُوَ يَقُولُ: {{لاَ تُدْرِكُهُ الأَبْصَارُ}} وَمَنْ حَدَّثَكَ أَنَّهُ يَعْلَمُ الْغَيْبَ فَقَدْ كَذَبَ، وَهُوَ يَقُولُ: (لا يعلم الغيب إلا الله). متفق عليه.

 

637- Âişe -Allah ondan razı olsun- Mesrûk'a şöyle dedi: Her kim sana Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin Rabbini gördüğünü söylerse muhakkak yalan söylemiştir. Allah 'Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: "Gözler O'nu idrak edemez." (Enam: 103). Her kim de O'nun gaybı bildiğini söylerse muhakkak yalan söylemiştir. Allah 'Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: "Allah'tan başka hiç kimse gaybı bilmez." (Neml: 65)[656]

 

وعَنْ أُمِّ سَلَمَةَ رضي الله عنها قالت: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِنِّي لَكُمْ فَرَطٌ عَلَى الْحَوْضِ فَإِيَّايَ، لا يَأْتِيَنَّ أَحَدُكُمْ فَيُذَبُّ عَنِّي كَمَا يُذَبُّ الْبَعِيرُ الضَّالُّ، فَأَقُولُ: فِيمَ هَذَا؟ فَيُقَالُ: إِنَّكَ لا تَدْرِي مَا أَحْدَثُوا بَعْدَكَ، فَأَقُولُ: سُحْقاً» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

638- Ummu Seleme -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Ben sizin için Havz'ın başına önce varacağım. Sakın bi­riniz gelip de kaybolmuş deve kovulur gibi benden koğulmasın. Ben de: Bu neden dolayı, demeyeyim. Arkasından:

Sen hakikaten bunların senden sonra neler icat ettiklerini bilmez­sin! denilmesin. Ben de:

Uzak olsun! demeyeyim."[657]

 

وَعَنْها رضي الله عنها قَالَتْ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّكُمْ تَخْتَصِمُونَ إِلَيَّ، وَلَعَلَّ بَعْضَكُمْ أَنْ يَكُونَ أَلْحَنَ بِحُجَّتِهِ مِنْ بَعْضٍ، فَأَقْضِيَ لَهُ عَلَى نَحْوٍ مِمَّا أَسْمَعُ مِنْهُ، فَمَنْ قَطَعْتُ لَهُ مِنْ حَقِّ أَخِيهِ شَيْئاً، فَلا يَأْخُذْهُ، فَإِنَّمَا أَقْطَعُ لَهُ بِهِ قِطْعَةً مِنْ النَّارِ» متفق عليه.

 

639- Ummu Seleme -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Bana sizden iki hasım gelir de, bazınız bazınızdan daha düzgün konuşmuş, hüccetini daha düzgün ifade etmiş olabilir. Ben de onun lehine hükmedebilirim. Kimin lehine bir Müslüman’ın hakkı ile hükmettimse, bilsin ki bu hak, ateşten bir parçadır, onu almasın."[658]

 

107

بَابُ تَحْرِيم التَّشْرِيك في المَشِيئَة

 

107- Dilemede Şirk Koşmanın Haram Kılınması

 

عَنْ ابن عَبَّاس رضي الله عنهما أن رجلاً قَالَ للنبي صلّى الله عليه وسلّم: ما شاء الله وشئتَ. فقال له النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم: «أجَعلتني والله عِدْلاً؟! بل ما شاءَ الله وَحدَه» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، وابن مَاجَه.

 

640- Abdullah ibnu Abbas -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Bir adam, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme: Sen ve Allah dilerse, dedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sen beni Allah'a denk mi tuttun? Böyle deme. Yalnızca Allah dilerse, de."[659]

 

وَعَنْ طُفيل بن سَخْبرة أخي عائشة لأمها أنه رأى فيما يرى النائم كأنه مرّ برهطٍ من اليهود فقال: مَن أنتم؟ قالوا: نحن اليهود، قال: إنكم أنتم القوم لولا أنكم تَزعمون أن عُزيراً ابن الله، فقالت اليهود: وأنتم القوم لولا أنكم تقولون: ما شاء الله وشاء محمد، ثم مرّ برهطٍ من النصارى فقال: مَنْ أنتم؟ قالوا: نحن النصارى، فقال: إنكم أنتم القوم لولا أنكم تقولون: المسيحُ ابن الله، قالوا: وأنتم القوم لولا أنكم تقولون: ما شاء الله وشاء محمد، فلما أصبح أخبر بها من أخبر ثم أتى النبيَّ صلّى الله عليه وسلّم فأخبره فقال: «هل أخبرت بها أحداً؟» قال: نعم، فلما صلّوا خطبهم فحمد الله وأثنى عليه ثم قال: «إن طُفيلاً رأى رؤيا فَأخبر بها من أَخبرَ منكم، وإنكم كنتم تَقولون كلمةً كان يمنعَنْي الحياء منكم أن أنهاكم عَنْها» قال: «لا تقولوا: ما شاء الله وما شاء محمد» أخرجه أحمد.

641- Aişe’nin anne tarafından kardeşi olan Tufeyl b. Sehbera bir rüya gördüğünü bildirdi: Rüyasında Yahudilerden bir topluluğa uğradı ve: Siz kimsiniz, dedi. Onlar da: Bizler yahudileriz, dedi. Sizler, öyle bir kavimsiniz ki, Uzeyr Allah’ın oğludur, dememiş olsaydınız. Yahudiler de şöyle dediler: Sizler öyle bir topluluksunuz ki Allah ve Muhammed diledi dememiş olsaydınız. Sonra da hıristiyanlardan bir gurubun yanına uğradı. Sizler kimsiniz, diye sordu. Onlar da: Bizler hıristiyanlarız, dediler.  Sizler öyle bir topluluksunuz ki, Mesih Allah’ın oğludur, dememiş olsaydınız. Onlar da dediler ki: Sizler öyle bir topluluksunuz ki Allah ve Muhammed diledi dememiş olsaydınız. Sabah olduğunda bunu haber verdi. O da gelip Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme haber verdi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Bunu birine haber verdin mi” diye sordu. O da: Evet, dedi. Namaz kıldıkları zaman Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem onlara hutbe verdi. Allah’a hamd ve sena ettikten sonra şöyle buyurdu: “Tufeyl bir rüya gördü ve sizden haber verene haber verdi. Sizler bir kelime söylüyordunuz ki hayâm beni sizden yasaklamama mani oluyordu. Allah ve Muhammed diledi, demeyin.”[660]

 

وَعَنْ حذيفة رضي الله عنه عَنْ النبي صلّى الله عليه وسلّم قال: «لا تقولوا: ما شاء الله وشاء فلان، ولكن قولوا ما شاء الله ثم شاء فلان» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، وأبو دَاوُد، وابن مَاجَه، ولفظ ابن مَاجَه: «قولوا: ما شاء الله ثم شاء محمد».

 

642- Huzeyfe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Allah ve falan kimse diledi demeyiniz. Fakat önce Allah sonra falan diledi, deyiniz." Bunu Ahmed, Ebu Davud ve İbnu Mace rivayet etmiştir. İbnu Mace'nin lafzı ise şöyledir: "Önce Allah, sonra da Muhammed dilerse, deyin."[661]

 

وعَنْ قُتَيْلَةَ بِنْتِ صَيْفِيٍّ الْجُهَنِيَّةِ قَالَتْ: أَتَى حَبْرٌ مِنْ الأحْبَارِ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم فَقَال: يَا مُحَمَّدُ نِعْمَ الْقَوْمُ أَنْتُمْ لَوْلا أَنَّكُمْ تُشْرِكُونَ قَالَ: «سُبْحَانَ الله وَمَا ذَاكَ؟» قَال: تَقُولُونَ إِذَا حَلَفْتُمْ وَالْكَعْبَةِ. قَالَتْ: فَأَمْهَلَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم شَيْئاً، ثُمَّ قَالَ: «إِنَّهُ قَدْ قَالَ، فَمَنْ حَلَفَ فَلْيَحْلِفْ بِرَبِّ الْكَعْبَةِ» قَالَ: يَا مُحَمَّدُ نِعْمَ الْقَوْمُ أَنْتُمْ، لَوْلا أَنَّكُمْ تَجْعَلُونَ لله نِدّاً. قَالَ: «سُبْحَانَ الله وَمَا ذَاك؟َ» قَالَ: تَقُولُونَ: مَا شَاءَ الله وَشِئْتَ. قَالَ: فَأَمْهَلَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم شَيْئاً ثُمَّ قَالَ: «إِنَّهُ قَدْ قَالَ، فَمَنْ قَالَ: مَا شَاءَ اللهُ، فَلْيَفْصِلْ بَيْنَهُمَا، ثُمَّ شِئْتَ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

643- Kuteyle bintu Sayfiy el-Cuheniyye şöyle dedi:

Bir rahip Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına geldi ve dedi ki:

-Ey Muhammed! Şayet Allah’a şirk koşmasanız sizler çok iyi bir kavimsiniz.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Subhânallâh! Nedir o?” diye sordu. Rahip:

-Sizler yemin ettiğinizde Kâbe’ye yemin olsun ki diyorsunuz, dedi.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bir müddet durduktan sonra şöyle buyurdu:

-“Bu onun dediği gibidir. Her kim yemin edecek olursa Kâbe’nin Rabbi adına yemin etsin.”

Rahip gene dedi ki:

-Ey Muhammed! Sizler çok iyi bir kavimsiniz! Bir de Allah’a eş koşmasanız!

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Subhânallâh! Nedir o?” diye sordu. Rahip:

-Sizler, Allah ve sen dilersen, diyorsunuz, dedi.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bir müddet durduktan sonra şöyle buyurdu:

-“Bu, onun dediği gibidir. Her kim Allah diledi derse, arasını ayırsın ve sonra da sen dilersen desin.”[662] 

 

108

باب التَّشْريك في الضَّمِيِر

 

108- Zamir'de Şirk Koşmak

 

عَنْ عَدِيِّ بْنِ حَاتِمٍ رضي الله عنه أَنَّ رَجُلا خَطَبَ عِنْدَ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم فَقَالَ: مَنْ يُطِعْ الله وَرَسُولَهُ فَقَدْ رَشَدَ، وَمَنْ يَعْصِهِمَا فَقَدْ غَوَى. فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «بِئْسَ الْخَطِيبُ أَنْتَ قُلْ: وَمَنْ يَعْصِ الله وَرَسُولَهُ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

644- Adiy ibnu Hatim -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Bir adam Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'in yanında hutbe okuyarak şöyle dedi: Her kim Allah ve Resulüne itaat ederse, muhakkak doğru yolu bulmuştur. Onlara isyan eden ise muhakkak sapmıştır.

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Sen ne kötü bir hatipsin! Her kim Allah'a ve Rasûlü'ne isyan ederse, de.”[663]

 

وعَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ رضي الله عنه قَالَ: لما كان يوم خَيبرَ أمرَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم أبا طلحة، فنادى: إن الله وَرَسُولَهُ يَنْهَيَانِكُمْ عَنْ لُحُومِ الْحُمُرِ الأهْلِيَّةِ فَإِنَّهَا رِجْسٌ. متفق عليه.

 

645- Enes ibnu Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Hayber günü, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Ebu Talha'ya şöyle nida etmesini emretti:

Muhakkak ki Allah ve Rasûlü evcil eşeklerin etini yasaklar. Muhakkak ki o, pisliktir.[664]

 

وَعَنْه رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «ثَلاثٌ مَنْ كُن فيهِ وَجَدَ حَلاوَةَ الإيمَان؛ أَنْ يَكُونَ الله وَرَسُولُهُ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِمَّا سِوَاهُمَا، وَأَنْ يُحِبَّ الْمَرْءَ لا يُحِبُّهُ إِلا للهِ، وأنْ يَكْرَهَ أَنْ يَعُودَ فِي الْكُفْرِ كَمَا يَكْرَهُ أَنْ يُقْذَفَ فِي النَّارِ» متفق عليه.

 

646-  Enes -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:  

"Kimde şu üç haslet bulunursa îmânın tadını almış olur: Allah ve Rasûl'ü ken­disine başkalarından daha sevgili olmak; bir kimseyi yalnız Allah için sevmek, (iman ettikten sonra tekrar) küfre dönmekten tıpkı ateşe atılacakmış gibi hoşlanmamak."[665]

وَعَنْ عبد الله بن مَسْعُودٍ رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم كَانَ إِذَا تَشَهَّدَ قَالَ: «الْحَمْدُ لله نَسْتَعِينُهُ وَنَسْتَغْفِرُهُ، وَنَعُوذُ بِالله مِنْ شُرُورِ أَنْفُسِنَا، مِنْ يَهْدِهِ الله فَلا مُضِلَّ لَهُ، وَمَنْ يُضْلِلْ فَلا هَادِيَ لَهُ وَأَشْهَدُ أَنْ لا إِلَهَ إِلا الله وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّداً عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ، أَرْسَلَهُ بِالْحَقِّ بَشِيراً وَنَذِيراً بَيْنَ يَدَيْ السَّاعَةِ، مَنْ يُطِعْ الله وَرَسُولَهُ فَقَدْ رَشَدَ، وَمَنْ يَعْصِهِمَا، فَإِنَّهُ لا يَضُرُّ إِلا نَفْسَهُ، وَلا يَضُرُّ الله شَيْئاً» أَخْرَجَهُ أحمد، وأبو دَاوُد بِإِسْنَاد ضعيف.

 

647- Abdullah ibnu Mes'ûd -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem hutbe irad ettiği zaman şunları söylerdi:

"Hamd sadece Allah'adır. O'ndan yardım ister ve O'nun bağışlamasını dileriz. Nefislerimizin şerrinden Allah'a sığı­nırız. Allah'ın hidâyete erdirdiği kimseyi sapıtacak kimse yoktur. Al­lah kimi şaşırtmışsa onu da kimse hidâyete erdiremez. Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna şahitlik ederim. Allah onu kıyametin önünde korkutucu ve müjdeleyici ola­rak hak (din) ile göndermiştir. Kim Allah'a ve Resulü'ne itaat ederse doğru yolu bulmuştur. Kim de onlara isyan ederse (bilsin ki) o nefsin­den başka hiç kimseye zarar vermeyecektir. Allah'a hiçbir zarar ver­meyecektir."[666]

 

109

بَابُ تَحْريمِ التَّسَمِّي بِما يَخْتَصُّ بِالله تَعالى مِن أَسْمَائِه وَصِفَاتِه

 

109- Allah 'Azze ve Celle'ye Özel Olan İsim ve Sıfatlarları İsim Olarak Kullanmanın Haram Oluşu

 

عَنْ أبي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّ أَخْنَع اسمٍ عَنْدَ الله رجلٌ تَسمَّى مَلِكَ الأَمْلاكِ» متفق عليه.ولمسلم: «أَغْيظُ رَجلٍ عَلى الله يومَ القيامةِ وأَخبثُهُ وأَغْيَظُهُ عليه رجلٌ كان يُسمّى مَلكَ الأملاك، لا مَلِك إلا الله».

 

648- Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Allah katında isimlerin en hakir olanı (kralların kralı manasında) Melikul-Emlâk ismiyle isimlenen kimsedir."[667]

 Müslim de ise hadis şöyledir: “Kıyamet gününde Allah Teâlâ'nın en fazla öfkeleneceği en pis ve en kindar adam (kralların kralı manasında) Melikul-Emlâk adını takınan kimsedir. Allah'tan başka Melik yoktur.”[668]

 

وَعَنْ الْمِقْدَامِ بْنِ شُرَيْحٍ بْن هَانِئٍ رضي الله عنه أَنَّهُ لَمَّا وَفَدَ إِلَى رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم مَعَ قَوْمِهِ، سَمِعَهُمْ يَكْنُونَهُ بِأَبِي الْحَكَمِ، فَدَعَاهُ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم فَقَالَ: «إِنَّ الله هُوَ الْحَكَمُ وَإِلَيْهِ الْحُكْمُ فَلِمَ تُكْنَى أَبَا الْحَكَمِ» فَقَالَ: إِنَّ قَوْمِي إِذَا اخْتَلَفُوا فِي شَيْءٍ أَتَوْنِي فَحَكَمْتُ بَيْنَهُمْ، فَرَضِيَ كِلا الْفَرِيقَيْن، فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَا أَحْسَنَ هَذَا فَمَا لَكَ مِن الْوَلَدِ؟» قَالَ: لِي شُرَيْحٌ وَمُسْلِمٌ وَعَبْدُ الله قَالَ: «فَمَنْ أَكْبَرُهُمْ؟» قُلْت: شُرَيْحٌ، قَال: «فَأَنْتَ أَبُو شُرَيْحٍ» أَخْرَجَهُ أبو دَاوُد، والنسَائِيّ.

 

649- Mikdâm b. Şureyh b. Hâni' -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Kendisi, kavmi ile beraber Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme gittiler. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem, kavminin onu Ebul-Hakem (hükmün babası) künyesi ile çağırdıklarını duydu. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem onu yanına çağırdı ve şöyle buyurdu:

"Muhakkak ki hakem (hüküm veren) Allah'tır. Öyleyse neden kavmin seni bu künye ile çağrıyorlar?" O da şöyle dedi:

Kavmim, bir şeyde ayrılığa düştükleri zaman, bana gelirler, ben de onların arasında hakemlik yapar, hüküm veririm. Bana gelen her iki gurup da bu hükümden razı olurlar.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Bu ne kadar da güzel bir şey. Senin kaç çocuğun var?"

-Benim Şureyh, Muslim ve Abdullah adlarında üç çocuğum var.

-"Onların en büyüğü hangisidir?"

-Şureyh'tir.

-"Öyleyse sen Ebu Şureyh'sin."[669]

 

وَعَنْ الحَكم بْن سَعيد بْن العاصي رضي الله عنه، أنه أَتى النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم فسلم عليه فقال له: «ما اسمك؟» قَالَ: الحكم. قَالَ: «أنتَ عبد الله» قَالَ: أنا عبد الله يا رَسُول الله. أَخْرَجَهُ الطبراني.

 

650- Hakem b. Sa‘îd b. ‘Âsî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Kendisi, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına geldi ve O’na selam verdi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ona: “İsmin ne” diye sordu. O da: el-Hakem, dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Sen Abdullah’sın” buyurdu. O da: Ben Abdullah’ım ey Allah'ın Rasûlü! dedi.[670]  

 

وعَنْ خَيْثَمَةَ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ سَبْرَةَ أَنَّ أَبَاهُ عَبْدَ الرَّحْمَنِ ذَهَبَ مَعَ جَدِّهِ إِلَى رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم، فَقَالَ لَهُ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَا اسْمُ ابْنِكَ؟» قَالَ: عَزِيزٌ فَقَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «لا تُسَمِّهِ عَزِيزاً، وَلَكِنْ سَمِّهِ عَبْدَ الرَّحْمَنِ»، ثُمَّ قَالَ: «إِنَّ خَيْرَ الأسْمَاءِ عَبْدُ الله وَعَبْدُ الرَّحْمَنِ وَالْحَارِثُ» أَخْرَجَهُ أحمد، وابنُ حِبَّان، والْحَاكِم وصححه.

 

651- Hayseme b. Abdurrahman b. Sebra şöyle dedi: Babası Abdurrahman, dedesi ile beraber Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına gittiler. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ona: “Çocuğunun adı ne” diye sordu. O da: Azîz, dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Onu Azîz olarak isimlendirme. Lâkin Abdurrahman olarak isimlendir” buyurdu. Sonra da şöyle buyurdu:

“İsimlerin en hayırlısı Abdullah, Abdurrahman ve el-Hâris’tir.”[671]

 

110

بَابُ تَحْرِيم التَّعْبِيدِ بغَير أَسْمَاءِ الله تَعالى، وَوجُوبِ تَغْييرِ مَا كَان مِن ذَلِك

 

110- Allâh 'Azze ve Celle’nin İsimlerinden Başka İsimlerle İbadet Etmenin Haram Kılınması ve Böyle Olmayan İsimlerin Değiştirilmesinin Farz Oluşu

 

عَنْ عَائِشَة رضي الله عنها أن النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم كان يُغَيِّر الاسْم القَبيح. أَخْرَجَهُ الترْمِذِيّ. وأقبحه: ما كان شركاً في التسمية.

 

652- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, çirkin isimleri değiştirirdi.” [672] Bundan daha çirkini ise isminde şirk olanlardır.

 

وَعَنْ أبي شُريح رضي الله عنه قال: وفدَ على النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم قومٌ، فسمعهم يُسمّون رجلاً عبد الحَجَرِ، فقال له: «ما اسمك؟» قال: عبدَ الحجر، فقال له رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «إنما أنتَ عَبدُ الله»، أَخْرَجَهُ البُخارِيّ في «الأدب المُفرد»، وابن أبي شيبة.

 

653- Ebu Şureyh -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına bir heyet geldi. Bir adamın Abdulhacer olarak isimlendirildiğini duydular. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “İsmin ne” diye sordu. O da: Abdulhacer, dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ona şöyle buyurdu: “Sen ancak Abdullah’sın.”[673]

 

وَعَنْ خَليفة بْن خَيَّاط أنَّ عبدَ الرحمن بْن عوف كان اسمُه في الجاهلية عبدَ الكعبة، فسماه رسولُ الله صلّى الله عليه وسلّم عبدَ الرحمن. أَخْرَجَهُ الْحَاكِم.

 

654- Halîfe b. Hayyât şöyle dedi: Cahiliye döneminde Abdurrahman b. ‘Avf’ın ismi Abdulkâbe idi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem onu Abdurrahman olarak isimlendirdi.[674]

 

وَعَنْ سَمُرةَ بْن جُندب رضي الله عنه أن آدمَ عليه السلام سمَّى ابنه: عبد الحارث. أَخْرَجَهُ ابن جَرير بإسنادٍ صحيح، ولا يصح مرفوعاً فيما أعلم.

 

655- Semura b. Cundeb -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi:

“Âdem 'aleyhis-selâm oğlunun adını Abdulhâris koydu.” İbnu Cerir bunu sahih bir isnatla rivayet etmiştir. Bildiğim kadarıyla merfu olarak sahih değildir.[675]

 

111

بَابُ جَوازِ الإخْبَارِ بِمَا كَان مِنْ ذَلك

 

111- Olan Şeyden Haber Vermenin Cevazı

 

عَنْ أَبِي إِسْحَاقَ قَال: رَجُلٌ لِلْبَرَاءِ بْنِ عَازِبٍ رضي الله عنه: أَفَرَرْتُمْ عَنْ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم يَوْمَ حُنَيْنٍ قَالَ: لَكِنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم لَمْ يَفِرَّ، إِنَّ هَوَازِنَ كَانُوا قَوْماً رُمَاةً، وَإِنَّا لَمَّا لَقِينَاهُمْ حَمَلْنَا عَلَيْهِمْ، فَانْهَزَمُوا، فَأَقْبَلَ الْمُسْلِمُونَ عَلَى الْغَنَائِمِ، وَاسْتَقْبَلُونَا بِالسِّهَامِ، فَأَمَّا رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم فَلَمْ يَفِرَّ، فَلَقَدْ رَأَيْتُهُ وَإِنَّهُ لَعَلَى بَغْلَتِهِ الْبَيْضَاءِ، وَإِنَّ أَبَا سُفْيَانَ آخِذٌ بِلِجَامِهَا وَالنَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «أَنَا النَّبِيُّ لا كَذِبْ أَنَا ابْنُ عَبْدِ الْمُطَّلِبْ» متفق عليه.

 

656- Ebû İshâk -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Bir adam, Berâ ibnu Âzib'e -Allah ondan razı olsun- dedi ki:

-Sizler Huneyn günü Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'in yanından kaçtınız mı? O şöyle dedi:

-Ancak Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem kaçmadı. Hevâzin halkı iyi ok atan bir kabîle idi. Biz onlarla karşılaşınca, onların üzerine atıldık. Onlar bozguna uğradılar. Onların bu halleri üzerine Müslümânlar ganimetleri toplamak için dağıldılar. Bunu gören Hevâzin kabilesi bizi ok yağmuruna tuttular. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem savaş meydanından kaçmadı. O'nu beyaz katırının üzerinde ve Ebû Sufyân da katırın gemini tutuyor olduğu halde gördüm. Bu esnada Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

"Ben Peygamberim, bunda yalan yoktur. Ben Abdulmuttalib’in oğluyum" diyordu.[676]

 

وَعَنْ أبي أسيد رضي الله عنه قال: سمعت رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم يقول: «خيرُ الأنصار ـ أو قال: خيرُ دور الأنصار ـ بنو النَّجار وبنو عبد الأَشْهَل وبنو الحارِث وبنو ساعِدة» متفق عليه.

 

657- Ebû Useyd -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:

"Ensâr evlerinin en hayırlısı Neccâr oğullarının evidir. Sonra Abduleşhel oğullarının, sonra Hâris ibnu Hazrec oğullarının, sonra da Sâide oğullarının evidir.”[677]

 

112

باب لا يقولن أحدُكم: عَبدي، فكلُّكم عبيد الله

 

112- Sakin Ola ki Sizden Biriniz: Kulum, Demeyin. Zira Hepiniz Allah’ın Kullarısınız

 

عَنْ أبي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه عَنْ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم أَنَّهُ قَالَ: «لا يَقُلْ أَحَدُكُمْ: أَطْعِم رَبَّكَ، وَضِّئْ رَبَّكَ، اسْقِ رَبَّكَ، وَلْيَقُلْ: سَيِّدِي مَوْلايَ، وَلا يَقُلْ أَحَدُكُمْ: عَبْدِي، أَمَتِي، وَلْيَقُلْ: فَتَايَ وَفَتَاتِي وَغُلامِي» متفق عليه. ولمسلم: «لا يقولنَّ أحدكم: عَبدي، فكلكم عَبيد الله، ولكن ليقل: فَتايَ. ولا يقل العبد: ربي، ولكن ليقل: سيدي». وفي رواية: «لا يقولنَّ أحدكم: عَبدي وأَمَتي، كلُّكم عَبيدُ الله، وكل نِسائكم إماءُ الله، ولكن ليقل: غلامي وجَاريتي، وفتايَ وفَتاتي». وفي رواية: «ولا يَقُل العبدُ لسيده: مولاي، فإن مَولاكم الله عزّ وجل».

 

658- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 "Sizden biriniz kölesine: ‘Rabbini doyur, rabbine abdest aldır, rabbine su içir!’ diye hitâb etmesin. Köle de efendisine: ‘Efendim, mevlam’ desin. Sizden biriniz kölesine: ‘Kulum, cariyem! demesin. Ancak: ‘Kızım, oğlum, çocuğum! diye hitâb etsin."[678]

Müslim’de: “Sakın biriniz benim kulum demesin! Zira hepiniz Allah'ın kullarısınız. Velâkin delikanlım desin! Köle de: Rabbim demesin, lâkin seyyidim (efendim) desin!”[679]

Başka bir rivayette: “Sakın biriniz kölesi ve cariyesi için kulum demesin. Hepiniz Allah'ın kullarısınız. Kadınlarınız Allah’ın kullarıdır. Lâkin benim çocuğum, benim cari­yem, benim delikanlım, benim genç kızım desin.”[680]

Başka bir rivayette: “Bir köle efendisine: Mevlam, demesin. Sizin mevlanız Allah’tır.”[681]

 

وَعَنْه رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لا يَقُولَنَّ أَحَدُكُمْ: عَبْدِي وَأَمَتِي وَلا يَقُولَنَّ الْمَمْلُوكُ: رَبِّي وَرَبَّتِي وَلْيَقُلْ الْمَالِكُ: فَتَايَ وَفَتَاتِي، وَلْيَقُلْ الْمَمْلُوكُ: سَيِّدِي وَسَيِّدَتِي فَإِنَّكُمْ الْمَمْلُوكُونَ وَالرَّبُّ الله عزّ وجل» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، أبو دَاوُد.

 

659- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem  şöyle buyurmuştur:

"(Sizden) biriniz sahibi olduğu köle ve cariyesine: Kulum deme­sin. Köle olan kimse de erkek ve kadın (sahiplerine): Rabbim demesin. Sahip olan (sahip olduğu kimseye): Oğlum, kızım diye hitap etsin. Kendisine sa­hip olunan kimse de kadın ve erkek (sahibine): Efendim diye hitab etsin. Çünkü siz­ler kölesiniz. Rab de (rızık verip besleyip büyüten) Aziz ve Celil olan Allah'tır."[682]

 

وعَنْ أَبِي الْمَلِيحِ، عَنْ أَبِيهِ أَنَّ رَجُلاً مِنْ هُذَيْلٍ أَعْتَقَ شَقِيصاً لَهُ مِنْ مَمْلُوكٍ، فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «هُوَ حُرٌّ كُلُّهُ، لَيْسَ لله شَرِيكٌ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، وأبو دَاوُد، والنسَائِيّ.

660- Ebul-Melîh, babasından bildirdiğine göre o şöyle dedi: Huzeyl kabilesinden bir adam, ortak olan bir köle üzerindeki payını azat etti. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “O kölenin tamamı hürdür. Allah’ın bir ortağı yoktur.”[683]

 

113

باب لا تقولوا: السلام على الله

 

113- Selam Allah’ın Üzerine Olsun Demeyin

 

عَنْ عَبْدِ الله بْن مَسْعُود رضي الله عنه قَالَ: كُنَّا إذا كنا مَعَ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم فِي الصَّلاةِ قُلْنَا: السَّلامُ عَلَى الله مِنْ عِبَادِهِ، السَّلامُ عَلَى فُلانٍ وَفُلانٍ. فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لا تَقُولُوا: السَّلامُ عَلَى اللهِ، فَإِنَّ الله هُوَ السَّلامُ، وَلَكِنْ قولوا: التَّحِيَّاتُ لله وَالصَّلَوَاتُ وَالطَّيِّبَاتُ، السَّلامُ عَلَيْكَ أَيُّهَا النَّبِيُّ وَرَحْمَةُ الله وَبَرَكَاتُهُ، السَّلامُ عَلَيْنَا وَعَلَى عِبَادِ الله الصَّالِحِينَ، فَإِنَّكُمْ إِذَا قُلْتُمْ ذَلِكَ أَصَابَتْ كُلَّ عَبْدٍ فِي السَّمَاءِ أو بينَ السماء وَالأرْضِ، أَشْهَدُ أَنْ لا إِلَهَ إِلا الله، وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّداً عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ، ثُمَّ لِيَتَخَيَّرْ مِنْ الدُّعَاءِ أَعْجَبَهُ إِلَيْهِ فيَدْعُو» متفق عليه.

 

661- Abdullah ibnu Mesud -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Biz Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin arkasında namaz kılarken “kullarından Allah'a selâm, falan ve filâna se­lâm” derdik. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Selam Allah’ın üzerine olsun, demeyin. Selam, Allah’tır. Sizden biriniz namaz kıldığında şöyle desin: Ettehiyyâtu lillâhi vessalavâtu vettayyibât. Esselâmu aleyke eyyuhen-Nebiyyu verahmetullâhi ve berakâtuhu. Esselâmu aleynâ ve a’lâ i’badillâhissâlihin. (Bütün selamlar, salavât ve güzellikler Allah’adır. Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun ey Nebi! Selâm, bizim ve Allah’ın bütün salih kullarının üzerine olsun.) Çünkü bunu dedi mi, bu söz gökte olan veya da gökle yer arasında bulunanlara Bundan sonra “Eşhedu ellâ ilâhe illalâh ve eşhedu enne Muhammeden abduhû ve Rasûlüh” (Ben şehadet ederim ki, Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek bir ilah yoktur. Ve yine şehâdet ederim ki Muhammed Allah’ın Kulu ve Rasûlü dür) desin. Sonra da kendisi dilediği şekilde dua etsin.”[684]

 

114

باب لا يقولنّ أحدكم: زَرَعتُ

 

114- Sakın Ola ki Sizden Birisi: Ben Yetiştirdim, Demesin

 

عَنْ أبي هُرَيْرَة رضي الله عنه قال: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «لا يقولنّ أحدُكم: زَرعت، ولكن ليقُل: حَرثت» قَالَ أبو هريرة: ألم تَسمع إلى قول الله تَبارك وتعالى: {{أَفَرَأَيْتُمْ مَا تَحْرُثُونَ *أَأَنْتُمْ تَزْرَعُونَهُ أَمْ نَحْنُ الزَّارِعُونَ *}} [الواقعة: 63، 64] . أَخْرَجَهُ ابن حبان.

 

662- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Sakın ola ki sizden biriniz: Bitki yetiştirdim, demesin. Lâkin: Toprağı sürüp işledim, desin.”

Ebu Hureyre şöyle dedi: Allâh ‘Azze ve Celle’nin şöyle buyurduğunu duymaz mısınız? “Toprağa ektiğiniz tohumdan haber verir misiniz? Onu yerde siz mi bitiriyorsunuz; yoksa asıl bitiren biz miyiz?” (Vakia: 63-64).[685]

 

115

باب مَنْ قَالَ: إنه طَبيب

 

115- Kendisinin Tabip (Doktor) Olduğunu Söyleyen Kimse

 

عَنْ أَبِي رِمْثَةَ رضي الله عنه قَال: أَتَيْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم مَعَ أَبِي، فَرَأَى الَّتِي بِظَهْرِهِ فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللهِ، أَلا أُعَالِجُهَا لَكَ فَإِنِّي طَبِيبٌ؟ قَالَ: «أَنْتَ رَفِيقٌ وَالله الطَّبِيبُ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، وأبو دَاوُد، والنسَائِيّ.

 

663- Ebû Rimse -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Babam ile beraber Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin yanına geldim. Babam, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin sırtındakini gördü ve şöyle dedi:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Seni tedavi edeyim mi, ben doktorum?

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Sen sadece hastaya yumuşak davranan, nezaket gösterensin. Tabip (hastalıktan kurtarıp arıtan ve iyileştiren) Allah’tır.”[686]

 

116

باب لا يقولن أحدكم: قبح الله وَجهك ووجه من أشبه وَجهك

 

116- Sakın Ola ki Sizden Biriniz: Allah Senin Yüzünü Çirkinleştirsin (Allah seni her türlü hayırdan uzaklaştırsın) Demesin. Çünkü Onun Yüzü Senin Yüzüne Benzemektedir

 

عَنْ أبي هُرَيْرَة رضي الله عنه عَنْ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم قال: «لا يقولنَّ أحدُكم: قبَّح الله وَجهك ووجهَ من أشبهَ وجهك، فإن الله خلق آدمَ على صورته» أَخْرَجَهُ أحمد، وابن حبان.

 

664- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Sakın ola ki sizden biriniz, senin yüzüne benzediği halde: Allah yüzünü çirkin kılsın, demesin. Muhakkak ki Allah Âdem’i kendi suretinde yaratmıştır.”[687]

 

وَعَنْ مُعاوية القُشَيري رضي الله عنه قال: قلتُ: يا رسولَ الله، ما حقُّ زوجةِ أحدنا عليه؟ قال: «أن تُطعمها إذا طَعمتَ، وتَكسوها إذا اكتَسَيت، ولا تُقبح ولا تَهجر إلا في البَيت» أَخْرَجَهُ أبو دَاوُد.

 

665- Muaviye el-Kuşeyri -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Bizim birimizin üzerinde, hanımının hakkı ne­dir?" diye sordum. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Yediğin zaman ona da yedirmen, elbise aldığın zaman ona da almandır. Onu kötüleme (Allah seni ne çirkin yaratmış, deme), evin dışında onu terk etme."[688]

 

وَعَنْ ابن حاتم رضي الله عنه عَنْ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «إِذَا قَاتَلَ أَحَدُكُمْ أَخَاهُ فَلْيَجْتَنِبْ الْوَجْهَ، فإن الله خلق آدم على صورته» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

666- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 “Sizden biriniz kardeşiyle kavga ederse yüzüne vurmasın. Çünkü Allah Âdem'i kendi suretinde yaratmıştır.”[689]

 

117

باب من بَصَقَ في القِبلة فَقد آذى الله

 

117- Her Kim Kıble Tarafına Tükürürse, Muhakkak Allah’a Eziyet Etmiştir

 

عَنْ أَبِي سَهْلَةَ السَّائِبِ بْنِ خَلادٍ رضي الله عنه أَنَّ رَجُلاً أَمَّ قَوْماً فَبَصَقَ فِي الْقِبْلَةِ وَرَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم يَنْظُرُ إليه، فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم حِينَ فَرَغ: «لا يُصَلِّي لَكُمْ» فَأَرَادَ بَعْدَ ذَلِكَ أَنْ يُصَلِّيَ لَهُمْ، فَمَنَعُوه، وَأَخْبَرُوهُ بِقَوْلِ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم، فَذَكَرَ ذَلِكَ لِرَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم فَقَالَ: نَعَمْ وَحَسِبْتُ أَنَّهُ قَالَ: «إِنَّكَ آذَيْتَ اللهَ» أَخْرَجَهُ أحمد، وابن حِبَّان، وأبو دَاوُد، وزاد: «آذَيْتَ الله وَرَسُولَهُ».

 

667- Ebû Sehle es-Sâib b. Hallâd -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Bir adam cemaate imam oldu ve Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bakıp durur­ken, kıbleye karşı tükürdü. Namazı bitirince Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

"(Bu adam bir daha) size namaz kıldırmasın" buyurdu

Bundan sonra o zat cemaate namaz kıldırmak istedi. Fakat ken­disine mâni oldular ve Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin dediği şeyi haber verdiler. Adam bu durumu Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme söyledi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: "Evet, sen Allah'a eziyet ettin" buyurdu.

Ebu Davud: “Allah’a ve Rasûlü’ne eziyet ettin” ifadesini ziyade etmiştir.[690]

 

وَعَنْ ابن عُمر رضي الله عنهما قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «يجيءُ صاحبُ النُّخامة في القِبلة يومَ القيامة وهي في وَجهه» أَخْرَجَهُ ابن حبان، وابن خُزيمة، وابن أبي شَيبة.

 

668- İbnu Ömer -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

  "Kıbleye tüküren kimse kıyamet gününde (Allah'ın huzuruna) tükürüğü yüzünde olarak gelir.”[691]

 

وَعَنْ حُذيفةَ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «من تَفَلَ تُجاهَ القِبلة جاءَ يوم القِيامة وتَفلَتُهُ بينَ عَينيه» أَخْرَجَهُ أبو داود، وابن حبان.

 

669-  Huzeyfe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kıbleye tüküren kimse kıyamet gününde (Allah'ın huzuruna) tükürüğü iki gözünün arasında olarak gelir.”[692]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم رَأَى نُخَامَةً فِي قِبْلَةِ الْمَسْجِدِ، فَأَقْبَلَ عَلَى النَّاسِ فَقَالَ: «مَا بَالُ أَحَدِكُمْ يَقُومُ مُسْتَقْبِلَ رَبِّهِ فَيَتَنَخَّعُ أَمَامَهُ، أَيُحِبُّ أَحَدُكُمْ أَنْ يُسْتَقْبَلَ فَيُتَنَخَّعَ فِي وَجْهِهِ؟ فَإِذَا تَنَخَّعَ أَحَدُكُمْ فَلْيَتَنَخَّعْ عَنْ يَسَارِهِ تَحْتَ قَدَمِهِ فَإِنْ لَمْ يَجِدْ فَلْيَقُلْ هَكَذَا» وَوَصَفَ الْقَاسِمُ فَتَفَلَ فِي ثَوْبِهِ ثُمَّ مَسَحَ بَعْضَهُ عَلَى بَعْضٍ. أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

670- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem mescidin kıble­sinde bir balgam gördü. İnsanlara dönerek şöyle buyurdu:

“Sizden birinize ne oluyor ki Rabbinin kıblesine dönüyor da önüne tü­kürüyor?! Hiç sizden biriniz kendisine doğru dönülüp de yüzüne tükürülmesini ister mi? O hâlde biriniz tüküreceği zaman sol tarafına, ayağının altına tükürsün! Buna imkân bulamazsa şöyle yapsın!”

 Kasım, elbisesine tükürmüş, sonra elbisenin iki tarafına birbiri üzerine ovuşturmuştur.[693]

وَعَنْ جابرٍ رضي الله عنه قال: أَتَانَا رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم فِي مَسْجِدِنَا هَذَا، وَفِي يَدِهِ عُرْجُونُ بْنِ طَابٍ، فَرَأَى فِي قِبْلَةِ الْمَسْجِدِ نُخَامَةً، فَحَكَّهَا بِالْعُرْجُونِ، ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَيْنَا فَقَالَ: «أَيُّكُمْ يُحِبُّ أَنْ يُعْرِضَ الله عَنْهُ» قَال: فَخَشَعْنَا ثُمَّ قَالَ: «أَيُّكُمْ يُحِبُّ أَنْ يُعْرِضَ الله عَنْهُ» قَالَ: فَخَشَعْنَا ثُمَّ قَالَ: «أَيُّكُمْ يُحِبُّ أَنْ يُعْرِضَ الله عَنْهُ» قُلْنَا: لا أَيُّنَا يَا رَسُولَ الله قَال: «فَإِنَّ أَحَدَكُمْ إِذَا قَامَ يُصَلِّي، فَإِنَّ الله تَبَارَكَ وَتَعَالَى قِبَلَ وَجْهِهِ، فَلا يَبْصُقَنَّ قِبَلَ وَجْهِهِ وَلا عَنْ يَمِينِهِ، وَلْيَبْصُقْ عَنْ يَسَارِهِ تَحْتَ رِجْلِهِ الْيُسْرَى، فَإِنْ عَجِلَتْ بِهِ بَادِرَةٌ، فَلْيَقُلْ بِثَوْبِهِ هَكَذَا»، ثُمَّ طَوَى ثَوْبَهُ بَعْضَهُ عَلَى بَعْضٍ، فَقَالَ: «أَرُونِي عَبِيراً» فَقَامَ فَتًى مِنْ الْحَيِّ يَشْتَدُّ إِلَى أَهْلِهِ، فَجَاءَ بِخَلُوقٍ. فِي رَاحَتِهِ، فَأَخَذَهُ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم فَجَعَلَهُ عَلَى رَأْسِ الْعُرْجُونِ ثُمَّ لَطَخَ بِهِ عَلَى أَثَرِ النُّخَامَةِ، فَقَالَ جَابِرٌ: فَمِنْ هُنَاكَ جَعَلْتُمْ الْخَلُوقَ فِي مَسَاجِدِكُمْ. أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

671- Câbir -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Bize Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem elinde bir İbnu Tâb adı verilen hurma dalı olduğu halde şu mescidimize geldi de mescidin kıblesinde bir tükürük gör­dü. Ve onu dalla sildi. Sonra bize dönerek:

- “Allah'ın kendisinden yüz çevirmesini hanginiz ister?” buyurdu. Biz ürktük. Sonra  (tekrar):

- “Allah'ın kendisinden yüz çevirmesini hanginiz ister?” buyurdu. Biz (yine) ürktük. Sonra:

- “Allah'ın kendisinden yüz çevirmesini hanginiz ister?” buyurdu. Biz:

- Hayır! Hiç birimiz (istemeyiz) ey Allah'ın Rasûlü! dedik. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

- “Gerçekten sizden biriniz namaz kılmaya kalktığı vakit şüphesiz kir Allah Tebâreke ve Teâlâ onun yüzünün olduğu taraftadır. Bu sebepten dolayı hiç kimse sakın yüzünün olduğu tarafa ve sağına tükürmesin. Sol tara­fına, sol ayağının altına tükürsün. Şayet muhakkak tükürmek zorunda kalırsa, elbisesiyle şöyle yapsın...” buyurdu. Sonra elbisesini bir bir üzerine kat­layarak:

- “Bana bir zâferan gösterin!” dedi. Bunun üzerine mahalleden bir genç kalkarak evine koştu ve avucunda zâferanlı bir koku getirdi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem onu alarak dalın ucuna sürdü. Sonra onunla tükürüğün eserini sildi.

Câbir şöyle dedi: Sizin mescidlerinize zâferanlı koku sürmeniz bura­dan kalmadır.[694]

 

118

باب النهي عَنْ سَبِّ الدهر والريح

 

118- Zamana ve Rüzgâra Sövmenin Yasak Oluşu

 

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه عَنْ النَّبي صلّى الله عليه وسلّم: «قَالَ الله تعالى: يُؤْذِينِي ابْنُ آدَمَ يَسُبُّ الدَّهْرَ، وَأَنَا الدَّهْرُ، بِيَدِي الأمْرُ أُقَلِّبُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ» متفق عليه.

 

672- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu: Âdemoğlu zamana söverek bana eza verir. Zaman benim. Her iş benim elimdedir. Geceyi de, gündüzü de ben evirip çeviririm."[695]

 

ولمسلم: «لا يَقُولَنَّ أَحَدُكُمْ: يَا خَيْبَةَ الدَّهْرِ، فَإِنِّي أَنَا الدَّهْرُ أُقَلِّبُ لَيْلَهُ وَنَهَارَهُ فَإِذَا شِئْتُ قَبَضْتُهُمَا»، وله أيضاً في رواية: «لا تسبوا الدهر، فإن الله هو الدهر».

 

673- Muslim’de gelen rivayet ise şöyledir: “Sizden biriniz sakın: Vay zamanın musibetine! demesin. Çün­kü zaman benim, gecesini gündüzünü döndürürüm, dilediğim zaman ikisini de tutarım.” Başka bir rivayette: “Zamana sövmeyin. Muhakkak ki zaman Allah’tır” buyurmuştur. [696]

 

وَعَنْ أبي هُرَيْرَة رضي الله عنه أن رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم قال: «يَقُولُ الله عزّ وجل: اسْتَقْرَضْتُ عَبْدِي فَلَمْ يعطني، وسبني عَبْدِي، يَقُولُ: وَا دَهْرَاهْ وَا دَهْرَاهْ وَأَنَا الدَّهْرُ» أخرجه الْحَاكِم وصَحَّحَهُ، ووافقه الذَّهَبِيّ.

 

674- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allâh 'Azze ve Celle şöyle buyurur: Kulum benden borç istedi ve bana vermedi. Kulum bana sövdü. Şöyle der: Vay o zamana, vay o zamana, der. Zaman benim.”[697]

 

وَعَنْ أُبَيِّ بْنِ كَعْبٍ رضي الله عنه أن رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم قال: «لا تَسُبُّوا الرِّيحَ فَإِذَا رَأَيْتُمْ مَا تَكْرَهُونَ فَقُولُوا: اللَّهُمَّ إِنَّا نَسْأَلُكَ مِنْ خَيْرِ هَذِهِ الرِّيحِ وَخَيْرِ مَا فِيهَا وَخَيْرِ مَا أُمِرَتْ بِهِ، وَنَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ هَذِهِ الرِّيحِ وَشَرِّ مَا فِيهَا وَشَرِّ مَا أُمِرَتْ بِهِ» أخرجه الترْمِذِيّ.

 

675- ‘Ubey b. Ka‘b -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Rüzgâra sövmeyin. Hoşlanmadığınız bir şeyle karşılaştığınızda şöyle dua edin: Ey Rabbimiz! Bu rüzgârın hayrını, getireceği şeylerin hayrını, ne ile emredildiyse onun da hayrını senden diler, bu rüzgârın şerrinden, getireceği şeylerin şerrinden, ne ile emredildiyse onun da şerrinden sana sığınırız.”[698]

 

119

باب النهي عَنْ تسمية حُكم المجتهدين حكم الله

 

119- Müçtehitlerin Hükmünü, Allah’ın Hükmü Olarak İsimlendirmenin Yasaklanması

عَنْ بريدة رضي الله عنه قال: كَانَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم إِذَا أَمَّرَ أَمِيراً عَلَى جَيْشٍ أَوْ سَرِيَّةٍ، أَوْصَاهُ وقال له: «إِذَا حَاصَرْتَ أَهْلَ حِصْنٍ فَأَرَادُوكَ أَنْ تُنْزِلَهُمْ عَلَى حُكْمِ اللهِ، فَلا تُنْزِلْهُمْ عَلَى حُكْمِ اللهِ، وَلَكِنْ أَنْزِلْهُمْ عَلَى حُكْمِكَ، فَإِنَّكَ لا تَدْرِي أَتُصِيبُ حُكْمَ الله فِيهِمْ أَمْ لا» أخرجه مسلم في حَدِيث طويل.

 

676- Bureyde -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem, bir orduya veya bir seriyyeye komutan göndereceğinde ona şu şekilde tavsiyede bulunurdu:

“Bir kaleyi kuşatır da, senden kendilerine Allah'ın hükmünü tatbik etmeni isterlerse, onlara Allah'ın hükmünü tatbik etme! Lâkin onlara kendi hükmünü tatbik et! Zira Allah'ın onlar hakkındaki hükmüne isabet edip etmeyeceğini bilmezsin!”[699]

 

120

باب مشروعية التوسُّل إلى الله بأسمائه وصفاته

 

120-  İsim ve Sıfatları ile Allah’a Tevessül Etmenin Meşru Oluşu

 

عَنْ أنس بْن مَالِك رضي الله عنه أنه كان مع رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم جالساً، ورجل يصلي، ثم دعا: اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ بأن لك الحَمد لا إله إلا أنتَ المنان، بَديع السماوات والأرض، يا ذا الجلال والإِكرام، يا حَي يا قَيوم. فقال النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم: «لقد دَعا الله باسمِه العظيم الذي إذا دعي به أجاب، وإذا سُئلَ به أعطَى» أخرجه أحمد، وأبو داود، والنسَائِيّ.

 

677- Enes b. Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Kendisi, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ile birlikte otururken adamın biri namaz kılı­yordu. Adam namazdan sonra:

"Ey Allahım! Hamd ancak sanadır, senden başka ilah yoktur. Gökleri ve yeri yaratan, bol bol veren sensin ey Celal ve İkram sahi­bibi. Ya Hayyu ya Kayyum! diyerek senden istiyorum" diye dua et­ti. Bunu duyan Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Şüphesiz Allah'a kendisi ile dua edildiği zaman mutlaka ka­bul ettiği ve istenildiğinde verdiği İsm-i ‘Azam duası ile dua etti."[700]

 

وَعَنْ مِحْجَنَ بْن الأدْرَعِ رضي الله عنه قَالَ: دخلَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم المسجد، فَإِذَا هُوَ بِرَجُلٍ قَدْ قَضَى صَلاتَهُ، وَهُوَ يَتَشَهَّدُ، وَهُوَ يَقُولُ: اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ يَا أَلله الأحَدُ الصَّمَدُ، الَّذِي لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ، وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُواً أَحَدٌ، أَنْ تَغْفِرَ لِي ذُنُوبِي، إِنَّكَ أَنْتَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ. قَالَ: فَقَالَ: «قَدْ غُفِرَ لَهُ، قَدْ غُفِرَ لَهُ» ثَلاثاً. أخرجه أحمد، وأبو دَاوُد، والنسائي.

678- Mihcen b. el-Edra‘ -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem mescide girmişti ki teşehhüd halinde namaz kı­lan bir adam gözüne ilişti. Bu zat şöyle diyordu:

Allah'ım! Ey tek olan, her ihtiyaçta kendisine müracaat edi­len, doğmayan, doğurmayan ve kendisinin hiç dengi olmayan Allah'­ım! Senden benim günahlarımı bağışlamanı istiyorum. Çünkü sen bağışlayıcısın, merhametlisin.

Bunu duyan Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem üç defa; "Muhakkak bağışlandı, muhakkak bağışlandı," buyur­du.[701]

 

وَعَنْ عَمَّار رضي الله عنه قال: كَانَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم يَدْعُو بهذا الدعاء: «اللَّهُمَّ بِعِلْمِكَ الْغَيْبَ، وَقُدْرَتِكَ عَلَى الْخَلْقِ، أَحْيِنِي مَا عَلِمْتَ الْحَيَاةَ خَيْراً لِي، وَتَوَفَّنِي إِذَا كَانَتْ الْوَفَاةُ خَيْراً لِي، أَسْأَلُكَ خَشْيَتَكَ فِي الْغَيْبِ وَالشَّهَادَة، وَكَلِمَةَ الْحَقِّ فِي الْغَضَبِ وَالرِّضَا، وَالْقَصْدَ فِي الْفَقْرِ وَالْغِنَى، وَلَذَّةَ النَّظَرِ إِلَى وَجْهِكَ وَالشَّوْقَ إِلَى لِقَائِكَ، وَأَعُوذُ بِكَ مِنْ ضَرَّاءَ مُضِرَّةٍ، وَمِنْ فِتْنَةٍ مُضِلَّةٍ، اللَّهُمَّ زَيِّنَّا بِزِينَةِ الإِيمَانِ، وَاجْعَلْنَا هُدَاةً مَهْدِيِّين» أخرجه أحمد والنسائي.

 

679- ‘Ammâr -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şu dua ile dua ederdi:

“Allahım! Gaybı bilmen ve yarattıklarının üzerine olan kudretin ile isterim. Şayet yaşamam benim için hayırlı ise beni yaşat. Şayet ölmem benim için hayırlı ise benim canımı al. Görünen ve görünmeyen yerde senden korkmayı dilerim. Öfke ve durgun halimde hak olan kelimeyi söylemeyi dilerim. Zenginlikte ve fakirlikte doğruluğu dilerim. Yüzüne bakmanın lezzetini ve sana kavuşmanın özlemini dilerim. Zarar verenin zararından, doğru yoldan ayıran fitneden sana sığınırım. Allahım! Bizi iman süsü ile süsle. Hidayete eren kullarından eyle.”[702]

 

وَعَنْ عَائِشَة رضي الله عنها قالت: كَانَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم إذا قام من الليل افتَتَح صلاته: «اللَّهُمَّ رَبَّ جِبْرِيلَ وَمِيكَائِيلَ وَإِسْرَافِيلَ، فَاطِرَ السَّمَوَاتِ وَالأرْضِ عَالِمَ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ، أَنْتَ تَحْكُمُ بَيْنَ عِبَادِكَ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ، اهْدِنِي لِمَا اختُلِف فِيهِ مَنْ الْحَقِّ بِإِذْنِكَ، إِنَّكَ تَهْدِي مَنْ تَشَاءُ إِلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ» أخرجه مسلم.

 

680- Âişe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem geceleyin namaza kalktığı vakit na­mazına şu dua ile başlardı:

“Allah'ım! Ey Cebrail, Mîkâîl ve İsrafil'in Rabbi! Göklerle yerin yaradanı; görüneni ve görünmeyeni bilen Allah'ım! Kullarının ihtilâf ettikleri şeylerde, onların aralarında ancak sen hükmedersin. İhtilâf edilen hakka izninle beni hidâyet eyle! Çünkü dilediğini doğru yola ancak sen hidâyet eylersin!”[703]

 

121

باب مشروعية التوسل بالأعمال الصالحة

 

121- Salih Amellerle Tevessül Etmenin Meşru Oluşu

 

عَنْ عَبْدِ الله بْنِ عُمَرَ رضي الله عنهما عَنْ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم أَنَّهُ قَالَ: «بَيْنَمَا ثَلاثَةُ نَفَرٍ يَتَمَشَّوْنَ أَخَذَهُمْ الْمَطَرُ، فَأَوَوْا إِلَى غَارٍ فِي جَبَلٍ، فَانْحَطَّتْ عَلَى فَمِ غَارِهِمْ صَخْرَةٌ مِنْ الْجَبَلِ، فَانْطَبَقَتْ عَلَيْهِمْ، فَقَالَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ: انْظُرُوا أَعْمَالاً عَمِلْتُمُوهَا صَالِحَةً للهِ، فَادْعُوا الله تَعَالَى بِهَا، لَعَلَّ الله يَفْرُجُهَا عَنْكُمْ. فَقَالَ أَحَدُهُمْ: اللَّهُمَّ إِنَّهُ كَانَ لِي وَالِدَانِ شَيْخَانِ كَبِيرَانِ، وَامْرَأَتِي وَلِي صِبْيَةٌ صِغَارٌ أَرْعَى عَلَيْهِمْ، فَإِذَا أَرَحْتُ عَلَيْهِمْ حَلَبْتُ، فَبَدَأْتُ بِوَالِدَيَّ، فَسَقَيْتُهُمَا قَبْلَ بَنِيَّ، وَأَنَّهُ نَأَى بِي ذَاتَ يَوْمٍ الشَّجَرُ فَلَمْ آتِ حَتَّى أَمْسَيْتُ، فَوَجَدْتُهُمَا قَدْ نَامَا، فَحَلَبْتُ كَمَا كُنْتُ أَحْلُبُ، فَجِئْتُ بِالْحِلابِ، فَقُمْتُ ثَّمَ رُءُوسِهِمَا أَكْرَهُ أَنْ أُوقِظَهُمَا مِنْ نَوْمِهِمَا، وَأَكْرَهُ أَنْ أَسْقِيَ الصِّبْيَةَ قَبْلَهُمَا، وَالصِّبْيَةُ يَتَضَاغَوْنَ عِنْدَ قَدَمَيَّ، فَلَمْ يَزَلْ ذَلِكَ دَأْبِي وَدَأْبَهُمْ حَتَّى طَلَعَ الْفَجْرُ، فَإِنْ كُنْتَ تَعْلَمُ أَنِّي فَعَلْتُ ذَلِكَ ابْتِغَاءَ وَجْهِكَ، فَافْرُجْ لَنَا مِنْهَا فُرْجَةً نَرَى مِنْهَا السَّمَاءَ، فَفَرَجَ الله مِنْهَا فُرْجَةً، فَرَأَوْا مِنْهَا السَّمَاءَ. وَقَالَ الآخَرُ: اللَّهُمَّ إِنَّهُ كَانَتْ لِيَ ابْنَةُ عَمٍّ أَحْبَبْتُهَا كَأَشَدِّ مَا يُحِبُّ الرِّجَالُ النِّسَاءَ، وَطَلَبْتُ إِلَيْهَا نَفْسَهَا، فَأَبَتْ حَتَّى آتِيَهَا بِمِائَةِ دِينَارٍ، فَتَعِبْتُ حَتَّى جَمَعْتُ مِائَةَ دِينَارٍ، فَجِئْتُهَا بِهَا، فَلَمَّا وَقَعْتُ بَيْنَ رِجْلَيْهَا قَالَتْ: يَا عَبْدَ الله اتَّقِ اللهَ، وَلا تَفْتَحْ الْخَاتَمَ إِلا بِحَقِّهِ، فَقُمْتُ عَنْهَا فَإِنْ كُنْتَ تَعْلَمُ أَنِّي فَعَلْتُ ذَلِكَ ابْتِغَاءَ وَجْهِكَ، فَافْرُجْ لَنَا مِنْهَا فُرْجَةً، فَفَرَجَ لَهُمْ. وَقَالَ الآخَرُ: اللَّهُمَّ إِنِّي كُنْتُ اسْتَأْجَرْتُ أَجِيراً بِفَرَقِ أَرُزٍّ، فَلَمَّا قَضَى عَمَلَهُ قَال: أَعْطِنِي حَقِّي، فَعَرَضْتُ عَلَيْهِ فَرَقَهُ، فَرَغِبَ عَنْهُ فَلَمْ أَزَلْ أَزْرَعُهُ حَتَّى جَمَعْتُ مِنْهُ بَقَراً وَرِعَاءَهَا، فَجَاءَنِي فَقَالَ: اتَّقِ الله وَلا تَظْلِمْنِي حَقِّي قُلْتُ: اذْهَبْ إِلَى تِلْكَ الْبَقَرِ، وَرِعَائِهَا فَخُذْهَا فَقَالَ: اتَّقِ الله وَلا تَسْتَهْزِئْ بِي. فَقُلْتُ: إِنِّي لا أَسْتَهْزِئُ بِكَ خُذْ ذَلِكَ الْبَقَرَ وَرِعَاءَهَا، فَأَخَذَهُ، فَذَهَبَ بِهِ، فَإِنْ كُنْتَ تَعْلَمُ أَنِّي فَعَلْتُ ذَلِكَ ابْتِغَاءَ وَجْهِكَ فَافْرُجْ لَنَا مَا بَقِيَ، فَفَرَجَ الله مَا بَقِيَ» متفق عليه.

 

681- İbnu Ömer -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 "Üç kişi sefere çıktılar. Yürürlerken yağmura tutuldular ve dağda bir mağaraya sığındılar. Bunlar orada iken bir taş düşüp mağaranın kapısını üzerlerine kapadı. Bunlar birbirlerine dediler ki:

-Hayâtınızda Allah için salih olarak işlediğiniz en hayırlı işi söyleyerek Allah'a dua edin. Umulur ki Allah, bizi buradan kurtarır. Onlardan biri şöyle dedi:

-Allahım! Benim yaşlı ihtiyar annemle babam vardı. Yine benim küçük çocuklarım vardı ve ben her gün koyunlarımla meraya çıkar, onları otlatır, sonra gelip sağardım. Sütü önce anne ve babama getirirdim de onlar içerlerdi. Sonra da o küçük çocuklarıma içirirdim. Bir gece eve geç geldim. Geldiğimde anne ve babamı uyumuş olduklarını gördüm. Daha onlar için süt sağdığım gibi süt sağdım. Anne ve babamın başı ucunda bekledim ve onları uyandırmak istemedim. Küçük çocuklarımı anne ve babamdan önce süt vermeyi istemedim. Ayak ucumda da çocuklar açlıktan ağlaşıyorlardı. O gece sabah olana kadar onlar uyudu, ben de başlarında bekledim. Allahım, sen çok iyi bilirsin ki ben bunu senin rızânı kazanmak için yaptım. Bunun için bu kayayı arala ki gökyüzünü görelim!

Bunun üzerine kaya biraz aralandı. (Ancak çıkacak kadar değildi.) Bunlardan bir diğeri şöyle dedi:

-Allahım! Ben, amcamın kızlarından birini, bir erkeğin kadınları sevdiği en şiddetli bir sevgiyle severdim. Ben, ona olan arzumu söyledikçe o bana: Sen yüz dînâr vermedikçe bu arzuna kavuşamazsın, derdi. Ben bu parayı kazanmak için çalıştım, nihayet parayı biriktirip amcamın kızına getirdim. Arzumu yerine getirip onun iki ayağı arasına oturduğumda kız bana:

-Allah'tan kork ey Allah’ın kulu! Allah’ın koyduğu mührü bozma; o bekâret mührü yalnız hak yoluyla yani nikâhla açılır, dedi. Ben bu söz akabinde kalktım ve kızı bıraktım. Allahım, sen bilmektesin ki ben bunu senin rızanı kazanmak için yaptım. Bu sebepten dolayı bizi bu bulunduğumuz durumdan kurtar. Bunun üzerine kayanın üçte ikisi aralandı. (Ancak yine bir adam çıkacak kadar değildi.) Üçüncü kişi de şöyle dedi:

-Allahım! Ben bir ölçek darı ile bir işçi tutmuştum. Ben ona iş sonunda ücretini verdim, fakat o bu ücretini almaktan çekindi ve bırakıp gitti. Ben mevsiminde bu darıyı ektim. Nihayet mahsûlü ile bir sığır, bir de çoban satın aldım. Bir müddet sonra bu işçi geldi ve bana: Ey Allah'ın kulu, haydi benim hakkımı bana ver, dedi. Ben de ona: Şu sığırlara ve çobanına git; çünkü onların hepsi senindir, onları al, dedim. O zât: Benimle alay mı ediyorsun! dedi. Ben: Hayır, seninle alay etmiyorum. Bunlar hakîkaten senindir, dedim. Gitti, bunları alıp götürdü. Allahım, Sen şüphesiz biliyorsun ki, ben bunu senin rızanı kazanmak için yaptım. Bu sebepten dolayı bizi içinde bulunduğumuz bu durumdan kurtar. Bunun üzerine kaya tamamen açıldı ve Allah onları bu durumdan kurtardı."[704]

 

وَعَنْ بريدةَ رضي الله عنه أن النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم سمع رجلاً يدعو يقول: اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ بأني أشهدُ أنك أنتَ الله الذي لا إلهَ إلا أنتَ الأحدُ الصمدُ، الذي لم يَلِدَ ولم يُولَدْ ولم يكُن له كُفواً أحد. فقال النبي صلّى الله عليه وسلّم: «والذي نَفسي بيده ـ أو قَالَ: والذي نفسُ محمدٍ بيده ـ لقد سألَ الله باسمه الأعظم، الذي إذا سُئِلَ به أَعطَى وإذا دُعيَ به أجابَ» أخرجه أحمد، والترمذي.

 

682- Bureyde -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem, bir adamın şöyle duâ ettiğini işitti:

 “Ey Allah’ım! Ben senden istiyorum ki: Ben şahadet ederim senden başka hakkıyla ilah olmayan Allah’sın. Birsin, hiçbir şeye muhtaç olmayansın, fakat herkes ve her şey sana muhtaçtır. Doğmamıştır, doğrulmamıştır. O’nun hiçbir ortağı yoktur.”

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Canım elinde olan Allah’a -veya Muhammed’in nefsi elinde olan Allah’a- yemin ederim ki bu adam Allah’tan, kendisine onunla duâ edildiği zaman mutlaka kabul edeceği ve kendisinden onunla istenildiği zaman mutlaka vereceği, ismi Azam duâsını yapmış oldu.”[705]

 

122

باب جواز التوسل بدُعاء العبد الصالح

 

122- Salih Bir Kulun Duası ile Tevessülde Bulunmanın Cevazı

 

عَنْ أَنَسٍ رضي الله عنه أَنَّ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ رضي الله عنه كَانَ إِذَا قَحَطُوا اسْتَسْقَى بِالْعَبَّاسِ بْنِ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ، فَقَالَ: اللَّهُمَّ إِنَّا كُنَّا نَتَوَسَّلُ إِلَيْكَ بِنَبِيِّنَا فَتَسْقِينَا، وَإِنَّا نَتَوَسَّلُ إِلَيْكَ بِعَمِّ نَبِيِّنَا فَاسْقِنَا. قَالَ: فَيُسْقَوْنَ. أخرجه البُخارِيّ.

 

683- Enes -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ömer ibnul-Hattâb -Allah ondan razı olsun- kuraklık olduğunda Abbas ibnu Abdulmuttalib’ten yağmur duası yapmasını ister ve şöyle derdi: “Allahım! Biz peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem ile tevessülde bulunur ve sen bize yağmur verirdin. Şimdi biz sana peygamberimizin amcası ile tevessül ediyoruz. Bize yağmur ver.”

Enes dedi ki: Bu duanın akabinde Allah yağmur indirirdi.[706]

 

وعَنْ أُسَيْرِ بْنِ جَابِرٍ رضي الله عنه قَالَ: كَانَ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ إِذَا أَتَى عَلَيْهِ أَمْدَادُ أَهْلِ الْيَمَنِ سَأَلَهُمْ: أَفِيكُمْ أُوَيْسُ بْنُ عَامِرٍ؟ حَتَّى أَتَى عَلَى أُوَيْسٍ، فَقَالَ: أَنْتَ أُوَيْسُ بْنُ عَامِرٍ؟ قَالَ: نَعَمْ، قَالَ: مِنْ مُرَادٍ ثُمَّ مِنْ قَرَنٍ؟ قَالَ: نَعَمْ، قَالَ: فَكَانَ بِكَ بَرَصٌ فَبَرَأْتَ مِنْهُ إِلا مَوْضِعَ دِرْهَمٍ؟ قَالَ: نَعَمْ، قَالَ: لَكَ وَالِدَةٌ؟ قَالَ: نَعَمْ. قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «يَأْتِي عَلَيْكُمْ أُوَيْسُ بْنُ عَامِرٍ مَعَ أَمْدَادِ أَهْلِ الْيَمَنِ مِنْ مُرَادٍ ثُمَّ مِنْ قَرَنٍ، كَانَ بِهِ بَرَصٌ فَبَرَأَ مِنْهُ إِلا مَوْضِعَ دِرْهَمٍ، لَهُ وَالِدَةٌ هُوَ بِهَا بَرٌّ، لَوْ أَقْسَمَ عَلَى الله لأَبَرَّهُ، فَإِنْ اسْتَطَعْتَ أَنْ يَسْتَغْفِرَ لَكَ فَافْعَل» فَاسْتَغْفِرْ لِي، فَاسْتَغْفَرَ لَه، فَقَالَ لَهُ عُمَرُ: أَيْنَ تُرِيدُ؟ قَالَ: الْكُوفَةَ. قَالَ: أَلا أَكْتُبُ لَكَ إِلَى عَامِلِهَا؟ قَالَ: أَكُونُ فِي غَبْرَاءِ النَّاسِ أَحَبُّ إِلَيَّ. قَالَ: فَلَمَّا كَانَ مِنْ الْعَامِ الْمُقْبِلِ حَجَّ رَجُلٌ مِنْ أَشْرَافِهِمْ فَوَافَقَ عُمَرَ فَسَأَلَهُ عَنْ أُوَيْسٍ، قَالَ: تَرَكْتُهُ رَثَّ الْبَيْتِ قَلِيلَ الْمَتَاعِ. قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «يَأْتِي عَلَيْكُمْ أُوَيْسُ بْنُ عَامِرٍ مَعَ أَمْدَادِ أَهْلِ الْيَمَنِ مِنْ مُرَادٍ ثُمَّ مِنْ قَرَنٍ كَانَ بِهِ بَرَصٌ فَبَرَأَ مِنْهُ إِلا مَوْضِعَ دِرْهَمٍ، لَهُ وَالِدَةٌ هُوَ بِهَا بَرٌّ، لَوْ أَقْسَمَ عَلَى الله لأَبَرَّهُ، فَإِنْ اسْتَطَعْتَ أَنْ يَسْتَغْفِرَ لَكَ فَافْعَلْ» فَأَتَى أُوَيْساً فَقَالَ: اسْتَغْفِرْ لِي. قَالَ: أَنْتَ أَحْدَثُ عَهْداً بِسَفَرٍ صَالِحٍ، فَاسْتَغْفِرْ لِي. قَالَ: لَقِيتَ عُمَرَ؟ قَالَ: نَعَمْ، فَاسْتَغْفَرَ لَهُ فَفَطِنَ لَهُ النَّاسُ، فَانْطَلَقَ عَلَى وَجْهِهِ، قَالَ أُسَيْرٌ: وَكَسَوْتُهُ بُرْدَةً، فَكَانَ كُلَّمَا رَآهُ إِنْسَانٌ قَالَ: مِنْ أَيْنَ لأُوَيْسٍ هَذِهِ الْبُرْدَةُ؟. أخرجه مسلم.

 

684- Useyr b. Câbir -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ömer b. Hattâb kendisine Yemenlilerin yardımı geldiği va­kit onlara: Uveys b. Âmir aranızda mı? diye sorardı. Nihayet Uveys'e rastladı. Ve:

-Sen Uveys b. Âmir misin? diye sordu.  (O da):

-Evet! cevabını verdi.

-Murad kabilesinden sonra Karen'den mi? dedi. Uveys:

-Evet! cevabını verdi.

-Sende baras illeti vardı. Ondan iyileştin de yalnız bir dirhem yeri yara kaldı öyle mi? dedi. Uveys:

-Evet! cevabını verdi.

-Annen var mı? diye sordu. Uveys:

-Evet! cevabını verdi. Ömer:

-Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi:

-“Size Uveys b. Âmir Yemenlilerin yardım bölüğü ile gelecek. Kendisi Murad’dan sonra Karen’dendir. Onda baras illeti vardı. Bu dertten iyileşti. Ancak bir dirhem yeri kadar kaldı. Bir annesi vardır. Ona çok itaatkârdır. Allah'a yemin etse, kendisini mutlaka yemininde sâdık çıkarır. Sana istiğfar etmesine imkân bulursan bunu yap!” buyururken işittim. Benim için istiğfar ediver! dedi. O da Ömer için istiğfarda bulundu. Ömer ona:

-Nereye gitmek istiyorsun? diye sordu. Uveys:

-Kûfe'ye! dedi.

-Senin için oranın valisine mektup yazayım mı? dedi. Uveys:

-İnsanların el-ayak takımı arasında olmam benim için daha makbuldür, cevabını verdi.

Useyr dedi ki: Ertesi yıl gelince Kûfe'nin eşrafından bir adam hacca gitti. Ömer'e rastladı. Ömer kendisine Uveys'i sordu. O zât:

-Ben onu evi perişan, eşyası az bir halde bıraktım, dedi. Ömer:

-Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi: “Size Uveys b. Âmir Yemenlilerin yardım bölüğü ile gelecek. Kendisi Murad’dan sonra Karen’dendir. Onda baras illeti vardı. Bu dertten iyileşti. Ancak bir dirhem yeri kadar kaldı. Bir annesi vardır. Ona çok itaatkârdır. Allah'a yemin etse, kendisini mutlaka yemininde sadık çıkarır. Sana istiğfar etmesine imkân bulursan bunu yap!” buyururken işittim, dedi. O zât Uveys'e gelerek:

-Benim için istiğfar et!  dedi. Uveys:

-Sen, hayırlı bir yolculuktan yeni geliyorsun, benim için sen istiğ­far et! dedi. O zât yine:

-Benim için istiğfar et, dedi. Uveys (tekrar):

-Sen hayırlı bir yolculuktan yeni geliyorsun. Benim için sen istiğ­far et!  Ömer'e rastladın mı? dedi. O zât:

-Evet! cevabını verdi. Bunun üzerine onun için istiğfar etti. Halk da onun kim olduğunu anladı. Müteakiben oradan ayrıldı.

Useyr dedi ki: Elbisesi çizgili bir kumaştı. İnsan onu gördükçe: Acaba Uveys bu kumaşı nerden buldu? diyordu.[707]

 

وَعَنْ أَنَسٍ رضي الله عنه قال: جاءت بي أُمي أمُ أَنَس إِلَى رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم، وَقَدْ أَزَّرَتْنِي بِنِصْفِ خِمَارِهَا وَرَدَّتْنِي بِنِصْفِهِ، فَقَالَتْ: يَا رَسُولَ اللهِ، هَذَا أُنَيْسٌ ابْنِي، أَتَيْتُكَ بِهِ يَخْدُمُكَ، فَادْعُ الله لَهُ. فَقَالَ: «اللَّهُمَّ أَكْثِرْ مَالَهُ وَوَلَدَهُ». قَالَ أَنَسٌ: فَوَالله إِنَّ مَالِي لَكَثِيرٌ، وَإِنَّ وَلَدِي وَوَلَدَ وَلَدِي لَيَتَعَادُّونَ عَلَى نَحْوِ الْمِائَةِ الْيَوْمَ» متفق عليه.

 

685- Enes -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Annem Ummu Enes, beni Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına getirdi. Benim için başörtüsünün yarısını izâr, yarısını da ridâ yapmıştı.

-Ey Allah'ın Rasûlü! Bu oğlum Enescik’dir. Onu sana getirdim. Sana hizmet eder. Onun için Allah'a duâ et! dedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Allah'ım! Bunun malını ve evlâdını çoğalt!” diye duâ etti. Enes dedi ki: Vallahi malım pek çoktur. Çocuklarım ve çocukları­mın çocuklarının sayısı ise bugün yüz civarındadır.[708]

 

وَعَنْ عُثْمَانَ بْنِ حُنَيْفٍ أَنَّ رَجُلاً ضَرِيراً أَتَى النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم فَقَالَ: ادْعُ الله أَنْ يُعَافِيَنِي. قَالَ: «إِنْ شِئْتَ دَعَوْتُ، وإنْ شِئْتَ صبرت، فهو خير لك» قال: فادعه. قال: فأمره أن يَتَوَضَّأَ فيُحسن الوضوء، ويَدْعُوَ بِهَذَا الدُّعَاءِ: اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ وَأَتَوَجَّهُ إِلَيْكَ بِنَبِيِّكَ مُحَمَّدٍ نبي الرحمة، إني توجهتُ بِكَ إِلَى رَبِّي فِي حَاجَتِي هَذِهِ فَتُقْضى لي، اللهم فشَفِّعه. أخرجه أحمد، والترْمِذِيّ، والْحَاكِم. وفي لفظ لأحمد: «وتُشَفِّعَنْي فيه، وتُشَفعه فِيّ». فكان يقول هذا مراراً، ففعل الرجل فبرأ.

 

686- Osman b. Huneyf -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Gözleri görmeyen bir adam Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme geldi ve: “Allah’ın bana afiyet vermesi için bana duâ et” dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem de: “İstersen duâ edeyim ama sabretmen senin için daha hayırlıdır” buyurdu. Adam: “Duâ et” dedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem, ona güzelce abdest almasını ve şu duâlarla duâ etmesini emretti: “Allahım! Rahmet Peygamberi Peygamberin Muhammed ile senden istiyor ve sana yöneliyorum. Bu ihtiyacım konusunda ben Rabbime yöneliyorum. Allah’ım o Peygamberini bana şefaatçi kıl.” Bunu defalarca söyledi ve adam şifa buldu.[709]

 

وعَنْ عَطَاء بْن أَبِي رَبَاحٍ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ لِي ابْنُ عَبَّاسٍ: أَلا أُرِيكَ امْرَأَةً مِنْ أَهْلِ الْجَنَّةِ؟ قُلْتُ: بَلَى، قَالَ: هَذِهِ الْمَرْأَةُ السَّوْدَاءُ أَتَتْ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَتْ: إِنِّي أُصْرَعُ، وَإِنِّي أَتَكَشَّفُ، فَادْعُ الله لِي، قَالَ: «إِنْ شِئْتِ صَبَرْتِ وَلَكِ الْجَنَّةُ، وَإِنْ شِئْتِ دَعَوْتُ الله أَنْ يُعَافِيَكِ» قَالَتْ: أَصْبِرُ، قَالَتْ: فإِنِّي أَتَكَشَّفُ فَادْعُ الله لِي أَنْ لا أَتَكَشَّفَ، فَدَعَا لَهَا. متفق عليه.

 

687- Atâ ibnu Ebî Rabâh -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: İbnu Abbâs bana: Ben sana cennet kadınlarından bir kadın göstereyim mi? dedi. Ben:

-Evet, göster, dedim. İbnu Abbâs şöyle dedi:

-Şu gördüğün siyahî kadın, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin yanına geldi ve şöyle dedi: Sara hastalığımdan dolayı bana kriz geliyor ve bu sebepten dolayı üstüm başım açılıyor. Benim bu hastalığıma şifa vermesi için Allah’a benim için dua et. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Dilersen sabret. Bu sabrının karşılığında sana cennet vardır. Dilersen sana şifa vermesi için Allah’a dua edeyim.

Bunun üzerine kadın şöyle dedi: Öyleyse sabredeyim. Ancak hastalığımdan dolayı kriz geldiği zaman üstüm başım açılıyor. Allah’a dua et de böyle bir durumda üstüm başım açılmasın. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem o kadın için dua etti.[710]

 

123

باب مشروعية التَّوسُّل بإِظهار الافتقار لله تعالى

 

123- Allah 'Azze ve Celle'ye İhtiyacını İzhar Ederek Tevessülde Bulunmanın Meşru Oluşu

 

عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ الله رضي الله عنهما قَالَ: كَانَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم يُعَلِّمُنَا الاسْتِخَارَةَ فِي الأمُورِ كَمَا يُعَلِّمُنَا السُّورَةَ مِنْ الْقُرْآنِ، يَقُولُ: «إِذَا هَمَّ أَحَدُكُمْ بِالأمْرِ، فَلْيَرْكَعْ رَكْعَتَيْنِ، مِنْ غَيرِ الْفَرِيضَةِ، ثُمَّ لِيَقُلْ: اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْتَخِيرُكَ بِعِلْمِكَ، وَأَسْتَقْدِرُكَ بِقُدْرَتِكَ، وَأَسْأَلُكَ مِنْ فَضْلِكَ الْعَظِيمِ، فَإِنَّكَ تَقْدِرُ وَلا أَقْدِرُ، وَتَعْلَمُ وَلا أَعْلَمُ، وَأَنْتَ عَلاّمُ الْغُيُوبِ، اللَّهُمَّ إِنْ كُنْتَ تَعْلَمُ أَنَّ هَذَا الأمْرَ خَيْرٌ لِي فِي دِينِي وَمَعَاشِي وَعَاقِبَةِ أَمْرِي ـ أَوْ قَالَ: عَاجِلِ أَمْرِي وَآجِلِهِ ـ، فَاقْدُرْهُ لِي وَيَسِّرْهُ لِي، ثُمَّ بَارِكْ لِي فِيهِ، وَإِنْ كُنْتَ تَعْلَمُ أَنَّ هَذَا الأمْرَ شَرٌّ لِي فِي دِينِي وَمَعَاشِي وَعَاقِبَةِ أَمْرِي ـ أَوْ قَالَ: فِي عَاجِلِ أَمْرِي وَآجِلِهِ ـ فَاصْرِفْهُ عَنِّي وَاصْرِفْنِي عَنْهُ، وَاقْدُرْ لِي الْخَيْرَ حَيْثُ كَانَ، ثُمَّ أَرْضِنِي به» قَالَ: وَيُسَمِّي حَاجَتَهُ. أخرجه البُخارِيّ.

 

688- Câbir ibnu Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bize, Kurân’dan bir sûre öğretir gibi işlerimizin hayrını istemeyi yani istihâreyi öğretirdi. Şöyle buyurdu:

“Sizden biriniz bir iş yapmaya niyetlendiğinde farz olmaksızın iki rekât namazı kılsın. Sonra da şöyle desin:

Allâhumme innî estahîruke bi i’lmike ve estagdiruke bi gudratik ve es eluke min fadlikel azîm fe inneke tagdiru vela agdiru ve  ta’lemu vela a’lemu ve ente a’llâmul ğuyûb. Allâhumme in kunte ta’lemu enne haze-l emra (kişi bu­rada hacetini söyler) hayrul-lî fî dînî ve meâşî ve â’gibeti emrî a’cilihî ve ê-cilihi fagdurhu lî ve yessir hu lî sümme bârik lî fîhi ve in kunte ta’lemu enne hazel emra şerrul-lî fi dînî ve meâ’şî ve a’gibeti emrî â’cilihi ve ê-cilihî fasrifhu a’nnî vasrifnî a’nhu vakdur liyel-hayra haysu kâne summe erdini bih.

“Allahım! İlminle senden işimin hayrını dilerim. Kudretinden güç ve senin fazlu kereminden dilerim. Çünkü senin gücün her şeye yeter, hâlbuki benim gücüm yetmez. Sen her gizli şeyi bilirsin, ben ise bundan âcizim. Allahım! Bu işim, dinim, geçimim, akıbetim (bugünüm ve geleceğim) için hayırlı ise onu bana nasib eyle, kolaylaştır ve onu bana mübarek kıl. Şayet bu işim, dinim, geçimim, akibetim için şerli ise, bunu benden, beni de ondan uzaklaştır. Hayır nerede ise onu bana ihsan eyle, sonra beni onunla hoşnud eyle.” Sonra o kimse haceti ne ise onu söyler.”[711]

 

124

باب تحريم الاستِشفاع بالله على أحد من خلقه

 

124- İnsanlardan Birini Allah'a Karşı Şefaatçi Kılmanın Haram Kılınması

 

عَنْ جُبَيْرِ بْنِ مُطْعِمٍ رضي الله عنه قَالَ: أَتَى رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم أَعْرَابِيٌّ، فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللهِ، جُهِدَتْ الأنْفُسُ، وَضَاعَتْ الْعِيَالُ، وَنُهِكَتْ الأمْوَالُ، وَهَلَكَتْ الأنْعَامُ، فَاسْتَسْقِ الله لَنَا، فَإِنَّا نَسْتَشْفِعُ بِكَ عَلَى اللهِ، وَنَسْتَشْفِعُ بِالله عَلَيْكَ. قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «وَيْحَكَ، أَتَدْرِي مَا تَقُولُ؟» وَسَبَّحَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم فَمَا زَالَ يُسَبِّحُ حَتَّى عُرِفَ ذَلِكَ فِي وُجُوهِ أَصْحَابِهِ ثُمَّ قَالَ: «وَيْحَكَ إِنَّهُ لا يُسْتَشْفَعُ بِالله عَلَى أَحَدٍ مِنْ خَلْقِهِ، شَأْنُ الله أَعْظَمُ مِنْ ذَلِكَ، وَيْحَكَ، أَتَدْرِي مَا اللهُ؟ إِنَّ عَرْشَهُ عَلَى سَمَاوَاتِهِ لَهَكَذَا ـ وَقَالَ بِأَصَابِعِهِ مِثْلَ الْقُبَّةِ عَلَيْهِ ـ وَإِنَّهُ لَيَئِطُّ بِهِ أَطِيطَ الرَّحْلِ بِالرَّاكِبِ» أخرجه أبو دَاوُد بإسنادٍ ضعيف.

 

689- Cubeyr b. Mut'im -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin huzuruna bir bedevi geldi ve:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Canlar son derece sıkıntıya girdi, çocuklar can verdi, mallar azaldı, hayvanlar helak oldu. Bizim için Allah'dan yağmur iste. Biz yağmurumuzun yağdırılması için seni Allah'a şefaatçi kılıyoruz. Allah'ı da sana şefaatçi kılıyoruz" dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem de!

"Vay, yazık sana! Sen ne dediğini biliyor mu­sun?" buyurdu. Sonra: "Subhanallah" dedi ve böyle demeye devam etti. Nihayet Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin öfkesinin, azabın inebileceği endişesi sahabelerinin yüzünde belirmeye başladı. Sonra Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

"Vay sana! Allah, yarattıklarından hiç­birisi için aracı kılınamaz. Allah'ın şanı bundan yücedir. Vay sana! Sen Allah kimdir biliyor musun? Onun Arşı gökleri üzerinde şu şe­kildedir" buyurdu ve parmaklarıyla el boşluğu üzerinde kubbe gi­bi bir şekil yaptı ve: "Muhakkak ki Allah'ın arşı, tıpkı bir biniciden dolayı semerin gıcırdadığı gibi gıcırdar."[712]

 

125

باب تحريم الحَلف بغير الله تعالى وأنه شرك

 

125- Allah 'Azze ve Celle'den Gayrisine Yemin Etmek Haram Kılınmıştır, Çünkü Bu Şirktir

 

عَنْ عَبْدِ الله بْن عُمَرَ رضي الله عنهما أَنَّ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم أَدْرَكَ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ وهو يَسِير في رَكْبٍ يَحْلِفُ بِأَبِيهِ، فقال: «أَلا إِنَّ الله يَنْهَاكُمْ أَنْ تَحْلِفُوا بِآبَائِكُمْ، فَمَنْ كَانَ حَالِفاً فَلْيَحْلِفْ بِالله وَإِلا فَلْيَصْمُتْ». قَالَ عمر: فوالله ما حلفتُ بها منذ سمعتُ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم ذاكراً ولا آثراً. متفق عليه.

 

690- Abdullah ibnu Ömer -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem, Ömer ibnul-Hattâb'a bir kafile içinde giderlerken arkadan yetişti, o sırada Ömer, babası adına yemin ediyordu. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Dikkat edin! Muhakkak ki Allah sizleri babalarınızla yemin etmenizden yasaklamıştır. Her kim yemin edecekse Allah adına yemin etsin ya da sussun." Vallahi Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin bunu yasak ettiğini işiteli ne kendim için, ne de başkası namına bu yemini yapmadım.[713]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لا تَحْلِفُوا بِآبَائِكُمْ، وَلا بِأُمَّهَاتِكُمْ، وَلا بِالأنْدَادِ، وَلا تَحْلِفُوا إِلا بِاللهِ، وَلا تَحْلِفُوا إِلا وَأَنْتُمْ صَادِقُونَ» أخرجه أبو دَاوُد، والنسَائِيّ.

 

691- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Babalarınızın, annelerinizin ve putların adları ile yemin etmeyi­niz. Sadece, Allah'ın adı ile yemin ediniz. (Allah'ın adı ile de) ancak (sözünüzde) doğru olduğunuzda yemin ediniz."[714]

 

وعَنْ بُرَيْدَةَ رضي الله عنه قَال: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ حَلَفَ بِالأمَانَةِ، فَلَيْسَ مِنَّا» أخرجه أحمد، وأبو دَاوُد، واللفظ له.

 

692- Bureyde -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Emanete yemin eden, bizden değildir."[715]

 

وعَنْ عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ رضي الله عنه أنَ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَال له حين حلف بأبيه: «لو أن أحدكم حلف بالمَسيح لهلك والمسيح خير من آبائكم» أخرجه ابن أبي شيبة، وقال ابن حجر: هذا مرسل يتقوى بشواهده.

 

693- Ömer ibnul-Hattâb -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Kendisi, babasının adına yemin edince Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem O’na şöyle buyurdu:

“Şayet sizden biriniz Mesih’in adına yemin etse helak olur. Mesih ise sizin babalarınızdan daha hayırlıdır.”[716]

 

وعَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ سَمُرَةَ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لا تَحْلِفُوا بِالطَّوَاغِي وَلا بِآبَائِكُمْ» أخرجه مسلم.

 

694- Abdurrahman b. Semûra -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Putlara ve babalarınıza yemin etmeyin!”[717]

 

وعَنْ ثَابِتِ بْنِ الضَّحَّاكِ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ حَلَفَ بِمِلَّةٍ غَيْرِ الإسْلامِ كَاذِباً، فَهُوَ كَمَا قَالَ» متفق عليه.

 

695- Sâbit ibnud-Dahhâk -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Her kim İslâm’dan başka bir din üzerine (yani eğer böyle değilse yahudi olayım, hıristiyan olayım, diyerek) yalan yere ve kasten yemin ederse, o kimse dediği gibidir."[718]

 

وعَنْ بُرَيْدَةَ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ حَلَفَ فَقَالَ: إِنِّي بَرِيءٌ مِنْ الإِسْلامِ، فَإِنْ كَانَ كَاذِباً، فَهُوَ كَمَا قَالَ، وَإِنْ كَانَ صَادِقاً فَلَنْ يَرْجِعَ إِلَى الإِسْلامِ سَالِماً» أخرجه أبو دَاوُد، والنسَائِيّ، وابن مَاجَه.

 

696- Bureyde -Allah onlardan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Yemin edip de, "ben İslâm'dan beriyim" diyen kişi eğer yalan­cı ise dediği gibidir. Sadık ise, asla İslâm'a salim olarak dönmeye­cektir."[719]

 

وعَنِ عَبْدِ الله بْن عُمَرَ رضي الله عنهما أَنَّ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «مَنْ حَلَفَ بِغَيْرِ الله فَقَدْ كَفَرَ أوَ أَشْرَكَ» أخرجه أحمد، وأبو دَاوُد، والترمذي.

 

697- Abdullah b. Ömer -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 "Kim Allah’tan başkası adına yemin ederse kâfir veya müşrik olmuş olur."[720]

 

126

باب حُجة من أجاز الحلف بغَير الله تعالى أو قَالَ بالكراهة فقط والجواب عَنْها

 

126- Allah 'Azze ve Celle'den Başkasına Yemin Etmenin Caiz Olduğunu veya da Sadece Kerih Olduğunu Söyleyenlerin Delilleri ve Onlara Verilen Cevap

 

عَنْ طَلْحَةَ بْن عُبَيْدِ الله رضي الله عنه قَالَ: جَاءَ رَجُلٌ إِلَى رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم مِنْ أَهْلِ نَجْدٍ ثَائِرُ الرَّأْسِ نَسْمَعُ دَوِيَّ صَوْتِهِ وَلا نَفْقَهُ مَا يَقُولُ، حَتَّى دَنَا مِنْ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم، فَإِذَا هُوَ يَسْأَلُ عَن الإِسْلامِ، فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «خَمْسُ صَلَوَاتٍ فِي الْيَوْمِ وَاللَّيْلَةِ» فَقَالَ: هَلْ عَلَيَّ غَيْرُهُنَّ؟ قَالَ: «لا إِلا أَنْ تَطَّوَّعَ وَصِيَامُ شَهْرِ رَمَضَانَ» فَقَالَ: هَلْ عَلَيَّ غَيْرُهُ؟ قَالَ: «لا إِلا أَنْ تَطَّوَّعَ» وَذَكَرَ لَهُ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم «الزَّكَاةَ» فَقَالَ: هَلْ عَلَيَّ غَيْرُهَا؟ قَالَ: «لا إِلا أَنْ تَطَّوَّعَ» قَالَ: فَأَدْبَرَ الرَّجُلُ وَهُوَ يَقُولُ: وَالله لا أَزِيدُ عَلَى هَذَا، وَلا أَنْقُصُ مِنْهُ. فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «أَفْلَحَ وَأَبِيهِ إِنْ صَدَقَ» أَوْ «دَخَلَ الْجَنَّةَ وَأَبِيهِ إِنْ صَدَقَ» أخرجه مسلم.

 

698- Talha b. Ubeydullâh -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Necd ehlinden saçı darmadağın bir adam Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme geldi. Biz sesinin mırıltısını duyuyor; fakat ne söyledi­ğini anlayamıyorduk. Nihayet Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme yaklaştı. Meğer İslâm'ın ne olduğunu soruyormuş.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Gece ile gündüzde beş (vakit) namazdır” cevabını verdi. Adam:

“Bana bunlardan başka namaz var mı?” dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

“Hayır! Ancak kendiliğinden kılarsan o başka. Bir de Ramazan ayının orucu” buyurdu. Adam:

“Bana bundan başka oruç var mı?” diye sordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

“Hayır. Ancak kendiliğinden tutarsan o başka”  buyurdu.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ona zekâtı da söyledi. Adam:

“Bana bundan başka zekât var mı?” diye sordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

“Hayır! Ancak kendiliğinden verirsen o başka” buyurdu.

Talha dedi ki:

 Az sonra o zât:

"Vallahi bundan ne ziyâde yaparım ne de noksan!” diyerek dönüp git­ti. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Babasının üzerine yemin olsun ki eğer doğru söyledi ise felaha erdi.”[721]

 

وجوابه: قول ابن عبد البر ـ رحمه الله تعالى ـ في «التمهيد» في رواية «أَفْلَحَ وَأَبِيهِ إِنْ صَدَقَ»: هذه لفظة غير مَحفوظة في هذا الحديث في حَدِيث من يحتج به، وقد رَوى هذا الحديث مَالِك وغَيره عَنْ أبي سُهيل لم يقولوا ذلك فيه، وقد رُوي عَنْ إسماعيل بْن جعفر هذا الحديث وفيه: «أَفْلَحَ والله إِنْ صَدَقَ ـ أَوْ دَخَلَ الْجَنَّةَ والله إِنْ صَدَقَ» وهذا أولى من رواية من روى: «وأبيه» لأنها لفظة منكرة تَرُدها الآثار الصحاح.

 

Bunun cevabı: İbnu Abdilber –Allah O’na rahmet etsin- “Temhid” adlı kitabında “Babasının üzerine yemin olsun ki eğer doğru söyledi ise felaha erdi” rivayeti hakkına şöyle dedi: Bu lafız, bu hadiste ve delil getirenlerin hadisinde mahfuz değildir. Bu hadisi Malik ve başkaları Ebu Suheyl’den rivayet etmiş, onda bunu söylememişlerdir. Bu hadis İsmail b. Cafer tarafından rivayet edilmiştir ki onda şu ibare vardır. “Vallahi doğru söyledi ise felaha erdi- veya da: Vallahi doğru söyledi ise cennete girdi.” Bu hadis “babasına yemin olsun ki” şeklinde rivayet edenlerden daha evladır. Çünkü o, münker bir lafızdır ki sahih rivayetler onu reddeder. 

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: جَاءَ رَجُلٌ إِلَى رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم، فَقَالَ: مَنْ أَحَقُّ النَّاسِ بِحُسْنِ صَحَابَتِي؟ قَالَ: «أُمُّكَ» قَالَ: ثُمَّ مَنْ؟ قَالَ: «ثُمَّ أُمُّكَ» قَالَ: ثُمَّ مَنْ؟ قَالَ: «ثُمَّ أُمُّكَ» قَالَ: ثُمَّ مَنْ؟ قَالَ: «ثُمَّ أَبُوكَ» فقال رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «نَعَمْ وَأَبِيكَ لَتُنَبَّأَنَّ» أخرجه مسلم.

 

699- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Bir adam Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme ge­lerek:

-Benim güzel sohbet etmeme insanların en lâyık olanı kimdir? diye sordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Annendir!” buyurdu.

-Sonra kimdir? Diye sordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Sonra annendir!” buyurdu.

-Sonra kimdir? Diye sordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Sonra annendir!”  buyurdu.                               

-Sonra kimdir? Diye sordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Sonra babandır!” buyurdu.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Evet! Senin babanın üzerine yemin olsun ki sana mutlaka haber verilecektir!"[722]

 

وجوابه: أن لفظة: «وَأَبِيكَ لَتُنَبَّأَنَّ» تدور على شَريك بْن عَبد الله، وقد خالف فيها الثقات كسُفيان بْن عُيينة، وعبد الله بْن المُبارك، ووُهَيب بْن خالد، ومحمد بْن طَلحة، وجَرير بْن عبد الحَميد، والمُفضل بْن غَزوان حيث رَوَوها بلفظ: «والله لَتُنَبَّأَنّ» وقد قَالَ ابنُ مَعين: (شَريك: صَدوق ثقة إلا أنه إذا خالفَ فغيره أحبّ إلينا منه). وقال الحافظ ابن حَجَر فيه: (صَدوقُ ويُخطئ كثيراً) ثم إن شريك نفسه رَواها بلفظ: «والله لَتُنَبَّأَنَّ» أخرجها أحمد، وابن مَاجَه.

 

Bunun cevabı: "Evet! Senin babanın üzerine yemin olsun ki sana mutlaka haber verilecektir!" lafzı, Şerik b. Abdullah, Vuheyb b. Abdullah, Muhammed b. Talha, Cerir b. Abdulhamid ve Mufaddal b. Ğazvan etrafında dönmektedir. Onlar: “Vallahi sana mutlaka haber verilecektir” lafzı ile rivayet etmişlerdir. İbnu Me‘în şöyle dedi: Şerîk. Saduk ve sikadır. Ancak o, başkası ile muhalefet ettiğinde, bize ondan daha sevimlidir.. Hafız İbnu Hacer de şöyle dedi: Saduk, çokça hata eder. Sonra Şerîk’in kendisi: “Vallahi sana mutlaka haber verilecektir” lafzı ile rivayet etmiştir. (Bunu Ahmed ve İbnu Mace rivayet etmiştir.)

 

وَعَنْه رضي الله عنه قَالَ: جاءَ رجلُ إلى النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم، فقال: يَا رَسُولَ اللهِ، أَيُّ الصَّدَقَةِ أَعْظَمُ أَجْراً؟ فَقَالَ: «أَمَا وَأَبِيكَ لَتُنَبَّأَنَّهُ، أَنْ تَصَدَّقَ وَأَنْتَ صَحِيحٌ شَحِيحٌ تَخْشَى الْفَقْرَ، وَتَأْمُلُ الْبَقَاءَ، وَلا تُمْهِلَ حَتَّى إِذَا بَلَغَتْ الْحُلْقُومَ قُلْتَ: لِفُلانٍ كَذَا وَلِفُلانٍ كَذَا، وَقَدْ كَانَ لِفُلانٍ» أخرجه مسلم.

 

700- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme bir adam gelerek şöyle dedi:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Sevap olarak hangi sadaka daha üstündür?

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Babanın üzerine yemin olsun ki sana mutlaka haber verilecektir. Sağlam, cimri olduğun, fakirlikten korktuğun ve zenginliğe tamah ettiğin hâlde verdiğin sadakadır. (Bu işi), can gırtlağa gelip de filâna şu kadar, filâna da şu kadar verilsin değinceye kadar geri bırakma. Dikkat et ki (o mal) zâten filânın olmuştur.”[723]

 

وجوابه: إن لفظة: «وَأَبِيكَ لَتُنَبَّأَنَّهُ» تَدورُ على مُحمد بْن فُضَيل، وقد خالفَ فيها الثقات كسفيان بْن عيينة، وعبد الواحد، وجرير، حيث رَوَوه بدون الحَلف مطلقاً، ومحمد بْن فضيل نفسه قد رَوى هذا الحديث بدون الحلف مُطلقاً.

ثم إن هذه الأحاديث الثلاثة منسوخة بأحاديث النهي عَنْ الحلف بغير الله، وقد دلت الأدلة الصحاح على أن المتأخر هو النهي عَنْ الحلف بغير الله لا الإباحة.

 

 Bunun cevabı: “Babanın üzerine yemin olsun ki sana mutlaka haber verilecektir” lafzı, Muhammed b. Fudayl’ın etrafında dönmektedir. Kendisi Sufyan b. Uyeyne, Abdulvahid ve Cerir gibi sikalara muhalefet etmiştir. Onlar bunu yemin olmaksızın rivayet etmişlerdir. Muhammed b. Fudayl’ın kendisi hadisi mutlak olarak yemin olmaksızın rivayet etmiştir.

Sonra bu üç hadis, Allah’tan başkasına yeminin yasaklanması ile alakalı hadisler tarafından nesh edilmiştir. Sahih rivayetler göstermiştir ki daha sonra gelen rivayetler, mubah olduğunu değil Allah’tan gayrisine yemin etmenin yasak olduğuna delalet etmiştir.

 

127

باب بيان ما يجب على من حَلف بغيرِ الله تعالى

 

127- Allah 'Azze ve Celle'den Gayrisine Yemin Edenin Üzerine Ne Gerektiğinin Beyanı

 

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه عَن النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «مَنْ حَلَفَ فَقَالَ فِي حَلِفِهِ: بِاللاتِ وَالْعُزَّى فَلْيَقُلْ: لا إِلَهَ إِلا اللهُ، وَمَنْ قَالَ لِصَاحِبِهِ: تَعَالَ أُقَامِرْكَ، فَلْيَتَصَدَّقْ» متفق عليه.

 

701- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Kim yemin eder ve yemininde “Lât ve Uzzâ adına” derse bu sözünün kefareti olarak hemen Lâ ilahe illallâh desin. Her kim de arkadaşına “Gel seninle kumar oynayayım” derse, o da hemen bir sadaka versin."[724]

 

وعَنْ سَعْدِ بْن أبي وَقاص رضي الله عنه قَالَ: كُنَّا نَذْكُرُ بَعْضَ الأمْرِ، وَأَنَا حَدِيثُ عَهْدٍ بِالْجَاهِلِيَّةِ، فَحَلَفْتُ بِاللاتِ وَالْعُزَّى، فَقَالَ لِي أَصْحَابُ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم: بِئْسَ مَا قُلْتَ، ائْتِ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم فَأَخْبِرْهُ، فَإِنَّا لا نَرَاكَ إِلا قَدْ كَفَرْتَ، فَأَتَيْتُهُ، فَأَخْبَرْتُهُ، فَقَالَ لِي: «قُلْ: لا إِلَهَ إِلا الله وَحْدَهُ لا شَرِيكَ لَهُ ثَلاثَ مَرَّاتٍ، وَتَعَوَّذْ بِالله مِنْ الشَّيْطَانِ ثَلاثَ مَرَّاتٍ، وَاتْفُلْ عَنْ يَسَارِكَ ثَلاثَ مَرَّاتٍ، وَلا تَعُدْ لَهُ» أخرجه أحمد، والنسَائِيّ، وابن مَاجَه.

702- Sa'd bin Ebî Vakkâs -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben henüz yeni müslüman olmuş iken bir defa Lât ve Uzzâ üzerine yemin ettim. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin ashabı bana şöyle dediler: Sen çok kötü bir şey söyledin. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına git ve O'na bunu haber ver. Biz ancak senin kâfir olduğun görüşündeyiz. Bunun üzerine ben de olayı Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme haber verdim. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bana şöyle buyurdu:

"Üç defa: Lâ ilâhe illallâhu vahdehû lâ şerîke leh (Allah'tan başka hakkıyla ibadet edilecek bir ilah yoktur. O birdir. O'nu hiçbir ortağı yoktur) de. Üç kere şeytandan Allah'a sığın (Euzu billâhimineş-şeytânir-racîm de). Sonra da üç kere sol tarafına tükür. Bir daha da böyle yapma."[725]

 

128

باب مشروعية الحلف بصفات الله تعالى

 

128- Allah 'Azze ve Celle'nin Sıfatı ile Yemin Etmek Meşrudur

 

عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «لا تَزَالُ جَهَنَّمُ تَقُولُ: هَلْ مِنْ مَزِيدٍ؟ حَتَّى يَضَعَ رَبُّ الْعِزَّةِ فِيهَا قَدَمَهُ، فَتَقُولُ: قَطْ قَطْ، وَعِزَّتِكَ، وَيُزْوَى بَعْضُهَا إِلَى بَعْضٍ» متفق عليه.

 

703- Enes b. Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Cehennemlikler cehenneme atıldıkça cehennem: Daha var mı? der. Sonunda Allah Azze ve Celle ayağını cehenneme koyar. Cehennem de: İzzetine yemin olsun ki yeter, yeter, der ve bâzısı bâzısına toplanıp dürülür."[726]

 

وعَنْ أَبي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه عَنْ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم: «يَبْقَى رَجُلٌ بَيْنَ الْجَنَّةِ وَالنَّارِ، فَيَقُولُ: يَا رَبِّ، اصْرِفْ وَجْهِي عَنْ النَّارِ، لا وَعِزَّتِكَ لا أَسْأَلُكَ غَيْرَهَا. قَالَ الله عزّ وجل: هذا لَكَ وعشرة أمثاله» متفق عليه.

 

704- Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 "Cennet ile Cehennem arasında bir adam kalır. O adam der ki:

-Ey Rabbim! Yüzümü ateşten döndür. İzzetine yemin olsun ki hayır, başka bir şey istemeyeceğim, der.

Allah Teâlâ ona der ki: “Bu istediklerin ve bununla beraber bir misli verildi.”[727]

 

وعَنْ ابن عُمر رضي الله عنهما قَالَ: كانت يَمين النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم: «لا وَمُقَلِّبِ الْقُلُوبِ» أخرجه البُخارِيّ.

 

705- Abdullah ibnu Ömer -Allah O'ndan ve babasından razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem çokça: "Ha­yır, kalpleri evirip çeviren Allah’a yemin ederim ki" şeklinde yemin ederdi.[728]

 

129

باب بما يُستَحلَف أهل الكتاب

 

129- Ehli Kitaba Ne ile Yemin Ettirilir

 

عَنْ الْبَرَاءِ بْنِ عَازِبٍ رضي الله عنه قَالَ: مُرَّ عَلَى النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم بِيَهُودِيٍّ مُحَمَّماً مَجْلُوداً فَدَعَاهُمْ صلّى الله عليه وسلّم، فَقَالَ: «هَكَذَا تَجِدُونَ حَدَّ الزَّانِي فِي كِتَابِكُمْ؟» قَالُوا: نَعَمْ، فَدَعَا رَجُلاً مِنْ عُلَمَائِهِمْ فَقَالَ: «أَنْشُدُكَ بِالله الَّذِي أَنْزَلَ التَّوْرَاةَ عَلَى مُوسَى، أَهَكَذَا تَجِدُونَ حَدَّ الزَّانِي فِي كِتَابِكُمْ؟» قَالَ: لا، وَلَوْلا أَنَّكَ نَشَدْتَنِي بِهَذَا لَمْ أُخْبِرْكَ، نَجِدُهُ الرَّجْمَ، وَلَكِنَّهُ كَثُرَ فِي أَشْرَافِنَا، فَكُنَّا إِذَا أَخَذْنَا الشَّرِيفَ تَرَكْنَاهُ، وَإِذَا أَخَذْنَا الضَّعِيفَ أَقَمْنَا عَلَيْهِ الْحَدَّ، قُلْنَا: تَعَالَوْا فَلْنَجْتَمِعْ عَلَى شَيْءٍ نُقِيمُهُ عَلَى الشَّرِيفِ وَالْوَضِيعِ، فَجَعَلْنَا التَّحْمِيمَ وَالْجَلْدَ مَكَانَ الرَّجْمِ. فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «اللَّهُمَّ إِنِّي أَوَّلُ مَنْ أَحْيَا أَمْرَكَ إِذْ أَمَاتُوهُ» فَأَمَرَ بِهِ فَرُجِمَ. أخرجه مسلم.

 

706- Berâ b. 'Âzib -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına yüzü kömürle karar­tılmış, dövülmüş bir yahudi getirdiler. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem yahudileri çağırarak:

-"Siz zina eden kimsenin haddini (cezasını) kitabınızda böyle mi bu­luyorsunuz?" diye sordu. Onlar da:

-Evet! dediler. Müteakiben onların âlimlerinden birini çağırdı ve:

-"Sana, Tevrat'ı Musa'ya indiren Allah aşkına soruyorum! Zina edenin haddini kitabınızda böyle mi buluyorsunuz?"  dedi. O:

-Hayır! Eğer bana bu sözle sormasa idin sana haber vermezdim! Biz onu recim olarak buluyoruz. Lâkin bu iş eşrafımız arasında çoğaldı. Artık o hale geldik ki, şerefli birini yakalarsak onu bırakıyoruz; zayıfı yaka­larsak ona haddi vuruyoruz. Dedik ki: Geliniz soyluya da, soysuza da tatbik edeceğimiz bir şey üzerine ittifak edelim! Ve kömüre boyamakla dayak vurmayı recmin yerine koyduk.

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Allahım! Senin emrini onlar öldürdüklerinde ilk ihya eden benim!"[729]

 

130

باب ما جاء في الإقسام على الله وتَحريم التألّي عليه

 

130- Allah'a Yemin Etmede Haram Olarak Gelen Şeyler ve Allah'ın Birini Affetmeyeceğine Dair Yemin Etmenin Haram Oluşu

 

عَنْ أَنَسٍ رضي الله عنه أَنَّ أُخْتَ الرُّبَيِّعِ أُمَّ حَارِثَةَ جَرَحَتْ إِنْسَاناً، فَاخْتَصَمُوا إِلَى النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم، فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «الْقِصَاصَ الْقِصَاصَ» فَقَالَتْ أُمُّ الرَّبِيعِ: يَا رَسُولَ اللهِ، أَيُقْتَصُّ مِنْ فُلانَةَ؟ وَالله لا يُقْتَصُّ مِنْهَا. فَقَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «سُبْحَانَ الله يَا أُمَّ الرَّبِيعِ، الْقِصَاصُ كِتَابُ اللهِ» قَالَتْ: لا وَالله لا يُقْتَصُّ مِنْهَا أَبَداً، قَالَ: فَمَا زَالَتْ حَتَّى قَبِلُوا الدِّيَةَ، فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّ مِنْ عِبَادِ الله مَنْ لَوْ أَقْسَمَ عَلَى الله لأَبَرَّهُ» متفق عليه، واللفظ لمسلم، وَعَنْد البُخارِيّ: المُقسم هو أنس بْن النَّضر.

 

707- Enes -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Rubeyyi'in kız kardeşi Ummu Hârise, bir insanı yaraladı. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin huzurunda dâvaya çıktılar. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: "Kısas yapılacak" buyurdu. Ummu Rabî':

-Ey Allah'ın Rasûlü! Hiç filân kadından kısas alınır mı! Vallahi ondan kısas alınmaz! Dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-"Subhânallah! Ey Ummu Rabi'! Kısas, Allah'ın Kitâbı'dır!" buyurdu.

Ummu Rabî': Hayır vallahi! Ondan ebediyyen kısas alınamaz! de­di. Bu sözü tekrar ede ede nihayet diyeti kabul ettiler. Bunun üze­rine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Gerçekten Allah'ın kullarından öylesi var ki, Allah üzerine yemin et­se, onu yemininde sadık çıkarırdı." (Bu hadisi Buhari ve Muslim rivayet etmişlerdir. Hadisin lafzı Muslim’e aittir.)

Buhari'de gelen rivayette ise yemin eden Enes b. Nadr'dır.[730]

 

وعَنْ حَارِثَةَ بْن وَهْبٍ رضي الله عنه أنه سمعَ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم يقول: «أَلا أُخْبِرُكُمْ بِأَهْلِ الْجَنَّةِ؟» قالوا: بَلى قَالَ صلّى الله عليه وسلّم: «كُلُّ ضَعِيفٍ مُتَضَعِّفٍ، لَوْ أَقْسَمَ عَلَى الله لأَبَرَّهُ» متفق عليه.

708- Harise ibnu Vehb -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Kendisi Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işitmiştir:

"Size cennet ehlini haber vereyim mi?" Evet ey Allah'ın Rasûlü! Dediler. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Her zayıf olan ve dünyada zayıflığından dolayı hor görülen kimsedir ki şayet o kimse yemin etse Allah Azze ve Celle onun yeminini yerine getirir."[731]

 

وعَنْ جُنْدَبٍ بْن عَبد الله رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم حَدَّثَ أَنَّ رَجُلاً قَالَ: «وَالله لا يَغْفِرُ الله لِفُلانٍ وَإِنَّ الله تَعَالَى قَالَ: مَنْ ذَا الَّذِي يَتَأَلَّى عَلَيَّ أَنْ لا أَغْفِرَ لِفُلانٍ، فَإِنِّي قَدْ غَفَرْتُ لِفُلانٍ وَأَحْبَطْتُ عَمَلَكَ» أخرجه مسلم.

 

709- Cundeb b. Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bir adam: Vallahi filânı Allah affetmez, dedi. Hâlbuki Allah Teâlâ: Kimdir o? Benim filânı affetmeyeceğime yemin eden! Ben gerçekten filânı affettim; senin amelini de mahvettim, buyurdu.”[732]

وعَنْ أَبي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «كَانَ رَجُلانِ فِي بَنِي إِسْرَائِيلَ مُتَوَاخِيَيْنِ، فَكَانَ أَحَدُهُمَا يُذْنِبُ وَالآخَرُ مُجْتَهِدٌ فِي الْعِبَادَةِ، فَكَانَ لا يَزَالُ الْمُجْتَهِدُ يَرَى الآخَرَ عَلَى الذَّنْبِ فَيَقُولُ: أَقْصِرْ. فَوَجَدَهُ يَوْماً عَلَى ذَنْبٍ، فَقَالَ لَهُ: أَقْصِرْ. فَقَالَ: خَلِّنِي وَرَبِّي أَبُعِثْتَ عَلَيَّ رَقِيباً؟ فَقَالَ: وَالله لا يَغْفِرُ الله لَكَ، أَوْ لا يُدْخِلُكَ الله الْجَنَّةَ، فَقَبَضَ أَرْوَاحَهُمَا، فَاجْتَمَعَا عِنْدَ رَبِّ الْعَالَمِينَ، فَقَالَ لِهَذَا الْمُجْتَهِدِ؟ أَكُنْتَ بِي عَالِماً، أَوْ كُنْتَ عَلَى مَا فِي يَدِي قَادِراً؟! وَقَالَ لِلْمُذْنِبِ: اذْهَبْ فَادْخُلْ الْجَنَّةَ بِرَحْمَتِي، وَقَالَ لِلآخَرِ: اذْهَبُوا بِهِ إِلَى النَّارِ» قَالَ أَبُو هُرَيْرَةَ: وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَتَكَلَّمَ بِكَلِمَةٍ أَوْبَقَتْ دُنْيَاهُ وَآخِرَتَهُ. أخرجه أبو دَاوُد.

 

710- Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"İsrail oğullarının içinde biri hayra diğeri de şerre yönelmiş iki kişi vardı. Birisi günah işlemekle, diğeri de ibadetle meşguldü. İbadetle meşgul olan devamlı olarak diğerini günah işlerken görür ve (her defasında da ona): "Vazgeç" derdi. (Yine) bir gün (onu böyle) günah üze­rinde bulup ona "vazgeç" dedi o da:

-Benim karşımdan çekil, benim Rabbim seni benim üzerime bir gözetleyici olarak mı gönderdi? diye cevap verdi. Bunun üzerine (be­riki):

-Allah'a yemin olsun ki (böyle devam edersen) Allah seni affetmez yahutta seni cennete sokmaz, dedi. Bir süre sonra ikisi de vefat etti­ler ve Âlemlerin Rabbi huzurunda bir araya geldiler. (Yüce Allah) şu ibadete düşkün olana:

Sen benim kullarıma nasıl muamele yapacağımı kesinlikle biliyor muydun yahut benim elimde olan tasarruf imkanına sahip miydin de kulum hakkında benim adıma böyle kesin bir hüküm verebildin, dedi.

Günahkâr olana:

Git rahmetimle cennetime gir, buyurdu. Diğeri için de: "Bunu cehenneme götürün" emrini verdi.

Ebu Hureyre dedi ki: "Nefsim elinde olan Allah'a yemin olsun ki sözü geçen âbid adam diğeri için böyle kesin bir hüküm vermekle öyle bir söz söylemiş oldu ki, bu kelime kendi dünyasını da âhiretini de he­lak etti."[733]

 

وَعَنْه رضي الله عنه أنه سمعَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم يقول: «إِنَّ الْعَبْدَ لَيَتَكَلَّمُ بِالْكَلِمَةِ يَزِلّ بِهَا في النَّار أَبْعَدَ مَا بَينَ المَشْرِقِ والمَغْرِبِ» متفق عليه.

 

711- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Kendisi Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işitmiştir:

"Bir kul, manasını ve nereye varacağını düşünmeden bir söz söyler de, o söz sebebiyle ateşin içinde, güneşin doğduğu yer ile battığı yer arasından daha uzak bir derinliğe kayıp gider!"[734]

 

131

باب وجوب حفظ الأَيمان وأن حفظها من تعظيم الله تعالى

 

131- Yeminleri Korumanın Farz Oluşu ve Yeminleri Korumak Allah 'Azze ve Celle'yi Yüceltmektir

عَنْ عبد الله بْن مَسعود رضي الله عنه أن النَّبِي صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «مَنْ حَلَفَ عَلَى مَال امْرِئٍ مُسْلِمٍ بغير حَقه لقيَ الله وهو عليه غَضبان» قَالَ عبدُ الله: ثم قرأ علينا رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم مِصداقه من كتابِ الله عزّ وجل: {{إِنَّ الَّذِينَ يَشْتَرُونَ بَعَهْدِ اللَّهِ وَأَيْمَانِهِمْ ثَمَناً قَلِيلاً} ...} [آل عمران: 77] إلى آخر الآية، فدخل الأشْعَثُ بْن قيسٍ فقال: مَا حَدَّثَكُمْ أَبُو عَبْدِ الرَّحْمَنِ؟ قالوا: كذا وكذا. قال: صدق أبو عبد الرحمن، فيَّ نزلت، كان بيني وبين رجل أرض ظاهراً، فخاصمته إلى النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم، فقال: «هل لك بينة؟» فقلت: لا. قال: «فيمينه» قلت: إذن يَحلف. فقال رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم ثم ذلك: «مَنْ حَلَفَ عَلَى يَمِينِ صَبْرٍ يَقْتَطِعُ بِهَا مَالَ امْرِئٍ مُسْلِمٍ هُوَ فِيهَا فَاجِرٌ، لَقِيَ الله وَهُوَ عَلَيْهِ غَضْبَانُ» فَنَزَلَتْ: {{إِنَّ الَّذِينَ يَشْتَرُونَ بَعَهْدِ اللَّهِ وَأَيْمَانِهِمْ ثَمَناً قَلِيلاً}}. متفق عليه.

