Mübârek Ramazan’ı Nasıl Karşılamalıyız?
“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olmak üzere kendisinde Kur’ân indirilen aydır...” (Bakara, 2/185)
Allahu Teâla Ramazan ayına bazılarını şöyle
sayabileceğimiz ve diğer aylardan farklı pek çok özellik ve üstünlükler vermiştir;
1.
Oruç tutanın ağız kokusu Allah nezdinde misk kokusundan daha hoştur.
2.
Melekler oruçlulara iftar vaktine dek mağfiret diler.
3.
Allah azze ve celle her gün cennetini süsler ve şöyle buyurur:
“Salih kullarımın üzerlerindeki sıkıntı ve
eziyet veren şeyleri atarak sana gelmelerine fazla bir zaman kalmadı”.
4. Bu ayda azgın şeytanlar zincire
vurulur, cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kilitlenir.
5. Yine bu ayda bin aydan daha hayırlı
olan Kadir gecesi vardır. Bu gecenin hayrından mahrum kalan kimse, hayrın
tümünden mahrum kalmış demektir.
6. Ramazanın son günü bütün oruçlulara mağfiret
olunur. Bu ayda Allah’ın cehennem ateşinden azad ettiği kimseler vardır ki, bu
da Ramazanın tüm gecelerinde gerçekleşir.
Böylesine özellik ve faziletlere sahip
olan bir ayı nasıl karşılayalım? Salih bir kimse bu ayı; samimi bir tevbe, tam
bir kararlılık, vakitlerini salih ameller ile mamur etmek niyetiyle karşılar.
Allahu Teâla’dan kendisine güzel bir şekilde ibadet edebilmemiz için yardımını
esirgememesini niyaz ederiz. (Amin).
O halde Ramazanı en güzeliyle değerlendirmek
için ne gibi salih amellerde bulunmalıyız sorusunun yanıtını birlikte arayalım;
Ramazanda
Yapılması Gereken Salih Ameller:Oruç
“Ademoğlunun
bütün amelleri kendisinindir. Bir iyilik on misli ile yediyüz katına kadar
mükâfat görecektir. Aziz ve celil olan Allah da “Oruç müstesnâ, o benimdir ve
onun mükâfatını verecek olan benim; o arzularını, yemesini, içmesini benim için
terk etti” buyurur. Oruçlunun iki sevinci vardır; biri iftar ettiğinde diğeri
Rabbine kavuşacağı gündedir. Andolsun oruç tutanın (orucundan dolayı) ağız
kokusunun değişmesi Allah nezdinde misk kokusundan daha hoştur” Buhârî, Muslim
“Kim
Ramazanı (farziyetine) inanarak ve ecrini Allah’tan umarak oruçla geçirirse
geçmiş günahları bağışlanır” Buhârî, Muslim
“Her
kim yalan söz söylemeyi ve o doğrultuda amel etmeyi terk etmeyecek olursa, onun
yeme ve içmeden uzak durmasına Allah’ın ihtiyacı yoktur” Buhârî, Muslim
“Oruç
bir kalkandır. Sizden herhangi bir kimse oruçlu olduğu günde çirkin söz
söylemesin, kötü iş işlemesin, cahillik etmesin. Herhangi bir kimse kendisine
sövecek olursa ‘ben oruçluyum’ desin” Buhârî, Muslim
Bu bakımdan oruç tutan kimsenin; kulağı,
gözü, dili ve bütün azalarıyla oruçlu olması gerekir. Oruç tuttuğu gün ile
oruçlu olmadığı gün arasında daha olumlu bir değişiklik olmalıdır.
Namaz
“Rahman’ın kulları yeryüzünde ağır ve
vakûr yürürler. Cahiller onlara sataşarak hitap ettiklerinde onlar: Selametle,
der geçerler. Onlar gecelerini Rablerine secde ile kıyam ile (namaz kılmakla)
geçirirler” (Furkan, 25/63-64).
“Her
kim Ramazanı (farziyetine) inanıp ecrini de Allah’tan umarak namazla geçirirse
geçmiş günahları bağışlanır” Buhârî, Muslim
Geceleri namaz kılmak, Rasûlullah ve ashabının
üzerine düştükleri bir sünnetti. Aişe Radıyallahu
anhâ, “Gece namaz kılmayı bırakma. Çünkü Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem onu bırakmaz; hastalanır veya yorgun düşerse
oturarak namazını kılardı” der.
Ömer b. Hattab Radıyallahu anh da gece arzuladığı kadar namaz kılar, gece yarısı
olunca da aile efradını namaza kaldırırdı. Onlara, “Namaza, namaza” der ve “..Ve aile halkına da namazı emret, sen de
ona sebatla devam et. Biz senden bir rızık istemiyoruz, seni rızıklandıran
Biziz, güzel akibet takvânındır” (Tâhâ, 20/132) ayetini okurdu.
Alkame b. Kays şöyle der: Bir gece
Abdullah b. Mes’ud Radıyallahu anh’ın
yanında kaldım. Gecenin ilk vakitlerinde kalkıp namaz kıldı. Tıpkı mahalle
mescidinde namaz kılan bir imam gibi ağır ağır, tane tane okuyordu. Bununla
birlikte çevresinde bulunanlar onun kırâatini işitmiyor, hatta kendi sesini
kendisi de işitmeyecek hale geliyordu. Nihayet sabaha yakın alaca karanlığa
(tan yerinin ağarmasına) akşam ezanı ile akşam namazının bitirileceği kadar bir
zaman kaldı mı vitir kılardı.
