Şükür Hayatımızı Nasıl Şekillendirir?
Allah, kerim olan kitabında buyuruyor ki;“Hani Musa kavmine demişti ki: ‘Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Çünkü O, sizi işkencenin en kötüsüne sürmekte ve oğullarınızı kesip, kadınlarınızı (kızlarınızı) bırakmakta olan Firavun ailesinden kurtardı.’ İşte bu size anlatılanlarda, Rabbinizden büyük bir imtihan vardır. Hatırlayın ki Rabbiniz size: Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artıracağım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir! diye bildirmişti. Musa dedi ki: ‘Eğer siz ve yeryüzünde olanların hepsi nankörlük etseniz, bilin ki Allah gerçekten zengindir, hamdedilmeye lâyıktır.’“ (İbrahim 6-8)
Allah’ım!
Ölüm anında bizi Lailaheillallah üzerine sabit kıl. Allahım! Bizi iman eden,
salih amel işleyen, hakkı ve sabrı tavsiye edenlerden eyle.
Kuran’da birçok defa İsrailoğullarının
durumundan bahsedilmiştir. Başta Bakara suresi olmak üzere birçok surede
onların tarihinden bahsedilmektedir.
Bugün ben İbrahim Suresi’ndeki 3 ayetten
ve İsrailoğullarının tarihinden çıkaracağımız birkaç dersten bahsetmek
istiyorum.
Allah bazen önümüze o binlerce yıllık
tarihten küçük bir kesit koyar. Yüzyıllarca süren tarihten küçük bir sahne
gösterip bize sonsuz bir rehberlik verir. İşte bu ayette bunlara bir örnektir.
Bu İsrailoğullarının Mısır’dan kaçtığı bir
olaydır. Yıllardır zulüm altında yaşıyorlardı ve köle olarak alınıyorlardı.
Yani gettolarda yaşıyorlardı, standartların altında bir yerde. Askeri bir
karargah içindelerdi. Yani istedikleri zaman dışarı çıkamıyorlardı.
Dışarıda askerler vardı ve onların iznini almaları
gerekiyorlardı. Diğer taraftan kara ile kuşatılmışlardı çünkü güvenlik kontrol noktaları
vardı.
İstedikleri zaman dışarı çıkamıyorlardı
çünkü askerler kadın erkek ve çocukları çalışmaya zorluyorlardı. Genç erkekleri
hayal edin, aileleri çalışırken kırbaçlanıyor ve dövülüyorlardı. Onlarınsa
elinden hiçbir şey gelmiyordu.
Eğer ağızlarını açarlarsa
öldürülüyorlardı.
Firavun köle nüfusunu kontrol altında
tutuyordu diğer tarafta da nehir vardı. Nehir saraya doğru akıyordu. Eğer
nehirden kaçmaya çalışırlarsa kendilerini sarayda buluyorlardı. Kaçmak için
hiçbir yol yoktu. Yıllarca bu durumda kısılıp kalmışlardı. Tabi ki küçücük bir
alanda.
Firavunun kötü olmasının yanı sıra siyasi
bir dahi olduğunu da anlıyorsunuzdur. Bu nüfusu kontrol altında tutarsa
çocukları olacağını biliyordu. Ve o çocuklar arasında erkekler ve kadınlar
olacaktı. Onlardan iyi işçi olurdu. Fakat bu erkekler büyüdüklerinde genç adam
olduklarında yani 20li yaşlar geldiklerinde Öfkeli olacaklar.
Kız kardeşlerinin taciz edildiğini
annelerine vurulduğunu gördüklerinde bunu kabullenemeyecek lerdi. Ve yeterli bir sayıya
ulaştıklarında devrim yapabilirlerdi. Firavuna karşı durabilirlerdi.
Bu yüzden onları kontrol etmesi gerektiğini
anlıyordu. Evet köleleri çalıştırabilirdi ama sayılarının çoğalmasına göz
yumamazdı. Devrim yapabilir ülkeyi ve krallığını ele geçirirlerdi.
Evet, Kuran tefsirlerinde rüyasında bir
erkek çocuğu gördüğüne ve onun Firavunu alt edeceğine dair görüşler var. Bu
kâbusları görüyordu çünkü erkekler yeterli bir sayıya ulaşırsa biri ayaklanır
ve Firavunu devirebilirler di. İnsanlara bu kadar baskı uygulayamazsın.
Bunu artık kabul edemezler. Bu yüzden her
geçen yıl politikası değişti. Tüm erkek çocukları öldürmeye karar verdi. Bu
toplu soykırımı yapıyorlar ve cesetleri nehire bırakıyorlardı.
