Bu Blog içinde Ara

5 Nisan 2021 Pazartesi

İslam Davetçisinin Kılavuzu

Şüphesiz  Hamd,  Allah  içindir.  O'na  hamd  eder, O'ndan   hidayet   ve   bışlanma   dileriz.   Nefislerimizin şerrinden,  kötü  amellerimizden  Allah  Teala'ya  sığınırız. Şüphesiz  Allah'ın  hidayet  eylediğini  saptıracak,  O'nun saptırdığını   da   hidayete   ulaştıracak   yoktur.   Allah'tan başka              İlah    olmadığına,    O'nun    birliğine    ve    ortağı olmadığına,  Muhammed  (Sallallahu  aleyhi  ve  sellem)'in O'nun kulu ve Rasulü olduğuna şehadet ederim.

 

Bundan sonra;

 

 

Muhakkak  ki;  sözlerin  en  doğrusu  Allah'ın  Kitabı,

yolların  en  hayırlısı  Muhammed  Sallallahu  aleyhi  ve sellem'in      yoludur.           İşlerin   şerlisi                  sonradan  ortaya

çıkarılanlardır. Her sonradan çıkan şey; bid'at, her bid'at;

dalalet (sapıklık) ve her dalalet de ateştedir.                              2

 

Şu an ümmet, uykusundan uyanması, layık olduğu konuma   geri   dönmesi,   alemlerin   rabbi   olan   Allahın yolunda   yeniden   dünyaya   önderlik   etmesi   ve   içinde buluduğu  ruhi  boşluktan  kurtarılması  için  her  gayretli müslümanın  ümmeti  ve  dini  için  çalışmasına  muhtaçtır. Dünyanın  bizimle  beraber  bulunan  nura  ihtiyacı  vardır. lakin       bizler   bu        nuru     onlara  güzelce            ulaştırıp aydınlatamıyoruz.  Nitekim  biz  onlardan  etkilenmiş  ve onlarda bulunan hastalıkları kapmış durumdayız.  Şu an kitap   ve   nneti   doğru   şekilde   anlamış,   davetlerini ırkçılıktan,   taassuptan,   grupçuluktan,   hevadan,   peşin isteklerden  arındırmış  ihlaslı  davetçilere  büyük  ihtiyvardır.


 

 

Allah’a Davetin Fazileti:

 

Allah’a   davet   kul   için   sen   şerefli   ameldir.   Bu yüzden  bu,  rasullerin,  nebilerin  ve  onların  varisleri  olan alimlerin vazifesi olmuştur. Şüphesiz bu vazife yorucu ve ağır olduğu kadar fazileti de büyüktür.

 

1-  Allah  Teala  şöyle  buyurmuştur:  Allah'a  davet eden, sâlih amel işleyen ve "ben müslümanım" diyen kimseden daha güzel sözlü kim vardır?(Fussilet 33)

 

 

2- Yine şöyle buyurmtur: İçinizden hayra davet

eden,   iyiliği    emredip   kötülükten   men    eden    bir topluluk  bulunsun.  Kurtuluşa  erenler  işte  onlardır(Al-i İmran 104)

 

3-   Abdullah   b.   Mesud   rayallahu   anh   şöyle        3

demiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle                    

buyurduğunu işittim:

 

Allah, bizden bir hadis işitip, işittiği gibi tebliğ eden  kimsenin  yüzü aydınlatsın.  Kendisine tebliğ edilen   niceleri,  tebliğ  edenden   daha   iyi   ezberler(Ahmed, Tirmizi ve İbn Hibban rivayet etmişlerdir.)

 

4-   Ebu   Hureyre   radıyallahu   anhden:   Kim   bir hidayete   çağırsa   ona   tabi   olanların   ecri   kadar kendisine   de   ecir   vardır   ve   onların   ecrinden   bir eksilme  olmaz.  Kim  de  bir  sapıklığa  çağırırsa  ona uyanların                    günahlarından                     eksilme           olmaksızın kendisine         de        onların           günahının                     aynısı              vardır.(Müslim)


 

 

Allah     Teala     bu     ümmetin     makamını     şöyle

ıklamıştır:

 

Siz, insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder kötülüğe mani olursunuz ve Allaha iman edersiniz(Al-i İmran 110)

 

Bu  ayet  iki  anlamı  ifade  etmektedir:  birincisi:  Bu ümmetin   en   hayırlı   ümmet   olu.   İkincisi:   rasullerin vazifesi  olan  iyiliği  emretmek  ve  kötülüğü  yasaklamak görevini yerine                 getirmeleridir.                   Bu    kapsama    giren konuların ilki ise sadece Allah’a kulluk etmeyi emretmek ve şirkten yasaklamaktır. Bu yüzden Allah Azze ve Celle, müminleri şöyle vasıflamıştır:

 

 

Mümin  erkeklerle  mümin  kadınlar  birbirlerinin

(Allah   için)   dostudurlar.   İyiliği   emreder   kötülüğü

yasaklarlar.(Tevbe 71)                                                            4

 

Münafıklar ise bunun zıddıdır. Allah Azze ve Celle onlar hakkında şöyle buyurmuştur:

 

Münak  erkeklerle  münafık  kanlar  birbirinin aynıdırlar.   Kötülüğü       emredip                     iyiliği           yasaklarlar(Tevbe 67)

 

Bundan   dola   her   müslüman   erkek   ve   kan, güçleri ve ilimleri oranında Allah’a davet ile yükümlüdür. Allah Teala şöyle buyurmuştur:

 

De  ki,   bu  benim  yolumdur.  Bana  uyanlarla

beraber basiretle Allaha davet ederim.(Yusuf 108)

 

İbnul-Kayyım  rahmetullahi  aleyh  şöyle  demiştir: Kişi,  kendisine  davet  ettiği  şey  hakkında  basiret  üzere


 

 

olmadıkça   hakka   tabi   olanlardan   olamaz.   (Miftahu

Daris-Seade 1/154)

 

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: Benden bir

cümle dahi olsa tebliğ ediniz buyurmuştur. (Buhari)

 

Yine    şöyle    buyurmuştur:    Burada    bulunan,

bulunmayana tebliğ etsin(Buhari)

 

Yüzlerce  ayet  ve  onlarca  hadis  ezberleyen  nice müslüman,   bunun   sadece   alimlerin   sorumluluğunda olduğu zannıyla Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in emrine muhalefet ederek  bunları kimseye tebliğ etmez.

 

 

Alimlere    has    olan    ancak    dinin    ayrıntılarını,

hükümlerini  ve  manalarını  tebliğ  etmektir.  Allah  Teala şöyle buyurmuştur:

5

Her    Topluluktan    bir     cemaatin,     dinî     iyi öğrenmeleri  ve  kavimleri  kendilerine  döndüklerinde onları  uyarmaları  için,  savaştan  geri  kalmaları  daha doğru olmaz mı(Tevbe 122)

 

İçinizden   hayra   davet   eden,   iyiliği   emredip kötülükten  men    eden   bir                       topluluk           bulunsun. Kurtuluşa erenler işte onlardır.(Al-i İmran 104)

 

İbn  Kesir  rahmetullahi  aleyh  şöyle  demiştir:  Bu ayette kastedilen;  bu  ümmetten herkese gücü oranında vacip olsa da, bu iş için görevli bir grubun bulunmasıdır.

 

Burada sadece müslüman olmaları sebebiyle davet mesuliyetini yüklenen         sahabelerden                           örnekler zikredilecektir ki, onlardan öğrenelim ve onlara uyalım:


 

 

Birincisi:  Ebu  Bekir  radıyallahu  anh:  Allah  onun

gönlünü  İslam’a  ınca,  bu  nur  onu  harekete  geçirmiş, arkadlarını            ve        yakınlarını                 Allaha     davet             etmeye başlamıştır.  Allah  onun  vesilesiyle  cennetle  müjdelenen on  kişiden  beşini  hidayet  etmiştir.  Bunlar:  Osman  b. Affan, Zubeyr b. el-Avvam, Abdurrahman b. Avf, Sad b. Ebi       Vakkas  ve Talha   b.       Ubeydillah          rayallahu anhumdur.   Nitekim   bunlar   sahabelerin   seçkinleridir. İaallah    bunların     imanına         vesile   olması, kıyamet gününde  Ebu  Bekir  rayallahu  anhın  terazisinde  iyilik kefesinde olacaktır.

 

 

İkincisi:    Ebu    Zerr    el-Gıfari    radıyallahu     anh:

Mekkede  Nebi  sallallahu  aleyhi  ve  sellem’i  duyunca, kardeşi  Uneys’i,  ondan  haber  getirmesi  için  göndermiş,

sonra    kendisi    gitmiştir.    Etkileyici    kıssası     uzundur. Neticede      kardeşi ve        annesiyle             birlikte     müslüman

olmlardır.   Sonra   Ebu   Zerr   rayallahu   anh   Gıfar       6

kabilesine  giderek  onları  İslam’a  davet  etmiş,  hicretten

önce   kavminin   yarısı    müslüman   olmuştur.    O   gün kavminin lideri Hifaf  b. İma el-Gifari radıyallahu anh idi.