Sahabe fecre yakın bir vakte kadar sürekli
namaz kılardı. Geceleri namaz kılmak, Rasûlullah ve ashabının üzerine düştükleri
bir sünnetti. Aişe Radıyallahu anhâ,
“Gece namaz kılmayı bırakma. Çünkü Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem onu bırakmaz; hastalanır veya yorgun düşerse
oturarak namazını kılardı” der.
İnfak
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem insanların en cömerti idi. Ramazanda diğer
günlere nisbeten daha çok gayret ederdi. O, bizlere de şunu öğütler, “Sadakanın en faziletlisi Ramazanda
verilenidir”
Tirmizî
Ömer b. Hattab şöyle der; “Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem bize sadaka
vermemizi emretti. Bu sırada benim de yanımda bir miktar malım vardı. Kendi
kendime
“Eğer, Ebû Bekir’i geçmem mümkünse işte
onu bu gün geçeceğim” dedim ve malımın yarısını getirdim. Allah Resûlü bana,
“Aile
halkına ne bıraktın?”
diye sordu. Ben de bunun kadar dedim. Ebu Bekir ise yanındakilerin hepsini
getirdi. Allah Resûlü ona,
“Ailene
ne bıraktın?”
diye sorunca;
“Onlara Allah ve Resûlünü (sevgisini) bıraktım”
dedi. Ben de,
“hiçbir hususta ebediyen seni geçemeyeceğim,”
dedim”.
Görüldüğü gibi Ramazan ayında sadakanın
bir üstünlüğü, bir özelliği vardır. O halde bu konuda elimizi açık tutmalıyız,
durumumuza göre sadaka vermeye, infakta bulunmaya gayret göstermeliyiz.
Sadaka vermenin birçok çeşidi vardır.
Bunlardan bazıları şöyledir:
Yemek Yedirmek:
“Onlar,
kendi canları çekmesine rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler. “Biz
size Allah rızası için yemek yediriyoruz; sizden ne bir karşılık, ne de bir teşekkür
bekliyoruz. Biz, sert ve belâlı bir günde Rabbimizden (O’nun azâbına uğramaktan
korkarız” (derler). İşte bu yüzden Allah onları o günün fenalığından esirger;
(yüzlerine) parlaklık, (gönüllerine) sevinç verir. Sabretmelerine karşılık
onlara cenneti ve (cennetteki) ipekleri lutfeder” (İnsan, 76/8-12).
Selef-i salihîn yemek yedirmeye oldukça
gayret gösterir, buna birçok ibâdete göre öncelik tanırlardı. Bu ister aç bir
kimseyi doyurmak ister çevresindeki salih arkadaşlarını yedirmek olsun fark
etmezdi. Yemek yedirilecek kimsede fakirlik şartını aramazlardı.
Seleften birisi şöyle diyor; “Arkadaşlarımdan
on kişiyi dâvet edip onlara canlarının çektiği bir yemek yedirmem benim için İsmailoğullarından
on tane köleyi azad etmekten daha sevimlidir”.
Seleften pek çok kimse oruçlu olduğu halde
iftarını açacağı yemeği başkasına yedirir, onu kendisine tercih ederdi. Onlar
kendisi oruçlu olduğu halde kardeşlerini yedirir, bununla da yetinmeyip onlara
hizmet eder ve onların rahat etmelerine gayret gösterirdi.
Yemek yedirme ibâdeti bir takım
ibadetlerin de kaynağını teşkil etmektedir: Kendilerine yemek yedirilen kardeşler
sevinir, onlara muhabbet beslenir. Bu da cennete girmeye bir sebeb teşkil eder:
“İman
etmedikçe cennete asla giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de asla iman etmiş
olamazsınız”
Muslim
Yine yemek yedirmek sebebi ile salihlerle
birlikte oturup kalkılmış olur ve yedikleri yemek neticesinde ibadetlere karşı
güç ve kuvvet kazanmaları nedeniyle onlara bu hususta yardımcı olunduğu için
ecir umulur.
İftar Vermek:
“Oruçluyu
iftar ettiren onun kadar sevap alır da oruçlunun ecrinden bir şey eksilmez” Nesâî
“Kim
bir oruçluyu iftar ettirir yahut bir gaziyi techizatlandırırsa ona da aynı ecir
vardır”
Daha Çok Kur’ân Okuma:
Selef-i Sâlihîn’in Ramazanındaki şu iki
hususa değineceğiz;
a) Çokça Kur’ân-ı
Kerim okumaları
b) Kur’ân-ı Kerim’i
okuyup, dinlediklerinde Allahu Teâla’ya karşı kalplerinden korkup ürpermeleri
dolayısı ile ağlamaları.
Ramazan ayı Kur’an ayıdır. Bu bakımdan
müslümanın bu ayda diğer günlerine nazaran daha çok Kur’an-ı Kerim okuması
gerekir. Selef-i salihîn Allah’ın Kitabına çok itina gösterirdi. Cebrâil Aleyhisselâm Ramazan ayında Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem ile Kur’ân-ı
Kerim’i karşılıklı okurdu. Selef-i salihînden kimi Kur’ân-ı Kerim’i üç gecede
bir Ramazan kıyamında (teravihte) hatmederdi. Bazıları yedi günde bir, bazıları
da on günde bir hatmederdi. Onlar namazda da namazın dışında da Kur’ân-ı Kerimi
sürekli okurlardı.
