Bu Blog içinde Ara

5 Nisan 2021 Pazartesi

NİSA SURESİ 31-32 TEFSİRİ

 Eğer size yasaklananların büyüklerinden kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi güzel bir yere koyarız. (Nisa/31)

Allah'ın sizi, birbirinizden üstün kıldığı şeyleri hasetle arzu etmeyin. Erkeklere kazandıklarından bir pay vardır. Kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. Allah'tan, O'nun lütfunu isteyin. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir. (Nisa/32)

 Bugün sizle Nisa Suresi'nden iki ayet paylaşmak istiyorum.

Bu ayetlerden birinde Allah (c.c) bize uzak durmamız gereken günahlar için öncelik anlayışı veriyor.

Genelde, bir müslümanın hayatındaki oran anlayışı ile ilgili yanlış anlaşılmalar var. Bazı şeyler diğerinden daha önceliklidir.

Namaz, başka bir şeyden daha önemli olabilir. İslamın, dini hayatınızı daha güzel hale getirecek yönleri var, bunlar tercih edilen eylemler.

Ama bunlar namazın konumunun yanına bile yaklaşamazlar. Aynı şekilde günahlara veya eksikliklere geldiğimizde yapmamız gereken şeyler var; tabiki eve sağ ayağınla ve tuvalete sol ayağınla girmelisin ve belli ezkarlar söylemelisin. Bunlar yapmamız gereken şeyler.

Bunları görmezden gelmek bir şekilde problem olabilir ama bir yanda da büyük günahlar var.

Genelde şöyle olur, insanlar önem derecesine dikkat etmez ve küçük şeylere önem verirler. Küçük detaylar hakkında çok dikkatlidirler.

"Şu sünneti sürekli yapıyorum veya şu zikri hep okuyorum veya bugün Cuma o yüzden Kehf Suresi'ni okudum." vs... Küçük şeylere dikkat ediyorlar ama aynı zamanda hiç düşünmeden, gözlerinin önündeki büyük günahları da görmezden geliyorlar.

Bu; helal olmayan yoldan kazanç elde etmek olabilir, büyük günahlardan olan zinayla ilgili olabilir ya da çok büyük bir günah olan (faiz) ile ilgili olabilir.

Bazı çok çok büyük günahlar. Orada gözünün önünde ama sen onları görmüyorsun bile. Hatta diğer küçük şeyleri yaparak çok dindar yaşadığını düşünerek kendini iyi hissediyorsun. İşte bu nedenle Kur'an-ı Kerim bize açıkça önceliğimizi gösteriyor. Allah (c.c) bu ayette diyor ki:

 

Eğer yapmanızın yasaklandığı şeylerin çok büyük bir kısmından kaçınırsanız ve kaçınmak için büyük çaba sarf ederseniz, yani yapmanızın yasaklandığı şeyler var ama bir de hepimizin bildiği çok ciddi günahlar var ki asla işlememiz gerekiyor.

Eğer bunlardan uzak durmayı başarabilirseniz o zaman, geriye kalan küçük eksiklikleri.sizin küçük günahlarınızı örteriz" Kalan günahlarınızı ortadan kaldıracak. Bu da demek oluyor ki; önemli konulara öncelikli olarak dikkat etmek gerekiyor.

 

Özellikle mesela Kur'an-ı Kerim'in altını çizdiği parasal konular nasıl para harcadığımız veya nasıl para kazandığımız gibi, bu çok önemli bir mesele.

Aileden başlayarak toplumdaki bütün insanlara kadar (yetimler, fakirler vs) herkesin haklarını önemsemek gibi.

"İşte o, yetimi itip kakan, yoksula yedirmeyi teşvik etmeyen kimsedir." (Maun 2) Bunlar çok büyük günahlar.

Sonra, işimizi yürütürken; birine borçlandığımızda ya da sözleşmeden dolayı ödeme aldığımızda ya da bir hizmet karşılığında ödeme yaptığımızda dürüst olmak gibi. Tüm bunlar oldukça ağır meseleler.