İşte İsrailliler uzun süre bu şekilde
yaşadı. Acı içindeki bir annenin veya bir babanın halini hayal
edebiliyorsunuzdur. Fakat tüm bir ulusun acısını hayal edebilir misiniz? Her
yerden ağıt sesleri geliyordu.
Askerlerin kapı kapı dolaşıp bunu
yaptığını hayal edebiliyor musunuz? Bu insanlar bu şekilde uzun yıllar
yaşadılar. Ve sonunda Allah onlar için kapıları açtığında – kapıları nasıl
açtığı uzun bir hikaye. Fakat bugünkü konumuz bu değil. Size
biraz arka plandan bahsetmek istedim şu anki durumumuzu değerlendirin diye.
Allah onlara kapıları açıyor ve deniz
ikiye bölünüyor. Karşıya geçmek imkansız, kaçamazlar, nereye gidecekler? Nehir
onları öldürmek isteyen askerlere geri götürecek.
Fakat Allah onlar için suyu açıyor. Ve
şimdi kaçmak için mucizevi bir yolları var. Sonunda kaçıyorlar. Allah Firavunu
ve ordusunu boğuyor. Fakat şimdi neredeler?
Sıradaki soru bu. Bu kocaman nüfus çölün
ortasında. Erkekler, kadınlar, çocuklar... Evlerini geride bıraktılar, sahip
oldukları eşyaları alamadılar. Kendimizi bu duruma koyalım, ailelerimizi
çocuklarımızı...
Yakıcı çölde bir başlarınalar, hiçbir
gölge yok. Çok şükür Firavun bizi öldürmedi, mızrakla vurulmadık, nehirde
boğulmadık.
Fakat çölde açlıktan öleceğiz. Bu tedirgin
kalabalık var ve liderleri Musa (as). Ve ne yapmaları gerektiğini bilmek
zorunda. Ülkemiz yok hiçbir şeyimiz yok. Ne yapacağız? O an Musa (as) onlara bu
kriz durumunu nasıl ele alacaklarıyla ilgili bir konuşma yaptı.
Ve Musa (a.s) kavmine şöyle demişti: “Allah’ın üzerinizdeki ni'metini
hatırlayın! Sizi firavun ailesinden
(hanedanından) kurtarmıştı.”
Şimdi kaçtınız, Allahın iyiliğini düşünün. Biz Allahın nimetlerini
düşünürsek; yemeğimiz var, giysimiz, arabamız, işimiz var, lükslerimz var.
Bunlar Allah’ın nimetleri. Musa, onlara
Allahın nimetlerinden bahsetmek istedi.
Allahın size verdiği şükretmeniz gereken
nimetleri neler? Onlara dedi ki; Firavun ve halkı sizi azabın en kötüsüne maruz
bırakıyorlardı.
Yüzlerini karartıyordu. Eski kültürlerde
insanları aşağılamak için yüzlerine katran sürerlerdi. Ailen için, kadınların
için onurun yoktu. Askerleri istediklerini yapıyordu. Bunlar sizin
çektiklerinizdi.
Sizi azabın en kötüsüne maruz bırakıyorlar
ve oğullarınızı öldürüyorlar (boğazlıyorlar) ve kadınlarınızı sağ
bırakıyorlardı.
Çünkü sonra daha fazla üreyeceklerdi. Ve
akla hayale sığmaz başka sebepleri de vardı.
Bu ayet; Musa Allah’ın nimetlerinden
bahsedin dedi. Aşağılanmaları, çocuklarının öldürülmesi, kızların sağ
bırakılması...
Bunlar Allah’ın nimetleri gibi gözükmüyor.
Bunlar baya kötü olaylar. Fakat ayet Allah’ın nimetlerini hatırlayın diye
başladı. Hangi nimetler. Bu nimetler… Bunlar nasıl nimet olabilir? Gerçek şu ki
biz bir şeyi gözden kaçırıyoruz.
Allah sizi tüm bunlardan kurtardı. Bu
Allah’ın nimetidir. Siz o haldeydiniz. Allah sizi bunlardan kurtardı. Olan şu
ki, bir insan kriz içindeyken gördüğü şey o an içinde bulunduğu sorundur.
O insanlar önlerinde çölü görüyorlar.
Kollarında açlıktan ve susuzluktan ölen bebekler var. Evleri olmadığı gerçeğini
görüyorlar. Çölde suyu ve gıdayı nerden bulacaklar? Geri de dönemezsin. Ne
yapacaksın? Fırtınanın ortasındasın. Bu ölüm kalım meselesinin ortasındasın.