İmam Şâfiî, Rahmetullahi Aleyh Ramazan ayında
altmış hatim okurdu ve bunları namazın dışında yapardı.
İmam Şihâbuddin ez-Zührî Rahmetullahi Aleyh de Ramazan ayında
hadis okumaktan ve ilim ehli ile oturup kalkmaktan kaçınır, daha çok Kur’ân-ı
Kerim okumaya yönelirdi.
İmam Süfyan es-Sevrî Rahmetullahi Aleyh ise, Ramazan ayı girdi mi nafile ibâdetten
ziyade Kur’ân-ı Kerim okumaya yönelirdi.
İmam İbni Receb Rahmetullahi Aleyh şöyle der: “Kur’ân-ı Kerim’in üç günden daha az
bir sürede hatmedilmesine dair varid olan yasaklamalar bunun sürekli olarak yapılması
ile ilgilidir. Ramazan ayı gibi; özellikle de Kadir gecesinin arandığı
gecelerde veya Mekke’ye Mekkeli olmayanların arasından girenler gibi, faziletli
mekanlarda ise, bu zaman ve mekanın faziletini ganimet bilerek Kur’ân-ı Kerim’i
çokça okumak müstehabdır”.
Kur’ân tilâveti esnasında ağlamaya
gelince; Selef-i salihîn, üzerinde düşünmeden, kavramadan şiir okur gibi
Kur’an-ı Kerimi hızlıca okumak adetinde değildi. Onlar Allah azze ve celle’nin kelamından etkilenir
ve bundan dolayı kalpleri ürperirdi.
Buhârî’de Abdullah b. Mes’ud Radıyallahu anhümâ’nın şöyle dediği
nakledilir: “Allah Resûlü bana
“Kur’ân
oku”
dedi.
“Kur’ân sana indirilmişken onu yine sana mı
okuyayım” dedim. O;
“Onu
başkasından dinlemeyi severim” dedi. O’na Nisâ sûresini: “Her ümmetten
birer şahit getirip bunlara karşı da seni şahit getireceğimiz zaman halleri
nice olur?” (Nisâ, 4/41) buyruğuna varıncaya kadar okudum. Bu sefer bana;
“Bu
kadarı yeter”
dedi. Ona dönüp baktığımda gözlerinden yaşlar boşanıyordu”.
Beyhâkî de Sünen’inde Ebû Hureyre Radıyallahu anh’dan şöyle dediğini
nakletmektedir; Allahu Teâla’nın: “Şimdi
siz bu söze (Kur’ân’a) mı şaşırıyorsunuz? Gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz!” (Necm,
53/59- 60) buyruğu nazil oluduğunda Suffe ehli gözyaşları yanaklarından akıncaya
kadar ağladılar. Rasûlullah Sallallahu
Aleyhi Vesellem onların ağladıklarını farkedince O da onlarla birlikte ağladı.
O’nun ağlaması üzerine bizler de ağladık. Bunun üzerine Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem ; “Allah korkusundan ağlayan kimse cehenneme
girmez” buyurdu.
İbni Ömer Radıyallahu anhümâ da Mutaffifîn sûresini, “Öyle bir gün ki, o günde alemlerin Rabinin huzurunda divana duracaklar”
(Mutaffifîn, 83/6) buyruğuna varıncaya kadar okudu. Sonra yere yıkılıncaya
kadar ağladı, ötesini okumaya devam edemedi.
Muzâhim b. Züfer şöyle der; Süfyan
es-Sevri bize akşam namazını kıldırdı. “Yalnız
sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz” buyruğuna varınca kıraati
kesilinceye kadar ağladı. Daha sonra Fatiha suresini yeni baştan okudu.
Güneşin Doğmasına Dek Mescidde Kalmak:
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem sabah namazını kıldı mı güneş doğuncaya
kadar namaz kıldığı yerde otururdu. Yine Rasûlullah şöyle buyurmaktadır: “Kim sabah namazını cemaatle birlikte kılar
sonra da güneş doğuncaya kadar oturup Allah’ı anar daha sonra da iki rekat
namaz kılarsa bu onun için tam ve eksiksiz olarak bir hac ve umre ecri gibi
olur.”
Bu her gün için böyle olduğuna göre ya
Ramazan günlerinde yapılırsa ecri ne olur? O bakımdan geceyi namaz kılmakla
geçirmek sûreti ile pek büyük mükâfatlar kazanmak için Allah’ın yardımını
dilemeli, bu hususta salihlere uymalıyız. Allah rızası için nefislerimizle
cihad etmeli ve cennet makamlarının zirvelerine ulaşabilmek için üstün gayretler
harcamalıyız.
İtikâf:
“Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem her Ramazan on gün itikafta bulunurdu.
Vefat ettiği yılın Ramazanında ise yirmi gün itikafta bulundu” Buhârî, Muslim
İtikâf; Kur’an okumak, namaz kılmak,
zikir, duâ ve buna benzer pek çok itaati bir arada bulunduran ibadetlerdendir. İtikâfı
denemeyen bir kimse bunun zor ve sıkıntılı olduğunu düşünebilir. Ancak bu
Allah’ın kendisine kolaylaştırdığı kimseler için pek kolaydır. Her kim salih
bir niyet ve samimi bir kararlılıkla kuşanırsa, Allah da ona yardım eder. İtikaf
özellikle Kadir gecesini de bulmak maksadı ile Ramazan ayının son on günlerinde
yapılmalıdır. İtikâf şer’î bir halvettir. İtikafta bulunan kimse kendisini
Allah’a itâate ve Allah’ı anmaya hasretmiş, kendisini Allah’ı anmaktan meşgul
edecek her şeyden ilişkisini koparmıştır. Kalbiyle, kalıbıyla Rabbine ve
kendisini Rabbine yakınlaştıracak şeylere yöneltmiş olur. Böyle bir kimsenin
Allahu Teâla ve onun kendisinden razı olması dışında hiçbir maksadı kalmaz.