Benzer şekilde; finansal anlamda Kur'an-ı Kerim'de bahsedilen en büyük günahlardan biri olan (faiz) yapmak çok büyük bir şey.

 

Konu namusla ilgili şeylere geldiğinde, zina çok çok büyük bir günah ve Allah (c.c) diyor ki "Zinaya yaklaşmayın" (İsra/32)

Bu gibi şeylere önem verdiniz ve evet belki diğer şeylerde yeterince iyi olamamış olabilirsiniz. Belki namazını çok huşu içinde kılamadın. Belki abdestini çok iyi almadın. Birkaç küçük yeri atladın.

Bu tarz şeyler gerçekleşmiş olabilir. Belki Kur'an- Kerim okurken ya da ibadet ederken aklın başka yerlere gitti. Belki Hac veya Umre yapmaya gittiğinde bazı görevleri farkında olmadan gözden kaçırdın veya elinden gelenin en iyisini yapmadın ya da belki bazı durumlarda çok sabırlı olamadın.

Bu tarz durumlar, çok önemli yükümlülüklerinizi yerine getirdiğiniz için ya da büyük günahlardan uzak durduğunuz için telafi edilecek.

İşte bu Kur'an-ı Kerim'in teşvik ettiği öncelikli önemli konulardır. Bu ayetle ilgili önemli olan nokta sadece Allah'ın çoğu zaman bizi utandıran bu küçük günahları görmezden geleceğini söylemesi değil.

 

Ayet'in devamında şöyle söylüyor: Sizi güzel bir yere koyarız.

 

Diğer bir deyişle; bu küçük hatalar ve eksiklikler dikkate alınmayacak ve siz onurlandırılacaksınız. Sizi utandıran o hatalar kaydınızdan neredeyse silinecek. Yani, Allah (c.c)'ın huzuruna geldiğinizde aşağılanmayacaksınız ve size onurlu bir yer verilecek.

 

Buna ek olarak ayetle ilgili dikkat çekici olan nokta, büyük günahlardan olan adam öldürme ve ticarette hileden hemen önce gelmesi.

Bugün sizle paylaşmak istediğim daha da dikkat çekici olan noktaysa; bu ayetten hemen sonraki ayetin büyük günahların ana temel nedeniyle alakalı olması.

 

"Allah'ın sizi, birbirinizden üstün kıldığı şeyleri hasetle arzu etmeyin."

 

Allah (c.c)'ın bazı insanlara diğerlerinden daha üstün verdiği nimetleri istemeyin.

Size ve bana olan şey, bizden daha fazla parası olan birini gördüğümüzde, bizden daha güzel görünen birini gördüğümüzde, bizden daha iyi bir arabası olan birini gördüğümüzde ya da belki bizden daha iyi bir evlilik hayatı olan birini gördüğümüzde, hatta kardeşler arasında şunu bile duydum: "Kızkardeşimin benimkinden daha güzel bir cildi var, o benden daha güzel." Kıskançlığın bir çok çeşidi olabilir.

Birini sadece sahip olduğu bir şey yüzünden kıskanabilirsiniz ve sende neden o şeyin olmadığı konusunda takıntılı hale gelirsin ve bu seni yiyip bitirir.

Bu kıskançlık çok büyük veya çok küçük bir şeyle ilgili olabilir. Para ve maddi şeylerle veya maddi olmayan şeylerle ilgili olabilir.

 

Hatta bir bu kıskançlık anne veya babanın sevgisiyle bile ilgili olabilir.

"Babam neden onu bu kadar çok seviyor? Asla onun kadar dikkat çekemiyorum. Hep beni suçluyorlar, hiç onu suçlamıyorlar. Hep bana sinirleniyor ama ona hep iyi davranıyor."

Bu tarz şeyler kardeşler arasında olabiliyor. Ebeveynler de bazen yardımcı olmuyor; çünkü sürekli "O senden daha akıllı, neden onun gibi olamıyorsun?" diye hatırlatıp duruyorlar ve ailenin içinde bir kıskançlığı başlatıyorlar.

 

Allah (c.c) burada, diğer insanlara Allah tarafından verilmiş şeyleri istemeyin diyerek başlıyor.

