بسم الله الرحمن
الرحيم
Önsöz
Allah'a hamd, bütün peygamberlerin efendisi Hz. Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e ve onun âline ve ashabına salat ve selam olsun!
Elinizdeki bu
kitap tevhid ilmi konusunda bazı soru ve cevapları konu almaktadır. Bu
cevapları Kur'an ve sünnet ışığında, seçkin alimlerin sözlerinden faydalanarak
hazırladım. Böyle bir kitabın kaleme alınması düşüncesi Riyad'ın Şifa mahallesinde
bulunan Davet ve İrşat Mektebi'nin -benim de üyesi olduğum- İlim Lecnesi'ndeki
kardeşlerim tarafından, müslüman kardeşlerimizin ve özellikle de islama yeni
girmiş kardeşlerimizin, tevhidî inancı öğrenmede izleyecekleri bir yol olması
için ileriye atıldı. Konuların kolay anlaşılabilmesi için kitabı soru ve cevap
şeklinde kaleme almayı uygun gördüm.
Yüce Allah'tan
bu çalışmamın meyvesini vermesini, bu amelimi salih amellerden eyleyip kabul
buyurmasını, kıyamet günü onu salih amellerim kefesine koymasını, hesap günü
beni, anne-babamı ve bütün mü'minleri bağışlamasını, dâvet çalışmaları
yapanların, hayırlı işler yayıp hayra çağıranların ve şerli işleri yerip şerre engel olanların
gayretlerini bereketlendirmesini niyaz
ederim.
SORULAR VE CEVAPLAR
4Allah (azze ve celle) bizi niçin yarattı, delili ile
birlikte belirtiniz?[1]
hAllah Teâlâ bizleri kendisine kulluk etmemiz için yarattı. Delili Allah
(azze ve celle)'nin şu sözüdür:
]وَمَا
خَلَقْتُ الجِنَّ وَالإِنْسَ إِلاَّ لِيَعْبُدُونَ[
"Cinleri
ve insanları ancak bana kulluk etmeleri için yarattım."
(Zâriyat:56)
4İslam şeriatı ne demektir, bu şeriatın en önemli
özellikleri nelerdir?
hİslam Şeriatı, Allahu Teâlâ'nın peygamberine ve Peygamberin ümmetine
din olarak seçtiği hayat nizamıdır.
İslam
Şeriatının en önemli özellikleri şunlardır:
1-
Bu şeriat
Allah'tan gelen bir şeriattır.
Allahu
Teâlâ şöyle buyurur:
]ثمَّ
جَعَلْنَاكَ عَلَى شَرِيعَةٍ مِنَ الأَمْرِ فَاتَّبِعْهَا وَلاَ تَتَّبِعْ
أَهْوَاءَ الذِّينَ لاَ يَعْلَمُونَ[
"Sonra
da seni din konusunda bir şeriat sahibi kıldık. Sen ona uy; bilmeyenlerin
isteklerine uyma."
(Câsiye:18)
Başka bir
âyette şöyle buyurulur:
]وَاللهُ
بَصِيرٌ بِالعِبادِ[
"Allah
kullarını çok iyi görür"
(Âl-i İmrân). Dolayısı ile onların iyiliğine olacak olan işleri en iyi bilen de
odur.
2-İslam
şeriatı her yönüyle kâmil bir şeriattır ve hayatın her alanını kapsar: Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
]اليومَ
أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعمَتِي وَرَضِيْتُ لكُمْ
الإِسْلاَمَ دِيناًَ[
"Bu gün
size dininizi ikmal ettim, üzerinize olan nimetimi tamamladım ve sizin için din
olarak islama razı oldum."
(Mâide:3)
Başka bir
âyette şöyle buyurulur:
]وَمَا
كَانَ رَبُّكَ نَسيًّا[
"Senin
rabbin unutkan değildir."
(Meryem:64)
3-İslam
şeriatı bütün zaman ve mekanlar için geçerlidir: İslam şeriatının güneşi her zaman ve asırda dünyayı
nuruyla aydınlatmaya devam etmektedir. Her medeniyet bazı sorunlarını
halledebilmek için onun nurundan belli ölçülerde yararlanmaktadır. Güzellikleri
ve doğruları hangi akıl daha doğru bir şekilde farkedebiliyorsa o akıl onun
nurundan o derece faydalanma yoluna gidecektir. İslam şeriatının güzelliğine ve
mükemmelliğine delil olacak unsurları kendi bünyesinde bulmak mümkündür. O,
şüphesiz Allah'ın müminlere bahşettiği en büyük nimetidir. Allahu Teâlâ şöyle
buyurur:
]لقد مَنَّ
اللهُ عَلَى المُؤْمِنِينَ إِذْ بَعَثَ فِيهِمْ رَسُولاً مِنْ أَنْفُسِهِمْ
يَتْلوُ عَلَيْهِمْ ءَايَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمْ الكِتَابَ
والحِكْمَةَ وَإِنْ كَانوُا مِنْ قًبْلُ لَفِي ضَلاَلٍ مُبِينٍ[
"Andolsun ki içlerinden kendilerine
Allah'ın ayetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkârdan) kendilerini temizleyen,
kendilerine kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle Allah,
mü'minlere büyük bir bir lutufta bulunmuştur. Halbuki daha önce onlar apaçık
bir sapıklık içinde idiler."
(Âl-i İmrân:164)
4-Fert
ve toplum için dünya ve âhirette emniyetli bir hayatı garanti etmesi: Bu nedenle bir insan ne derece islamı tanıma fırsatı bulursa o derece ona karşı sevgisi,
ihtiramı, hürmeti, ona bağlılığı ve onu yayma azmi o derece artar. Dünyanın en
huzurlu, en sitressiz ve en istikrarlı insanı islama en iyi şekilde bağlanan
insandır. Alahu Teâlâ şu ayette kalplerin ancak kendisini zikretmekle huzur
bulacağını ifade etmektedir:
]أَلاَ
بِذِكْرِ اللهِ تَطْمَئِنُّ القُلُوبُ[
"Bilesiniz
ki kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur."
(Râd:2)
Şu âyette islam şeriatının
toplumsal huzuru sağlamada sunmuş olduğu esaslardan birine şu şekilde işaret
olunuyor:
]وَلَكُمْ
فِي القِصَاصِ حَيَاةٌ ياَأُوْلِي الأَلْبَابِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ[
"Ey
akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki
korkarsınız."
(Bakara:179)
İslam
şeriatına uymak insanı dünya saadetine kavuşturduğu gibi âhirette de ateşin
yakıcı azabından korur. Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
]الذينَ
آمَنُوا وَلَمْ يلبسوا إِيمَانَهُمْ بظُلْمٍ أُوْلئِكَ لَهُمُ الأَمْنُ وَهُمْ
مُهْتَدُونَ[
"İnanıp
da imanlarına herhangi bir haksızlık bulaştırmayanlar var ya, işte güven
onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır." (En-âm:82)
5-İslam
Şeriatının başka bir özelliği de kişiye dâimî mutluluk kazandırmasıdır: Zaten bütün beşeriyet mutluluk peşinde değil midir!
Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
]وَأَمَّا
الذينَ سُعِدُوا فَفِي الجَنَّةِ خَالِدِينَ فِيهَا مَا دَامَتِ السَّمَاوَاتُ
والأَرْضُ إلا ما شاء ربك[
"Mutlu
olanlara gelince, onlarda cennettedirler. Rabbinin dilediği hariç, gökler ve
yer durdukça onlar da orada ebedî kalacaklardır." (Hud:108)
]ياَأَيُّهَا
الذينَ آمَنُوا إِنْ تَتَّقُوا اللهَ يَجْعَل لَّكُمْ فُرْقَانًا وَيُكَفِّرْ
عَنْكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ[
"Ey
iman edenler! Eğer Allah'tan korkarsanız O, size iyi ile kötüyü birbirinden ayırt
edebileceğiniz bir anlayış verir, suçlarınızı örter ve sizi
bağışlar."
(Enfâl:29)
Bütün
akıllılar mutluluk peşindedirler ve onu bulmaları ancak temiz islam şeriatı ile tanışmakla olur.
4Her müslümanın mutlaka öğrenmesi gereken dört meseleyi
yazınız.
hBir: İlim:
İlim Allahu Teâlâ'yı, O'nun Peygamberi H.z. Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)'i ve islam dinini delilleri ile birlikte bilmek.
İki: Bu ilimle amel etmenin gerekliliği.
Üç: Buna davet etmenin gerekliliği.
Dört: Bütün bunları eda ederken sabır etmenin gerekliliği.
4Sabrın gerekli olduğunu belirten bir âyet zikrediniz?
hAsır sûresinin son âyeti:
]وَالعَصْرِ%إِنَّ الإِنْسَانَ
لَفِي خُصْرٍ%إِلاَّ
الذِّينَ آمَنُوا وَعَمِلُ الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالحَقِّ وَتَوَاصَوا
بِالصَّبْرِ%
"Asra
yemin olsun ki insanoğlu hüsrandadır. Fakat iman edip salih amel işleyenler,
birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiya edenler bunlardan müstesnadır." (Asır:1-3)
4Allah bizi yarttıktan sonra başıboş mu bırakmıştır?
hHayır. Blakis bizi yaratmış, bize rızık vermiş ve bize
Resûl göndermiştir ki; kim ona iteat ederse cennete girer, yine kim ona isyan
ederse cehenneme girer. Bunun delili Allahu Teâlâ'nın şu âyetleridir:
]إنَّا
أَرْسَلْنَا إِلَيْكُمْ رَسُولاً شَاهِدًا عَلَيْكُمْ[
"Biz
size, sizin üzerinize şahitlik yapması için Resûl gönderdik."
(El-Müzemmil:15)
]أَفَحَسِبْتُمْ
أَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثًا وَأَنَّكُمْ إِلَيْنَا لاَ تُرْجَعُونَ[
"Sizleri
başıboş bir şekilde yarattığımızı, bizlere tekrar döndürülmeyeceğinizi mi
sandınız?" (Mü'minun:115)
4Rabbimiz başkalarını yüce zatına ortak koşmamıza razı
olur mu?
hAsla râzı olmaz. Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
]وَلاَ
يَرْضَى لِعِبَادِهِ الكُفْرَ[
"O
kullarının asla küfre girmelerine razı olmaz." (Zümer:7)
Âyette
bahsedilen küfre girme ibaresine Allah'a ortak koşmakta dahildir.
]وَأَنَّ
مَسَاجِدَ للهِ فَلاَ تَدْعُوا مَعَ اللهِ أَحَدًا[
"Mescidler
Allah'ındır. O halde Allah ile birlikte kimseye yalvarmayın (kulluk
etmeyin)." (Cin:18)
Allah'ın bu
konuda ki nehyi buna razı olmadığını göstermektedir.
4Zamanımızda islam âleminde yaygın olan şirk
çeşitlerinden örnekler veriniz?
hKabirler etrafında tavaf, Allah'tan başkası adına kurban kesmek,
şarkıcı veya danscılara ibadet etmek, İslam ve ehli ile alay etmek v.b.
4Bir müslüman kâfirlere karşı nasıl davranmalıdır?
hBir:Onları
Allahu Teâlâ'ya çağırır, onların hidayete ermelerini ister.
İki:Şayet barış içinde yaşıyorsalar onları kendi hallerine
bırakır. Fakat onların tutmuş oldukları yolu kötü görür. Onların bayramlarını
kutlamaz, onların ibadetlerinde hazır bulunmaz. Daima onların hak yol üzerinde
olmadıklarını onlara vurgulamaya çalışır.
Üç:Şayet müslümanlarla savaşırlarsa onlarla Allah'ın dini
hakim oluncaya kadar Allah yolunda cihat eder. Bunlara koministler ve putçular
da dahildir. Onlar arap yarımadasına yerleşemezler ve onlar küfürlerinde
ısrarlı oldukları müddetçe orada uzun müddet asla durdurulamazlar.[2]
4Şayet evlat müslüman, baba kâfir olursa durum ne olur?
hBu durumda çocuk bu dünyada başkasına iyilikle muamele eder. Allahu
Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
]وَإِنْ
جاَهَدَاكَ عَلَى أَنْ تُشرِكَ بِي مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ فَلاَ تُطِعْهُمَا
وَصَاحِبْهُمَا فِي الدُّنْيَا مَعْرُوفَا وَاتَّبِعْ سَبِيلَ مَنْ أَنَابَ إِلَّي[
"Eğer
onlar (anne-baban) seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana
ortak koşman için zorlarlarsa, onlara iteat etme, onlarla dünyada iyi geçin.
Bana yönelenlerin yoluna uy."
(Lokman:15)
]لاَتَجِدُ
قَوْمًا يُؤْمِنُونَ بِاللهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ يُوَادُّونَ مَنْ حَادَّ اللهِ
وَرَسُولِهِ وَلَوْ كَانُوا ءابَاءَهُمْ[
"Allah'a ve
âhiret gününe inanan
bir toplumun
-babaları,
oğulları, kardeşleri yahut akrabaları da olsa- Allah'a ve Resûlüne düşman
olanlarla dostluk ettiklerini göremezsin." (Mücadele:22)
Çocuklar,
anne-babasına iyilikte bulunmalı, onlara en güzel şekilde hizmet etmeli,
onların ihtiyaçlarını gidermeli, onlara ikramda bulunmalı, onların şirki
inançlarına razı olmamalı ve onları bu batıl inançlardan sakındırmalı,
usanmadan, yılmadan onları islama çağırmalıdırlar.
4Bir kişinin islamın hak din olduğunu bildiği halde;
öldürülme, aile tarafından dışlanma, işinden olma gibi ihtimalleri göz önünde
bulundurarak bu sorunları islama girmemek için özür olarak görmesi kendisi için
câiz bir durum olur mu?
hCâiz olmaz. Fakat böyle bir kişi müslüman olup müslümanlığını
saklayabilir. Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
]لاَ
إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ قَدْ تَبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الغَيِّ[
"Dinde zorlama yoktur. Artık doğruluk ile eğrilik
birbirinden ayrılmıştır." (Bakara:256)
]إِلاَّ
مَنْ أُكْرِهَ وَقَلْبُهُ مُطْمَئِنٌّ بِالإِيماَن[
"Kalbi imanla dolu olduğu halde (inkâra) zorlanan
hariç."
(Nahl:106)
4Allah'ın emrettiği en büyük şey ve yasakladığı en
büyük şey nedir?
hAllah'ın emrettiği en büyük şey tevhiddir. Yine Allah'ın yasakladığı en
büyük şey de O'na ortak (şirk) koşmaktır. Bunun delili Allahu Teâlâ'nın şu
âyetidir:
]أُعْبُدُوا
اللهَ وَلاَ تُشْرِكُوا بِهِ شَيْئًا[
"(Sadece) Allah'a ibâdet ediniz, O'na (kesinlikle) ortak
koşmayınız."
(Nîsâ:36)
4Tevhidi tarif ederek çeşitlerini belirtiniz?
hTevhid, ibâdeti sadece ve sadece Allah'a yapmaktır.
Tevhid üç çeşittir:
Bir:Rububiyet Tevhidi:Yaratıcının, rızık vericinin, kâinatta, bütün işlerde
yegane tasarruf sahibi olanın sadece Allahu Teâlâ olduğunu bilmek ve buna iman
etmektir. Tevhidin bu türünü müşrikler kabul etmişler fakat bu durum onların
islama girmeleri için yeterli olmamıştır. Çünkü tevhid bir bütündür
parçalanamaz. Bir kişinin islama girebilmesi için tevhidi bütün çeşitleri ile
kabul etmesi lazımdır. Bunun delili şu âyettir:
]وَلَئِنْ
سَأَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَهُمْ لَيَقُولُنَّ اللهُ[
"Onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan; Allah yarattı diyeceklerdir." (Zuhruf:87)
İki:İsim ve Sıfatlar Tevhidi: Kitab ve sünnette belirtilen Allah'ın bütün
isim ve sıfatlarını onları hiçbir şeye benzetmeden ve onlara örnek göstermeden,
O'nun celaline azâmetine uygun bir şekilde kabul etmektir. Bu tevhidi bazı
müşrikler kabul etmiş bazıları da inatla inkâr etmişlerdir.
Üç:Ulûhiyyet Tevhidi: Bu tevhid; sevgi, korku, rica, tevekkül, dua ve
ibadetin her çeşidini sâdece Allah için
yapmaktır. Bu tevhid müşriklerin inkâr ettikleri bir tevhiddir.
4Uluhiyyet Tevhidinin rükünleri kaçtır ve bunlar
nelerdir?
hİkidir: Sâdık
ve ihlaslı olmak: Sadık olmak kişinin inandığı değerleri kalbi, dili ve
ameli ile tasdik etmesidir. İhlas ise; ibâdetlerde Allah'a hiçbir şeyi ortak
koşmadan ibâdetleri sadece O'nun için yapmaktır.
4İnsanın bilmesi gereken üç temel inanç nedir?
h1-Kulun rabbini bilmesi.
2-Kulun dinini bilmesi.
3-Kulun, Peygamberini yani Hz. Muhammed (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)'i bilmesi.
4Rabbin kimdir?
hRabbim, beni ve bütün âlemi nimetleri ile kuşatan
Allah'dır. O benim ilahımdır, O'ndan başka ilah yoktur. Bunun delili Allah'ın
şu âyetidir:
]الحمدُ
للهِ رَبِّ العَالَمِينَ[
"Hamd (övme ve övülme) âlemlerin Rabbi Allah'a
mahsustur."
(Fatiha:2)
Allah'tan başka bütün her şey âlemdir ve ben de bu
âlemin bir parçasıyım.
4Allah'ın varlığını ve birliğini nasıl anlarız?
h1-Allah'ın
mahlûkâtına bakıp bunları düşünerek:
Bu düşünce O'nu bilmeyi, O'nun sultanlığının
büyüklüğünü, O'nun kudretinin, hikmetinin ve rahmetinin kemaliyetini bilmeyi
sağlayacaktır. Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
]أَوَلَمْ
يَنْظُرُوا
في
مَلَكُوتِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَمَا خَلَقَ اللهُ مِنْ شَيْءٍ[
"Göklerin ve yerin hükümdarlığına, Allah'ın yarattığı
herşeye hiç bakmadılar mı?" (El-Âraf:185)
]إِنَّ فِي
خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَاخْتِلاَفِ اللَيْلِ وَ النَّهَارِ الآيَاتٍ
لأُولِ الأَلْبَابِ[
"Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün birbiri
ardınca gelip gidişinde aklıselim olanlar için gerçekten açık ibretler
vardır." (Âli-İmrân:190)
2-Allah'ın
şer'î ayetleri olan vahyi inceleyerek: Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
]أَفَلاَ
يَتَدَبَّرُونَ القُرْءَانَ وَلَوْ كَانَ مِنْ عِنْدِ غَيْرِ اللهِ لَوَجَدُوا فيه
اخْتِلاَفًا كَثِيرًا[
"Hâla Kur'an üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler
mi? Eğer o, Allah'tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda bir çok
tutarsızlık bulurlardı."
(Nîsâ:82)
3-Allahu
Teâlâ mü'minin kalbine öyle his verir ki, sanki o mü'min onu gözüyle görür gibi
olur: Bunun içindir ki Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kendisine
ihsanın ne olduğu sorulunca şöyle buyurur:
]أَنْ
تَعْبُدَ اللهَ كَأَنَّكَ تَرَاهُ فَإِنْ لَمْ تَكُنْ تَرَاهُ فَإِنَّهُ يَرَاكَ[
"İhsan Allah'ı görüyormuş gibi O'na ibadet etmendir sen
O'nu görmesen de O, seni görmektedir."[3]
4Dinin nedir?
hDinim islamdır.
4İslam nedir?
hİslam, Allah'ı birleyerek O'na teslim olmak ve O'na
boyun bükerek iteat etmekdir.
4Dinin mertebelerini sayınız?
hDin üç mertebedir: İslam, iman ve ihsan.
4İslamın şartlarını sayınız?
hİslamın şartları beştir: Allahtan başka ilah
olmadığına, Hz. Muhammed'in onun kulu ve Resûlü olduğuna şehadet etmek, namaz
kılmak, Zekât vermek, ramazan orucunu tutmak ve hacca gitmek.
4İmanı târif ediniz, imanın ve şartlarını şubelerini
zikrediniz?
hİman kelime olarak tasdik etmek manasına gelmektedir.
Istılah manası ise; dil ile söylemek, kalp ile tasdik etmek ve vucud âzaları
ile inanılanları amel sahasına dökmek manasına gelmektedir. İman Allah'a iteat
ile arttığı gibi ve O'na isyanla azalır.
İman 70 küsür şubedir. En yükseği "La ilahe illallah"
sözüdür, en düşüğü insanlara eza veren bir şeyi yol üzerinden kaldırmaktır.
İmanın şartları altıdır: Allah'a, meleklerine,
kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe ve kadere ve hayır ve şerrin
Allah'tan geldiğine iman etmek. Bunun delili şu âyetlerdir:
]ليس البر
أَنْ تُوَلُّوا وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الَمَشْرِقِ وَالمَغْرِبِ وَلَكِنَّ البِرَّ
مَنْ آمَنَ بِاللهِ وَاليَوْمِ الآخِرِ وَ المَلاَئِكَةِ وَالكِتَابِ
وَالنَّبِيِّينَ[
"İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz
değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah'a, âhiret gününe,
meleklere, kitaplara ve peygamberlere inanır."
(Bakara:177)
]إِنَّا
كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ[
"Biz her şeyi bir kader ile yarattık." (Kamer:49)
4İhsan nedir?
hİhsan, Allah'ı görüyormuş gibi O'na ibadet etmendir.
Şayet sen O'nu görmesen de O seni görmektedir. Bunun delili daha önce geçen,
Cibril-i eminin hadisidir ve aynı zamanda Allahu Teâlâ'nın şu âyetidir:
]إِنَّ
اللهَ مَعَ الذينَ اتَّقَوا وَالَّذِينَ هُمْ مُحْسِنُونَ[
"Çünkü Allah (kötülüklerden) sakınanlarla ve daima güzel
amel edenlerle beraberdir." (Nahl:128)
4Peygamberin kimdir?
hPeygamberim H.z. Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)'dir. O, Muhammed Bin Abdullah Bin Abdulmuttalip Bin Haşim'dir. Önde
gelen arap kabilelerinden olan Kureyş kabilesinden olup İsmail Bin İbrahim
Halil'in zürriyetindendir.