Umre Yapmak:
“Ramazan
ayında yapılan bir umre, bir hacca denktir” Buhârî, Muslim
“(Ramazan
umresi) Benimle yapılan bir hacca denktir”. Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem ile birlikte bir hac yapabilene ne
mutlu.
Kadir Gecesini Araştırmak:
“Biz
onu (Kur’ân’ı Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sana
bildiren oldu mu? Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır” (Kadir, 97/1-3).
“Kadir
gecesine (faziletine) inanarak ve ecrini de umarak namazla geçiren bir kimsenin
geçmiş günahları bağışlanır” Buhârî, Muslim
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Kadir gecesini araştırır ve ashabına da
bu geceyi araştırmalarını emrederdi. Ramazan’ın son on gününün gecelerinde aile
halkını Kadir gecesine erişirler umuduyla ibadet için uyandırırdı.
Ömrünü
bir hiç uğrunda zayi eden
kimse! Şimdiye kadar kaçırdıklarını
Kadir gecesinde telâfi etmeye bakmalısın! Elbet bu günün de hesabı verilecek..
Kadir gecesinde yapılan bir amel diğer zamanlardaki bin ayda yapılan amelden
daha hayırlıdır. Bu hayırdan mahrum kalan, gerçekten mahrum bir kimsedir.
Ramazanın son on günü içinde yer alan
Kadir gecesinin özellikle de tek gecelerde bulunma ihtimali daha kuvvetlidir.
Ubey b. Ka’b şöyle derdi: Allah Resûlü’nün
bize haber verdiği belirti ve alâmete göre güneş Kadir gecesinin sabahında gözü
rahatsız eden parıltısı olmaksızın doğar. Yine sahih bir hadiste A’işe Radıyallahu anhâ’dan Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’e şöyle dediği
nakledilmektedir:
“Ey Allah Rasûlü! Kadir gecesine tevâfuk
edersem ne diyeyim?”. Rasûlullah da,
“‘Allah’ım!
Şüphesiz ki Sen çok affedensin, affetmeyi seversin, beni de affet’ de” buyurdu.
Çokça Zikir, Duâ Ve İstiğfârda Bulunmak:
Ramazanın tüm gün ve geceleri faziletli
günlerdir. Bu günleri ganimet bilerek çokça zikir ve dua etmek, özellikle de
duaların kabul edildiği anlarda buna dikkat etmek gerekir:
Orucunu açtığı vakit oruçlunun, geri
çevrilmeyecek bir duası vardır. Sahih hadislerden öğrendimize göre Rabbimiz celle celâluhu’nun, İzzet ve Celâli’nin
layık olduğunca dünya semâsına inip te, “Bir dilekte bulunan kimse var mı ona
vereyim, mağfiret isteyen var mı onu mağfiret edeyim” dediği vakit, gecenin son
üçtebiridir.
Yine bir diğer kıymetli vakit te seher
vakitleridir; “Seher vakitlerinde de istiğfâr
ederlerdi” (Zâriyat, 56/18). Cuma da duânın kabul edildiği saat kollanmalı,
cuma gündüzünün son vakti; özellikle ikindi ezanı sonrası duayla değerlendirilmelidir.
Sonuçta: Bu cennet bahçelerinde salih,
amellerin gölgesinde yaptığımız bu gezintiden sonra çok önemli bir noktaya değinelim!
Bu önemli nokta nedir bilir misiniz? İhlastır. Nice oruçlu orucundan açlık ve
susuzluktan başka bir nasip elde edemez. Nice namaz kılan vardır ki geriye
uykusuzluk ve yorgunluktan başka bir şey kalmaz. Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’in, “Kim imanla ve ecrini yalnız Allah’tan umarak
Ramazanı oruçlu geçirirse geçmiş günahları affolunur” ifadesindeki “imanla ve ecrini yalnız Allah’tan umarak”
sözüyle bu önemli noktaya işaret etmiştir. Selef-i salihîn haklarında
korktukları için amellerini gizli yapmaya özel gayret gösterirdi..
Muhammed b. Vâsî Rahmetullahi aleyh şöyle der, “Öyle kimselere yetiştim ki, onlardan
birinin başı, hanımı ile birlikte aynı yastıkta olduğu halde yanağının altındaki
yastık göz yaşlarıyla ıslanır da hanımı bunun farkına varmazdı. Yine öyle
kimselere de yetiştim ki onlardan herhangi birisi safta namaza durur, gözyaşları
yanaklarına akar fakat yanıbaşındaki bile bunun farkına varmazdı”.
Süfyân es-Sevrî Rahmetullahi aleyh, “Öğrendiğime göre kul gizlice bir amelde
bulunur. Fakat şeytan onun peşini bırakmaz, nihayet onu yenik düşürür ve bu
amel alenî yapılmış gibi yazılır. Sonra şeytan onun peşini yine bırakmaz o da
sonunda bu ameliyle övünmeyi arzu eder. Bu sefer ameli, alenen yapılmış
olmaktan da silinerek riyâkârca yapılmış olarak kaydedilir” demiştir.
