Hamd, ancak Allah içindir. O’na hamd eder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden, kötü amellerimizden O’na sığınırız. Allah kimi hidayete erdirirse onu saptıracak yoktur, kimi de saptırırsa onu hidayete erdirecek yoktur.
Allah’tan
başka ilâh olmadığına şehâdet ederim. O, tektir ve ortağı yoktur. Ve şehâdet
ederim ki, Muhammed O’nun kulu ve Rasûlüdür.
“Ey
iman edenler! Allah’tan, O’na yaraşır şekilde korkun ve ancak Müslümanlar
olarak can verin” (Âl-i İmrân, 3/102)
“Ey
insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden
birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının. Adını kullanarak
birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık haklarına
riâyetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinize gözetleyicidir”
(Nisâ, 4/1)
“Ey
iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin. Ki, Allah işlerinizi
düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah ve Rasûlün’e itaat ederse
büyük bir kurtuluşa ermiş olur”(Ahzâb, 33/70-71)
Şüphesiz,
sözlerin en doğrusu Allah’ın kelâm’ı, yolların en güzeli Muhammed -sallallahu
aleyhi ve sellem-’in yolu ve işlerin en kötüsü sonradan çıkarılanlardır.
Sonradan uydurulup dine sokulan her yenilik bid’at ve her bid’at sapıklıktır ve
her sapıklık da ateştedir.
ÖNSÖZ
Bu kitap “Keşful Kuraba Fi Vasfi Hali Ehlil
Guraba” adında İmam Hafız Zeyn-ud-Din İbn Receb El-Hanbeli tarafından
yazılmış kısa bir risaledir.
Risalede
müellif garipler konusunu ele alır. İlk olarak garipler hakkında, onların
özelliklerini açıklayan hadisleri sıralar. Sünnete sımsıkı bağlı oldukları ve
selefin yolunu takip ettiklerinden dolayı ahir zamanda garip olacakları için
onlara bu isim verilir. Rasûlullah–sallallahu aleyhi ve sellem-’in zamanında
İslamı ilk kabul edenlerin, aileleri ve yakınları yanında garip görüldükleri
gibi bid’atların ve sapıklığın iyice yayıldığı dönemlerde sünnete azı
dişleriyle sımsıkı sarılanlar da aileleri ve yakınları yanında garip
olacaklardır.
İmam
daha sonra bu hadisleri Selefin sözleriyle açıklar. Ve garipliği bir kaç
kısımda kategorilere ayırır. İmam bunları yaparken zayıf rivayetler
kullanmıştır ki bunlar belirtilmiştir. Risalenin sonuna doğru İmam kendi
zamanında yaygın olan, İslam’da aslı olmayan sofi fikirlerine yer vermiştir. Biz
bazı şiirlerde dahil olmak üzere bu sayfaları çevirmedik. Bununla beraber
çıkarılan bu sayfalar konunun ana temasında bir eksiklik yapmamıştır. Allah en
iyisini bilir.
RİSALENİN
METNİ
Ebu
Hureyre-Allah ondan râzı olsun-’den Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-
şöyle buyurdu: “ İslam garip olarak başladı ve başladığı gibi garipliğe
dönecektir. Ne mutlu o gariplere.”[1]
İmam
Ahmed ve İbn Mace bu hadisi İbn Mesud-Allah ondan râzı olsun-‘dan şu fazlalıkla
rivayet etmiştir:
“
Soruldu ki: Ey Allahın Rasulu garipler kimlerdir?” O dedi ki: “ Onlar,
ailelerinden ve yakın akrabalarından ayrılıp, uzaklaşan kimselerdir.”[2]
Ebu
Bekr el-Acuri bu hadisi şu şekilde rivayet etmiştir: “ Soruldu ki: Ey
Allahın Resulu! Onlar kim?” O dedi ki: “ Onlar, insanlar bozulduklarında
başkalarını ve kendilerini düzeltenlerdir.”[3]
Diğerleri
hadisi aşağıdaki gibi nakletmişlerdir. Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-
dedi ki: “ Onlar, dinleri uğruna fitnelerden kaçanlardır.”
İmam
Trimizi’nin Sunen’inde hadis şöyledir: Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-
dedi ki: “ Şüphesiz bu din garip olarak başladı ve başladığı gibi garipliğe
dönecektir. Ne mutlu (müjdeler olsun) o gariplere ki-onlar benden sonra
insanların sünnetimden bozduklarını düzeltenlerdir.”[4]
Ayrıca
Cabir-Allah ondan râzı olsun- hadisi olarak Taberani de şöyle rivayet
edilmiştir: “ Soruldu ki: Ey Allahın Resulu! Onlar kimlerdir?” O dedi
ki: “ Onlar, insanlar bozulduklarında islah eden ve (yanlışlıkları)
düzeltenlerdir.”[5]
Hadisi
ayrıca Taberani, Sehl İbn Sad-Allah ondan râzı olsun-’dan benzer cümlelerle
rivayet etmiştir.[6]
İmam
Ahmedin Sad İbn Ebu Vakkas-Allah ondan râzı olsun-‘tan rivayetinde şu ifade yer
almaktadır: “ Mutluluk(müjde) insanların bozuldukları zamandaki garipler
içindir.”[7]
İmam
Ahmed ve Taberani’nin Abdullah İbn Amr-Allah ondan râzı olsun-‘dan yaptıkları
diğer bir rivayette Rasûlullah-sallallahu
aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu: “ Müjdeler olsun o
gariplere!” Soruldu ki: “ Garipler kimlerdir?” Rasûlullah-sallallahu
aleyhi ve sellem- dedi ki: “ Onlar, çok sayıda münker işleyen insanlar
tarafından etrafı çevrilmiş, hak yolda olan kişilerdir. Onlara uymayanların
sayısı uyanlardan çok daha fazladır.”[8]
Ve
hadis Abdullah İbn Amr’dan şu şekilde rivayet edilmiştir: Soruldu ki: “Garipler
kimlerdir?” Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- dedi ki: “Onlar,
dinleri için uzaklaşanlardır. Allah onları Meryem Oğlu İsa ile gönderir.”[9]
“
İslam garip olarak başladı…” hadisi İsa peygamberin dünyaya gelişinden
önceki sapık yol üzerinde olan insanları da belirtmektedir. Bu
Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-‘in şu hadisinde dediği gibidir: “ Allah
yeryüzündeki insanlara baktı ve Kitap Ehli(dinlerini tahrif etmeden sıratı
mustakimde olanlar)dan bazı kalanlar dışında Arap olanlara da Arap olmayanlara
da buğz etti.”[10]
Bu
yüzden Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- peygamber olarak gönderilip
islama davete başladığında başlangıçta her kabileden birkaç kişi haricinde onun
davetini kabul eden olmadı. Onlarda aileleri ve toplumları tarafından cezaya
uğratılmaktan korkuyorlardı. Ve onlar sabrederek zorluklara katlandılar.