Üstünlükler tabiki var, gerçekten de bizden daha iyi görünen, bizden daha akıllı insanlar var. Bizden daha ilim sahibi olan insanlar var.

Bizden daha çok para kazanan insanlar var. Ailenizin içinde sizden daha çok takdir görenler var. Bu bir gerçek.

Bazen cidden açıkça haksızlık olabilir. Ama bunlardan bazılarında Allah (c.c) onlar için size açmadığı (rızk) kapısını açmıştır. Size de başka kapılar açmıştır. Ama sizin yaptığınız şey, başkasının sahip olduğunun aynısını istemeniz.

Allah (c.c) sizi bir başkasıyla aynı yaratmadı ve bir başkası için açtığı (rızk) kapılarını da sizin için açmadı. Her birimizin farklı çeşitlerde fırsatları var.

Bizim yapmamız gereken, kendimizi bir başkasıyla karşılaştırmadan bize verilenlerle Allah (c.c)'ın lütfunu kazanmaya çalışmaktır.

 

Bu ayetin kalanına ve ayetin pozitif kısmına geçmeden önce; sizinle kıskançlığın neden büyük günahların ana nedeni olduğunu paylaşmak istiyorum. Gerçek şu ki, Allah (c.c)'a karşı ilk isyan olan iblisin isyanının temel nedeni kıskançlıktı. Bu şöyle başladı:

"Neden tüm dikkatler onun üzerinde? O sadece çamurdan yaratıldı!"

İnsanlık dünyaya ayak bastığında ilk meydana gelen suç, Kabil'in kardeşi Habil'i öldürmesiydi. Bu da bir kıskançlık meselesiydi.

Bu kıskançlık öyle iğrenç, öyle çirkin olabilir ki; Yakub peygamber'in oğlu olsanız ve kardeşiniz peygamber olduğunu bile henüz bilmeyen; fakat peygambere özgü özelliklere sahip fevkalade bir çocuk olduğunda bile kıskançlık sizi kardeşinizi öldürmek isteyeceğiniz noktaya getirebilir.

Varmak istediğim nokta kıskançlık hafife alınmamalıdır. İçinde olan bir şey gibi görünebilir. Sadece bir his gibi görünebilir.

Bu arada genel anlamıyla (hased), el-kışil (kaşımak) anlamına gelir, bunu da kalbin içindeki yatışmayan tatmin olmayan bir arzu olarak tanımlamışlar.

Tıpkı böcek ısırdığındaki kaşıma isteği gibi. Sen kaşıdıkça, o daha kötü hale gelir.

Görmezden gelip, geçmesine izin vermen lazım. Bu his gelebilir ama geçmesini beklemen lazım. İşte (hased) tam olarak bu.

 

Haşan (r.a) demiş ki: "Ben kıskançlık yapan birinden başka, zalim olduğu halde kurban gibi görünen kimseyi görmedim."

 

Zalim birinin bir kurbanı vardır ama bu durumda zalim olan kişi kurban.Hz. Haşan (r.a) ’ın söylediği bu. Zalim olan o, kıskançlık yapıyor ama aslında kendi kendinin kurbanı oluyor. İşte bu nedenle muhteşem surelerden birinde Allah'tan koruma diliyoruz. Kıskançlık edenden korunmak istiyoruz.

 

Bir de kıskandığı vakit kıskanç kişinin şerrinden!" (Felak/5)

 

Hased eden birinin kötülüğünden, özellikle hased ettiği anda korunmak istiyoruz. Bu çok ciddi bir mesele ve hayatımızda çok ciddi problemlere neden olabilir.

Kıskançlığın kurbanı olduğumda, başkalarının sahip olduğu şeyleri düşünüp durmaktan kendimi alamadığımda ya da sürekli başkalarının sahip olduğu şeyleri istediğimde kendimi ne gibi nimetlerden mahrum bıraktığımı hatırlatmak istiyorum.