Ramazanda Boş Şeylerle Meşgul Olmak
Vakti boşa geçirmek ve Allah’a itâat dışında
şeylerle ziyan etmek.. İşte gaflet, ilahi rahmetten ve ilahi lütuflardan yüz
çevirmek buna denir.
“Kim
de beni anmaktan yüzçevirirse şüphesiz onun için dar bir geçim vardır ve biz
onu, kıyamet günü kör olarak haşrederiz. O, “Rabbim! Beni niçin kör olarak haşrettin?
Oysa ben, hakikaten görür idim!” der. Buyurur ki: “İşte böyle. Çünkü sana
ayetlerimiz geldi; ama sen onları unuttun. Bugün de aynı şekilde sen
unutuluyorsun!” Böylece, israfa sapanı ve Rabbinin ayetlerine inanmayanı
cezalandırırız. Rabbinin azâbı, elbette daha şiddetli ve daha süreklidir” (Tâhâ, 20/124-127).
Evet, gaflet içindeki müslüman evlatlarını
dâvet etmeliyiz. Dosdoğru yola gelip hidayet bulmaları için onları çağırmalı ve
gıyâbında onlara duâ etmeliyiz. Ümit ederiz, Allah duâlarımızı kabul eder ve
ebedî şakâvetten kurtuluruz. (Amin).
RASÛLULLAH’IN
ORUCU
Oruç
Nedir?: Güneşin doğmasından batışına kadar, Allahu Teâla’ya
ibadet niyetiyle, hiç bir şey yememek, içmemek, cinsi mübâşerette bulunmamak ve
orucu bozan diğer şeylerden uzak durmaktır.
Ramazan
Orucu: İslâm’ın şartlarından biridir. Allah Resûlü Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur,
“İslam beş şey üzerine bina olunmuştur. Bunlar, Allah’tan başka ilah olmadığına
ve Muhammed’in O’nun Resûlü oluduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, zekat
vermek, Ramazan Orucunu tutmak, Beyt’i (kâbeyi) haccetmektir”
Ramazan
Orucunun Başı Ve Sonu: İbadetler, her zaman her yerde ve herkes için kolaylıkla
tesbit edilecek bir takım ölçü ve alâmetlere bağlı kılınmıştır. Ramazan orucu
da bunlardan biridir. Kur’an-ı Kerim ve Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesellem bu ibâdete Ramazan hilâlinin görülmesi
ile başlamayı ve Şevval hilâlinin görülmesi ile bitirmeyi şart kılmıştır;
“Ramazan
ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğrunun eğriden ayırmanın açık
delilleri olarak kendisinde Kur’ân indirilen aydır...” (Bakara, 2/185).
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem de bu âyet-i kerimede geçen Ramazan
orucuna erişmeyi hadisi şeriflerinde açıklamıştır. Bunların bazılarını sağlam
hadis kaynaklarından aktaralım:
İbn Ömer Radıyallahu anhümâ Rasûlullah Sallallahu
Aleyhi Vesellem den şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
“Hilâli görmedikçe oruca başlamayın ve
hilâli görmedikçe de oruç açmayınız. Eğer buluttan dolayı hilali
göremezseniz bu takdirde ayın günlerini otuza tamamlayınız.”
Tirmizî’nin rivâyeti şöyledir, “Ramazandan önce oruç tutmayınız, hilâlle
oruca başlayın; (Şevval) hilalini görmekle de oruç açınız. Eğer bir bulut
hilâli görmenizi engellerse o vakitte onu (Ramazanı) otuz güne tamamlayınız”.
İbni Ömer, Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesellem’den şöyle buyurduğunu rivâyet eder,
“Biz
ümmî bir ümmetiz, ne yazar, ne de hesap biliriz. Ay şöyle ve şöyledir” Yani kimi zaman
29, kimi zaman otuz çeker.
Nakletiğimiz bu hadisler konu ile ilgili
pek çok hadisler arasından sadece örnek teşkil etmek üzere seçilen az bir
bölümüdür. Bu meâldeki hadisler pek çoktur.
Bu bakımdan ru’yet ile yani Ramazan
hilâlini görmekle oruca başlayıp ru’yet ile yine Şevvâl’in hilâlini görmekle
orucu bitirme gerekli dir. Müslümanların bu ibadete de diğer ibadetlere de
gereken hassasiyeti göstererek yalnız belirtilen ölçüleri gözönünde
bulundurmaları ve bu ölçüler çerçevesinde ibâdetlerini yapmaya gayret etmeleri,
buna dikkat göstermeleri gerekmektedir.
Oruç
Kimlere Farzdır?
1- Oruç; akil, baliğ,
mukîm olan ve gücü yeten her müslümana farzdır.
2- Kafir’e oruç farz
olmadığı gibi müslüman olunca da kaza etmesi gerekmez.
3- Baliğ olmamış
çocuğa oruç farz değildir. Ancak alışması için oruç tutması tavsiye edilir.
4- Deliye oruç farz
değildir. Çünkü ona mükellefiyet yoktur. Yetişkin de olsa bunun için fidye
verip yemek yedirmesi gerekmez.
Hayatı kavrama ehliyetine sahip olmayan akıl
hastasına, unutkanlığa mübtelâ olmuş çok yaşlı ihtiyarlara da oruç farz değildir.