İlk
Müslümanlar güçsüz ve zayıflıklarından dolayı düşmanları tarafından
korkutuldular ve onlar Allah için başka diyarlara göç ettiler. Onlar arasında
işkence görüp öldürülenlerde vardı. İşte islama giren o ilk müslümanlar islamın
başlangıcındaki kişilerdi ve onlar gariptiler.
Daha
sonra hicretten sonra İslam yayıldı ve Müslümanlar her grup üzerinde zafer elde
ettiler. Müslümanlar güçlendi ve insanlar akın akın islama girdiler. Ve Allah
dinini onlar için tamamladı, üzerlerine rahmetini indirdi.
Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-‘in vefatından sonra Müslümanlar
dinlerine bağlılıkları sayesinde en yüksek seviyede oldular. Güçlü ve egemen
oldular. Ve bu hal Ebu Bekir ve Umer -Allah onlardan râzı olsun-‘in
dönemlerinde de devam etti.
Daha
sonra iblis Müslümanların üzerine vesveselerini salıverdi ve müslümanlar
arasında ihtilaflar çıktı. Kalplere şek, şüphe ve şehvet
tohumları atıldı. Bu iki kötülük şeytanın planı gerçekleşene kadar ve
insanların çoğunluğu ona uyana kadar artışını hiç mi hiç durdurmadı. Öyle ki,
onlar arasında şüphelerin kötülüğüne uyanlar, şehvetlerinin kötülüğüne uyanlar
ve her ikisine müptela olanlar vardı. Bu durumun vuku bulacağını
Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- bizlere uyarmıştı.
Şüphelerin
Kötülüğü:
Rasûlullah-sallallahu
aleyhi ve sellem-‘den ümmetinin yetmişten fazla fırkaya bölüneceği rivayet
edilmiştir. Ve bu gerçek, rivayetlerdeki sapıtan fırkanın sayısıyla ilgili
onların sayıca yetmişten fazla olacaklarına dayandırılır. Ve yine
Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-den rivayet edilir ki; biri dışında bu
fırkaların tamamı ateşte olacak. Bu kurtulan fırkada Rasûlullah-sallallahu
aleyhi ve sellem-‘in ve ashabının yolu üzerinde olanlardır.[11]
Şehvetlerin Kötülüğü:
Sahih Müslim’de Abdullah
İbn Amr -Allah ondan râzı olsun- ‘dan rivayet edilir: Rasûlullah-sallallahu
aleyhi ve sellem- buyurdu ki: “ Fars ve Rumların hazineleri sizler için
açıldığı zaman, sizin insanlarınız nasıl olacaklar?” Abdurrahman İbn Avf
-Allah ondan râzı olsun : “ Allah’ın bizlere söylememizi emrettiği şeyleri
söyleriz.” Dedi. Rasûlullah-sallallahu
aleyhi ve sellem- :
“ Ya da ondan başkası. Siz birbirinizle yarışırsınız, hasetleşirsiniz ve
birbirinize sırt çevirirsiniz. Dedi.”[12]
Sahih
Buhari’de Amr İbn Avf -Allah ondan râzı olsun- ‘dan Rasûlullah-sallallahu
aleyhi ve sellem- buyurdu: “ Vallahi sizin için korktuğum şey fakirlik
değil. Daha ziyade, sizin için en çok korktuğum şey dünya zevklerinin sizden
öncekilere sunulduğu gibi size de sunulmasıdır. Ve sizden öncekilerin yaptığı
gibi o dünya zevkleri için birbirinizle yarış edersiniz. Ve bu onları helak
ettiği gibi sizleri de helak eder.”[13]
Kisra’nın
hazineleri Umer -Allah ondan râzı olsun- için açıldığında O -Allah ondan râzı
olsun- ağlamaya başladı ve dedi ki: “ Şüphesiz bu hazine Allah’ın aralarına
ihtilaf yerleştirdikleri haricinde hiçbir topluluk üzerine açılmadı.”[14]
İmam
Ahmed’in Musned’in de Ebu Berzah -Allah ondan râzı olsun-’tan rivayet edildiği
gibi Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- ümmetini bu iki kötülükten
sakındırmıştır. O-sallallahu aleyhi ve sellem-
buyurdu ki: “ Gerçekten ben sizler için karınlarda bulunan aşırılık
isteğinden, şahsi taraftargilliklerden ve insanları sapıtmaya götüren
fitnelerden korkuyorum.”
Bir
başka rivayette : “ … ve
insanları sapıklığa götüren hevadan.”[15]
Şeklindedir.
Bu
yüzden, insanların çoğunluğu bu kötülüklerin her biri veya her ikisinin kurbanı
olduklarında, insanlar birbirleriyle olan bağları kopardılar ve birbirlerine
buğz etmeye başladılar. Bu hal sadece kardeşlikten sonra, birbirlerini sevip,
destekledikten sonra meydana geldi. Gerçekten heva ve hevese uyma insanların
çoğunluğu tarafından kabul edilen yaygın bir şey oldu. Ve bu şehvetin
kötülükleri insanları dünya hayatı ve onun zevkleriyle imtihan etti. Böylece
bunlar yapılan gayretlerin hedefi oldu. İnsanlar bu şehvetlere yöneldiler ve
onlarla hoşnut oldular. Yine şehvetleri için buğz ettiler ve onun için
sevdiler. Bunun yüzünden akrabalık bağlarını kopardılar, haksız yere kan döktüler
ve Allah’a karşı asi oldular.