Peygamberimiz 63 sene yaşamıştır. Bunun kırk senesi
peygamberlikten önceki dönem, 23 senesi ise peygamberlikten sonraki dönemdir.
Kendisine ikra sûresi ile peygamberlik verilmiş, El-Müddesir sûresi ile
resüllük verilmiştir. Allah onu, insanları şirkten sakındırmak ve tevhide
çağırmak için göndermiştir. Bunun delili Allahu Teâlâ'nın şu âyetleridir:
]ياَ أَيُّهَا
المُدَّثِّرُ%قمْ
فَأَنْذِرْ%وَرَبَّكَ
فَكَبِّرْ%وَثِيَابَكَ
فَطَهِّرْ%وَالرُّجْزَ
فَاهْجُرْ%وَلاَ
تَمْنُنْ تَسْتَكْثِرُ[
"Ey bürünüp yatan (Resûlüm)! Kalk ve insanları uyar. Sadece
Rabbini en büyük olarak tanı. Elbiseni
temiz tut. Kötü şeyleri terket. Yaptığın iyiliği çok görerek başa
kakma."
(El-Müddesir:1-6)
]ياَأَيُّهَا
النَّبِيُّ إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا%وَدَاعِيًا إِلَى
اللهِ بِإِذْنِهِ وَسِراجًا مُنِيرًا[
"Ey Peygamber! Biz seni hakikaten bir şahit, bir
müjdeleyeci, bir uyarıcı, Allah'ın izniyle bir dâvetçi ve nur saçan bir kandil
olarak (gönderdik)." (Ahzab:45-46)
4Peygamberimiz ne zaman ve nasıl miraca çıktı?
hBazı ilim ehlinin görüşüne göre Peygamberimiz,
peygamber olarak gönderilişinden on yıl sonra miraca çıkartıldı. Bu çıkışın ne
zaman olduğu konusunda on görüşten fazla görüş vardır. Kesin bir delil
olmadıkça da bu konuda kesin bir tarih söylemek mümkün değildir. Bu durumun
keyfiyetine gelince: peygamberimiz Cebrail ile birlikte göğe çıkartılmış orada
peygamberlerden bazıları ile karşılaşmıştır. Sonra Sidreti'l-Münteha'ya
yükselmiş ve oradaki güzellik gözlerini bürümüştür. Allahu Teâlâ burada ona ve
ümmetine beş vakit namazı farz kılmıştır. Peygamberimiz orada cenneti görmüş
sonra Mekke'ye dönerek şehre girmiş, orada oturmuş ve sabah namazını kılmıştır.
4Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ne zaman
hicret etmekle emredilmiştir?
hPeygamberimiz müşriklerin baskıları tamamen artınca
hicretle emrolunmuştur. Peygamber olarak gönderilişinin 13. Yılında,
rebiü'l-evvel ayında hicret gerçekleşmiştir. Hicret sözlükte; terk etmek
manasına gelmektedir. Istılah manası ise; şirk ülkesinden islam yani barış ve
emniyet ülkesine göçmek manasına gelmektedir.
Şirk beldesi, içinde küfrî şiarların tatbik edildiği;
ezan, namaz, cuma namazı ve dini bayramlar gibi islamî şiarların tatbik
edilmediği beldedir.
4Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ne zaman,
zekât, hac, cihat, ezan, iyiliği emretmek, kötülükten nehyetmek gibi islamın
diğer şiarlarını tatbik etmekle emronuldu?
hMedine'ye yerleşince emrolundu. Mekke'de on üç sene
tevhide çağırdı. Daha sonra üzerine beş vakit namaz farz kılındı. Mekke'de on
üç sene tevhide çağırdıktan sonra Medine'ye hicret etti.
4Allah'ın Resûlü'nün vefatının dine bir tesiri oldu mu?
hKesinlikle olmadı. Zira bu din tamamlanmış bir şekilde
ümmetin elinde duruyordu ve hiç bir hayırlı iş kalmamıştı ki Peygamberimiz
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onu ümmetine bildirmemiş olsun ve yine hiç bir
şerli iş kalmamıştı ki ondan sakındırmamış olsun.
4Peygamberimizin bize göstermiş olduğu hayır ve bizi
sakındırmış olduğu şer nedir?
hHayır, tevhiddir ve Allah'ın sevip razı olduğu bütün
işlerdir. Şer ise, şirktir ve Allah'ın kötü görüp sakındırdığı bütün işlerdir.
Peygamberimizin bizlere beyan etmediği hayırlı bir iş kalmamıştır. Bu hayırlı
işlerin en büyüğü tevhiddir. Yine Peygamberimizin bizi sakındırmadığı hiç bir şerli iş kalmamıştır. Bu şerli
işlerin en büyüğü şirktir.
4Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kimlere
gönderilmiştir. Delili ile birlikte söyleyiniz?
hPeygamberimiz bütün insanlara ve cinlere
gönderilmiştir. Allahu Teâlâ ona iteat etmeyi bütün insanlara ve cinlere farz
kılmıştır. Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
]قلْ يَا
أَيُّهَا النَّاسُ إِنِّي رَسُولُ اللهِ إِلَيْكُمْ جَمِيعًا[
"(Resûlüm) de ki; ey insanlar ben sizin hepinize
gönderilen Allah'ın elçisiyim." (El-Âraf:158)
Allahu Teâlâ H.z.Muhammed'i son Peygamber olarak
göndererek insanlığa gönderdiği elçileri tamamlamıştır
4Allahu Teâlâ niçin elçiler göndermiştir? İlk
gönderilen elçi ve son göderilen elçi kimlerdir?
hAllahu Teâlâ elçilerini müjdeleyici ve uyarıcı olarak
göndermiştir. Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
]رُسُلاً
مُبَشِّرِينَ وَمُنْذِرِينَ لِئَلاَّ يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَى اللهِ حُجَّةٌ
بَعْدَ الرُّسُلِ[
"Müjdeleyici ve sakındırıcı olarak peygamberler gönderdik
ki, insanların peygamberlerden sonra Allah'a karşı bir bahaneleri
olmasın." (Nîsâ:165)
Peygamberlerin ilki Nuh (Aleyhi's-Selam), sonuncusu H.z.Muhammed
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'dir. Bunun delili Allahu Teâlâ'nın şu âyetidir:
]إِنَّا
أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ كمَا أَوْحَيْنَا إِلَى نُوحٍ وَالنَّبِيِّينَ مِن بَعْدِهِ[
"Biz Nuh'a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz
gibi sana da vahyettik."
(Nisa:163)
Buhari'de yer alan şefeat hadisinde Allah'ın Resûlü
şöyle buyurur:
]إِنَّ
النَّاسَ يَأْتُونَ إِلىَ نُوح فَيقُولُونَ أَنْتَ أَوَّل رَسُول أَرْسَلَهُ اللهُ
إِلَى أَهْلِ الأَرْضِ[
"İnsanlar Nuh'a gelirler ve ona şöyle
derler: Sen Allah'ın, yeryüzü ehline gönderdiği ilk elçisin…"[4]
Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur:
]ماَ كَانَ
مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِن رِّجَالِكُمْ وَلَكِن رَّسُولَ اللهِ وَخَاتَمَ
النَّبِيِّينَ ,وَكَانَ اللهُ بِكُلِّ
شَيْءٍ عَلِيماَ[
"Muhammed sizin adamlarınızdan herhangi
birinin babası değildir. Fakat o, Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin
sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir." (Ahzab:40)
4Allahu Teâlâ bütün ümmetlere ayrı ayrı elçi göndermiş
mi dir? Göndermiş ise niçin göndermiştir?
hEvet, göndermiştir. İlk
peygamber H.z. Nuh ile son peygamber H.z.Muhammed arasında birçok peygamberler
gönderilmiş olup bunlar gönderildikleri kavimlere sadece Allah'a ibadet etmeyi
emretmişler ve onları tağutlara kulluk etmekten sakındırmışlardır. İnsanların
bahane uydurmamaları için onlara, resûller ve onların getirdikleri dinler
aracılığı ile gerekli uyarılar yapılmıştır. Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
]وَلقَدْ
بَعَثْنَا فِي كُلِّ أُمَّةٍ رَّسُولاً أَنِ اعْبُدُوا اللهَ وَاجْتَنِبُوا
الطَّاغُوتَ[
"Andolsun ki biz, «Allah'a kulluk edin Tağut'tan
sakının» diye emretmeleri için) her ümmete bir peygamber gönderdik." (Nahl:36)
Allahu Teâlâ başka bir âyette şöyle buyurur:
]وَإِن
مِّنْ أُمَّةٍ إلاَّ خَلاَ فِيهَا نَذِيرٌ[
"Her millet için mutlaka bir uyarıcı
(peygamber) bulunmuştur."
(Fatır:24)
Bu peygamberlerin hepsi insanları Allah'a ibâdet
etmeye davet etmişler ve onları şirkten sakındırmışlardır.
4Tağutu tarif ediniz?
hKulun ibâdet ettiği Rabbi, tâbî olduğu ve iteat ettiği
kişi konusunda haddini aşmasıdır."
4Tağutlar kaçtır?
hTağutlar çokturlar. Fakat başlıcaları şunlardır:
Bir:İblis
(Allah'ın lâneti üzerine olsun.)
İki:Allah
ile beraber kendisine ibâdet edilen veya Allah'tan başka ibadet edilip de
kendiside bu duruma razı olmuş olan kişi.
Üç:Kendisine
ibadet edilmeye çağırarak kendisinin yüceltilmesini ve büyütülmesini kabul eden
kişi. Firavun gibi.
Dört: Gaybî
ilimleri bildiğini iddia eden kişi. Müneccim, arraf, sihirbaz ve kâhin gibi.
Beş:Allah'ın
indirdiği hükümler dışında başka bir hükümle hükmeden kişi. Allahu Teâlâ şöyle
buyurur:
]وَمَن
لَّمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللهُ فَأُولئِكَ هُمُ الكَافِرُون[
"Kim Allah'ın indirdiği (hükümler) ile
hükmetmezse işte onlar kâfirlerin tâ kendileridir." (Mâide:44)
]وَمَن
لَّمْ يحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللهُ فَأُولئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ[
"Kim Allah'ın indirdiği (hükümler) ile
hükmetmezse işte onlar zâlimlerin tâ kendileridir." (Mâide:45)
]وَمَن
لَّمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللهُ فَأُولئِكَ هُمُ الفَاسِقُونَ[
"Kim Allah'ın indirdiği (hükümler) ile
hükmetmezse işte onlar fasıkların ta kendileridir." (Mâide:47)
]أَفَحُكْمَ
الجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللهِ حُكْمًا لِقوْمٍ يُّوقِنُونَ[
"Yoksa onlar (islam öncesi) cahiliyye idâresini
mi arıyorlar? İyi anlayan bir topluma göre hükümranlığı Allah'tan daha güzel
olan kim vardır?" (Mâide:50)
Şayet hükümdar Allah'ın yasakladığı bir şeyi yaparken
bu bu şeyin helal olduğunu veya kendi hükmünün islamın hükmünden daha iyi
olduğunu veya kendi hükmüne eşit olduğunu veya Allah'ın hükmüyle bu asırda
hükmedilemeyeceğini düşünürse bu durumda o hükümdar kâfir olur.
4Allah'ın bütün kullarından yapmalarını istediği en
önemli şey nedir?
h Bütün tağutları inkâr edip sadece Allah'a iman
etmeleridir. Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
]فمن يكفر
بالطاغُوتِ وَيُؤْمِن بِاللهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالعُرْوَةِ الوُثُقَى لاَ
انْفِصَامَ لَهَا[
"Kim tağutu reddedip Allah'a inanırsa, kopmayan
sağlam bir kulpa yapışmıştır."
(Bakara:256)
Tevhidin manası da budur. Hadis-i Şerifte şöyle
buyurulur:
«رَأْس الأَمْرِ الإِسْلاَمُ، وَعَمُوده
الصَّلاَةُ، وَذِرْوَةِ سَنَامِهِ الجِهَادُ فِي سَبِيلِ اللهِ»
"İşlerin başı (en önemlisi) islama
girmektir ve islamın direği namaz zirvesi ise Allah yolunda cihat
etmektir."[5]
Allah'a iman; O'nun varlığını, birliğini, rabliğini,
isimlerini, sıfatlarını ve ibadet edilmeyi sadece O'nun hak ettiğini kabul ve
tasdik etmektir.
Tağutları inkâr ise; putları ve putlara ibadeti terk
etmek, onlara kesinlikle ihtiram göstermemek, onlara hürmet göstermeye sebeb
olacak her türlü şeyden uzaklaşmak, kâhin ve sihirbazlardan uzaklaşmak
demektir.
Âyette geçen "sağlam kulp" ibâresinden kasıt
tevhid kelimesi «La İlahe İllallah»'dır.
4İslam şeriatında ibadetin manası nedir?
hİbadet sözcüğü, Allahu Teâlâ'nın râzı olup sevdiği
bütün sözleri, gizli ve açık bütün amelleri kapsayan genel bir sözcüktür.
4Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
]وَقَضَى
رَبُّكَ أَلاَّ تَعْبُدُوا إِلاَّ إِياهُ وَبِالوَالِدَيْنِ إِحْسَانَا[
"Rabbin sadece kendisine kulluk etmenizi,
ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti."
(İsra:23)
Bu âyeti açıklayınız.
hHiç bir ortağı olmayan Allahu Teâlâ sadece kendisine
ibadet edilmesini -müşrik dahi olsalar- anne ve babaya daima iyilikle muamele
etmeyi emretmiştir. Zira onların çocukları üzerlerindeki hakları çok büyüktür.
Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
]وَصَاحِبْهُمَا
فِي الدُّنْيَا مَعْرُوفًا[
"Onlara dünyada sahip çıkarak onlara çok iyi davran."
(Lokman:15)
4Muaz'dan (Allah ondan râzı olsun) şöyle rivayet
edilir. O şöyle der:
]قالَ
النَّبِي r
«حَقُّ اللهِ عَلَى العِبَادِ أَنْ يَعْبُدُوهُ وَلاَ يُشْرِكُوا بِهِ شَيْئًا وَحَقُّ
العِبَادِ عَلَى اللهِ أَلاَّ يُعَذِّبَ مَنْ لاَ يُشْرِكُ بِهِ شَيْئًا[
"Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle
dedi:«Allah'ın kulları üzerindeki hakkı sadece O'na ibadet etmeleri ve O'na
hiçbir şeyi ortak koşmamalarıdır. Kulların Allah üzerindeki hakları ise;
kendisine şirk koşmayanlara azap etmemesidir." (Buhari-Müslim.)
4Allah'ın kullar üzerindeki hakları ile kulların Allah
üzerideki hakları arasındaki fark nedir? Bu hadisten istifade edilecek noktalar
nelerdir?
hAllah'ın kullar üzerindeki hakkı; kulların yerine getirmek zorunda oldukları bir
borçtan ibarettir. Kulların Allah üzerindeki hakları ise; Allah'ın
kullarına olan bir fazlı ve ihsanıdır (iyiliğidir). Hadiste sadece Allah'a ibadet edilmesinin
gerekliliği, Yüce Allah'ın kullarına olan rahmetinin genişliği ve onlara olan
fazlı ve keremi anlatılmaktadır.
4Tevhidin bazı faziletlerini zikrediniz?
h1-Bir
kişinin kalbinde -nohut tanesi kadar da olsa-
bir tevhid inancı varsa, bu tevhid o kişinin cehennemde ebediyyen
kalmasını önler. Şayet tevhid kemale ermişse bu durumda bu tevhid o kişiyi
ateşten tamamen korur.
2-Tevhid
olmadığı takdirde amellerin kemale ermesi ve kabul edilip sevaba dönüşmesi
mümkün değildir.
3-Allahu
Teâlâ tevhid ehli olanları dünyada muzaffer, izzetli ve şerefli kılacağını,
onlara doğru yol üzerine olmayı bahşedip onların sıkıntılarını gidereceğini
vaat etmiştir.
4-Allahu
Teâlâ, imanı olgunlaşmış tevhid ehli olan kullarının başından dünyada ve
âhirette karşılaşabilecekleri sıkıntı ve kötülükleri başlarından uzaklaştırıp
onlara güzel bir hayat bahşedecektir.
4Tevhidî bir inanç nasıl gerçekleşir ve böyle bir
inancın karşılığı nedir?
hTevhidî bir inanç, onu her türlü şirk, hurâfe ve
bid'atlerden temizlemekle, günah olan fiil ve sözlerden uzaklaşmakla, bu inancı
iyi tanıyarak onunla gereği gibi amel etmekle gerçekleşir ve bunun karşılığı
da sorgusuz- sualsiz, hiçbir azap
görmeden cennete girmektir.
4Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
]إِنَّ
إِبْرَاهِيمَ كَانَ أُمَّةً قَانِتًا لِّلَّهِ حَنِيفًا وَّلَمْ يَكُ مِنَ
الُمُشْرِكِينَ[
"İbrahim, gerçekten hakk'a yönelen, Allah'a itaat
eden bir önderdi; Allah'a ortak koşanlardan değildi." (Nahl:120)
أمة،قانتا،حنيفا kelimelerinin ne manaya geldiklerini söyleyerek âyetin
manasını açıklayınız.
hBu âyette Allahu Teâlâ İbrahim Halil'i öyle sıfatlarla
vasfetmiştir ki; bu sıfatlar tevhidin gâyesidir:
1-(أمة) İbrahim (Aleyhi's-Selam) örnek bir imam ve hayırlı bir insandı.
2-
(قانتا) Onun Allah'a iteati devamlı surette idi.
3-
(حنيفا) O, sadece Allah'a yönelmiş ondan başkasından
yüz çevirmişti.
4-O, hiç bir zaman ne sözlü ne de fiilî olarak Allah'a
ortak koşmamıştır. Onun ihlasının doğruluğu, samimi inancı ve bütün şirkî
şeylerden uzak durması buna delildir.
4Şirk çeşitlerini belirterek her birinin tarifini
yapınız?
hŞirk, iki çeşittir:
Bir:Büyük şirk:
Bu kişinin ibadette Allah'a ortak koşmasıdır. Kişi Allah'tan başkasına
yalvarır, O'ndan başkasından yardım diler, O'ndan başkasından korkar ve O'ndan
başkasını daha çok sever veya herhangi bir ibadeti O'ndan başkasına yaparsa
büyük şirk işlemiş olur. Bu tür bir şirke düşerek müşrik olmuş kişiye Allah
cenneti haram kılmıştır, o kişinin yeri cehennemdir.
İki:Küçük şirk:
Küçük şirk, insanı büyük şirke götüren her türlü söz, fiil ve davranıştır.
Allah'tan başkası adına yemin etmek, ibadetlerde gösteriş yapmak gibi.
4Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
]إِنَّ
اللهَ لاَ يَغْفِرُ أَن يُّشْرَكَ بِهِ وَ يَغْفِرُ مَا دُونَ ذَلِكَ لِمَنْ
يَشَاءُ[
"Allah kendisine şirk koşulmasını asla af etmez fakat bunun
haricindeki günahlar için dilediğini bağışlar" (Nîsâ:48). Bu âyeti açıklayarak bu âyetten istifade
edilenleri özetle belirtiniz.
hAllahu Teâlâ bu âyette, kendisini müşrik olarak
karşılayan bir kulunu asla bağışlamayıp bunun haricindeki günahlar da
dilediğini bağışlayacağını bildirmektedir.
Âyet, şirkin günahların en büyüğü olduğunu belirtiyor.
Çünkü Allahu Teâlâ dünyada iken şirkten tevbe etmeyenlerin bu günahını af
etmeyeceğini belirtiyor. Yine Allahu Teâlâ bu âyette şirk dışındaki günahları
dilediği için bağışlayacağını belirtiyor. Bütün bunlar kulların şiddetle şirk
koşmaktan kaçınmalarını gerektirmektedir.
4Riya nedir? Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) neden ashabının bu günaha düşmesinden korkmuştur?
hRiya, ru'ye kelimesinden türemedir. Riya, bir insanın
salih amellerini -ibadet kastı olmaksızın veya ibadet niyetiyle- birlikte
başkalarına gösteriş için yapmasıdır. Allah'ın Resûlü (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) ashabının riyaya düşmesinden korkmuştur. Çünkü riya kötülüğü emreden
nefsin arzularına uygun bir durumdur. Bu durum genelde insanlara hoş gelir.
Aynı zamanda riyanın insanlara bulaşması çok kolay ve gizlidir. Şeytan
özellikle övülmeyi seven kişileri, gizli yollarla riyaya sürükler. Riya küçük
şirktir. Çünkü riya, gecenin karanlığında siyah bir karıncanın, siyah bir taşın
üzerinde yürümesinden daha gizlidir.
4İbni Mes'ud'dan rivayet edilen bir hadisi şerifte
Allah'ın Resûlü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmaktadır:
]منْ مَاتَ
يُشْرِكُ بِاللهِ شَيْئًا دَخَلَ النارَ» وفي لفظ «وَهُوَ يَدْعُو للهِ نِدًّا[
"Kim ki Allah'a şirk koşar, (başka bir
lafızda):«Allah ile birlikte başkasına da dua eder (veya Allah'a eş koşmaya
davet eder de» bu hal üzerine ölürse ateşe girer."[6]
Bu hadisi açıklayınız? "Dua" ve
"nidden" kelimesinden kasıt nedir?
hPeygamberimiz bu sözüyle Allah'a şirk koşup tevbe
etmeden bu hal üzere ölenlerin ateşe gireceklerini haber vermektedir. Dua
kelimesi hem asıl manasında hem de şirke çağırma manasında kullanılmıştır,
hadisteki manası ise her hangi bir ibadeti Allah'tan başkasına yapmaktır. (Nid)
kelimesi benzeri ve misli manalarına gelmektedir.
4Cabir (Allah ondan razı olsun) Peygamberimizden şöyle
rivayet ediyor:
]منْ لَقِيَ
اللهَ لاَ يُشْرِكُ بِهِ شَيْئًا دَخَلَ الَجَّنَةَ، وَمَنْ لَقِيَهُ يُشْرِكُ
بِهِِ شَيْئًا دَخَلَ النَّارَ[
"Kim ki Allah'ı, O'na hiçbir şeyi ortak koşmadan
karşılarsa cennete girer, kim de Allah'ı, O'na şirk koşarak karşılarsa ateşe
girer."[7]
Allah'ı karşılamak ne demektir? Bu karşılama ne
demektir? Hadisteki olumsuzluk eki neyi isbat ediyor?
hAllah'ı karşılamak; O'nun karşısına çıkmak manasına gelmektir.