 

712- Abdullah ibnu Mesud -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Bir kimse, bir Müslüman’ın malını yalan yere yemin ederek alırsa Kıyamet günü Allah, kendisini öfkeli olarak karşılar." Sonra Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Allah'ın Kitâbı'ndan kendisini doğrulayıcı olarak şu âyeti okudu:

 “ Allah’a olan ahidlerinî ve yeminlerini az bir ücret mukabili satanlar…” (Al-i İmran: 77)

Bu sırada meclise Eş’as ibnu Kays geldi ve:

-Ebû Abdurrahmân size neyi anlatıyor? Diye sordu. Onlar da: Şöyle şöyle, diyerek haber verdiler. O da şöyle dedi:

Ebu Abdurrahman doğru söylemiş. Bu âyet benim hakkımda indirildi. Şöyle ki: Bir adamla ara­mızda Yemen'de (münakaşalı) bir yer vardı. Onu Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme dava ettim. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: "Delilin var mı" diye sordu. Hayır! dedim. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-"O halde (hasmının)  yemini (lâzım)" buyurdu.

-(Yemin istenildiği takdirde) O yemin eder, dedim. O zaman Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Bir kimse, bir Müslüman’ın malını yalan yere yemin ederek alırsa Kıyamet günü Allah, kendisini öfkeli olarak karşılar." Akabinde şu âyet indi: “Allah’a olan ahidlerinî ve yeminlerini az bir ücret mukabili satanlar…” (Al-i İmran: 77)[735]

 

وعَنْ وَائِلٍ بْن حُجر رضي الله عنه قال: جَاءَ رَجُلٌ مِنْ حَضْرَمَوْتَ، وَرَجُلٌ مِنْ كِنْدَةَ إِلَى النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم، فَقَالَ الْحَضْرَمِيُّ: يَا رَسُولَ اللهِ، إِنَّ هَذَا قَدْ غَلَبَنِي عَلَى أَرْضٍ لِي كَانَتْ لأبِي، فَقَالَ الكندي: هِيَ أَرْضِي فِي يَدِي أَزْرَعُهَا، لَيْسَ لَهُ فِيهَا حَقٌّ. فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم لِلْحَضْرَمِيِّ: «أَلَكَ بَيِّنَةٌ؟» قَالَ: لا. قَالَ: «فَلَكَ يَمِينُهُ». قَالَ: يَا رَسُولَ اللهِ، إِنَّ الرَّجُلَ فَاجِرٌ لا يُبَالِي عَلَى مَا حَلَفَ عَلَيْهِ، وَلَيْسَ يَتَوَرَّعُ مِنْ شَيْءٍ. فَقَالَ: «لَيْسَ لَكَ مِنْهُ إِلا ذَلِكَ» فَانْطَلَقَ لِيَحْلِفَ، فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم لَمَّا أَدْبَرَ: «أَمَا لَئِنْ حَلَفَ عَلَى مَالِهِ لِيَأْكُلَهُ ظُلْماً لَيَلْقَيَنَّ الله وَهُوَ عَنْهُ مُعْرِضٌ» أخرجه مسلم.

 

713- Vâil b. Hucr -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Biri Hadramevt'den diğeri Kinde'den iki zat Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına geldiler. Hadramevt'ten olan:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Şu adam bana babamdan kalan bir yerimi gasb etti, dedi.

Kinde'den olan:

-O benim elimde, ekip biçtiğim bir yerimdir; bunun on­da hiç bir hakkı yoktur, dedi.

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Hadramevt'ten olana:

-“Bunun için delilin var mı?" diye sordu. Hadramevt'li:

-Hayır, dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Öyle ise senin için onun yemini vardır” buyurdu. Hadramevt'li:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Bu adam bir fâcirdir; verdiği yemine aldırış etmez; hiç bir şeyin günahından da sakınmaz, dedi.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Ondan sana bundan başka bir şey yoktur” buyurdu. Kindeli ye­min etmeye gitti. O gidince Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Dikkat edin! Eğer bu adam hakikaten şunun malını zulmen yemek için yemin ederse, huzuru ilâhiye mutlaka Allah'ın hışmına uğrayarak çıkar."[736]

 

وعَنْ أَبِي أُمَامَةَ رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «مَنْ اقْتَطَعَ حَقَّ امْرِئٍ مُسْلِمٍ بِيَمِينِهِ، فَقَدْ أَوْجَبَ الله لَهُ النَّارَ، وَحَرَّمَ عَلَيْهِ الْجَنَّةَ»، فَقَالَ لَهُ رَجُلٌ: وَإِنْ كَانَ شَيْئاً يَسِيراً يَا رَسُولَ اللهِ؟ قَالَ: «وَإِنْ قَضِيباً مِنْ أَرَاكٍ» أخرجه مسلم.

 

714- Ebu Umâme -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Her kim yemin ederek bir müslümanın hakkını elinden alırsa o kimse için Allah cehennemi vacip kılmış cenneti de haram etmiş demektir.”

Bunun üzerine bir adam:

-Pek az bir şey olsa da mı ey Allah'ın Rasûlü! Diye sordu.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Misvak ağacından bir çubuk dahi olsa yine böyledir.”[737]

 

وعَنْ ابْنِ عُمَرَ رضي الله عنهما قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ حَلَفَ بِالله فَلْيَصْدُقْ، وَمَنْ حُلِفَ لَهُ بِالله فَلْيَرْضَ، وَمَنْ لَمْ يَرْضَ، فَلَيْسَ مِنْ اللهِ» أخرجه ابن مَاجَه.

 

715- Abdullah bin Ömer -Allah O'ndan ve babasından razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 "Allah'a yemin eden bir kimse doğru söylesin. Kendisinin ikna edilmesi için Allah'a yemin edilen bir kimse, razı olsun! Yeminin gereğini kabul etsin. Allah adına yemin edilen anda rıza göstermeyen, gereğini kabul etmeyen kimse Allah'a yakın bir kul değildir.”[738]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «الْيَمِينُ عَلَى نِيَّةِ الْمُسْتَحْلِفِ» أخرجه مسلم.

 

716- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Yemin, yemin isteyenin niyetine göredir.”[739]

 

وعَنْه رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «وَالله لأَنْ يَلَجَّ أَحَدُكُمْ بِيَمِينِهِ فِي أَهْلِهِ، آثَمُ لَهُ عِنْدَ الله مِنْ أَنْ يُعْطِيَ كَفَّارَتَهُ الَّتِي فَرَضَ اللهُ» متفق عليه.

 

717- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Vallahi sizden biriniz hatası ortaya çıktığı halde ailesi hakkındaki yeminini sürdürmesi, yeminini bozup Allah'ın farz kıldığı keffâreti ver­mesinden daha günahtır."[740]

 

وعَنْ عَدي بْن حاتم رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِذَا حَلَفَ أَحَدُكُمْ عَلَى الْيَمِينِ، فَرَأَى خَيْراً مِنْهَا، فَلْيُكَفِّرْهَا، وَلْيَأْتِ الَّذِي هُوَ خَيْرٌ» أخرجه مسلم.

 

718- Adiy b. Hâtim -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Biriniz bir şeye yemin eder de ondan daha hayırlısını görürse he­men o yeminin keffâretini versin ve o hayırlı işi yapsın!”[741]

 

132

باب تحريم السجود لغير الله تعالى

 

132- Allah 'Azze ve Celle'den Başkasına Secde Etmenin Haram Kılınması

 

عَنْ قَيْسِ بْنِ سَعْدٍ رضي الله عنه قَالَ: أَتَيْتُ الْحِيرَةَ، فَرَأَيْتُهُمْ يَسْجُدُونَ لِمَرْزُبَانٍ لَهُمْ، فَقُلْتُ: رَسُولُ الله أَحَقُّ أَنْ يُسْجَدَ لَهُ. قَالَ: فَأَتَيْتُ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم، فَقُلْتُ: إِنِّي أَتَيْتُ الْحِيرَةَ، فَرَأَيْتُهُمْ يَسْجُدُونَ لِمَرْزُبَانٍ لَهُمْ، فَأَنْتَ يَا رَسُولَ الله أَحَقُّ أَنْ نَسْجُدَ لَكَ. قَالَ: «أَرَأَيْتَ لَوْ مَرَرْتَ بِقَبْرِي، أَكُنْتَ تَسْجُدُ لَهُ؟» قَالَ: قُلْتُ: لا. قَالَ: «فَلا تَفْعَلُوا، لَوْ كُنْتُ آمِراً أَحَداً أَنْ يَسْجُدَ لأحَدٍ لأَمَرْتُ النِّسَاءَ أَنْ يَسْجُدْنَ لأزْوَاجِهِنَّ، لِمَا جَعَلَ الله لَهُمْ عَلَيْهِنَّ مِنْ الْحَقِّ» أخرجه أبو دَاوُد.

719- Kays b. Sa'd -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben Hîre'ye geldiğim zaman Hîre'lilerin başkumandanlarına secde etmekte olduklarını gördüm ve kendi kendime Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem secde edilmeye onlardan daha lâyıktır, dedim. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına gelip şöyle dedim:

-Hire'ye gitmiştim. Onları Hirelileri başkumandanlarına secde ederlerken gördüm. Ey Allah'ın Rasûlü, sen secde edilmeye onlardan daha layıksın.

 Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem de:

"Sen benim kabrime uğramış ol­san secde eder misin?" diye sordu. Ben de:

-Hayır, diye cevap verdim. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Bunu yapmayınız, eğer ben insanlardan birinin diğer biri­ne secde etmesini emredecek olsaydım kadınların kocalarına secde et­melerini emrederdim. Çünkü Allah kadınlar üzerine kocalar için bir hak koymuştur.”[742]

 

وعَنْ أَنَس بْن مَالِكٍ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَجُلٌ: يَا رَسُولَ اللهِ، أَحَدُنَا يَلْقَى صَدِيقَهُ أَيَنْحَنِي لَهُ؟. قَالَ: فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لا» قَالَ: فَيَلْتَزِمُهُ وَيُقَبِّلُهُ؟ قَالَ: «لا» قَالَ: فَيُصَافِحُهُ؟ قَالَ: «نَعَمْ، إِنْ شَاءَ» أخرجه أحمد، والترْمِذِيّ وحسّنه، وابن مَاجَه.

 

720- Enes b. Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Bir adam: Ey Allah’ın Rasûlü! Birimiz bir arkadaşı ile karşılaşınca ona eğilebilir mi? diye sordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-"Hayır" dedi.

-Adam onu kucaklar ve öper mi? diye sordu.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-"Hayır" dedi.

-Onunla tokalaşabilir mi?

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-"İsterse evet" buyurdu.[743]

 

وعَنْ عبد الله بْن أبي أوفى رضي الله عنه قَالَ: لما قَدِمَ معاذ بْن جبل من الشام سجدَ لرسول الله صلّى الله عليه وسلّم فقال: «ما هذا؟» قال: يا رَسُول الله، قدمتُ من الشام، فرأيتهم يَسجدون لبَطارقَتهم وأساقفهم، فأردتُ أن أفعل ذلك بك. قال: «لا تفعل، فإني لو أمرت شيئاً أن يَسجد لشيء لأَمَرْتُ الْمَرْأَةَ أَنْ تَسْجُدَ لِزَوْجِهَا» أخرجه أحمد، وابن حِبَّان، والْحَاكِم.

 

721- Abdullah b. Ebî Evfâ -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Muaz b. Cebel, Şam’dan geldiği zaman Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme secde etti. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Bu da nedir?” diye sordu. Muaz şöyle dedi:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Ben, Şam’dan geldim. Gördüm ki asilzade ve piskopos için secde ediyorlar. Ben de bunu sana yapmayı istedim. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Böyle yapma! Şayet ben bu türden bir secdeyi emredecek olsaydım, kadının kocasına secde etmesini emrederdim.”[744]

 

وعَنْ مُعَاذِ بْنِ جَبَلٍ رضي الله عنه أَنَّهُ لَمَّا رَجَعَ مِنْ الْيَمَنِ قَالَ: يَا رَسُولَ اللهِ، رَأَيْتُ رِجَالاً بِالْيَمَنِ يَسْجُدُ بَعْضُهُمْ لِبَعْضِهِمْ، أَفَلا نَسْجُدُ لَكَ؟ فَقَالَ: «لَوْ كُنْتُ آمِراً بَشَراً يَسْجُدُ لِبَشَرٍ، لأَمَرْتُ الْمَرْأَةَ أَنْ تَسْجُدَ لِزَوْجِهَا» أخرجه أحمد.

 

722- Muaz b. Cebel -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Kendisi Yemen’den döndüğünde şöyle dedi:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Ben Yemen’de bazı kimseler gördüm. Birbirlerine secde ediyorlardı. Biz de sana secde etmeyelim mi?

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Şayet bir insanın bir insana secde etmesini emredecek olsaydım kadının kocasına secde etmesini emrederdim.[745]

 

وعَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «لا يَصْلُحُ لِبَشَرٍ أَنْ يَسْجُدَ لِبَشَرٍ» أخرجه أحمد، والبزار.

 

723- Enes b. Mâlik -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Bir insanın bir insana secde etmesi doğru olmaz.”[746]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه أن رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم قال: «ما يَنبغي لأحدٍ أن يَسجدَ لأحدٍ» أخرجه الترْمِذِيّ، وابن حبان.

 

724- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bir kimsenin diğer bir kimseye secde etmesi gerekmez."[747]

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْنِ مَسْعُودٍ رضي الله عنه قَالَ في قصة البَعث إِلَى النَّجَاشِيِّ: بَعَثَتْ قُرَيْشٌ عَمْرَو بْنَ الْعَاصِ، وَعُمَارَةَ بْنَ الْوَلِيدِ بِهَدِيَّةٍ إِلَى النَّجَاشِيِّ، فَلَمَّا دَخَلا عَلَيه سَجَدَا لَهُ ثُمَّ ابْتَدَرَاهُ عَنْ يَمِينِهِ وَعَنْ شِمَالِهِ، ثُمَّ قَالا لَهُ: إِنَّ نَفَراً مِنْ بَنِي عَمِّنَا نَزَلُوا بأَرْضَكَ، وَرَغِبُوا عَنَّا وَعَنْ مِلَّتِنَا. قَالَ: فَأَيْنَ هُمْ؟ قَالَ: هُمْ فِي أَرْضِكَ، فَابْعَثْ إِلَيْهِمْ، فَبَعَثَ إِلَيْهِمْ، فَقَالَ جَعْفَرٌ: أَنَا خَطِيبُكُمْ الْيَوْمَ، فَاتَّبَعُوهُ، فَسَلَّمَ وَلَمْ يَسْجُدْ، فَقَالُوا لَهُ: مَا لَكَ لا تَسْجُدُ لِلْمَلِكِ؟ قَالَ: إِنَّا لا نَسْجُدُ إِلا لله عزّ وجل. قَالَ: وَمَا ذَاكَ؟ قَالَ: إِنَّ الله عزّ وجل بَعَثَ إِلَيْنَا رَسُولَهُ صلّى الله عليه وسلّم، وَأَمَرَنَا أَنْ لا نَسْجُدَ لأحَدٍ إِلا لله عزّ وجل» أخرجه أحمد بإسنادٍ ضعيف، وحسَّنه ابنُ حجر وجَوَّده ابنُ كثير.

 

725- Abdullah b. Mesud -Allah O'ndan razı olsun- Necaşi’ye gönderilme kıssasında şöyle dedi: Kureyş, ‘Amr ibnul-‘Âs’ı ve ‘Umâra b. el-Velîd’i hediyelerle birlikte Necâşi’ye göndermişti. İçeri girdiklerinde ona secde ettiler. Sonra onu sağına ve soluna koştular. Sonra ona dediler ki: Amcaoğullarımızdan birisi senin topraklarına girdi. Bizden ve dinimizden yüz çevirdi. O da:

-Nerede onlar? Diye sordu.

-Onlar, senin topraklarındadır, dedi. Onlar huzura getirildiler.

Cafer dedi ki:

-Bugün ben sizlerin sözcüsüyüm. Bana tabi olun.

Selam verdi ve secde etmedi.

Ona dediler ki:

-Sana ne oluyor da krala secde etmiyorsun?

-Bizler, Allah’tan başkasına secde etmeyiz, dedi.

-O nedir? Diye sordu. O şöyle dedi:

-Allâh 'Azze ve Celle bize Peygamberi sallallâhu 'aleyhi ve sellemi gönderdi. Bize, Allah’tan başkasına secde etmememizi emretti..[748]

 

133

باب تحريم القِيام لمَخلوق على وَجه التَّعظيم

 

133- Yüceltmek Maksadı ile Bir Kimse İçin Ayağa Kalkmanın Haram Oluşu

 

عَنْ مُعَاوِيَةَ بْن أبي سُفيان رضي الله عنه قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «مَنْ سَرَّهُ أَنْ يَتَمَثَّلَ لَهُ الرِّجَالُ قِيَاماً، فَلْيَتَبَوَّأْ مَقْعَدَهُ مِنْ النَّارِ» أخرجه الترْمِذِيّ.

 

726- Muaviye b. Ebi Sufyan -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:

“Her kimi, insanların kendisi için kalkıp ayağa kalkmaları sevindirirse ateşteki yerine hazırlansın.”[749]

 

وعَنْ أَبِي أُمَامَةَ رضي الله عنه قَالَ: خَرَجَ عَلَيْنَا رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم مُتَوَكِّئاً عَلَى عَصاً، فَقُمْنَا إِلَيْهِ، فَقَالَ: «لا تَقُومُوا كَمَا تَقُومُ الأعَاجِمُ يُعَظِّمُ بَعْضُهَا بَعْضاً» أخرجه أحمد، وأبو دَاوُد، وابن مَاجَه بِإِسْنَاد ضعيف.

 

727- Ebû Umâme -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Bir gün Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bir bastona dayanmış olarak çıkıp yanımıza geldi. Biz de O'nu görünce ayağa kalktık. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 

“Fâris halkının İranlıların ulularını yüceltmek için ayağa kalktıkları gibi ayağa kalkmayın."[750]

 

وعَنْ جَابِرٍ رضي الله عنه قَالَ: اشْتَكَى رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم، فَصَلَّيْنَا وَرَاءَهُ وَهُوَ قَاعِدٌ، وَأَبُو بَكْرٍ يُسْمِعُ النَّاسَ تَكْبِيرَهُ، فَالْتَفَتَ إِلَيْنَا، فَرَآنَا قِيَاماً، فَأَشَارَ إِلَيْنَا، فَقَعَدْنَا، فَصَلَّيْنَا بِصَلاتِهِ قُعُوداً، فَلَمَّا سَلَّمَ قَالَ: «إِنْ كِدْتُمْ آنِفاً لَتَفْعَلُونَ فِعْلَ فَارِسَ وَالرُّومِ، يَقُومُونَ عَلَى مُلُوكِهِمْ وَهُمْ قُعُودٌ، فَلا تَفْعَلُوا، ائْتَمُّوا بِأَئِمَّتِكُمْ إِنْ صَلَّى قَائِماً فَصَلُّوا قِيَاماً، وَإِنْ صَلَّى قَاعِداً فَصَلُّوا قُعُوداً» أخرجه مسلم.

 

728- Câbir -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem hastalandı, biz de O oturduğu halde arkasında namaz kıldık. Ebû Bekir Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin tekbirini cemaate duyuruyordu.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bir ara bize bakarak ayak­ta kıldığımızı gördü, hemen bize işaret etti. Biz de oturduk ve namazı­mızı ona uyarak oturduğumuz yerden kıldık. Selâm verince şöyle buyur­dular:

“Demin nerdeyse İranlılarla, Romalıların yaptığını yapıyordunuz. Onlar kralları otururken ayakta dururlar. Siz öyle yapmayın. İmamlarınıza uyun. Şayet imam ayakta kılarsa sizde ayakta kılın, oturarak kılarsa sizde oturarak kılın."[751]

 

وعَنْ أَنَسٍ رضي الله عنه قَالَ: لَمْ يَكُنْ شَخْصٌ أَحَبَّ إِلَيْهِمْ مِنْ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم، وَكَانُوا إِذَا رَأَوْهُ لَمْ يَقُومُوا، لِمَا يَعْلَمُونَ مِنْ كَرَاهِيَتِهِ لِذَلِكَ. أخرجه أحمد، والترْمِذِيّ.

 

729- Enes -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin ashabına Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemden daha sevimli bir kimse yoktu. Fakat buna rağmen kendisini gördükleri zaman kendisi için ayağa kalkılmasından hoşlanmadığını bildikleri için ayağa kalkmazlardı.[752]

 

134

باب جَواز القيام إلى المخلوق على وجه التهنئة والإكرام والحراسة

 

134- Koruma, İkram Etme ve Hoş geldin Demek Adına Bir Kimse İçin Ayağa Kalkmak Caizdir

 

عَنْ أَبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ رضي الله عنه قَالَ: نَزَلَ أَهْلُ قُرَيْظَةَ عَلَى حُكْمِ سَعْدِ بْنِ مُعَاذٍ فَأَرْسَلَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم إِلَى سَعْدٍ، فَأَتَاهُ عَلَى حِمَارٍ، فَلَمَّا دَنَا قَرِيباً مِنْ الْمَسْجِدِ، قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم لِلأنْصَارِ: «قُومُوا إِلَى سَيِّدِكُمْ ـ أَوْ خَيْرِكُمْ ـ» ثُمَّ قَالَ: «إِنَّ هَؤُلاءِ نَزَلُوا عَلَى حُكْمِكَ» قَالَ: تُقْتَلُ مُقَاتِلَتُهُمْ وَتُسْبَى ذُرِّيَّتُهُمْ. قَالَ: فَقَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «قَضَيْتَ بِحُكْمِ اللهِ» متفق عليه.

 

730- Ebû Saîd el-Hudrî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Kurayza oğulları, Sa'd ibnu Muâz'ın hükmüne razı olup kalelerinden inince, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Sa'd'a haberci gönderdi. Akabinde bir merkep üzerinde geldi. Sa'd Mescid'e yaklaşınca Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Ensar'a:

-"Efendiniz -veya sizin en hayırlınız- içi ayağa kalkın!" buyurdu.

Sonra Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, Sa'd'a:

-"Bunlar senin hükmüne razı oldular" buyurdu. Sa'd:

-Ben bunlardan savaş meydanında savaşanların öldürülmesine, kadınları ve çocuklarının esîr edilmesine hükmediyorum, dedi.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Muhakkak sen onlar hakkında Allah'ın hükmüyle hüküm verdin" buyurdu.[753]

 

وعَن الْمِسْوَرِ بْنِ مَخْرَمَةَ رضي الله عنه، وَمَرْوَانَ بْن الحكم رضي الله عنهما، في قصة صُلح الحُديبية: جعلَ عروة يكلم النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم، فكلما تكلم أخذ بلحيته، والمغيرة بْن شعبة قائم على رأسِ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم، ومعه السيف، وعليه المِغْفَر، فكلما أهوى عروة بيده إلى لحية النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم ضرب يده بنعل السيف وقال له: أخِّر يدكَ عَنْ لِحيةِ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم. أخرجه البُخارِيّ.

 

731- Misver b. Mahrame ve Mervan b. Hakem -Allah onlardan razı olsun- Hudeybiye anlaşmasını anlatırken şöyle demişlerdir:

Urve, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ile olan sözüne devam etti. Konuşma esnasında her söz söyleyişinde eliyle Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'in sakalını tutuyordu.

O esnada Mugîre ibnu Şu'be -ki Urve'nin kardeşinin oğludur- başında miğferi ve elinde kılıcıyla Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin yanı başında O’nu koruyordu. Urve, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin sakalını tutmak için her elini uzatışında kılıcın kabzasıyla onun eline vuruyor ve Urve'ye:

-Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'in sakalından elini çek! diyordu.[754]

 

وَعَنْ كَعْبِ بْنِ مَالِكٍ رضي الله عنه في حَدِيث تَوبته، قَالَ: وانطلقتُ إلى رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم حتى دَخَلْتُ الْمَسْجِدَ، فَإِذَا رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم جالس في المسجد وحوله الناس، فَقَامَ طَلْحَةُ بْنُ عُبَيْدِ الله يُهَرْوِلُ، حَتَّى صَافَحَنِي وَهَنَّأَنِي، والله ما قام رجل من المهاجرين غيره، قال: فكان كَعْبُ يقول: لا أنساها لطَلْحَةَ. متفق عليه.

 

732- K‘âb b. Mâlik -Allah O'ndan razı olsun- tövbesi ile alakalı olayda şöyle demiştir: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına gittim ve Mescid'e girdim. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Mescid'de oturuyordu ve çevresinde de insanlar vardı. Talha b. Ubeydullah koşarak bana doğru geldi ve benimle tokalaşıp beni tebrik etti. Vallahi muhacirlerden ondan başkası ayağa kalkmadı. K‘âb şöyle derdi: Talha'nın yaptığı bu hareketi hiçbir zaman unutmam.[755] 

 

وعَنْ عَائِشَةَ رضي الله عنها قَالَتْ: مَا رَأَيْتُ أَحَداً كَانَ أَشْبَهَ سَمْتاً وَهَدْياً وَدَلا برسول الله صلّى الله عليه وسلّم مِنْ فَاطِمَةَ كَرَّمَ الله وَجْهَهَا، كَانَتْ إِذَا دَخَلَتْ عَلَيْهِ قَامَ إِلَيْهَا، فَأَخَذَ بِيَدِهَا، وَقَبَّلَهَا، وَأَجْلَسَهَا فِي مَجْلِسِهِ، وَكَانَ إِذَا دَخَلَ عَلَيْهَا قَامَتْ إِلَيْهِ، فَأَخَذَتْ بِيَدِهِ، فَقَبَّلَتْهُ، وَأَجْلَسَتْهُ فِي مَجْلِسِهَا. أخرجه أبو دَاوُد، والترْمِذِيّ، والنسَائِيّ.

 

733- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Şekil, yaşantı ve yol bakımından kalkış ve oturuş bakımından Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme kızı Fatıma’dan daha çok benzeyen bir kimse görmedim. Fatıma, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına girdiğinde Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ayağa kalkar, elini tutar, onu öper ve yerine oturturdu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem de O'nun yanına girdiğinde, Fatıma oturduğu yerden kalkıp aynı şekilde Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin elinden tutar, öper ve kendi yerine oturturdu.[756]

 

وعَنْ أَبي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: كَانَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم يُحَدِّثُنَا، فَإِذَا قَامَ قُمْنَا قياماً حَتَّى نَرَاهُ قَدْ دَخَلَ بَعْضَ بُيُوتِ أَزْوَاجِهِ. أخرجه أبو دَاوُد.

 

734- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bizimle bir mecliste oturup bizimle sohbet ederdi. (Meclisten) kalkınca biz de kal­kardık, hanımlarından birinin evine girdiğini görünceye kadar (kendisini takib ederdik.)[757]

 

135

باب التَّبـرُّك المشروع

 

135- Meşru Olan Teberrük

 

عَنْ عَوْنِ بْنِ أَبِي جُحَيْفَةَ، عَنْ أَبِيهِ قَالَ: أَتَيْتُ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم وَهُوَ فِي قُبَّةٍ حَمْرَاءَ مِنْ أَدَمٍ، وَرَأَيْتُ بِلالاً أَخَذَ وَضُوءَ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم وَالنَّاسُ يَبْتَدِرُونَ الْوَضُوءَ، فَمَنْ أَصَابَ مِنْهُ شَيْئاً تَمَسَّحَ بِهِ، وَمَنْ لَمْ يُصِبْ مِنْهُ شَيْئاً أَخَذَ مِنْ بَلَلِ يَدِ صَاحِبِهِ. متفق عليه.

 

735- Avn ibnu Ebi Cuhayfe, babasından şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemi deriden yapılmış, kırmızı renkli kubbe şeklinde yapılmış (bir çadırın) içinde gördüm. Bilal’i, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin abdest aldığı suyu almış, insanlarda o abdest suyundan almak için uğraşırlarken gördüm. O sudan alan, onu vücuduna sürüyor, alamayan ise arkadaşının elindeki ıslaklıktan alıyordu.[758]

 

وعَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ رضي الله عنه قَالَ: دَخَلَ عَلَيْنَا النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم، فَقَالَ عِنْدَنَا، فَعَرِقَ، وَجَاءَتْ أُمِّي بِقَارُورَةٍ فَجَعَلَتْ تَسْلِتُ الْعَرَقَ فِيهَا، فَاسْتَيْقَظَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم، فَقَالَ: «يَا أُمَّ سُلَيْمٍ، مَا هَذَا الَّذِي تَصْنَعِينَ؟» قَالَتْ: هَذَا عَرَقُكَ نَجْعَلُهُ فِي طِيبِنَا، وَهُوَ مِنْ أَطْيَبِ الطِّيبِ. أخرجه مسلم.

وفي لفظ له: فَجَاءَتْ وَقَدْ عَرِقَ وَاسْتَنْقَعَ عَرَقُهُ عَلَى قِطْعَةِ أَدِيمٍ عَلَى الْفِرَاشِ، فَفَتَحَتْ عَتِيدَتَهَا، فَجَعَلَتْ تُنَشِّفُ ذَلِكَ الْعَرَقَ فَتَعْصِرُهُ فِي قَوَارِيرِهَا، فَفَزِعَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم فَقَالَ: «مَا تَصْنَعِينَ يَا أُمَّ سُلَيْمٍ؟» فَقَالَتْ: يَا رَسُولَ اللهِ، نَرْجُو بَرَكَتَهُ لِصِبْيَانِنَا. قَالَ: «أَصَبْتِ».

 

736- Enes b. Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem yanımıza girdi. Ve kaylûle uykusuna dalarak terledi. Annem bir kavanoz getirerek teri onun içine silmeye başladı. Derken Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem uyandı ve:

-“Ey Ummu Suleym bu yaptığın nedir?” dedi.

Annem:

-Bu senin terindir, onu kokumuza katıyoruz; o kokuların en güzel­lerindendir, dedi.[759]

Onun lafzında şöyle demiştir: Ummu Suleym geldi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem terlemiş; teri yatağın üzerindeki bir deri parçasına toplanmıştı. Derhal çantasını açarak bu teri kurulamağa ve onu kavanozuna sıkmaya başladı. Derken Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem uyandı ve:

-“Ne yapıyorsun ey Ummu Suleym?” dedi. Ummu Suleym:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Çocuklarımız için bunun bereketini umuyoruz, dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “İsabet ettin!” buyurdu.[760]

 

وعَنْ عُرْوَة بْن مسعودٍ الثقفي رضي الله عنه قَالَ عَنْ أصحاب رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم وقت الحُدَيْبِيَةَ في حَدِيث طويل: «فوالله مَا تَنَخَّمَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم نُخَامَةً إِلا وَقَعَتْ فِي كَفِّ رَجُلٍ مِنْهُمْ، فَدَلَكَ بِهَا وَجْهَهُ وَجِلْدَهُ» أخرجه البُخارِيّ.

 

737- 'Urve b. Mesud es-Sekafî -Allah O'ndan razı olsun- Hudeybiye zamanında Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin ashabından bahsederek şöyle demiştir:

"Vallahi Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem her tükürdüğünde onlardan birinin eline isabet ediyordu ve onu yüzüne ve vücuduna sürüyordu."[761]

 

وعَنْ السَّائِب بْن يَزِيدَ رضي الله عنه قَالَ: ذَهَبَتْ بِي خَالَتِي إِلَى النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم، فَقَالَتْ: يَا رَسُولَ اللهِ، إِنَّ ابْنَ أُخْتِي وَجِعٌ. فَمَسَحَ رَأْسِي وَدَعَا لِي بِالْبَرَكَةِ، ثُمَّ تَوَضَّأَ فَشَرِبْتُ مِنْ وَضُوئِهِ ثُمَّ قُمْتُ خَلْفَ ظَهْرِهِ فَنَظَرْتُ إِلَى خَاتَمِ النُّبُوَّةِ بَيْنَ كَتِفَيْهِ مِثْلَ زِرِّ الْحَجَلَةِ» متفق عليه.

 

738- Sâib ibnu Yezîd -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Teyzem beni Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme götürdü de:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Gerçekten kız kardeşimin oğlu rahatsızdır, dedi. O da benim başımı sıvazladı. Ve bana bereket duasında bulundu. Sonra abdest aldı. Ve ben abdest suyundan içtim. Sonra arkasında ayakta durdum. Ve iki omzunun arasındaki çadır düğmesi gibi mührüne baktım.[762]

وعَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ رضي الله عنه قَالَ: كَانَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم إِذَا صَلَّى الْغَدَاةَ جَاءَ خَدَمُ الْمَدِينَةِ بِآنِيَتِهِمْ فِيهَا الْمَاءُ، فَمَا يُؤْتَى بِإِنَاءٍ إِلا غَمَسَ يَدَهُ فِيهْ، وَرُبَّمَا جَاءهُ فِي الْغَدَاةِ الْبَارِدَةِ، فَيَغْمِسُ يَدَهُ فِيهَا. أخرجه مسلم.

 

739- Enes b. Malik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem sabah namazını kıldığı vakit Medine'nin hizmetçileri içlerinde su bulunan kaplarıyla gelirlerdi. Kendisine hiç bir kab getirilmezdi ki, içine elini daldırmasın. Çok defa soğuk sabahta gelirler ve yine elini o kaplara daldırırdı.[763]

 

ما مَضَى من الأدلة خاص بالتبرك بالذات المحمدية لما جعل فيه من البركة ولا يقاس عليه غيره من الصالحين والأولياء والعلماء، ولايجوز التبرك بذواتهم أو آثارهم أو وضوئهم؛ لأن الصحابة لم يفعلوا ذلك مع أفضل الخلق بعده صلّى الله عليه وسلّم أبي بكر وعمر وغيرهما، فَدَلَّ على اختصاصه بذلك.

 

Yukarıda bereket ile alakalı deliller, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin zatına özel durumdur. Salihlerden, evliyadan ve âlimlerden hiç kimseyle kıyaslanamaz. Onların ne zatlarıyla, ne geride bıraktıklarıyla ne de abdest suları ile bereket umulmaz. Çünkü sahabe, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemden sonra insanların en hayırlısı olan ne Ebu Bekir ve Ömer ile ne de bir başkasıyla bunu yapmamışlardır. Bu da O’nun bunda özel olduğunun delilidir. 

 

وعَنْ جَابِرٍ رضي الله عنه قَالَ: غَزَوْتُ مَعَ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم، فَتَلاحَقَ بِيَ وتحتي نَاضِح لي قَدْ أَعْيَا ولا يكاد يسير قَالَ: فَقَالَ لِي: «مَا لِبَعِيرِكَ؟» قَالَ: قُلْتُ: عَليل. قَالَ: فَتَخَلَّفَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم فَزَجَرَهُ وَدَعَا لَهُ، فَمَا زَالَ بَيْنَ يَدَيْ الإِبِلِ قُدَّامَهَا يَسِيرُ، قَالَ: فَقَالَ لِي: «كَيْفَ تَرَى بَعِيرَكَ؟» قَالَ: قُلْتُ: بِخَيْرٍ، قَدْ أَصَابَتْهُ بَرَكَتُكَ. متفق عليه.

 

740- Câbir -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber bir savaşa katıldım. Dönüşte Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem arkamdan bana ulaştı. Ben bize ait olan bir su taşıma devesi üzerinde idim. Deve yorulmuştu, neredeyse yürüyemiyordu. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bana:

-"Senin devenin nesi var?" dedi. Ben:

-Yoruldu, dedim. Benim bu sözüm üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, arka tarafa geçti, deveyi azarladı ve ona duâ etti. Artık bundan sonra benim deve diğer develerin önünde olmakta devam etti; onların önünde yürüyordu. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bana:

 -"Deveni nasıl görüyorsun?" diye sordu. Ben:

 -"Senin duanın bereketiyle çok iyi, dedim.[764]

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْنِ عُمَرَ رضي الله عنهما قَالَ: بَيْنَا نَحْنُ عِنْدَ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم جُلُوسٌ إِذْ أُتِيَ بِجُمَّارِ نَخْلَةٍ فَقَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّ مِنْ الشَّجَرِ لَمَا بَرَكَتُهُ كَبَرَكَةِ الْمُسْلِمِ» فَظَنَنْتُ أَنَّهُ يَعْنِي النَّخْلَةَ، فَأَرَدْتُ أَنْ أَقُولَ: هِيَ النَّخْلَةُ يَا رَسُولَ اللهِ، ثُمَّ الْتَفَتُّ فَإِذَا أَنَا عَاشِرُ عَشَرَةٍ أَنَا أَحْدَثُهُمْ، فَسَكَتُّ، فَقَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «هِيَ النَّخْلَةُ» أخرجه البُخارِيّ. وهذه بركة الاتباع والعمل.

 

741- Abdullah ibnu Ömer -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Bizler Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin yanında oturduğumuz bir esnada kendisine hurma ağaçlarının tepelerinde yetişen hurma göbeği getirildi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ağaçların içinde bir ağaç vardır ki, onun yaprağı dökülmez. O ağaç Müslümanın misalidir. Onun hangi ağaç olduğunu bana söyleyin."  O ağacın hurma ağacı olduğu aklıma geldi ve: Ey Allah’ın Rasûlü! O hurma ağacıdır, demek istedim. Toplum içinde yaşça en küçük olan ben idim. Bu sebepten dolayı sustum. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: "O hurma ağacıdır" buyurdu. Bu, uymanın ve amel etmenin bereketidir.[765]

 

136

بَابُ ما جَاءَ فِي أَنَّ القِيَامَ بِوظائِف التَّكليفِ أَبْلَغ في تَحَرِّي مَحَبَّة الله ورَسُولِه

 

136- İnsanın Güç Yetirebildiğini Yapması, Allah ve Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin Muhabbetini Gerçekleştirmeden Daha Derindir

 

عَنْ عبد الرحمن بْن أبي قُرادٍ رضي الله عنه أن النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم توضأ يوماً، فجعلَ أصحابُه يتمسَّحون بوضوئه، فقال لهم النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم: «ما يَحمِلكم على هذا؟» قالوا: حُبُّ الله ورسولهِ، فقال النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ سَرّه أن يُحب الله ورسوله، أو يحبه الله ورسوله، فليصدق حديثه إذا حدَّثَ، وليؤدِّ أمانته إذا اؤتمِنَ، وليحسن جِوارَ من جاوَرَه» أخرجه الطبراني في «الأوسط»، والخرائطي، والبَيْهَقِيّ.

 

 

742- Abdurrahman b. Ebî Kurâd -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Bir gün Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem abdest alıyordu. Ashabı da onun suyundan almaya çalışıyorlardı. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem onlara:

-“Böyle yapmanızın sebebi nedir?” diye sordu. Onlar da:

-Allah ve Rasûlü’nün sevgisi, dediler. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Her kimi Allah’ın ve Rasûlü’nün sevgisi veya Allah’ın ve Rasûlü’nün onu sevmesi sevindirirse konuştuğunda doğruyu konuşsun, kendisine verilen emaneti yerine getirsin, kendisine komşuluk yapana da iyi bir komşu olsun.”[766]

 

وَعَنْ ابن شِهاب قال: حدَّثني رجل من الأنصار، أن رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم كان إذا توضأ أو تنخَّمَ، ابتدرَ من حوله من المسلمين وضوءه ونُخامَته، فشربوه ومَسحوا به جُلودهم، فلما رآهم يصنعون ذلك سألهم: «لم تفعلون هذا؟» قالوا: نلتمس الطُّهور والبَرَكة بذلك، فقال رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ كانَ منكم يُحب أن يُحبه الله ورسولُه، فَليصدق الحديث، وليُؤَدّ الأمانةَ، ولا يُؤذ جارَه» أخرجه معمر بْن راشد في جامعه، والبَيْهَقِيّ.

 

743- İbnu Şihâb şöyle dedi: Ensar’dan biri bana şunu haber verdi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem abdest almak veya balgam çıkardığında çevresinde Müslümanlar onun abdest alırkenki suyunu ve balgamını alabilmek için acele ederlerdi. Abdest suyunu içerler ve bedenlerine sürerlerdi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem onların bunu yaptıklarını görünce:

-“Bunu neden yapıyorsunuz?” diye sordu. Dediler ki:

-Bundan temizlik ve bereket umuyoruz.

  Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Sizden her kim, Allah’ın ve Rasûlü’nün kendisini sevmesinden hoşlanırsa yalan konuşmasın, emaneti eda etsin, komşusuna kötülük etmesin.”[767] 

 

137

بَاب التَّبـرُّكِ المَمْنُوع

 

137- Yasaklanmış Teberrük

 

عَنْ أَبِي وَاقِدٍ اللَّيْثِيِّ رضي الله عنه قَالَ: لما افتتحَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم مكة خرج بنا معه قبل هوازن حتى مررنا على سدرة الكفار سدرة يعفكون حولها ويدعوناها: ذَاتُ أَنْوَاطٍ، قلنا: يَا رَسُولَ اللهِ، اجْعَلْ لَنَا ذَاتَ أَنْوَاطٍ كَمَا لَهُمْ ذَاتُ أَنْوَاطٍ. قال رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «الله أكبر، إنها السنن، هذا كما قَالَ بنو إسرائيل لموسى: اجْعَلْ لَنَا إِلَهاً كَمَا لَهُمْ آلِهَةٌ، قَالَ إنكم قوم تجهلون» ثم قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «إنكم لتركبن سنن من قَبلكم» أخرجه أحمد، والترْمِذِيّ، وابن حِبَّان.

 

744- Ebû Vakîd el-Leysî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Resulu Sallallahu aleyhi ve sellem, Hayber’e çıktığında yolda müşriklerin silahlarını astıklarını bir ağaç olan “Zat-ü envat” adı verilen bir ağaca uğradı. İnsanlar: Ey Allah’ın Rasûlü! Onların Zat-ü Envatı olduğu gibi bize de bir “Zat-ü envat” tayin et, dediler. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allâhu Ekber! Bu devam ede gelen bir sünnettir. Bu söz Musa’nın kavminin Musaya söylediği: “…Ey Musa bize O insanların taptıkları ilahları gibi bir ilah yap…” (Araf: 138) söze benzedi. Muhakkak ki sizler cahillik yapan bir topluluksunuz.”

Sonra Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:  “Muhakkak ki sizler kendinizden önceki yahudî ve hıristiyanların yoluna mutlaka uyacaksınız.”[768]

 

وَعَنْ المعرور بْن سويد رحمه الله تعالى قال: «خرجنا مع عُمر بْن الخَطاب رضي الله عنه فعرض لنا في بعض الطريق مسجد، فابتدره الناس يُصلون فيه، فقال عُمر: ما شأنهم؟ فقالوا: هذا مسجد صلى فيه رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم، فقال عمر: أيها الناس، إنما هلك من كان قبلكم باتباعهم مثل هذا حتى أحدثوها بيعاً، فمن عرضت له فيه صلاة فليصل ومن لم تعرض له فيه صلاة فليمض. أخرجه عبد الرزاق، وابن أبي شيبة.

 

745- Ma‘rûr b. Suveyd -Allah O'na rahmet etsin- şöyle dedi: Ömer ibnul-Hattâb ile beraber bir yolculuğa çıktık. Yolun bir kısmında bir mescid çıktı karşımıza. İnsanlar onda namaz kılmak için acele ettiler. Ömer:

-Bunlara ne oluyor? diye sordu. Onlar da:

-Bu mescidde Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem namaz kılmıştır, dediler. Bunun üzerine Ömer şöyle dedi:

-Ey insanlar! Sizden öncekiler bu türden bir şeye uydular ve oraları kiliseler edindiler. Her kime orada namaz kılmak gösterilmiş ise namazını kılsın. Her kime de gösterilmemiş ise devam etsin.[769] 

 

وَعَنْ نافع قال: بلغَ عُمرَ بْن الخطاب رضي الله عنه أن أناساً يأتون الشجرة التي بُويع تحتها النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم، فأمر بها فقُطِعَت. أخرجه ابن أبي شيبة.

 

746- Nâfi‘ şöyle dedi: Ömer ibnul-Hattâb’a, altında Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme beyat edilen ağaca insanların geldiği haberi ulaştı. Bunun üzerine Ömer o ağacın kesilmesini emretti ve ağaç kesildi.[770]

 

138

باب النَّهي عَنْ الغُلو فِي الأنْبيَاءِ والصَّالِحين والإفْرَاطِ في مَدحِهم وأَنَّ ذَلك وَسيلةٌ إلى الشِّرك وفِتنة المَمْدوح

 

138- Peygamberler ve Salihler Hakkında Aşırıya Gitmenin ve Onları Övmede İfratın Yasaklanması, Bunda Şirke Götüren Bir Vesile ve Övülen Kimse İçin Fitne Vardır

 

عَنْ ابن عَبَّاس رضي الله عنهما قَالَ: صَارَتْ الأوْثَانُ الَّتِي كَانَتْ فِي قَوْمِ نُوحٍ فِي الْعَرَبِ بَعْدُ، أَمَّا وَدٌّ كَانَتْ لِكَلْبٍ بِدَوْمَةِ الْجَنْدَلِ، وَأَمَّا سُوَاعٌ كَانَتْ لِهُذَيْلٍ، وَأَمَّا يَغُوثُ فَكَانَتْ لِمُرَادٍ ثُمَّ لِبَنِي غُطَيْفٍ بِالْجَوْفِ، ثم سَبَأ، وَأَمَّا يَعُوقُ فَكَانَتْ لِهَمْدَانَ، وَأَمَّا نَسْرٌ فَكَانَتْ لِحِمْيَرَ لآلِ ذِي الْكَلاعِ، أَسْمَاءُ رِجَالٍ صَالِحِينَ مِنْ قَوْمِ نُوحٍ، فَلَمَّا هَلَكُوا أَوْحَى الشَّيْطَانُ إِلَى قَوْمِهِمْ أَنْ انْصِبُوا إِلَى مَجَالِسِهِمْ الَّتِي كَانُوا يَجْلِسُونَ أَنْصَاباً وَسَمُّوهَا بِأَسْمَائِهِمْ، فَفَعَلُوا فَلَمْ تُعْبَدْ حَتَّى إِذَا هَلَكَ أُولَئِكَ وَتَنَسَّخَ الْعِلْمُ عُبِدَتْ. أخرجه البُخارِيّ.

 

747- Abdullah ibnu Abbâs -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Nûh kavminde meydana gelen putlara tapma olayı onlar arasında sonradan olan bir olaydır. Ved putu, Devmetul-Cendel'de Kelb kabilesinin putu idi. Suvâ' putu, Huzeyl kabilesinin putu idi. Yeğûs putu ise, Murad kabilesinin putu idi. Sonra da Yemen'in Sebe şehrinin yanında el-Cevf bölgesinde Ğutayf oğullarının putu oldu. Yeûk putu, Yemenli bir kabîle olan Hemdân'ın putu idi. Nesr putu ise, Himyer'in Zu1-Kelâ ailesinin putu idi. Ved, Suva, Yeğûs ve Yeûk, Nuh kavminde yaşamış salih kimselerin isimleridir. Bu salih kimseler öldükleri zaman, şeytan o kavme geldi ve bu kimselerin putlarını yapıp meclislerine, toplandıkları yerlere dikilmesini vahyetti. Onlar da bunu yaptılar. O topluluk o putlara ilk etap da tapmadılar. Bu insanlar vefat edip de bu putların mahiyeti unutulunca bu putlara tapılır oldu.[771] 

 

وعَنْ عُمَرَ بْن الْخَطَّابِ رضي الله عنه قَالَ: سَمِعْتُ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُول: «لا تُطْرُونِي كَمَا أَطْرَتْ النَّصَارَى ابْنَ مَرْيَمَ، فَإِنَّمَا أَنَا عَبْد، فَقُولُوا: عَبْدُ الله وَرَسُولُهُ» أخرجه البُخارِيّ.

 

748- Ömer b. Hattâb -Allah ondan razı olsun- minber üzerinde şöyle dedi: Ben, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemi şöyle buyuruken işittim.

"Hıristiyanların Meryem oğlu İsa’yı, O’nun ilah olduğunu iddia edip bâtıl ve aşırı şekilde övdükleri gibi, sizler de beni övmekte aşırıya gitmeyin. Ben ancak Allah’ın bir kuluyum. Bu sebepten dolayı bana Allah’ın kulu ve Rasûlü deyin."[772]

 

وعَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ رضي الله عنه أَنَّ رَجُلاً قَالَ: يَا مُحَمَّدُ، يَا سَيِّدَنَا وَابْنَ سَيِّدِنَا، وَخَيْرَنَا وَابْنَ خَيْرِنَا. فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «يَا أَيُّهَا النَّاسُ، عَلَيْكُمْ بِتَقْوَاكُمْ، وَلا يَسْتَهْوِيَنَّكُمْ الشَّيْطَانُ، أَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ اللهِ، عَبْدُ الله وَرَسُولُهُ، وَالله مَا أُحِبُّ أَنْ تَرْفَعُونِي فَوْقَ مَنْزِلَتِي الَّتِي أَنْزَلَنِي اللهُ» أخرجه أحمد.

 

749- Enes b. Mâlik -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Bir adam şöyle dedi: Ey Muhammed! Ey Efendimiz! Ey Efendimizin oğlu! Ey en hayırlımız! Ey en hayırlımızın oğlu!

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ey insanlar! Takvalı olun! Şeytan sizinle oynamasın! Ben Abdullah’ın oğlu Muhammed’im. Vallahi, Allah’ın beni indirdiği makamdan yukarı çıkarmanız benim hoşuma gitmez.”[773]

وعَنْ عبد الله بْن الشِّخّير رضي الله عنه قَالَ: انْطَلَقْتُ فِي وَفْدِ بَنِي عَامِرٍ إِلَى رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم، فَقُلْنَا: أَنْتَ سَيِّدُنَا. فَقَالَ: «السَّيِّدُ الله تَبَارَكَ وَتَعَالَى» قُلْنَا: وَأَفْضَلُنَا فَضْلا، وَأَعْظَمُنَا طَوْلا، فَقَالَ: «قُولُوا بِقَوْلِكُمْ أَوْ ببَعْضِ قَوْلِكُمْ، وَلا يَسْتَجْرِيَنَّكُمْ الشَّيْطَانُ» أخرجه أبو دَاوُد، والنسائي.

 

750- Abdullah İbnu eş-Şıhhîr -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Babam dedi ki: Ben birgün Âmir oğullarının elçileriyle birlikte elçi olarak Allah Resulu Sallallahu aleyhi ve sellemin huzuruna gitmiştim. Orada Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme:

-Sen bizim seyyidimizsin, dedik de, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-“Seyyid Allah'dır” buyurdu. Biz:

-Sen bizim faziletçe en faziletlimiz, eşe, dosta iyilik elini uzatma ba­kımından da en üstünümüz sensin, dedik. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bu sözünüzü söyleyiniz -yahutta- bu sözünüzün bazısını söyle­yiniz; fakat bir kısmını bırakınız, taki şeytan sizi bazı sözlerinizle ken­di yoluna sürüklemesin."[774]

 

وعَنْ الرُّبَيِّعِ بِنْتِ مُعَوِّذٍ بْن عَفراء رضي الله عنها قَالَتْ: دَخَلَ عَلَيَّ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم غَدَاةَ بُنِيَ عَلَيَّ، فَجَلَسَ عَلَى فِرَاشِي وَجُوَيْرِيَاتٌ يَضْرِبْنَ بِالدُّفِّ يَنْدُبْنَ مَنْ قُتِلَ مِنْ آبَائِهِنَّ يَوْمَ بَدْرٍ حَتَّى قَالَتْ جَارِيَةٌ: وَفِينَا نَبِيٌّ يَعْلَمُ مَا فِي غَدٍ. فَقَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «لا تَقُولِي هَكَذَا، وَقُولِي مَا كُنْتِ تَقُولِينَ» أخرجه البُخارِيّ والبَيْهَقِيّ وزاد: «سبحان الله، لا يعلم ما في غدٍ إلا الله، لا تقولوا هكذا وقولوا: أتيناكم أتيناكم، فحيانا وحياكم».

 

751- Muavviz’in kızı Rubeyyi -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Düğünümün olduğu günün kuşluk vaktinde Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem benim yanıma geldi ve döşeğime oturdu. O sırada bir takım kadınlar def çalıyorlar ve Bedir savaşında öldürülen babalarının güzel taraflarını zikredip onlara dua ediyorlardı. Onlardan bir tanesi dedi ki: Bizim içimizde öyle bir peygamber var ki, yarın ne olacağını bilir. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Sakın böyle söyleme! Daha önce söylediğin sözleri söyle!"

Beyhaki şu ziyadelikle rivayet etmiştir: “Subhânallâh! Yarın ne olacağını Allah’tan başka kimse bilemez. Böyle demeyin. Fakat şöyle deyin: Size geldik, size geldik. Allah bizlere ve sizlere uzun ömür versin.”[775]

 

وعَنْ أَبِي مُوسَى الأَشْعَرِيّ رضي الله عنه قَالَ: سَمِعَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم رَجُلاً يُثْنِي عَلَى رَجُلٍ وَيُطْرِيهِ فِي مَدْحِهِ، فَقَالَ: «أَهْلَكْتُمْ ـ أَوْ قَطَعْتُمْ ـ ظَهْرَ الرَّجُلِ» متفق عليه.

 

752- Ebû Mûsâ -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bir kimsenin diğer bir kimseyi övdüğünü ve onu överken de aşırıya gittiğini işitince şöyle buyurdu:

 -"Siz o adamı helak ettiniz veya: Adamın sırtını kestiniz."[776]

 

وعَنْ أَبِي بَكْرَةَ، عَنْ أَبِيهِ قَالَ: أَثْنَى رَجُلٌ عَلَى رَجُلٍ عِنْدَ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم، فَقَالَ: «وَيْلَكَ، قَطَعْتَ عُنُقَ صَاحِبِكَ، قَطَعْتَ عُنُقَ صَاحِبِكَ» مِرَاراً ثُمَّ قَالَ: «مَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَادِحاً أَخَاهُ لا مَحَالَةَ فَلْيَقُلْ: أَحْسِبُ فُلاناً وَالله حَسِيبُهُ، وَلا أُزَكِّي عَلَى الله أَحَداً، أَحْسِبُهُ كَذَا وَكَذَا إِنْ كَانَ يَعْلَمُ ذَلِكَ مِنْهُ» متفق عليه.

 

753- Ebû Bekra, babasından bildirdi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin yanında bir adam, bir adamı övdü. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem birkaç kere sözünü tekrarlayarak şöyle buyurdu:

"Bu çok şaşılacak bir şey! Sen arkadaşının boynunu kestin, sen arkadaşının boynunu kestin" Sonra şöyle buyurdu:

"Sizden her kim din kardeşini ille de methedip övecekse: Falanca kişi hakkındaki zannım şudur ki, onun hesaba çekicisi Allah'tır. Ben, Allah'a karşı kimseyi tezkiye edemem. Onu şöyle şöyle kimse olduğunu sanıyorum, desin! Bu sözleri de şayet o kimsenin öyle olduğunu biliyorsa söylesin."[777]

 

وعَنْ مُعَاوِيَةَ رضي الله عنه قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «إِيَّاكُمْ وَالتَّمَادُحَ فَإِنَّهُ الذَّبْحُ» أخرجه ابن مَاجَه.

 

754- Muâviye -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Birbirinizi dalkavukça methetmekten sakınınız. Çünkü bu, boğazlamak yani methedileni bir nevi öldürmektir.”[778]

 

وعَنْ الْمِقْدَادِ رضي الله عنه قَالَ: «أَمَرَنَا رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم أَنْ نَحْثِيَ فِي وُجُوهِ الْمَدَّاحِينَ التُّرَابَ» أخرجه مسلم.

 

755- Mikdâd -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Şüphesiz ki, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Meddahları (övücüleri) gördüğünüz vakit, yüzlerine toprak serpin!” buyurdu.[779]

 

139

باب بيان أن الشافي هو الله وَحده

 

139- Şifa Veren Yalnızca Allâh 'Azze ve Celle’dir

 

عَنْ عَائِشَة رضي الله عنها أن رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم كان إذا عادَ مريضاً يقول: «أذهِب الباس، ربّ الناس، اشفِه، أنتَ الشافي، لا شِفاءَ إلا شفاؤكَ، شفاءً لا يُغادر سَقماً» متفق عليه.

 

756- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bir hastayı ziyaret ettiği zaman şöyle dua ederdi:

"Ey insanların Rabbi olan Allahım! Bu hastanın hastalığını gider, ona şifa ver, Şâfî olan, hastalara şifa veren ancak sensin. Senin şifandan başka ona şifa verecek kimse yoktur. Ona öyle bir şifa ver ki, hastalığından bir eser kalmasın."[780]

 

140

باب الرُّقَى

 

140- Rukye (Okuyarak Tedavi)

 

عَنْ عَائِشَةَ رضي الله عنها أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم كَانَ إِذَا اشْتَكَى الإِنْسَانُ الشَّيْءَ مِنْهُ أَوْ كَانَتْ بِهِ قَرْحَةٌ أَوْ جُرْحٌ قَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم بِإِصْبَعِهِ هَكَذَا ـ وَوَضَعَ سُفْيَانُ سَبَّابَتَهُ بِالأرْضِ ثُمَّ رَفَعَهَا ـ: «بِاسْمِ اللهِ، تُرْبَةُ أَرْضِنَا بِرِيقَةِ بَعْضِنَا لِيُشْفَى بِهِ سَقِيمُنَا بِإِذْنِ رَبِّنَا» متفق عليه.

 

757- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Bir insan bir yerinden şikâyet ederse yahut kendinde yara veya yaralanma bulunursa Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem parmağı ile şöyle yapar­dı: Sufyân şehadet parmağını yere koymuş, sonra kaldırmış:

“Bismillâhi! Yerimizin toprağı, bâzımızın tükürüğü ile. Bununla hasta­mız Rabbimizin izni ile düzelsin diye” derdi.[781]

 

وَعَنْها رضي الله عنها أنها قالت: كَانَ إِذَا اشْتَكَى رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم رَقَاهُ جِبْرِيلُ قَالَ: «بِاسْمِ الله يُبْرِيكَ، وَمِنْ كُلِّ دَاءٍ يَشْفِيكَ، وَمِنْ شَرِّ حَاسِدٍ إِذَا حَسَدَ، وَشَرِّ كُلِّ ذِي عَيْنٍ» أخرجه مسلم.

 

758- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem hastalandığı vakit O'na Cibril rukye yapar ve şöyle derdi: "Seni berî kılan, her hastalıktan sana şifâ veren, hasedliği kabardığı vakit her hasetçinin şer­rinden ve her nazarı değenin şerrinden emin eyleyen Allah'ın ismiyle."[782]

 

وَعَنْها رضي الله عنها أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم كَانَ إِذَا اشْتَكَى يَقْرَأُ عَلَى نَفْسِهِ بِالْمُعَوِّذَاتِ، وَيَنْفُثُ، فَلَمَّا اشْتَدَّ وَجَعُهُ كُنْتُ أَقْرَأُ عَلَيْهِ، وَأَمْسَحُ بِيَدِهِ رَجَاءَ بَرَكَتِهَا. متفق عليه.

759- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem hastalandığı zaman kendisine İhlâs, Felak ve Nas sûrelerini okuyup avucuna üfler ve bununla vücudunun ulaşabildiği her yerini sıvazlardı. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin hastalığı ağırlaştığı zaman ben okurdum ve bereketini umarak eli ile sıvazlardım.[783]

 

وعَنْ عُثْمَانَ بْنِ أَبِي الْعَاصِ الثَّقَفِيِّ رضي الله عنه أَنَّهُ شَكَا إِلَى رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم وَجَعاً يَجِدُهُ فِي جَسَدِهِ مُنْذُ أَسْلَمَ، فَقَالَ لَهُ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «ضَعْ يَدَكَ عَلَى الَّذِي تَأَلَّمَ مِنْ جَسَدِكَ وَقُلْ: بِاسْمِ الله ثَلاثاً، وَقُلْ سَبْعَ مَرَّاتٍ: أَعُوذُ بِالله وَقُدْرَتِهِ مِنْ شَرِّ مَا أَجِدُ وَأُحَاذِرُ» أخرجه مسلم.

 

760- Osman b. Ebil-'Âs es-Sekafî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Kendisi müslüman olalıdan beri vücudunda hissettiği bir ağrıdan dolayı Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme şikâyette bulundu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ona şöyle buyurdu:

“Elini vücudunun ağrıyan yerine koy ve üç defa Bismillah de. Yedi defa da hissettiğim ve sakındığım ağrının şerrinden Allah'a ve kudretine sığı­nırım, de!”[784]

 

وَعَنْ أنسٍ رضي الله عنه قال: رخَّصَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم في الرقيةِ من العَين، والحُمَةِ، والنَّملة. أخرجه مسلم.

 

761- Enes -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem, nazar değmesine, zehirli hayvan sokmasına ve sıraca hastalığına karşı rukye yapmaya ruhsat verdi.[785]

 

141

باب لا بأس بالرُّقَى ما لم تَكن شركاً

 

141- Şirk Olmadığı Müddetçe Rukye Yapmakta Bir Sakınca Yoktur

 

عَنْ عَوْفِ بْنِ مَالِكٍ الأشْجَعِيِّ رضي الله عنه قَالَ: كُنَّا نَرْقِي فِي الْجَاهِلِيَّةِ فَقُلْنَا: يَا رَسُولَ الله كَيْفَ تَرَى فِي ذَلِكَ؟ فَقَالَ: «اعْرِضُوا عَلَيَّ رُقَاكُمْ، لا بَأْسَ بِالرُّقَى مَا لَمْ يَكُنْ فِيهِ شِرْكٌ» رَوَاهُ مسلم.

 

762- Avf b. Mâlik el-Eşca'î -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Biz câhiliyyet devrinde rukye yapardık. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Bunu nasıl görürsün, diye sorduk. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bana rukyenizi gösterin! İçerisinde şirk olmadıkça rukyede bir sakınca yoktur.”[786]

وَعَنْ الشَّفَّاء بنت عَبد الله رضي الله عنها أنَّها كانت تَرقي في الجاهلية، فلما جاء الإسلام، قالت: لا أرقي حتى أستأذنَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم، فأتته، فاستأذنته، فقال لها رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «ارقي، ما لم يكن فيها شرك» أخرجه الْحَاكِم، وابن حبان.

 

763- Şeffâ bintu Abdullah -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Kendisi, cahiliye döneminde rukye yapardı. İslam geldiğinde dedi ki:

-Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemden izin almadıkça rukye yapmayacağım.

Bunun için Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına geldi ve O’ndan izin istedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ona şöyle buyurdu:

“İçinde şirk olmadığı müddetçe rukye yapabilirsin.”[787]

 

وَعَنْ عائشةَ رضي الله عنها أن رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم دخل عليها وامرأة تعالجها أو تَرقيها، فقال: «عالجيها بكتابِ الله» أخرجه ابن حبان، وقال: قوله صلّى الله عليه وسلّم: «عالجيها بكتابِ الله» أراد: عالجيها بما يُبيحه كتاب الله؛ لأن القومَ كانوا يَرقون في الجاهلية بأشياء فيها شِرك، فزجرهم بهذه اللفظة عَنْ الرُّقَى إلا بما يُبيحه كتابُ الله دون ما يكون شركاً.

 

764- Aişe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına tedavi veya rukye yapan bir kadın girdi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ona: “Allah’ın Kitabı ile tedavi et” buyurdu.[788]

İbnu Hibban şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Allah’ın Kitabı ile tedavi et” derken şunu kastetmiştir: Onu Allah’ın Kitabı’nda mübah olan şeylerle tedavi et. Çünkü o zamanlar o topluluk, içinde şirk olan şeylerle tedavi ediyorlardı. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bu lafızla onları bu tür rukyeden yasaklamış ve içinde şirk olmaksızın Allah’ın Kitabı’nda mübah olan şeylerle tedaviyi emretmiştir.[789]

 

142

باب ما جاء في عَرض الرُّقى على العلماء

 

142- Rukye Yapmayı Âlimlere Arz Etmek Hakkında

 

عَنْ جابر بْن عبد الله رضي الله عنه قَالَ: نَهَى رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم عَنْ الرُّقَى، فَجَاءَ آلُ عَمْرِو بْنِ حَزْمٍ إِلَى رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم فَقَالُوا: يَا رَسُولَ الله إِنَّهُ كَانَتْ عِنْدَنَا رُقْيَةٌ نَرْقِي بِهَا مِنْ الْعَقْرَبِ، وَإِنَّكَ نَهَيْتَ عَنْ الرُّقَى قَالَ: فَعَرَضُوهَا عَلَيْهِ فَقَالَ: «مَا أَرَى بَأْساً، مَنْ اسْتَطَاعَ مِنْكُمْ أَنْ يَنْفَعَ أَخَاهُ، فَلْيَنْفَعْهُ» أخرجه مسلم.

765- Câbir b. Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem rukye yapmayı yasakladı. Derken Amr b. Hazm oğulları Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme gelerek:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Gerçekten elimizde bir rukye vardı. Akrep sokmasına karşı onu yapıyorduk. Sen de rukyeyi yasak ettin, dediler. Ve bu rukyeyi ona gösterdiler. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Bunda bir sakınca görmüyorum. Sizden her kim din kardeşine fayda verebilirse hemen fayda versin!"[790]

 

وَعَنْه رضي الله عنه أن رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ لأسْمَاءَ بِنْتِ عُمَيْسٍ: «مَا لِي أَرَى أَجْسَامَ بَنِي أَخِي ضَارِعَةً تُصِيبُهُمْ الْحَاجَةُ؟» قَالَتْ: لا، وَلَكِنْ الْعَيْنُ تُسْرِعُ إِلَيْهِمْ، قَالَ: «ارْقِيهِمْ» قَالَت: فَعَرَضْتُ عَلَيْهِ فَقَالَ: «ارْقِيهِمْ» أخرجه مسلم.

 

766- Câbir b. Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem, 'Umeys'in kızı Esma'ya şöyle buyurdu:

“Bana ne oluyor ki, kardeşim oğullarının bedenlerini erimiş görüyorum. Aceb bir hacetleri mi var?”  Esma:

-Hayır! (Yok!) Lâkin onlara çabuk nazar değiyor, dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Onlara rukye yap!” buyurdu. Esma:

-Ben kendisine arzettim, fakat O:

-“Onlara sen rukye yap!”   buyurdu.[791]

 

وتقدم في حَدِيث عَوف بْن مَالِك رضي الله عنه عَنْد مسلم قول النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم: «اعرِضوا عليَّ رُقاكم».

 

767- Muslim'de daha önce geçen Avf b. Mâlik hadisinde Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Bana rukyenizi gösterin!" buyurmuştur.[792]

 

143

باب ما جاء في الاسترقاء

 

143- Kendisine Rukye Yapılmasını İsteyenler

 

عَنْ عبد الله بْن عَبَّاسٍ رضي الله عنهما قال: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «عُرِضَتْ عَلَيَّ الأمَمُ، فَجَعَلَ النَّبِيُّ وَالنَّبِيَّانِ يَمُرُّونَ مَعَهُمْ الرَّهْطُ، وَالنَّبِيُّ لَيْسَ مَعَهُ أَحَدٌ حَتَّى رُفِعَ لِي سَوَادٌ عَظِيمٌ، قُلْتُ: مَا هَذَا؟ أُمَّتِي هَذِهِ؟ قِيلَ: بَلْ هَذَا مُوسَى وَقَوْمُهُ، قِيلَ: انْظُرْ إِلَى الأفُقِ، فَإِذَا سَوَادٌ يَمْلأُ الأفُقَ، ثُمَّ قِيل لِي: انْظُرْ هَا هُنَا وَهَا هُنَا فِي آفَاقِ السَّمَاءِ فَإِذَا سَوَادٌ قَدْ مَلأَ الأفُقَ، قِيلَ: هَذِهِ أُمَّتُك، وَيَدْخُلُ الْجَنَّةَ مِنْ هَؤُلاءِ سَبْعُونَ أَلْفاً بِغَيْرِ حِسَابٍ» ثُمَّ دَخَلَ وَلَمْ يُبَيِّنْ لَهُمْ، فَأَفَاضَ الْقَوْمُ، وَقَالُوا: نَحْنُ الَّذِينَ آمَنَّا بِالله، وَاتَّبَعْنَا رَسُولَهُ، فَنَحْنُ هُمْ أَوْ أَوْلادُنَا الَّذِينَ وُلِدُوا فِي الإِسْلامِ؟ فَإِنَّا وُلِدْنَا فِي الْجَاهِلِيَّةِ. فَبَلَغَ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم، فَخَرَجَ فَقَالَ: «هُمْ الَّذِينَ لا يَسْتَرْقُونَ وَلا يَتَطَيَّرُونَ وَلا يَكْتَوُونَ وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ» فَقَالَ عُكَاشَةُ بْنُ مِحْصَنٍ: أَمِنْهُمْ أَنَا يَا رَسُولَ اللهِ؟ قَالَ: «نَعَمْ» فَقَامَ آخَرُ فَقَالَ: أَمِنْهُمْ أَنَا يا رَسُول الله؟ قَالَ: «سَبَقَكَ بِهَا عُكَّاشَةُ» متفق عليه.

 

 

768- İbnu Abbâs -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Bana ümmetler arz olundu. Bir ve iki peygamber kendilerine tabi olan bir gurupla geçiyordu. Bir peygamber beraberinde hiç kimse olmadığı halde geçiyordu. Bana büyük bir karaltı gösterildi. Ben: Bu nedir? Bu benim ümmetim mi? dedim. Bana: Bilakis bu Musa ve kavmi, denildi. Bana: Ufka bak, denildi. Başımı ufka doğru çevirdiğimde çok büyük bir karartı gördüm. Sonra bana gökyüzünün ufuklarında: Şuraya ve şuraya da bak, denildi. Çok büyük bir karartı ufku kaplamıştı. Bana: İşte bu senin ümmetin. Bunlardan yetmiş bin kişi hesapsız olarak cennete girecektir, denildi."

 Bu sözlerinden sonra Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem evine girdi ve onlara bu konuda herhangi bir açıklama yapmadı. Orada bulunanlar kendi aralarında konuşmaya başladılar ve dediler ki: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin bahsettiği o hesapsız cennete girecek kimseler bizleriz. Çünkü bizler Allah’a iman ettik ve peygamberin getirdiklerine tabi olduk. Veya da İslam’ın hâkim olduğu bir zamanda doğmuşlardır. Çünkü bizler cahiliyede doğduk. Onların bu sözleri Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme ulaştı ve Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem dışarı çıkıp şöyle buyurdu: "Onlar öyle kimselerdir ki, kendilerine rukye yaptırmak istemezler. Herhangi bir şeyin uğursuzluğunu kabul etmezler. Kendilerini ateşle dağlatmazlar. Onlar Rablerine tevekkül ederler."

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin bu sözü üzerine Ukkâşe ibnu Mihsan: Ben onlardan mıyım ey Allah'ın Rasûlü! diye sordu. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de: "Evet, sen hesapsız cennete girecek kimselerdensin" buyurdu. Bunun üzerine başka bir adam kalktı ve: Ben de onlardan mıyım? diye sordu. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem "Bu konuda Ukkâşe seni geçti" buyurdu.[793]

 

وَعَنْ عَائِشَة رضي الله عنها أَنَّ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم رَأَى فِي بيت أم سلمة زوجِ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم جَارِيَةً بوَجْهِهَا سُفْعَةٌ، فَقَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «اسْتَرْقُوا لَهَا، فَإِنَّ بِهَا النَّظْرَةَ» متفق عليه.

 

769- Aişe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem, hanımı Ummu Seleme'nin evinde yüzü sararmış bir kız çocuğu gördü ve şöyle buyurdu: "Bu kız çocuğuna rukye yapın. Zira bu çocuğa göz değmiş."[794]

 

وَعَنْها رضي الله عنها قَالَت: أَمرني رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم ـ أو أَمَر ـ «أَنْ يُسْتَرْقى مِنْ الْعَيْنِ» متفق عليه.

 

770- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bana, göz değmesine karşı rukye yapılmasını emretti.[795]

 

144

باب كَسْب الرُّقاة

 

144- Rukye'den Edilen Kazanç

 

عَنْ أَبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ رضي الله عنه أَنَّ نَاساً مِنْ أَصْحَابِ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم كَانُوا فِي سَفَرٍ، فَمَرُّوا بِحَيٍّ مِنْ أَحْيَاءِ الْعَرَبِ، فَاسْتَضَافُوهُمْ، فَلَمْ يُضِيفُوهُمْ، فَقَالُوا لَهُمْ: هَلْ فِيكُمْ رَاقٍ؟ فَإِنَّ سَيِّدَ الْحَيِّ لَدِيغٌ أَوْ مُصَابٌ، فَقَالَ رَجُلٌ مِنْهُمْ: نَعَمْ، فَأَتَاهُ، فَرَقَاهُ بِفَاتِحَةِ الْكِتَابِ، فَبَرَأَ الرَّجُلُ، فَأُعْطِيَ قَطِيعاً مِنْ غَنَمٍ، فَأَبَى أَنْ يَقْبَلَهَا وَقَالَ: حَتَّى أَذْكُرَ ذَلِكَ لِلنَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم، فَأَتَى النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم، فَذَكَرَ ذَلِكَ لَهُ فَقَالَ: يَا رَسُولَ الله وَالله مَا رَقَيْتُ إِلا بِفَاتِحَةِ الْكِتَابِ، فَتَبَسَّمَ وَقَالَ: «وَمَا أَدْرَاكَ أَنَّهَا رُقْيَةٌ؟» ثُمَّ قَالَ: «خُذُوا مِنْهُمْ وَاضْرِبُوا لِي بِسَهْمٍ مَعَكُمْ» متفق عليه، واللفظ لمسلم.

 

771- Ebû Saîd el-Hudrî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin ashabından bazı kimseler bir seferde idiler. Arab mahallelerinden bir mahalleye uğrayarak onlardan kendilerini misafir etmelerini istedi­ler. Fakat onlar misafir etmediler. Ve bunlara:

-İçinizde rukye yapan biri var mı? Çünkü mahallenin efendisini zehirli hay­van sokmuştur. Yahut isabet almıştır, dediler. Sahabeden biri:

-Evet! cevâbını verdi ve o mahallenin efendisine giderek ona Fâtihâ Sûresi'ni okuyarak ona rukye yaptı. Bunun üzerine adam iyileşti. Buna birçok koyun verdiler. Fakat o koyunları kabul etmekten kaçındı ve:

-Bu meseleyi Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme anlatacağım, dedi. Müteakiben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına geldi ve başından geçeni anlattı ve:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Vallahi Fatiha Sûresi'nden başka bir şeyle rukye yapma­dım, dedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem gülümsedi ve:

-"Onun rukye olduğunu nereden bildin?" dedi. Sonra da şöyle buyurdu:

"Onlardan koyunları alın ve sizinle beraber bana da bir hisse ayırın."[796]

 

وعَنْ ابْنِ عَبَّاسٍ رضي الله عنهما أَنَّ نَفَراً مِنْ أَصْحَابِ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم مَرُّوا بِمَاءٍ فِيهِمْ لَدِيغٌ أَوْ سَلِيمٌ، فَعَرَضَ لَهُمْ رَجُلٌ مِنْ أَهْلِ الْمَاءِ، فَقَالَ: هَلْ فِيكُمْ مِنْ رَاقٍ؟ إِنَّ فِي الْمَاءِ رَجُلاً لَدِيغاً أَوْ سَلِيماً. فَانْطَلَقَ رَجُلٌ مِنْهُمْ، فَقَرَأَ بِفَاتِحَةِ الْكِتَابِ عَلَى شَاءٍ، فَبَرَأَ، فَجَاءَ بِالشَّاءِ إِلَى أَصْحَابِهِ، فَكَرِهُوا ذَلِكَ وَقَالُوا: أَخَذْتَ عَلَى كِتَابِ الله أَجْراً حَتَّى قَدِمُوا الْمَدِينَةَ، فَقَالُوا: يَا رَسُولَ الله أَخَذَ عَلَى كِتَابِ الله أَجْراً فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّ أَحَقَّ مَا أَخَذْتُمْ عَلَيْهِ أَجْراً كِتَابُ اللهِ» أخرجه البُخارِيّ.

 

772- İbnu Abbâs -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin ashabından bir gurup, su başında konaklamış bir topluluğun yanına uğradılar. O topluluğun içerisinde akrep tarafından sokulmuş ve tedavi edilmesi gereken biri vardı. Onlardan birisi sahabelerin yanına geldi ve:

-Sizin içinizde Rukye yapabilecek biri var mı? Bizim içimizden birini akrep zehirledi ve onun tedaviye ihtiyacı vardır, dedi. Sahabelerin içinden biri onunla beraber gitti ve o hastaya bir miktar koyun karşılığında Fatiha Sûresi’ni okuyarak rukye yaptı. Hasta da Allah’ın izniyle şifa buldu. Aldığı koyunlarla beraber arkadaşlarının yanına geldi. Arkadaşları onun yaptığı bu rukye karşılığında koyunları almasından hoşlanmadılar ve:

-Sen Allah’ın Kitabı’na mukabil bir karşılık, bir ücret mi aldın? dediler. Bu şekilde Medine’ye geldiler:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Bu adam Allah’ın Kitabı karşılığında bir miktar koyun aldı, dediler. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem onlara şöyle buyurdu:

-"Karşılığında ücret aldığınız vazifelerin en haklı olanı, Allah'ın Kitabı mukabilindeki ücrettir."[797]

 

وعَنْ خَارِجَةَ بْنِ الصَّلْتِ التَّميمي، عَنْ عَمِّهِ أنه مرَّ بقومٍ عَنْدهم مَجنون مُوثق في الحديد، فقال له بعضهم: عِنْدَك شئ تداوي هذا به، فإن صاحبكم قد جاء بِخَيْرٍ؟ قَالَ: فَقَرَأْتُ عليه فَاتِحَةَ الْكِتَابِ ثَلاثَةَ أَيَّامٍ كل يوم مَرتين، فبرأ، فأعطاه مئةَ شاةٍ فأتى النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم، فذكر ذلك له فقال له صلّى الله عليه وسلّم: «كُلْ فمَنْ أَكَلَ بِرُقْيَةِ بَاطِل، فقَدْ أَكَلْتَ بِرُقْيَةِ حَقٍّ» أخرجه أحمد، وأبو دَاوُد، والنسَائِيّ.

 

773- Hârice b. Salt Temîmi'nin amcası İlâka b. Sahr şöyle dedi: Kendisi demirle bağlı deli bir adam bulunan bir topluluğa rast geldi. (Bu adamın) ailesi (ona):

-Bize anlatıldığına göre şu sizin arkadaşınız Allah'tan bir takım hayırlar getirmiş. Se­nin yanında bu deliyi tedavi edecek bir şifa var mı?" diye sordular. (İlâka sözlerine devam ederek olayı şöyle anlattı):

-Bunun üzerine ben de (deliye) üç gün boyunca günde iki sefer Fâtihâ Sûresi'ni okudum. Adam da iyileşti. Kendisine yüz koyun verdiler. Bunun üzerine o, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına geldi ve olayı anlattı. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ona şöyle buyurdu:

"Bâtıl bir şey okuyup üfleme karşılığında (ücret alıp) yiyen kimse (kuşkusuz bunun günahını çekecektir. Sen ise) hak olan bir duayı okuyup üfleme ile (yaptığın) tedavi karşılığında (aldığın üc­reti) yiyorsun.[798]"

 

145

باب الحُروز المَشروعة

 

145- Meşru Olan Sığınma

 

عَنْ أَبِي عَيَّاشٍ رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «مَنْ قَالَ إِذَا أَصْبَحَ: لا إِلَهَ إِلا اللهُ، وَحْدَهُ لا شَرِيكَ لَه، لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْد، وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ، كَانَ لَهُ عِدْلُ رَقَبَةٍ مِنْ وَلَدِ إِسْمَاعِيلَ وَكُتِبَ لَهُ عَشْرُ حَسَنَاتٍ، وَحُطَّ عَنْهُ عَشْرُ سَيِّئَاتٍ، وَرُفِعَ لَهُ عَشْرُ دَرَجَاتٍ، وَكَانَ فِي حِرْزٍ مِنْ الشَّيْطَانِ حَتَّى يُمْسِيَ، وَإِنْ قَالَهَا إِذَا أَمْسَى كَانَ لَهُ مِثْلُ ذَلِكَ حَتَّى يُصْبِحَ» أخرجه أبو دَاوُد.

 

774- Ebû Ayyaş -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 

"Her kim sabaha eriştiğinde "lâ ilahe illâhü vahdehû lâ-şerike leh lehul mulku ve lehul hamdu ve huve alâ kulli şey'in kadîr (Allah'tan başka hakkıyla ibadet edilecek ilah yoktur, O, tekdir ve ortağı yoktur. Mülk O'nundur, hamd de O'na mahsustur ve O her şeye kadirdir) derse (bu zikir) onun için (sevab bakımından) İsmail 'aleyhis-selâmın evladından bir köle âzad etmeye denk olur ve ayrıca o kimse için on iyilik (sevabı) yazılır, on günahı silinir. (Cennetteki yeri) on derece yükseltilir. Akşa­ma kadar şeytandan korunmuş olur. Eğer bu kelimeleri akşamleyin söyleyecek olursa onun için aynı şeyler sabaha kadar da olur."[799]

 

وَعَنْ سَعْدٍ بْن أبي وقاص رضي الله عنه قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «مَنْ اصْطَبَحَ كل يوم بِسَبْعِ تَمَرَاتِ عَجْوَةٍ لَمْ يَضُرَّهُ ذَلِكَ الْيَوْمَ سُمٌّ وَلا سِحْرٌ» متفق عليه.

 

775- Sa'd ibnu Ebî Vakkas -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:

"Kim her gün sabahleyin Medine'nin en iyi ve en yumuşak hurması olan acve hurmasından yedi adet yerse, o gün içinde o kimseye zehir ve sihir zarar vermez."[800]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: جَاءَ رَجُلٌ إِلَى النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللهِ، مَا لَقِيتُ مِنْ عَقْرَبٍ لَدَغَتْنِي الْبَارِحَةَ. قَالَ: «أَمَا لَوْ قُلْتَ حِينَ أَمْسَيْتَ: أَعُوذُ بِكَلِمَاتِ الله التَّامَّاتِ مِنْ شَرِّ مَا خَلَقَ لَمْ تَضُرَّكَ» أخرجه مسلم.

 

776- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Bir adam Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme gelerek:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Dün akşam beni sokan bir akrepten neler çektim! dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Akşamladığın zaman 'Allah'ın tam olan kelimeleriyle yarattıklarının şerrinden O'na sığınırım' deseydin; sana zarar vermezdi.”[801]

 

146

باب جَواز التَّداوي بالكَي إذا تَحقق نَفعه ولم يمكن الاستغناء عَنْه وتَحريمه إذا لم يعلم نفعه أو علم ضرره وتَحريم كي الصحيح لئلا يعتلَّ ووجوب اعتقاد أن الكَي سبب وأن الشافي هو الله

 

146- Zorunlu Olur ve Faydası da Olacaksa Ateşle Tedavinin Cevazı, Faydası Bilmeyenin veya da Zararını Bilenin Ateşle Dağlanmasının Haram Oluşu, Sağlıklı Bir Kimsenin Hastalığa Yakalanmaması İçin Ateşle Dağlanmasının Haram Oluşu, Ateşle Dağlanmanın Hastalıktan Kurtulmak İçin Bir Sebep Olduğuna ve Şifa Verenin Allah Olduğuna İnanmanın ise Farz Oluşu

 

عَنْ ابْنِ عَبَّاسٍ رضي الله عنهما عَنْ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم أنه قَالَ: «الشِّفَاءُ فِي ثَلاثَةٍ فِي شَرْطَةِ مِحْجَمٍ أَوْ شَرْبَةِ عَسَلٍ أَوْ كَيَّةٍ بِنَارٍ وَأَنَا أَنْهَى أُمَّتِي عَن الْكَيِّ» أخرجه البُخارِيّ.

 

777- İbnu Abbâs -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Şifâ üç şeydedir: Hacamat olmakta veya bal şerbeti içmekte veya ateşle dağlamakta. Ben ümmetimi ateşle dağlamaktan yasaklıyorum."[802]

 

وَعَنْ جَابِر رضي الله عنه قَالَ: سَمِعْتُ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «إِنْ كَانَ فِي شَيْءٍ مِنْ أَدْوِيَتِكُمْ، أَوْ يَكُونُ فِي شَيْءٍ مِنْ أَدْوِيَتِكُمْ خَيْرٌ فَفِي شَرْطةِ مِحْجَمٍ، أَوْ شَرْبَةِ عَسَلٍ، أَوْ لَذْعَةٍ بِنَارٍ تُوَافِقُ الدَّاءَ، وَمَا أُحِبُّ أَنْ أَكْتَوِيَ» متفق عليه.

 

778- Câbir ibnu Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:

"Şayet bir şeyde deva varsa veya bir şeyde deva olacaksa, bir hayır var ise bu hacamat olmakta, bal şerbeti içmede ve tedaviye uygun ateşle dağlamakta vardır. Ancak ben ateşle dağlamak suretiyle yapılan tedaviyi sevmiyorum."[803]

 

وَعَنْ عِمران بْن حُصين رضي الله عنه قال: نَهانا رسولُ الله صلّى الله عليه وسلّم عَنْ الكَي، فاكتوينا، فما أفلحنا ولا أَنجحنا. أخرجه أحمد، والترمذي.

 

779- 'İmrân b. Husayn -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem, ateşle dağlamak suretiyle tedaviyi yasakladı. Bunun üzerine bizler de başımıza bir hastalık geldi ve ateşle dağlayarak tedavi ettik fakat ne kurtulabildik ne de başarılı olabildik.[804]

 

وَعَنْه رضي الله عنه قَالَ: كَانَ يُسَلَّمُ عَلَيَّ ـ أي: من قبل الملائكة ـ حَتَّى اكْتَوَيْتُ فَتُرِكْتُ، ثُمَّ تَرَكْتُ الْكَيَّ فَعَاد» أخرجه مسلم.

 

780- 'İmrân ibnu Hu­sayn -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Bir zaman­lar bana -melekler tarafından- selam verilirdi. Nihayet ben dağlanmak suretiyle te­daviye kalkışınca selâm kesildi. Sonra dağlanmayı bıraktım, selam ver­me işi yine devam etti.[805]

وَعَنْ الْمُغِيرَةِ بْنِ شُعْبَةَ رضي الله عنه عَنْ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «مَنْ اكْتَوَى أَوْ اسْتَرْقَى فَقَدْ بَرِئَ مِنْ التَّوَكُّلِ» أخرجه أحمد، والترْمِذِيّ، وابن مَاجَه، وابن حِبَّان.

 

781- Muğîre b. Şu’be -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 “Kim dağlanmak suretiyle tedavi olmaya çalışırsa ve muska taşıyarak tedavi olmak isterse Allah’a tevekkül etmekten uzaklaşmış demektir.”[806]

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْن مَسْعُود رضي الله عنه أَنَّ قَوْماً أَتَوْا النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم، فَقَالُوا: صَاحِبٌ لَنَا يَشْتَكِي أَنَكْوِيهِ؟ قَال: فَسَكَتَ ثُمَّ قَالُوا: أَنَكْوِيهِ؟ فَسَكَتَ ثُمَّ قَالَ: «اكْوُوهُ وَارْضِفُوهُ رَضْفاً» أخرجه أحمد، والْحَاكِم.

 

782- Abdullah b. Mesud -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Bir topluluk Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanın ageldiler ve:

-Bir arkadaşımız hastadır, onu ateşle dağlayalım mı? dediler. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem sustu. Sonra:

-Onu ateşle dağlayalım mı? dediler. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem sustu. Sonra şöyle buyurdu:

-“Onu ateşle dağlayın ve kızgın taşla ısıtın.”[807]

 

وعَنْ جَابِرٍ بْن عبد الله رضي الله عنه قَالَ: رُمِيَ سَعْدُ بْنُ مُعَاذٍ فِي أَكْحَلِه، فَحَسَمَهُ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم بِيَدِهِ بِمِشْقَصٍ، ثُمَّ وَرِمَتْ فَحَسَمَهُ الثَّانِيَةَ. أخرجه مسلم.

 

783- Câbir b. Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Sa'd b. Muâz can damarından vuruldu da, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem onu elindeki uzun demirle dağladı. Sonra şişti. Ve onu ikinci defa dağladı.[808]

 

وَعَنْ عِمْرَانَ بْن حُصين رضي الله عنه أن رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «يَدْخُلُ الْجَنَّةَ مِنْ أُمَّتِي سَبْعُونَ أَلْفاً بِغَيْرِ حِسَابٍ» قَالُوا: وَمَنْ هُمْ يَا رَسُولَ اللهِ؟ قَال: «هُمْ الَّذِينَ لا يَكْتَوُونَ، وَلا يَسْتَرْقُونَ، وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ»، فَقَامَ عُكَّاشَة، فَقَالَ: ادْعُ الله أَنْ يَجْعَلَنِي مِنْهُمْ قَالَ: «أَنْتَ مِنْهُمْ» قَالَ: فَقَامَ رَجُلٌ، فَقَالَ: يَا نَبِيَّ اللهِ، ادْعُ الله أَنْ يَجْعَلَنِي مِنْهُم. قَالَ: «سَبَقَكَ بِهَا عُكَّاشَةُ» أخرجه مسلم.

 

784- 'İmrân b. Husayn -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ümmetimden yetmiş bin kişi hesaba çekilmeksizin cennete gire­cektir.” Ashab:

-Onlar kimlerdir ey Allah'ın Rasûlü! dediler. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 “Onlar vücutlarını (kızgın demirle) dağlamayanlar; kendilerine rukye yapılmasını istemeyenler ve ancak Rablerine tevekkül edenlerdir.”

Bunun üzerine Ukkâşe ayağa kalkarak:

-Allah'a dua et de beni de onlardan eylesin, dedi.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

“Sen onlardansın”  buyurdu. Arkasından biri kalkarak:

-Ey Allah'ın Nebisi! Allah'a dua et de beni de onlardan eylesin, dedi.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

“Bu hususta Ukkâşe seni geçti” buyurdu.[809]

 

147

باب تَحريم تعليق التَّمائم وبيان أن ذلك من الشِّرك

 

147- Muska (Nazarlık ve Tılsım) Takmanın Haram Oluşu ve Bunun Şirk Olduğunun Beyanı

 

عَنْ عُقْبَةَ بْنِ عَامِرٍ رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم أَقْبَلَ إِلَيْهِ رَهْطٌ فَبَايَعَ تِسْعَةً وَأَمْسَكَ عَنْ وَاحِدٍ، فَقَالُوا: يَا رَسُولَ الله بَايَعْتَ تِسْعَةً وَتَرَكْتَ هَذَا؟فقَالَ: «إِنَّ عَلَيْهِ تَمِيمَةً»، فَأَدْخَلَ يَدَهُ، فَقَطَعَهَا، فَبَايَعَهُ وَقَالَ: «مَنْ تعَلَّقَ تَمِيمَةً فَقَدْ أَشْرَكَ» أخرجه أحمد، والْحَاكِم.

 

785- ‘Ukbe b. ‘Âmir -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme bir heyet geldi. Onlardan dokuzu ile beyat etti, birini ise bıraktı. Dediler ki:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Dokuzuna beyat verdin, birini ise terk ettin? Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Onun üzerinde muska var.” Elini girdirdi ve onu kopardı. Sonra da ona beyat verdi ve şöyle buyurdu:

-“Her kim korunmak için bir muska asarsa şirk koşmuştur.”[810]

 

وَعَنْ بَكر بْن سَوادة عَنْ رجلٍ من صُداء، قَالَ: أَتينا النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم اثنا عشر رَجلاَ، فبايعَنْاه، فترك رجلاَ منا لم يُبايعه، فقلنا: بايعه يا نبي الله، فقال: «لَنْ أُبايعه حَتى يَنزعَ الذي عَليه، إنه ما كان مِنْ مِثْلِ الذي عليه كان مُشركاً ما كانت عليه» فنظرنا فإذا في عَضُدِه سَيْرٌ من لحى شجر أو شيء من الشجرة. أخرجه الطحَاوِيّ بسند حسن.

 

786- Bekr b. Sevâde, Suda’dan bir adamdan bildirdi: Biz on iki kişi Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına geldik. Ona beyat ettik. Bizden biri ile beyat etmedi. Biz dedik ki:

-Ona beyat ver ey Allah'ın Rasûlü! O da şöyle buyurdu:

-“Üzerindekini koparıp atmadıkça ona beyat vermem. Bu tip bir şey onun üzerinde olduğu müddetçe o müşriktir.”

Bir de baktık ki onun pazusunun üzerinde ağacın kabuğundan bir kayış veya da ağaçtan bir şey vardı.[811]

وعَنْ زَيْنَبَ امْرَأَةِ عَبْدِ الله بْن مَسْعُود رضي الله عنه قَالَتْ: كَانَ عَبْدُ الله إِذَا جَاءَ مِنْ حَاجَة، فَانْتَهَى إِلَى الْبَابِ تَنَحْنَحَ وَبَزَقَ كَرَاهِيَةَ أَنْ يَهْجُمَ مِنَّا عَلَى شَيْءٍ يَكْرَهُهُ قَالَتْ: وَإِنَّهُ جَاءَ ذَاتَ يَوْمٍ فَتَنَحْنَحَ قَالَتْ: وَعِنْدِي عَجُوزٌ تَرْقِينِي مِنْ الْحُمْرَةِ، فَأَدْخَلْتُهَا تَحْتَ السَّرِيرِ، فَدَخَلَ، فَجَلَسَ إِلَى جَنْبِي، فَرَأَى فِي عُنُقِي خَيْطاً قَال:مَا هَذَا الْخَيْطُ؟ قُلْتُ: خَيْطٌ أُرْقِيَ لِي فِيهِ. قَالَتْ: فَأَخَذَهُ فَقَطَعَهُ، ثُمَّ قَالَ: إِنَّ آلَ عَبْدِ الله لأَغْنِيَاءُ عَنْ الشِّرْكِ سَمِعْت رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «إِنَّ الرُّقَى وَالتَّمَائِمَ وَالتِّوَلَةَ شِرْكٌ» قَالَتْ: فَقُلْتُ لَهُ: لِمَ تَقُولُ هَذَا وَقَدْ كَانَتْ عَيْنِي تَقْذِفُ، فَكُنْتُ أَخْتَلِفُ إِلَى فُلانٍ الْيَهُودِيِّ يَرْقِيهَا، وَكَانَ إِذَا رَقَاهَا سَكَنَتْ؟ قَالَ: إِنَّمَا كَانَ يَكْفِيكِ أَنْ تَقُولِي كَمَا قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «أَذْهِبْ الْبَأسَ رَبَّ النَّاسِ اشْفِ أَنْتَ الشَّافِي لا شِفَاءَ إِلا شِفَاؤُكَ شِفَاءً لا يُغَادِرُ سَقَماً» أخرجه أحمد، وأبو دَاوُد، وابن مَاجَه.

 

787- Abdullah b. Mes'ud'un hanımı Zeyneb -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Abdullah, eve gireceği zaman bizden görmek istemediği bir şeyle karşılaşmamak için (geldiğini sezdirmek için) öksürüp sesle­nirdi. Yine bir gün kapının yanında öksürdü. O anda benim yanımda yaşlı bir kadın humraa denilen bir veba hastalığından dolayı bana rukye yapıyordu. Hemen o kadını yatağın altına sakladım. Abdullah b. Mesud içeri girdi. Benim yanıma oturdu. Boynumda bir ip gördü. Bu nedir? Diye sordu. Ben de: Benim için okunmuş bir iptir, dedim. Abdullah b. Mesud onu aldı ve kopardı. Sonra da şöyle dedi: Abdullah'ın ev halkı şirk sayılan bir şeyi kullanma­ya ihtiyaçları yoktur. Ben, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:

“Rukyeler, nazarlıklar ve büyü şüphesiz bir şirktir.”

Ben de ona dedim ki: Neden böyle diyorsun. Benim gözümde akıntı vardı da ben falanca yahudiye gider ve o benim gözlerimi okurdu. O okuduğu zaman gözüm dinerdi. Abdullah şöyle dedi: Senin, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin dediği gibi demen yeterlidir:

“Bu hastalığı gider, ey insanların Rabbi. Şifâ ver. Ancak sen şifâ verirsin. Senin şifandan başka hiçbir şifâ yoktur. Hiçbir hastalık bırakmayan bir şifâ ihsan buyur.”[812]

 

وَعَنْ عِمْرَانَ بْن حُصَيْنٍ رضي الله عنه: أَنَّ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم أَبْصَرَ عَلَى عَضُدِ رَجُلٍ حَلْقَةً مِنْ صُفْرٍ، فَقَالَ: «مَا هَذِه»؟ قَالَ: مِنْ الْوَاهِنَة، فقَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «أَمَا إِنَّهَا لا تَزِيدُكَ إِلا وَهْناً، انْبِذْهَا عَنْكَ، فَإِنَّكَ لَوْ مِتَّ وَهِيَ عَلَيْكَ مَا أَفْلَحْتَ أَبَداً» أخرجه أحمد، وابن مَاجَه، وابن حِبَّان بِإِسْنَاد ضعيف.

 

788- ‘İmrân b. Husayn -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bir adamın pazusunda pirinçten yapılmış bir halka gördü ve: “Bu nedir?” diye sordu. O da: Bu benim yorgunluğumu alıyor, dedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Bu senin ancak yorgunluğunu artırır. Onu çıkar. Şayet sen o üzerinde iken ölseydin asla iflah olmazdın.”[813]

 

وَعَنْ عُقْبَةَ بْن عَامِرٍ رضي الله عنه قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «مَنْ تَعَلَّقَ تَمِيمَةً، فَلا أَتَمَّ الله لَهُ، وَمَنْ تَعَلَّقَ وَدَعَةً، فَلا وَدَعَ الله لَهُ» أخرجه أحمد بِإِسْنَاد ضعيف.

 

789- ‘Ukbe b. ‘Âmir -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:

“Kim muska, tılsım takarsa Allah onun için tamamlamaz. Kim de bir şey takarsa Allah ona koymaz.”[814]

 

وَعَنْ أَبي بَشِيرٍ الأنْصَارِيِّ رضي الله عنه أَنَّهُ كَانَ مَعَ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم فِي بَعْضِ أَسْفَارِهِ، فَأَرْسَلَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم رَسُولاً: «لا تبْقَيَنَّ فِي رَقَبَةِ بَعِيرٍ قِلادَةٌ مِنْ وَتَرٍ أَوْ قِلادَةٌ إِلا قُطِعَتْ» متفق عليه. قَالَ مَالِك: أرى ذلك من العين.

 

790- Ebû Beşîr el-Ensârî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Kendisi, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ile bazı yolculuklarında beraber idi. İnsanlar yerlerinde gecelediği sırada, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem kendisini elçi olarak gönderdi ve şöyle buyurdu:

"Hiçbir devenin boynunda koparılmamış ok yayı kirişinden yapılmış hiçbir gerdanlık kalmasın."[815]

Mâlik şöyle dedi: Ben bunun göz değmesine karşı olduğunu sanıyorum.

 

وَعَنْ محمد بْن عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ أَبِي لَيْلَى، عَنْ أخيه عيسى قَالَ: دَخَلْتُ عَلَى عَبْدِ الله بْنِ عُكَيْمٍ أَبِي مَعْبَدِ الْجُهَنِيِّ أَعُودُهُ وَبِهِ حُمْرَةٌ فَقُلت: أَلا تُعَلِّقُ شَيْئاً؟ قَالَ: الْمَوْتُ أَقْرَبُ مِنْ ذَلِكَ قَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ تَعَلَّقَ شَيْئاً وُكِلَ إِلَيْهِ» أخرجه أحمد، والترْمِذِيّ.

 

791- Muhammed b. Abdurrahman b. Ebî Leylâ, kardeşi İsa'dan haber verdiğine göre o şöyle dedi: Humre (alazlama) hastalığına yakalanan Abdullah b. Ukeym Ebû Ma’bed el Cuhenî’nin yanına girdik ve şöyle dedim:

-Bu hastalığın geçmesi için muska boncuk vs. takmaz mısın? Şöyle cevap verdi.

-Ölüm, o takınacağım şeyden daha yakındır. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kim bazı şeylerden korunmak için bir şey takınırsa o takındığı şeyin korumasına terk edilir.”[816]

 

وَعَنْ رُوَيْفِعَ بْن ثابت رضي الله عنه قَالَ: قَالَ لي رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «يَا رُوَيْفِعُ، لَعَلَّ الْحَيَاةَ سَتَطُولُ بِكَ بَعْدِي، فَأَخْبِرْ النَّاسَ: أَنَّهُ مَنْ عَقَدَ لِحْيَتَهُ، أَوْ تَقَلَّدَ وَتَراً، أَوْ اسْتَنْجَى بِرَجِيعِ دَابَّةٍ، أَوْ عَظْمٍ فَإِنَّ مُحَمَّداً بَرِيءٌ مِنْهُ» أخرجه أحمد، وأبو دَاوُد، والنسَائِيّ.

 

792- Ruveyfi' b. Sâbit -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bana şöyle buyurdu:

"Ey Ruveyfi'! Umarım ki sen, benden sonra uzun zaman ya­şarsın. Şu insanlara söyle ki; kim sakallarını bağlarsa veya boynuna nazar için ip veya boncuk takarsa yahut hayvan tezeği ile veya kemik­le taharet yaparsa Muhammed ondan berîdir."[817]

 

148

باب من سَحر فقد أَشرك

 

148- Sihir Yapan Kimse Allah'a Şirk Koşmuştur

 

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «اجْتَنِبُوا السَّبْعَ الْمُوبِقَاتِ» قِيل: يَا رَسُولَ الله، وَمَا هُنَّ؟ قَالَ: «الشِّرْكُ بِاللهِ، وَالسِّحْرُ، وَقَتْلُ النَّفْسِ، الَّتِي حَرَّمَ الله إِلا بِالْحَقِّ، وَأَكْلُ مَالِ الْيَتِيمِ، وَأَكْلُ الرِّبَا، وَالتَّوَلِّي يَوْمَ الزَّحْفِ، وَقَذْفُ الْمُحْصِنَاتِ الْغَافِلاتِ الْمُؤْمِنَاتِ» متفق عليه.

 

793- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: "Helak edici yedi şeyden sakının" buyurdu. Sahabeler:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Bunlar nelerdir? diye sordular. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Allah’a ortak koşmak, sihir yapmak, haklı olması müstesna Allah’ın haram kıldığı canı öldürmek, yetim malı yemek, faiz yemek, savaş meydanından kaçmak, namuslu mümin kadınlara zina iftirası atmak."[818]

 

وَعَنْ أَبِي مُوسَى الأَشْعَرِيّ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول اللهُ صلّى الله عليه وسلّم: «ثَلاثَةٌ لا يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ، مُدْمِنُ خَمْرٍ، وَقَاطِعُ رَحِمٍ، وَمُصَدِّقٌ بِالسِّحْرِ» أخرجه أحمد، وابن حِبَّان، والْحَاكِم وصححاه.

 

794- Ebu Musa el-Eş‘arî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Üç kişi vardır ki cennete giremezler: İçki mübtelası, akrabalık bağlarını kesen ve sihri doğrulayan kimse.”[819]

 

ولأحمد من حَدِيث أبي سَعيد الخُدري نحوه.

 

795- Ahmed’de, Ebu Said el-Hudrî hadisinin bir benzerini rivayet etmiştir.[820]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ عَقَدَ عُقْدَةً ثُمَّ نَفَثَ فِيهَا فَقَدْ سَحَرَ، وَمَنْ سَحَرَ، فَقَدْ أَشْرَكَ، وَمَنْ تَعَلَّقَ شَيْئاً وُكِلَ إِلَيْهِ» أخرجه النسَائِيّ بِإِسْنَاد ضعيف.

796- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Her kim bir düğüm düğümler sonra da ona üflerse sihir yapmıştır. Her kimde sihir yaparsa şirk koşmuştur. Her kim üzerine bir şey asarsa ona terk edilir.”[821]

 

وَعَنْ عِمران بْن حُصين رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «ليس منا من تَطيَّرَ، أو تُطيِّر له، أو تكَهَّنَ أو تُكُهِّنَ له، أو سَحر أو سُحِرَ له، ومن أتى كاهناً فصدقه بما يَقول، فقد كفر بما أنزل على مُحمد» أخرجه البزار.

 

797- ‘İmrân b. Husayn -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bir kimse bir şeyin hayırlısını öğrenmek için kuş uçurur veya uçurtursa; kâhinlik yapar veya yaptırırsa; sihir yapar veya yaptırırsa; her kim de kâhine gelir ve onun söylediklerini doğrularsa Muhammed’e indirileni inkâr etmiştir.”[822]

 

وَعَنْ جُندب بْن عَبد الله رضي الله عنه قَالَ: «حَدّ السَّاحِر ضَرْبة بِالسَّيفِ» أخرجه الترْمِذِيّ، والدارقطني.

 

798- Cundub b. Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Sihirbazın cezası kılıçla öldürülmektir.”[823]

 

وَعَنْ بَجَالَةَ بن عَبدة قَالَ: أَتَانَا كِتَابُ عُمَرَ، وفيه: «أَنْ اقْتُلُوا كُلَّ سَاحِرٍ وَسَاحِرَةٍ فَقَتَلْنَا ثَلاثَةَ سَوَاحِرَ» أخرجه أحمد، وأبو دَاوُد.

 

799- Becâle b. 'Abede şöyle dedi: Bize Ömer'in bir mektubu geldi. Bu mektup­ta: Her erkek ve kadın sihirbazı öldürün, yazılıydı. Biz de üç sihirbazı öldürdük.[824]

 

وَعَنْ عُثْمَانَ بْن أَبِي الْعَاصِ رضي الله عنه قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «كَانَ لِدَاوُدَ نَبِيِّ الله عليه السلام مِنْ اللَّيْلِ سَاعَةٌ يُوقِظُ فِيهَا أَهْلَهُ فَيَقُولُ: يَا آلَ دَاوُدَ قُومُوا فَصَلُّوا فَإِنَّ هَذِهِ سَاعَةٌ يَسْتَجِيبُ الله فِيهَا الدُّعَاءَ، إِلا لِسَاحِرٍ أَوْ عَشَّارٍ» أخرجه أحمد.

800- ‘Usmân b. Ebil-‘Âs -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Allah’ın Peygamberi Davud 'aleyhis-selâmın geceleyin bir saati vardı ki o saatte ailesini uyandırır ve şöyle derdi: Ey Davud ailesi! Kalkın ve namaz kılın! Bu, Allah’ın duaları kabul ettiği bir saattir. Ancak sihirbaz ve öşür tahsildarı bundan müstesnadır.”[825]

 

وعَنْ جَابِرِ بْن عبد الله رضي الله عنه أن رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم سُئِلَ عَنْ النُّشْرَةِ فَقَالَ: «هيَ مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ» أخرجه أحمد، وأبو دَاوُد.

 

801- Câbir b. Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme nuşre denilen tedavi usulü soruldu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: "O şeytan işidir" cevabını verdi.[826]

 

وعَنْ عَائِشَةَ رضي الله عنها قَالَتْ: سُحِرَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم حَتَّى إِنَّهُ لَيُخَيَّلُ إِلَيْهِ أَنَّهُ يَفْعَلُ الشَّيْءَ وَمَا فَعَلَهُ، حَتَّى إِذَا كَانَ ذَاتَ يَوْمٍ وَهُوَ عِنْدِي دَعَا الله وَدَعَاهُ ثُمَّ قَالَ: «أَشَعَرْتِ يَا عَائِشَةُ أَنَّ الله قَدْ أَفْتَانِي فِيمَا اسْتَفْتَيْتُهُ فِيهِ» قُلْتُ: وَمَا ذَاكَ يَا رَسُولَ الله؟ قَالَ: «جَاءَنِي رَجُلانِ، فَجَلَسَ أَحَدُهُمَا عِنْدَ رَأْسِي وَالآخَرُ عِنْدَ رِجْلَيَ، ثُمَّ قَالَ أَحَدُهُمَا لِصَاحِبِهِ: مَا وَجَعُ الرَّجُلِ؟ قَالَ: مَطْبُوبٌ قَالَ: وَمَنْ طَبَّهُ؟ قَالَ: لَبِيدُ بْنُ الأعْصَمِ الْيَهُودِيُّ مِنْ بَنِي زُرَيْقٍ قَالَ: فِي مَاذَا؟ قَالَ: فِي مُشْطٍ وَمُشَاطَةٍ وَجُفِّ طَلْعَةٍ ذَكَرٍ. قَالَ فَأَيْن: هُوَ؟ قَال: فِي بِئْرِ ذِي أَرْوَانَ» قَالَ: فَذَهَبَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم فِي أُنَاسٍ مِنْ أَصْحَابِهِ إِلَى الْبِئْر، فَنَظَرَ إِلَيْهَا وَعَلَيْهَا نَخْلٌ، ثُمَّ رَجَعَ إِلَى عَائِشَةَ، فَقَالَ: «وَالله لَكَأَنَّ مَاءَهَا نُقَاعَةُ الْحِنَّاءِ وَلَكَأَنَّ نَخْلَهَا رُءُوسُ الشَّيَاطِينِ» قُلْتُ: يَا رَسُولَ الله أَفَأَخْرَجْتَهُ؟ قَالَ: «لا أَمَّا أَنَا فَقَدْ عَافَانِيَ الله وَشَفَانِي وَخَشِيتُ أَنْ أُثَوِّرَ عَلَى النَّاسِ مِنْهُ شَرّاً» وَأَمَرَ بِهَا فَدُفِنَتْ. متفق عليه. قَالَ ابن حجر: وقع في رواية الحميدي: (فقلت: يا رَسُول الله، فهلا) قَالَ سُفْيَان: بمعَنْى: تَنَشَّرْتَ.

 

802- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’e sihir yapılmıştı. Öyle ki Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme yapmadığı şeyleri yapmış gibi gösteriliyordu. Nihayet günün birinde tekrar tekrar duâ etti. Sonra bana şöyle dedi:

 

-"Bildin mi? Allah bana kendisinde şifâm olan şeyi bildirdi."

Ben:

-O nedir ey Allah'ın Rasûlü! Dedim. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Bana Cibril ve Mîkâîl geldi. Bunlardan biri başucumda, diğeri ayakucumda oturdu. Ve biri diğerine:

-Bu zâtın hastalığı nedir? diye sordu. O da:

-Sihir yapılmıştır, diye cevap verdi. 

-Kim sihir yaptı?

-Zurayk oğullarından bir yahudi olan Lebîd ibnul-A’sam.

-Bu sihir ne ile yapılmıştır?

-Bir tarak, saç ve sakal tarantısı, erkek hurmanın kurumuş çiçek kapçığı ile.

-Nerede yapılmıştır?

-Zû Ervân Kuyusu’nda.

Sonra Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bâzı sahabelerle çıkıp bu kuyuya gitti. Sonra dönüp geldi. Geldiğinde bana:

"Kuyunun etrafındaki hurma ağacının uçları, şeytânların başları gibidir" buyurdu. Bunun üzerine ben:

-Sen o sihri çıkardın mı? diye sordum. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Hayır, çıkarmadım. Çünkü Allah bana şifâ vermiştir. Bir de o sihri çıkarıp çözmekle halk arasında sihir şerrinin yayılmasından endîşe ettim." Sonra Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem o kuyunun kapatılmasını emretti ve kuyu kapatıldı.[827]

 

149

بَاب َتحْريمِ الكِهَانةِ وإِتيانِ الكُهّانِ وبَيان أنَّ تَصْدِيقهُم كُفْر

 

149- Kehânetin ve Kâhinlere Gitmenin Haram Oluşu ve Onları Doğrulamanın Küfür Olduğu

 

عَنْ مُعَاوِيَةَ بْنِ الْحَكَمِ السُّلَمِيِّ رضي الله عنه قَالَ: قُلْتُ: يَا رَسُولَ الله، أُمُوراً كُنَّا نَصْنَعُهَا فِي الْجَاهِلِيَّةِ، كُنَّا نَأْتِي الْكُهَّانَ. قَالَ: «فَلا تَأْتُوا الْكُهَّانَ» قَال: قُلْتُ كُنَّا نَتَطَيَّرُ قَالَ: «ذَاكَ شَيْءٌ يَجِدُهُ أَحَدُكُمْ فِي نَفْسِهِ فَلا يَصُدَّنَّكُمْ» أخرجه مسلم.

 

803- Muâviye b. el-Hakem es-Sulemî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben dedim ki:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Bizler, cahiliye döneminde bazı işler yapardık. Kâhinlere giderdik.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-"Kâhinlere gitmeyin" buyurdu.

Ben:

-Bizler, hangi işimizin hayırlı olduğunu öğrenmek için kuş uçururduk, dedim.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-"Bu, sizden birinizin içinde bulduğu bir şeydir. Sakın sizleri yoldan çıkarmasın" buyurdu.[828]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَضَى فِي امْرَأَتَيْنِ مِنْ هُذَيْلٍ اقْتَتَلَتَا فَرَمَتْ إِحْدَاهُمَا الأخْرَى بِحَجَرٍ وَهِيَ حَامِلٌ، فَقَتَلَتْ وَلَدَهَا الَّذِي فِي بَطْنِهَا، فَاخْتَصَمُوا إِلَى النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم، فَقَضَى أَنَّ دِيَةَ مَا فِي بَطْنِهَا، غُرَّةٌ عَبْدٌ، أَوْ أَمَةٌ، فَقَالَ وَلِيُّ الْمَرْأَةِ الَّتِي غَرِمَتْ: كَيْفَ أَغْرَمُ يَا رَسُولَ الله مَنْ لا شَرِبَ وَلا أَكَلَ وَلا نَطَقَ وَلا اسْتَهَلَّ، فَمِثْلُ ذَلِكَ يُطَلُّ. فَقَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّمَا هَذَا مِنْ إِخْوَانِ الْكُهَّانِ» متفق عليه.

 

804- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, Huzeyl kabilesinden birbiriyle kavga eden iki kadın arasında hüküm verdi. O kadınlardan biri hamile olan kadına taş atmış ve taş karnına isabet etmiş karnındaki çocuğu öldürmüştü. Aralarında hüküm vermesi için Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin karşısında muhakeme oldular. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de kadının karnındaki ceninin diyeti köle veya câriye ğurresi yânî diyetin yirmide biri olarak hükmetti. Bunun üzerine diyet ödemesi ile hükmedilen kadının velisi şöyle dedi: Ey Allah’ın Rasûlü! Henüz yemeyen, konuşamayan ve sesini yükseltemeyen ana karnındaki çocuğun nasıl olurda diyeti ödenir? Bunun benzeri heder kılınır! Onun bu sözleri üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: "Bu adam ancak kâhinlerin kardeşlerinden birisidir" buyurdu.[829]

 

وَعَنْ عَائِشَةَ رضي الله عنها قالت: سَأَلَ أُنَاسٌ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم عَنْ الْكُهَّانِ، فَقَالَ لَهُمْ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لَيْسُوا بِشَيْءٍ» قَالُوا: يَا رَسُولَ اللهِ: فَإِنَّهُمْ يُحَدِّثُونَ أَحْيَاناً بِالشَّيْءِ يَكُونُ حَقّاً؟ فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «تِلْكَ الْكَلِمَةُ مِنْ الْحَقِّ يَخْطَفُهَا الْجِنِّيُّ فَيَقُرُّهَا فِي أُذُنِ وَلِيِّهِ قَرَّ الدَّجَاجَةِ فَيَخْلِطُونَ فِيهَا أَكْثَرَ مِنْ مِائَةِ كَذْبَةٍ» متفق عليه.

 

805- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: İnsanlar, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme kâhinlerden sordular. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Sözlerine itimat edilecek kimseler değillerdir" buyurdu.

-Ey Allah’ın Rasûlü! O kâhinler bazen konuştukları şey gerçekleşiyor, dediler. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Haktan olan bu kelimeyi cinler, dostunun yani kâhinin kulağına fısıldarlar. Kâhinler de bununla beraber yüz yalan katarlar."[830]

 

وعَنْ صَفِيَّةَ، عَنْ بَعْضِ أَزْوَاجِ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم أنه قَالَ: «مَنْ أَتَى عَرَّافاً، فَسَأَلَهُ عَنْ شَيْءٍ، لَمْ تُقْبَلْ لَهُ صَلاةٌ أَرْبَعِينَ لَيْلَةً» رَوَاهُ مسلم.

 

806- Safiyye, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin bazı hanımlarından bildirdiğine göre O şöyle buyurdu:

“Her kim bir Arraf'a (gaybden bilgi verdiğini zannettiği kimseye) gelir de ona bir şey sorarsa, kırk gün namazı kabul olunmaz.”[831]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ أَتَى كَاهِناً أَوْ عَرَّافاً، فَصَدَّقَهُ بِمَا يَقُولُ، فَقَدْ كَفَرَ بِمَا أُنْزِلَ عَلَى مُحَمَّدٍ» أخرجه أحمد، وأبو دَاوُد، والترْمِذِيّ.

 

807- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bir kimse bir kâhine veya arrafa gider ve onun dediklerini doğrularsa, Muhammed'e indirilen dine küfretmiş olur.”[832]

 

وعَنْ أَبِي مَسْعُودٍ الأنْصَارِيِّ رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم «نَهَى عَنْ ثَمَنِ الْكَلْبِ وَمَهْرِ الْبَغِيِّ وَحُلْوَانِ الْكَاهِنِ» متفق عليه.