Bunun nasıl iyi bir şey olduğunu düşünemezsin.
Musa aleyhisselam bu yüzden diyor ki:
Dinle, evet bu kötü bir durum. Fakat orda
bundan daha kötüsü var. Allah’ın sizi içinden daha yeni çıkardığı çok daha kötü
bir durum var. Şükrün ilk adımı Allah’ın yaptığı iyi şeyleri düşünmek değildir
sadece.
Burada Musa aleyhisselam halkına ve Kuran
aracılığıyla hepimize hatırlatıyor. Allah’a şükreden biri olmaya giden yol,
Allah’ın bizi kurtardığı kötü şeyleri düşünmekten geçer. Allah’ın sizi çoktan
içinden çıkardığı durumları düşünmekten geçer.
“Ve
oğullarınızı öldürüyorlar (boğazlıyorlar) ve kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı.
Bunlarda Rabbinizden büyük bir imtihan vardır.”
Diğer bir deyişle, bu yaşadığınız geçmişte
olanla karşılaştırıldığında hiçbir şeydir. O çok büyük bir imtihandı. Allah
seni ondan bile kurtardı. Allah seni tarihteki en zalim yöneticinin ellerinden
ordusuz bir şekilde kurtarma nimetini bahşettiyse…
Halkınla en zalim ordunun pençelerinden
nasıl kaçacaktın? Kazıklar sahibi Firavun Onlar ki beldelerinde azgınlık
yaptılar.
Belde bile değil beldeler. Hangi milleti
isterlerse ele geçiriyorlar, kimsenin onlara karşı gelmesini istemiyorlar
askerleri yere sabitlenmişlerdi.
Sivil halkın kaçacak hiçbir yeri yoktu.
Allah sizi imkansız sebepler sayesinde oradan alıp çıkardı.
Neden şükretmiyorsun? Neden kızıyorsun?
Şükürsüz olmamalısın. Öncelikle Allah’ın nimetlerinden bahset.
Musa (as)’dan şimdi sabır hakkında bir
hutbe vermesini bekliyoruz. Zor bir durumdasın, herkes zor durumda. Onlara
dönüp sabırlı olmaları gerektiğini söylüyorsun. Şu an gerekli olan şey bu.
Musa (as) dedi ki; Ve o zaman Rabbiniz
size bildirmişti ki; eğer şükrederseniz artırırım. Efendinin bu söze
kulaklarını açmanı sağladığı anı düşün. Eğer şükredersen, söz veriyorum
kesinlikle artıracağım.
Verdiği hutbe sabırla ilgili değildi.
Şükretmek hakkındaydı. Eğer sabırlı olursan Allah sorununu çözecek demedi. Eğer
şükredersen dedi.
Hatta eğer şükredersen Allah bir çıkış
yolu gösterecek bile demedi.
Kurandaki diğer ayetlerde geçtiği gibi;
Kim Allah’tan korkarsa Allah ona bir çıkış yolu gösterir.
Tam burada Allah ona vaat ediyor. Krizin
ortasında azıcık bir şükür gösterirsen... Başın dertte berbat bir durumdasın.
Umutsuz bir durumdasın.
Böyle anlarda Allaha şükrettiğini
gösterebilirsin. Allah cevap olarak ne yapacaktır? Çünkü böyle anlarda insan
sadece insandır ne yapabilir. Sorunlarımızla ilgili düşüncelerle gark olmuşuz.
Tek düşünebildiğimiz daha nelerin yanlış gidebileceğidir. Bu düşünceler her
yerini istila etmiş.
Kötü, daima kötü düşünüyorsun.
Düşüncelerin olumsuzluklarla doluyor. Böyle anlarda biri sana “sabret, yani
aklının sana saldırmasına izin ver dese Kafanda kendini yok et de, bu acıları
çekerken bunu kabul et sabırlı ol dese...
Musa (as) bu insanlara ne diyor? Allah bu
ufak parçadan bizim için nasıl zamansız bir ders çıkarıyor? Böyle umutsuz
anlarda aklını ve kalbini alıp bunları şükredeceğin şeylere odakla. Sorunlar ve
kriz hakkında düşünmeyi bırakmalısın. Neyin yanlış gittiğini düşünmeyi
bırakmalısın.
Tüm bunları aklından ve kalbinden
atmalısın. Tüm odaklanman gereken şey “Şükredeceğim
neler var?”