Bu karşılaşma kıyamet günü olacaktır. Olumsuzluk eki fiilin zıttını isbat
etmektedir. Şirkin zıttı da tevhiddir. Yani tevhid inancıyla Allah'ı karşılayan
cennete girecektir.
4İslama davet etmenin hükmü nedir? Davetçi bu davete
öncelikle nereden başlar ve niçin? Delili ile birlikte belirtiniz.
hİslama dâvet etmek bütün müslümanların üzerine
farzdır. Davetçi davetine öncelikle tevhidden başlar; çünkü tevhid farzların en
büyüğüdür, bütün amellerin temelidir. Zira ameller doğru bir tevhidî inanç olmadan
kabul edilmez. Ebu Hanife (rahimehullah)'ın isimlendirdiği gibi tevhid, en
büyük fıkıhtır. Buna delil ise Peygamberimizin Muaz'a söylediği şu sözdür:
]فاليكن
أَوَّلَ ماَ تَدْعُوهُمْ إِلَيْهِ شَهَادَةُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهِ وَأَنَّ
مُحَمَّداً رَسُولُ اللهِ…[
" Onları ilk olarak
çağırdığın şey Allah'dan başka hak ilah olmadığına, Muhammed'in O'nun Resûlü
olduğuna iman etmeleri olsun."[8]
4Sahih adlı eserde Peygamberimizden şöyle buyurulur:
]من قال لاَ
إِلَهَ إِلاَّ الله وَكَفَرَ بِمَا يُعْبَدُ مِنْ دُونِ اللهِ حَرُمَ مَالهُ
وَدَمهُ وَحِساَبُهُ عَلَى اللهِ عز وجل[
"Kim ki La ilahe illallah der, Allah'tan başka
tapınılan şeyleri inkâr ederse onun kanı ve malı'na zarar vermek haramdır, onun
hesabı Allah azze ve celle'ye aittir."[9]
Bu hadiste Peygamber efendimiz can ve mala haram
vermenin haramlığını neye bağlamıştır?
hİki şeye bağlamıştır: Birincisi; kişinin
bilerek, inanarak, ihlasla, kalpten, sevgi ile "La ilahe illallah"
demesine.
İkincisi;
kişinin Allah'tan başkasına tapınılan put, tağut ve diğer şeyleri terk
etmesine.
4Kim "La İlahe İllallah derse" sözünden kasıt
nedir?
hYani kim bu sözü, manasını bilerek, gereğini yerine
getirerek ve içerdiği manaya gönülden
inanarak söylerse'dir.
4«Allah'tan gayrı tapınılan şeyleri inkâr ederse»
sözünden kasıt nedir?
hYani kişinin, Allah'tan gayrı tapınılmakta olan her
türlü putu -ki bunlar melekler, peygamberler, salıh kişiler v.s. olabilir- inkâr etmesi, onlara ibâdet etmekten
uzaklaşması kast edilmektedir. Kendilerine tapınılan bu şeyler esasen kendi
rızaları olmadan tapınılmışlardır. Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur:
]وَإِذْ
قَالَ اللهُ ياَ عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ ءَأَنتَ قُلْتَ لِلنَّاسِ اتَّخِذُوانِي
وَأُمِّي إِلهَيْنِ[
"Allah: Ey Meryem oğlu isa! İnsanlara, «Beni ve
anamı, Allah'tan başka iki tanrı bilin» diye sen mi dedin?! diye buyurduğu
zaman…" (Maide:116)
Başka bir âyette Allah'ın Resûlü (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) şöyle buyurur:
]وَلاَ
يَأْمُرُكُمْ أَنْ تَتَّخِذُوا المَلاَئِكَةَ وَالنَّبِيِّينَ أَرْبَابًا[
"O, size
melekleri ve peygamberleri rabler edinmenizi emretmez."
(Âli-İmran:80)
4Malın ve canın haram olması ne demektir?
hYani onunla savaşarak, onun malını almak, kanını
akıtmak müslümanlara helal olmaz. Zira o kişi müslüman olmuştur. Böylece islam
o kişinin canını, malını ve diğer haklarını koruma altına almıştır.
4"Hesabı Allah (azze ve celle)'ye aittitir"
ne demektir?
hYani, kendi diliyle kelimey-i şehadeti getiren
kimsenin hesabı Allah'a aittir; şayet sözünde doğruysa Allah onu cennetle
mükâfatlandıracaktır ve şayet sözünde yalancıysa Allah onu cehennem ile
cezalandıracaktır. Dünyada kişinin zahirine göre hükmedilir. Zira gizlilikleri
bilen Allah'tır. Fakat bir kişi had cezasını gerektiren bir fiil yapmışsa bu
kelimeyi dese de kendisine had cezası uygulanarak öldürülür. Müslüman olmakla
beraber evli olduğu veya başından bir kez evlilik geçtiği halde zina eden veya
bilerek adam öldüren veya kendileri ile savaşılan kâfirler tarafından olan kişi
gibi.
4İbn-i Mesud (Allah ondan razı olsun) şöyle der:
Allah'ın Resûlü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in şöyle dediğini duydum:
]إِنَّ
الرُّقَى وَالتَّمَائِمَ وَالتِّوَلَةَ شِرْكٌ[
"(Kuran ve sünnet) dışındaki her rukye (şifa bulma niyeti ile okuyuş),
muska ve hamalyular şirktir."[10]
Abdullah İbni Ukeym (Allah ondan razı olsun) merfu
olarak şöyle buyurur:
]من تعلق
شيئا وُكِلَ إِلَيْهِ[
"Kim (nazarlık, hamalyu) gibi bir şeyler takar da
bunlara umudunu bağlarsa takmış olduğu şeye havale edilir."[11]
Rukıyyeyi tarif ederek hükmünü belirtiniz?
hRukâ, rukye kelimesinin çoğuludur. Sara ve humma gibi
âfetlere yakalananların bu âfetlerden kurtulmak için okudukları şeylerdir. Bu
aynı zamanda azîme olarak da isimlendirilir. Azîme ikiye ayrılır:
A-Câiz olan azîme: Bu şirkî sözlerden uzak olup içinde şu üç şartı bulunduran
okuyuşlardır.
1- Okunan
şeylerin arapça veya başka bir dilde manası bilinen meşru dualardan olması.
2-Allah'ın
kelamıyla veya Allah azze ve celle'nin isim ve sıfatları ile olması veya
Allah'ın Resûlünün kelamı ile olması.
3-Şifanın
doğrudan okunan şeylerden gelmediğine, fakat Allah'ın takdiri ile geldiğine
inanılması.
B-Caiz olmayan azîme:Yukarıda sıfat ve şartları belirtilen okuma
haricindeki bütün okuyuşlar caiz olmayan okuyuşlardır. Bir kişinin insanlara
faydalı olabilmek için ihlaslı olmakla beraber okuma işine bütün vaktini
ayırması ve bu işten (geçimini sağlayacak kadar)[12]
ücret alması caizdir. (Burada kişinin esas niyeti kesinlikle para toplamak
olmamalıdır)[13]. Hasta olan kişi şifa bulma kastıyla
kâhinlere, müneccimlere, hurafecilere, bid'atçilere ve sihirbazlara götürülmemelidir. Okuma
işinde kayıt cihazları, ses yükselticiler veya telefon kullanılmamalıdır. Zira
bu gibi şeyler ne Peygamberimizin sünnetinde ne de sahabenin hayatında varid
görülmemiştir. Bu yapılan bir ibadettir ve ibadetlerde Allah'ın Resûlünü ve
onun güzide sahabelerinin onun getirdiği bu dini tatbik şeklini -eksik yada
fazla tutmadan- esas almak gerekmektedir. Zira böyle davranmak zamanla şirke ve
bid'atlere yol açacak olan gelişmeleri önleyecektir.
4Nazarlığı tarif ederek takılmasının hükmünü
belirtiniz?
hGenellikle çocuklara, hayvanlara ve taşıtlara nazardan
koruması için takılan nazar boncukları, çeşitli ipler ve muskalara verilen
isimdir. İslam nazarlık takmanın bâtıl olduğunu bildirerek bu işi yasaklamıştır.
Çünkü gelecek bir zararı def edecek olan ancak Allahu Teâlâ'dır.
4Hamalyu nedir? Bunu takmak neden şirkdir?
hKarı-koca arasında sevgi ve bağlılık oluşturduğu iddia
edilen, toplum arasında sıcaklık yazısı diye de bilinen bir çeşit sihirdir.
İslama göre yapılan bu iş şirkî bir iş olup böyle bir işin yapılması caiz
değildir. Zira bu işte Allah'tan başkasından kâr bekleme veya bir zararın def
edilmesini bekleme olayı vardır.
4Taşlardan ve ağaçlardan bereket bekleme olayının ne
olduğunu açıklayarak bu olayın hükmünü belirtiniz?
hBu olay bazı taşları ve ağaçları kutsal görerek
bereketlenmek kastıyla bunları sıvazlamak veya aynı niyetle onların meyvesini
yemektir. Bu yapılan iş şirktir.
4Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
]أَفَرَأَيْتُمُ
اللاَّتَ وَ العُزَّى%وَمَنَاوةَ
الثَّالِثَةَ الأُخْرَى[
"Gördünüz mü o Lat ve Uzza'yı? Ve üçüncüleri olan
ötekini, Menat'ı." (Necm:19-20)
Âyette geçen bu isimlerden kasıt nedir? Bunların bu
isimlerle isimlendirilmesinin sebebi nedir? Âyeti açıklayınız.
hLat, Menat ve Uzza cahiliyye devrinde müşriklerin
ibadet etmiş oldukları putların isimleridir. Allahu Teâlâ âyette "Bana
haber verin ey müşrikler; Allahı bırakarak tapmış olduğunuz bu putlar size bir
fayda veya zarar verdiler mi ki onlar Allah'a ortak olsunlar!?
Lat: Te
harfinin şeddesiz okunduğu kıraata göre; Lat, Taif'de bulunan ve Sekıyf
kabilesinin tapmış oldukları bir taştır. Allah'ın Resûlü (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) Muğire Bin Şube'yi göndererek bu putu yıktırıp yaktırmıştır.
"T"
harfinin şeddeli okunduğu kıraata göre (Latte), hacılara su taşıyan salih bir
kişidir. Bu kişi öldüğünde insanlar onun kabri etrafında toplanıp onu
yüceltmişler ve sonunda ona tapmaya başlamışlardır. Bu iki durum arasında bir
çelişki yoktur, zira çıkış ve sonuçlar aynıdır.
Uzza: Mekke
ve Taif arasında kalan Nahle (hurmalık) Vadisinde bulunan bir ağaçtır. Kureyş
kabilesi bu ağaça tapmaktaydılar. Allah'ın Resûlü Mekke'nin fetih edildiği gün Halid Bin Velid'i göndererek onu
kestirmiştir. Uzza, izzet kelimesinden türeme bir kelimedir.
Menât:Mekke
ve Medine arasında kalan bir taştır. Evs ve Hazreç kabileleri bu taşı yüceltip
ona ibadet ediyorlardı. Menât, menan kelimesinden türemiştir. Bereketlenmek
kastıyla yanında bir çok kurban kesilerek kan akıtıldığı için
"akıtılır" manasına gelen
"yümna" kelimesinden türediği de söylenmiştir. Allah'ın Resûlü
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) "Fetih Yılında" Ali Bin Ebi Talib'i
göndererek bu taşı yıktırmıştır.
4Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
]قلْ إِنَّ
صَلاَتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتيِ للهِ رَبِّ العَالَمِينَ%لاَ شَرِيكَ لَهُ
وَبِذَلِكَ أُمِرْتُ وَأَنَا أَوَّلُ المُسْلِمِينَ[
"De ki: Benim namazım, kurbanım, hayatım ve
ölümüm âlemlerin Rabbi Allah içindir. Onun bir ortağı yoktur. Ben bununla Bütün
ibadetleri Allah'a has kılmakla) emronuldum ve ben müslümanların
ilkiyim."
(En'âm:162-163)
Başka bir âyette şöyle buyurulur:
]فصل
لِرَبِّكَ وَانْحَرْ[
"Sadece Rabbin için namaz kıl ve sadece O'nun için kurban
kes." (Kevser:2)
Bu iki âyeti açıklayınız. «Nüsük» kelimesinin
manası nedir?
hAllahu Teâlâ birinci âyette şöyle buyuruyor: Ey
Muhammed, Allah'tan başkasına ibadet eden, O'ndan başkasına kurban kesen
müşriklere şöyle söyle: Muhakkak ki ben sadece Allah için namaz kılar ve sadece
O'nun için kurban keserim, hayatımda yaptığım salih ameller ve salih amellerle
iman üzere ölüşüm Âlemlerin rabbi Allah içindir. O'nun hiç bir ortağı yoktur.
Ben bütün ibadetlerimi Allah'a has kılmakla emronuldum ve ben bu ümmetten
müslüman olanların ilkiyim.
«Nüsük»
kurban demektir.
[فصل
لِرَبِّكَ وَانْحَرْ] âyeti ise;
sadece Allah için namaz kıl ve sadece onun için kurban kes emrini ifade
etmektedir.[14]
4Hz. Ali (Allah ondan razı olsun) şöyle rivayet eder:
حَدَّثَنِي رَسُولُ اللهِ r بأَرْبَعَ كَلِمَاتٍ:«لَعَنَ اللهُ مَنْ
ذَبَحَ لِغَيْرِ اللهِ، لَعَنَ اللهُ مَنْ لَعَنَ وَالِدَيْهِ، لَعَنَ اللهُ مَنْ
آوَى مُحْدِثًا، لَعَنَ اللهُ مَنْ غَيَّرَ مَنَارِ الأَرْضِ»
"Allah'ın Resûlü bana dört şeyden bahsetti. (Bunlar şu
sözlerdir): Allah, Allah'tan başkasına kurban kesene lanet etmiştir. Allah,
anne-babasına lânet edene lânet etmiştir. Allah suçluyu saklayanlara lanet
etmiştir. Allah yerlerin sınırlarını değiştirenlere lânet
etmiştir." [15]
Lânet etmek ne
demektir?
hAllah'ın rahmetinden uzaklaşmak ve kovulmak demektir.
İnsanlar indindeki lânet ise; sövmek ve beddua etmek manalarına gelir.
4Allah'ın Resûlü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) niçin
Allah'tan başkasına kurban kesene lânet etmiştir?
hÇünkü bu, Allah'a şirk koşmaktır. Şirk ise en büyük
günahtır.
4Bir kişinin anne-babasına lânet etmesi ne demektir?
Onlara lânet nasıl olur? Onlara lânet etmenin hükmü nedir?
hOnlara lânet etmek; onlara kötü ve küfürlü sözler
söylemektir. Bu da iki türlü olur:
1-Doğrudan sövmek: Bu da anne veya babaya doğrudan lânet etmekle olur.
2-Dolaylı olarak sövmek: Bir kişinin, başka birinin anne veya babasına sövmesi
ve dolayısıyla o kişinin de, onun
anne-babasına sövmesi olayıdır. Bu olay büyük günahlardandır.
4Suçluyu saklamak ne demektir?
hYani suçlu bir kişiyi korumak, onu gizlemek ve onun,
insanların hakkını vermemesini sağlamak, Allah'ın koymuş olduğu
kanunları çiğneyerek yeryüzünde fitne çıkarıp şer'î hakim tarafından suçlu
görülen bir kişiyi saklayarak cezasını çekmesini önlemek demektir.
4"Minari'l-ard" ne demektir? Onu
değiştirmekten kasıt nedir?
h"Minari'l-ard" yerlerin sınırlarının belli
olması için konan işaret ve bellekler demektir. Onları değiştirmek ise; bu
işaret ve belleklerin yerlerini değiştirmek veya onlarla ileri-geri oynamaktır.
"Minari'l-ard"dan kastın, insanların
yollarını bulabilmeleri için yollar üzerine koydukları veya oralarda bellemiş
oldukları belli işaretler olduğunu söyleyenler de olmuştur.
4Yerin sınırlarını değiştirenler neden lânet
edilmişlerdir?
hKomşunun arazisini gasp etmenin ve yoldaki işaretleri
değiştirerek yolcuları yanıltmanın büyük günahlardan sayıldığı için.
4Nezrin sözlük ve ıstılah olarak ne manaya geldiğini
belirtiniz?
hSözlük manası:
Farz kılmak. Istılah manası: Mükellef bir kişinin esasen kendisine farz
olmayan bir şeyi kendisine farz kılmasıdır. Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
]يوفُونَ
بِالنَّذْرِ[
"Onlar verdikleri sözde dururlar (adaklarını
yerine getirirler)." (İnsan:7)
4Bu âyet neye delil olur?
hBir adak adandığında o adağın yerine getirilmesinin
meşru ve gerekli olduğunu ve adaklarını yerine getirenlerin övülecek bir iş
yapmış olduklarını belirtmektedir. Hz. Aişe'den (Allah ondan razı olsun)
rivayet edilen bir hadiste Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurur:
]منْ نَذَرَ
أَنْ يُطِيعَ اللهَ فَلْيُطِعْهُ وَمَنْ نَذَرَ أَنْ يَعْصِي اللهَ فَلاَ يَعْصِه[
"Kim ki (her hangi bir konuda) Allah'a iteat etmeyi adamışsa Allah'a iteat etsin. Kim de (her
hangi bir konuda) Allah'a isyan etmeyi adamışsa bu adağını yerine
getirmesin."[16]
Bu hadisi açıklayıp hadisten istifade edilen hükümleri
belirtiniz?
hAllah'ın Resûlü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kim
yapılması sevap olan bir işi yapmayı adamışsa (bu konuda Allah'a söz vermişse)
bunu yerine getirmesini emrediyor. Zira Allah'a itaat etmek farzdır. Yine
Allah'ın Resûlü, kim ki yapılması günah olan bir fiili yapmayı adarsa, bunu
yerine getirmemesini o kişiye emrediyor.
Çünkü günah işlemek haram bir fiildir.
Bu hadisten istifade edilen şeylerden bazıları
şunlardır:
1-Yapılması sevap olan bir işi adandığında onun yerine
getirilmesi farzdır.
2- Yapılması günah olan bir fiili yapmayı adamak caiz
değildir.
4İstiâze'yi tarif ediniz? İyaz ve liyaz arasındaki
farkı belirtiniz?
hİstiaze:
Sığınmak ve eman dilemek demektir. İyaz (İstiâze) bir kötülüğü def etmek, liyaz
ise; hayrı talep etmek için yapılır.
4Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
]وَأَنَّهُ
كَانَ رِجَالٌ مِنَ الإِنْسِ يَعُوذُونَ بِرِجَالٍ مِنَ الجِنِّ فَزَادُوهُمْ
رَهَقًا[
"Şu da gerçek ki, insanlardan bazı kimseler,
cinlerden bazılarına sığınırlardı da, bu iş onların taşkınlıklarını artırmaktan
başka bir işe yaramazdı." (Cin:6)
Bu âyeti açıklayarak âyette Allah'tan başkasına
sığınmanın şirk olduğuna işaret eden yönü belirtiniz?
hÂyetin manası: Cahiyye
devrindeki araplardan biri ıssız bir vadide gecelemek istediğinde cinlerden
korktuğundan dolayı "Burada var olan kavmin sefihlerinin (kötülerinin)
şerrinden bu kavmin efendisine sığınırım" derdi. Yani cinlerin büyüğüne
sığınıyordu. Cinler, insanların kendilerine sığındıklarını görünce, onları daha
çok korkutmaya çaba gösteriyorlardı.
Âyette bu işin şirk olduğuna işaret eden yön: Allahu Teâlâ, Hz. Muhammed'in getirmiş olduğu din,
cinlerden bir guruba açıklanınca onların
iman edip, insanların düşmüş oldukları bazı şirkî olayları dile getirdiklerini,
bu şirkî işlerden birinin de cinlere sığınmak olduğunu dile getirdiklerini
hikâye etmiştir. Burada cinlere sığınmak şirk çeşitlerinden biri olarak
zikredilmiştir.
4Havle Binti Hakîm'den rivayet edilen bir hadiste o
şöyle der:
[سَمِعْتُ رَسُولِ اللهِ r يَقُولُ:«مَنْ نَزَلَ مَنْزِلاً فقَالَ:
أَعُوذُ بِكَلِمَاتِ التَّامَّاتِ مِنْ شَرِّ مَا خَلَقَ لَمْ يَضُرُّهُ شَيْءٌ
حَتَّى يَرْحَلَ مِنْ مَنْزِلِهِ ذَلِكَ»]
"Allah'ın Resûlü (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'i
şöyle derken duydum: Kim bir yere dinlenmek için konakladığında «Allah'ın tamam
(mütekâmil) olan kelimeleri (Kur'anı) ile, O'nun yaratmış olduğu yaratıkların
şerrinden O'na sığınırım» derse o kişi, konaklamış olduğu yerden ayrılana
kadar, orada bulunan mahluklardan hiçbiri ona zarar veremez."
Bu hadisten istifade edilecek şeyler nelerdir? Hadiste
geçen "kelimâtillah" ve "tâmmât" kelimelerinin manaları
nedir?
h Hadisten istifade edilecek şeyler:
1-Allahu Teâlâ müslümanlar için, kendi kelimeleri ile
(Kur'anıyla) kendine sığınmalarını, cahiliyye devrinde olduğu gibi cinlere
sığınmamalarını hüküm olarak koymuştur.
2-Bu duanın ne kadar faziletli olduğu.
"Kelimâtillah"dan kasıt, Kur'an-ı Kerim'dir. "Tâmmât"
Kâmil olan, hiç bir ayıbı ve eksiği olmayan demektir. Bu kelimenin
"Yeterli ve şifalı" manasına geldiğini söyleyenlerde olmuştur.
4İstiğase'yi tarif edip dua ile istiğase arasındaki
farkı belirtiniz?
hİstiğase:
Başa gelen bir belâyı uzaklaştırmak için imdat dilemektir. İkisi arasındaki
fark ise; İstiğase sadece kötülüklerden kurtulmak için yapılırken dua hem
kötülüklerden kurtulmak hem de güzel şeyleri istemek için yapılır.