Şüphelerin
kötülüğü olarak boş, değersiz ve gururlu istekler, sapıtmaya neden oldu. Bunun
sonucu olarak ta insanlar gruplara bölündü ve bazıları diğerlerini tekfir
ettiler. Bu sadece İslam kardeşliğinden sonra meydana geldi. Onların kalpleri
bir kişinin(Rasulullah-sallallahu aleyhi ve sellem- ‘in haricinde birinin)
kalbi üzerinde birleşti. Bu yüzden kurtulan fırka haricinde bunların hepsi
sapık fırka oldular. Ve o kurtulanlar Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve
sellem-‘in şu hadisinde sözünü ettiği kimselerdir: “ Allah’ın emri gelinceye
kadar ümmetimden bir taife doğru yol üzerinde olacaktır. Ve muhalifleri onlara
zarar veremeyeceklerdir.”[16]
Onlar
hadiste sözü edilen, kıyamete yakın zamandaki garipler olacaktır. Onlar
insanların bozulduğu zamanda diğerlerini düzeltenler ve unutulan sünneti ihya
edenlerdir. Onlar dinlerinin yararı için fitnelerden uzak duranlardır. Yine
onlar Allah için yakın akrabalarından uzak duracak olanlardır.
Bu,
onların bir topluluk içinde bir veya iki kişi dışında sayıca az olacaklarından
dolayıdır. Onlar o kadar az olacaklar ki sen bir toplulukta bir ya da iki kişi
dışında onlardan hiç göremeyeceksin. İslamın ilk zamanlarında olduğu gibi bazı
toplumlarda onlardan hiç olmayacak. Bunlar, alimlerin çoğunluğunun bu hadis
hakkında yaptıkları açıklamadır.
SÜNNETİN VE ONA SIKICA BAĞLANANLARIN
GARİPLİĞİ
“
İslam garip başladı ve başladığı gibi garipliğe dönecektir…” hadisi
hakkında İmam Evzai-Allah ona rahmet etsin-şöyle der: “ Bu islamın yok olacağı
anlamına gelmiyor, ama bundan ziyade Ehli Sünnetin yok olacağı anlamına
geliyor. Öyle olacak ki bir memlekette onlardan bir kişi dışında geride kalan
olmayacak.”
Hasan
Basri-Allah ona rahmet etsin-arkadaşlarına derdi ki: “ Ey Ehli Sunnet
birbirinize merhamet edin ki Allah’ta size merhamet etsin. Gerçekten siz
insanların en azları arasındasınız.”[17]
Yunus
İbn Ubeyd-Allah ona rahmet etsin-şöyle derdi: “ Sünnetten daha garip bir şey
yoktur. Ve Sünnetten daha garip olanlarda onu bilenlerdir. ”
Süfyanı
Es-Sevri-Allah ona rahmet etsin-şöyle derdi: “ Ehli Sünnete iyi davranın;
gerçekten onlar gariplerdir.”[18] Bu
alimlerin “sünnet” kelimesini
anlayışları şüphe ve şehvetten uzak Rasûlullah-sallallahu aleyhi
ve sellem-‘in ve ashabının üzerinde bulundukları yoldur.
Bundan
dolayı da Fudayl İbn İyad-Allah ona rahmet etsin-dedi ki: “ Ehli Sünnet o
kişidir ki midesine helalden ne girer onu bilir.”
Helal
yemenin sünnetin en büyük şiarlarından olmasının sebebi Rasûlullah-sallallahu
aleyhi ve sellem-‘in ve ashabının o yol üzerinde olmalarından dolayıdır.
Sünnetin akide konusunda şek ve şüphelerden beri olan şeyden
meydana geldiği kaidesi, hadis alimlerinden ve diğer alimlerden sonraki
alimlere kural kaldı. Bu özellikle Allah’a, Meleklerine,
Peygamberlerine, Kıyamet Gününe, Kaderle ilgili konulara, ve sahabelerin
faziletleriyle ilgili konulardaydı. Alimler bu ilimle ilgili kitaplar bir araya
getirdiler ve onları “sünnet kitapları” olarak adlandırdılar. Sünnetin öneminin
büyüklüğü ve ona muhalif olan herkesin helak olmanın eşiğinde olmalarından
dolayı, bu ilim sadece sünnet ilmiyle nitelendirildi.
Eksiksiz
bir sünnete gelince, Hasan Basri ‘nin, Yunus İbn Ubeydin, Fudayl-Allah onlara
rahmet etsin-, ve onların yanındaki diğerleri tarafından belirtildiği gibi o
şüphe ve şehvetlerden güvende ve uzak olan yoldur. Hak yolda bir taifenin
insanların çoğunluğunun sapıttığı zamanda bulunacağı ve onlara uymayanların
uyanlardan daha fazla olacağı daha önce geçen rivayetlerde belirtilmişti.
Bu
sünnete tabi olanların ve onlara uyanların sayıca azlığının bir belirtisidir.
Ayrıca şu da anlaşılmaktadır ki; sünnet ehline muhalif olanlar ve onlara
uymayanlar sayıca daha fazla olacaklar. Bu durumun çok sayıda hadislerde
rivayet edilmesi ahir zamanda dinine sımsıkı yapışan birinin övüldüğünden
dolayıdır. Bu kişi sıcak kor parçalarını elinde tutan biri gibi olacaktır. Ve
bu kişi kendinden öncekilerden elli kat daha fazla ecir alacaktır. Çünkü bu
kişi salih amel işlemede bir yoldaş bulamayacak.[19]
Bu
garipler iki kısımdır: Birincisi insanların bozuldukları zamanda kendilerini
düzeltenlerdir. İkinci kısımda, insanların sünnetten bozduklarını
düzeltenlerdir. Ve bu ikinci kısımdakiler daha faziletlidirler.