Açık olmak gerekirse burada bahsedilen "Sahip olanın nimetinin yok olmasını temenni etme" Bir başkasının o şeye artık sahip olmamasını mı istiyorsun? "Evet o çok güçlü keşke ben de onun kadar güçlü olsam." Hayır, hayır. "Keşke onlar hasta olsa ve ben çok güçlü olsam." Burada onların artık o şeye sahip olmamasını istiyorsun. "Neden onlarda o var?"

 

"Evet, o terfi aldı keşke bir gün ben de terfi alsam." Hayır, hayır: "Keşke o kovulsa ve ben terfi alsam." İşte bu (hased).

 Onların başarısız olduğunu görmek istiyorsun. İçinde bir şeyler onların başarısız olmasını arzuluyor ve bunun senin rızkına hiçbir faydası yok.

Ama bir şekilde içindeki his, onların başarısız olduğunu gördüğünde veya acı çektiğini gördüğünde daha iyi hissetmeni sağlıyor. İşte (hased) budur.

Bu, birinin nimetlerini nasıl mahveder? Allah (c.c)'ın iblisi melekler arasında en üst sıraya koyduğunu biliyoruz. Allah (c.c)'a ibadet etme konusunda ondan daha yüksek bir sıra mümkün değildi, onu en yüksekten en aşağıya ve Allah'tan en uzağa götüren şey kıskançlıktı. Düşünebiliyor musunuz?

Şereflerin en büyüğü ondan alındı ve bunun temel nedeni kıskançlıktı. Kıskançlık yapmanın, büyük bir suç işlemenin sonucu olarak Allah (c.c)'ın Araf Suresi'nde açıkladığı : Bu cinayetten bahsederken Allah (c.c) diyor ki:

İşte bundan dolayı İsrâiloğulları’na şöyle yazmıştık: "Bir cana kıymaya veya yeryüzünde fesat çıkarmaya karşılık olması dışında, kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir can kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur." Şüphesiz peygamberlerimiz onlara apaçık deliller getirdiler. Ama bundan sonra da onların çoğu yeryüzünde taşkınlık göstermektedirler. (Maide 32)

 

Bundan sonra kim birini öldürmeye kalkarsa, o kişi tüm insanlığı öldürmüş gibi olur. Tüm insanlığı katletmiş olur. Tüm bunlarla yapmamız gereken, bizde bu hastalığın olup olmadığını, böyle hissedip hissetmediğimizi kontrol etmeye ihtiyacımız var.

Bu arada insanlar bunu sadece para, görünüş ve ailedeki ilgi konusunda değil tüm alanlarda hatta dini konularda bile yapıyorlar.

" biliyor musun, diğer Şeyhin videolarında daha çok tıklanma varmış." "Takipçilerini onunkilerle kıyasladın mı hiç?" Neden? Bu nedir? "Neden açılış konuşmasını o yapıyor?" "Ben neden sabah oturumunu aldım da o akşam oturumunu aldı?" Bu durum mescidler arasında bile gerçekleşebilir. "O mescidde şu kadar para toplamışlar, biz sadece bu kadar topladık.

Bir de aynı şehirde yaşıyoruz!" Bu sadece yarışmak değil, bu kıskançlık. "Neden onlar başarılı oluyorlar? Neden bizden daha iyiler?" Dini bağlamda, dini algılamada sizi etkileyebilir. Sahabe, Beni İsrail'in ilk inananlardan olacağını düşünmüştü.

 

Kur'an-ı Kerim diyor ki: Şimdi (ey müminler!) onların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Oysa onlardan bir zümre, Allah’ın kelâmını işitirler; sonra o kelâmı iyice anlamış olmalarına rağmen yine de bile bile onu tahrif ederlerdi. (Bakara-75)

 

"Şimdi onların size inanacaklarını mı umuyorsunuz?" Çünkü onlara kutsal kitap inmişti, vahyi biliyorlardı.

 

Peygamber'i (s.a.v) kendi çocuklarını tanıdıkları gibi tanıdılar. Peki onları kabul etmekten alıkoyan neydi? Kıskançlıkları onları alıkoydu. Bu nimetin onlara değil de başkasına gelmesine katlanamadılar.