4İstiğase kaç çeşittir ve bunların hükümleri nedir?
hİstiğase iki kısımdır: Caiz olan istiğase ve caiz olmayan istiğase.
Allah'tan başkasının gücü yetmeyeceği konularda O'ndan başkasına yapılan
istiğase yasak olan istiğasedir. Ölülerden yardım dilemek gibi. Genel olarak
istiğase üç çeşittir:
Bir: Allah'tan
istenen yardım. (İstiğase).
İki: Allah'tan
gayrısından, bazı kimselerden onların güçlerinin yetmeyeceği konularda istenen
yardım. Ölülerden ve gaibde olanlardan fayda sağlamak veya zararı def etmek
için yardım istemek gibi. Bu tür bir yardım dileme olayı şirktir ve haramdır.
Üç: Bir
kişinin, hayatta olan yanında, hazır bulunan ve istenilen yardımı yapabilecek
durumda olan birinden yardım istemesi. Bu caizdir.
4Dua kaç kısımdır? Her kısmı tarifleri ile beraber
belirtiniz?
hİki kısımdır.
Her iki kısım da Allah'a yapılan birer ibadettir:
1-İbadet olan dua: Bu tür dua Allah'ın kulları için koyduğu ve farz kıldığı namaz, hac
gibi salih amellerle olur. Fatiha suresinde olduğu gibi Allah'ı hamd ve sena
ile yüceltmek, namaz, hac, oruç ibadetlerinde okunan dualarda bu cümledendir.
2-Yardım isteme duası: Dua eden kişinin kendisine faydası olacak bir şeyi
istemesi veya bir zarardan uzaklaşmak için yardım istemesidir.
4Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
]وَمَنْ
أَضَلُّ مِمَّن يَدْعُوا مِنْ دُونِ اللهِ مَنْ لاَ يَسْتَجِيبُ لَهُ إِلىَ يَوْمِ
القِياَمَةِ وَهُمْ عَنْ دُعَائِهِمْ غاَفِلُونَ%وَإِذَا
حُشِرَ النَّاسُ كَانُوا لَهُمْ أَعْدَاءً وَكَانُوا بِعِبَادَتِهِمْ كَافِرِينَ[
"Allah'ı bırakıpta kıyamet gününe kadar kendisine
cevap vermeyecek şeylere tapanlardan daha sapık kim olabilir? Oysa onlar
bunların tapınmalarından habersizdirler. İnsanlar bir araya toplandıkları zaman
(müşrikler) tapındıklarına düşman kesilirler ve onlara kulluk ettiklerini inkâr
ederler." (Ahkaf:5-6)
Bu âyeti açıklayınız.
hAllahu Teâlâ bu âyette kendisinden başkalarına
yalvaranlardan daha sapık bir insan olamayacağını bildirerek kendilerine
yalvarılan bu putların kendilerine yalvaranların isteklerine kıyamete kadar
cevap veremeyeceklerini, onların kendilerine yalvaranlardan gafil olduklarını,
insanlar hesap vermek üzere hesap meydanında toplandıklarında bu ilahların kendilerine yalvaran bu kişilerden beri
olacaklarını bildirerek bu kişilere düşman kesileceklerini bildirmektedir.
4 Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
]أَمَّنْ
يُجِيبُ المُضْطَرَّ إِذَا دَعَاهُ وَيَكْشِفُ السُّوءَ[
"Darda kalana, yalvardığı zaman karşılık veren ve
(başındaki) sıkıntıyı gideren ondan başka kim vardır?"
(Neml:62)
Bu âyeti açıklayarak âyetin delalet ettiği hükmü
belirtiniz?
hAllahu Teâlâ bu âyette araplardan ve diğer
milletlerden olan müşriklerin darda kalanın imdadına yetişip onun başındaki
sıkıntıyı kaldıranın Allah'tan başkasının olmadığını bildiklerini
belirtmektedir. Allahu Teâlâ, başkalarını kendisine ortak ilahlar ve
şefaatçılar olarak tayin edenlerin aleyhlerine delil olsun diye bu şekilde
buyurmaktadır. Şayet onların ortak koştukları bu ilahlar onların imdadına
yetişemiyor, onların başlarına gelen sıkıntılardan onları kurtaramıyorlarsa
nasıl olur da Allah'a ortak koşulurlar!?
Âyetin belirttiği hüküm: Âyet Allah'tan başkasına yalvarmanın şirk olduğunu
belirtiyor.
4Ebu Hureyre Peygamberimizden şöyle buyurur:
«إِذَا قَضَى اللهُ الأَمْرَ فِي السَّماَءِ
ضَرَبَتْ المَلاَئِكَةُ بِأَجْنِحَتِهَا خُضْعَانًا لِقَوْلِهِ كَأَنَّهُ
سِلْسِلَة عَلَى صَفْوَانَ يَنْفُذُهُمْ ذَلِكَ فَإِذَا فُزِّعَ عَنْ قُلُوبِهِمْ،
قَالُوا:مَاذَا قَالَ رَبُّكُمْ؟ قَالُوا:الحَقُّ وَهُوَ العَلِيُّ الكَبِيرُ،
فَيَسْمَعُهَا مُسْتَرِقُّو السَّمْعِ وَمُسْتَرِقُّو السَّمْعِ هَكَذاَ بَعْضُهُ
فَوْقَ بَعْضٍ-وَصَفَهُ سُفْيَانُ بِكَفِّهِ فَحرفَهَا وَبَدَّدَ بَيْنَ
أَصَابِعَهُ- فَيَسْمَعُ الكَلِمَةَ فَيُلْقِيهَا إِلَى مَنْ تَحْتَهُ، ثُمَّ
يُلْقِيهَا الآخَرَ إِلَى مَنْ تَحْتَهُ حَتَّى يُلْقِيهَا عَلَى لِسَانِ
السَّاهِرِ أَوْ الكاَهِنِ، فَرُبَّمَا أَدْرَكَ الشِّهَابُ قَبْلَ أَنْ
يُلْقِيهَا وَرُبَّمَا قَدْ أَلْقَاهَا قَبْلَ أَنْ يُدْرِكَهُ، فَيَكْذِبُ
مَعَهَا مِائَةُ كِذْبَةٍ فَيُقَالُ: أَلَيْسَ قَدْ قَالَ لَنَا يَوْمَ كَذَا
وَكَذَا؟ فَيُصَدَّقُ بِتِلْكَ الكَلِمَة التِّي سُمِعَتْ مِنَ السَّمَاءِ»
"Allah, semada bir iş yapmayı takdir edip bu emri
Cebrail'e vahyettiği zaman Melekler Allah' ın
bu sözü karşısında boyunlarını bükerek kanatlarını vururlar. Allah'tan gelen bu
vahiy düzgün taş üzerinde hareket eden
demir zincir sesine benzer bir sesle gelerek meleklerin kalbine nufûz
eder. Meleklerin kalbi bu gelen vahiyden dolayı korku ile dolunca birbirlerine
şöyle derler: Rabbiniz ne buyurdu? Derler ki: Hak olanı (doğruyu) buyurdu. O,
büyük ve yücedir. Bu vahyi gökyüzünün hırsızları (şeytanlar) duyarlar.
Gökyüzünün hırsızları şöyle üst üstedirler, -Süfyan avucunu eğip parmaklarını üst üste gelecek
şekilde aralayarak durumu bu şekilde vasfetti- en üste olan duyduğu kelimeyi
kendisinden bir derece altta olana atar, sonra bir alt derece de olan da
duyduğu bu kelimeyi kendisinden bir derece altta olana atar, tâki kelime bir
sihirbaz veya bir kâhininin diline ulaşır. Belki de yıldız, vahyi çalmaya
çalışan bu hırsızı vurur ve belki de kendisini yıldız vurmadan bir alt derecede
olana çaldığı bu vahyi atmış olur. Bu vahiy hırsızı duymuş olduğu bu kelimelere
yüz yalan daha ekleyerek diğerlerine anlatır. Denir ki: Bize bir gün şöyle
şöyle demedi mi? Ve böylece gökten çalmış olduğu bu doğru bir kelime sayesinde
bu şeytanın söylemiş olduğu diğer yalanlar tasdik edilmiş olur."[17]
Sihirbaz ve kâhin ne demektir?
hSihirbaz:
Sihir yaparak bâtılı hak suretinde gösteren kişidir.
Kâhin: Kaybı
bildiğini iddia eden kişiye verilen isimdir.
4Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
]يؤمنونَ
بِالجِبْتِ وَالطَّاغُوتِ[
"Putlara ve tağutlara iman ediyorlar" (Nîsâ:51)
Cibt ve tağut ne demektir?
hÖmer Bin Hattap şöyle buyurur: Cibt; sihir, tağut;
Şeytan demektir. Allah'tan başka, kendi rızasıyla ibadet edilen her şey
tağuttur.
4Cabir şöyle demektedir: Tağutlar, şeytanın kendilerine
indiği kâhinlerdir. Her mahallede birer tane bulunur. Cabir'in bu sözü ne manaya geliyor? Mahalleden kasıt
nedir?
hCabir, bu sözünde kâhinlerin, tağutlardan olduğunu,
şeytanların inerek çalmış oldukları vahiyleri haber verdiklerini söylemektedir.
Mahalleden kasıt kabiledir. Her kabilede bir kâhin olabileceği söylenmek
istenmiştir.[18]
4Kaç çeşit küfür vardır?
hİki çeşit küfür vardır: Büyük küfür, küçük küfür.
Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
]وَضَرَبَ
اللهُ مَثَلاً قَرْيَةً كَانَتْ ءَامِنَةً مُطْمَئِنَّةً يَأْتِيهَا رِزْقُهَا
رَغَدًا مِنْ كُلِّ مَكَانٍ فَكَفَرَتْ بِأَنْعُمِ اللهِ فَأَذَاقَهَا اللهُ
لِبَاسَ الجُوعِ وَالخَوْفِ بِمَا كَانُوا يَصْنَعُونَ[
"Allah
(ibret için) bir ülkeyi örnek verdi. Bu ülke güvenli, huzurlu idi; ona rızkı
her yerden bol bol gelirdi. Sonra onlar Allah'ın nimetlerine karşı nankörlük
ettiler. Allah'da onlara, yaptıklarından ötürü açlık ve korku sıkıntısını
tattırdı." (Nahl:112)
Büyük küfür insanı dinden çıkartır, küçüğü ise
büyüğüne bir vesiledir.
4Nifağın çeşitlerini zikrediniz?
hİki çeşittir:
1-Îtikâdî nifak;
bu insanı dinden çıkartır. (Bu konuda geniş bilgi için tevbe suresine bakınız).
2- Amelî Nifak;
Bu da kendi arasında beş kısma ayrılır; Allah'ın Resûlü (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) şöyle buyurur:
«آيَةُ المُنَافِقِ ثَلاَثٌ: إِذَا حَدَّثَ
كَذَبَ، وَإِذَا وَعَدَ أَخْلَفَ وَإِذَا ائْتُمِنَ خَانَ» وَفِي
رِوَايَةٍ«وَإِذَا عَاهَدَ غَدَرَ وَإِذَا خَاصَمَ فَجَرَ»
"Münafığın alâmeti üçtür: Konuştuğunda yalan söyler, bir
şeyi yapmayı vaat ettiğinde vaadinde durmaz, kendisine emanet verildiğinde buna
ihanet eder." (Başka bir
rivayette):Söz verdiğinde sözünde durmaz, düşmanlık yaptığında
facirleşir."[19]
4İslamdan çıkaran şeyleri sayınız?
hAlimler islamdan çıkaran şeyler konusunda ihtilafa
düşmüşlerdir. Bazıları islamdan çıkaran seksene yakın madde saymışlardır.
İslamdan çıkartan şeylerin en önemli ilkeri şunlardır:
1-Allah'a
şirk koşmak.
2-Sihir.
3-Allah'dan
veya Resûlü'nden gelen herhangi bir şeyi inkâr etmek.
4-Allah'ın
indirdiği hükümlerden başkası ile bu verilen hükmün helal olduğunu düşünerek
hükmetmek.
5-Allah'ın
Resûlü'nün getirmiş olduğu bir şeyle alay etmek.
6-Müslümanların
azalmasına sevinmek.
7-Allah'ın
Resûlü'nün getirmiş olduğu bir şeyden buğuz etmek.
8-Kâfirleri
dost edinip onları sevmek.
9-Başkalarının
yolunun Peygamberin sünnetinden daha iyi olduğuna inanmak.
4Şefeatin tarifini yapınız. Şefeatin çeşitlerini
tarifleri ile birlikte belirtiniz?
hŞefeat,
faydalı bir şeyi elde etmek veya zararlı bir şeyin zararından uzaklaşabilmek
için başkalarından aracı olmalarını taleb etmektir. Şefeat iki türlüdür:
1-Müsbet Şefeat:Allah'tan, söz ve fillerinden razı olacağı birini kendisi için şefeatçi
kılmasını taleb etmek. Veya gücü yeteceği konularda bir beşerden aracı olmasını
istemek.
2- Menfi Şefeat: Allah'tan başkasının gücü yetmeyeceği konularda, O'ndan başkasından
şefeat (yardım) dilemek, Allah'ın izni olmadan şefeat dilemek veya Allah'a
ortak koşulan bir şeyden şefeat dilemek bu tür bir şefeattır.[20]
4Müsbet şefeatin şartlarını delilleri ile birlikte
zikrediniz?
hŞartları ikidir:
Bir:Şefeat
edene Allahu Teâlâ'nın şefeat etmesi için izin vermesi. Allahu Teâlâ şöyle
buyurur:
]منْ ذَا
الذي يَشْفَعُ عِنْدَهُ إِلاَّ بِإِذْنِهِ[
"İzni olmadan O'nun katında kim şefeatçı olabilir
ki!?" (Bakara:255)
İki: Allah'ın
şefeat edilenden râzı olması. Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
]وَلاَ
يَشْفَعُونَ إِلاَّ لِمَنِ ارْتضَى[
"Razı olduğundan başkasına şefeat
edemezler." (Enbiya:28)
4Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in âhirette
yapacağı kaç tür şefeatı vardır? Bunları zikrediniz?
hPeygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in
âhirette altı tür şefeatı vardır:
1-Büyük
Şefeat: Mahşerin sıkıntılarından kurtulmak için bütün beşeriyet azimet ehli
olan bütün peygamberlerden şefeat isteyecek ve Peygamberimiz bütün
peygamberlerin özür beyan edip geri durduğu bu şefeatı yapacaktır.
2-Cennet
ehlinin cennete girebilmeleri için onlara şefeatçi olması.
3-Ümmetinden
cehenneme girecek olan bir kısım günah ehlinin cehenneme girmemeleri için
onlara şefeat etmesi.
4-Esasen
tevhid ehlinden olup cehenneme girmiş olan asi kulların cehennemden çıkması
için şefeat etmesi.
5-Cennete
girmiş olan bir kısım insanların oradaki derecelerini artırmak için onlara
şefeat etmesi.
6-Amcası Ebu
Talib'in azabının azaltılması için şefeat etmesi.
4Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in yapmış
olduğu şefeate en fazla kim sevinecektir? Bu şefeatın hakikatı nedir ve bu
şefeat kimler içindir?
hKalbinden ihlaslı bir şekilde "La ilahe illallah"
diyenler Peygamberimizin şefeatına en fazla sevinecek olanlardır.
Hakikatı:
Allahu Teâlâ ihlasla bu kelimeyi söyleyenleri kendilerine şefeat etmesi için
izin vermiş olduğu kişinin duasıyla affedecektir. Bu şefeat tevhid ve ihlas
ehli için olacaktır.
4Kur'anın kabul etmediği şefeat hangi şefeattır?
hİçinde şirk olan şefeattır.
4Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
]منْ ذَا
الذي يَشْفَعُ عِنْدَهُ إِلاَّ بِإِذْنِهِ[
"İzni olmadan O'nun katında kim şefeatçı olabilir
ki!?" (Bakara:255)
Bu âyeti açıklayarak iniş sebebini belirtiniz?
hAllahu Teâlâ Âhirette olacak şefeatın ancak kendi
izniyle olacağını belirtmektedir.
Âyetin iniş sebebi: Müşrikler dediler ki: "Bizler tapmış olduğumuz bu putlara ancak
bizleri Allah'a yaklaştırmaları için ibadet ediyoruz" dediler. Bunun
üzerine bu âyet nazil oldu. Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
]ما
نعبدُهُمْ إِلاَّ لِيُقَرِّبُونَا إِلَى اللهِ زُلْفَى[
"Onlara ancak bizleri Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk
ediyoruz" (Zümer:3)
4Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
]إنَّكَ لاَ
تَهْدِي مَنْ أَحْبَبْتَ[
"Sen her sevdiğini hidayete
erdiremezsin" (Kasas:56)
Bu âyeti açıklayıp ve nuzul sebebini belirtiniz?
hAllahu Teâlâ bu âyette Resûlüne şöyle diyor: Ey
Resûlüm sen her sevdiğini hidayete erdiremezsin, yani onların illaki de
hidayete ermeleri senin yapman gereken bir görev değildir. Senin görevin sadece
tebliğ etmektir. Allah dilediğine hidayet verir, zira O, hidayeti kimin hak
ettiğini en iyi bilendir. O'nun bu işi bir hikmete binaendir.
Âyetin iniş
sebebi: Peygamberimizin amcası Ebu
Talib'in hidayete erebilmesi için aşırı gayret göstermesi ve onun için
üzülmesi.
4Hidayet çeşitlerini örnek vererek söyleyiniz?
h Hidayet iki türlüdür:
Bir: Tevfik
(muvaffak olma) Hidayeti: Allah'ın,
sapıklığa düşmüş olan kulunun kalbinde hidayet nurunu yaratmasıdır. Bu tür bir
hidayete Allah'tan başkası sahip değildir. Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
]إنَّكَ لاَ
تَهْدِي مَنْ أَحْبَبْتَ[
"Sen her sevdiğini hidayete
erdiremezsin" (Kasas:56)
Yani sen Allah'ın dalalete düşürdüğü bir insanın
kalbinde hidayeti yaratamazsın.
İki: Doğru yolu gösterme ve hakikati açıklama
hidayeti: Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
]وَإِنَّكَ
لَتَهْدِي إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ[
"Muhakkak ki sen doğru olan yolu göstermektesin"
(Şura:52)
4Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
]ياأَهْلَ
الكِتَابِ لاَ تَغْلُوا فِي دِينِكُمْ[
"Ey kitap ehli dininizde aşırı gitmeyin"
Bu âyeti açıklayınız. Kitap ehli olanlar kimlerdir.
"Ğulû" ne
demektir?
hAllahu Teâlâ ehli kitab'a (hiristiyan ve yahudilere)
hitap ederek dinde kendi koymuş olduğu kanunların dışına çıkmamalarını, kendi
yaratmış olduğu kulları yaratılmış oldukları seviye üzerinde yüceltip
büyütmemelerini emretmiştir.
"Ğulû" haddi aşmak, aşırılığa düşmek, söz ve itikadla bir mahluku aşırı
yüceltmek manasına gelir.
4Sahih'de İbn-i Abbas'ın (Allah her ikisinden de razı
olsun) şu âyet konusunda şöyle dediği rivayet edilir: Âyet:
]وَقَالُوا
لاَ تَذَرُنَّ آلِهَتَكُمْ وَلاَ تَذَرُنَّ وَدًّا وَّلاَ سُوَاعًا وَّلاَ يَغُوثَ
وَيَعُوقَ وَنَسْرًا[
"Ve (müşrikler) dediler ki: Sakın ilahlarınızı
bırakmayın; hele Ved'den, Suvâ'dan, Yeğûs'tan, Ye'ûk'tan ve Nesr'den asla
vazgeçmeyin!"
İbn-i Abbas'ın sözü:
«قَالَ: هَذِهِ أَسْمَاءُ رِجَالٍ صَالِحِينَ
مِنْ قَوْمِ نُوحٍ، فَلَمَّا هَلَكُوا أَوْحَى الشَّيْطَانُ إِلَى قَوْمِهِ أَنْ
أَنْصَبُوا إِلَى مَجَالِسِهِمْ التَّيِ كاَنُوا يَجْلِسُونَ فِيهَا إِنْصَابًا
وَسَمُّوهَا بِأَسْمَائِهِمْ فَفَعَلُوا وَلَمْ تُعْبَدْ حَتَّى إِذَا هَلَكَ
أُولَئِكَ وَنُسِيَ العِلْمُ عُبِدَتْ»
"Dedi :Bu
isimler Nuh'un kavminden salih kişilerin isimleridir. Bunlar öldüklerinde
Şeytan onların kavmine bu salih kişilerin heykellerini kendi oturdukları
meclislere dikmelerini fısıldadı. (Onlarda bunu yapıp) o salih kişilerin
isimleri ile diktikleri bu putları isimlendirdiler. Bu putlara, onları diken
kavim ölene kadar tapınılmadı. Onlar ölüp, ilimde unutulunca onların ardından
gelenler o putlara tapmaya başladılar."[21]
Burada putlardan kasıt nedir? Bu putlara tapış sebebi
nedir? İlmin unutulmasından kasıt nedir?
hPutlardan kasıt: Salih insanların heykelleridir?
İbadet ediliş sebebleri: Önceki kavimlerin, bu putların karşısında onlara olan
saygı, sevgi ve ihtiramdan dolayı çok sık olarak kabirlerinin karşısında
oturmaları, onların heykelleri karşısında eğilmeleri, onları yüceltmeleri,
oturdukları meclislere onların resimlerini asmaları ve Şeytan'ın da sonradan
gelen kavimlere "Atalarınız bunlara ibadet ediyordu, yağmuru bunlardan
istiyorlardı" diye onlara vesvese verip onları kandırmasıdır.
İlmin unutulmasından kasıt; ilim ehlinin ölümü ile ilmin ortadan kalkmasıdır.
4İbn-i Kayyim şöyle der: Selefden bir çok kişi şöyle
demiştir:
"(O salih kişiler) ölünce onlardan kimileri
onların kabirlerinin başına oturdular, daha sonra onların timsallerini (heykellerini)
yaptılar. Bu hal bu şekilde devam ederken aradan uzun zaman geçtikten sonra
onların ardından gelenler o putlara tapmaya başladılar."