 

808- Ebû Mesud el-Ensârî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem köpek bedelinden, zina kazancından, kâhinlik ücretinden yasakladı.[833]

 

وعَنْ عَائِشَةَ رضي الله عنها قَالَتْ: كَانَ لأبِي بَكْرٍ غُلامٌ يُخْرِجُ لَهُ الْخَرَاجَ، وَكَانَ أَبُو بَكْرٍ يَأْكُلُ مِنْ خَرَاجِهِ، فَجَاءَ يَوْماً بِشَيْءٍ فَأَكَلَ مِنْهُ أَبُو بَكْرٍ، فَقَالَ لَهُ الْغُلام: أَتَدْرِي مَا هَذَا؟ فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ: وَمَا هُوَ؟ قَالَ: كُنْتُ تَكَهَّنْتُ لإِنْسَانٍ فِي الْجَاهِلِيَّةِ، وَمَا أُحْسِنُ الْكِهَانَةَ إِلا أَنِّي خَدَعْتُهُ، فَلَقِيَنِي فَأَعْطَانِي بِذَلِكَ، فَهَذَا الَّذِي أَكَلْتَ مِنْهُ. فَأَدْخَلَ أَبُو بَكْرٍ يَدَهُ فَقَاءَ كُلَّ شَيْءٍ فِي بَطْنِهِ. أخرجه البُخارِيّ.

 

809- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ebû Bekir'in bir kölesi vardı. Kazancının bir miktarını getirip Ebû Bekir'e getirip verir idi. Ebû Bekir de ondan yer idi. Bir gün o köle Ebu Bekir’e bir şey getirdi ve Ebu Bekir ondan yedi. Kölesi O’na dedi ki:

-Bu yediğinin ne olduğunu, nereden kazanıldığını biliyor musun? Ebu Bekir:

-O nedir? dedi. Köle şöyle dedi:

-Ben câhiliyet devrinde bir insana kâhinlik yapardım. Fakat ben kâhinliği güzel yapamıyor, sâdece o insanı aldatıyordum. O adam benimle karşılaştı ve bana bu malı verdi. İşte senin yediğin şey bu maldandır.

Bunun üzerine Ebu Bekir elini ağzına soktu ve karnındakini kusmak suretiyle dışarı çıkardı.[834]

 

150

باب النهي عَنْ الاستقسام بالأزلام

 

150- Fal Okları İle Uğraşmanın Yasaklanması

 

عَنْ ابْنِ عَبَّاسٍ رضي الله عنهما قَالَ: إِنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم لَمَّا قَدِمَ أَبَى أَنْ يَدْخُلَ الْبَيْتَ وَفِيهِ الآلِهَةُ، فَأَمَرَ بِهَا فَأُخْرِجَتْ، فَأَخْرَجُوا صُورَةَ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ فِي أَيْدِيهِمَا الأزْلامُ فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «قَاتَلَهُمْ الله أَمَا وَالله لَقَدْ عَلِمُوا أَنَّهُمَا لَمْ يَسْتَقْسِمَا بِهَا قَطُّ» فَدَخَلَ الْبَيْتَ فَكَبَّرَ فِي نَوَاحِيهِ وَلَمْ يُصَلِّ فِيهِ. أخرجه البُخارِيّ.

 

810- İbnu Abbas’dan, -Allah ondan ve babasından razı olsun- O şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Mekke'ye geldiğinde içinde putlar olduğu için Kâbe'ye gir­mekten kaçındı. Putların Kâbe’den çıkarılmasını emretti ve putlar çıkarıldı. Yine Kâbe’nin içinde bulunan, ellerinde fal oklarıyla çizilmiş İbrahim ve İsmail’in -Allah’ın selamı onların üzerine olsun- resimlerini de çıkardılar. Kâbe’nin içindeki putlar çıkarıldıktan sonra Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Allah onları öldürsün! Vallahi onlar İbrahim ve İsmail’in -Allah’ın selamı onların üzerine olsun- bu fal oklarıyla asla uğraşmadıklarını çok iyi biliyorlardı." Akabinde Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem Kâbe'ye girdi ve yan taraflarına giderek tekbir getirdi. Ancak Kâbe’nin içinde namaz kılmadı.[835]

 

وعَنْ جَرِيرٍ بْن عبد الله رضي الله عنه قَالَ: قَالَ لِي رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «أَلا تُرِيحُنِي مِنْ ذِي الْخَلَصَةِ» فَقُلْتُ: بَلَى فَانْطَلَقْتُ فِي خَمْسِينَ وَمِائَةِ فَارِسٍ مِنْ أَحْمَسَ، وَكَانُوا أَصْحَابَ خَيْلٍ، وَكُنْتُ لا أَثْبُتُ عَلَى الْخَيْلِ، فَذَكَرْتُ ذَلِكَ لِلنَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم، فَضَرَبَ يَدَهُ عَلَى صَدْرِي حَتَّى رَأَيْتُ أَثَرَ يَدِهِ فِي صَدْرِي، وَقَال: «اللَّهُمَّ ثَبِّتْهُ وَاجْعَلْهُ هَادِياً مَهْدِيّاً» قَالَ: فَمَا وَقَعْتُ عَنْ فَرَسٍ بَعْدُ، قَال: وَكَانَ ذُو الْخَلَصَةِ بَيْتاً بِالْيَمَنِ لِخَثْعَمَ وَبَجِيلَةَ فِيهِ نُصُبٌ تُعْبَدُ، يُقَالُ لَهُ: الْكَعْبَةُ. قَالَ: فَأَتَاهَا فَحَرَّقَهَا بِالنَّارِ، وَكَسَرَهَا قَالَ: وَلَمَّا قَدِمَ جَرِيرٌ الْيَمَنَ كَانَ بِهَا رَجُلٌ يَسْتَقْسِمُ بِالأزْلامِ فَقِيلَ لَه: إِنَّ رَسُولَ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم هَا هُنَا، فَإِنْ قَدَرَ عَلَيْكَ ضَرَبَ عُنُقَكَ قَالَ: فَبَيْنَمَا هُوَ يَضْرِبُ بِهَا إِذْ وَقَفَ عَلَيْهِ جَرِيرٌ، فَقَالَ: لَتَكْسِرَنَّهَا وَلَتَشْهَدَنَّ أَنْ لا إِلَهَ إِلا اللهُ، أَوْ لأَضْرِبَنَّ عُنُقَكَ. قَال: فَكَسَرَهَا، وَشَهِد، ثُمَّ بَعَثَ جَرِيرٌ رَجُلاً مِنْ أَحْمَسَ يُكْنَى أَبَا أَرْطَاةَ إِلَى النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم يُبَشِّرُهُ بِذَلِكَ، فَلَمَّا أَتَى النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: يَا رَسُولَ الله وَالَّذِي بَعَثَكَ بِالْحَقِّ مَا جِئْتُ حَتَّى تَرَكْتُهَا كَأَنَّهَا جَمَلٌ أَجْرَبُ. قَالَ: فَبَرَّكَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم عَلَى خَيْلِ أَحْمَسَ وَرِجَالِهَا خَمْسَ مَرَّاتٍ» متفق عليه.

 

811- Cerîr ibnu Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bana: "Şu Zul-Halasa sıkıntısından beni rahata kavuşturmaz mısın?" buyurdu. Ben: Evet, dedim. Ahmes kabilesinden yüz elli süvariden oluşan bir birlikle yola çıktım. Ahmes halkı iyi ata binen bir kabiledir. Ben atın üstünde sabit duramıyordum. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem göğsüme vurdu. Öyle ki ben, O'nun parmaklarının izini göğsümde gördüm. Şöyle buyurdu:

-"Allahım! Sen Cerir'i at üstünde sabit tut ve onu hidâyet edici, hidâyet edilmiş kıl."

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin bu duasından sonra bir daha attan düşmedim. Zu1-Halasa Yemen'de Has'am ile Becîle kabileleri arasında bir ev idi. İçinde dikilmiş putlar vardı. İnsanlar o puta ibadet ederlerdi ve o eve Kâbe denilirdi.

Cerîr oraya vardı, o evi ateşle yaktı ve orayı yıktı. Cerîr Yemen'e vardığı zaman bu put evinde bir adam oklarla fal bakıyordu. O fal bakan adama: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin elçisi buradadır. Şayet seni yakalarsa senin boynunu vurur, denildi. Falcı fal oklarıyla fala baktığı bir esnada Cerir geldi ve: Ya bu fal oklarını kırar ve kelime-i tevhidi Lâ ilâhe illallah’ı der Müslüman olursan, ya da senin boynunu vururum. Bunun üzerine falcı fal oklarını kırdı ve Müslüman oldu. Sonra Cerir, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme bu haberi ulaştırıp müjdeli haber vermesi için Ahmes kabilesinden Ebu Ertâte diye künyelenen birini gönderdi. Cerîr'in gönderdiği bu elçi Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme geldi ve şöyle dedi:

 -Seni hak ile gönderen Allah'a yemîn ederim ki, ben senin huzuruna ancak o şirk mabedi Zu1-Halasa'yi bomboş veya uyuzlu bir deve gibi harâb bir hâlde bıraktım da geldim.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem beş kere: "Ahmes kabilesinin atları ve süvarileri mübarek olsun" diye duâ etti.[836]

وَعَنْ أبي الدرداء رضي الله عنه قال: قالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «لن ينال الدرجات العُلى مَن تكهَّن أو استَقسم أو رَجَعَ مِن سَفرٍ تَطَيُّراً» أخرجه البَيْهَقِيّ، والطبراني.

 

812- Ebud-Derdâ -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kâhinlik yapan veya hayırlısını istemek maksadıyla kuş uçurup da yolculuğuna çıkmayan kimse yüce derecelere ulaşamaz.”[837]

 

وَعَنْ سُرَاقَةَ بْنِ مَالِكِ بْنِ جُعْشُمٍ رضي الله عنه قَالَ: جَاءَنَا رُسُلُ كُفَّارِ قُرَيْشٍ يَجْعَلُونَ فِي رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم وَأَبِي بَكْرٍ دِيَةَ كُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا مَنْ قَتَلَهُ أَوْ أَسَرَهُ، فَبَيْنَمَا أَنَا جَالِسٌ فِي مَجْلِسٍ مِنْ مَجَالِسِ قَوْمِي بَنِي مُدْلِجٍ أَقْبَلَ رَجُلٌ مِنْهُمْ حَتَّى قَامَ عَلَيْنَا وَنَحْنُ جُلُوسٌ، فَقَالَ: يَا سُرَاقَةُ، إِنِّي قَدْ رَأَيْتُ آنِفاً أَسْوِدَةً بِالسَّاحِلِ أُرَاهَا مُحَمَّداً وَأَصْحَابَهُ، قَالَ سُرَاقَةُ: فَعَرَفْتُ أَنَّهُمْ هُمْ، فَقُلْتُ لَهُ: إِنَّهُمْ لَيْسُوا بِهِمْ، وَلَكِنَّكَ رَأَيْتَ فُلاناً وَفُلاناً انْطَلَقُوا بِأَعْيُنِنَا، ثُمَّ لَبِثْتُ فِي الْمَجْلِسِ سَاعَةً، ثُمَّ قُمْتُ، فَدَخَلْتُ، فَأَمَرْتُ جَارِيَتِي أَنْ تَخْرُجَ بِفَرَسِي وَهِيَ مِنْ وَرَاءِ أَكَمَةٍ، فَتَحْبِسَهَا عَلَيَّ وَأَخَذْتُ رُمْحِي، فَخَرَجْتُ بِهِ مِنْ ظَهْرِ الْبَيْتِ فَحَطَطْتُ بِزُجِّهِ الأرْضَ، وَخَفَضْتُ عَالِيَهُ حَتَّى أَتَيْتُ فَرَسِي، فَرَكِبْتُهَا فَرَفَعْتُهَا تُقَرِّبُ بِي حَتَّى دَنَوْتُ مِنْهُمْ، فَعَثَرَتْ بِي فَرَسِي، فَخَرَرْتُ عَنْهَا، فَقُمْتُ فَأَهْوَيْتُ يَدِي إِلَى كِنَانَتِي، فَاسْتَخْرَجْتُ مِنْهَا الأزْلامَ، فَاسْتَقْسَمْتُ بِهَا أَضُرُّهُمْ أَمْ لا؟ فَخَرَجَ الَّذِي أَكْرَهُ، فَرَكِبْتُ فَرَسِي وَعَصَيْتُ الأزْلامَ تُقَرِّبُ بِي حَتَّى إِذَا سَمِعْتُ قِرَاءَةَ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم وَهُوَ لا يَلْتَفِتُ وَأَبُو بَكْرٍ يُكْثِرُ الالتِفَاتَ سَاخَتْ يَدَا فَرَسِي فِي الأرْضِ حَتَّى بَلَغَتَا الرُّكْبَتَيْنِ فَخَرَرْتُ عَنْهَا، ثُمَّ زَجَرْتُهَا فَنَهَضَتْ فَلَمْ تَكَدْ تُخْرِجُ يَدَيْهَا، فَلَمَّا اسْتَوَتْ قَائِمَةً إِذَا لأثَرِ يَدَيْهَا عُثَانٌ سَاطِعٌ فِي السَّمَاءِ مِثْلُ الدُّخَانِ، فَاسْتَقْسَمْتُ بِالأزْلام، فَخَرَجَ الَّذِي أَكْرَهُ، فَنَادَيْتُهُمْ بِالأمَانِ فَوَقَفُوا فَرَكِبْتُ فَرَسِي حَتَّى جِئْتُهُمْ وَوَقَعَ فِي نَفْسِي حِينَ لَقِيتُ مَا لَقِيتُ مِنْ الْحَبْسِ عَنْهُمْ أَنْ سَيَظْهَرُ أَمْرُ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم، فَقُلْتُ لَهُ: إِنَّ قَوْمَكَ قَدْ جَعَلُوا فِيكَ الدِّيَةَ، وَأَخْبَرْتُهُمْ أَخْبَارَ مَا يُرِيدُ النَّاسُ بِهِمْ، وَعَرَضْتُ عَلَيْهِمْ الزَّادَ وَالْمَتَاعَ، فَلَمْ يَرْزَآنِي وَلَمْ يَسْأَلانِي إِلا أَنْ قَالَ: «أَخْفِ عَنَّا» فَسَأَلْتُهُ أَنْ يَكْتُبَ لِي كِتَابَ أَمْنٍ، فَأَمَرَ عَامِرَ بْنَ فُهَيْرَةَ فَكَتَبَ فِي رُقْعَةٍ مِنْ أَدَمٍ، ثُمَّ مَضَى رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم... أخرجه البُخارِيّ.

 

813- Surâka ibnu Cu'şum şöyle dedi: Kureyşli kâfirlerin elçileri bize geldiler ve Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemi ve Ebu Bekir’i öldüren veya esir alana mükâfat vereceklerini söylüyorlardı. Ben kavmim olan Mudlic oğulları meclisinde oturmakta iken onlardan bir adam geldi ve dedi ki:

-Ey Surâka! Ben biraz önce sahil tarafında bir karartı gördüm. Ben onların Muhammed ve ashabı olduğunu sanıyorum.

Surâka dedi ki:

-Ben onların Muhammed ve ashabı olduklarını anladım. O adama dedim ki:

-Onlar, Muhammed ve ashabı değiller. Ancak sen falan ve falanca kişileri görmüşsün. Şimdi onlar bizim gözlerimiz önünden geçip gittiler, kendilerine ait bir kayıp arıyorlar.

Sonra orada bir müddet daha oturdum. Sonra kalkıp evime girdim. Cariyeme atımı alıp çıkarmasını ve yüksek tepenin arkasında beni beklemesini emrettim. Ben de mızrağımı alarak evimin arka tarafından çıktım. Mızrağımın alt tarafını yerde sürüklüyor, üst tarafını da aşağıya doğru tutuyordum. Bu şekilde atımın yanına geldim ve atıma bindim. Atımı hızlıca sürdüm ve Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabına yaklaştım. Bu esnada atım tökezledi ve ben de atımdan düştüm. Ayağa kalktım ve elimi ok kılıfını içine sokarak fal oklarımı çıkarıp fal baktım. Faldan hoşlanmadığım şeyler çıktı. Ben faldan çıkan neticeye aldırmayarak tekrar atıma bindim ve onlara yaklaştım. Onlara öyle yaklaştım ki Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin okuyuşunu duyuyordum. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem sağa sola bakmıyordu. Ebu Bekir ise sıkça sağa sola bakıyordu. O esnada atımın ön ayakları dizlerine kadar toprağa gömüldü. Ben de attan düştüm. Sonra ben hayvanı kalkmağa zorladım. O da kalkmağa çalıştı. Fakat bir türlü ayaklarını çıkarmaya gücü yetmedi. Hayvan zorlukla homurdanarak kalkıp doğrulunca da hemen iki ayağının gömülen izinden göğe doğru ateş dumanı gibi bir duman yükselip dağıldı. Bunun üzerine ben fal oklarıyla tekrar fal baktım. Yine hoşlanmadığım şeyler çıktı. Bu sefer onlardan eman dileyerek onlara nida ettim. Bunun üzerine durdular. Ben de atıma binerek onların yanına geldim. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabına yaklaşmak isteyipte yaklaşamayışım ve başıma gelenler neticesinde Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin emrinin zafere ulaşacağı gönlümde kanaat buldu. Buna binaen ben dedim ki:

-Senin kavmin sizlerin ölü veya diri yakalanmanız için mükâfat vaat ediyorlar. İnsanların onlardan ne istediklerini kendisine haber verdim. Onlara yol azığı olarak bir şeyler takdim ettim. Ancak onlar bunu kabul etmediler ve benden, bizi gördüğünü kimseye haber verme, demekten başka bir şey istemediler. Bunun üzerine ben Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemden hakkımda bir emânnâme yazmasını istedim. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de Âmir ibnu Fuheyre'ye emretti. Âmir de bir deri parçasına yazıp verdi. Bundan sonra Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem yoluna devam etti.[838]

 

151

باب ما نُهيَ عَنْه من علم النجوم

 

151- Yıldızların İlminden Yasaklananlar

 

عَنْ عَبْدِ الله بْن عَبَّاسٍ رضي الله عنهما عَن النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «مَا اقْتَبَسَ رَجُلٌ عِلْماً مِن النُّجُومِ إِلا اقْتَبَسَ بِهَا شُعْبَةً مِن السِّحْرِ زَادَ مَا زَادَ» أخرجه أحمد، وأبو دَاوُد، وابن مَاجَه.

 

814- Abdullah ibnu Abbas -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

  "Yıldızlardan bir ilim alan kimse sihirden bir bölüm almış olur. Yıldızlardan aldığı bilgiler arttıkça sihirle olan ilgisi de artmış olur."[839]

 

وَعَنْه رضي الله عنهما قَالَ: أَخْبَرَنِي رَجُلٌ مِنْ أَصْحَابِ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم مِن الأنْصَارِ، أَنَّهُمْ بَيْنَمَا هُمْ جُلُوسٌ لَيْلَةً مَعَ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم رُمِيَ بِنَجْمٍ فَاسْتَنَار، فَقَالَ لَهُمْ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «ماذا كُنْتُمْ تَقُولُونَ فِي الْجَاهِلِيَّةِ إِذَا رُمِيَ بِمِثْلِ هَذَا؟» قالوا: الله وَرَسُولُهُ أَعْلَم، كُنَّا نَقُولُ: وُلِدَ اللَّيْلَةَ رَجُلٌ عَظِيمٌ، وَمَاتَ رَجُلٌ عَظِيمٌ. فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «فَإِنَّهَا لا يُرْمَى بِهَا لِمَوْتِ أَحَدٍ وَلا لِحَيَاتِهِ، وَلَكِنْ رَبُّنَا تَبَارَكَ وَتَعَالَى اسْمُهُ إِذَا قَضَى أَمْراً سَبَّحَ حَمَلَةُ الْعَرْشِ، ثُمَّ سَبَّحَ أَهْلُ السَّمَاءِ الَّذِينَ يَلُونَهُمْ حَتَّى يَبْلُغَ التَّسْبِيحُ أَهْلَ هَذِهِ السَّمَاءِ الدُّنْيَا، ثُمَّ قَالَ الَّذِينَ يَلُونَ حَمَلَةَ الْعَرْشِ لِحَمَلَةِ الْعَرْشِ: مَاذَا قَالَ رَبُّكُمْ؟ فَيُخْبِرُونَهُمْ مَاذَا قَالَ قَالَ: فَيَسْتَخْبِرُ بَعْضُ أَهْلِ السَّمَاوَاتِ بَعْضاً، حَتَّى يَبْلُغَ الْخَبَرُ هَذِهِ السَّمَاءَ الدُّنْيَا، فَتَخْطَفُ الْجِنُّ السَّمْعَ، فَيَقْذِفُونَ إِلَى أَوْلِيَائِهِمْ، وَيُرْمَوْنَ بِهِ، فَمَا جَاءُوا بِهِ عَلَى وَجْهِهِ فَهُوَ حَقٌّ، وَلَكِنَّهُمْ يَقْرِفُونَ فِيهِ وَيَزِيدُونَ» أخرجه مسلم.

 

815- Abdullah ibnu Abbas -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Bana Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin ashabından ensardan bir zat haber verdi ki, kendileri bir gece Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ile birlikte otururlarken bir yıldız kaydı ve ortalık aydınlan­dı. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem onlara:

“Yıldız kaydığı zaman cahiliyye devrinde ne derdiniz?” diye sordu. Onlar da:

-Allah ve Resulü bilir. Biz bu gece büyük bir adam doğdu ve bu gece büyük bir adam öldü derdik, cevabını verdiler. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ne bir kimsenin ölümü için ne de hayatı için yıldız kayar. Lâkin Rabbimiz Tebâreke ve Teâlâ bir şey takdir buyurdu mu arşı taşıyan melekler tesbih eder. Arkasından onlardan sonra gelen gök ehli tesbih eder. Tâ ki tesbih şu alt semânın sakinlerine ulaşır. Sonra arşı taşıyanların arkasından gelenler arşı taşıyanlara:

-Rabbiniz ne buyurdu? diye sorarlar. Onlar da ne buyurduğunu kendilerine haber verirler. Böylece gökyüzünün sakinleri birbirleriyle haberleşir, nihayet haber şu alt semâya ulaşır. Ve cinler işitileni kaparak onu dostlarına aktarır ve bu yıldızla taşlanırlar. Olduğu gibi getirdikleri haber haktır. Lâkin onlar ona yalan karıştırırlar ve ziyâde ederler.”[840]

 

وَعَنْ أبي مَسْعُود الأنصاري رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «إنَّ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ لا يَنْكَسِفَانِ لِمَوْتِ أَحَدٍ ولا لحياته، ولكنهما آيتان من آياتِ الله، فَإِذَا رَأَيْتُمُوهُمَا فَصَلُّوا» متفق عليه.

 

816- Ebu Mesud el-Ensari -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“İnsanlardan birinin ölümüyle güneş ve ay tutulması gerçekleşmez. Ancak güneş ve ayın tutulması Allah’ın ayetlerinden bir ayettir. Güneş ve ay tutulmasını gördüğünüzde kalkıp namaz kılın.”[841]

 

وَعَنْ أنس رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «أخاف على أُمتي بعدي خَصلتين: تكذيبٌ بالقَدر، وإيمانٌ بالنّجوم» أخرجه أبو يعلى.

 

817- Enes -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Benden sonra ümmetim için iki hasletten korkarım: Kaderi yalanlamak ve yıldızlara inanmak.”[842]

 

وَعَنْ رَجاء بْن حَيْوَة أن النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «إن مما أخاف على أُمتي التصديقُ بالنجومِ، والتكذيبُ بالقَدر، وحيف الأئمة» أخرجه البُخارِيّ في التاريخ.

 

818- Racâ b. Hayve şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Ümmetim için korktuğum yıldızları doğrulama, kaderi yalanlama ve imamlara hakkını vermemektir.”[843]

 

152

باب كُفر من قَالَ: مُطِرنا بنَوءِ كذا وكذا

 

152- Falanca ve Falanca Yıldız Sayesinde Üzerimize Yağmur İndirildi, Diyen Kimsenin Küfrü

 

عَنْ زَيْدِ بْنِ خَالِدٍ الْجُهَنِيِّ رضي الله عنه قَالَ: صَلَّى بِنَا رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم صَلاةَ الصُّبْحِ بِالْحُدَيْبِيَةِ في إِثْرِ سَمَاءٍ كَانَتْ مِنْ اللَّيْلَةِ، فَلَمَّا انْصَرَفَ أَقْبَلَ عَلَى النَّاسِ، فَقَالَ: «هَلْ تَدْرُونَ مَاذَا قَالَ رَبُّكُمْ؟» قَالُوا: الله وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ. قَالَ: «قَالَ: أَصْبَحَ مِنْ عِبَادِي مُؤْمِنٌ بِي وَكَافِرٌ، فَأَمَّا مَنْ قَالَ: مُطِرْنَا بِفَضْلِ الله وَرَحْمَتِهِ، فَذَلِكَ مُؤْمِنٌ بِي وَكَافِرٌ بِالْكَوْكَبِ، وَأَمَّا مَنْ قَالَ: مُطِرنا بِنَوْءِ كَذَا وَكَذَا، فَذَلِكَ كَافِرٌ بِي وَمُؤْمِنٌ بِالْكَوْكَبِ» متفق عليه، وللبخاري: «وبرزق الله».

 

819- Zeyd ibnu Hâlid -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem yağmurlu bir gecenin ardından Hudeybiye’de bize sabah namazını kıldırdı. Namazı bitirdikten sonra yüzünü insanlara doğru yönelerek şöyle buyurdu:

-"Rabbimizin ne dilediğini biliyor musunuz?" 

-Allah ve Rasûlü en iyi bilendir, dediler. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Kullarımdan bazılar mümin olarak, bazıları da kâfir olarak sabahladı. Her kim, Allah’ın fazlı ve rahmetiyle üzerimize yağmur indirildi demişse bana imân etmiş yıldızları ise inkâr etmiştir. Her kim de falanca ve falanca yıldız sayesinde üzerimize yağmur indirildi derse o da, yıldıza iman etmiş beni ise inkâr etmiştir."[844]

 

وعَنْ أَبَي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «أَلَمْ تَرَوْا إِلَى مَا قَالَ رَبُّكُمْ؟ قَالَ: مَا أَنْعَمْتُ عَلَى عِبَادِي مِنْ نِعْمَةٍ إِلا أَصْبَحَ فَرِيقٌ مِنْهُمْ بِهَا كَافِرِينَ، يَقُولُونَ: الْكَوَاكِبُ، وَبِالْكَوَاكِبِ» أخرجه مسلم.

 

820- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Görmediniz mi Rabbiniz ne buyurdu! Ben kullarıma hiç bir yağmur nimeti ihsan etmemişimdir ki, onlardan bir gurup o nimete nankörlük et­mesin. Onu yıldızlar verdi; yıldızlar sayesinde oldu derler."[845]

 

وعَنْ أَبِي سَعِيدٍ الخدري رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لَوْ أَمْسَكَ الله الْقَطْرَ عَنْ النَّاسِ سَبْعَ سِنِينَ، ثُمَّ أَرْسَلَهُ، لأَصْبَحَتْ طَائِفَةٌ بِهِ كَافِرِينَ، يَقُولُونَ: مُطِرْنَا بِنَوْءِ الْمِجْدَحِ» أخرجه أحمد، وابن حِبَّان.

 

821- Ebu Sa‘îd el-Hudrî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Şayet Allâh 'Azze ve Celle insanlara yedi yıl yağmur yağdırmasa sonra da yağmur verse bir gurup bunu inkâr eder ve: Micdah yıldızı bize yağmur indirdi derler.”[846]

 

وعَن ابْن عَبَّاسٍ رضي الله عنهما قَالَ: مُطِرَ النَّاسُ عَلَى عَهْدِ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم، فَقَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «أَصْبَحَ مِنْ النَّاسِ شَاكِرٌ، وَمِنْهُمْ كَافِرٌ، قَالُوا: هَذِهِ رَحْمَةُ اللهِ، وَقَالَ بَعْضُهُمْ: لَقَدْ صَدَقَ نَوْءُ كَذَا وَكَذَا» قَالَ: فَنَزَلَتْ هَذِهِ الآيَةُ {{فَلاَ أُقْسِمُ بِمَوَاقِعِ النُّجُومِ *}} حَتَّى بَلَغَ {{وَتَجْعَلُونَ رِزْقَكُمْ أَنَّكُمْ تُكَذِّبُونَ *}} [الواقعة: 75 ـ 82] » أخرجه مسلم.

 

822- İbnu Abbâs -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem zamanında halk yağmura kavuştu. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"İnsanlardan bazısı şükrederek, bir takımı da küfrederek sabahladı. Ba­zıları: Bu, Allah’ın rahmetidir; dediler. Bazıları da gerçekten şu ve şu yıldızın nev'i doğru çıktı dediler.

İbnu Abbas dedi ki: Bunun üzerine şu âyetler indi: "Hayır, yıldızların yerlerine yemin ederim ki -bilseniz bu, büyük bir yemindir- bu Kitab, âlemlerin Rabbı tarafından indirilmiş, temizlenmiş olanlardan başkasının dokunamayacağı, Levh-ı Mahfûz'da bulunan çok yüce Kur'ândır. Şimdi siz bu Kurân'ı mı küçümsüyor ve size verilen rızka karşı şükrü onu yalanlamakla mı yerine getiriyorsunuz." (Vakıa: 75-82)[847]

 

وعَنْ أَبِي مَالِكٍ الأشْعَرِيِّ رضي الله عنه أَنَّ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «أَرْبَعٌ فِي أُمَّتِي مِنْ أَمْرِ الْجَاهِلِيَّةِ، لا يَتْرُكُونَهُنَّ: الْفَخْرُ فِي الأحْسَابِ وَالطَّعْنُ فِي الأنْسَابِ وَالاسْتِسْقَاءُ بِالنُّجُومِ وَالنِّيَاحَةُ» أخرجه مسلم.

 

823- Ebû Mâlik el-Eş'arî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ümmetimde câhiliyet âdetlerinden kalma dört şey vardır ki, onları terk edemezler, (Bunlar): Asaleti ile öğünme, neseplere taan etme, yıldızlarla yağmur isteme ve ölünün arkasından bağıra çağıra isyan içinde ağlamaktır."[848]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم: «من قَالَ: سقانا الله، فقد آمن بالله» أخرجه البُخارِيّ في التاريخ الكبير، وقال: يعَنْي في المطر.

 

824- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Her kim yağmur yağdığında: Allah bize yağmur indirdi, derse Allah’a iman etmiştir.”[849]

 

وعَنْ مُعَاوِيَةَ اللَّيْثِيِّ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «يَكُونُ النَّاسُ مُجْدِبِينَ، فَيُنْزِلُ الله تَبَارَكَ وَتَعَالَى عَلَيْهِمْ رِزْقاً مِنْ رِزْقِهِ، فَيُصْبِحُونَ مُشْرِكِينَ» فَقِيلَ لَهُ: وَكَيْفَ ذَاكَ يَا رَسُولَ اللهِ؟ قَالَ: «يَقُولُونَ: مُطِرْنَا بِنَوْءِ كَذَا وَكَذَا» أخرجه أحمد.

 

825- Mu‘âviye el-Leysî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“İnsanlar içinde kuraklık olur. Bunun üzerine Allâh 'Azze ve Celle onlara rızkından verir. Onlar müşrik olurlar.” Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme: Bu nasıl olur ey Allah'ın Rasûlü! diye sordular. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Onlar: Bize şu ve şu yıldız yağmur indirdi, derler.”[850]

 

153

باب إثبات أن الخط علم أعطاه الله نبياً من الأنبياء وإنكار حصوله لأحدٍ بعده لأن الموافقة معدومة

 

153- Çizgi Çizmek, Allah'ın Peygamberlerinden Bir Peygambere Verdiği Bir İlim Olduğunun İspatı ve Ondan Sonrası İçin Gerçekleşmesinin İse İnkâr Etmek; Çünkü Muvafakat Yoktur

 

عَنْ مُعَاوِيَةَ بْنِ الْحَكَمِ السُّلَمِيِّ رضي الله عنه قَالَ: قُلْتُ: يَا رَسُولَ اللهِ، مِنَّا رِجَالاً يَخُطُّونَ، قَالَ: «كَانَ نَبِيٌّ مِن الأنْبِيَاءِ يَخُطُّ، فَمَنْ وَافَقَ خَطَّهُ فَذَاكَ» أخرجه مسلم.

 

826- Muaviye ibnul-Hakem es-Sulemî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben dedim ki:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Bizden bazı kimseler var ki yere bir takım çizgiler çiziyorlar.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Peygamberlerden bir peygamber yere bir takım çizgiler çizerdi. Her kimin çizgisi ona muvafakat ederse o dur."[851]

 

وعَنْ ابْن عَبَّاسٍ رضي الله عنهما عَنْ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم: «أو أثرة من علم» قال: «الخَط» أخرجه أحمد.

 

827- İbnu Abbas -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Veya da ilimden bir izdir." İbnu Abbas: Bu yere çizgi çizmektir, dedi.[852]

 

وَعَنْه رضي الله عنها أن رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم سُئِلَ عَنْ الخَط فقال: «هو أثارة من علم» أخرجه الطبراني.

 

828- İbnu Abbas -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme yere çizgi çizmekten soruldu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"O, ilimden bir kalıntıdır."[853]

 

وعَنْ قَبيصة بْن مُخارق رضي الله عنه قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «الْعِيَافَةُ وَالطِّيَرَةُ وَالطَّرْقُ مِنْ الْجِبْتِ» قَالَ عوف بْن أبي جَميلة: الْعِيَافَةُ من الزَّجْرِ، والطرقُ من الْخَطِّ. أخرجه أحمد، وأبو دَاوُد، وابن حِبَّان بِإِسْنَاد ضعيف.

 

829- Kabîsa b. Muhârig -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:

"İyâfe, tayare ve tark, cibttendir."

Avf ibnu Cemile şöyle dedi: İyafe, zecrdendir. Targ ise çizgi çizmektendir.[854]

154

باب النَّهي عَنْ التَّشاؤم والتَّطير والقول بالعدوى إذا صحبه اعتقاد فاسد

 

154- Uğursuzluk, Kendisine Bulaştığı Zaman Bulaşıcı Hastalık Demek Bozuk Bir İtikattır

 

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه أَنَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «لا عَدْوَى وَلا طِيَرَةَ وَلا هَامَةَ وَلا صَفَرَ» متفق عليه.

 

830- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Bulaşıcı hastalık yoktur, eşyada uğursuzluk yoktur. Baykuşun ötüşünün uğursuzluk getirdiği batıl bir inanıştır. Safer yoktur."[855]

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْنِ مَسْعُودٍ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «الطِّيَرَةُ شِرْكٌ» وَمَا مِنَّا إِلا، وَلَكِنَّ يُذْهِبَه الله بِالتَّوَكُّلِ» أخرجه أحمد، وأبو داود، والترْمِذِيّ، وابن مَاجَه. وقال ابن حجر: قوله «وما منا إلا، ولكن يُذهبه الله بالتوكل» من كلام ابن مَسْعُود أدرج في الخبر، وقد بينه سليمان بْن حرب شيخ البُخارِيّ فيما حكاه الترْمِذِيّ عَنْ البُخارِيّ عَنْه.

 

831- Abdullah b. Mes'ud -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 "Uğursuzluğa inanmak şirktir." Oysa bizden kalbinde bu düşünce geçmeyen bir kimse yoktur. Fakat Allah bu duyguyu tevekkülle giderir.[856]

İbnu Hacer şöyle dedi: "Oysa bizden kalbinde bu düşünce geçmeyen bir kimse yoktur. Fakat Allah bu duyguyu tevekkülle giderir" sözü, İbnu Mesud'un sözüdür ve habere dahil edilmiştir. Bunu, Buhari'nin şeyhi Suleyman b. Harb, Tirmizi'nin Buhari'den bildirdiğine göre beyan etmiştir.[857]

 

وعَنْ مُعَاوِيَةَ بْنِ الْحَكَمِ السُّلَمِيِّ رضي الله عنه قَالَ: قُلْتُ: يَا رَسُولَ اللهِ، كُنَّا نَتَطَيَّرُ قَالَ: «ذَاكَ شَيْءٌ يَجِدُهُ أَحَدُكُمْ فِي نَفْسِهِ، فَلا يَصُدَّنَّكُمْ» أخرجه مسلم.

 

832- Muaviye b. el-Hakem es-Sulemî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben dedim ki:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Bizler, hangi işimizin hayırlı olduğunu öğrenmek için kuş uçururduk, dedim.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-"Bu, sizden birinizin içinde bulduğu bir şeydir. Sakın sizleri yoldan çıkarmasın" buyurdu.[858]

 

وعَنْ أُمِّ كُرْزٍ رضي الله عنها قَالَتْ: سَمِعْتُ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «أَقِرُّوا الطَّيْرَ عَلَى مَكِنَاتِهَا» أخرجه أحمد، وأبو دَاوُد، وابن حِبَّان، والْحَاكِم وصححه.

 

833- Ummu Kurz -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:

"Kuşları yuvalarında kendi hallerine bırakınız."[859]

 

وعَنْ عَائِشَةَ رضي الله عنها قَالَتْ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «الطَّيْرُ تَجْرِي بِقَدَرٍ» أخرجه أحمد، وابن حِبَّان.

 

838- Aişe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Kuş, kader ile uçar."[860]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: كَانَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم يُعْجِبُهُ الْفَأْلُ، وَيَكْرَهُ الطِّيَرَةَ. أخرجه أحمد، وابن مَاجَه، وابن حِبَّان.

 

836- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem, bir şeyi uğurlu, hayırlı saymaktan hoşlanır ve bir şeyi uğursuz saymaktan hoşlanmazdı.[861]

 

وعَنْ بُرَيْدَةَ الأسلمي رضي الله عنه أَنَّ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم كَانَ لا يَتَطَيَّرُ مِنْ شَيْءٍ، وَكَانَ إِذَا بَعَثَ عَامِلاً سَأَلَ عَنْ اسْمِهِ، فَإِذَا أَعْجَبَهُ اسْمُهُ فَرِحَ بِهِ، وَرُئِيَ بِشْرُ ذَلِكَ فِي وَجْهِهِ، وَإِنْ كَرِهَ اسْمَهُ رُئِيَ كَرَاهِيَةُ ذَلِكَ فِي وَجْهِهِ، وَإِذَا دَخَلَ قَرْيَةً سَأَلَ عَنْ اسْمِهَا، فَإِنْ أَعْجَبَهُ اسْمُهَا فَرِحَ وَرُئِيَ بِشْرُ ذَلِكَ فِي وَجْهِهِ، وَإِنْ كَرِهَ اسْمَهَا رُئِيَ كَرَاهِيَةُ ذَلِكَ فِي وَجْهِهِ. أخرجه أحمد، وأبو دَاوُد.

 

836- Bureyde el-Eslemî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem hiç bir şeyi uğursuz saymazdı. Bir yere bir tah­sildar göndereceği zaman önce ismini sorar, eğer onun ismini beğenirse bu isimden memnun olur ve bu sevinç yüzünde görülürdü. Eğer beğenmezse bu hoşnutsuzluk yüzünde görülürdü, fakat böyle hoşa gitmeyen bir isimle karşılaşmayı kötüye yormazdı.

Bir köye girdiği zaman da yine köyün ismini sorar, eğer kö­yün ismini beğenirse sevinir ve bu sevincin belirtileri yüzünde gö­rülürdü. Eğer köyün ismini beğenmezse bu hoşnutsuzluk yüzün­de görülürdü, fakat böyle hoşa gitmeyen bir isimle karşılaşmayı kö­tüye yormazdı.[862]

 

وعَنْ عَبْد الله بْن عُمَرَ رضي الله عنهما قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لا عَدْوَى وَلا طِيَرَةَ، إِنَّمَا الشُّؤْمُ فِي ثَلاثٍ: فِي الْفَرَسِ، وَالْمَرْأَةِ، وَالدَّارِ» متفق عليه.

 

837- Abdullah ibnu Ömer -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Bulaşıcı hastalık ve uğursuzluk yoktur. Şayet uğursuzluk olsaydı, at, kadın ve evde olurdu."[863]

 

وعَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَجُلٌ: يَا رَسُولَ الله إِنَّا كُنَّا فِي دَارٍ كَثِيرٌ فِيهَا عَدَدُنَا، وَكَثِيرٌ فِيهَا أَمْوَالُنَا، فَتَحَوَّلْنَا إِلَى دَارٍ أُخْرَى، فَقَلَّ فِيهَا عَدَدُنَا، وَقَلَّتْ فِيهَا أَمْوَالُنَا. فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «ذَرُوهَا ذَمِيمَةً» أخرجه أبو دَاوُد.

 

838- Enes b. Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Bir adam Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme gelerek şöyle dedi:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Biz bir evde yaşıyorduk; orada iken sayı­mız ve mallarımız çoktu. Derken başka bir eve göç ettik, orada ise sa­yımız da azaldı mallarımız da.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kötü bir yer olduğu için orayı terk edin.[864]"

 

وعَن الْفَضْلِ بْنِ عَبَّاسٍ رضي الله عنه أَنَ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «إِنَّمَا الطِّيَرَةُ مَا أَمْضَاكَ أَوْ رَدَّكَ» أخرجه أحمد بِإِسْنَاد ضعيف.

 

839- Fadl b. ‘Abbâs -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Uğursuzluk, ancak seni geçen ve seni reddedendir.”[865]

 

وعَنْ فَضالة بْن عُبيد الأنصاري رضي الله عنه أن رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «مَنْ رَدَّتْهُ الطِّيَرَةُ فقد قارف الشرك» أخرجه ابن وهب.

 

840- Fadâle b. ‘Ubeyd el-Ensârî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Her kimi uğursuzluk saydığı şey yolundan alıkoymuş ise şirki işlemiştir.”[866]     

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه أن رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «لا يُعْدِي شَيْءٌ شَيْئاً» فَقَامَ أَعْرَابِيٌّ فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللهِ، النُّقْبَةُ مِنْ الْجَرَبِ تَكُونُ بِمِشْفَرِ الْبَعِيرِ أَوْ بِذَنَبِهِ فِي الإِبِلِ الْعَظِيمَةِ فَتَجْرَبُ كُلُّهَا. فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «فَمَا أَجْرَبَ الأوَّلَ، لا عَدْوَى وَلا هَامَةَ وَلا صَفَرَ، خَلَقَ الله كُلَّ نَفْسٍ، فَكَتَبَ حَيَاتَهَا، وَمُصِيبَاتِهَا، وَرِزْقَهَا» أخرجه أحمد، وابن حِبَّان.

 

841- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bir şeyin bir şeye bulaşması yoktur.” Bunun üzerine bir bedevi kalktı ve şöyle dedi:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Uyuzlu bir deve sürünün başında veya sonunda olduğu halde sürünün hepsine uyuz hastalığını bulaştırmaktadır.

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Birinciye uyuz hastalığını ne bulaştırdı? Bulaşıcı hastalık, hâme ve safer yoktur. Her canlıyı Allah yaratmıştır. Onların hayatını, başlarına gelecekleri ve rızıklarını yazmıştır.”[867] 

 

155

باب ما جاء في إثبات العدوى وأنها من أمر الله تعالى

 

155- Bulaşıcı Hastalığı Hakkında Gelenler ve Bunun Allah 'Azze ve Celle'nin Emri İle Olduğunun İspatı

 

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لا عَدْوَى وَلا طِيَرَةَ وَلا هَامَةَ وَلا صَفَرَ، وَفِرَّ مِنْ الْمَجْذُومِ كَمَا تَفِرُّ مِنْ الأسَدِ» أخرجه البُخارِيّ.

 

842- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Bulaşıcı hastalık yoktur, eşyada uğursuzluk yoktur. Baykuşun ötüşünün uğursuzluk getirdiği batıl bir inanıştır. Safer yoktur. Cüzamlı hastadan, aslandan kaçar gibi kaç."[868]

 

وَعَنْه رضي الله عنه عَنْ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «لا تُورِدُوا الْمُمْرِضَ عَلَى الْمُصِحِّ» متفق عليه.

 

843- Ebû Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 "Hasta develeri olan kimse, sakın sağlam develeri olan kimsenin yanına götürmesin."[869]

 

وعَنْ عَمْرِو بْنِ الشَّرِيدِ، عَنْ أَبِيهِ قَالَ: كَانَ فِي وَفْدِ ثَقِيفٍ رَجُلٌ مَجْذُومٌ فَأَرْسَلَ إِلَيْهِ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّا قَدْ بَايَعْنَاكَ، فَارْجِعْ» أخرجه مسلم.

 

844- Amr b. eş-Şerîd'den, o da babasından bildirdi. O şöyle dedi: Sekîf heyetinin içinde cüzzamlı bir adam vardı. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ona:

“Biz senin bey'atını yaptık, sen dön!”  diye haber gönderdi.[870]

 

وعَنْ ابن عَبَّاس رضي الله عنهما قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «لا تُدِيمُوا النَّظَرَ إِلَى الْمَجْذُومِينَ» أخرجه أحمد، وابن مَاجَه.

 

845- İbnu Abbâs -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

  “Cüzzamlılara devamlı surette bakmayınız.”[871]

 

وعَنْ أُسَامَةَ بْن زَيْدٍ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «الطَّاعُونُ رِجْسٌ، أُرْسِلَ عَلَى طَائِفَةٍ مِنْ بَنِي إِسْرَائِيلَ أَوْ عَلَى مَنْ كَانَ قَبْلَكُمْ، فَإِذَا سَمِعْتُمْ بِهِ بِأَرْضٍ فَلا تَقْدَمُوا عَلَيْهِ، وَإِذَا وَقَعَ بِأَرْضٍ وَأَنْتُمْ بِهَا، فَلا تَخْرُجُوا فِرَاراً مِنْهُ» متفق عليه.

 

846- Usame b. Zeyd -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Tâûn hastalığı bir pisliktir. İsrâîl oğullarından bir taife üzerine veya sizden önce geçen bir ümmete Allah tarafından gönderilmiş bir ceza, bir azabtır. Siz bir yerde tâûn hastalığı olduğunu duyarsanız o bölgeye gitmeyin. Şayet sizin bulunduğunuz yerde tâûn hastalığı varsa, bu hastalıktan kaçmak için oradan da çıkmayın."[872]

 

وعَنْ عَائِشَةَ رضي الله عنها قَالَتْ: سَأَلْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم عَنْ الطَّاعُونِ، فَأَخْبَرَنِي: «أَنَّهُ عَذَابٌ يَبْعَثُهُ الله عَلَى مَنْ يَشَاءُ، وَأَنَّ الله جَعَلَهُ رَحْمَةً لِلْمُؤْمِنِينَ، لَيْسَ مِنْ أَحَدٍ يَقَعُ الطَّاعُونُ فَيَمْكُثُ فِي بَلَدِهِ صَابِراً مُحْتَسِباً يَعْلَمُ أَنَّهُ لا يُصِيبُهُ إِلا مَا كَتَبَ الله لَهُ إِلا كَانَ لَهُ مِثْلُ أَجْرِ شَهِيدٍ» أخرجه البُخارِيّ.

 

847- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme tâûn hastalığından sordum. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 "Şüphesiz tâûn bir azâbdır. Allah onu dilediği kimseler üzerine gönderir. Allah bunu müminler için bir rahmet kılmıştır. Bir yerde tâûn hastalığı meydana gelir ve orada bulunan mümin, sabrederek ve sabrının sevabını yalnız Allah’tan bekler, bu tâûn hastalığının yalnız Allah'ın takdir ettiği kimselere isabet eder olduğunu bilerek bulunduğu şehirde kalmaya devam ederse, muhakkak ona şehit ecri gibi sevap verilir."[873]

 

156

بَاب اسْتِحْبابِ الفَأْلِ

 

156- Fa'l'ı Güzel Bulmak

 

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لا طِيَرَةَ وَخَيْرُهَا الْفَأْلُ» قَالُوا: وَمَا الْفَأْلُ يا رَسُول الله؟ قَالَ: «الْكَلِمَةُ الصَّالِحَةُ يَسْمَعُهَا أَحَدُكُمْ» متفق عليه.

 

848- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Eşyada uğursuzluk yoktur; bunun hayırlısı el-Fa’l’dır." Orada bulunanlar: El-Fa’l nedir ey Allah'ın Rasûlü? diye sordular. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: "Sizden birinizin duyduğu güzel sözdür" buyurdu.[874]

 

وعَنْ عُرْوَةَ بْنِ عَامِرٍ قَالَ: ذُكِرَتِ الطِّيَرَةُ عِنْدَ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم فَقَالَ: «أَحْسَنُهَا الْفَأْلُ، وَلا تَرُدُّ مُسْلِماً، فَإِذَا رَأَى أَحَدُكُمْ مَا يَكْرَهُ، فَلْيَقُلْ: اللَّهُمَّ لا يَأْتِي بِالْحَسَنَاتِ إِلا أَنْتَ، وَلا يَدْفَعُ السَّيِّئَاتِ إِلا أَنْتَ، وَلا حَوْلَ وَلا قُوَّةَ إِلا بكَ» أخرجه أبو دَاوُد بِإِسْنَاد ضعيف.

 

849- Urve b. 'Âmir -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanında uğursuzluktan bahsedildi de Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Bu yorumların en iyisi iyiye yormaktır. Aslında bir şeyi kötü­ye yorumlamak bile bir müslümanı yapılması gereken bir işi yapmak­tan geri çeviremez. Sizden biriniz hoşlanmadığı bir şe­yi görünce:

'Ey Allah'ım, güzellikleri senden başkası veremez. Kötülükleri de senden başkası önleyemez. Kötülüğü önlemek için ge­rekli olan güç de güzelliği elde etmek için gerekli olan kuvvet de an­cak senindir, diye dua ediniz.”[875]

 

وعَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ رضي الله عنهما قَالَ: كَانَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم يَتَفَاءَلُ وَلا يَتَطَيَّرُ، وَيُعْجِبُهُ كُلُّ اسْمٍ حَسَنٍ. أخرجه أحمد.

 

850- İbnu Abbas -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bir işle karşılaştığında onu hayırla yorar ve uğursuzluk saymazdı. Güzel olan her isim O'nun hoşuna giderdi.[876]

 

وعَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ رضي الله عنه قَالَ: كان رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم يُعْجِبُهُ إِذَا خَرَجَ لِحَاجَةٍ أَنْ يَسْمَعَ: يَا رَاشِدُ، يَا نَجِيحُ. أخرجه الترْمِذِيّ.

 

851- Enes b. Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem  bir ihtiyaç için yola çıkarken ve işe başlarken “Ey başarılı olan! Ey doğru yolu bulan!” sözlerini duymak hoşuna giderdi.[877]

وعَنْ مَرْوَانَ بْن الحكم والْمِسْوَرِ بْنِ مَخْرَمَةَ رضي الله عنهما قالا: لما جَاءَ سُهَيْلُ بْنُ عَمْرٍو ـ أي: يوم الحديبية ـ قَالَ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم: «لَقَدْ سَهُلَ لَكُمْ مِنْ أَمْرِكُمْ» أخرجه البُخارِيّ.

 

852- Mervân b. Hakem ve Misver b. Mahrame -Allah O ikisinden razı olsun- şöyle dediler: Hudeybiye günü Suheyl b 'Amr geldiğinde Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sizin işiniz kolay oldu."[878]

 

157

باب ما جاء في الغُول

 

157- Gûl Hakkında Gelen Rivayetler

 

عَنْ جَابِرٍ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لا عَدْوَى، وَلا غُولَ، وَلا صَفَرَ» أخرجه مسلم.

 

853- Cabir -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:  

“Hastalık bulaşması, ğûl ve karın kurdu yoktur.”[879]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «لا غُولَ» أخرجه أبو دَاوُد.

 

854- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Ğûl yoktur.”[880]

 

وعَنْ أَبِي أَيُّوب الأنْصَارِيِّ رضي الله عنه أَنَّهُ كَانَتْ لَهُ سَهْوَةٌ فِيهَا تَمْرٌ، فَكَانَتْ تَجِيءُ الْغُولُ، فَتَأْخُذُ مِنْهُ، قَالَ: فَشَكَا ذَلِكَ إِلَى النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «فَاذْهَبْ، فَإِذَا رَأَيْتَهَا، فَقُلْ: بِسْمِ اللهِ، أَجِيبِي رَسُولَ الله» قَالَ: فَأَخَذَهَا فَحَلَفَتْ أَنْ لا تَعُودَ، فَأَرْسَلَهَا، فَجَاءَ إِلَى رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم، فَقَالَ: «مَا فَعَلَ أَسِيرُكَ؟» قَالَ: حَلَفَتْ أَنْ لا تَعُودَ، فَقَالَ: «كَذَبَتْ، وَهِيَ مُعَاوِدَةٌ لِلْكَذِبِ» قَالَ: فَأَخَذَهَا مَرَّةً أُخْرَى، فَحَلَفَتْ أَنْ لا تَعُودَ، فَأَرْسَلَهَا، فَجَاءَ إِلَى النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم، فَقَالَ: «مَا فَعَلَ أَسِيرُكَ» قَالَ: حَلَفَتْ أَنْ لا تَعُودَ، فَقَالَ: «كَذَبَتْ وَهِيَ مُعَاوِدَةٌ لِلْكَذِبِ» فَأَخَذَهَا فَقَالَ: مَا أَنَا بِتَارِكِكِ حَتَّى أَذْهَبَ بِكِ إِلَى النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم، فَقَالَتْ: إِنِّي ذَاكِرَةٌ لَكَ شَيْئاً آيَةَ الْكُرْسِيِّ اقْرَأْهَا فِي بَيْتِكَ، فَلا يَقْرَبُكَ شَيْطَانٌ وَلا غَيْرُهُ. قَالَ: فَجَاءَ إِلَى النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم فَقَالَ: «مَا فَعَلَ أَسِيرُكَ؟» قَالَ: فَأَخْبَرَهُ بِمَا قَالَتْ، قَالَ: «صَدَقَتْ وَهِيَ كَذُوبٌ» أخرجه أحمد، والترْمِذِيّ.

 

855- Ebû Eyyûb el Ensarî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Kendisinin bir hurma deposu vardı. Cin veya şeytan türü birileri gelir ve o depodan hurma alırdı. Ebû Eyyûb durumu Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme şikâyet etti. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem de şöyle buyurdu: “Git onu tekrar gördüğünde: “Bismillah, peygambere icabet et” de buyurdu. Sonra Ebû Eyyûb onu yakaladı bir daha gelmeyeceğine söz verince bıraktı. Sonra Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme geldi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Esirin ne yaptı” diye sordu. Ebû Eyyûb: Bir daha dönmeyeceğine yemin etti, dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Yalan söyledi. O yalan söylemeye alışıktır” dedi. Ebû Eyyûb o kişiyi bir daha yakaladı, tekrar gelmeyeceğine yemin edince onu tekrar serbest bıraktı. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme gelince: “Esirin ne yaptı” diye sordu. Ebû Eyyûb: Bir daha dönmemeye ikinci defa yemin etti, dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Yalan söyledi. O yalan söylemeye alışıktır” buyurdu. Üçüncü sefer yakalayınca; bu sefer seni Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme götürmeden bırakmayacağım dedi. Bunun üzerine o kimse dedi ki: Sana bir şey öğreteceğim “Ayet-el Kürsî”yi evinde oku, ne şeytan ne de bir başkası sana yaklaşamaz. Bunun üzerine Ebû Eyyûb Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme geldi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Esirin ne yaptı” diye sordu. Ebû Eyyûb olup biteni haber verdi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “O doğru söylemiş, fakat aslında kendisi yalancıdır” buyurdu.[881]

 

158

باب وجوب الإيمان بالقدر

 

158- Kadere İmanın Farz Oluşu

 

عَنْ زَيْد بْن ثَابِتٍ رضي الله عنه قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «لَوْ أَنَّ الله عَذَّبَ أَهْلَ سَمَاوَاتِهِ وَأَهْلَ أَرْضِهِ، لَعَذَّبَهُمْ غَيْرَ ظَالِمٍ لَهُمْ، وَلَوْ رَحِمَهُمْ كَانَتْ رَحْمَتُهُ لَهُمْ خَيْراً مِنْ أَعْمَالِهِمْ، وَلَوْ أَنْفَقْتَ مِثْلَ جبل أُحُدٍ ذَهَباً فِي سَبِيلِ الله مَا قَبِلَهُ الله مِنْكَ حَتَّى تُؤْمِنَ بِالْقَدَرِ، وَتَعْلَمَ أَنَّ مَا أَصَابَكَ لَمْ يَكُنْ لِيُخْطِئَكَ، وَأَنَّ مَا أَخْطَأَكَ لَمْ يَكُنْ لِيُصِيبَكَ، وَلَوْ مُتَّ عَلَى غَيْرِ هَذَا لَدَخَلْتَ النَّارَ» أخرجه أحمد، وأبو دَاوُد، وابن مَاجَه.

 

856- Zeyd b. Sâbit -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Eğer Allah göklerinde ve yerlerinde bulunan halka azab etseydi onlara zulmetmiş sayılmazdı. Eğer onlara rahmetle muamele etseydi bu onlar için amellerinin karşılığından daha hayırlı olurdu. Eğer sen Allah yolunda Uhud Dağı kadar altın harcasan, kadere iman etmedikçe kaderde sana isabet eden şeyin sana mutlaka erişeceğini, kaderde sana isabet etmeyen şeyin de sana erişemeyeceğini bilmedikçe, Allah bunu senden kabul etmez. Eğer bundan başka bir inanç üzerinde ölürsen cehenneme girersin"[882]

 

وعَنْ عَمْرِو بْنِ شُعَيْبٍ، عَنْ أَبِيهِ عَنْ جَدِّهِ أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «لا يُؤْمِنُ الْمَرْءُ حَتَّى يُؤْمِنَ بِالْقَدَرِ خَيْرِهِ وَشَرِّهِ» أخرجه أحمد.

 

857- 'Amr b. Şu'ayb, babasından, O da dedesinden bildirdi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bir kimse, kadere, hayrına ve şerrine iman etmez ise mümin olmaz."[883]

 

وعَنْ عَلِيٍّ رضي الله عنه عَن النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم أَنَّهُ قَالَ: «لا يُؤْمِنُ عَبْدٌ حَتَّى يُؤْمِنَ بِأَرْبَعٍ: حَتَّى يَشْهَدَ أَنْ لا إِلَهَ إِلا اللهُ، وَأَنِّي رَسُولُ اللهِ، بَعَثَنِي بِالْحَقِّ، وَحَتَّى يُؤْمِنَ بِالْبَعْثِ بَعْدَ الْمَوْتِ، وَحَتَّى يُؤْمِنَ بِالْقَدَرِ» أخرجه أحمد، والترْمِذِيّ، وابن مَاجَه.

 

858- Ali -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 

“Kişi şu dört şeye iman etmedikçe mümin olamaz: Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilah olmadığına. Benim Allah’ın Rasûlü olduğuma ve beni hak ile gönderdiğine. Ölüme ve ölümden sonraki dirilmeye inanacak. Kadere de iman edecek.”[884]

 

وعَنْ عُمَرَ بْن الخَطاب رضي الله عنه أن جبريل عليه السلام قَالَ للنبي صلّى الله عليه وسلّم: «ما الإِيمَان؟ قال: أَنْ تُؤْمِنَ بِالله وَمَلائِكَتِهِ، وَكُتُبِهِ، وَرُسُلِهِ، وَالْيَوْمِ الآخِرِ، وَتُؤْمِنَ بِالْقَدَرِ خَيْرِهِ وَشَرِّهِ. فقال له: صَدَقْتَ». فَعجِبنا منه يسأله ويصدقه ثم قال: «ذاكَ جبريلُ أتاكم يُعلمكم معالم دينكم» أخرجه مسلم.

 

859- Ömer ibnul-Hattâb -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Cibrîl 'aleyhis-selâm Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme: "İman nedir," diye sordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah'a, Allah'ın Meleklerine, kitaplarına, Peygamberlerine ve âhiret gününe inanman, bir de kadere; hayrına şerrine inanmandır.”

Cibrîl: "Doğru söyledin" dedi.

Biz buna şaşırdık. Hem soruyor hem de O'nu doğruluyordu. Sonra Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “O, Cibrîl idi ve size dininizi öğretmeye geldi.”[885]

 

وعَنْ عُبَادَةَ بْنِ الصَّامِتِ رضي الله عنه قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «إِنَّ أَوَّلَ مَا خَلَقَ الله الْقَلَمَ، فَقَالَ: اكْتُبْ. فَقَالَ: مَا أَكْتُبُ؟ قَالَ: اكْتُبْ الْقَدَرَ مَا كَانَ، وَمَا هُوَ كَائِنٌ إِلَى الأبَدِ» أخرجه أحمد، والترْمِذِيّ.

 

860- 'Ubâde b. Sâmit -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:

"Allah önce kalemi yarattı ve yaz buyurdu. Kalem: Ne yazayım, dedi. Allah: Kaderi ve ebediyete kadar olup bitecek her şeyi yaz, buyurdu."[886]

 

وعَنْ عِمْرَانَ بْنِ حُصَيْنٍ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «كَانَ الله تَبَارَكَ وَتَعَالَى قَبْلَ كُلِّ شَيْءٍ، وَكَانَ عَرْشُهُ عَلَى الْمَاءِ، وَكَتَبَ فِي اللَّوْحِ ذِكْرَ كُلِّ شَيْءٍ» أخرجه البُخارِيّ.

 

861- İmrân ibnu Husayn -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 

"her şeyden önce Allah Tebârake ve Te‘âlâ vardı. O’nun Arşı su üzerinde idi. Allah Teâlâ kâinatla alakalı her şeyi Levh-i Mahfuz’da yazdı."[887]

 

وعَنْ عَبْد الله بْن عُمَرَ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «كُلُّ شَيْءٍ بِقَدَرٍ، حَتَّى الْعَجْز وَالْكَيْس، أَوْ الْكَيْس وَالْعَجْز» أخرجه مسلم.

 

862- Abdullah b. Ömer -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Her şey kaderledir. Acizlik (başarısızlık, becerememe) ve keys (zekilik, akıllılık, uyanıklık) bile!”[888]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «احْتَجَّ آدَمُ وَمُوسَى، فَقَالَ لَهُ مُوسَى: أَنْتَ آدَمُ الَّذِي أَخْرَجَتْكَ خَطِيئَتُكَ مِنْ الْجَنَّةِ، فَقَالَ لَهُ آدَمُ: أَنْتَ مُوسَى الَّذِي اصْطَفَاكَ الله بِرِسَالاتِهِ وَبِكَلامِهِ ثُمَّ تَلُومُنِي عَلَى أَمْرٍ قُدِّرَ عَلَيَّ قَبْلَ أَنْ أُخْلَقَ، فَحَجَّ آدَمُ مُوسَى» متفق عليه.

 

863- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Âdem ile Mûsâ birbirine hüccet getirip çekiştiler. Mûsâ, Âdem’e:

-Sen, günâhın seni cennetten çıkartmış olduğu Âdem’sin, dedi. Âdem de Musa’ya:

-Sen Allah’ın risâletleri ve kelâmı ile seçip üstün kıldığı Mûsâ’sın. Sonra sen, ben yaratılmadan evvel üzerime takdir edilmiş bir işten dolayı beni kınıyorsun! Dedi. Böylece Âdem Musa’ya delil ve burhanla gâlip geldi."[889]

وعَنْ عَبْدِ الله بْنِ مَسْعُودٍ رضي الله عنه قَالَ: لَمَّا انْصَرَفْنَا مِنْ غَزْوَةِ الْحُدَيْبِيَةِ، قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ يَحْرُسُنَا اللَّيْلَةَ؟» قَالَ عَبْدُ اللهِ: فَقُلْتُ: أَنَا، حَتَّى عَادَ مِرَاراً، قُلْتُ: أَنَا يَا رَسُولَ اللهِ. قَالَ: «فَأَنْتَ إِذاً» قَالَ: فَحَرَسْتُهُمْ حَتَّى إِذَا كَانَ وَجْهُ الصُّبْحِ أَدْرَكَنِي قَوْلُ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّكَ تَنَامُ» فَنِمْتُ، فَمَا أَيْقَظَنَا إِلا حَرُّ الشَّمْسِ فِي ظُهُورِنَا، فَقَامَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم، وَصَنَعَ كَمَا كَانَ يَصْنَعُ مِنَ الْوُضُوءِ وَرَكْعَتَيْ الْفَجْرِ، ثُمَّ صَلَّى بِنَا الصُّبْحَ، فَلَمَّا انْصَرَفَ قَالَ: «إِنَّ الله عزّ وجل لَوْ أَرَادَ أَنْ لا تَنَامُوا لَمْ تَنَامُوا، وَلَكِنْ أَرَادَ أَنْ تَكُونُوا لِمَنْ بَعْدَكُمْ، فَهَكَذَا لِمَنْ نَامَ أَوْ نَسِيَ» أخرجه أحمد بِإِسْنَاد ضعيف.

 

864- Abdullah b. Mesud -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Bizler, Hudeybiyye savaşını bitirdikten sonra Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Bu gece kim bizi koruyacak?” Abdullah:

-Ben, dedim. Öyle ki Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bunu tekrarladı. Ben de:

-Ben ey Allah'ın Rasûlü! dedim. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem de:

-“Öyleyse sensin” buyurdu.

Onları korudum. Öyle ki sabah olduğu zaman Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin:

-“Sen uyuyorsun” sözünü duydum. Ben uyumuştum. Bizi sırtlarımıza vuran güneşin sıcaklığı uyandırmıştı. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ayağa kalktı ve abdest aldı. İki rekât sabah namazının sünnetini kıldı. Sonra da bize sabah namazını kıldırdı. Namazını bitirince şöyle buyurdu:

-“Muhakkak ki Allâh 'Azze ve Celle şayet sizin uyumamanızı dilemiş olsaydı siz uyumazdınız. Lâkin sizlerin, sonrakiler için örnek olmanızı istemiştir. İşte bu şekilde uyuyarak veya unutarak namazın vaktini geçiren kimse böyle yapar. (Yani uyandığında veya aklına geldiğinde hemen namazını eda eder.)”[890] 

 

وعَنْ عَائِشَةَ رضي الله عنها قَالَتْ: لَمَّا نَزَلَتْ آيَةُ الْخِيَارِ دَعَانِي رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم، فَقَالَ: «يَا عَائِشَةُ، إِنِّي أُرِيدُ أَنْ أَذْكُرَ أَمْراً، فَلا تَقْضِينَ فِيهِ شَيْئاً دُونَ أَبَوَيْكِ» قلت: وَمَا هُوَ؟ فَدَعَانِي رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم، فَقَرَأَ عَلَيَّ هَذِهِ الآيَةَ {{يَاأَيُّهَا النَّبِيُّ قُلْ لأَِزْوَاجِكَ إِنْ كُنْتُنَّ تُرِدْنَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا وَزِينَتَهَا فَتَعَالَيْنَ أُمَتِّعْكُنَّ وَأُسَرِّحْكُنَّ سَرَاحًا جَمِيلاً *} {وَإِنْ كُنْتُنَّ تُرِدْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَالدَّارَ الآخِرَةَ}...} [الأحزاب: 28 ـ 29] الآيَةَ كُلَّهَا، فَقُلْتُ: قَدْ اخْتَرْتُ الله عزّ وجل وَرَسُولَهُ، قَالَتْ: فَفَرِحَ بِذَلِكَ رَسُولُ اللهِ صلّى الله عليه وسلّم. أخرجه أحمد.

 

865- Aişe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Seçme hakkı ile alakalı âyet inince Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem beni çağırdı ve şöyle buyurdu:

-“Ey Aişe! Ben sana bir iş söylemek istiyorum. Anne ve babana danışmadan onu yapma!”

Ben:

-O nedir, diye sordum.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem beni çağırdı ve şu âyeti okudu: Ey Peygamber! Eşlerine de ki: "Eğer dünya hayatını ve dünya ziynetini istiyorsanız, gelin, size boşanma bedelini vereyim ve sizi güzellikle salıvereyim. Yok eğer Allah'ı, Rasûlünü ve âhiret yurdunu istiyorsanız, bilin ki Allah, içinizden iyi davrananlara büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” (Ahzab: (28-29).

Bunun üzerine ben:

-Ben Allah’ın ve Rasûlü’nü seçtim, dedim. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem buna sevindi.[891]

 

وَعَنْ أنسٍ رضي الله عنه قال: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «عجبتُ للمؤمن، إن الله لا يقضي للمؤمن قضاءً إلا كان خيراً له» أخرجه أحمد، وابن حبان.

 

866- Enes -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Ben mümine şaşırdım! Allâh 'Azze ve Celle’nin bir mümin için takdir ettiği şeyde onun için hayırdabaşka bir şey yoktur.”[892]

 

وعَنْ جَابِرٍ بْن عبد الله رضي الله عنه قَالَ: جَاءَ سُرَاقَةُ بْنُ مَالِكِ بْنِ جُعْشُمٍ قَالَ: يَا رَسُولَ الله بَيِّنْ لَنَا دِينَنَا، كَأَنَّا خُلِقْنَا الآنَ، فِيمَا الْعَمَلُ الْيَوْمَ، أَفِيمَا جَفَّتْ بِهِ الأقْلامُ، وَجَرَتْ بِهِ الْمَقَادِيرُ؟ أَمْ فِيمَا نَسْتَقْبِلُ؟ قَالَ: «لا، بَلْ فِيمَا جَفَّتْ بِهِ الأقْلامُ، وَجَرَتْ بِهِ الْمَقَادِيرُ» قَالَ: فَفِيمَ الْعَمَلُ؟ قَالَ: «اعْمَلُوا فَكُلٌّ مُيَسَّرٌ» أخرجه مسلم.

 

867- Câbir b. Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Surâka b. Mâlik b. Cu'şum şöyle dedi:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Bize sanki şimdi yaratılmışız gibi dinimizi açıkla! Bugün amel ne hususta olacak? Hakkında kalemler kuruyup miktar­ların cereyan ettiği hususta mı? Yoksa istikbâlimize ait şeylerde mi?

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Hayır! Bilâkis hakkında kalemler kuruyup miktarların cereyan ettiği hususta!” Surâka:

-O halde amel ne hakkında olacak? Dedi.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Sizler amel edin! Herkes ne için yaratılış ise o kendisine kolaylaştırılmıştır."[893]

 

وَعَنْ عُمر بْن الخطاب رضي الله عنه قَالَ: قلت: يَا رَسُولَ الله أَرَأَيْتَ مَا نَعْمَلُ فِيهِ أَمْرٌ مُبْتَدَعٌ، أَوْ مُبْتَدَأٌ، أَوْ فِيمَا قَدْ فُرِغَ مِنْهُ؟ فَقَالَ: «فِيمَا قَدْ فُرِغَ مِنْهُ يَا ابْنَ الْخَطَّابِ، وَكُلٌّ مُيَسَّرٌ أَمَّا مَنْ كَانَ مِنْ أَهْلِ السَّعَادَةِ، فَإِنَّهُ يَعْمَلُ لِلسَّعَادَةِ، وَأَمَّا مَنْ كَانَ مِنْ أَهْلِ الشَّقَاءِ، فَإِنَّهُ يَعْمَلُ لِلشَّقَاءِ» أخرجه الترْمِذِيّ.

 

868- Ömer b. Hattâb -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben dedim ki:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Kesinleşmiş bir şey için mi amel etmekteyiz yoksa Allah tarafından takdir edilmemiş bir konum üzerine mi çalışıp çabalamaktayız?

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bilakis ey Hattab'ın oğlu kesinleşmiş ve kalemlerin yazmış olduğu şey üzerinde. Fakat herkes yaratıldığı duruma kolay getirilmiştir. Cennet ehli, cennet için; cehennem ehli de cehennem için çalışır."[894]

 

وعَنْ عَلِيٍّ رضي الله عنه قَالَ: كُنَّا فِي جَنَازَةٍ فِي بَقِيعِ الْغَرْقَدِ، فَأَتَانَا رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم فَقَعَدَ وَقَعَدْنَا حَوْلَهُ وَمَعَهُ مِخْصَرَةٌ، فَنَكَّسَ، فَجَعَلَ يَنْكُتُ بِمِخْصَرَتِهِ ثُمَّ قَالَ: «مَا مِنْكُمْ مِنْ أَحَدٍ، مَا مِنْ نَفْسٍ مَنْفُوسَةٍ إِلا وَقَدْ كَتَبَ الله مَكَانَهَا مِنَ الْجَنَّةِ وَالنَّار، وَإِلا وَقَدْ كُتِبَتْ شَقِيَّةً أَوْ سَعِيدَةً» قَالَ: فَقَالَ رَجَل: يَا رَسُولَ الله، أَفَلا نَمْكُثُ عَلَى كِتَابِنَا، وَنَدَعُ الْعَمَلَ؟ فَقَالَ: «مَنْ كَانَ مِنْ أَهْلِ السَّعَادَةِ، فَسَيَصِيرُ إِلَى عَمَلِ أَهْلِ السَّعَادَةِ، وَمَنْ كَانَ مِنْ أَهْلِ الشَّقَاوَةِ، فَسَيَصِيرُ إِلَى عَمَلِ أَهْلِ الشَّقَاوَةِ، فَقَالَ: اعْمَلُوا فَكُلٌّ مُيَسَّرٌ، أَمَّا أَهْلُ السَّعَادَةِ فَيُيَسَّرُونَ لِعَمَلِ أَهْلِ السَّعَادَةِ، وَأَمَّا أَهْلُ الشَّقَاوَةِ فَيُيَسَّرُونَ لِعَمَلِ أَهْلِ الشَّقَاوَةِ ثُمَّ قَرَأَ: {{فَأَمَّا مَنْ أَعْطَى وَاتَّقَى *وَصَدَّقَ بِالْحُسْنَى *فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْيُسْرَى *وَأَمَّا مَنْ بَخِلَ وَاسْتَغْنَى *وَكَذَّبَ بِالْحُسْنَى *فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْعُسْرَى *}} [الليل: 5 ـ 10] » متفق عليه.

 

869- Alî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Bakîul-Ğargad’da yani Baki mezarlığında bir cenazede idik. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 "Sizden her bizinizin cennet ve cehennemdeki mekânları yani onun cennetlik mi cehennemlik mi olduğu yazılmıştır."

Bunun üzerine sahâbeler dediler ki:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Yazımıza (kaderimize) güvenip amel işlemeyi terk edemez miyiz?

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Sizler amel işleyin! Cennet ehline cennet ehlinin amelleri, cehennem ehline ise cehennem ehlinin ameli kolaylaştırılır." 

Sonra Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şu ayeti okudu: Kim malından verir ve sakınır, en güzeli de tasdik ederse, biz de ona en kolayı hazırlarız. Kim de cimrilik eder, kendini müstağni görür ve en güzeli yalanlarsa, biz de ona en güç olanı kolaylaştırırız. (Leyl: 5-10)[895]

 

وَعَنْ أُمِّ حَبِيبَةَ زَوْجِ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم قالت: قلتُ: اللَّهُمَّ أَمْتِعْنِي بِزَوْجِي رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم، وَبِأَبِي أَبِي سُفْيَانَ، وَبِأَخِي مُعَاوِيَةَ قَالَت: فَقَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «قَدْ سَأَلْتِ الله لآجَالٍ مَضْرُوبَةٍ، وَأَيَّامٍ مَعْدُودَةٍ، وَأَرْزَاقٍ مَقْسُومَةٍ، لَنْ يُعَجِّلَ شَيْئاً قَبْلَ حِلِّهِ، أَوْ يُؤَخِّرَ شَيْئاً عَنْ حِلِّهِ، وَلَوْ كُنْتِ سَأَلْتِ الله أَنْ يُعِيذَكِ مِنْ عَذَابٍ فِي النَّارِ، أَوْ عَذَابٍ فِي الْقَبْرِ كَانَ خَيْراً وَأَفْضَلَ» أخرجه مسلم.

 

870- Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin hanımı Ummu Habîbe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben: Allahım! Bana eşim Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem, babam Ebû Sufyân ve kardeşim Muâviye ile fayda ver! dedim. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Sen Allah'tan belirlenmiş ömürlere, sayılı günlere ve taksim edilmiş rızıklara ait bir şey istedin. O, hiç bir şeyi vakti gelmeden yaratacak yahut bir şeyi vaktinden sonraya bırakacak değildir. Şayet Allah'tan seni cehen­nemdeki bir azaptan veya kabirdeki azaptan korumasını isteseydin daha hayırlı ve daha faziletli olurdu.”[896]

 

وَعَنْ أبي سَعِيدٍ الخدري رضي الله عنه قال: خَرَجْنَا مَعَ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم فِي غَزْوَةِ بَنِي الْمُصْطَلِقِ، فَأَصَبْنَا سَبْياً مِنْ سَبْيِ الْعَرَبِ، فَاشْتَهَيْنَا النِّسَاءَ، فَاشْتَدَّتْ عَلَيْنَا الْعُزْبَةُ، وَأَحْبَبْنَا الْعَزْلَ، فَسَأَلْنَا رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم فَقَالَ: «مَا عَلَيْكُمْ أَنْ لا تَفْعَلُوا، مَا مِنْ نَسَمَةٍ كَائِنَةٍ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ إِلا وَهِيَ كَائِنَةٌ» متفق عليه.

871- Ebû Saîd el-Hudrî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ile beraber Mustalik oğulları savaşına çıktık. Araplardan esirler elde ettik. Evimizden uzun süre uzak kaldığımız için kadınlara ihtiyaç duyduk. Esir aldığımız kadınların hamile kalmaması içinde azil yapmak istedik. Bunu Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme sorduk. O da şöyle buyurdu:

-"Bunu yapmamanızda size bir zarar yoktur. Allah, kıyamet günü­ne kadar kaç can yaratmayı takdir buyurdu ise, o mutlaka olacaktır."[897]

 

وعَنْ ابْنِ عَبَّاسٍ رضي الله عنهما عَنْ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «الْعَيْنُ حَقٌّ وَلَوْ كَانَ شَيْءٌ سَابقَ الْقَدَرَ سَبَقَتْهُ الْعَيْنُ وَإِذَا اسْتُغْسِلْتُمْ فَاغْسِلُوا» أخرجه مسلم.

 

872- İbnu Abbas -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

  “Nazar (göz değmesi) haktır. Eğer kaderden önce bir şey bulunsa idi, ondan önce nazar bulunurdu. Sizden gusül almanız istenirse yıkanıverin!”[898]

 

وَعَنْ عبد الله بْن عُمر رضي الله عنهما قَالَ: سمعتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يقول: «سيكون في أُمتي أقوام يُكذبون بالقَدَر» أخرجه أحمد، وأبو دَاوُد، والحاكم.

 

873- Abdullah İbnu Ömer -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Ben, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:

"Benim ümmetim içerisinde ka­deri inkâr eden bir takım kavimler ortaya çıkacaktır."[899]

 

وَعَنْ عَمْرِو بْنِ شُعَيْبٍ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ جَدِّهِ رضي الله عنه قَالَ: خَرَجَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم ذَاتَ يَوْمٍ، وَالنَّاسُ يَتَكَلَّمُونَ فِي الْقَدَرِ، وَكَأَنَّمَا تَفَقَّأَ فِي وَجْهِهِ حَبُّ الرُّمَّانِ مِن الْغَضَبِ، فَقَالَ لَهُمْ: «مَا لَكُمْ تَضْرِبُونَ كِتَابَ الله بَعْضَهُ بِبَعْضٍ، بِهَذَا هَلَكَ مَنْ كَانَ قَبْلَكُمْ» أخرجه أحمد، وابن مَاجَه.

 

874- 'Amr ibnu Şu'ayb, babasından, O da dedesinden -Allah O'ndan razı olsun- bildirdi. O şöyle dedi: Ashabı Kiram -Allah onlardan razı olsun- kader meselesini tartışırken Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem onların yanına aniden çıkageldi. Tartıştıklarını anlayınca öfkesinden mübarek yüzünde nar tanesi yarılmış gibi kıpkırmızı oldu. Ardından onlara şöyle buyurdu:

"Size ne oluyor da Kuran'ın bir kısım ayetlerini diğer bir kısım ayetlerle vuruşturuyorsunuz? Sizden önceki ümmetler ancak bu tip lüzumsuz tartışma ile helak oldular."[900]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: جَاءَ مُشْرِكُو قُرَيْشٍ يُخَاصِمُونَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم فِي الْقَدَرِ، فَنَزَلَتْ: {{يَوْمَ يُسْحَبُونَ فِي النَّارِ عَلَى وَجُوهِهِمْ ذُوقُوا مَسَّ سَقَرَ *} {إِنَّا كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ *}} [القمر: 48 ـ 49] . أخرجه مسلم.

 

875- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Kureyş müşrikleri, kader meselesinde tartışmak için Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme geldiler. Bunun üzerine Allah 'Azze ve Celle şu ayetleri indirdi: "O gün, yüzleri üstü cehenneme sürülecekler ve kendilerine "cehennemin hararetini tadın" denilecektir. Şüphesiz biz, her şeyi bir kadere göre yarattık." (Kamer: 48-49).[901]

 

وَعَنْ ابن مَسْعُود رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «إذا ذُكِرَ القَدر فَأمسكوا» أخرجه الطبراني.

 

876- İbnu Mesud -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Kaderden bahsedildiği zaman susun."[902]

 

159

بَاب وجُوبِ الصَّبر عَلى أَقدْارِ الله تَعَالَى

 

159- Allah 'Azze ve Celle'nin Takdir Ettiklerine Karşı Sabretmenin Farz Oluşu

 

عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم أَتَى عَلَى امْرَأَةٍ تَبْكِي عَلَى صَبِيٍّ لَهَا، فَقَالَ لَهَا: «اتَّقِي الله وَاصْبِرِي» فَقَالَتْ: وَمَا تُبَالِي بِمُصِيبَتِي؟ فَلَمَّا ذَهَبَ قِيلَ لَهَا: إِنَّهُ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم، فَأَخَذَهَا مِثْلُ الْمَوْتِ، فَأَتَتْ بَابَهُ، فَلَمْ تَجِدْ عَلَى بَابِهِ بَوَّابِينَ، فَقَالَتْ: يَا رَسُولَ اللهِ، لَمْ أَعْرِفْكَ. فَقَالَ: «إِنَّمَا الصَّبْرُ عِنْدَ أَوَّلِ صَدْمَةٍ» متفق عليه، واللفظ لمسلم.

 

877- Enes ibnu Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem çocuğuna ağlayan bir kadının yanına uğ­radı ve ona:

-"Allah'tan kork ve sabret" buyurdu. Kadın:

-Sen, benim musibetime aldırış etmezsin, dedi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem oradan gidince, kadına:

-Bu zât Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem idi, dediler. Bu sefer kadının içine ölüm acısı gibi bir şey çöktü. Bunun üzeri­ne Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin kapısına geldi. Fakat evin kapısında kapıyı bekleyen herhangi bir nöbetçi (koruma) bulamadı. Kadın dedi ki:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Seni bilemedim.

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Sabır, ancak musibet ilk başa geldiği andadır."[903]

 

وَعَنْ عَبْدِ الله بْن مَسْعُود رضي الله عنه قَالَ: قَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «لَيْسَ مِنَّا مَنْ لَطَمَ الْخُدُودَ، وَشَقَّ الْجُيُوبَ، وَدَعَا بِدَعْوَى الْجَاهِلِيَّةِ» أخرجه البُخارِيّ.

 

878- Abdullah ibnu Mesud’dan -Allah ondan razı olsun- O şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ölüler için feryat eden, dövünme esnasında yüzüne vuran, yakalarını baştan aşağı yırtan ve cahiliye ağlayışı ile bağırıp-çağırarak ağlayan kimse bizden değildir."[904]

 

وَعَنْ أبي مُوسَى الأشعرى رضي الله عنه أن رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم بَرِئَ من الصالِقَةِ والحَالِقَة والشَّاقَّة. متفق عليه.

 

879- Ebu Musa el-Eş'arî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem musibet yani ölüm zamanında yüksek sesle bağırıp-çağırarak ağlayan, başını ustura ile tıraş eden ve elbisesini parçalayan kadınlardan uzak olmuştur. (Yani onlar Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin sünneti ve yolu üzere değildirler.)[905]

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْنِ عُمَرَ رضي الله عنهما قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّ الله لا يُعَذِّبُ بِدَمْعِ الْعَيْنِ، وَلا بِحُزْنِ الْقَلْبِ، وَلَكِنْ يُعَذِّبُ بِهَذَا ـ وَأَشَارَ إِلَى لِسَانِهِ ـ أَوْ يَرْحَمُ، وَإِنَّ الْمَيِّتَ يُعَذَّبُ بِبُكَاءِ أَهْلِهِ عَلَيْهِ» متفق عليه.

 

880- Abdullah ibnu Ömer -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Muhakkak ki Allah, ölünün üzerine ağlamak veya kalbin hüznüyle azab etmez. -Diline işaret ederek- Ancak bununla azab olunur veya merhamet olunur. Muhakkak ki ölü, ailesinin kendi üzerine (bağıra-çağıra) ağlamasıyla azap olunur."[906]

 

وَعَنْ أم عَطية رضي الله عنها قالت: أخذ علينا رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم مَع البيعة ألاّ نَنوحَ. متفق عليه.

 

881- Ummu Atiyye -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, biz kadınlardan İslâm üzerine beyat aldığı sırada ölüye yüksek sesle bağıra-çağıra ağlamayacağımıza dair de söz almıştı.[907]

 

وَعَنْ أَسِيد بْن أَبِي أَسِيدٍ، عَنْ امْرَأَةٍ مِنَ الْمُبَايِعَاتِ قَالَتْ: كَانَ فِيمَا أَخَذَ عَلَيْنَا رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم فِي الْمَعْرُوفِ الَّذِي أَخَذَ عَلَيْنَا أَنْ لا نَعْصِيَهُ فِيه، أَنْ لا نَخْمُشَ وَجْهاً وَلا نَدْعُوَ وَيْلاً وَلا نَشُقَّ جَيْباً وَأَنْ لا نَنْشُرَ شَعَراً. أخرجه أبو دَاوُد.

 

882- Useyd b. Ebi Useyd, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme beyat eden kadınlardan birinden bildirdi. O şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin iyilikte kendisine ita­at edeceğimize dair bizden aldığı söz içerisinde, iyilikte kendisine is­yan etmeyeceğimize, özellikle musibet karşısında yüzümüzü tırma­lamayacağımıza, vah vah diye feryad etmeyeceğimize, yakamızı yırt­mayacağımıza, saçlarımızı dağıtmayacağımıza dair aldığı söz de vardı.[908]

 

وعَنْ أَبِي مَالِكٍ الأشْعَرِيِّ رضي الله عنه أن رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «أَرْبَعٌ فِي أُمَّتِي مِنْ الْجَاهِلِيَّةِ لا يَتْرُكُونَهُنَّ: الْفَخْرُ فِي الأحْسَابِ وَالطَّعْنُ فِي الأنْسَابِ وَالاسْتِسْقَاءُ بِالنُّجُومِ وَالنِّيَاحَةُ» وَقَالَ: «النَّائِحَةُ إِذَا لَمْ تَتُبْ قَبْلَ مَوْتِهَا تُقَامُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَلَيْهَا سَرَابِيلُ مِنْ قَطِرَانٍ وَدِرْعٌ مِنْ جَرَبٍ» أخرجه مسلم.

 

883- Ebû Mâlik el-Eş'arî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Ümmetimde câhiliyet âdetlerinden kalma dört şey vardır ki, onları terk edemezler. Bunlar: Asaleti ile öğünme, neseplere taan, yıldızlarla yağmur isteme ve ölünün arkasından bağıra-çağıra ağlamak.” Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şunu da sözlerine ilâve etti:

“Yasçılık yapan (ölünün arkasında bağıra-çağıra ağlayarak ağıtlar yakan) kadın, ölmezden evvel tövbe etmezse, kıyamet gü­nünde üzerinde katrandan bir elbise ve uyuzlu bir gömlek olduğu hâlde kabrinden kaldırılır."[909]

 

وعَنْ جَرِيرِ بْنِ عَبْدِ الله الْبَجَلِيِّ رضي الله عنه قَالَ: «كُنَّا نَعُدُّ الاجْتِمَاعَ إِلَى أَهْلِ الْمَيِّتِ، وَصَنِيعَةَ الطَّعَامِ بَعْدَ دَفْنِهِ مِنْ النِّيَاحَةِ» أخرجه أحمد، وابن مَاجَه.

 

884- Cerîr b. Abdullah el-Becelî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Bizler, cenaze defnedildikten sonra ölünün evinde toplanmayı ve ölünün evinde yemek yapılmasını bağıra-çağıra ağlamaktan sayardık.[910]

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْنِ جَعْفَر قَالَ: لَمَّا جَاءَ نَعْيُ جَعْفَرٍ قَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «اصْنَعُوا لأهْلِ جَعْفَر طَعَاماً فَإِنَّهُ قَدْ جَاءَهُمْ مَا يَشْغَلُهُمْ» أخرجه أبو دَاوُد، والترْمِذِيّ.

 

885- Abdullah b. Cafer -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Cafer’in ölüm haberi gelince Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Cafer’in ailesi için yemek hazırlayın çünkü onları cenaze meşgul etti.”[911]

 

وعَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ رضي الله عنه قَالَ: دَخَلْنَا على رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم، وَإِبْرَاهِيمُ يَجُودُ بِنَفْسِهِ، فَجَعَلَتْ عَيْنَا رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم تَذْرِفَانِ، فَقَالَ لَهُ عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ عَوْفٍ رضي الله عنه: وَأَنْتَ يَا رَسُولَ اللهِ، فَقَالَ: «يَا ابْنَ عَوْفٍ إِنَّهَا رَحْمَةٌ» ثُمَّ أَتْبَعَهَا بِأُخْرَى، فَقَالَ صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّ الْعَيْنَ تَدْمَعُ، وَالْقَلْبَ يَحْزَنُ، وَلا نَقُولُ إِلا مَا يَرْضَى رَبُّنَا، وَإِنَّا بِفِرَاقِكَ يَا إِبْرَاهِيمُ لَمَحْزُونُونَ» أخرجه البُخارِيّ.

 

886- Enes ibnu Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Bizler, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin oğlu İbrahim ölmek üzereyken Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına geldik. O esnada Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin gözlerinden yaşlar akıyor, ağlıyordu. Bunun üzerine Abdurrahman b. Avf -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi:

-Sen de mi ey Allah’ın Rasûlü! Sen de mi ağlıyorsun?! Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Ey İbnu Avf! Bu bir rahmettir." Sonra Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem sözlerine devamla şöyle buyurdu:

"Muhakkak ki göz ağlar, kalp hüzünlenir. Biz ise, ancak Rabbimizin razı olacağı söz söyleriz. Ey İbrahim! Bizler senin ayrılığınla hüzünlüyüz" buyurdu.[912]

 

وَعَنْ عمر رضي الله عنه عَنْ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم قال: «الميتُ يُعذب في قَبره بما نِيحَ عليه» متفق عليه.

 

887- Ömer ibnul-Hattâb -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ölü, kendisine bağıra-çağıra ağlanması sebebiyle kabrinde azâb olunur."[913]

 

وَعَنْ عَائِشَةَ رضي الله عنها وَذُكِرَ لَهَا أَنَّ عَبْدَ الله بْنَ عُمَرَ يَقُولُ: إِنَّ الْمَيِّتَ لَيُعَذَّبُ بِبُكَاءِ الْحَيِّ، قَالَتْ: يَغْفِرُ الله لأبِي عَبْدِ الرَّحْمَنِ، أَمَا إِنَّهُ لَمْ يَكْذِبْ، وَلَكِنَّهُ نَسِيَ، أَوْ أَخْطَأَ، إِنَّمَا مَرَّ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم عَلَى يَهُودِيَّةٍ يُبْكَى عَلَيْهَا فَقَالَ: «إِنَّهُمْ لَيَبْكُونَ عَلَيْهَا وَإِنَّهَا لَتُعَذَّبُ فِي قَبْرِهَا» متفق عليه.

 

888- Aişe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Kendisine, Abdullah b. Ömer'in: "Şüphesiz ki ölen kimse, dirinin ağlaması yüzünden azap görür" dediği söylendi. Bunun üzerine Âişe şöyle dedi:

-Allah, Ebû Abdurrahmân'a mağfiret buyursun, şüphesiz ki O, yalan söylememiştir. Lâkin unutmuştur yahut hatâ etmiştir. (Hakikat şudur kî) Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem yahudilerin (me­zarı) başında ağladıkları bir yahudi karısının yanından geçti de:

-"Bunlar, ona ağlıyorlar. Hâlbuki o kabrinde azap görüyor" buyur­du.[914]

 

160

باب ما جاء في النَّعي

 

160- Ölümü Haber Vermek Hakkında Gelen Rivayetler

 

عَنْ حُذيفةَ بْن اليَمان رضي الله عنهما قَالَ: سمعتُ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم يَنهى عَنْ النَّعي. أخرجه أحمد، والترْمِذِيّ، وحَسَّنه، وابن مَاجَه.

 

889- Huzeyfe b. el-Yemân -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Ben, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi ölümü haber vermeyi yasaklarken işittim.[915]

 

وَعَنْ أبي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: نَعى النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم إلى أصحابه النَّجاشي، ثم تقدم فَصفوا خَلفه، فكبَّر أربعاً. متفق عليه.

 

890- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bize Habeşlerin kralı olan Necaşi’nin öldüğü gün ölüm haberini bildirdi. Sonra da onun gıyabında cenaze namazını kıldırmak için öne geçti ve ashabı da O'nu arkasında saf tuttular. Cenaze namazında dört tekbir getirdi.[916]

 

وعَنْ هِشَامٍ بْن عُروة، عَنْ أَبِيهِ أن النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم لما أتاه خبر من قُتِلَ في بئر مَعونة نَعَاهُمْ وقَالَ: «إِنَّ أَصْحَابَكُمْ قَدْ أُصِيبُوا، وَإِنَّهُمْ قَدْ سَأَلُوا رَبَّهُمْ، فَقَالُوا: رَبَّنَا أَخْبِرْ عَنَّا إِخْوَانَنَا بِمَا رَضِينَا عَنْكَ وَرَضِيتَ عَنَّا، فَأَخْبَرَهُمْ عَنْهُمْ» أخرجه البُخارِيّ.

 

891- Hişâm b. 'Urve babasından bildirdi. O şöyle dedi: Maûne Kuyusu faciası akabinde Cibril'in diliyle onların haberi Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme geldi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de onların öldürüldüklerini sahabelerine bildirdi de: "Arkadaşlarınız müşriklerle karşılaşıp öldürüldüler. Ve onlar Rablerinden istekte bulundular da: Ey Rabbimiz, bizim tarafımızdan, bizim sana kavuştuğumuzu ve senden razı olduğumuzu; Senin de bizden razı olduğunu kardeşlerimize haber ver, dediler.[917]

 

وعَنْ أَنَسٍ بْن مَالِك رضي الله عنه أَنَّ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم نَعَى زَيْداً وَجَعْفَراً وَابْنَ رَوَاحَةَ لِلنَّاسِ قَبْلَ أَنْ يَأْتِيَهُمْ خَبَرُهُمْ فَقَالَ: «أَخَذَ الرَّايَةَ زَيْدٌ فَأُصِيبَ، ثُمَّ أَخَذَ جَعْفَرٌ فَأُصِيبَ، ثُمَّ أَخَذَ ابْنُ رَوَاحَةَ فَأُصِيبَ ـ وَعَيْنَاهُ تَذْرِفَانِ ـ حَتَّى أَخَذَ سَيْفٌ مِنْ سُيُوفِ اللهِ، حَتَّى فَتَحَ الله عَلَيْهِمْ» أخرجه البُخارِيّ.

 

892- Enes ibnu Mâlik -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, Zeyd, Cafer ve İbnu Ravâha'nın haberleri gelmeden önce onların şehit oldukları haberini vermiştir. O şöyle buyurdu: 

“Sancağı Zeyd ibnu Harise aldı, akabinde vuruldu. Sonra sancağı Ca'fer ibnu Ebû Tâlib aldı, o da vuruldu. Sonra sancağı Abdullah ibnu Ravâha aldı, o da vuruldu. -O esnada Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin gözlerinde yaşlar akıyordu.- Bundan sonra sancağı Allah'ın kılıçlarından bir kılıç olan Hâlid ibnu Velîd aldı ve Allah onlara fetih ve zafer ihsan etti.[918]

 

وعَنْ ابْنِ عَبَّاسٍ رضي الله عنهما أَنَّ رَسُولَ اللهِ صلّى الله عليه وسلّم مَرَّ بِقَبْرٍ قَدْ دُفِنَ لَيْلاً فَقَالَ: «مَتَى دُفِنَ هَذَا» قَالُوا: الْبَارِحَةَ، قَالَ: «أَفَلا آذَنْتُمُونِي» قَالُوا: دَفَنَّاهُ فِي ظُلْمَةِ اللَّيْلِ فَكَرِهْنَا أَنْ نُوقِظَكَ، فَقَامَ فَصَفَفْنَا خَلْفَهُ. متفق عليه.

 

893- İbnu Abbâs -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem geceleyin defnedilmiş bir kabre uğradı ve."Bu cenaze ne zaman gömüldü?" diye sordu. Onlar da: Dün gece, diye cevap verdiler. Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem: "Bana niçin haber vermediniz?" dedi.  Onlar dediler ki: Biz onu gecenin karanlığında gömdük ve seni o vakitte uyandırmak istemedik. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem namaza durdu. Biz de arkasında saf tuttuk.[919]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه أَنَّ امْرَأَةً سَوْدَاءَ كَانَتْ تَقُمُّ الْمَسْجِدَ أَوْ شَابّاً فَفَقَدَهَا رَسُولُ اللهِ صلّى الله عليه وسلّم فَسَأَلَ عَنْهَا أَوْ عَنْهُ، فَقَالُوا: مَاتَ، قَالَ: «أَفَلا كُنْتُمْ آذَنْتُمُونِي» قَالَ: فَكَأَنَّهُمْ صَغَّرُوا أَمْرَهَا أَوْ أَمْرَهُ فَقَالَ: «دُلُّونِي عَلَى قَبْرِهِ» فَدَلُّوهُ فَصَلَّى عَلَيْهَا ثُمَّ قَالَ: «إِنَّ هَذِهِ الْقُبُورَ مَمْلُوءَةٌ ظُلْمَةً عَلَى أَهْلِهَا وَإِنَّ اللهَ عزّ وجل يُنَوِّرُهَا لَهُمْ بِصَلاتِي عَلَيْهِمْ» متفق عليه.

 

894- Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Zenci bir kadın -yahut bir genç- mescidi temizlerdi. Bir gün Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem onu göremeyince onun nerede olduğunu sordu. Ashâb:

-O, öldü! Dediler. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-"Bana haber vermeli değil miydiniz? Buyurdu.

Galiba ashâb, bu kadının -veya gencin- durumunu küçümsemişlerdi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-"Bana onun kabrini gösterin" buyurdu.

Ashâb da kabrini gösterdiler. O da kabrinin üzerine cenaze nama­zını kıldı. Sonra da şöyle buyurdu:

-"Şüphesiz ki bu kabirler, sahipleri için karanlıkla doludur. Allah 'Azze ve Celle benim namazım sebebiyle kabirleri onlara ay­dınlatır."[920]

 

161

باب المَراثي

 

161- Ölünün İyiliklerini Anarak Ağlama

 

عَنْ عَامِرِ بن سَعْدِ بْنِ مَالِكٍ، عَنْ أَبِيهِ قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «اللَّهُمَّ أَمْضِ لأصْحَابِي هِجْرَتَهُمْ وَلا تَرُدَّهُمْ عَلَى أَعْقَابِهِمْ لَكِنْ الْبَائِسُ سَعْدُ بْنُ خَوْلَةَ» يَرْثِي لَهُ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم أَنْ تُوُفِّيَ بِمَكَّةَ. متفق عليه.

 

895- 'Âmir b. Sa'd b. Mâlik, babasından bildirdiğine göre o şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allahım, ashabımın hicretini tamama erdir; on­ları geri döndürme! Lâkin zavallı olan Sa'd b. Havledir." Sa'd Mekke'de vefat ettiği için Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem onun için üzülüyordu.[921]

 

وَعَنْ عبد الله بْن أبي أَوفى رضي الله عنه أنه سمع امرأةً ترثي، فقال: إن رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم كان يَنهى عَنْ المراثي. أخرجه أحمد، وابن مَاجَه بِإِسْنَاد ضعيف.

 

896- Abdullah b. Ebi Evfâ -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Kendisi bir kadının ölü için üzüldüğünü duydu. Bunun üzerine O şöyle dedi: Muhakkak ki Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ölünün iyiliklerini anarak yas tutmayı yasakladı.[922]

 

162

باب النهي عَنْ استعمال (لو) في التَّسخُّط على المقادير ووجوب تفويضها إلى الله تعالى

 

162- Kendisine Takdir Olunan Şeylere Kızarak "Keşke" Lafzını Kullanmanın Yasaklanması ve İşleri Allah 'Azze ve Celle'ye Havale Etmenin Vücubu

 

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «الْمُؤْمِنُ الْقَوِيُّ خَيْرٌ وَأَحَبُّ إِلَى الله مِنْ الْمُؤْمِنِ الضَّعِيفِ وَفِي كُلٍّ خَيْرٌ احْرِصْ عَلَى مَا يَنْفَعُكَ وَاسْتَعِنْ بِالله وَلا تَعْجَزْ وَإِنْ أَصَابَكَ شَيْءٌ فَلا تَقُلْ: لَوْ أَنِّي فَعَلْتُ كَانَ كَذَا وَكَذَا وَلَكِنْ قُلْ: قَدَرُ الله وَمَا شَاءَ فَعَلَ فَإِنَّ لَوْ تَفْتَحُ عَمَلَ الشَّيْطَانِ» أخرجه مسلم.

 

897- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kuvvetli mü'min, zayıf müminden Allah'a daha hayırlı ve daha sevimlidir. Ama her birinde hayır vardır. Sana fayda veren şeye çaba göster; Allah'tan yardım dile ve âciz olma! Başına bir şey gelirse şöyle yapsam şöyle olurdu deme! Velâkin bu Allah'ın kaderi, O ne dilerse yapar, de! Çünkü eğer (keşke) kelimesi şeytanın amelini açar.”[923]

 

وَعَنْ أنس بْن مَالِك رضي الله عنه قَالَ: خدمتُ رَسُول الله عشر سنين، فما أرسلني في حاجةٍ قط فلم تَتهيأ إلا قَالَ: «لو قُضيَ كان ـ أو ـ لو قُدِر كان» أخرجه أحمد، والحافظ الضياء في «المختارة».

 

898- Enes b. Mâlik -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme on sene hizmet ettim. Beni bir işe gönderip o iş mümkün olmadığında şöyle derdi: “Şayet Allah takdir etseydi olurdu. Veya da Takdir olunsaydı olurdu.”[924]

 

163

باب استحباب (لو) في تَمنّي الخير وتَحريمها في تَمنّي الشر

 

163- Hayır Temenni Etmede "Keşke" Lafzını Kullanmanın Mübah, Şer Temennisinde İse Haram Oluşu

 

عَنْ أَبي كَبْشَةَ الأنَّمَارِيِّ رضي الله عنه أَنَّهُ سَمِعَ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «إِنَّمَا الدُّنْيَا لأرْبَعَةِ نَفَرٍ: عَبْدٍ رَزَقَهُ الله مَالاً وَعِلْماً، فَهُوَ، يَتَّقِي فِيهِ رَبَّهُ، وَيَصِلُ فِيهِ رَحِمَهُ وَيَعْلَمُ لله فِيهِ حَقّاً، فَهَذَا بِأَفْضَلِ الْمَنَازِلِ، وَعَبْدٍ رَزَقَهُ الله عِلْماً، وَلَمْ يَرْزُقْهُ مَالاً، فَهُوَ صَادِقُ النِّيَّةِ يَقُولُ: لَوْ أَنَّ لِي مَالاً لَعَمِلْتُ بِعَمَلِ فُلانٍ، فَهُوَ بِنِيَّتِهِ، فَأَجْرُهُمَا سَوَاءٌ، وَعَبْدٍ رَزَقَهُ الله مَالاً، وَلَمْ يَرْزُقْهُ عِلْماً، فَهُوَ يَخْبِطُ فِي مَالِهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ لا يَتَّقِي فِيهِ رَبَّهُ، وَلا يَصِلُ فِيهِ رَحِمَهُ، وَلا يَعْلَمُ لله فِيهِ حَقّاً، فَهَذَا بِأَخْبَثِ الْمَنَازِلِ، وَعَبْدٍ لَمْ يَرْزُقْهُ الله مَالا وَلا عِلْماً فَهُوَ يَقُولُ: لَوْ أَنَّ لِي مَالا لَعَمِلْتُ فِيهِ بِعَمَلِ فُلانٍ. فَهُوَ بِنِيَّتِهِ فَوِزْرُهُمَا سَوَاءٌ» أخرجه أحمد، والترْمِذِيّ، وابن مَاجَه.

 

899- Ebû Kebşe el-Enmârî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Dünyada dört sınıf insan vardır: Allah’ın kendisine rızık olarak mal ve ilim verdiği bir kul ki kul bu nimet içerisinde yolunu Rabbi vasıtasıyla bulur, Müslümanlarla ve akrabalarıyla irtibatını kesmez, o verilen nimette Allah’ın hakkı ne ise onu da bilir ve gereğini yerine getirir. Bu kul Allah katında en üstün derecededir. Yine bir kul ki Allah ona ilim vermiş, mal vermemiştir. Bu kulun niyeti doğrudur ve şöyle der: Eğer malım olsaydı falanın yaptığı gibi yapardım, der. İşte o niyetine göre karşılık görür. Önceki kimse ile sevapta eşittirler. Yine bir kul ki Allah kendisine rızık olarak mal vermiş fakat ilim vermemiştir. İlim ve bilgisizlik yüzünden malını dengesiz biçimde harcar, Rabbine karşı sorumluluk bilinci duymaz, akrabası ve Müslümanlarla alakasını keser ve o malda Allah’ın hakkını da yerine getirmez. Bu kimse en kötü durumdadır. Yine bir kul daha vardır ki: Allah kendisine ne mal ne de ilim vermiştir. Bu kimse de şöyle der: Eğer malım olsaydı ben de falan kimse gibi o malı kötü yollarda harcardım. O da niyetine göre karşılık görür her ikisinin de günahı eşittir.”[925]

 

وَعَنْ أبي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لو كان لي مثل أُحدٍ ذَهَباً ما يَسرني أن لا يمر عليَّ ثلاث، وَعِنْدِي مِنْهُ شَيْءٌ إِلا شيءٌ أَرْصُدُهُ لِدَيْنٍ» متفق عليه.

 

900- Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"Şayet benim Uhud dağı gibi altınım olsa, ondan bir miktar şey yanımda bulunduğu hâlde üzerimden üç gece geçmesi beni sevindirmez; ancak bir borç ödemek için hazır tutmakta olduğum miktar bundan müstesnadır."[926]

 

164

باب ما يجوز من اللَّو

 

164- "Keşke" Demenin Caiz Olduğu Yerler

 

عَنْ أبي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: نَهَى رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم عَنْ الْوِصَالِ فِي الصَّوْمِ، فَقَالَ لَهُ رَجُلٌ مِنْ الْمُسْلِمِينَ: إِنَّكَ تُوَاصِلُ يَا رَسُولَ اللهِ! قَالَ: «وَأَيُّكُمْ مِثْلِي؟ إِنِّي أَبِيتُ يُطْعِمُنِي رَبِّي وَيَسْقِينِ» فَلَمَّا أَبَوْا أَنْ يَنْتَهُوا عَنْ الْوِصَالِ، وَاصَلَ بِهِمْ يَوْماً ثُمَّ يَوْماً، ثُمَّ رَأَوْا الْهِلالَ، فَقَالَ: «لَوْ تَأَخَّرَ لَزِدْتُكُمْ» كَالتَّنْكِيلِ لَهُمْ حِينَ أَبَوْا أَنْ يَنْتَهُوا. متفق عليه.

 

901- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem visal orucunu yani iftar etmeden diğer oruca eklemeyi yasakladı. Bunun üzerine Müslümanlardan bir adam: Ey Allah'ın Rasûlü! Ama sen visal orucu tutuyorsun, dedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sizden hanginiz benim gibi olabilir. Muhakkak ki Rabbim geceleyin beni yediriyor ve içiriyor."

Ancak sahabeler bu visal orucunu tutmayı bırakmayınca Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem onlara iki gün üst üste iftar ve sahur yaptırmaksızın visal orucu tutturdu. Sonra Şevval ayının hilali gördü. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Şayet Şevval ayının hilali gecikseydi ben de sizlere visal orucunu tutturmaya devam ettirecektim."

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem sanki bununla, visal orucunu tutmayı terk etmedikleri için onları ibret için cezalandırmak istemişti. [927]

 

وعَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ الله رضي الله عنهما قَالَ: أَهَلَّ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم هُوَ وَأَصْحَابُهُ بِالْحَجِّ، وَلَيْسَ مَعَ أَحَدٍ مِنْهُمْ هَدْيٌ غَيْرَ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم وَطَلْحَةَ، وَقَدِمَ عَلِيٌّ مِنْ الْيَمَنِ وَمَعَهُ هَدْيٌ، فَقَالَ: أَهْلَلْتُ بِمَا أَهَلَّ بِهِ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم، فَأَمَرَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم أَصْحَابَهُ: أَنْ يَجْعَلُوهَا عُمْرَةً، وَيَطُوفُوا، ثُمَّ يُقَصِّرُوا، وَيَحِلُّوا إِلا مَنْ كَانَ مَعَهُ الْهَدْيُ، فَقَالُوا: نَنْطَلِقُ إِلَى مِنىً، وَذَكَرُ أَحَدِنَا يَقْطُرُ، فَبَلَغَ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم فَقَالَ: «لَوْ اسْتَقْبَلْتُ مِنْ أَمْرِي مَا اسْتَدْبَرْتُ، مَا أَهْدَيْتُ، وَلَوْلا أَنَّ مَعِي الْهَدْيَ لأَحْلَلْتُ» متفق عليه، واللفظ للبخاري.

 

902- Cabir İbnu Abdullah’dan, -Allah ondan ve babasından razı olsun-  O şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabı hac için ihrama girmişlerdi. Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem ve Talha dı­şında kimsenin yanında kurbanı yoktu. Ali, Yemen'den, beraberinde kurbanıyla birlikte geldi ve Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellemin haccına niyet ettiği gibi niyet ettim, dedi. Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem sahabelerine, beraberinde kurbanlılarını getirenler müstesna, hac niyetlerini umreye çevirmelerini, Kâbe’yi tavaf ettikten sonra saçlarını tıraş edip ihramdan çıkmalarını emretti. Bunun üzerine bazı sahabeler şöyle dediler: Bizden birinin zekerinden meni damlar olduğu halde mi Mina’ya gideceğiz? Bu söz Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve selleme ulaşınca Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Şayet böyle bir işle karşılaşacağımı bilseydim kurbanımı beraberimde getirmezdim. Şayet yanımda kurbanım olmasaydı ihramdan çıkardım."[928]

 

وَعَنْ عَبْد الله بْن شَدَّادٍ، وَذُكِرَ الْمُتَلاعِنَانِ، وأنه قال لابْنِ عَبَّاسٍ: أَهُمَا اللَّذَانِ قَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «لَوْ كُنْتُ رَاجِماً أَحَداً بِغَيْرِ بَيِّنَةٍ لَرَجَمْتُهَا؟» فَقَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ: لا تِلْكَ امْرَأَةٌ أَعْلَنَتْ. متفق عليه.

 

 

903- Abdullah b. Şeddâd şöyle dedi: İbni Abbâs'ın yanında, liân yapanların lafı geçti de İbnu Şeddâd: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin haklarında:

"Şayet bir kimseyi şâhidsiz recmetseydim mutlaka bu kadını recmederdim!" buyurduğu kimseler bunlar mı? diye sordu. İbnu Abbâs:

-Hayır, o aşikâr yapardı; cevabını verdi.[929]

 

165

باب جواز «لولا» للإخبار أو للتسبيب إذا كان السبب صحيحاً شرعاً أو حساً بشرط ألا يعتقد أنه يؤثر بنفسه ووجوب اعتقاد أن المسبب هو الله وتحريمها إذا كان السبب خفياً لا تأثير له أو لم يثبت كونه سبباً لا شرعاً ولا حساً

 

165- “Olmasaydı” Lafzını Haber Verme veya Sebebiyet İçin Kullanmanın Şayet Sebep Doğru, Şer‘î veya da Hissî Olduğu Zaman Cevazı. Bunda İse Onun Kendisine Tesir Edeceğine İnanmaması Şartı Vardır. Asıl Sebebin Allah Olduğuna İnanmanın Vücubu, Şayet Sebebi Gizli İse Onun Haram Oluşu, Onun Tesirinin Olmadığı veya da Şer‘î veya Hissî Olarak Sabit Olmadığı

 

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «لَوْلا بَنُو إِسْرَائِيلَ لَمْ يَخْنَز اللَّحْمُ وَلَوْلا حَوَّاءُ لَمْ تَخُنْ أُنْثَى زَوْجَهَا الدَّهْرَ» أخرجه البُخارِيّ.

 

904- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:"Şayet İsrail oğulları olmasaydı et kokmazdı. Şayet Havva olmasaydı kadın kocasına hıyanet etmezdi."[930]

 

وَعَنْ الْعَبَّاس بن عَبْدِ الْمُطَّلِبِ رضي الله عنه أنه قَالَ: يا رَسُول الله، هل نفعتَ أبا طالب بشيء؟ فَإِنَّهُ كَانَ يَحُوطُكَ وَيَغْضَبُ لَكَ، قال: «نعم هُوَ فِي ضَحْضَاحٍ مِنْ نَارٍ، وَلَوْلا أَنَا لَكَانَ فِي الدَّرَكِ الأسْفَلِ مِن النَّارِ» متفق عليه.

 

905- Abbâs ibnu Abdulmuttalib -Allah ondan razı olsun- Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme şöyle dedi: -Ey Allah'ın Rasûlü! Ebu Talib’e bir şey ile faydalı olabildin mi? Muhakkak ki o seni korur ve senin için öfkelenirdi.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"O, cehennemde azabı hafifletilmiş olarak topuklarına kadar ulaşan ateşle azab olunacaktır. Şayet benim onun için şefaatim olmasaydı muhakkak o cehennemin en derin çukurunda olurdu."[931]

 

وَعَنْ أبي هُرَيْرَة رضي الله عنه قال: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «لولا الهجرة لكنتُ امرءاً من الأنصار، ولَوْ سَلَكَ النَّاسُ وَادِياً وَسَلَكَت الأنْصَارُ وَادِياً أَوْ شِعْباً لَسَلَكْتُ وَادِيَ الأنْصَارِ أَوْ شِعْبَ الأنْصَارِ» أخرجه البخاري.

 

906- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Şayet hicret olmasaydı, ben muhakkak Ensâr'dan bir kişi olurdum. Şayet Ensâr bir vadi veya dağ yoluna girseler, insanlar da bir vadiye girseler, ben de muhakkak Medineli Ensarla beraber o vadi veya dağ yoluna girerdim."[932]

وَعَنْ ابن عَبَّاس رضي الله عنهما في قول الله عزّ وجل: {{فَلاَ تَجْعَلُوا لِلَّهِ أَنْدَادًا}} [البقرة: 22] قال: الأنداد هو الشرك أخفى من دبيب النمل على صفاة سوداء في ظلمة الليل، وهو أن يقول: والله وحياتك يا فلان وحياتي، ويقول: لولا كلبة هذا لأتانا اللصوص البارحة، ولولا البَط في الدار لأتى اللصوص وقول الرجل لصاحبه: ما شاء الله وشئت وقول الرجل: لولا الله وفلان لا تجعل فيها فلان هذا كله به شرك. أخرجه ابن أبي حاتم.

 

907- İbnu Abbas -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- Allâh 'Azze ve Celle’nin: Allah'a ortaklar koşmayın” (Bakara: 22) âyeti hakkında şöyle dedi: Ortaklar, zifiri karanlıkta siyah bir karıncanın yürümesinden daha gizli olan şirktir. Bu ise onun şöyle demesidir: Allah’a ve senin hayatına yemin olsun ki, ey falan ve hayatım. O şöyle der: Şayet şu köpek olmasaydı dün gece hırsız gelirdi. Şayet evde ördek olmasaydı hırsız gelirdi. Bir adamın arkadaşına: Sen ve Allah dilersen sözü. Bir adamın: Allah ve falanca olmasaydı, sözü. Bunların hepsi de şirktir.[933]

 

166

باب من جَحَد نِعمةَ الله كَفَر

 

166- Allah'ın Nimetini İnkâr Eden Kâfir Olmuştur

 

 

عَنِ النُّعْمَانِ بْنِ بَشِيرٍ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «التَّحَدُّثُ بِنِعْمَةِ الله شُكْرٌ وَتَرْكُهَا كفر» أخرجه أحمد والبزار.