Muhammed Resulullah (s.a.v)'den mahrum kalıp, Peygamberliğin kendilerine gelmesini istediler. Hayatınızda, kıskançlığın sizi etkileyemeyeceği bir mecra yok. Kıskançlık; sizin iş hayatınız, aile hayatınız, kişisel hayatınız, manevi hayatınız, toplumsal hayatınız gibi her türlü alanı ele geçirip mahveder.

Ayrıca son zamanlarda rastladığım, kıskançlığın en yaygın şekli, (bunu söylediğim için başım belaya girecek ama olsun) bazı hanım kardeşler bana gelip şunu soruyorlar:

"Kur'an-ı Kerim neden erkekler için şu şu kuralları koymuş da kadınlar için bambaşka kurallar getirmiş?" "Erkekler neden örtünmek zorunda değil?" Zamanında bu soruyu ben de sormuştum.

"Neden boşanma hususunda tabi olduğumuz kurallar erkeklere iyilik gibi gözüküyor?" "Kadınlar Çenette ne alacaklar?" Bu soruların dalga geçilmesi gereken sorular olduğunu söylemiyorum.

Ama dikkatli olmamız gereken bir husus var. Burada Allah (c.c)'tan bahsediyoruz. O kuralları koyduğunda ben sadece onları öğrenmeye çalışabilirim.

Yeni bir yol belirleyemem sadece O'nun emrettiğini anlamaya ve öğretmeye çalışabilirim Ama bu kuralları belirleyen de; en merhametli, en adil ve en şefkatli olan.

 

Eğer bu tip sorular "Bence burada adil olmayan şeyler var" gibi bir düşünce içeriyorsa, ciddi bir problem var demektir. İşte bu his: "Ben Allah tarafından onun verdiklerinden mahrum bırakıldım, Allah (c.c) neden bu kuralı koyduğunu anlamam gerekiyor" Eğer birisi bana mesela, Allah (c.c)'ın neden kadınlara örtünmesi gerektiğini söylediğini sorsaydı dürüst cevabım şu olurdu:

Bilmiyorum. Kendi çapımda bu kuralın nedenlerini veya bazı faydalarını düşünebilirim. Ama bunları düşünmemin sebebi, Allah (c.c)'ın bana bu faydaları açıkça söylemesi değil.

Bu sadece benim üzerine düşünebileceğim bir şey. Benim, "İşte bunlar örtünmenin nedenleri..." demeye hakkım yok. Allah (c.c) kadınlar için örtünme kuralını koymuş ve O bunun nedenlerini bize söylemiyor.

Genelde Allah (c.c) size bir şey söyler ve bunun nedenini söylemez. Ama bunu kendinizin düşünmesi gerektiğini söyler.

 

(Nahl 16:44) (umulur ki düşünürler)

Kendi kendinize neden düşünürsünüz yani kendi kendinize, kendiniz için düşünürsünüz ve Allah (c.c) bu konuda bir şey söylemez. Emin olduğum tek bir şey var: O bize merhamet ve adalet verir.

Bu arada Nisa Suresi'ndeki bu ayetler mirasla ilgili ayetlerden sonra geliyor ve tabiki miras da İslam'da eşit dağıtılmıyor. Erkekler ve kadınlar eşit pay almıyor. İster eş olsunlar, ister evlat olsunlar, ister anne olsunlar; erkeklerle eşit pay almıyorlar. Bakış açısı tamamen farklı.

 

Allah (c.c) diyor ki: Erkekler sadece kendilerinin kazandıklarını alacaklar ve kadınlar da ne kazandılarsa onu alacaklar.

Hayatta çalıştığınız her şeyin karşılığını alamayacaksınız, sadece bir kısmını alacaksınız. Bir kısmı öbür dünya için saklanır veya bu hayatta çalıştın ama bir kısmı karşılığını almana değer değildi.

Bir kısmında niyetiniz yeterince temiz değildi veya yaptıklarınız yeterince saf değildi. Yani; sadece gerçekten kazandığınız, karşılığını almaya değer, iyi olan kısmını alacaksınız, hepsini değil, ve

Allah (c.c) diyor ki:

"Erkekler için standartlarım, kadınlar için farklı standartlarım var. Diğerinin sahip olduğunu istemeyi bırakın."