KIYAMETE
YAKIN ZAMANDA İNANANLARIN GARİPLİĞİ
Taberanı,
Ebu Umame-Allah ondan râzı olsun-‘den
rivayet eder, Resuluullah-sallallahu aleyhi ve sellem- dedi ki: “ Gerçekten
her şey için bir ilerleme ve bir gerileme vardır. Sizin eskiden cahiliye
üzerinde olmanız ve Allahın benimle gönderdiği şey, bu dinin ilerlemesidir. Ve
gerçekten aralarında bir veya iki şerir kişi bulunmayacak dereceye kadar kabile
insanları tarafından kabileye İslamın öğretilmesi bu dinin ilerlemesindendir.
Bundan dolayı bu ikisine zulmedildi ve aşağılandılar. Onlar konuşmak istediklerinde riyadan uzak,
soğukkanlı ve sakindiler ve zulme uğrarlar. Ve gerçekten aralarında bir veya
iki fakih görülemeyecek kadar bir kavmin, insanlarına karşı acımasızca
davranması bu dinin gerilemesindendir. Bu yüzden onların her ikisi de zulme uğrayacak,
aşağılanacaklardır. Eğer onlar hayır konuşsa, iyiliği emredip ve
kötülüğü yasaklasalar, onlar gösterişten uzak, sade, sakindirler ve eziyet
edilirler.”[20]
Dinin
saptırılmasına yakın, bu hadiste ahir zamanda olacak kişi olarak tanımlanan
sünneti bilen ve dini anlayışa sahip olan kişi zulme uğrayacak, itibarı
zedelenecek ve hiçbir yardımcı ve yoldaş bulamayacak.
Yine
Taberaninin İbn Mesud-Allah ondan râzı olsun-‘dan zayıf bir rivayet zinciriyle
naklettiği hadiste Resullullah-sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdu ki: “ İnananların
toplum nazarından genç koyundan daha değersiz olmaları kıyametin
alametlerindendir.”
İmam
Ahmed’in Musned’inde Ubade İbn Samet-Allah ondan râzı olsun-ten, O
arkadaşlarından birine şöyle dedi: “ Ömrünüz olursa Muhammed-sallallahu aleyhi
ve sellem- in lisanı üzerine Kur’anı okuyan, onun helalını helal, haramını da
haram bilen bir adam görürsünüz ve o zamanlar bu adam küçümsenir, sizin
aranızda ona hiç itibar edilmez ve ölü bir merkebin değerinde görülür.” Ve
bunun benzeri İbn Mesud-Allah ondan râzı olsun-‘un şu sözüdür: “ Öyle bir zaman
gelecek ki inananlar köle hizmetçilerden daha değersiz, küçümsenen olacaklar.”
Hakikaten,
inanan kişi ahir zamanda garipliğinden dolayı şüphe ve şehvetlerinin esiri
olmuş insanlar arasındaki kötüler önünde alçaltılmış olacaklar. Onların her
biri onun takip ettiği yola muhalif oldukları, onun hedefine ulaşmak için
gösterdiği çabanın onlarınkinin üzerinde olması ve onun delillerinin onların
sahip olduklarından üstün olmasından dolayı ondan nefret edecekler ve ona kötü
söz söyleyecekler.
Davud
et-Tai-Allah ona rahmet etsin- vefat ettiğinde, İbn es-Semak -Allah ona rahmet
etsin-şöyle dedi: “ Hakikaten Davud önündeki şeye kalbi ile bakardı ve kalbinin
görmesi gözlerinin görmesini geçmiştir. Sanki O senin nereye baktığını artık
görmezdi ve öyle ki sende onun nereye baktığını görmezdin. Sen ona hayret
ederdin o da sana hayret ederdi. Ölümü esnasında canlı olması size şaşırtıcı
gelirdi.”
Ve
onun ailesi ve çocukları onun halinden iğrendikleri için ondan nefret
ederlerdi.
Umer
ibn Abd-il Aziz-Allah ondan râzı olsun- bir defasında karısının “ Ey Allah!
Bizi senden kurtar.” Dediğini duydu. Bunun üzerine O-Allah ondan râzı olsun- :
“ Amin ” dedi.
Selefimiz
hayatları boyunca garipliğe sahip olan inananları çoğunlukla önceden gelenler
olarak adlandırırlardı.
Süleyman
ed Darani-Allah ona rahmet etsin- zamanında en büyük alimlerden olan Ahmed İbn
Asım el Andaki-Allah ondan râzı olsun-nin sözlerinden biri şudur: “ Hakikaten
bütün zamanlardan İslamın başladığı gibi garipliğe döndüğü bir zamana ulaştım.
O zamanda, hakkın anlatılması başladığı gibi garipliğe döndü. Eğer siz alime
gitseniz, onun makam, mevki ve dünya sevgisiyle
imtihan ediliyor olarak bulurdunuz. Ve eğer siz bir abide giderseniz,
onun iblisin kurbanı olmuş, aldanmış ve ibadetinde cahil olarak bulurdunuz.
Onun, ibadetlerin nasıl yapılacağı konusunda cahilken, ibadetlerin en üst
seviyeye çıkması nasıl mümkün alabilir? Ve toplumun geri kalanı cahil
takipçiler, basit akıllı ve çabucak bir yola giren insanlardır. Öyle ki, o alim ve abid, sinsice dolaşan bir tilki, aç
bir aslan veya kapmak üzere olan bir kurt gibidir. Bu sizin zamanınızdaki ilim
ve Kur’an ehli ve hikmet davetçilerinin tanımıdır.”[21]
Bu
onun zamanındaki insanların tarifidir. Günümüze kadar bu haller ne kadar da
çoğaldı ve büyüdü. Gerçekte, hiç hayal edilmeyecek noktaya kadar ulaştı.