 

908- Nu'mân b. Beşîr -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah'ın nimetlerinden konuşmak şükür, onu terk etmek ise küfürdür."[934]

 

وَعَنْ أبي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: سمعت رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم يقول: «إِنَّ ثَلاثَةً فِي بَنِي إِسْرَائِيلَ أَبْرَصَ وَأَقْرَعَ وَأَعْمَى بَدَا لله أَنْ يَبْتَلِيَهُمْ، فَبَعَثَ إِلَيْهِمْ مَلَكاً، فَأَتَى الأبْرَصَ، فَقَالَ: أَيُّ شَيْءٍ أَحَبُّ إِلَيْكَ قَالَ: لَوْنٌ حَسَنٌ وَجِلْدٌ حَسَنٌ، قَدْ قَذِرَنِي النَّاسُ قَالَ: فَمَسَحَهُ، فَذَهَبَ عَنْهُ، فَأُعْطِيَ لَوْناً حَسَناً وَجِلْداً حَسَناً، فَقَالَ: أَيُّ الْمَالِ أَحَبُّ إِلَيْكَ؟ قَالَ: الإِبِلُ أَوْ قَالَ: الْبَقَرُ هُوَ شَكَّ فِي ذَلِكَ أنَّ الأبْرَصَ وَالأقْرَعَ قَالَ أَحَدُهُمَا: الإِبِلُ، وَقَالَ الآخَرُ: الْبَقَرُ، فَأُعْطِيَ نَاقَةً عُشَرَاءَ، فَقَالَ: يُبَارَكُ لَكَ فِيهَا، وَأَتَى الأقْرَعَ فَقَالَ: أَيُّ شَيْءٍ أَحَبُّ إِلَيْكَ؟ قَالَ: شَعَرٌ حَسَنٌ وَيَذْهَبُ عَنِّي هَذَا قَدْ قَذِرَنِي النَّاسُ قَالَ فَمَسَحَهُ فَذَهَبَ وَأُعْطِيَ شَعَراً حَسَناً قَالَ: فَأَيُّ الْمَالِ أَحَبُّ إِلَيْكَ؟ قَالَ الْبَقَرُ، قَالَ: فَأَعْطَاهُ بَقَرَةً حَامِلاً، وَقَال: يُبَارَكُ لَكَ فِيهَا وَأَتَى الأعْمَى فَقَالَ: أَيُّ شَيْءٍ أَحَبُّ إِلَيْكَ؟ قَالَ يَرُدُّ الله إِلَيَّ بَصَرِي فَأُبْصِرُ بِهِ النَّاسَ قَالَ: فَمَسَحَهُ فَرَدَّ الله إِلَيْهِ بَصَرَهُ قَالَ: فَأَيُّ الْمَالِ أَحَبُّ إِلَيْكَ؟ قَالَ: الْغَنَمُ. فَأَعْطَاهُ شَاةً وَالِداً، فَأُنْتِجَ هَذَانِ، وَوَلَّدَ هَذَا فَكَانَ لِهَذَا وَادٍ مِنْ إِبِلٍ، وَلِهَذَا وَادٍ مِنْ بَقَرٍ، وَلِهَذَا وَادٍ مِنْ غَنَمٍ، ثُمَّ إِنَّهُ أَتَى الأبْرَصَ فِي صُورَتِهِ وَهَيْئَتِهِ فَقَالَ: رَجُلٌ مِسْكِينٌ تَقَطَّعَتْ بِيَ الْحِبَالُ فِي سَفَرِي، فَلا بَلاغَ الْيَوْمَ إِلا بِاللهِ، ثُمَّ بِكَ، أَسْأَلُكَ بِالَّذِي أَعْطَاكَ اللَّوْنَ الْحَسَنَ وَالْجِلْدَ الْحَسَنَ وَالْمَالَ بَعِيراً أَتَبَلَّغُ عَلَيْهِ فِي سَفَرِي. فَقَالَ لَهُ: إِنَّ الْحُقُوقَ كَثِيرَةٌ، فَقَالَ لَهُ: كَأَنِّي أَعْرِفُكَ أَلَمْ تَكُنْ أَبْرَصَ يَقْذَرُكَ النَّاسُ، فَقِيراً فَأَعْطَاكَ اللهُ؟ فَقَالَ: لَقَدْ وَرِثْتُ لِكَابِرٍ عَنْ كَابِرٍ، فَقَالَ: إِنْ كُنْتَ كَاذِباً فَصَيَّرَكَ الله إِلَى مَا كُنْتَ، وَأَتَى الأقْرَعَ فِي صُورَتِهِ وَهَيْئَتِهِ، فَقَالَ لَهُ مِثْلَ مَا قَالَ لِهَذَا، فَرَدَّ عَلَيْهِ مِثْلَ مَا رَدَّ عَلَيْهِ هَذَا، فَقَالَ: إِنْ كُنْتَ كَاذِباً، فَصَيَّرَكَ الله إِلَى مَا كُنْتَ، وَأَتَى الأعْمَى فِي صُورَتِهِ، فَقَالَ: رَجُلٌ مِسْكِينٌ وَابْنُ سَبِيلٍ، وَتَقَطَّعَتْ بِيَ الْحِبَالُ فِي سَفَرِي، فَلا بَلاغَ الْيَوْمَ إِلا بِاللهِ، ثُمَّ بِكَ، أَسْأَلُكَ بِالَّذِي رَدَّ عَلَيْكَ بَصَرَكَ شَاةً أَتَبَلَّغُ بِهَا فِي سَفَرِي. فَقَالَ: قَدْ كُنْتُ أَعْمَى فَرَدَّ الله بَصَرِي، وَفَقِيراً فَقَدْ أَغْنَانِي، فَخُذْ مَا شِئْتَ فَوَالله لا أَجْهَدُكَ الْيَوْمَ بِشَيْءٍ أَخَذْتَهُ لله، فَقَالَ: أَمْسِكْ مَالَكَ فَإِنَّمَا ابْتُلِيتُمْ، فَقَدْ رَضِيَ الله عَنْكَ، وَسَخِطَ عَلَى صَاحِبَيْكَ» متفق عليه.

 

909- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "İsrâîl oğullarında abraş, kel ve kör üç kişi vardı. Allah bunları imtihan etmek istedi de onlara bir melek gönderdi. Melek abraşa geldi:

-En çok neyi seversin? dedi. Abraş:

-Güzel renk, güzel ten. Çünkü insanlar beni çirkin görüyor, benden iğreniyorlar, dedi. Melek, abraşın vücûdunu sıvadı. Ondan bu çirkinlik gitti de ona güzel bir renk ve güzel bir ten verildi. Bundan sonra melek ona:

-En çok hangi malı seversin? diye sordu. O:

-Deveyi veya da sığırı, dedi".

Abraşa on aylık gebe bir deve verildi. Bunun üzerine melek ona:

-Bu deve mübarek olsun! diye dua etti.

Sonra melek, başı kel kişinin yanına vardı. Ona da:

-En çok neyi seversin? diye sordu. O da:

-Güzel bir saç, şu kellik benden gitsin! Herkes benden iğreniyor, dedi. Melek onun başını sıvadı da ondan kellik gitti ve ona güzel bir saç verildi. Melek ona:

-En çok hangi malı seversin? diye sordu. Oda:

-Sığırı severim, dedi. Allah ona gebe bir sığır verdi de, melek ona:

-Bu sığır sana mübarek olsun! diye duâ etti. Melek, körün yanına geldi ve ona da:

-En çok neyi seversin? diye sordu. O da:

-Allah gözümü bana geri versin de, ben de onunla insanları göreyim, dedi. Melek onun gözünü sıvadı da Allah ona gözünü geri verdi. Melek, köre:

-Hangi malı çok seversin? diye sordu. Oda:

-Koyunu severim, dedi. Melek de ona kuzulu bir koyun verdi.

Bir müddet sonra deve ve sığır sahiplerinin devesi ve sığırı yavruladı. Koyun sahibinin de koyunu kuzuladı. Bu suretle deve isteyen kişinin bir vâdî dolusu devesi oldu. Sığır isteyen kimsenin de bir vâdî dolusu sığırı oldu. Koyun isteyen körün de bir vâdî koyunu oldu. Bundan sonra günün birinde o melek, bu üç kişi ile ilk görüştüğü suret ve heyetinde abraş kişiye geldi de şöyle dedi:

-Ben fakir ve garip yabancı bir kişiyim. Yol üzerinde yaşama ve memleketime ulaşma sebepleri kesilmiştir. Artık bu gün benim için muradıma erişebilmek ancak evvelâ Allah'ın inâyetiyledir, sonra senin yardımınladır. Şimdi ben sana güzel bir renk, güzel bir vücut ve birçok mal veren Allah rızâsı için, senden bir deve isterim ki, bu seferimde onun üzerinde muradıma ve vatanıma erişebileyim!

Bu istek üzerine eski abraş ona:

-İsteyen fakirler çoktur, her dilenciye bir deve vermek olmaz, dedi. Melek de ona:

-Öyle sanıyorum ki ben seni tanıyacağım. Sen insanların iğrendiği abraş kimse değil misin? Sen fakir idin de bu malı sana Allah vermişti, dedi. Bu eski abraş, meleğe:

-Hayır yemin olsun ben bu mala atadan ataya geçerek vâris oldum, dedi. Melek de ona:

-Eğer sen bu iddianda yalancı isen, Allah seni eski hâline çevirsin! dedi.

Sonra melek, ilk buluştuğu suretinde ve heyetinde kel adama gitti de, abraşa dediği gibi ona da söyledi. Kel de abraşın reddettiği gibi reddetti. Melek de ona:

-Eğer sen bu iddianda yalancı isen, Allah seni eski hâline çevirsin! diye beddua etti.

Bu defa melek gözlerini sıvadığı köre geldi de şunları söyledi:

-Ben fakir ve vatanından uzak düşmüş garip bir kimseyim. Sefer hâlinde iken geçimim ve memleketime dönmem sebepleri benden kesilmiştir. Bu gün benim için muradıma ulaşabilmek ancak evvelâ Allah'ın inayeti, sonra senin yardımınla olur. Şimdi ben sana gözlerini geri veren Allah rızâsı için senden bir koyun isterim ki, bu yolculuğumda onunla muradıma ve vatanıma erişebileyim, dedi. O kişi de meleğe şöyle dedi:

-Hakîkaten ben kör idim, Allah gözlerimin nurunu bana geri verdi. Fakir idim. Allah beni zengin kıldı. İşte koyunlarım dilediğin kadar al. Allah'a yemîn ederim ki, bu gün Allah rızâsı için benden alacağın bir şeyin miktarını sınırlandırmak ile sana güçlük vermek istemem, dedi. Melek de ona:

-Malını tamamen muhafaza et! Allah ancak sizin üçünüzü imtihan etti de, Allah senden razı oldu. İki dostun abraşla kel de Allah'ın gazabına uğradılar, dedi."[935]

 

167

باب التحذير من أمن مَكر الله تعالى

 

168- Allah 'Azze ve Celle'nin Azabından Emin Olan Kimseyi Sakındırma

 

عَنْ عَائِشَةَ رضي الله عنها قالت: مَا رَأَيْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم مُسْتَجْمِعاً ضَاحِكاً حَتَّى أَرَى مِنْهُ لَهَوَاتِهِ إِنَّمَا كَانَ يَتَبَسَّمُ قَالَتْ: وَكَانَ إِذَا رَأَى غَيْماً أَوْ رِيحاً عُرِفَ ذَلِكَ فِي وَجْهِهِ فَقَالَتْ: يَا رَسُولَ الله أَرَى النَّاسَ إِذَا رَأَوْا الْغَيْمَ فَرِحُوا رَجَاءَ أَنْ يَكُونَ فِيهِ الْمَطَرُ وَأَرَاكَ إِذَا رَأَيْتَهُ عَرَفْتُ فِي وَجْهِكَ الْكَرَاهِيَةَ قَالَتْ: فَقَالَ: «يَا عَائِشَةُ مَا يُؤَمِّنُنِي أَنْ يَكُونَ فِيهِ عَذَابٌ قَدْ عُذِّبَ قَوْمٌ بِالرِّيحِ وَقَدْ رَأَى قَوْمٌ الْعَذَابَ فَقَالُوا: {{هَذَا عَارِضٌ مُمْطِرُنَا}} [الأحقاف: 24] » متفق عليه، واللفظ لمسلم.

 

910- Âişe -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Ben, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi ciddi bir şekilde, küçük dili görünecek derecede güldüğünü görmedim. O, yalnız te­bessüm ederdi. Bir bulut veya rüzgâr gördümü bu yüzünden bel­li olurdu. Kendisine:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Bakıyorum herkes bulutu gördüğü vakit, on­da yağmur vardır ümidi ile ferahlanıyor. Hâlbuki bunu sen gördün mü, ben senin yüzünden hoşnutsuzluk okuyorum, dedim. Bunun üze­rine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-Ey Âişe! Bunda bir azâb bulunmadığına bana kim teminat vere­bilir? Hakikaten bir kavim rüzgârla azap olunmuştur. Gerçekten bir kavim azabı görmüş de:

-“Bu gördüğünüz bize yağmur yağdıracak bir buluttur” (Ahkâf: 24) demişlerdi."[936]

 

168

باب إثبات الشَّفاعة وبيان أنواعها

 

168- Şefaatin İspatı ve Çeşitlerinin Beyanı

 

عَنْ أبي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لِكُلِّ نَبِيٍّ دَعْوَةٌ فَأُرِيدُ إِنْ شَاءَ الله أَنْ أَخْتَبِيء دَعْوَتِي شَفَاعَةً لأُمَّتِي يَوْمَ الْقِيَامَةِ» متفق عليه.

 

911- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Her peygamberin duâ edip de kabul edilmiş bir duâsı vardır. Ben o duamı, inşallah, Kıyamet günü ümmetime şefaat etmek için saklamak istiyorum."[937]

 

وعَنْ أَبِي مُوسَى الأشْعَرِيِّ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «خُيِّرْتُ بَيْنَ الشَّفَاعَةِ وَبَيْنَ أَنْ يَدْخُلَ نِصْفُ أُمَّتِي الْجَنَّةَ فَاخْتَرْتُ الشَّفَاعَةَ» أخرجه ابنُ مَاجَه.

 

912- Ebû Mûsâ el-Eş’ârî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"Ben şefaat etmek veya ümmetimin yarısının cennete girmesi arasında muhayyer (serbest) kılındım. Ben şefaat etmeyi seçtim."[938]

 

وَعَنْ مَعْبَد بْن هِلالٍ الْعَنزِيِّ قَالَ: اجْتَمَعْنَا نَاسٌ مِنْ أَهْلِ الْبَصْرَةِ فَذَهَبْنَا إِلَى أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ وَذَهَبْنَا مَعَنَا بِثَابِتٍ الْبُنَانِيِّ إِلَيْهِ يَسْأَلُهُ لَنَا عَنْ حَدِيثِ الشَّفَاعَةِ فَإِذَا هُوَ فِي قَصْرِهِ فَوَافَقْنَاهُ يُصَلِّي الضُّحَى فَاسْتَأْذَنَّا فَأَذِنَ لَنَا وَهُوَ قَاعِدٌ عَلَى فِرَاشِهِ فَقُلْنَا لِثَابِتٍ: لا تَسْأَلْهُ عَنْ شَيْءٍ أَوَّلَ مِنْ حَدِيثِ الشَّفَاعَةِ فَقَالَ: يَا أَبَا حَمْزَةَ هَؤُلاءِ إِخْوَانُكَ مِنْ أَهْلِ الْبَصْرَةِ جَاءُوكَ يَسْأَلُونَكَ عَنْ حَدِيثِ الشَّفَاعَةِ. فَقَالَ: حَدَّثَنَا مُحَمَّدٌ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «إِذَا كَانَ يَوْمُ الْقِيَامَةِ مَاجَ النَّاسُ بَعْضُهُمْ فِي بَعْضٍ فَيَأْتُونَ آدَمَ فَيَقُولُونَ: اشْفَعْ لَنَا إِلَى رَبِّكَ فَيَقُولُ: لَسْتُ لَهَا وَلَكِنْ عَلَيْكُمْ بِإِبْرَاهِيمَ فَإِنَّهُ خَلِيلُ الرَّحْمَنِ، فَيَأْتُونَ إِبْرَاهِيمَ فَيَقُولُ: لَسْتُ لَهَا وَلَكِنْ عَلَيْكُمْ بِمُوسَى فَإِنَّهُ كَلِيمُ الله، فَيَأْتُونَ مُوسَى فَيَقُولُ: لَسْتُ لَهَا وَلَكِنْ عَلَيْكُمْ بِعِيسَى فَإِنَّهُ رُوحُ الله وَكَلِمَتُهُ، فَيَأْتُونَ عِيسَى فَيَقُولُ: لَسْتُ لَهَا وَلَكِنْ عَلَيْكُمْ بِمُحَمَّدٍ صلّى الله عليه وسلّم، فَيَأْتُونِي فَأَقُولُ: أَنَا لَهَا فَأَسْتَأْذِنُ عَلَى رَبِّي فَيُؤْذَنُ لِي وَيُلْهِمُنِي مَحَامِدَ أَحْمَدُهُ بِهَا لا تَحْضُرُنِي الآنَ فَأَحْمَدُهُ بِتِلْكَ الْمَحَامِدِ وَأَخِرُّ لَهُ سَاجِداً فَيَقُولُ: يَا مُحَمَّدُ ارْفَعْ رَأْسَكَ وَقُلْ يُسْمَعْ لَكَ وَسَلْ تُعْطَ وَاشْفَعْ تُشَفَّعْ فَأَقُولُ: يَا رَبِّ أُمَّتِي أُمَّتِي فَيَقُولُ: انْطَلِقْ فَأَخْرِجْ مِنْهَا مَنْ كَانَ فِي قَلْبِهِ مِثْقَالُ شَعِيرَةٍ مِنْ إِيمَانٍ فَأَنْطَلِقُ فَأَفْعَلُ ثُمَّ أَعُودُ فَأَحْمَدُهُ بِتِلْكَ الْمَحَامِدِ ثُمَّ أَخِرُّ لَهُ سَاجِداً فَيُقَالُ: يَا مُحَمَّدُ ارْفَعْ رَأْسَكَ وَقُلْ يُسْمَعْ لَكَ وَسَلْ تُعْطَ وَاشْفَعْ تُشَفَّعْ فَأَقُولُ: يَا رَبِّ أُمَّتِي أُمَّتِي فَيَقُولُ: انْطَلِقْ فَأَخْرِجْ مِنْهَا مَنْ كَانَ فِي قَلْبِهِ مِثْقَالُ ذَرَّةٍ أَوْ خَرْدَلَةٍ مِنْ إِيمَانٍ فَأَخْرِجْهُ فَأَنْطَلِقُ فَأَفْعَلُ ثُمَّ أَعُودُ فَأَحْمَدُهُ بِتِلْكَ الْمَحَامِدِ ثُمَّ أَخِرُّ لَهُ سَاجِداً فَيَقُولُ: يَا مُحَمَّدُ ارْفَعْ رَأْسَكَ وَقُلْ يُسْمَعْ لَكَ وَسَلْ تُعْطَ وَاشْفَعْ تُشَفَّعْ فَأَقُولُ: يَا رَبِّ أُمَّتِي أُمَّتِي فَيَقُولُ: انْطَلِقْ فَأَخْرِجْ مَنْ كَانَ فِي قَلْبِهِ أَدْنَى أَدْنَى أَدْنَى مِثْقَالِ حَبَّةِ خَرْدَلٍ مِنْ إِيمَانٍ فَأَخْرِجْهُ مِنْ النَّارِ فَأَنْطَلِقُ فَأَفْعَلُ» فَلَمَّا خَرَجْنَا مِنْ عِنْدِ أَنَسٍ قُلْتُ لِبَعْضِ أَصْحَابِنَا: لَوْ مَرَرْنَا بِالْحَسَنِ وَهُوَ مُتَوَارٍ فِي مَنْزِلِ أَبِي خَلِيفَةَ فَحَدَّثْنَاهُ بِمَا حَدَّثَنَا أَنَسُ بْنُ مَالِكٍ فَأَتَيْنَاهُ فَسَلَّمْنَا عَلَيْهِ فَأَذِنَ لَنَا فَقُلْنَا لَهُ: يَا أَبَا سَعِيدٍ جِئْنَاكَ مِنْ عِنْدِ أَخِيكَ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ فَلَمْ نَرَ مِثْلَ مَا حَدَّثَنَا فِي الشَّفَاعَةِ فَقَالَ: هِيهْ فَحَدَّثْنَاهُ بِالْحَدِيثِ فَانْتَهَى إِلَى هَذَا الْمَوْضِعِ فَقَالَ: هِيهْ فَقُلْنَا: لَمْ يَزِدْ لَنَا عَلَى هَذَا فَقَالَ: لَقَدْ حَدَّثَنِي وَهُوَ جَمِيعٌ مُنْذُ عِشْرِينَ سَنَةً فَلا أَدْرِي أَنَسِيَ أَمْ كَرِهَ أَنْ تَتَّكِلُوا قُلْنَا: يَا أَبَا سَعِيدٍ فَحَدِّثْنَا فَضَحِكَ وَقَالَ: خُلِقَ الإِنْسَانُ عَجُولا مَا ذَكَرْتُهُ إِلا وَأَنَا أُرِيدُ أَنْ أُحَدِّثَكُمْ حَدَّثَنِي كَمَا حَدَّثَكُمْ بِهِ قَالَ: ثُمَّ أَعُودُ الرَّابِعَةَ فَأَحْمَدُهُ بِتِلْكَ الْمَحَامِدِ ثُمَّ أَخِرُّ لَهُ سَاجِداً فَيُقَالُ: يَا مُحَمَّدُ ارْفَعْ رَأْسَكَ وَقُلْ يُسْمَعْ وَسَلْ تُعْطَهْ وَاشْفَعْ تُشَفَّعْ فَأَقُولُ: يَا رَبِّ ائْذَنْ لِي فِيمَنْ قَالَ: لا إِلَهَ إِلا الله فَيَقُولُ: وَعِزَّتِي وَجَلالِي وَكِبْرِيَائِي وَعَظَمَتِي لأُخْرِجَنَّ مِنْهَا مَنْ قَالَ: لا إِلَهَ إِلا اللهُ» متفق عليه.

 

913- Ma'bed ibnu Hilâl el-Anezi -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Biz Basra ehlinden birkaç kişi bir araya toplandık da Enes ibnu Mâlik'i ziyarete gittik. Bizimle beraber Sabit el-Bunânî de gitmişti. Sâbit bize Enes ten “Büyük Şefaat Hadîsi”ni sorduracaktı.”

Enes Basra'ya iki fersah mesafede bulunan Zaviye bölgesinde sarayında ikamet ediyordu. Ziyaretimiz Enes'in Duhâ namazı kıldığı bir za­mana rastlamıştı. Biz içeri girmeye izin istedik. Bize izin verdi. Verilen izin üzerine biz Enes ibnu Mâlik'in huzuruna girdik.

Enes bir minder üzerinde oturuyordu. Girerken biz Sâbit'e, Şe­faat Hadîsi'nden önce hiçbir şey sormamasını tenbîh etmiştik. O da:

-Ey Ebu Hamza! Bu Basralı kardeşlerimiz size Şefaat Hadîsi'ni sormaya geldiler, dedi.

Bunun üzerine Enes şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Kıyamet günü olduğu zaman insanlar birbiri üzerine dalgala­nıp çalkalanırlar. Nihayet Âdem'e gelirler de: Rabb'in huzurunda bize şefaat et! derler. O da: Ben buna ehil değilim. Fakat sizler İbrahim'e gidin. Çünkü o, Halilullah'tır der. Sonra İbrahim'e gelirler. O da: Ben buna ehil değilim. Fakat siz Mûsâ'ya gidin. Çünkü o Kelîmullah'tır, Allah'ın konuştuğu peygamberidir, der. Akabinde insanlar Musa'ya gelirler. O da: Ben buna ehil değilim. Lâkin sizler İsa'ya gidin. Çünkü o Al­lah'ın Ruhu ve Kelimesi'dir, der.

İsâ'ya gelirler. O da: Ben buna ehil değilim. Lâkin siz Muhammed'e gidin, der. İnsanlar bana gelirler. Ben de: Ben onun için yaratılmışımdır, derim. Hemen gider, Rabb'imin huzuruna izin isterim. Bana izin veri­lir. Bana şimdi hatırlayamadığım, kendisine yapacağım birtakım hamdler ilham eder. Ben bu hamdlerle hamd ederim ve kendisine sec­deye kapanırım. Bana: Ey Muhammed! Başını kaldır, söyle, sözün dinlenir; iste, is­teğin sana verilir; şefaat et, şefaatin kabul edilir! buyrulur. Bunun üzerine ben: Yâ Rabbi! Ümmetimi, ümmetimi! diye şefaat dilerim. Bana: Git, kalbinde bir arpa ağırlığı kadar îmân bulunan kimseleri oradan çıkar! denilir. Ben de gider bunu yaparım. Sonra yine Rabb'ime döner, bu hamdlerle hamd ederim. Sonra Rabb'ime secdeye kapanırım. Bana: Ey Muhammed! Başını kaldır, söyle, sözün dinlenir; iste, sa­na verilir; şefaat et, şefaatin kabul olunur! denilir. Bunun üzerine ben: Yâ Rabbi! Ümmetimi, ümmetimi! diye şefaat dilerim. Bana: Git, kalbinde bir zerre ağırlığınca veya hardal tanesi kadar îmân bulunanları oradan çıkar! denilir. Ben gider, bunu yaparım. Sonra döner yine bu hamdler ile Rabb'ime hamd ederim. Sonra O’na secdeye kapanırım. Bana: Ey Muhammed! Başını kaldır, söyle, sözün dinlenir; iste, iste­ğin sana verilir, şefaat et, şefaatin kabul edilir! buyrulur. Bunun üzerine ben: Yâ Rabbi! Ümmetimi, ümmetimi! diye şefaat dilerim. Bana: Git, kalbinde bir hardal tanesi ağırlığından daha az, daha az, daha az îmân bulunan kim varsa, onları da ateşten çıkar! buyurur. Ben hemen gider bunu yaparım."

Ma’bed şöyle dedi: Akabinde biz Enes'in yanından çıktığımız­da ben arkadaşlarımızdan bâzısına:

Biz Hasan el-Basri'nin yanına uğrasak. O, Ebû Hanîfe et-Tâî'nin evinde Haccâc'ın zulmünden gizlenmiş bir hâlde bulunmak­tadır, dedim.

Enes ibnu Mâlik'in bize tahdîs ettiği hadîsle Hasan'ın yanına var­dık. Ona selâm verdik. Bize izin verdi. Biz ona:

-Ey Ebu Saîd! Biz kardeşin Enes ibnu Mâlik'in yanından gel­dik. Şefaat hakkında bize tahdîs ettiği hadîsin benzerini hiç duyma­mıştık, dedik. O: Devam edin, hadîsi söyleyin! dedi. Biz de ona bu hadîsi tahdîs ettik. Hadîs bu son noktaya ulaşınca Hasan bize: Devam edin, daha söyleyin! dedi. Biz de ona: Enes bize daha fazla artırmadı, dedik. O da bize şunları söyledi:

Yemîn olsun o bunu bana yirmi sene önce tahdîs etmişti. Ken­disi o günlerde bütün hafızasını ve kuvvetini toplamış hâldeydi. Şim­di ise bir kısım şeyi terk etmiştir. O bunu unuttu mu yoksa güvenip dayanırsınız diye sizlere tahdîs etmeyi kerih mi gördü, bilmiyorum, dedi.

Biz de ona: Ey Ebu Saîd! Bize sen tahdîs et, dedik. Bunun üzerine güldü ve: “İnsan aceleden yaratılmıştır.” (Enbiyâ: 37) Bunu si­ze sadece o hadîsi tahdîs etmeyi isteyerek zikrettim, dedi ve şöyle de­vam etti:

Enes bana bu hadîsi size tahdîs ettiği gibi tahdîs etti. Bundan sonra Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

"Sonra ben dördüncü defa yine Rabb'ime döner, bu hamdler ile O'na tekrar hamd ederim. Sonra O'na secde ederek kapanırım. Bunun üzerine bana: Ey Muhammed! Başını kaldır ve söyle; sözün dinlenir; iste, sana verilir; şefaat et, şefaatin kabul edilir! buyrulur. Ben de: Yâ Rabbi! Bana izin ver de “Lâ ilahe illallah” diyen bütün Tevhid Ehli hakkında şefaat edeyim! diye niyaz ederim. Bunun üzerine Yüce Allah: İzzetim, Celâlim, Kibriyâm, Azametim hakkı için ben “Lâ ilahe illallah” diyen Tevhid Ehli'nin hepsini muhakkak surette cehen­nemden çıkaracağım! buyuracaktır.[939]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة وَحُذَيْفَةَ رضي الله عنهما قالا: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «يَجْمَعُ الله تَبَارَكَ وَتَعَالَى النَّاسَ فَيَقُومُ الْمُؤْمِنُونَ حَتَّى تُزْلَفَ لَهُمْ الْجَنَّةُ، فَيَأْتُونَ آدَمَ فَيَقُولُونَ: يَا أَبَانَا اسْتَفْتِحْ لَنَا الْجَنَّةَ، فَيَقُولُ: وَهَلْ أَخْرَجَكُمْ مِنَ الْجَنَّةِ إِلا خَطِيئَةُ أَبِيكُمْ آدَمَ؟ لَسْتُ بِصَاحِبِ ذَلِكَ، اذْهَبُوا إِلَى ابْنِي إِبْرَاهِيمَ خَلِيلِ اللهِ، قَالَ: فَيَقُولُ إِبْرَاهِيمُ: لَسْتُ بِصَاحِبِ ذَلِكَ، إِنَّمَا كُنْتُ خَلِيلاً مِنْ وَرَاءَ وَرَاءَ، اعْمِدُوا إِلَى مُوسَى صلّى الله عليه وسلّم الَّذِي كَلَّمَهُ الله تَكْلِيماً، فَيَأْتُونَ مُوسَى صلّى الله عليه وسلّم فَيَقُولُ: لَسْتُ بِصَاحِبِ ذَلِكَ اذْهَبُوا إِلَى عِيسَى كَلِمَةِ الله وَرُوحِهِ، فَيَقُولُ عِيسَى صلّى الله عليه وسلّم: لَسْتُ بِصَاحِبِ ذَلِكَ، فَيَأْتُونَ مُحَمَّداً صلّى الله عليه وسلّم فَيَقُومُ فَيُؤْذَنُ لَهُ، وَتُرْسَلُ الأمَانَةُ وَالرَّحِمُ فَتَقُومَانِ جَنَبَتَيْ الصِّرَاطِ يَمِيناً وَشِمَالاً فَيَمُرُّ أَوَّلُكُمْ كَالْبَرْقِ، قَالَ: قُلْتُ: بِأَبِي أَنْتَ وَأُمِّي أَيُّ شَيْءٍ كَمَرِّ الْبَرْقِ قَالَ: أَلَمْ تَرَوْا إِلَى الْبَرْقِ كَيْفَ يَمُرُّ، وَيَرْجِعُ فِي طَرْفَةِ عَيْنٍ، ثُمَّ كَمَرِّ الرِّيحِ ثُمَّ كَمَرِّ الطَّيْرِ، وَشَدِّ الرِّجَالِ تَجْرِي بِهِمْ أَعْمَالُهُمْ، وَنَبِيُّكُمْ قَائِمٌ عَلَى الصِّرَاطِ يَقُولُ: رَبِّ سَلِّمْ سَلِّمْ حَتَّى تَعْجِزَ أَعْمَالُ الْعِبَادِ، حَتَّى يَجِيءَ الرَّجُلُ فَلا يَسْتَطِيعُ السَّيْرَ إِلا زَحْفاً قَالَ: وَفِي حَافَتَيْ الصِّرَاطِ كَلالِيبُ مُعَلَّقَةٌ مَأْمُورَةٌ بِأَخْذِ مَنْ أُمِرَتْ بِهِ فَمَخْدُوشٌ نَاجٍ وَمَكْدُوسٌ فِي النَّارِ» متفق عليه.

 

914- Ebu Hureyre ile Huzeyfe -Allah onlardan razı olsun- şöyle dediler: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah Tebareke ve Teâlâ kıyamet gününde insanları bir yere top­layacak. Mü'minler kendilerine cennet yaklaştırılıncaya kadar ayakta du­racaklar. O zaman Âdem'e gelerek:

“Ey babamız! Bizim için cennetin açılmasını iste!” diyecekler. O da: “Sizi cennetten ancak babanız Âdem'in hatası çıkarmadı mı? Ben bu işin ehli değilim. Siz oğlum İbrahim Halilullah'a gidin” diyecek. İbra­him de:

“Ben bu işin ehli değilim. Ben ancak geriden geriye Halil idim. Siz Allah'ın kendisi ile söyleştiği Musa 'aleyhis-selâma gidin” diyecek. Bu­nun üzerine Musa 'aleyhis-selâma gelecekler. O da:

  “Ben bu işin ehli değilim. Siz Kelimetullah ve Ruhullah olan İsa'ya gidin” diyecek. İsa 'aleyhis-selâm da:

  “Ben bu işin ehli değilim” diyecek. Nihayet Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme gelecekler. O hemen ayağa kalkacak ve kendisine şefaat için izin verilecek, emanetle rahim (akrabalık bağları) gönderilerek sıratın sağ ve sol ta­raflarına duracaklar. Sonra sizin ilk kafileniz şimşek gibi sırattan geçecek.”

Ben: Anam babam sana feda olsun! Şimşek gibi geçmek ne demek­tir? diye sordum. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

“Şimşeği hiç görmediniz mi? Göz kırpacak kadar bir zamanda nasıl geçip dönüyor. Sonrakiler rüzgârın geçişi gibi. Daha sonrakiler kuşların geçişi gibi ve insanların koşması gibi geçecekler. Onları böyle koşturan amelleri olacaktır. Peygamberiniz de sırat üzerinde durmuş:

-Ya Rabbi! Selâmet ver, selâmet! diyecek. Nihayet kulların amelleri âcîz kalacak hatta öyle kimse gelecek ki, ancak sürünerek yürüyebilecek. Sıratın iki tarafında asılı çengeller olacak. Bunlar emrolunduklarını yaka­lamakla memurdurlar. Bakarsın bazı İnsanlar tırmalanmış kurtulmuş. Ba­zıları da cehenneme atılmış olacak."[940]

 

وعَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِك رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «أَنَا أَوَّلُ النَّاسِ يَشْفَعُ فِي الْجَنَّةِ، وَأَنَا أَكْثَرُ الأنْبِيَاءِ تَبَعاً» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

915- Enes İbnu Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Cennet için insanlara ilk şefaat edecek benim. Peygamberler içinde en çok tabisi olan da benim.”[941]

 

وَعَنْ عِمْرَانَ بنِ حُصَيْنٍ رضي الله عنهما، عَن النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «يَخْرُجُ قَوْمٌ مِنْ النَّارِ بِشَفَاعَةِ مُحَمَّدٍ صلّى الله عليه وسلّم فَيَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ يُسَمَّوْنَ الْجَهَنَّمِيِّينَ» أَخْرَجَهُ البُخَارِيّ.

 

916- İmrân ibnu Husayn -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin şefaati ile bir topluluk cehennemden çıkar ve cennete girerler. Onlar “Cehennemlikler” diye isimlendirilirler."[942]

 

وعَنْ أَنَسٍ بْن مَالِك رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «شَفَاعَتِي لأهْلِ الْكَبَائِرِ مِنْ أُمَّتِي» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، وأبو دَاوُد، والترْمِذِيّ.

 

917- Enes b. Mâlik -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Benim şefaatim, ümmetimden büyük günah işleyenler içindir."[943]

 

وَعَنْ جابر رضي الله عنه قال: سِرْنَا مَعَ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم حَتَّى نَزَلْنَا وَادِياً أَفْيَحَ، فَذَهَبَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقْضِي حَاجَتَهُ، فَاتَّبَعْتُهُ بِإِدَاوَةٍ مِنْ مَاءٍ فَنَظَرَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم فَلَمْ يَرَ شَيْئاً يَسْتَتِرُ بِهِ، فَإِذَا شَجَرَتَانِ بِشَاطِئِ الْوَادِي فَانْطَلَقَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم إِلَى إِحْدَاهُمَا فَأَخَذَ بِغُصْنٍ مِنْ أَغْصَانِهَا، فَقَالَ: «انْقَادِي عَلَيَّ بِإِذْنِ الله» فَانْقَادَتْ مَعَهُ كَالْبَعِيرِ الْمَخْشُوشِ الَّذِي يُصَانِعُ قَائِدَهُ حَتَّى أَتَى الشَّجَرَةَ الأخْرَى فَأَخَذَ بِغُصْنٍ مِنْ أَغْصَانِهَا، فَقَالَ: «انْقَادِي عَلَيَّ بِإِذْنِ الله» فَانْقَادَتْ مَعَهُ، كَذَلِكَ حَتَّى إِذَا كَانَ بِالْمَنْصَفِ مِمَّا بَيْنَهُمَا لأَمَ بَيْنَهُمَا يَعْنِي جَمَعَهُمَا، فَقَالَ: «الْتَئِمَا عَلَيَّ بِإِذْنِ الله فَالْتَأَمَتَا» قَالَ جَابِرٌ: فَخَرَجْتُ أُحْضِرُ مَخَافَةَ أَنْ يُحِسَّ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم بِقُرْبِي فَيَبْتَعِدَ، وَقَالَ مُحَمَّدُ بْنُ عَبَّادٍ: فَيَتَبَعَّدَ فَجَلَسْتُ أُحَدِّثُ نَفْسِي فَحَانَتْ مِنِّي لَفْتَةٌ، فَإِذَا أَنَا بِرَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم مُقْبِلاً، وَإِذَا الشَّجَرَتَانِ قَدْ افْتَرَقَتَا، فَقَامَتْ كُلُّ وَاحِدَةٍ مِنْهُمَا عَلَى سَاقٍ فَرَأَيْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم وَقَفَ وَقْفَةً، فَقَالَ بِرَأْسِهِ هَكَذَا، وَأَشَارَ أَبُو إِسْمَاعِيلَ بِرَأْسِهِ يَمِيناً وَشِمَالاً ثُمَّ أَقْبَلَ، فَلَمَّا انْتَهَى إِلَيَّ قَالَ: يَا جَابِرُ، هَلْ رَأَيْتَ مَقَامِي؟» قُلْتُ: نَعَمْ يَا رَسُولَ اللهِ، قَالَ: «فَانْطَلِقْ إِلَى الشَّجَرَتَيْنِ فَاقْطَعْ مِنْ كُلِّ وَاحِدَةٍ مِنْهُمَا غُصْناً فَأَقْبِلْ بِهِمَا حَتَّى إِذَا قُمْتَ مَقَامِي، فَأَرْسِلْ غُصْناً عَنْ يَمِينِكَ وَغُصْناً عَنْ يَسَارِكَ»، قَالَ جَابِرٌ: فَقُمْتُ فَأَخَذْتُ حَجَراً فَكَسَرْتُهُ وَحَسَرْتُهُ، فَانْذَلَقَ لِي فَأَتَيْتُ الشَّجَرَتَيْنِ، فَقَطَعْتُ مِنْ كُلِّ وَاحِدَةٍ مِنْهُمَا غُصْناً، ثُمَّ أَقْبَلْتُ أَجُرُّهُمَا حَتَّى قُمْتُ مَقَامَ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم أَرْسَلْتُ غُصْناً عَنْ يَمِينِي وَغُصْناً عَنْ يَسَارِي ثُمَّ لَحِقْتُهُ فَقُلْتُ: قَدْ فَعَلْتُ يَا رَسُولَ الله فَعَمَّ ذَاكَ؟ قَالَ: «إِنِّي مَرَرْتُ بِقَبْرَيْنِ يُعَذَّبَانِ فَأَحْبَبْتُ بِشَفَاعَتِي أَنْ يُرَفَّهَ عَنْهُمَا مَا دَامَ الْغُصْنَانِ رَطْبَيْنِ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

918- Câbir -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ile beraber yürüdük. Nihâyet geniş bir vadiye indik. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem kazayı hacetine gitti. Ben de bir su kabı ile kendisini tâkip ettim. Derken Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bakındı, fakat örtünecek bir şey göre­medi. Birden vadinin kenarında iki ağaç gözüne ilişti. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem hemen bunlardan birine giderek dallarından bir dal tut­tu. Ve:

“Allah'ın izniyle sözümü dinle!” buyurdu. Dal ona, sahibine huysuz­luk eden burnu gemli deve gibi sözünü dinledi. Öteki ağaca da gitti. Ve dal­larından birinden tutarak:

“Allah'ın izniyle sözümü dinle!” dedi. O da öteki gibi sözünü dinledi. İki­sinin ortasına varınca aralarını kapadı yâni bir yere topladı ve:

“Allah'ın izniyle benim üzerime kapanın!” dedi. Hemen kapandılar. Câbir dedi ki: Ben Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem yakınında ol­duğumu hissederse uzaklaşır korkusuyla oradan çıkarak koştum. Ve otur­dum. İçimden konuşuyordum. Yanı başıma baktım. Bir de ne göreyim, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem geliyor. O İki ağaç da bir­birinden ayrılmış ve her biri gövdesinin üzerine doğrulmuştu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin bir an durduğunu gördüm. Kafasıyla şöyle yaptı. (Ebû İsmail başıyla sağa ve sola işaret etmiştir.) Sonra bana doğ­ru yürüdü, yanıma gelince:

“Ey Câbir! Benim durduğum yeri gördün mü?”  diye sordu.

-Evet, ey Allah'ın Rasûlü! dedim.

Öyle ise şu iki ağaca git de, her birinden birer dal kes ve getir. Be­nim yerimde durduğum vakit, bir dalı sağıma, bir dalı da soluna salıver!” dedi.

Câbir dedi ki: Ben kalkarak bir taş aldım. Ve onu kırdım, keskinledim, benim için keskin oldu. Ve iki ağaca giderek her birinden birer dal kestim. Sonra onları sürükleyerek geldim ve Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin soluna bıraktım. Yaptım ey Allah'ın Rasûlü! Bu neden lâzım geldi? dedim. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ben azab gören iki kabrin yanından geçtim de bu dallar yaş olduğu müddetçe şefaatim sayesinde onlardan azabın hafifletilmesini diledim.”[944]

 

وعَنْ أَبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ رضي الله عنه أَنَّهُ سَمِعَ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم ذُكِرَ عِنْدَهُ عَمّه أبو طالب فقال: «لَعَلَّهُ تَنْفَعُهُ شَفَاعَتِي يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَيُجْعَلُ فِي ضَحْضَاحٍ مِنَ النَّارِ يَبْلُغُ كَعْبَيْهِ يَغْلِي مِنْهُ دِمَاغُهُ» متفق عليه.

 

919- Ebû Saîd el-Hudrî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin yanında amcası Ebû Tâlib zikredilince Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Umarım ki Kıyamet günü benim şefaatim ona fayda verecektir. Cehennemde onun topuklarına kadar ulaşan bir ateşle azab olunacaktır. Bu ateşin tesiriyle beyni kaynayacaktır."[945]

 

وعَنْ أَبِي مُوسَى الأَشْعَرِيّ رضي الله عنه قَالَ: لَمَّا فَرَغَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم مِنْ حُنَيْنٍ بَعَثَ أَبَا عَامِرٍ عَلَى جَيْشٍ إِلَى أَوْطَاسٍ فَلَقِيَ دُرَيْدَ بْنَ الصِّمَّةِ فَقُتِلَ دُرَيْدٌ، وَهَزَمَ الله أَصْحَابَهُ، قَالَ أَبُو مُوسَى: وَبَعَثَنِي مَعَ أَبِي عَامِرٍ فَرُمِيَ أَبُو عَامِرٍ فِي رُكْبَتِهِ رَمَاهُ جُشَمِيٌّ بِسَهْمٍ فَأَثْبَتَهُ فِي رُكْبَتِهِ فَانْتَهَيْتُ إِلَيْهِ فَقُلْتُ: يَا عَمِّ مَنْ رَمَاكَ فَأَشَارَ إِلَى أَبِي مُوسَى، فَقَالَ: ذَاكَ قَاتِلِي الَّذِي رَمَانِي، فَقَصَدْتُ لَهُ فَلَحِقْتُهُ، فَلَمَّا رَآنِي وَلَّى فَاتَّبَعْتُهُ، وَجَعَلْتُ أَقُولُ لَهُ: أَلا تَسْتَحْيِي أَلا تَثْبُتُ فَكَفَّ فَاخْتَلَفْنَا ضَرْبَتَيْنِ بِالسَّيْفِ، فَقَتَلْتُهُ، ثُمَّ قُلْتُ لأبِي عَامِرٍ: قَتَلَ الله صَاحِبَكَ قَالَ: فَانْزِعْ هَذَا السَّهْمَ فَنَزَعْتُهُ فَنَزَا مِنْهُ الْمَاءُ قَالَ: يَا ابْنَ أَخِي: أَقْرِئْ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم السَّلامَ، وَقُلْ لَهُ: اسْتَغْفِرْ لِي، وَاسْتَخْلَفَنِي أَبُو عَامِرٍ عَلَى النَّاسِ، فَمَكَثَ يَسِيراً، ثُمَّ مَاتَ فَرَجَعْتُ فَدَخَلْتُ عَلَى النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم فِي بَيْتِهِ عَلَى سَرِيرٍ مُرْمَلٍ، وَعَلَيْهِ فِرَاشٌ قَدْ أَثَّرَ رِمَالُ السَّرِيرِ بِظَهْرِهِ وَجَنْبَيْهِ فَأَخْبَرْتُهُ بِخَبَرِنَا وَخَبَرِ أَبِي عَامِرٍ، وَقَالَ: قُلْ لَهُ: اسْتَغْفِرْ لِي فَدَعَا بِمَاءٍ فَتَوَضَّأَ، ثُمَّ رَفَعَ يَدَيْهِ، فَقَالَ: «اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِعُبَيْدٍ أَبِي عَامِرٍ»، وَرَأَيْتُ بَيَاضَ إِبْطَيْهِ، ثُمَّ قَالَ: «اللَّهُمَّ اجْعَلْهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَوْقَ كَثِيرٍ مِنْ خَلْقِكَ مِنْ النَّاسِ»، فَقُلْتُ: وَلِي فَاسْتَغْفِرْ، فَقَالَ: «اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِعَبْدِ الله بْنِ قَيْسٍ ذَنْبَهُ، وَأَدْخِلْهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مُدْخَلاً كَرِيماً» متفق عليه.

 

920- Ebû Mûsâ -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Huneyn savaşını bitirince amcam Ebû Âmir'i bir ordu birliği üzerine kumandan yaparak Evtâs'a gönderdi. Ebû Âmir burada Dureyd ibnu Simme ile karşılaştı. Bu savaşta Dureyd öldürüldü, askerlerini de Allah hezîmete uğrattı. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem beni amcam Ebû Âmir ile beraber göndermişti. Ebû Âmir'in dizine bir ok isabet etti. Cuşem kabilesinden birisi tarafından bir ok atılmış ve atılan ok Ebû Âmir'in dizkapağına isabet etmişti. Ben hemen Ebû Âmir'in yanına koştum ve: Ey amca, sana kim ok attı? diye sordum. Bana: İşte ok atan katilim şudur! diye gösterdi. Ben hemen katile doğru koştum ve ona yetiştim. Katil beni görünce dönüp kaçmağa başladı. Ben onun arkasından gittim. Hem katilin arkasından onu takip ediyor hem de: Kaçmaya utanmaz mısın, yerinde durup benimle erkekçe savaşmaz mısın? diyordum. Adam kaçmaktan vazgeçti. Her ikimiz kılıçlarımızla vuruşmaya başladık. Sonunda adamı öldürdüm. Sonra Ebû Âmir'in yanına geldim ve: Allah, seni yaralayan adamı öldürdü, dedim. Amcam bana: Şu oku dizimden çek çıkar, dedi. Ben de hemen çıkardım. Okun çıktığı yerden bir su boşandı. Ebu Âmir öleceğini anlayınca bana şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme benden selam söyle! O’na söyle benim için Allah’tan bağışlanma dilesin. Ebu Âmir beni ordunun başına komutan tayin etti. Az bir zaman yaşadı, sonra vefat etti. Savaşın akabinde Medine’ye döndüm ve Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin yanına girdim. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, odasında hasırdan örülmüş ve üzerine ince şilte serilmiş bir sedir üstünde yatıyordu. Hasırın örgüleri vücûdunun arkasına ve iki yanlarına iz yapmıştı. Ben kazandığımız savaşı ve Ebu Âmir’in: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem benim için Allah’tan bağışlanma dilesin, sözünü haber verdim. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem su istedi ve abdest aldı. Sonra ellerini kaldırıp şöyle dua etti:

"Allahım! Kulcağızın Ebu Âmir’i bağışla!" Ben o esnada O'nun iki koltuğunun beyazlığını gördüm. Sonra Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem duasına şöyle devam etti: "Allahım! Kıyamet gününde Ebû Âmir’i şu yarattığın insanlardan çoğunun üstünde yüksek bir makamda kıl." Bunun üzerine ben Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme: Ey Allah’ın Rasûlü! Benim için de Allah’tan bağışlanma dile! dedim.  Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dua etti: "Allahım! Abdullah ibnu Kays'ın günâhını bağışla ve kıyamet gününde onu kerîm bir makama girdir."[946]

 

وعَنْ أَبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِذَا خَلَصَ الْمُؤْمِنُونَ مِن النَّارِ، فَوَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ مَا مِنْكُمْ مِنْ أَحَدٍ بِأَشَدَّ مُنَاشَدَةً لله فِي اسْتِقْصَاءِ الْحَقِّ مِنْ الْمُؤْمِنِينَ لله يَوْمَ الْقِيَامَةِ لإِخْوَانِهِمْ الَّذِينَ فِي النَّارِ يَقُولُونَ: رَبَّنَا كَانُوا يَصُومُونَ مَعَنَا وَيُصَلُّونَ وَيَحُجُّونَ، فَيُقَالُ لَهُمْ: أَخْرِجُوا مَنْ عَرَفْتُمْ فَتُحَرَّمُ صُوَرُهُمْ عَلَى النَّارِ، فَيُخْرِجُونَ خَلْقاً كَثِيراً قَدْ أَخَذَتْ النَّارُ إِلَى نِصْفِ سَاقَيْهِ وَإِلَى رُكْبَتَيْهِ ثُمَّ يَقُولُونَ: رَبَّنَا مَا بَقِيَ فِيهَا أَحَدٌ مِمَّنْ أَمَرْتَنَا بِهِ فَيَقُولُ: ارْجِعُوا فَمَنْ وَجَدْتُمْ فِي قَلْبِهِ مِثْقَالَ دِينَارٍ مِنْ خَيْرٍ فَأَخْرِجُوهُ فَيُخْرِجُونَ خَلْقاً كَثِيراً، ثُمَّ يَقُولُونَ: رَبَّنَا لَمْ نَذَرْ فِيهَا أَحَداً مِمَّنْ أَمَرْتَنَا، ثُمَّ يَقُولُ: ارْجِعُوا فَمَنْ وَجَدْتُمْ فِي قَلْبِهِ مِثْقَالَ نِصْفِ دِينَارٍ مِنْ خَيْرٍ فَأَخْرِجُوهُ، فَيُخْرِجُونَ خَلْقاً كَثِيراً ثُمَّ يَقُولُونَ: رَبَّنَا لَمْ نَذَرْ فِيهَا مِمَّنْ أَمَرْتَنَا أَحَداً ثُمَّ يَقُولُ: ارْجِعُوا فَمَنْ وَجَدْتُمْ فِي قَلْبِهِ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ مِنْ خَيْرٍ فَأَخْرِجُوهُ فَيُخْرِجُونَ خَلْقاً كَثِيراً، ثُمَّ يَقُولُونَ: رَبَّنَا لَمْ نَذَرْ فِيهَا خَيْراً، وَكَانَ أَبُو سَعِيدٍ الْخُدْرِيُّ يَقُولُ: إِنْ لَمْ تُصَدِّقُونِي بِهَذَا الْحَدِيثِ فَاقْرَءُوا إِنْ شِئْتُمْ: {{إِنَّ اللَّهَ لاَ يَظْلِمُ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ وَإِنْ تَكُ حَسَنَةً يُضَاعِفْهَا وَيُؤْتِ مِنْ لَدُنْهُ أَجْرًا عَظِيمًا *}} [النساء: 40] ، فَيَقُولُ الله عزّ وجل: شَفَعَتْ الْمَلائِكَةُ، وَشَفَعَ النَّبِيُّونَ، وَشَفَعَ الْمُؤْمِنُونَ، وَلَمْ يَبْقَ إِلا أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ فَيَقْبِضُ قَبْضَةً مِن النَّارِ فَيُخْرِجُ مِنْهَا قَوْماً لَمْ يَعْمَلُوا خَيْراً قَطُّ» متفق عليه.

 

921- Ebû Saîd el-Hudrî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Mü'minler cehennemden kurtulunca: Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki; sizden hiç biriniz hakkı tamamıyla kurtarmak hususunda kıya­met günü mü'minlerin cehennemdeki kardeşleri için Allah'a niyaz etme­lerinden daha fazla niyazda bulunamaz. Onlar:

-Ey Rabbimiz! Bu cehennemde kalan kardeşlerimiz bizimle bir­likte oruç tutar, namaz kılar ve hac ederlerdi, diye niyazda bulunacak­lar. Bunun üzerine kendilerine: Haydi tanıdıklarınızı çıkarın, bundan böy­le onların suretleri cehenneme haram olur, denilecek; onlar da kimi ba­caklarının yarısına kadar, kimi dizlerine kadar ateşe dalmış pek çok kim­seleri cehennemden çıkaracaklar. Sonra:

-Ey Rabbimiz! Senin bize çıkarmayı emir buyurduklarından ce­hennemde hiç kimse kalmamıştır, diyecekler. Fakat Allah 'Azze ve Celle:

-Dönün, kalbinde dinar ağırlığında hayır olan her kimi bulursa­nız onu da çıkarın, buyuracak. Bunun üzerine yine pek çok kimseleri çı­karacaklar. Sonra tekrar:

-Ey Rabbimiz! Senin emir buyurduklarından tek bir kimse bırakmadık, diyecekler. Allah 'Azze ve Celle:

-Geri dönün! Kalbinde yarım dinar miktarı hayır olan her kimi bulursanız onu da çıkarın, buyuracak; yine pek çok kimseleri çıkaracaklar. Sonra:

-Ey Rabbimiz! Senin emir buyurduklarından cehennemde tek bir kimse bırakmadık, diyecekler. Allah 'Azze ve Celle yine:

-Geri dönün! Kalbinde zerre miktarı hayır olan kimi bulursanız onu da çıkarın, buyuracak. Yine birçok kimseleri çıkaracaklar. Sonra:

-Ey Rabbimiz! Cehennemde hiç bir hayır sahibi bırakmadık, diyecekler.

Ebû Sa'id el-Hudri şöyle derdi: Eğer bu hadis hususunda beni tasdik etmiyorsanız Allah 'Azze ve Celle'nin: "Şüphesiz ki Allah zerre kadar zulmetmez, eğer (yapılan) bir iyilik olursa kat kat artırır. Ve kendi tarafından pek büyük bir mükâfat ihsan eder." (Nisa : 40) âyetini okuyun.

Mü'minlerin, cehennemde hiç bir hayır sahibi bırakmadık, demeleri üzerine Allah Azze ve Celle:

-Melekler şefaat etti! Peygamberler şefaat etti! Mü'minler de şefaat tti, o halde merhametlilerin en merhametlisinden başka şefaat edecek kalmadı, buyuracak ve cehennemden bir kabza alacak. Oradan hiçbir hayır yapmamış bir topluluğu çıkararcak."[947]

 

وَعَنْ عَبْدِ الله بْنِ أَبِي الْجَذْعَاءِ رضي الله عنه قال: سمعتُ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم يقول: «ليَدْخلنّ الْجَنَّةَ بِشَفَاعَةِ رَجُلٍ مِنْ أُمَّتِي أَكْثَرُ مِنْ بَنِي تَمِيمٍ» قِيلَ: يَا رَسُولَ الله سِوَاكَ؟ قَالَ: «سِوَايَ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، والترْمِذِيّ.

922- Abdullah b. Ebil-Cez'â -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Ümmetimden bir adamın şefaatiyle Temim oğullarından daha çok kişi Cennete girecektir." Denildi ki:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Sizin şefaatinizden başka mı? Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: "Benim şefaatimden başka" buyurdu.[948]

 

وَعَنْ أبي أُمَامَةَ الْبَاهِلِيِّ رضي الله عنه قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «اقْرَءُوا الْقُرْآنَ فَإِنَّهُ يَأْتِي يَوْمَ الْقِيَامَةِ شَفِيعاً لأصْحَابِهِ، اقْرَءُوا الزَّهْرَاوَيْنِ الْبَقَرَةَ وَسُورَةَ آلِ عِمْرَانَ، فَإِنَّهُمَا تَأْتِيَانِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ كَأَنَّهُمَا غَمَامَتَانِ أَوْ كَأَنَّهُمَا غَيَايَتَانِ أَوْ كَأَنَّهُمَا فِرْقَانِ مِنْ طَيْرٍ صَوَافَّ تُحَاجَّانِ عَنْ أَصْحَابِهِمَا اقْرَءُوا سُورَةَ الْبَقَرَةِ، فَإِنَّ أَخْذَهَا بَرَكَةٌ وَتَرْكَهَا حَسْرَةٌ، وَلا تَسْتَطِيعُهَا الْبَطَلَةُ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

923- Ebû Umâme el-Bâhilî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kurân'ı okuyun! Çünkü Kurân, onu okuyanlara kıyamet günü şe­faatçi olarak gelecektir. Zehrâveyn'i Bakara ve Âl-i İmrân sûrele­rini okuyun! Çünkü onlar kıyamet gününde iki bulut yahut iki gölge veya kafeste iki fırka kuş gibi gelecek; okuyucularını müdâfaa edeceklerdir. Bakara Suresi'ni okuyun! Zîra onu okumak berekettir; terk etmek ise pişmanlıktır. Onu tahsil etmeye sihirbazlar muktedir olamazlar.”[949]

 

169

بَابُ بَيَان شَرْطَيْ قَبُولِ الشَّفَاعَةِ

 

169- Şefaatin Kabul Şartlarının Beyanı

 

عَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «اسْتَأْذَنْتُ رَبِّي أَنْ أَسْتَغْفِرَ لأُمِّي فَلَمْ يَأْذَنْ لِي، وَاسْتَأْذَنْتُهُ أَنْ أَزُورَ قَبْرَهَا فَأَذِنَ لِي» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

924- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Anneme istiğfar etmek için Rabbimden izin istedim de, bana izin ver­medi. Fakat kabrini ziyaret etmek için izin istedim; bana izin verdi.”[950]

 

وَعَنْ أنس رضي الله عنه أن رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم قال: في حَدِيث الشفاعة: «فَيَأْتُونِي، فَأَسْتَأْذِنُ عَلَى رَبِّي، فَيُؤْذَنُ لِي فإذا أنا رأيته وقعت ساجداً، فيدعَنْي ما شاء الله، فيقال: يَا مُحَمَّدُ ارْفَعْ رَأْسَكَ، وَقُلْ تُسْمَعْ لَكَ، وَسَلْ تُعْطَ، وَاشْفَعْ تُشَفَّعْ» متفق عليه.

 

925- Enes -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şefaat hadisinde şöyle buyurdu: "Bana gelirler. Ben de Rabbimden izin isterim. Ben o esnada secde ederim ve bana izin verilir. Allah'ın dilediği kadar beni bırakır. Bana: Ey Muhammed! Başını secdeden kaldır, söyle; sözün dinlenecek, iste; istediğin verilecek, şefaat et; şefaatin kabul edilecek, denilir."[951]

 

وعَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ الله الأنْصَارِيِّ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «أُعْطِيتُ خَمْساً لَمْ يُعْطَهُنَّ أَحَدٌ قَبْلِي، كَانَ كُلُّ نَبِيٍّ يُبْعَثُ إِلَى قَوْمِهِ خَاصَّةً وَبُعِثْتُ إِلَى كُلِّ أَحْمَرَ وَأَسْوَدَ، وَأُحِلَّتْ لِيَ الْغَنَائِمُ وَلَمْ تُحَلَّ لأحَدٍ قَبْلِي، وَجُعِلَتْ لِيَ الأرْضُ طَيِّبَةً طَهُوراً وَمَسْجِداً، فَأَيُّمَا رَجُلٍ أَدْرَكَتْهُ الصَّلاةُ صَلَّى حَيْثُ كَانَ، وَنُصِرْتُ بِالرُّعْبِ بَيْنَ يَدَيْ مَسِيرَةِ شَهْرٍ، وَأُعْطِيتُ الشَّفَاعَةَ» متفق عليه.

 

926- Cabir ibnu Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Benden önce hiçbir peygambere verilmemiş beş şey bana verildi. Benden önceki peygamberler özel olarak kendi kavimlerine gönderilirlerdi. Ben ise tüm insanlığa gönderildim. Benden önce hiçbir peygambere helâl kılınmayan savaş ganimetleri bana helâl kılındı. Bana şefâat etme hakkı verildi. Yeryüzü bana mescid ve temizleyici kılınmıştır. Ümmetimden her kime namaz vakti erişirse (su bulamazsa, temiz bir toprakla teyemmüm alıp) namazını kılsın. (Düşmanlarımın kalbine) bir aylık mesafeden korku salmakla yardım olundum. Bana şefaat verildi."[952]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه، عَنْ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «يَلْقَى إِبْرَاهِيمُ أَبَاهُ آزَرَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَعَلَى وَجْهِ آزَرَ قَتَرَةٌ وَغَبَرَةٌ فَيَقُولُ لَهُ إِبْرَاهِيمُ: أَلَمْ أَقُلْ لَكَ: لا تَعْصِنِي فَيَقُولُ أَبُوهُ: فَالْيَوْمَ لا أَعْصِيكَ، فَيَقُولُ إِبْرَاهِيمُ: يَا رَبِّ إِنَّكَ وَعَدْتَنِي أَنْ لا تُخْزِيَنِي يَوْمَ يُبْعَثُونَ فَأَيُّ خِزْيٍ أَخْزَى مِنْ أَبِي الأبْعَدِ، فَيَقُولُ الله تَعَالَى: إِنِّي حَرَّمْتُ الْجَنَّةَ عَلَى الْكَافِرِينَ، ثُمَّ يُقَالُ: يَا إِبْرَاهِيمُ مَا تَحْتَ رِجْلَيْكَ؟ فَيَنْظُرُ فَإِذَا هُوَ بِذِيخٍ مُلْتَطِخٍ فَيُؤْخَذُ بِقَوَائِمِهِ فَيُلْقَى فِي النَّارِ» أَخْرَجَهُ البُخَارِيّ.

 

927- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kıyamet günü İbrahim aleyhisselam, babası Âzer ile karşılaşır. Âzer’in yüzü üzerinde siyah bir duman ve toz vardır. İbrahim babası Âzer’e der ki:

-Ben sana, benim emrime karşı gelip isyan etme, demedim mi? Babası İbrahim’e:

-Bugün senin emrine isyan etmeyeceğim, der. Bunun üzerine İbrahim şöyle der:

-Ey Rabbim! Sen insanların yeniden diriltilecekleri gün, beni utandırmayacağına dair bana vaadde bulunmuştun. Şimdi babamın senin rahmetinden uzak olması benim için bir utançtan başka bir şey değildir.

İbrahim aleyhisselamın bu sözleri üzerine Allah Azze ve Celle:

-”Ben cenneti kâfirlere haram kıldım” buyurur. Sonra da İbrahim’e:

-Ey İbrahim! Ayaklarının altındaki nedir? denilir. İbrâhîm bakar ve ayakları arasında kana, çamura ve pisliğe bulanmış bir sırtlan görür. O hayvanın ayaklarından tutularak cehenneme atılır."[953]

 

170

بَابُ إِثْبَات كَرَامَاتِ الأَوْلِياءِ وَبَيَان نَوْعَيْهَا

 

170- Evliyanın Kerametinin İspatı ve Çeşidinin Beyanı

 

عَنْ أَنَسٍ رضي الله عنه أَنَّ رَجُلَيْنِ خَرَجَا مِنْ عِنْدِ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم فِي لَيْلَةٍ مُظْلِمَةٍ، وَإِذَا نُورٌ بَيْنَ أَيْدِيهِمَا حَتَّى تَفَرَّقَا فَتَفَرَّقَ النُّورُ مَعَهُمَا. أخرجه البُخَارِيّ.

 

928- Enes -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin ashabından iki kişi, Nebi sallallahu aleyhi ve sellemin yanında zifiri karanlıkta çıktılar. O ikisinin önünü lambaya benzer bir ışık (Allah tarafından) ışıtıyordu. O ikisi ayrıldığında o ışıkta onlarla beraber ayrıldı.[954]

 

وَعَنْ عَبْد الرَّحْمَنِ بْن أَبِي بَكْرٍ أَنَّ أَصْحَابَ الصُّفَّةِ كَانُوا نَاساً فُقَرَاءَ، وَإِنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ مَرَّةً: «مَنْ كَانَ عِنْدَهُ طَعَامُ اثْنَيْنِ فَلْيَذْهَبْ بِثَلاثَةٍ، وَمَنْ كَانَ عِنْدَهُ طَعَامُ أَرْبَعَةٍ فَلْيَذْهَبْ بِخَامِسٍ بِسَادِسٍ» أَوْ كَمَا قَالَ، وَإِنَّ أَبَا بَكْرٍ جَاءَ بِثَلاثَةٍ، وَانْطَلَقَ نَبِيُّ الله صلّى الله عليه وسلّم بِعَشَرَةٍ، وَأَبُو بَكْرٍ بِثَلاثَةٍ قَالَ: فَهُوَ وَأَنَا وَأَبِي وَأُمِّي وَلا أَدْرِي هَلْ قَالَ: وَامْرَأَتِي وَخَادِمٌ بَيْنَ بَيْتِنَا وَبَيْتِ أَبِي بَكْرٍ؟ قَالَ: وَإِنَّ أَبَا بَكْرٍ تَعَشَّى عِنْدَ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم، ثُمَّ لَبِثَ حَتَّى صُلِّيَتْ الْعِشَاءُ، ثُمَّ رَجَعَ فَلَبِثَ حَتَّى نَعَسَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم، فَجَاءَ بَعْدَمَا مَضَى مِنْ اللَّيْلِ مَا شَاءَ اللهُ، قَالَتْ لَهُ امْرَأَتُهُ: مَا حَبَسَكَ عَنْ أَضْيَافِكَ أَوْ قَالَتْ: ضَيْفِكَ؟ قَالَ: أَوَ مَا عَشَّيْتِهِمْ قَالَتْ أَبَوْا حَتَّى تَجِيءَ قَدْ عَرَضُوا عَلَيْهِمْ فَغَلَبُوهُمْ، قَالَ: فَذَهَبْتُ أَنَا فَاخْتَبَأْتُ، وَقَالَ: يَا غُنْثَرُ فَجَدَّعَ وَسَبَّ، وَقَالَ: كُلُوا لا هَنِيئاً، وَقَالَ: وَالله لا أَطْعَمُهُ أَبَداً قَالَ: فَايْمُ الله مَا كُنَّا نَأْخُذُ مِنْ لُقْمَةٍ إِلا رَبَا مِنْ أَسْفَلِهَا أَكْثَرَ مِنْهَا، قَالَ: حَتَّى شَبِعْنَا، وَصَارَتْ أَكْثَرَ مِمَّا كَانَتْ قَبْلَ ذَلِكَ، فَنَظَرَ إِلَيْهَا أَبُو بَكْرٍ فَإِذَا هِيَ كَمَا هِيَ أَوْ أَكْثَرُ، قَالَ لامْرَأَتِهِ: يَا أُخْتَ بَنِي فِرَاسٍ مَا هَذَا؟ قَالَتْ: لا وَقُرَّةِ عَيْنِي لَهِيَ الآنَ أَكْثَرُ مِنْهَا قَبْلَ ذَلِكَ بِثَلاثِ مِرَارٍ، قَالَ: فَأَكَلَ مِنْهَا أَبُو بَكْرٍ، وَقَالَ: إِنَّمَا كَانَ ذَلِكَ مِنْ الشَّيْطَانِ، يَعْنِي يَمِينَهُ، ثُمَّ أَكَلَ مِنْهَا لُقْمَةً، ثُمَّ حَمَلَهَا إِلَى رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم، فَأَصْبَحَتْ عِنْدَهُ قَالَ: وَكَانَ بَيْنَنَا وَبَيْنَ قَوْمٍ عَقْدٌ فَمَضَى الأجَلُ فَتفَرَّقْنَا اثْنَا عَشَرَ رَجُلاً مَعَ كُلِّ رَجُلٍ مِنْهُمْ أُنَاسٌ الله أَعْلَمُ كَمْ مَعَ كُلِّ رَجُلٍ، إِلا أَنَّهُ بَعَثَ مَعَهُمْ، فَأَكَلُوا مِنْهَا أَجْمَعُونَ» متفق عليه.

 

929- Abdurrahman ibnu Ebi Bekir -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ashabus-Suffe, fakir kimselerdi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bir keresinde şöyle buyurdu:

-"Kimin evinde iki kişiye yetecek kadar yemeği varsa üçüncüyü, dört kişilik yemeği olanda beşinciyi veya altıncıyı evine davet etsin." Ebu Bekir üç kişiyi, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem ise on kişiyi evine götürdü. Abdurrahman dedi ki:

-Ailem ben, babam, annem -Ravi, hanımım dediğini bilmiyorum, demiştir- ve bir de benimle Ebu Bekir’in evi arasında hizmetçilik eden hizmetçiden ibarettir. Ebu Bekir, Nebi sallallahu aleyhi ve sellemin yanında akşam yemeğini yedi. Sonra yatsı namazı kılınıncaya kadar orada kaldı. Sonra evine dönüp Nebi sallallahu aleyhi ve sellem akşam yemeğini yiyinceye kadar kaldı. Geceden Allah’ın dilediği kadar vakit geçince evine döndü. Hanımı ona dedi ki:

-Seni misafirlerinin yanında bulunmaktan alıkoyan şey nedir? Ebu Bekir dedi ki:

-Onlara akşam yemeği vermedin mi? Hanımı dedi ki:

-Sen gelene kadar yemekten kaçındılar. Onlara yemek ikram edildi. Ancak onlar yemediler. Abdurrahman dedi ki: Ben gidip saklandım. Ebu Bekir bana:

-Ey câhil! diye seslendi ve ağır sözler söyledi. Misafirlerine de:

-İçinize sinmesin, yemeği yiyin. Vallahi ben bu yemekten asla yemeyeceğim, dedi. Abdurrahman dedi ki:

-Allah’a yemin ederim ki, yemek yerken hiçbir lokmaya el uzatmadık ki, yemek altından daha fazla çoğalmış olmasın. Sonunda misafirler doydular. Yemek, yemeğe başlamadan önceki miktardan daha fazlaydı. Ebu Bekir yemeğe baktı. Yemek olduğu gibi sanki hiç yenmemiş gibi duruyor veya da daha da fazlalaşmıştı. Hanımına dedi ki:

-Ey Firas oğullarının kızı! Bu nedir? Hanımı dedi ki:

-Gözümün nuruna yemin ederim ki, o yemek ilk halinden üç kat daha fazladır. Ebu Bekir de o yemekten yiyip dedi ki:

-Benim, bu yemekten yemeyeceğim, diye yemin etmem şeytandandır. Sonra ondan bir lokma yedi ve sonra da onu Nebi sallallahu aleyhi ve selleme götürdü. Yemek, Nebi sallallahu aleyhi ve sellemin evinde sabaha kadar durdu. Bizimle bir kavim arasında bir anlaşma vardı. Bu anlaşmanın müddeti sona ermişti. Onların içinden on iki kişiyi ayırdık ve onların her birinin yanında kaç insan vardı, sayısını ancak Allah bilir. Hepsi de o yemekten yediler.[955]

 

وَعَنْ أبي سَعِيدٍ الْخدْرِيِّ رضي الله عنه أَنَّ أُسَيْدَ بْنَ حُضَيْرٍ، بَيْنَمَا هُوَ لَيْلَةً يَقْرَأُ فِي مِرْبَدِهِ، إِذْ جَالَتْ فَرَسُهُ فَقَرَأَ، ثُمَّ جَالَتْ أُخْرَى، فَقَرَأَ ثُمَّ جَالَتْ أَيْضاً، فَقَالَ أُسَيْد: فَخَشِيتُ أَنْ تَطَأَ يَحْيَى ـ يَعْنِي ابْنَهُ ـ فَقُمْتُ إِلَيْهِ فَإِذَا مِثْلُ الظُّلَّةِ فَوْقَ رَأْسِي فِيهَا أَمْثَالُ السُّرُجِ عَرَجَتْ فِي الْجَوِّ حَتَّى مَا أَرَاهَا، قَالَ: فَغَدَوْتُ عَلَى رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم فَقُلْتُ: يَا رَسُولَ اللهِ، بَيْنَمَا أَنَا الْبَارِحَةَ مِنْ جَوْفِ اللَّيْلِ أَقْرَأُ فِي مِرْبَدِي، إِذْ جَالَتْ فَرَسِي، فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «اقْرَأْ ابْنَ حُضَيْرٍ»، قَالَ: فَقَرَأْتُ، ثُمَّ جَالَتْ أَيْضاً، فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «اقْرَأْ ابْنَ حُضَيْرٍ»، فَقَرَأْتُ ثُمَّ جَالَتْ فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «اقْرَأْ ابْنَ حُضَيْرٍ»، قَالَ: فَانْصَرَفْتُ، وَكَانَ يَحْيَى قَرِيباً مِنْهَا خَشِيتُ أَنْ تَطَأَهُ فَرَأَيْتُ مِثْلَ الظُّلَّةِ فِيهَا أَمْثَالُ السُّرُجِ عَرَجَتْ فِي الْجَوِّ حَتَّى مَا أَرَاهَا، فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «تِلْكَ الْمَلائِكَةُ كَانَتْ تَسْتَمِعُ لَكَ وَلَوْ قَرَأْتَ لأَصْبَحَتْ يراها النَّاسُ ما تَسْتَتِرُ مِنْهُمْ» متفق عليه.

 

930- Ebu Said el-Hudri -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Bir gece Useyd b. Hudayr, hurma harmanında (Kur'ân) okurken birdenbire atı şahlandı. Fa­kat o yine okumaya devam etti. Sonra at tekrar şahlandı ise de Useyd yine okumasına devam etti. Sonra at tekrar şahlandı.

Useyd dedi ki: Atın, (oğlum) Yahya'yı çiğneyeceğinden korktum da kalkıp yanına gittim. Bir de ne göreyim! Başımın üzerinde gölgelik gibi bir şey!.. İçinde kandillere benzer nesneler var. Bu gölgelik göğe çıktı. Öyle ki onu göremez oldum. Ertesi sabah Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme giderek:

- Ey Allah'ın Rasûlü! Dün akşam ben gece yarısı hurma harmanında (Kur'ân) okurken birden atım şahlandı, dedim: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem hemen:

-"Oku İbnu Hudayr!" buyurdu.

- Ben okumaya devam ettim. Sonra at yine şahlandı. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem yine:

-"Oku İbnu Hudayr!" buyurdu.

- Ben yine okudum. Fakat hayvan sonra tekrar şahlandı. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem yine:

-"Oku İbnu Hudayr!" buyurdu.

- Ben artık okumaktan vazgeçtim. Oğlum Yahya ata yakındı. Onu çiğner diye korktum. O sırada gölgelik gibi bir şey gördüm. İçinde kandillere benzeyen nesneler vardı. Bu gölgelik göğe çıktı. Nihayet onu göremez oldum...

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Bunlar meleklerdir. Seni dinliyorlardı. Eğer okumağa devam etseydin, onlar da sabaha kadar seni dinlerler, insanlar da onları görür, onlardan gizlenmezlerdi."[956]

 

وعَنْ صُهَيْبٍ رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «كَانَ مَلِكٌ فِيمَنْ كَانَ قَبْلَكُمْ، وَكَانَ لَهُ سَاحِرٌ، فَلَمَّا كَبِرَ قَالَ لِلْمَلِكِ: إِنِّي قَدْ كَبِرْتُ فَابْعَثْ إِلَيَّ غُلاماً أُعَلِّمْهُ السِّحْرَ، فَبَعَثَ إِلَيْهِ غُلاماً يُعَلِّمُهُ، فَكَانَ فِي طَرِيقِهِ إِذَا سَلَكَ رَاهِبٌ فَقَعَدَ إِلَيْهِ وَسَمِعَ كَلامَهُ فَأَعْجَبَهُ، فَكَانَ إِذَا أَتَى السَّاحِرَ مَرَّ بِالرَّاهِبِ وَقَعَدَ إِلَيْهِ، فَإِذَا أَتَى السَّاحِرَ ضَرَبَهُ فَشَكَا ذَلِكَ إِلَى الرَّاهِبِ، فَقَالَ: إِذَا خَشِيتَ السَّاحِرَ فَقُلْ: حَبَسَنِي أَهْلِي، وَإِذَا خَشِيتَ أَهْلَكَ فَقُلْ: حَبَسَنِي السَّاحِرُ، فَبَيْنَمَا هُوَ كَذَلِكَ إِذْ أَتَى عَلَى دَابَّةٍ عَظِيمَةٍ قَدْ حَبَسَتْ النَّاسَ، فَقَالَ: الْيَوْمَ أَعْلَمُ آلسَّاحِرُ أَفْضَلُ أَمْ الرَّاهِبُ أَفْضَلُ؟ فَأَخَذَ حَجَراً فَقَالَ: اللَّهُمَّ إِنْ كَانَ أَمْرُ الرَّاهِبِ أَحَبَّ إِلَيْكَ مِنْ أَمْرِ السَّاحِرِ فَاقْتُلْ هَذِهِ الدَّابَّةَ حَتَّى يَمْضِيَ النَّاسُ فَرَمَاهَا فَقَتَلَهَا، وَمَضَى النَّاسُ، فَأَتَى الرَّاهِبَ فَأَخْبَرَهُ، فَقَالَ لَهُ الرَّاهِبُ: أَيْ بُنَيَّ أَنْتَ الْيَوْمَ أَفْضَلُ مِنِّي، قَدْ بَلَغَ مِنْ أَمْرِكَ مَا أَرَى، وَإِنَّكَ سَتُبْتَلَى فَإِنْ ابْتُلِيتَ فَلا تَدُلَّ عَلَيَّ، وَكَانَ الْغُلامُ يُبْرِئُ الأكْمَهَ وَالأبْرَصَ، وَيُدَاوِي النَّاسَ مِنْ سَائِرِ الأدْوَاءِ، فَسَمِعَ جَلِيسٌ لِلْمَلِكِ كَانَ قَدْ عَمِيَ فَأَتَاهُ بِهَدَايَا كَثِيرَةٍ فَقَالَ: مَا هَا هُنَا لَكَ أَجْمَعُ إِنْ أَنْتَ شَفَيْتَنِي، فَقَالَ: إِنِّي لا أَشْفِي أَحَداً، إِنَّمَا يَشْفِي اللهُ، فَإِنْ أَنْتَ آمَنْتَ بِالله دَعَوْتُ الله فَشَفَاكَ، فَآمَنَ بِاللهِ، فَشَفَاهُ الله فَأَتَى الْمَلِكَ فَجَلَسَ إِلَيْهِ كَمَا كَانَ يَجْلِسُ، فَقَالَ لَهُ الْمَلِكُ: مَنْ رَدَّ عَلَيْكَ بَصَرَكَ؟ قَالَ: رَبِّي، قَالَ: وَلَكَ رَبٌّ غَيْرِي؟ قَالَ: رَبِّي وَرَبُّكَ اللهُ، فَأَخَذَهُ فَلَمْ يَزَلْ يُعَذِّبُهُ حَتَّى دَلَّ عَلَى الْغُلامِ فَجِيءَ بِالْغُلامِ، فَقَالَ لَهُ الْمَلِكُ: أَيْ بُنَيَّ قَدْ بَلَغَ مِنْ سِحْرِكَ مَا تُبْرِئُ الأكْمَهَ وَالأبْرَصَ، وَتَفْعَلُ وَتَفْعَلُ، فَقَالَ: إِنِّي لا أَشْفِي أَحَداً، إِنَّمَا يَشْفِي الله فَأَخَذَهُ فَلَمْ يَزَلْ يُعَذِّبُهُ حَتَّى دَلَّ عَلَى الرَّاهِبِ فَجِيءَ بِالرَّاهِبِ فَقِيلَ لَهُ: ارْجِعْ عَنْ دِينِكَ، فَأَبَى فَدَعَا بِالمِئْشَارِ فَوَضَعَ الْمِئْشَارَ فِي مَفْرِقِ رَأْسِهِ فَشَقَّهُ به حَتَّى وَقَعَ شِقَّاهُ، ثُمَّ جِيءَ بِجَلِيسِ الْمَلِكِ فَقِيلَ لَهُ: ارْجِعْ عَنْ دِينِكَ، فَأَبَى فَوَضَعَ الْمِئْشَارَ فِي مَفْرِقِ رَأْسِهِ، فَشَقَّهُ بِهِ حَتَّى وَقَعَ شِقَّاهُ، ثُمَّ جِيءَ بِالْغُلامِ فَقِيلَ لَهُ: ارْجِعْ عَنْ دِينِكَ، فَأَبَى، فَدَفَعَهُ إِلَى نَفَرٍ مِنْ أَصْحَابِهِ فَقَالَ: اذْهَبُوا بِهِ إِلَى جَبَلِ كَذَا وَكَذَا، فَاصْعَدُوا بِهِ الْجَبَلَ، فَإِذَا بَلَغْتُمْ ذُرْوَتَهُ فَإِنْ رَجَعَ عَنْ دِينِهِ، وَإِلا فَاطْرَحُوهُ فَذَهَبُوا بِهِ فَصَعِدُوا بِهِ الْجَبَلَ، فَقَالَ: اللَّهُمَّ اكْفِنِيهِمْ بِمَا شِئْتَ فَرَجَفَ بِهِمْ الْجَبَلُ، فَسَقَطُوا، وَجَاءَ يَمْشِي إِلَى الْمَلِكِ فَقَالَ لَهُ الْمَلِكُ: مَا فَعَلَ أَصْحَابُكَ؟ قَالَ: كَفَانِيهِمُ اللهُ، فَدَفَعَهُ إِلَى نَفَرٍ مِنْ أَصْحَابِهِ فَقَال: اذْهَبُوا بِهِ فَاحْمِلُوهُ فِي قُرْقُورٍ فَتَوَسَّطُوا بِهِ الْبَحْرَ، فَإِنْ رَجَعَ عَنْ دِينِهِ، وَإِلا فَاقْذِفُوهُ فَذَهَبُوا بِهِ، فَقَالَ: اللَّهُمَّ اكْفِنِيهِمْ بِمَا شِئْتَ، فَانْكَفَأَتْ بِهِمْ السَّفِينَةُ فَغَرِقُوا، وَجَاءَ يَمْشِي إِلَى الْمَلِكِ، فَقَالَ لَهُ الْمَلِكُ: مَا فَعَلَ أَصْحَابُكَ؟ قَالَ: كَفَانِيهِمُ اللهُ، فَقَالَ لِلْمَلِكِ: إِنَّكَ لَسْتَ بِقَاتِلِي حَتَّى تَفْعَلَ مَا آمُرُكَ بِهِ، قَالَ: وَمَا هُوَ؟ قَالَ: تَجْمَعُ النَّاسَ فِي صَعِيدٍ وَاحِدٍ، وَتَصْلُبُنِي عَلَى جِذْعٍ، ثُمَّ خُذْ سَهْماً مِنْ كِنَانَتِي، ثُمَّ ضَعْ السَّهْمَ فِي كَبِدِ الْقَوْسِ، ثُمَّ قُلْ: بِاسْمِ الله رَبِّ الْغُلامِ، ثُمَّ ارْمِنِي، فَإِنَّكَ إِذَا فَعَلْتَ ذَلِكَ قَتَلْتَنِي فَجَمَعَ النَّاسَ فِي صَعِيدٍ وَاحِدٍ، وَصَلَبَهُ عَلَى جِذْعٍ، ثُمَّ أَخَذَ سَهْماً مِنْ كِنَانَتِهِ، ثُمَّ وَضَعَ السَّهْمَ فِي كَبْدِ الْقَوْسِ، ثُمَّ قَالَ: بِاسْمِ اللهِ، رَبِّ الْغُلامِ، ثُمَّ رَمَاهُ فَوَقَعَ السَّهْمُ فِي صُدْغِهِ فَوَضَعَ يَدَهُ فِي صُدْغِهِ فِي مَوْضِعِ السَّهْمِ، فَمَاتَ فَقَالَ: النَّاسُ آمَنَّا بِرَبِّ الْغُلامِ، آمَنَّا بِرَبِّ الْغُلامِ، آمَنَّا بِرَبِّ الْغُلامِ، فَأُتِيَ الْمَلِكُ فَقِيلَ لَهُ: أَرَأَيْتَ مَا كُنْتَ تَحْذَرُ، قَدْ وَالله نَزَلَ بِكَ حَذَرُكَ، قَدْ آمَنَ النَّاسُ، فَأَمَرَ بِالأخْدُودِ فِي أَفْوَاهِ السِّكَكِ فَخُدَّتْ، وَأَضْرَمَ النِّيرَانَ، وَقَالَ: مَنْ لَمْ يَرْجِعْ عَنْ دِينِهِ فَأَحْمُوهُ فِيهَا أَوْ قِيلَ لَهُ: اقْتَحِمْ، فَفَعَلُوا حَتَّى جَاءَتْ امْرَأَةٌ وَمَعَهَا صَبِيٌّ لَهَا، فَتَقَاعَسَتْ أَنْ تَقَعَ فِيهَا، فَقَالَ لَهَا الْغُلامُ: يَا أُمَّهْ اصْبِرِي، فَإِنَّكِ عَلَى الْحَقِّ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

931- Suhayb -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:  “Sizden önce gelen kavimlerde bir kral vardı ve bir de onun büyücüsü vardı. Büyücü yaşlanınca krala dedi ki:

-Ben yaşlandım, ecelim geldi. Bana bir genç ver de ona büyü öğreteyim.

Kral ona bir delikanlı verdi ve o delikanlıya büyü öğretiyordu. Büyücü ile kral arasında bir de rahip vardı. Delikanlı rahibin yanına geldi ve onun sözlerini dinleyip ona hayran oldu, sözlerine bağlandı. Delikanlı büyücünün yanına geldiğinde büyücü onu dövdü ve:

-Seni tutan nedir? dedi. Ailesinin yanına geldiğinde onlar da delikanlıyı dövüp:

-Seni tutan nedir? dediler. Delikanlı bunu rahibe dert yanarak anlattı. Râhib dedi ki:

-Büyücü seni döveceği zaman: Ailem beni tutukladı, de. Âilen sana zarar vereceği zaman da: Büyücü beni tutukladı, de.

Onlar bu durumda iken bir hayvanın üzerinde büyük bir musibet gelip çattı. Ve insanları içeri tıkadı onu aşıp çıkamadılar. Delikanlı dedi ki:

-Bugün ben rahibin durumunun mu Allah katında daha iyi olduğunu, yoksa büyücünün durumunun mu daha iyi olduğunu öğrenirim. Bir taş aldı ve: “Allah'ım, eğer rahibin durumu senin için daha iyi ve büyücünün durumundan daha sevimli ise bu hayvanı öldür de insanlar onun endişesinden kurtulup dışarı çıksınlar, dedi. Taşı attı ve hayvanı öldürdü. İnsanlar böylece onun tehlikesinden kurtuldular. Delikanlı bu durumu rahibe haber verince, râhib dedi ki:

-Yavrucuğum, sen benden daha üstünsün ve sen ileride deneneceksin. Denendiğin zaman benim aleyhimde yol gösterme.

Delikanlı sağırları işittiriyor, dilsizleri konuşturuyor ve diğer hastaları iyileştirerek onları tedâvî ediyordu. Kralın meclisinde bulunan arkadaşlarından birisi kör olmuştu, delikanlının ününü duydu ve ona pek çok hediyelerle gelip:

-Beni hastalığımdan kurtar da şurada bulunanların hepsi senin olsun, dedi. Delikanlı:

-Ben kimseyi hastalıktan kurtaramam ancak Aziz ve Celîl olan Allah kurtarır, eğer O'na inanırsan ben senin için Allah'a duâ ederim de seni iyileştirir, dedi.

O da Allah'a inandı ve delikanlı da onun için Allah'a duâ etti, adam iyileşti. Sonra adam hükümdarın katına geldi ve her zaman oturduğu yere oturdu. Hükümdar ona:

-Ey Falanca! Gözünü sana kim geri verdi? dedi. Adam:

-Rabbim, dedi. Hükümdar:

-Ben mi? deyince adam:

-Hayır, benim ve senin Rabbin olan Allah, dedi. Hükümdar:

-Senin benden başka Rabbin de mi var? dedi. Adam:

-Evet, benim ve senin Rabbin olan Allah, dedi. Ve hükümdar adama işkence yapmaya başladı. Nihayet adam delikanlıyı haber verdi. Hükümdar ona elçi gönderip çağırttı ve dedi ki:

-Çocuğum, sen sağırları duyuracak, dilsizleri konuşturacak kadar büyüde ilerledin ve şu hastalıkları iyileştirecek kadar geliştin, dedi. Delikanlı:

-Ben kimseyi iyileştiremem. Yalnız ve yalnız Aziz ve Celîl olan Allah şifâ verir, dedi. Hükümdar:

-Ben mi? deyince, delikanlı:

-Hayır, dedi. Hükümdar ona:

-Senin benden başka Rabbin mi var? dedi. Delikanlı:

-Benim de Rabbim senin de Rabbin olan Allah, dedi. Hükümdar onu da alıp işkence etmeye başladı ve işkenceye devam edince, delikanlı rahibi haber verdi. Râhib getirilince ona:

-Dininden dön, denildi. Râhib bunu yapmadı. Hükümdar testereyi rahibin başının ortasına koydu ve onu ortadan iki parçaya ayırdı. Kör olan adama: Dininden dön, dedi. Adam bunu yapmayınca testereyi başının ortasına koydu ve yere kadar onu ikiye parçaladı. Delikanlıya:

-Dininden dön, dedi. O bunu yapmayınca bir toplulukla birlikte onu falanca ve falanca dağa yolladı ve onlara dedi ki:

-Dağın tepesine vardığınızda eğer dininden dönerse döner, yoksa dağın tepesinden onu fırlatın. Adamlar onu dağın tepesine götürdüler ve dağa çıkarınca delikanlı dedi ki:

-Allah'ım, onlara karşı Sen dilediğin şekilde beni koru.

Dağ yerinden oynadı ve onların hepsi aşağı düştüler. Delikanlı araştırarak hükümdarın yanına geldi. Hükümdar ona:

-Arkadaşların ne yaptılar? dedi. Delikanlı:

-Onlara karşı Allah bana yetti, dedi. Bunun üzerine hükümdar bir grup adamıyla birlikte onu bir sandala bindirerek dedi ki:

-Denizin dalgalı yerine vardığınızda dininden dönerse döner, yoksa onu denize atıp boğun, dedi. Onlar denizin dalgalı yerine gittiklerinde delikanlı:

-Allah'ım, dilediğin şekilde beni onlardan koru, dedi. Bunun üzerine hükümdarın adamlarının hepsi denizde boğuldular. Delikanlı dönüp geldi ve hükümdarın yanına girdi. Hükümdar:

-Arkadaşların ne yaptı? dedi. Delikanlı onlara karşı Allah bana yetti, dedi. Sonra hükümdara dedi ki:

-Benim sana söyleyeceğimi yapmadıkça beni öldürmeye gücün yetmez. Eğer benim sana bildirdiğimi yaparsan beni öldürürsün.

Hükümdar:

-Neymiş o? deyince, delikanlı dedi ki:

-Sen, insanları yüksekçe bir yerde toplarsın, sonra beni bir hurma kütüğüne asarsın, sadağından bir ok alırsın ve delikanlının Rabbi olan Allah adına der ve atarsın. Eğer böyle yaparsan beni öldürürsün. Hükümdar böyle yaptı ve oku yayının atış yerine koydu, sonra:

-Delikanlının Rabbi olan Allah adına, deyip attı. Ok delikanlının gözüyle kulağının ara yerine isabet etti ve delikanlı elini okun değdiği yere koyup öldü. Bunun üzerine halk:

-Delikanlının Rabbine inandık, dediler. Hükümdara:

-Görüyor musun Allah'a andolsun ki korktuğun şey başına geldi. Halkın hepsi iman etti, denildi. Bunun üzerine hükümdar, demirci başına emretti de her tarafta çukurlar kazıldı ve ateşler yakıldı. Hükümdar dedi ki:

-Kim dininden dönerse onu bırakın, dönmeyenleri ateş çukuruna atın.

Orada birbirlerine karşı savunuyor ve mücâdele veriyorlardı. Nihayet yavrusunu emziren bir kadın getirildi. Sanki kadın eğilip ateşe düşmek üzereydi. Çocuk dedi ki: Anneciğim sabret, sen muhakkak hak üzeresin."[957]

 

171

باب من سَبَّ النَّبِيّ فقد كَفَر

 

171- Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme Söven Muhakkak Kâfir Olur

 

عَنْ عبد الله بْن عَبَّاسٍ رضي الله عنهما أَنَّ أَعْمَى كَانَتْ لَهُ أُمُّ وَلَدٍ تَشْتُمُ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم، وَتَقَعُ فِيهِ فَيَنْهَاهَا فَلا تَنْتَهِي، وَيَزْجُرُهَا فَلا تَنْزَجِرُ، قَالَ: فَلَمَّا كَانَتْ ذَاتَ لَيْلَةٍ جَعَلَتْ تَقَعُ فِي النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم وَتَشْتُمُهُ فَأَخَذَ الْمِغْوَلَ فَوَضَعَهُ فِي بَطْنِهَا وَاتَّكَأَ عَلَيْهَا فَقَتَلَهَا فَوَقَعَ بَيْنَ رِجْلَيْهَا طِفْلٌ فَلَطَّخَتْ مَا هُنَاكَ بِالدَّمِ فَلَمَّا أَصْبَحَ ذُكِرَ ذَلِكَ لِرَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم فَجَمَعَ النَّاسَ، فَقَالَ: «أَنْشُدُ الله رَجُلاً فَعَلَ مَا فَعَلَ لِي عَلَيْهِ حَقٌّ إِلا قَامَ فَقَامَ الأعْمَى يَتَخَطَّى النَّاسَ وَهُوَ يَتَزَلْزَلُ حَتَّى قَعَدَ بَيْنَ يَدَيْ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم فَقَالَ: يَا رَسُولَ الله أَنَا صَاحِبُهَا كَانَتْ تَشْتُمُكَ، وَتَقَعُ فِيكَ فَأَنْهَاهَا فَلا تَنْتَهِي، وَأَزْجُرُهَا فَلا تَنْزَجِرُ، وَلِي مِنْهَا ابْنَانِ مِثْلُ اللُّؤْلُؤَتَيْنِ، وَكَانَتْ بِي رَفِيقَةً فَلَمَّا كَانَ الْبَارِحَةَ جَعَلَتْ تَشْتُمُكَ وَتَقَعُ فِيكَ، فَأَخَذْتُ الْمِغْوَلَ فَوَضَعْتُهُ فِي بَطْنِهَا، وَاتَّكَأْتُ عَلَيْهَا حَتَّى قَتَلْتُهَا فَقَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «أَلا اشْهَدُوا أَنَّ دَمَهَا هَدَرٌ» أَخْرَجَهُ أبو دَاوُد، والنسَائِيّ.

 

932- Abdullah İbnu Abbas -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Âmâ bir adamın çocuğunun anası vardı, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme söver, O'nun hakkında yakışıksız şeyler söylerdi. Âmâ onu bundan yasaklar, fakat ka­dın vazgeçmez, âmâ yine onu meneder ama dinlemezdi. Kadın bir gece Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem hakkında yakışıksız şeyler söylemeye, ona sövmeye başladı. Bunun üzerine âmâ hançeri aldı kadının karnına sapladı ve üzeri­ne yüklenip onu öldürdü. Ayakları arasına bir çocuk düştü. Kadın yatağı kana buladı.

Sabah olunca olay Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme anlatıldı. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem halkı topla­yıp şöyle dedi:

"Bu işi yapan şahsı Allah'a havale ediyorum (Allah adına yemin ve­rerek anıyorum). Şüphesiz onun üzerinde benim hakkım var, (bana ita­at etmesi vacip) ama ayağa kalkarsa müstesna."

Bunun üzerine âmâ kalktı, safları yararak ve sallanarak (gelip) Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin önüne gelip oturdu ve şöyle dedi:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Ben o kadının sahibiyim. O, sana söver ve hakkında çirkin sözler söylerdi. Onu bundan yasaklardım, lâkin o dinlemezdi. Menederdim vazgeç­mezdi. Benim ondan inci tanesi gibi iki oğlum var. O bana karşı da yumuşaktı. Dün gece yine sana sövmeye ve hakkında çirkin sözler söyle­meye başladı. Ben de hançeri alıp karnına sapladım, üzerine yüklenip onu öldürdüm!

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

"Dikkat edin! Şahid olunuz ki o kadının kanı hederdir" buyurdu.[958]

 

وعَنْ أَنَسٍ رضي الله عنه قَالَ: «كَانَ رَجُلٌ نَصْرَانِيّاً فَأَسْلَمَ وَقَرَأَ الْبَقَرَةَ وَآلَ عِمْرَانَ فَكَانَ يَكْتُبُ لِلنَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم فَعَادَ نَصْرَانِيّاً، فَكَانَ يَقُولُ: مَا يَدْرِي مُحَمَّدٌ إِلا مَا كَتَبْتُ لَهُ فَأَمَاتَهُ الله فَدَفَنُوهُ فَأَصْبَحَ وَقَدْ لَفَظَتْهُ الأرْضُ فَقَالُوا: هَذَا فِعْلُ مُحَمَّدٍ وَأَصْحَابِهِ لَمَّا هَرَبَ مِنْهُمْ نَبَشُوا عَنْ صَاحِبِنَا فَأَلْقَوْهُ فَحَفَرُوا لَهُ فَأَعْمَقُوا فَأَصْبَحَ وَقَدْ لَفَظَتْهُ الأرْضُ فَقَالُوا: هَذَا فِعْلُ مُحَمَّدٍ وَأَصْحَابِهِ نَبَشُوا عَنْ صَاحِبِنَا لَمَّا هَرَبَ مِنْهُمْ فَأَلْقَوْهُ فَحَفَرُوا لَهُ وَأَعْمَقُوا لَهُ فِي الأرْضِ مَا اسْتَطَاعُوا فَأَصْبَحَ وَقَدْ لَفَظَتْهُ الأرْضُ فَعَلِمُوا أَنَّهُ لَيْسَ مِنْ النَّاسِ فَأَلْقَوْهُ» متفق عليه.

 

933- Enes ibnu Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Neccâr oğullarından hıristiyan bir adam vardı. Bu adam Müslüman olmuş, Bakara ve Âli İmran surelerini okumuştu. Bu adam Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'e vahiy kâtipliği de yapıyordu. Bu adam sonradan mürted olmuş, hıristiyanlığa geri döndü. O adam:

-Muhammed benim kendisine yazdığım şeyden başkasını bilmez, demeğe başladı. Allah o adamın canını aldı. Onu defnettiler. Fakat sabah olunca toprağın onu dışarı attığını gördüler. Bunun üzerine hıristiyanlar:

-Bu arkadaşımıza bunu onların dininden çıktığı için Muhammed ve ashabı yaptı, dediler. Tekrar onun için derin bir mezar kazıp onu defnettiler. Sabah olduğunda ise yine toprağın onun cesedini dışarı çıkardığını gördüler. Yine hıristiyanlar onun için derin bir çukur kazıp içine bıraktılar. Fakat sabah olunca gömüldüğü yer onu yine dışına attı. Hıristiyanlar yine:

-Arkadaşımız onların dininden çıktığı için Muhammed ve ashabı onu kabrinden dışarı çıkardılar, dediler. Onun için kazabildikleri kadar derin bir mezar kazdılar ve cesedini onun içine koydular. Sabah olduğunda toprak yine onun cesedini dışarıya çıkarır. O hıristiyanlar da bunun insanlar tarafından dışarı atılmadığını anladılar ve o cesedi bir kenara attılar.[959]  

 

172

بَابُ فَضْل الصَّحَابَةِ وَوُجُوب تَوقِيرِهِمْ والكَفِّ عمَّا شَجَرَ بَيْنَهُم وَبَيَان أَفْضَلِهِمْ

 

172- Sahabenin Fazileti, Onlara Saygı Göstermenin ve Aralarında Geçen Olaylarda Susmanın Farz Oluşu ve En Üstünlerinin Beyanı

 

عَنْ عَبْدِ الله بْن مَسْعُود رضي الله عنه، قَالَ: سُئِلَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم أَيُّ النَّاسِ خَيْرٌ؟ قَالَ: «قَرْنِي ثُمَّ الَّذِينَ يَلُونَهُمْ ثُمَّ الَّذِينَ يَلُونَهُمْ ثُمَّ يَجِيءُ قَوْمٌ تَبْدُرُ شَهَادَةُ أَحَدِهِمْ يَمِينَهُ وَتَبْدُرُ يَمِينُهُ شَهَادَتَهُ» متفق عليه.

934- Abdullah ibnu Mesud -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme, insanların en hayırlısının kim olduğu soruldu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Sizin en hayırlınız, benim içinde yaşadığım asırda yaşayan yani sahabelerimdir. Ondan sonra en hayırlı insanlar, benim yaşadığım asırdan sonra yaşayanlar (tabiûn), daha sonra en hayırlı insanlar ondan sonra yaşayanlardır (tebeut-tâbiîn). Sonra bir takım kavimler gelir ki, onlardan herhangi birinin şahitliği yemininin önüne, yemini de şahitliğinin önüne geçer."[960]

 

وَعَنْ أبي مُوسَى الأَشْعَرِيّ رضي الله عنه قال: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «النُّجُومُ أَمَنَةٌ لِلسَّمَاءِ فَإِذَا ذَهَبَتْ النُّجُومُ أَتَى السَّمَاءَ مَا تُوعَدُ، وَأَنَا أَمَنَةٌ لأصْحَابِي فَإِذَا ذَهَبْتُ أَتَى أَصْحَابِي مَا يُوعَدُونَ وَأَصْحَابِي أَمَنَةٌ لأُمَّتِي فَإِذَا ذَهَبَ أَصْحَابِي أَتَى أُمَّتِي مَا يُوعَدُونَ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

935- Ebu Musa el-Eş'arî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Yıldızlar, semânın emniyetidir. Yıldızlar gitti mi semâya vadolunan gelir. Ben ashabım için bir emniyetim. Ben gittim mi, ashabıma vadolunanlar gelir. Ashabım da ümmetim için bir emniyettir. Ashabım gitti mi üm­metime vadolunan şeyler gelir.”[961]

 

وَعَنْ عمر بْن الخطاب رضي الله عنه قَالَ: قام فينا رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم فقال: «اسْتَوْصُوا بِأَصْحَابِي خَيْراً» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ والترْمِذِيّ.

 

936- Ömer İbnul-Hattâb -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bizim aramızda iken ayağa kalktı ve şöyle buyurdu: "Ashabıma özen gösterin."[962]

 

وَعَنْ أبي هُرَيْرَة رضي الله عنه قال: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «لا تَسُبُّوا أَصْحَابِي، لا تَسُبُّوا أَصْحَابِي، فَوَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَوْ أَنَّ أَحَدَكُمْ أَنْفَقَ مِثْلَ أُحُدٍ ذَهَباً مَا أَدْرَكَ مُدَّ أَحَدِهِمْ وَلا نَصِيفَهُ» أخرجه مسلم.

 

937- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Ashabıma sövmeyin! Ashabıma sövmeyin! Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, biriniz Uhud dağı kadar altın infâk etse, onların bir ölçeğine veya onun yarısına erişemez.”[963]

 

وَعَنْ عبد الله بْن عَباس رضي الله عنهما قَالَ: قَالَ رسولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَن سَبَّ أصحابي، فعليه لعَنْةُ الله والملائكة والناس أجمعين» أَخْرَجَهُ الطبراني في «الكبير».

 

938- Abdullah b. Abbas -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Her kim ashabıma söverse, Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun."[964]

 

وَعَنْ ابن مَسْعُود رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «إذا ذكرَ أصحابي فأمسِكوا» أَخْرَجَهُ الطبراني.

 

939- İbnu Mesud -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ashabım zikredildiği zaman susun."[965]

 

وَعَنْ أبي هُرَيْرَة رضي الله عنه قال: قَالَ رسول الله صلّى الله عليه وسلّم: «إنَّ الله قَالَ: مَنْ عادى لي وَلياً، فقد آذنتُهُ بالحَربِ» أَخْرَجَهُ البُخَارِيّ.

 

940- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu: Her kim (Allah’ı tanıyan, itaatinde süreklilik gösteren, ibadetinde ihlâslı) bir dostuma düşmanlık ederse, ben de ona harp ilân ederim."[966]

 

وَعَنْ عُبادة بْن الصامت رضي الله عنه أن رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم قال: «ليس منّا مَن لم يُجِلّ كَبيرنا، ويَرحم صغيرنا ويعرِف لعالِمِنا حَقَّه» أَخْرَجَهُ الحاكم.

 

941- Ubade b. Sâmit -Allah O'ndan razı olsun- Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Büyüğümüzü saymayan, küçüğümüze merhamet etmeyen ve âlimlerimizin hakkını bilmeyen bizden değildir."[967]

 

وَعَنْ أبي الدَّرداء رضي الله عنه قَالَ: سمعتُ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم يقول: «إنَّ العلماءَ ورثةُ الأنبياءِ» أَخْرَجَهُ أبو داود، والترْمِذِيّ وابن مَاجَه.

 

942- Ebud-Derdâ -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim: "Âlimler, peygamberlerin varisleridirler."[968]

 

وعَنْ ابْنِ عُمرَ رضي الله عنهما قَالَ: «كُنَّا فِي زَمَنِ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم لا نَعْدِلُ بِأَبِي بَكْرٍ أَحَداً ثُمَّ عُمَرَ ثُمَّ عُثْمَانَ، ثُمَّ نَتْرُكُ أَصْحَابَ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم لا نُفَاضِلُ بَيْنَهُمْ» أَخْرَجَهُ البُخَارِيّ.

 

943- Abdullah ibnu Ömer -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Bizler Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem zamanında, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemden sonra insanların en hayırlısı olarak Ebu Bekir, sonra Ömer, sonra da Osman olarak görürdük. Sonra Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin sahabeleri arasından herhangi bir üstünlüğe gitmezdik. Yani bu bundan daha hayırlıdır, demezdik.[969]

 

وَعَنْ عَمْرو بنِ الْعَاصِ رضي الله عنه أَنَّ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم بَعَثَهُ عَلَى جَيْشِ ذَاتِ السَّلاسِلِ فَأَتَيْتُهُ فَقُلْتُ: أَيُّ النَّاسِ أَحَبُّ إِلَيْكَ؟ قَالَ: «عَائِشَة»، فَقُلْتُ: مِنْ الرِّجَالِ؟ فَقَالَ: «أَبُوهَا» قُلْتُ: ثُمَّ مَنْ؟ قَالَ: «ثُمَّ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ» فَعَدَّ رِجَالاً. متفق عليه.

 

944- ‘Amr ibnul-Âs -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem kendisini Zâtus-Selâsil ordusu üzerine kumandan yapıp göndermişti. Savaş dönüşü ben Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin yanına gelip:

-İnsanlardan sana en sevimli gelen kimdir? diye sordum. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Aişe’dir" buyurdu. Ben:

-Erkeklerden hangisidir? diye sordum. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem.

-"Aişe’nin babasıdır" buyurdu.

-Sonra hangisidir? diye sordum. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Sonra Ömer ibnul-Hattâb’tır" buyurdu ve birkaç kişinin ismini saydı.[970]

 

وَعَنْ عُمر بْن الخطاب رضي الله عنه قَالَ: كانَ أبو بكر أَحبنا إلى رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم، وكان خَيرنا وسيدنا. أَخْرَجَهُ ابن حبان.

 

945- Ömer ibnul-Hattâb -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ebu Bekir -Allah O'ndan razı olsun- içimizde Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme en sevgili gelen kimse idi. O bizim en hayırlımız ve efendimizdi.[971]

 

وَعَنْ عَائِشَة رضي الله عنها قالت: قَالَ لِي رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم فِي مَرَضِهِ: «ادْعِي لِي أَبَا بَكْرٍ وَأَخَاكِ حَتَّى أَكْتُبَ كِتَاباً فَإِنِّي أَخَافُ أَنْ يَتَمَنَّى مُتَمَنٍّ وَيَقُولُ قَائِلٌ: أَنَا أَوْلَى وَيَأْبَى الله وَالْمُؤْمِنُونَ إِلا أَبَا بَكْرٍ». أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

946- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem hastalığında bana şöyle buyurdu: “Bana Ebu Bekr'i ve kardeşini çağır da bir yazı yazacağım. Çünkü ben bir kimsenin temenni etmesinden ve birinin: Ben daha lâyıkım, demesin­den korkarım. Hâlbuki bunu Allah ve mü'minler kabul etmez. Yalnız Ebû Bekir müstesna!”[972]

 

وعَنْ ابْنِ عَبَّاسٍ، قَالَ: خَرَجَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم فِي مَرَضِهِ الَّذِي مَاتَ فِيهِ عَاصِبٌ رَأْسَهُ بِخِرْقَةٍ فَقَعَدَ عَلَى الْمِنْبَرِ، فَحَمِدَ اللهَ، وَأَثْنَى عَلَيْهِ ثُمَّ قَالَ: «إِنَّهُ لَيْسَ مِنْ النَّاسِ أَحَدٌ أَمَنَّ عَلَيَّ فِي نَفْسِهِ وَمَالِهِ مِنْ أَبِي بكْرِ بْنِ أَبِي قُحَافَةَ وَلَوْ كُنْتُ مُتَّخِذاً مِنْ النَّاسِ خَلِيلاً لاتَّخَذْتُ أَبَا بَكْرٍ خَلِيلاً، وَلَكِنْ خُلَّةُ الإِسْلامِ أَفْضَلُ سُدُّوا عَنِّي كُلَّ خَوْخَةٍ فِي هَذَا الْمَسْجِدِ غَيْرَ خَوْخَةِ أَبِي بَكْرٍ» أَخْرَجَهُ البُخَارِيّ، وهو عَنْد مسلم من حَدِيث أبي سعيد.

 

947-  İbnu Abbas -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem vefat etmeden önceki hastalığında kafasına bir bez parçası bağlamış olduğu halde minbere çıkıp oturdu. Allah’a hamd ve sena ettikten sonra şöyle buyurdu:

"İnsanlar içinde bana malı ve nefsiyle yardım ederek iyiliği dokunan Ebu Bekir ibnu Ebi Kuhafe’den başka biri yoktur. Şayet insanlar içinde kendime bir dost edinecek olsaydım muhakkak Ebu Bekir’i kendime dost edinirdim. Ancak İslam dostluğu, kardeşliği daha üstündür. Ebu Bekir’in kapısından başka mescide açılan bütün kapıları kapatın."[973]

 

وَعَنْ سعيد بْن زيد رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «عَشَرَةٌ فِي الْجَنَّةِ: أَبُو بَكْرٍ فِي الْجَنَّةِ، وَعُمَرُ فِي الْجَنَّةِ، وَعُثْمَانُ فِي الْجَنَّةِ، وَعَلِيٌّ فِي الْجَنَّةِ، وَالزُّبَيْرُ فِي الْجَنَّةِ، وَطَلْحَةُ فِي الْجَنَّةِ، وابنُ عوفٍ في الْجَنَّةِ، وسعدٌ في الْجَنَّةِ، وسعيد في الْجَنَّةِ، وَأَبُو عُبَيْدَةَ بْن الجَراح فِي الْجَنَّةِ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، والترْمِذِيّ، والنسَائِيّ، وابن حِبَّان.

 

948- Said b. Zeyd -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Şu on kişi cennettedir: Ebû Bekir Cennet’tedir, Ömer Cennettedir, Osman Cennettedir, Ali Cennettedir, Zübeyr Cennettedir, Talha Cennet’tedir, Abdurrahman b. Avf Cennet’tedir, Sa’d Cennet’tedir, Saîd Cennet’tedir, Ebû Ubeyde b. Cerrâh Cennet’tedir.”[974]

 

وَعَنْ سَعْدٍ بْن أبي وقاص رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم لعَلِي: «أنْتَ مِنِّي بِمَنْزِلَةِ هَارُونَ مِنْ مُوسَى إِلا أَنَّهُ لَيْسَ نَبِيٌّ بَعْدِي» متفق عليه.

 

949- Sa'd ibnu Ebî Vakkas -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, Ali’ye şöyle buyurdu: "Senin benim katımdaki değerinin, Harun'un Musa'nın yanındaki değeri gibi olmasından razı olmaz mısın? Ancak benden sonra bir peygamber yoktur."[975]

 

وَعَنْ سَفينةَ رضي الله عنه قَالَ: سمعتُ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم يقول: «الخلافة بَعدي ثلاثون سَنة، ثم تكون مُلكاً»، قال: أمسك خلافة أبي بكر رضي الله عنه سَنتين، وعمر رضي الله عنه عشراً، وعثمان رضي الله عنه اثنتي عشرة، وعلي رضي الله عنه ستاً» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، وأبو دَاوُد، والترْمِذِيّ، وابن حبان.

 

950- Sefine -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:  “Ümmetim arasında gerçek halifelik otuz sene olacaktır, bu müddetten sonra iş hükümdarlık sistemine geçecektir.”

Ebu Bekir'in hilafeti iki sene, Ömer'in hilafeti on sene, Osman'ın hilafeti on iki sene, Ali'nin hilafeti ise altı senedir.[976]

 

وَعَنْ علي رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم لعُمر: «وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّ الله أَنْ يَكُونَ قَدْ اطَّلَعَ عَلَى أَهْلِ بَدْرٍ فَقَالَ: اعْمَلُوا مَا شِئْتُمْ فَقَدْ غَفَرْتُ لَكُمْ» متفق عليه.

 

951- Alî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Ömer'e şöyle buyurdu:  "Bilemezsin, belki de Allah Bedir savaşına katılanların yüksek mücadelelerine muttali' olmuştu da: "Ey Bedir askerleri, bundan böyle ne dilerseniz işleyiniz, ben sizleri bağışladım" buyurmuş olabilir!"[977]

 

وَعَنْ أُمِّ مُبَشِّرٍ رضي الله عنها أَنَّهَا سَمِعَت النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «لا يَدْخُلُ النَّارَ إِنْ شَاءَ الله مِنْ أَصْحَابِ الشَّجَرَةِ أَحَدُ الَّذِينَ بَايَعُوا تَحْتَهَا» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

952- Ummu Mubeşşir -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Kendisi, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işitmiştir: “Cehenneme inşaallah, ağacın altında bey'at eden şecere ashabından hiç bir kimse girmez”[978]

 

173

بَابُ فَضْل أَهْلِ الْبَيْتِ

 

173- Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin Ailesinin (Ehl-i Beyt) Fazileti

 

عَنْ زَيْدِ بْنِ أَرْقَمَ رضي الله عنه قال: قَامَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم يَوْماً فِينَا خَطِيباً بِمَاءٍ يُدْعَى خُمّاً بَيْنَ مَكَّةَ وَالْمَدِينَةِ، فَحَمِدَ الله وَأَثْنَى عَلَيْهِ، وَوَعَظَ وَذَكَّرَ، ثُمَّ قَالَ: «أَمَّا بَعْدُ؛ أَلا أَيُّهَا النَّاسُ فَإِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ يُوشِكُ أَنْ يَأْتِيَ رَسُولُ رَبِّي فَأُجِيبَ وَأَنَا تَارِكٌ فِيكُمْ ثَقَلَيْنِ أَوَّلُهُمَا كِتَابُ الله فِيهِ الْهُدَى وَالنُّورُ فَخُذُوا بِكِتَابِ الله وَاسْتَمْسِكُوا بِهِ»، فَحَثَّ عَلَى كِتَابِ الله وَرَغَّبَ فِيهِ، ثُمَّ قَالَ: «وَأَهْلُ بَيْتِي أُذَكِّرُكُم الله فِي أَهْلِ بَيْتِي أُذَكِّرُكُم الله فِي أَهْلِ بَيْتِي أُذكِّرُكُم الله فِي أَهْلِ بَيْتِي»، فقيل له: وَمَنْ أَهْلُ بَيْتِهِ يَا زَيْدُ أَلَيْسَ نِسَاؤُهُ مِنْ أَهْلِ بَيْتِهِ؟ قَالَ: نِسَاؤُهُ مِنْ أَهْلِ بَيْتِهِ وَلَكِنْ أَهْلُ بَيْتِهِ مَنْ حُرِمَ الصَّدَقَةَ بَعْدَهُ قَالَ: وَمَنْ هُمْ؟ قَالَ: هُمْ آلُ عَلِيٍّ وَآلُ عَقِيلٍ وَآلُ جَعْفَرٍ وَآلُ عَبَّاسٍ قَالَ: كُلُّ هَؤُلاءِ حُرِمَ الصَّدَقَةَ؟ قَالَ: نَعَمْ. أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ. وفي لفظٍ له: فَقُلْنَا: مَنْ أَهْلُ بَيْتِهِ نِسَاؤُهُ؟ قَالَ: لا وَايْمُ الله إِنَّ الْمَرْأَةَ تَكُونُ مَعَ الرَّجُلِ الْعَصْرَ مِنْ الدَّهْرِ ثُمَّ يُطَلِّقُهَا فَتَرْجِعُ إِلَى أَبِيهَا وَقَوْمِهَا أَهْلُ بَيْتِهِ أَصْلُهُ وَعَصَبَتُهُ الَّذِينَ حُرِمُوا الصَّدَقَةَ بَعْدَهُ.

 

953- Zeyd b. Erkam -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Bir gün Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Mekke ile Medine arasında Hum denilen bir su­yun başında aramızda hutbe okumak üzere ayağa kalktı ve Allah'a hamdü-sena etti. Va'z eyledi. Ve hatırlatma yaptı. Sonra şöyle buyurdu:

“Bundan sonra, dikkat edin ey cemaat! Ben ancak bir insanım. Rabbimin resulü gelip de ona icabet etmem yakındır. Ben size iki ağır yük bıra­kıyorum. Bunların birincisi içinde doğru yol ve nur bulunan Allah'ın Kitabı'dır. Allah'ın Kitabı'nı alın ve ona sarılın!”

Müteakiben Allah'ın Kitabı'na rağbet ve teşvik etti. Sonra:

“Bir de ehl-i beytimi bırakıyorum... Ehl-i beytim hakkında size Al­lah'ı hatırlatırım!.. Ehl-i beytim hakkında size Allah'ı hatırlatırım!.. Ehl-i beytim hakkında size Allah'ı  hatırlatırım!..” buyurdu. Ona:

-Onun ehl-i beyti kimlerdir ey Zeyd? Kadınları ehl-i beytinden de­ğil midir? diye soruldu. Zeyd:

-Kadınları ehl-i beytdendir. Lâkin onun ehl-i beyti ondan sonra sadakadan mahrum olanlardır, cevâbını verdi. Husayn:

Kimdir onlar? diye sordu.