Aynı ayetteki en dikkat çekici noktalardan biri, diyor ki: "Allah'ın lütfundan isteyin."

Bu arada burada (fadl) kelimesi sadece lütuf değil aynı zamanda üstünlüğü ifade ediyor. Kıskanç bir insan şöyle hissedebilir:

 "Onun benden fazla (fadl) var" veya " Ben onlardan fazla (fadl) sahibiyim." "O benden; zenginlik açısından fırsatlar  açısından görünüş açısından fazla fadıl sahibi ya da üstünlük sahibi."

Bir kız aynı evdeki kızkardeşi evlilik teklifleri alırken kendisi hiç almadığında böyle hissedebilir: "O benden fazla fazilet sahibi."

Allah (c.c) diyor ki; Allah'ın yaratığı bir şeyin sahip olduğu nimeti istemek yerine, Allah (c.c)'tan isteyin. Diğerlerinin ne elde ettiğini kendinizinkiyle karşılaştırmayı bırakın ve Allah (c.c)'tan daha fazla ne alabileceğinize bakın.

Sizden başka kimse yokmuş gibi davranın, kimseyi düşünmeyin. Eğer bunu içselleştirebilirseniz çok daha mutlu bir hayat yaşarsınız.

Sınıftasın ve dersi anlamayan tek kişi sensin, öğretmeni de takip edemiyorsun. "Hangi gezegende olduğumu bile bilmiyorum, son on dakikadır takip edemiyorum, neden buradayım ben?" diye düşünüyorsun.

Yanındaki; her soruyu cevaplıyor, sürekli elini kaldırıyor ve sen de: "Bu çocuğu dışarda kovalamam lazım, nefret ediyorum ondan, bana kendimi aptal gibi hissettiriyor. Çünkü her bir soruyu cevaplıyor.

" Peki az önce ne oldu biliyor musun? Bütün dikkatini senden daha akıllı olduğunu, öğretmenin göz bebeği olduğunu, gösteriş yaptığını düşündüğün ya da tüm dikkati üzerine çekerek seni kötü gösteren, utandıran kişiye verdin ve neden orada olduğunu unuttun.

Sen öğrencisin ve o sınıfta otururken senden başka kimseyi düşünmemen lazım. Sadece sen ve öğretmen. Oraya bir şeyler öğrenmek için geldin ve demelisin ki: "Sizi takip edemedim, tekrar açıklar mısınız?" Bunu kendine borçlusun. Soru sormaya utanmamalısın. Oraya kendini daha ileri taşımak için geldin, iyi olduğunu kanıtlamak için değil.

 

Öğrenmeye geldiğin şey bu değil. Aynı şeyler iş yerinde de, ailede de geçerli. Bir başkasının senden daha üstün olduğu bir şey var diye susup oturamazsın. Eğer yanlış bir şey varsa bunu söyle.

Eğer bir konuda yetkin varsa, konuş. Bu düşüncelerle içten içe yanarak ve kuruntulara izin vererek kalbinde nefret oluşturamazsın.

Allah (c.c)'tan istediğimiz bir şey de, kıyamet gününde Allah (c.c)'nin huzuruna geldiğimizde

 

Bunların ardından gelenler de "Ey rabbimiz" derler, "Bizi ve bizden önceki iman etmiş kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde iman edenlere karşı kötü bir düşünce ve duyguya yer bırakma. Rabbimiz! Kuşkusuz sen çok şefkatlisin, çok merhametlisin." (Haşr/10)

 

kalplerimizdeki, diğer inananlara karşı beslediğimiz hastalıklı hissi ifade ediyor. Bunu bu dünyada istemiyoruz ve Allah (c.c) onu bizim için aslında cennette ortadan kaldırıyor. Bu hayatta kıskançlık başınıza gelebilir, o hastalıklı his içinizde olabilir.

 

"O bu pozisyonu hak etmiyor." Bu şekilde hissetmiyorsanız sorun yok.