Nebi  sallallahu  aleyhi  ve  sellem’in  hicretinden  sonra

kavminin   geriye   kalanı   da   iman   etmişlerdir.   Bunun üzerine  Eslem  kabilesi  Rasulullah  sallallahu  aleyhi  ve sellem’e   gelmişler   ve   şöyle   demişlerdir:   Ey   Allahın rasulü! Kardeşlerimizin iman ettiği hususlara biz de iman ediyoruz.   Bunun   üzerine   Nebi   sallallahu   aleyhi   ve sellem şöyle buyurmuştur:

 

Allah Gıfar kabilesini bağışlasın,  Eslem  kabilesini

de selamete ulaştırsın” (Müslim)

 

Üçüncüsü: Tufeyl b. Amr ed-Devsî radıyallahu anh: Mekkede  Nebi  sallallahu  aleyhi  ve  sellem’e  sadakatle iman  ettikten  sonra  Devs  diyarındaki  kavmine  dönmüş


 

 

ve onları İslam’a davet etmiştir. Nebi sallallahu aleyhi ve

sellem  Medineye  hicret  edinceye  kadar  orada  kalarak davete  devam  etmiş,  sonra  kavminden  kendisine  tabi olanlarla  birlikte  Hayberde  Nebi  sallallahu  aleyhi  ve sellem’e gelmişlerdir.

 

Dördüncüsü:  Useyd  b.  Hudayr  ve  Sad  b.  Muaz rayallahu  anhuma:  Esad  b.  Zurare  radıyallahu  anh, Musab b. Umeyr rayallahu anh ile beraber Abdulhel oğulları ve Zafer oğullarının diyarlarına İslam’a davet için gittiler.  Kavimleri  onları  kovmak  için  Sad  b.  Muaz  ile Useyd b. Hudayr’ı gönderdiler. Useyd b. Hudayr, Musab b. Umeyri dinledi ve müslüman oldu.  Sonra ona dedi ki:

 

 

Benim arkamda bir adam var. O eğer size uyarsa

kavminden hiç kimse kalmaksızın hepsi size uyar. Şimdi onu  size  göndereceğim.  O  Sad  bin  Muazdır. Sonra

kamasını alıp Sadın ve kavminin yanına gitti. Onlar da        7

kendi  meclislerinde  oturuyorlardı.  Sad  bin  Muaz  onun

gelmekte olduğunu görünce:

 

Allah’a  yemin  ederim  ki,  Useyd  sizin  yanınızdan ayrıldığı sıradaki yüzünden farklı bir yüzle yanınıza geldi” dedi. Meclisin başında durunca Sa’d kendisine:

 

Ne yaptın? diye sordu. O da şöyle dedi

 

O   iki   adamla   konuştum.   Vallahi   kendilerinde herhangi  bir  kötülük  görmedim.  Onları  (yaptıklarından) nehyettim.   Senin   istediğini   yaparız   dediler.   Harise oğullarının Esad b. Zurâreyi öldürmek üzere çıktıklarını söyledim.  Bunu  da,  onun  senin  teyzenin  oğlu  olduğunu bildikleri  için  senden  utanırlar  (diye  söyledim). Bunun üzerine  Sad  hızla,  sinirlenmiş  halde  ve  Harise  oğulları


 

 

hakkında    ylenilenden     dolayı    endişeli     bir    halde

kalkarak, mızrağı eliden aldı ve:

 

Vallahi    gördüğüm    kadarıyla    sen    hiçbir    şeyi halletmemişsin” dedi. Sonra o iki kişinin yanına gitti. Sad onların   gayet   rahat   bir   halde   olduklarını   görünce, Useydin   kendisini   onlarla   karşı  karşıya   getirmek   ve onların  sözlerini  bizzat  duymasını  sağlamak  amacıyla öyle  konuştuğunu  anladı.  Başlarına  durup  kendilerine sövmeye başladı. Esad b. Zurâreye şöyle dedi:

 

Ey   Ebu   Umâme!   Eğer   seninle   benim   aramda yakınlık  olmasaydı  bana  hiç  bir  şey  engel  olamazdı. Kendi    yurdumuzda               bizim      başımıza         hoşumuza gitmeyecek  bir  şey mi  saracaksın? Esad  b.  Zurâre  de Musab b. Umeyre şöyle dedi:

 

Ey  Musab!  Vallahi  sana  arkasındaki  kavminin       8

efendisi geldi. Eğer bu sana uyarsa onun kavminden iki kişi  bile  senin  davetine  uymaktan  geri  kalmaz. Musab da ona dedi ki:

 

“İstersen  otur  ve  dinle,   eğer  hoşuna  giden  ve

beğendiğin bir şey olursa kabul edersin. Hlanmazsan

o  zaman  da  senin  hoşlanmadığın  şeyi  senden  uzak tutarız. Sad:

 

“İnsaflı  davrandın”  dedi.  Sonra  ngüsü toplave  oturdu.  Ardından  ona  İslâm’ı  anlattı  ve  kendisine Kur’an okudu. O ikisi dediler ki:

 

Vallahi   bu   esnada,   sevinmesinden   ve   kendini rahat  hissetmesinden  o  daha  konuşmaya  başlamadan biz onun yüzünden Müslüman olduğunu anladık. Sonra onlara:


 

 

Siz Müslüman olduğunuza ve bu dine girdiğinizde

ne yapıyorsunuz?” diye sordu. Onlar da şöyle dediler:

 

“Gusledersin.    Kendini    güzelce   temizlersin.    Bu arada elbiseni de temizlersin. Sonra hak üzere şehadet getirirsin. Sonra iki rekat namaz kılarsın.” Bunun üzerine kalkıp  gusletti.  Elbisesini  temizledi.  Hak  üzere  şehadet getirdi.  Sonra  iki  rekat  namaz  kıldı.  Sonra  Useyd  b. Hudayr’ı  da  yanına  alarak  kavminin  toplanma  yerine getirmek   üzere     yola     çıktı.                Kavmi  onun                  gelmekte olduğunu görünce şöyle dediler:

 

Vallahi  Sad  sizin  yanınızdan  ayrıldığı  sıradaki yüzden         farklı    bir        yüzle                yanınıza       geliyor.                 (Sad) başlarında durunca:

 

 

Ey  Abdulhel  oğulları!  Benim  sizin  aranızdaki

konumum nasıldır?” diye sordu. Onlar:                                      9

 

Efendimiz,   en   isabetli   görüş   sahibimiz   ve   en uğurlu temsilcimizsin” dediler. Bu kez:

 

Artık  Allah’a  ve  Peygamberlerine  iman  edinceye kadar  sizin  erkeklerinizin  ve  kadınlarınızın  sözleri  bana haramdır dedi.  O  ikisi  (Musab  ve  Esad  Radıyallahu anh) dediler ki:

 

Vallahi Abdulhel oğulları yurdunda bir tek adam ve kadın müstesna olmaksızın hepsi akşama Müslüman olarak girdiler.

 

Esad ve Musab Radıyallahu anh Esad bin Zurâre Radıyallahu anhnın            evine            döndüler.                               (Musab Radıyallahu  anh  orada  ikamet  ederek  insanları  İslâm’a davet   etmeye   başladı.    Derken    ensârın    evlerinden,


 

 

Umeyye   b.   Zeyd,   Hateme,   Vâil   ve   Vâkıfınkilerden

dışında     kalan    evlerin    hepsinde    kadın    ve    erkek

Müslümanlar  oldu.  bn  Kesir  el-Bidaye  (3/76,  81,  193-

194) İbn Hişam (1/157, 2/25, 59)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

10


 

 

Bu Konuda Bir Şüphenin Giderilmesi:

 

 

Bazı  insanlar,  Allah  Tealanın:  Ey iman  edenler,

siz   kendinize   ban,   siz   hidayet   üzere   olursanız, satanlar size bir zarar veremez (Maide 105) ayetini yanlış  anlıyorlar  ve  Allah’a  daveti  terk   ediyorlar.  Bu

yanlış anlayıştan dolayı, iyiliği emretmediği ve kötülükten

yasaklamadığı  halde  kendisinin  salih  ve  hidayet  üzere olduğunu,  sapıtanların  kendisine  bir  zarar  vermediğini zannedenler var. Böyle bir anlayışı Ebu Bekir rayallahu anh reddederek hutbesinde şöyle demiştir: Ey insanlar! Sizler:  Ey  iman  edenler,  siz  kendinize  bakın,  siz hidayet   üzere   olursanız,   sapıtanlar   size   bir  zarar veremez (Maide  105)  ayetini  okumakta  fakat  yanlış değerlendirmektesiniz.       Şüphesiz            ben      Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim:

 

Muhakkak  ki  insanlar  kötülüğü  gördüklerinde       11

değiştirmezlerse   Allah   Azze   ve   Celle’nin   onların cezası      genelleştirmesi                  yakındır.              (Sahihtir.     Ebu Davud, Tirmizi, İbn Mace ve Ahmed rivayet etmişlerdir.