Kabirlerinin başlarında oturmaktan ve timsallerden
kasıt nedir?
hKabirlerin başlarına oturmak; çok sık bir şekilde o kabirlerin yanında durmaktır.
Timsallerden kasıt ise; salih kulların
heykelleridir.
4İbn-i Abbas'dan (Allah ondan razı olsun) şöyle rivayet
edilir:
((قَالَ رَسُولُ اللهِ r: «إِيَّاكُمْ وَالغُلُوَّ فَإِنَّمَا
أَهْلَكَ مَنْ كَانَ قَبْلَكُمْ الغُلُوُّ»))
"Sakın olaki (insanları) aşırı bir şekilde yüceltip
büyüterek onlar konusunda aşırılığa düşmeyin! Biliniz ki sizden önce gelen bir
çok kavmi bu aşırılık helak etmiştir."[22]
Peygamberimiz bu hadiste ümmetini hangi konuda
uyarmaktadır?
hPeygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu hadiste
ümmetini, peygamberleri, salih kişileri olmaları gereken mertebeden daha
yükseklere çıkarmak suretiyle aşırılığa giderek helak olmuş olan geçmiş
kavimlerin düşmüş olduğu bu hataya düşüp onlar gibi helak olmamaları konusunda
uyarmıştır.
4İbn-i Mes'ûd'dan (Allah ondan razı olsun) şöyle
rivayet edilir:
((أَنَّ رَسُولُ اللهِ r قالَ:«هلكَ المُتَنْطِعُونَ»قَالَهَا ثَلاَثًا.))
"Allah'ın Resûlü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurdu: «Aşırı gidenler helak olmuştur» Bunu üç defa söyledi."[23]
Hadiste geçen "التنطع"
(Et-Tenettu) ve "المتنطعون" (El-mütantıûn) kelimelerinin manası
nedir, misali ile birlikte yazınız?
Hadiste
"helak oldu" manasına gelen "هلك" (heleke) kelimesi neden üç defa
tekrar edilmiştir?
h Hadiste geçen "المتنطعون" (El-mütantıûn) kelimesi (التنطع)
kelimesinden türemiştir. Bu kelime; "bir şeyde derinleşmek ve aşırılığa
gitmek, onu zorlaştırmak manalarına gelir. Konuşurken harfleri tam olarak
çıkarabilmek için ağızı aşırı derecedesağa-sola bükmek veya yapılması mübah
olan şeyleri terketmek gibi. "المتنطعون" (El-mütantıûn) kelimesi ile bu
duruma düşenler anlatılmıştır. Hadiste "helak oldu" manasına gelen "هلك" (heleke) kelimesinin üç defa tekrarı olayın önemine işaret etmek
içindir.
4H.z. Âişe'den (Allah ondan razı olsun) şöyle rivayet
edilir:
((أَنَّ أُمُّ سَلَمَةَ ذَكَرَتْ لِرَسُولِ
اللهِ r
كنيسةً رَأَتْها بِأَرْضِ الحَبَشَة وَمَا فِيهَا مِنَ الصُّوَرِ فَقَالَ:
«أُولَئِكَ إِذَا مَاتَ فِيهِمِ الرَّجُلُ الصَّالِحُ أَوْ العَبْدُ الصَّالِحُ
بَنُوا عَلَى قَبْرِهِ مَسْجِدًا وَصَوَّرُوا فِيهِ تِلْكَ الصُّوَرِ، أُولَئِكَ
شِرَارُ الخَلْقِ عِنْدَ اللهِ»
"Ümmü Seleme Habeşistan topraklarında görmüş olduğu bir
kiliseyi ve o kilisenin içindeki resimleri Allah'ın Resûlü'ne anlatması üzerine
Allah'ın Resûlü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona şöyle dedi: Onlar öyle bir
kavimdir ki, aralarından salih bir adam veya salih bir kul öldüğünde onun
kabrinin üstüne mescid bina ederler ve içine de o kişilerin resimlerini
yaparlar. Onlar Allah katında yaratılmış olanların en şerlileridirler."[24]
Bu insanlar iki fitneyi bir arada toplamışlardır;
kabir fitnesi ve yaptıkları timsallerin (heykellerin) fitnesi. Kilise nedir?
Peygamberimiz bu hadiste kimi muhatap almaktadır? İşaret ismi olan (أولئك ) kimlere işaret etmektedir?
hKilise,
hiristiyanların ibadethaneleridir. Bu hadiste Peygamberimiz, eşi Ümmü Seleme'yi
muhatap almaktadır. Buradaki işaret ismiyle kabirler üzerine mescidler yapan ve
oralara resimler yapan kavimler kastedilmektedir.
4Allah katında yaratılmış olanların en şerlileri
kimlerdir? Onlar neden yaratılmışların en şerlileri olarak
nitelendirilmişlerdir?
hAllah katında yaratılmış olanların en şerlileri
kabirler üzerine mescidler yapıp oralara resimler yapanlardır. Zira onlar bu
işleri yaparak hem kendilerini sapıklığa düşürmüşler hem de kendilerinden sonra
gelenlere çok kötü bir miras bırakarak onlarında sapıklığa düşmesine sebeb
olmuşlar; onlara salihlerin kabirlerini yüceltme geleneğini örnek olarak
bırakarak daha sonra bu kabirlere direk olarak ibâdet edilmesine zemin
hazırlamışlardır.
4Kabirlerin üzerine mescid yapmanın hükmü nedir?
Delilleri ile birlikte zikrediniz?
hKabirlerin üzerine mescid yapmak haramdır. Delili
Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in şu hadisidir:
«أُولَئِكَ شِرَارُ الخَلْقِ عِنْدَ اللهِ»
"Onlar Allah katında yaratılmış olanların en
şerlileridirler."[25]
Allah'ın Resûlü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu işi
yapmayı yasaklayarak bu işi yapanları lânetlemiştir.
4Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
]لقد
جاءَكُمْ رَسُولٌ مِّنْ أَنْفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ
عَلَيْكُمْ بِالمُؤْمِنِينَ رَءُوفٌ رَّحِيمٌ[
"Muhakkak ki size
kendinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok
ağır gelir. O, size çok düşkün, mü'minlere karşı çok şevkatlidir, merhametlidir." (Tevbe:128)
Bu âyeti açıklayınız? Âyette, Allah'ın Resûlü
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in ümmetine düşkünlüğü konusunda belirtilen
sıfatlar neleri içermektedir?
hAllahu Teâlâ âyette mü'minlere vermiş olduğu eşsiz bir
nimetten bahsetmektedir. Bu nimet ise şudur: Allahu Teâlâ'nın mü'minlere kendi
içlerinden, kendi cinslerinden yani beşer cinsinden, kendilerinin onun
eminliğini ve doğruluğunu bildikleri bir elçi göndermiş olmasıdır. Daha sonra
Allahu Teâlâ peygamberimizin güzel sıfatlarından bahsetmiştir. Peygamberimizin
onların hidayete ermesi için elinden gelen bütün gayreti gösterdiğini, onların
rüşde ermiş birer müslüman olmalarını şiddetle arzu ettiğini, onları sıkıntıya
sokacak ve onlara zor gelecek olan, onlara dünya ve âhirette zarar verecek
olan herşeyden kaçındırdığını, hasılı
onun mü'minlere karşı çok yumuşak ve merhametli olduğunu belirtmiştir.
Bu sıfatlar Peygamberimizin ümmetini uyarmasını, en
büyük günah olan şirke düşmekten onları sakındırmasını, onlara şirke götüren
yolları belirtmesini iktiza etmektedir. Kabirleri yüceltmek, kabirlerde
yatanlar konusunda aşırılığa düşmek, kabirlerin yanında veya kabirlere
yönelerek namaz kılmak v.b. kabirlere ibadet etmeye götüren her türlü ameli
yapmak söz konusu şirk çeşitlerindendir.
4Müslimde yer alan bir hadiste Sevban (Allah ondan razı
olsun) peygamberimizden şöyle rivayet eder:
((أَنَّ رَسُول اللهِ r قَالَ:إِنَّ اللهَ زَوَى لِي الأَرْضَ،
فَرَأَيْتُ مَشَارِقَهَا وَمَغَارِبَهَا وَإِنَّ أُمَّتِي سَيَبْلُغُ مُلْكَهَا مَا
زُوِيَ لِي مِنْهَا، وَأُعْطِيْتُ
الكَنْزَيْنِ الأَحْمَرَ وَالأَبْيَضَ، وَإِنِّي سَأَلْتُ رَبِّي أَلاَّ يهْلكَهَا
بِسَنَةٍ عَامَّةً، وَأَلاَّ يُسَلِّطَ عَلَيْهِمْ عَدُوًّا مِنْ سِوَى
أَنْفُسِهِمْ فَيَسْتَبِيحُ بَيْضَتَهُمْ، وَإِنَّ رَبِّي قَالَ يَا مُحَمَّد
إِذَا قَضَيْتُ قَضَاءً فَإِنَّهُ لاَ يُرَدُّ، وَإِنِّي أَعْطَيْتُكَ لأُمَّتِكَ
أَنْ لاَ أهْلِكَهُمْ بِسَنَةٍ عَامَّةً، وَأَنْ لاَ أُسَلَّطَ عَلَيْهِمْ
عَدُوًّا مِنْ سِوَى أَنْفُسِهِمْ فَيَسْتَبِيح بَيْضَتَهُمْ وَلَوِ اجْتَمَعَ
عَلَيْهِمْ بِأَقْطَارِهَا، أَوْ قَالَ مِنْ بَيْنِ أَقْطَارِهَا حَتَّى يَكُونَ
بَعْضُهُمْ يُهْلِكُ بَعْضًا وَيُسْبِي بَعْضُهُمْ بَعْضًا»
"Allah'ın Resûlü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurdu: Allah yeryüzünü (küçülterek) onu gözlerimin önüne serdi de onun
doğusunu ve de batısını gördüm. Benim ümmetim yeryüzünün bana gösterilen
miktarına sahip olacak. Bana iki hazine verildi; kırmızı olanı ve beyaz olanı.
Ümmetimin genelini kuraklık ve kıtlık sebebi ile toplu olarak helak etmemesi, onların üzerine
kendilerinden başka düşman musallat ederek topraklarının istila edilmemesi için
Allah'a dua ettim. Rabbim bana şöyle dedi: Ey Muhammed şayet ben bir şeyi
takdir etmişsem o geri çevrilmez. Ben
senin ümmetinin, topluca kuraklık ve kıtlık sebebi ile helak edilmemeleri
konusundaki duanı ve dünyanın her tarafından da toplansalar -veya şöyle dedi:
bazı yerlerinden de toplansalar- kendilerinden olan düşmanları hariç her hangi
bir düşmanı üzerlerine musallat edip vatanlarının işgal olunmaması konusundaki
duanı kabul ettim. Tâki onlar birbirlerine
düşman olup birbirlerini helak edene ve birbirlerini tutsak edene kadar."[26]
4Allah'ın Resûlü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in haber
vermiş olduğu ümmetinin yeryüzünün en batısı ve en doğusunu ele geçirecekleri
haberi gerçekleşmiş midir?
h Evet gerçekleşmiştir. Bu Ümmet batıda ispanya ve
Viyana'ya kadar, doğuda ise Hindistan ve Çin'e kadar ulaşmıştır.
4Hadiste geçen kırmızı ve beyaz hazinelerden kasıt
nedir? Bu hazineler ne zaman ele geçmiştir?
hBeyaz hazine, Fars Kralı Kisra'nın hazinesidir. Bu hazinesinin
çoğunluğunu gümüş ve cevher olduğu için beyaz hazine olarak zikredilmiştir.
Kırmızı hazine ise Rumların Kralı Kayser'in hazinesidir. Bu hazinede çoğunlukla
altın bulunduğu için kırmızı hazine olarak zikredilmiştir. Bu hazineler Hz.
Ömer devrinde müslümanların bu iki kralın topraklarını ele geçirmesi ile Hz.
Ömer'e getirilmiştir.
4"Onların üzerine kendilerinden başka düşman
musallat ederek topraklarının istila edilmemesi için Allah'a dua ettim."
sözü ne demektir?
hYani, "Kendi aralarından çıkacak olan düşmanlar
hariç kâfirlerden olan düşmanlarının kendilerine musallat olup topraklarını,
mal ve mülklerini ele geçirmemeleri konusunda Allah'a dua ettim"
denmektedir.
4Allahu Teâlâ bu duayı kabul etmiş midir?
hEvet, Peygamberimiz, Allahu Teâlâ'nın müslümanların
hepsini birden kâfirler tarafından mağlup edilip, mallarının ve canlarının
yağmalanmasına müsâde etmeyeceğini bizlere haber vermiştir. Bu durumun
müslümanların çoğunluğu için geçerli olduğunu söyleyenler de olmuştur.
4 "Tâki onlar birlerine düşman olup
birbirlerini helak edene ve birbirlerini tutsak edene kadar." Sözü ne
manaya gelmektedir? Bu durum meydana gelmiş midir?
hBu söz şu manaya gelmektedir: Allahu Teâlâ müslümanlar
dinlerine bağlı kalıp tefrikaya düşmedikçe onların çoğunluğunun üzerine
kâfirleri musallat etmeyecektir. Bu durum meydana gelmiş müslümanlar dinde
ihtilafa ve tefrikaya düşerek birbirlerini helak etmeye başlamışlar, Allah
yolunda cihadı terketmişlerdir. Allah da onların üzerine düşmanı musallat
etmiştir. Şayet müslümanlar zaafa düşmüşlerse bu durum ne islamın kadrini
azaltır ne de islamın zayıflıkla nitelendirilmesine sebeb teşkil eder.[27]
4Sihri sözlük ve ıstılah olarak tarif ediniz?
hSözlük manası: Gizli
olan şey.
Istılah Manası:
Kalbe, bedene tesir eden, hastalığa ve ölüme sebeb olabilen, karı ile kocayı
birbirinden ayırabilen değişik yazılar, okuyuşlar ve düğümlerdir.[28]
4Sihir yapmanın hükmünü ve cezasını delilleri ile
birlikte belirtiniz?
hSihir yapmak haramdır. Zira sihir Allah'ı inkârdır ve
imanın ve tevhidin zıttıdır.
Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
]وَمَا
يُعَلِّمَانِ مِنْ أَحَدٍ حَتَّى يَقُولآ إِنَّمَا نَحْنُ فِتْنَةٌ فَلاَ تَكْفُر[
"Halbuki o iki melek, herkese: Biz ancak imtihan
için gönderildik, sakın yanlış inanıp da kâfir olmayasınız, demeden hiç kimseye
(sihir ilmini)
öğretmezlerdi."
(Bakara:102)
Sihirbazın cezası ölümdür. Bu hükmün delili delili şu
hadistir:
1-Cündüp'ten
merfu olarak rivayet edilen hadiste şöyle buyurulur:
«حَدُّ السَّاحِرِ ضَرْبَةٌ بِالسَّيْفِ»
"Sihir yapanın cezası ölümdür."[29]
2-Hz.Ömer'in
(Allah ondan razı olsun) valilerine yazı yazarak sihir yapan her erkek ve
kadını öldürmelerini emrettiği rivayet edilmektedir.[30]
3-Mü'minlerin
Annesi Hafsa kendisine sihir yapan bir cariyenin öldürülmesini emrettiği
rivayet edilmiştir.[31] Peygamberimizin sahabelerinden üç kişinin
sihir yapanların öldürülmelerini emrettikleri rivayet edilmiştir. Bu sahabiler
şunlardır: Hz. Cündüp, Hz. Ömer Bin Hattab Mü'minlerin Annesi Hafsa.
4Ahmed Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in
şöyle dediğini rivayet etmektedir:
«إن العيافةَ والطُّرُقَ وَالطِّيَرَةَ مِنَ
الجِبْتِ»
"Kuşları kötü görmek, kuşları yola göndermek, çizgiler
çizmek ve tatayyur şirktir."[32]
Hadiste geçen ibareleri açıklar mısınız?
h"Kuşları kötü görme, kuşları yola
gönderme":Kuşları uğursuz görmek, kuşları uçurarak (sihir kastıyla) bir
yerlere gönderme olayı.
"Çizgiler çizme": Yere ve kum üzerine sihir kastı ile çizgiler çizme
olayı. Bunu sihir yapmak için veya kaybî bilmek için taş atma olayı diyen de olmuştur.
"Tatayyur":Görülebilen veya duyulabilen herhangi bir şeyde
uğursuzluk görmek.
4Müslim Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in
bazı eşlerinden rivayetle Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in şöyle
dediğini haber vermektedir:
»منْ أَتَى عَرَّافًا فَسَأَلَهُ عَنْ شَيْءٍ
فَصَدَّقَهُ لَمْ تُقْبَلْ لَهُ صَلاَةٌ
أَرْبَعِينَ يَوْمًا»
“Kim
ki bir müneccime gider de (ondan kayıp ve gelecek ile ilgili) bir şey sorarsa o
kişinin kırk gün kıldığı namaz kabul edilmez.”[33]
Ebu Hureyre Peygamberimizin şöyle dediğini rivayet
eder:
«((مَنْ أتَى كَاهِنًا فَصَدَّقَهُ بِمَا
يَقُولُ فَقَدْ كَفَرَ بِمَا أُنْزِلَ عَلَى مُحَمَّدٍr))
“Kim
ki bir kâhine giderek onun söylediklerine
inanırsa, Muhammed’e indirileni inkâr etmiştir.” [34]
Hakim'in
rivayeti ile gelen hadiste şöyle buyurulur:
«مَنْ
أتَى كَاهِنًا أوْ عَرَّافًا فَصَدَّقَهُ بِمَا يَقُولُ فَقَدْ كَفَرَ بِمَا
أُنْزِلَ عَلَى مُحَمَّدٍ»
“Kim
ki bir kâhin (falcı) veya müneccime giderek onun söylediklerine inanırsa, Muhammed’e indirileni inkâr
etmiştir.” [35]
Hadiste
Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e indirilenden kasıt nedir?
hAllah'ın kitabı Kura'n-ı Kerim ve Peygamberimizin sünnetidir.
4“Kim ki bir kâhin (falcı) veya arrafa giderek onun
söylediklerine inanırsa, Muhammed’e
indirileni inkâr etmiştir” hadisi ile "Kişinin kırk gün kıldığı namaz
kabul edilmez.” hadisi arasında mana
beraberliği nasıl sağlanır? Zikredilen hadislerden istifade edilecek
hükümler nelerdir?
hKâhine gidenin namazının kırk gün kabul edilmemesi sözlerini tasdik
etmeksizin, sadece kâhine gitmenin sonucudur. Zira bazı sahih rivayetlerde
"şayet onu tasdik ederse" lafzı geçmemektedir. Böyle yapan bir kişinin küfre gireceğini
ifade eden rivayet ise kâhine gidip onun sözlerini tasdik eden kişi için
geçerlidir.
Hadisten
istifade edilecek hükümler:
1-Kâhin ve müneccimler kâfirdirler. Zira onlar sadece
Allah'ın bilebileceği kaybî ilimleri bildiklerini iddia etmektedirler.
2-Kâhin ve müneccimlere gidip onların sözlerini tasdik
etmek haramdır. Bu kişiler çok büyük bir ceza ile cezalanacaklardır.
3-Onlara gidip onların sözlerini tasdik eden kâfir olur.
4-Kâhini tasdik etmek ile Kur'an'a iman etmek bir arada
olamaz.
4Arraf, rimmal, kahin ve müneccim arasındaki farkları
belirtiniz?
hKaybî ilimleri bildiklerini iddia eden herkez bu isimlerle
isimlendirilir, fakat onların kulandıkları yollar farklı farklıdır.
Arraf: Vahyi çalan
(cinden) çaldığı bu bilgileri alıp kayıptan ve gelecekten haber veren
kişidir.
Arrafın,
insanın içinden geçenleri bildiğini iddia eden kişi olduğunu söyleyenler de
olmuştur. Diğer bazıları da arrafın bir olaya ait ip uçları ile o olayın
sonucunun şöyle veya böyle olacağını iddia eden, çalınan veya kaybolan bir
şeyin nerede olduğunu bilebileceğini iddia eden kişi olduğunu şöylemişlerdir.
Rimmal: Küçük taşçıkları yere atarak veya kum üzerinde
çizgiler çizerek kayıptan haber verdiğini iddia eden kişidir.
Kahin: Kaybî ilimleri bildiğini iddia eden kişiye denir.
Müneccim: Gökyüzüne ve gökyüzünde meydana gelen olaylara
bakarak yeryüzünde meydana gelecek
olayları bildiğini iddia eden kişidir.
Müneccimlik
üç kısma ayrılır:
Birincisi:Yıldızların kendi hür iradeleri ile etki edecek güçte
olduklarına, meydana gelen olayların onların etkisiyle meydana geldiğine
inanmaktır ki; bu da küfürdür.
İkincisi:Yıldızların kendi yörüngelerinde haraket etmelerinden
birbirleri ile aynı hizaya gelmeleri veya birbirlerinden uzaklaşmalarından yola
çıkarak çeşitli olayların meydana gelebileceğini ileri sürmektir. Bu haram ve
şirk çeşitlerindendir. Bazı gazetelerin "Bu Günkü Falınız" ve
"Bu Haftaki Burcunuz" ünvanlarıyla uydurdukları yalanlar buna örnek
olarak verilebilir.
Üçüncüsü: Kıbleyi veya vakitleri tayin etmede kullanılan tesyîr
ilmi ki, bu ilim ülemaların çoğunluğu tarafından caiz görülmüştür. Bunun delili
ise şu âyettir:
]وَعَلاَمَاتٍ،
وَبِالنَّجْمِ هُمْ يَهْتَدُونَ[
"Daha
nice alâmetler (yarattı). Onlar yıldızlarla yollarını bulurlar."