Ama bazıları şöyle söyleyebilir: "Onlar benden daha fazla kazanıyorlar. Neden benden daha fazla ücret alıyorlar?"

Önemli olan senin yaptığın iş. Sen ne yapıyorsun? Sen ne kazanıyorsun? Eğer gerçekten daha fazla ücret almanız gerektiğini düşünüyorsanız O zaman bunun için bir dosya hazırlayın ve "Evet, daha fazlasını hak ediyorum, işte bunlar da nedenleri..." deyin. Bunu da başkası için değil, kendi yetenekleriniz için yapın.

 

Allah (c.c)'ın fazlını O'ndan isteyin." "Muhakkak Allah (c.c) her şeyi bilendir." (Ahzab 54)

Bir erkek olarak veya bir kadın olarak; kıyaslamanızın kurbanı olmaya başladığınızda, gerçekten kendinizi düşünmeyi bıraktığınızda, başkaları yüzünden geride kalırsınız.

 

Sen ve Allah (c.c) arasında kimse yok. Eğer kendini ilerletmek istiyorsan bunu Allah (c.c)'tan isteyin.

 

"Allah (c.c)'ın fazlını O'ndan isteyin."

 

Aksi halde hayatını sadece; diğer insanların sana nasıl yanlış yaptığından fırsatlardan nasıl mahrum bırakıldığından ve şimdi herkesin iyi durumda olup senin olmadığından şikayet ederek geçirirsin.

Bu da seni perişan bir duruma düşürür ve etrafındaki insanlar da senin yüzünden perişan hale gelirler. İşte tüm bunlar; Allah (c.c)'ın bizi korumaya çalıştığı durum.

 

Bu ayetle ilgili paylaşmak istediğim son bir nokta:  (Ve hased ettiği zaman hasedçinin şerrinden.)

 (hased) kelimesi, yani kıskançlık yapan kişi burada bir özellik olarak tanımlanmış. İnsanın sıfatı olarak değil.

Kıskanç olmaya eğilimi olan kişi, bu özelliği taşımaya eğilimli kişi...

Ama (iza) kelimesi burada bir şey ifade diyor. Eğer bu özelliğe sahipsen, bu eninde sonunda çirkin bir şekilde ortaya çıkar. Bu özelliğe sahip olduğun için eninde sonunda kötü bir şey yaparsın.

Hased eden biri olmak istemezsiniz ve öyle olan birinden de uzak durmak istersiniz. Onların yapabileceği, potansiyel kötülükten ve verecekleri zarardan uzak durmak istersiniz.

Allah (c.c) bizi hased edenlerden olmaktan ve bize karşı hased yapanlardan korusun. Allah (c.c) iyi amellerimizin yok olmasına izin vermesin.

Tıpkı Peygamberimizin (s.a.v) buyurduğu gibi,

"Kıskançlığa bulaşan kimsenin iyi amelleri; ateşin kuru odunu yaktığı gibi yanar."

Bunu söylemesinin nedeni şu; kıskanç biri olduğumuzda şükreden biri olamamız imkansız.

Çünkü kıskanç olduğunuzda, sadece neye sahip olmadığınızı düşünürsünüz. Ve amelleriniz, Allah (c.c) olan ilişkiniz tek bir şey üzerine kuruldur: sık sık nelere sahip olduğunuzu düşünmek.

Ancak bu şekilde Allah (c.c)'a karşı müteşekkir olursunuz. Sadece nelere sahip olmadığınızı düşünerek minnettar olmanız mümkün değil. Eğer kalbinizde kıskançlık yatıyorsa,

"Allah'a çok şükreden bir kul"(İsra/3)  olmanız mümkün değil, imkansız.

 

İşte bu nedenle, Allah (c.c); kalplerimizden kıskançlığı silebilmeyi bize nasip etsin ve gerçek anlamda şükredebilen insanlar yapsın.

Allah (c.c) bizi üstünlüğü, gerçek anlamda O'ndan isteyebilen insanlardan eylesin ve hayatlarımızı O'nun mağfiretiyle durumlarımızı daha iyi hale getirsin.