 

Şu halde müslümanların durumunu önemsemeyen, içinde  bulunduğu  toplumu  hayra  davet  edip  kötülükten sakındırmayı  iptal  eden  bir  kimse  nasıl  hidayet  üzere olabilir?  Hidayet  ancak  kişinin  kendisine  farz  olanları yerine  getirmesiyle  tamamlanır.  Eğer  kul,  üzerine  vacip olan   davet   görevini   yerine   getirirse,   işte   o   zaman sapıtanların  sapıklığı  ona  bir  zarar  vermez  ve  kusur edenlerin kusurundan sorumlu olmaz.


 

 

Davetçinin Ahlak ve Özellikleri

 

Her  ibadet  veya  taatin  kabulü  için  şu  iki  şartın bulunması zorunludur:

 

Birincisi: Allah Azze ve Celle için samimiyet, ihlas. Amelde  dünya  nasibi  aranmamalıdır.  Allah  Teala  şöyle buyurmuştur:

 

Halbuki   onlar,    dini   sadece    Allaha    tahsis ederek, hakka eğilerek, ancak Allaha ibadet etmekle, emrolunmuşlardır(Beyyine 5)

 

 

İkincisi:  Rasulullah  sallallahu  aleyhi  ve  sellem’in

nnetine uygun hareket etmek, bidat çıkarmamak. Allah

Teala şöyle buyurmuştur:

 

Rasul   size   neyi   verdiyse   onu   alın,   neyden        12

sakındırdıysa ona da son verin(Haşr 7)

 

Rasulullah  sallallahu  aleyhi  ve  sellem  de  şöyle buyuru:  Size  sünnetimi  ve  benden  sonra           hidayete erdirilmiş       raşid          halifelerimin   sünnetini                   tavsiye ederim.   Ona   azı   dişlerinizle   sarılın.   Sizleri   dinde sonradan  çıkan  şeylerden  sakındırırım.  Zira  dinde her  sonradan  çıkan  şey  bidat,  her  bidat  sapıklık  ve her  sapıklık  da  ateştedir. (Sahihtir.  Ebu  Davud  ve Tirmizi rivayet etmişlerdir.)

 

Bu  iki  şart  iki  şehadet  kelimesinin  gereğidir.  İlki Allah’tan  başka  ilah  olmadığına  şahitliğin,  ikincisi  de Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in Allahın rasulü olduğuna şahitliğin gerçekleşmedi demektir.


 

 

Bu yüzden davetçi, bu iki şartı gerçekleştirerek şu

vasıflarla vasıflanmalıdır:

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

13


 

 

1- Druluk:

 

Rasulullah    sallallahu     aleyhi    ve    sellem    safa tepesinin üzerinde Kureyşe şöyle seslenmiştir:

 

Ne  dersiniz?  Şayet  size  vadide  atlıların  size karşı gelmekte oldukları haber versem beni tasdik eder misiniz?Onlar:

 

Evet, senden doğruluktan başka bir şey görmedik” dediler.  (Buhari)  Onlar,  Rasulullah  sallallahu  aleyhi  ve sellem’in  doğru  zlü  olduğu  hususunda  birleşmişlerdi. Bu yüzden Allah Azze ve Celle Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e şöyle buyurmuştur:

 

 

Onlar   seni    yalanlamıyorlar,    lakin    zalimler

Allah’ın  ayetlerini  inkar  ediyorlar. (Enam  33)  Ebu        14

Sufyan,   Nebi   sallallahu   aleyhi   ve   sellem   hakkında                    

Hirakl’e şöyle demiştir:

 

“Onun  yalan  söylediğini  hiç  görmedik”  (Buhari  ve

Müslim)

 

Allah Teala şöyle buyurmuştur: Ey iman edenler!

Allah’tan  korkun  ve  sadıklarla  beraber  olun (Tevbe

119)

 

Rasulullah  sallallahu  aleyhi  ve  sellem  de  şöyle buyurmuştur:  Muhakkak  ki  doğruluk  iyiliğe,  iyilik  de cennete götürür..(Buhari ve Müslim)

 

Doğruluk,   bir   davetçide   bulunması   gereken   en önemli   özelliklerdendir.   Yalan   yleyen   bir   kimsenin davetçi olması düşünülemez. Rasulullah sallallahu aleyhi


 

 

ve sellem’in haber verdiği gibi: Yalan facirliğe, facirlik

de  cehenneme  götürür Facir  (günahkar)  bir  kimsenin

Allah’a davet ettiği düşünülebilir mi?

 

Şüphesiz    doğruluk,    davete   muhatap    olanların nefislerinde  etki      ederek             onları                            davetçiye   saygı göstermeye, zünü kabul etmeye iter. Yalan ise bunun tam zıddı bir etki yapar.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

15


 

 

2- Emanet (Güvenilirlik):

 

Şüphesiz insanlar bu haslete sahip olan davetçiye güven  duyarlar.  Güvenilirlik,  doğrulukla  alakalıdır.  Bu yüzden  insanlar  ne  yalancıdan  ne  de  hain  kimseden huzur hissetmezler. Allah Teala şöyle buyurmtur:

 

Allah   kendilerine    kitap    verilenlerden    "onu insanlara    muhakkak                    açıklayacaksınız;         onu                    asla gizlemeyeceksiniz'  diye  söz  almıştı  da,  onlar  onu arkalarına  alıp  umursamamışlar,  yok  pahasına  onu satmışladır. Ne kötü alışveriş! (Al-i İmran 187)

 

 

İlmi  ve  insanlara  faydalı  olacak  iyiliği  gizlemek

hıyanettendir. Nitekim Allah Teala şöyle buyurmuştur:

 

 

Allah    sizlere    emanetleri    ehline    vermenizi emrediyor..(Nisa 58)                                                       16


 

 

3- Sabır:

 

Bu haslet her insan için gerekli bir haslet olup, bir davetçinin    olmazsa                 olmazlarındandır.                       Zira   davetçi, davetini            ulaştırmada                 yorucu                   işlerle          ve          zorluklarla karşılaşır.   Genellikle   hoşlanmadığı   şeylere   tahammül etmedikçe  de  bu  görevi  yerine  getiremez.  Bu  yüzden Allah’a  davet  eden  kimse  sıkıntılara  karşı  hilim  sahibi (ağırbaşlı,                     tahammüllü)   ve       sabırlı   olmalıdır.         Zira zorluklara karşı sabırlı ve tahammüllü olmazsa maksada ulamaz.    Şeyhulislam    İbn       Teymiyye    rahmetullahi aleyh’in  dediği  gibi,  sabırsız  ve  tahammülsüz  kimsenin bozdukları, düzelttiklerinden fazla olur. Bu yüzden Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

 

 

Affa sarıl, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir

(A’raf 119)

17

İyiliği    emret,    kötülükten     yasakla,    başına gelenlere    karşı   da                             sabret. Muhakkak       ki bu azmedilmeye değer işlerdendir.(Lukman 17)

 

Sabır, imanın yarısıdır. Nitekim Allah Azze ve Celle Kitabında  seksenden  fazla  sefer  bunu  zikretmiş,  şöyle buyurmuştur:

 

Sabrederek  ve  namaz  larak  yardım  isteyin(Bakara  45)  Allah  Azze  ve  Celle,  Nebi  sallallahu  aleyhi ve sellem’e hitaben şöyle buyurmuştur:

 

Sabır  sahibi  peygamberlerin  sabrettikleri  gibi

sabret. Onlar için acele etme(Ahkaf 35)


 

 

Sabır  ve  yakin  dinde  önderliğe  ulaştırır.  Nitekim

Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

 

Sabretmeleri       ve       âyetlerimize       yakinen inanmaları  sebebiyle,      içlerinden                        bir            kısmını, emrimizle  doğru  yola  sevkeden  önderler  yapmıştık(Secde 24)

 

Sabır ve takva sayesinde düşmanların tuzakları bir zarar vermez. Allah Teala şöyle buyurmuştur:

 

Eğer    sabreder    ve    (Allah'tan)    sakınırsaz, onların        hilesi,  size     hiçbir  zarar                vermez. Allah, şüphesiz,   onların   yaptıklarım   (ilmiyle]   çepeçevre kuşatmıştır(Al-i İmran 120)

 

 

Sabretmek,    Allah’ın     sevgisine     ve    yardımına

ulaştırır. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:                      18

Allah sabredenleri sever(Al-i İmran 146) Muhakkak  ki  Allah  sabredenlerle  beraberdir.”

(Bakara 153)

 

Sabrın karşılığı büyüktür:

 

Ancak     sabredenlere     kaıkları     hesapsız

verilecektir.(Zümer 10)

 

Sabır, cennete girmeye bir sebeptir:

 

Sabretmiş     olmanız    sebebiyle     (her     türlü korkudan,  endişeden      ve        üzüntüden)             selâmette olunuz.(Rad 24)


 

 

Nebi    sallallahu     aleyhi    ve    sellem    de    şöyle

buyurmuştur:    Müminin    durumuna   şaşılır.    Bütün durumların  kendisi  için  hayır  olması  ancak  min

için sözkonusudur. Eğer bolluğa kavuşursa şükreder ve   bu   kendisi   için   hayırlı   olur.   şayet   musibete uğrarsa  sabreder,  bu  da  kendisi  için  hayırlı  olur.”