5- Hasta olan bir
kimse, iyileştiğinde orucunu kaza eder. Müzmin bir hastalık yüzünden oruç
tutamayan kimse, çok yaşlı hastalığı hiç iyi olmayan bir hasta gibidir. Bunlar
her gün bir fakire yemek yedirirler.
6- Hâmile ve emzikli kadınlar; hâmileliklerinden,
çocuğu emzirememekten veya çocuğun sağlığından korkarlarsa, oruç tutmayıp
sonradan kaza ederler.
7- Hayızlı ve nifaslı
olan kadınlar, bu esnada oruç tutmayıp daha sonra kaza ederler.
8- Suda boğulma ve
ateşte yanma tehlikesinde bulunan birini kurtarmak için, gerekirse oruç
bozularak bunlar kurtarılır. Bu durumda da oruç kaza edilir.
9- Yolcu dilerse
oruç tutar, dilemezse tutmaz. Bu yolculuk ister umre gibi bir defalık olsun,
isterse nakliyecilik gibi devamlı olsun, kendi beldelerinde bulunmadıkça oruç
tutmayabilirler. Daha sonra, tutmadıkları gün sayısınca orucu kaza ederler.
Orucun
Ahkâmı
1)
Niyet:
Farz olan oruçlarda şafak sökmeden niyet
etmek farzdır. Allah Resûlü Sallallahu
Aleyhi Vesellem, “Fecirden önce oruca
niyetlenmiyenin orucu yoktur”
buyurmaktadır. Yine “Oruca geceden
niyetlenmeyen kimsenin orucu yoktur” buyurmaktadır.
Niyetin yeri kalptir. Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi Vesellem ve Ashab’ından
niyetlerini dil ile söyledikleri asla nakledilmemiştir.
2)
Orucun vakti:
“...
Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı), siyah ipliğinden ayırt edilinceye kadar
yiyin, için sonra geceye kadar orucu tamamlayın...” (Bakara, 2/187).
Fecir iki türlüdür;
Fecr-i
Kâzib:
Bu fecirde sabah namazının vakti girmiş olmaz. Oruç tutacak olan bir kimsenin
bu vakitte yemek yemesi haram değildir. Bu fecrin alâmeti; ufukta dimdik duran,
kurt kuyruğu şeklindeki uzun bir aydınlıktır.
Fecr-i
Sâdık:
Sabah namazı vakti girmiş olur. Bundan sonra yemek yenmez. Fecr-i sâdık, ufuk
boyunca dağların ve tepelerin üzerindeki yaygın bir beyazlıktır.
İftar vakti ise; doğu tarafından karanlığın
başladığı, batı tarafından da gündüz sona erip güneşin yuvarlaklığını yitirdiği
vakittir. Zira; Allah Resûlü Sallallahu
Aleyhi Vesellem, “Gece buradan yayılmaya
başlar, gündüz buradan sona erer ve güneş de batarsa oruçlu iftarı açar”
buyurmuştur. Bu, güneşin tümüyle batması demektir, aydınlığı kalsa bile hüküm
aynıdır.
3)
Sahur:
Allah Resûlü Sallallahu Aleyhi Vesellem, “Bizimle
ehli Kitabın orucu arasındaki fark Sahur yemeğidir” ve “Bereket üç şeydedir. Cemâat, tirid ve sahur” buyurmuştur.
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’in bereket olarak nitelendirdiği sahuru
terketmek sünnete aykırıdır. Çünkü sahur yemeği sünnete uymaktır. İnsanlar için
oruçta elbette güçlük vardır. Ancak sahur, hadiste buyrulduğu gibi
bereketlidir. Rasûlullah Sallallahu
Aleyhi Vesellem; “Haydi bereketli gıdaya” sözüyle buna işaret etmiştir.
Allah Rasûlü Sallallahu Aleyhi Vesellem, “Sahur
bereket yemeğidir, biriniz bir şey bulamayıp bir yudum su içse bile onu
terketmeyiniz. Çünkü Allah ve Melekleri sahur yemeği yiyenlere duâ ve mağfiret
eder” ve “Mü’minin sahur yemeğinin en
bereketlisi ve makbul olanı hurmadır” buyurmuştur. Allah Rasûlü Sallallahu Aleyhi Vesellem’in sünneti,
sahuru fecre kadar uzatmaktı.
4)
Oruçlu Neleri Terkedecek?:
“Kavl-i zûr” denilen, fitne ve fesad yayan
yalan söz terkedilecektir. Rasûlullah Sallallahu
Aleyhi Vesellem, “Kavli zûr’u
terketmeyen Allah azze ve celle’nin, onun yeme ve içmesini terketmesine ihtiyacı
yoktur” buyurur.
Hayırsız ve fâhiş söz de terkedilecektir.
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem,
“Oruç, yememek ve içmemek değildir. Ancak
oruç, hayırsız ve fâhiş sözden oruç tutmaktır. Biri sana sövdüğü veya cahilce
davrandığı zaman ‘ben oruçluyum, ben oruçluyum’ de” buyurmuştur.
5)
Oruçluya Mubah Olanlar:
1) Cünüp olarak
sabahlama konusunda Âişe validemiz Radıyallahu
anhâ şöye diyor, “Allah Resûlü Sallallahu
Aleyhi Vesellem cünüp olduğu halde fecir sökerdi. Sonra gusleder ve orucunu
tutardı”
2) Misvak Kullanmak:
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem,
“Eğer ümmetime zorluk vereceğinden
korkmasaydım onlara, her abdest alışlarında misvak kullanmalarını emrederdim” buyurmaktadır.
