Bu Blog içinde Ara

5 Nisan 2021 Pazartesi

SÖYLENTİLERİN BİREY VE TOPLUM ÜZERİNDE KÖTÜ ETKİLERİ

 Hamd Allah’a aittir. Biz O’na hamd ederiz, O’dan yardım ve mağfiret isteriz, O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allah’a sığınırız. Allah kime hidayet vermişse onu saptıran olmaz, kimi de dalalette bırakmışsa ona hidayet veren olmaz. Ben hiçbir ortağı olmayan Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah’ın kulu ve resulü olduğuna şahitlik ederim.

”Ey iman edenler! Allah’tan, O’na yaraşır şekilde korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin.” (Al-i İmran Suresi 102. Ayet meali)

”Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.” (Nisa Suresi 1. Ayet meali)

”Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin. (Böyle davranırsanız) Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allah ve Resulüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.” (Ahzab Suresi 70-71. Ayet meali)

Ey İnsanlar!

İnsanların haberleri araştırmakla, söylentileri kabul etmekle ve meydana gelmelerinden önce onları avlamakla ilgili fıtri bir yatkınlığı vardır. Onlar, teyit etmek, acele etmemek, temkinli olmak ve anlaşılır kılmak hususlarında aşırı tembelliğe alışmış durumdadırlar. İnsanların büyük çoğunluğu böyledir. Allah’ın rahmet ettiği kimseler dışında ki onlar da çok azdır.

Allah doğru söylemiştir:

“İnsan, aceleci (bir tabiatta) yaratılmıştır…” (Enbiya Suresi 37. Ayet meali)

“…İnsan pek acelecidir.” (İsra Suresi 11. Ayet meali)

Şeriata ve akla göre belirlenmiştir ki, ümmetin temel düsturları ile ilgi kesinleşmiş olaylar ve genel haberlerin, aceleye getirerek hassas ve titiz bir şekilde tespit edilmediği ve hakikate dair bilgilerin önündeki engeller kaldırılmadığı sürece herhangi bir haber değeri bulunmamaktadır. Kriz anlarında, derin bir nefes alınarak, işin ciddiyetini bozmadan, insan onurunu ve insan haklarını hafife almadan güzel davranışlar sergilenmelidir.

Çünkü bazı insanlar, karşılarına çıkan gerçeğe aykırı haberleri aceleyle yayarak gerçeğin üzerini örtmeye çalışırlar. Bu şekilde davranarak aynı zamanda, ihmalkârlıklarını, ayıplarını ve kısır görüşlerini de örtme çabasına girerler. Bu gibi şeyler, insanların kalbine şüphe düşürür, sıkıntılı durumlarda akılları karıştırır ve neticede huzur beklentileri kedere dönüşerek utanç verici hale gelir.

İnsanların aklı ve ahlâk ölçüleri, genellikle kendi sabır gerektiren işlerinde devreye girer. Hâlbuki insan hakları, insanlık onuru, insanların malları ve dinleri ile ilgili bütün konularda aynı ölçüler korunmalıdır.

Doğru tespitler yapamamak, insanı zemmetmeye, yermeye götürür ki bu da Ahirette pişmanlık ve üzüntü olarak karşımıza çıkar.

Saat pişmanlık saati değildir.

“Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.” (Hucurât Suresi 6. Ayet meali)

Söylentilerin ve haberlerin büyük çoğunluğunun tahrik edici unsuru, merak ve gerçek sebebini bilmeden öğrenme arzusudur. Hâlbuki ne gerçeğe aykırı bu haberler için ne de haberin doğrusunu öğrenmek için kendileri hiçbir emek harcamamışlardır. Bu ikisi arasındaki farkın ne olduğunu Allah bilir.

Geçmişte şöyle denilirdi:

“Zaman gösterecek sana cahil olmadığını, duyduklarına bir şey ilave etmeyenler getirir asıl haberi

Sana asıl haberi, kendisine kesin randevu saati verilmemiş olan getirir.”