(Müslim)

 

Yine  şöyle  buyurmuştur:  Hiç  kimseye  sardan daha geniş bir hayır varilmemiştir.(Buhari ve Müslim)

 

Sabır Üç rdür:

 

 

Birincisi:    Taat    işlemeye    sabretmek.    Bu,    taat

işlemeye  devam  etmekle,  bu  konuda  ihlaslı  olmakla, şeriate          uygun  amel    etmekle               olur.       Böylece               iman kuvvetlenir. Zira taatler imanı artırır.

19

İkincisi:   Günah   işlememeye   sabretmek.   Bu   da kötülükleri terk etmek, günahlardan ve buna imkan veren durumlardan     uzaklmak,   harama           düşmemek     için Allahın   azametini,   heybetini   düşünerek   ve   Ondan korkarak olur. Yine kul, Allahın kendisini günah işlerken görmesinden              çekinir.     Buna     sabrederek     imanının kuvvetini  devam  ettirir.  Zira  günahlar  imanı zayıflatır  ve eksiltir.

 

Üçüncüsü: Musibetlere sabretmektir. Bu da Allah’ın takdirine       teslim  ve        razı                  olarak,   başa gelenlere öfkelenmeyi   ve   yaratılmışlara   şikayeti   terk   etmekle gerçeklir.

 

Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:


 

 

Sabredenleri      jdele.       Nitekim       bunlar,

kendilerine  bir  musibet  geldiği  zaman,  "Biz,  Allah'a aidiz ve elbette Ona döneceğiz" derler. Rablerinden gelen  mağfiret  ve  rahmet,  işte  onların  üzerindedir; hidayete ermiş olanlar da, yine onlardır.(Bakara 155-

157)

 

Belaya     veya      musibete     uğrayana     güzelce sabretmek  ve  şikayet  etmemek  düşer.  Nitekim  Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

 

Sen güzel bir şekilde sabret(Mearic 5)

 

 

Durumu    Allah’a    şikayet    etmek    ise    güzelce

sabretmeye   aykırı   değildir.   Zira   Yakub   aleyhisselam şöyle demiştir:

 

Ben acı ve üzüntümü sadece Allah'a şikâyet        20

ediyorum." (Yusuf 86)

 

Eyyub  aleyhisselam  da  Rabbine  seslenerek  şöyle demiştir:

 

Başıma bir  belâ geldi; sen merhametlilerin en merhametlisisin"  (Enbiya  83)  Bununla  birlikte  Eyyub aleyhisselam sabır ile nitelenmiş ve onun hakkında şöyle buyrulmuştur:

 

Biz  onu  sarlı  bulduk.  O,  ne  iyi  bir  kuldu;

daima Allah'a yönelirdi. (Sad 44)

 

Allah’a     davet     eden     kimse    sabır     hasletiyle süslenmeye   mümkün   mertebe   muhtaçtır.   Zira   o   iki alanda  çalışmaktadır:  Nefsiyle  mücadele  alanı  ki,  bu alanda nefsini taate zorlar, isyandan alıkoyar. Diğeri de


 

 

Allah’a  davet  alanıdır.  Zorluklara,  sıkıntılara  ve  davet

olunanların alay etmelerine katlanmak zorundadır.

 

Nefsini  belaları yüklenmeye  alıştırmalıdır.  Zira  bu, davetçiler     hakkında                              Allahın     nnetidir.       Tarihte peygamberlerin    ve        davetçilerin     başlarına                     gelenler malumdur.  Onlar  bunlara  sabretmişlerdir.  Onları  örnek edinmeli  ve  sürekli  olarak  Allah  Azze  ve  Cellenin  şu ayetlerini hatırlamalıyız:

 

Başına gelenlere karşı da sabret. Muhakkak ki bu azmedilmeye değer işlerdendir.(Lukman 17)

 

 

Yoksa siz (Ey Müslümanlar!) sizden evvel gelip

geçen,       hattâ        peygamberleri,       beraberindeki mü'minlerle  birlikte  "Allah'ın   yardımı  ne  zaman?" diyecek   kadar   sıkıntılara   ve   acılara   maruz   kalıp

sarsılan (milletlerin hali, sizin de başınıza gelmeden        21

cennete    gireceğinizi   mi    sayorsunuz?    Bilin   ki

Allah'ın yardımı yakındır.(Bakara 214)

 

Rasulullah  sallallahu  aleyhi  ve  sellem’e  insanların en  şiddetli  belalara  uğrayanları kimlerdir  diye  sorulunca şöyle buyurmuştur:

 

Peygamberler,   sonra   onlara   benzeyenler   ve onlara   benzeyenlerdi.   Kul,   dini   kadarıyla   belaya uğrar            ve           o, yeryüzünde          günahsız        bir       şekilde yürüyene     kadar    başından     bela     eksik    olmaz(Hasendir. İbn Hibban ve başkaları rivayet etmişlerdir.)


 

 

4- Merhamet:

 

Allah’a  davet  eden  kulun  kalbinde  insanlara  karşı merhamet  ve  şefkatin  yerleşmiş  olması,  onların  hayrını dilemesi   zorunludur.   Bütün   düşüncesi   onlara  sadece hücet ikame etmek ve onların üzerinde bulunduğu yolun batıllığına   delil   getirmek   olmamalıdır.   Bilakis   onları sapıklıktan    kurtarıp    hidayete,    isyankarlıktan    itaate, bidatten  nnete  ulaştırmak,  fitnelerden  ve  helak  edici yollardan       uzaklaştırmak              için  var       gücüyle           gayret göstermelidir. İnsanların en merhametlisi olan Rasulullah sallallahu  aleyhi  ve  sellem  davetçi  için  en  güzel  bir örnektir. Allah Teala şöyle buyurmuştur:

 

 

Size,   kendi    içinizden,   sıkınya    uğramanız

kendisine  ağır  gelen,  size  düşkün,  'minlere  karşı müşfik,  merhametli  bir  Peygamber  gönderilmiştir.”

(Tevbe 128)                                                                                22

 

Nitekim   Rasulullah   sallallahu   aleyhi   ve   sellem ümmetine  olan  şefkatine,  onları  ateşten  uzakltırmaya olan hırsına misal vererek şöyle buyurmuştur:

 

Benim   misalim   ancak   şu   adamın   durumu gibidir: Adam bir at yakar. At etrafı aydınlatmaya başlayınca   kelebekler   kendilerini   o   ateşe   atarlar. Adam  onlara  engel  olmaya  çaştıkça  direnirler  ve ateşe  atlarlar.  İşte  ben  de  size  engel  olmak  için tuttukça siz ona atlamaya çaşıyorsunuz.(Müslim)

 

İşte diğer peygamberler de bu şekilde kavimlerine karşı şefkatli olmlar ve onlar adına Allahın azabından korkmuşlardır. Nitekim Nuh aleyhisselam kavmine şöyle demiştir:


 

 

Ben   sizin   için   büyük   bir   günün   azabından

korkarım.(A’raf 59)

 

Davetçi  katı  kalpli  olursa,  hakka  da  davet  etmiş olsa   ve   doğru   da   ylese   insanlar   onun   etrafından uzaklırlar,  işinde  başarılı  olamaz.  İnsanlar  daima  katı kalpli ve kaba kimselerden nefret ederler, onun nasihatini kabul etmezler. Allah Teala şöyle buyurmuştur:

 

Allah'ın    bir   rahmeti   dolayısıyladır    ki,    sen onlara  karşı  yumuşak  davrandın;  eğer  kaba,  katı kalpli  olsaydın,  elbette  etrafından  dağılır  giderlerdi(Al-i İmran 159)

 

 

Bu  yüzden  davetçi,  insanların  kalplerinin  daveti

kabule    meyletmeleri   için    onlara    karşı    merhametli, yumuşak  ve  arkadaşça  davranmalıdır.  Nebi  sallallahu

aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:                                          23

 

Muhakkak ki yumuşakk bir şeyde bulundu mu mutlaka  onu  süsler,  bir  şeyde  bulunmazsa  da  onu mutlaka lekeler.(Müslim)

 

Yumuşaklıktan      mahrum      kulunan      bütün iyiliklerden mahrum edilmiş demektir.(Müslim)

 

Merhamet     etmeyene     merhamet     edilmez.