Allah Rasûlü Sallallahu Aleyhi Vesellem misvak kullanmada oruçlu olanla olmayan
arasında bir fark görmemiştir. Bunda, oruçlu olsun veya olmasın genel olarak
herkesin abdest alırken misvak kullanabileceğine ve öğle namazından önce veya
sonra kullanmasında da herhangi bir fark olmadığına dair işaret vardır.
3) Mazmaza ve istinşâk’ı oruçluların
sıkça ve mübâlağalı bir şekilde yapmaları sakındırılmıştır. Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem, “... istinşak’ı oruçlu olmadığın sürece
sertçe yap” buyurmuştur.
4) Kucaklaşmak ve
öpmek: A’işe validemiz Radıyallahu anhâ
şöyle der, “Rasûlullah Sallallahu Aleyhi
Vesellem, oruçlu iken hanımlarını kucaklar ve öperdi. Fakat O, içinizde şehvetine
en çok sahip olanınız idi”. Ancak bu yaşlılar için değilse de gençler için
mekruhtur. Çünkü, Allah Resûlü Sallallahu
Aleyhi Vesellem’e bunun sebebi sorulduğunda, “Yaşlı kimse nefsine hakim olur” buyurmuştur.
5) Kan tahlili yaptırmak:
Herhangi bir gıda içermedikçe, ilaç niyetiyle iğne vurulmak câizdir, orucu
bozmaz. Çünkü bunlar mideye gitmez. Ancak kuvvet iğneleri ve serum orucu bozar,
zarûret dışında câiz değildir.
6) Kan aldırmak
(Hacamat) orucu bozmaz. İbni Abbas Radıyallahu
anhümâ, “Nebî Sallallahu Aleyhi
Vesellem, oruçlu olduğu halde kan aldırdı (hacamat yaptı)” demiştir. Aynı şekilde
diş çektirmek de orucu bozmaz.
7) Yemeklerin tadına
bakmak, yemek gırtlağa gitmemek şartıyla câizdir.
İbni Abbâs Radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Allah Resûlü Sallallahu Aleyhi Vesellem, şöyle
buyurmaktadır, “Oruçlunun sirkenin tadına
bakmasında, gırtlağa gitmemesi şartıyla sakınca yoktur”
8) Sürme, damla ve
göze damlatılan diğer şeyler de, orucu bozmaz. İmam Buhârî Sahihi’nde şöyle
der, “Enes, Hasan ve İbrahim, oruçlu iken sürme çekilmesinde bir beis
görmediler”.
6) İftar:
İftara
acele etmek:
İftara acele etmek Allah Rasûlü Sallallahu
Aleyhi Vesellem’in sünnetlerindendir. Bunda yahudi ve hıristiyan milleti’ne
muhalefet vardır. Çünkü Onlar iftarlarını yıldızlar parlayıncaya kadar
geciktirirlerdi. Allah Resûlü Sallallahu
Aleyhi Vesellem, “İnsanlar, iftar
için acele ettikleri sürece hayır içerisindedirler” buyurmaktadır.
Yine Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurur, “Ümmetim, iftarlarında yıldızların çıkmasını beklemedikçe benim
sünnetim üzeredirler”
Akşam
Namazından Önce İftar Etmek: Enes Radıyallahu
anh şöyle der, “Allah Rasûlü Sallallahu
Aleyhi Vesellem, namaz kılmadan önce yaş hurmayla iftar ederdi. Bu olmazsa
kuru hurma ile iftar eder, o da olmazsa birkaç yudumluk suyla iftar ederdi”
İftar
duâsı:
İftar esnasında duâ etmek Sünnettir. Allah Resûlü Sallallahu Aleyhi Vesellem: “Oruç’lunun
iftar ânındaki duası icâbet edilen bir duadır” buyurur. Sallallahu Aleyhi Vesellem, iftardan
önce, “Allahım! Senin rızan için oruç
tuttum, senin rızkın ile orucumu açıyorum”
İftardan sonra da şöyle dua ederdi, “Susuzluk
gitti, damarlar ıslandı, ecir de hak oldu inşâallah”
7)
Orucu Bozan Şeyler:
1) Kasıtla yemek ve
içmek: Faydalı veya faydasız, yemek ve içmek orucu bozar. Unutarak, hatayla
veya zor kullanılarak yemek ve içmek orucu bozmaz. Allah Resûlü Sallallahu Aleyhi Vesellem, “Kim unutarak yer ve içerse orucunu tamamlasın,
şüphesiz ki Allah onu yedirmiş ve içirmiştir” buyurur.
2) Mübâşeret: Oruçla
mükellef bir kimsenin cinsel mübâşerette bulunması orucunu bozar. Böyle bir
kimsenin orucunu kaza etmesi ve ağır bir keffâret ödemesi gerekir. Bu keffaret
te, bir köle azad etmektir. Bu yapılamazsa iki hicrî ay üst üste oruç tutulur.
Bu da yapılamazsa altmış fakire yemek yedirilmelidir. Keffaretin bu tertibi
sünnet ile sabittir ki, biri yapılamazsa
sonrakine geçmek gerekir!.
3) Beslenme için
vurulan iğneler: Bu iğneler bazı besin maddeleri, vitaminler ve kan verilmesi
için yapılırlar. Bu durumda oruçlunun orucu bozulur. Çünkü yapılan iğnelerle kişi
gıdalanmış olur. Bu da orucu bozar.