Bir diğer deyişle; dilin kalbinde olmayan
bir şeyi söylüyor. Kalbin olumlu olmak için Allah’a şükretmek için bir sürü
sebebim var diye hissetmiyor. Bir sürü sorunun var fakat elhamdulillah demeye
zorluyorsun kendini.
Şükredersen burada şu manada; içten bir
şekilde, zihni manevi ve ruhi olarak şükredecek şey bulmak.
Allah Musa aleyhisselam’ın sözleri
aracılığıyla İsrailoğullarına çok daha kötü bir senaryo gösterdi.
Onu tercih eder miydin? Köle olarak
yaşamak ister miydin? Anneni kız kardeşlerini o şekilde görmek ister miydin?
Yenidoğan bebeğinin ölmesini görmek ister miydin? Bunu tercih eder miydin?
Allah bu belayı senden uzaklaştırmadı mı?
Şükredilecek bir şey yok mu? Şükredilecek olumlu bir şey düşünemesen de en azından
bir şeylerin daha kötü olabileceğini söyleyebilirsin.
Allah daha kötüsünden seni korudu. Buna
şükredebilirsin. Kimse senin böyle hissetmeni sağlayamaz. Sen ve ben bunu
kendimiz için hissetmeliyiz. Allah biz böyle hissedersek ne yapacak?
Bu sadece senin iyi hissetmen için değil.
Sorunlarım halen önümde duruyor. Hiçbir çözüm yok. Fakat Allah ne yapıyor?
Allah diyor ki Evet sorunların önünde
duruyor fakat ben sana kimsenin veremeyeceğini veriyorum.
Evet şükretmek olumlu düşünmekle alakalı.
Fakat mümin için pozitif düşünmek başkalarının pozitif düşünmesinden daha
farklıdır.
Bir Mümin pozitifse Allah’a şükrediyordur.
Bu bizim olumlu düşünme yolumuzdur. Allah karşılığında ne yapıyor?
Yemin ediyorum ve bunu tekrar tekrar
vurguluyorum ki Senin için artıracağım. Senin için genişleteceğim, daha
fazlasını vereceğim. Senin için artıracağım demek çok müphem
bir şey. Sana artıracağım diyorum, artıracağım, arttıracağım...
Şöyle de düşünebilirsin; sana daha fazla,
çok daha fazla vereceğim. Allah böyle söylüyor; Daha fazla vereceğim…
Peki soru şu. Daha fazla ne? Neyi
artırmak? Bilgide mi sabırda mı? Nitelendir medikçe ne olduğunu bilemem.
Artmak kelimesi tek başına bile anlamsız
olabileceği için Arapça da dersin ki Allahım arttır... Böyle anlamsız olduğu
için Allahım ilmimi artır dersin. Nitelendirirsin.
Bu ayette Allah diyor ki eğer bu krizin
ortasında şükredersen sana artıracağım.
Yemin ediyor fakat neyi artıracağını
söylemiyor. Sabrını artıracağım demiyor. Nimeti arttıracağım demiyor. Hayırları
arttıracağım demiyor.
Gücünü, dayanıklılığını, ahiretteki
mükafatını artıracağım demiyor. Bunu nitelendirmiyor.
Çünkü krizin ortasında olduğunu ve artması
gereken birçok şeyin olduğunu fark ediyor. Kişisel gücünün artması lazım.
Allah’ın nimetlerinin artması lazım. Etrafındaki
meleklerin artması lazım. Allah’ın korumasının artması lazım. Mükafatların
artması lazım.
Etrafındaki artması gereken şeyler
sınırlandırılamaz. Allah bunun farkında ve bana şükret ben de sana çevrendeki
her şeyi sınırsız bir şekilde artırayım.
Yemin ederim bunu yapacağım diyor.
Bunun bir de diğer tarafı var. Eğer
nankörlük edenlerden olursanız. Burada küfreden demiyorum şükretmenin zıttını
söylüyorum. Eğer nankörlük edenlerden olursanız..
Bu arada o çöldeki insanların nankörlük
etmesi için her türlü sebebi vardı. Şikâyet etmek için tüm sebepleri vardı.
İnsanların uzun süre bir yerde sıra beklediğini gördünüz mü? Bir şey için
beklediğini, postanede, pasaport için... İnsanlar çok sıcak diye şikayet
ediyorlar. Sabrın test ediliyor. Bir sürü insan var. Bu kolay bir durum değil.
Fakat Allah diyor ki; Böyle bir durumun
ortasında bile nankörlük yolunu seçersen,
Şikayet edersen, diyor ki muhakkak ki
azabım şiddetlidir. Nankör insanları sevmem. Fakat Allah’ın bu ayetteki
merhameti çok açık...