(Buhari ve Müslim)


 

 

5- Tevazu (Alçak Gönüllülük):

 

Allah’a davet eden kul, insanların arasına karışır ve onları  İslam  ahlakına  davet  eder.  İnsanları  tevazuya çağırdığı  halde   kendisinin   bu   vasfa   sahip   olmaması yakışmaz.                      İnsanları       kibirden      sakındırır       onlara kibirlenenlerin  uğrayacağı akibeti  açıklar.  Allah Azze  ve Cellenin şöyle buyurduğunu bildirir:

 

Büyüklenerek   yüzünü   insanlardan   çevirme. Yeryüzünde           böbürlenerek                        yürüme.            Muhakkak ki Allah, kendini beğenip övünen hiç kimseyi sevmez." (Lokman 18) Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in de şöyle buyurduğunu anlatır:

 

 

Kalbinde   zerre   ağırlığı   kadar   kibir   bulunan

cennete giremez. (Buhari ve Müslim) sonra da kendisi

kibirlenir!  İnsan  tabiati  kibirlenenlerden  hoşlanmaz  ve        24

onların sözünü kabul etmez. Allah’a davet edenin tevazu ve   yumuşaklık   kanatlarını   insanlara   indirmesi,   Allah Tealanın şu zünü gerçekleştirmesi gerekir:

 

Mü'minlerden sana uyanlara da kanadı indir(Şuara 215) Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

 

Muhakkak    ki    Allah    bana     tevazu    sahibi olmanızı,   öyle   ki   hiçbirinizin   bir   diğerine   karşı övünmemesini ve birinizin     diğerine          taşkınlık yapmaması vahyetti.(Müslim)

 

Yine    şöyle    buyurmtur:    Bir    kimse    tevazu gösterirse   mutlaka   Allah   onu   yükseltir   (Müslim) Davetçi tevazusunu artırdıkça, başarılı olur. Bu barıyla


 

 

gururlanmamalıdır.   Zira   bu   ancak   Allahın   muvaffak

kılması ile olur:

 

Benim  başanm,  ancak  Allah'ın  yardıyladır.

(Hud 88)

 

Allah,   Rasulullah    sallallahu    aleyhi    ve    sellem’ düşmanlarına   karşı   yardım   edip   Mekke   fethedildiği zaman, rabbine karşı tevazudan dola ve Onun lütfunu itiraf ederek başı eğik, boynu bükük halde girmiştir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

25


 

 

6- Davet ettiği konuların gereklerini

uygulamak:

 

Bir     şeye     davet     ettiği     halde     onu     kendisi uygulamayan,   davet   ettiği   kimselere   önder   olamaz. Davetçinin              gidişatı   ve       fiilleri,           davetin                       muhatapları üzerinde sözlerinden daha büyük bir etki bırakır. Nitekim Şuayb aleyhisselamın zü Kuran’da şöyle anlatılır:

 

Ben,   size   menettiğim   şeyleri   yaparak   size

muhalefet etmeyi istemem(Hud 88)

 

Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

 

 

Ey  iman  edenler!  Yapmayacağınız  şeyi  niçin

söylüyorsunuz?   Yapmayacağınız   şeyi   söylemeniz,

Allah kanda s olarak çok büyüktür.(Saf 2-3)                 26

 

Siz     kitabı     okuyup     dururken,     kendinizi unutup   da   insanlara   iyiliği   mi emredersiniz? Hiç akıl etmiyor musunuz'' (Bakara 44)

 

Ümmet,   zleriyle   fiilleri   birbirini   tutmayan   nice davetçilere karşı inat etmiştir. Nitekim İmam İbn Kayyım onları  şöyle   anlatır:   Kötü   alimler,   cennetin  kapısına oturup    insanları               sözleriyle   cennete,      fiilleriyle     de cehenneme   davet   ederler.   Onların   zleri   insanlara Buyrun, gelin” dedikçe filleri de: Sakın beni dinlemeyin” der.   Şayet   davet   ettikleri   şey   hak   ise,   ona   icabet edenlerin  ilkleri  kendileri  olmalıdır.  Görünüşte  onlar  yol gösterici  gibidirler  ama  hakikatte  yol  kesicilerdir. (el- Fevaid s.112)


 

 

Böyle kimseler, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in

şu  hadisini  hatırlasınlar:  Kıyamet  gününde  bir  adam

getirilir     ve     cehenneme     atılır.     Karnından     bir değirmene  bağlanır  ve  eksen  etrafında  dönen  eşek

gibi   döndürülür.   Cehennemlikler   toplanarak   ona

şöyle  derler:  Ey  falan!  Nedir  bu  halin?  Sen  bize iyiliği emredip kötülükten yasaklamıyor muydun?” o

da:    Evet,    ben    iyiliği     emreder    fakat    kendim

yapmazdım.  Kötülüğü  yasaklar  fakat  onu  işlerdim”

der.(Buhari ve Müslim)

 

 

Ali b. Ebi Talib radıyallahu anh şöyle der: Ey ilmi

yüklenenler!  Onunla  amel  ediniz!  Alim  ancak  öğrenen sonra  da  ilmine  uygun  amelde  bulunandır.  Bir  takım kimseler  gelecek,  ilmi  yüklenecekler  fakat  gırtlaklarını geçmeyecektir.  Gizli  halleri,  görünen  hallerinden  farklı olacak.  Amelleri  ilimlerine  aykırı  olacak.  Halka kurup

birbirlerine    karşı    övünecekler.    Hatta    onlardan    biri        27

arkadına,    kendisini    bırakıp    başkasının     meclisine

katıldığı     için    öfkelenecek.   İşte    onların    amelleri    o meclislerinden  Allah  Azze  ve  Celleye  yükselmez bn

Abdilberr Camiu Beyani’llm (2-7)


 

 

7- Allah Tealadan korkmak ve murakabe:

 

Takva,   Allah   Azze   ve   Cellenin   öncekilere   ve sonrakilere tavsiyesidir:

 

Sizden  önce  kendilerine  kitap  verilenlere  ve

size Allah’tan korkmanıtavsiye ettik.(Nisa 131)

 

Ey  insanlar!  Sizleri   tek   bir   candan   yaratan

rabbinizden sakın(Nisa 1)

 

Kul     bu     sayede     Allah    Tealanın     sevgisine, dostluğuna ve dünyada yardımına ulaştır.  Nitekim  Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

 

 

Muhakkak   ki    O’nun   dostla    ancak    takva

sahipleridir(Enfal 34)                                                              28

 

Ahirette   de   cennete   yine   bu   sayede   ulaşılır: Rabbinizin  bağışlamasına  ve  genişliği  göklerle  yer kadar   olup   takva   sahipleri   için   hazırlanmış   olan cennete koşun(Al-i İmran 133)

 

İşte  o  cennete  kullarımızdan  sakınanla varis kılarız(Meryem 63)

 

Allah’tan   sakınmak   ve   Ondan   korkmak   ilmin başıdır:

 

Eğer  Allah’tan  sakınırsanız  sizin  için  (hakkı batıldan   ayıran)   bir   Furkan   lar   ve   günahlarınızı örter(Enfal 29)


 

 

Davetçinin   takva   derecesine   ulaşması   için   şu

hasletlere sahip olmalıdır:

 

* Güzel ahlakla süslenmek

 

*  Kendisini  iyilikleri  işlemeye  ve  kötülükleri  terk etmeye alıştırmalıdır.

 

* Her adımında kendisini kontrol etmelidir.

 

*  Hatalarını  fark  edebilmek  için  nefsini  hesaba

çekmelidir.

 

*  İsyanı  tamamen  terk  edinceye  kadar  nefsiyle

mücahede etmelidir.

 

 

29


 

 

8- Davet ettiği konuyu bilmek

 

Allah’a davet edenin davet ettiği konuyu iyi bilmesi, basiret üzere olması gerekir. Bilmediği veya şüphe ettiği bir  konuya  davet  etmesi  yakışmaz.  Allah  Teala  şöyle buyurmuştur:

 

De   ki,   bu   benim   yolumdur.   Ben   ve   bana uyanlar,      basiretle         ona      davet                    ederiz.         Allah noksanlardan          münezzehtir                    ve        ben                          müşriklerden değilim(Yusuf 108)

 

 

İbn Kesir  rahmetullahi aleyh şöyle demiştir:  Allah

Teala,     insanlara     ve    cinlere    gönderdiği     rasulüne emrederek,  insanlara  bu  yolu  haber  veriyor.  Yani  onun yolu  ve  nneti  Allah’tan  başka  ilah  olmadığına,  Onun ortağı bulunmadığına şahitlik etmeye basiret, yakin, aklî

ve dini delillerle davet etmektir.(Tefsiru İbn Kesir 2/509)         30

 

Davetçinin uygun miktarda şu ilimlere sahip olması

gerekir:

 

* Kur’an ve Kuran ilimleri

 

* Sünnet ve hadis ilimleri

 

* Siyer ve İslam tarihi

 

* Fıkıh ve fıkıh usulü

 

* Dil ve edebiyat

 

*    Genel    kültür:    Dünyadaki    icadlar,    modern

gelişmeler ve benzerleri.


 

 

Öncelikli Meselelerin Sıraya Konması

 

Dinini  bilen  fakih  bir  davetçi,  davet  ettiği  konuları önceliklerine göre sıralar.  Bu öncelikleri ve maslahatları gözetmeden davete kalkışmaz.

 

 

Daha önemli olanı, önemli olanın önüne almadır.