-Onlar Ali ailesi, Akîl ailesi, Ca'fer ve Abbâs aileleridir, dedi. Husayn:

-Bunların hepsi sadakadan mahrum mudurlar? dedi. Zeyd:

-Evet! cevâbını verdi.[979]

Muslim'in lafzında şöyledir: “Bunun üzerine biz:  Onun ehl-i beyti kimlerdir? Kadınları mı?  dedik. 

Zeyd: Hayır! Allah'a yemin olsun! Hakikaten kadın zamanın bir kısmın­da erkekle beraber olur. Sonra onu boşar da, kadın babasına ve kavmine döner. Onun ehl-i beyti, aslı ve ondan sonra sadakadan mahrum olan asabesidir, dedi.”[980]

 

وَعَنْ سَعْدِ بْنِ أَبِي وَقَّاصٍ رضي الله عنه قَالَ: «لَمَّا نَزَلَتْ هَذِهِ الآيَةُ: {{فَقُلْ تَعَالَوْا نَدْعُ أَبْنَاءَنَا وَأَبْنَاءَكُمْ}} [آل عمران: 61] دَعَا رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم عَلِيّاً وَفَاطِمَةَ وَحَسَناً وَحُسَيْناً فَقَالَ: «اللَّهُمَّ هَؤُلاءِ أَهْلِي» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

954- Sa'd b. Ebî Vak­kas -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: “De ki: Gelin, bizim ve sizin çocuklarınızı çağıralım” (Ali İmran: 61) âyeti inince Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem, Ali'yi, Fatıma'yı ve Hasan'la Hüseyin'i çağırarak:

“Allahım! Benim ailem bunlardır” buyurdu.[981]

 

وَعَنْ عَائِشَة رضي الله عنها قالت: خَرَجَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم غَدَاةً وَعَلَيْهِ مِرْطٌ مُرَحَّلٌ مِنْ شَعْرٍ أَسْوَدَ، فَجَاءَ الْحَسَنُ بْنُ عَلِيٍّ، فَأَدْخَلَهُ، ثُمَّ جَاءَ الْحُسَيْنُ فَدَخَلَ مَعَهُ، ثُمَّ جَاءَتْ فَاطِمَةُ، فَأَدْخَلَهَا ثُمَّ جَاءَ عَلِيٌّ، فَأَدْخَلَهُ، ثُمَّ قَالَ: «{{إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنْكُمُ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيرًا}} [الأحزاب: 33] » أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

955- Âişe -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem, üzerinde siyah yünden üretilmiş na­kışlı bir örtü olduğu halde sabahleyin (evden) çıktı. Derken Hasan b. Ali geldi. Onu örtünün içine aldı, sonra Hüseyin geldi, o da beraberinde girdi. Sonra Fâtıma geldi. Onu da içeri aldı. Sonra Ali geldi. Onu da içeri aldı. Sonra:

“Ey Ehl-i Beyt! Allah ancak ve ancak sizden ricsi (pisliği) gidermek ve sizi ter­temiz paklamak istiyor.” (Ahzab 33) âyetini okudu.[982]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة، رضي الله عنه عَنْ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «إِنِّي لأَنْقَلِبُ إِلَى أَهْلِي فَأَجِد التَّمْرَةَ سَاقِطَةً عَلَى فِرَاشِي فَأَرْفَعُهَا لآكُلَهَا ثُمَّ أَخْشَى أَنْ تَكُونَ صَدَقَةً فَأُلْقِيهَا» متفق عليه.

 

956- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:                                                                                                

"Ben ailemin yanına döner gelirim de döşeğimin üzerine düşen bir hurmayı bularak alır, onu yemek isterim, sonra sadaka hurması olmasından korkarım da onu yiyemem."[983]

 

وَعَنْه رضي الله عنه قال: أَخَذَ الْحَسَنُ بْنُ عَلِيٍّ تَمْرَةً مِنْ تَمْرِ الصَّدَقَةِ فَجَعَلَهَا فِي فِيهِ فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «كِخْ كِخْ ارْمِ بِهَا أَمَا عَلِمْتَ أَنَّا لا نَأْكُلُ الصَّدَقَةَ» متفق عليه.

 

957- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellemin torunu Hasan o hurmalardan bir tane alıp ağzına attı. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem torununa baktı ve ağzındaki hurmayı çıkardı ve şöyle buyurdu: "Pis! Pis! At onu elinden! Muhammed ailesinin zekât malından yemediğini bilmedin mi?"[984]

 

وَعَنْ ابن أبي مُلَيكة أن خالد بْن سَعيد بعثَ إلى عَائِشَة ببقرة من الصَّدقة، فردتها، وقالت: إنا آلُ محمدٍ صلّى الله عليه وسلّم لا تَحِلّ لنا الصدقة. أَخْرَجَهُ ابن أبي شيبة.

 

958- İbnu Ebî Muleyke şöyle dedi: Hâlid b. Said, Aişe'ye sadaka olarak verilmiş bir inek gönderdi. Aişe ise bunu kabul etmedi ve şöyle dedi: Muhammed sallallâhu 'aleyhi ve sellemin ailesi olarak bize sadaka helal değildir.[985] 

 

وَعَنْ عَبْد الْمُطَّلِبِ بْن رَبِيعَةَ بْنِ الْحَارِثِ قَالَ: اجْتَمَعَ رَبِيعَةُ بْنُ الْحَارِثِ وَالْعَبَّاسُ بْنُ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ فَقَالا: وَالله لَوْ بَعَثْنَا هَذَيْنِ الْغُلامَيْنِ ـ قَالا لِي وَلِلْفَضْلِ بْنِ عَبَّاسٍ ـ إِلَى رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم فَكَلَّمَاهُ فَأَمَّرَهُمَا عَلَى هَذِهِ الصَّدَقَاتِ فَأَدَّيَا مَا يُؤَدِّي النَّاسُ، وَأَصَابَا مِمَّا يُصِيبُ النَّاسُ، قَالَ: فَبَيْنَمَا هُمَا فِي ذَلِكَ جَاءَ عَلِيُّ بْنُ أَبِي طَالِبٍ فَوَقَفَ عَلَيْهِمَا فَذَكَرَا لَهُ ذَلِكَ، فَقَالَ عَلِيُّ بْنُ أَبِي طَالِبٍ: لا تَفْعَلا فَوَالله مَا هُوَ بِفَاعِلٍ فَانْتَحَاهُ رَبِيعَةُ بْنُ الْحَارِثِ، فَقَالَ: وَالله مَا تَصْنَعُ هَذَا إِلا نَفَاسَةً مِنْكَ عَلَيْنَا فَوَالله لَقَدْ نِلْتَ صِهْرَ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم فَمَا نَفِسْنَاهُ عَلَيْكَ. قَالَ عَلِيٌّ: أَرْسِلُوهُمَا فَانْطَلَقَا وَاضْطَجَعَ عَلِيٌّ، قَالَ: فَلَمَّا صَلَّى رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم الظُّهْرَ سَبَقْنَاهُ إِلَى الْحُجْرَةِ فَقُمْنَا عِنْدَهَا حَتَّى جَاءَ فَأَخَذَ بِآذَانِنَا، ثُمَّ قَالَ: أَخْرِجَا مَا تُصَرِّرَانِ، ثُمَّ دَخَلَ، وَدَخَلْنَا عَلَيْهِ وَهُوَ يَوْمَئِذٍ عِنْدَ زَيْنَبَ بِنْتِ جَحْشٍ، قَالَ: فَتَوَاكَلْنَا الْكَلامَ، ثُمَّ تَكَلَّمَ أَحَدُنَا، فَقَالَ: يَا رَسُولَ الله أَنْتَ أَبَرُّ النَّاسِ وَأَوْصَلُ النَّاسِ، وَقَدْ بَلَغْنَا النِّكَاحَ فَجِئْنَا لِتُؤَمِّرَنَا عَلَى بَعْضِ هَذِهِ الصَّدَقَاتِ فَنُؤَدِّيَ إِلَيْكَ كَمَا يُؤَدِّي النَّاسُ، وَنُصِيبَ كَمَا يُصِيبُونَ، قَالَ: فَسَكَتَ طَوِيلاً حَتَّى أَرَدْنَا أَنْ نُكَلِّمَهُ، قَالَ: وَجَعَلَتْ زَيْنَبُ تُلْمِعُ عَلَيْنَا مِنْ وَرَاءِ الْحِجَابِ أَنْ لا تُكَلِّمَاهُ قَالَ، ثُمَّ قَالَ: «إِنَّ الصَّدَقَةَ لا تَنْبَغِي لآلِ مُحَمَّدٍ، إِنَّمَا هِيَ أَوْسَاخُ النَّاسِ، ادْعُوَا لِي مَحْمِيَةَ ـ وَكَانَ عَلَى الْخُمُسِ ـ وَنَوْفَلَ بْنَ الْحَارِثِ بْنِ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ»، قَالَ: فَجَاءَاهُ فَقَالَ لِمَحْمِيَةَ: «أَنْكِحْ هَذَا الْغُلامَ ابْنَتَكَ» لِلْفَضْلِ بْنِ عَبَّاسٍ فَأَنْكَحَهُ، وَقَالَ لِنَوْفَلِ بْنِ الْحَارِثِ: «أَنْكِحْ هَذَا الْغُلامَ ابْنَتَكَ» لي، فَأَنْكَحَنِي وَقَالَ لِمَحْمِيَةَ: «أَصْدِقْ عَنْهُمَا مِنْ الْخُمُسِ كَذَا وَكَذَا» أخرجه مسلم.

 

959- Abdulmuttalib b. Rabîa b. el-Hâris şöyle dedi: Rabîa b. el-Hâris ile Abbâs b. Ab­dulmuttalib bir yere gelerek: “Vallahi şu iki oğlanı -bunu ben ve Fadl b. Abbâs için söy­lediler.- Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme göndersek de, onun­la konuşsalar. Kendilerini bu sadakalar üzerine memur tâyin etse onlar da başka memurların gördükleri vazifeyi eda etse ve onların aldığı maaştan bunlar da alsa çok iyi olur” dediler.

Onlar, bu sözleri konuşurken Ali b. Ebî Tâlib geldi ve yan­larında durdu. Meseleyi ona da söylediler, Ali b. Ebî Tâlib: Vazgeçin! Vallahi Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bunu yapmaz” dedi. Rabîa b. el-Hâris hemen itiraz ederek: Vallahi sen, bunu ancak bize hasedinden dolayı yapıyorsun.Vallahi Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin damatlığına nail oldun da biz yine sana haset etmedik, dedi. Ali:

-Pekâlâ, onları gönderin! dedi.

Gönderilen gençler gittiler, Ali de biraz uzandı. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem öğleyi kılınca ondan önce odasına gide­rek orada bekledik; Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem geldi ve bizim kulaklarımızı çektikten sonra:

Gönlünüzde olanları çıkarın bakalım; buyurdu. Sonra içeri gir­di, biz de yanına girdik. O gün kendisi Zeyneb binti Cahş'ın yanında bulunuyordu. Biz sözü birbirimize havale ettik sonra birimiz konuştu; dedi ki:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Sen insanların en iyisi ve en yardım seveni­sin. Biz artık buluğ çağına ermiş bulunuyoruz. Şu sadaka işlerinin, bazısına bizi memur tayin etmen için geldik. Edersen biz de diğer memurlar gibi vazifemizi yerine getirir, onlar gibi maaş alırız.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem, uzun bir sükûta daldı hat­tâ kendisiyle konuşmak istedik. Zeyneb bize perdenin arkasından:

Ona söz etmeyin, diye işaret etmeye başladı. Sonra Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Şüphesiz ki sadaka Muhammed'in ailesine lâyık değildir. O, ancak in­sanların kirleridir. Siz, bana Mahmiye ile Nevfel b. Haris b. Abdilmuttalib'i çağırın!

Mahmiye, ganimetlerin beşte biri üzerine memurdu. Bunlar çağrılıp geldiler. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Mahmiye'ye:

"Bu gence kızını ver!" diyerek Fadl b. Abbâs'ı gösterdi. Mahmi­ye de kızını ona nikâhladı. Nevfel b. Hâris'e:

"Şu gence kızını ver" buyurarak bana işaret etti; o da kızını bana nikâhladı. Mahmiye'ye:

"Her iki kıza ganimetlerin beşte birinden şu kadar ve şu kadar me­hir ver" buyurdu.[986]

 

وَعَنْ أنس بْن مَالِك رضي الله عنه، عَنْ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «مَوْلَى الْقَوْمِ مِنْ أَنْفِسِهِمْ» أَخْرَجَهُ البُخَارِيّ.

 

960- Enes ibnu Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bir topluluğun azatlı kölesi, onlardandır."[987]

 

وعَنْ ابْنِ أَبِي رَافِعٍ رضي الله عنه أَنَّ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم بَعَثَ رَجُلاً عَلَى الصَّدَقَةِ مِنْ بَنِي مَخْزُومٍ فَقَالَ لأبِي رَافِعٍ: اصْحَبْنِي فَإِنَّكَ تُصِيبُ مِنْهَا، قَالَ: حَتَّى آتِيَ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم فَأَسْأَلَهُ فَأَتَاهُ فَسَأَلَهُ فَقَالَ: «مَوْلَى الْقَوْمِ مِنْ أَنْفُسِهِمْ وَإِنَّا لا تَحِلُّ لَنَا الصَّدَقَةُ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، وأبو دَاوُد، والترْمِذِيّ، النسَائِيّ.

 

961- İbnu Ebî Rafi’ -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem, Mahzûm oğullarından bir kişiyi zekât toplamak üzere gönderdi. Bu kimse Ebû Rafi’e: Bana arkadaş ol ki zekâttan sende sebeplenirsin, deyince; Ebû Rafi’: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme gidip sormadan olmaz, dedi ve Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme giderek durumu sordu. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bir toplumun hürriyetine kavuşturduğu azat edilmiş kölesi onların aile fertlerinden sayılır, dolayısıyla bize ve size sadaka (zekât) almak helal değildir.”[988]

 

وعَنْ أَنَس بْن مَالِك رضي الله عنه قَالَ: أَهْدَتْ بَرِيرَةُ إِلَى النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم لَحْماً تُصُدِّقَ بِهِ عَلَيْهَا، فَقَال: «هُوَ لَهَا صَدَقَةٌ وَلَنَا هَدِيَّةٌ» متفق عليه.

 

962- Enes ibnu Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme, Berîre'ye sadaka olarak verilmiş et getirildi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 "O et, Berîre'ye sadaka, bizim için ise hediyedir."[989]

 

وَعَنْ رَجلٍ من أصحاب النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم، عَنْ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم أنه كان يقول: «اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ وعلى أهل بيته وَعَلَى أَزْوَاجِهِ وَذُرِّيَّتِهِ، كَمَا صَلَّيْتَ عَلَى آلِ إِبْرَاهِيمَ إنك حميد مجيد وَبَارِكْ عَلَى مُحَمَّدٍ وعلى أهل بيته وَعَلَى أَزْوَاجِهِ وَذُرِّيَّتِهِ كَمَا بَارَكْتَ عَلَى آلِ إِبْرَاهِيمَ، إِنَّكَ حَمِيدٌ مَجِيدٌ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

963- Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin ashabından bir adam, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin şöyle dediğini haber verdi: "Allahım! Muhammed'e, ehli beytine, hanımlarına salât ve selam eyle! Tıpkı İbrahim'in ailesine salât ve selâm eylediğin gibi. Muhakkak ki sen, övgüye değersin ve yücesin. Muhammed'i, ailesini, hanımlarını ve zürriyetini mübarek kıl. Tıpkı İbrahim'in ailesini mübarek kıldığın gibi. Muhakkak ki sen, övgüye değersin ve yücesin."[990]   

 

وَعَنْ عُمر بْن الخطاب رضي الله عنه قال: سمعت رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم يقول: «يَنْقَطِعُ يومَ القيامة كلّ سببٍ ونَسبٍ إلا سَبَبي ونَسَبي» أَخْرَجَهُ الطبراني، والحاكم.

 

964- Ömer ibnul-Hattâb -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kıyamet günü, her sebep ve nesep kesilir. Ancak benim sebebim ve nesebim bundan müstesnadır."[991]

 

وَعَنْ أبي ذَر رضي الله عنه أنه سمع النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم يقول: «لَيْسَ مِنْ رَجُلٍ ادّعى لغيرِ أبيه وهو يَعلمه إلا كفر، ومن ادّعى قوماً ليس له فيهم نسب، فَلْيَتَبَوَّأْ مَقْعَدَهُ مِنْ النَّارِ» متفق عليه، واللفظ للبُخَارِيّ.

 

965- Ebû Zer -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bir kişi kendisini babasından başkasına, onun kendi babası olmadığını bile bile onun babası olduğu iddiasında bulunursa o kimse kâfir olur. Her kim de akrabalık bağı olmayan bir kavimden olduğunu iddia ederse, o da cehennemdeki yerine hazırlansın."[992]

 

174

بَابُ ذَمِّ الاخْتِلافِ

 

174- İhtilafın Yerilmesi

 

عَنْ عَبْد الله بْن مَسْعُود رضي الله عنه قَالَ: سَمِعْتُ رجلاً قرأ آية سمعت من النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم خِلافَهَا، فَأَخَذْتُ بِيَدِهِ فَأَتَيْتُ بِهِ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم، فَقَالَ: «كِلاكُمَا مُحْسِنٌ ـ قَالَ شُعْبَةُ: أَظُنُّهُ قَالَ: ـ لا تَخْتَلِفُوا فَإِنَّ مَنْ كَانَ قَبْلَكُمْ اخْتَلَفُوا فَهَلَكُوا» أَخْرَجَهُ البُخَارِيّ.

 

966- Abdullah ibnu Mesûd -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Ben bir kimsenin bir âyeti, benim Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemden işittiğim okuyuşundan farklı bir şekilde okuduğunu işittim. Hemen elinden tuttum ve onu Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme getirdim. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Her ikiniz de güzel okudunuz" buyurdu.

Şu’be dedi ki: Ben Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin şunu da söylediğini zannediyorum:

-"Kurân hakkında sakın ihtilâf etmeyiniz. Çünkü sizden evvelki ümmetler kitâplarında ihtilâf ettiler de bu yüzden helak oldular.”[993]

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْنِ عَمْرٍو رضي الله عنهما قَالَ: هَجَّرْتُ إِلَى رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم يَوْماً قَالَ: فَسَمِعَ أَصْوَاتَ رَجُلَيْنِ اخْتَلَفَا فِي آيَةٍ فَخَرَجَ عَلَيْنَا رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم يُعْرَفُ فِي وَجْهِهِ الْغَضَبُ، فَقَالَ: «إِنَّمَا هَلَكَ مَنْ كَانَ قَبْلَكُمْ بِاخْتِلافِهِمْ فِي الْكِتَابِ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

967- Abdullah b. Amr -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Bir gün erken bir vakitte Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme gittim. Derken bir âyet-i kerîme hususunda ihtilâf eden iki adamın seslerini işitti de, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem yanımıza çıktı. Yüzünden öfkeli olduğu belli oluyordu. Ve: “Sizden öncekiler ancak ve ancak Kitab hakkında ihtilâfları sebebiyle helak oldular” buyurdu.[994]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: خَطَبَنَا رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم فَقَالَ: «أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ فَرَضَ الله عَلَيْكُمْ الْحَجَّ فَحُجُّوا»، فَقَالَ رَجُلٌ: أَكُلَّ عَامٍ يَا رَسُولَ اللهِ؟ فَسَكَتَ حَتَّى قَالَهَا ثَلاثاً، فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لَوْ قُلْتُ: نَعَمْ، لَوَجَبَتْ وَلَمَا اسْتَطَعْتُمْ» ثُمَّ قَالَ: «ذَرُونِي مَا تَرَكْتُكُمْ فَإِنَّمَا هَلَكَ مَنْ كَانَ قَبْلَكُمْ بِكَثْرَةِ سُؤَالِهِمْ وَاخْتِلافِهِمْ عَلَى أَنْبِيَائِهِمْ فَإِذَا أَمَرْتُكُمْ بِشَيْءٍ فَأْتُوا مِنْهُ مَا اسْتَطَعْتُمْ وَإِذَا نَهَيْتُكُمْ عَنْ شَيْءٍ فَدَعُوهُ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

968- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bize hutbe okuyarak:

  “Ey cemaat! Allah size haccı farz kılmıştır. Öyleyse hacc edin!” buyurdu. Bunun üzerine bir adam ayağa kalkarak:

  -Her sene mi ey Allah'ın Rasûlü! diye sordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem sükût etti. Hattâ o zât sözünü üç defa tekrarladı. Nihayet:

 -"Evet desem her sene vâcib olur. Siz de buna güç yetiremezsiniz" buyurdu ve şunu ilâve etti:

 "Ben sizi bıraktığım müddetçe siz de beni bırakın. Sizden önce ge­çenler ancak çok sual sormaları ve Peygamberleri hakkında ihtilâfa düş­meleri sebebiyle helak olmuşlardır. Ben size bir şey emrettim mi ondan gücünüzün yettiği kadarını yapın! Bir şeyden sizi men ettim mi onu derhal bırakın!”[995]

 

وعَنْ سَعِيدِ بْنِ أَبِي بُرْدَةَ عَنْ أَبِيهِ عَنْ جَدِّهِ أَنَّ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم بَعَثَ مُعَاذاً إِلَى الْيَمَنِ، فقَالَ: «يَسِّرَا وَلا تُعَسِّرَا وَبَشِّرَا وَلا تُنَفِّرَا وَتَطَاوَعَا وَلا تَخْتَلِفَا» متفق عليه.

 

969- Said b. Ebi Burde babasından, o da dedesinden bildirdi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Muaz'ı Yemen'e gönderdiğinde şöyle buyurdu:

 "Kolaylaştırın! Zorlaştırmayın! Müjdeleyin! Nefret ettirmeyin! Uyuşun! İhtilâf etmeyin!"[996]

 

وعَنْ جُنْدَب بْن عبد الله رضي الله عنه قَالَ: قَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «اقْرَءُوا الْقُرْآنَ مَا ائْتَلَفَتْ عليه قُلُوبُكُمْ فَإِذَا اخْتَلَفْتُمْ فَقُومُوا عَنْهُ» أَخْرَجَهُ البُخَارِيّ.

 

970- Cundeb ibnu Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 "Kalpleriniz Kurân üzerinde birleştiği müddetçe Kurân’ı okuyun. Şayet manasının anlaşılmasında ayrılığa düşerseniz, bu ihtilafınızın şerre dönüşmemesi için oradan ayrılın."[997]

 

وعَنْ جَابِرٍ بْن عبد الله رضي الله عنه عَنْ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم أنه قَالَ: «إِنَّ الشَّيْطَانَ قَدْ أَيِسَ أَنْ يَعْبُدَهُ الْمُصَلُّونَ فِي جَزِيرَةِ الْعَرَبِ وَلَكِنْ فِي التَّحْرِيشِ بَيْنَهُمْ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

971- Câbir İbnu Abdullah -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Şeytan, Arab yarımadasında namaz kılanların kendisine ibâdet etme­sinden ümidini kesmiştir. Lâkin arayı bozma, birbirine düşürme hususunda çalışmak­tadır.”[998]

 

وعَنْ عُبَادَةَ بْنِ الصَّامِتِ رضي الله عنه، أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم خَرَجَ يُخْبِرُ بِلَيْلَةِ الْقَدْرِ فَتَلاحَى رَجُلانِ مِنْ الْمُسْلِمِينَ، فَقَالَ: «إِنِّي خَرَجْتُ لأُخْبِرَكُمْ بِلَيْلَةِ الْقَدْرِ، وَإِنَّهُ تَلاحَى فُلانٌ وَفُلانٌ، فَرُفِعَتْ وَعَسَى أَنْ يَكُونَ خَيْراً لَكُمْ، الْتَمِسُوهَا فِي السَّبْعِ وَالتِّسْعِ وَالْخَمْسِ» أَخْرَجَهُ البُخَارِيّ.

972- Ubade b. es-Sâmit -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Kadir Gecesi’nin ne zaman olduğunu bize haber vermek için evinden çıktı. Bu arada Müslümanlardan iki kişi birbirlerinden haklarını isteyerek kaba sözler sarf ettiler. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dedi: "(Evimden) sizlere Kadir Gecesi’nin ne zaman olduğunu haber vermek için çıkmıştım. Falan ve falan birbirlerine kaba sözler söyleyince onu belirlemem benden kaldırıldı. Umulur ki bu sizin için daha hayırlı olur. Sizler Kadir Gecesi’ni yirmi yedi, yirmi dokuz ve yirmi beşinci gecelerde arayınız."[999]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لا تَحَاسَدُوا وَلا تَنَاجَشُوا، وَلا تَبَاغَضُوا، وَلا تَدَابَرُوا، وَلا يَبِعْ بَعْضُكُمْ عَلَى بَيْعِ بَعْضٍ، وَكُونُوا عِبَادَ الله إِخْوَاناً، الْمُسْلِمُ أَخُو الْمُسْلِمِ لا يَظْلِمُهُ وَلا يَخْذُلُهُ وَلا يَحْقِرُهُ التَّقْوَى هَاهُنَا»، وَيُشِيرُ إِلَى صَدْرِهِ ثَلاثَ مَرَّاتٍ «بِحَسْبِ امْرِئٍ مِنْ الشَّرِّ أَنْ يَحْقِرَ أَخَاهُ الْمُسْلِمَ كُلُّ الْمُسْلِمِ عَلَى الْمُسْلِمِ حَرَامٌ دَمُهُ وَمَالُهُ وَعِرْضُهُ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

973 - Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Birbirinize hasedlik yapmayın! Müşteri kızıştırmayın! Birbirinize buğuz etmeyin! Birbirinize sırt çevirmeyin! Biriniz diğerinin pazarlığı üzerine satış yapmasın! Kardeş olun ey Allah'ın kulları! Müslüman müslümanın karde­şidir. Ona zulmetmez; onu yardımsız bırakmaz; onu tahkir etmez. -Üç defa kalbine işaret ederek- takva buradadır. Kişiye kötülük namına müslüman kardeşini tahkir etmesi kâfidir. Müslümanın her şeyi, kanı, malı ve ırzı müslümana haramdır.”[1000]

 

وَعَنْ جَرير بْن عبد الله رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «لا تَرجعوا بعدي كُفاراً يَضرِبُ بَعضُكم رقابَ بَعض» متفق عليه.

 

974- Cerir ibnu Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Benden sonra, kâfirlerin birbirlerinin boyunlarını vurdukları gibi, böyle yaparak onlara benzemeyin."[1001]

 

175

بَابُ افْتِرَاق الأُمَمِ

 

175- Ümmetlerin Fırkalara Ayrılmaları

 

عَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «افْتَرَقَتْ الْيَهُودُ عَلَى إِحْدَى أَوْ ثِنْتَيْنِ وَسَبْعِينَ فِرْقَةً، وَتَفَرَّقَتْ النَّصَارَى عَلَى إِحْدَى أَوْ ثِنْتَيْنِ وَسَبْعِينَ فِرْقَةً وَتَفْتَرِقُ أُمَّتِي عَلَى ثَلاثٍ وَسَبْعِينَ فِرْقَةً» أَخْرَجَهُ أحمد، وأبو دَاوُد، والترْمِذِيّ، وابن مَاجَه.

 

975- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Yahudiler yetmiş bir veya yetmiş iki fırkaya ayrıldılar. Hıristiyanlar da yetmiş bir veya yetmiş iki fırkaya ayrıldılar. Benim ümmetim ise yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır.”[1002]

 

وعَنْ مُعَاوِيَةَ بْنِ أَبِي سُفْيَانَ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «أَلا إِنَّ مَنْ قَبْلَكُمْ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ افْتَرَقُوا عَلَى ثِنْتَيْنِ وَسَبْعِينَ مِلَّةً، وَإِنَّ هَذِهِ الْمِلَّةَ سَتَفْتَرِقُ عَلَى ثَلاثٍ وَسَبْعِينَ، ثِنْتَانِ وَسَبْعُونَ فِي النَّارِ، وَوَاحِدَةٌ فِي الْجَنَّةِ وَهِيَ الْجَمَاعَةُ» أَخْرَجَهُ أحمد، وأبو دَاوُد.

 

976- Muaviye b. Ebi Sufyan -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Dikkat ediniz! Sizden önceki kitap ehli yetmiş iki fırkaya ay­rılmışlardı. Bu (İslam) ümmeti de yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. (Bunlardan) yetmiş iki fırka cehennemlik bir tanesi de cennetliktir. Bu cennetlik olan fırka cemaattir."[1003]

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْنِ عَمْرٍو رضي الله عنهما قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لَيَأْتِيَنَّ عَلَى أُمَّتِي مَا أَتَى عَلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ حَذْوَ النَّعْلِ بِالنَّعْلِ حَتَّى إِنْ كَانَ مِنْهُمْ مَنْ أَتَى أُمَّهُ عَلانِيَةً لَكَانَ فِي أُمَّتِي مَنْ يَصْنَعُ ذَلِكَ وَإِنَّ بَنِي إِسْرَائِيلَ تَفَرَّقَتْ عَلَى ثِنْتَيْنِ وَسَبْعِينَ مِلَّةً وَتَفْتَرِقُ أُمَّتِي عَلَى ثَلاثٍ وَسَبْعِينَ مِلَّةً كُلُّهُمْ فِي النَّارِ إِلا مِلَّةً وَاحِدَةً» قلت: وَمَنْ هِيَ يَا رَسُولَ الله؟ قَالَ: «مَا أَنَا عَلَيْهِ وَأَصْحَابِي» أَخْرَجَهُ الترْمِذِيّ.

 

977- Abdullah b. Amr -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “İsrail oğullarına gelen her şey benim ümmetime de gelecektir. Ayakkabının ayakkabıya eşitliği gibi aynı durumda olacaklardır. Hatta onlardan bir kimse açıkça annesine yaklaşan kimse olsa ümmetimden de böyle yapanlar çıkacaktır. İsrail oğulları yetmiş iki millete ayrılmışlardı. Ümmetim ise yetmiş üç millete ayrılacaktır. Bunlardan biri hariç hepsi Cehennem’de olacaktır.  Ben: O millet kimdir ey Allah'ın Rasûlü! diye sordum. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: "Benim ve ashabımın yolu üzerinde olanlardır" buyurdu.[1004]

 

وعَنْ أَنَسٍ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «يَكُونُ فِي أُمَّتِي اخْتِلافٌ وَفُرْقَةٌ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

            978- Enes -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ümmetim içinde ihtilaf ve fırkalaşmalar olacaktır."[1005]

 

وعَنْ حُذَيْفَةَ بْن الْيَمَانِ رضي الله عنه قَالَ: كَانَ النَّاسُ يَسْأَلُونَ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم عَنْ الْخَيْرِ، وَكُنْتُ أَسْأَلُهُ عَنْ الشَّرِّ مَخَافَةَ أَنْ يُدْرِكَنِي، فَقُلْتُ: يَا رَسُولَ الله، إِنَّا كُنَّا فِي جَاهِلِيَّةٍ وَشَرٍّ، فَجَاءَنَا الله بِهَذَا الْخَيْرِ، فَهَلْ بَعْدَ هَذَا الْخَيْرِ مِنْ شَرٍّ؟ قَالَ: «نَعَمْ» قُلْتُ: وَهَلْ بَعْدَ ذَلِكَ الشَّرِّ مِنْ خَيْرٍ؟ قَالَ: «نَعَمْ وَفِيهِ دَخَنٌ»، قُلْتُ: وَمَا دَخَنُهُ؟ قَالَ: «قَوْمٌ يستنونَ بغير سُنتي ويَهْدُونَ بِغَيْرِ هَدْيِي تَعْرِفُ مِنْهُمْ وَتُنْكِرُ»، قُلْتُ: فَهَلْ بَعْدَ ذَلِكَ الْخَيْرِ مِنْ شَرٍّ؟ قَالَ: «نَعَمْ دُعَاةٌ عَلَى أَبْوَابِ جَهَنَّمَ مَنْ أَجَابَهُمْ إِلَيْهَا قَذَفُوهُ فِيهَا»، قُلْتُ: يَا رَسُولَ الله صِفْهُمْ لَنَا فَقَالَ: «نعَمْ، قوم منْ جِلْدَتِنَا، وَيَتَكَلَّمُونَ بِأَلْسِنَتِنَا»، قُلْتُ: فَمَا تَأْمُرُنِي إِنْ أَدْرَكَنِي ذَلِكَ؟ قَالَ: «تَلْزَمُ جَمَاعَةَ الْمُسْلِمِينَ وَإِمَامَهُمْ»، قُلْتُ: فَإِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُمْ جَمَاعَةٌ وَلا إِمَامٌ؟ قَالَ: «فَاعْتَزِلْ تِلْكَ الْفِرَقَ كُلَّهَا وَلَوْ أَنْ تَعَضَّ بِأَصْلِ شَجَرَةٍ حَتَّى يُدْرِكَكَ الْمَوْتُ وَأَنْتَ عَلَى ذَلِكَ» متفق عليه.

 

979- Huzeyfe ibnul-Yemân -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: İnsanlar, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'den gelecekte meydana gelecek hayırlı işlerden sorarlardı. Ben ise onda vuku bulmak korkusuyla meydana gelecek şerli olaylardan sorardım. Dedim ki:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Bizler Müslüman olmadan önce cehalet ve şer içinde idik. Allah bize bu hayrı gönderdi. Bu hayırdan sonra şer var mıdır? Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Evet, vardır" buyurdu. Ben:

-O şer ve fitneden sonra bir hayır ve iyilik var mıdır? dedim. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Evet, bir hayır ve iyilik vardır. Fakat onun içinde duman vardır" buyurdu. Ben:

-Onun dumanı nedir? diye sordum. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"O topluluk, insanları benim sünnetim dışında idare edeceklerdir. Sen onların bazı hareketlerini dine uygun, bazılarının ise muhalif olduğunu görürsün."

Ben dedim ki:

-Bu hayırdan sonra, şer gelecek mi? Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Evet. Cehennem kapısına çağıran davetçiler olacak. Her kim onlara icabet ederse, onu cehenneme atacaklar."

Ben dedim ki:

-Ey Allah’ın Rasûlü! O davetçileri bize vasfet! Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Onlar bizim milletimizden olan ve bizim dilimizle konuşan insanlardır." Ben dedim ki:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Şayet o zamana ulaşırsam, bana ne yapmamı emredersin? Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-Müslümanların cemaatinden ayrılma ve onların imamlarına itaat et!" Ben dedim ki:

-Şayet Müslümanların cemaati ve bir imamı olmazsa ne yapayım? Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"O zaman o gurupların hepsinden ayrıl ve azı dişlerinle bir ağacın köklerine sarıl. Bu ölüme kadar da olsa, sen bu hal üzere devam et."[1006]     

 

وعَنْ جَابِر بْن عَبْدِ الله رضي الله عنه قَالَ: سَمِعْتُ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «لا تَزَالُ طَائِفَةٌ مِنْ أُمَّتِي يُقَاتِلُونَ عَلَى الْحَقِّ ظَاهِرِينَ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

980- Câbir İbnu Abdullah -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Ümmetimden bir taife, kıyamete kadar hak üzere savaşmakta devam edecektir.”[1007]

 

176

بَابُ مَا جَاءَ فِي النَّهْي عَنْ الْعَصَبِيَّةِ والْحِزْبِيَّاتِ الجَاهِلِيَّةِ والْقَوْمِيَّاتِ الْعُنْصُرِيَّةِ

 

176- Irkçılık, Cahili Gurupçuluk ve Milliyetçilikten Yasaklama

 

عَنْ جُنْدَبِ بْنِ عَبْدِ الله الْبَجَلِيِّ رضي الله عنهما قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ قُتِلَ تَحْتَ رَايَةٍ عِمِّيَّةٍ يَدْعُو عَصَبِيَّةً أَوْ يَنْصُرُ عَصَبِيَّةً فَقِتْلَةٌ جَاهِلِيَّةٌ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

981- Cundeb b. Abdullâh el-Becelî -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her kim körü körüne dikilmiş bir sancağın altında, asabiyyete (ırkcılığa) davet veya bir asabiyyete yardım ederken öldürülürse, bu bir câhîliyyet ölü­müdür!”[1008]

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّ الله عزّ وجل قَدْ أَذْهَبَ عَنْكُمْ عُبِّيَّةَ الْجَاهِلِيَّةِ وَفَخْرَهَا بِالآبَاءِ، مُؤْمِنٌ تَقِيٌّ، وَفَاجِرٌ شَقِيٌّ، أَنْتُمْ بَنُو آدَمَ، وَآدَمُ مِنْ تُرَابٍ، لَيَدَعَنَّ رِجَالٌ فَخْرَهُمْ بِأَقْوَامٍ، إِنَّمَا هُمْ فَحْمٌ مِنْ فَحْمِ جَهَنَّمَ أَوْ لَيَكُونُنَّ أَهْوَنَ عَلَى الله مِنْ الْجِعْلانِ الَّتِي تَدْفَعُ بِأَنْفِهَا النتن» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، وأبو دَاوُد، والترْمِذِيّ.

 

982- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah 'Azze ve Celle, cahiliyye döneminin kibrini ve övünme âdetini sizden giderdi. İnsanlar iki kısımdır: Birin­cisi Allah katında övülmüş olan takva sahibi mü'min kimseler, ikinci­si de Allah katında yerilmiş olan bedbaht ve Allah'ın yolundan çıkmış kimseler. Siz hepiniz Âdemoğlusunuz. Âdem topraktan yaratılmıştır. Allah'a yemin olsun ki insanlar ya bu kavimleri ile övünmeyi bırakırlar -ki o kavimler böyle cahiliyye âdeti üzere yaşa­dıkları için şimdi cehennem kömürlerinden bir kömürdürler- yahud da Allah katında burnuyla dışkı yuvarlayan bokböceğinden (mayıs böceğinden) daha değersiz bir hale düşerler."[1009]

 

وعَنْ جَابِر بْن عَبْدِ الله رضي الله عنه قَالَ: كُنَّا مع النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم فِي غَزَاةٍ فَكَسَعَ رَجُلٌ مِنْ الْمُهَاجِرِينَ رَجُلاً مِنْ الأنْصَارِ، فَقَالَ الأنْصَارِيُّ: يَا لَلأنْصَارِ، وَقَالَ الْمُهَاجِرِيُّ: يَا لَلْمُهَاجِرِينَ، فقال رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَا بَالُ دَعْوَى الْجَاهِلِيَّةِ؟» قَالُوا: يَا رَسُولَ الله كَسَعَ رَجُلٌ مِنْ الْمُهَاجِرِينَ رَجُلاً مِنْ الأنْصَارِ فَقَالَ: «دَعُوهَا فَإِنَّهَا مُنْتِنَةٌ»، فَسَمِعَها عَبْدُ الله بْنُ أُبَيٍّ، فَقَالَ: قد فَعَلُوهَا، وَالله لَئِنْ رَجَعْنَا إِلَى الْمَدِينَةِ لَيُخْرِجَنَّ الأعَزُّ مِنْهَا الأذَلَّ، قَالَ عمرُ بن الخطاب: دَعْنِي أَضْرِبْ عُنُقَ هَذَا الْمُنَافِقِ، فَقَالَ: «دَعْهُ لا يَتَحَدَّثُ النَّاسُ أَنَّ مُحَمَّداً يَقْتُلُ أَصْحَابَهُ» متفق عليه.

 

983- Câbir b. Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Bizler Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber savaş için Mureysî’ savaşına çıkmıştık. Muhacirlerden birtakım insanlar da toplanmış, öyle ki çoğalmışlardı. Muhacirlerden haylaz bir adam, Ensar’dan birinin arkasına şaka olarak vurdu. Kendisine vurulan Ensârî bundan aşırı derecede öfkelendi. İki taraf birbirlerine meydan okudular. Ensarlı olan kendi kavmini:

-Ey Ensarlılar! Bana yardım edin! diyerek onları yardımına çağırdı. Muhacir de, muhacirleri:

-Ey muhacirler! Bana yardım edin! diyerek onlardan yardım istedi. Bu sesler üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem çıktı ve:

-"Câhiliye ehlinin bağırması gibi bu bağırmalar da neyin nesi? buyurdu. Sonra da:

-"Nedir onların aralarındaki mesele?" diye sordu. Bir Muhâcir'in Ensâr'dan birisine şaka ile vurduğu kendisine haber verildi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"O câhiliyet çığlığını bırakın! Çünkü bu hoş olmayan, pis bir şeydir."

Münafıkların başı olan Abdullah ibnu Ubeyy ibnu Selûl de şöyle dedi:

-Bunlar Medineli Ensar üzerine Muhacirleri kışkırtmak mı istiyorlar? Şayet Medine’ye dönersek aziz olanlar zelil olanları oradan çıkaracaktır.

Onun bu sözleri üzerine Ömer -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Şu pislik adamı öldürmeyecek miyiz? Ömer’in bu sözü üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Onu bırak. İnsanlar. Muhammed ashabını öldürüyor, diye konuşmasınlar."[1010]

وعَنْ الْحَارِث الأشْعَرِيِّ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ ادَّعَى دَعْوَى الْجَاهِلِيَّةِ فَإِنَّهُ مِنْ جُثَا جَهَنَّمَ»، فَقَالَ رَجُلٌ: يَا رَسُولَ الله وَإِنْ صَلَّى وَصَامَ؟ قَالَ: «وَإِنْ صَلَّى وَصَامَ فَادْعُوا بِدَعْوَى الله الَّذِي سَمَّاكُمْ الْمُسْلِمِينَ الْمُؤْمِنِينَ عِبَادَ اللهِ» أَخْرَجَهُ أحمد، والترْمِذِيّ.

 

984- Harîs el-Eş’arî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kim cahiliyye davası iddia eder ve cahilî sistemleri müdafaa ederse Cehennemlik kimselerdendir."

 Bunun üzerine bir adam:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Bu kimse oruç tutsa da namaz kılsa da aynı mıdır? diye sordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Namaz kılsa da oruç tutsa da durum aynıdır. Siz Müslümanlar olarak Allah’ın davasını ve sistemini tutunuz. Çünkü o size Müslümanlar ve mü’minler ve Allah’ın kulları ismini vermiştir."[1011]

 

وعَنْ أُبَيِّ بْنِ كَعْبٍ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِذَا الرجل تَعزّى بِعَزَاءِ الْجَاهِلِيَّةِ فَأَعِضُّوهُ بهَن أبيه وَلا تَكْنُوا» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

985- Ubey b. Kâba –Allah O’ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her kim cahiliye tesellisi ile teselli bulmak isterse, babasının zekerini ısırsın. Kinayeli bir şekilde ifade etmeyin.”[1012]

 

177

باب تحريم التشبه بالكفار

 

177- Kâfirlere Benzemenin Haram Kılınması

 

عَنْ عبد الله بْنِ عُمَرَ رضي الله عنهما قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ تَشَبَّهَ بِقَوْمٍ فَهُوَ مِنْهُمْ» أَخْرَجَهُ أبو دَاوُد.

 

986- Abdullah ibnu Ömer -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kendisini bir kavme benzetmeye çalışan kimse o kavimdendir."[1013]

 

وعَنْ عَمْرِو بْنِ شُعَيْبٍ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ جَدِّهِ أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «لَيْسَ مِنَّا مَنْ تَشَبَّهَ بِغَيْرِنَا، لا تَشَبَّهُوا بِالْيَهُودِ وَلا بِالنَّصَارَى، فَإِنَّ تَسْلِيمَ الْيَهُودِ الإِشَارَةُ بِالأصَابِعِ وَتَسْلِيمَ النَّصَارَى الإِشَارَةُ بِالأكُفِّ» أَخْرَجَهُ الترْمِذِيّ.

 

987- Amr b. Şuayb’ın babasından, onun da dedesinden rivâyetine göre, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Bizden başkalarına benzemeye çalışanlar bizden değildir. Yahudi ve Hıristiyanlara benzemeyin! Çünkü Yahudilerin selamlaşmaları parmak işaretiyledir. Hıristiyanların selamlaşmaları ise el ile işaret etmekten ibarettir.”[1014]

 

وعَنْ أَبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «لَتَتْبَعُنَّ سَنَنَ مَنْ كَانَ قَبْلَكُمْ شِبْراً بِشِبْرٍ وَذِرَاعاً بِذِرَاعٍ حَتَّى لَوْ دَخَلُوا جُحْرَ ضَبٍّ تَبِعْتُمُوهُمْ» متفق عليه.

 

988- Ebû Saîd el-Hudrî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sizler, sizden önceki milletlere karışı karışına, arşı arşınına uyacaksınız! Öyle ki, onlar bir keler deliğine girseler muhakkak sizler de girersiniz."[1015]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه عَنْ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «لا تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى تَأْخُذَ أُمَّتِي بِأَخْذِ الْقُرُونِ قَبْلَهَا شِبْراً بِشِبْرٍ وَذِرَاعاً بِذِرَاعٍ»، فَقِيلَ: يَا رَسُولَ الله كَفَارِسَ وَالرُّومِ؟ فَقَالَ: «وَمَن النَّاسُ إِلا أُولَئِكَ» أَخْرَجَهُ البُخَارِيّ.

 

989- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Benim ümmetim, kendisinden evvelki ümmetlerin yoluna karışı karışına, arşı arşına uymadıkça kıyamet kopmaz."

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme: Ey Allah'ın Rasûlü! Onlar Fars ve Rûm gibi milletler midir? diye soruldu. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de:

-"Onlardan başka insanlardan kim vardır?" buyurdu.[1016]

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْنِ عَمْرِو بْنِ الْعَاصِ رضي الله عنهما قَالَ: رَأَى رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم عَلَيَّ ثَوْبَيْنِ مُعَصْفَرَيْنِ فَقَالَ: «إِنَّ هَذِهِ مِنْ ثِيَابِ الْكُفَّارِ فَلا تَلْبَسْهَا» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

990- Abdullah b. Amr b. el-As -Allah O'ndan ve babasından razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem benim üzerimde sarıya boyanmış iki elbise gördü de şöyle buyurdu: “Şüphesiz ki, bunlar kâfirlerin giysilerindendir, sen onları giyme!”[1017]

 

وعَنْ أَنَسٍ رضي الله عنه قَالَ: قَدِمَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم الْمَدِينَةَ وَلَهُمْ يَوْمَانِ يَلْعَبُونَ فِيهِمَا فِي الْجَاهِلِيَّةِ فَقَالَ: «إِنَّ الله قَدْ أَبْدَلَكُمْ بِهِمَا خَيْراً مِنْهُمَا يَوْمَ الْفِطْرِ وَيَوْمَ النَّحْرِ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، وأبو داود، والنسَائِيّ.

 

991- Enes -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Medine'ye geldiğinde Medinelilerin cahiliyede eğ­lenip oynadıkları iki günleri vardı. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Şüphesiz Allah size bu günlerin yerine daha iyilerini, Kurban ve Ramazan Bayramlarını verdi."[1018]

 

178

بَاب تَحْرِيم الإِقامةِ بأرضِ المُشْرِكِينَ

 

178- Müşriklerin Diyarında Oturmanın Haram Kılınması

 

عَنْ سَمُرَةَ بْنِ جُنْدُبٍ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ جَامَعَ الْمُشْرِكَ وَسَكَنَ مَعَهُ فَإِنَّهُ مِثْلُهُ» أَخْرَجَهُ أبو دَاوُد.

 

992- Semura b. Cundub -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kim müşrikle beraber olur ve müşrik diyarında onunla beraber ikamet ederse o da müşrik gibidir."[1019]

 

وعَنْ جَرِيرِ بْنِ عَبْدِ الله رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «أَنَا بَرِيءٌ مِنْ كُلِّ مُسْلِمٍ يُقِيمُ بَيْنَ أَظْهُرِ الْمُشْرِكِينَ»، قَالُوا: يَا رَسُولَ الله لِمَ؟ قَالَ: «لا تَرَاءَى نَارَاهُمَا» أَخْرَجَهُ أبو دَاوُد، والترْمِذِيّ.

 

993- Cerir b. Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Ben müşrikler içerisinde yaşantısını devam ettiren her Müslüman’dan uzağım.”

-Bu nedendir ey Allah’ın Rasûlü? Dediler. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Müşriklerle Müslümanların ateşleri birbirlerini görmesin."[1020]

 

وعَنْ بَهْز بْن حَكِيمٍ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ جَدِّهِ قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «لا يَقْبَلُ الله مِنْ مُشْرِكٍ عَمَلاً بَعْدَمَا أَسْلَمَ أَوْ يُفَارِقَ الْمُشْرِكِينَ إِلَى الْمُسْلِمِينَ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، والنسَائِيّ.

 

994- Behz b. Hakîm, babasından o da dedesinden rivayetinde Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah 'Azze ve Celle, bir müşriğin Müslüman olduktan sonraki amelini müşriklerden uzaklaşıp Müslümanlara katılmadıkça kabul etmez."[1021]

 

179

بَابُ مَنْ تَكلَّمَ بِالفَارِسِيَّةِ والرَّطَانَةِ

 

179- Farsça ve Arapçanın Haricinde Dil Konuşan Kimse

عَنْ جَابِر بْن عَبْدِ الله رضي الله عنهما قَالَ: قُلْتُ: يَا رَسُولَ الله ذَبَحْنَا بُهَيْمَةً لَنَا، وَطَحَنْتُ صَاعاً مِنْ شَعِيرٍ فَتَعَالَ أَنْتَ وَنَفَرٌ. فَصَاحَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم فَقَالَ: «يَا أَهْلَ الْخَنْدَقِ إِنَّ جَابِراً قَدْ صَنَعَ سُوْراً فَحَيَّ هَلا بِكُمْ» متفق عليه.

 

995- Câbir ibnu Abdullah -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Hendek savaşı günü Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme dedim ki:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Biz bir koyun kestik, ben arpadan da bir sâ' ölçeği un öğüttüm. Sen ve bir gurup ile bana buyurun, diye davet ettim. Bu davetim üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem sesini yükselterek şöyle buyurdu: -"Ey hendek kazanlar! Câbir yemek hazırlamış; haydi gelin!"[1022]

 

وعَنْ أُمِّ خَالِدٍ بِنْتِ خَالِدِ بْنِ سَعِيدٍ قَالَتْ: أَتَيْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم مَعَ أَبِي وَعَلَيَّ قَمِيصٌ أَصْفَرُ، قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «سَنَهْ سَنَهْ»، قَالَ عَبْدُ الله: وَهِيَ بِالْحَبَشِيَّةِ: حَسَنَةٌ. أَخْرَجَهُ البُخَارِيّ.

 

996- Hâlid ibnu Saîd'in kızı Ummu Hâlid -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben çocukken babamla beraber üzerimde sarı renkli bir gömlek olduğu hâlde Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'in yanına geldim. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: "Seneh, seneh" buyurdu. Abdullah dedi ki: Bu kelime Habeş dilinde "güzel şey" manasına gelir.[1023]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه، أَنَّ الْحَسَنَ بْنَ عَلِيٍّ أَخَذَ تَمْرَةً مِنْ تَمْرِ الصَّدَقَةِ فَجَعَلَهَا فِي فِيهِ فَقَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم بِالْفَارِسِيَّةِ: «كِخْ كِخْ، أَمَا تَعْرِفُ أَنَّا لا نَأْكُلُ الصَّدَقَةَ؟» متفق عليه.

 

997- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellemin torunu Hasan sadaka hurmalarından bir tane alıp ağzına attı. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem torununa baktı ve ağzındaki hurmayı çıkardı ve şöyle buyurdu:

"Sakın yeme, yerine bırak! Muhammed ailesinin zekât malından yemediğini bilmedin mi?"[1024]

 

وعَنْ زَيْدِ بْنِ ثَابِتٍ رضي الله عنه قَالَ: أَمَرَنِي رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم أَنْ أَتَعَلَّمَ لَهُ كَلِمَاتٍ مِنْ كِتَابِ يَهُودَ قَالَ: «إِنِّي وَالله مَا آمَنُ يَهُودَ عَلَى كِتَابِي»، قَالَ: فَمَا مَرَّ بِي نِصْفُ شَهْرٍ حَتَّى تَعَلَّمْتُهُ لَهُ، قَالَ: فَلَمَّا تَعَلَّمْتُهُ كَانَ إِذَا كَتَبَ إِلَى يَهُودَ كَتَبْتُ إِلَيْهِمْ، وَإِذَا كَتَبُوا إِلَيْهِ قَرَأْتُ لَهُ كِتَابَهُمْ. أَخْرَجَهُ أبو داود، والترْمِذِيّ.

 

998- Zeyd b. Sabit -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem bana yahudilerin yazısından bir şeyler öğrenmemi emretti ve:

-"Vallahi ben mektuplarım konusunda yahudilere güvenmiyorum" buyurdu. Zeyd b. Sabit dedi ki: Yarım ay geçmeden Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin emrettiği dili öğrendim. Zeyd dedi ki: Bu dili öğrenince Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yahudilere mektup yazacağı zaman onu ben yazardım ve yahudiler Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme yazdıkları vakit onların mektubunu da Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme ben okurdum.[1025]

 

180

بَابُ مَا جَاءَ في النِّفَاقِ الأكبر

 

180- Büyük Nifak Hakkında Gelen Rivayetler

 

عَنْ ابْنِ عُمَرَ رضي الله عنهما قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «يُدْنَى الْمُؤْمِنُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مِنْ رَبِّهِ عزّ وجل حَتَّى يَضَعَ عَلَيْهِ كَنَفَهُ فَيُقَرِّرُهُ بِذُنُوبِهِ، فَيَقُولُ: هَلْ تَعْرِفُ؟ فَيَقُولُ: أَيْ رَبِّ أَعْرِفُ، قَالَ: فَإِنِّي قَدْ سَتَرْتُهَا عَلَيْكَ فِي الدُّنْيَا، وَإِنِّي أَغْفِرُهَا لَكَ الْيَوْمَ فَيُعْطَى صَحِيفَةَ حَسَنَاتِهِ، وَأَمَّا الْكُفَّارُ وَالْمُنَافِقُونَ فَيُنَادَى بِهِمْ عَلَى رُءُوسِ الْخَلائِقِ هَؤُلاءِ الَّذِينَ كَذَبُوا عَلَى اللهِ» متفق عليه.

 

999-  İbnu Ömer -Allah O’ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Ben, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim: “Kıyamet gününde mü'min Rabbi Azze ve Celle'ye yaklaşacak, o de­rece ki, Allah onun üzerine örtüsünü koyar ve ona günahlarını itiraf ettirecektir. Kendisine filân günahını biliyor musun? diye soracak. Mü'min: Ey Rabbim! Biliyorum, diyecek. Allah 'Azze ve Celle: Onu ben dünyada sana örtbas etmiştim. İşte bugünde onu sana bağışlıyorum, diyecek. Bunun üzerine iyi­liklerinin sahifesi verilecektir. Kâfirlerle münafıklara gelince, onlar için mahlûkat huzurunda: İşte Allah namına yalan söyleyenler bunlardır, diye nida edilecektir!"[1026]

 

وعَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ الله رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ يَصْعَدُ الثَّنِيَّةَ ثَنِيَّةَ الْمُرَارِ فَإِنَّهُ يُحَطُّ عَنْهُ مَا حُطَّ عَنْ بَنِي إِسْرَائِيلَ» قَالَ: فَكَانَ أَوَّلَ مَنْ صَعِدَهَا خَيْلُنَا خَيْلُ بَنِي الْخَزْرَجِ، ثُمَّ تَتَامَّ النَّاسُ، فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «وَكُلُّكُمْ مَغْفُورٌ لَهُ إِلا صَاحِبَ الْجَمَلِ الأحْمَرِ»، فَأَتَيْنَاهُ فَقُلْنَا لَهُ: تَعَالَ يَسْتَغْفِرْ لَكَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم، فَقَالَ: وَالله لأَنْ أَجِدَ ضَالَّتِي أَحَبُّ إِلَيَّ مِنْ أَنْ يَسْتَغْفِرَ لِي صَاحِبُكُمْ. وَكَانَ رَجُلٌ يَنْشُدُ ضَالَّةً لَهُ. أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1000- Câbir İbnu Abdullah -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Murar yoluna kim çıkacak? Gerçekten onun günahları Benî İsrail'in günahlarının affedildiği gibi affedilecektir.” Derken oraya ilk çıkan bizim süvarimiz (yâni) Benî Hazrec'in süvarisi oldu. Sonra cemâa­tin hepsi geldi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: “Hepiniz affedilmiştir. Yalnız kırmızı devenin sahibi müstesna” buyur­du. Arkasından biz o adamın yanına vararak: Gel Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem senin için istiğfar etsin, dedik. Fakat o: Vallahi kaybolan hayvanımı bulmam, benim için sizinkinin benim namıma istiğfar etmesinden daha makbuldür, dedi. Bu adam kaybolan hayvanını arayan biriydi.[1027]

 

وعَنْ حذيفة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «فِي أُمَّتِي اثْنَا عَشَرَ مُنَافِقاً لا يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ، وَلا يَجِدُونَ رِيحَهَا حَتَّى يَلِجَ الْجَمَلُ فِي سَمِّ الْخِيَاطِ، ثَمَانِيَةٌ مِنْهُمْ تَكْفِيكَهُمُ الدُّبَيْلَةُ سِرَاجٌ مِن النَّارِ يَظْهَرُ فِي أَكْتَافِهِمْ حَتَّى يَنْجُمَ مِنْ صُدُورِهِمْ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1001- Huzeyfe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Ümmetim içinde on iki münafık vardır. Bunlar deve iğne deliğine girinceye kadar cennete giremeyecek, onun kokusunu da bulamayacaklardır. Onlardan sekizine senin namına omuzlarında meydana çıkacak tâ göğüslerinden yükselecek ateşten bir kandil yetecektir.”[1028]

 

وَعَنْ ابن بريدة عَنْ أبيه قَالَ: كان حي من بني ليث من المدينة، وكان رجل قد خطبَ منهم في الجاهلية، فلم يزوجوه، فأتاهم وعَليه حُلَّة، فقال: إن رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم كَساني هذه الحلة، وأمرني أن أحكم في أموالكم ودمائكم، ثم انطلقَ فنزل على تلك المرأة التي كان يحبها، فأرسل القوم إلى رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم فقال: «كَذَبَ عَدُوُّ اللهِ»، ثم أرسل رجلاً فقال: «إنْ وجدْتَهُ حيّاً وَمَا أَرَاكَ تَجِده حيّاً فاضْرِبْ عُنَقَهُ، وإنْ وجدتَه ميِّتاً فحرِّقْهُ بالنَّارِ»، قال: فذلك قول رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ كَذَبَ عَلَيَّ مُتَعَمِّداً، فَلْيَتَبَؤَّأْ مَقْعَدَهُ مِنَ النَّارِ» أَخْرَجَهُ ابن عدي.

 

1002- İbnu Bureyde, babasından bildirdiği rivayette şöyle dedi: Medine'de, Leys oğullarının bir mahallesi vardı. Cahiliye döneminde bir adam onlardan kız istemiş fakat onu evlendirmemişlerdi. O da üzerinde bir elbise olduğu halde geldi ve: Bana bu elbiseyi Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem giydirdi ve mallarınız ve canlarınız konusunda hüküm vermemi emretti, dedi. Sonra da gidip o sevdiği kızın yanına gitti. Bunun üzerine o topluluk Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme durumu bildirdiler. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: "Allah'ın düşmanı yalan söylemiş" buyurdu. Bir adam gönderip şöyle buyurdu: "Şayet onu canlı olarak bulursan onun boynunu vur. Şayet ölü olarak bulursan da onun bedenini ateşle yak." İşte Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin kavli budur: "Her kim benim adıma kasten yalan söylerse, ateşteki yerine hazırlansın."[1029] 

 

وعَنْ جَابِرٍ رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَدِمَ مِنْ سَفَرٍ فَلَمَّا كَانَ قُرْبَ الْمَدِينَةِ هَاجَتْ رِيحٌ شَدِيدَةٌ تَكَادُ أَنْ تَدْفِنَ الرَّاكِبَ، فَزَعَمَ أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «بُعِثَتْ هَذِهِ الرِّيحُ لِمَوْتِ مُنَافِقٍ»، فَلَمَّا قَدِمَ الْمَدِينَةَ فَإِذَا مُنَافِقٌ عَظِيمٌ مِنْ الْمُنَافِقِينَ قَدْ مَاتَ. أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1003- Câbir -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bir seferden geldi. Medine yakınına geldiği vakit nerdeyse atlıyı gömecek derecede şiddetli bir rüzgâr esti. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

“Bu rüzgâr bir münafık öldüğü için gönderilmiştir” buyurdu. Me­dine'ye geldiğinde gördü ki: Münafıklardan büyük bir münafık ölmüştür.[1030]

 

وعَنْ كَعْبِ بْن مَالِك رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَثَلُ الْمُؤْمِنِ كَالْخَامَةِ مِنْ الزَّرْعِ تُفَيِّئُهَا الرِّيحُ مَرَّةً وَتَعْدِلُهَا مَرَّةً، وَمَثَلُ الْمُنَافِقِ كَالأرْزَةِ لا تَزَالُ حَتَّى يَكُونَ انْجِعَافُهَا مَرَّةً وَاحِدَةً» متفق عليه.

 

1004- Ka'b ibnu Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Müminin misali yeşil ekin dalı gibidir. Rüzgâr onu kâh eğer, kâh doğrultur durur. Münafığın misali yere sabit sedir ağacı gibidir. Ortasından veya altından kırılıncaya kadar dimdik durmaya devam eder."[1031]

 

181

بَابُ مَا جَاء فِي النِّفَاقِ الأصغر

 

181- Küçük Nifak Hakkında Gelen Rivayetler

 

عَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه عَنْ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم أنه قَالَ: «آيَةُ الْمُنَافِقِ ثَلاثٌ: إِذَا حَدَّثَ كَذَبَ، وَإِذَا وَعَدَ أَخْلَفَ، وَإِذَا اؤْتُمِنَ خَانَ» متفق عليه.

 

1005- Ebû Hureyre’nin -Allah ondan razı olsun- bildirdiğine göre Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Münâfığın alâmeti üçtür: Konuştuğunda yalan söyler; söz verdiğinde sözünde durmaz; kendisine bir şey emanet edildiği zaman hıyanet eder."[1032]

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْنِ عَمْرٍو رضي الله عنه أن النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «أَرْبَعٌ مَنْ كُنَّ فِيهِ كَانَ مُنَافِقاً خَالِصاً، وَمَنْ كَانَتْ فِيهِ خَصْلَةٌ مِنْهُنَّ كَانَتْ فِيهِ خَصْلَةٌ مِنْ النِّفَاقِ حَتَّى يَدَعَهَا: إِذَا حَدَّثَ كَذَبَ، وَإِذَا وَعَدَ أَخْلَفَ، وَإِذَا عَاهَدَ غَدَرَ، وَإِذَا خَاصَمَ فَجَرَ» متفق عليه.

 

1006- Abdullah ibnu Amr -Allah ondan razı olsun- Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu bildirmiştir: "Her kimde şu dört haslet bulunursa hâlis münafık olur. Her kimde de bunların bir parçası bulunursa onu bırakıncaya kadar kendisinde münafıklık­tan bir huy kalmış olur. Bunlar şunlardır: Konuştu mu yalan söyler, söz verirse sözünde durmaz, va'dederse va'dînden döner, kavga ederse baştan çıkar."[1033]

 

وعَنْ أَبِي الْجَعْدِ الضَّمْرِيِّ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ تَرَكَ الْجُمُعَةَ ثَلاثَاً من غَير عذر، فَهُوَ مُنَافِقٌ» أَخْرَجَهُ ابن حِبَّان.

 

1007- Ebul-Cad ed-Damrî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Her kim Cuma Namazı'nı bir özrü olmaksızın üç kere terk ederse o kimse münafıktır."[1034]

 

وعَنْ عُثْمَانَ رضي الله عنه قَالَ قَالَ: رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ أَدْرَكَهُ الأذَانُ فِي الْمَسْجِدِ ثُمَّ خَرَجَ لَمْ يَخْرُجْ لِحَاجَةٍ وَهُوَ لا يُرِيدُ الرَّجْعَةَ فَهُوَ مُنَافِقٌ» أَخْرَجَهُ ابن مَاجَه.

 

1008- Osman -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Mescidde iken ezan okunduktan sonra dışarı çıkan kimse bir ihtiyaç için çıkmamış ve dönmek istememiş ise, o kişi münafıktır."[1035]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ مَاتَ وَلَمْ يَغْزُ، وَلَمْ يُحَدِّثْ نَفْسَهُ بالغَزو، مَاتَ عَلَى شُعْبَةٍ مِنْ نِفَاقٍ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1009- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Bir kimse savaşmadan ve onu gönlünden geçirmeden ölürse nifa­kın bir şu'besi üzere ölür.”[1036]

 

وعَنْ ابن عمر رضي الله عنهما، أن أناساً قالوا له: إِنَّا نَدْخُلُ عَلَى سُلْطَانِنَا فَنَقُولُ لَهُمْ خِلافَ مَا نَتَكَلَّمُ إِذَا خَرَجْنَا مِنْ عِنْدِهِمْ، قَالَ: كُنَّا نَعُدُّهَا نِفَاقاً. أَخْرَجَهُ البُخَارِيّ.

 

1010- Muhammed ibnu Zeyd -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Birtakım insan­lar İbnu Ömer'e: Bizler sultânımızın huzuruna giriyoruz da onlar lehine; onla­rın yanından dışarı çıktığımız zaman, konuşmakta olduklarımızın zıddını söylüyoruz! dediler.

İbnu Ömer: Biz bu fiili Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem zamanında münafıklık sayıyorduk, dedi.[1037]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «تَجِدُونَ النَّاسَ مَعَادِنَ خِيَارُهُمْ فِي الْجَاهِلِيَّةِ خِيَارُهُمْ فِي الإِسْلامِ إِذَا فَقهُوا وَتَجِدُونَ أَشَرَّ النَّاسِ ذَا الْوَجْهَيْنِ الَّذِي يَأْتِي هَؤُلاءِ بِوَجْهٍ وَهَؤُلاءِ بِوَجْهٍ» متفق عليه.

 

1011- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Siz insanları madenler gibi bulursunuz. İnsanların câhiliyet devrinde hayırlı olanları, dinde anlayışlı oldukları zaman İslâm’da da en hayırlılarıdırlar. İnsanların en kötülerinden bazıla­rını bir yüzle onlara, bir yüzle de bunlara gelen ikiyüzlü kimseyi bulursunuz."[1038]

 

182

بَابُ مَنْ هَزلَ أَوْ اسْتَهْزَأَ بكَلِمَةِ الكُفرِ كَفَرَ وَلَوْ لَمْ يكُنْ قَاصِداً حَقِيقَةَ ذلك

 

182- Her Ne Kadar Onun Hakikatini Murat Etmese de Küfrü Gerektiren Bir Kelime İle Alay Eden Kimse Kâfir Olur

 

عَنْ عبد الله بْن عمر رضي الله عنهما قَالَ: قَالَ رجل في غزوة تَبوك في مجلس: ما رأينا مثل قرائنا هؤلاء أرغب بطونا، ولا أكذب ألسنةً، ولا أجبنَ عَنْد اللِّقاء، فقال رجل في المجلس: كذبت ولكنك منافق، لأخبرن رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم، فبلغ ذلك النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم، ونزل القرآن. قَالَ عبد الله بْن عمر: فأنا رأيته متعلقاً بحقب ناقة رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم تنكبه الحجارة وهو يقول: يا رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم، إنما كنا نخوضُ ونلعبُ، ورسول الله صلّى الله عليه وسلّم يقول: {{أَبِاللَّهِ وَآيَاتِهِ وَرَسُولِهِ كُنْتُمْ تَسْتَهْزِئُونَ} {لاَ تَعْتَذِرُوا قَدْ كَفَرْتُمْ بَعْدَ إِيمَانِكُمْ}} [التوبة: 65، 66] . أَخْرَجَهُ ابن جرير، وابنُ حبان، وابن أبي حاتم.

 

1012- Abdullah b. Ömer -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Tebuk Savaşı'nda bir adam bir mecliste şöyle dedi: Bizler, bizim kurralarımız gibi karnını düşünen, yalan sözlü ve düşmanla karşılaştığında korkan kimseler görmedik. O mecliste bulunan bir adam:

-Yalan söyledin! Sen ancak bir münafıksın! Muhakkak bunu Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme haber vereceğim!

Ve bunu Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme haber verdi. Bunun üzerine âyet indi.

Abdullah b. Ömer dedi ki: Ben o adamı Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin devesinin heybesine sarılmış ve taşlara çarparak gidiyor ve: Ey Allah'ın Rasûlü! Bizler şakalaşıyor ve oyun oynuyorduk, diyordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem ise şöyle diyordu:

"Siz, Allah'la, âyetleriyle ve Peygamberiyle alay mı ediyorsunuz? Boşuna özür dilemeyin; zira siz, imanınızdan sonra küfrettiniz." (Tevbe: 65-66).[1039]  

 

183

بَابُ مَا جَاءَ في إطلاقِ اسْمِ الكُفْرِ عَلَى غَيْـرِ الْكُفْرِ بِالله تَعَالَى

 

183- Allah'ı İnkâr Etmeksizin Kâfir İsminin Kullanılması

 

عَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنهما قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «اثْنَتَانِ فِي النَّاسِ هُمَا بِهِمْ كُفْرٌ: الطَّعْنُ فِي النَّسَبِ، وَالنِّيَاحَةُ عَلَى الْمَيِّتِ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1013 - Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “İnsanlarda iki haslet vardır ki, bu iki haslet onlarda küfürdür. Nesebe dil uzatmak ve ölüye feryat ederek ağlamak.”[1040]

 

وعَنْ ابْنِ عَبَّاسٍ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «أُرِيتُ النَّارَ، فَإِذَا أَكْثَرُ أَهْلِهَا النِّسَاءُ يَكْفُرْنَ»، قيل: أَيَكْفُرْنَ بالله؟ قَالَ: «يَكْفُرْنَ العَشير، ويَكْفُرْنَ الإِحْسَانَ لَوْ أَحْسَنْتَ إِلَى إِحْدَاهُنَّ الدَّهْرَ، ثُمَّ رَأَتْ مِنْكَ شَيْئاً، قَالَتْ: مَا رَأَيْتُ مِنْكَ خَيْراً قَطُّ» أَخْرَجَهُ البُخَارِيّ.

 

1014- İbnu Abbas -Allah ondan ve babasından razı olsun- dedi ki: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: -"Bana cehennem gösterildi. Cehennem ehlinin çoğunu inkâr eden kadınlar olduklarını gördüm."

-Onlar, Allah’ı mı inkâr ederler? diye sordular. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Kocalarına nankörlük ederler, yapılan iyiliğe nankörlük ederler. Şayet kadınlardan birine ömür boyu iyilikte bulunsan sonra senden bir kötülük görse: Zaten ben senden hiç hayır görmedim ki, der."[1041]

 

184

بَابُ الخَوَارِج وَصِفَاتهِمْ

 

184- Hariciler ve Onların Sıfatları

 

عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ الله رضي الله عنه قَالَ: أَتَى رَجُلٌ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم بِالْجِعْرَانَةِ مُنْصَرَفَهُ مِنْ حُنَيْنٍ، وَفِي ثَوْبِ بِلالٍ فِضَّةٌ، وَرَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقْبِضُ مِنْهَا يُعْطِي النَّاسَ فَقَالَ: يَا مُحَمَّدُ اعْدِلْ، قَالَ: «وَيْلَكَ! وَمَنْ يَعْدِلُ إِذَا لَمْ أَكُنْ أَعْدِلُ؟ لَقَدْ خِبْتَ وَخَسِرْتَ إِنْ لَمْ أَكُنْ أَعْدِلُ»، فَقَالَ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ رضي الله عنه: دَعْنِي يَا رَسُولَ الله فَأَقْتُلَ هَذَا الْمُنَافِقَ، فَقَالَ: «مَعَاذَ الله أَنْ يَتَحَدَّثَ النَّاسُ أَنِّي أَقْتُلُ أَصْحَابِي، إِنَّ هَذَا وَأَصْحَابَهُ يَقْرَءُونَ الْقُرْآنَ لا يُجَاوِزُ حَنَاجِرَهُمْ، يَمْرُقُونَ مِنْهُ كَمَا يَمْرُقُ السَّهْمُ مِنْ الرَّمِيَّةِ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1015- Câbir b. Abdullah -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Huneyn'den dönerken Ci'râne'de bir adam geldi. (O anda) Bilâl'in elbisesi içinde gümüş vardı. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem o gümüşten alıp insanlara veri­yordu. Gelen zât:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Adaletli ol! dedi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

"Sana yazıklar olsun! Ben, adalet göstermezsem kim gösterir? Adalet göstermemişsem o hâlde ben kaybetmiş ve hüsrana uğramışım demektir” buyurdu. Bunun üzerine Ömer ibnul-Hattâb -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi:

-Bana izin ver de şu münâfığı öldüreyim!

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"İnsanların, benim ashabımı öldürdüğümü söylemelerinden Allah'a sı­ğınırım. Şüphesiz ki bu zât ile arkadaşları Kur'ân'ı okurlar ama okuduk­ları Kur'ân gırtlaklarından aşağı geçmez. Onlar okun, avı delip geçtiği gibi İslam'dan fırlayıp çıkarlar."[1042]

 

وعَنْ أَبِي سَعِيدٍ رضي الله عنه قَالَ: بَعَثَ عَلِيٌّ رضي الله عنه إِلَى النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم بِذُهَيْبَةٍ فَقَسَمَهَا بَيْنَ الأرْبَعَةِ الأقْرَعِ بْنِ حَابِسٍ الْحَنْظَلِيِّ، ثُمَّ الْمُجَاشِعِيِّ وَعُيَيْنَةَ بْنِ بَدْرٍ الْفَزَارِيِّ وَزَيْدٍ الطَّائِيِّ، ثُمَّ أَحَدِ بَنِي نَبْهَانَ وَعَلْقَمَةَ بْنِ عُلاثَةَ الْعَامِرِيِّ، ثُمَّ أَحَدِ بَنِي كِلابٍ فَغَضِبَتْ قُرَيْشٌ وَالأنْصَارُ، قَالُوا: يُعْطِي صَنَادِيدَ أَهْلِ نَجْدٍ وَيَدَعُنَا! قَالَ: «إِنَّمَا أَتَأَلَّفُهُمْ»، فَأَقْبَلَ رَجُلٌ غَائِرُ الْعَيْنَيْنِ، مُشْرِفُ الْوَجْنَتَيْنِ، نَاتِئُ الْجَبِينِ، كَثُّ اللِّحْيَةِ مَحْلُوقٌ، فَقَالَ: اتَّقِ الله يَا مُحَمَّدُ، فَقَالَ: «مَنْ يُطِعْ الله إِذَا عَصَيْتُ أَيَأْمَنُنِي الله عَلَى أَهْلِ الأرْضِ فَلا تَأْمَنُونِي»، فَسَأَلَهُ رَجُلٌ قَتْلَهُ أَحْسِبُهُ خَالِدَ بْنَ الْوَلِيدِ فَمَنَعَهُ، فَلَمَّا وَلَّى قَالَ: «إِنَّ مِنْ ضِئْضِئ هَذَا ـ أَوْ فِي عَقِبِ هَذَا ـ قَوْماً يَقْرَءُونَ الْقُرْآنَ لا يُجَاوِزُ حَنَاجِرَهُمْ، يَمْرُقُونَ مِنْ الدِّينِ مُرُوقَ السَّهْمِ مِنْ الرَّمِيَّةِ، يَقْتُلُونَ أَهْلَ الإِسْلامِ، وَيَدَعُونَ أَهْلَ الأوْثَانِ، لَئِنْ أَنَا أَدْرَكْتُهُمْ لأَقْتُلَنَّهُمْ قَتْلَ عَادٍ» متفق عليه.

 

1016- Ebû Saîd -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ali, Yemen’den Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme bir miktar altın gönderdi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bunu şu dört kişi arasında paylaştırdı: Akra’ ibnu Habis el-Hanzalî sonra el-Mucâşi’îy, Uyeyne ibnu Bedr el-Fezârî, Zeyd et-Tâî, sonra Nebhân oğullarından biri ve Alkame ibnu Ulâsete el-Âmirî sonra Kilâb oğullarından biri. Bu taksime Kureyş ve Ensâr öfkelendiler ve:

-Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Necd halkından başkalarına veriyor da bizleri bırakıyor, dediler. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Ben onların kalplerini İslam’a ısındırmak için böyle yaptım" buyurdu. Bunun üzerine iki gözü çökük, yanağının iki elmacığı çıkık, alnı yüksek, gür sakallı, başı tıraşlı bir adam geldi ve:

-Allah’tan kork ey Muhammed! dedi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buyurdu:

-"Şayet ben isyan edersem, Allah’a kim itaat eder? Allah beni yeryüzünde yaşayanların üzerine emin kılmış iken sizler beni emin olarak kabul etmiyor musunuz?"

Halid ibnu Velid o adamı öldürmek için Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemden izin istedi. Ancak Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem buna izin vermeyip onu öldürmesine mani oldu. O adam gidince Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Bu adamın soyundan veya arkasından öyle bir kavim gelecek ki, onlar Kurân okuyacaklar ancak onların Kurân okuyuşları boğazlarını geçmeyecek. Onlar tıpkı okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkarlar. Onlar Müslümanları öldürürler de puta tapanlara dokunmazlar. Şayet ben onlara yetişirsem, Ad kavminin öldürülüşü gibi onlardan hiç kimse kalmayıncaya kadar onları öldürürdüm."[1043]

 

وعَنْ عَلِيِّ بْن أبي طالبٍ رضي الله عنه قَالَ: سمعتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يقول: «سَيَخْرُجُ فِي آخِرِ الزَّمَانِ قَوْمٌ أَحْدَاثُ الأسْنَانِ، سُفَهَاءُ الأحْلامِ يَقُولُونَ مِنْ خَيْرِ قَوْلِ الْبَرِيَّةِ، يَقْرَءُونَ الْقُرْآنَ لا يُجَاوِزُ حَنَاجِرَهُمْ، يَمْرُقُونَ مِنَ الدِّينِ كَمَا يَمْرُقُ السَّهْمُ مِنَ الرَّمِيَّةِ، فَإِذَا لَقِيتُمُوهُمْ فَاقْتُلُوهُمْ، فَإِنَّ فِي قَتْلِهِمْ أَجْراً لِمَنْ قَتَلَهُمْ عِنْدَ الله يَوْمَ الْقِيَامَةِ» متفق عليه.

 

1017- Ali b. Ebi Talib -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Âhir zamanda bir topluluk olacaktır ki onların yaşları küçük, akılları zayıftır. Onlar Kurân’dan konuşacaklardır. Kuran okuyacaklar, ancak boğazlarından aşağı inmeyecektir. Onlar, okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkacaklardır. Onları nerede bulursanız öldürün. Onları öldürmenizde sizin için Kıyamet günü Allah katında sevap vardır."[1044]

 

وعَنْ أَبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «تَكُونُ فِي أُمَّتِي فِرْقَتَانِ فَتَخْرُجُ مِنْ بَيْنِهِمَا مَارِقَةٌ يَلِي قَتْلَهُمْ أَوْلاهُمْ بِالْحَقِّ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1018- Ebû Saîd el-Hudrî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ümmetim içinde iki fırka meydana gelecek, bunların arasından biri dinden çıkacak. Bunların öldürülmesini hakka en yakın olan fırka üzerine alacaktır."[1045]

 

185

بَابُ بَيَان أنَّ المسْلِمَ لا يكْفُرُ بارْتِكَابِ الْمَعَاصِي وَلَوْ كَانَتْ كَبِيرَةً

 

185- Bir Müslüman, İşlediği Günahından Dolayı Büyük Bile Olsa Tekfir Edilemez

 

عَنْ أَبي بَكْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول صلّى الله عليه وسلّم: «إِذَا الْتَقَى الْمُسْلِمَانِ بِسَيْفَيْهِمَا فَالْقَاتِلُ وَالْمَقْتُولُ فِي النَّارِ» متفق عليه.

 

1019- Ebu Bekra -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Şayet iki Müslüman kılıçlarıyla birbirleriyle vuruşmak için karşı karşıya gelirlerse ölende öldürende ateştedir."[1046]

 

وعَنْ أَبِي ذَرٍّ رضي الله عنه قَالَ: إِنِّي سَابَبْتُ رَجُلاً فَعَيَّرْتُهُ بِأُمِّهِ فَقَالَ لِي النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «يَا أَبَا ذَرٍّ أَعَيَّرْتَهُ بِأُمِّهِ إِنَّكَ امْرُؤٌ فِيكَ جَاهِلِيَّةٌ، إِخْوَانُكُمْ خَوَلُكُمْ، جَعَلَهُمْ الله تَحْتَ أَيْدِيكُمْ فَمَنْ كَانَ أَخُوهُ تَحْتَ يَدِهِ فَلْيُطْعِمْهُ مِمَّا يَأْكُلُ وَلْيُلْبِسْهُ مِمَّا يَلْبَسُ وَلا تُكَلِّفُوهُمْ مَا يَغْلِبُهُمْ فَإِنْ كَلَّفْتُمُوهُمْ فَأَعِينُوهُمْ» متفق عليه.

 

1020- Ebu Zer -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben bir adamla birbirimize karşılıklı sövdük. Ben de onu annesinden dolayı ayıpladım. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bana şöyle buyurdu:

"Ey  Ebu Zerr! Onu sen annesinden dolayı mı ayıpladın? Sen, üzerinde cahiliye hasleti olan birisisin. Köleleriniz sizin kardeşlerinizdir ve Allah onları sizlerin elinizin altına vermiştir. Her kimin kardeşi elinin yani emri altındaysa yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin, gücü yetmeyen şeyleri onlara yüklemesin. Şayet yüklerseniz onlara yardım edin."[1047]

 

وعَنْ عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ رضي الله عنه أَنَّ رَجُلاً عَلَى عَهْدِ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم كَانَ اسْمُهُ عَبْدَ اللهِ، وَكَانَ يُلَقَّبُ حِمَاراً، وَكَانَ يُضْحِكُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم، وَكَانَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم قَدْ جَلَدَهُ فِي الشَّرَابِ، فَأُتِيَ بِهِ يَوْماً فَأَمَرَ بِهِ فَجُلِدَ، فَقَالَ رَجُلٌ مِنْ الْقَوْمِ: اللَّهُمَّ الْعَنْهُ، مَا أَكْثَرَ مَا يُؤْتَى بِهِ، فَقَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «لا تَلْعَنُوهُ فَوَالله مَا عَلِمْتُ إلا أَنَّهُ يُحِبُّ الله وَرَسُولَهُ» أَخْرَجَهُ البُخَارِيّ.

 

1021- Ömer İbnul-Hattâb -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem zamanında Abdul­lah isminde bir adam vardı. İnsanlar tarafından “himâr” lakabı ile lakaplandılırdı. Bu adam, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin yanında iken bir şey söyler veya bir şeyler yapar da Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemi güldürürdü. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bu adama, alkollü içecek içtiği için sopa vurdurmuştu. Bir gün yine alkol kullandığı için Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin huzuruna getirildi. Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de onun sopalanmasını emretti. O topluluktan biri: Allahım! Bu adama lanet et! Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin huzuruna ne kadar da çok getiriliyor! dedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "O adama lanet etmeyin! Vallahi ben biliyorum ki o adam Allah’ı ve Rasûlü’nü sevmektedir."[1048]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: أُتِيَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم بِسَكْرَانَ، فَأَمَرَ بِضَرْبِهِ فَمِنَّا مَنْ يَضْرِبُهُ بِيَدِهِ وَمِنَّا مَنْ يَضْرِبُهُ بِنَعْلِهِ وَمِنَّا مَنْ يَضْرِبُهُ بِثَوْبِهِ، فَلَمَّا انْصَرَفَ، قَالَ رَجُلٌ: مَا لَهُ أَخْزَاهُ اللهُ؟ فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لا تَكُونُوا عَوْنَ الشَّيْطَانِ عَلَى أَخِيكُمْ» أَخْرَجَهُ البُخَارِيّ.

 

1022- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin huzuru­na alkollü içecek içmiş bir adam getirildi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem onun dövülmesini emretti. Bunun üzerine bizden kimi o adama eliyle, kimi ayakkabısıyla, kimi de elbisesiyle vuruyordu. Dövme işi bitince orada bulunanlardan bazıları: Allah seni hor ve zelîl kılsın! dediler. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: "Böyle demeyin! Bu adamın aleyhine şeytana yar­dım etmeyin!" buyurdu.[1049]

 

186

بَابُ الوَعِيد فِيمَنْ أَكْفَرَ أَخَاهُ الْمَسْلِمَ

 

186- Müslüman Kardeşini Tekfir Eden İçin Tehdit

 

وعَنْ أَبِي ذَرٍّ رضي الله عنه، أَنَّهُ سَمِعَ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «لا يَرْمِي رَجُلٌ رَجُلاً بِالْفُسُوقِ وَلا يَرْمِيهِ بِالْكُفْرِ إِلا ارْتَدَّتْ عَلَيْهِ إِنْ لَمْ يَكُنْ صَاحِبُهُ كَذَلِكَ» متفق عليه، ولمسلم: «أَوْ قَالَ: عَدُوَّ اللهِ، وَلَيْسَ كَذَلِكَ إِلا حَارَ عَلَيْهِ».

 

1023- Ebû Zer -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sakın ola ki bir kimse bir kimseyi fasıklıkla suçlamasın. (Yani sen fasıksın, demesin.) Yine kâfirlikle suçlamasın. (Yani ona sen kâfirsin demesin.) Şayet böyle bir suçlamada bulunur ve o kimse de böyle bir hal üzere değil ise, bu sıfatlar suçlayan kimseye döner."[1050]

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْنِ عُمَرَ رضي الله عنهما أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «أيُّمَا رَجُلٍ قَالَ لأخِيهِ: يَا كَافِرُ فَقَدْ بَاءَ بِهَا أَحَدُهُمَا» متفق عليه.

 

1024- Abdullah ibnu Ömer -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Herhangi bir kimse din kardeşine: “Ey kâfir!” der ise, bu söylediği ikisinden birine döner."[1051]

 

وعَنْ علي رضي الله عنه قَالَ: بَعَثَنَا رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم أَنَا وَالزُّبَيْرَ وَالْمِقْدَادَ، فَقَالَ: «ائْتُوا رَوْضَةَ خَاخٍ فَإِنَّ بِهَا ظَعِينَةً مَعَهَا كِتَابٌ فَخُذُوهُ مِنْهَا» فَانْطَلَقْنَا تُهَادِي بِنَا خَيْلُنَا فَإِذَا نَحْنُ بِالْمَرْأَةِ فَقُلْنَا: أَخْرِجِي الْكِتَابَ، فَقَالَتْ: مَا مَعِي كِتَابٌ، فَقُلْنَا: لَتُخْرِجِنَّ الْكِتَابَ أَوْ لَتُلْقِيَنَّ الثِّيَابَ فَأَخْرَجَتْهُ مِنْ عِقَاصِهَا، فَأَتَيْنَا بِهِ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم فَإِذَا فِيهِ: مِنْ حَاطِبِ بْنِ أَبِي بَلْتَعَةَ إِلَى نَاسٍ مِنْ الْمُشْرِكِينَ مِنْ أَهْلِ مَكَّةَ يُخْبِرُهُمْ بِبَعْضِ أَمْرِ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم، فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «يَا حَاطِبُ مَا هَذَا؟ قَالَ: لا تَعْجَلْ عَلَيَّ يَا رَسُولَ اللهِ، إِنِّي كُنْتُ امْرَأً مُلْصَقاً فِي قُرَيْشٍ، وَكَانَ مِمَّنْ كَانَ مَعَكَ مِنْ الْمُهَاجِرِينَ لَهُمْ قَرَابَاتٌ يَحْمُونَ بِهَا أَهْلِيهِمْ، فَأَحْبَبْتُ إِذْ فَاتَنِي ذَلِكَ مِنْ النَّسَبِ فِيهِمْ أَنْ أَتَّخِذَ فِيهِمْ يَداً يَحْمُونَ بِهَا قَرَابَتِي، وَلَمْ أَفْعَلْهُ كُفْراً، وَلا ارْتِدَاداً عَنْ دِينِي، وَلا رِضاً بِالْكُفْرِ بَعْدَ الإِسْلامِ، فَقَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «صَدَقَ»، فَقَالَ عُمَرُ: دَعْنِي يَا رَسُولَ الله أَضْرِبْ عُنُقَ هَذَا الْمُنَافِقِ، فَقَالَ: إِنَّهُ قَدْ شَهِدَ بَدْراً، وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّ الله اطَّلَعَ عَلَى أَهْلِ بَدْرٍ فَقَالَ: اعْمَلُوا مَا شِئْتُمْ فَقَدْ غَفَرْتُ لَكُمْ؟ فَأَنْزَلَ الله عزّ وجل: {{يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَتَّخِذُوا عَدُوِّي وَعَدُوَّكُمْ أَوْلِيَاءَ}} [الممتحنة: 1] » متفق عليه.

 

1025- Alî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem beni, Zubeyr ve Mikdâd'ı gönderdi ve şöyle buyurdu:

-"Gidin, Hah bostânına kadar ilerleyin. Oraya vardığınızda mahfe içinde yolculuk eden bir kadın bulacaksınız. O kadının yanında bir mektup vardır. Onu kadından alıp getiriniz."

Biz, atlarımızla koşarak gittik ve bostana vardık. Hakîkaten orada mahfe içinde bir kadın bulduk. Kadına:

-Mektubu çıkar, dedik. Kadın:

-Benim yanımda mektup yoktur, diye inkâr etti. Biz kadına:

-Ya mektubu üzerine sakladığın yerden çıkartırsın ya da biz senin elbiseni soyup bulacağız! dedik.

Bunun üzerine kadın mektubu saç örgüsünün arasından çıkardı. Biz mektubu alıp Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'e getirdik. Mektup’ta:

"Hâtib ibnu Ebî Belta'dan Mekke müşriklerinden bir takım insanlara!" başlığı altında Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin yapacağı bazı işleri onlara haber veriyordu. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Bu da neyin nesidir ey Hâtib?!" diye sordu. Hâtib şöyle cevap verdi:

-Ey Allah’ın Rasûlü, benim aleyhime hüküm vermede acele etme. Ben Kureyş'e antlaşma ile bağlı bir kişiyim. Fakat ben hiçbir zaman onlardan olmadım. Senin beraberinde bulunan Muhacirlerin Mekke'de ailelerini ve mallarını koruyacak akrabaları vardır. Benim ise himaye edecek kimsem yoktur. Neseb yönünden olan bu boşluğu, Mekkeliler arasında minnetdârlık kazanarak doldurmak ve bu suretle akrabamı himaye etmek istedim. Yoksa bu işi Müslüman olduktan sonra, ne kâfir olmak, ne dinimden dönerek mürted olmak ve ne de küfre razı göstererek yaptım.

Onun bu sözleri üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Hâtib sizlere doğruyu söyledi" buyurdu. Ömer dedi ki:

-Ey Allah’ın Rasûlü, beni bırak da şu münâfığın boynunu vurayım!

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Muhakkak ki Hâtib, Bedir savaşına katılmıştır. Bilemezsin, belki de Allah, Bedir savaşına katılanların yüksek mücâdelelerine muttali' olmuştu da: "Ey Bedir askerleri, bundan böyle ne dilerseniz işleyiniz, ben sizleri bağışladım" buyurmuş olabilir!" Bunun üzerine Allah 'Azze ve Celle: "Ey îman edenler! Benim de düşmanım olan, sizin de düşmanınız oian kimseleri dost edinmeyin" (Mumtehine: 1) âyetini indirdi.[1052] 

 

وعَنْ عِتْبَانَ بْن مَالِك رضي الله عنه في قصة مجيء النبي صلّى الله عليه وسلّم إلى بيته قال: فثاب في البيت رجالٌ من أهل الدَّارِ ذَوُو عَدَدٍ فاجْتَمَعُوا فقالَ قائِلٌ مِنْهُمْ: أَيْنَ مَالِكُ بْنُ الدُّخَيْشِنِ؟ فَقَالَ بَعْضُهُمْ: ذَلِكَ مُنَافِقٌ لا يُحِبُّ اللهَ وَرَسُولَهُ، فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لا تَقُلْ ذَلِكَ» ألا تَرَاهُ قد قال: لا إله إلا اللهُ يريدُ بذلك وَجْهَ الله قال: الله ورسولُه أعلم قال: فإنّا نرى وَجْهَهُ ونَصِيحَتَه إلى المنافقين قال رسولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «فإنّ اللهَ قَدْ حَرّمَ على النّارِ مَنْ قَالَ: لا إله إلا الله يبتغي بذلِكَ وَجْهَ الله» متفق عليه.

 

1026- İtban b. Malik -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem gün yükseldiği vakit bana geldi. Bir adam: Malik ibnud-Duhayşin nerede, diye sordu. Bizden bir adam da: O, Allah'ı ve Rasûlü'nü sevmeyen bir münafıktır, dedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Böyle deme! Sen onun Allah’ın rızasını isteyerek Lâ ilâhe illallah dediğini görmedin mi?” O da: Allah ve Rasûlü en iyi bilendir, dedi. O dedi ki. Bizler yüzünü ve nasihatını münafıklara çevirdiğini görüyoruz. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah, kendi rızasını isteyerek Lâ ilâhe illallah diyen kimseye ateşi haram kılmıştır.”[1053]

 

187

بَابٌ في بَيَانِ أنَّ مُكَفِّراتِ الذُّنُوبِ لا تُكَفِّرُ الصَغَائِرَ إلا باجْتِنَابِ الْكَبَائِرِ

 

187- Günahları Silen Ameller, Büyük Günahlardan Kaçınmadıkça Küçük Günahları Silmez

 

عَنْ عُثْمَانَ بْن عفان رضي الله عنه قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «مَا مِنْ امْرِئٍ مُسْلِمٍ تَحْضُرُهُ صَلاةٌ مَكْتُوبَةٌ فَيُحْسِنُ وُضُوءَهَا وَخُشُوعَهَا وَرُكُوعَهَا إِلا كَانَتْ كَفَّارَةً لِمَا قَبْلَهَا مِن الذُّنُوبِ مَا لَمْ يُؤْتِ كَبِيرَةً وَذَلِكَ الدَّهْرَ كُلَّهُ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1027-  Osman b. Affân -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Hiç bir Müslüman yoktur ki; farz bir namazın vakti geldiğinde o namazı tertemiz abdest alarak huşu ile rüku ile kılsın da büyük gü­nah işlemedikçe o namaz ondan önceki günahlarına keffaret olmasın. Bu her zaman için böyledir.”[1054]

 

وَعَنْ أبي هُرَيْرَة رضي الله عنه أن رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم كان يقول: «الصَّلَوَاتُ الْخَمْسُ، وَالْجُمْعَةُ إِلَى الْجُمْعَةِ، وَرَمَضَانُ إِلَى رَمَضَانَ مُكَفِّرَاتٌ لِمَا بَيْنَهُنَّ مَا اجْتُنِبَتْ الْكَبَائِرُ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1028- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Büyük günahlardan kaçınıldığı takdirde beş vakit namaz, iki cuma ve iki Ramazan, aralarındaki günahlara keffârettir.”[1055]

 

وَعَنْه رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَا قَالَ عَبْدٌ: لا إِلَهَ إِلا الله قَطُّ مُخْلِصاً إِلا فُتِحَتْ لَهُ أَبْوَابُ السَّمَاءِ حَتَّى تُفْضِيَ إِلَى الْعَرْشِ مَا اجْتَنَبَ الْكَبَائِرَ» أَخْرَجَهُ الترْمِذِيّ وحسّنه.

 

1029- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Bir kişi tam bir samimiyetle: “Lâ ilahe illallah” derse büyük günahlardan sakındığı sürece göğün kapıları kendisine açılır ve o kelime arşa ulaşır.”[1056]

 

188

بَابُ مَا يجبُ لولاةِ أمرِ المسْلمِيَن وَمَا يجِبُ عَلَيْهِمْ

 

188- Müslümanların Yöneticilerinin Yapması Gerekenler

 

عَنْ ابْنِ عَبَّاسٍ رضي الله عنهما قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ كَرِهَ مِنْ أَمِيرِهِ شَيْئاً فَلْيَصْبِرْ عَلَيْهِ، فَإِنَّهُ لَيْسَ أَحَدٌ مِنْ النَّاسِ خَرَجَ مِن السُّلْطَانِ شِبْراً فَمَاتَ عَلَيْهِ إِلا مَاتَ مِيتَةً جَاهِلِيَّةً» متفق عليه.

 

1030- İbnu Abbâs -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Her kim emirinden meydana gelen bir hareketi fena görürse, sabretsin. Çün­kü her kim itaatten bir karış dışarı çıkarsa, o, câhiliyet ölümüyle ölür."[1057]

 

وعَنْ عَبْد الله بْن عُمَرَ رضي الله عنهما قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «مَنْ خَلَعَ يَداً مِنْ طَاعَةٍ لَقِيَ الله يَوْمَ الْقِيَامَةِ لا حُجَّةَ لَهُ، وَمَنْ مَاتَ وَلَيْسَ فِي عُنُقِهِ بَيْعَةٌ مَاتَ مِيتَةً جَاهِلِيَّةً» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1031- Abdullah b. Ömer -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her kim bir eli taattan çıkarırsa kıyamet gününde Allah'a hiç bir hüc­ceti olmadığı halde kavuşur. Ve her kim boynunda bir bey'at olmadığı halde ölürse, cahiliyet ölümü gibi bir ölümle ölür.”[1058]

 

وعَنْ عُبَادَةَ بْنِ الصَّامِتِ رضي الله عنه قَالَ: دَعَانَا رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم فَبَايَعْنَاهُ فكان فِيمَا أَخَذَ عَلَيْنَا أَنْ بَايَعَنَا عَلَى السَّمْعِ وَالطَّاعَةِ فِي مَنْشَطِنَا وَمَكْرَهِنَا وَعُسْرِنَا وَيُسْرِنَا وَأَثَرَةٍ عَلَيْنَا، وَأَنْ لا نُنَازِعَ الأمْرَ أَهْلَهُ. قَالَ: «إِلا أَنْ تَرَوْا كُفْراً بَوَاحاً عِنْدَكُمْ مِن الله فِيهِ بُرْهَانٌ» متفق عليه.

 

1032- Ubâde ibnus-Samit -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Bizler Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme şu şartlar üzere beyat ettik: Allah ve Rasûlü'nün emirlerini dinleyip onlara hem neşeli, hem kederli zamanımızda; hem zor, hem kolay hâlimizde itaat etmek ve âmirle­rimiz kendi arzularını nefislerimiz üzerine tercih etseler dahî onlara itaat etmek üzere beyat ettik. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ancak emirin açık bir küfrünü görseniz, onun küfrü hakkında yanınızda Al­lah'ın Kitâbı'ndan kuvvetli bir deliliniz olması hâli müstesnadır."[1059]

 

وعَنْ عَلْقَمَةَ بْنِ وَائِلٍ الْحَضْرَمِيِّ، عَنْ أَبِيهِ قَالَ: سَأَلَ سَلَمَةُ بْنُ يَزِيدَ الْجُعْفِيُّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم فَقَالَ: يَا نَبِيَّ الله أَرَأَيْتَ إِنْ قَامَتْ عَلَيْنَا أُمَرَاءُ يَسْأَلُونَا حَقَّهُمْ وَيَمْنَعُونَا حَقَّنَا فَمَا تَأْمُرُنَا؟ فَأَعْرَضَ عَنْهُ، ثُمَّ سَأَلَهُ، فَأَعْرَضَ عَنْهُ ثُمَّ سَأَلَهُ فِي الثَّانِيَةِ أَوْ فِي الثَّالِثَةِ فَجَذَبَهُ الأشْعَثُ بْنُ قَيْسٍ، فَقَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «اسْمَعُوا وَأَطِيعُوا، فَإِنَّمَا عَلَيْهِمْ مَا حُمِّلُوا وَعَلَيْكُمْ مَا حُمِّلْتُمْ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1033- Alkame b. Vâil EI-Hadramî'den, o da babasından -Allah onlardan razı olsun-  şöyle dedi: Seleme b. Yezîd el-Cu'fî Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'e suâl sorarak:

-Ey Allah'ın Resulu! Başımıza kendi haklarını bizden isteyen, fakat bizim hakkımızı bize vermeyen âmirler gelirse bize ne emir buyurursun? Dedi.

O kendisinden yüzünü çevirdi. Sonra tekrar sordu. Yine ondan yü­zünü çevirdi. Sonra ikincide veya üçüncüde ona tekrar sordu da Eş'as b. Kays onu çekti. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de:

“Dinleyin ve itaat edin! Onlara ancak yüklendikleri, size de yüklendik­leriniz vardır” buyurdu.[1060]

 

وعَنْ حُذَيْفَةَ بْنِ الْيَمَانِ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «تَسْمَعُ وَتُطِيعُ لِلأمِيرِ، وَإِنْ ضُرِبَ ظَهْرُكَ، وَأُخِذَ مَالُك فَاسْمَعْ وَأَطِعْ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1034- Huzeyfe b. el-Yemân -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:  “Emiri dinler ve itaat edersin. Sırtın dövülse ve malın alınsa bile yine dinle ve itaat eyle!”[1061]

 

وعَن عَرفَجَةَ رضي الله عنه قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «مَنْ أَتَاكُمْ وَأَمْرُكُمْ جَمِيعٌ عَلَى رَجُلٍ وَاحِدٍ يُرِيدُ أَنْ يَشُقَّ عَصَاكُمْ أَوْ يُفَرِّقَ جَمَاعَتَكُمْ فَاقْتُلُوهُ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1035- Arfece -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “İşiniz bir adam üzerinde toplu iken kim sizin sopanızı yarmak veya cemaatinizi dağıtmak isterse onu hemen öldürün!”[1062]

 

وعَنْ أُمِّ سَلَمَةَ رضي الله عنها قَالَت: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «سَتَكُونُ أُمَرَاءُ فَتَعْرِفُونَ وَتُنْكِرُونَ، فَمَنْ عَرَفَ بَرِئَ، وَمَنْ أَنْكَرَ سَلِمَ، وَلَكِنْ مَنْ رَضِيَ وَتَابَعَ». قَالُوا: أَفَلا نُقَاتِلُهُمْ؟ قَالَ: «لا مَا صَلَّوْا» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1036- Ummu Seleme -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bir takım emirler (yöneticiler) gelecek! Siz bilip itiraz edeceksiniz. Kim bi­lirse beraat eder; kim itirazda bulunursa kurtulur. Lâkin kim rıza gösterir de  tâbi' olursa!.." Ashâb:

-Onlarla savaşalım mı? Diye sordular. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Hayır! Namaz kıldıkları müddetçe!” buyurdu.[1063]

 

وعَنْ عَوْفِ بْنِ مَالِك رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «خِيَارُ أَئِمَّتِكُمْ الَّذِينَ تُحِبُّونَهُمْ وَيُحِبُّونَكُمْ، وَيُصَلُّونَ عَلَيْكُمْ وَتُصَلُّونَ عَلَيْهِمْ، وَشِرَارُ أَئِمَّتِكُمْ الَّذِينَ تُبْغِضُونَهُمْ وَيُبْغِضُونَكُمْ وَتَلْعَنُونَهُمْ وَيَلْعَنُونَكُمْ» قِيلَ: يَا رَسُولَ الله أَفَلا نُنَابِذُهُمْ بِالسَّيْفِ؟ فَقَالَ: «لا مَا أَقَامُوا فِيكُمْ الصَّلاةَ وَإِذَا رَأَيْتُمْ مِنْ وُلاتِكُمْ شَيْئاً تَكْرَهُونَهُ فَاكْرَهُوا عَمَلَهُ وَلا تَنْزِعُوا يَداً مِنْ طَاعَةٍ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1037- Avf b. Mâlik -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Hükümdarlarınızın en hayırlısı birbirlerinizi sevdikleriniz ve birbirlerinize duâ ettiklerinizdir. Hükümdarlarınızın en kötüleri de birbirinize buğuz ve lanet ettiklerinizdir.”

-Ey Allah'ın Rasûlü! Onlarla kılıçla çatışmayalım mı? Denildi. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Hayır! Aranızda namazı ikame ettikleri müddetçe!.. Şayet valileriniz­den hoşlanmadığınız bir şey görürseniz onun yapılmasını kerih görür ve bir eli itaatten çıkarmayın!"[1064]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّمَا الإِمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ، وَيُتَّقَى بِهِ فَإِنْ أَمَرَ بِتَقْوَى الله عزّ وجل وَعَدَلَ كَانَ لَهُ بِذَلِكَ أَجْرٌ وَإِنْ يَأْمُرْ بِغَيْرِهِ كَانَ عَلَيْهِ مِنْهُ» متفق عليه.

 

1038- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kumandan ancak bir kalkandır. Arkasında harp edilir ve onunla korunulur. Eğer Allah 'Azze ve Celle'den korunmayı emreder ve adalet gösterirse bununla kendisine ecir verilir; bundan başka bir şey emrederse ondan gelen aleyhine olur."[1065]

 

وعَنْ عَائِشَة رضي الله عنها قَالَتْ: سَمِعْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ فِي بَيْتِي هَذَا: «اللَّهُمَّ مَنْ وَلِيَ مِنْ أَمْرِ أُمَّتِي شَيْئاً فَشَقَّ عَلَيْهِمْ فَاشْقُقْ عَلَيْهِ، وَمَنْ وَلِيَ مِنْ أَمْرِ أُمَّتِي شَيْئاً فَرَفَقَ بِهِمْ فَارْفُقْ بِهِ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1039- Aişe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Ben, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemi bu evimde şöyle buyururken işittim: "Allahım! Bir kimse ümmetimin işlerinden bir vazife alır da onlara zorluk gösterirse sen de ona zorluk göster! Bir kimse ümmetimin işlerinden bir vazife alır da onlara hoş muamele ederse, sen de ona hoş mua­mele eyle!"[1066]

 

وعَنْ تَمِيمٍ الدَّارِيِّ رضي الله عنه أَنَّ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «الدِّينُ النَّصِيحَةُ» قُلْنَا: لِمَنْ؟ قَالَ: «لله وَلِكِتَابِهِ وَلِرَسُولِهِ وَلأئِمَّةِ الْمُسْلِمِينَ وَعَامَّتِهِمْ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1040- Temim ed-Dârî -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: "Din nasihattir" buyurdu. Biz:

-Kimin için, diye sorduk. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Allah'a, Kitabı'na, Resulüne, müslümanların imamlarına ve bütün Müslümanlar için."[1067]

 

وعَنْ كَعْبِ بْنِ عُجْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: خَرَجَ عَلَيْنَا رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم ونحنُ جلوس على وسادة من أدم، فَقَالَ: «سَيَكُونُ بَعْدِي أُمَرَاءُ، فَمَنْ دَخَلَ عَلَيْهِمْ فَصَدَّقَهُمْ بِكَذِبِهِمْ وَأَعَانَهُمْ عَلَى ظُلْمِهِمْ فَلَيْسَ مِنِّي وَلَسْتُ مِنْهُ، وَلَيْسَ يرد عَلَيَّ الْحَوْضَ، وَمَنْ لَمْ يُصَدِّقْهُمْ بِكَذِبِهِمْ، وَلَمْ يُعِنْهُمْ عَلَى ظُلْمِهِمْ فَهُوَ مِنِّي وَأَنَا مِنْهُ وَهُوَ وَارِدٌ عَلَيَّ الْحَوْضَ» أَخْرَجَهُ الترْمِذِيّ، وابن حبان.

 

1041- Ka’b b. Ucre -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Bizler, deriden bir minderin üzerinde oturmuş olduğumuz halde Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bizim yanımıza geldi ve şöyle buyurdu:

"Benden sonra bir kısım idareciler olacak. Kim onların yanına girer, onları destekler ve yalanlarını doğru kabul eder, onların haksızlıklarında onlara yardım ederse benden değildir. Bende ondan değilim. Bu tip kimseler havuz başında bana yaklaşamayacaklardır. Her kim de onların yanına girmez, onlarla ilişki içersinde olmaz, onların yaptıkları haksızlıklarında onlara yardım etmezse ve yalan söylediklerini de kabul etmezse o kimse benden, ben de ondan sayılırım ve bu kimse havuz başında bana yaklaşacaktır."[1068]

 

وعَنْ طَارِقِ بْنِ شِهَابٍ رضي الله عنه أَنَّ رَجُلاً سَأَلَ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم وَقَدْ وَضَعَ رِجْلَهُ فِي الْغَرْزِ: أَيُّ الْجِهَادِ أَفْضَلُ؟ قَالَ: «كَلِمَةُ حَقٍّ عِنْدَ سُلْطَانٍ جَائِرٍ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

1042- Tarik b. Şihâb -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Bir adam, ayağını üzengiye koymuş olduğu halde: Hangi cihad daha üstündür, diye sordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: "Zâlim bir sultanın yanında hakkı söylemektir" buyurdu.[1069]

 

وعَنْ مَعْقِل بْن يَسَارٍ رضي الله عنه قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «مَا مِنْ عَبْدٍ يَسْتَرْعِيهِ الله رَعِيَّةً فلمْ يحطْهَا بنُصْحِهِ إلا لم يَجِدْ رائحَةَ الجَنَّةِ» متفق عليه، واللفظ للبُخَارِيّ، ولمسلم: «مَا مِنْ أميرٍ يَلِي أمْرَ المسْلِمِينَ، ثمَّ لا يَجْهَدْ لَهُمْ ويَنْصَحْ إلا لَمْ يَدْخُلْ مَعَهُمْ الجَنَّةَ».

 

1043- Ma'kil b. Yesâr -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah 'Azze ve Celle, her kimi insanların üzerine yönetici olmayı nasip eder, o da insanlara nasihatta bulunmazsa cennetin kokusunu alamaz."[1070] (Hadisin lafzı Buhari'ye aittir. Muslim'de gelen rivayet ise şu şekildedir:)

 "Müslümanların işlerini üzerine alıp da onlar için çalışmayan ve nasihat etmeyen hiç bir yönetici yoktur ki, onlarla birlikte cennete gire­bilsin."[1071]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قال رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّكُمْ سَتَحْرِصُونَ عَلَى الإِمَارَةِ وَسَتَكُونُ نَدَامَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَنِعْمَ الْمُرْضِعَةُ وَبِئْسَتْ الْفَاطِمَةُ» أَخْرَجَهُ البُخَارِيّ.

 

1044- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Mu­hakkak ki sizler hilafete ve bir beldeye yönetici olmaya çok hırslı olacaksınız. Bu ise Kıyamet Günü (bu görevi gereği gibi yapmayanlar için) pişmanlık olacaktır. Bu dünyada iken onun için bir nimet, öldükten sonra ise onun için sıkıntıdır."[1072]

 

189

بَابُ إِبْطَالِ الإِرْجَاءِ

 

189- Mürcie Fırkasının İptal Edilmesi

 

عَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم سُئِلَ: أَيُّ الْعَمَلِ أَفْضَلُ؟ فَقَالَ: «إِيمَانٌ بِالله وَرَسُولِهِ»، قِيلَ: ثُمَّ مَاذَا؟ قَالَ: «الْجِهَادُ فِي سَبِيلِ اللهِ، قِيلَ: ثُمَّ مَاذَا؟ قَالَ: حَجٌّ مَبْرُورٌ» متفق عليه.

 

1045- Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme: Amellerin hangisi daha üstündür? diye soruldu. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

- "Allah'a ve Rasûl'üne îmân etmektir".

- Sonra hangisidir? diye soruldu.

-  "Allah yolunda cihad etmektir" buyurdu.

- Sonra hangisidir? diye soruldu.

- "Kabul edilmiş bir hacdır" buyurdu.[1073]

 

وعَنْ أَبِي ذَرٍّ رضي الله عنه قَالَ: قُلْتُ: يا رَسُول الله، أَيُّ الأعمال أَفْضَلُ؟ قَالَ: «إِيمَانٌ بِالله وَجِهَادٌ فِي سَبِيلِهِ»، قُلْتُ: أَيُّ الرِّقَابِ أَفْضَلُ؟ قَالَ: «أَنْفَسُهَا عِنْدَ أَهْلِهَا وَأَعْلاهَا ثَمَناً». متفق عليه.

 

1046- Ebû Zer -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Hangi amel daha faziletlidir? diye sordum. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Allah'a îmân etmek ve Allah yolunda cihâd etmektir" buyurdu.

-Esîr veya kölelerin hangisini âzâd edip hürriyetine kavuşturmak daha üstündür? diye sordum. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-“Fiyatça en yüksek ve sahipleri yanında en iyi olandır” buyurdu.[1074]

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «الإِيمَانُ بِضْعٌ وَسَبْعُونَ ـ أَوْ بِضْعٌ وَسِتُّونَ ـ شُعْبَةً فَأَفْضَلُهَا قَوْلُ: لا إِلَهَ إِلا الله وَأَدْنَاهَا إِمَاطَةُ الأذَى عَنْ الطَّرِيقِ، وَالْحَيَاءُ شُعْبَةٌ مِنْ الإِيمَانِ» متفق عليه واللفظ لمسلم.

 

1047- Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "İman, yetmiş küsur -veya altmış küsur- şubedir. En üstünü Lâ ilâhe illallah sözü, en aşağısı ise yoldan eziyet verici bir şeyi gidermektir. Hayâ da imandan bir şubedir."[1075] 

 

وعَنْ ابْنِ عَبَّاسٍ رضي الله عنهما أن رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ لِوَفْد عَبْدِ الْقَيْسِ: «آمُرُكُمْ بِالإِيمَانِ بِالله وَهَلْ تَدْرُونَ مَا الإِيمَانُ بِالله؟ شَهَادَةُ أَنْ لا إِلَهَ إِلا الله وَإِقَامُ الصَّلاةِ وَإِيتَاءُ الزَّكَاةِ وَتُعْطُوا مِنْ الْمَغْنَمِ الْخُمُسَ» متفق عليه.

1048- İbnu Abbas -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Abdul-Kays heyetine şöyle buyurdu: Sizlere Allah’a iman etmeyi emrederim. Allah'a iman nedir bilir misiniz? Allah'tan başka hakkıyla ibadet edilecek bir ilah olmadığına şehadet etmek, namazı kılmak, zekâtı vermek ve ganimetten beşte birini vermektir."[1076]

وعَنْ جَابِر بْنِ عَبْدِ الله رضي الله عنهما قَالَ: سَمِعْتُ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «بَيْنَ الرَّجُلِ وَبَيْنَ الشِّرْكِ وَالْكُفْرِ تَرْكُ الصَّلاةِ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1049- Câbir b. Abdullah -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kişi ile şirk ve küfrün arasında yalnız namazı terk etmek var­dır."[1077]

 

190

بَابُ زِيَادَة الإِيمَانِ ونُقْصَانهِ

 

190- İmanın Fazlalaşıp Azalması

 

عَنْ أَبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ رضي الله عنه قال: سَمِعْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «مَنْ رَأَى مِنْكُمْ مُنْكَراً فَلْيُغَيِّرْهُ بِيَدِهِ، فَإِنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَبِلِسَانِهِ، فَإِنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَبِقَلْبِهِ، وَذَلِكَ أَضْعَفُ الإِيمَانِ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1050- Ebû Saîd el-Hudrî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sizden her hangi biriniz bir kötülük görürse onu hemen eliyle değiştir­sin. Eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle değiştirsin; ona da gücü yetmiyorsa kalbiyle değiştirsin. İmanın en zayıfı da budur."[1078]

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْنِ عُمَرَ رضي الله عنه عَنْ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم أَنَّهُ قَالَ: «يَا مَعْشَرَ النِّسَاءِ تَصَدَّقْنَ وَأَكْثِرْنَ الاسْتِغْفَارَ فَإِنِّي رَأَيْتُكُنَّ أَكْثَرَ أَهْلِ النَّارِ» فَقَالَتْ امْرَأَةٌ مِنْهُنَّ جَزْلَةٌ: وَمَا لَنَا يَا رَسُولَ الله أَكْثَرَ أَهْلِ النَّارِ؟ قَالَ: «تُكْثِرْنَ اللَّعْنَ، وَتَكْفُرْنَ الْعَشِيرَ، وَمَا رَأَيْتُ مِنْ نَاقِصَاتِ عَقْلٍ وَدِينٍ أَغْلَبَ لِذِي لُبٍّ مِنْكُنَّ» قَالَتْ: يَا رَسُولَ الله وَمَا نُقْصَانُ الْعَقْلِ وَالدِّينِ؟ قَالَ: «أَمَّا نُقْصَانُ الْعَقْلِ فَشَهَادَةُ امْرَأَتَيْنِ تَعْدِلُ شَهَادَةَ رَجُلٍ فَهَذَا نُقْصَانُ الْعَقْلِ، وَتَمْكُثُ اللَّيَالِي مَا تُصَلِّي، وَتُفْطِرُ فِي رَمَضَانَ، فَهَذَا نُقْصَانُ الدِّينِ» أخرجه مسلم.

 

1051- Abdullah İbnu Ömer -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ey kadınlar topluluğu! Sadaka verin! İstiğfarı da çok yapın! Çünkü ben ekseriyetle cehennemliklerin sizlerden olduğunu gördüm."