Söylentileri sorgusuz sualsiz kabul etmek İslam’da yoktur. Bu gibi istenmeyen durumları yayanların asıl maksadı, insanların merak duygularını uyandırarak kaos çıkartmaya çalışmaktır. Bütün bu kaos planı, fikri, siyasi, toplumsal, ekonomik ya da dini anlamda düzeni bozmaya dayalıdır. Ve karışıklıkları çıkaran insanlar, işlerini safları ayırmak, düzeni bozmak, var olan toplumsal güveni alt üst etmek uğruna yaparlar. Çünkü insanların çoğunun, herhangi bir şekilde tahkikat yapmadan “nasıl olsa söylenmiştir” diyeceklerine olan inançla hareket edeceklerini bilirler.

Ciddi bir toplum, haberleri naklederken ve söylentileri yayarken, parçalayan birleştirmeyen, faydasız ve zararlı yapımları ayırt ederek medyatik boş sözlere fırsat vermez. Bunlar aptal bir toplum oluşması için gereken şeylerdir. Ve oluşturulmak istenen bu toplumun boş vakitleri, faydasız, hiçbir düşünce ya da emek gerektirmeyen işlerle ve dedikodularla doldurularak sığ bir yapıya dönüştürülür, böylece halkın zorluklarla mücadele gücü elinden alınmış olur.

Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle dedi: “Allah sizin için üç şeyi kerih gördü. Bunlar, dedikodu, malı zayi / heder etmek, soruyu / isteği çoğaltmaktır.” (Buhari rivayet etmiştir)

Bakınız – Allah sizi korusun- hadiste; dedikodu, sorunun / isteğin çoğaltılması ve malın zayi edilmesi nasıl bir araya getirilmiştir! Sanki bunda, malın zayi edilmesinin iflas sebebi olduğuna, sorunun / isteğin çoğaltılmasının da sıkıntıya düşme sebebi olduğuna dair bir işaret bulunmaktadır. Aynı şekilde dedikodu ile vakti zayi etmenin faydalı olan işler yapılmaksızın vakitlerin boşa gitmesine, fikir atmosferinin karmaşa ve tahrikle dolmasına sebep olduğuna dair bir işaret de vardır.

Allah rahmet etsin İbn el-Cevziyye ne güzel demiştir: “Hayatın anlamını bilmeyen birçok yaratığa şahit oldum. Bunların bir kısmı, sultanların sık sık yaşanan olayları ile pahalılık, ucuzluk vs. ile zaman geçirirler. Öğrendim ki; Yüce Allah; ömrün şerefini ve sağlıklı vakitlerin kadrini bilmeyi sadece Allah’ın muvaffak kıldıklarına ve bunu ganimet bilmeyi ilham ettiklerine bildirmektedir. “

“Buna (bu güzel davranışa) ancak sabredenler kavuşturulur; buna ancak (hayırdan) büyük nasibi olan kimse kavuşturulur.” (Fussilet Suresi 35. Ayet meali)

Ey Allah’ın kulları!

Şanı Yüce Rabbimiz bize temkinli olmayı, acele etmemeyi, inceleme ve tespit yapmaksızın haberleri gelişigüzel almamayı öğretmiştir. Zira bunlar, karmaşa, asılsız zan ile hüküm vermeye, gerçekleri ters çevirmeye, suçsuz topluluklar hakkında bilgisizce varsayımla konuşmaya, aslında söylemediklerini onlara isnat etmeye ya da sözlerini aslında kast etmedikleri anlamlarda yorumlamaya sebep olurlar.