FİTNE
ZAMANINDA SÜNNETE BAĞLILIK
Taberani’de
Ebu Hureyre-Allah ondan râzı olsun-den Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-
şöyle dedi: “ Ümmetimin bozulduğu dönemde sünnetime sımsıkı sarılan kişi
şehit sevabı alacaktır.”[22]
Ebu
eş Şeyh el Asbehani, Hasan Basri-Allah onlara rahmet etsin-ye bağlı bir rivayet
zinciriyle rivayet etti O dedi ki: “ Eğer Müslümanların ilk nesillerinden bir
adam bugün bize gönderilseydi, şu namaz haricinde hiçbir şeyin İslamdan
olduğunu kabul etmezdi.” Daha sonra O dedi ki: “ Vallahi, eğer O bu kötülükler
zamanında yaşasaydı, amacı dünyalık menfaatler olan kişiler veya bid’atlere
davet eden bid’atçiler görürdü. Allah onu korur ve onun kalbi Selefi Salihinin
olduğu yol üzere olmayı isterdi. Ve böylece O onlar gibi amel eder ve onların
ayak izlerini takip ederdi. O’nun için büyük bir mükaafat olacak.
İbn
Mubarek El-Fudayldan O da Hasandan rivayet etti O dedi ki: “ Zengin ve savurgan
biri mevki ve makam sahibi olarak ve mal
yığarak bu sahip olduklarının hiç sonunun gelmeyeceğini iddia ederler. Ve O
daha sonra şundan bahsetti: Kınından çıkarılmış bir kılıç ile Müslümanlara
karşı gelen saptırıcı bid’atçılar, Allahın Müslümanlar lehine inanmayanlarla ilgili
ifşa ettiği şeylerin anlamlarını değiştirirler.”
Yine
O dedi ki: “ Kendisinden başka ibadet edilmeyecek olan Allaha yemin ederim ki,
sizin sünnetiniz şu ikisi arasındadır: Kendine yeterli olan biriyle, katı
kalpli, müfrit ve cahil biri arasındadır. Bu yüzden, siz sünneti yaşamada
sabredin. Muhakkak, Ehli Sünnet insanların en az olanları arasındadırlar. Onlar
ne ifrat ehline ve nede hevalarına uyan bid’atçılara uyarlar. Daha ziyade onlar
Rablarına kavuşuncaya kadar sünnet üzere olmaya sabrederler.”[23]
Yine O dedi ki: “ Vallahi bir kişi bu
kötülüklere ulaşırda, O, birilerinin “ Bana, benim yoluma katıl.”, ve bir
başkasının: “ Bana, benim yoluma katıl.” Dediğini duyar. Ve bunun üzerine O: “
Hayır! Ben Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-‘in sünneti dışında hiçbir şey
kabul etmem.” Der ve sünneti araştırıp öğrenir. Muhakkak ki bu kişiye büyük bir
mükaafat verilir.”
MÜMİNLERİN
EMİRİ ALİ-Allah ondan râzı olsun-‘NİN İLİMLE İLGİLİ SÖZLERİ
Ebu
Nuaym ve diğerlerinin Kumeyl İbn Ziyad’dan ve O’nunda Ali-Allah ondan râzı
olsun-‘den rivayet ettikleri yukarıda anlatılanları desteklemektedir. Ali-Allah
ondan râzı olsun- şöyle dedi:
“
İnsanlar üç çeşittir: İlim öğrenen alim, kurtuluş yolunda olan ilim talebesi,
ve her esen rüzgara kendini kaptıran, her ideolojiyi takip eden cahil
taklitçidir. Ona ne ilmin ışığından yol gösterilir ve ne de sağlam bir şart
üzerine mutmainlik oldurulur.”
İlmin
faydası üzerine şöyle dedi: “(göğsünü göstererek) işte büyük ilim burada. Keşke
bu ilmi taşıyabilecek(anlayabilecek) kişileri toplayabilseydim. Bunun yerine
ilmi emanet edilmeyecek, dürüst olmayan kişiler buldum. Bu dünya hayatı için
dinin şartlarını yaparak insanların önünde Allaha karşı gösteriş yaparlar. Ve
Allahın doğru sözlü alimlerine karşı(kendilerini haklı çıkarmak için) Allahın ayetlerini kullanırlar. Veya o, dini bir
anlayışa sahip değilken doğruya karşı itaatkar ve dürüst olan kişidir.
Problemler ilk kez kalbe sunulduğunda şüphe kalbine işler ve kalbini sıkar.
Aslında o ne budur ne de şudur.
Ya
ada O nefsani zevklerini tatmin etmede çok tamahkar olandır. O nefsani
arzularının yönlendirmesine boyun eğmiş veya varlık ve zenginlik yığmaya
kendini kaptırmıştır.
Bu
kişiler hiçbir şekilde dinin savunucuları(İslam davetçileri) değildirler.Bu
kişilere benzer en yakın şeyler serbestçe otlayan sığırlardır. İşte bunun gibi,
ilim onu taşıyan kişiyle beraber ölmüştür.
Allahım!
Allahın açık kanıtları ve delillerinin yalanlanmaması ve yok olmaması için;
açıkta ve gizlide Senin rızan için senin ayetlerini ihya eden kişiyi dünyada
bulundur ve onu yalnız bırakma.
Onlardan
kaç tane var? Ve onlar neredeler? Vallahi Onlar sayı bakımından çok az
olanlardır ama Allah katında en büyük öneme sahiptirler. Onlara benzer kişilerin nefsani arzuları hak yoldan kesilip
te açık delillerin kalplerine yerleşene kadar Allah açık kanıtlarını ve
delillerini onlar vasıtası ile korur.
Onlar
sayesinde, ilim gerçek doğrular üzerine güçlendirilir. Ve onlar kesinlik
ruhunun memnun edici seyrini yayarlar. Onlar aşırılığa kaçmış olanların
yaptıkları aşırılıkları düzeltirler.
Onların
ruhları ebedi yurtlarına doğru giderken onlar bedenleriyle bu dünyaya
arkadaşlık ederler. Onlar yeryüzünde Allah’ın didine davet edenlerdir. Ve onlar
cennette Allah’ı görmeyi arzularlar.”[24]
İLİM
TAŞIYICILARIN KISIMLARI
Mümninlerin
Emiri ilim ehlini üç kategoriye ayırmıştır:
Birinci
kısım: Şüpheciler
Onlar
ilim ehlinden hiçbir delile sahip olmayanlardan meydana gelir. Şüphe ona ilk
sunulduğunda kalbine işlemiştir. O şek ve şüpheyi etti ve karışıklık ve kuşku
biriktirmeye girişti. Bundan da Onun sapık işler ve
bid’atler gibi eylemleri yaptığı meydana çıktı.