Bunun üzerine o kadınlardan aklı başında biri:

-Ey Allah'ın Resulu! Aceb biz ne yapmışız ki cehennemliklerin ekserisi bizden olmuş? dedi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

"Çünkü siz çok lânet eder; kocalarınıza karşı küfran-ı nimette bulunur­sunuz. Akıl ve dini noksan olanlardan hiç birinin akıllı bir kimseye sizin ka­dar galebe çaldığını görmedim" buyurdu. Kadın:

-Ey Allah'ın Resulu! Akıl ve dinin noksanlığı nedir? diye sordu. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Akıl noksanlığına gelince: İki kadının şahitliği bir erkeğin şahitliğine denktir. İşte aklın noksanlığı budur. Kadın günlerce namaz kılmaz; Ramazan ayında bir müddet oruç tutmaz. Dinin noksanlığı da budur."[1079]

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْنِ مَسْعُودٍ رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «مَا مِنْ نَبِيٍّ بَعَثَهُ الله فِي أُمَّةٍ قَبْلِي إِلا كَانَ لَهُ مِنْ أُمَّتِهِ حَوَارِيُّونَ وَأَصْحَابٌ، يَأْخُذُونَ بِسُنَّتِهِ وَيَقْتَدُونَ بِأَمْرِهِ ثُمَّ إِنَّهَا تَخْلُفُ مِنْ بَعْدِهِمْ خُلُوفٌ، يَقُولُونَ مَا لا يَفْعَلُونَ، وَيَفْعَلُونَ مَا لا يُؤْمَرُونَ، فَمَنْ جَاهَدَهُمْ بِيَدِهِ فَهُوَ مُؤْمِنٌ، وَمَنْ جَاهَدَهُمْ بِلِسَانِهِ فَهُوَ مُؤْمِنٌ، وَمَنْ جَاهَدَهُمْ بِقَلْبِهِ فَهُوَ مُؤْمِنٌ، وَلَيْسَ وَرَاءَ ذَلِكَ مِنْ الإِيمَانِ حَبَّةُ خَرْدَلٍ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1052- Abdullah b. Mesud -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu bildirmiştir: Benden önce Allah'ın hiç bir ümmete gönderdiği bir peygamber yoktur ki, o Peygamberin, ümmetinden Havarileri ve sünnetine tâbi olan, emrine uyan ashabı olmasın. Sonra onların ardından, yapmadıklarını söyleyen ve emrolunmadıkları şeyleri yapan bir takım kötü nesiller meydana çıkar. İşte kim bunlara karşı eliyle mücadele ederse o mü'mindir. Kim onlara karşı diliyle mücadele ederse o da mü'mindir. Kim onlara karşı kalbiyle mücadele ederse o da mü'mindir. Lâkin bunun ötesinde imandan bir hardal danesi dahi yoktur."[1080]

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «لا يَزْنِي الزَّانِي حِينَ يَزْنِي وَهُوَ مُؤْمِنٌ، وَلا يَسْرِقُ السَّارِقُ حِينَ يَسْرِقُ وَهُوَ مُؤْمِنٌ، وَلا يَشْرَبُ الْخَمْرَ حِينَ يَشْرَبُهَا وَهُوَ مُؤْمِنٌ» متفق عليه.

 

1053- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Zinâkâr kişi zina ederken kâmil bir mümin olduğu hâlde zina edemez. Hırsız da çalarken kâmil bir mümin olarak çalamaz. İçki içen de içki içerken kâmil bir mümin olarak içki içemez."[1081]

 

وعَنْ أَنَسٍ رضي الله عنه عَنْ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «يَخْرُجُ مِنْ النَّارِ مَنْ قَالَ: لا إِلَهَ إِلا الله وَفِي قَلْبِهِ وَزْنُ شَعِيرَةٍ مِنْ خَيْرٍ، وَيَخْرُجُ مِنْ النَّارِ مَنْ قَالَ: لا إِلَهَ إِلا الله وَفِي قَلْبِهِ وَزْنُ بُرَّةٍ مِنْ خَيْرٍ، وَيَخْرُجُ مِنْ النَّارِ مَنْ قَالَ: لا إِلَهَ إِلا الله وَفِي قَلْبِهِ وَزْنُ ذَرَّةٍ مِنْ خَيْرٍ» متفق عليه.

1054- Enes -Allah ondan razı olsun- dedi ki: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Lâ ilâhe illallah deyipte kalbinde arpa tanesi ağırlığınca hayrı olan cehennem ateşinden çıkar. Lâ ilâhe illallah deyipte kalbinde buğday tanesi ağırlığınca hayrı olan cehennem ateşinden çıkar. Lâ ilâhe illallah deyipte kalbinde zerre miktarı ağırlığınca hayrı olan cehennem ateşinden çıkar."[1082]

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْنِ عُمَرَرضي الله عنهما قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ اقْتَنَى كَلْباً ـ إِلا كَلْبَ مَاشِيَةٍ أَوْ ضَارِياً ـ نَقَصَ مِنْ عَمَلِهِ كُلَّ يَوْمٍ قِيرَاطَانِ» متفق عليه.

 

1055- Abdullah ibnu Ömer -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"Her kim koyun veya av köpeği olmayan bir köpek edinirse, o kimsenin her gün işlediği hayır amelinden iki kırat eksilir."[1083]

 

191

بَابُ نَفْي رؤيةِ الله في الدُّنْيا، وإثْبات رؤيةِ الرسُولِ صلّى الله عليه وسلّم لرَبِهِ في الدُّنْيا مناماً، ورؤية المُؤْمِنِيَن لِرَبِهِمْ في الآخِرَةِ عِيَاناً

 

191- Allah'ın Dünyada Görünmeyeceği, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin Rabbini Dünyada Rüyada Gördüğünün İspatı, Müminlerin Rablerini Ahrette Açıkça Görecekleri

 

عَنْ عُمر بْن ثابت الأنصاري أنه أخبره بعضُ أصحابِ الرسول صلّى الله عليه وسلّم أنه قَالَ: «تَعلموا أنه لن يَرىَ أَحدٌ منكم ربَّه عزّ وجل حتى يَمُوتَ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1056- Ömer b. Sâbir el-Ensârî, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin bazı ashabından bildirdiğine göre Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Şunu çok iyi bilin ki sizden hiçbiriniz Rabbi 'Azze ve Celle'yi ölünceye kadar göremeyecektir."[1084]

 

وَعَنْ أبي ذَر رضي الله عنه قَالَ: سألتُ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: هل رأيتَ ربك؟ قال: «نورٌ أنّى أراه» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ. وفي لفظ له: «رأيت نوراً».

 

1057- Ebû Zer -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme: “Rabbini gördün mü? diye sordum. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem: "O bir nurdur, onu nasıl göreyim!" buyurdu.[1085] Başka bir lafız: "Nur gördüm" şeklindedir.[1086]

 

وعَنْ أَبِي مُوسَى رضي الله عنه قَالَ: قَامَ فِينَا رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم بِخَمْسِ كَلِمَاتٍ فَقَالَ: «إِنَّ الله لاَ يَنَامُ، وَلاَ يَنْبَغِي لَهُ أَنْ يَنَامَ، يَخْفِضُ الْقِسْطَ وَيَرْفَعُهُ يُرْفَعُ إِلَيْهِ عَمَلُ اللَّيْلِ قَبْلَ عَمَلِ النَّهَارِ وَعَمَلُ النَّهَارِ قَبْلَ عَمَلِ اللَّيْلِ حِجَابُهُ النُّورُ لَوْ كَشَفَهُ لأَحْرَقَتْ سُبُحَاتُ وَجْهِهِ مَا انْتَهَى إِلَيْهِ بَصَرُهُ مِنْ خَلْقِهِ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1058- Ebû Mûsâ -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem aramızda ayağa kalktı ve şu beş cümleyi söyledi: "Şüphesiz ki; Allah Azze ve Celle uyumaz, zaten ona uyumak da ya­kışmaz. Tartıyı indirir ve kaldırır; gündüzün amelinden önce ona gecenin ameli, gecenin amelinden önce de gündüzün ameli arz olunur. Hicabı nurdur. Eğer onu açmış olsa yüzünün sübuhatı, bakışının son noktasına kadar bütün mahlukâtını yakardı."[1087]

 

وعَنْ مَسْرُوقٍ قَالَ: قُلْتُ لِعَائِشَة رضي الله عنها: يَا أُمَّتَاهْ هَلْ رَأَى مُحَمَّدٌ صلّى الله عليه وسلّم رَبَّهُ؟ فَقَالَتْ: لَقَدْ قَفَّ شَعَرِي مِمَّا قُلْتَ: أَيْنَ أَنْتَ مِنْ ثَلاثٍ مَنْ حَدَّثَكَهُنَّ فَقَدْ كَذَبَ: مَنْ حَدَّثَكَ أَنَّ مُحَمَّداً صلّى الله عليه وسلّم رَأَى رَبَّهُ فَقَدْ كَذَبَ، ثُمَّ قَرَأَتْ: {{لاَ تُدْرِكُهُ الأَبْصَارُ وَهُوَ يُدْرِكُ الأَبْصَارَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ *}} [الأنعام: 103] {{وَمَا كَانَ لِبَشَرٍ أَنْ يُكَلِّمَهُ اللَّهُ إِلاَّ وَحْيًا أَوْ مِنْ وَرَاءِ حِجَابٍ}} [الشورى: 51] ...» الحديث. متفق عليه.

 

1059- Mesrûk -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben Aişe’ye -Allah ondan razı olsun- dedim ki:

-Ey anacığım! Muhammed Rabbini gördü mü, diye sordum. Aişe şöyle dedi:

-Bu sözünden dolayı tüylerim diken diken oldu. Üç şey vardır ki her kim bunlardan konuşursa yalan söyler: Her kim sana Muhammed'in Rabbi'ni gördüğünü söylerse yalan söylemiştir.

Sonra Aişe şu âyetleri okudu:

"Gözler O'nu idrak edemez; fakat O, bütün gözleri idrak eder. O, latiftir, her şeyden haberdardır." (Enam: 103).

"Allah'ın bir insanla karşılıklı konuşması asla olacak şey değildir. Ancak ya vahiy yoluyla, ya da perde arkasından konuşur." (Şura: 51).[1088]

 

وفي لفظ لمسلم: قلتُ: «يَا أُمَّ الْمُؤْمِنِينَ أَنْظِرِينِي وَلا تَعْجَلِينِي أَلَمْ يَقُلْ الله عزّ وجل: {{وَلَقَدْ رَآهُ بِالأُفُقِ الْمُبِينِ *}} [التكوير: 23] {{وَلَقَدْ رَآهُ نَزْلَةً أُخْرَى *}} [النجم: 13] ، فَقَالَتْ: أَنَا أَوَّلُ هَذِهِ الأمَّةِ سَأَلَ عَنْ ذَلِكَ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم، فَقَالَ: «إِنَّمَا هُوَ جِبْرِيلُ لَمْ أَرَهُ عَلَى صُورَتِهِ الَّتِي خُلِقَ عَلَيْهَا غَيْرَ هَاتَيْنِ الْمَرَّتَيْنِ رَأَيْتُهُ مُنْهَبِطاً مِنْ السَّمَاءِ سَادّاً عِظَمُ خَلْقِهِ مَا بَيْنَ السَّمَاءِ إِلَى الأرْضِ».

 

1060- Muslim'de gelen lafız ise şöyledir: Ben dedim ki: Ey müminlerin annesi! Bana müsaade buyur, acele etme Allah Azze ve Celle: "Yemin olsun ki, peygamber onu apaçık ufukta gördü." (Tekvir: 23), "Yemin olsun ki, onu başka bir inişte de gördü." (Necm: 13) buyurmadı mı?

Aişe -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi:

-Bu ümmetten bu meseleyi Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme ilk soran benim. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"O ancak Cibril'dir. Ben onu şu iki defadan başka yaratıldığı şekilde görmedim. Onu semadan inerken vücudunun büyüklüğü yer ile gök arasını kaplamış olarak gördüm."[1089]

 

وعَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ رضي الله عنهما قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «أَتَانِي اللَّيْلَةَ رَبِّي تبارك وتعالى فِي أَحْسَنِ صُورَةٍ أَحْسِبُهُ في المَنام فَقَالَ: يَا مُحَمَّدُ هَلْ تَدْرِي فِيمَ يَخْتَصِمُ الْمَلأُ الأَعْلَى؟ قُلْتُ: نَعَم، قال: فِي الْكَفَّارَاتِ» أخرجه الترمذي.

 

1061- İbnu Abbâs -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ulu ve yüce Rabbim bu gece en güzel surette (İbn Abbâs dedi ki: Uyku âleminde) bana göründü ve: Ey Muhammed! Büyük ve ileri gelen melekler topluluğu hangi konuda münakaşa ediyorlar biliyor musun? Ben: Evet, dedim. Keffaretler hakkında, buyurdu."[1090]

 

وله من حَديث مُعاذ: «فنعست في صَلاتي حتى استثقلتُ، فإذا أنا بربي تَبارك وتعالى في أحسن صُورة».

 

1062- Muâz b. Cebel -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Geceleyin kalkıp abdest alıp gereği kadar namaz kıldım, derken namazda uyuklamaya başladım sonra uykum ağırlaştı ve ben bu sırada Rabbimi en güzel surette gördüm."[1091]

 

وَعَنْ جَرير بْن عبد الله رضي الله عنه قال: قَالَ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم: «إنكم سَتَرون رَبكم عِياناً» أَخْرَجَهُ البُخَارِيّ.

 

1063- Cerîr ibnu Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Şübhesiz sizler Rabb'inizi ayan beyan göreceksiniz."[1092]

 

وَعَنْه رضي الله عنه قال: كُنَّا جلوساً عِنْدَ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم فَنَظَرَ إِلَى الْقَمَرِ لَيْلَةً يَعْنِي الْبَدْرَ فَقَالَ: «إِنَّكُمْ سَتَرَوْنَ رَبَّكُمْ كَمَا تَرَوْنَ هَذَا الْقَمَرَ لا تُضَامُّونَ فِي رُؤْيَتِهِ فَإِنْ اسْتَطَعْتُمْ أَنْ لا تُغْلَبُوا عَلَى صَلاةٍ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ غُرُوبِهَا فَافْعَلُوا» متفق عليه.

 

1064- Cerîr ibnu Abdullah el-Becelî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Bir ge­ce Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin yanında oturuyorduk. Ayın ondördüncü gecesi idi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem aya baktı da şöyle buyurdu: "Muhakkak ki sizler, şu dolunayı nasıl izdiham olmaksızın apaçık bir şekilde görüyorsanız, işte Rabbinizi de (kıyamet günü) öylece göreceksiniz. Güneşin doğuşundan ve batışından önceki (sabah ve yatsı) namazlarını kılmanıza mani olan uyku ve meşguliyetten uzaklaşıp bunları (cemaatle ve vaktinde) kılabilirseniz, bunu yapın."[1093]

 

192

بَابُ الرَّدِّ عَلَى الْجَهْمِيَّةِ

 

192- Cehmiyye Fırkasına Reddiye

 

عَنْ ابْنِ عَبَّاسٍ رضي الله عنهما قَالَ: كَانَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم يُعَوِّذُ الْحَسَنَ وَالْحُسَيْنَ وَيَقُولُ: «إِنَّ أَبَاكُمَا كَانَ يُعَوِّذُ بِهَا إِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ، أَعُوذُ بِكَلِمَاتِ الله التَّامَّةِ مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ وَهَامَّةٍ وَمِنْ كُلِّ عَيْنٍ لامَّةٍ» أَخْرَجَهُ البُخَارِيّ. قَالَ أبو داود: هذا دليل على أن القرآن ليس بمخلوق.

 

1065- Abdullah ibnu Abbâs -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem torunları Hasan ile Hüseyin’e Allah’ın koruması için dua eder ve şöyle buyururdu:

"Babanız İbrâhîm, Allah’ın bununla İsmâîl ile İshâk’ı koruması için dua ederdi:

"Eûzu bi-kelimâtillâhit-tâmmeti min külli şeytanin ve hâmmetin ve min külli aynin lâmmetin"  (Her türlü şeytândan, her haşereden, dokunan her kötü gözden Allah’ın tam olan kelimelerine sığınırım.) Ebu Davud şöyle dedi: Bu, Kuran'ın mahlûk olmadığına delildir.[1094]

 

وَعَنْ خَوْلَةَ بِنْت حَكِيمٍ السُّلَمِيَّةَ رضي الله عنها قالت: سَمِعْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «مَنْ نَزَلَ مَنْزِلاً، ثُمَّ قَالَ: أَعُوذُ بِكَلِمَاتِ الله التَّامَّاتِ مِنْ شَرِّ مَا خَلَقَ، لَمْ يَضُرَّهُ شَيْءٌ حَتَّى يَرْتَحِلَ مِنْ مَنْزِلِهِ ذَلِكَ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1066- Havle bintu Hakîm Es-Sulemiyye -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bir kimse bir yere iner de, sonra: Allah'ın tam olan kelimeleriyle ya­rattıklarının şerrinden sığınırım, derse, o yerden gidinceye kadar ona hiç bir şey zarar vermez."[1095]

 

وَعَنْ عبد الله بْن مَسْعُود رضي الله عنه قال: «مَن حلفَ بالقُرآن فَعليه بكل آيةٍ يمين، ومن كفر بآيةٍ من القرآن فَقد كفر به كله» أَخْرَجَهُ البُخَارِيّ في الخلق، والبَيْهَقِيّ. وهذا دليل على أن القُرآن ليس بمخلوق، إذ لو كان مخلوقاً لم يجز الحلف به، ولم تجب فيه كفارة.

 

1067- Abdullah b. Mesud -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Her kim Kurân ile yemin ederse, üzerine düşen her âyeti ile yemin etmektir. Her kim de Kurân'dan bir âyeti inkâr ederse hepsini inkâr etmiştir.

Bunu Buhari: "Efâlu Halgul-İbâd" adlı kitabında ve Beyhaki rivayet etmiştir.[1096]

Bu da Kurân'ın mahlûk olmadığına değildir. Şayet mahlûk olsaydı, onunla yemin etmek caiz olmaz, kefarette gerekmezdi. 

 

193

بَابُ ذِكْرِ أَشْراطِ السَّاعَةِ الكُبْـرَى

 

193- Büyük Kıyamet Alametlerinin Zikri

 

عَنْ حُذَيْفَةَ بْنِ أَسِيدٍ الْغِفَارِيِّ قَالَ: اطَّلَعَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم عَلَيْنَا، وَنَحْنُ نَتَذَاكَرُ فَقَالَ: «مَا تَذَاكَرُونَ؟» قَالُوا: نَذْكُرُ السَّاعَةَ، قَالَ: «إِنَّهَا لَنْ تَقُومَ حَتَّى تَرَوْنَ قَبْلَهَا عَشْرَ آيَاتٍ»، فَذَكَرَ الدُّخَانَ، وَالدَّجَّالَ، وَالدَّابَّةَ، وَطُلُوعَ الشَّمْسِ مِنْ مَغْرِبِهَا، وَنُزُولَ عِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ صلّى الله عليه وسلّم، وَيَأَجُوجَ وَمَأْجُوجَ، وَثَلاثَةَ خُسُوفٍ خَسْفٌ بِالْمَشْرِقِ وَخَسْفٌ بِالْمَغْرِبِ وَخَسْفٌ بِجَزِيرَةِ الْعَرَبِ، وَآخِرُ ذَلِكَ نَارٌ تَخْرُجُ مِنْ الْيَمَنِ تَطْرُدُ النَّاسَ إِلَى مَحْشَرِهِمْ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1068- Huzeyfe b. Esîd el-Gifârî -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Biz müzakere ederken Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem yanımıza çıkageldi. Ve:

-"Neyi müzakere ediyorsunuz?" diye sordu. Ashab:

-Kıyameti anıyoruz, dediler,

"Siz ondan önce on alâmet görmedikçe, o kopmayacaktır" buyurdu. Ve dumanı, Deccal'i, dâbbeyi, güneşin battığı yerden doğuşunu, İsa b. Meryem (Aleyhisselâm)'ın inişini, Ye'cûc ve Me'cûc'ü ve biri doğuda, biri batıda, biri de Arab yarımadasında olmak üzere üç yerin batacağını, bun­ların sonu Yemen'den çıkıp insanları haşrolunacakları yere sürecek bir ateş olacağını anlattı.[1097]

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْنِ عَمْرٍو رضي الله عنهما قال: سَمِعْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «إِنَّ أَوَّلَ الآيَاتِ خُرُوجاً طُلُوعُ الشَّمْسِ مِنْ مَغْرِبِهَا، وَخُرُوجُ الدَّابَّةِ عَلَى النَّاسِ ضُحًى، وَأَيُّهُمَا مَا كَانَتْ قَبْلَ صَاحِبَتِهَا فَالأخْرَى عَلَى إِثْرِهَا قَرِيباً» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1069- Ab­dullah b. Amr -Allah ondan ve babasından razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "İlk çıkacak kıyamet alâmeti güneşin battığı yerden doğması ve kuş­luk zamanı insanların üzerine dâbbenin çıkmasıdır. Hangisi arkadaşından önce çıkarsa, önceki de hemen onun izinde olacaktır."[1098]

 

وَعَنْه رضي الله عنهما قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «الآيَاتُ خَرَزَاتٌ مَنْظُومَاتٌ فِي سِلْكٍ فَإِنْ يُقْطَعْ السِّلْكُ يَتْبَعْ بَعْضُهَا بَعْضاً» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

1070- Ab­dullah b. Amr -Allah ondan ve babasından razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kıyametin büyük alametleri, bir gerdanlıkta dizilmiş boncuk gibidir. Biri koptuğunda hepsi peşin sıra dökülür."[1099]

 

وَعَنْ النَّوَّاسِ بْنِ سَمْعَانَ رضي الله عنه قَالَ: ذَكَرَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم الدَّجَّالَ ذَاتَ غَدَاةٍ فَخَفَّضَ فِيهِ وَرَفَّعَ حَتَّى ظَنَنَّاهُ فِي طَائِفَةِ النَّخْلِ، فَلَمَّا رُحْنَا إِلَيْهِ عَرَفَ ذَلِكَ فِينَا، فَقَالَ: «مَا شَأْنُكُمْ؟» قُلْنَا: يَا رَسُولَ اللهِ، ذَكَرْتَ الدَّجَّالَ غَدَاةً فَخَفَّضْتَ فِيهِ وَرَفَّعْتَ حَتَّى ظَنَنَّاهُ فِي طَائِفَةِ النَّخْلِ، فَقَالَ: غَيْرُ الدَّجَّالِ أَخْوَفُنِي عَلَيْكُمْ إِنْ يَخْرُجْ وَأَنَا فِيكُمْ فَأَنَا حَجِيجُهُ دُونَكُمْ، وَإِنْ يَخْرُجْ وَلَسْتُ فِيكُمْ فَامْرُؤٌ حَجِيجُ نَفْسِهِ، وَالله خَلِيفَتِي عَلَى كُلِّ مُسْلِمٍ، إِنَّهُ شَابٌّ قَطَطٌ، عَيْنُهُ طَافِئَةٌ، كَأَنِّي أُشَبِّهُهُ بِعَبْدِ الْعُزَّى بْنِ قَطَنٍ، فَمَنْ أَدْرَكَهُ مِنْكُمْ فَلْيَقْرَأْ عَلَيْهِ فَوَاتِحَ سُورَةِ الْكَهْفِ، إِنَّهُ خَارِجٌ خَلَّةً. بَيْنَ الشَّأْمِ وَالْعِرَاقِ فَعَاثَ يَمِيناً وَعَاثَ شِمَالاً يَا عِبَادَ الله فَاثْبُتُوا قُلْنَا: يَا رَسُولَ اللهِ، وَمَا لَبْثُهُ فِي الأرْضِ؟ قَالَ: «أَرْبَعُونَ يَوْماً يَوْمٌ كَسَنَةٍ وَيَوْمٌ كَشَهْرٍ وَيَوْمٌ كَجُمُعَةٍ، وَسَائِرُ أَيَّامِهِ كَأَيَّامِكُمْ»، قُلْنَا: يَا رَسُولَ اللهِ، فَذَلِكَ الْيَوْمُ الَّذِي كَسَنَةٍ أَتَكْفِينَا فِيهِ صَلاةُ يَوْمٍ، قَالَ: «لا، اقْدُرُوا لَهُ قَدْرَهُ». قُلْنَا: يَا رَسُولَ اللهِ، وَمَا إِسْرَاعُهُ فِي الأرْضِ؟ قَالَ: «كَالْغَيْثِ اسْتَدْبَرَتْهُ الرِّيحُ فَيَأْتِي عَلَى الْقَوْمِ فَيَدْعُوهُمْ فَيُؤْمِنُونَ بِهِ، وَيَسْتَجِيبُونَ لَهُ فَيَأْمُرُ السَّمَاءَ فَتُمْطِرُ وَالأرْضَ فَتُنْبِتُ فَتَرُوحُ عَلَيْهِمْ سَارِحَتُهُمْ أَطْوَلَ مَا كَانَتْ ذُراً وَأَسْبَغَهُ ضُرُوعاً وَأَمَدَّهُ خَوَاصِرَ ثُمَّ يَأْتِي الْقَوْمَ فَيَدْعُوهُمْ فَيَرُدُّونَ عَلَيْهِ قَوْلَهُ، فَيَنْصَرِفُ عَنْهُمْ فَيُصْبِحُونَ مُمْحِلِينَ لَيْسَ بِأَيْدِيهِمْ شَيْءٌ مِنْ أَمْوَالِهِمْ، وَيَمُرُّ بِالْخَرِبَةِ فَيَقُولُ لَهَا: أَخْرِجِي كُنُوزَكِ فَتَتْبَعُهُ كُنُوزُهَا كَيَعَاسِيبِ النَّحْلِ، ثُمَّ يَدْعُو رَجُلاً مُمْتَلِئاً شَبَاباً فَيَضْرِبُهُ بِالسَّيْفِ فَيَقْطَعُهُ جَزْلَتَيْنِ رَمْيَةَ الْغَرَضِ، ثُمَّ يَدْعُوهُ فَيُقْبِلُ، وَيَتَهَلَّلُ وَجْهُهُ يَضْحَكُ فَبَيْنَمَا هُوَ كَذَلِكَ، إِذْ بَعَثَ الله الْمَسِيحَ ابْنَ مَرْيَمَ فَيَنْزِلُ عِنْدَ الْمَنَارَةِ الْبَيْضَاءِ شَرْقِيَّ دِمَشْقَ بَيْنَ مَهْرُوذَتَيْنِ. وَاضِعاً كَفَّيْهِ عَلَى أَجْنِحَةِ مَلَكَيْنِ إِذَا طَأْطَأَ رَأْسَهُ قَطَرَ، وَإِذَا رَفَعَهُ تَحَدَّرَ مِنْهُ جُمَانٌ كَاللُّؤْلُؤِ، فَلا يَحِلُّ لِكَافِرٍ يَجِدُ رِيحَ نَفَسِهِ إِلا مَاتَ وَنَفَسُهُ يَنْتَهِي حَيْثُ يَنْتَهِي طَرْفُهُ فَيَطْلُبُهُ حَتَّى يُدْرِكَهُ بِبَابِ لُدٍّ فَيَقْتُلُهُ ثُمَّ يَأْتِي عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ قَوْمٌ قَدْ عَصَمَهُمْ الله مِنْهُ فَيَمْسَحُ عَنْ وُجُوهِهِمْ وَيُحَدِّثُهُمْ بِدَرَجَاتِهِمْ فِي الْجَنَّةِ فَبَيْنَمَا هُوَ كَذَلِكَ، إِذْ أَوْحَى الله إِلَى عِيسَى أَنِّي قَدْ أَخْرَجْتُ عِبَاداً لِي لا يدَانِ لأحَدٍ بِقِتَالِهِمْ، فَحَرِّزْ عِبَادِي إِلَى الطُّورِ، وَيَبْعَثُ الله يَأْجُوجَ وَمَأْجُوجَ، وَهُمْ مِنْ كُلِّ حَدَبٍ يَنْسِلُونَ، فَيَمُرُّ أَوَائِلُهُمْ عَلَى بُحَيْرَةِ طَبَرِيَّةَ، فَيَشْرَبُونَ مَا فِيهَا، وَيَمُرُّ آخِرُهُمْ فَيَقُولُونَ: لَقَدْ كَانَ بِهَذِهِ مَرَّةً مَاءٌ، وَيُحْصَرُ نَبِيُّ الله عِيسَى وَأَصْحَابُهُ حَتَّى يَكُونَ رَأْسُ الثَّوْرِ لأحَدِهِمْ خَيْراً مِنْ مِائَةِ دِينَارٍ لأحَدِكُمْ الْيَوْمَ، فَيَرْغَبُ نَبِيُّ الله عِيسَى وَأَصْحَابُهُ فَيُرْسِلُ الله عَلَيْهِم النَّغَفَ. فِي رِقَابِهِمْ، فَيُصْبِحُونَ فَرْسَى كَمَوْتِ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ، ثُمَّ يَهْبِطُ نَبِيُّ الله عِيسَى وَأَصْحَابُهُ إِلَى الأرْضِ فَلا يَجِدُونَ فِي الأرْضِ مَوْضِعَ شِبْرٍ إِلا مَلأهُ زَهَمُهُمْ وَنَتْنُهُمْ فَيَرْغَبُ نَبِيُّ الله عِيسَى وَأَصْحَابُهُ إِلَى اللهِ، فَيُرْسِلُ الله طَيْراً كَأَعْنَاقِ الْبُخْتِ فَتَحْمِلُهُمْ فَتَطْرَحُهُمْ حَيْثُ شَاءَ اللهُ، ثُمَّ يُرْسِلُ الله مَطَراً لا يَكُنُّ مِنْهُ بَيْتُ مَدَرٍ وَلا وَبَرٍ فَيَغْسِلُ الأرْضَ حَتَّى يَتْرُكَهَا كَالزَّلَفَةِ، ثُمَّ يُقَالُ لِلأرْضِ: أَنْبِتِي ثَمَرَتَكِ، وَرُدِّي بَرَكَتَكِ فَيَوْمَئِذٍ تَأْكُلُ الْعِصَابَةُ مِن الرُّمَّانَةِ، وَيَسْتَظِلُّونَ بِقِحْفِهَا، وَيُبَارَكُ فِي الرِّسْلِ. حَتَّى إنَّ اللِّقْحَةَ مِن الإِبِلِ لَتَكْفِي الْفِئَامَ مِنْ النَّاسِ، وَاللِّقْحَةَ مِنْ الْبَقَرِ لَتَكْفِي الْقَبِيلَةَ مِنْ النَّاسِ، وَاللِّقْحَةَ مِن الْغَنَمِ لَتَكْفِي الْفَخِذَ مِن النَّاسِ، فَبَيْنَمَا هُمْ كَذَلِكَ، إِذْ بَعَثَ الله رِيحاً طَيِّبَةً فَتَأْخُذُهُمْ تَحْتَ آبَاطِهِمْ فَتَقْبِضُ رُوحَ كُلِّ مُؤْمِنٍ وَكُلِّ مُسْلِمٍ، وَيَبْقَى شِرَارُ النَّاسِ يَتَهَارَجُونَ فِيهَا تَهَارُجَ الْحُمُرِ فَعَلَيْهِمْ تَقُومُ السَّاعَةُ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1071- Nevvâs İbnu Sem’ân -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Bir sabah Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem deccâlden uzun uzun bahsetti. Sonunda yorulup sesini alçalttı, sonra tekrar yüksek sesle konuştu. Biz onun anlatışına bakarak deccâlin Medine civarındaki hurmalıklara gelip dayandığını zannettik. Tekrar yanına gittiğimiz zaman üzüntümüzü anladı ve:

“Hayrola, bu ne hal?” dedi. Biz de:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Sabahleyin deccâlden bahsettin. Kâh alçak sesle kâh yüksek sesle konuştuğun için, biz onun hurmalıklara gelip dayandığını sandık, dedik. Bunun üzerine şöyle buyurdu:

“Sizin adınıza deccâlden başka şeylerden daha çok korkuyorum. Şayet deccâl ben aranızdayken çıkarsa, onun oyununu bozar, delillerini çürütürüm. Eğer ben aranızdan ayrıldıktan sonra çıkarsa, artık herkes kendini ona karşı savunup korumalıdır. Zaten Allah Teâlâ mü’minleri onun kötülüklerinden koruyacaktır. Deccâl kıvırcık saçlı, patlak gözlü, (Câhiliye devrinde ölen) Abdüluzzâ İbni Katan’a benzeyen bir gençtir. Sizden onu gören Kehf sûresinin baş (ve son) tarafından onar âyet okusun. O Şam ile Irak arasındaki bir yerden çıkacak. Sağa sola her yana kötülüğünü yayacaktır. Ey Allah’ın kulları, imanınızı koruyup direnin!”

-Ey Allah'ın Rasûlü! Deccâlin yeryüzünde kalma süresi ne kadardır? diye sorduk. Şöyle buyurdu:

“Kırk gündür. Bir günü bir yıl kadar, bir başka günü bir ay kadar, bir diğer günü de bir hafta kadardır; geri kalan günleri ise sizin bildiğiniz günler gibidir.” Biz:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Bir yıl kadar olan günde, kılacağımız bir günlük namaz kâfi gelecek mi? dedik.

-“Hayır, siz namaz vakitlerini ona göre takdir ve hesap ediniz” buyurdu. Biz:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Onun yeryüzündeki sürati ne kadardır? diye sorduk. Şöyle buyurdu:

-“Rüzgârın sürüklediği bulut gibi insanların yanından geçer, ilâh olduğunu söyleyerek kendisine iman etmelerini ister, onlar da iman ederler. Göğe yağmur yağdırmasını emreder, yağmur yağar; yere bitki bitirmesini emreder, otlar, çayırlar biter; insanların yayılmaya gönderdikleri hayvanları daha gösterişli ve semiz, sütleri daha bol olarak döner. Daha sonra başka insanların yanına gelerek onları kendine inanmaya davet eder; fakat onlar kendisine inanmayıp teklifini geri çevirirler; deccâl de yanlarından ayrılıp gider; lakin sabahleyin suları çekilip çayır çimenleri kurur, hayvanları da helâk olur. Deccâl bir yere uğrayıp ‘Definelerini ortaya çıkar!’ der, o harâbedeki defineler arıbeyinin peşinden giden arılar gibi deccâlin arkasından gider. Sonra deccâl babayiğit bir genci yanına çağırıp onu kılıcıyla ikiye biçer; vücudunun her parçası bir yana düşer; ardından ona seslenir. Delikanlı gülümseyen bir çehreyle ona doğru gelir. Deccâl böyle işler yaparken Allah Teâlâ Mesîh İbni Meryem’i gönderir. Mesîh, boyanmış iki elbise içinde, ellerini iki meleğin kanatları üzerine koyarak Dimeşk’in doğusundaki Ak Minare’nin yanına iner. Mesih parıldayan yüzüyle başını yere eğince saçlarından terler damlar, başını kaldırınca inci gibi nûrânî damlalar dökülür. Onun nefesini koklayan kâfir derhal ölür. Nefesi baktığı yere ânında ulaşır. Mesih, deccâlin peşine düşer, onu (Kudüs yakınındaki) Bâbülüd’de yakalayıp öldürür. Sonra Îsâ 'aleyhis-selâm, Allah Teâlâ’nın kendilerini deccâlin şerrinden koruduğu birtakım insanların yanına gelir, onların yüzlerini okşayarak deccâl fitnesinin sona erdiğini söyler ve kendilerine cennetteki yüksek derecelerini haber verir. Bu sırada Allah Teâlâ Îsâ 'aleyhis-selâma vahyederek “Kimsenin öldüremeyeceği kullar yarattım; diğer kullarımı toplayıp Tûr’a götür” buyurur. Allah Teâlâ Ye’cûc ve Me’cûc’ü yeryüzüne gönderir. Onlar tepelerden süratle inip giderler; öncüleri Taberiye gölüne varıp gölün bütün suyunu içer. Arkadan gelenler oraya vardıklarında, “Bir zamanlar burada çok su varmış” derler. Îsâ 'aleyhis-selâm ile yanında bulunan mü’minler Tûr dağında mahsur kalırlar. Onlardan her biri için bir öküz başı, sizin bugünkü paranızla yüz altından daha kıymetli olur. Îsâ 'aleyhis-selâm ile yanındaki mü’minler bu belâdan kendilerini kurtarması için Allah Teâlâ’ya yalvarırlar. Allah Teâlâ da Ye’cûc ve Me’cûc’ün enselerine kurtçuklar musallat eder; hepsi bir anda ölüp gider. Ardından Îsâ 'aleyhis-selâm ile mü’minler Tûr dağından inerler. Ye’cûc ve Me’cûc’ün kokmuş cesetlerinin olmadığı bir karış yer bulamazlar. Îsâ 'aleyhis-selâm ile yanındaki mü’minler bu belâdan da kendilerini kurtarması için Allah Teâlâ’ya yalvarırlar. Allah Teâlâ deveboyunları gibi iri kuşlar gönderir; bu kuşlar onların kokmuş cesetlerini alarak Cenâb-ı Hakk’ın dilediği yere götürüp atarlar. Sonra Allah Teâlâ hiçbir evin ve çadırın engel olamayacağı bol bir yağmur gönderir; bu yağmur yeryüzünü ayna gibi pırıl pırıl temizler. Daha sonra yeryüzüne “Meyveni bitir, bereketini getir” diye emredilir. O gün bir grup insan tek bir nar ile doyar, kabuğuyla da gölgelenirler. Yaylıma gönderilen hayvanların sütü de bereketlenir, bir devenin sütü kalabalık bir grubu, bir ineğin sütü bir kabileyi, bir koyunun sütü bir cemaati doyurur. Onlar böyle yaşayıp giderken Allah Teâlâ tatlı bir rüzgâr gönderir; bu rüzgâr onları koltuk altlarından sarmalayıp her mü’minin ve müslümanın rûhunu alıp götürür. Yeryüzünde insanların en fenaları kalır; onlar eşekler gibi birbiriyle tepişip herkesin gözü önünde cinsel ilişkide bulunurlar ve kıyamet de onların üzerine kopuverir."[1100]

 

وعَنْ أَبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لا تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى تَمْتَلِئَ الأرْضُ ظُلْماً وَعُدْوَاناً»، قَالَ: «ثُمَّ يَخْرُجُ رَجُلٌ مِنْ عِتْرَتِي ـ أَوْ مِنْ أَهْلِ بَيْتِي ـ يَمْلَؤُهَا قِسْطاً وَعَدْلاً كَمَا مُلِئَتْ ظُلْماً وَعُدْوَاناً» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، وفي لفظ له: «أجلى أقنى».

 

1072- Ebu Said el-Hudrî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Yeryüzü zulüm ve düşmanlık ile dolmadıkça kıyamet kopmaz. Sonra, benim aslımdan veya da ehli beytimden bir adam çıkar ve zulüm ve düşmanlıkla dolduğu gibi yeryüzünü adaletle doldurur."[1101]

 

وَعَنْه رضي الله عنه أن رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: يخرج في آخر أمتي الْمَهْدِيُّ يسقيه الله الغيث، وتُخْرِجُ الأرضُ نبَاَتَهَا، ويُعْطِي الْمَالَ صِحَاحاً، وَتَكْثُرُ الماشِيةُ، وَتَعْظُمُ الأُمَّةُ، يعيش سبعاً أو ثمانياً» أي: حججاً. أَخْرَجَهُ الْحَاكِم وصححه.

 

1073- Ebu Said el-Hudrî -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ümmetimin son zamanda içinden Mehdi çıkar. Allah yağmur indirir, yeryüzü bitkisini çıkarır, güzel mallar verir, büyükbaş hayvan çoğalır, ümmet yükselir, yedi veya sekiz yıl yaşar."[1102]

 

194

بَابُ الأَنْبِيَاءِ

 

194- Peygamberler

 

عَنْ ابْنِ عَبَّاسٍ رضي الله عنهما قَالَ: كَانَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم إِذَا قَامَ مِنْ اللَّيْلِ يَتَهَجَّدُ قَالَ: «اللَّهُمَّ لَكَ الْحَمْدُ، أَنْتَ قَيِّمُ السَّمَوَاتِ وَالأرْضِ وَمَنْ فِيهِنَّ، وَلَكَ الْحَمْدُ لَكَ مُلْكُ السَّمَوَاتِ وَالأرْضِ وَمَنْ فِيهِنَّ، وَلَكَ الْحَمْدُ أَنْتَ نُورُ السَّمَوَاتِ وَالأرْضِ وَمَنْ فِيهِنَّ، وَلَكَ الْحَمْدُ أَنْتَ مَلِكُ السَّمَوَاتِ وَالأرْضِ، وَلَكَ الْحَمْدُ أَنْتَ الْحَقُّ، وَوَعْدُكَ الْحَقُّ، وَلِقَاؤُكَ حَقٌّ، وَقَوْلُكَ حَقٌّ، وَالْجَنَّةُ حَقٌّ، وَالنَّارُ حَقٌّ، وَالنَّبِيُّونَ حَقٌّ، وَمُحَمَّدٌ صلّى الله عليه وسلّم حَقٌّ، وَالسَّاعَةُ حَقٌّ، اللَّهُمَّ لَكَ أَسْلَمْتُ، وَبِكَ آمَنْتُ، وَعَلَيْكَ تَوَكَّلْتُ، وَإِلَيْكَ أَنَبْتُ، وَبِكَ خَاصَمْتُ، وَإِلَيْكَ حَاكَمْتُ، فَاغْفِرْ لِي مَا قَدَّمْتُ وَمَا أَخَّرْتُ وَمَا أَسْرَرْتُ وَمَا أَعْلَنْتُ، أَنْتَ الْمُقَدِّمُ وَأَنْتَ الْمُؤَخِّرُ لا إِلَهَ إِلا أَنْتَ» متفق عليه.

 

1074- İbnu Abbas -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem teheccüd namazı için gece kalktığında şöyle derdi:

“Allahım! Hamd sanadır. Sen yerin, göklerin ve ikisi arasındakilerin Kayyumusun. Hamd sanadır. Yeri, göklerin ve ikisi arasındakilerin mülkü senindir. Hamd sanadır. Sen yerin ve göklerin nûrusun. (Yeri ve gökleri nurlandıransın ve o ikisinde bulunanlar seninle doğru yolu bulurlar.) Hamd sanadır. Yerin ve göklerin mülkü senindir. Hamd sanadır. Sen haksın. (Varlığın gerçektir ve bunda hiçbir şüphe yoktur) Senin vadin haktır (Vadin muhakkak gerçekleşir) Ölümden sonra dirilmek haktır. Senin sözün haktır. Cennet haktır. Cehennem haktır. Peygamberler haktır. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem haktır. Kıyamet günü haktır.

Allahım! Sana teslim oldum, sana iman ettim, sana tevekkül ettim, sana yöneldim, bana verdiğin delillerle mücadele ettim ve aramızda seni hakem tayin ettim. Geçmiş ve gelecek, gizlediğim ve açığa vurduğum günahlarımı bağışla. Sen Mukaddim ve Muahhirsin. Senden başka hakkıyla ibadet edilecek bir ilâh yoktur.”[1103]

 

وَعَنْ أبي هُرَيْرَة رضي الله عنه عَنْ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «كَانَتْ بَنُو إِسْرَائِيلَ تَسُوسُهُمْ الأنْبِيَاءُ كُلَّمَا هَلَكَ نَبِيٌّ خَلَفَهُ نَبِيٌّ، وَإِنَّهُ لا نَبِيَّ بَعْدِي وَسَيَكُونُ خُلَفَاءُ فَيَكْثُرُونَ» قَالُوا: فَمَا تَأْمُرُنَا؟ قَالَ: «فُوا بِبَيْعَةِ الأوَّلِ فَالأوَّلِ أَعْطُوهُمْ حَقَّهُمْ فَإِنَّ الله سَائِلُهُمْ عَمَّا اسْتَرْعَاهُمْ» متفق عليه.

 

1075- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"İsrâîl oğulları arasında bir fesad meydana geldiğinde Allah onların içlerinden bir peygamber gönderirdi. O peygamber onların işlerini düzenler ve Tevrat’ın hükümlerinden değiştirdiklerini düzeltirdi. Her peygamberin ölümünden sonra da başka bir peygamber gelirdi. Şüphesiz ki benden sonra peygamber yoktur. Artık halîfeler olacaktır. Halîfeler çok da olabilirler." Sahabeler:

-Halîfeler birden fazla olursa, bize ne emredersin? dediler. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Birinciye yaptığınız bey'ate bağlı kalınız, birinciye. Onların emirlerini dinlemek suretiyle haklarını verin. Şüphesiz ki Allah da onlara idare ettikleri milletlerin haklarından soracaktır."[1104]

 

وَعَنْه رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «ما أدَري أتبَّع لعيناً كان أمْ لا؟ وما أدري ذو القَرنين نبياً كان أم لا؟» أَخْرَجَهُ الْحَاكِم، والبَيْهَقِيّ.

 

1076- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Lanet ediciye uydu mu uymadı mı bilmiyorum. Zul-Karneyn peygamber mi değil mi bilmiyorum."[1105]

 

وَعَنْ جُندب بن عَبد الله رضي الله عنه قَالَ: سَمِعْتُ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم قَبْلَ أَنْ يَمُوتَ بِخَمْسٍ وَهُوَ يَقُولُ: «إِنِّي أَبْرَأُ إِلَى الله أَنْ يَكُونَ لِي مِنْكُمْ خَلِيلٌ، فَإِنَّ الله تَعَالَى قَدْ اتَّخَذَنِي خَلِيلاً كَمَا اتَّخَذَ إِبْرَاهِيمَ خَلِيلاً، وَلَوْ كُنْتُ مُتَّخِذاً مِنْ أُمَّتِي خَلِيلاً لاتَّخَذْتُ أَبَا بَكْرٍ خَلِيلاً» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1077- Cundeb b. Abdullah -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Vefatından beş gün önce Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu işittim:

"Sizlerden bir dostum olmasından Allah'a sığınırım. Çünkü Allah Teâlâ İbrahim'i nasıl dost edindiyse, beni de öyle dost edinmiştir. Ben ümme­timden dost edinecek olsam Ebû Bekir'i dost edinirdim."[1106]

 

وَعَنْ أَنَس بْن مَالِك رضي الله عنه أن الرَسُولَ صلّى الله عليه وسلّم قال: «إنِّي اشْتَرَطْتُ عَلَى رَبِّي فَقُلْتُ: إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ أَرْضَى كَمَا يَرْضَى الْبَشَرُ، وَأَغْضَبُ كَمَا يَغْضَبُ الْبَشَرُ فَأَيُّمَا أَحَدٍ دَعَوْتُ عَلَيْهِ مِنْ أُمَّتِي بِدَعْوَةٍ لَيْسَ لَهَا بِأَهْلٍ أَنْ تَجْعَلَهَا لَهُ طَهُوراً وَزَكَاةً وَقُرْبَةً يُقَرِّبُهُ بِهَا مِنْهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1078- Enes b. Mâlik -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: "Ben Rabbime şart koştum da, şöyle dedim: Ben  ancak bir beşerim. Beşerin razı olduğu gibi razı olur; beşerin kızdığı gibi kızarım. Ümmetimden herhangi biri aleyhine hak etmediği halde duada bulunursam, bunu onun için bir temizlik suyu, bir zekât ve kıyamet gününde onu kendisiyle Allah'a yaklaştıracak bir ibâdet yapmalısın, dedim."[1107]

 

وَعَنْ عَائِشَة رضي الله عنها قَالَتْ: سَمِعْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «مَا مِنْ نَبِيٍّ يَمْرَضُ إِلا خُيِّرَ بَيْنَ الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ» وَكَانَ فِي شَكْوَاهُ الَّذِي قُبِضَ فِيهِ أَخَذَتْهُ بُحَّةٌ شَدِيدَةٌ فَسَمِعْتُهُ يَقُولُ: «{{مَعَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاءِ وَالصَّالِحِينَ}} [النساء: 69] » فَعَلِمْتُ أَنَّهُ خُيِّرَ. أَخْرَجَهُ البُخَارِيّ.

 

1079- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim: "Allah Azze ve Celle her bir peygamberi hastalandığı zaman dünya ile âhiret arasında muhayyer bırakır." Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin vefat ettiği hastalığında kendisinin sesi kısılmıştı. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemi şöyle derken işittim:

"Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, sıddıklar, şehîdler ve sâlihlerle beraber." (Nisa: 69) Bunun üzerine ben anladım ki, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem muhayyer bırakılmış.[1108]

 

وَعَنْ سَعد بْن أبي وَقاص رضي الله عنه قَالَ: قُلْتُ: يَا رَسُولَ الله، أَيُّ النَّاسِ أَشَدُّ بَلاءً؟ قَالَ: «الأنْبِيَاءُ ثُمَّ الأمْثَلُ فَالأمْثَلُ فَيُبْتَلَى الرَّجُلُ عَلَى حَسَبِ دِينِهِ، فَإِنْ كَانَ في دِينه صُلْباً اشْتَدَّ بَلاؤُهُ، وَإِنْ كَانَ فِي دِينِهِ رِقَّةٌ ابْتُلِيَ عَلَى حَسَبِ دِينِهِ، فَمَا يَبْرَحُ الْبَلاءُ بِالْعَبْدِ حَتَّى يَتْرُكَهُ يَمْشِي عَلَى الأرْضِ مَا عَلَيْهِ خَطِيئَةٌ» أَخْرَجَهُ ابْنُ مَاجَه.

 

1080- Sa'd bin Ebi Vakkas -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Ben, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Hangi insanların başına gelen bela daha şiddetli olur, dedim. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Peygamberler, sonra sırayla (Allah katında) rütbece en üstün olanlar. Kul; dindarlığının (kuvvetliliği ve zayıflığı) durumuna göre belaya uğrar. Eğer dininde kuvvetli ise belası şiddetli olur ve şayet dindarlığında gevşeklik-zayıflık olursa dindarlığı derecesine göre belaya uğrar. Bela, kuldan ayrılmaz (peşini bırakmaz). Nihayet kul (uğradığı belalarla günahlarından arınıp) üzerinde hiç günah kalmayarak yeryüzünde dolaşınca bela onun peşini bırakır."[1109]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه أن رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم قال: «كانَ زكريا نَجاراً» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1081- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Zekeriyya doğramacı idi."[1110]

 

وعَنه رضي الله عنه عَنْ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «مَا بَعَثَ الله نَبِيّاً إِلا رَعَى الْغَنَمَ» فَقَالَ أَصْحَابُهُ: وَأَنْتَ؟ فَقَالَ: «نَعَمْ كُنْتُ أَرْعَاهَا عَلَى قَرَارِيطَ لأهْلِ مَكَّةَ» أَخْرَجَهُ البُخَارِيّ.

 

1082- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:  "Allah’ın gönderdiği peygamberlerin istisnasız hepsi koyun çobanlığı yapmıştır." Bunun üzerine sahâbîleri: Sen de mi koyun güttün? diye sordular. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 

-"Evet, ben de Mekke ehli için bir miktar karârît karşılığında koyun güderdim."[1111]

 

وعَنْ أَوْسِ بْنِ أَوْسٍ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّ مِنْ أَفْضَلِ أَيَّامِكُمْ يَوْمَ الْجُمُعَةِ فَأَكْثِرُوا عَلَيَّ مِنْ الصَّلاةِ فِيهِ فَإِنَّ صَلاتَكُمْ مَعْرُوضَةٌ عَلَيَّ» قَالَ: فَقَالُوا: يَا رَسُولَ الله وَكَيْفَ تُعْرَضُ صَلاتُنَا عَلَيْكَ وَقَدْ أَرَمْتَ؟ قَالَ: يَقُولُونَ: بَلِيتَ. قَالَ: «إِنَّ الله تَبَارَكَ وَتَعَالَى حَرَّمَ عَلَى الأرْضِ أَجْسَادَ الأنْبِيَاءِ صَلَّى الله عَلَيْهِمْ» أَخْرَجَهُ أبو دَاوُد، والنسَائِيّ.

 

1083- Evs b. Evs -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Şüphesiz cuma günü sizin en üstün günlerinizdendir. O günde bana bolca salât ve selam edin. Muhakkak ki sizin salât ve selamınız bana arz olunur."

-Ey Allah'ın Rasûlü! Senin bedenin çürüyüp toprak olduktan sonra bizim salât ve selamımız nasıl sana arz olunur, diye sordular.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Muhakkak ki Allah 'Azze ve Celle toprağa peygamberlerin bedenlerini yemeyi haram kıldı."[1112]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «مَا مِنْ أَحَدٍ يُسَلِّمُ عَلَيَّ إِلا رَدَّ الله عَلَيَّ رُوحِي حَتَّى أَرُدَّ عَلَيْهِ السَّلامَ» أَخْرَجَهُ أبو داود.

 

1084- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu bildirmiştir: “Birisi bana selâm verdiği zaman ona karşılık vermem için Al­lah ruhumu bana iade eder."[1113]

 

وَعَنْ أنس رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «الأنبياءُ أحياءٌ في قُبورِهِمْ يُصَلّونَ» أَخْرَجَهُ أبو يعلى.

 

1085- Enes -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Peygamberler kabirlerinde hayattadırlar, namaz kılarlar."[1114]

 

وَعَنْه رضي الله عنه قال: قَالَ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَرَرْتُ عَلَى مُوسَى لَيْلَةَ أُسْرِيَ بِي عِنْدَ الْكَثِيبِ الأحْمَرِ وَهُوَ قَائِمٌ يُصَلِّي فِي قَبْرِهِ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1086- Enes -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ben, Miraç gecesinde Kesîbul-Ehmar'ın yanında Musa'ya uğradım; kabrinde namaz kılıyordu."[1115]

 

وَعَنْ أبي سَعيد الخُدري رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «لا تُخَيّروا بينَ الأنبياءِ» متفق عليه.

 

1087- Ebû Saîd el-Hudrî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Peygamberler arasında hayır farkı gözetmeyin!"[1116]

 

وَعَنْ أبي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «لا تُفضلوا بَيْنَ أنبياءِ اللهِ» متفق عليه.

 

1088- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah’ın peygamberleri arasında üstün kılmalar yapmayınız. (Şu şundan üstündür, demeyin.)"[1117]

 

وعَنه رضي الله عنه قَالَ: اسْتَبَّ رَجُلانِ: رَجُلٌ مِنْ الْمُسْلِمِينَ، وَرَجُلٌ مِنْ الْيَهُودِ قَالَ الْمُسْلِمُ: وَالَّذِي اصْطَفَى مُحَمَّداً عَلَى الْعَالَمِينَ، فَقَالَ الْيَهُودِيُّ: وَالَّذِي اصْطَفَى مُوسَى عَلَى الْعَالَمِينَ، فَرَفَعَ الْمُسْلِمُ يَدَهُ عِنْدَ ذَلِكَ فَلَطَمَ وَجْهَ الْيَهُودِيِّ فَذَهَبَ الْيَهُودِيُّ إِلَى النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم فَأَخْبَرَهُ بِمَا كَانَ مِنْ أَمْرِهِ وَأَمْرِ الْمُسْلِمِ، فَدَعَا النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم الْمُسْلِمَ فَسَأَلَهُ عَنْ ذَلِكَ، فَأَخْبَرَهُ فَقَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «لا تُخَيِّرُونِي عَلَى مُوسَى فَإِنَّ النَّاسَ يَصْعَقُونَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَأَصْعَقُ مَعَهُمْ، فَأَكُونُ أَوَّلَ مَنْ يُفِيقُ، فَإِذَا مُوسَى بَاطِشٌ جَانِبَ الْعَرْشِ، فَلا أَدْرِي أَكَانَ فِيمَنْ صَعِقَ فَأَفَاقَ قَبْلِي أَوْ كَانَ مِمَّنْ اسْتَثْنَى اللهُ» متفق عليه.

1089- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Müslümanlardan ve Yahûdîlerden iki kişi birbirlerine sövdüler. Müslüman olan Yahudi’ye:

-Muhammed’i âlemlere seçen Allah’a yemîn ederim ki, dedi. Yahûdî de Müslümâna:

-Musa’yı âlemlere seçen Allah’a yemîn ederim ki, dedi. Bunun üzerine Müslümân elini kaldırıp Yahudi’nin yüzüne tokat attı. Yahûdî hemen Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin yanına gidip kendisiyle Müslümân arasında cereyan eden olayı haber verdi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem  o Müslümanı çağırdıı ve ona aralarında ne geçtiğini sordu. Müslümân da olanları kendisine haber verdi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Beni Musa’dan üstün tutmayın. Muhakkak ki insanlar Kıyamet gününde korkunç bir sesten dolayı bayılacaklar. Onlarla beraber ben de bayılacağım. Fakat ilk ayılan ben olacağım. O anda ben Musa’yı Arş’ın bir tarafına sımsıkı tutunmuş duruyor görürüm. Mûsâ da bayılanların içinde idi de benden evvel mi ayıldı, yoksa baygınlıktan Allah Azze ve Celle’nin istisna ettiklerinden mi idi, bilmiyorum."[1118]

 

وَعَنْ أنسٍ رضي الله عنه قال: قَالَ رجلُ للنبي صلّى الله عليه وسلّم: يا خيرَ البَريةِ، فقال: «ذاكَ إبراهيمُ عليه السلام» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، ومسلم، وأبو داود، والترمذي، والنسائي.

 

1090- Enes -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Bir adam Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme:

-Yaratılmışların en hayırlısı kimdir, diye sordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Yaratılmışların en hayırlısı İbrahim 'aleyhis-selâmdır."[1119]

 

وَعَنْ أبي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول صلّى الله عليه وسلّم: «كيفَ أنتم إذا نَزَل فيكم ابنُ مَريم، فأمَّكُم مِنْكُمْ؟» متفق عليه.

 

1091- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "İmamınız kendinizden olduğu hâlde Meryem oğlu İsa sizin içinize indiği zaman acaba durumunuz nasıl olur?"[1120]

 

وَعَنْه رضي الله عنه أَنَّ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: قال: «أَنَا أَوْلَى النَّاسِ بِعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ، إنه ليس بَيْنِي وَبَيْنَهُ نَبِيٌّ، وَإِنَّهُ نَازِلٌ، فَإِذَا رَأَيْتُمُوهُ فَاعْرِفُوهُ رَجُلاً مَرْبُوعٌ إِلَى الْحُمْرَةِ وَالْبَيَاضِ بَيْنَ مُمَصَّرَيْن كَأَنَّ رَأْسَهُ يَقْطُرُ، وَإِنْ لَمْ يُصِبْهُ بَلَلٌ فيقاتل الناس على الإسلام، فيدقُّ الصَّلِيبَ، وَيَقْتُلُ الْخِنْزِيرَ، وَيَضَعُ الْجِزْيَةَ، وَيُهْلِكُ الله فِي زَمَانِهِ الْمِلَلَ كُلَّهَا إِلا الإِسْلامَ، وَيُهْلِكُ الْمَسِيحَ الدَّجَّالَ، وَتَقَعُ الأمَنَةُ عَلَى الأرْضِ حَتَّى تَرْتَعَ الأسد مَعَ الإِبِلِ وَالنِّمَارُ مَعَ الْبَقَرِ وَالذِّئَابُ مَعَ الْغَنَمِ، وَيَلْعَبَ الصِّبْيَانُ بِالْحَيَّاتِ لا تَضُرُّهُمْ، فَيَمْكُثُ في الأرض أَرْبَعِينَ سَنَةً، ثُمَّ يُتَوَفَّى فيُصَلِّي عَلَيْهِ الْمُسْلِمُونَ صلواتُ الله عَلَيْهِ» أَخْرَجَهُ أحمد، وابن حبان.

 

1092- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: Ben, Meryem oğlu İsa'ya daha evlayım. O'nunla benim aramda bir nebi yoktur. Muhakkak ki O inecektir. O'nu gördüğünüzde onu tanırsınız. O, kızıl tenli, orta boylu biridir. Sanki O'nun kafasından damlalar damlamaktadır. Şayet rutubet ona isabet etmezse insanlar İslam üzere savaşırlar. Haç'ı kırar, domuzu öldürür, cizyeyi başlatır, Allah 'Azze ve Celle O'nun zamanında İslam'dan başka diğer bütün milletleri helak eder. Mesih Deccal'i helak eder. Yeryüzünde emniyet hakim olur. Öyle ki aslan deve ile kaplanlar ineklerle ve kurtlar koyunlarla beraber yayılır. Çocuklar yılanlarla oynarlar ve onlara zarar vermezler. Yeryüzünde kırk yıl kalır. Sonra ölür ve Müslümanlar O'nun cenaze namazını kılarlar."[1121]

 

وعَنْ جَابِرِ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَا مِنْ نَفْسٍ مَنْفُوسَةٍ الْيَوْمَ تَأْتِي عَلَيْهَا مِائَةُ سَنَةٍ وَهِيَ حَيَّةٌ يَوْمَئِذٍ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1093- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bugün doğmuş hiç bir nefis yoktur ki, üzerine yüz sene gelsin de, o gün sağ bulunsun."[1122]

 

وعَنْ أَبِي سَعِيدٍ الخدري رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «أَنَا سَيِّدُ وَلَدِ آدَمَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلا فَخْرَ، وَبِيَدِي لِوَاءُ الْحَمْدِ وَلا فَخْرَ، وَمَا مِنْ نَبِيٍّ يَوْمَئِذٍ آدَمَ فَمَنْ سِوَاهُ إِلا تَحْتَ لِوَائِي، وَأَنَا أَوَّلُ مَنْ تَنْشَقُّ عَنْهُ الأرْضُ وَلا فَخْرَ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، والترْمِذِيّ.

 

1094- Ebû Saîd el Hudrî -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kıyamet gününde Âdemoğullarının efendisi benim, Hamd sancağı benim elimdedir. Övünme yok, o gün Âdem ve diğerleri de hepsi benim sancağım altındadır. Toprak yarılıp kabirden çıkarılacak ilk kimse de benim fakat övünme yok.”[1123]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «إِنَّ مَثَلِي وَمَثَلَ الأنْبِيَاءِ مِنْ قَبْلِي كَمَثَلِ رَجُلٍ بَنَى بَيْتاً فَأَحْسَنَهُ وَأَجْمَلَهُ إِلا مَوْضِعَ لَبِنَةٍ مِنْ زَاوِيَةٍ فَجَعَلَ النَّاسُ يَطُوفُونَ بِهِ وَيَعْجَبُونَ لَهُ وَيَقُولُونَ: هَلا وُضِعَتْ هَذِهِ اللَّبِنَةُ. قَالَ: فَأَنَا اللَّبِنَةُ وَأَنَا خَاتِمُ النَّبِيِّينَ» متفق عليه.

 

1095- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Benimle diğer bütün peygamberlerin misali, bina yapan bir adamın misali gibidir. O adam bir bina yapmış, onu tamamlamış ve onu güzelce süslemiştir. Ancak bu binanın yapımında, binanın köşesinde bir tuğlası eksik kalmıştır. İnsanlar bu binanın içine girerler ve o güzel binada bu şekilde bir tuğlanın eksik kalmasına hayret ederek:

-Keşke bu bir tuğlalık yer boş bırakılmasaydı, derler. İşte o yeri boş bırakılan tuğla benim. Ben Hâtemun-Nebiyyîn, peygamberlerin sonuncusuyum."[1124]

 

وَعَنْه رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «فُضِّلْتُ عَلَى الأنْبِيَاءِ بِسِتٍّ: أُعْطِيتُ جَوَامِعَ الْكَلِمِ، وَنُصِرْتُ بِالرُّعْبِ، وَأُحِلَّتْ لِيَ الْغَنَائِمُ، وَجُعِلَتْ لِيَ الأرْضُ طَهُوراً وَمَسْجِداً، وَأُرْسِلْتُ إِلَى الْخَلْقِ كَافَّةً، وَخُتِمَ بِيَ النَّبِيُّونَ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1096- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ben diğer Peygamberler üzerine altı şeyle üstün kılındım: Bana Cevâmiü'l-Kelim verildi. (Düşmanlarımın kalplerine) korku sindirilmekle yardım olundum. Bana ganimetler helâl kılındı. Yeryüzü bana temizlik vâsıtası ve secdegâh kılındı. Ben bütün insanlara Peygamber olarak gönderildim. Benimle Peygamberler sona erdirildi."[1125]

 

195

بَابُ المَلائِكَةِ

 

195- Melekler

 

عَنْ عَائِشَة رضي الله عنها قَالَتْ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «خُلِقَتْ الْمَلائِكَةُ مِنْ نُورٍ، وَخُلِقَ الْجَانُّ مِنْ مَارِجٍ مِنْ نَارٍ، وَخُلِقَ آدَمُ مِمَّا وُصِفَ لَكُمْ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1097- Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Melekler nurdan yaratıldı. Cinler dumanlı alevden, ateşten yaratıl­dılar. Âdem ise size anlatılandan yaratıldı."[1126]

 

وعَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ الله رضي الله عنه عَنْ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «أُذِنَ لِي أَنْ أُحَدِّثَ عَنْ مَلَكٍ مِنْ مَلائِكَةِ الله مِنْ حَمَلَةِ الْعَرْشِ، إِنَّ مَا بَيْنَ شَحْمَةِ أُذُنِهِ إِلَى عَاتِقِهِ مَسِيرَةُ سَبْعِ مِائَةِ عَامٍ» أَخْرَجَهُ أبو داود.

 

1098- Cabir ibnu Abdullah -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Yüce Allah'ın Arşı'nı taşıyan meleklerinden birini anlatmam için bana izin verildi. Bu meleklerden birinin kulak memesi ile omuzu arasındaki mesafe yedi yüz senelik bir yoldur."[1127]

 

وعَنْ مَالِك بْنِ صَعْصَعَةَ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «رُفِعَ لِي الْبَيْتُ الْمَعْمُورُ، فَسَأَلْتُ جِبْرِيلَ، فَقَالَ: هَذَا الْبَيْتُ الْمَعْمُورُ يُصَلِّي فِيهِ كُلَّ يَوْمٍ سَبْعُونَ أَلْفَ مَلَكٍ إِذَا خَرَجُوا لَمْ يَعُودُوا إِلَيْهِ آخِرَ مَا عَلَيْهِمْ» متفق عليه.

 

1099- Mâlik ibnu Sa’sa’a -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem  şöyle buyurdu: "Bana, Beytul-Ma'mur yükseltildi. Bunu Cibril'e sordum. Şöyle dedi: Bu, Beytul-Ma'mur'dur. Burada her gün yetmiş bin melek namaz kılar. Biri çıktığı zaman bir daha ona sıra gelmez."[1128]

 

وَعَنْ حكيم بْن حزام رضي الله عنه قال: بَينما رسولُ الله صلّى الله عليه وسلّم في أصحابه إذ قَالَ لهم: «تَسْمَعُونَ مَا أَسْمَعُ؟» قالوا: ما نَسمع من شيء، قال: «إني لأسمع أطيطَ السماءِ، وما تُلام أن تَئِطّ، وما فيها موضع شبرٍ إلا وعليه مَلكٌ ساجِدٌ أو قائمٌ» أَخْرَجَهُ الطبراني في «الكبير».

 

1100- Hakîm b. Hizâm -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem, ashabı ile birlikte iken onlara:

-"Benim duyduğumu sizler de duyuyor musunuz" diye sordu. Onlar da:

-Bir şey duymuyoruz, dediler.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Ben, gökyüzünün gıcırdadığını duyuyorum. Gıcırdamasından dolayı da kınanmaz. Gökyüzünde bir karış yer yoktur ki muhakkak orada bir melek secde ediyor veya kıyamda duruyor olmasın."[1129]  

 

وعَنْ جَابِرِ بْنِ سَمُرَةَ رضي الله عنه قال: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «أَلا تَصُفُّونَ كَمَا تَصُفُّ الْمَلائِكَةُ عِنْدَ رَبِّهَا»، فَقُلْنَا: يَا رَسُولَ اللهِ، وَكَيْفَ تَصُفُّ الْمَلائِكَةُ عِنْدَ رَبِّهَا؟ قَالَ: «يُتِمُّونَ الصُّفُوفَ الأوَلَ، وَيَتَرَاصُّونَ فِي الصَّفِّ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1101- Câbir İbnu Semura -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Siz, meleklerin Rableri katında saf saf durdukları gibi saf bağlayıp dursanız ya!" Biz:

-Ey Allah'ın Resulu!  Melekler Rableri katında nasıl saf olurlar? Dedik. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"İlk safları tamamlarlar ve safta sıkışık dururlar."[1130]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّ لله مَلائِكَةً يَطُوفُونَ فِي الطُّرُقِ يَلْتَمِسُونَ أَهْلَ الذِّكْرِ، فَإِذَا وَجَدُوا قَوْماً يَذْكُرُونَ الله تَنَادَوْا هَلُمُّوا إِلَى حَاجَتِكُمْ» أَخْرَجَهُ البُخَارِيّ.

 

1102- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah'ın bir gurup melekleri vardır ki, bunlar yollarda dolaşarak zikir ehlini ararlar. Onlar Allah Azze ve Celle’yi anan bir topluluk buldukları zaman birbirlerine: Aradığınıza geliniz, diye seslenirler."[1131]

 

وعَنْ عَبد الله بْنِ عَبَّاسٍ رضي الله عنهما أَنَّ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ يَوْمَ بَدْرٍ: «هَذَا جِبْرِيلُ آخِذٌ بِرَأْسِ فَرَسِهِ عَلَيْهِ أَدَاةُ الْحَرْبِ» أَخْرَجَهُ البُخَارِيّ.

1103- Abdullah ibnu Abbâs -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Bedir savaşında şöyle buyurdu: "İşte şu Cibril'dir. Atının başını tutmuş, savaş aleti de üzerindedir."[1132]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ أَبُو جَهْلٍ: هَلْ يُعَفِّرُ مُحَمَّدٌ وَجْهَهُ بَيْنَ أَظْهُرِكُمْ؟ قَالَ فَقِيلَ: نَعَمْ. فَقَالَ: وَاللاتِ وَالْعُزَّى لَئِنْ رَأَيْتُهُ يَفْعَلُ ذَلِكَ لأَطَأَنَّ عَلَى رَقَبَتِهِ أَوْ لأُعَفِّرَنَّ وَجْهَهُ فِي التُّرَابِ، قَالَ: فَأَتَى رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم وَهُوَ يُصَلِّي زَعَمَ لِيَطَأَ عَلَى رَقَبَتِهِ، قَالَ: فَمَا فَجِئَهُمْ مِنْهُ إِلا وَهُوَ يَنْكُصُ عَلَى عَقِبَيْهِ، وَيَتَّقِي بِيَدَيْهِ، قَالَ: فَقِيلَ لَهُ: مَا لَكَ؟ فَقَالَ: إِنَّ بَيْنِي وَبَيْنَهُ لَخَنْدَقاً مِنْ نَارٍ وَهَوْلاً وَأَجْنِحَةً، فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لَوْ دَنَا مِنِّي لاخْتَطَفَتْهُ الْمَلائِكَةُ عُضْواً عُضْواً» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1104- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ebû Cehl: Muhammed sizin aranızda halâ yüzünü toprağa sürtüyor mu? dedi. Kendisine: Evet! cevabı verildi. Bunun üzerine:

-Lât ve Uzza'ya yemin ederim ki onu, bunu yaparken görürsem mutlaka boynuna basarım. Yahut mutlaka yüzünü toprağa gömerim, dedi. Az sonra Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem namaz kılarken onun ya­nına vardı. Boynuna basmak niyetinde idi, fakat birdenbire onu bırakıp geri döndüğünü ve elleriyle korunduğunu gördüler. Kendisine:

 -Sana ne oldu? denildi.

-Gerçekten onunla benim aramda ateşten bir hendek, korkunç bir şey ve bir takım kanatlar var, dedi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de:

-"Bana yaklaşmış olsaydı melekler onu birer birer uzuvlarını koparırdı!" buyurdu.[1133]

 

وعَنْ أُبَيِّ بْنِ كَعْبٍ رضي الله عنه قَالَ: مَا حَكَّ فِي صَدْرِي شَيْءٌ مُنْذُ أَسْلَمْتُ إِلا أَنِّي قَرَأْتُ آيَةً وَقَرَأَهَا رَجُلٌ غَيْرَ قِرَاءَتِي فَأَتَيْنَا النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: قُلْتُ: أَقْرَأْتَنِي آيَةَ كَذَا وَكَذَا؟ قَالَ: «نَعَمْ»، قَالَ: فَقَالَ الآخَرُ: أَلَمْ تُقْرِئْنِي آيَةَ كَذَا وَكَذَا؟ قَالَ: «نَعَمْ أَتَانِي جِبْرِيلُ عَنْ يَمِينِي وَمِيكَائِيلُ عَنْ يَسَارِي فَقَالَ جِبْرِيلُ: اقْرَأْ الْقُرْآنَ عَلَى حَرْفٍ وَاحِدٍ فَقَالَ مِيكَائِيلُ: اسْتَزِدْهُ حَتَّى بَلَغَ سَبْعَةَ أَحْرُفٍ كُلُّهَا شَافٍ كَافٍ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

1105- Ubey b. Kab -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Müslüman olduğumdan bu yana şunun gibi bir olay etki bırakmadı: Ben Kuran okudum. Bir başka adam da benim kıratımdan farklı bir şekilde okudu. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin yanına geldik. Ben dedim ki:

-Bana şu ve şu âyetleri sen okutmadın mı?

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-"Evet" dedi.

Diğer adam da:

-Şu ve şu âyetleri bana sen okutmadın mı? dedi.

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Evet. Cibril benim sağıma geldi. Mikail de soluma geldi. Cibril dedi ki: Kurân'ı bir harf üzere oku. Mikail: Onu yediye varıncaya kadar oku, hepsi de genel ve yeterlidir, dedi."[1134]

 

وَعَنْ أبي أُمامةَ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «إنَّ صَاحِبَ الشمال ليَرفع القلَمَ ست ساعاتٍ عَنِْ العَبد المسلمِ المخطئِ أو المسيء، فإن نَدِمَ واستغفرَ الله منها ألقاها، وإلا كُتِبتْ واحدةٌ» أَخْرَجَهُ الطبراني في «الكبير».

 

1106- Ebu Umame -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"(Günahları yazmakla görevli olan) Solda bulunan melek, hata veya günah işleyen kulun üzerinden altı saat boyunca kaldırır. Şayet pişman olur ve bağışlanma dilerse bir şey yazmaz. Aksi takdirde bir günah olarak yazılır."[1135]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِذَا كَانَ يَوْمُ الْجُمُعَةِ كَانَ عَلَى كُلِّ بَابٍ مِنْ أَبْوَابِ الْمَسْجِدِ مَلائِكَةٌ يَكْتُبُونَ الأوَّلَ فَالأوَّلَ، فَإِذَا جَلَسَ الإِمَامُ طَوَوْا الصُّحُفَ وَجَاءُوا يَسْتَمِعُونَ الذِّكْرَ» متفق عليه.

 

1107- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Cuma günü olduğunda melekler mescidin kapısında durur ve öncelik sırasına göre onları bir bir yazarlar. İmam hutbeye çıktığında melekler yazdıkları sayfaları kapatıp (dürüp) hutbeyi dinlerler.”[1136]

 

وَعَنْه رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَا مِنْ يَوْمٍ يُصْبِحُ الْعِبَادُ فِيهِ إِلا مَلَكَانِ يَنْزِلانِ، فَيَقُولُ أَحَدُهُمَا: اللَّهُمَّ أَعْطِ مُنْفِقاً خَلَفاً، وَيَقُولُ الآخَرُ: اللَّهُمَّ أَعْطِ مُمْسِكاً تَلَفاً» متفق عليه.

 

1108- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her gün, yeryüzüne iki melek iner ve bunlardan biri: Allahım infak edene yenisini ver, der. Diğeri de: Allahım vermeyenin malını telef et, der.”[1137]

 

وعَنْ جَابِرِ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ أَكَلَ الْبَصَلَ وَالثُّومَ وَالْكُرَّاثَ فَلا يَقْرَبَنَّ مَسْجِدَنَا، فَإِنَّ الْمَلائِكَةَ تَتَأَذَّى مِمَّا يَتَأَذَّى مِنْهُ بَنُو آدَمَ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1109- Câbir İbnu Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Her kim so­ğanı, sarımsağı ve pırasayı yerse sakın bizim mescidimize yaklaş­masın! Çünkü melekler insanların eziyet duydukları şeylerden ezâ duyarlar."[1138]

 

وَعَنْ عَائِشَة رضي الله عنها أن رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ في عُثْمَانَ بْن عفان رضي الله عنه: «أَلا أَسْتَحِي مِنْ رَجُلٍ تَسْتَحِي مِنْهُ الْمَلائِكَةُ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1110- Âişe -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Osman b. Affan hakkında şöyle dedi: "Kendisinden meleklerin utandığı bir zattan ben utanmayayım mı?"[1139]

 

196

بَابُ الكُتُبِ الْمُنَزَّلَةِ

 

196- İndirilmiş Kitaplar

 

عَنْ عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ رضي الله عنه أن جبريل سألَ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم عَنْ الإِيمَانِ، فقال: «أَنْ تُؤْمِنَ بِالله وَمَلائِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَالْقَدَرِ خَيْرِهِ وَشَرِّهِ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1111- Ömer ibnul-Hattâb -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Cibril, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme imandan sordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah'a, Meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve âhiret gününe inanman, bir de kadere; hayrına şerrine inanmandır."[1140]

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْنِ مَسْعُودٍ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لَيْسَ أَحَدٌ أَحَبَّ إِلَيْهِ الْمَدْحُ مِنْ الله عزّ وجل مِنْ أَجْلِ ذَلِكَ مَدَحَ نَفْسَهُ، وَلَيْسَ أَحَدٌ أَغْيَرَ مِنْ الله مِنْ أَجْلِ ذَلِكَ حَرَّمَ الْفَوَاحِشَ، وَلَيْسَ أَحَدٌ أَحَبَّ إِلَيْهِ الْعُذْرُ مِنْ الله مِنْ أَجْلِ ذَلِكَ أَنْزَلَ الْكِتَابَ وَأَرْسَلَ الرُّسُلَ» متفق عليه، واللفظ لمسلم.

 

1112- Abdullah ibnu Mesud -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Övünme, Allah Azze ve Celle'den daha çok kimseye makbul değildir. Bundan dolabı kendini methetmiştir. Allah'tan daha kıskanç da kimse yok­tur. Bundan dolayı kötülükleri haram kılmıştır. Ve hiç bir kimseye özür Allah'tan daha makbul değildir. Bundan dolayı Kitabı indirmiş ve Peygam­berler göndermiştir.[1141]

 

وعَنْ عَائِشَة رضي الله عنها قَالَتْ: أَوَّلُ مَا بُدِئَ بِهِ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم مِنْ الْوَحْيِ الرُّؤْيَا الصَّالِحَةُ فِي النَّوْمِ، فَكَانَ لا يَرَى رُؤْيَا إِلا جَاءَتْ مِثْلَ فَلَقِ الصُّبْحِ، ثُمَّ حُبِّبَ إِلَيْهِ الْخَلاءُ، وَكَانَ يَخْلُو بِغَارِ حِرَاءٍ فَيَتَحَنَّثُ فِيهِ وَهُوَ التَّعَبُّدُ اللَّيَالِيَ ذَوَاتِ الْعَدَدِ قَبْلَ أَنْ يَنْزِعَ إِلَى أَهْلِهِ، وَيَتَزَوَّدُ لِذَلِكَ، ثُمَّ يَرْجِعُ إِلَى خَدِيجَةَ فَيَتَزَوَّدُ لِمِثْلِهَا حَتَّى جَاءَهُ الْحَقُّ وَهُوَ فِي غَارِ حِرَاءٍ، فَجَاءَهُ الْمَلَكُ فَقَالَ: اقْرَأْ، قَالَ: مَا أَنَا بِقَارِئٍ، قَالَ: فَأَخَذَنِي فَغَطَّنِي حَتَّى بَلَغَ مِنِّي الْجَهْدَ ثُمَّ أَرْسَلَنِي فَقَالَ: اقْرَأْ قُلْتُ: مَا أَنَا بِقَارِئٍ فَأَخَذَنِي فَغَطَّنِي الثَّانِيَةَ حَتَّى بَلَغَ مِنِّي الْجَهْدَ ثُمَّ أَرْسَلَنِي فَقَالَ: اقْرَأْ فَقُلْتُ: مَا أَنَا بِقَارِئٍ فَأَخَذَنِي فَغَطَّنِي الثَّالِثَةَ، ثُمَّ أَرْسَلَنِي فَقَالَ: {{اقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ *} {خَلَقَ الإِنْسَانَ مِنْ عَلَقٍ *} {اقْرَأْ وَرَبُّكَ الأَكَرَمُ *}} [العلق: 1 ـ 3] » فَرَجَعَ بِهَا رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم يَرْجُفُ فُؤَادُهُ، فَدَخَلَ عَلَى خَدِيجَةَ بِنْتِ خُوَيْلِدٍ رضي الله عنها، فَقَالَ: «زَمِّلُونِي زَمِّلُونِي» فَزَمَّلُوهُ حَتَّى ذَهَبَ عَنْهُ الرَّوْعُ، فَقَالَ لِخَدِيجَةَ وَأَخْبَرَهَا الْخَبَرَ: «لَقَدْ خَشِيتُ عَلَى نَفْسِي»، فَقَالَتْ خَدِيجَةُ: كَلا، وَالله مَا يُخْزِيكَ الله أَبَداً، إِنَّكَ لَتَصِلُ الرَّحِمَ، وَتَحْمِلُ الْكَلَّ، وَتَكْسِبُ الْمَعْدُومَ، وَتَقْرِي الضَّيْفَ، وَتُعِينُ عَلَى نَوَائِبِ الْحَقِّ، فَانْطَلَقَتْ بِهِ خَدِيجَةُ حَتَّى أَتَتْ بِهِ وَرَقَةَ بْنَ نَوْفَلِ بْنِ أَسَدِ بْنِ عَبْدِ الْعُزَّى ابْنَ عَمِّ خَدِيجَةَ، وَكَانَ امْرَأً قَدْ تَنَصَّرَ فِي الْجَاهِلِيَّةِ، وَكَانَ يَكْتُبُ الْكِتَابَ الْعِبْرَانِيَّ فَيَكْتُبُ مِنْ الإِنْجِيلِ بِالْعِبْرَانِيَّةِ مَا شَاءَ الله أَنْ يَكْتُبَ، وَكَانَ شَيْخاً كَبِيراً قَدْ عَمِيَ، فَقَالَتْ لَهُ خَدِيجَةُ: يَا ابْنَ عَمِّ، اسْمَعْ مِنْ ابْنِ أَخِيكَ، فَقَالَ لَهُ وَرَقَةُ: يَا ابْنَ أَخِي مَاذَا تَرَى؟ فَأَخْبَرَهُ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم خَبَرَ مَا رَأَى، فَقَالَ لَهُ وَرَقَةُ: هَذَا النَّامُوسُ الَّذِي نَزَّلَ الله عَلَى مُوسَى، يَا لَيْتَنِي فِيهَا جَذَعاً، لَيْتَنِي أَكُونُ حَيّاً إِذْ يُخْرِجُكَ قَوْمُكَ، فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «أَوَمُخْرِجِيَّ هُمْ؟» قَالَ: نَعَمْ، لَمْ يَأْتِ رَجُلٌ قَطُّ بِمِثْلِ مَا جِئْتَ بِهِ إِلا عُودِيَ وَإِنْ يُدْرِكْنِي يَوْمُكَ أَنْصُرْكَ نَصْراً مُؤَزَّراً ثُمَّ لَمْ يَنْشَبْ وَرَقَةُ أَنْ تُوُفِّيَ وَفَتَرَ الْوَحْيُ متفق عليه.

 

1113-  Mü'minlerin annesi Âişe -Allah ondan razı olsun-  şöy­le dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme vahyin ilk başlangıcı uykusunda gördüğü salih rüya şeklinde olmuştur. Gördüğü hiç bir rüya yoktu ki tıpkı sabahın aydınlığı gibi çıkmasın. Sonra kendisine yalnızlık sevdirildi. Bir ay müddetle ki bu Ramazan ayıydı, Hira mağarasında kaldı ve İbrahim’in dini olan “Hanifiyye”den kalma ibadetlerle uğraşırdı. Ailesinden ayrılmadan önce yeteri kadar yiyeceğini alır sonra tekrar Hatice’nin -Allah ondan razı olsun- yanına gelip azığını alır ve mağarada ibadetine devam ederdi. Bu durum Hira mağarasında olduğu halde hak olan emir gelinceye kadar devam etti. Ona melek gelip: “Oku” dedi.

-“Ben okuma bilmem” dedi. Dedi ki: “(Melek) beni aldı ve gücüm kuvvetim kesilene kadar beni tuttu Sonra beni bıraktı”. (Melek) dedi ki: “Oku” Ben “Okuma bilmem” dedim. Sonra beni ikinci kez alıp gücüm kuvvetim kesilinceye kadar beni tuttu. Sonra beni bıraktı ve “Oku” dedi. Ben: “Okuma bilmem” dedim. Melek beni alıp üçüncü kez gücüm kuvvetim kesilene kadar tuttu. Sonra dedi ki: 

 “Yaratan Rabbının adıyla oku! O insanı yapışkan bir kan pıhtısından yarattı. Oku! Rabbın sonsuz kerem sahibidir.” (Alak: 1-3)

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem kendisine vahyolunan âyetler ve başından gelen kıssayla ve korkarak Hatice binti Huveylid’in -Allah ondan razı olsun- yanına dönüp dedi ki: “Beni örtün, beni örtün” Korku­su gidinceye kadar onu sarıp örttüler. Ondan sonra olanları Hatîce'ye haber vererek: "Kendimden korktum" dedi. Hatîce -Allah ondan razı olsun-: "Sakın korkma! Allah'a yemîn ederim ki, Allah asla seni mahcup edip zor duruma düşürmez. Çünkü sen akrabana iyilik eder, herkesin yardımına koşar, insanların senden gayrisinde bulamadıkları maldan onlara verirsin, misafirini ağırlarsın, musibet anında insanlara yardım edersin" dedi. Bundan sonra Hatîce, onunla birlikte amcasının oğlu Varakatu'bnu Nevfel ibnu Esed ibnu Abdul-Uzzâ'ya gitti. O, câhiliyet zamanında Hristiyanlığı benimsemiş, İbrânîce yazı bilen ve İncil'den Allah'ın dilediği kadar İbrânîce yazan yaşlı ve kör olmuş biriydi. Hatîce ona dedi ki:

- Ey amcamın oğlu! Kardeşinin oğlunu bir dinle. Varaka:

- Ne oldu ey kardeşimin oğlu? diye sorunca, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem gördüklerini ona anlattı. 

Varaka O’na şöyle dedi:

“Bu gördüğün, Allah'ın Musa'ya gönderdiği Nâmûs'tur (Cibril). Keşke senin davet ettiğin günlerde sana yardım etmek için genç olsaydım! Kavminin seni çıkaracakları zaman keşke hayâtta olsaydım!”

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki:

- "Onlar beni çıkaracaklar mı ki?"  O da:

- “Evet. Senin getirdiğini getirmiş hiçbir kimse yoktur ki ona düşmanca davranılmasın (eziyete uğramasın). Şayet senin çıkarılacağın o güne yetişirsem sana yardım ederim,” cevâbını ver­di. Ondan sonra aradan çok geçmedi, Varaka vefat etti.  Bir müddet vahy kesildi.[1142]

 

وَعَنْها رضي الله عنها، أَنَّ الْحَارِثَ بْنَ هِشَامٍ رضي الله عنه سَأَلَ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم فَقَالَ: يَا رَسُولَ الله كَيْفَ يَأْتِيكَ الْوَحْيُ؟ فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «أَحْيَاناً يَأْتِينِي مِثْلَ صَلْصَلَةِ الْجَرَسِ، وَهُوَ أَشَدُّهُ عَلَيَّ فَيُفْصَمُ عَنِّي، وَقَدْ وَعَيْتُ عَنْهُ مَا قَالَ، وَأَحْيَاناً يَتَمَثَّلُ لِي الْمَلَكُ رَجُلاً فَيُكَلِّمُنِي فَأَعِي مَا يَقُولُ» قَالَتْ عَائِشَة رضي الله عنها: وَلَقَدْ رَأَيْتُهُ يَنْزِلُ عَلَيْهِ الْوَحْيُ فِي الْيَوْمِ الشَّدِيدِ الْبَرْدِ فَيَفْصِمُ عَنْهُ، وَإِنَّ جَبِينَهُ لَيَتَفَصَّدُ عَرَقاً» متفق عليه.

 

1114- Âişe -Allah ondan razı olsun- haber verdi. Haris ibnu Hişâm -Allah ondan razı olsun-  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme: Ey Allah’ın Rasûlü, sana vahiy nasıl gelir? diye sor­du. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bâzı vakitlerde bana çıngırak sesi gibi gelir ki, ba­na en ağır geleni de budur. Benden o hâl gider gitmez, (meleğin) bana getirmiş olduğu sözü hafızamda tutarım. Bazen de melek bana bir insan suretinde gelir, benimle konuşur, ben de söylediklerini ezberime alırım."

Âişe -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: O’nu, soğuğu şiddetli bir günde kendisine vahiy inerken gördüm, kendisinden o hâl geçtiğinde alnından ter boşanırdı.[1143]

 

وَعَنْ عَبْدِ الله بْنِ عَبَّاسٍ رضي الله عنهما قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «أَقْرَأَنِي جِبْرِيلُ عَلَى حَرْفٍ، فَلَمْ أَزَلْ أَسْتَزِيدُهُ حَتَّى انْتَهَى إِلَى سَبْعَةِ أَحْرُفٍ» متفق عليه.

 

1115- Abdullah ibnu Abbâs -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Cibril bana Kurân’ı bir okunuş üzerine okuttu. Tâki yedi türlü okuyuşa gelinceye kadar ben bu okuyuşu artırmasını istemeye devam ettim."[1144]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: كَانَ أَهْلُ الْكِتَابِ يَقْرَءُونَ التَّوْرَاةَ بِالْعِبْرَانِيَّةِ وَيُفَسِّرُونَهَا بِالْعَرَبِيَّةِ لأهْلِ الإِسْلامِ فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «لا تُصَدِّقُوا أَهْلَ الْكِتَابِ وَلا تُكَذِّبُوهُمْ وَقُولُوا: {{آمَنَّا بِاللَّهِ وَمَا أُنْزِلَ إِلَيْنَا}} الآية [المائدة: 59] » أَخْرَجَهُ البُخَارِيّ.

1116- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Kitab Ehli, Tevrat'ı İbrânîce olarak okuyor ve Arapça olarak Müslümanlara açıklıyorlardı. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Kitab Ehli’nin haberlerini ne doğrulayın, ne de yalanlayın. «Biz, Allah’a ve bize indirilene iman ettik» (Maide: 59) deyin."[1145]

 

وَعَنْه رضي الله عنه عَنْ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «خُفِّفَ عَلَى دَاوُدَ عليه السلام الْقُرْآنُ فَكَانَ يَأْمُرُ بِدَوَابِّهِ فَتُسْرَجُ فَيَقْرَأُ الْقُرْآنَ قَبْلَ أَنْ تُسْرَجَ دَوَابُّهُ، وَلا يَأْكُلُ إِلا مِنْ عَمَلِ يَدِهِ» أَخْرَجَهُ البُخَارِيّ.

 

1117- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Dâvûd aleyhisselama kendisine gönderilen kitabı okuması kolaylaştırıldı. Dâvûd kendisinin binek hayvanlarının sefere hazırlanmasını emrederdi de onlar eğerlenirdi. Bunlar eğerlenmezden evvel kitabını okurdu. Dâvûd yalnız kendi elinin emeğinden yer idi."[1146]

 

وعَنْ وَاثِلَةَ بْنِ الأسْقَعِ رضي الله عنه أَنَّ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «أُعْطِيتُ مَكَانَ التَّوْرَاةِ السَّبْعَ، وَأُعْطِيتُ مَكَانَ الزَّبُورِ الْمَئِينَ، وَأُعْطِيتُ مَكَانَ الإِنْجِيلِ الْمَثَانِيَ، وَفُضِّلْتُ بِالْمُفَصَّلِ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

1118- Vâsila b. el-Eska -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Tevrat'ın yerine bana es-Seb'u verildi. Zebur'un yerine el-Meîn verildi. İncil'in yerine el-Mesânî verildi. El-Mufassal ile de üstün kılındım."[1147]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم لأبي: «ما تَقْرَأُ فِي الصَّلاةِ قَالَ أُبيّ: فَقَرَأْتُ عَلَيْهِ أُمَّ الْقُرْآنِ فقال رسولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ مَا أَنْزَلَ الله فِي التَّوْرَاةِ وَلا فِي الإِنْجِيلِ وَلا فِي الزَّبُورِ وَلا فِي الْفُرْقَانِ مِثْلَهَا، وَإِنَّهَا لَلسَّبْعُ مِن الْمَثَانِي» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

1119- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Ubey'e şöyle dedi:

-"Namazda ne okuyorsun?" Ubey:

-Ummul-Kurân'ı (Fatiha Suresi’ni) okudum, dedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki Allah 'Azze ve Celle ne Tevrat'ta, ne İncil'de ve ne de Furkan'da onun bir benzerini indirmemiştir. O, es-Seb'ul-Mesânî'dir."[1148]

 

197

بَابُ إثبات عَذَابِ الْقَبْـرِ وَنَعِيمِهِ

 

197- Kabir Azabı ve Nimetinin İspatı

 

عَنْ عَائِشَة رضي الله عنها قَالَتْ: دَخَلَتْ عَلَيَّ عَجُوزَانِ مِنْ عُجُزِ يَهُودِ الْمَدِينَةِ فَقَالَتَا: إِنَّ أَهْلَ الْقُبُورِ يُعَذَّبُونَ فِي قُبُورِهِمْ. قَالَتْ: فَكَذَّبْتُهُمَا، وَلَمْ أُنْعِمْ أَنْ أُصَدِّقَهُمَا فَخَرَجَتَا، وَدَخَلَ عَلَيَّ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم فَقُلْتُ لَهُ: يَا رَسُولَ الله إِنَّ عَجُوزَيْنِ مِنْ عُجُزِ يَهُودِ الْمَدِينَةِ دَخَلَتَا عَلَيَّ فَزَعَمَتَا أَنَّ أَهْلَ الْقُبُورِ يُعَذَّبُونَ فِي قُبُورِهِمْ فَقَالَ: «صَدَقَتَا إِنَّهُمْ يُعَذَّبُونَ عَذَاباً تَسْمَعُهُ الْبَهَائِمُ»، قَالَتْ: فَمَا رَأَيْتُهُ بَعْدُ فِي صَلاةٍ إِلا يَتَعَوَّذُ مِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ. متفق عليه.

 

1120-  Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Medine yahudilerinden iki yaşlı kadın yanıma geldiler ve bana:

-Muhakkak ki kabir ehli kabirlerinde azab olunuyorlar, dediler. Ben ise o ikisini yalanladım, o ikisinin sözünü doğru olarak kabul etmek bana güzel gelmedi. O iki yaşlı yahudi kadın yanımdan çıktılar. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem yanıma geldiğinde O’na:

-Ey Allah'ın Rasûlü! İki yaşlı yahudi kadın benim yanıma geldiler, dedim ve sözlerini haber verdim. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buyurdu:

-O ikisi doğru söylemiş. Muhakkak ki kabir ehli kabirlerinde azab olunurlar. Onların seslerini insanların dışında hayvanların hepsi işitirler." 

Bu olaydan sonra Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin namazında kabir azabından Allah’a sığınırken gördüm.[1149]

 

وَعَنْ أبي هُرَيْرَة رضي الله عنه عَنْ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم في قوله جلَّ وعلا: {{فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكًا}} [طه: 124] قال: «عذابُ القَبر» أخرجه ابن حبان.

 

1121- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin: "Kim de beni anmaktan yüz çevirirse, onun için dar bir geçim vardır" (Taha: 124) âyeti hakkında "Kabir azabı" dediğini haber verdi.[1150]

 

وعَنْ زَيْدِ بْنِ ثَابِتٍ رضي الله عنه قَالَ: بَيْنَمَا النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم فِي حَائِطٍ لِبَنِي النَّجَّارِ عَلَى بَغْلَةٍ لَهُ، وَنَحْنُ مَعَهُ، إِذْ حَادَتْ بِهِ فَكَادَتْ تُلْقِيهِ وَإِذَا أَقْبُرٌ سِتَّةٌ أَوْ خَمْسَةٌ أَوْ أَرْبَعَةٌ قَالَ: كَذَا كَانَ يَقُولُ الْجُرَيْرِيُّ، فَقَالَ: مَنْ يَعْرِفُ أَصْحَابَ هَذِهِ الأقْبُرِ؟ فَقَالَ رَجُلٌ: أَنَا، قَالَ: فَمَتَى مَاتَ هَؤُلاءِ؟ قَالَ: مَاتُوا فِي الإِشْرَاكِ، فَقَالَ: «إِنَّ هَذِهِ الأمَّةَ تُبْتَلَى فِي قُبُورِهَا فَلَوْلا أَنْ لا تَدَافَنُوا لَدَعَوْتُ الله أَنْ يُسْمِعَكُمْ مِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ الَّذِي أَسْمَعُ مِنْهُ» ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَيْنَا بِوَجْهِهِ، فَقَالَ: «تَعَوَّذُوا بِالله مِنْ عَذَابِ النَّارِ»، قَالُوا: نَعُوذُ بِالله مِنْ عَذَابِ النَّارِ فَقَالَ: «تَعَوَّذُوا بِالله مِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ»، قَالُوا: نَعُوذُ بِالله مِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ، قَالَ: «تَعَوَّذُوا بِالله مِنْ الْفِتَنِ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ»، قَالُوا: نَعُوذُ بِالله مِنْ الْفِتَنِ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ قَالَ: «تَعَوَّذُوا بِالله مِنْ فِتْنَةِ الدَّجَّالِ»، قَالُوا: نَعُوذُ بِالله مِنْ فِتْنَةِ الدَّجَّالِ أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

 

1122- Zeyd b. Sabit -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Bir defa Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem biz de beraberinde olduğumuz hal­de bir katırının üzerinde Benî Neccâr'ın bir bahçesinde iken aniden hayvan onu yoldan saptırdı, az daha düşüyordu. Bir de ne görelim, altı veya beş yahut dört kabir! Bunun üze­rine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

"Bu kabirlerin sahiplerini kim biliyor?"  diye sordu. Bir adam:

-Ben (biliyorum), dedi.

"Öyleyse bunlar ne zaman öldüler?"  dedi. Adam:

-Onlar şirk içerisinde öldüler, cevabını verdi. Müteakiben Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

"Gerçekten bu ümmet kabirlerinde imtihan olunuyor. Eğer defnetme­meniz endişesi olmasaydı, kabir azabından benim işitmekte olduğumu, size de işittirmesi için Allah'a dua ederdim" dedi. Sonra yüzünü bize dönerek:

-"Cehennem azabından Allah'a sığının!" buyurdu. Ashab:

-Biz cehennem azabından Allah'a sığınırız, dediler. (Bu sefer) :

-"Kabir azabından Allah'a sığının!" buyurdu, Ashab:

-Biz kabir azabından Allah'a sığınırız, dediler.

-"Fitnelerin açığından, kapalısından Allah'a sığının!" buyurdu. Ashab:

-Biz fitnelerden, onların açığından, kapalısından Allah'a sığınırız, dediler.

-"Deccal'in fitnesinden Allah'a sığının!"  buyurdu. Ashab:

-Biz Deccal'in fitnesinden Allah'a sığınırız! dediler.[1151]

 

وعَنْ أَبِي أَيُّوبَ الأنصاري رضي الله عنه قَالَ: خَرَجَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم بعدما غربت الشَّمْسُ فَسَمِعَ صَوْتاً فَقَالَ: «يَهُودُ تُعَذَّبُ فِي قُبُورِهَا» متفق عليه.

 

1123- Ebû Eyyûb el-Ensari -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, güneş battığında bir haceti için dışarıya çıktı.  Bir ses işitti ve şöyle buyurdu:  "Yahudiler kabirlerinde azâb olunuyorlar."[1152]

 

وعَنْ الْبَرَاءِ بْنِ عَازِبٍ رضي الله عنه عَنْ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «{{يُثَبِّتُ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا بِالْقَوْلِ الثَّابِتِ}} [إبراهيم: 27] قَالَ: نَزَلَتْ فِي عَذَابِ الْقَبْرِ فَيُقَالُ لَهُ: مَنْ رَبُّكَ فَيَقُولُ: رَبِّيَ الله وَنَبِيِّي مُحَمَّدٌ صلّى الله عليه وسلّم فَذَلِكَ قَوْلُهُ عزّ وجل: {{يُثَبِّتُ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا بِالْقَوْلِ الثَّابِتِ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَفِي الآخِرَةِ}} [إبراهيم: 27] » متفق عليه.

 

1124- Berâ ibnu Âzib’den, -Allah ondan razı olsun- O şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah iman edenleri sabit kaville yerlerinde tutar" (İbrahim: 27) âyet-i kerîme­si kabir azabı hakkında inmiştir. Ölen kula, Rabbin kim? diye sorulacak. O da: Rabbim Allah! Peygamberim de Muhammed sallallâhu 'aleyhi ve sellem cevabını verecektir. İşte Allah 'Azze ve Celle'nin: "Allah, iman edenleri hem dünya hayatında, hem de âhirette sabit kaville yerlerinde tutacaktır" âyet-i kerîmesi budur."[1153]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِذَا قُبِرَ الْمَيِّتُ، ـ أَوْ قَالَ: أَحَدُكُمْ ـ أَتَاهُ مَلَكَانِ أَسْوَدَانِ أَزْرَقَانِ يُقَالُ لأحَدِهِمَا: الْمُنْكَرُ وَالآخَرُ النَّكِيرُ، فَيَقُولانِ: مَا كُنْتَ تَقُولُ فِي هَذَا الرَّجُلِ؟ فَيَقُولُ مَا كَانَ يَقُولُ: هُوَ عَبْدُ الله وَرَسُولُهُ أَشْهَدُ أَنْ لا إِلَهَ إِلا الله وَأَنَّ مُحَمَّداً عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ، فَيَقُولانِ: قَدْ كُنَّا نَعْلَمُ أَنَّكَ تَقُولُ هَذَا ثُمَّ يُفْسَحُ لَهُ فِي قَبْرِهِ سَبْعُونَ ذِرَاعاً فِي سَبْعِينَ، ثُمَّ يُنَوَّرُ لَهُ فِيهِ، ثُمَّ يُقَالُ لَهُ: نَمْ، فَيَقُولُ: أَرْجِعُ إِلَى أَهْلِي فَأُخْبِرُهُمْ، فَيَقُولانِ: نَمْ كَنَوْمَةِ الْعَرُوسِ الَّذِي لا يُوقِظُهُ إِلا أَحَبُّ أَهْلِهِ إِلَيْهِ حَتَّى يَبْعَثَهُ الله مِنْ مَضْجَعِهِ ذَلِكَ، وَإِنْ كَانَ مُنَافِقاً، قَالَ: سَمِعْتُ النَّاسَ يَقُولُونَ، فَقُلْتُ مِثْلَهُ لا أَدْرِي فَيَقُولانِ: قَدْ كُنَّا نَعْلَمُ أَنَّكَ تَقُولُ ذَلِكَ، فَيُقَالُ لِلأرْضِ: الْتَئِمِي عَلَيْهِ فَتَلْتَئِمُ عَلَيْهِ فَتَخْتَلِفُ فِيهَا أَضْلاعُهُ، فَلا يَزَالُ فِيهَا مُعَذَّباً حَتَّى يَبْعَثَهُ الله مِنْ مَضْجَعِهِ» أَخْرَجَهُ الترْمِذِيّ.

 

1125- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:  “Sizden biriniz veya ölü birisi kabre konulunca siyah mavi iki melek ona gelir onlardan birine münker diğerine nekîr denilir. O iki melek şöyle derler: Bu Muhammed denilen adam hakkında ne dersin? O kimse ise ölmeden önce söylediğini aynen tekrar ederek: O Allah’ın kulu ve Rasûlüdür. Ben şehâdet ederim ki Allah’tan başka gerçek ilah yoktur. Muhammed’de onun kulu ve elçisidir. O iki melek derler ki: Senin böyle söyleyeceğini biliyorduk. Sonra o kabir yetmiş arşın kadar genişletilir ve aydınlık hale getirilir ve rahatça yat uyu burada denilir. O kimse bu durumu benim aileme dönüp haber verebilir miyim? Deyince o iki melek; damat gibi rahatça uyu, damat olan kimseyi ailesinden en çok sevdiği kimse uyandırır, derler. O kişi o kabirde mahşer için diriltilinceye kadar rahat rahat uyur.

O kabre konulan kimse münafık ise Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem hakkında sorulan soruya: İnsanların peygamber dediklerini duydum, bende aynen öyle söyledim, gerçek midir? değil midir? bilemiyorum diyecek. Bunun üzerine o iki melek; senin böyle söyleyeceğini biliyorduk, derler. O kabre: Sıkıştır onu denilir, kabirde onu sıkıştırır da kaburga kemikleri yerlerinden oynar. Allah onu böylece mahşer günü uyandırıncaya kadar azab etmeye devam eder.”[1154]

 

وعَنْ الْبَرَاءِ بْنِ عَازِبٍ رضي الله عنه قَالَ: خَرَجْنَا مَعَ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم فِي جَنَازَةِ رَجُلٍ مِنْ الأنْصَارِ فَانْتَهَيْنَا إِلَى الْقَبْرِ، وَلَمَّا يُلْحَدْ فَجَلَسَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم وَجَلَسْنَا حَوْلَهُ كَأَنَّمَا عَلَى رُءُوسِنَا الطَّيْرُ وَفِي يَدِهِ عُودٌ يَنْكُتُ بِهِ فِي الأرْضِ فَرَفَعَ رَأْسَهُ فَقَالَ: «اسْتَعِيذُوا بِالله مِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ» مَرَّتَيْنِ أَوْ ثَلاثاً، وَقَالَ: «وَإِنَّهُ لَيَسْمَعُ خَفْقَ نِعَالِهِمْ إِذَا وَلَّوْا مُدْبِرِينَ حِينَ يُقَالُ لَهُ: يَا هَذَا مَنْ رَبُّكَ؟ وَمَا دِينُكَ؟ وَمَنْ نَبِيُّكَ؟» قَالَ هَنَّادٌ: قَالَ: «وَيَأْتِيهِ مَلَكَانِ فَيُجْلِسَانِهِ فَيَقُولانِ لَهُ: مَنْ رَبُّكَ؟ فَيَقُولُ: رَبِّيَ الله فَيَقُولانِ لَهُ: مَا دِينُكَ؟ فَيَقُولُ: دِينِيَ الإِسْلامُ فَيَقُولانِ لَهُ: مَا هَذَا الرَّجُلُ الَّذِي بُعِثَ فِيكُمْ؟ قَالَ: فَيَقُولُ: هُوَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم فَيَقُولانِ: وَمَا يُدْرِيكَ؟ فَيَقُولُ: قَرَأْتُ كِتَابَ الله فَآمَنْتُ بِهِ وَصَدَّقْتُ» زَادَ فِي حَدِيثِ جَرِيرٍ: «فَذَلِكَ قَوْلُ الله عزّ وجل: {{يُثَبِّتُ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا}} [إبراهيم: 27] الآيَةُ ثُمَّ اتَّفَقَا قَالَ: فَيُنَادِي مُنَادٍ مِنْ السَّمَاءِ أَنْ قَدْ صَدَقَ عَبْدِي فَأَفْرِشُوهُ مِنْ الْجَنَّةِ وَافْتَحُوا لَهُ بَاباً إِلَى الْجَنَّةِ وَأَلْبِسُوهُ مِنْ الْجَنَّةِ قَالَ: فَيَأْتِيهِ مِنْ رَوْحِهَا وَطِيبِهَا قَالَ: وَيُفْتَحُ لَهُ فِيهَا مَدَّ بَصَرِهِ قَالَ: وَإِنَّ الْكَافِرَ فَذَكَرَ مَوْتَهُ قَالَ: «وَتُعَادُ رُوحُهُ فِي جَسَدِهِ وَيَأْتِيهِ مَلَكَانِ فَيُجْلِسَانِهِ فَيَقُولانِ لَهُ: مَنْ رَبُّكَ فَيَقُولُ: هَاهْ هَاهْ هَاهْ لا أَدْرِي فَيَقُولانِ لَهُ: مَا دِينُكَ؟ فَيَقُولُ: هَاهْ هَاهْ لا أَدْرِي فَيَقُولانِ: مَا هَذَا الرَّجُلُ الَّذِي بُعِثَ فِيكُمْ؟ فَيَقُولُ: هَاهْ هَاهْ لا أَدْرِي فَيُنَادِي مُنَادٍ مِنْ السَّمَاءِ أَنْ كَذَبَ فَأَفْرِشُوهُ مِنْ النَّارِ وَأَلْبِسُوهُ مِنْ النَّارِ، وَافْتَحُوا لَهُ بَاباً إِلَى النَّارِ، قَالَ: فَيَأْتِيهِ مِنْ حَرِّهَا وَسَمُومِهَا قَالَ: وَيُضَيَّقُ عَلَيْهِ قَبْرُهُ حَتَّى تَخْتَلِفَ فِيهِ أَضْلاعُهُ» زَادَ فِي حَدِيثِ جَرِيرٍ قَالَ: «ثُمَّ يُقَيَّضُ لَهُ أَعْمَى أَبْكَمُ مَعَهُ مِرْزَبَّةٌ مِنْ حَدِيدٍ لَوْ ضُرِبَ بِهَا جَبَلٌ لَصَارَ تُرَاباً قَالَ: فَيَضْرِبُهُ بِهَا ضَرْبَةً يَسْمَعُهَا مَا بَيْنَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ إِلا الثَّقَلَيْنِ فَيَصِيرُ تُرَاباً قَالَ: ثُمَّ تُعَادُ فِيهِ الرُّوحُ» أَخْرَجَهُ أبو داود.

 

1126- Berâ İbnu Âzib -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte ensardan bir adamın cenazesinde bulunarak defnetmek üzere Bakî mezarlı­ğına doğru yola çıktık. Daha kabrin kazılması tamamlanmadan kabre var­dık. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem oturdu, kabrin etrafına biz de oturduk. Sanki başla­rımızın üzerinde birer kuş varmış gibi (sakin duruyor) idik. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem elindeki bir çöple yeri karıştırıyordu. Derken başını kaldırıp iki ya da üç defa: "Kabir azabından Allah'a sığınınız" buyurdu.

"Muhakkak ki (ölü kendisini defnedenler) dönüp giderlerken (soru meleği tarafından) kendisine: "Ey adam, Rabbin kimdir? Dinin nedir, peygamberin kimdir?" diye sorulduğu sırada (onların) ayak seslerini duyar."

Hennâd (da hadisin bundan sonraki kısmını şöyle) rivayet etti: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem sözlerine devam ederek şöyle) dedi: "Ve ona iki melek gelir. Onu oturtarak ona "Rabbin kimdir?" derler:

-Rabbim Allah'dır, der sonra ona:

-Dinin nedir? derler:

-Dinim İslam'dır, der, sonra:

-"Şu size gönderilen adam da kimdir? diye sorarlar.

-"Salat ve selam üzerine olsun, O Allah'ın Rasûlüdür, cevabını ve­rir. Sonra bunu:

-"Sana öğreten nedir?" derler; (o da):

-"Ben Allah'ın Kitabını okudum, ona inandım ve (onu) tasdik ettim der."

Cerir'in rivayetinde (şu) ilave vardır: "Bunu bana öğreten şey, Aziz ve Celil olan Allah'ın (şu) sözüdür: "Allah inananları dünya ha­yatında da ahirette de sağlam bir sözle tesbit eder." (İbrahim: 27).

(Bu hadisin bundan) sonra (ki kısmında hadisin ravileri olan Cerir ile Ebu Muaviye rivayetlerinde) birleşerek hadisin kalan kısmını şöyle riva­yet ettiler: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem sözlerine devamla şöyle) buyurdu:

"Bunun üzerine gökten bir münadî: Kulum doğru söyledi. Ona cennetten bir yer hazırlayınız ve ona cennete (açılan) bir kapı açınız, diye seslenir. Hemen arka­sından o kula (cennetin) esintisi ve hoş kokusu gelmeye başlar ve da­ha kabrinde iken ufku, gözünün alabildiği kadarınca açılıp genişler. "Kafire gelince..." Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem hadisin bu kısmında kafirin ölümü­nü anlattı. Onun ölümünün nasıl zor ve şiddetli olduğunu açıkladıktan son­ra şöyle buyurdu:

"Muhakkak ki kafirin ruhu da cesedine iade edilir. Sonra ona iki melek gelip onu oturtarak kendisine:

-Rabbin kimdir? derler O (korkusundan) hık-mık edip:

-Bilmiyorum, cevabını verir. Bunun üzerine

-Dinin nedir? derler (yine) hık-mık ederek:

-Bilmiyorum der, sonra:

-Size gönderilen adam da ne oluyor? derler, (yine) hık-mık edip:

-Bilmiyorum, cevabını verir. Bunun üzerine gökten bir bir münadi:

-Yalan söylüyor, ona cehennemden bir yer hazırlayınız. Cehennem elbiselerinden bir elbise giydirin. Ve ona Cehenneme açılan kapılardan bir kapı açınız" diye seslenir. O sırada (cehennemin) sıcağı yakıcı ha­vası kendisine gelmeye başlar. Kabri kendisine öyle bir daraltılır ki kaburga kemikleri birbirine girer."

Cerir'in rivayetinde (şu) ilave vardır:

"Sonra ona yanında demirden bir tokmak olan kör ve dilsiz bir zebani musallat edilir. Eğer o tokmak dağa vurulsa dağ, toz haline gelir. Zebani o tokmağı o kâfire öyle bir vurur ki, o vuruşun sesi­ni insanla cinden başka doğu ve batı arasında bulunan tüm varlıklar işitir. O kafir de yediği bu darbe ile toz haline gelir, sonra azabın de­vam etmesi için o kafirin ruhu tekrar kendisine iade edilir."[1155]

 

وَعَنْ عَبْدِ الله بْنِ عُمَرَ رضي الله عنهما أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «إِنَّ أَحَدَكُمْ إِذَا مَاتَ عُرِضَ عَلَيْهِ مَقْعَدُهُ بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِيِّ، إِنْ كَانَ مِنْ أَهْلِ الْجَنَّةِ فَمِنْ أَهْلِ الْجَنَّةِ، وَإِنْ كَانَ مِنْ أَهْلِ النَّارِ فَمِنْ أَهْلِ النَّارِ فَيُقَالُ: هَذَا مَقْعَدُكَ حَتَّى يَبْعَثَكَ الله إليه يَوْمَ الْقِيَامَةِ» متفق عليه.