Daya  faydalı  olanı,  faydalı  olanın  önüne  alır.  Bununla beraber   davet   olunan   kimselerin   konumunu   ama

ama değerlendirir. Gayri Müslim bir kimseyi islam’a ve

Allah  Azze  ve  Cellenin  tevhidine  davet  etmeden  önce namaz kılmaya  davet etmez. Namaz kılmayan kılmayan

bir   Müslümana   namaz   kılmayı   tebliğ   etmeden   önce

başka şeylerden sakındırmaya kalkmaz. Bilakis öncelikli olanı öne alır ve bu konuda Rasulullah sallallahu aleyhi ve  sellem’i  kendisine  örnek  edinir.  Nitekim  Rasulullah sallallahu  aleyhi  ve  selem  Muaz  b.  Cebel  rayallahu

anhı Yemene gönderdiğinde ona şöyle buyurmuştur:             31

 

Şüphesiz sen kitap ehli bir kavme gidiyorsun. Onla                     Allah’tan         başka                  ilah olmadığına, Muhammedin      Allah’ın            rasulü             olduğuna                  şahitlik etmeye  davet  et.  Bu  konuda  sana  itaat  ederlerse onlara  Allah’ın  kendilerine  günde  b vakit  namaz farz kıldığını bildir. Bu konuda itaat ederlerse Allah’ın kendilerine           zekatı    farz           ldığı  bildir    ve zenginlerinden  ap  fakirlerine  ver.  Bu  konuda  sana itaat ederlerse           mallarının          değerlilerini         almaktan sakın.(Buhari ve Müslim)

 

İslam   dini,   teşride   ve   hükümlerinde   öncelikleri gözetmiştir.  Fıkıh  alimleri  teşrideki  nnetten  hareketle bu   öncelikleri   belirlemişler   ve   bunun   üzerine   fıkıh kaideleri         bina                  etmişlerdir.               Davetçilerin    de    bunları gözetmesi gerekir:


 

 

* Din, farzı nafilenin önünde tutmuştur.

 

* Nassı içtihada öncelemiştir.

 

*     Kötülüklerin     giderilmesini      iyiliklerin     elde

edilmesine öncelemiştir.

 

* Genel maslahat, özel maslahatlardan önceliklidir.

 

*     Genel     zararın     giderilmesi,     özel     zararın

giderilmesinden önceliklidir.

 

*    Daha    büyük    zarardan    veya    daha    büyük kötülükten sakınmak için iki zarardan daha hafif olanı ve iki kötülükten hafif olanı işlenir.

 

 

*   Çatışması  halinde   ilmi   talep   etmek,   nafileyle

meşgul olmaktan önceliklidir.                                                     32

 

*  Toplumsal  şirkle  mücadele  etmek,  ferdî  şirkle

mücadele etmekten önceliklidir.


 

 

Davet Üslupları

 

Davetçinin başarılı olabilmesi için davet yollarını ve üsluplarını bilmesi, bu konuda Kur’an-ı Kerim ayetlerine, Nebi         sallallahu            aleyhi       ve         sellem’in          siyerine           ve sahabelerde   bulunan   örneklere   uyması   gerekir.   Bu üsluplardan bazıları şu şekildedir:

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

33


 

 

1- Hikmet

 

Hikmet  bir  şeyi  bulunması  gereken  yere  koymak demektir. Allah Teala şöyle buyurmuştur:

 

Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle davet et  ve  onlarla  en  güzel  olan  şekilde  mücadele  et.(Nahl 125)

 

Bu da şu hususların gözetilmesini gerektirir:

 

*  Üzerinde  durulan  konu  ile  anlatılanların  uyumlu olması

 

 

* Muhatapları ahmak ve cahiller olarak görmek gibi

onları   uzaklaştıracak   şeylerden   sakınmak.   Bilakis   şu

ayette belirtildiği gibi hareket ederek hatırlatmalıdır:                  34

 

Hatırlat.   Zira   hatırlatmak    müminlere    fayda

verir(Zariyat 55)

 

* Muhatapların fer’î/amelî meselelerdeki inandıkları hususlara  yani  batıl  olmadığı sürece  mezhe ihtilaflara saygı göstermelidir.

 

*   Durumun   gerektirdiği   şekilde   zlere   dikkat

edilmelidir. Bu husus, şu meseleleri kapsar:

 

a-     Dinleyenlerin     anlayabileceği     şekilde     akli seviyelerini  gözetmek.  Abdullah  b.  Mesud  rayallahu anh   şöyle   demiştir:   Şayet   bir   topluluğa   akıllarının anlayamadığı  şeyler  anlatırsan  bu  mutlaka  bazıları  için fitne olur.(Sahihu Muslim mukaddimesi)


 

 

Ali   rayallahu   anh   şöyle   demiştir:   “İnsanlara

bildikleri (anlayabilecekleri) şeylerden bahsedin. Allahın ve rasulünün yalanlanmasını ister misiniz?” (Buhari)

 

Allah   kendilerinden   razı   olsun,   bu   sahabelerin sözleri  Kur’anın  şu  kaidesi  ile  uyum  içindedir:  Onlara yumuşak söz söyle (İsra 28)

 

b-  Maksadı  muhatapların  kalplerine  ve  akıllarına ulaştırabilmek          için      en        uygun                          dil      ve    anlatım  tarzı seçilmelidir.  Nebi  sallallahu  aleyhi  ve  selem  Araplara, onların   anlayacağı   dilden   konuşurdu.   Nitekim   şöyle buyurmuştur:

 

 

 

 

 

35

Yolculukta    oruç    tutmak    iyilikten    değildir.”

(Ahmed b. Hanbel) Bu hadis Sahihaynda Kureyş dili ile şöyle gelmiştir:

 

 

 

 

 

 

Yolculukta oruç tutmak iyilikten değildir

 

c-    Nasihatte    bulunmak   için    en    uygun   vakti seçmelidir. Nitekim İbn Mesud rayallahu anhden sahih olarak  nakledildiğine  göre  o,  her  perşembe  insanlara öğüt verirdi. Ona birisi:

 

Ey   Ebu    Abdirrahman!   Bize    her   gün    öğütte bulunmanı isterdim” dedi. Bunun üzerine şöyle dedi:


 

 

Beni    böyle    yapmaktan    alıkoyan    şey    sizleri

bıktırmaktan    çekinmemdir.    Ben    sizlere    tıpkı    Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in bize yaptığı şekilde nasihat yapıyorum. O da bizi bıktırmaktan sakınırdı. (Buhari ve Müslim)

 

d-  Vaaz  süresini  insanları  sıkmayacak  uzunlukta seçmelidir.  Zira  onların  arasında  hasta,  ylı  ve  ihtiyaç sahibi  kimseler  vardır.  Buna  özellikle  Cuma  hutbelerde dikkat etmek gerekir. Zira bunu dinlemeye dayanamayan namazı terk edip gidebilir. Aynı şekilde yapılan bir derste de bu husus gözetilmezse, dinleyici meseleyi anlamadan ayrılabilir.

 

 

e- Sınırlı zaman içinde anlatılmak istenen maksa

ulaştırmak  gerekir.  Nitekim  Nebi  sallallahu  aleyhi  ve

sellem   - Allah’a hamd ve övde bulunduktan sonra

hafif, hoş ve mübarek sözlerle hutbe ederdi. (Ahmed ve        36

Ebu   Davud,   el-Hakem   b.   Hazn   el-Kilefî   rayallahu

anhden kuvvetli isnad ile rivayet etmişlerdir.)


 

 

2- Güzel Öğüt

 

Bu, sevap ve ceza hatırlatarak kulların kalplerinin güzellikle  yumuşatılması,  inceltilmesidir.  Nitekim  Allah Teala Musa       ile           kardeşi   Harun  aleyhimasselam’a Firavun’a karşı şöyle tebliğde bulunmalarını emretmiştir:

 

Ona  yumuşak  söz  söyleyin;  belki  öğüt  alır, yahut korkar." (Taha 44) Davetçinin de vaazı esnasında şunlara dikkat etmesi gerekir:

 

1- Özlü ifadeler kullanmalıdır.

 

2- Tvik ve sakındırmayı bir araya getirmelidir.

 

 

3- Allahın kullarına olan nimetlerini hatırlatmalıdır.

37

4-  Vaazında  kimseyi  utandırmamak  için  kapalı  ve

kinayeli  ifadeler  kullanmalıdır.  Nitekim  Nebi  sallallahu aleyhi ve sellem: Bazı kimselere ne oluyor ki şöyle şöyle yapıyorlar…” diyerek isim belirtmeden eleştirirdi.

 

5-  Konusunun  ana  hatlarını  çizip  maksadı  bütün dikkatiyle açıklamalıdır.