İkinci
kısım: Heva ehli.
Bunlarda
iki kesimdir: Birincisi, ilim elde etmeye çalışıyormuş gibi gösteriş yaparak
dünyalık elde etmek isteyen kişilerden meydana gelir. Bu kişi, dünyalık hedeflerine
ulaşmak için ilmi bir araç yapar. İkincisi, dünyalık menfaatler yığmanın,
dünyanın zenginliklerini elde etmenin arzusu tarafından yenik düşürülen
kişilerden oluşur.
Bu
insanların hiçbiri dinin savunucuları değildirler. Onların misali sadece
sığırların yaşayışları gibidir.
Bu
yüzden, Allah, Tevrat emanet edilip bu emaneti
yerine getirmede başarısız olanları kitap yüklü merkeplere benzetiyor. Ve Allah
şehvet ve hırslarına düşkün, dünyaya bağımlı ve kendini Allah’ın ayetlerinden
ayıran şer ehlini de bir köpeğe benzetiyor. Eşek ve köpek hayvanların en aşağı
seviyede olanları ve en kötü örnekleridir.
Üçüncü
kesim: İlim ehli.
Bunlar
ilim sahipleridir. Onlar ilmi Allahın açık kanıtları ve delilleri üzere ilmi
öğrenir, yaşar, korur ve onu doğrularlar. Onların insanların en azı oldukları,
ama Allah katında en büyük değere sahip oldukları daha önce açıklandı. Bu, ilim
ehlinin garipliğine ve sayılarının azlığına karşı bir göstergedir.
Ali-Allah
ondan râzı olsun-‘nin yaptığına benzer Hasan Basri--Allah ona rahmet etsin- de
Kur’an okuyanları kısımlara ayırmıştır. Hasan Basri-Allah ona rahmet etsin-dedi
ki: “ Kur’an okuyanlar üç kısımdır: onu meta olarak görüp ondan maddi kazanç
elde edenler. Onun ayetlerini kavrayıp onunla amel etmeyenler. Bunlar,
ilimlerinden dolayı insanlara karşı kibirli davranırlar ve Kur’anı mevki,
itibar elde etmek için bir araç olarak kullanırlar. Kur’an okuyanlar arasında
bu türden olanların sayısı çoktur. Allah onların sayısını azaltsın. (Amin!) Ve
bir de Kur’ana şifa olarak başvuran ve onu kalplerinin hastalıklarını tedavide
kullananlar vardır. Bu sayede onların hastalıkları sona erer ve giysilerinin
içerisinde merhamet dolu olurlar. Ve bunlar, hakkıyla korkan kullar olurlar.
Dünya hayatının üzüntüsü onları terk eder. Onlar Allah’ın üzerlerine yağmur
yağdırdığı ve düşmanlarına karşı zafer gönderdiği kimselerdir. Allah en iyisini
bilir. Bunlar diğerlerinden daha şereflidirler.”
Böylece
O, Kur’anı kalpleri için bir şifa olarak okuyanlar ve böylece tüm üzüntü ve
korku izlerinin onlardan uzaklaştığı Kur’an okuyucularının diğer Kur’an
okuyuculardan daha şerefli olduklarını bize bildirmiştir.
İLİM
EHLİNİN VASIFLARI
Müminlerin
Emiri -Allah ondan râzı olsun- belirli niteliklerle bu kategoriyi tanımladı.
“
İlim delillerin üzerine kuvvetlendirilir.” Sözü onlardandır.
Bunun
anlamı ilim onları amaçların en büyüğüne
doğru yöneltir ki; bu da Allah’ı idrak etmedir. Bu yüzden onlar Allahtan korkar
ve Onu severler. Öyle ki diğerlerine zor olan her şey onlara kolaylaşır.
Gerçekten,
dünyalık zenginliklere ve arzulara kendini teslim etmiş, kendi şahsi
çıkarlarını ön planda tutan kişi; dünyadan yüz çevirmekte zorluk yaşar. Çünkü
bu dünyalık zevki sefayı terk ederse onların yerini tutacak şeyler yoktur. Bu
yüzden O bu dünyadan yüz çevirmeye sabredemez.
Bu
tür insanların kalplerinde arayış içinde oldukları yol için hevalarının yerini
tutacak, onu yok edecek en büyük şey Allah sevgisini, korkusunu, ve ilmini elde
etmektir.
Bu,
Hasan Basri -Allah ona rahmet etsin-‘nin söylediği gibidir: “Gerçekten Allah’ı
sevenler, Allaha olan özel bağlılıkları gibi arayış içinde oldukları bir yoldan
dolayı ve kalplerinde Allah için olan sevginin hazzını buldukları için iyi bir
hayatı ve onun zevklerinden tat almayı hak ederler.”
Onların
vasıflarından bir diğeri de : “ Onların ruhları ebedi yurtlarına doğru
çekilirken onlar bedenleriyle bu dünyaya eşlik ederler.”
Bu,
onların bu dünyayı ne kendi yurtları olarak görmediklerinin ve ne de ebedi
olarak kalınacak bir yer olarak görmediklerinin bir göstergesidir. Hakikaten
onlar bu dünyayı gelip geçici bir yer olarak görürler ve onu devamlı kalınacak
bir vatan edinmezler. Gönderilmiş bütün peygamberler ve kutsal kitaplar bu
anlayış hakkında nasihatta bulunmuşlardır. Allah Kur’an-da bu konu hakkında
şöyle buyurur:
“ Ey kavmim! Bu dünya hayatı, geçici bir
menfaatten ibarettir; ahret ise, işte asıl kalınacak yer orasıdır.”
(Gafir:39)”
Rasûlullah-sallallahu
aleyhi ve sellem- İbn Umer -Allah ondan râzı olsun- e dedi ki:“ Bu dünyada
garip ya da geçip giden bir yolcu gibi ol.”[25]
Bu
hal, dünyada yok olmak ve ahirette ise ebedi olmak gibi bir durumdur.