 

1127- Abdullah ibnu Ömer -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sizden biriniz öldüğü zaman, ona sabah akşam gideceği yer gösterilir. Şayet o kimse cennet ehlinden ise cennet ehlinin gideceği yer, cehennem ehlinden ise cehennem ehlinin gideceği yer gösterilir. Ve ona: Allah seni Kıyamet gününde diriltene kadar senin kalacağın yer burasıdır, denilir."[1156]

 

وَعَنْ سَمُرَةَ بْنِ جُنْدُبٍ رضي الله عنه قَالَ: كَانَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم يَعَنْى مِمَّا يُكْثِرُ أَنْ يَقُولَ لأصْحَابِهِ: «هَلْ رَأَى أَحَدٌ مِنْكُمْ مِنْ رُؤْيَا؟» قَالَ: فَيَقُصُّ عَلَيْهِ مَنْ شَاءَ الله أَنْ يَقُصَّ، وَإِنَّهُ قَالَ ذَاتَ غَدَاةٍ: «إِنَّهُ أَتَانِي اللَّيْلَةَ آتِيَانِ وَإِنَّهُمَا ابْتَعَثَانِي، وَإِنَّهُمَا قَالا لِي: انْطَلِقْ وَإِنِّي انْطَلَقْتُ مَعَهُمَا، وَإِنَّا أَتَيْنَا عَلَى رَجُلٍ مُضْطَجِعٍ، وَإِذَا آخَرُ قَائِمٌ عَلَيْهِ بِصَخْرَةٍ، وَإِذَا هُوَ يَهْوِي بِالصَّخْرَةِ لِرَأْسِهِ فَيَثْلَغُ رَأْسَهُ فَيَتَهَدْهَدهُ الْحَجَرُ هَا هُنَا فَيَتْبَعُ الْحَجَرَ فَيَأْخُذُهُ فَلا يَرْجِعُ إِلَيْهِ حَتَّى يَصِحَّ رَأْسُهُ كَمَا كَانَ، ثُمَّ يَعُودُ عَلَيْهِ فَيَفْعَلُ بِهِ مِثْلَ مَا فَعَلَ الْمَرَّةَ الأولَى، قَالَ: قُلْتُ لَهُمَا: سُبْحَانَ الله مَا هَذَانِ؟ قَالَ: قَالا لِي: انْطَلِقْ انْطَلِقْ، قَالَ: فَانْطَلَقْنَا فَأَتَيْنَا عَلَى رَجُلٍ مُسْتَلْقٍ لِقَفَاهُ وَإِذَا آخَرُ قَائِمٌ عَلَيْهِ بِكَلُّوبٍ مِنْ حَدِيدٍ وَإِذَا هُوَ يَأْتِي أَحَدَ شِقَّيْ وَجْهِهِ فَيُشَرْشِرُ شِدْقَهُ إِلَى قَفَاهُ وَمَنْخِرَهُ إِلَى قَفَاهُ وَعَيْنَهُ إِلَى قَفَاهُ قَالَ: وَرُبَّمَا قَالَ أَبُو رَجَاءٍ فَيَشُقُّ قَالَ: ثُمَّ يَتَحَوَّلُ إِلَى الْجَانِبِ الآخَرِ فَيَفْعَلُ بِهِ مِثْلَ مَا فَعَلَ بِالْجَانِبِ الأوَّلِ فَمَا يَفْرُغُ مِنْ ذَلِكَ الْجَانِبِ حَتَّى يَصِحَّ ذَلِكَ الْجَانِبُ كَمَا كَانَ ثُمَّ يَعُودُ عَلَيْهِ فَيَفْعَلُ مِثْلَ مَا فَعَلَ الْمَرَّةَ الأولَى قَالَ: قُلْتُ: سُبْحَانَ الله مَا هَذَانِ قَالَ: قَالا لِي: انْطَلِقْ انْطَلِقْ فَانْطَلَقْنَا فَأَتَيْنَا عَلَى مِثْلِ التَّنُّورِ، قَالَ: فَأَحْسِبُ أَنَّهُ كَانَ يَقُولُ: فَإِذَا فِيهِ لَغَطٌ وَأَصْوَاتٌ قَالَ: فَاطَّلَعْنَا فِيهِ فَإِذَا فِيهِ رِجَالٌ وَنِسَاءٌ عُرَاةٌ، وَإِذَا هُمْ يَأْتِيهِمْ لَهَبٌ مِنْ أَسْفَلَ مِنْهُمْ فَإِذَا أَتَاهُمْ ذَلِكَ اللَّهَبُ ضَوْضَوْا، قَالَ: قُلْتُ لَهُمَا: مَا هَؤُلاءِ قَالَ: قَالا لِي: انْطَلِقْ انْطَلِقْ قَالَ: فَانْطَلَقْنَا فَأَتَيْنَا عَلَى نَهَرٍ حَسِبْتُ أَنَّهُ كَانَ يَقُولُ: أَحْمَرَ مِثْلِ الدَّمِ، وَإِذَا فِي النَّهَرِ رَجُلٌ سَابِحٌ يَسْبَحُ، وَإِذَا عَلَى شَطِّ النَّهَرِ رَجُلٌ قَدْ جَمَعَ عِنْدَهُ حِجَارَةً كَثِيرَةً، وَإِذَا ذَلِكَ السَّابِحُ يَسْبَحُ مَا يَسْبَحُ ثُمَّ يَأْتِي ذَلِكَ الَّذِي قَدْ جَمَعَ عِنْدَهُ الْحِجَارَةَ فَيَفْغَرُ لَهُ فَاهُ فَيُلْقِمُهُ حَجَراً فَيَنْطَلِقُ يَسْبَحُ ثُمَّ يَرْجِعُ إِلَيْهِ كُلَّمَا رَجَعَ إِلَيْهِ فَغَرَ لَهُ فَاهُ فَأَلْقَمَهُ حَجَراً، قَالَ: قُلْتُ لَهُمَا: مَا هَذَانِ؟ قَالَ: قَالا لِي: انْطَلِقْ انْطَلِقْ، قَالَ: فَانْطَلَقْنَا فَأَتَيْنَا عَلَى رَجُلٍ كَرِيهِ الْمَرْآةِ كَأَكْرَهِ مَا أَنْتَ رَاءٍ رَجُلاً مَرْآةً، وَإِذَا عِنْدَهُ نَارٌ يَحُشُّهَا وَيَسْعَى حَوْلَهَا، قَالَ: قُلْتُ لَهُمَا: مَا هَذَا؟ قَالَ: قَالا لِي: انْطَلِقْ انْطَلِقْ، فَانْطَلَقْنَا فَأَتَيْنَا عَلَى رَوْضَةٍ مُعْتَمَّةٍ فِيهَا مِنْ كُلِّ لَوْنِ الرَّبِيعِ وَإِذَا بَيْنَ ظَهْرَيْ الرَّوْضَةِ رَجُلٌ طَوِيلٌ لا أَكَادُ أَرَى رَأْسَهُ طُولا فِي السَّمَاءِ، وَإِذَا حَوْلَ الرَّجُلِ مِنْ أَكْثَرِ وِلْدَانٍ رَأَيْتُهُمْ قَطُّ، قَالَ: قُلْتُ لَهُمَا: مَا هَذَا؟ مَا هَؤُلاءِ؟ قَالَ: قَالا لِي: انْطَلِقْ انْطَلِقْ، قَالَ: فَانْطَلَقْنَا فَانْتَهَيْنَا إِلَى رَوْضَةٍ عَظِيمَةٍ لَمْ أَرَ رَوْضَةً قَطُّ أَعْظَمَ مِنْهَا وَلا أَحْسَنَ، قَالَ: قَالا لِي: ارْقَ فِيهَا، قَالَ فَارْتَقَيْنَا فِيهَا فَانْتَهَيْنَا إِلَى مَدِينَةٍ مَبْنِيَّةٍ بِلَبِنِ ذَهَبٍ وَلَبِنِ فِضَّةٍ فَأَتَيْنَا بَابَ الْمَدِينَةِ فَاسْتَفْتَحْنَا فَفُتِحَ لَنَا فَدَخَلْنَاهَا فَتَلَقَّانَا فِيهَا رِجَالٌ شَطْرٌ مِنْ خَلْقِهِمْ كَأَحْسَنِ مَا أَنْتَ رَاءٍ وَشَطْرٌ كَأَقْبَحِ مَا أَنْتَ رَاءٍ، قَالَ: قَالا لَهُمْ: اذْهَبُوا فَقَعُوا فِي ذَلِكَ النَّهَرِ قَالَ: وَإِذَا نَهَرٌ مُعْتَرِضٌ يَجْرِي كَأَنَّ مَاءَهُ الْمَحْضُ فِي الْبَيَاضِ فَذَهَبُوا فَوَقَعُوا فِيهِ ثُمَّ رَجَعُوا إِلَيْنَا قَدْ ذَهَبَ ذَلِكَ السُّوءُ عَنْهُمْ فَصَارُوا فِي أَحْسَنِ صُورَةٍ، قَالَ: قَالا لِي: هَذِهِ جَنَّةُ عَدْنٍ، وَهَذَاكَ مَنْزِلُكَ قَالَ: فَسَمَا بَصَرِي صُعُداً فَإِذَا قَصْرٌ مِثْلُ الرَّبَابَةِ الْبَيْضَاءِ، قَالَ: قَالا لِي: هَذَاكَ مَنْزِلُكَ، قَالَ: قُلْتُ لَهُمَا: بَارَكَ الله فِيكُمَا ذَرَانِي فَأَدْخُلَهُ، قَالا: أَمَّا الآنَ فَلا، وَأَنْتَ دَاخِلَهُ، قَالَ: قُلْتُ: لَهُمَا فَإِنِّي قَدْ رَأَيْتُ مُنْذُ اللَّيْلَةِ عَجَباً فَمَا هَذَا الَّذِي رَأَيْتُ، قَالَ: قَالا لِي: أَمَا إِنَّا سَنُخْبِرُكَ، أَمَّا الرَّجُلُ الأوَّلُ الَّذِي أَتَيْتَ عَلَيْهِ يُثْلَغُ رَأْسُهُ بِالْحَجَرِ فَإِنَّهُ الرَّجُلُ يَأْخُذُ الْقُرْآنَ فَيَرْفُضُهُ، وَيَنَامُ عَنْ الصَّلاةِ الْمَكْتُوبَةِ، وَأَمَّا الرَّجُلُ الَّذِي أَتَيْتَ عَلَيْهِ يُشَرْشَرُ شِدْقُهُ إِلَى قَفَاهُ وَمَنْخِرُهُ إِلَى قَفَاهُ وَعَيْنُهُ إِلَى قَفَاهُ فَإِنَّهُ الرَّجُلُ يَغْدُو مِنْ بَيْتِهِ فَيَكْذِبُ الْكَذْبَةَ تَبْلُغُ الآفَاقَ، وَأَمَّا الرِّجَالُ وَالنِّسَاءُ الْعُرَاةُ الَّذِينَ فِي مِثْلِ بِنَاءِ التَّنُّورِ، فَإِنَّهُمْ الزُّنَاةُ وَالزَّوَانِي، وَأَمَّا الرَّجُلُ الَّذِي أَتَيْتَ عَلَيْهِ يَسْبَحُ فِي النَّهَرِ، وَيُلْقَمُ الْحَجَرَ فَإِنَّهُ آكِلُ الرِّبَا وَأَمَّا الرَّجُلُ الْكَرِيهُ الْمَرْآةِ الَّذِي عِنْدَ النَّارِ يَحُشُّهَا وَيَسْعَى حَوْلَهَا، فَإِنَّهُ مَالِك خَازِنُ جَهَنَّمَ، وَأَمَّا الرَّجُلُ الطَّوِيلُ الَّذِي فِي الرَّوْضَةِ فَإِنَّهُ إِبْرَاهِيمُ صلّى الله عليه وسلّم، وَأَمَّا الْوِلْدَانُ الَّذِينَ حَوْلَهُ فَكُلُّ مَوْلُودٍ مَاتَ عَلَى الْفِطْرَةِ»، قَالَ: فَقَالَ بَعْضُ الْمُسْلِمِينَ: يَا رَسُولَ الله وَأَوْلادُ الْمُشْرِكِينَ؟ فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «وَأَوْلادُ الْمُشْرِكِينَ، وَأَمَّا الْقَوْمُ الَّذِينَ كَانُوا شَطْرٌ مِنْهُمْ حَسَناً وَشَطْرٌ قَبِيحاً فَإِنَّهُمْ قَوْمٌ خَلَطُوا عَمَلاً صَالِحاً وَآخَرَ سَيِّئاً تَجَاوَزَ الله عَنْهُمْ» أَخْرَجَهُ البُخَارِيّ.

 

1128- Semure ibnu Cundub -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem sabah namazını kılınca yüzünü bize döner ve: "Bu gece sizden kim rüya gördü?" diye sorardı. Eğer birisi rüya görmüş ise, rüyasını Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme anlatırdı. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de Allah Azze ve Celle’nin dilediği kadar onun rüyasını tabir ederdi. Yine bir gün bize: "Sizden rüya gören var mı?" diye sordu. Biz: Hayır, dedik. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki:

"Ancak bu gece rüyamda iki kişiyi gördüm. Yanıma gelerek benim elimi tuttular ve beni Ardul-Mukaddes’e çıkardılar. Orada bir adam oturuyor başında da başka biri ayakta duruyordu. Ayakta duran adamın elinde demirden bir kanca vardı. Ayaktaki adam bu demir kancayı oturanın avurt içine, ensesine, kafasının arkasına kadar sokup çekerek parçalıyordu. Kafasının diğer tarafına da bu yaptığının aynını yapıyordu. Bu arada ağzının sağ tarafı iyileşiyordu. Bu sefer kafasının diğer tarafına dönüp aynı işlemi tekrar ediyordu. Ben:

-Bu nedir? diye sordum. Onlar bana:

-Yürü, dediler. Birlikte yürümeye devam ettik. Sırt üstü yatmış bir adamın yanına geldik. Bunun başında bir adam ayakta durmuş, elinde bir kaya parçası var. Onunla yatan adamın başını parçalıyordu. O kaya parçasını başına her vuruşunda, taş yuvarlanıp gidiyordu. O adam da onu almak için gidiyordu. O adam daha geri dönmeden başı iyileşiyor ve kafası eski haline geri dönüyordu. O adam gelip, yine o yatan adamın başına kaya parçasını vurup eziyordu. Ben:

-Bu kimdir? diye sordum. Onlar:

-Yürü, dediler. Birlikte yürümeye devam ettik. Altında ateş yanan, altı, geniş fırına benzer bir yere geldik. Buranın altında ateş yanıyordu. Ateş alevlenip yükseldikçe içindeki insanlar da yükseliyor, hatta delikten çıkacak oluyorlardı. Ateşin alevi sakinleşince de aşağı dönüyorlardı. İçinde çıplak erkekler ve çıplak kadınlar vardı. Ben:

-Kim bu? diye sordum. Onlar da:

-Yürü, dediler. Beraber yürümeye devam ettik. Kandan bir nehrin başına geldik. O nehrin ortasında ayakta bir adam duruyordu. Bu nehrin kenarında da bir adam duruyordu. Önünde de taşlar vardı. Nehrin içindeki adam yüzerek kenara doğru gelip dışarı çıkmak isteyince, kıyıdaki adam onun ağzının içine bir taş atıyor ve onu geriye eski yerine döndürüyordu. Çıkmak için nehrin kıyısına her defasında gelmek istemesinde, kıyıdaki adam hemen ağzına bir taş fırlatıyor ve onu eski yerine döndürüyordu. Ben:

-Bu nedir? diye sordum. Onlar da:

-Yürü, dediler. Yürümeye devam ettik. Yeşil bir bahçeye geldik. Bu bahçede büyük bir ağaç vardı. Bu ağacın dibinde de yaşlı bir adam ve çocuklar vardı. Bu ağaca yakın bir yerde de bir adam vardı ve önündeki ateşi yakıyordu. Benim yanımdaki iki kişiyle beraber, benimle beraber ağaca çıktılar. Beni bir eve girdirdiler. Ben bundan daha güzel bir ev görmedim. Bu evin içinde yaşlı erkekler, gençler, kadınlar ve çocuklar vardı. Sonra yanımdaki iki adam beni buradan dışarıya çıkardılar. Benimle birlikte ağaca yukarı çıktılar. Beni daha güzel ve daha değerli bir eve girdirdiler. Bu evin içinde de ihtiyar erkekler ve gençler vardı. Ben, yanımdaki iki şahsa dedim ki:

-İkiniz beni bu gece gezdirdiniz. Öyleyse gördüklerimi bana haber verin. Onlar:

-Evet, dediler. Şu ağzının parçalandığını gördüğün kimse, o bir yalancı idi ve yalan yere konuşurdu. Söylediği yalan her tarafa ulaşırdı. İşte bu yalancı, kıyamet gününe kadar yapılmakta olduğunu gördüğün şekilde azâb olunacaktır. Başı ezilmekte olduğunu gördüğün kimseye gelince, o, öyle bir adamdır ki, Allah ona Kuran öğretmiş, o da bu nimetin kıymetini bilmeyerek bütün gece uyumuş, gündüz de Kuran ile amel etmemişti. İşte hayatında Kuran'dan yüz çeviren bu gafil kimse de, kıyamet gününe kadar bu suretle azâb olunacaktır. O delik içinde gördüğün çıplak kimselere gelince, onlar da zina eden erkek ve kadınlardı. Nehir içinde gördüğün kimse ise,  faiz yiyenlerdir. Ağacın dibindeki yaşlı kimse İbrahim aleyhisselamdır. Etrafındaki çocuklar ise, insanların çocuklarıdır. Ateş yakan kimse, cehennemin bekçisi olan Mâlik'tir. Girdiğin birinci ev, bütün müminlerin evidir. Bu ev ise şehidlerin evidir. Ben Cibril'im, bu da Mikâil'dir. Başını yukarı kaldır.

-Başımı kaldırdım ve üst tarafımda beyaz bulut misali bir şey gördüm. Cibril ve Mikâil dediler ki:

-İşte senin evin burası. Ben dedim ki:

-Beni bırakın da evime gireyim. Cibril ve Mikail dediler ki:

-Hayır. Senin daha tamamlamadığın kalan bir ömrün vardır. Onu ne vakit tamamlarsan, işte o zaman evine girersin."

Semure dedi ki: Müslümanların bâzısı:

-Ey Allahın Resulu! Müşriklerin çocukları da mı? diye sordular. Rasûlullah: “Müşriklerin çocukları da” buyurdu. “Melekler devamla: Kendilerinin bir kısım güzel, diğer kısımları da çirkin olan o topluluğa gelince; onlar bir kısım güzel amellerini diğer çirkin amelleriyle karıştırmış olan kimselerdir ki, Allah onların suçlarından vaz­geçmiştir, dediler.”[1157]

 

وعَنْ عبد الله بْنِ عَبَّاسٍ رضي الله عنهما قَالَ: مَرَّ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم عَلَى قَبْرَيْنِ فَقَالَ: «أَمَا إِنَّهُمَا لَيُعَذَّبَانِ، وَمَا يُعَذَّبَانِ فِي كَبِيرٍ، أَمَّا أَحَدُهُمَا فَكَانَ يَمْشِي بِالنَّمِيمَةِ، وَأَمَّا الآخَرُ فَكَانَ لا يَسْتَتِرُ مِنْ بَوْلِهِ، قَالَ: فَدَعَا بِعَسِيبٍ رَطْبٍ فَشَقَّهُ بِاثْنَيْنِ، ثُمَّ غَرَسَ عَلَى هَذَا وَاحِداً وَعَلَى هَذَا وَاحِداً، ثُمَّ قَالَ: لَعَلَّهُ أَنْ يُخَفَّفُ عَنْهُمَا مَا لَمْ يَيْبَسَا» متفق عليه.

 

1129- İbnu Abbâs -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem iki kabre uğradı ve o iki kabir sahibi hakkında şöyle buyurdu: "Bu ikisi azap olunuyorlar. Büyük günahlar sebebiyle azap olunmuyorlar. O azap olunanlardan biri bevlinden korunmazdı. Diğeri ise nemmamcılık yapardı. (Yani insanların arasını bozmak için laf taşırdı.)"

Sonra Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem yaş bir hurma çubuğu istedi, onu ikiye böldü. Çubuklardan birini bir kabrin üstüne, diğerini ise diğer kabrin üstüne dikti. Sonra da şöyle buyurdu: "Umulur ki bu ikisi kurumadıkça kabirdeki azapları hafifletir."[1158]

 

وَعَنْدَ أحمد من حَدِيث أبي بَكْرَةَ: «وأما الآخر فَيُعذَّب في الغيبةِ».

 

1130- Ahmed'in Ebu Bekra'dan rivayetinde şöyle buyumuştur: "Diğeri ise gıybet yüzünden azab olunuyor."[1159]

 

وَعَنْ أبي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رسول الله صلّى الله عليه وسلّم: «إنَّ أكثرَ عذابِ القَبر في البَولِ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

1131- Ebu Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kabir azabının çoğu bevilden dolayıdır."[1160]

 

وعَنْ سَلْمَانَ الفارسي رضي الله عنه قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «رِبَاطُ يَوْمٍ وَلَيْلَةٍ خَيْرٌ مِنْ صِيَامِ شَهْرٍ وَقِيَامِهِ، وَإِنْ مَاتَ جَرَى عَلَيْهِ عَمَلُهُ الَّذِي كَانَ يَعْمَلُهُ وَأُجْرِيَ عَلَيْهِ رِزْقُهُ وَأَمِنَ الْفَتَّانَ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

1132- Selman el-Fârisî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim: "Bir gün bir gece (sınırda tutulan) nöbet, bir ayın orucu ile teravihinden daha hayırlıdır. Ölürse üzerine dünyada iken yaptığı ameli ve rızkı cereyan eder. Fitneciden de emin olur."[1161]

 

198

بَابُ البَعْثِ والنُّشُورِ

 

198- Ölümden Sonra Tekrar Dirilmek

 

عَنْ عَمْرِو بْنِ عَبَسَةَ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَجُلٌ: يَا رَسُولَ اللهِ مَا الإِسْلامُ؟ قَالَ: «أَنْ يُسْلِمَ قَلْبُكَ للهِ عزّ وجل وَأَنْ يَسْلَمَ الْمُسْلِمُونَ مِنْ لِسَانِكَ وَيَدِكَ»، قَالَ: فَأَيُّ الإسلامٍ أَفْضَلُ؟ قَالَ: «الإِيمَانُ» قَالَ: وَمَا الإِيمَانُ؟ قَالَ: «تُؤْمِنُ بِاللهِ وَمَلائِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَالْبَعْثِ بَعْدَ الْمَوْتِ» أخرجه أحمد.

 

            1133- Amr b. Abese -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Bir adam:

-Ey Allah'ın Rasûlü! İslam nedir? Diye sordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-"Kalbini Allah 'Azze ve Celle'ye teslim etmendir. Mülümanların senin elinden ve dilinden emin olmalarıdır" buyurdu. Adam:

-Hangi İslam daha üstündür? Diye sordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-"İman" dedi. Adam:

-İman nedir? Diye sordu. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve öldükten sonra tekrar dirilmeye inanmandır."[1162]

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْنِ عَمْرٍو رضي الله عنهما قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «الصُّورُ قَرْنٌ يُنْفَخُ فِيهِ» أَخْرَجَهُ أبو دَاوُد، والترْمِذِيّ.

 

1134- Abdullah b. Amr -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Sûr, kendisiyle kıyametin haber verileceği üflenmek suretiyle ses çıkaran bir boynuzdur.”[1163]

 

وعَنْ أَبِي سَعِيدٍ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «كَيْفَ أَنْعَمُ؟! وَصَاحِبُ الْقَرْنِ قَدْ الْتَقَمَ الْقَرْنَ، وَاسْتَمَعَ الإِذْنَ مَتَى يُؤْمَرُ بِالنَّفْخِ فَيَنْفُخُ» فَكَأَنَّ ذَلِكَ ثَقُلَ عَلَى أَصْحَابِ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم فَقَالَ لَهُمْ: «قُولُوا: حَسْبُنَا الله وَنِعْمَ الْوَكِيلُ، عَلَى الله تَوَكَّلْنَا» أَخْرَجَهُ الترْمِذِيّ.

 

1135- Ebû Saîd -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sûr’a üfürecek kişi sûr’u eline almış üfleme emri gelir gelmez hemen üflemek üzere izin beklerken ben bu dünyada nasıl zevk içerisinde yaşayabilirim?" Bu söz ashaba ağır gelmiş olacak ki Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem onlara şöyle buyurdu: "Daima Allah’a güveniyoruz, en güzel vekil O’dur, sadece Allah’a güveniriz, deyiniz."[1164]

 

وَعَنْ عَبْد الله بْن عَمْرٍو رضي الله عنهما قال: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «يُنْفَخُ فِي الصُّورِ فَلا يَسْمَعُهُ أَحَدٌ إِلا أَصْغَى لِيتاً، وَرَفَعَ لِيتاً، قَالَ: وَأَوَّلُ مَنْ يَسْمَعُهُ رَجُلٌ يَلُوطُ حَوْضَ إِبِلِهِ قَالَ: فَيَصْعَقُ وَيَصْعَقُ النَّاسُ ثُمَّ يُرْسِلُ الله أَوْ قَالَ: يُنْزِلُ الله مَطَراً كَأَنَّهُ الطَّلُّ أَوْ الظِّلُّ، فَتَنْبُتُ مِنْهُ أَجْسَادُ النَّاسِ، ثُمَّ يُنْفَخُ فِيهِ أُخْرَى، فَإِذَا هُمْ قِيَامٌ يَنْظُرُونَ، ثُمَّ يُقَالُ: يَا أَيُّهَا النَّاسُ هَلُمَّ إِلَى رَبِّكُمْ، وَقِفُوهُمْ إِنَّهُمْ مَسْؤُولُونَ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1136- Abdullah b. Amr -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sûra üfürülecektir. Bunu işiten herkes boyun bükecek ve bo­yun kaldıracaktır. Onu ilk işiten develerinin havuzunu sıvayan bir adam olacaktır. O adam hemen ölecek sair insanlar da öleceklerdir. Sonra Al­lah, çiğ gibi yahut gölge gibi bir yağmur göndere­cek. Bundan insanların cesetleri bi­tecek. Sonra sûra bir daha üfürülecek ve birden kalkıp bakacaklardır. Son­ra: Ey İnsanlar, Rabbinize gelin!.. Bunları durdurun! Çünkü onlar sorguya çekilecekler, denilecektir."[1165]

 

وَعَنْ أبي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ قَالَ: رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَا بَيْنَ النَّفْخَتَيْنِ أَرْبَعُونَ» قَالَوا: يا أبا هُرَيْرَة أَرْبَعُونَ يَوْماً؟ قَالَ: أَبَيْتُ قَالَ: أَرْبَعُونَ شَهْراً قَالَ: أَبَيْتُ قَالَ: أَرْبَعُونَ سَنَةً قَالَ: أَبَيْتُ قَالَ: «ثُمَّ يُنْزِلُ الله مِنْ السَّمَاءِ مَاءً فَيَنْبُتُونَ كَمَا يَنْبُتُ الْبَقْلُ لَيْسَ مِنْ الإِنْسَانِ شَيْءٌ إِلا يَبْلَى إِلا عَظْماً وَاحِداً وَهُوَ عَجْبُ الذَّنَبِ وَمِنْهُ يُرَكَّبُ الْخَلْقُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ» متفق عليه.

 

1137- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: "Kıyamet günü Sûr’a iki kere üflenilir ve bu ikisi arasında kırk vardır" buyurdu.

Orada bulunanlar:

-Ey Ebu Hureyre: Kırk gün mü? diye sordular.

Ben bu soruya cevap vermekten kaçındım.

-Kırk sene mi? dediler.

Ben yine cevap vermekten kaçındım.

-Kırk ay mı? diye sordular.

Ben yine cevap vermekten kaçındım. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Sonra Allah semâdan bir su indirir de yeşil otun bitmesi gibi kabirlerinizden bitersiniz. İnsan ölüp toprağa konulduğunda bütün vücudu çürür. Yalnız kuyruk sokumunda Acbu Zeneb denilen bir kemik çürümez. İnsanlar tekrar diriltileceği zaman işte bu parçadan meydana getirilir."[1166]

 

وعَنْ سَهْلِ بْنِ سَعْدٍ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «يُحْشَرُ النَّاسُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَلَى أَرْضٍ بَيْضَاءَ عَفْرَاءَ كَقُرْصَةِ النَّقِيِّ لَيْسَ فِيهَا عَلَمٌ لأحَدٍ» متفق عليه.

 

1138- Sehl ibnu Sad -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kıyamet günü insanlar, kızıl renge çalmış ve kepeksiz undan yapılan yuvarlak ekmek gibi bir yerde toplanırlar. O yerde yol gösterecek hiçbir şey yoktur."[1167]

 

وعَنْ ابْنِ عَبَّاسٍ رضي الله عنهما قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «تُحشرون حُفَاةً عُرَاةً غُرْلاً ثُمَّ قَرَأَ: {{كَمَا بَدَأْنَا أَوَّلَ خَلْقٍ نُعِيدُهُ وَعْدًا عَلَيْنَا إِنَّا كُنَّا فَاعِلِينَ}} [الأنبياء: 104] فَأَوَّلُ مَنْ يُكْسَى إِبْرَاهِيمُ» متفق عليه.

 

1139- İbnu Abbâs -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sizler mahşer günü yalın ayak, çıplak ve sünnetsiz olarak haşr olunacaksınız." Sonra şu âyeti okudu:

«İşte o gün, göğü kitap sayfasını dürer gibi düreriz. Onu ilk yaratmaya başladığımız gibi (hesab için) yeniden yaratırız. Üzerimize bir vad olarak bunu mutlaka yapacağız.» (Enbiyâ:104) Kıyamet günü ilk elbise giydirilecek kişi İbrahim peygamberdir."[1168]

 

وعَنْ أَبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّ النَّاسَ يَصْعَقُونَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَأَكُونُ أَوَّلَ مَنْ تَنْشَقُّ عَنْهُ الأرْضُ، فَإِذَا أَنَا بِمُوسَى آخِذٌ بِقَائِمَةٍ مِنْ قَوَائِمِ الْعَرْشِ فَلا أَدْرِي أَكَانَ فِيمَنْ صَعِقَ أَمْ حُوسِبَ بِصَعْقَةِ الأولَى» أخرجه البخاري.

 

1140- Ebu Said el-Hudrî -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Muhakkak ki insanlar Kıyamet gününde korkunç bir sesten dolayı bayılacaklar. Onlarla beraber ben de bayılacağım. Fakat ilk ayılan ben olacağım. O anda ben Musa’yı Arş’ın bir tarafına sımsıkı tutunmuş duruyor görürüm. Mûsâ da bayılanların içinde idi de benden evvel mi ayıldı, yoksa baygınlıktan Allah Azze ve Celle’nin istisna ettiklerinden mi idi, bilmiyorum."[1169]

 

وَعَنْ أَنَس بْن مَالِك رضي الله عنه، أَنَّ رَجُلاً قَالَ: يَا نَبِيَّ اللهِ، كيف يُحْشَرُ الْكَافِرُ عَلَى وَجْهِهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ؟ قَالَ: «أَلَيْسَ الَّذِي أَمْشَاهُ عَلَى الرِّجْلَيْنِ فِي الدُّنْيَا قَادِراً عَلَى أَنْ يُمْشِيَهُ عَلَى وَجْهِهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ» متفق عليه.

 

1141- Enes ibnu Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Bir adam Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme şöyle dedi:

-Ey Allah’ın Peygamberi! Kâfir, kıyamet gününde yüzüstü nasıl haşrolunur?

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selem şöyle buyurdu:

-"Dünyâda iken onu iki ayak üstünde yürütmeye kâdir olan Allah, kıyâmet gününde onu yüz üstü yürütmeye kâdir değil midir?"[1170]

 

 199

بَابُ الحسابِ والقَصَاصِ  

 

  199- Hesap ve Kısas   

 

عَنْ عَائِشَة رضي الله عنها قَالَتْ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَنْ حُوسِبَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عُذِّبَ»، فَقُلْتُ: أَلَيْسَ قَدْ قَالَ الله عزّ وجل: {{فَسَوْفَ يُحَاسَبُ حِسَابًا يَسِيرًا *}} [الانشقاق: 8] فَقَالَ: «لَيْسَ ذَاكِ الْحِسَابُ، إِنَّمَا ذَاكِ الْعَرْضُ مَنْ نُوقِشَ الْحِسَابَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عُذِّبَ» متفق عليه.

 

1142- Aişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Her kim hesaba çekilirse o kişiye azap edilir." Aişe dedi ki: Dedim ki: Allahu Teâlâ şöyle buyurmuyor mu ki? «Sonra kolay bir hesapla hesaba çekilirler.» (İnşikak: 8) Aişe dedi ki: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bu ancak insanların mizana arz olunmalarıdır. Fakat her kimin hesabı tamamlanırsa (mizanda günahları ağır basarsa) azap olunur."[1171]

 

وعَنْ عبد الله بْنِ مَسْعُودٍ رضي الله عنه عَنْ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «لا تَزُولُ قَدَما ابْنِ آدَمَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مِنْ عِنْدِ رَبِّهِ حَتَّى يُسْأَلَ عَنْ خَمْسٍ: عَنْ عُمُرِهِ فِيمَ أَفْنَاهُ، وَعَنْ شَبَابِهِ فِيمَ أَبْلاهُ، وَمَالِهِ مِنْ أَيْنَ اكْتَسَبَهُ، وَفِيمَ أَنْفَقَهُ، وَمَاذَا عَمِلَ فِيمَا عَلِمَ» أَخْرَجَهُ الترْمِذِيّ.

 

1143- Abdullah İbnu Mes’ûd -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "İnsanoğluna beş şeyden hesap sorulmadıkça kıyamet günü hiçbir tarafa hareket etmeyecektir: Ömrünü nerede ve nasıl tükettiğinden, gençliğini nerde yıprattığından, malını nerden kazanıp nerde harcadığından, öğrendiği bilgilerle yaşayıp yaşamadığından."[1172]

 

وعَنْ ابْنِ عُمَرَ رضي الله عنهما عَنْ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «أَلا كُلُّكُمْ رَاعٍ، وَكُلُّكُمْ مَسْؤولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ، فَالأمِيرُ الَّذِي عَلَى النَّاسِ رَاعٍ وهو مَسْؤولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ، وَالرَّجُلُ رَاعٍ عَلَى أَهْلِ بَيْتِهِ وَهُوَ مَسْؤولٌ عَنْهُمْ، وَالْمَرْأَةُ رَاعِيَةٌ عَلَى بَيْتِ بَعْلِهَا وولده وَهِيَ مَسْؤُولَةٌ عَنْهم، وَالْعَبْدُ رَاعٍ عَلَى مَالِ سَيِّدِهِ وَهُوَ مَسْؤولٌ عَنْهُ، أَلا فَكُلُّكُمْ رَاعٍ وَكُلُّكُمْ مَسْؤولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ» متفق عليه.

 

1144- İbnu Ömer -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:   "Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürüsünden sorumludur. İmam çobandır ve elinin altındakilerden sorumludur. Evin erkeği, ailesi üzerine çobandır ve ailesinden sorumludur. Kadın, kocasının evi üzerine ve çocukları üzerine çobandır ve onlardan sorumludur. Hizmetçi efendisinin malı üzerine çobandır ve onun malından sorumludur. Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürüsünden sorumludur."[1173]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رسول الله صلّى الله عليه وسلّم: «أَتَدْرُونَ مَا الْمُفْلِسُ؟» قَالُوا: الْمُفْلِسُ فِينَا مَنْ لا دِرْهَمَ لَهُ وَلا مَتَاعَ فَقَالَ: «إِنَّ الْمُفْلِسَ مِنْ أُمَّتِي مَنْ يَأْتِي يَوْمَ الْقِيَامَةِ بِصَلاةٍ وَصِيَامٍ وَزَكَاةٍ، وَيَأْتِي قَدْ شَتَمَ هَذَا، وَقَذَفَ هَذَا، وَأَكَلَ مَالَ هَذَا، وَسَفَكَ دَمَ هَذَا، وَضَرَبَ هَذَا، فَيُعْطَى هَذَا مِنْ حَسَنَاتِهِ، وَهَذَا مِنْ حَسَنَاتِهِ، فَإِنْ فَنِيَتْ حَسَنَاتُهُ قَبْلَ أَنْ يُقْضَى مَا عَلَيْهِ أُخِذَ مِنْ خَطَايَاهُمْ فَطُرِحَتْ عَلَيْهِ، ثُمَّ طُرِحَ فِي النَّارِ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1145- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: "Müflis kimdir bilir misiniz?" buyurdu. Ashab:

-Bizim aramızda müflis hiç bir dirhemi ve eşyası olmayan kimse­dir, dediler. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Hakikaten benim ümmetimden müflis, kıyamet gününde namaz, oruç ve zekâtla gelecek olan kimsedir. Ama şuna sövmüş, buna zînâ isnadında bulunmuş; şunun malını yemiş; bunun kanını dökmüş, diğerini de dövmüş olarak gelecek. Ve buna hasenatından şuna hasenatından verilecektir. Şa­yet dâvası görülmeden hasenatı biterse, onların günahlarından alınarak bunun üzerine yüklenecek, sonra cehenneme atılacaktır."[1174]

 

وعَنه رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «لَتُؤَدُّنَّ الْحُقُوقَ إِلَى أَهْلِهَا يَوْمَ الْقِيَامَةِ حَتَّى يُقَادَ لِلشَّاةِ الْجَلْحَاءِ مِنْ الشَّاةِ الْقَرْنَاءِ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1146- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kıyamet gününde hakları mutlaka sahiplerine vereceksiniz. Hattâ boynuzsuz koyun için boynuzlu koyundan kısas alınacaktır."[1175]

 

وَعَنْه رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «مَنْ كَانَتْ عِنْدَهُ مَظْلِمَةٌ لأخِيهِ فَلْيَتَحَللهُ مِنْهَا، فَإِنَّهُ لَيْسَ ثَمَّ دِينَارٌ وَلا دِرْهَمٌ مِنْ قَبْلِ أَنْ يُؤْخَذَ لأخِيهِ مِنْ حَسَنَاتِهِ، فَإِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُ حَسَنَاتٌ أُخِذَ مِنْ سَيِّئَاتِ أَخِيهِ فَطُرِحَتْ عَلَيْهِ» أَخْرَجَهُ البُخَارِيّ.

 

1147- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Her kim, din kardeşine nefsi veya malı hususunda haksızlık etmiş ise, dinar ve dirhemin olmayacağı ve kardeşinin hakkı için kendi iyiliklerinden alınacağı o Kıyamet Günü gelmeden, henüz hayatta iken ondan helallik dilesin. Şayet onun iyilikleri yoksa Kıyamet Günü kardeşinin kötülüklerinden alınır ve onun üzerine atılır."[1176]

 

وَعَنْ عَبْد الله بْن مَسْعُود رضي الله عنه: قَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «أَوَّلُ مَا يُقْضَى بَيْنَ النَّاسِ بِالدِّمَاءِ» متفق عليه.

 

1148- Abdullah ibnu Mesud -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kıyamet günü insanlar arasında ilk olarak hükmedilecek ilk dava, kan davaları olacaktır."[1177]

 

وعَنِ الزُّبَيْرِ بْنِ الْعَوَّامِ رضي الله عنه قَالَ: لَمَّا نَزَلَتْ هَذِهِ السُّورَةُ عَلَى رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم: {{إِنَّكَ مَيِّتٌ وَإِنَّهُمْ مَيِّتُونَ *} {ثُمَّ إِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عِنْدَ رَبِّكُمْ تَخْتَصِمُونَ *}} [الزمر: 30، 31] ، قلت: أَيْ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم أَيُكَرَّرُ عَلَيْنَا مَا كَانَ بَيْنَنَا فِي الدُّنْيَا مَعَ خَوَاصِّ الذُّنُوبِ؟ قَالَ: «نَعَمْ لَيُكَرَّرَنَّ عَلَيْكُمْ حَتَّى يُؤَدَّى إِلَى كُلِّ ذِي حَقٍّ حَقُّهُ» فقلت: وَالله إِنَّ الأمْرَ لَشَدِيدٌ. أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

 

1149- Zubeyr ibnul-'Avvâm -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: "(Ey Muhammed!) Elbet sen de öleceksin, onlar da ölecekler. Sonra siz, kıyamet günü Rabbinizin huzurunda muhakeme olunacaksınız." (Zumer: 30-31). Bu sure Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme inince ben dedim ki:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Önde gelen günahlar ile beraber dünyada kendi aramızda olanlar tekrar edip duracak mı?

Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Evet. Her hak sahibi hakkını alıncaya kadar muhakkak tekrar edecektir."[1178]

 

وعَنْ أَبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ رضي الله عنه عَنْ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «إِذَا خَلَصَ الْمُؤْمِنُونَ مِنْ النَّارِ حُبِسُوا بِقَنْطَرَةٍ بَيْنَ الْجَنَّةِ وَالنَّارِ، فَيَتَقَاصُّونَ مَظَالِمَ كَانَتْ بَيْنَهُمْ فِي الدُّنْيَا، حَتَّى إِذَا نُقُّوا وَهُذِّبُوا أُذِنَ لَهُمْ بِدُخُولِ الْجَنَّةِ، فَوَالَّذِي نَفْسُ مُحَمَّدٍ صلّى الله عليه وسلّم بِيَدِهِ لأَحَدُهُمْ بِمَسْكَنِهِ فِي الْجَنَّةِ أَدَلُّ بِمَنْزِلِهِ كَانَ فِي الدُّنْيَا» أَخْرَجَهُ البُخَارِيّ.

 

1150- Ebû Saîd el-Hudri -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kıyamette müminler cehennemden kurtuldukları zaman cennetle cehennem arasındaki köprüde tutulurlar. Burada dünyâda aralarında bulunan zulümlerden birbirine hakkını vererek hesaplaşırlar. Bu hesaplaşmayı tamamlayıp günâhlardan tamamen temizlendikleri zaman, onların cennete girmelerine izin verilir. Muhammed'in nefsi elinde olan Allah'a yemîn ederim ki, o müminlerden herhangi biri cennetteki meskenini, evini dünyâda yaşadığı meskeninden daha iyi bilir."[1179]

 

 

200

بَابُ الْحَوْضِ والْمِيزَانِ

 

200- Havz ve Mizan

 

عَنْ عَبْد الله بْن عَمْرِو بْنِ الْعَاصِ رضي الله عنهما قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «حَوْضِي مَسِيرَةُ شَهْرٍ وَزَوَايَاهُ سَوَاءٌ وَمَاؤُهُ أَبْيَضُ مِن الْوَرِقِ وَرِيحُهُ أَطْيَبُ مِن الْمِسْكِ وَكِيزَانُهُ كَنُجُومِ السَّمَاءِ، فَمَنْ شَرِبَ مِنْهُ فَلا يَظْمَأُ بَعْدَهُ أَبَداً» متفق عليه، واللفظ لمسلم.

 

1151- Abdullah ibnu Amr el-'Âs -Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Benim Havzımın genişliği bir aylık yürüyüş mesafesindedir. Onun suyu sütten daha beyaz, kokusu miskten daha güzeldir. Onun bardakları gökyüzünün yıldızları gibidir. Her kim onun suyundan içerse bir daha asla susuzluk çekmez."[1180]

 

وَعَنْ أَنَسِ بْن مَالِك رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «إِنَّ قَدْرَ حَوْضِي كَمَا بَيْنَ أَيْلَةَ وَصَنْعَاءَ مِن الْيَمَنِ، وَإِنَّ فِيهِ مِن الأبَارِيقِ كَعَدَدِ نُجُومِ السَّمَاءِ» متفق عليه.

 

1152- Enes ibnu Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Şübhesiz Havzımın büyüklüğü Eyle ile Yemen’in San’â şehrinin arasındaki mesafe gibidir. Havzımın başındaki ibriklerin sayısı, gökteki yıldızların sayısı kadardır."[1181]

 

وَعَنْه رضي الله عنه عَنْ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «بَيْنَمَا أَنَا أَسِيرُ فِي الْجَنَّةِ، إِذَا أَنَا بِنَهَرٍ حَافَتَاهُ قِبَابُ الدُّرِّ الْمُجَوَّفِ، قُلْتُ: مَا هَذَا يَا جِبْرِيلُ؟ قَالَ: هَذَا الْكَوْثَرُ الَّذِي أَعْطَاكَ رَبُّكَ، فَإِذَا طِيبُهُ ـ أَو طِينُهُ ـ مِسْكٌ أَذْفَرُ» أَخْرَجَهُ البُخَارِيّ.

 

1153- Enes ibnu Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ben cennette yürüdüğüm bir esnada bir nehir gör­düm. İki tarafında inciden oyulmuş kubbeler vardı. Ben:

-Ey Cibril! Bu ne­dir? diye sordum. Cibril:

-Bu, Rabbinin sana verdiği Kevser’dir, dedi. Onun toprağı veya kokusu keskin misk kokusudur."[1182]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه أن رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم قال: «مَا بَيْنَ بَيْتِي وَمِنْبَرِي رَوْضَةٌ مِنْ رِيَاضِ الْجَنَّةِ، وَمِنْبَرِي عَلَى حَوْضِي» متفق عليه.

 

1154- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Evimle minberim arası, cennet bah­çelerinden bir bahçedir, minberim de Havzımın üzerindedir."[1183]

 

وعَنْ أَسْمَاءَ بِنْتِ أَبِي بَكْرٍ رضي الله عنهما قَالَتْ: قَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم: «إِنِّي عَلَى الْحَوْضِ حَتَّى أَنْظُرَ مَنْ يَرِدُ عَلَيَّ مِنْكُمْ، وَسَيُؤْخَذُ نَاسٌ دُونِي فَأَقُولُ: يَا رَبِّ مِنِّي وَمِنْ أُمَّتِي، فَيُقَالُ: هَلْ شَعَرْتَ مَا عَمِلُوا بَعْدَكَ؟ وَالله مَا بَرِحُوا يَرْجِعُونَ عَلَى أَعْقَابِهِمْ» متفق عليه.

 

1155- Ebu Bekir’in kızı Esma -Allah onlardan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ben Havzımın başında iken, sizden benim yanıma gelenlere bakarım. Benim önümde bazı insanlar tutulacak. Bunun üzerine ben: Ey Rabbim! O insanlar benden ve benim ümmetimdendir, derim. Bana şöyle denilir: Senden sonra onların neler yaptıklarını bildin mi? Vallahi onlar, dinlerinden, topukları üzerinde geri dönmeye devam ettiler."[1184]

 

وعَنْ أَبِي مَالِك الأشْعَرِيِّ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «الطُّهُورُ شَطْرُ الإِيمَانِ، وَالْحَمْدُ لله تَمْلأُ الْمِيزَانَ، وَسُبْحَانَ الله وَالْحَمْدُ لله تَمْلآنِ ـ أَوْ تَمْلأُ ـ مَا بَيْنَ السَّمَاوَاتِ وَالأرْضِ، وَالصَّلاةُ نُورٌ، وَالصَّدَقَةُ بُرْهَانٌ، وَالصَّبْرُ ضِيَاءٌ، وَالْقُرْآنُ حُجَّةٌ لَكَ أَوْ عَلَيْكَ، كُلُّ النَّاسِ يَغْدُو فَبَايِعٌ نَفْسَهُ فَمُعْتِقُهَا أَوْ مُوبِقُهَا» أخرجه مسلم.

 

1156- Ebu Ma­lik el-Eş'ari -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Temizlik îmanın yarısıdır. Elhamdülillah mizanı doldurur. Sübhanallâh ve elhamdülillah göklerle yer arasını doldururlar. Namaz bir nurdur. Sadaka bir burhandır. Sabır bir ışıktır. Kur'an da se­nin ya lehine, ya aleyhine bir hüccettir. Bütün insanlar sabahleyin kalkar­lar, kimisi nefsini satar, kimisi de onu ya azad eder yahut helak!"[1185]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه قال: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «كَلِمَتَانِ خَفِيفَتَانِ عَلَى اللِّسَانِ، ثَقِيلَتَانِ فِي الْمِيزَانِ، حَبِيبَتَانِ إِلَى الرَّحْمَنِ: سُبْحَانَ الله وَبِحَمْدِهِ، سُبْحَانَ الله الْعَظِيمِ» متفق عليه.

 

1157- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "İki kelime vardır ki bunların söylemesi kolaydır, mizanda ağırdır, Rahman’a sevgili gelir: Subhânallahi ve bi-hamdihi Subhânallâhil-Azîm."[1186]

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْنِ عَمْرٍو رضي الله عنه في حَدِيث البطاقة، قال رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «فَإِنَّ السَّمَوَاتِ وَالأرْضَ وَمَا فِيهِن لَوْ وُضِعَتْ فِي كِفَّةِ الْمِيزَانِ وَوُضِعَتْ لا إِلَهَ إِلا الله فِي الْكِفَّةِ الأخْرَى كَانَتْ أَرْجَحَ منهما» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ، والْحَاكِم.

 

1158- Abudllah b. 'Amr -Allah O'ndan razı olsun- bitaka hadisinde Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu bildirdi: "Şayet gökler ve yer ve bu ikisinin arasındakiler terazinin bir kefesine konsa, lâ ilâhe illallâh kelimesi de bir kefeye konsa muhakkak lâ ilâhe illallâh kelimesi daha ağır basardı."[1187]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه عَنْ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «إِنَّهُ لَيَأْتِي الرَّجُلُ الْعَظِيمُ السَّمِينُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ لا يَزِنُ عِنْدَ الله جَنَاحَ بَعُوضَةٍ، اقْرَءُوا {{فَلاَ نُقِيمُ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَزْناً}} [الكهف: 105] » متفق عليه.

 

1159- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kıyamet gü­nünde iri cüsseli ve şişman bir adam getirilir. O, Allah katında bir sineğin kanadı kadar bir ölçü tutmaz. Allah Azze ve Celle’nin şu âyetini okuyun: «Kıyamet günü onlar için bir tartı da yapmayacağız.» (Kehf: 105).[1188]

 

وعَنِ عبد الله بْنِ مَسْعُودٍ رضي الله عنه أَنَّهُ كَانَ يَجْتَنِي سِوَاكاً مِنْ الأرَاكِ، وَكَانَ دَقِيقَ السَّاقَيْنِ فَجَعَلَتْ الرِّيحُ تَكْفَؤُهُ فَضَحِكَ الْقَوْمُ مِنْهُ، فَقَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «مِمَّ تَضْحَكُونَ؟» قَالُوا: يَا نَبِيَّ الله مِنْ دِقَّةِ سَاقَيْهِ، فَقَالَ: «وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَهُمَا أَثْقَلُ فِي الْمِيزَانِ مِنْ أُحُدٍ» أَخْرَجَهُ أَحْمَدُ.

 

1160- Abdullah b. Mesud -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Kendisi arak ağacından misvak devşiriyordu. Bacakları ince idi. Rüzgâr onu sallıyordu. Bunun üzerine orada bulunanlar ona güldüler. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-"Neden gülüyorsunuz" diye sordu. Onlar da:

-Ey Allah'ın Nebisi! O'nun bacaklarının zayıflığına, dediler. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-"Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki onun iki bacağı mizanda Uhud Dağı'ndan daha ağırdır."[1189] 

 

201

بَابُ صِفَةِ النَّارِ

 

201- Ateşin (Cehennemin) Sıfatı

عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِك رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «وَالَّذِي نَفْسُ محمدٍ بِيَدِهِ لَوْ رَأَيْتُمْ مَا رَأَيْتُ لَضَحِكْتُمْ قَلِيلاً وَلَبَكَيْتُمْ كَثِيراً»، قَالُوا: يَا رَسُولَ اللهِ، وَمَا رَأَيْتَ؟ قَالَ: «رَأَيْتُ الْجَنَّةَ وَالنَّارَ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1161- Enes b. Mâlik -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Muhammedin nefsi elinde olan Allah'a yemin ederim ki siz benim gördüğümü görmüş olsanız hakikaten az güler çok ağlardınız."

Orada bulunanlar:

-Ne gördün, ey Allah'ın Rasûlü! dediler. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

"Cennetle, cehennemi gördüm" buyurdu.[1190]

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْن مَسْعُود رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «يُؤْتَى بِجَهَنَّمَ يَوْمَئِذٍ لَهَا سَبْعُونَ أَلْفَ زِمَامٍ، مَعَ كُلِّ زِمَامٍ سَبْعُونَ أَلْفَ مَلَكٍ يَجُرُّونَهَا» متفق عليه.

 

1162-  Abdullah ibnu Mesud -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Cehennem getirilecek. O gün onun yetmiş bin ipi olacak. Her iple beraber onu çeken yetmiş bin melek bulunacaktır."[1191]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قال النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم: «نَارُكُمْ هَذِهِ الَّتِي يُوقِدُ ابْنُ آدَمَ جُزْءٌ مِنْ سَبْعِينَ جُزْءاً مِنْ حَرِّ جَهَنَّمَ» قَالُوا: وَالله إِنْ كَانَتْ لَكَافِيَةً يَا رَسُولَ الله قَالَ: «فَإِنَّهَا فُضِّلَتْ عَلَيْهَا بِتِسْعَةٍ وَسِتِّينَ جُزْءاً كُلُّهَا مِثْلُ حَرِّهَا» متفق عليه.

 

1163- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sizin şu dünya ateşiniz sıcaklık olarak cehennem ateşinin yetmişte biridir." Kendisine:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Dünya ateşi günahkârlar için azab olarak yeterlidir, denildi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 

"Cehennem ateşi dünyâ ateşleri üzerine altmış dokuz derece daha fazla kılındı. Bunlardan her birinin sıcaklığı bütün dünyâ ateşinin sıcaklığı gibidir."[1192]

 

وعَنْ أَبِي سَعِيدٍ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «يُؤْتَى بِالْمَوْتِ يومَ القِيَامَة كَهَيْئَةِ كَبْشٍ أَمْلَحَ، فيقال: يَا أَهْلَ الْجَنَّةِ هَلْ تَعْرِفُونَ هَذَا؟ فَيَشْرَئِبُّونَ وَيَنْظُرُونَ، فَيَقُولُونَ: نَعَمْ هَذَا الْمَوْتُ قَالَ: ويُقال: يَا أَهْلَ النَّارِ هَلْ تَعْرِفُونَ هَذَا؟ قَالَ: فَيَشْرَئِبُّونَ وَيَنْظُرُونَ، وَيَقُولُونَ: نَعَمْ هَذَا الْمَوْتُ قَالَ: فَيُؤْمَرُ بِهِ فَيُذْبَحُ، قَالَ: ثُمَّ يُقَالُ: يَا أَهْلَ الْجَنَّةِ خُلُودٌ فَلا مَوْتَ وَيَا أَهْلَ النَّارِ خُلُودٌ فَلا مَوْتَ» قَالَ: ثُمَّ قَرَأَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: {{وَأَنْذِرْهُمْ يَوْمَ الْحَسْرَةِ إِذْ قُضِيَ الأَمْرُ وَهُمْ فِي غَفْلَةٍ وَهُمْ لاَ يُؤْمِنُونَ *}} [مريم: 39] وَأَشَارَ بِيَدِهِ إِلَى الدُّنْيَا متفق عليه.

 

1164- Ebu Said -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: Kıyamet gününde ölüm sanki benekli bir koçmuş gibi getirilecek ve: Ey cennetlikler, bunu biliyor musunuz? denilecek. Onlar başlarını kaldırarak bakacaklar: Evet, bu ölümdür! diyecekler ve:

-Ey cehennemlikler bunu biliyor musunuz? denilecek. Onlar da başlarını kaldırarak bakacaklar ve:

-Evet, bu ölümdür! diyecekler. Müteakiben emir verilerek koç kesilecek. Sonra:

-Ey cennetlikler, size ebediyet... Artık ölüm yok ve:

-Ey cehennemlikler, size de ebediyet!.. Artık ölüm yok, denilecektir.” Sonra Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

“Onları hesabın görüleceği hasret günüyle korkut! Halbuki onlar gaflette idiler. İman etmezlerdi” (Meryem: 39) âyetini okudu ve eliyle dünyaya işaret etti.[1193]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: كُنَّا مَعَ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم إِذْ سَمِعَ وَجْبَةً فَقَالَ النَّبِيُّ صلّى الله عليه وسلّم «تَدْرُونَ مَا هَذَا؟» قَالَ: قُلْنَا: الله وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ. قَالَ: «هَذَا حَجَرٌ رُمِيَ بِهِ فِي النَّارِ مُنْذُ سَبْعِينَ خَرِيفاً فَهُوَ يَهْوِي فِي النَّارِ الآنَ حَتَّى انْتَهَى إِلَى قَعْرِهَا» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1165- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte idik. Ansızın düşen bir şey sesi işitti. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

-“Bu nedir bilir misiniz?” dedi. Biz:

-Allah ve Resulü bilir, cevâbını verdik. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-“Bu bir taştır. Yetmiş sene önce cehenneme atılmış, henüz şimdi düşü­yor. Nihayet dibine erdi.”[1194]

 

وَعَنْه رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «ضِرْسُ الْكَافِرِ أَوْ نَابُ الْكَافِرِ مِثْلُ أُحُدٍ وَغِلَظُ جِلْدِهِ مَسِيرَةُ ثَلاثٍ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1166- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Kâfirin avurt dişi yahut kâfirin azı dişi Uhud dağı kadar, cildinin ka­lınlığı da üç gecelik yol mesabesinde olacaktır.”[1195]

 

وَعَنْه رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «مَا بَيْنَ مَنْكِبَيْ الْكَافِرِ فِي النَّارِ مَسِيرَةُ ثَلاثَةِ أَيَّامٍ لِلرَّاكِبِ الْمُسْرِعِ» متفق عليه.

 

1167- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kıyamet gününde kâfirin iki omzunun arası, atıyla hızlı giden bir süvarinin yol alışıyla üç günlük mesafedir."[1196]

 

وَعَنْ ابْنِ عَبَّاسٍ رضي الله عنهما أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قال: «لَوْ أَنَّ قَطْرَةً مِنْ الزَّقُّومِ قُطِرَتْ فِي دَارِ الدُّنْيَا لأفْسَدَتْ عَلَى أَهْلِ الدُّنْيَا مَعَايِشَهُمْ، فَكَيْفَ بِمَنْ يَكُونُ طَعَامَهُ؟!» أَخْرَجَهُ الترْمِذِيّ.

 

1168- İbnu Abbâs -Allah O'ndan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Cehennemliklerin yiyeceği olan zakkum’dan bir damla dünya yurduna damlatılmış olsaydı dünya halkının yaşamını bozardı. Yiyeceği zakkum olan kişi ne yapacak?!...”[1197]

 

وعَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِك رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «يُؤْتَى بِأَنْعَمِ أَهْلِ الدُّنْيَا مِنْ أَهْلِ النَّارِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَيُصْبَغُ فِي النَّارِ صَبْغَةً، ثُمَّ يُقَالُ: يَا ابْنَ آدَمَ هَلْ رَأَيْتَ خَيْراً قَطُّ؟ هَلْ مَرَّ بِكَ نَعِيمٌ قَطُّ؟ فَيَقُولُ: لاَ وَالله يَا رَبِّ، وَيُؤْتَى بِأَشَدِّ النَّاسِ بُؤْساً فِي الدُّنْيَا مِنْ أَهْلِ الْجَنَّةِ فَيُصْبَغُ صَبْغَةً فِي الْجَنَّةِ فَيُقَالُ لَهُ: يَا ابْنَ آدَمَ هَلْ رَأَيْتَ بُؤْساً قَطُّ؟ هَلْ مَرَّ بِكَ شِدَّةٌ قَطُّ؟ فَيَقُولُ: لاَ وَالله يَا رَبِّ مَا مَرَّ بِي بُؤْسٌ قَطُّ، وَلا رَأَيْتُ شِدَّةً قَطُّ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1169- Enes İbnu Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kıyamet gününde cehennemliklerin dünyaya dalan en müreffehi geti­rilerek cehenneme bir kere daldırılacak. Sonra:

-Ey âdemoğlu! Hiç bir hayır gördün mü? Sana hiç bir nimet uğradı mı? denilecek. O:

-Hayır! Vallahi ya Rabbi! diyecek. Bir de cennetliklerden dünyada iken insanların en yoksulu getirilecek ve cennete bir kere daldırılacak. Kendisine:

-Ey Âdemoğlu! Hiç yoksulluk gördün mü? Başından hiç şiddet geçti mi? diye sorulacak. O da:

-Hayır! Vallahi ya Rabbi! Başımdan hiç yoksulluk geçmedi. Hiç bir şiddet görmedim, diyecektir.”[1198]

 

وعَنْ سَمُرَةَ بْن جُندب رضي الله عنه قال: سمعتُ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم يَقُولُ: «إِنَّ مِنْهُمْ مَنْ تَأْخُذُهُ النَّارُ إِلَى كَعْبَيْهِ، وَمِنْهُمْ مَنْ تَأْخُذُهُ إِلَى حُجْزَتِهِ، وَمِنْهُمْ مَنْ تَأْخُذُهُ إِلَى عُنُقِهِ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1170- Semura b. Cundeb -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Şüphesiz ki, cehennemliklerden bazılarını ateş topuklarına kadar, ba­zılarını oturağına kadar, bazılarını da boğazına kadar alacaktır.”[1199]

 

وعَنْ النُّعْمَانِ بْنِ بَشِيرٍ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّ أَهْوَنَ أَهْلِ النَّارِ عَذَاباً مَنْ لَهُ نَعْلانِ وَشِرَاكَانِ مِنْ نَارٍ يَغْلِي مِنْهُمَا دِمَاغُهُ كَمَا يَغْلِي الْمِرْجَلُ مَا يَرَى أَنَّ أَحَداً أَشَدُّ مِنْهُ عَذَاباً وَإِنَّهُ لأَهْوَنُهُمْ عَذَاباً» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1171- Nu'man b. Beşir -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Şüphesiz ki, cehennemliklerin azab itibarı ile en ehveninin ateşten iki ayakkabı ile iki ayakkabı bağı vardır. Bunlardan onun beyni tencere kaynar gibi kaynar. Hiç bir kimseyi kendisinden daha ziyade azaba duçar ol­muş görmez. Hâlbuki kendisi cehennemin ehlinin en hafif azab olunanıdır.”[1200]

 

وَعَنْ أبي هُرَيْرَة رضي الله عنه عَنْ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «إِنَّ الْحَمِيمَ لَيُصَبُّ عَلَى رُءُوسِهِمْ فَيَنْفُذُ الْحَمِيمُ حَتَّى يَخْلُصَ إِلَى جَوْفِهِ فَيَسْلِتُ مَا فِي جَوْفِهِ حَتَّى يَمْرُقَ مِنْ قَدَمَيْهِ وَهُوَ الصَّهْرُ ثُمَّ يُعَادُ كَمَا كَانَ» أَخْرَجَهُ الترْمِذِيّ.

 

1172- Ebû Hureyre -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Cehennemliklerin başlarından aşağı hamîm dökülecektir. Hamîm içine işleyecek ve karın boşluğuna varacak, karın boşluğunda ne varsa hepsini silip süpürecek ve ayaklarından çıkacaktır. İşte Sahr budur, sonra eski haline tekrar dönecek ve bu işlem böylece devam edip gidecektir.”[1201]

 

وعَنْ أُسَامَةَ بْنِ زَيْدٍ رضي الله عنه قَالَ: سمعتُ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم يقول: «يُؤْتَى بِالرَّجُلِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَيُلْقَى فِي النَّارِ فَتَنْدَلِقُ أَقْتَابُ بَطْنِهِ فَيَدُورُ بِهَا كَمَا يَدُورُ الْحِمَارُ بِالرَّحَى فَيَجْتَمِعُ إِلَيْهِ أَهْلُ النَّارِ فَيَقُولُونَ: يَا فُلانُ؟ أَلَمْ تَكُنْ تَأْمُرُ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَى عَنْ الْمُنْكَرِ، فَيَقُولُ: بَلَى، قَدْ كُنْتُ آمُرُ بِالْمَعْرُوفِ وَلا آتِيهِ، وَأَنْهَى عَنْ الْمُنْكَرِ وَآتِيهِ» متفق عليه.

 

1173- Usâme b. Zeyd -Allah O'ndan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kıyamet gününde bir kişi getirilir ve cehennemin içine atılır. Cehennemde onun bağırsakları karnından dışarı çıkar. Sonra o kişi bağırsakları etrafında değirmen eşeğinin değirmende dönüşü gibi döner. Bunun üzerine Cehennem ehli o adamın başına toplanırlar ve derler ki:

-Ey Falan! Senin halin nedir böyle?! Sen bize dünyada iken iyiliği emreder, kötülükten de yasaklamaz mıydın? O adam şöyle der:

-Ben sizlere iyiliği emreder, ancak kendim yapmazdım. Sizleri kötülükten yasaklar, ancak kendim kötülük yapardım.”[1202]

 

وعَنْ جَابِرٍ رضي الله عنه قَالَ: قال رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّ عَلَى الله عزّ وجل عَهْداً لِمَنْ يَشْرَبُ الْمُسْكِرَ أَنْ يَسْقِيَهُ مِنْ طِينَةِ الْخَبَالِ»، قَالُوا: يَا رَسُولَ الله وَمَا طِينَةُ الْخَبَالِ؟ قَالَ: عَرَقُ أَهْلِ النَّارِ أَوْ عُصَارَةُ أَهْلِ النَّارِ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1174- Câbir İbnu Abdullah -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Alkollü içecek içene Tînetul-Habâl sunacağına dair Allah Azze ve Celle'nin ahdi vardır.” Ashâb:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Bu Tînetul-Habâl nedir? diye sordular. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem:

-“Cehennemliklerin teridir. Yahut Cehennemliklerin usaresidir” bu­yurdu.[1203]

 

وَعَنْ أبي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم: «يُضْرَبُ الصِّرَاطُ بَيْنَ ظَهْرَانَيْ جَهَنَّمَ، فَأَكُونُ أَوَّلَ مَنْ يَجُوزُ مِنْ الرُّسُلِ بِأُمَّتِهِ، وَلا يَتَكَلَّمُ يَوْمَئِذٍ أَحَدٌ إِلا الرُّسُلُ، وَكَلامُ الرُّسُلِ يَوْمَئِذٍ: اللَّهُمَّ سَلِّمْ سَلِّمْ، وَفِي جَهَنَّمَ كَلالِيبُ مِثْلُ شَوْكِ السَّعْدَانِ، هَلْ رَأَيْتُمْ شَوْكَ السَّعْدَانِ؟ قَالُوا: نَعَمْ. قَالَ: فَإِنَّهَا مِثْلُ شَوْكِ السَّعْدَانِ غَيْرَ أَنَّهُ لا يَعْلَمُ قَدْرَ عِظَمِهَا إِلا الله تَخْطَفُ النَّاسَ بِأَعْمَالِهِمْ فَمِنْهُمْ مَنْ يُوبَقُ بِعَمَلِهِ وَمِنْهُمْ مَنْ يُخَرْدَلُ، ثُمَّ يَنْجُو حَتَّى إِذَا أَرَادَ الله رَحْمَةَ مَنْ أَرَادَ مِنْ أَهْلِ النَّارِ أَمَرَ الله الْمَلائِكَةَ أَنْ يُخْرِجُوا مَنْ كَانَ يَعْبُدُ الله فَيُخْرِجُونَهُمْ وَيَعْرِفُونَهُمْ بِآثَارِ السُّجُودِ» متفق عليه.

 

1175- Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Cehennemin üzerine sırat (köprüsü) kurulacak; ondan ilk geçen ben ve ümmetim ola­cak. O gün peygamberlerden başka konuşan bulunmayacak. O gün peygamberlerin duası da ‘Allah'ım, selâmet ver!., selâmet’ demek olacak. Cehennemde sa'dan dikeni gibi mahmuzlar olacak, siz sa'dan dikenini hiç gördünüz mü?”  buyurdu. Ashab;

-Evet, ey Allah'ın Rasûlü! Dediler.

-“İşte o mahmuzlar sa'dan dikenleri gibi olacak. Şu kadar var ki; onların büyüklüğünün miktarını Allah'tan başka bilen olmayacak. Bu mah­muzlar kötü amellerinden dolayı insanları kapacaklar. İnsanların kimi mü'min olduğu için ameli sayesinde kurtulup kalacak, kimi de kurtarılıncaya kadar ceza görecek. Sonra Allah kulları arasında vereceği hükmü bitirip rahmetinden dolayı cehennemliklerden dilediğini oradan çıkarmak murad edince;  meleklere dünyada Allah'a ibadet edenleri çıkarmalarını emredecek. Melekler de onları çıkaracaklar ve onları secde eserinden bilecekler.”[1204]

 

202

بَابُ صِفَةِ الْجَنَّةِ

 

202- Cennetin Sıfatı

 

عَنْ جَابِرٍ رضي الله عنه عَنْ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «دَخَلْتُ الْجَنَّةَ فَرَأَيْتُ فِيهَا دَاراً أَوْ قَصْراً فَقُلْتُ: لِمَنْ هَذَا؟ فَقَالُوا: لِعُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ، فَأَرَدْتُ أَنْ أَدْخُلَ فَذَكَرْتُ غَيْرَتَكَ، فَبَكَى عُمَرُ، وَقَالَ: أَيْ رَسُولَ الله أَوَ عَلَيْكَ يُغَارُ» متفق عليه.

 

1176- Câbir -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Cennete girdim; orada bir ev yahut köşk gördüm. Ve: Bu kimin? diye sordum da, Ömer b. Hattab'ın, dediler. Girmek istedim, fakat senin kıskançlığını hatırladım.” Bunun üzerine Ömer ağladı. Ve:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Hiç senden kıskanılır mı! dedi.[1205]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «قَالَ الله عزّ وجل: أَعْدَدْتُ لِعِبَادِي الصَّالِحِينَ مَا لا عَيْنٌ رَأَتْ، وَلا أُذُنٌ سَمِعَتْ، وَلا خَطَرَ عَلَى قَلْبِ بَشَرٍ، مصداق ذلك في كتاب الله {{فَلاَ تَعْلَمُ نَفْسٌ مَا أُخْفِيَ لَهُمْ مِنْ قُرَّةِ أَعْيُنٍ جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ *}} [السجدة: 17] » متفق عليه.

 

1177- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu: Ben iyi kullarım için cennette hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir insan gönlüne gelmeyen nimetler hazırladım. Bunun doğrulayıcısı ise Allâh 'Azze ve Celle’nin şu kavlidir: Yaptıklarına mükâfat olmak üzere hoşlarına gidecek nimetlerden kendileri için gizli tutulan şeyleri hiç kimse bilemez.” (Secde: 17).[1206]

 

وَعَنْه رضي الله عنه عَنْ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «مَنْ يَدْخُلُ الْجَنَّةَ يَنْعَمُ لا يبأس، لا تَبْلَى ثِيَابُهُ وَلا يَفْنَى شَبَابُهُ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1178- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Cennete giren nimet görür, fakirlik görmez; elbisesi eskimez, gençliği de tükenmez.”[1207]

 

وَعَنْه رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّ أَوَّلَ زُمْرَةٍ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ عَلَى صُورَةِ الْقَمَرِ لَيْلَةَ الْبَدْرِ، والَّذِينَ يَلُونَهُمْ عَلَى أَشَدِّ كَوْكَبٍ دُرِّيٍّ فِي السَّمَاءِ إِضَاءَةً لا يَبُولُونَ، وَلا يَتَغَوَّطُونَ ولا يَتْفُلون، وَلا يَمْتَخِطُونَ أَمْشَاطُهُمْ الذَّهَبُ، وَرَشْحُهُمْ الْمِسْكُ، وَمَجَامِرُهُمْ الألُوَّةُ، وَأَزْوَاجُهُمْ الْحُورُ الْعِينُ عَلَى خَلْقِ رَجُلٍ وَاحِدٍ عَلَى صُورَةِ أَبِيهِمْ آدَمَ سِتُّونَ ذِرَاعاً فِي السَّمَاءِ» متفق عليه.

 

1179- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Cennete ilk giren topluluğun yüzleri ayın on dördüncü gecesindeki dolunay hali gibi parlaktır. Bunların ardından cennete girecek olanlar ise en parlak ışığa sahip olan yıldızlar gibidirler. Cennetlikler orada tuvalet ihtiyacı hissetmezler, tükürmezler ve sümkürmezler. Onların cennetteki tarakları altın, terleri misk, buhurdanlıklarının yakacağı Uluvve ve Elencûc denilen güzel kokulu çubuktur. Onların hanımları iri gözlü hurilerdir. Onların cennetteki boyları babaları Âdem’in boyu gibi altmış zira olacaktır."[1208]

 

وَعَنْه رضي الله عنه، عَنْ النَّبِيِّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «لَقَابُ قَوْسٍ فِي الْجَنَّةِ خَيْرٌ مِمَّا تَطْلُعُ عَلَيْهِ الشَّمْسُ وَتَغْرُبُ» أَخْرَجَهُ البُخَارِيّ.

 

1180- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Cennette bir yay kadar yer, dünyada üzerine güneşin doğup battığı her yerden daha hayırlıdır."[1209]

 

وَعَنْ الْمُغِيرَةَ بْن شُعْبَةَ رضي الله عنه، عَنْ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «سَأَلَ مُوسَى رَبَّهُ: مَا أَدْنَى أَهْلِ الْجَنَّةِ مَنْزِلَةً؟ قَالَ: هُوَ رَجُلٌ يَجِيءُ بَعْدَما أُدْخِلَ أَهْلُ الْجَنَّةِ الْجَنَّةَ، فَيُقَالُ لَهُ: ادْخُلْ الْجَنَّةَ فَيَقُولُ: أَيْ رَبِّ كَيْفَ وَقَدْ نَزَلَ النَّاسُ مَنَازِلَهُمْ وَأَخَذُوا أَخَذَاتِهِمْ؟ فَيُقَالُ لَهُ: أَتَرْضَى أَنْ يَكُونَ لَكَ مِثْلُ مُلْكِ مَلِكٍ مِنْ مُلُوكِ الدُّنْيَا؟ فَيَقُولُ: رَضِيتُ رَبِّ؟ فَيَقُولُ: لَكَ ذَلِكَ وَمِثْلُهُ وَمِثْلُهُ وَمِثْلُهُ وَمِثْلُهُ، فَقَالَ فِي الْخَامِسَةِ: رَضِيتُ رَبِّ. فَيَقُولُ: هَذَا لَكَ وَعَشَرَةُ أَمْثَالِهِ وَلَكَ مَا اشْتَهَتْ نَفْسُكَ وَلَذَّتْ عَيْنُكَ، فَيَقُولُ: رَضِيتُ رَبِّ قَالَ: رَبِّ فَأَعْلاهُمْ مَنْزِلَةً؟ قَالَ: أُولَئِكَ الَّذِينَ أَرَدْتُ غَرَسْتُ كَرَامَتَهُمْ بِيَدِي وَخَتَمْتُ عَلَيْهَا، فَلَمْ تَرَ عَيْنٌ، وَلَمْ تَسْمَعْ أُذُنٌ، وَلَمْ يَخْطُرْ عَلَى قَلْبِ بَشَرٍ، قَالَ: وَمِصْدَاقُهُ فِي كِتَابِ الله عزّ وجل {{فَلاَ تَعْلَمُ نَفْسٌ مَا أُخْفِيَ لَهُمْ مِنْ قُرَّةِ أَعْيُنٍ}} [السجدة: 17] » أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1181- Muğîra ibnu Şu'be -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Musa Rabbine sordu : (Ya Rabbi!) Cennetliklerin makam itibarı ile en aşağısı kimdir? dedi. Allâh 'Azze ve Celle şöyle buyurdu:

-Cennet ehli, cennete konduktan sonra gelecek olan bir adamdır. Ona cennete gir, denilecek. O:

-Ya Rabbi nasıl gireyim! Herkes alacağını almış, yerine yerleşmiş, diyecek. Kendisine:

-Dünya hükümdarlarından bir hükümdarın mülkü kadar mülkün ol­masına razı değil inisin? denilecek. O da:

-Razı oldum ya Rabbi! diyecek. Bunun üzerine Allâh 'Azze ve Celle:

-Bu kadarı ve onun bir misli daha, bir misli daha, bir misli daha, bir misli daha senindir, diyecek. O adam beşincisinde:

-Razı oldum ya Rabbi!  diyecek. Bunun üzerine Allâh 'Azze ve Celle:

-Bunlar ve bunların on misli de senindir. Canının istediği ve gözü­nün beğendiği her şey de senindir, diyecek. O zat:

-Razı oldum ya Rabbi! diyecek.

(Bu cevaptan sonra Musa) Ya Rabbi! Ya cennetliklerin makam itibarı ile en yüksek olanı kimdir, diye sordu. Allâh 'Azze ve Celle şöyle buyurdu:

-“Onlar öyle kimselerdir ki; ben diledim de onların keramet fidan­larını kendi elimle diktim ve üzerlerine mühür vurdum. Onları ne bir göz görmüş, ne bir kulak işitmiş, ne de bir insanın hatırından geçmişlerdir.” 

Allâh 'Azze ve Celle’nin  Kitabı’nda bunun  delili:

«Hiç kimse onları memnun etmek için kendilerine neler gizlendi­ğini bilemez» (Secde: 17) âyet-i kerimesidir.[1210]

 

وعَنْ عَبْدِ الله بْنِ مَسْعُودٍ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِنِّي لأَعْلَمُ آخِرَ أَهْلِ النَّارِ خُرُوجاً مِنْهَا، وَآخِرَ أَهْلِ الْجَنَّةِ دُخُولاً الْجَنَّةَ، رَجُلٌ يَخْرُجُ مِنْ النَّارِ حَبْواً، فَيَقُولُ الله تَبَارَكَ وَتَعَالَى لَهُ: اذْهَبْ فَادْخُلْ الْجَنَّةَ، فَيَأْتِيهَا فَيُخَيَّلُ إِلَيْهِ أَنَّهَا مَلأى، فَيَرْجِعُ فَيَقُولُ: يَا رَبِّ وَجَدْتُهَا مَلأى، فَيَقُولُ الله تَبَارَكَ وَتَعَالَى لَهُ: اذْهَبْ فَادْخُلْ الْجَنَّةَ، قَالَ: فَيَأْتِيهَا فَيُخَيَّلُ إِلَيْهِ أَنَّهَا مَلأى فَيَرْجِعُ فَيَقُولُ يَا رَبِّ: وَجَدْتُهَا مَلأى، فَيَقُولُ الله لَهُ: اذْهَبْ فَادْخُلْ الْجَنَّةَ فَإِنَّ لَكَ مِثْلَ الدُّنْيَا وَعَشَرَةَ أَمْثَالِهَا أَوْ إِنَّ لَكَ عَشَرَةَ أَمْثَالِ الدُّنْيَا قَالَ: فَيَقُولُ: أَتَسْخَرُ بِي أَوْ أَتَضْحَكُ بِي وَأَنْتَ الْمَلِكُ، قَالَ: لَقَدْ رَأَيْتُ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم ضَحِكَ حَتَّى بَدَتْ نَوَاجِذُهُ قَالَ: فَكَانَ يُقَالُ: ذَاكَ أَدْنَى أَهْلِ الْجَنَّةِ مَنْزِلَةً» متفق عليه.

 

1182- Abdullah ibnu Mesûd -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Muhakkak ki ben, cehennem ehlinden son çıkacak olan kimse ile cennete son girecek kimseyi bilmekteyim. Bir kimse cehennemden emekleyerek çıkar. Bunun üzerine Allah Azze ve Celle ona:

-«Git ve cennete gir!» buyurur. O da cennete gelir ve cennet ona doluymuş gibi görünür. Geri döner ve:

-Ya Rabbi! Ben cenneti dolu olarak buldum, der. Allah Azze ve Celle ona:

-«Git ve cennete gir!» buyurur. O da cennete gelir ve cennet ona doluymuş gibi görünür. Geri döner ve:

-Ya Rabbi! Ben cenneti dolu olarak buldum, der. Allah Azze ve Celle ona şöyle buyurur:

-«Git ve cennete gir! Muhakkak ki sana dünyâ kadar ve dünyânın on misli kadar yer senindir -veya dünyânın on misli kadar yer senindir!-»

O kul der ki:

-Melik Sen olduğun halde benimle alay mı ediyorsun, bana gülüyor musun?"

Ben Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin azı dişleri gözükecek derecede güldüğünü gördüm. Bu, Cennet ehli içerisinde en aşağı menzile sahip olan kimsedir, denilirdi.[1211]

 

وعَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِك رضي الله عنه أَنَّ رَسُولَ الله صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «إِنَّ فِي الْجَنَّةِ لَسُوقاً يَأْتُونَهَا كُلَّ جُمُعَةٍ فَتَهُبُّ رِيحُ الشَّمَالِ فَتَحْثُو فِي وُجُوهِهِمْ وَثِيَابِهِمْ فَيَزْدَادُونَ حُسْناً وَجَمَالاً فَيَرْجِعُونَ إِلَى أَهْلِيهِمْ، وَقَدْ ازْدَادُوا حُسْناً وَجَمَالاً، فَيَقُولُ لَهُمْ أَهْلُوهُمْ: وَالله لَقَدْ ازْدَدْتُمْ بَعْدَنَا حُسْناً وَجَمَالاً فَيَقُولُونَ: وَأَنْتُمْ وَالله لَقَدْ ازْدَدْتُمْ بَعْدَنَا حُسْناً وَجَمَالاً» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1183- Enes İbnu Mâlik -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Hakikaten cennette bir çarşı vardır ki, ona her hafta gelirler. Derken şimal rüzgârı eserek yüzlerine ve elbiselerine vurur. Bu suretle güzellik ve cemalleri artar da, ailelerinin yanına güzellik ve cemalleri artmış olarak dönerler. Aileleri kendilerine:

-Vallahi bizden ayrılalı güzellik ve cemâliniz artmış, derler. Onlar da:

-Vallahi sizin dahi bizim arkamızdan güzellik ve cemâliniz artmış, derler.”[1212]

 

وَعَنْ أبي مُوسَى الأَشْعَرِيّ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُول الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّ لِلْمُؤْمِنِ فِي الْجَنَّةِ لَخَيْمَةً مِنْ لُؤْلُؤَةٍ وَاحِدَةٍ مُجَوَّفَةٍ طُولُهَا سِتُّونَ مِيلاً لِلْمُؤْمِنِ، فِيهَا أَهْلُونَ يَطُوفُ عَلَيْهِمْ الْمُؤْمِنُ، فَلا يَرَى بَعْضُهُمْ بَعْضاً» متفق عليه.

 

1184- Ebû Mûsâ el-Eş'arî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Şübhesiz ki, cennette içi boşaltılmış geniş bir inciden çadır vardır. Bu çadırın genişliği altmış mildir. Her köşesinde bir aile bulunur ki, başkaları onları göremezler. O müminler birbirlerini ziyaret ederler."[1213]

 

وعَنْ أَبِي هُرَيْرَة رضي الله عنه عَنْ رسولِ الله صلّى الله عليه وسلّم أنه قَالَ: «إِنَّ فِي الْجَنَّةِ لَشَجَرَةً يَسِيرُ الرَّاكِبُ فِي ظِلِّهَا مِائَةَ سَنَةٍ» متفق عليه.

 

1185- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Cennette bir ağaç vardır ki, bir süvari onun gölgesinde yüz sene yürüse onun gölgesini kesip bitiremez.”[1214]

 

وَعَنْه رضي الله عنه قال: قَالَ رَسُولِ الله صلّى الله عليه وسلّم: «إِنَّ أَدْنَى مَقْعَدِ أَحَدِكُمْ مِنْ الْجَنَّةِ أَنْ يَقُولَ لَهُ: تَمَنَّ فَيَتَمَنَّى وَيَتَمَنَّى، فَيَقُولُ لَهُ: هَلْ تَمَنَّيْتَ؟ فَيَقُولُ: نَعَمْ، فَيَقُولُ لَهُ: فَإِنَّ لَكَ مَا تَمَنَّيْتَ وَمِثْلَهُ مَعَهُ» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1186- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Şüphesiz ki sizden birinizin cennette en aşağı makamı ona Allâh 'Azze ve Celle’nin: Ne dilersen dile, demesidir. O da dilediğini dileyecek. Sonra kendisine: Diledin mi? diyecek. Evet, cevabını verecek. Bunun üzerine ona: Diledik­lerinin hepsi bir misli de fazla olmak üzere senindir, diyecektir.”[1215]

 

وَعَنْه رضي الله عنه قال: إِنَّ النَّبِيَّ صلّى الله عليه وسلّم كَانَ يَوْماً يُحَدِّثُ وَعِنْدَهُ رَجُلٌ مِنْ أَهْلِ الْبَادِيَةِ «أَنَّ رَجُلاً مِنْ أَهْلِ الْجَنَّةِ اسْتَأْذَنَ رَبَّهُ فِي الزَّرْعِ، فَقَالَ لَهُ: أَوَلَسْتَ فِيمَا شِئْتَ؟ قَالَ: بَلَى وَلَكِنِّي أُحِبُّ أَنْ أَزْرَعَ، فَأَسْرَعَ وَبَذَرَ فَتَبَادَرَ الطَّرْفَ نَبَاتُهُ وَاسْتِوَاؤُهُ وَاسْتِحْصَادُهُ وَتَكْوِيرُهُ أَمْثَالَ الْجِبَالِ، فَيَقُولُ الله تَعَالَى: دُونَكَ يَا ابْنَ آدَمَ، فَإِنَّهُ لا يُشْبِعُكَ شَيْءٌ فَقَالَ الأعْرَابِيُّ يَا رَسُولَ اللهِ: لا تَجِدُ هَذَا إِلا قُرَشِيّاً أَوْ أَنْصَارِيّاً فَإِنَّهُمْ أَصْحَابُ زَرْعٍ، فَأَمَّا نَحْنُ فَلَسْنَا بِأَصْحَابِ زَرْعٍ فَضَحِكَ رَسُولُ اللهِ صلّى الله عليه وسلّم أَخْرَجَهُ البُخَارِيّ.

 

1187- Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bir gün yanında çöl ehlinden bir adam yani bir bedevi bulunduğu halde şunu anlatıyordu:

"Cennet ehlinden bir kimse cennette zirâat etmek hususunda Rabbi’nden izin istedi de Allah Azze ve Celle ona:

-Ey kulum! Sen, arzu ettiğin hâlde değil misin? diye sordu. O kimse:

-Evet, lâkin ben zirâat yapmayı seviyorum, dedi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem devamla dedi ki:

Akabinde bu kimse tohum attı, tohumu hemen çabucak çıkmaya, büyümeye ve biçilmek devrine erişmeye başladı. Taneler yığını dağlar misâli oldu. Bunun üzerine Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu:

-Al ey Âdemoğlu! Muhakkak ki, seni hiçbir şey doyurmaz!

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin bu sözü üzerine bir bedevi şöyle der:

  -Vallahi, bu cennette zirâatçılık yapmak isteyen adam ya Kureyşlidir ya da Ensârdandır. Çünkü onlar ziraat ehlidirler. Bizler ise ziraat ehli değiliz.

Bedevinin bu sözü üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem gülümsedi.[1216]

 

وعَنْ أَبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صلّى الله عليه وسلّم «إِنَّ الله يَقُولُ لأهْلِ الْجَنَّةِ: يَا أَهْلَ الْجَنَّةِ، فَيَقُولُونَ: لَبَّيْكَ رَبَّنَا وَسَعْدَيْكَ وَالْخَيْرُ فِي يَدَيْكَ، فَيَقُولُ: هَلْ رَضِيتُمْ؟، فَيَقُولُونَ: وَمَا لَنَا لا نَرْضَى يَا رَبِّ، وَقَدْ أَعْطَيْتَنَا مَا لَمْ تُعْطِ أَحَداً مِنْ خَلْقِكَ، فَيَقُولُ: أَلا أُعْطِيكُمْ أَفْضَلَ مِنْ ذَلِكَ؟ فَيَقُولُونَ: يَا رَبِّ وَأَيُّ شَيْءٍ أَفْضَلُ مِنْ ذَلِكَ؟ فَيَقُولُ: أُحِلُّ عَلَيْكُمْ رِضْوَانِي فَلا أَسْخَطُ عَلَيْكُمْ بَعْدَهُ أَبَداً» متفق عليه.

 

1188- Ebû Saîd el-Hudrî -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Allah Tebârake ve Teâlâ cennet ehline: “Ey cennet ehli!” der.

Onlar da:

-Buyur ey Rabbimiz buyur! Emrine amadeyiz! derler. Allah Azze ve Celle:

-“Cennet nimetleriyle razı oldunuz mu?” der. Onlar da:

-Neden razı olmayalım ki! Sen bize yarattıklarından hiçbirine vermediğin nimetleri verdin! derler.

Allah Azze ve Celle:

-“Ben size bundan daha üstün olanı vereceğim” buyurur.

-Ya Rabbi! Hangi şey içinde bulunduğumuz bu nimetlerden daha üstündür ki? derler.

Bunun üzerine Allah Azze ve Celle şöyle buyurur:

-“Sizin üzerinize rızam indi. Bundan sonra asla size öfkelenmeyeceğim!”[1217]

وَعَنْ صُهَيب رضي الله عنه عَنْ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم قَالَ: «إِذَا دَخَلَ أَهْلُ الْجَنَّةِ الْجَنَّةَ قَالَ: يَقُولُ الله تَبَارَكَ وَتَعَالَى: تُرِيدُونَ شَيْئاً أَزِيدُكُمْ؟ فَيَقُولُونَ: أَلَمْ تُبَيِّضْ وُجُوهَنَا؟ أَلَمْ تُدْخِلْنَا الْجَنَّةَ وَتُنَجِّنَا مِنْ النَّارِ؟ قَالَ: فَيَكْشِفُ الْحِجَابَ فَمَا أُعْطُوا شَيْئاً أَحَبَّ إِلَيْهِمْ مِن النَّظَرِ إِلَى رَبِّهِمْ عزّ وجل» أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ.

 

1189- Suheyb -Allah ondan razı olsun-  şöyle dedi:  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu bildirmiştir:

“Cennetlikler cennete girdiği zaman Allâh 'Azze ve Celle: Size daha ziyade bir şey vermemi ister misiniz? diyecek, onlar da:

-Sen bizim yüzlerimizi ağartmadın mı? Bizi cennete koyarak cehennemden kurtarmadın mı? (Bize o yeter) diyecekler. Bunun üzerine Allâh 'Azze ve Celle hicabı kaldıracak, artık onlara Rablerine bakmaktan da­ha sevgili gelen bir şey verilmiş olmayacaktır.”[1218]

 

تَمَّ الْخِتَامُ والحمدُ لله عَلَى التَّمَامِ وصلَّى اللّه وسلَّمَ عَلَى خَيْرِ الأنامِ وعَلَى جميعِ الآلِ والصحْبِ الكرامِ

 

Kitabı tamamlatan Allah’a hamd olsun. Allah’ın Salât ve Selâmı Muhammed’in, Âilesinin ve Tüm Müslümanların Üzerine Olsun

 

الفهرس

Fihrist

1 ـ بَابُ التَّوْحِيد دِينُ الْفِطْرَةِ

1- Tevhid, Fıtrat Dinidir

2 ـ بابُ إنما بُعِثَ الرُّسُلُ بالتَّوحيدِ

2- Peygamberler, Tevhid İçin Gönderilmişlerdir

 

3 ـ بابُ الخَالِق هُو المسْتَحِقُ للْعِبَادَةِ دُونَ الْمَخْلُوقِ

3- Yaratan, Yaratılan Olmaksızın Tek Başına İbadet Edilmeyi Hak Edendir

4 ـ بَابُ مَا جَاءَ فِي الإِرَادَةِ الشَّرْعِيَةِ الدِّينِيَةِ

4- Dînî Şer‘î İrâde Hakkında Gelen Rivayetler

5 ـ بَابُ عِظَم حَسَنَةِ التَّوحِيدِ

5- Tevhid’in Hasenesinin Yüceliği

6 ـ بَابُ الوَصِيةِ بالتَّوحِيدِ

6- Tevhid’i Emretmek

7 ـ بَابُ الْبَيْعَةِ عَلَى التَّوْحِيدِ

7- Tevhid Üzere Beyat Etmek

8 ـ بَابُ التوحيد شَرطُ قَبُولِ الْعَمَلِ ونَفْعِهِ في الآخِرَةِ

8- Tevhid, Amelin Kabulünün ve Ahrette Fayda Vermesinin Şartıdır

9 ـ بَابُ أَهْل التَّوْحِيدِ هُمْ أَهْلُ الأَمْنِ والاهْتِداءِ

9- Tevhid Ehli, Doğru Yolda ve Emniyette Olanlardır

10 ـ بَابُ أَهْل التَّوْحِيدِ أَسْعَدُ الناسِ بشفاعةِ الرَّسُولِ صلّى الله عليه وسلّم

10- Tevhid Ehli, Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellemin Şefaati ile En Mutlu Olacak Kimselerdir

11 ـ بَابُ مَنْ مَاتَ عَلَى التَّوْحِيدِ دَخَلَ الْجَنَّةَ قَطعاً

11- Tevhid Üzere Ölen Kimse, Kesinlikle Cennete Girecektir

12 ـ بَابُ تَفَاوُت الْعِبَادِ فِي تَحْقِيقِ التَّوْحِيدِ واختِلاف مَنازلِهم بذلك

12- Tevhidi Gerçekleştirmede Kulların Birbirlerinden Farklı Olmaları ve Bunda Durumlarının Farklı Olması

13 ـ بَابُ مرتبة الإحسان

13- İhsan’ın Mertebesi

14 ـ بَابُ عُصَاةِ أَهْلِ التَّوحِيدِ

14- Tevhid Ehli’nin Günahkârları

15 ـ بَابُ لا يُشْهَدُ لمُعَيَّنٍ مِنْ أَهْلِ القِبْلَةِ بِجَنَّةٍ ولا نَارٍ إلا مَنْ شَهِدَ لَهُ الشَّارِعُ، وَلَكِنْ يُرجَى للمُحْسِنِ ويُخْشَى عَلَى الْمُسَيءِ

15- Kıble Ehlinden Biri İçin Onun Cennet veya Cehennem Ehli Olduğuna Dair Şahitlik Yapılmaz. Ancak Şeriat Koyucu’nun Şahitliği Bunun Dışındadır. Lâkin İyi Kimse İçin Cennet Umulur İken, Kötü Kimse İçin de Cehennem Umulur

16 ـ باب الدعوة إلى التوحيد

16- İnsanları Tevhid’e Çağırmak

17 ـ بَابُ وُجُوب البَداءَةِ بالتَّوْحِيدِ في الدَّعْوَةِ والتَّبْلِيغِ

17- Davet ve Tebliğde Tevhid ile Başlamanın Farziyyeti

18 ـ بَابُ وُجُوب الرِّفْقِ فِي الدَّعْوَةِ إِلَى الله تعالى

18- Allah Azze ve Celle’ye Davette Yumuşak Olmanın Farziyyeti

19 ـ بَابُ مَا جَاء فِي السَّلام عَلَى المُشْرِكِين وأَهْلِ الكِتَابِ

19- Müşrikler ve Kitap Ehline Selam Verme Hakkında Gelen Rivayetler

20 ـ بَابُ مَا جَاءَ فِي هَدِيَّةِ الْمُشْرِكِ وَإِهْدَائِهِ

20- Müşrik Birinin Verdiği Hediye ve Ona Hediye Vermek

21 ـ بَابُ النَّهْي عَنْ الاسْتِغْفَارِ للْمُشْرِكِينَ

21- Müşrikler İçin Allah’tan Bağışlama Dilemede Bulunmanın Yasaklanması

22 ـ بَابُ الدُّعَاءِ للْمُشْرِكِ بِالهِدَايَةِ

22- Hidayeti için Bir Müşrike Dua Etmek

23 ـ بَابُ مَا جَاءَ فِي الدُّعَاءِ عَلَى المُشْرِكِين

23- Müşriklere Beddua Etmek

24 ـ بَابُ بَيَان أَنَّ الشِّرْكَ أَعْظَمُ الذُّنُوبِ

24- Muhakkak ki Şirk, En Büyük Günahtır

25 ـ بَابُ مَنْ أَشْرَكَ فَقَدْ حَبِطَ عَمَلُهُ

25- Her Kim Allah’a Şirk Koşarsa Bütün Amelleri Geçersiz Olur

26 ـ بَابٌ فِي أنَّ الشِّرك لا يُغْفَرُ

26- Şirk, Bağışlanmayan Bir Günahtır

27 ـ بَابُ قَبُول تَوْبَةِ الْمُشْرِكِ وَبَيَان حُكْمِ عَمَلِهِ إِذَا أَسْلَمَ بَعْدَهُ

27- Müşrik Bir Kimsenin Tövbesinin Kabul Edilmesi ve Müslüman Olduktan Sonra Amelinin Hükmü 

28 ـ بَابُ لا يَدْخُلُ الْجَنَّةَ مُشرِكٌ

28- Müşrik Cennet Giremez

29 ـ بَابُ مَا جَاءَ في أَهْلِ الْفَتْرَةِ وَأَوْلادِ الْمُشْرِكِينَ وَمَنْ في حُكْمِهِمْ

29- Fetret Ehli, Müşriklerin Çocukları ve Onların Hükümleri

30 ـ بَابُ مَا جَاءَ في الْعُذْرِ بِالْجَهْلِ في مَسَائِلِ الاعْتِقَادِ

30- Akide ile İlgili Meselelerde Cehaletin Özür Olduğuna Dair Gelen Rivayetler

31 ـ بَابٌ في أنَّ الانْتِسَابَ إلى الأنْبِيَاءِ لا يَنْفَعُ في الآخِرَةِ وأنَّ الْمُنْتَسِبَ لا يَنْتَفِعُ إلا بالتَّوحِيدِ والْعَمَلِ الصَّالِحِ

31- Peygamberlere Olan Akrabalık Ahrette Fayda Vermez, Akraba Olan Kimse de Ancak Tevhid ve Salih Amel İle Faydalanabilir

32 ـ بَابُ بَيَان أنَّ الشِّرْكَ أَبْوابٌ وَوُجُوب اتِّقَائِهِ والْبَرَاءَةِ مِنْهُ وسَدِّ أبْوَابِهِ

32- Muhakkak ki Şirkin Kapıları Vardır; Şirkten Korunmak, Ondan Kurtulmak ve Kapılarının Kapanması Gerekir

33 ـ بَابُ السَّلامَةِ مِنَ الشِّركِ سَبَبٌ لِمَغْفِرةِ الذُّنوبِ

33-Şirkten Selamette Olmak, Günahların Bağışlanma Sebebidir

34 ـ بَابُ بَيَان دُعَاةِ النَّاسِ إِلَى الشِّرْكِ

34- Şirke Çağıran İnsanların Durumu

35 ـ بَابُ الأَمْرِ بقِتَالِ النَّاسِ حتَّى يَقُولُوا: لا إِلَهَ إلا الله

35- İnsanlar “Lâ ilâhe illallâh” Deyinceye Kadar Onlarla Savaşmayı Emir

36 ـ بَابُ شُرُوُط لا إِلَهَ إلا الله

36- Lâ İlâhe İllallâh’ın Şartları

37 ـ بَابُ وُجُوب الكُفْرِ بِجَمِيعِ مَا يُعْبَدُ مِنْ دُونِ الله وأنَّ التَّوْحِيدَ لا يَتَحَقَّقُ إلا بِذلِكَ

37- Allah’tan Gayri İbadet Edilen Her Şeyin İnkârı Farzdır ve Tevhid Ancak Bununla Gerçekleşir

38 ـ بَابُ وُجُوب الحُكْمِ بِالظَّاهِرِ وتَرْك السَّرائِرِ إِلى الله تَعَالَى

38- Zahirine Göre Hükmetmenin ve Görünmeyen Kısmını ise Allah’a Bırakmanın Farz Oluşu

39 ـ بَابُ وُجُوب مَحبَّةِ الله تَعَالَى وتَحْقِيق لَوَازِمِهَا

39- Allah’a Muhabbetin ve Gereklerini Gerçekleştirmenin Farz Oluşu

40 ـ بَابُ وُجُوب الْخَوْفِ مِنَ الله تَعَالَى وَتَحْقِيق لَوَازِمِهِ

40- Allah’tan Korkmanın ve Bunun Gereklerini Yapmanın Farz Oluşu

41 ـ بَابُ وُجُوب التَّوكُّلِ عَلَى الله وَحْدَهُ، وأنَّ الأَخْذَ بِالأسْبَابِ لا يُنَافِيهِ

41- Yalnızca Allah’a Tevekkül Etmenin Farzdır ve Sebeplere Sarılmak da Onu Bozmaz

42 ـ بَابُ وُجُوب طَاعَةِ الله تَعَالَى وَأَنَّهُ لا طَاعَةَ لِمَخْلُوقٍ في مَعْصِيةِ الْخَالِقِ

42- Allah Azze ve Celle’ye İtaat Farzdır Allah’a İsyanda Kula İtaat Yoktur

43 ـ بَابُ وُجُوبِ اتِّباعِ الرَّسُولِ صلّى الله عليه وسلّم وَطَاعَتِهِ وَتَقْدِيم قَوْلِهِ

43- Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme Uymanın, İtaat Etmenin ve O’nun Sözünün Öne Geçirilmesinin Farz Oluşu

44 ـ بَابُ وُجُوب الاعْتِصَامِ بِالْكِتَابِ وَالسُّنَّةِ وَأَنَّهُ طَرِيقُ الْهُدَى وَالنَّجَاةِ مِنَ الضَّلالِ

44- Kitap ve Sünnet Sarılmak Farzdır Bu, Sapıklıktan Kurtulma ve Huda Yoludur

45 ـ بَابُ حُجِّيَّة خَبَرِ الآحَادِ في الفُرُوعِ والاعْتِقَادِ

45- Haberu Âhâd (Ehad Haberler) İtikatta ve Furu’da Hüccettir

46 ـ بَابُ تَحْرِيم الْعَمَلِ بِالرَّأْيِ وَتَقْلِيد الْجَهَلَةِ في تَوْحِيدِ الله تَعَالى وَمَعْرِفَتِهِ

46- Şahsi Görüşe Göre Amel Etmenin, Allah Azze ve Celle’yi Tevhid’de ve Marifesinde Cahil Kimseleri Taklit Etmenin Haram Kılınması

47 ـ بَابُ ذَمّ الْبِدَعِ والنَّهْي عَنِ اتِّبَاعِ السُّبُلِ

47- Bidatin Yerilmesi ve Eğri Yollara Uymanın Yasaklanması

48 ـ بَابُ التَّحْذِير مِنْ مُجَالَسَةِ أَهْلِ الأَهْوَاءِ

48- Bidat Ehli ile Oturup Kalkmadan Sakınılması

49 ـ بَابُ ذِكْر جِدَالِ المُشْرِكِ لِلْمُوَحِّدِ وَذَمّ الجِدَالِ والمِرَاءِ

49- Müşrikin Muvahhid ile Tartışması, Tartışma ve Münakaşanın Zemmedilmesi

50 ـ بَابُ النَّهْي عَنْ الْغُلُوِّ في دِينِ الله وَذَمِّ التَّنَطُّعِ

50- Dinde Aşırıya Gitmenin Yasaklanması ve Sözlerde ve Fiillerde Haddi Aşanların Zemmedilmesi

51 ـ بَابُ تَعْظِيم شَأْنِ النِّيَّاتِ وَالإِرَادَاتِ

51- Niyet ve İradenin Tazimi

52 ـ بَابُ فَضْل إِخْلاصِ الْعَمَلِ لله تَعَالَى

52- Allâh 'Azze ve Celle İçin Amelde İhlâslı Olmanın Fazileti

53 ـ بَابُ التَّرْهِيبِ مِنَ الرِّيَاءِ وبَيان أَنَّهُ شِرْكٌ

53- Riya’dan Korkutma ve Onun Şirk Olduğunun Beyanı

54 ـ بَابُ ذَمِّ مَنْ يُحِبُّ أَنْ يُحْمَدَ بِمَا لَمْ يَفْعَل وَالْمُتَشَبِّعِ بِمَا لَمْ يُعْطَ

54- Yapmadığı Bir Şey ile Övünmeyi Seven Kişinin ve Kendisine Verilmemiş Olan Şeylerle Tokluk Yapan Kimsenin Yerilmesi

55 ـ بَابُ فَضْل الْعِبَادَةِ فِي السِّرِ

55- Gizlice Yapılan İbadetin Fazileti

56 ـ بَابُ لا أَجْرَ إِلا عَنْ حِسْبَةٍ

56-  Karşılığını Allah'tan Bekleyenden Başkasına Ecir Yoktur

57 ـ بَابُ ذَمِّ الْعُجْبِ بِالْعِبَادَةِ والْحَثِّ عَلَى التَّوَقِي عَلَى الْعَمَلِ وأنَّ الْجَنَّةَ لا يَدْخُلُهَا أَحَدٌ بِعَمَلِهِ

57- İbadette Kendini Beğenmenin Yerilmesi, Ameli Muhafaza Etmenin Teşvik Edilmesi ve Cennete Hiç Kimsenin Ameli İle Giremeyeceği

58 ـ بَابُ الثَّنَاءِ عَلَى الْمُخْلِصِ مِنَ النَّاسِ عَاجِل بُشْرَى الْمُؤْمِنِ

58- İnsanlardan İhlaslı Bir Kimseyi Övmek, Müminin Acil Müjdesidir

59 ـ بَابُ وُجُوب حُسْنِ الظَّنِّ بِالله تَعَالَى

59- Allah 'Azze ve Celle'ye Karşı Hüsnü Zannın Farz Oluşu

60 ـ بَابُ التَّحْذِيرِ مِنْ الإِشْرَاكِ في الصَّلاةِ وَالْمُرَاءَاةِ بِتَزْيِينِهَا

60- Gösteriş Yaparak ve Güzelleştirerek Namazda Şirk Koşmaktan Sakındırma

61 ـ بَابُ عُقُوبَة مَنْ امْتَنَعَ عَنْ السُّجُودِ لله تَعَالَى

61- Allah 'Azze ve Celle'ye Secde Etmekten Kaçınan Kimsenin Cezası

62 ـ بَابُ احْتِسَابِ الآثَارِ

62- Atılan Her Adımda Bırakılan İzlerden Dolayı Sevap Almayı Hesaba Katmak

63 ـ بَابُ مَا جَاءَ في أَخْذِ الأُجْرَةِ عَلَى التَّأذِينِ

63-Ezan Okumaktan Dolayı Ücret Almak Hakkında

64 ـ بَابُ تَحْرِيم المُبَاهَاةِ في الْمَسَاجِدِ والتَّفَاخُرِ في بِنَائِهَا رِياءً واجْتِلاباً للمِدْحَةِ

64- Mescidlerle Övünmenin, Binası ile Gururlanmanın ve Bununla Gösteriş Yapmanın Haram Kılınması

65 ـ بَابُ وُجُوبِ أَدَاءِ الزَّكَاةِ بِاحْتِسَابٍ وطِيبِ نَفْسٍ

65- Ecrini Allah'tan Bekleyerek ve Gönül Hoşnutluğu ile Zekâtı Eda Etmek

66 ـ بَابُ قَوْل الله عزّ وجل: «الصَّوْمُ لِي وَأَنَا أَجْزِي بِهِ»

66- Allah 'Azze ve Celle'nin: "Oruç benim içindir. Onun mükâfatını ancak ben veririm" Kavli

67 ـ بَابُ الإِهْلال بالتَّوحِيدِ

67- Tevhid ile Bağırmak

68 ـ بَابٌ في بَيَانِ أنَّ الطَّوافَ عِبَادَةٌ وَأَنَّ صَرْفَهُ لَغَيْرِ الله شِرْكٌ

68- Tavaf'ın Bir İbadet Olduğu ve Allah'tan Başkasına Yapmanın Şirk Olduğunun Beyanı

69 ـ بَابٌ في بَيَانِ عُقُوبَةِ مَنْ تَعلَّمَ العِلْمَ لغَيرِ الله تَعَالَى

69- İlmi, Allah 'Azze ve Celle'den Gayrisi İçin Öğrenen Kimsenin Cezasının Beyanı

70 ـ بَابُ ذَمِّ مَنْ رَاءَى بِقِرَاءَةِ القُرْآنِ أَوْ تَأَكَّلَ بِهِ أو فَخَرَ بِهِ

70- Kurân Okuması ile Gösteriş Yapmanın veya Onunla Mal Talep Etmek veya da Onunla Övünmenin Yerilmesi

71 ـ بَابُ مَنْ غَزَا يَلْتَمِسُ الدُّنْيَا أَوْ يَلْتَمِسُ الأَجْرَ والدُّنْيَا

71- Dünyayı Kazanmak İçin veya da Hem Ecir Hem de Dünyayı İsteyen Kimse

72 ـ بَابُ الله أَعْلَمُ بِمَنْ يُجَاهِدُ فِي سَبِيلِهِ

72- Allah Yolunda Kimin Savaştığını En İyi O Bilir

73 ـ بَابُ مَنْ تَرَكَ السَّيِّئَةَ مِنْ أَجْلِ اللهِ لاخَوْفاً مِنَ الْمَخْلُوقِيَن أَوْ رِياءً

73- İnsanlardan Korktuğu veya Riya İçin Olmayıp Sırf Allah Rızası İçin Kötülüğü Terk Eden Kimse

74 ـ بَابُ عَبْد الدِّيْنَارِ والدِّرْهَمِ

74- Dinar ve Dirhem'in Kulu

75 ـ بَابُ النَّهْي عَنْ عِبَادَةِ الأَوْثَانِ والأَصْنَامِ

75- Putlara Tapmanın Yasaklanması

76 ـ بَابُ وُجُوب كَسْرِ الأَوْثَانِ والأَصْنَامِ

76- Putları Yıkmanın Farz Oluşu

77 ـ بَابُ وُجُوب كَسْرِ الصَّلِيبِ وحُرمَةِ تَعْلِيقِهِ

77- Haç'ın Kırılmanın Farz ve Asılmasının Haram Oluşu

78 ـ بَابُ تَحْرِيم تَصْوِير مَا فِيهِ رُوح وَوُجُوبِ طَمْسها

78- Ruhu Olan Şeylerin Resimlerini Yapmanın Haram Oluşu ve Onları Silmenin Farz Oluşu

79 ـ بَابُ لِحَاق كُلِّ أمةٍ بِمَعْبُودِهَا يَوْمَ القِيامَةِ

79- Kıyamet Günü Her Ümmetin Taptıkları Şey ile Gelmeleri

80 ـ بَابُ قَوْلِهِ تَعَالَى: {{إِنَّ الَّذِينَ سَبَقَتْ لَهُمْ مِنَّا الْحُسْنَى أُولَئِكَ عَنْهَا مُبْعَدُونَ *}}

80- Allah 'Azze ve Celle'nin Şu Kavli: "Kendileri hakkında bizden güzel söz yazılmış olanlar ise, cehennemden uzak tutulacak olanlardır." (Enbiya: 101)

81 ـ بَابُ عِبَادَة الأَوْثَانِ فِي آخِرِ الزَّمَانِ

81- Kıyamete Yakın Zamanda Putlara Tapılması

82 ـ بَابُ تَحْرِيم الصَّلاةِ بَيْنَ الْقُبُورِ وإِلِيْهَا واتِّخَاذِهَا مَسَاجِدَ

82- Kabirlerin Arasında ve Kabirlere Doğru Namaz Kılmanın ve Kabirleri Mescidler Edinmenin Haram Oluşu

83 ـ بَابُ تَحْرِيم البِنَاء عَلَى القُبُورِ وتَجْصِيصِهَا والأَمْر بتَسوِيتِهَا

83- Kabirlerin Üzerine Bina Yapmanın ve Kireçlemenin Haram Kılınması ve Onların Düzeltilmesinin Emri

84 ـ بَابُ نَهْي النِّسَاءِ عَنْ زِيَارَةِ القُبُورِ واتِّبَاعِ الجَنَائِزِ

84- Kadınların Kabirleri Ziyaret Etmelerinin ve Cenazenin Arkasında Gitmelerinin Yasaklanması

85 ـ بَابُ حُجَّة مَنْ أَجَازَ زِيارَتَهُنَّ لِلْقُبُورِ

85- Kadınlara Kabir Ziyaretini Cevaz Verenlerin Delilleri

86 ـ بَابُ قول النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم: «اللهُمَّ لا تَجْعَلْ قَبْرِي وَثَناً يُعبَدُ»

86- Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin: "Allahım! Kabrimi tapınılan bir put haline getirme" Kavli

87 ـ بَابُ بَيَان عَدَمِ سَمَاعِ الأَمْواتِ للأَحْيَاءِ لقَولِهِ تَعَالَى: {{فَإِنَّكَ لاَ تُسْمِعُ الْمَوْتَى}} [الروم: 52] ، وقوله: {{وَمَا أَنْتَ بِمُسْمِعٍ مَنْ فِي الْقُبُورِ}} [فاطر: 22] ، وقوله: {{إِنْ تَدْعُوهُمْ لاَ يَسْمَعُوا دُعَاءَكُمْ وَلَوْ سَمِعُوا مَا اسْتَجَابُوا لَكُمْ}} [فاطر: 14] وَبَيَان أن مَا ثَبتَ مِنْ سَمَاعِ الأَمْوَاتِ إِنَّمَا هُوَ في مَوَاضِعَ مَخْصُوصَةٍ فَلا يُقَاسُ عَلَيْهِ غيره؛ لأَنَّهُ مِنْ أُمُورِ الْغَيْبِ

87- Allah 'Azze ve Celle'nin şu kavilleri gereğince ölülerin yaşayanların seslerini duyamayacağı: "(Ey Muhammed!) Şüphe yoktur ki sen, ölülere işittiremezsin." (Rum: 52). "Sen kabirlerde olanlara işittiremezsin." (Fatır: 22). "Eğer onlara duâ ederseniz, duanızı işitmezler; işitseler bile, size cevap veremezler." (Fatır: 14). Ölülerin duyduğuna dair gelen rivayetler özel durumlardı ve bununla bir başkası kıyaslanamaz. Çünkü bu gaybi olaylardandır

88 ـ بَابُ تَحْرِيم شَدِّ الرِّحَالِ إِلَى كُلِّ بُقْعَةٍ لِقَصْدِ التعبد عَنْدها مَا عَدَا الْمَسَاجِدِ الثَّلاثَةِ

88- Üç Mescid Dışında Bir Yere İbadet Amaçlı Seyahate Çıkmanın Haram Kılınması

89 ـ بَابُ حَاجَة الأَمْوَاتِ إِلى دُعَاءِ وشَفَاعَةِ الأَحْيَاءِ لا الْعَكْسِ

89- Ölüler Duaya ve Yaşayanların Şefaatine Muhtaçtır, Aksi Değildir

90 ـ بَابُ مَا يَنْتَفِعُ بِهِ الأَمْوَاتُ مِنْ سَعْي الأَحْيَاءِ

90-  Yaşayanların Yaptıklarından Dolayı Ölülerin Bundan Faydalanması

91 ـ بَابُ مَا جَاءَ فِي النَّذْرِ لِغَيْرِ الله تَعَالَى

91- Allah 'Azze ve Celle'den Başkasına Adak Adamak

92 ـ بَابُ تَحْرِيم الذَّبْحِ لِغَيْرِ الله تعالى وَأَنَّهُ مِنَ الشِّرْكِ

92- Allah 'Azze ve Celle'den Gayrisine Kurban Kesmenin Haram Kılınması ve Bunun Şirkten Olduğu

93 ـ بَابُ الدُّعَاءِ هُوَ الْعِبَادَةُ وَصَرْفُهُ لِغَيْرِ الله تعالى شِرْكٌ

93- Dua İbadettir ve Allah 'Azze ve Celle'den Başkası İçin Yapılması Şirktir

94 ـ بَابُ لا يَسْأَلُ الْعَبْدُ إِلا الله

94- Bir Kul Ancak Allah'tan İster

95 ـ بَابُ لا يُلْجَأ في الشَّدَائِدِ إِلا إِلى الله وَبَيَان مَا يُقَالُ عِنْدَ الْكَرْبِ

95- Sıkıntı Anında Sadece Allah'a Yönelinir ve Üzüntü Anında Ne Deneceğinin Beyanı

96 ـ بَابُ الْعَزْمِ فِي المَسْأَلَةِ

96- Dua Ederken Kesin İfadeler Kullanmak

97 ـ بَابُ جَوَاز قَوْلِ: «إِنْ شَاءَ اللهُ» فِي الدُّعَاءِ إِذَا كَانَ بِقَصْدِ الإِخْبَارِ

97- Haber Verme Kastı Var ise Duada "İnşallâh" Sözü Caizdir

98 ـ بَابُ جَواز الاسْتِعَانَةِ والاسْتِعَاذَةِ والاسْتِغَاثَةِ بِالْمَخْلُوقِ فِيمَا يَقْدِرُ عَلَيْهِ منَ الأسْبَابِ الظَّاهِرَةِ والأمُورِ الحسِّيَّةِ مَعَ تَحْريمِ تعلّق القَلبِ بهِ، ووجُوب اعْتِقَادِ أنَّ ذلك سَبَبٌ لا تأثيرَ له بِنَفْسِهِ، وتحرِيم الاستعانةِ والاستعاذةِ والاستغاثةِ بمخلوقٍ مَيِّتٍ أو غائبٍ أو فيما لا يقدِرُ عليهِ إلا الله وأنَّ ذَلِكَ مِنَ الشِّرْكِ

98- İnsanlardan, onların görünen sebeplerden dolayı güç yetirebilecekleri konularda yardım ve korunma dilemek caizdir. Bununla beraber kalbini ona bağlamak ise haram kılınmıştır. Bunun bir sebep olduğuna ve nefsinde onun bir tesiri olmadığına inanmak farzdır. Ölü veya orada olmayan birinden ancak Allah'ın güç yetirebileceği bir şeyde yardım ve korunma dilemek şirktendir

99 ـ بَابُ جَوازِ السؤالِ بِوجْهِ الله في أمورِ الآخِرَةِ وَتَحْريمِه في الأمُورِ الدُنْيويَّة

99- Ahret ile Alakalı İşlerde Allah İçin İstemenin Cevazı ve Dünya ile Alakalı İşlerde ise Bunun Haram Kılınması

100 ـ بَابُ من سَأل بالله فأَعطوه

100- Kim Allah için İsterse Ona Verin

101 ـ بَابُ تَوحِيد الأسْماءِ والصِّفَاتِ، والتَّحْذِيرِ مِنْ الإلْحَادِ فِيهَا أَو جَحْدِ شَيءٍ مِنْهَا

101- İsimler ve Sıfatlar Tevhidi ve Bu Konuda Sapmaktan veya Onlardan Bir Şeyi İnkâr Etmekten Sakındırma

102 ـ بَابُ النَّهي عَنْ التَّفْكر في ذَاتِ الله والحَذَر مِن الوَسْوسَةِ في الإيمَانِ

102- Allah'ın Zâtı Hakkında Düşünmenin Yasaklanması ve İmanda Vesveseden Sakındırma

103 ـ بَاب ذِكْر مَا أُضِيفَ إِلى الله عزّ وجل مِن مَخلُوقَاتِه إِضَافَة مُلْك وَتَشْرِيف لا إِضَافَة وَصْف

103-Allah 'Azze ve Celle'ye Yarattıklarından İzafe Edilen, Mülk ve Teşrif İzafesidir, Vasıf İzafesi Değildir

104 ـ بَاب التَّفْرِيق بَينَ التَّأْويل الصَّحِيحِ والتَّأْوِيلِ الفَاسِد

104- Doğru Tevil ile Yanlış Tevilin Arasını Ayırma

105 ـ بَاب إِثْبَاتِ العُلو والاستِواء والرَّد على تَحْرِيفِ أَهْلِ الأَهْوَاءِ في تَفْسِيره بِالاستيلاء

105- Allah İçin Uluv ve İstiva'nın İspatı, Heva Ehlinin Bunu İstila Olarak Tahrif Etmelerine Reddiye

106 ـ َبابُ لا يَعْلَم الغَيبَ إِلا الله تَعَالى

106- Gaybı Allah'tan Başka Kimse Bilmez

107 ـ بَابُ تَحْرِيم التَّشْرِيك في المَشِيئَة

107- Dilemede Şirk Koşmanın Haram Kılınması

108 ـ باب التَّشْريك في الضَّمِيِر

108- Zamir'de Şirk Koşmak

109 ـ بَابُ تَحْريمِ التَّسَمِّي بِما يَخْتَصُ بِالله تَعالى مِن أَسْمَائِه وَصِفَاتِه

109- Allah 'Azze ve Celle'ye Özel Olan İsim ve Sıfatlarları İsim Olarak Kullanmanın Haram Oluşu

110 ـ بَابُ تَحْرِيم التَّعْبِيدِ بغَير أَسْمَاءِ الله تَعالى، وَوجُوبِ تَغْييرِ مَا كَان مِن ذَلِك

110- Allâh 'Azze ve Celle’nin İsimlerinden Başka İsimlerle İbadet Etmenin Haram Kılınması ve Böyle Olmayan İsimlerin Değiştirilmesinin Farz Oluşu

111 ـ بَابُ جَوازِ الإخْبَارِ بِمَا كَان مِنْ ذَلك

111- Olan Şeyden Haber Vermenin Cevazı

112 ـ باب لا يقولن أحدُكم: عَبدي فكلُّكم عبيد الله

112- Sakin Ola ki Sizden Biriniz: Kulum, Demeyin. Zira Hepiniz Allah’ın Kullarısınız

113 ـ باب لا تقولوا: السلام على الله

113- Selam Allah’ın Üzerine Olsun Demeyin

114 ـ باب لا يقولنّ أحدكم: زَرَعتُ

114- Sakın Ola ki Sizden Birisi: Ben Yetiştirdim, Demesin

115 ـ باب مَنْ قَالَ: إنه طَبيب

115- Kendisinin Tabip Olduğunu Söyleyen Kimse

116 ـ باب لا يقولن أحدكم: قبح الله وَجهك ووجه من أشبه وَجهك

116- Sakın Ola ki Sizden Biriniz: Allah Senin Yüzünü Çirkinleştirsin (Allah seni her türlü hayırdan uzaklaştırsın) Demesin. Çünkü Onun Yüzü senin Yüzüne Benzemektedir