(Nahl:16)
Şeyhi'l-İslam
İbn-i Teymiye şöyle demiştir:
"Arraf,
zikredilen yollarla gaybî olayları bildiklerini iddia eden kâhin, müneccim ve
rimmal v.b. kişilere verilen isimdir."[36]
4Herhangi bir cin, başka bir insana giren cini
çıkarabilmek için yardım etmeyi teklif ettiği takdirde o insanın bu teklifi
kabul etmesi caiz midir?
hŞeyh Abdulaziz Bin Baz bunu mekruh bir fiil olarak
görmüştür. Yine kendisi cinin insana girmesi olayının olağan bir olay olduğunu
söylemiştir. Şeyhul'islam İbn-i Teymiye mübah olan işlerde cinlerden yardım
almanın caiz olduğunu söylemiştir. Ben ise şöyle diyorum: Zamanımızda cinlerden yardım alanların yapmış
oldukları oyunlar ve deccallikler epeyce artmıştır. Cinlerden yardım almak
doğru bir iş değildir. Zira bu durumun mümine, onun inancına bir çok zararları
olabilir, onun imanını zayıflatabilir. Aynı zamanda bu işlerle uğraşanların
çoğu cahil kişiler oldukları için onların sözlerine güven olmaz: Her şeyin en
doğrusunu Allah bilir.
4 Tatayyuru tarif ederek hükmünü belirtiniz?
hTatayyur kuş v.b. bazı
yaratıklarda ve onların seslerinde uğursuzluk olduğuna inanmaktır. Bu durum
şirke girdiği için haramdır.
Ebu Hureyre
(Allah ondan razı olsun) Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den şöyle
rivayet eder:
أَنَّ
رَسُولُ اللهِ r
قاَلَ:«لاَ عَدْوَى وَلاَ طِيرَةَ وَلاَ هَامَّةَ وَلاَ صَفَرَ»
"Allah'ın
Resûlü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurur:Her hastalığın geçici
olduğuna, (bazı) kuşların ve (özellikle)
baykuşların uğursuzluğuna inanmak ve sefer ayını uğursuz saymak doğru
değildir."
Bu hadisi
Buhari ve Müslim rivayet etmiştir. Müslim'in rivayetinde şu ek bulunmaktadır: «وَلاَ نَوءَ وَلاَ غَولَ» "Yıldızları
ve ğavle'yi uğursuz saymak yoktur"
Cahiliyye
devrindeki insanlar bazı varlıkları ve seslerini uğursuz sayarlardı. Hadiste
Allah'ın Resûlü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) cahiliyye devrindeki insanların
bu inançlarının yanlış olduğunu belirtmektedir. Hadiste geçen bu ibarelerin
manasını belirtiniz?
hAdva: İstisnasız
her hastalığın, hastalıklı kişiden sağlıklı kişiye geçeceğine inanma
olayıdır. Cahiliyye devrinde insanlar Allah'ın takdiri olmasa da her hastalığın
kendi kendine başkasına bulaşacağına inanırlardı.
Tıyara
(kuşları uğursuz saymak): Bazı
kuşların uğursuz olduğuna inanmaktır.
Hamet: Baykuş diye isimlendirilen gece kuşudur. Cahiliyye
devrindeki araplar bu kuşun birinin evine konmasını o kişinin öleceği veya o
evden bir kişinin öleceği manasına geldiğine inanırlardı. Bu hadis bu inanışı
iptal ederek ortadan kaldırmıştır.
Safer: Bunun sefer ayı olduğunu söyleyenler olmuştur.
Cahiliyye devrinde bu ayı uğursuz görürlerdi. Bu kelimeden kastın karında
meydana gelen ve acıktığı zaman vahşileşen hatta ölüme bile sebeb olabilen bir
kurtçuk olduğunu, bu hastalığın uyuz hastalığından daha tehlikeli olduğunu
söyleyenler olmuştur. Peygamberimiz bu inançların batıl olduğunu söyleyerek
bunları ortadan kaldırmıştır.
Nû'e: Yıldızların düştüğü yöndür. Bunun bazı insanlar
tarafından, yağmuru yağdırdığına inandıkları bir yıldız olduğunu iddia edenler
de olmuştur.
Ğavl:Şeytanlardan
bir cinstir. Cahiliyye devrinde bu tür şeytanların yollarda insanların önüne
çıkıp onları yollarından saptırıp ve daha sonra onları helak ettiğine
inanılırdı. Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu inancı iptal
etmiştir yani şeytanların Allah'a tevekkül edip Onu zikreden bir kişiye
yaklaşamayacağını bildirmiştir.[37]
4Enes Bin Malik (Allah ondan razı olsun) Peygamberimiz
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den şöyle rivayet eder:
«لاَ عَدْوَى وَلاَ طِيَرَةَ، وَيُعْجِبُنيِ
الفَأْلُ» قَالوُا: وَمَا الفَأْلُ؟ قَالَ:«الكَلِمَةُ الطَّيِّبَةُ»
"(Bütün) hastalıkların geçici olduğunu düşünmek ve kuşlarda
v.b. şeylerde uğursuzluk görmek doğru değildir. (Lakin) fe'el hoşuma
gider". Dediler ki: Fe'el nedir? Dedi ki: «Güzel sözdür.» [38]
Ebu Davud
sahih bir rivayetle Ukbe Bin Amir'in şöyle dediğini rivayet eder:
«ذَكَرْتُ الطِّيَرَةَ عِنْدَ رَسُولِ اللهِ r فَقَالَ:أَحْسَنُهَا الفَأْلُ وَلاَ تَرُدُّ
مُسْلِمًا،فَإذَا رَأَى أَحَدُكُمْ مَا يَكْرَهُ فَلْيَقُلْ : اللَّهُمَّ لاَ
يَأْتِي بِالْحَسَنَاتِ إِلاَّ أَنْتَ، وَلاَ يَدْفَعُ السَّيِّئَات إِلاَّ
أَنْتَ، وَلاَ حَوْلَ وَلاَ قُوَّةَ إِلاَّ بِكَ»
"Tıyarayı
Allah'ın Resûlü'nün yanında dile getirdim ve bana şöyle dedi: Onun en iyisi
güzel sözdür ve bir müslümanı geri çevirmemendir. İçinizden biri hoşuna
gitmeyen bir şey gördüğünde şöyle desin:"Allah'ım senden başkasından
iyilik gelmez, yine senden başkası başımızdan kötülükleri def edemez. Senin
yardımın olmadan güçlü ve kuvvetli olmamız mümkün değildir".[39]
Uğursuzluk
diye anılan inanç kaç kısımdır? Arapça metinde geçen (fe'el) kelimesinin manası
nedir? Fe'el ile uğursuzluk arasındaki
fark nedir?
hUğursuzluk iki türlüdür:
Birincisi: İyi ve güzel söz manasına gelen fe'el'dir. Bu tür iyi
ve güzel sözler insanın kalbine mutluluk
sokar, kişinin Allah ile bağını ve O'na
olan güvenini artırır. Bu amel elbette yapılması hoş olan bir ameldir. Zira bu
sözler kişinin Allah'a olan hüsnü zannını artırır. Örneğin hasta olan bir
kişiye başka bir kişiye "Sen sağlamsın" demesi, hayvanını veya başka
bir şeyini kaybeden birini kaybettiği
şeyi ararken gördüğü zaman "Sen onu bulacaksın" demesi gibi. Bu
sözleri duyan kişi şayet hasta ise sağlığına kavuşacağına olan inancı ve şayet
o kişi bir şeyini kaybetmişse bu sözleri duyunca onu bulacağına olan inancı
artar.
İkincisi:
Haram olan uğursuzluk inancı: İnsanın
yapmaya azmettiği bir şeyi gördüğü bir durum üzerine terketmesi veya yine
gördüğü bir durum üzerine onu yapmaya karar vermesidir. Bu düşüncede Allah'tan
başkasına itimat etmek ve Allah hakkında kötü bir zanna kapılma durumu olduğu
için haram sayılmıştır. Hadiste iyiliğin veya kötülüğün tatayyur ile değil
sadece Allah tarafından geleceği, iyiliği celbetmede veya kötülükten sakınmada
sadece ve sadece Allah'tan yardım beklenmesi gerektiği ifade ediyor.
Fe'el ve
tatayyur arasındaki fark: Fe'el insana mutluluk veren veya insanı üzen
durumlarda kullanılır. Tatayyur ise sadece insanı üzen durumlarda kullanılır.
4Yıldızların yaratılış gayesi nedir? Yıldızlara,
yaratılış gayesi dışında birtakım fiiller yüklemenin hükmü nedir?
hAllah yıldızları üç gaye için yaratmıştır:
1-Gökyüzüne
süs olmaları için: Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
]وَلَقَدْ
زَيَّنَّا السَّمَاءَ الدُّنْيَا بِمَصَابِيحَ[
"Muhakkak
ki biz dünya semasını kandillerle süsledik."
(Mülk:5)
2-Şeytanlara
atış taneleri olmaları için: Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
]وَجَعَلْنَاهَا
رُجُومًا لِلشَّيَاطِينَ[
"Onları
şeytanlara atış taneleri kıldık" (Mülk:5)
3-İnsanların
yollarını bulmaları için işaret olmaları için: Allahu Teâlâ şöyle buyurur
]وَعَلاَمَاتٍ
وَبِالنَّجْمِ هُمْ يَهْتَدُونَ[
"Onları
alâmetler olarak kıldık, onlar yıldızlarla yönlerini bulurlar." (Nahl:16).
Bu
söylenenler haricinde kim başka şeyler iddia ederse yanılgıya düşmüş her türlü
hayırdan nasibini kesmiş, bilmediği konularda zoraki ahkâm kesmiş olur.
4İstiskâ nedir, cahiliyye devrinde bu konuda hangi
inanç yaygın olarak kabul görüyordu? Enva nedir neden bu isimle
isimlendirilmiştir?
hİstiska, su (yağmur) yağmasını istemektir. Cahiliyye devrinde yağmurun
bazı yıldızlar tarafından yağdırıldığına inanılırdı.
Enva: Nûe'nin çoğuludur. Yıldızların kaydığı yön manasına
gelmektedir. Bu kelimenin gezegen manasına geldiğini söyleyen de olmuştur. Bu
kelime esasen yıldız manasına gelmektedir. Cahiliyye devrinde araplar bir
yıldızın doğup diğerinin batmasını yağmura işaret sayarlardı. Bu yağmurunda bu
yıldızlar tarafından yağdırıldığına inanırlardı. Yıldızların doğup batması diye
yorumladıkları şey ise; (dünyanın uydusu olan ayın, hicri bir ayın günleri
içersinde, güneşi görüş açısına göre aydınlanan tarafları ile ilgili olarak
değişen ve her hicrî ayda bir kez tekrarlanan görünüş şekilleridir; dolunay,
yarım ay, hilal v.b.)
Nû'e diye isimlendirilmesinin sebebi batı taraftan batışını
tamamladıktan sonra doğudan tekrar doğması sebebi iledir.
4 Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
]وَتَجْعَلُونَ
رِزْقَكُمْ أنَّكُمْ تُكَذِّبُونَ[
"Allah'ın
verdiği rızka karşı şükrü, O'nu yalanlamakla mı yerine
getiriyorsunuz!" (Vâkıa:82)
Bu âyeti
açıklayınız.
hAllahu Teâlâ müşriklere şöyle hitap etmektedir: Ey müşrikler Allahu
Teâlâ size bol bol nimet verdiği, yağmur yağdırıp sizler için nebatları bitirip
size beldelerinize hayat verdiği halde siz bütün bu olayları Allah değil de
yıldızların yaptığını mı iddia ediyorsunuz. Doğrusu siz gerçekten yalanlayıcılarsınız.
4Sevgi çeşitlerini söyleyerek her birini kısaca
açıklayınız?
hSevgi dört çeşittir:
1-Allah'ı
sevmek: Bu sevgi imanın ve tehvidin
aslıdır.
2-Allah
için sevmek: Bu sevgi Allah'ın
peygamberlerini, resullerini, salih kullarını, O'nun sevmiş olduğu amellere,
zaman ve mekânlara v.b. şeylere sevgi beslemek şeklinde özetlenebilir. Bu
sevgide Allah sevgisi ile bağlantılı olup bu sevgiyi tamamlayıcı bir özellik
taşımaktadır.
3-Allah
ile birlikte başkalarını sevmek: Bu
sevgi müşriklerin Allah'a eş koşup tapındıkları taş, ağaç, beşer ve melek gibi
şeylere besledikleri sevgidir. Bu sevgi ise şirkin aslı ve esasıdır.
4-Tabii
olan sevgi ki; bu üç kısımdır:
A-Saygı ve ihtiramdan kaynaklanan sevgi: Ana-baba'ya olan sevgi gibi.
B-Şevkat ve merhametten kaynaklanan sevgi:
Çocukları sevmek gibi.
C-İnsanlara iyilik etme sevgisi: Genel
olarak insanları severek onlara hoş davranmak ve onlara yardımcı olmak gibi.
Yeme-içme, giyme ve evlenme sevgisi. Bu
ve benzeri sevgiler esasen mübahtır, fakat niyet Allah'a daha en iyi bir
şekilde iteat etmek için bunlardan yararlanmak olursa bu yapılan işler o zaman
ibadete dönüşür ve şayet niyet Allah'a isyan etmek için bunlardan faydalanmaksa
bu durumda bu yapılanlar günaha dönüşür.
4Allah'ın kulunu sevmesine, kulun da Rabbini sevmesine sebeb olan şeyler nelerdir?
hBu sebebler on tanedir:
1-Kur'anın âyetlerinin manalarını düşünerek ve
anlayarak okunması ve onun emirleri ile amel edip hükümlerinin tatbik edilmesi.
2-Farzları yerine getirdikten sonra nafile ibadetler
ile Allah'a yaklaşılması, O'na olan iteatın artırılması ve günahlardan
sakınılması.
3-Ne hal ve durumda olunursa olunsun dil, kalp ve
davranışlar ile devamlı Allah'ı zikretmek.
4-Heva ve hevesin güçlendiği yer ve zamanlarda nefsi
değil Allah'ı razı edecek olan fiilleri seçmek.
5-Kalbin Allah'ın isim ve sıfatlarına bakarak O'nun
büyüklüğünü tefekkür etmesi.
6-Allah'ın bahşetmiş olduğu gizli ve açık bütün
nimetleri düşünerek O'na gereği gibi şükretmeye çalışmak.
7-Allah'ın huzurunda dururken ona boyun büküp, zaaf,
acziyeti ve ihtiyacı ortaya çıkarmak suretiyle, bütün saygı ve samimiyet ile
O'na yalvarmak.
8-Allah'ın yeryüzü semasına iniş vakti olan gecenin son
vakitlerinde yani duaların kabul edileceği o saatlerde Allah'ı anmak, O'na
ibadet etmek ve azimli ve ısrarlı bir şekilde
Allah'a yalvarmak.
9-Allah'ı gerçekten bütün samimiyetleri ile seven salih
ve sadık kişiler ile oturup kalkmak onlardan istifade etmek.
10-Allah ile kişinin kalbini birbirinden uzaklaştıracak
her türlü söz, fiil ve davranıştan kaçınmak. Özellikle yalancı şahitlikten,
haram yemekten ve başkalarına zulüm etmekten ve diğer kötü fiillerden kaçınmak.
4Korkuyu tarif ederek kısımlarını hükümleri ile
birlikte belirtiniz ?
hKorku ürpermek, tehlikeli birşeyler olacağını hissetmek, ceza beklemek
manalarına gelmektedir. Korku dört çeşittir:
1-Kendisine ibadet edilen, rızası kazanılmak istenen bir
ilah olarak Allah'tan korkmak: Bu korku iman etmenin gereğini ve esasını
teşkil eden en önemli bir konudur.
2-Gizli
korku: İnsanın Allah'tan değilde
putlardan, tağutlardan, ölülerden veya bilinmeyen bir takım şeylerden
korkmasıdır. Bu korku büyük şirktir ve tevhide aykırıdır.
3-Beşer
korkusu:Bir insanın başka insanlardan
korkarak üzerine farz olan bir şeyi yapmaması olayı: Korku vesilesi ile bu
farzı yerine getirmemek haramdır ve durum tevhidi inancı zedeleyen bir tür
şirktir.
4-Tabii
olan korku: Düşmandan veya yırtıcı
bir hayvandan korkmak gibi. Bu korku olağan bir korkudur, hiç kimse böyle bir
korkudan dolayı kınanmaz.[40]
4Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
]إِنَّمَا
يُعَمِّرُ مَساَجِدَ اللهِ مَنْ آمَنَ بِاللهِ وَ اليَوْمِ الآخِرِ وَأَقَامَ
الصَّلاَةَ وَءاتَى الزَّكَاةَ وَلَمْ يَخْشَ إِلاَّ اللهَ فَعَسَى أُولَئِكَ أَنْ
يَكُونُوا مِنَ المُهْتَدِينَ[
"Allah'ın
mescidlerini ancak Allah'a ve âhiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan,
zekatı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar ederler. İşte
doğru yola erişmişlerden olmaları umulanlar bunlardır." (Tevbe:18)
Âyeti
açıklayarak âyette geçen "korku" ve "mescidleri imar
edenler" ibarelerinden kastedilen manayı belirtiniz?
hAçıklama: Allahu
Teâlâ şöyle buyuruyor: Allah azze ve celle'nin evleri olan mescidleri ancak
Allah'ı tasdik edenler, ölümden sonra tekrar dirilerek hesap verecek olduklarına
iman edenler, kalbiyle iman edip vucut âzaları ile amel edenler, namazını
devamlı olmak kaydıyla şartlarına, farzlarına ve sünnetlerine uygun olarak
kılanlar, malının zekatını hak sahiplerine verenler, korku ve sevgiyle Allah'ı
birleyerek sadece O'ndan korkanlar, elden geldiği kadar bütün farzları yerine
getirip bütün yasaklardan sakınanlar imar ederler.
Korkudan
kasıt şudur: Alah'ı tâzim etmek ve
sadece O'na iteat ve ibadet etmek.
Mescidlerin
imarından kasıt şudur: Maddi planda
mescid inşa etmek veya tamir etmek, manevi planda ise; mescidlere giderek
oralarda namaz kılmak ve Allah'ı zikretmek gibi ibadetlere sürekli olarak devam ederek oraları manevi
yönden imar etmek kastedilmektedir.
4Tevekkülü tarif ederek, tevekkülün çeşitlerini
hükümleri ile birlikte belirtiniz? Tevekkülün iman ile olan bağı nedir?
hTevekkül;
bir işi yapmada başkasına güvenmek veya başkasını o işi kendi adına yapması
için görevlendirmek manasına gelmektedir.
Tevekkül
dörde ayrılır:
1-Bütün işlerde Allah'a tevekkül etmek: Bir faydayı
elde edebilmek veya herhangi bir zarardan kaçınabilmek için Allah'a tevekkül
etmek gibi. Bu ise imanın şartlarındandır ve her müslümanın yapması gereken bir
işitir.
2-Yaratılmış olanların güçlerinin yetmeyeceği
konularda onlardan yardım bekleyerek onlara tevekkül etmek. Ölülere, bizden
çok uzaklarda bulunanlara ve benzerlerine isteklerinin yerine gelmesi,
işlerinde başarılı olabilmeleri, rızkın artması, tehlikelerden sakınabilmek
için bu gibi kimselerden dua veya yalvarma yoluyla yardım isteyip onlara
tevekkül etmek gibi. Bu ve benzeri inançlar tevhide aykırıdır ve büyük şirktir.
3- Allah'ın kendisini muktedir kıldığı konularda
halen hayatta olup hali hazırda ulaşabildiğimiz bir kimseye tevekkül etmek:
Bir zararın def edilmesi, rızık v.s. konularda emir veya hükümdarlara güvenmek
gibi. Bu küçük şirk çeşitlerindendir.
4-İnsanları güçleri yeteceği konularda bazı işleri
yaptırmak için vekil tayin etmek: Alış-veriş, icar v.b. işler de olduğu
gibi. Bu tevkil caiz olan bir iştir. Fakat kişi bu işi yaparken sana tevekkül
ettim dememeli, bu işinde sadece Allah'a tevekkül etmelidir.
4Alahu Teâlâ şöyle buyurur:
]إِنَّمَا
المُؤْمِنُونَ الذِّينَ إِذَا ذُكِرَ اللهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَإِذَا تُلِيَتْ
عَلَيْهِمْ ءايَاتِهِ زَادَتْهُمْ إِيمَانًا وَعَلَى رَبِّهُمْ يَتَوَكَّلُونَ [
"Muhakkak
ki mü'minler öyle kimselerdir ki onların yanında Allah'ın adı anıldığı zaman
kalpleri titrer, onlara Alllah'ın âyetleri okunduğunda imanları artar ve onlar
daima Rablerine tevekkül ederler."
(Enfal:2)
Bu âyeti
açıklayarak tevekkül konusunda verilen mesajı ve âyetten istifade edilebilecek
noktaları belirtiniz?
hAllahu Teâlâ bu âyette mü'minleri güzel sıfatlarla vasıflandırmıştır
ki; onlar bu sıfatlar sebebi ile imanın hakikatına ve kemaline ermişlerdir. Söz konusu bu sıfatlar
şunlardır:
1-Onların yanında Allah'ın adı anıldığı zaman kalpleri
titrer, Kur'an-ı Kerim'in kendilerine farz kıldığı emirleri yerine getirerek
yasakladığı işleri yapmaktan uzak dururlar.
2-Onlar Allah'a güvenip sadece O'na tevekkül ederler.
Âyette öne çıkan sıfat bu sıfattır.
3-Onlara Allah'ın âyetleri okunduğunda onların imanları
artar ve güçlenir.
4-Onlar namazlarını vaktinde ve bütün rükünlerini,
şartlarını ve sünnetlerini uygulayarak kılarlar.
Bu güzel
sıfatları sebebi ile Allah onların derecelerini yükseltmiş, onların hatalarını
örterek onları hazırlamış olduğu güzel nimetlerle mükâfatlandırmıştır.
Yine bu
âyette imanın iteatla artacağına ve günahla azalacağına işaret vardır.
4Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
]وَمَنْ
يَقْنَطُ مِن رَحْمَةِ رَبِّهِ إِلاَّ الضَّالوُّنَ[
"Allah'ın rahmetinden ancak dalâlete
düşenler (doğru yoldan çıkanlar) umut keserler." (Hicr:56)
Âyette
geçen "Umut kesmek" ibaresi ne manaya gelmektedir? Müellif bu ve
bundan önceki âyeti niçin burada zikretmiştir? Dalâlete düşenler kimlerdir?
h"Umut kesmek" ibaresi içine düşülen kötü durumdan kurtulmanın
mümkün olmadığını düşünmek ve kurtuluştan umut kesmek manasına gelmektedir.