Eğer nankör olursan azabım şiddetlidir
diyor. Eğer’li cümleleri bilirsiniz. İki cümle birbiriyle bağlantılıdır. Bunu
yaparsan ben de onu yapacağım.
Allah bunu şükür cümlesinde de yaptı. Eğer
şükredenlerden olursan muhakkak ki artıracağım.
Fakat diğer taraftan nankörlük ederseniz
ayetinde “O zaman azabım şiddetlidir.” demedi. Sadece azabım şiddetlidir. dedi. Muhakkak ki azabım şiddetlidir.
Bir diğer deyişle; eğer nankörlük edersen
seni cezalandıracağım demedi. Fakat bir şeylerin daha kötü olabileceğini bil
dedi.
Bu şekilde düşün. Bir şeyler daha kötü
olabilir... Nankörlük yolunu seçme. Unutma. İnsanlar hakkında, dünya hakkında,
para hakkında Toplum hakkında düşünürken… Tüm düşündüğümüz sorunlarımızdır.
Allah hakkında düşünürken, şükretmeyi
öğrenebilirsin. İnsanlar bize hayatımızda şikayet etmek için bir sürü sebep
verir.
Dünya da aynı şekilde. Ve gerçek şu ki
şikayet etmek kültürümüz olur. Bir şey alırken kaç kişinin bunun hakkında
şikayet ettiğini görmeden almazsın.
Şikayet eden bir toplumuz, şükreden değil.
Şimdi Allah’ın nimetini artırdığı kişilerden olmalıyız.
Allah diyor ki, Eğer küfredenlerden
olursanız muhakkak ki azabım şiddetlidir.
Musa (a.s) şöyle dedi: “Eğer siz ve yeryüzünde bulunanların hepsi,
inkâr etseniz (bile) muhakkak ki; Allah Gani'dir (şükrünüze muhtaç değildir),
Hamîd'dir.”
Siz ona şükretmezseniz Allah size
gücenmez.
Mesela biri için bir şey yaptığında ve
karşılığında o kişi sana hakaret ettiğinde sen gücenirsin.
Tüm bunları senin için yaptım ve senin
cevabın bu mu dersin. Allah bunu yapmaz. Allah’ın senin takdirine, teşekkürüne,
tanımana kabul etmene ihtiyacı yok.
Allah Ganidir, buna ihtiyacı yoktur,
bundan bağımsızdır. Nankörlük etmeni takmaz. Onun saltanatından bir şey
götürmez. Bu onu üzmez. Zarar verdiğin tek kişi sensindir. Eğer şöyle
düşünüyorsan Eğer ben şükretmezsem kim şükredecek?
Bazı iğrenç ateistler bilirsiniz şöyle
derler; Neden Allah her zaman şükretmemizi ister?
Çünkü daima şöyle düşünen insanlar; Herkes
beni takdir etmeli Bana teşekkür etmeli beni övmeli… Bu kibirli, ben merkezci
biridir.
İnsanları düşünüp Allah’ın da öyle
olduğunu hayal ediyorlar. Mahlukta olan şeyi Allaha empoze edemezsin.
Onun eşi benzeri yoktur. Allah Ganidir
Hamidir. Ona şükredecek onu övecek kimse olmasa da Allah hamiddir. Onun övgüsü
hamdı halen ordadır. Onu övecek kimse olmasa bu böyledir...
Mesele bu değil.
Bunu Allah için yapmıyorsun. Şeytan gelir
ve seni adatmaya çalışır.?
Şeytandan etkilenen bir insan böyle
söyler. Neden bunu Allah için yapayım? Allah benim için ne yaptı? Daima namaz
kıldım ve bak şimdi nerdeyim.
Musa (as)ın takipçileri daha su yarılmadan
bile dediler ki; Bizi buraya getirmeden önce işkence görüyorduk. Çok
teşekkürler bizi buraya getirdin ve halen başımız dertte.
Allah şöyle dedi; Nankörlük edenlerden
olmak istiyorsanız olun; ama benim sözüm şükrederseniz muhakkak ki artıracağım.
Fakat kendi tarifesine göre artıracak,
seninkine göre değil. Sen olmasını istediğin zaman olmayacak.
Allah’ın bunun için bir planı var. Seni ne
zaman ve nasıl artıracağına dair bir zamanı var.
Seni beladan nasıl kurtaracağına dair…
Allah bizi şükredenlerden eylesin.
Nankörlerden değil. Allah Kurandaki emirlerini kalplerimize özümsemek nasip
etsin.