117 ـ باب من بَصَقَ في القِبلة فَقد آذى الله

117- Her Kim Kıble Tarafına Tükürürse, Muhakkak Allah’a Eziyet Etmiştir

118 ـ باب النهي عَنْ سَبِّ الدهر والريح

118- Zamana ve Rüzgâra Sövmenin Yasak Oluşu

119 ـ باب النهي عَنْ تسمية حُكم المجتهدين حكم الله

119- Bir Müçtehitlerin Hükmünü, Allah’ın Hükmü Olarak İsimlendirmenin Yasaklanması

120 ـ باب مشروعية التوسُّل إلى الله بأسمائه وصفاته

120- Allah’a İsim ve Sıfatları ile Tevessül Etmenin Meşru Oluşu

121 ـ باب مشروعية التوسل بالأعمال الصالحة

121- Salih Amellerle Tevessül Etmenin Meşru Oluşu

122 ـ باب جواز التوسل بدُعاء العبد الصالح

122- Salih Bir Kulun Duası ile Tevessülde Bulunmanın Cevazı 

123 ـ باب مشروعية التَّوسُّل بإِظهار الافتقار لله تعالى

123- Allah 'Azze ve Celle'ye İhtiyacını İzhar Ederek Tevessülde Bulunmanın Meşru Oluşu

124 ـ باب تحريم الاستِشفاع بالله على أحد من خلقه

124- İnsanlardan Birini Allah'a Karşı Şefaatçi Kılmanın Haram Kılınması

125 ـ باب تحريم الحَلف بغير الله تعالى وأنه شرك

125- Allah 'Azze ve Celle'den Gayrisine Yemin Etmek Haram Kılınmıştır, Çünkü Bu Şirktir

126 ـ باب حُجة من أجاز الحلف بغَير الله تعالى أو قَالَ بالكراهة فقط والجواب عَنْها

126- Allah 'Azze ve Celle'den Başkasına Yemin Etmenin Caiz Olduğunu veya da Sadece Kerih Olduğunu Söyleyenlerin Delilleri ve Onlara Verilen Cevap

127 ـ باب بيان ما يجب على من حَلف بغيرِ الله تعالى

127- Allah 'Azze ve Celle'den Gayrisine Yemin Edenin Üzerine Ne Gerektiğinin Beyanı

128 ـ باب مشروعية الحلف بصفات الله تعالى

128- Allah 'Azze ve Celle'nin Sıfatı ile Yemin Etmek Meşrudur

129 ـ باب بما يُستَحلَف أهل الكتاب

129- Ehli Kitaba Ne ile Yemin Ettirilir

130 ـ باب ما جاء في الإقسام على الله وتَحريم التألّي عليه

130- Allah'a Yemin Etmede Haram Olarak Gelen Şeyler ve Allah'ın Birini Affetmeyeceğine Dair Yemin Etmenin Haram Oluşu

131 ـ باب وجوب حفظ الأَيمان وأن حفظها من تعظيم الله تعالى

131- Yeminleri Korumanın Farz Oluşu ve Yeminleri Korumak Allah 'Azze ve Celle'yi Yüceltmektir

132 ـ باب تحريم السجود لغير الله تعالى

132- Allah 'Azze ve Celle'den Başkasına Secde Etmenin Haram Kılınması

133 ـ باب تحريم القِيام لمَخلوق على وَجه التَّعظيم

133- Yüceltmek Maksadı ile Bir Kimse İçin Ayağa Kalkmanın Haram Oluşu

134 ـ باب جَواز القيام إلى المخلوق على وجه التهنئة والإكرام والحراسة

134- Koruma, İkram Etme ve Hoş geldin Demek Adına Bir Kimse İçin Ayağa Kalkmak Caizdir

135 ـ باب التَّبرُّك المشروع

135- Meşru Olan Teberrük

136 ـ بَابُ ما جَاءَ فِي أَنَّ القِيَامَ بِوظائِف التَّكليفِ أَبْلَغ في تَحَرِّي مَحَبَّة الله ورَسُولِه (ص)

136- İnsanın Güç Yetirebildiğini Yapması Allah ve Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellem Muhabbetin Gerçekleştirmede Daha Derindir

137 ـ بَاب التَّبرُّكِ المَمْنُوع

137- Yasaklanmış Teberrük

138 ـ باب النَّهي عَنْ الغُلو فِي الأنْبيَاءِ والصَّالِحين والإفْرَاطِ في مَدحِهم وأَنَّ ذَلك وَسيلةٌ إلى الشِّرك وفِتنة المَمْدوح

138- Peygamberler ve Salihler Hakkında Aşırıya Gitmenin ve Onları Övmede İfratın Yasaklanması, Bunda Şirke Götüren Bir Vesile ve Övülen Kimse İçin Fitne Vardır

139 ـ باب بيان أن الشافي هو الله وَحده

139- Şifa Veren Yalnızca Allâh 'Azze ve Celle’dir

140 ـ باب الرُّقَى

140- Rukye (Okuyarak Tedavi)

141 ـ باب لا بأس بالرُّقَى ما لم تَكن شركاً

141- Şirk Olmadığı Müddetçe Rukye Yapmakta Bir Sakınca Yoktur

142 ـ باب ما جاء في عَرض الرُّقى على العلماء

142- Rukye Yapmayı Âlimlere Arz Etmek Hakkında

143 ـ باب ما جاء في الاسترقاء

143- Kendisine Rukye Yapılmasını İsteyenler

144 ـ باب كَسْب الرُّقاة

144- Rukye'den Elde Edilen Kazanç

145 ـ باب الحُروز المَشروعة

145- Meşru Olan Sığınma

146 ـ باب جَواز التَّداوي بالكَي إذا تَحقق نَفعه ولم يمكن الاستغناء عَنْه وتَحريمه إذا لم يعلم نفعه أو علم ضرره وتَحريم كي الصحيح لئلا يعتلَّ ووجوب اعتقاد أن الكَي سبب وأن الشافي هو الله

146- Zorunlu Olur ve Faydası da Olacaksa Ateşle Tedavinin Cevazı, Faydası Bilmeyenin veya da Zararını Bilenin Ateşle Dağlanmasının Haram Oluşu, Sağlıklı Bir Kimsenin Hastalığa Yakalanmaması İçin Ateşle Dağlanmasının Haram Oluşu, Ateşle Dağlanmanın Hastalıktan Kurtulmak İçin Bir Sebep Olduğuna ve Şifa Verenin Allah Olduğuna İnanmanın ise Farz Oluşu

147 ـ باب تَحريم تعليق التَّمائم وبيان أن ذلك من الشِّرك

147- Muska (Nazarlık ve Tılsım) Takmanın Haram oluşu ve Bunun Şirk Olduğunun Beyanı

148 ـ باب من سَحر فقد أَشرك

148- Sihir Yapan Kimse Allah'a Şirk Koşmuştur

149 ـ بَاب َتحْريمِ الكِهَانةِ وإِتيانِ الكُهّانِ وبَيانُ أنَّ تَصْدِيقهُم كُفْر

149- Kehânetin ve Kâhinlere Gitmenin Haram Oluşu ve Onları Doğrulamanın Küfür Olduğu

150 ـ باب النهي عَنْ الاستقسام بالأزلام

150- Fal Okları İle Uğraşmanın Yasaklanması

151 ـ باب ما نُهيَ عَنْه من علم النجوم

151- Yıldızların İlminden Yasaklananlar

152 ـ باب كُفر من قَالَ: مُطِرنا بنَوءِ كذا وكذا

152- Falanca ve Falanca Yıldız Sayesinde Üzerimize Yağmur İndirildi, Diyen Kimsenin Küfrü

153 ـ باب إثبات أن الخط علم أعطاه الله نبياً من الأنبياء وإنكار حصوله لأحدٍ بعده لأن الموافقة معدومة

153- Çizgi Çizmek, Allah'ın Peygamberlerinden Bir Peygambere Verdiği Bir İlim Olduğunun İspatı ve Ondan Sonrası İçin Gerçekleşmesinin İse İnkâr Etmek; Çünkü Muvafakat Yoktur

154 ـ باب النَّهي عَنْ التَّشاؤم والتَّطير والقول بالعدوى إذا صحبه اعتقاد فاسد

154- Uğursuzluk, Kendisine Bulaştığı Zaman Bulaşıcı Hastalık Demek Bozuk Bir İtikattır

155 ـ باب ما جاء في إثبات العدوى وأنها من أمر الله تعالى

155- Bulaşıcı Hastalığı Hakkında Gelenler ve Bunun Allah 'Azze ve Celle'nin Emri İle Olduğunun İspatı

156 ـ بَاب اسْتِحْبابِ الفَأْلِ

156- Fa'l'ı Güzel Bulmak

157 ـ باب ما جاء في الغُول

157- Gûl Hakkında Gelen Rivayetler

158 ـ باب وجوب الإيمان بالقدر

158- Kadere İmanın Farz Oluşu

159 ـ بَاب وجُوبِ الصَّبر عَلى أَقدْارِ الله تَعَالَى

159- Allah 'Azze ve Celle'nin Takdir Ettiklerine Karşı Sabretmenin Farz Oluşu

160 ـ باب ما جاء في النَّعي

160- Ölümü Haber Vermek Hakkında Gelen Rivayetler

161 ـ باب المَراثي

161- Ölünün İyiliklerini Anarak Ağlama

162 ـ باب النهي عَنْ استعمال (لو) في التَّسخُّط على المقادير ووجوب تفويضها إلى الله تعالى

162- Kendisine Takdir Olunan Şeylere Kızarak "Keşke" Lafzını Kullanmanın Yasaklanması ve İşleri Allah 'Azze ve Celle'ye Havale Etmenin Vücubu

163 ـ باب استحباب (لو) في تَمنّي الخير وتَحريمها في تَمنّي الشر

163- Hayır Temenni Etmede "Keşke" Lafzını Kullanmanın Mübah, Şer Temennisinde İse Haram Oluşu

164 ـ باب ما يجوز من اللَّو

164- "Keşke" Demenin Caiz Olduğu Yerler

165 ـ باب جواز «لولا» للإخبار أو للتسبيب إذا كان السبب صحيحاً شرعاً أو حساً بشرط ألا يعتقد أنه يؤثر بنفسه ووجوب اعتقاد أن المسبب هو الله وتحريمها إذا كان السبب خفياً لا تأثير له أو لم يثبت كونه سبباً لا شرعاً ولا حساً

165- “Olmasaydı” Lafzını Haber Verme veya Sebebiyet İçin Kullanmanın Şayet Sebep Doğru, Şer‘î veya da Hissî Olduğu Zaman Cevazı. Bunda İse Onun Kendisine Tesir Edeceğine İnanmaması Şartı Vardır. Asıl Sebebin Allah Olduğuna İnanmanın Vücubu, Şayet Sebebi Gizli İse Onun Haram Oluşu, Onun Tesirinin Olmadığı veya da Şer‘î veya Hissî Olarak Sabit Olmadığı

166 ـ باب من جَحَد نِعمةَ الله كَفَر

166- Allah'ın Nimetini İnkâr Eden Kâfir Olmuştur

167 ـ باب التحذير من أمن مَكر الله تعالى

168- Allah 'Azze ve Celle'nin Azabından Emin Olan Kimseyi Sakındırma

168 ـ باب إثبات الشَّفاعة وبيان أنواعها

168- Şefaatin İspatı ve Çeşitlerinin Beyanı

169 ـ بَابُ بَيَان شَرْطَيْ قَبُولِ الشَّفَاعَةِ

169- Şefaatin Kabul Şartlarının Beyanı

170 ـ بَابُ إِثْبَات كَرَامَاتِ الأَوْلِياءِ وَبَيَان نَوْعَيْهَا

170- Evliyanın Kerametinin İspatı ve Çeşidinin Beyanı

171 ـ باب من سَبَّ النَّبِيّ صلّى الله عليه وسلّم فقد كَفَر

171- Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve selleme Söven Muhakkak Kâfir Olur

172 ـ بَابُ فَضْل الصَّحَابَةِ وَوُجُوب تَوقِيرِهِمْ والكَفِّ عمَّا شَجَرَ بَيْنَهُم وَبَيَان أَفْضَلِهِمْ

172- Sahabenin Fazileti, Onlara Saygı Göstermenin ve Aralarında Geçen Olaylarda Susmanın Farz Oluşu ve En Üstünlerinin Beyanı

173 ـ بَابُ فَضْل أَهْلِ الْبَيْتِ

173- Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin Ailesinin (Ehl-i Beyt) Fazileti

174 ـ بَابُ ذّمِّ الاخْتِلافِ

174- İhtilafın Yerilmesi

175 ـ بَابُ افْتِرَاق الأُمَمِ

175- Ümmetlerin Fırkalara Ayrılmaları

176 ـ بَابُ مَا جَاءَ فِي النَّهْي عَنْ الْعَصَبِيَّةِ والْحِزْبِيَّاتِ الجَاهِلِيَّةِ والْقَوْمِيَّاتِ الْعُنْصُرِيَّةِ

176- Irkçılık, Cahili Gurupçuluk ve Milliyetçilikten Yasaklama

177 ـ باب تحريم التشبه بالكفار

177- Kâfirlere Benzemenin Haram Kılınması

178 ـ بَاب تَحْرِيم الإِقامةِ بأرضِ المُشْرِكِينَ

178- Müşriklerin Diyarında Oturmanın Haram Kılınması

179 ـ بَابُ مَنْ تَكلَّمَ بِالفَارِسِيَّةِ والرَّطَانَةِ

179- Farsça ve Arapçanın Haricinde Dil Konuşan Kimse

180 ـ بَابُ مَا جَاءَ في النِّفَاقِ الأكبر

180- Büyük Nifak Hakkında Gelen Rivayetler

181 ـ بَابُ مَا جَاء َفي النِّفَاقِ الأصغر

181- Küçük Nifak Hakkında Gelen Rivayetler

182 ـ بَابُ مَنْ هَزلَ أَوْ اسْتَهْزَأَ بكَلِمَةِ الكُفرِ كَفَرَ وَلَوْ لَمْ يكُنْ قَاصِداً حَقِيقَةَ ذلك

182- Her Ne Kadar Onun Hakikatini Murat Etmese de Küfrü Gerektiren Bir Kelime İle Alay Eden Kimse Kâfir Olur

183 ـ بَابُ مَا جَاءَ في إطلاقِ اسْمِ الكُفْرِ عَلَى غَيْرِ الْكُفْرِ بِالله تَعَالَى

183- Allah'ı İnkâr Etmeksizin Kâfir İsminin Kullanılması

184 ـ بَابُ الخَوَارِج وَصِفَاتهِمْ

184- Hariciler ve Onların Sıfatları

185 ـ بَابُ بَيَان أنَّ المسْلِمَ لا يكْفُرُ بارْتِكَابِ الْمَعَاصِي وَلَوْ كَانَتْ كَبِيرَةً

185- Bir Müslüman, İşlediği Günahından Dolayı Büyük Bile Olsa Tektir Edilemez

186 ـ بَابُ الوَعِيد فِيمَنْ أَكْفَرَ أَخَاهُ الْمَسْلِمَ

186- Müslüman Kardeşini Tekfir Eden İçin Tehdit

187 ـ بَابٌ في بَيَانِ أنَّ مُكَفِّراتِ الذُّنُوبِ لا تُكَفِّرُ الصَغَائِرَ إلا باجْتِنَابِ الْكَبَائِرِ

187- Günahları Silen Ameller, Büyük Günahlardan Kaçınmadıkça Küçük Günahları Silmez

188 ـ بَابُ مَا يجبُ لولاةِ أمرِ المسْلمِيَن وَمَا يجِبُ عَلَيْهِمْ

188- Müslümanların Yöneticilerinin ve Bizim Yapmamız Gerekenler

189 ـ بَابُ إِبْطَالِ الإِرْجَاءِ

189- Mürcie Fırkasının İptal Edilmesi

190 ـ بَابُ زِيَادَة الإِيمَانِ ونُقْصَانهِ

190- İmanın Fazlalaşıp Azalması

191 ـ بَابُ نَفْي رؤيةِ الله في الدُّنْيا، وإثْبات رؤيةِ الرسُولِ صلّى الله عليه وسلّم لرَبِهِ في الدُّنْيا مناماً، ورؤية المُؤْمِنِيَن لِرَبِهِمْ في الآخِرَةِ عِيَاناً

191- Allah'ın Dünyada Görünmeyeceği, Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin Rabbini Dünyada Rüyada Gördüğünün İspatı, Müminlerin Rablerini Ahrette Açıkça Görecekleri

192 ـ بَابُ الرَّدِّ عَلَى الْجَهْمِيَّةِ

192- Cehmiyye Fırkasına Reddiye

193 ـ بَابُ ذِكْرِ أَشْراطِ السَّاعَةِ الكُبْرَى

193- Büyük Kıyamet Alametlerinin Zikri

194 ـ بَابُ الأَنْبِيَاءِ

194- Peygamberler

195 ـ بَابُ المَلائِكَةِ

195- Melekler

196 ـ بَابُ الكُتُبِ الْمُنَزَّلَةِ

196- İndirilmiş Kitaplar

197 ـ بَابُ إثبات عَذَابِ الْقَبْرِ وَنَعِيمِهِ

197- Kabri Azabı ve Nimetinin İspatı

198 ـ بَابُ البَعْثِ والنُّشُورِ

198- Ölümden Sonra Tekrar Dirilmek

199 ـ بَابُ الحسابِ والقَصَاصِ

199- Hesap ve Kısas

200 ـ بَابُ الْحَوْضِ والْمِيزَانِ

200- Havz ve Mizan

201 ـ بَابُ صِفَةِ النَّارِ

201- Ateşin (Cehennemin) Sıfatı

202 ـ بَابُ صِفَةِ الْجَنَّةِ

202- Cennetin Sıfatı

 

 

 

 

 



[1] Buhari: (1385), (4775). Muslim: (2658).

[2] Müslim: (23), (2658).

 

[3] Müslim: (2865).

[4] Nesei

[5] Buhari: 247, 6311, 6313, 6315, 7488. Müslim: 2710

[6] Müslim: 382

[7] Ahmed: 23619

[8] Ahmed: 24855

[9] Ahmed: 20022

[10] Ahmed: 5115. İsnadında “Abdurrahman ibnu Sâbit ibnu Sevbân” vardır ki Cerh ve Ta‘dîl imamları onda ihtilaf etmişlerdir. Onlardan kimi onu kuvvetlendirirken kimi de onu zayıflamıştır. Şeyh Albânî -Allah O'na rahmet etsin- “Sahîhul-Câmi‘ de (2831) sahihlemiştir.

[11] Buhari: 3443. Müslim: 2365. Bu peygamberlik zincirinin bir halkası olan İsa da (aleyhisselam) Kur'ân-ı Kerîm'de en fazla bahsi geçen peygamberlerdendir. O; "Ey İsrail oğulları! Ben size Allah'ın elçisiyim. Benden önceki Tevrat'ı tasdik etmek, benden sonra gelip ismi 'Ahmed' olacak bir resulü müjdelemek üzere gönderildim." diyerek Efendimiz'i müjdelemiş, Efendimiz de "Ben, Meryem-oğlu İsa'ya dünya ve ahirette insanların en yakınıyım." buyurmak suretiyle aralarındaki bu farklı kurbiyete dikkat çekmiştir.

[12] Buhari: 4838

[13] Buhari:3532

[14] Buhari: 4477, 4761, 6001, 6811, 6861, 7520, 7532. Müslim: 86 Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilir: “Zulüm üç türlüdür. Bir zulüm vardır ki, Allah onu affetmez. Bir zulüm vardır ki, Allah onu affeder. Bir zulüm vardır ki, Allah onun mutlaka hesabını sorar. Allah’ın affetmediği zulüm şirktir. Çünkü Allah ‘şirk, büyük bir zulümdür’ (Lokman, 13) buyurmuştur. Allah’ın affedeceği zulüm; kulların kendi nefislerine karşı işlediği zulümdür. Rableri ile kendi aralarındaki işlerde (emre itaat ve yasaklardan kaçınmak noktasında) yaptıkları hatalardır. Allah’ın hiç bırakmayıp, mutlaka hesabını soracağı zulüm ise kulların birbirlerine karşı hayâsızlıklarıdır. Allah, bunların hesabını sorar ve zâlimleri cezalandırır.”

[15] Muslim: 771

[16] Ahmed: (17170), Tirmizi: (2863) ve (2864), Hâkim: (1/118), İbnu Huzeyme: (1895), İbnu Hibbân: (6233).

[17] Buhari: (4811,7414, 7415, 7451, 7513), Muslim: (2786). Ehl-i Sünnet ve’l- Cemâat’in görüşüne göre Allah-u Teâlâ’nın bahşetme ve nimetle açılmış iki eli vardır. Allah’ın iki eli, O’nun sâbit zâtî sıfatlarından olup kendisine yaraşır gerçek iki eldir.Allah’ın iki elinin olduğunu Kitap ve Sünnet kesin olarak göstermektedir: Kitabın kanıtlarından biri Allah-u Teâlâ’nın şu buyruğudur: “Allah iblise şöyle dedi: Ey İblis! İki elimle yarattığıma (insana) secde etmekten seni alıkoyan nedir?” (Sâd, 75) Peygamber -Sallallâhu aleyhi ve sellem-’in şu sözü ise sünnetin kanıtlarından sadece biridir: “Allah’ın eli öyle doludur ki gece gündüz ondan (bağışlar ve nimetler) devamlı akar. Siz, Allah’ın gökleri ve yeri yarattığından beri (eliyle) infak ettiği (verdiği) şeyleri gördünüz mü? (düşündünüz mü?) Çünkü bütün bu verdikleri bile O’nun sağ elindekileri hiçbir şekilde eksiltememiştir.” Ehl-i Sünnet Allah’ın, yaratıkların ellerine benzemeyen gerçek iki eli olduğu inancında icmâ etmiştir. Bunların anlamını kuvvet, nimet veya benzer şeylerle tahrîf etmek (değiştirmek) birkaç bakımdan doğru değildir:1- Bu tahrîf, sözü hiçbir kanıt olmadan gerçek anlamından mecâzî anlamına çevirmektir. 2- Bu, Allah-u Teâlâ’ya izâfe edilerek kullanıldığı böyle bir siyakta (söz gelişinde) dilin kesinlikle kabul etmediği bir anlamdır. Çünkü Allah “iki elimle yarattığıma” buyurmuştur. Buna göre bu cümlenin “nimetimle veya kuvvetimle yarattığıma” anlamına gelmesi doğru olmaz. 3- Ellerin Allah’a izâfesi ikil bir kiple (sîgayla) geçmiştir. Oysa ne kitap ve sünnette ne de herhangi bir yerde nimet ve kuvvet ikil bir kiple Allah’a izâfe (nispet) edilmiş olarak geçmektedir. Öyleyse el, nasıl olurda nimet veya kuvvet ile açıklanır?! 4- Eğer iki el ile, kuvvet kastedilmiş olsaydı o zaman “Allah iblis’i eliyle yarattı” ve benzeri şeyler söylemek doğru olurdu ki bunları Allah hakkında söylemek olanaksızdır. Eğer böyle söylemek caiz olsaydı, Allah “İki elimle yarattığıma secde etmene engel olan nedir?” (Sâd, 75) dediği zaman iblis bunu delil olarak “beni de iki elinle yarattın” diye ileri sürebilirdi. 5- Allah’ın, kendisine izâfe ettiği el, bundan nimet veya kuvvetin kastedilmiş olmasını engelleyen değişik şekillerde geçmektedir. Öyle ki bazen el ve avuç lafzıyla, bazen Allah-u Teâlâ’nın kendine yaraşır parmakları185 olduğunun belirtilmesi şeklinde, bazen de Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’in şu sözünde olduğu gibi gökleri ve yeri eliyle tutup silkelediği şeklinde geçmektedir: “Allah bir eliyle gökleri, diğer eliyle de yeri avuçlar sonra da onları silkeler ve ‘mülkün sâhibi melik (hükümdar) benim’ der.” İşte bütün bu değişik kullanımlar, el ile nimet veya kuvvetin kastedilmiş olmasına engeldir.

[18] Buhari: (6306, 6323)

[19] Buhari: (6099, 7378), Müslim: (2804).

[20] Hadisin Buharide geçtiği diğer yerler: 3334, 6538, 6557

[21] Müslim

[22] Ahmed: (7101), Hâkim: (49/1) ve (2/541, 543).

[23] Tirmizi: (3430), İbnu Mace: (3794).

[24] Tirmizi: (2639), İbnu Mace: (4300), İbnu Hibbân: (255), Hâkim: (1/529).

[25] Ahmed: (22034), (22127), Ebu Davud: (3116).

[26] Ahmed: (1384).

[27] Tirmizi: (3383), İbnu Mace: (3800).

[28] Buhari: (1397), Muslim: (14).

[29] Buhari: (1396), Muslim: (13).

[30] Bu rivayet Muslim’de (15) ve (18) numara ile kaydedilmiştir. Ancak bu, Ebu Eyyûb hadisinden değil, bilakis Câbir hadisindendir.

[31] Hâkim: (1/121, 4/272).

[32] Muslim: (1043).

[33] Buhari: (2713, 2733, 4182, 4891, 5288, 7214), Muslim: (89), (1866).

[34] Ahmed: (6880).

[35] Hâkim “el-Mustedrek” (2/318).

[36] Ahmed: (19233), (18238), Nesâi: (4177).

[37] Ahmed: (15005), Hâkim “el-Mustedrek” (3/296).

[38] Muslim: (214).

[39] Muslim: (10), (1552).

[40] Ahmed: (6586).

[41] Taberânî “Mu‘cemul-Kebîr” (23/606), Ebu Ya‘lâ “Musned” (6965).

[42] Ahmed: (18262, 18263, 19347, 19386).

[43] Ahmed: (6704).

[44] Taberi: (3/97), Dârekutni: (1/50), Bunu “Mucmeuz-Zevâid’de zikretmiş (10/350) ve şöyle demiştir: Taberâni, Evsat’ta iki isnad ile rivayet etmiştir. İki isnaddan birinin ricali, sahihin ricalidir. Albani -Allah O'na rahmet etsin- “Silsiletud-Daife”de zayıflamıştır.

[45] Muslim: (477), (1374).

[46] Buhari: (32, 3360, 6917), Muslim: (124).

[47] Ahmed.

[48] Buhari: (99), (6570).

[49] Ahmed: (8070), Mevâriduz-Zam’ân (1/645), Musnedu İshâk ibni Râheveyh: (1/343), İbnu Hibbân: (6466).

[50] Buhari: (6304), (7474). Muslim: (199). Hadisin lafzı Muslim’e aittir.

[51] Tirmizi: (2441), İbnu Mace: (4317).

[52] Buhari: (3435), Muslim: (28).

[53] Muslim: (93), (152).

[54] İbnu Mace: (2618)

[55] Muslim: (917), İbnu Mace: (1444), İbnu Hibbân: (3004) Hadisin lafzı İbnu Hibbân’a aittir.

[56] Buhari: (1237, 1408, 2388, 3222, 5827, 6268, 6443, 6444, 7487), Muslim: (94), (154).

[57] Buhari: (1237,1408, 2388, 3222, 5827, 6268, 6443, 6444, 7487).

 

[58] Buhari: 6447, 5091)

 

[59] Buhari: (23, 3691, 7008, 7009), Muslim: (2390).

[60] Buhari: (3411,3433, 3769, 5418), Muslim: (2431)

 

[61] İbnu Mace: (147) Nesai: (5007)

 

[62] Buhari: (27, 1478), Muslim: (150).

 

[63] Muslim: (8).

[64] Buhari: (50), (4777), Muslim: (9).

[65] Ahmed: (6156).

[66] Buhari: (18, 3892, 3893, 3999, 4894, 6784, 6801, 6873, 7055, 7199, 7213, 7468), Muslim: (1709).

[67] Buhari: (18, 3892, 3893, 3999, 4894, 6784, 6801, 6873, 7055, 7199, 7213, 7468), Muslim: (44), (1709).

 

[68] Buhari: (44, 4476, 6565, 7410, 7440, 7509, 7510, 7516) Müslim: (193).

 

[69] Buhari: (6559, 7450) 

 

[70] Buhari: (806, 6573, 7437), Muslim: (182, 300).

 

[71] Ahmed: (15198), Tirmizi: (2597)

[72] Muslim: (191, 319).

[73] Hâkim: (2/242). Hadisin sahih olduğunu söylemiştir.

[74] Buhari: (1243).

[75] Buhari: (4234, 6707), Muslim: (115).

 

[76] Ahmed: (16616), (20636). Ebu Davûd: (4084).

[77] Ahmed: (16024). Hâkim: (1/15). Hadisi sahihlemiştir.

[78] Buhari: “et-Târîhul-Kebîr” (2396).

[79] Buhari: (7), (5784). Muslim: (1773).

[80] Muslim: (1774).

[81] Buhari: (1356), (5657).

[82] Buhari: (3009), (4210). Muslim: (2406).

[83] Buhari: (1458), Muslim: (19), (31).

[84] Buhari: (7372).

[85] Ahmed: (17170), Tirmizi: (2863), (2864), Hâkim: (1/118), İbnu HUzeyme: (1895), İbnu Hibbân: (6233).

[86] Buhari: (523), (1398), (3095), (3510), (4368), (7556), Muslim: (17). 

[87] Muslim: (2594).

[88] Muslim: (2593)

[89] Muslim: (2592).

[90] Buhari: (3038). Muslim: (1733).

[91] Muslim: (1478).

[92] Buhari: (3231), Muslim: (1795).

[93] Buhari: (462), (4372), Muslim: (1764).

[94] Buhari: (3477), Muslim: (105), (1792).

[95] Muslim: (2167).

[96] Buhari: (6258, 6926). Müslim: (2163).

[97] Buhari: (6927, 6928). Müslim: (2164)

[98] Buhari: (2987, 4566, 4663, 5964, 6207). Müslim: (1798).

[99] Buhari: (7, 51, 2681, 2804, 2941, 2978, 3174, 4553, 5980, 6260, 7169, 7541). Müslim: (1773).

[100] Buhari: (2216, 2618). Müslim: (2056).

[101] Buhari: (2167).

[102] El-Heravî, el-Ezherî ve cumhur şöyle demiştir: Bunlar üç kişidir: Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin kızı Fâtıma, -Allah O'ndan razı olsun- Fâtıma bintu Esed (kendisi Ali’nin annesidir) ve Hamza’nın kızı Fâtıma’dır.

[103] Muslim: (2071)

[104] Ebu Davud: (3055). Beyhaki, “Delâilun-Nubuvve” (1/348).

[105] Buhari: (886, 948, 2104, 2612, 2619, 3054, 5841, 5981). Müslim: (3851).

[106] Ahmed: (17482), Ebu Davud: (2657), Tirmizi: (1577).

[107] Ahmed: (14784).

[108] Buhari: (2620, 3183, 5978, 5979), Muslim: (1003). Bu hadisler ışığında bir müslümanın müşrik olan birisinden hediye kabul etmesi hakkındaki sözleri farklı olmuştur. Caiz olduğu söylenildiği gibi olmadığı da söylenmiştir. İbnu Hacer “Fethul-Bârî” de (5/230) şöyle dedi: “Taberi bu görüşleri bir araya getirmiştir. Allah Rasûlü sallallâhu 'aleyhi ve sellemin bundan kaçınması kendisine özeldir. Müslümanlara hediye edilenlerde ise ihtilaf vardır. Çünkü bunun cevaz olduğunu söyleyen delillerin tamamı hediye edilenler O’nun için özeldir. Diğer deliller ise hediye vermek isteyen bir kimsenin hediyesi kabul etmede onun için muhabbet, sevgi, kabul vardır ki bu da İslam’a girmesi için kalpleri İslam’a ısınması ümit edilir. Bu, birinci sözden daha güçlüdür. Yine şöyle denildi: Kitap ehlinin hediyesi kabul edilir, puta tapanların ise hediyesi kabul edilmez. Şöyle denildi: Emirlerden gayrisi için yasaklanır. Çünkü bu, O’nun özelliklerindendir. Kimi âlimler de kabul edileceğini söyleyen hadislerin bunu neshettiğini, hükmünü ortadan kaldırdığını söylediler. Kimi de bunun aksini söyledi. Bu üç cevap zayıftır. Nesh, ne ihtimalle ne de özel kılma ile olur.”  Müşrike hediye vermeye gelince, bu konudaki hadisler mütevatirdir. Ancak, bu konuda uyulması gereken bazı kurallar vardır. Bunlardan icmali olanlar: Onun hediyeyi kabul etmesi ona karşı bir muhabbete veya sevgiye sebep olmamalı. Çünkü Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: «Allah'a ve âhiret gününe îman eden bir kavmin, babaları yahut oğulları yahut kardeşleri, yahutta akrabaları bile olsalar, Allah'a ve Rasûlüne karşı gelen kimselere sevgi beslediklerini göremezsin.» (Mucadele: 22). Oyun ve eğlence âletleri gibi masiyette kullanılacak şeyler olmamalı. Haç veya benzeri gibi akide ile alakalı şeyler olmamalı. Hadiyeden kasıt onun kalbini İslam’a ısındırma ve ona dini sevdirme olmalı.  

[109] Buhari: (1360, 3884, 4675, 4772, 6681). Müslim: (24).

[110] Buhari: (1366, 4671). Müslim: (2774).

[111] Nesei

[112] Muslim: (2491).

[113] Buhari: (2049, 2293, 2781, 2937, 5073, 5148, 5153, 5155, 5167, 6082, 6386). Müslim: (2524).

[114] Buhari: (4090), Muslim: (677).

[115] Buhari: (2933, 2965, 3025, 4115, 6392, 7489). Muslim: (1742).

[116] Buhari: (240, 520, 2934, 3185, 3854, 3960). Muslim: (1794).

[117] Ahmed: (15492), Nesâi Kubrâ: (10445), Hâkim: (3/23-24).

[118] Buhari: (2931, 4111, 4533, 6396). Muslim: (627).

[119] Buhari: (4824).

[120] Buhari: (4822), Muslim: (40), (2798).

[121] Buhari: (4069).

[122] Buhari: (4069, 4070, 4559, 7346.)

[123] Muslim: (2599).

[124] Buhari: (2935, 6024, 6256), Muslim: (2165).

[125] Buhari: (4712), Muslim: (194).

[126] Buhari: (4477), Muslim: (86).

[127] Buhari: (2654), Muslim: (87).

[128] Nesâî: (4012) Kubra: (3461), Ebu Davud: (2875), Beyhaki: (2/408, 10/186), Hâkim: (1/59, 4/259), Tahavi, “Şerhu Muşkilil-Âsâr” (898), Taberâni, Kebir: (17/101).

[129] Ebu Ya‘lâ: (2839).

[130] Muslim: (2985).

[131] Tirmizi: (3154), İbnu Mace: (4203).

[132] Tirmizi: (3474), Bezzar, Musned: (4050), Nesâî, ‘Amelul-Yevmi vel-Leyleti: (127).

[133] Ahmed: (17990).

[134] Ebu Davud et-Tayâlisî, (2223). İsnadında Rabî‘ b. Sabîh ve Yezîd er-Rukkâşî olduğundan dolayı senedi zayıftır. Ebu Nu‘aym, “el-Hilye” (6/309). Bezzâr: (3439). Albâni “Sahîhul-Câmi’ de hasenlemiştir. (3961). “es-Silsiletus-Sahiha” (1927).

[135] Ahmed: (26031).

[136] Ahmed: (16907), Nesâî: (7/80), Hâkim: (4/3510) Hâkim bunu sahihlemiş ve Zehebi de O’na muvafakat etmiştir. Taberânî, Kebir’de: (19/856-858).

[137] Buhari-müslim

[138] Buhari: (1436, 2220, 2538), Muslim: (123).

[139] (Hadisin Buharide geçtiği diğer yerler: 2043, 3144,3146, 4320, 6697. Müslüm; 1656)

[140] Buhari: (6921), Muslim: (120)

[141] Buhari: (6642), Muslim: (221, 377).

[142] Muslim: (114)

[143] Muslim: (2, 8).

[144] Muslim: (2767)

[145] Muıslim: (1142).

[146] Muslim: (2208)

[147] Buhari: (89, 2468, 5191), Muslim: (34, 1479).

[148] Buhari: (4913), Muslim: (31, 1479)

[149] Buhari: (1383, 6597). Muslim: (2660).

[150] Buhari: (1386, 7047).

[151] Ahmed: (15923).

[152] Ahmed: (16301), İbnu Hibban: (7357), Ed-Diyâ, el-Muhtâra: (1454), İshak ibnu Râheveyh, Musned: (41), Bezzâr: (2174).

[153] Ahmed: (16302), Hasen bir isnad ile. Ed-Diyâ, el-Muhtâra: (1455), İshak ibnu Raheveyh, Musned: (41), Beyhaki, ‘İtikâd: (111), Ebu Nu‘aym, Ehbâru Asbahân: (2/255), İbnu Ebi ‘Âsim, Sunne: (404).

[154] Ebu Ya‘lâ: (4224), Şeyh Albâni “es-Silsile es-Sahîha” da sahihlemiştir: (2468).

[155] Ebu Ya‘lâ Musned’inde, (3570, 4101, 4102) isnadında Fudayl b. Süleyman vardır ki saduktur, ancak çokça hata etmiştir. Albani Sahîhul-Câmi‘ de hasenlemiştir.

[156] İbnu Mace: (4049).

[157] Ahmed: (21897, 21900), Tirmizi: (2180) İbnu Hibban: (6702), el-Humeydî, Musned’inde (848), İbnu Ebi Şeybe: (15/101), İbnu Ebî ‘Âsim, es-Sunne: (76), Ebu Ya‘lâ: (1441), Nesâî -, el-Kubrâ: (11185), Abdurrezzak (20763), Taberani, el-Kebîr: (3290, 3292).

[158] Taberâni “el-Kebîr” (3291).

[159] Buhari: (3481, 7506), Muslim: (2756).

[160] Buhari - Muslim

[161] Buhari: (2753, 3527), Muslim: (206).

[162] Muslim: (204).

[163] Buhari: (3350, 4768, 4769).

[164] Muslim: (203).

[165] Muslim: (2699).

[166] Buhari: (3073), Muslim: (1831).

[167] Bezzâr: (1935).

[168] İbnu Mace: (4034).

[169] Ahmed

[170] Ahmed: (51, 63, 7961), Ebu Davud: (5067), Tirmizi: (3392) Tayâlisî: (9, 2582), İbnu Ebî Şeybe (10/237), Darimi: (2689), İbnu Hibban: (962).

[171] Ahmed: (16605, 16617), Nesai, Kubra’da: (8028), Darimi: (2/458).

[172] Ebu Davud: (5055), Tirmizi: (3403), Nesâî, ‘Amelul-Yevmi vel-Leyle: (802), Ebu Ya‘lâ: (3433), Taberani, Mu‘cemus-Sağîr: (2/93).

[173] Muslim: (173, 279).

[174] Muslim: (2565).

[175] Tirmizi: (3540).

[176] İbnu Hibbân: (5665), İbnu Ebi ‘Âsim “es-Sunne” (512), Taberani “el-Kebîr” (20/215), Ebu Nu‘aym “el-Hilyetu” (5/191).

[177] İbnu Mace: (1390), İbnu Eb î ‘Âsim “es-Sunne” (512), Taberani “el-Kebîr” (20/215),

[178] Ebu Ya‘lâ (3433), Taberani, Mu‘cemul-Kebîr (2/93).

[179] Nesâî (3132).

[180] Müslim: (2865).

[181] Muslim: (2940).

[182] Muslim: (2813).

[183] Ahmed (21231).

[184] İbnu Huzeyme (2565), İbnu Hibbân (2709), Hâkim (1/446), Beyhaki (5/252), Taberani, Mu‘cemul-Kebîr (7299).

[185] Ahmed (16024), Hâkim (1/15).

[186] Ahmed: (11821).

[187] Buhari: (25), Muslim: (22).

[188] Buhari: (392).

[189] Buhari: (2731-2732).

[190] Buhari: (3159).

[191] Buhari: (6872), Muslim: (96, 159).

[192] Ahmed: (16160), Tayâlisî: (1110), Ebu Ya‘lâ: (6862).

[193] Buhari: (4019), Muslim: (95).

[194] Ahmed: (2023, 2462), Buhari: (4591), Muslim: (3025).

[195] Muslim: (3, 1731).

[196] Ahmed: (3708, 3761), Ebu Ya‘lâ: (5097), et-Tayâlisî: (251), Beyhaki: (9/212).

[197] Muslim: (26).

[198] Muslim: (27).

[199] Muslim: (31).

[200] Buhari: (86, 184, 922, 1053, 7287) Muslim: (905).

[201] Nesâî: (10909), İbnu Mace: (3796).

[202] Buhari: (425), Muslim: (33).

[203] Buhari: (128, 129), Muslim: (30, 50).

[204] Buhari et-Târîhul-Kebir’de (2387).

[205] Ahmed: (2924).

[206] Buhari: (79), Muslim: (2282).

[207] Buhari: (6167), Muslim: (2639).

[208] Muslim: (23).

[209] Muslim: (23, 38).

[210] Buhari: (3841, 6147), Muslim: (3, 2256).

[211] Buhari: (3841,

[212] Buhari: (4351), Muslim: (144, 1064).

[213] Ebu Davud

[214] Buhari: (6181), Muslim: (163, 2639).

[215] Buhari: (6168, 6169), Muslim: (2640).

[216] Buhari: (16, 6941), Muslim: (43, 67).

[217] Nesâî: (4987).

[218] Taberi, el-Kebir’de: (11537). Hadisi kuvvetlendiren şahitleri vardır. Berâ ibnu ‘Âzib hadisinden şahidi vardır. Ahmed: (18524), Tayâlisî: (747), İbnu Ebî Şeybe: (11/41, 13/229), Beyhaki, eş-Şu‘ab: (13).

[219] Ahmed: (22130).

[220] Ebu Davud: (4681).

[221] Buhari: (5990), Muslim: (215).

[222] Buhari: (6632).

[223] Buhari: (3783), Muslim: (75).

[224] Buhari: (2919, 4135, 4136, 4137), Muslim: (843).

[225] Buhari: (3612, 3852, 6943).

[226] Ebu Davud: (5249, 5261).

[227] Ahmed: (2037), Ebu Davud: (5250). Hadisin lafzı Ebu Davud’a aittir.

[228] Ahmed: (3254).

[229] İbnu Mace: (4008)

[230] Ahmed: (11428), İbnu Mace: (4007). Hadisin lafzı İbnu Mace’ye aittir.

[231] Tirmizi: (3502).

[232] Buhari: (2823, 4708, 6367, 6371), Muslim: (2706).

[233] Buhari: (2821).

[234] Buhari: (7383), Muslim: (67, 2717).

[235] Ahmed: (205, 307), Tirmizi: (2344), İbnu Mace: (4164).

[236] İbnu Hibbân: (731), Hâkim: (3/623), Tirmizi’de gelen Enes hadisi bunun şahididir. (2517).

[237] Buhari: (1846, 3044, 4286, 5808), Muslim: (1357).

[238] Buhari: (4340, 7250), Muslim: (40, 1840).

[239] Buhari: (2955), Muslim: (1839).

[240] Tirmizi: (3095), Taberânî, Kebir’de (17/218).

[241] İbnu Mace: (2865).

[242] Muslim: (1748).

[243] Buhari: (7280).

[244] Buhari: (2957, 7137), Muslim: (1835).

[245] Ahmed: (17174), Ebu Davud: (4604).

[246] Ebu Davud: (4605), Tirmizi: (2663), İbnu Mace: (13), Hâkim: (1/108).

[247] Ahmed: (15156), İbnu Ebî Şeybe: (9/47), İbnu Ebî ‘Âsim, es-Sunne’de: (50), Bezzar: (124), Beyhaki, Şu‘abul-Îmân’da: (177), Beğavî, Şerhus-Sunne’de: (126). Hadisin senedinde Mucâlid b. Sa‘îd olmasından dolayı zayıftır. Şeyh Albani, Mişkâtul-Mesâbîh’de (177) ve Zilâlul-Cenneti’de (50) hasenlemiştir.

[248] Muslim: (153).

[249] Muslim: (37, 2408).

[250] İbnu Hibbân: (1232), İbnu Ebî Şeybe: (10/481).

[251] Hâkim: (1/94).

[252] Beyhaki, Sunen’de: (10/114).

[253] Muslim: (1218).

[254] İbnu Hibbân: (124), Bezzâr: (122).

[255] Buhari: (1395, 1458, 1496, 2448, 4347, 7371, 7372), Muslim: (19, 29)

[256] Buhari: (64, 2939, 4424, 7264)

[257] Buhari: (3745, 4380, 4381, 7354), Muslim: (2420).

[258] Buhari: (1924, 2007, 7265), Muslim: (1135).

[259] Buhari:  (403, 4488, 4490, 4491, 4492, 4493, 7251), Muslim: (526).

[260] Ahmed: (2455).

[261] Buhari: (100, 7307), Muslim: (13, 14, 2673).

[262] Hâkim: (3/547), Hatîb, Tarih’inde: (13/307), el-Fakîh vel-Mutefekkih: (1/180).

[263] Muslim: (867)

[264] Nesâî: (1578).

[265] Buhari: (2697), Muslim: (17, 1718).

[266] Muslim: (18, 1718).

[267] Muslim: (2295).

[268] Muslim: (1371), Buhari: (3172), Muslim: (1370) Ali -Allah O'ndan razı olsun- hadisinden.

[269] Buhari: (6882).

[270] Ahmed: (4142), Nesâî, “el-Kubrâ” (1174). Hâkim: (2/318). Hâkim bunu sahihlemiştir.

[271] Ahmed: (17634), Tirmizi: (2859). Tirmizi hadisi sahihlemiştir.

[272] Ahmed: (16937), Ebu Davud: (4597).

[273] Muslim: (1017).

[274] Muslim: (6804).

[275] Buhari: (3335, 6867, 7321), Muslim: (1677).

[276] Ahmed: (16970), Bezzâr: (131), Taberani, Kebir’de: (18/178). Senedinde Ebu Bekr b. Ebi Meryem el-Ğassâni’den dolayı senedi zayıftır.

[277] İbnu Ebi ‘Âsim, Sunne’sinde: (1/21), Suyûtî, Cem‘ul-Cevâmi‘: (4785), Taberani, Evsat’ta: (4202).

[278] Buhari: (4547), Muslim: (2665).

[279] Ahmed: (19875, 19968), Ebu Davud: (4319), Hâkim: (4/531), İbnu Ebi Şeybe: (15/129), Bezzar, Musned’inde: (3590).

[280] Ebu Davud; 4833

[281] Ahmed: (11337), Ebu Davud: (4832), Tirmizi: (2395).

[282] Buhari: (2101, 5534), Muslim: (2628).

[283] Hâkim: 4/457, İbnu ‘Abdilber, Câmi‘u Beyânil-‘İlmi ve Fadlihî (1/156). Suyûtî, ed-Durrul-Mensûr (6/56).

[284] Ahmed: (17421).

[285] İbnu Mace-Tirmizi

[286] Ebu Davud: (4800), Beyhaki: (10/241).

[287] Buhari: (1127, 7347, 7465), Muslim: (775).

[288] Buhari: (2457), Muslim: (2668).

[289] Muslim: (2670).

[290] Ebu Davud: (4909).

[291] Ahmed: (1851), Nesâî: (3057), İbnu Mâce: (3029).

[292] Buhari: (1150), Muslim: (784).

[293] Buhari: (1970), Muslim: (785). Hadisin lafzı Muslim’e aittir.

[294] Buhari: (5861), Muslim: (782).

[295] Ahmed: (22963), İbnu Huzeyme: (1179), Hâkim: (1/314).

[296] Buhari: (5063), Muslim: (1401). Hadisin lafzı Muslim’e aittir.

[297] Buhari: (20).

[298] Buhari: (1977), Muslim: (1159).

[299] Buhari: (5073, 5074), Muslim: (1402).

[300] Ahmed: (25893).

[301] Buhari: (1, 54, 288, 2529, 3898, 5070, 6689, 6953), Muslim: (1907).

[302] İbnu Mace: (4229).

[303] Buhari: (2118), Muslim: (2884). Hadisin lafzı Muslim’e aittir.

[304] Muslim: (34, 2564).

[305] Nesâî: (1787), İbnu Mace: (1344).

[306] Muslim: (1909).

[307] Buhari: (31, 6875, 7083), Muslim: (2888).

[308] Ahmed: (21590), Tirmizi: (2656), İbnu Hibbân: (67), Darimi’de Cubeyr b. Mutim hadisinden şahidi vardır. (1/74-75), İbnu Hibbân: (231), Ahmed: (16738).

[309] Nesâî: (3178).

[310] Ahmed: (23630, 23631), Beyhaki: (2/290-291).

[311] Buhari: (6499), Muslim: (2987).

[312] Ahmed: (6509, 6839).

[313] Muslim: (1905).

[314] Hâkim: (2/111). Hâkim hadisi sahihlemiş ve Zehebi de O’na muvafakat etmiştir.

[315] Ahmed: (21220, 21222, 21223, 21224), Hâkim: (4/318). Hâkim hadisi sahihlemiştir.

[316] Ahmed: (16853), İbnu Mâce: (4199), Taberânî, Kebir'de: (19/866).

[317] Buhari: (4567), Muslim: (2777).

[318] Muslim: (2130). Bu hadis, Buhari'de Esma hadisi ile zikredilir: (5219).

[319] İbnu Hibbân: (72), Beyhaki: (10/194).

[320] Buhari: (660, 1423, 6479, 6806), Muslim: (1031).

[321] Ahmed: (21355), Tirmizi: (2568), Nesai: (3/207-208), İbnu Hibbân: (3350, 4771).

[322] Taberani, Kebir'de: (7322). Elbânî, Sahihul-Câmi'de hasenlemiştir.

[323] Beyhaki: (1/41), Elbânî, Sahîhul-Cami'de sahihlemiştir: (6131).

[324] Buhari: (1276, 3897, 3913, 3914, 4082, 6432, 6448)

[325] Buhari: (450), Muslim: (533).

[326] Buhari: (56, 1295, 2742, 2744, 3936, 4409, 5354, 5659, 5668, 6373, 6733), Muslim: (1628).

[327] Buhari: (2631).

[328] Ahmed: (21556).

[329] Buhari: (2853).

[330] Buhari: (6463), Muslim: (2816).

[331] Ahmed: (12972), Ebu Ya'lâ: (4066).

[332] Bezzar: Keşful-Estâr: (3633), el-'Ukaylî: (171), Beyhaki: Şu'abul-Îmân: (5/453), Elbânî, Sahihut-Terğîb vet-Terhîb'de hasenlemiştir (2921).

[333] Tirmizi: (3175).

[334] Buhari: (6433), Muslim: (226).

[335] Muslim: (2619).

[336] Buhari: (5789), Muslim: (49,50,2088).

[337] Muslim: (2642).

[338] İbnu Mace: (4224).

[339] İbnu Mace: (4222).

[340] Buhari: (7405), Muslim: (2675).

[341] İbnu Hibbân: (633, 641).

[342] İbnu Hibbân: (811, 8912).

[343] Buhari: (3653), Muslim: (2381).

[344] Buhari: (1452, 3923, 6165), Muslim: (1865).

[345] Muslim: (162), İbnu Hibbân: (632). Hadisin lafzı İbnu Hibbân'a aittir.

[346] Muslim: (771).

[347] İbnu Mace: (4224).

[348] İbnu Huzeyme: (937), Bayhaki: (2/291).

[349] Buhari: (4949, 7439).

[350] Muslim: ((183).

[351] Ebu Davud: (472).

[352] Ebu Davud: (862), Nesai, el-Kubra'da: (6896). İbnu Mace: (1429), Ahmed: (15532), İbnu Hibbân: (2277), İbnu Ebî Şeybe: (2/91), Huzeyme: (662, 1319), Darimi: (1/303)

[353] Buhari 582. Müslüm 828

[354] Muslim: (622).

[355] Buhari: (644), Muslim: (651).

[356] Muslim: (81).

[357] Buhari: (1067, 1070, 3853, 3972, 4863), Muslim: (576).

[358] Buhari: (1887).

[359] Muslim - Ahmed

[360] Ahmed: (16270, 16271), Ebu Davud: (5312), Nesai: (2/23), İbnu Huzeyme: (423), Taberani, Kebir'de: (8365), Hakim: (1/199), Beyhaki, Sunen'de: (1/429).

[361] Ebu Davud: (449).

[362] Ebu Davud: (448).

[363] İbnu Huzeyme: (2336), İbnu Hibbân: (3193), Hâkim: (1/404).

[364] Hâkim: (1/59, 4/259), Beyhaki, Sunen: (3/408, 10/186).

[365] Buhari: (1450).

[366] Ebu Davud: (1582).

[367] Muslim: (106).

[368] Buhari: (7492), Muslim: (164, 1151)

[369] Ahmed: (8856), İbnu Hibbân: (3481), Hâkim: (1/431).

[370] Muslim: (1218).

[371] İbnu Mace: (2890).

[372] Buhari: (369, 1622, 4363, 4656, 4657), Muslim: (1347).

[373] Buhari: (4655).

[374] Muslim: (1185).

[375] Buhari: (1521, 1819), Muslim: (1350).

[376] Ahmed: (15423, 16612).

[377] Tirmizi: (960), İbnu Hibbân: (3836), Hâkim: (1/459, 2/267).

[378] Buhari: (1643), Muslim: (261, 262, 1277).

[379] Muslim: (1277).

[380] Buhari: (7116), Muslim: (2906).

[381] Ahmed: (2215, 2398, 2643, 2796, 2797, 3511), Tirmizi: (961), İbnu Mace: (2944).

[382] Hâkim: (1/457). İsnadı zayıftır. Ebu Harun el-‘Abdî zayıftır.

[383] Ahmed: (8457), Ebu Davud: (3664), İbnu Mace: (252).

[384] Tirmizi: (654).

[385] Ebu Davud: (5005), Tirmizi: (2853).

[386] Tirmizi: (2018).

[387] Ahmed: (15529, 15668, 15670).

[388] Ahmed: (14855), Ebu Davud: (830).

[389] Ahmed: (19885, 19944), Tirmizi: (2917), İbnu Ebi Şeybe (10/479), Bezzar, Musned'inde: (3553, 3554), Taberani, Keb,r'de (18/370, 371, 373), Beyhaki, Şuab'da: (2929).

[390] Tirmizi: (2919).

[391] Taberani, Evsat: (6242), Bezzar, Musned: (283).

[392] Buhari: (5427), Muslim: (797).

[393] Buhari: (7458), Muslim: (150, 1904).

[394] Ahmed: (22692),

[395] Nesâi: (6/25).

[396] Muslim: (1906).

[397] Ebu Davud: Zayıf bir isnad ile rivayet etmiştir: (2519), Beyhaki: (98168), Hakim: (2/85), Hakim hadisi sahihlemiş, Zehebi de O'na muvafakat etmiştir. Hadisin isnadında Hannân b. Hârice vardır ki Zehebi "Mîzânul-'İtidâl" de (1/618) bilinmiyor, demiştir.

[398] Ebu Davud: (2515).

[399] Buhari: (384, 2787, 2797, 2972, 3123, 7226, 7227, 7457,7463), Muslim: (103, 104, 1876).

[400] Ahmed: (7900, 8793), Ebu Davud: (2516), İbnu Hibbân: (4637), Hâkim: (2/85), Beyhaki: (9/169).

[401] Buhari: (237, 2803, 5533)

[402] Buhari: (2898), Muyslim: (112).

[403] Buhari: (7501), Muslim: (128).

[404] Muslim: (129).

[405] Buhari: (2215, 2333, 3465, 5974), Muslim: (2743).

[406] İbnu Mace: (4245).

[407] Buhari: (278) nolu hadisten önce talik olarak rivayet etmiştir. Ahmed: (20034, 20040), Ebu Davud: (4017), Tirmizi: (2794), İbnu Mace: (1920).

[408] Buhari: (2887).

[409] İbnu Mace: (4105).

[410] Ahmed: (1578, 15794), Tirmizi: (2376), İbnu Ebi Şeybe: (3/241), İbnu Hibbân: (3228), Taberani, Kebir'de: (19/189), Darimi: (2/304), Beğavi, Şerhus-Sunne: (4054).

[411] Muslim: (1054).

[412] Buhari: (4742).

[413] Muslim: (118).

[414] Tirmizi bunu zayıf bir senetle rivayet etmiştir: (2404).

[415] Ahmed: (22990, 23059), Nesai: (6/64).

[416] Buhari: (6590), Muslim: (2296).

[417] Buhari: (2358, 2369, 2672, 7212, 7446), Muslim: (108).

[418] İbnu Mace: (4107).

[419] Buhari: (4925), Muslim: (161, 256).

[420] Buhari: (63).

[421] Hâkim: (3/451).

[422] Ahmed: (1740-22498).

[423] Ahmed: (23127).

[424] Buhari: (3039, 3986, 4061, 4043, 4067).

[425] Ahmed: (17947).

[426] İbnu Ebi Hatim: (8/2699).

[427] Muslim: (832).

[428] Buhari: (2478, 4287, 4720), Muslim: (1781).

[429] Buhari: (3225), Muslim: (87, 2106).

[430] Muslim: (136, 2476).

[431] Ebu Yala. (902). Sahih bir isnat ile.

[432] Meyte, dînin gerektirdiği şekilde kesilmeyerek murdar ölen hayvandır. Murdar ölen hayvanın satışının haramlılığında âlimlerin ittifakı vardır. Sanem, Allah'tan başka ilâh edinilen şeydir; yani müşriklerin taptıkları put demektir. Vesen: İnsan sureti gibi taştan, ağaçtan yontulmuş yâhud arz cevherlerinden herhangi bir mâdenden yapılan cüsseli nesnedir ki, bir yere dikilir, müşrikler tarafından ibâdet edilir. Sanem de cüssesiz suretten ibarettir.

[433] Buhari: (2236, 4296, 4633), Muslim: (1581).

[434] Buhari: (5952).

[435] Ahmed: (25091), Nesai, Kubra: (9792).

[436] Tirmizi: (3095).

[437] Buhari: (Buhari: (2222, 2476, 3448), Muslim: (155).

[438] Ebu Davud: (2767, 4292), İbnu Mace: (4089), İbnu Hibbân: (6708, 6709), Ahmed: (16825, 16826).

[439] Buhari: (5953, 7559), Muslim: (2111).

[440] Buhari: (2225, 7042), Muslim: (2110).

[441] Buhari: (5950), Muslim: (2109).

[442] Buhari: (2479, 5954, 6109), Muslim: (92, 2107).

[443] Buhari: (2105, 3224, 5181, 5957, 5961, 7557), Muslim: (96, 2107).

[444] Nesai: (8/213), İbnu Mace: (3359).

[445] Buhari: (2086, 2238, 5347, 5945, 5961).

[446] Ahmed: (3868), Bezzar: (1603).

[447] Buhari: (4919, 7439), Muslim: (182, 299).

[448] Muslim: (183, 302).

[449] Buhari: (806, 6573), Muslim: (182, 300).

[450] Hakim: (2/385).

[451] Ahmed: (2918).

[452] Muslim: (2907)

[453] Ahmed: (22395). Ebu Davud: (4252), Tirmizi: (2176), İbnu Mace: (10, 3952).

[454] Muslim: (148).

[455] Muslim: (2949).

[456] Ahmed: (16071).

[457] Buhari: (435, 1330, 1390, 3453, 4441, 4443, 5815; 3454, 4444, 5816), Muslim: (531).

[458] Ahmed: (3844), , 4143).

[459] Buhari: (427, 3873), Muslim: (16, 528).

[460] Muslim: (97, 972).

[461] Buhari: (428, 1868, 3932), Muslim: (524).

[462] Ahmed: (11784), Tirmiz: (317), İbnu Mace: (745), İbnu Hibbân: (1699).

[463] İbnu Hibbân: (1698, 2315) Bezzâr, Musned'inde: (441).

[464] Muslim: (780).

[465] Buhari: (432, 1187), Muslim: (777).

[466] Nesai: (2032).

[467] Muslim: (970).

[468] Tirmizi: (1052).

[469] Muslim: (969).

[470] Muslim: (968).

[471] İbnu Hibban: (6635), Beyhaki: (3/410).

[472] Ebu Davud: (3220), Hâkim: (1/389). Hakim hadisi sahihlemiş ve Zeheb'de O'na muvafakat etmiştir.

[473] Ahmed: (7449, 8452, 8680), Tirmizi: (1056), İbnu Mace: (1586), İbnu Hibbân: (3178).

[474] Ahmed: (2030), Ebu Davud: (3236), İbnu Hibbân: (3179, 3180). İbnu Hibbân hata etmiş ve Ebu Salih'in sika olan Mîzân el-Basrî olduğunu söylemiştir. Buna uymamıştır. Bilakis o, Ummu Hani'nin azatlısı Ebu Salih'tir. Onun ismi de Bâzâm'dır ki o zayıftır.

[475] Buhari: (1278), Muslim: (34, 35, 938).

[476] Muslim: (103, 974).

[477] Hakim: (1/376), Beyhaki: (4/78).

[478] Buhari: (1252, 1283, 1302, 7154), Muslim: (15, 926).

[479] Ahmed: (7358).

[480] Ahmed: (7358, 8804), Ebu Davud: (2042).

[481] Malik, Muvatta: (570).

[482] Ahmed: (3666, 4210).

[483] Muslim: (2874).

[484] Buhari: (1288, 3978), Muslim: (932).

[485] Buhari: (1338, 1374), Muslim: (2870).

[486] Taberai, Kebir: (326), Bezzar, Musned: (1089).

[487] Buhari: (1189), Muslim: (1397).

[488] Malik, Muvatta: (1/108, 109).

[489] Muslim: (963).

[490] Muslim: (947).

[491] Muslim: (948).

[492] Ebu Davud: (3221), Hâkim: (1/370). Hâkim bunu sahihlemiş, Zehebi de O'na muvafakat etmiştir.

[493] Muslim: (1631).

[494] Ebu Davud: (3199), İbnu Mace: (1497), İbnu Hibbân: (3076, 3077).

[495] Buhari: (1388, 2760), Muslim: (1004).

[496] Muslim: (1630).

[497] Ahmed: (14536).

[498] Buhari: (1952), Muslim: (1147).

[499] Muslim: (156, 1148).

[500] Buhari: (1852, 6699, 7315).

[501] Ahmed: (6704), Ebu Davud: (2883).

[502] Buhari: (3521), Muslim: (2856).

[503] Ahmed: (15456), İbnu Mace: (2131).

[504] Ebu Davud: (3313).

[505] Ebu Davud. (3312).

[506] Buhari: (6696, 6700).

[507] Ahmed: (6714).

[508] Ahmed. (6975).

[509] Buhari: (6704).

[510] Buhari: (1865, 6701) Muslim: (1642).

[511] Buhari: (6692), Muslim: (3,4, 1639, 1640).

[512] Buhari: (6609, 6694).

[513] Nesai: (7/28).

[514] Muslim: (1978), İbnu Hibbân: (6604), Ahmed: (855, 954, 1307). İbnu Hibbân: (5896).

[515] Ahmed: (1816, 2913).

[516] Ebu Davud: (3222).

[517] Musannef: (6690).

[518] Ebu Davud: (3754), Hâkim: (4/129), Taberani, Kebir'de: (11/11942).

[519] Ebu Davud: (2820), Beyhaki: (9/313).

[520] Buhari: (3866).

[521] Buhari: (3826, 5499).

[522] Hâkim: (2/216-217)

[523] Ahmed: (20723). Nesai: (7/170-171).

[524] Buhari: (5473), Muslim: (1976).

[525] Buhari: (2057).

[526] Ebu Davud: (2819), Tirmizi: (3069).

[527] Ahmed: (15022), Ebu Davud: (2795), İbnu Mace: (3121), Hakim: (1/467), İbnu Huzeyme: (2899), Darimi: (1946), Beyhaki: (9/287).

[528] Ahmed: (18352, 18386, 18391, 18436) Ebu Davud: (1479).

[529] Hâkim: (1/490-491). Hâkim hadisi sahihlemiş ve Zehebi'de O'na muvafakat etmiştir.

[530] Hâkim: (1/491).

[531] Buhari: (4497, 6683).

[532] Tirmizi: (3483). Zayıf bir isnad ile. Hadisin senedinde Şebîb b. Şeybe vardır ki o leyyindir. El-Hasen, İmrân b. Husayn'dan hadis işitmemiştir.

[533] Ebu Davud: (1499), Tirmizi: (3557).

[534] Ahmed: (8430), Tirmizi: (2574), Beyhaki, Şu'abul-Îmân: (6317).

[535] Buhari: (7414), Muslim: (30, 3030).

[536] İbnu Mace: ()1362.

[537] Muslim: (1043).

[538] Ebu Davud: (1643), Nesai: (5/96).

[539] Ahmed: (3696).

[540] Beyhaki, Şu‘abul-Îmân: (1118),

[541] Tirmizi: (3612), Bu garip bir hadistir, dedi. Bezzar, Musned'inde: (3135), Ebu Ya'lâ: (3403), İbnu Hİbbân: (866, 894, 895).

[542] Buhari: (844, 1477, 2408, 5975, 6473, 6615), Muslim: (593).

[543] Muslim: (1040).

[544] Muslim: (1041).

[545] Muslim: (107, 1042).

[546] Ahmed: (20219), Abu Davud: (1639), Tirmizi: (681), Nesai: (5/100), İbnu Hibbân: (3397).

[547] Buhari: (4563).

[548] İbnu Mace: (3882).

[549] Taberani, el-Evsat. (5290).

[550] Buhari: (6345, 6346), Muslim: (2730).

[551] Buhari: (6338, 7464).

[552] Buhari: (6339, 7477).

[553] Muslim: (2679).

[554] Buhari: (3616, 5656, 5662, 7470), Taberani, Kebir'de: (11/11951).

[555] Ebu Davud: (2357), Nesai, Kubra'sında: (3315, 10058).

[556] Tirmizi: (2516).

[557] Muslim: (38, 395).

[558] Ahmed: (22119), Ebu Davud: (1522), Nesai: Muctebâ: (3/35).

[559] Nesai: (7/113).

[560] Muslim: (1817), Ebu Davud: (2732), Tirmizi: (1558), Ahmed: (25158), İbnu Hibbân: (4726), İbnu Mace: (2832).

[561] Buhari: (932, 933, 1013-1019, 1021, 1029, 1030, 3582, 6093 ve 6342), Muslim: (8, 897).

[562] Ahmed: (208, 221).

[563] Heysemi, Mecma‘a: (10/159)

[564] Ahmed: (3830), İbnu Mace: (808).

[565] Buhari: (3601, 7081, 7082), Muslim: (2886).

[566] Hâkim: (4/600).

[567] Ebu Davud: (1671) zayıf bir sened ile rivayet etmiştir. Hadisin senedinde Süleyman b. Muâz vardır ki birden fazla kişi onun hakkında konuşmuştur.

[568] Malik, Muvatta: (2/950-951).

[569] Buhari: (4628, 7313, 7406).

[570] Taberani, el-Kebir: (22/934).

[571] Ebu Davud: (1672), Nesai: (5/82).

[572] Ahmed: (2116, 2927), Tirmizi: (1652), Nesai: (5/83-84).

[573] Ahmed: (2248), Ebu Davud: (5108), Ebu Yala: (2536, 2755).

[574] Buhari: (5254, 5455, 5257).

[575] Buhari: (7375), Muslim: (813).

[576] Buhari: (2736, 6410, 7392), Muslim: (6, 2677). Arapça'da "isim" kelimesinin çoğulu olan "esmâ" ile "güzel, en güzel" anlamındaki "hüsnâ" kelimelerinden oluşan "esmâu'l hüsnâ" terimi Kur'ân-ı Kerîm ve Hadis-i Şerîflerde Allah-ü Teala'ya nisbet edilen isimleri ifade eder. Esmâu'l hüsnâ terkibinin, geniş anlamıyla bunların hepsini kapsamakla birlikte terim olarak daha çok doksan dokuz ismi içerdiği kabul edilir. Esmâu'l hüsnâ terkibinde yer alan hüsnâ kelimesi "güzel" mânasında sıfat veya "en güzel" anlamında ism-i tafdîl (üstünlük sıfatı) sayılmıştır. Her iki halde de buradaki güzellik bir gerçeği vurgulamakta olup Allah'ın güzel olmayan bir isminden söz edilemeyeceği için mefhûm-i muhalifini hatıra getirmez. Hadis metnindeki "kim onu sayarsa (men ahsâhâ)" lafzı bazı rivayetlerde "kim onu ezberlerse (men hafizahâ)" ibaresiyle nakledilmiştir. Hadiste Cennet'e girmeye vesile olarak gösterilen "ihsâ" kelimesinin buradaki anlamı üzerinde Buhârî'den itibaren önemle durulmuş ve kelimenin "saymak, ezberlemek, anlamak" şeklindeki sözlük anlamının ötesinde bir mâna taşıdığı görüşü ağırlık kazanmıştır. Öyle anlaşılıyor ki bu kelime "İslâm'ın ulûhiyyet inancını naslara başvurmak suretiyle tesbit edip anlamak, benimsemek ve bu inanca uygun bir ruhî yetkinlik kaydetmek" anlamını içermektedir. Kalp iyi ve kötü düşünce ve davranışların yönlendirildiği bir kaynaktır. Eğer inanmış kişinin kalbinde Allah'ı hatırlama yönünde bir gevşeklik olursa burada kötü düşünce ve fikirler daha kolay oluşacaktır. Fakat bu kalpte Allah'ı hatırlama kuvvetli ise bu takdirde kötü düşünce ve fikirler dağılacak bu durum da güzel davranışlara sebep olacaktır.

[577] Ahmed: (3712), İsnadı zayıftır. Ebu Sleme el-Cuheni bilinmemektedir. El-Elbânî, es-Silsiletus-Sahiha’da sahihlemiştir: (199).

[578] İbnus-Sunnî, ‘Amelul-Yevmi vel-Leyle: (341).

[579] Muslim: (486).

[580] Buhari: (6101), Muslim: (2356).

[581] Ahmed: (7848), Ebu Davud: (4603), İbnu Hibbân: (1464).

[582] Buhari: (3403, 4479, 4641), Muslim: (3015).

[583] Buhari: (3193, 4974, 4975).

[584] Muslim: (2569).

[585] Muslim: (1784).

[586] Buhari: (3357), Muslim: (2371).

[587] Buhari: (122, 3401, 4725, 4726, 4717), Muslim: (172, 2380)

[588] Muslim: (91).

[589] Buhari: (3194, 7453), Muslim: (2751).

[590] Buhari: (5223), Muslim: (2761).

[591] Buhari: (7537), Muslim: (20, 2675). İmanın en faziletli halinin ihsan ve murakabe (Allah’ın gözetimi altında olduğunu bilmek) makamı olduğunu göstermektedir. Bu ise kulun, görüyor ve O’nu müşahede ediyormuşçasına Rabbine ibadet etmesidir. Nerede olursa olsun, Allah’ın da kendisiyle birlikte olduğunu bilmesidir. Her ne konuşur, ne yapar ve her ne işe dalarsa mutlaka yüce Allah’ın kendisini görmekte ve gözetmekte olduğunu bilmesidir.

 

[592] Ebu Davud: (1488), Tirmizi: (3556), İbnu Mace: (3865).

[593] Buhari: (3209, 6040, 7485), Muslim: (2637).

[594] Muslim: (771).

[595] Muslim

[596] Ebu Davud: (873), Nesai: (2/223).

[597] Hakim: (1/31).

[598] Buhari: (4830, 4831, 4832, 5987, 7502), Muslim: (2554).

[599] Muslim: (1659).

[600] Muslim: (61, 62, 2713).

[601] Ahmed: (12591, 14057), Ebu Davud: (3451), Tirmizi; (1314), İbnu Mace: (2200).

[602] Muslim: (179).

[603] Buhari: (3057, 3337, 3439, 4402, 6175, 7123, 7127, 7407), Muslim: (169).

[604] Buhari: (7383), Muslim: (2717).

[605] Muslim: (591).

[606] Muslim: (2747).

[607] Buhari: (2826), Muslim: ( 1890).

[608] Ahmed: (8350), İbnu Mace: (800).

[609] Buhari: (1145, 6321, 7494), Muslim: (758).

[610] Buhari: (4817), Muslim: (2775).

[611] Ebu Davud: (4728).

[612] Taberani, el-Kebir. (17, 775).

[613] Buhari: (2992, 4205, 6384, 6409, 6610, 7386), Muslim: (2704).

[614] Muslim: (2654).

[615] Muslim: (25, 2788).

[616] Muslim: (1827).

[617] Tirmizi: (3368), İbnu Hibbân: (6167).

[618] Buhari: (4684, 5352, 7411, 7496), Muslim: (36, 993).

[619] Muslim: (2788).

[620] Buhari: (4850), Muslim: (36, 2846).                                                                              

[621]  “Sak” incik manasındadır. Allah Azze ve Celle bu sıfatını işin şiddetlenmesi, zorluk-meşakket gibi manalara geldiğini söyleyenler olmuştur. Böylelikle Allah Azze ve Celle’nin “incik” sıfatını nefye gitmişlerdir. Şayet Allah Azze ve Celle’nin mahlukata benzemediğini kastetmişler ise bu doğrudur. Çünkü Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: “O’nun hiçbir benzeri yoktur. O, hakkıyla işiten ve hakkıyla görendir.” (Şûrâ: 11) Şayet bununla Allah Azze ve Celle’nin bu gibi sıfatlarını tevil kastedilmiş ise bu doğru değildir ve ehli sünnet bunu reddetmiştir. Ehli Sünnet vel-Cemaat, Kitab ve sünnette gelen ve Allah Azze ve Celle’ye el, parmak, ayak, incik ve diğerleri gibi azalar ve uzuvlar nispet eden âyet ve hadisleri olduğu gibi yani hiçbir tevil, tahrif, teşbih ve tekyife gitmeksizin kabul etmiştir.     "Tahrif" aslında bir şeyi asıl halinden uzaklaştırıp, değiştirmek bozmak hakkında kullanılan, bir şeyi cihetinden, yönünden başka bir tarafa çevirmek demektir. Tahrif kipi mübalağa ifade eder. Sözün tahrif edilmesi ise: Hatıra gelen ilk anlamdan lafzın ancak zayıf bir ihtimal ile kendisine delâlet ettiği bir başka anlama kaydırmak demektir. O halde (sözün o manada olduğunu söyleyebilmek için) o anlamın kastedildiğini ortaya koyacak bir karinenin bulunması kaçınılmaz bir şeydir."Ta’til" boşluk, boş olmak ve terk etmek demek olan âtıl olmaktan gelen bir lafızdır. Ta’til, iki kısımdır: Sıfatları nefyeden cehmiyye ve mutezile’nin yaptıkları gibi küllî ta’tîl ile sadece yedi sıfatı kabul edip diğerlerini kabul etmeyen Eş’ari’lerin yaptıkları gibi cüz’î tâ'til. Buna göre tahrif ile ta’til arasındaki fark şudur: "Ta’til" kitab ve sünnetin delâlet ettiği gerçek ve hak olan manayı kabul etmemek, "Tahrif" ise nassları delâlet etmedikleri batıl anlamlarla yorumlamaktır. Her ikisi arasındaki ilişki mutlak umum, husus ilişkisidir. Yani ta’til mutlak olarak tahriften daha genel kapsamlıdır. Yani tahrif söz konusu oldu mu ta’til de var demektir, fakat aksi böyle değildir. Buna göre batıl bir anlamı kabul edip, hak olan bir manayı kabul etmeyen kimse hakkında her iki durum da söz konusu iken, kitab ve sünnette varid olan sıfatları reddedip, bunların zahirlerinin kastedilmediğini iddia eden, bununla birlikte onlara bir başka anlam da tesbit etmeksizin duran kimse hakkında ise, tahrif söz konusu olmaksızın ta’til var demektir. Bu da bu tutumu takınanların "tefviz" adını verdikleri şeydir.

[622] Buhari: (4919, 7439), Muslim: (183).

[623] Buhari: (7437), Muslim: (182).

[624] Muslim: (115, 2612).

[625] Taberani, Kebir: (12/1358), İbnu Huzeyme: (41), Beyhaki, el-Esmâ ves-Sifât. (640).

[626] Buhari: (6614), Muslim: (13, 2652).

[627] Buhari: (3348, 4741, 6530, 7483).

[628] Ebu Davud: (1510, 1511), Tirmizi: (3551), İbnu Mace: (3830), Ahmed: (1997), İbnu Hibbân: (947), İbnu Ebi Şeybe: (10/280).

[629] Muslim: (16, 2968).

[630] Ahmed: (12260) Tirmizi: (3074), İbnu Huzeyme, et-Tevhid: (1/258-259).

[631] Hilyetul-Evliyâ: (6/67), el-Elbani, şahitlerini “es-Sahiha”da zikretti: (1788).

[632] Buhari: (3034), Muslim: (134, 214).

[633] Muslim: (212, 134).

[634] Muslim: (132).

[635] Ahmed: (24752).

[636] Ahmed: (2097).

[637] Buhari: (5269, 6664), Muslim: (127).

[638] Buhari: (3340, 3361, 4712), Muslim: (195).

[639] Ahmed: (7413), Nesai: Amelul-Yevmi vel-Leyle: (931).

[640] Ahmed: (12279), İbnu Mace: (215), Nesai: el-Kubrâ: (8031), Hâkim: (1/556).

[641] Buhari: (3364).

[642] Ebu Yala: (569). İsnadı zayıftır. Abdullah b. Cafer b. Nacîh es-Sa‘dî zayıftır.

[643] Muslim: (1218).

[644] Buhari: (4968), Muslim: (484).

[645] Ahmed: (2397, 2879, 3032, 3102), Taberani, el-Kebir: 10614).

[646] Ahmed: (17425), Ebu Yala: (1746)

[647] Nesai: et-Tefsir: (2/161) No: (409).

[648] Buhari: (1145, 6321, 7494), Muslim: (758).

[649] Buhari: (3194, 7453), Muslim: (2751).

[650] Ahmed: (6494), Ebu Davud: (4941), Tirmizi: (1924), İbnu Ebi Şeybe: (8/526),

[651] Muslim: (537).

[652] Buhari: (4351), Muslim: (1064).

[653] Muslim: (121, 1436).

[654] Buhari: (1410, 7430), Muslim: (1014).

[655] Buhari: (1039, 4627, 4697, 4778, 7379).

[656] Buhari: (4612, 4855, 7380, 7531), Muslim: (177).

[657] Muslim: (2295).

[658] Buhari: (2680, 6967, 7169), Muslim: (1713).

[659] Ahmed: (1839), İbnu Ebi Şeybe: (10/346), İbnu Mace: (2117).

[660] Ahmed: (20694).

[661]  Ahmed: (23260), Ebu Davud: (4980), İbnu Mace: (2118).

[662] Ahmed: (27093).

[663] Muslim: (870).

[664] Buhari: (4199), Muslim: (35, 1940).

[665] Buhari: (16, 6941), Muslim: (43, 67).

[666] Ahmed: (3720, 4115), Ebu Davud: (1097, 2119). Senetteki kopukluktan dolayı hadisin senedi zayıftır. Ebu 'Ubeyde, İbnu Abdulalh ibnu Mesud'dur. Babasından hadis işitmemiştir.

[667] Buhari: (6206), Muslim: (2143).

[668] Muslim: (21, 2143).

[669] Ebu Davud: (4955), Nesai: (8/226).

[670] Taberani: “el-Kebir” (3169).

[671] Ahmed: (17606), İbnu Hibbân: (5828), Hâkim: (4/276).

[672] Tirmizi: (2839).

[673] Buhari: “el-Edebul-Mufred” (2/273-274), İbnu EBi Şeybe: (8/477).

[674] Hakim: (3/306), Taberani: el-Kebir” (253).

[675] Taberi: “et-Tefsir” (10/624).

[676] Buhari: (2864, 2874, 2930, 3042, 4315, 4316, 4317), Muslim: (1776).

[677] Buhari: (3789), Muslim: (177, 2511).

[678] Buhari: (2552), Muslim: (15, 2249).

[679] Muslim: (14, 2249).

[680] Muslim: (2249).

[681] Muslim: (14, 2249).

[682] Ahmed: (9451, 10368, 10603, 10604), Ebu Davud: (4975).

[683] Ahmed: (20716), Ebu Davud: (3933).

[684] Buhari: (831, 835, 1202, 6230, 6265, 6328), Muslim: (402).

[685] İbnu Hibbân: (5723), Bezzâr: (1289), Beyhaki: (6/138).

[686] Ahmed: (7110), Nesai: (8/53). Ebu Davud: (4207).

Tabip, Allah’ın sıfatlarından bir sıfattır. İsimlerinden bir isim değildir. Her kim isminden sayarsa hata etmiştir. İnsanlar için şayet hastalıkta kabiliyet sahibi ve ehil birisi ise ona tabip vasfını vermek caizdir. Şayet hastalara şifa verip iyileştiren manasından tabip vasfını vermek caiz değildir. Çünkü hastalara şifa verip onları iyileştiren sadece Allah’tır. O’nun hiçbir ortağı yoktur. 

[687] Ahmed: (7420), İbnu Hibban: (5710).

[688] Ebu Davud: (2142).

[689] Muslim: (115, 2612).

[690] Ahmed: (16561), İbnu Hibbân: (1636), Ebu Davud: (481).

[691] İbnu Hibbân: (1638), İbnu Huzeyme: (1312, 1313), İbnu Ebi Şeybe: (2/365).

[692] Ebu Davud: (3824), İbnu Hibbân: (1639), İbnu Huzeyme: (925, 11314, 1663), Beyhaki: Sunen’de: (3/76), İbnu Ebi Şeybe: (2/365).

[693] Muslim: (550).

[694] Muslim: 1651, Ebu Davud 2140

[695] Buhari: (4826, 6181, 7419), Muslim: (2, 2246).

[696] Muslim: (5, 6, 2246).

[697] Hakim: (1/418, 2/491).

[698] Tirmizi: (2252).

[699] Muslim: (3, 1731), Tirmizi: (1408, 1617), Ahmed: (23030).

[700] Ahmed: (12611), Ebu Davud: (1495), Nesai: (3/52).

[701] Ahmed: (18974), Ebu Davud: (985).

[702] Ahmed: (18325), İbnu Ebi Şeybe: 10/264).

[703] Muslim: (770).

[704] Buhari: (2333), Muslim: (2099).

[705] Ahmed: (22952), Tirmizi: (3475).

[706] Buhari: (1010, 3710).

[707] Muslim: (225, 2542).

[708] Buhari: (6334), Muslim: (142, 2481).

[709] Ahmed: (17240), Tirmizi: (3578), Hâkim: (1/313, 519).

[710] Buhari: (5652), Muslim: (2576).

[711] Buhari: (1162, 6382, 7390).

[712] Ebu Davud: (4726). Hadisin isnadı zayıftır. Çünkü hadisin senedinde bulunan Cubeyr b. Muhammed b. Cubeyr'in hali bilinmemektedir. Her ne kadar hadisin senedi zayıf ise de manası doğrudur.

[713] Buhari: (6646), Muslim: (4, 1646).

[714] Ebu Davud: (3248), Nesai: (7/5), Beyhaki: (10/29), İbnu Hibbân: (4357).

[715] Ahmed: (22980), Ebu Davud: (3253).

[716] İbnu Ebi Şeybe: (3/78).

[717] Muslim: (1648).

[718] Buhari: (1363), Muslim: (110, 177).

[719] Ebu Davud: (3258), Nesai: (7/6), İbnu Mace: (2100), Beyhaki: (10/30), Hâkim: (4/298), Ahmed: (23006, 23010).

[720] Ahmed: (6072), Ebu Davud: (3251), Tirmizi: (1535), İbnu Hibban: (4358).

[721] Muslim: (9, 11).

[722] Muslim: (3, 2548), İbnu Mace: (2706).

[723] Muslim: (93, 1032), Buhari: Edebul-Mufred: (778), Ahmed: (7159), Nesai: (6/237), Ebu Yala: (6092).

[724] Buhari: (4860, 6107, 6301, 6650), Muslim: (1647).

[725] Ahmed: (1590), İbnu Mace: (2097).

[726] Buhari: (6661), Muslim: (2848).

[727] Bu, Buhari'de gelen uzun Ebu Hureyre hadisinden bir parçadır. Buhari: (806, 6573), Muslim: ( 182).

[728] Buhari: (6617, 6628, 7391).

[729] Muslim: (1700).

[730] Buhari: (2806, 4500, 4661), Muslim: (1675).

[731] Buhari: (4918, 6071), Muslim: (2852).

[732] Muslim: (2621).

[733] Ebu Davud: (4901).

[734] Buhari: (6477).

[735] Buhari: (2356, 2357, 2416, 2417, 2515, 2516, 2666, 2667, 2669, 2670, 2673, 2676, 2677, 4549, 4550, 6659, 6660, 6676, 6677, 7183, 7184. 7445) Muslim: (138, 220, 221).

[736] Muslim: (139).

[737] Muslim: (137).

[738] İbnu Mace: (2101).

[739] Muslim: (21, 1653).

[740] Buhari: (6625), Muslim: (1276).

[741] Muslim: (17, 1651).

[742] Ebu Davud: (2140), Beyhaki: (7/291), Hâkim: (2/187).

[743] Ahmed: (13044), Tirmiz: (2728), İbnu Mace: (3702).

[744] Ahmed: (19403), İbnu Hibbân: (4171), Hâkim: (4/172).

[745] Ahmed: (21986), İbnu Ebi Şeybe: (2/527).

[746] Ahmed: (12614), Bezzar: (2454).

[747] Tirmizi: (1159), İbnu Hibbân: (4162), Beyhaki: (7/291), Hâkim: (4/171), Bezzâr: (1466).

[748] Ahmed: (4400), Tayalisi: (346). Hadisin isnadı Hudeyc yüzünden zayıftır. İbnu Hacer “el-Feth”de hasenlemiştir. (7/189), İbnu Kesir de”el-Bidaye ven-Nihaye”de ceyyid olduğunu söylemiştir: (3/69).

[749] Tirmizi: (2755).

[750] Ahmed: (22181, 22201), Ebu Davud: (5230), İbnu Mace: (3836). Tubey b. Süleyman'ın ve Ebu Ğâlib'in zayıf olmalarında dolayı hadisin isnadı zayıftır.

[751] Muslim: (413).

[752] Ahmed: (12345, 12370, 13623), Tirmizi: (2754), İbnu Ebi Şeybe: (8/586), Buhari: Edebul-Mufred: (946). Ebu Yala: (784).

[753] Buhari: (3043, 4121), Muslim: (64, 1768).

[754] Buhari: (2731, 2732).

[755] Buhari: (4418), Muslim: (2769).

[756] Ahmed: (5217), Tirmizi: (3872), Nesai: el-Kubra: (8311), Buhari: Edebul-Mufred: (947, 971).

[757] Ebu Davud: (4775).

[758] Buhari: (187, 376, 495, 499, 501, 633, 634, 3553, 3566, 5786, 5859), Muslim: (250, 503).

[759] Muslim: (83, 2331).

[760] Muslim: (84, 2331).

[761] Buhari: (2731, 2732).

[762] Buhari: (190, 354, 3541, 5670, 6352), Muslim: (2345).

[763] Muslim: (2324).

[764] Buhari: (2967), Muslim: (110, 715).

[765] Buhari: (61, 62, 72, 131, 2209, 4698, 5444, 5448, 6122, 6144).

[766] Taberani: “el-Evsat” (6517), Beyhaki: “eş-Şuab” (1533).

[767] Beyhaki: “eş-Şuab” (1534, 9551).

[768] Tirmizi-İbn Hibban

[769] Abdurrezzak: “Musannef” (2734), İbn Ebi Şeybe: (2/151).

[770] İbnu Ebi Şeybe: (2/150).

[771] Buhari 4920

[772] Buharide geçtiği diğer yerler: 2462, 3445, 3928, 4021, 6829, 7323

[773] Ahmed: (12551, 13530).

[774] Ebu Davud 4806

[775] Buharide geçtiği diğer yer: 4001, 5147

[776] Buharide geçtiği diğer yer: 2663, 6060. Müslüm  3001

[777] Buhari 5762 – Muslim 2228

[778] İbnu Mace: (3743).

[779] Muslim: (3002).

[780] Buhari: (5467), Muslim: (2191).

[781] Buhari: (5746), Muslim: (2194).

[782] Muslim: (2185).

[783] Buhari: (5748), Muslim: (51, 2192).

[784] Muslim: (2202).

[785] Muslim: (58, 2196).

[786] Muslim: (2200).

[787] Hakim: (4/75), İbnu Hibbân: (6092).

[788] İbnu Hibban: (6098).

[789] El-İhsân fî Takrîbi Sahîhi İbni Hibbân: (13/464).

[790] Muslim: (2199).

[791] Muslim: (2198).

[792] Muslim: (2200).

[793] Buhari: (3410, 5705, 5752, 6472, 6541), Muslim: (220).

[794] Buhari: (5739), Muslim: (2197).

[795] Buhari: (5738), Muslim: (56, 2195).

[796] Buhari: (5736), Muslim: (2201). Hadisin lafzı Muslim'e aittir.

[797] Buhari: (5737).

[798] Ahmed: (21835, 21836), Ebu Davud: (3896, 3897, 3901), Nesai: Amelul-Yevmi vel-Leyle: (1032).

[799] Ebu Davud: (5077).

[800] Buhari: (5445, 5768, 5769, 5779), Muslim: (155, 2047).

[801] Muslim: (2709).

[802] Buhari: (5680, 5681).

[803] Buhari: (5683, 5702, 5704), Muslim: (71, 2205).

[804] Ahmed: 19831, 19864,), Tirmizi: (2049), İbnu Hibbân: (6081), Hâkim: (4/213).

[805] Muslim: (167, 1226).

[806] Ahmed: (18180, 18200), Tirmizi: (2055), İbnu Mace: (3489), İbnu Hibbân: (6087).

[807] Ahmed: (3701, 3852), Hakim: (4/416).

[808] Muslim: (2208).

[809] Muslim: (218, 371, 372).

[810] Ahmed: (17422), Hakim: (4/219).

[811] Tahavi: “Şerhu Me‘ânil-Âsâr” (4/325).

[812] Ahmed: (3615), Ebu Davud: (3883), İbnu Mace: (3530).

[813] Ahmed: (20000), İbnu Mace: (3031), İbnu Hibbân: (6085). İsnadı zayıftır. Mubarek b. Fudâle tedlisinden dolayıdır. El-Hasen el-Basrî, ‘İmrân b. Husayn’dan duymamıştır.

[814] Ahmed: (17404), İsnadı zayıftır. Hâlid b. ‘Ubeyd el-Me‘ârifî bilinmemektedir.

[815] Buhari: (3005), Muslim: (2115).

[816] Ahmed: (18781, 18786), Tirmizi: (2072), İbnu EBi Şeybe: (7/13), Beyhaki, Sunen: (9/351).

[817] Ahmed: (16995, 16996), Ebu Davud: (36), Nesai, Muctebâ: (8/135).

[818] Buhari: (2766, 5764, 6857), Muslim: (89).

[819] Ahmed: (19569), İbnu Hibbân: (5346, 6137), Hakim: (4/146).

[820] Ahmed: (11107).

[821] Nesâî: “el-Muctebâ” (7/112), “es-Sunenul-Kubrâ” (3528). İsnadı zayıftır. İsnadında Ubbâb b. Meysera el-Mungarî vardır ki o leyyindir. Yine el-Hasen el-Basrî’nin ‘an‘anesi vardır. 

[822] Bezzar: (3044), Keşful-Estâr, Suyûtî: ed-Durrul-Mansûr: (1/103), el-Elbânî, “Ğâyetul-Merâm”da hasenlemiştir: (289).

[823] Tirmizi: (1460).

[824] Ahmed: (1657), Ebu Davud: (3043).

[825] Ahmed: (16281).

[826] Ahmed: (14135), Ebu Davud: (3868), Abdurrezzak, Musannef: (19762).

[827] Buhari: (3268).

[828] Muslim: (121, 537).

[829] Buhari: (5758), Muslim: (36, 1681).

[830] Buhari: (3210, 3288, 6213, 7561), Muslim: (123, 2228).

[831] Muslim: (2230).

[832] Ahmed: (9290, 9536), Ebu Davud: (3904) Tirmizi: (135).

[833] Buhari: (5761), Muslim: (1567).

[834] Buhari: (3842).

[835] Buhari: (1601, 3352, 4288).

[836] Buhari: (3020, 3076, 3823, 4357, 6333), Muslim: (2476).

[837] Beyhaki: “eş-Şu‘ab” (10739), Taberani: “el-Evsat” (2663).

[838] Buhari: (3906).

[839] Ahmed: (2000), Ebu Davud: (3905), İbnu Mace: (3726).

[840] Muslim: (2229).

[841] Buhari: (1041, 1057, 3204), Muslim: (911).

[842] Ebu Yala: (4135), İbnu ‘Asâkir: “et-Târîh” (23/207-208).

[843] Buhari: “et-Târîhul-Kebîr” (1/148).

[844] Buhari: (846, 1034, 7503), Muslim: (71).

[845] Muslim: (72).

[846] Ahmed: (11042), İbnu Hibbân: (6130).

[847] Muslim: (73).

[848] Muslim: (934).

[849] Buhari: “et-Târîhul-Kebîr” (1/1/301).

[850] Ahmed: (15537), Tayâlisî: (1262).

[851] Muslim: (527). İbn Abbas'dan rivayet olunduğuna göre, cahiliye devrinde bu çizgiyi çizen belli remilciler varmış, ihtiyaç sahipleri bunlara mü­racaat edince bunların yanında bulunan erkek bir çocuk sayıları bilinmeme­si için çok acele olarak yere bir takım çizgiler çizer sonra da ikişer ikişer ve yavaş yavaş bu çizgileri silermiş. Eğer en sona kalan iki çizgi olursa bu kur­tuluş alameti, tek çizgi kalırsa zarar alameti kabul edilirmiş.

 

[852] Ahmed: (1992).

[853] Taberani: Kebir'de: (10725).

[854] Ahmed: (1591, 20603), Ebu Davud: (3907), İbnu Hibbân: (6131). Hadisin isnadı zayıftır. Hayân, Katn b. Kabisa'dan nispeti yoktur. Geri kalan ricali ise sikattır.

Iyafe: Kuş kovalamak, kuş uçurmak anlamlarına gelir. Cahiliye döneminde araplar, kuşları ürküterek uçururlar ve uçan kuşun ismine, sesine ve uçtuğu tarafa göre bir mana çıkararak yapacakları işlere karar verirlerdi. Meselâ, ürküp uçan kuş tavşancıl ise bunu sıkıntıya, karga ise gurbete, ibibik ise hidayete; eğer kuş sağ tarafa uçarsa uğura, sol tarafa uçarsa uğursuzluğa yorarlardı. İslâmiyet bunların hepsinin bâtıl ol­duğunu ilan ederek bu inançların hepsini iptal etmiştir.

Tıyâre ise, uğursuz saymak demektir. Bu kelime ile ıyâfe arasındaki fark şudur: Iyâfe, kuş aracılığı ile olduğu halde bunda kuşun aracılığı şart değil­dir. Kuşun dışında bir hayvan aracılığı ile de olabilir.

Tark: Çakıl taşları ile fal açmak anlamına geldiği gibi, kum üzerine çizgi çizmek anlamına da gelir.

Cibt kelimesi ise "put" demektir. Kâhin anlamına da gelir. Allah'tan başka ittihaz edilen mabud karşılığıdır. Ömer b. Hattâb (r.a), "Cibt sihirdir, tağut ise şeytandır" demiştir. Bu açıklama İbn Abbas, Ebû Aliye, Mücâhid, Atâ, İkrime, Saîd b. Cübeyr, Şa'bî, Hasan, Dahhâk ve Süddî'den de rivayet edilmiştir.

Hat: Çizgi demektir. İbn Abbas'dan rivayet olunduğuna göre, cahiliye devrinde bu çizgiyi çizen belli remilciler varmış, ihtiyaç sahipleri bunlara mü­racaat edince bunların yanında bulunan erkek bir çocuk sayıları bilinmeme­si için çok acele olarak yere bir takım çizgiler çizer sonra da ikişer ikişer ve yavaş yavaş bu çizgileri silermiş. Eğer en sona kalan iki çizgi olursa bu kur­tuluş alameti, tek çizgi kalırsa zarar alameti kabul edilirmiş.

[855] Buhari: (5707, 5757), Muslim: (102, 2220).

[856] Ahmed: (3687, 4171, 4194), Ebu Davud: (3910), Tirmizi: (1614), İbnu Mace: (3538), Ebu Yala: (5219).

[857] Fethul-Bâri: (10/213).

[858] Muslim: (537).

[859] Ahmed: (27139), Ebu Davud: (2835), İbnu Hibban: (5312), Hâkim: (4/237-238).

[860] Ahmed: (24982), İbnu Hibbân: (5824), Hakim: (1/32), Tahavi: Şerhu Muşkilil-Âsâr: (1845), İbnu Ebi 'Âsim: Sunne: (254).

[861] Ahmed: (8393), İbnu Mace: (3536), İbnu Hibbân: (6121).

[862] Ahmed: (22946), Ebu Davud: (3920), İbnu Hibbân: (5827).

[863] Buhari: (2858, 5093, 5094, 5753, 5772), Muslim: (116, 2225).

[864] Ebu Davud: (3924).

[865] Ahmed: (1824). İsnadı zayıftır.

[866] Bunu İbnu Vehb: “el-Câmi‘de rivayet etmiştir: (110). Es-Silsiletus-Sahîha: (1065).

[867] Ahmed: (8343), İbnu Hibbân: (6119).

[868] Buhari: (5707).

[869] Buhari: (5771, 5774), Muslim: (104, 105, 2221).

[870] Muslim: (2231).

[871] Ahmed: (2075), İbnu Mace: (3543).

[872] Buhari: (3473), Muslim: (2218).

[873] Buhari: (3474, 5734, 6619).

[874] Buhari: (5754, 5755), Muslim: (2223).

[875] Ebu Davud: (3919), Beyhaki: (8/139).

[876] Ahmed: (2328, 2925, 27066).

[877] Tirmizi: (1616).

[878] İbn Mace 4311

[879] Muslim: (108, 2220).

Ğûl: Eski Arapların itikadınca çeşitli renk ve kılıklara girerek in­sanlara görünen ve onları yollarından sapıtıp helak eden bir nevi şey­tandır. Kırlarda yaşar. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bunu da ip­tal etmiştir. Cumhur ulemanın kavli budur. Bir takım ulemâya göre ha­disin mânâsı Ğul’u inkâr demek değil, sâdece Arapların itikadını iptaldir. Ğûl yoktur.» cümlesinden murad: Ğûl hiç kimseyi yolundan sapıtamaz, demektir.

[880] Ebu Davud: (3913).

[881] Ahmed: (23592), Tirmizi: (2880).

[882] Ahmed: (21589, 21611, 21653) Ebu Davud: (4699), İbnu Mace: (77).

[883] Ahmed: (6703, 6985).

[884] Ahmed: (758), Tirmizi: (2145), İbnu Mace: (81).

[885] Muslim: (8).

[886] Ahmed: (22705), Tirmizi: (2155, 3319).

[887] Buhari: (3191, 7418).

[888] Muslim: (2655).

[889] Buhari: (3409, 4736, 3738, 6614, 7515), Muslim: (14, 2652).

[890] Ahmed: (3710). İsnadı zayıftır. Yezid b. Hârûn, Abdurrahman el-Mes‘ûdî’den onun ihtilatından sonra duymuştur.

[891] Ahmed: (24487, 25193, 25299).

[892] Ahmed: (12160), İbnu Hibbân: (728).

[893] Muslim: (2648).

[894] Tirmizi: (3111).

[895] Buhari: (4945, 4946, 4947, 4949), Muslim: (2647).

[896] Muslim: (2663).

[897] Buhari: (2229, 2542, 5210), Muslim: (1438).

[898] Muslim: (2188).

[899] Ahmed: (5639), Ebu Davud: (4613), Hâkim: (1/84).

[900] Ahmed: (6668), İbnu Mace: (85).

[901] Muslim: (2656).

[902] Taberani: Kebir: (1427, 10448).

[903] Buhari: (1252, 1283, 1302, 7154), Muslim: (15, 926).

[904] Buhari: (1294, 1297, 1298, 3519).

[905] Buhari: (1296), Muslim: (104).

[906] Buhari: (1304), Muslim: (924).

[907] Buhari: (1306), Muslim: (936).

[908] Ebu Davud: (3131).

[909] Muslim: (934).

[910] Ahmed: (6905), İbnu Mace: (1612).

[911] Ebu Davud: (3132), Tirmizi: (998).

[912] Buhari: (1303).

[913] Buhari: (1292), Muslim: (17, 927).

[914] Buhari: (1289), Muslim: (27, 932).

[915] Ahmed: (23270, 23456), Tirmizi: (986), İbnu Mace: (1476).

[916] Buhari: (1327, 1338, 3881), Muslim: (63, 951).

[917] Buhari: (4093).

[918] Buhari: (1240, 2798, 3063, 3630, 3757, 6242).

[919] Buhari: (1321, 1326, 1340), Muslim: (68, 654).

[920] Buhari: (458, 460, 1337), Muslim: (71, 956).

[921] Buhari: (56, 3936, 6373), Muslim: (1628).

[922] Ahmed: (19141), İbnu Mace: (1592). İsnadı zayıftır. İsmail b. Ayyaş el-Himsî, kendi beldesinin dışında rivayetleri karıştırmaktadır ki bu da onlardan biridir.

[923] Muslim: (2664).

[924] Ahmed: (11973, 13418).

[925] Ahmed: (18024, 18031), Tirmizi: (2325), İbnu Mace: (4224).

[926] Buhari: (2389, 6445, 7228), Muslim: (991).

[927] Buhari: (1965, 6851, 7242, 7299), Muslim: (1103).

[928] Buhari: (1650), Muslim: (1216).

[929] Buhari: (6855), Muslim: (1497).

[930] Buhari: (3330, 3399).

[931] Buhari: (6208, 6572), Muslim: (209, 357).

[932] Buhari: (7244).

[933] İbnu Ebi Hatim: (1/62).

[934] Ahmed: (18449, 18450), Bezzar: Zevaid: (1637).

[935] Buhari: (3464, 6653), Muslim: (2964).

[936] Buhari - Muslim

[937] Buhari: (7474), Muslim: (198).

[938] İbnu Mace: (4311).

[939] Buhari: (7510), Muslim: (193, 326).

[940] Buhari: (3361), Muslim: (195).

[941] Muslim: (196).

[942] Buhari: (6566).

[943] Ahmed: (13222), Ebu Davud: (4739), Tirmizi: (2435).

[944] Muslim: (3012).

[945] Buhari: (3885, 6564), Muslim: (210).

[946] Buhari: (4323), Muslim: (2498).

[947] Buhari: (7439), Muslim: (183).

[948] Ahmed: (15857, 15858), Tirmizi: (2438).

[949] Muslim: (804).

[950] Muslim: (5, 108, 976).

[951] Buhari: (7510), Muslim: (193, 326).

[952] Buhari: (335, 438), Muslim: (521).

[953] Buhari: (3350, 4768, 4769).

[954] Buhari: (3805).

[955] Buhari: (3581), Muslim: (2057).

[956] Buhari: (5018), Muslim: (796).

[957] Muslim: (3005).

[958] Ebu Davud: (4361), Nesai: el-Muctebâ: (7/107), el-Kubrâ: (3519).

[959] Buhari: (3617), Muslim: (2781).

[960] Buhari: (2652, 3651, 6429, 6658), Muslim: (2533).

[961] Muslim: (2531).

[962] Ahmed: (114), Tirmizi: (2165).

[963] Muslim: (2540).

[964] Taberani: Kebir: (12709).

[965] Taberani: Kebir: (1427, 10448).

[966] Buhari: (6502).

[967] Hâkim: (1/122).

[968] Ebu Davud: (3641), Tirmizi: (2682), İbnu Mace: (239).

[969] Buhari: (3655, 3697).

[970] Buhari: (3662, 4358), Muslim: (2540).

[971] İbnu Hibbân: (6868).

[972] Muslim: (2387).

[973] Buhari: (467), Muslim: (2382).

[974] Ahmed: (1675), Tirmizi: (3747), Nesi: Kubra: (8194), İbnu Hİbbân: (7002).

[975] Buhari: (3706, 4416), Muslim: (2404).

[976] Ahmed: (21919), Ebu Davud: (4647), Tirmizi: (2226), İbnu Hibbân: (6943).

[977] Buhari: (3007, 3081, 3983, 4274, 4890, 6259, 6939), Muslim: (2494).

[978] Muslim: (2496).

[979] Muslim: (36, 2408).

[980] Muslim: (37, 2408).

[981] Muslim: (32, 2404).

[982] Muslim: (2424).

[983] Buhari: (2432), Muslim: (1070).

[984] Buhari: (1485, 1491, 3072), Muslim: (1069).

[985] İbnu Ebi Şeybe: (3/214).

[986] Muslim: (1072).

[987] Buhari: (6761).

[988] Ahmed: (23872), Ebu Davud: (1650), Tirmizi: (657), Nesai: el-Muctebâ: (5/107), el-Kubrâ: (2394).

[989] Buhari: (1495, 2577), Muslim: (1074).

[990] Ahmed: (23173).

[991] Taberani, Kebir: (2635), Hakim: (3/142), Ebu Nuaym, Hilye: (7/314), Beyhaki, Sunen: (7/64).

[992] Buhari: (3508), Muslim: (61).

[993] Buhari: (3408, 3414, 3476, 4813, 5063, 6517, 6518, 7428, 7477).

[994] Muslim: (2666).

[995] Muslim: (1337).

[996] Buhari: (2261,  3038, 4341, 4343, 4344, 6124, 6923, 7149, 7156, 7157, 7172 ), Muslim: (1733).

[997] Buhari: (5060, 5061, 7364, 7365).

[998] Muslim: (2812).

[999] Buhari: (49, 2023, 6049).

[1000] Muslim: (2564).

[1001] Buhari: (121, 4405), Muslim: (65).

[1002] Ahmed: (8396), Ebu Davud: (4596), Tirmizi: (2640), İbnu Mace: (3991), Ebu Yala: (5910), İbnu Hibban: (6247), Hâkim: (1/128), Beyhaki: (10/208).

[1003] Ahmed: (16937), Ebu Davud: (4597), Darimi: (2/241).

[1004] Tirmizi: (2641).

[1005] Ahmed: (13036).

[1006] Buhari: (3606, 3607, 7084), Muslim: (51, 1847).

[1007] Muslim: (156, 1923).

[1008] Muslim: (1850).

[1009] Ahmed: (8736), Ebu Davud: (5116), Tirmizi: (3956).

[1010] Buhari: (3518, 4905, 4907), Muslim: (6583).

[1011] Ahmed: (17170), Tirmizi: (2863, 2864).

[1012] Ahmed: (21236)

[1013] Ebu Davud: (4031).

[1014] Tirmizi: (2695).

[1015] Buhari: (3456, 7320), Muslim: (2669).

[1016] Buhari: (7319).

[1017] Muslim: (2077).

[1018] Ahmed: (12006, 12827), Ebu Davud: (1134), Nesai: (3/179).

[1019] Ebu Davud: (2787).

[1020] Ebu Davud: (2646), Tirmizi: (1604).

[1021] Ahmed: (20037, 20043), Nesai, Muctebâ: (5/4-5, 82/83), Kubra: (11469).

[1022] Buhari: (3070, 4101, 4102), Muslim: (2039).

[1023] Buhari: (3071, 3874, 5823, 5845, 5993).

[1024] Buhari - Muslim

[1025] Ebu Davud: (3645), Tirmizi: (2715).

[1026] Buhari: (4685), Muslim: (2768).

[1027] Muslim: (2780).

[1028] Muslim: (10, 2779).

[1029] İbnu Adiy, "el-Kâmil fid-Duafa" (4/53-54), Zehebi "el-Mizan" (2/293), İbnu Teymiyye "es-Sârimul-Meslûl" (169-170). Bunu Ebul-Kâsım el-Bağavî'nin Müsned'İnde nispet etmiştir.

[1030] Muslim: (2782).

[1031] Buhari: (5643).

[1032] Buhari: (33, 2682, 2749, 6095), Muslim: (59).

[1033] Buhari: (34, 2459, 3178), Muslim: (58).

[1034] İbnu Hibbân: (258, 2786).

[1035] İbnu Mace: (734).

[1036] Muslim: (1910).

[1037] Buhari: (7178).

[1038] Buhari: (3493, 3496, 3588), Muslim: (2526).

[1039] İbnu Cerir, "Tefsir" (11/545), İbnu Hibban, "el-Mecrûhîn" (1/129), İbnu Ebi Hatim: (6/1830).

[1040] Muslim: (67).

[1041] Buhari: (29).

[1042] Muslim: (1063).

[1043] Buhari: (3610, 4351, 4667, 5058, 6163, 6931, 6933, 7432, 7562), Muslim: (143, 1064).

[1044] Buhari: (3611, 6930), Muslim: (1066).

[1045] Muslim: (1065).

[1046] Buhari: (31, 6875, 7083), Muslim: (2888).

[1047] Buhari: (30, 2545, 6050), Muslim: (1661).

[1048] Buhari: (6780).

[1049] Buhari: (6777, 6781).

[1050] Buhari: (6045), Muslim: (61).

[1051] Buhari: (6104), Muslim: (60).

[1052] Buhari: (3007, 3081, 3983, 4274, 4890, 6259, 6939), Muslim: (2494).

[1053] Buhari: (425), Muslim: (33).

[1054] Muslim: (228).

[1055] Muslim: (233).

[1056] Tirmizi: (3590).

[1057] Buhari: (7053, 7054), Muslim: (1849).

[1058] Muslim: (1851).

[1059] Buhari: (7056, 7200), Muslim: (1709).

[1060] Muslim: (1846).

[1061] Muslim: (1847).

[1062] Muslim: (1852).

[1063] Muslim: (1854).

[1064] Muslim: (1855).

[1065] Buhari: (2957), Muslim: (1841).

[1066] Muslim: (1828).

[1067] Muslim: (55).

[1068] Tirmizi: (2259), İbnu Hibbân: (282, 283).

[1069] Ahmed: (18828, 18830), Beyhaki, "Şu'ab": (7582).

[1070] Buhari: (715).

[1071] Muslim: (142, 229).

[1072] Buhari: (7148)

[1073] Buhari: (26, 1519), Muslim: (83).

[1074] Buhari: (2518), Muslim: (84).

[1075] Buhari: (9), Muslim: (35, 58).

[1076] Buhari: (53, 87, 523, 1398, 3095, 4269, 4368, 6176, 7266, 7556), Muslim: (17, 24).

 

[1077] Muslim: (82).

[1078] Muslim: (49, 79).

[1079] Muslim: (79).

[1080] Muslim: (50).

[1081] Buhari: (2475, 5578, 6772), Muslim: (57).

[1082] Buhari: (44, 4476, 6565, 7410, 7440, 7509, 7510, 7516), Muslim: (193, 325).

[1083] Buhari: (5480, 5481, 5482), Muslim: (1574).

[1084] Muslim: (1699).

[1085] Muslim: (178).

[1086] Muslim: (178, 292).

[1087] Muslim: (179).

[1088] Buhari: (3235, 4612, 4855, 7380, 7531), Muslim: (177).

[1089] Muslim: (177, 287).

[1090] Tirmizi: (3233).

[1091] Tirmizi: (3235).

[1092] Buhari: (7435).

[1093] Buhari: (554, 7434), Muslim: (633).

[1094] Buhari: (3371).

[1095] Muslim: (2708).

[1096] Buhari: "Efâlu Halgul-İbâd" (385), Beyhaki "Sunen" (4380), Abdurrezzak, "el-Musannef" (15946).

[1097] Muslim: (5162).

[1098] Muslim: (5234).

[1099] Ahmed: (7040).

[1100] Muslim: (2937).

[1101] Ahmed: (10887).

[1102] Hakim: (4/558).

[1103] Buhari: (1120, 6317, 7385, 7442, 7499), Muslim: (769).

[1104] Buhari: (3455), Muslim: (1842).

[1105] Hakim: (2/450), Beyhaki: (8/329).

[1106] Muslim: (532).

[1107] Muslim: (2603).

[1108] Buhari: (4586).

[1109] İbnu Mace: (4023).

[1110] Muslim: (2379).

[1111] Buhari: (2262).

[1112] Ebu Davud: (1047), NEsai: (3/91), İbnu Mace: (1636).

[1113] Ebu Davud: (2041).

[1114] Ebu Yala: (3425).

[1115] Muslim: (2375).

[1116] Buhari: (2412, 3398, 4638, 6916, 6917, 7427), Muslim: (2374).

[1117] Buhari: (3414), Muslim: (2373).

[1118] Buhari: (2411, 3408, 6517), Muslim: (2373).

[1119] Ahmed: (12826, 12907), Muslim: (2369), Ebu Davud: (4672), Tirmzi: (3352), Nesai, "el-Kubra" (11692).

[1120] Buhari: (3449), Muslim: (155, 245).

[1121] Ahmed: (9270), İbnu Hibbân: (6814, 6821).

[1122] Muslim: (2538).

[1123] Ahmed: (10987), Tirmizi: (3615).

[1124] Buhari: (3535), Muslim: (5959).

[1125] Muslim: (523).

[1126] Muslim: (2996).

[1127] Ebu Davud: (4727).

[1128] Buhari: (3207, 3887), Muslim: (164).

[1129] Taberani, "el-Kebîr" (3122).

[1130] Muslim: (430).

[1131] Buhari: (6408).

[1132] Buhari: (3995, 4041).

[1133] Muslim: (2797).

[1134] Ahmed: (21092, 21132).

[1135] Taberani, "el-Kebîr" (7765, 7787, 7971).

[1136] Buhari: (3211), Muslim: (850).

[1137] Buhari: (1442), Muslim: (1010).

[1138] Muslim: (564, 74).

[1139] Muslim

[1140] Muslim: (8).

[1141] Buhari: (4634, 4637, 5220, 7403), Muslim: (2760).

[1142] Buhari: (3392, 4953, 4955, 4956, 4957, 6982), Muslim: (160).

[1143] Buhari: (3215), Muslim: (2333).

[1144] Buhari: (3219, 4991), Muslim: (819).

[1145] Buhari: (4485, 7362, 7542).

[1146] Buhari: (3417).

[1147] Ahmed: (16982).

[1148] Ahmed: (8682, 9345).

[1149] Buhari: (6366), Muslim: (586).

[1150] İbnu Hibban: (3119).

[1151] Muslim: (2867).

[1152] Buhari: (1375), Muslim: (2869).

[1153] Buhari: (1369, 4699), Muslim: (2871).

[1154] Tirmizi: (1071).

[1155] Ebu Davud: (4753).

[1156] Buhari: (1379, 3240, 6515), Muslim: (2866).

[1157] Buhari: (7047).

[1158] Buhari: (6052), Muslim: (292).

[1159] Ahmed: (20373, 20411).

[1160] Ahmed: (9033, 9059).

[1161] Muslim: ( 1913).

[1162] Ahmed: (17027).

[1163] Ebu Davud: (4742), Tirmizi: (2430, 3244).

[1164] Tirmizi: (2431).

[1165] Muslim: (2940).

[1166] Buhari: (4935), Muslim: (2955).

[1167] Buhari: (6521), Muslim: (2790).

[1168] Buhari: (3447), Muslim: (2860).

[1169] Buhari: (2411).

[1170] Buhari: (4760, 6523), Muslim: (2806).

[1171] Buhari: (103, 4939, 6536, 6537), Muslim: (2876).

[1172] Tirmizi: (2416).

[1173] Buhari: (7138), Muslim: (1829).

[1174] Muslim: (2851).

[1175] Muslim: (2582).

[1176] Buhari: (6534).

[1177] Buhari: (6533, 6864), Muslim: (1678).

[1178] Ahmed: (1334), Bezzar: (964), Ebu Yala: (668).

[1179] Buhari: (2440, 6535).

[1180] Buhari: (6579), Muslim: (2292).

[1181] Buhari: (6580), Muslim: (2303).

[1182] Buhari: (6581).

[1183] Buhari: (6588), Muslim: (1390).

[1184] Buhari: (6593, 7048), Muslim: (2293).

[1185] Muslim: (223).

[1186] Buhari: (6406, 6682, 7563), Muslim: (2694).

[1187] Ahmed: (6583), Hâkim: (1/49).

[1188] Buhari: (4729), Muslim: (2785).

[1189] Ahmed: (3991), Tayalisi: (355), Bezzar: (2678), Ebu Yala: (5310, 5365), Şâşî: (661), Taberani: "el-Kebîr" (8452).

[1190] Muslim: (426).

[1191] Buhari: (3265), Muslim: (2843).

[1192] Buhari: (3265), Muslim: (2843).

[1193] Buhari: (4730), Muslim: (2849).

[1194] Muslim: (2844).

[1195] Muslim: (2851).

[1196] Buhari: (6551), Muslim: (2852).

[1197] Tirmizi

[1198] Muslim: (2807).

[1199] Muslim: (2845).

[1200] Muslim: (213, 364).

[1201] Tirmizi: (2582).

[1202] Buhari: (3267, 7098), Muslim: (2989).

[1203] Muslim: (2002).

[1204] Buhari: (806, 6573, 7437), Muslim: (182).

[1205] Buhari: (5526, 7024), Muslim: (2394).

[1206] Buhari: (7498), Muslim: (2824).

[1207] Muslim: (2836).

[1208] Buhari: (3327), Muslim: (2834).

[1209] Buhari: (2793).

[1210] Muslim: (189).

[1211] Buhari: (6571, 7511), Muslim: (186).

[1212] Muslim: (2833).

[1213] Buhari: (4879), Muslim: (2838).

[1214] Buhari: (3252, 4881), Muslim: (2826).

[1215] Muslim: (182, 301).

[1216] Buhari: (7519).

[1217] Buhari: (7518), Muslim: (2829).

[1218] Muslim: (181).