Bir
başka rivayette şu da belirtilir: “ Kendini kabir ehli arasında say.”[26]
İsa-
aleyhiselam-’ın nasihatlarından biride şudur: “ Dünyada geçip giden ol; onu
yurt edinen biri olma.”
Yine
İsa-aleyhiselam-şunu da demiştir: “ Kim okyanus dalgalarının üzerine bir ev
yapar ki? Bu dünya hayatı sonsuza kadar sürecek bir ev değildir.”
Bu
yüzden inanan kişi, kendi memleketinden başka bir yere geçip giden, bir yabancı
gibidir. O kendi vatanına döneceği günün özlemi içindedir. Eve doğru geri dönüş
yolu için ihtiyatlı davranarak hazırlık yapar. Yolculuk yaptığı memleketin
insanlarıyla mevki makam yarışı yapmaz. Yine O, insanlar arasında yaşadığı,
karşılaştığı alçaltıcı durumlardan kederlenmez.
Fudayl
İbn İyad -Allah ona rahmet etsin- dedi ki: “İnanan bu dünyada üzgün ve ızdırap
içindedir. Onun temel kaygısı donanımlarını onarmaktır(Güç durumda olan birinin
aracını tamir etmesi gibi).”
Hasan
Basri -Allah ona rahmet etsin- dedi ki: “ İnanan bu dünyada garip gibidir. Ne
dünyanın onu aşağılamasına üzülür ve ne de dünyalık şan şöhrete sahip kişilerle
rekabet eder.”
Hakikatte,
inanan bu dünyada bir garip gibidir. Çünkü atası Âdem-aleyhisselâm- ilk olarak
ebedi yurtta yaşıyordu ve daha sonra oradan çıkarıldı. Bu yüzden O, devamlı
olarak ilk yaşadığı yere geri dönmeyi arzuluyor. Ve o devamlı olarak
çıkarıldığı yurduna dönmekle meşgul oluyor.
Bu
durum, söylenen şu söz gibidir: “ Kişinin memleketine, doğduğu yere olan
sevgisi imandandır.”[27] Bir
şair şöyle der:
“Nice
evlere insanlar bakım yapar, bel bağlar
Ama
onun özlemi sonsuza dek ilk evi için olacaktır”
Alimlerimizden
biri şöyle derdi:
“ Hadi koşun cennet
bahçelerine
O sizin ilk eviniz
ve orada dinlenme var
Görmez misiniz
düşman elinde tutsak olmuşuz
İlk evimize dönüp
tekrar huzur bulur muyuz
Ve denir ki; garip
uzaklara daldığında
Ve evi de gözden
kaybolmuş ise işte O kayıptır
Hangi gariplik
bizim garipliğimizden büyüktür ki;
Aramızdaki
düşmanlar kendilerini açığa vurmuşken”[28]
GARİPLİKLERİNE
GÖRE İNANANLARIN ÇEŞİTLERİ
Bu
kategoride inananlar birkaç kısıma daha bölünebilir. Kalbi cenneti arzulayanlar
onlardandır. Ve kalbi Rabbına bağlı olanlar onlardandır. Ve bunlar Allaha
şeksiz , şüphesiz iman edenlerdir.Belki de müminlerin emiri sadece bu kısmı
işaret ediyordu. Muvahhidler, kalpleride Rablarıyla beraber, bedenleriyle bu
dünyadadırlar.
Hasan
Basri -Allah ona rahmet etsin- dan Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- dedi
ki: “ Allah şöyle buyurdu: “ Kulun kalbinin bana bağımlı olması saflığının
(kötülükten uzaklığın) işaretlerindendir. Bana bağlılığı devam ettiği sürece o
her halinde beni unutmaz. Ve bu hal üzere,
beni unutmaması için benimle meşgul olmasını sağlarım. Böylece o beni unutmaz
ise, Ben onun kalbini değiştiririm. Ve bunun üzerine o kul konuştuğu zaman
benim için konuşur, sukut ettiği zaman benim için sukut eder. O artık benim
kendimden lütufta bulunduğum biridir.”
Bu
haldeki insanlar gariplikleri en büyük gariplik olan ve garipler arasında da
garip olan kullardır.
GARİPLİĞİN
ÇEŞİTLERİ
Gariplik
bu yolu yaşayanlar açısından iki çeşittir: aşikar olanlar ve gizli olanlar.
Aşikar
olanlar:
v Şerli
insanların bulunduğu zamanda diğerlerini ve kendilerini düzeltenlerin
garipliği.
v İnsanlara
gösteriş yapan ve riyakarların karşısında hakkı söyleyenlerin garipliği.
v Cahil
ve kötü ahlaklı insanların bulunduğu zamanda alimlerin garipliği.
v Allah
sevgisinden ve korkusundan yoksun bırakılmış, dünyaperest alimlerin bulunduğu
zamandaki ahreti elde etmeye çalışan alimlerin garipliği.
v Değeri
olmayanlara gidildiği zamanda, zühd ehlinin garipliği.
Gizli
olanlar:
Kişinin
arzularının garipliği- hatta o tüm canlıların, alimler, abidler ve zühd ehlide
dahil ariflerin garipliğidir. Gerçekte bu üç grup, ibadetlerinin, ilimlerinin
ve zühd ehlinin onları götürdüğü yerde dururlar. Ama bu kişiler ibadet ettikleri
ve kalpleri ondan başkasına sapmayan Rablerine ulaştıklarında dururlar.
Bu
Ebu Süleyman Darani -Allah ona rahmet etsin-‘nin onların vasıflarıyla ilgili
söylediğ gibidir: “ Onların özlemleri insanların özlemleri gibi değildir. Ve
insanların isteklerinin aksine onların istekleri Ahiret içindir. Ve onların
Allaha olan duaları da insanların duaları gibi değildir.”
Bir
defasında ona amellerin enüstününün ne olduğu soruldu. Bunun üzerine o ağlamaya
başladı ve dedi ki:“ Allah kalbine hükmeder, kalbin Allahın kontrolündedir. Ve
böylece Allaha kavuşmaktan başka bu dünyadan veya ahiretten bir şey
arzulamazsın.”