Hz. Ömer, (r.a.) Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) eşlerini boşadığı haberini duyunca mescide gitti ve insanların bunu konuştuklarını gördü. Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) evinden çıkmasını beklemeden içeri girip aslını anlamak için Peygamberden (sallallahu aleyhi ve sellem) izin istedi ve sordu: “Eşlerinizi boşadınız mı? Dedi ki: ‘Hayır.’ Bunun üzerine Ömer (r.a) caminin kapısında durup yüksek sesle seslendi: “Resulullah(sallallahu aleyhi ve sellem) eşlerini boşamamıştır.” Bunun üzerine şu ayet nazil oldu:

“Onlara güven veya korkuya dair bir haber gelince hemen onu yayarlar; hâlbuki onu, Resule veya aralarındaki emir sahibi kimselere götürselerdi, onların arasından işin iç yüzünü anlayanlar, onun ne olduğunu bilirlerdi.” (Nisâ Suresi 83. Ayet meali)

Şanı Yüce Rabbimiz ve Resulümüz (sallallahu aleyhi ve sellem) bize; kulaklarımızın doğruluğu tespit edilmeyen her hangi bir haberi kabul eden huni gibi olmamasını, kontrolsüz bir şekilde gelişigüzel yaymamamızı öğretmişlerdir. Zira haberde öncelikle yapılması gereken doğru ya da yanlışlığının bilinmesidir.

Sonra da, bu haberin ne anlama geldiğine dikkatle bakmamız, olduğundan başka göstermememiz ya da anlaşılmasında, hak ettiğinden ve kast ettiğinden fazlasına fırsat vermememiz gerekmektedir. Ayrıca böylesi gelişigüzel haberleri almak, günahkârlık yolunda olan kişinin yalanlarla dolu saçmalıklarına yol açar. Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle dedi: “Her işittiğini söylemesi kişiye günah olarak yeter.”

Yayılan haber, dinimizin konularıyla alâkalı olduğunda, mesele kabul ve ret bakımından daha da zorlu ve önemli hale gelmektedir. Resulullah ’tan (sallallahu aleyhi ve sellem) haber nakletmek ya da doğruluğu tespit edilmeyen haberleri internet sitelerinde ve toplantı yerlerinde yayınlamak gibi. Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) dedi ki: “Kasıtlı olarak bana yalan isnat eden kimse cehennemdeki yerine hazırlansın.”

Ey Allah’ın kulları!

Dinimizin bize öğrettiği işte budur. Birazcık düşünen insanların bunun bilincinde olması gerekir. Medya, günümüzde çıkan haberlerin, olayların ve söylentilerin ana kaynağıdır. Basiret ve anlayış sahibi insanlar, medyada yer alan haberlerin doğru olup olmadığına sağlam bir İslami alt yapıyla karar verebilirler. Çünkü bu insanlar bilirler ki, insan, diliyle söylediklerinden ve parmaklarının yazdıklarından da hesaba çekilecektir. Bunun için temkini elden bırakmazlar.

Nitekim Allah (Azze ve Celle) buyuruyor ki:

“Şunu iyi bilin ki üzerinizde bekçiler var. Değerli yazıcılar var. Onlar, yapmakta olduklarınızı bilirler.” (İnfitar Suresi 10-12. Ayet meali)

Allah beni de, sizi de Kur’an-ı Azim’le mübarek kılsın. Beni de, sizi de onda bulunan ayetler ve hikmetli öğütlerden faydalandırsın. Söyleyeceğimi söyledim. Eğer doğru ise Allah’tandır, hatalı ise nefsimden ve şeytandandır. Allah’tan hem kendim için, hem sizin için, hem de diğer Müslümanlar için her türlü günahtan ve hatadan bağışlanma diliyorum. O’ndan bağışlanma dileyin ve O’na tevbe edin ki, O çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

Lütfundan ötürü Allah’a hamd, başarı ve ihsanlarından ötürü de O’na şükürler olsun.

Ey Allah’ın kulları! Allah’tan korkup sakının.