 

Kur’an-ı   Kerim’de   bir   çok   vaaz   üslubu   vardır. Davetçiye  örnek  olması  için  bunlardan  birini  sunmakla yetinelim. Allah Azze ve Celle, isyankar kullarına da Ey kullarım diye  hitap  etmiş,  onları  önce  müjdelemiş  ve tvik   etmiş,   sonra   da   korkutup   sakındırarak   şöyle buyurmuştur:

 

De  ki:  "Ey  kendilerine  karşı  günah  işlemekte

aşı giden  kullarım!  Allah'ın  rahmetinden  ümidinizi


 

 

kesmeyin. Zira Allah bütün günahla bağışlar. O, çok

bağışlayıcıdır;    çok    merhametlidir.     Azâb     size gelmeden  önce,  Rabbinize  dönün  ve  O'na  teslim olun:  sonra  yardım  göremezsiniz.  Ab,  siz  farkına varmadan ve  size birdenbire gelmeden,  kişi, Allah'a itaatte   işlediğim kusurdan      dolayı bana   yazıklar olsun;  gerçekten alay edenlerden idim;  yahut,  Allah bana            hidayet           etseydi,            muhakkak   sakınanlardan olurdum;     yahut da        aza   görünce,        benim için dünyaya  tekrar  dönüş  olsay da  ben  de  iyilerden olsaym, demeden önce, Rabbinizden size indirilen en güzel şeye uyun!" (Zümer 53-58)

 

 

 

 

 

 

 

38


 

 

3- En Güzel Olan Şekilde Mücadele

 

Cidal;  çekişme  ve  galip  gelmeye  çalışma  yoluyla yapılan müzakeredir.  Bunun övüleni  ve kınananı vardır. Övülen   cidal, hakka    ulaşmanın         kastedildiği tartışmalardır.     Bunun                   dışındakiler     ise     kınanmıştır. Nitekim   Allah   Azze   ve   Celle   bunu   kınayarak   şöyle buyurmuştur:

 

Hak   ortadan   kaldırmak   için   bâtıl   yoldan mücadele etmişlerdir(Mümin/Gafir 5)

 

 

İnsanlardan,   bilgisi,   delili   ve   aydınlatıcı   bir

kitabı olmadan, sırf Allah'ın yolundan saptırmak için büyüklük    taslayarak      Allah                    hakkında       mücadele edenler vardır.(Hac 8-9)

 

Rasulullah  sallallahu  aleyhi  ve  sellem  de  şöyle        39

buyurmuştur:    Kendilerine    hidayet    geldikten    sonra

sapıtan   bir   kavim   ancak   cedel   sebebiyle   sapmıştır.(Sahihtir. Tirmizi rivayet etmiştir.)

 

Allah  Azze  ve  Celle  bu  yolu,  Nahl  suresi  125. ayetinde daha önce gen iki üsluptan sonra zikretmiştir. Zira      davetçi,     eksiklik   bulmaya çalışan  itirazcı  ve tartışmacı  kimselerle  karşıltığında  bu  üsluba  ihtiyaç duyabilir. O zaman en güzel şekilde mücadele eder.

 

Mücadele  edenin  maksadı  hakka  ulaşmak  veya onu ıklamak  olmalıdır.  Rasulullah sallallahu aleyhi  ve sellem şöyle buyurmuştur:

 

Allah’ın  en  sevmediği  kimse  aşırı  tarşma

kimsedir.(Buhari ve Muslim)


 

 

İbrahim   aleyhisselamın   Nemrud   ile   konuşma

hakkında Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

 

Allah'ın  kendisine  hükümranlık  vermesinden dolayı,  İbrahim'le,  Rabb;  hakkında  tartışan  kimseyi bilmez  misin?  İbrahim  (ona)  "Rabbim  hem  diriltir, hem  de  öldürür"  deyince,  o,               "ben  de  diriltir  ve öldürürüm"  demişti.   Fakat  İbrahim:  "Allah,   güneşi doğudan  getirir;   sen de  onu  batıdan  getir"  deyince de,    o          küfreden,       şaşıp         kalmıştı.            Allah,      lim kimseleri doğru yola iletmez.(Bakara 258)

 

Yine Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

 

 

Yoksa    onlar,    hiçbir    yaratı    olmadan    mı

yaratıldılar;      yahut      da      onlar,      kendileri      mi yaratıcıdırlar?          Yoksa                       gökleri                       ve            yeri       onlar     mı yarattılar?           Hayır,    onlar,              kesin      olarak                       îman       40

etmiyorlar. Yoksa      Rabbinin      hazineleri      onların yanında mır? Yahut da yegâne hâkim onlar mıdır?(Tur 35-37)

 

Böylece  müşriklere  karşı  hüccet  getirilerek  ilzam edilmişlerdir.

 

En  güzel  şekilde  tartışma  ve  cedel  üslubu,  Allah Tealaya       davetin            en        önemli                              vesilelerinden biridir. Peygamberlerin kavimleriyle    konuşmalarında          bunun örnekleri çoktur. İki bahçe sahibinin kıssası (Kehf 32-43), Adem  aleyhisselamın iki oğlunun kıssası (Maide  27-31) ve  Kıyamet  gününde  kendilerini  saptıran  efendilerine uyan kimselerin konuşmaları (Sebe 31-33) buna örnektir.


 

 

4- Kıssa Anlatmak:

 

Kıssa anlatmanın muhatapların nefislerinde büyük etkisi vardır. Bu yüzden Kur’an- Kerim ve Sahih nnette bir    çok            kıssalar  anlatılmıştır.      Bu       etkilerden        birisi Sahabelerin                Radıyallahu               anhum       bütün    İslam manalarını akide, ibadet, ahlak ve gidişat olarak öğrenip yetişmeleridir.  Kıssa  üslubu  insanların  geneli  üzerinde özel faydalar sağlamaya devam etmiştir.

 

Kur’anda    en    güzel    kıssalar    vardır:   Biz    bu Kur"ân sana  vahyetmekle,  kıssaların  en  güzelini anlatmış oluyoruz (Yusuf 3) Bunda hedef ibret ve öğüt alınmasıdır.   Nitekim   bunların   bir   kısmında   İslam’ın esasları açıklanmıştır.

 

 

Allah     Teala      şöyle      buyurmuştur:      Onların kıssalarında  al  sahipleri  için  bir  ibret  vardır.  Bu     41

kıssalar,      uydurulmuş      bir     söz      değil;     fakat kendilerinden        öncekilerin                    tasdiki           ve her    şeyin açıklamasıdır;                      İman   edenler                               için   hidayet     ve rahmettir.(Yusuf 111)

 

Buna  bir  örnek  zikredelim.  Allah  Azze  ve  Celle şöyle   buyurmuştur:   Yahut   çökük   çatılan   üzerine, (duvarları)  yılıp harap olm bir kasabaya  uğrayıp da, "Bunu ölümden sonra, Allah nereden diriltecek''' diyen kimseyi (bilmez misin)? Böyle dediği için Allah onu yüz sene boyunca öldürmüş, sonra diriltip "kaç sene böyle kaldın?" demişti. O, bir gün, yahut daha az"            deyince, Allah (ona) şöyle buyurmuştu: "Hayır, yüz sene kaldın.  nanmazsan) yiyeceğine ve içeceğine bak; hiç bozulmamış; ve bir de merkebine bak.   (Böyle   yapmamız),   seni   insanlara   bir   ibret nişanesi  kılmak  içindir.  Kemiklere  bak,  onları  nasıl


 

 

yerli  yerine  koyacak,  sonra  onlara  et  giydireceği?

(Cereyan eden şeyler) ona apaçık belli olunca, şöyle demişti:   "Biliyorum   ki   Allah,   her   şeye   kâdirdir.” (Bakara 259)

 

Davetçi bu kıssadan davetini ulaştırmak için parlak bir üslup çıkarabilir ve insanlara şunları öğretebilir:

 

*   Yeryüzünde   tefekkür,   ticaret   veya   ilim   talebi

amacıyla seyahat etmenin meşru olduğu

 

* Allah Tealanın yarattıkları üzerinde düşünmenin ve öncekilerin durumundan ibret almanın zorunluluğu

 

 

*  Ayetlerin  açıkladığı  gibi  ölüm  ve  öldükten  sonra

dirilmenin ispatı

 

*   Ölümden   sonraki   zamanla   ahretteki   hayatın        42

dünya zamanıyla kıyaslanamayacağı

 

*   Allah   Azze   ve   Cellenin   mutlak   kudretinin, yiyeceği  yüz  sene  muhafaza  etmesi,  adamı  ve  eğini diriltmesi, kemiklere et giydirmesinin açıklanması

 

*  Kıssada  cehaletin  mazeret  oluna  delil  vardır. İbn  Abbas  rayallahu  anhumadan  gelen  bir  rivayete göre bu kıssada gen şahıs Uzeyr aleyhisselamdır.

 

Hadisi şeriflerdeki kıssalarda pek çok olup, Buhari ile     Müslim’in        rivayet ettikleri        mağaradaki               üç       kişi hadisinden    çıkarılacak                 ba     faydaları          örnek                     olarak zikredelim.

 

* İhlasın neticesi


 

 

* Allah Tealaya tevekkül ve Ona sığınma

 

*   Ana  babaya  iyiliğin  dünyada  ve  ahrette  faydalı

neticesi

 

* Allah Tealadan korku

 

* Emanet ve hakları eda etmenin önemi

 

* Salih amellerle Allah Tealaya tevessülün mru olu.

 

Bunun  gibi  kitap  ve  sünnette  anlatılan  bir  çok kıssalar        sayesinde       davetçi,                  muhataplarına                dinin özelliklerini bildirebilir.