Müellif bu
ve bundan önceki âyeti Allah'tan korkan bir kişinin O'nun rahmetinden umut
kesmesinin caiz olmadığını böyle bir kişinin Alah'tan korkmakla beraber Allah'a
iteatla edip O'nun rahmetinden daima umutvar olması gerektiğini vurgulamak için
zikretmiştir.
Dalalete
düşenler: Onlar doğru yolu
kaybedenlerdir, yani onlar kâfirlerdir.
4Sabrı, lüğat ve ıstılah olarak tarif ederek
kısımlarını ve hükmünü belirtiniz? Sabrın bir insanın imanındaki yeri nedir?
hSabır; lüğatta, hapsetmek ve engellemek manasına gelir.
Istılah
olarak sabır; kişinin kendisini,
karşılaştığı üzücü ve ağır bir olay karşısında aşırı bir şekilde korkup paniğe
düşmekten koruması, dilini de bağırıp-çağırarak
ah-vah demekten ve umutsuzluk ifade eden ve Allah'ın razı olmayacağı
sözleri söylemekten alıkoymasıdır.
Sabır üç
kısımdır:
1-Allah'ın emir buyurduklarını yerine getirmede sabır
göstermek yani O'na azimle iteat etmek.
2-Allah'ın yasakladıklarından yani günah olan
fiillerden kaçınmada sabır göstermek.
3-Allah'ın takdir etmiş olduğu musibetlere yani kaza ve
kadere sabır etmek.
Hükmü: Sabretmek her müslümana farzdır.
Önemi:Bir vucutta baş ne ise iman için de sabır odur.
4Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
]وَمَنْ
يُؤْمِن بِاللهِ يَهْدِ قَلْبَهُ[
"Kim
ki Allah'a inanırsa Allah onun kalbini doğruya götürür"
(Teğabun:11)
Bu âyeti
açıklayarak ayetten istifade edilecek fikirleri çıkarınız?
hKim ki kendisine bir musibet isabet eder de o kişi
bunun Allah'tan geldiğini düşünerek bu musibete sabrederse ve sabrının
karşılığını Allah'tan beklerse Allah o kişinin kalbine hidayet verir, dünyalık
olarak uğradığı zararı telafi eder.
Bu
âyetten istifade edeceğimiz noktalar şunlardır:
İnsanın
başına gelen musibete sabır etmesi kalbinin hidayete ermesine, huzura
kavuşmasına, Allah katında derecesinin yükselmesine sebeb olur.
Allahu
Teâlâ şöyle buyurur:
]وَبَشِّرِ
الصَّابِرِينَ%الذِّينَ
إِذَا أَصَابَتْهُمْ مُصِيبَةٌ قَالوُا إِناَّ للهِ وَإِناَّ إِلَيْهِ رَاجِعونَ[
"Kendilerine
bir musibet isabet ettiğinde "Biz Allah'tan geldik tekrar Allah'a
döneceğiz, diyen sabredenlere müjdele." (Tevbe:31)
4Allah'ın şu sözünü açıklayınız?
]اتخذوا
أَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ أَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللهِ[
"(Yahudiler) Allah'ı bırakıp bilginlerini
(hahamlarını); (hiristiyanlar) da rahiplerini rabler edindiler."
(Tevebe:31)
Allahu
Teâlâ müşriklerin Allah'ı bırakarak kendi alimlerine ve abidlerine ibadet
ettiklerini haber vermektedir. Zira onların bilginleri ve abidleri Allah'ın
haram kıldıklarını helal, helal kıldıklarını
haram kılmışlar, onlarda bunları kabul ederek tatbik etmişlerdir.
4Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
]أَفَحُكْمِ
الجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللهِ حُكْمًا لِقَوْمٍ
يُّوقِنُونَ[
"Yoksa
onlar (islam öncesi) cahiliyye
idaresini mi arıyorlar? İyi anlayan bir topluma göre, hükümranlığı Allah'tan
daha güzel olan kim vardır?
(Maide:50)
Bu âyeti
açıklayarak ifade ettiği konuyu belirtiniz?
hÂyette, ne kadar hayır varsa onların hepsini kapsayan ve ne kadar şer
varsa bunların hepsinden sakındıran Allah'ın hükümlerini, -cahiliyye ehlinin yaptığı gibi- heva ve
hevese uygun birtakım görüş, düşünce, bidat, hurafe ve aslı olmayan delilsiz
söylemlerle değiştirmek isteyenlerin bu istekleri Yüce Allah tarafından çarpık
bir yanlış olarak nitelendirilerek reddediliyor.
Âyetin
ifade ettiği mana şudur: AllahuTeâlâ bu âyette insanları, cahiliyye hükümlerini
tercih edip bu hükümlerin Allah'ın hükümlerinden daha güzel olduğunu iddia etmeleri
gibi büyük bir yanlışlığa düşmelerinden şiddetle sakındırıyor.
4Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
]وَهمْ
يَكْفُرُونَ بِالرَّحْمنِ[
"Onlar rahman olan Allah'ı inkâr
ediyorlar." (Râ'd:30)
Bu
âyetin iniş sebebini zikrediniz ve Allah'ın isim ve sıfatlarından birini inkâr eden bir
kişinin hükmü nedir, belirtiniz?
hArapların müşrikleri Allah'ın "Rahman" ismini inat ederek
inkâr edince bu âyet nazil oldu.
Rahman,
Allah'ın sıfatlarından biridir ve rahmet etmenin O'nun sıfatlarından biri
olduğunu göstermektedir. Bu sıfat Yüce Allah'ın kemal sıfatlarından olup bu
sıfatın -diğer sıfatları gibi- Allah'ın celaline, azametine uygun bir şekilde
var olduğunu kabul etmek gerekir. Bu sıfatlardan herhangi birini inkâr eden
kâfir olur.
4 Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
]وَللَّهِ
الأَسْمَاءُ الحُسْنَى فَادْعُوهُ بِهَا وَذَرُوا الذِّينَ يُلْحِدُونَ فِي
أَسْمَاءهِ
سَيُجزَوْنَ
مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ[
"Allah'ın güzel isimleri vardır. O halde
o güzel isimlerle O'na dua ediniz. Onun isimlerini inkâr edenleri bırakın.
Onlar yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaklardır." (Â'raf:180)
Bu âyeti
açıklayınız?
hAllahu Teâlâ bu âyetinde kendisinin isimleri olduğunu ve bu isimlerin
en güzel isimler olup güzellikte en yüksek seviyede olduklarını, bu isimlerden
daha güzel ve daha mütekâmilinin
olamayacağını haber vermektedir. Bizim yapmamız gereken bu isim ve
sıfatlarla O'na yalvarmak, (dua etmek), O'ndan yardım beklemek, O'nu en güzel
şekilde övmek, cahillerin ve mülhidlerin inkarcı tavırlarını terketmek, bu isim
ve sıfatları tahrif etmeyip onları olduğu gibi Allah'ın şanına yaraşır bir
şekilde kabul etmektir.
Allahu Teâlâ bu âyetinde isim ve sıfatlarını inkâr
edenleri, âhirette yapmış olduklarının bir karşılığı olarak cezalandıracaktır.
4İlhâd nedir, Allah'ın isim ve sıfatları konusunda
ilhad ne demektir, ilhadın çeşitlerini örnek vererek belirtiniz?
hİlhad,
kastedilen manayı değiştirmek, onu tahrif edip bozmak manalarına gelmektedir.
Mezarın hâdlı olması yani; kıbleye bakan yönünün kıble yönünde eğik olması demektir.
Allah'ın
isim ve sıfatları konusundaki ilhâd ise; bu isim ve sıfatlarının sabit ve doğru
olan manalarını bırakarak bunları yanlış bir takım yorumlarla zoraki değiştirme
olayıdır.
İlhâdın
çeşitleri vardır:
1-Bazı
putların Allah'ın isim veya sıfatları ile isimlendirilmesi. Örneğin; Lât putunun ismi "ilah"
kelimesinden, Uzza putunun ismi "aziz" kelimesinden, Menat putunun
ismi "Mennan" kelimesinden alınmıştır.
2-Allah'ın,
O'na layık olmayan yanlış bir takım isimlerle isimlendirilmesi: Hiristiyanların Allah'ı baba diye isimlendirmeleri
gibi.
3-Eksiklik
arzeden vasıflarla Allah'ı vasıflandırmak: Yahudilerin Allah'ı fakir olarak isimlendirmeleri, "O istirahata
çekildi", "O'nun elleri bağlıdır" v.s. sözlerle O'na iftira
etmeleri gibi.
4-Allah'ın
güzel isimlerinin manalarını değiştirmek
veya bunları tamamen inkâr etmek: Cehmiyye mezhebinin, "Bu isimler
mücerret isimlerdir, belli manalar ve sıfatlar içermezler" demeleri gibi.
Örneğin, Allah'ın "O işitir ve görür" sıfatını şöyle tevil etmektedirler: O duyusu olmadan
duyar, görüşü olmadan görür, demektedirler. Allah bunların bu iftiralarından
beridir.
5-Müşebbihe
mezhebinin yaptığı gibi Allah'ın sıfatlarını insanların sıfatlarına benzetmek: Onlar: "Allah'ın benim elime benzer eli, benim
yüzüme benzer yüzü vardır" derler. Hâşâ, Allahu Teâlâ bunların bu
sözlerinden beridir.
4Ehli sünnet ve'l-cemaat mezhebinin Allah'ın isim ve
sıfatları konusundaki görüşünü belirtiniz?
hEhli sünnet mezhebi Allahu Teâlâ'nın kendini vasfetmiş olduğu ve
Resûlü'nünde bize haber vermiş olduğu bütün isim ve sıfatları Allahu Teâlâ'nın
celâline ve azametine yaraşır bir şekilde, misal verip benzetme yapmadan,
manasını tahrif etmeden olduğu gibi kabul etmektir. Allahu Teâlâ'nın dediği
gibi:
]ليس
كَمِثْلِهِ شَيْءٌ وَهُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُ[
"O'na
hiçbir şey benzemez, O işiten ve görendir." (Şura:11)
4Allah'ın güzel isimlerine bazı örnekler verir misiniz?
hEr-Rahmanirrahîm, Es-Semîülbasîr, El-Azîzülhakîm,
El-Halîmülalîm, El-Aliyyülkebir, El-Hayyülkayyüm.
4Ebu Hureyre (Allah ondan razı olsun) Peygamberimiz
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in şöyle dediğini rivayet eder:
«إِنَّ لِلَّهِ تِسْعَةٌ وَتِسْعِينَ اِسْمًا مَنْ أَحْصَاهَا
دَخَلَ الَجَنَّةَ»
"Allah'ın doksan dokuz ismi vardır, kim bunları sayarsa
cennete girer.”[41]
Hadiste geçen “sayarsa” manasına gelen
ibareden anlaşılması gereken mana nedir? Allah'ın isimleri sedece doksan dokuz
mudur? Delili ile birlikte belirtiniz.
hBu ibareden
çıkan mânâ şu üç mertebede özetlenebilir:
1-Bu isimleri adediyle birlikte
sayıp ezberlemek.
2-Bu isimlerin mânâlarını ve
işaret etmekte oldukları mânâları iyice araştırıp anlamak.
3-Bu isimler ile Allah'a dua
edip, O'nu övmek ve bir hacet için O'na yalvarıp yakarmak.
Allah'ın isimleri bu adetle sınırlı değildir. Buna delil
olan Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in şu hadisidir:
«أَسْأَلكَ اللَّهُمَّ بِكُلِّ اسْمٍ هُوَ لَكَ سَمَّيتَ بِهِ
نَفْسَكَ أَوْ أَنْزَلْتَهُ فِي كِتاَبِكَ أَوْ عَلَّمْتَهُ أَحَداً مِنْ خَلْقِكَ
أَوْ اسْتَأْثَرْتَ بِهِ فِي عِلْمِ الغَيْبِ عِنْدَكَ»
"Allah'ım!
Kendi kendini isimlendirip, kitabında indirdiğin veya yaratmış olduğun
kullardan herhangi birine bildirmiş olduğun veya bize bildirmeyip kendi
katındaki kaybî ilimlerden kıldığın, senin olan bütün isimlerle sana
yalvarırım."[42]
Bu hadisten anlaşıldığı üzere Allahu Teâlâ kendi
isimlerini üçe ayırmıştır:
Birinci kısım:Allahu
Teâlâ'nın kendi kendini isimlendirip kullarından dilediğine beyan etmiş olduğu
isimler.
İkinci kısım: Kitabında
indirip kendini kullarına tanıtmış olduğu isimler.
Üçüncü kısım: Kendi katında
kaybi ilimlerden sayıp hiçbir kulunun bilemeyeceği isimler.
4Allah'ın güzel
isimlerine iman etmenin rükünleri kaçtır, bunları sayınız?
hÜçtür:
1- İsimlerin varlığına inanmak.
2-İsimlerin taşıdığı manalara
inanmak.
3-İsimlerin belirtisi olan her
türlü esere inanmak. Örneğin; İman ederiz ki Allah, alîm olan yani herşeyi
bilen'dir. Her şeyi kuşatan bir ilme sahiptir. O, azîmdir, herşeyi bilir ve
herşeyin üstesinden gelir. O, rahîmdir, rahmet ve merhamet sahibidir. O'nun
rahmeti her şeyi kuşatmıştır. O, her şeye kadir olan büyük bir kudret
sahibidir. Allah'ın diğer bütün güzel isimlerinin de aynı şekilde
değerlendirilmesi gerekir.
4Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
]يعرفُونَ
نِعْمَةَ اللهِ ثُمَّ يُنْكِرُونَهَا وَأَكْثَرُهُمُ الكَافِرُونَ[
"Onlar
Allah'ın nimetini bilirler fakat daha sonra onu inkâr ederler. Onların çoğu
inkârcı kafirlerdir." (Nahl:83)
Bu âyeti
açıklayınız?
hAllahu Teâlâ bu âyetinde, esasen kullarına kendisinden gelmiş olan bu
nimetlerin başkalarından geldiğini iddia etmek suretiyle kendisine başkalarını
ortak koşan kullarını kınamıştır. Bu söz konusu iddialara örnekler verecek
olursak; bir kişinin esas malı kendisine veren Allah'ı unutarak "Bu benim
malımdır, bu mal bana atalarımdan kaldı"demesi veya bir kişinin
"Felanca kişi olmasaydı bu iş asla olmazdı" demesi veya başka bir
kişinin "Bu işler putlarımızın sayesinde olmuştur" demesi veya başka
bir kişinin "Rüzgarımız iyi, kaptanımızda çok becerikli olmasaydı
gideceğimiz yere ulaşamazdık " v.b. sözler söylemeleri gibi.[43]
4Huzeyfe (Allah ondan râzı olsun) Peygamberimiz
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in şöyle dediğini rivayet eder:
«لاَ تَقُولوُا مَا شَاءَ اللهُ وَشَاءَ فُلاَن، وَلكِن قُولوُا
مَا شَاءَ اللهُ ثُمَّ شَاءَ فُلاَن»
"Allah
ve felan kişi dilerse (bu iş olur) demeyin, fakat önce Allah sonra felanca kişi
dilerse olur deyiniz."[44]
İbrahim
En-Nakh-î'nin "Allah'a ve sana sığınırım" demeyi kerih görüp,
"Önce Allah'a sonra sana sığınırım" demeyi ise caiz gördüğü ve yine
"Allah ve felanca kişi olmasaydı" sözünün söylenmesinin yanlış görüp
"Önce Allah sonra sen olmasaydın"sözünün söylenmesini caiz gördüğü
rivayet edilmiştir.[45]
Bu
hadisi ve sözü tahlil ederek açıklayınız. Allah'tan başkasına sığınmanın,
onlardan yardım dilenmenin hükmü nedir?
hSözlerin tahlili: Bir atıf harfi olan (ve) mutlak bir çoğula (cemi'ye atfettiği zaman bu
atıf kişiler veya olaylar arasında tertip veya takip olmasını zorunlu kılmaz.
Bilindiği gibi yaratıcı ile yaradılanı eşit görmek çok açık bir şirktir. Fakat
sonra manasına gelen (sümme) ile atfetme durumu tamamen farklıdır. Zira bu
atıf, atfedilen şeyin, üzerine atıf olunan şeyden daha sonra vuku bulduğunu
ifade eder. Bu nedenle (sümme) atfı ile bu lafızların söylenmesinde bir mahzur
yoktur. Zira ikinci olay birinciye tabi olarak vuku bulmuştur.
Sadece ve
sadece Allah'ın gücü yetebileceği konularda O'ndan başkasından yardım istemek
büyük şirktir. Fakat beşerin gücü yetebileceği konularda onlardan yardım
dilemek caizdir. Yardım isterken kullanılan lafızlar Allah ile kulu arasında
eşitlik ifade eden lafızlar olmaması gerekir.
Aynı zamanda yardım istenilen kişinin
hayatta olması, istenilen yardımı yapabilecek veya yardım için sebeb olabilecek
kudrette olması gereklidir. Fakat yapılan yardım çağrısını duymaktan, bir zarar
veya kâr vermekten tamamen uzak olan ölülerden yardım talep etmek kesinlikle
yanlıştır ve caiz değildir.
4Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
]وَقَالوُا
مَا هِيَ إِلاَّ حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَ نَحْيَا وَماَ يُهْلِكنَا
إِلاَّ الدَّهْرُ[
"Dediler
ki: Hayat ancak bu dünyada yaşadığımızdır. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman
helak eder."
(Casiye:24)
Bu âyeti
açıklayınız?
hBu âyette Allahu Teâlâ kafirler ve onlara uyan arap müşriklerin
öldükten sonra dirilmeye iman etmeyip dirilme gününü inkâr ettiklerini, dünya
hayatından başka hayat olmadığına, hayatın sadece yaşayıp öldükleri bu dünya
hayatından ibaret olduğuna inandıklarını haber vermektedir. Âyette geçen
"ölürüz yaşarız" ibaresiyle bir kavmin ölüp yerine başka bir kavmin
dünyaya geldiği kastedilmektedir. Yine âyette kâfirlerin kıyamet gününe iman
etmedikleri, sadece ardı ardına gelen gece ve gündüzlerin kendilerini yaşlatıp
öldürdüğünü, kendilerini yaşatan ve öldüren bir Rableri olduğunu inkâr
ettiklerini anlatmaktadır.
4Ebu Hureyre'nin (Allah ondan râzı olsun) rivayetiyle
Buhari ve Müslimde yer alan bir hadiste Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)'in şöyle buyurduğunu rivayet edilir:
«قَالَ اللهُ تَعَالىَ:يُؤْذِينِي ابْنِ آدَم يَسُبُّ الدَّهْرَ
وَأَنَا الدَّهْرُ أُقَلِّبُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ« وَفِي الرِّوَايَةِ:«لاَ تَسُبُّ الدَّهْرَ
فَإِنَّ اللهَ هُوَ الدَّهْرُ»
"Allahu
Teâlâ şöyle buyurdu: Adem oğlu dehre (zamana) sövmekle bana eziyet vermektedir.
(Halbuki) ben dehrim, gece ve gündüzü ardı ardına getirip bu ikisinde vuku
bulacak olaylarda tek tasarruf sahibi benim." Başka bir rivayette:"Dehre sövmeyin,
muhakkak ki Allah dehrin kendisidir (yani, onda meydana gelen -hayır veya şer-
bütün olayları bir hikmete binaen takdir edip onları cereyan ettiren
O'dur.)"[46]
Bu
hadisin ne manaya geldiğini belirtiniz. Dehre (zamana) sövmenin hükmünü nedeni
ile birlikte zikrediniz?
hHadisin manası:
Cahiliyye döneminde araplar başlarına bir musibet, bir sıkıntı veya bir felaket
geldiğinde bu kötülükleri dehrin (zamanın) meydana getirdiğini düşündüklerinden
"ey uğursuz zaman" diyerek zamana söverlerdi. Bütün bu olaylar Allah
tarafından yaratıldığından onların bu sövüşleri gerçekte Allah'a dönmektedir.
Bu durumda elbette Yüce Allah'a eziyet vermektedir.
Zamana
sövmek onu yaratana sövmek manasına geldiği için haramdır ve bu kötü fiil Allah'a
eziyet verir. Zira Allah bu hadiste bu hükmü açık olarak beyan etmiştir.
"Dehre
sövmeyin, muhakkak ki Allah dehrin kendisidir (yani, onda meydana gelen -hayır
veya şer- bütün olayları bir hikmete binaen takdir edip onları cereyan ettiren
O'dur.)"
Zamana
söven bir kişi şayet bu zaman içinde meydana gelen olayların Allah tarafından
olduğu gibi zaman tarafından da yaratıldığına inanıyorsa bu kişi Allah'a ortak
koşmuş, yani şirke düşmüş olur, fakat bu olayların sadece Allah tarafından
yaratıldığını kabul etmekle beraber bu kötü fiili yaparsa o zaman bu olayları
yaratan Allah'a sövmüş olur.[47]
4Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
]وَلَئِنْ
سَأَلْتَهُمْ لَيَقُولنَّ إِنَّمَا كُنَّا نَخُوضُ وَنَلْعَبُ قُلْ أَبِاللهِ
وَآياَتِهِ وَرَسُولِهِ كُنْتُمْ تَسْتَهْزِءُونَ%لا تَعْتَذِرُوا
قَدْ كَفَرْتُمْ بَعْدَ إِيمَانِكُمْ[
"Eğer
onlara (niçin alay ettiklerini) sorarsan, elbette biz sadece lafa dalmış
şakalaşıyorduk, derler. De ki: Allah ve O'nun âyetleriyle ve O'nun resulleri
ile mi alay ediyorsunuz?! Boşuna özür
uydurmayın, siz bu yaptığınızla iman etmiş olduktan sonra yeniden inkârcı
(kâfir) oldunuz."
(Tevbe:65-66)
Bu âyeti
açıklayarak âyetten istifade edilen şeyleri zikrediniz?
hAllahu Teâlâ bu âyetinde Resûlü'ne şöyle söylüyor: Ey Muhammed şayet
sen seninle ve ashabınla kendi aralarında alay edip sizleri küçük düşürmeye
çalışan münafıklara neden böyle bir hatayı işlediklerini sorarsan sana şöyle
cevap verirler: "Ey Muhammed, özür dileriz, biz kendi aramızda biraz gülüp
eğlenmek ve vakit geçirmek amacıyla laf olsun diye sohbet ediyorduk. Yoksa
bizler kesinlikle sizinle alay etmek niyetinde değildik" derler. Ey
Muhammed onlara haber ver ki; onların özür dilemeleri onları Allah'ın azabından
asla kurtaramayacaktır. Muhakkak ki onlar takındıkları bu alaycı ve küçük
düşürme amaçlı tavırlarla iman ettikten sonra bu imanlarını terkedib yeniden
kâfir oldular.