4) Hayız ve nifas:
Gündüz, oruçlu iken, bilinen normal adet kanın çıkması ile kadının orucu
bozulur.
5) Meni çıkması:
Uyanıkken, kucaklama, öpme ve benzeri bir etki sonucu meni çıkarsa oruç
bozulur. Ancak ihtilam olma nedeniyle meni çıkarsa oruç bozulmaz. Bu irade dışıdır.
8)
Kaza:
Kaza orucu kalmış bulunan bir kimsenin en
kısa zamanda oruçlarını kaza etmesi gerekir. Kaza orucunu peşpeşe tutmak bir
zorunluluk değildir.
Oruç tutamayan bir kişi her gün bir fakire
yemek yedirmelidir. Ancak bir kimse ölür de üzerinde nezrettiği (adak) bir oruç
bulunursa, onun yerine velisi tutar.
Allah Resûlü Sallallahu Aleyhi Vesellem, “Kim
ölür de üzerinde bir oruç bulunursa, yerine velisi tutar” buyurmuştur.
9)
Terâvih Namazı:
Terâvih namazı Allah Resûlü Sallallahu Aleyhi Vesellem’in Ramazanda
cemaatle kılmak suretiyle bize bıraktığı önemli bir sünnetidir. Ancak farz
olmasından korktuğu için, ümmeti güç yetiremez diye sürekli cemaatle kılmayı
terketmiştir. Dileyende ferden kılabilir.
Terâvih, vitir dışında sekiz rekattır. A’işe
validemiz Radıyallahu anhâ şöyle der,
“Allah Resûlü Sallallahu Aleyhi Vesellem
ne Ramazan ayında, ne de diğer zamanlarda gece namazını onbir rekattan fazla kılmadı” Buhârî, Muslim
Sahih rivâyetlerin gösterdiğine göre, Ömer
b. Hattab Radıyallahu anh, bu sünneti
ihya etmek üzere insanları davet ettiğinde onları sünnetteki hali üzere onbir
rekat kılınması için topladı. (İmam Mâlik
Muvattâ 1/119).
Teravihin vitirle birlikte onbir rekat
olması dışında bir takım görüşler var ise de, mevcut delilleri tetkikimiz
neticesi görüşümüz bu doğrultudadır. Şüphesiz en doğrusunu Allah bilir.
Terâvih namazını vitirle birlikte yirmiüç
rekat kılanlar, ta’dil-i erkâna riâyet etmeyip namazı hızla kılmaktadırlar. Böylece,
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’in
sünnetinde olmayan bir bidât işlemektedirler. İnsanlar, bu konuda Allah Resûlü Sallallahu Aleyhi Vesellem’in sünnetini
araştırmalı ve başkaları terketmiş olsa bile onlar sünnete uymalıdırlar. Çünkü
hayır ve mutluluk yalnız bunda; bidatlardan kaçınıp sünneti uygulamadadır.
Günümüzde çoğu müslümanların kıraat, rükû
ve secdelerini acele yaparak kıldıkları namaz eksik bir namazdır. Bu, kimi
zaman onların namazını bozar ve namazın tüm heybetini alır, götürür. Allah’tan
korkmalı ve pişmanlığın fayda etmeyeceği gün gelmezden evvel kendimize,
özellikle ibadetlerimiz hususunda çeki düzen vermeliyiz.
11)
Fıtır Zekâtı (Fitre Sadakası):
Sadaka-i Fıtır, İbni Ömer Radıyallahu anh’tan rivayet edilen;
“Allah Resûlü Sallallahu Aleyhi Vesellem,
Ramazanda sadaka-i fıtrı insanlara farz kıldı” hadisine göre farzdır. Buhârî, Muslim
Sadaka-i Fıtr küçük, büyük, kadın, erkek,
hür ve köle her müslümana farzdır. Miktarı bir sa’dır. Bu da o belde halkının
en çok kullandığı gıda türünden olmalıdır veya o mahsulun karşılığı para. İmam
Ebu Hanife, İmam Buhari ve İbn Teymiyye o mahsulun değeri üzerinden para
verilir demiştir. Mükellefiyet şartı ise, bir günlük yiyeceğinden fazla bir
yiyeceğe sahip olmaktır. Fazilet, fakirlere daha çok yararlı olanı vermektedir.
Bunun zamanı, bayram namazından öncedir. Bayram gününden sonraya bırakılması
caiz değildir.
Sonuç
olarak şunları söyleyebiliriz;
Ramazan ayı Allah’ın kullarına inâm ettiği
gerçekten büyük bir nimettir. Bu bereket, rahmet ve Kur’ân ayını gafletle
geçirmek; günahlardan dolayı samimi bir kalp ile Allah’a yönelmemek ve dahası
haramlarla iştiğal etmek kabul edilesi bir durum değildir. Selim bir kalp ile
Allah’ın huzuruna çıkanın mutlu olacağı gün gelmezden, bir an evvel nedâmetle
Allah’a yönelmeli; bu ayın bereketiyle kalplerimizi Allah sevgisi ve O’na
itâatle nurlandırmalıyız. Buna yardımcı olması açısından ağızların tadını kaçıran
ölümü, bu nebevî tavsiyeyi her zaman hatırlamalıyız..
“İman
edenlerin Allah’ı anma ve O’ndan inen gerçek için kalblerinin huşûyla yumuşaması
zamanı daha gelmedi mi? Onlar daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar.
Onların üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı. Onlardan bir çoğu
yoldan çıkmış kimselerdir” (Hadîd, 57/16).