 

 

43


 

 

5- Soru Cevap Üslubu

 

Bu  üslubun  kullanılması  uyarıcı,  zihni  çalıştırıcı, dinleyenleri   cevap   vermeye   tvik   edici   etki   yapar. Kur’an-ı  Kerim’de  bunun  örnekleri  çoktur.  Nitekim  Allah Teala şöyle buyurmuştur:

 

Dîni      yalanlayan       (şu      adamı)       göyor musun? Yetîmi      itip      kakan,                        yoksulu  doyurmaya önayak olmayan işte odur.(Maun 1-3)

 

 

Rabbının   fil   sahiplerine   ne   yapğını   biliyor

musun? Üzerlerine sert taşlar atan sü sü kuşlar gönderip  onları  yenilmiş  ekin  gibi  yaparak  kendi

tuzaklarını boşa çıkarmadı mı?(Fil suresi)

 

Davetçilerin  efendisi  Muhammed  sallallahu  aleyhi        44

ve   sellem    bu    üslubu    çok   kullanmıştır.    Rasulullah                    

sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

 

Bilir misiniz, müflis kimdir? dediler ki:

 

Aramızda    müflis,    parası     ve    malı    olmayan kimsedirBuyurdu ki:

 

Muhakkak   ki   ümmetimden   müflis,   yamet gününde namaz, oruç ve zekat ile gelir, şuna hakaret etmiştir,  şuna  iftira  atmışr,  şunun  malı yemiştir, şunun  kanını  dökmüş,  şunu  da  dövmüştür.  Bunun iyiliklerinden           alınarak                           bunlara       verilir.       Hükmü bitirilmeden   önce   iyilikleri                           biterse, şunların günahlarından anarak buna yüklenir ve cehenneme atır.(Müslim)


 

 

Yine  Rasulullah  sallallahu  aleyhi  ve  sellem  şöyle

buyurmuştur:

 

Aranızda kimi kuvvetli sayarsınız?

“Güreşte yenilmeyen kimseyi dediler. Buyurdu ki: Öyle   değil,   lakin   al   kuvvetli   öfke   anında

kendisine hakim olandır(Müslim)

 

Ebu  Bekre  rayallahu  anhden:  Nebi  sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 

Dikkat    edin!    Size    Büyük    günahların    en büyüklerini haber vereyim mi?”

 

 

Evet ey Allahın rasulü!” dediler. Buyurdu ki:

45

 

Allaha ortak koşmak ve ana babaya isyanr

dayanmış halde iken doğruldu ve şöyle buyurdu:

 

Dikkat  edin!  Bir  de  yalan  konuşmak”  bunu  o kadar  çok  tekrar  etti  ki  keşke  sussa  dedik. (Buhari  ve Müslim)


 

 

6- Örnekler Vermek

 

Bu     üslup,     dinleyenlerin     konuyu    anlamasıkolaylaştırır ve gözleri önünde şekillendirmelerini sağlar. Böylece nefislerine etki ederek güzel amellere sarılır ve kötü  amellerden  sakınırlar.  Nitekim  Allah  Teala  tayyib kelime olan tevhid kelimesine ve habis kelime olan şirk kelimesine şöyle misal vermiştir:

 

 

Allah'ın   nasıl   bir   misal   verdiğini   göryor

musunuz?   Güzel   söz,   kö   yerde   sabit,   dalları havada güzel  bir  ağ gibidir. Meyvesini  her  zaman

Rabbinin izniyle verir. İşte Allah, düşünüp taşınsınlar

diye  insanlar  için  böyle  misaller  verir. Kötü  sözün meseli  ise,  toprak  üstünde  gövdesi  alınmış,  durma kabiliyeti olmayan kötü bir ağ gibidir. (İbrahim 24-

26)

46

Yine   Allah   Azze   ve   Celle   şöyle   buyurmtur: Mallarını Allah yolunda sarf edenlerin durumu, yedi başak   bitiren   ve   her   bir   başakla   yüz      (hububat) tanesi   bulunan   bir  tanenin  durumu   gibidir.   Allah, dilediğine kat kat verir ve Allah, ihsanı bol, her şeyi hakkıyla bilendir.(Bakara 261)

 

Kuranda bunun örnekleri çoktur. Davetçi bunlardan faydalandığı             gibi,                          nnette                   gelen    misallerden    de faydalanır.   Nebi    sallallahu         aleyhi                     ve       sellem’in     şu hadislerini örnek vermekle yetinelim:

 

Rabbini  zikredenle,  zikretmeyenin  misali,  diri ile ölünün misali gibidir(Buhari ve Müslim)


 

 

Kuran okuyan müminin misali turunç meyvesi

gibidir.   Kokusu   da   hoş,   tadı   da   hoştur.   Kuran okumayan  müminin  misali  hurma  gibidir.  Kokusu yoktur  ama  tadı  hoştur.  Kuran  okuyan  münağın misali  reyhan  gibidir.  Kokusu  hoştur,  tadı  acıdır. Kuran   okumayan   münağın   misali   ise   ebu   cehil karpuzu gibidir. Kokusu olmadığı gibi, tadı da acıdır.” (Buhari ve Müslim)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

47


 

 

7- Uygulamalı Öğretim Üslubu

 

Nitekim     Nebi     sallallahu     aleyhi     ve     sellem sahabelerine           abdesti,             namazı,            hac        ibadetlerini  ve benzerlerini uygulamalı olarak öğtetmiş ve sonra:

 

Benim nasıl namaz kıldığı göyorsanız öyle namaz kılınız(Buhari),

 

Hac  ibadetlerini  benden  alınız (Sahihtir.  İmam

Malik ve başkaları rivayet etmişlerdir) buyurmuştur.

 

Davetçinin Kur’an ve sünnetten zlü ve fiili olarak bütün   davet   üsluplarını,   maddi,   manevi   vesilelerini öğrenmeli ki, bu davette hedefine ulabilsin.

 

 

48


 

 

Davete İcabet Edenler Haknda Yapılması

Gerekenler:

 

 

Davetçinin  davete  icabet  edenleri  takip  etmeye

devam etmesi, onlardan gafil kalmaması veya sırf doğru yola  yönelmiş  olmaları  sebebiyle  onları  terk  etmemesi

gerekir. Zira daha önce üzerinde bulunduğu düşünceleri depreşir.  Bu  yüzden  onlara  nasihatin,  öğretilmesinin  ve

yetiştirilmelerinin     üstlenilmesi     gerekir.     Bu     konuda Sahihaynda geçen yüz kişiyi öldüren adam kıssasından istifade etmek gerekir. Bu adam tevbe etmek istediğinde

yeryüzünün   en   bilgili   alimini   sordu.   Ona   bir   alimi

gösterdiler. Alim ona nasihat etti ve bulunduğu şehri terk ederek  Allah’a  ibadet  eden  Salih  insanların  bulunduğu

bir şehre gitmesini ylemişti. Çünkü Allah’a isyan edilen

bozuk çevrede kalmaya devam etmesi, tekrar eski haline

dönmesine  sebep  olacaktı.  Davetçi,  kendisine  icabet        49

edenlere  öğretmekle  yetinmemelidir.  Bilakis  öğretimle                    

birlikte eğitimin de sürdürülmesi zorunludur.

 

İlk  Müslümanların  menheci  böyle  idi.  Abdullah  b. Mesud radıyallahu anh şöyle demiştir: Bizden birimiz on ayet öğrendiği zaman, bunun anlamlarını öğrenip onlarla amel  etmedikçe  başka  ayetlere  geçmezdi (Tefsiru  İbn Kesir (1/3)

 

Ebu  Abdirrahman  es-Sülemi  şöyle  demiştir:  Bize Kuran okumayı öğretenler ki onlar Kuran okumayı Nebi sallallahu  aleyhi  ve  sellem’den  öğrenmişlerdi   şöyle anlattılar: Biz, Kur'ân-ı Kerim’den on âyet öğrendik mi, o on  âyetin  helalini,  haramını,  emir  ve  nehiylerini  öğren- medikçe  bir  sonraki  on  âyeti  öğrenmeye  geçmezdik” (Tefsiru İbn Kesir (1/3) Kurtubi (1/56)


 

 

İçindekiler

 

 

Mukaddime.......................................................................2

Allaha Davetin Fazileti: ..................................................3

Bu Konuda Bir Şüphenin Giderilmesi .......................11

Davetçinin Ahlak ve Özellikleri.....................................12

1- Doğruluk: ...............................................................14

2- Emanet (Güvenilirlik): ...........................................16

3- Sabır: ......................................................................17

Sabır Üç rlüdür: .................................................19

4- Merhamet: ..............................................................22

5- Tevazu (Alçak Gönüllülük): ..................................24

6- Davet ettiği konuların gereklerini uygulamak: ......26

7- Allah Teala’dan korkmak ve murakabe: ................28

8- Davet ettiği konuyu bilmek....................................30

Öncelikli Meselelerin Sıraya Konma ..........................31       50

Davet Üslupları ..............................................................33                    

1- Hikmet....................................................................34

2- zel Öğüt .............................................................37

3- En Güzel Olan Şekilde Mücadele ..........................39

4- Kıssa Anlatmak: .....................................................41

5- Soru Cevap Üslubu ................................................44

6- Örnekler Vermek ...................................................46

7- Uygulama Öğretim Üslubu ..................................48

Davete İcabet Edenler Hakkında Yalması

Gerekenler: .................................................................49