Yahya
İbn Muaz -Allah ona rahmet etsin- şöyle dedi: “ Zahid bu dünyanın garibidir ve
arifte ahretin garibidir.”
O,
Allahı idrak eden kişinin ahretlik insanlar arasında garipken, dünyadan yüz
çeviren kişinin de dünya insanları arasında garip olduğunu belirtiyor. Bu
yüzden, ne abidler ve ne de zühd ehli onları tanımazlar. Gerçekten onun gibi
olanlar ve arzuları onun arzularına benzeyenler onu tanıyabilirler. Daha
doğrusu beklide bu gariplik vasıflarının tamamı veya çoğu ya da bazısı arif
olanda görülebilir. Bu yüzden hiç kimse onun garipliği hakkında sorgulamada
bulunması tavsiye edilmez.
Yahya
İbn Muaz -Allah ona rahmet etsin- şöyle dedi: “ Abid insanlar arasında
tanınırken arif gizlidir, bilinmez.
Ve
beklide kendisinde barındırdığı kötü düşünceler ve halinin gizliliğinden dolayı
arifin hali kendine bile gizlidir.
İbrahim
İbn Etem -Allah ona rahmet etsin- dedi ki: “ Ben kendinden haberi olmayan ve ne
de insanların ondan haberi olmayan biri haricinde bu durumu görmedim.
Sa’ad
-Allah ondan râzı olsun-‘dan Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle
buyurdu: “ Gerçekten Allah, takvalı, başarılı ve gizli olan kulunu sever.”[29]
Muaz
İbn Cebel -Allah ondan râzı olsun- ‘den Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-
dedi ki: “ Gerçekten Allah doğruları, takva sahibi olanları, gizli olanları
sever. Onlar yokluklarında özlenmezler ve varlıklarında da tanınmazlar.”[30]
Bu
kişiler ilim kandilleri ve kurtuluş yolunun rehberleridir.
Ali
İbn Ebu Talib -Allah ondan râzı olsun- şöyle dedi: “ Hayır, insanları tanımayan
ve insanlarında onu tanımadığı her kul içindir. Ancak Allah onu tanır ve ondan
razıdır. Bunlar kurtuluş yolunun kandilleridir.”
Bu
kişiler gariplerin en az olanlarıdır. Onlar dinleri için fitneden uzak
dururlar. Onlar ailelerinden eziyet gören ve Meryem Oğlu İsa ile beraber
bulunacaklardır. Onlar ışık kandillerinden daha şerefli olan Ahiret yurdunun
sakinleridir. Hal böyleyken bu dünya sakinleri arasında onların hali nedir ki?
Onların hali bu iki gruptan( dünya ve ahret sakinlerinden) en gizli olanlar
içindir.
[1] Müslim
[2] İbn Mace(3988),
Ahmed(5/296),Tirmizi
[3] Ahmed ve Taberani
rivayet etmiş.
[4] Tirmizi,
İtisam(1/22), Camius Sağir(1441)
[5] Beyhaki Zühdül
Kebir(200), Mecmauz Zevaid(7/278)
[6] Taberani
Kebir(6/164), Sağir(1/104), Mecmauz Zevaid(7/278), İtisam(1/18)
[7] Ahmed, Bezzar, Ebu
Yala, Mecmuaz Zevaid(7/277)
[8] Mecmauz
Zevaid(7/278), Ahmed(2/177)
[9] Ahmed Zühd
[10] Müslim
[11] Bu hadis bir çok
yoldan rivayet edilmiş bir hadistir. Taberaninin Mumemus Sağirinde geçen bir
hadiste Rasulullah şöyle buyurur: “ Bu ümmet 73 fırkaya bölünecek biri hariç
tamamı ateştedir.” Sahabe sordu: “ O kurtulan fırka hangisi?”
Rasulullah dedi ki: “Onlar benim ve ashabımın yolunu takip edenler.”
Enes İbn Malikten yapılan bir başka rivayette Rasulullah şöyle buyurur: “ Biri
hariç her biri cehennemdedir. O kurtulan fırkada cemaattir.” Bir başka
rivayette Ebu Süfyan şöyle dedi: “ Rasulullah bir gün bize şöyle hitap etti:
“ Bilinizki sizden önce kendilerine kitap verilenler 72 fırkaya bölündüler. Bu
ümmet ise 73 fırkaya bölünecektir. Yetmiş ikisi ateşte, biri ise cennete girecektir;
o da cemaattir.”
[12] Müslim, İbn
Mace(3996)
[13] Buhari
[14] El Bidaye ven
Nihaye “Celula Savaşı” bölümünde
[15] Ahmed(4/423)
[16] Buhari,Müslim, İbn
Mace(3952)
[17] Lalekai
[18] Lalekai, İbnul
Cevzi’nin Teblis İblis(s.11 Tevhid Yayınları)
[19] Bu söz
Rasulullahın şu hadisine dayandırılır: “ Sizlerden sonra sabır gerektiren
günler gelecek. O günlerde sabır, bir ateş parçasını tutmak gibidir. O günlerde
iyi amel işleyene (başka zamanda) o amelin mislini işleyen elli adamın sevabı
kadar sevab verilir.”(İbn Mace no.4014)
[20] Mucemuz
Zevaid(7/261)
[21] Hilyetül
Evliya(9/286)
[22] Mucemuz
Zevaid(1/172),
[23] Benzeri için
Darimi(1/71-72)
[24] Ebu Nuaym
Hilye(1/79), İbn Abdilber Cami beyanul İlim(2/112), El Bidaye ven Nihaye (9/47)
[25] Buhari
[26] İbn Mace(4114)
[27] İmam El-Albani
bunun uydurma olduğunu belirtmiştir. Bu nedenle de İbn Receb bu sözü
Rasulullaha nispet etmemiştir. Alimler bu söz hakkında açıklamalar
yapmışlardır. Bunların en doğrusu; burada memleket olarak Cennetin kastedildiği
ve bu yüzden Cennete gitmeyi istemenin imanın şiarlarından olduğudur.
[28] İbnul kayyım Hadil
Ervah
[29] Müslim
[30] Hakim
Müstedrek(1/4)