Biliniz ki, Şanı Yüce Allah, nakletmeden ya da üzerine hüküm bina etmeden önce, haberlerin doğruluğunu tespit etmeyi emretmesi, sadece aşırı tehlikeye dikkat çekmektir. Zira bunlar, insanların dinleri, akılları, namusları, malları ve kanları hakkında birçok zorluğun ortaya çıkmasına yol açmaktadır.

Size haberin değeri, hüküm, yargı ve fetvaya etkisi ve bütün araçları ile medyadan bahsetmiyorum bile. Adam öldüren ne kadar da asılsız haber vardır! Asılsız haberlerle hapishanelerde çürüyen ne kadar da çok insan vardır! Aileleri parçalayan, eşlerin boşanmasına yol açan ne kadar da çok asılsız haber vardır! Halkı korkutan, değerlerini iflas ettiren ne kadar da çok asılsız haber vardır!

Asılsız haber ile şüpheler çoğalacak, namuslar ve onurlar lekelenecek, canlar, mallar ve din saldırıya uğrayacaktır.

Asılsız haberlerin yayılmasının önüne geçmek için, haberin doğru olup olmadığının araştırılması ve doğru bir zemine oturtulması gerekmektedir. Bu noktada, haberi duyanlarda şu iki ana unsurun bulunması gerekmektedir, birincisi ilim, ikincisi de adalettir.

İlmin gerekliliği, herhangi bir şey hakkında hüküm vermek, ilmin tasavvurundan bir dal olması sebebiyledir.

Adalet ise verilen haberin insaf gözüyle değerlendirilmesini gerektirir. Haberi değerlendiren kişi, nefsine hoş gelen şekilde haberi değerlendirmemeli, düşmanı bile olsa adaleti elden bırakmamalıdır.

İnsanlar acele etmeseler ve temkinli olsalardı, acı ve elem veren birçok dramatik durum ortaya çıkmazdı. Çünkü birçok haber, aslı itibarıyla doğru değildir. Haberleri alırken doğruluğunu tespit etmek, şayet yalan haberse sebep olacağı sonuçlar açısından değerlendirmek en doğru yoldur.

Somut olarak bir kişiden nakledilen ve çok uzak bölgelere ulaşan ve süvarileri harekete geçiren ne kadar da çok haber var!

Şunu söyleyen ne hoş söylemiş:

“Onlar ağzımdan çıkmayanları benden naklettiler. Haberlerin afetleri ravileridir.”

Resulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetinde özellikle dine ait konularda öğüt ve uyarı veren bir olay vardır. İki sahih kitapta, Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) ashabı ile birlikte dört rekâtlık namazı iki rekât kılıp selam verdi. Sonra insanlar süratle dışarı çıktılar. Yani onlardan bazısı aceleci bir şekilde dediler ki: “Namaz kısaldı.” Kendisine “zü’l yedeyn” denilen bir adam dedi ki: ‘Unuttun mu yoksa kısaldı mı?’ Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle dedi: “Ne unuttum ne de kısaldı.” Dedi ki: “Evet, gerçekten öyle, sen unuttun”. Bunun üzerine iki rekât daha kılıp sonra selam verdi …” (Hadis)

Bakınız – Allah sizi gözetsin! Haber nakletmedeki aceleciliğin etkisine bakınız! Neredeyse dinin hükümlerinde değişikliğe yol açabilmektedir. Yine doğruluğunu tespit etmenin etkisine bakınız! Namazın kısa kılınmış olması hakkında zan ve anlayışın yeni bir hüküm koyarak değil de unutarak olduğuna dair nasıl değiştirdi!

Dikkat ediniz! Allah’tan korkunuz, ey Allah’ın kulları! Allah’ın kendisine salat etmeyi size emrettiği kişiye salat ve selam ediniz! Yüce ve Ulu Allah demiştir ki:

“Ey iman edenler! Siz de ona salât getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin.” (Ahzab Suresi 56. Ayet meali)