Bu âyetten
islam dini ve bu dinin ehli ile alay etmenin haram bir fiil olduğu ve sahibini
küfre düşüreceği hükmü ortaya çıkmaktadır.
4İteatta şirk koşmak ile ibadette şirk koşmak
arasındaki fark nedir?
hİteatte şirk koşmak sadece isimde şirk koşmaktır. Böyle bir şirk ile
Allah'tan başkasına ibadet etmek kasdedilmez. Allahu Teâlâ'nın şu âyetinde
zikrettiği gibi:
]وَجَعَلاَ
لَهُ شُرَكَاءَ[
"O
ikisi Allah'a ortak koştular" (Âraf:190)
Gatâde
burada sözü edilen şirkin iteatte meydana gelen bir şirk olup ibadette meydana
gelen bir şirk olmadığını ifade etmiştir.[48]
4İbni Hazm şöyle demiştir:"Ömer'in kulu, Kâbe'nin
kulu v.b. Allah'tan başkasına kulluk ifade eden isimler koymak alimlerin
ittifakıyla haram kılınmıştır." Bu sözü açıklayınız?
hEndülüs alimlerinden İbni Hazm insanları Allah'tan başkasına kulluk
ifade eden isimlerle isimlendirmenin caiz olmadığı konusunda alimlerin görüş
birliği içinde olduğunu zikretmiştir. Çünkü bu durum Allah'ın rabliğine ve
ilahlığına ortak koşmaktır. Zira bütün mahlukât Allah'ın mülküdür ve bütün
beşer âlemi O'nun kuludur. Allah, bütün beşeriyet âleminin sadece kendisine
ibadet etmesi gereken yegane Rab'dır. On'dan başkası kesinlikle kendisine
ibadet edilmeyi hak etmez.
4Cabir (Allah ondan razı olsun) Peygamberimiz
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in şöyle dediğini buyurur:
«لاَ يسأل بوجه الله إلا الجنة»
"Allah'ın
vechini anarak ancak cennet istenir."[49]
Bu
hadisi açıklayarak hadisten çıkarılabilecek olan hükümleri zikrediniz?
hBu hadis Allah'tan herhangi bir dilekte bulunan kişiye hitap ediyor ve
bu kişinin Allah'ın güzel isim ve sıfatlarına saygılı olmasını, dünyevi bir
şeyi Allah'tan isterken bu isteğini O'nun vechini aracı kılarak yapmamasını
istiyor. Bilakis Allah'ın vechi ile isteklerin ve maksatların en büyüğü olan
cennet ve onun içindeki sonsuz nimetler, Rabbin rızası, O'nun vechine bakma
nimeti ve O'na hitap etme lezzetini istenmelidir. Bir hadiste şöyle buyurulur:
«مَلْعُونٌ مَنْ سَأَلَ بِوَجْهِ اللهِ وَمَلْعُونٌ مَنْ سُئِلَ
بِوَجْهِ اللهِ فَمَنَعَ سَائِلَهُ مَا لَمْ يَسْأَلْ هَجرًا»
"Allah'ın
vechini aracı kılarak O'dan bir istekte bulunan melundur. Allah'ın vechini
aracı kılarak herhangi birisinden günah olmayan herhangi bir şeyi yapmasını
isteyipte bu isteği kabul etmeyen de mel'undur."[50]
Hadisten çıkartılan hükümler:
1-Allah'ın vechi ile ancak en büyük istekler istenir
ki, bu da cennettir.
2-Bu hadisle Allahu Teâlâ'nın -O'nun celâline ve
azametine yaraşır bir şekilde- vechi (yüzü) olduğu isbat edilmektedir.
4Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
]
إِنَّا كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ[
"Biz
her şeyi kaderi birlikte
yaratmışızdır."
(Kamer:49).
Kaderi
nasıl anlamamız gerekir? Kadere imanın mertebeleri nelerdir?
hKadere iman kişinin Allahu Teâla'nın dilediği her şeyin vuku bulup
dilemediği şeylerin vuku bulmasının mümkün olmadığına, O'nun izni ve kudreti
olmadan hiç bir şeyin meydana gelemeyeceğine, bir kişiye isabet eden bir şeyin
onu hataya düşürmek kastıyla olmayıp ve gene onun hataya düşmesine sebeb olan
bir şeyin de esasen ona bir musibetin inmesi kastı taşımayacağına inanmasıdır.
Kadere
imanın mertebeleri dörttür:
Birinci
mertebe: Herhangi bir şey oluşup
meydana gelmeden Yüce Allah'ın bunu bildiğine inamak.
İkinci
mertebe:Yüce Allah'ın daha gökleri ve
yeri yaratmadan önce Kâinatta meydana gelecek bu olayları kaleme aldığına
inanmak.
Üçüncü
mertebe: Bütün her şeyin O'nun
izniyle cereyan ettiğine inanmak.
Dördüncü
mertebe: Bu eşya veya olayları
Allah'ın yarattığına iman etmek.[51]
hÎbni Mesud (Allah ondan razı olsun) Peygamberimiz
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in şöyle dediğini rivayet eder:
«خَيْرُ النَّاسِ قَرْنِي ثُمَّ الَّذِينَ يَلُونَهُمْ ثُمَّ
الَّذِينَ يَلُونَهُمْ ثُمَّ الَّذِينَ يَلُونَهُمْ ثُمَّ يَجِيءُ قَوْمٌ تَسْبِقُ
شَهَادَة أَحَدِهِمْ يَمِينَهُ وَيَمِينَهُ شَهَادَتَهُ»
"İnsanların
en hayırlıları benim asrımda yaşayanlardır. Bu asrı hayırlılıkta ondan sonra
gelen asır, o asrı da ondan sonra gelen asır takip eder. Daha sonra öyle bir
kavim gelir ki onlardan herhangi birinin bazen şahitliğini yemini, bazen de
yemini şahitliği geçer."[52]
Bu hadis
hangi gerçekleri dile getiriyor?
hBu hadis peygamberimizden sonra sırasına göre efdal
olacak asırları bildirmektedir. Bu hadis açık olarak göstermektedir ki,
diğerlerine göre efdal olan bu asırlar
üçtür. Yine
bu hadiste şahitlik etme ve yemin etmede acele etmemek gerektiği ifade
edilmektedir. Şahitlikte ve yemin etmede acele etmek o kişinin âhireti unutup
dünyaya daldığının ve imanının zayıflığının, Allah'tan hakkıyla korkmadığının
ve gerçekler karşısında vurdumduymazlık içinde olduğunun bir işaretidir.
4Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
]وَأَوْفوُا
بِعَهْدِ اللهِ إِذَا عاهَدتُّمْ وَلاَ تَنْقُضُوا الأَيْمَانَ بَعْدَ تَوْكِيدِهَا[
"Anlaşma
yaptığınız zaman, Allah'ın ahdini yerine getirin ve Allah'ı üzerinize şahit
tutarak, pekiştirdikten sonra yeminleri bozmayın." (Nahl:91)
Bu âyeti
açıklayınız?
hBu âyette Allahu Teâlâ verilen sözlerin tutulmasını ve
yapılan anlaşmalarda döneklik yapılmamasını ve özellikle Allah'a yemin ederek
pekiştirilen yeminlerin bozulmaması gerektiğini emretmektedir. Fakat dine
aykırı durumda olan cahiliyye devri yeminleri gerçekte geçerli yeminler
değildir.
4İnsan öldükten sonra gideceği yer neresidir delili ile
birlikte belirtiniz?
hİnsan öldükten sonra kabre konur. Şayet mü'min ise burada nimetlenir ve
şayet kâfir ise azap görür. Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurur:
«إِنَّمَا القَبْرُ رَوْضَةٌ مِنْ رِيَاضِ الجَنَّةِ أَوْ حُفْرَةٌ
مِنْ حُفَرِ النَّارِ»
"Biliniz
ki kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçedir ya da cehennem çukurlarından bir
çukurdur."[53]
Buhari'de
yer alan bir hadiste Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) iki kabrin
yanından geçerkenإِنهَّمَا لَيُعَذَّبَانِ» » "Bu iki kabrin sahipleri azap
görüyorlar" dediği rivayet edilir. Daha sonra bunlar kıyamet günü yeniden
yaratılırlar. Burada Allah'ın insanları
öldürdükten sonra onları mükâfatlandırmak veya cezalandırmak için yeniden
yaratacağına işaret edilmektedir. Buna işaret eden başka bir delil ise Allah'ın
şu âyetidir:
]منها
خَلَقْنَاكُمْ وَفِيهاَ نُعِيدُكُمْ وَمِنْهَا نُخْرِجُكُمْ تَارَةً أُخْرَى[
"Sizi o
(topraktan) yarattık ve yine ona döndüreceğiz ve yine (kıyamet günü) sizi
oradan dirilterek çıkaracağız."
(Taha:55)
Başka
bir âyette şöyle buyurulur:
]وَاللهُ
أَنْبَتَكُمْ مِنَ الأَرْضِ نَبَاتَا%ثمَّ
يُعِيدُكُمْ فِيهَا وَيُخْرِجُكُمْ إِخْرَاجًا[
"Allah
sizi yerden ot (bitirir) gibi bitirmiştir. Sonra sizi yine oraya döndürecek ve
sizi yine oradan (dirilterek) bir çıkarışta çıkaracaktır." (Nuh:17-18)
4İnsan öldükten sonra kabirde nelerle karşılaşır?
hOrada yeni bir imtihandan geçer. Kendisinin yanına iki
melek gelerek: Rabbin kimdir? Dinin nedir? Size gönderilen şu adam kimdir? diye
sorarlar. Mü'min olan kişi şöyle cevap verir: "Rabbim Allah'tır, dinim
islamdır, (Peyamberimizden rivayet olunan hadiste de ifade edildiği gibi): O
kişi Allah'ın kulu ve resûlüdür" diye cevap verir. Kâfir ise; "Haah!
Haah! Bilmiyorum!" der. Münafık ise; "Bilmiyorum! İnsanlar bir şeyler
söylüyorlardı ben de aynısını söyledim." der.
4Ölen kişi kabrinde mükâfat (nimet) veya azap görür mü?
Delili ile birlikte zikrediniz?
hMü'min kişi hem bedenen hem de ruhen mükâfat (nimet)
görür. kâfir kişi ise hem bedenen hem de ruhen azap görür. Günahkâr müslüman da
azap görebilir. Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurur:
« إِنَّهُمَا لَيُعَذَّبَانِ وَمَا يُعَذَّبَانِ فِي كَبِير أَمَّا
أَحَدِهِماَ فَكَانَ لاَ يَسْتَنْجِي مِنْ بَوْلِهِ، وَأَمَّا الآخَر فَكَانَ
يَمْشِي بَيْنَ النَّاسِ باِلنَّمِيمَةِ»
"Bu
ikisi azap görüyorlar fakat büyük bir günah sebebi ile değil; bunlardan biri sidiğinden korunmuyordu, diğeri ise insanlar arasında
nemime ile dolaşırdı."
(Buhari)
Allahu
Teâlâ şöyle buyurur:
]يثبت اللهُ
الذِّينَ آمَنُوا بِالْقَوْلِ الثَّابِتِ فِي الحَيَاةِ الدُّنْيَا وَفِي
الآخِرَةِ[
"Allah
iman edenleri, hem dünya hayatında hemde âhiret hayatında doğru söz üzerinde
sabit kılar."
(İbrahim:27)
Başka bir âyette şöyle buyurulur:
]فوقَاهُ
اللهُ سَيِّئَاتِ مَا مَكَرُوا وَحَاقَ بِئَالِ فِرْعَوْنَ سوءُ العَذَابِ%النَّارُ يُعْرَضُونَ
عَلَيْهَا غُدُوًّا وَعَشِيًّا وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ أَدْخِلوُا ءالَ
فِرْعَوْنَ أَشَدَّ العَذَابِ[
"Allah
onu, onların kurmuş oldukları tuzakların kötülüğünden korudu. Firavun'un
kavmini ise kötü azap kuşatıverdi. Onlar sabah-akşam o azaba sokulurlar.
Kıyametin kopacağı gün de: "Firavun'u ve etrafındaki yardımcılarını ve ona
tabi olanları azabın en çetinine sokun" diye emredilecektir." (Ğafir:45-46)
Peygamberimiz
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurur:
«إِنَّ العَبْدَ إِذَا وُضِعَ فِي قَبْرِهِ تَوَلىَّ مِنْهُ
أَصْحَابُهُ إِنَّهُ لَيَسْمَعُ قَرْعِ نِعَالِهِمْ فَيَأْتِيهِ مَلَكَانِ
فَيقْعِدَانِهِ فَيَقُولاَنِ لَهُ: مَا كُنْتَ تَقُولُ فِي هَذَا الرَّجُل (محمد r) فأمَّا المُؤْمِنُ فَيَقُولُ أشهد
أَنَّهُ عَبْدُ اللهِ وَرَسُولُهُ فَيُقَالُ
انْظُرْ إِلَى مَقْعَدِكَ مِنَ النَّارِ قَدْ أَبْدَلَكَ اللهُ بِهِ مَقْعَدًا فِي
الَجَنَّةِ…»
"Kul
kabrine konduğunda onun yakınları ondan uzaklaşırlarken o kul, yakınlarının
ayak seslerini dahi duyar. Daha sonra iki melek gelir ve onu oturumuna getirirler
ve ona şöyle derler: Bu adam (Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hakkındaki
inancın nedir? Mü'min "O, Allah'ın kulu ve resûlüdür" der. Ona şöyle
denir: Kalacak olduğun ve gerçekte ateşten olması gereken şu yerine bir bak!
Allah onu senin için cennet bahçelerinden bir bahçe ile değiştirdi…"[54]
4İnsanlar yeniden yaratıldıktan sonra onlara ne
yapılır?
hYapmış oldukları amellerden hesaba çekilirler. Allah
Teâlâ şöyle buyurur:
]ليجزي
الذينَ أَسَاءُوا بِمَا عَمِلُوا وَيَجْزِيَ الذِّينَ أَحْسَنوُا بِالحُسْنى[
"Kötülük
yapanları yapmış oldukları bu kötülüklerden dolayı cezalandırmak, iyi amel
işleyenleri de yapmış oldukları bu iyiliklerden dolayı mükâfatlandırmak
için…" (Necm:31)
Orada
herkeze hakettiği ceza veya mükâfat verilir. Mü'min olan cennete, kâfir olan
da cehenneme girer.
4Ölümden sonra dirilmeyi inkâr edenin hükmü nedir
delili ile birlikte zikrediniz?
hKâfir olup islam milletinden çıkar. Allahu Teâlâ şöyle
buyurur:
]زَعَمَ
الذِّينَ كَفَرُوا أَن لَّن يُّبْعَثُوا قُلْ بَلَى وَرَبِّي لَتُبْعَثُنَّ ثُمَّ
لَتُنَبَّؤُنَّ بِمَا عَمِلْتُمْ وَذَلِكَ عَلَى اللهِ يَسِيرٌ[
"İnkâr
edenler kesinlikle diriltilmeyeceklerini ileri sürdüler. Deki: Rabbime yemin
olsun ki mutlaka diriltileceksiniz, sonra yaptıklarınız size haber
verilecektir. Bu, Allah'a göre kolaydır." (Teğabûn:7)
Başka
bir âyette şöyle buyurulur:
]وَقَالوُا
إِنْ هِيَ إِلاَّ حَيَاتُناَ الدُّنْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوثِينَ%وَلَوْ تَرَى إِذْ
وُقِفُوا عَلَى رَبِّهِم قَالَ أَلَيْسَ هَذَا بِالحَقِّ قَالوُا بَلَى وَرَبِّنَا
قَالَ فَذُوقُوا العَذَابَ بمِاَ كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ[
"Onlar,
yaşayacak olduğumuz bu hayat sadece bu dünyadaki hayatımızdan ibarettir; biz,
bir daha diriltilecek de değiliz, demişlerdi. Rablerinin huzuruna getirildikleri
zaman sen onları bir görsen! Allah, onlara: Bu (yeniden dirilme olayı) hak
değilmiymiş? diyecek. Onlar da «Rabbimize andolsun ki evet!» diyecekler. Allah
da, öyle ise inkâr ettiğinizden dolayı azabı tadın! diyecek." (En'âm:29-30)
Başka bir
âyette şöyle buyurulur:
]بل كذبوا
بِالسَّاعَةِ وَأَعْتَدْنَا لِمَنْ كَذَّبَ بِالسَّاعَةِ سَعِيرًا[
"Bilakis
onlar kıyamet gününü inkâr ettiler. Muhakkak ki biz kıyamet saatini
yalanlayanlara alevli bir ateş hazırladık." (Furkan:11)
4Kıyamet günü nedir? Kıyamet gününe iman etmenin hükmü
nedir? Delili ile birlikte belirtiniz?
hKıyamet günü dünya günlerinin son günüdür. O gün yeniden diriliş ve bir
araya toplanış günüdür. Bu günün varlığına inanmak iman etmenin
şartlarındandır. Bu güne iman etmeyen mü'min sayılmaz. O günün gelmesi
yaklaşmıştır. Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor:
]اِقْتَرَبَتِ
السَّاعَةُ وَانْشَقَّ القَمَرُ[
"(Kıyamet)
saati yaklaştı, ay (ikiye) yarıldı." (Kamer:1)
Allahu
Teâlâ kıyamet gününü inkâr edenin kâfir olacağını şöyle haber veriyor:
]زَعَمَ
الذِّينَ كَفَرُوا أَن لَنْ يُبْعَثوُا قُلْ بَلاَ وَرَبِّي لَتُبْعَثُنَّ ثُمَّ
لَتُنَبَّؤُنَّ بِمَا عَمِلْتُمْ وَذَلِكَ عَلَى اللهِ يَسِيرٌ[
"Kâfirler
bir daha asla diriltilmeyeceklerini ileri sürdüler. De ki: Rabbime yemin olsun
ki yeniden diriltileceksiniz ve sonra yapmış olduğunuz ameller sizlere haber
verilecek. Biliniz ki bu Allah'a çok kolaydır."
(Teğâbûn:7)
Başka
bir âyette şöyle buyurulur:
]قدْ خَسِرَ
الذِّينَ كَذَّبُوا بِلِقَاءِ اللهِ وَمَا كَانُوا مُهْتَدِينَ[
"Allah'ın
huzuruna varmayı yalanlayanlar elbette hüsrana uğramışlardır. Zira onlar doğru
yolu bulmak isteyenlerden de değillerdi." (Yunus:45)
Allah
(Subhanehu ve Teâlâ) kıyametin kopacağı vakti gizlemiştir. Âyette şöyle
buyurulur:
]يسألُونَكَ
عَنِ السَّاعَةِ أَيَّانَ مُرْسَاهَا قُلْ إِنَّمَا عِلْمُهَا عِنْدَ رَبِّي لاَ
يُجَلِّيهَا لِوَقْتِهاَ إِلاَّ هُوَ ثَقُلَتْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ لاَ
تَأتِيكُمْ إِلاَّ بَغْتَةً يَسْأَلوُنَكَ كَأَنَّكَ حَفِيٌّ عَنْهَا قُلْ
إِنَّمَا عِلْمُهَا عِنْدَ اللهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ[
"Sana
Kıyameti, onun ne zaman gelip çatacağını soruyorlar. De ki: Onun ilmi ancak
Rabbimin katındadır. Onun vaktini O'ndan başkası açıklayamaz. O, göklere de
yere de ağır gelmiştir. O size ansızın gelecektir. Sanki sen onu biliyormuşsun
gibi sana soruyorlar. De ki: Onun bilgisi ancak Allah'ın katındadır; ama
insanların çoğu bunu bilmezler." (Â'raf:187)
Allah'ın
Resûlü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ise bir hadisinde;
«بُعِثْتُ أَنَا وَالسَّاعَةُ كَهَاتَيْنِ»
"Benim
peygamber olarak gönderilmem ile kıyamet saati arasındaki fark (işaret ve orta
parmağını göstermek suretiyle bu ikisi arasındaki farkın azlığına işaretle) bu
ikisi arasındaki fark gibidir." [55]
diye buyurur.
4Sur'a üfleniş merhalelerinden bahsedermisin?
hBunun üç merhalesi vardır:
1-Korku
üfürüşü: Bu üfürüşle bütün Âlem
sarsılarak nizamı ve düzeni bozulur. Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
]وَيَوْمَ
يُنْفَخُ فِي الصُّورِ فَفَزِعَ مَنْ فيِ السَّمَاوَاتِ وَمَنْ فِي الأَرْضِ
إِلاَّ مَنْ شَاءَ اللهُ وَكُلٌّ أَتَوْهُ دَاخِرِينَ[
"Sûr'a
üfürüldüğü gün -Allah'ın diledikleri müstesna- göklerde ve yerde bulunanlar hep
dehşete kapılır. Hepsi boyunları bükük olarak O'na gelirler."
(Neml:87)
2- Ölüm
üfürülüşü: Bu
üfürülüşte bu Âlemde var
olan
-Allah'ın dilediği hariç- her şey helak olur.
Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
«وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَصَعِقَ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَمَنْ
فِي وَالأَرْضِ إِلاَّ مَنْ شَاءَ اللهُ»
"Sûr'a
üflenince, Allah'ın diledikleri müstesna olmak üzere göklerde ve yerde ne varsa
hepsi ölecektir."
(Zümer:68)
3-Diriliş
ve toplanış üfürülüşü: Allah Teâlâ
şöyle buyurur:
]ثمَُّ
نُفِخَ فِيهِ أُخْرَى فَإِذَا هُمْ قِيَامٌ يَنْظُرُونَ[
"Sonra
ona bir daha üflenince, bir de ne göresin onların hepsi ayağa kalkmış
bakıyorlar!" (Zümer:68)
4İnsanlar kabirlerinden nasıl dirilirler?
hAyakları ve vucutları çıplak olarak, baklanın
topraktan bitmesi gibi biterek yeniden dirilirler. Sonra bütün hepsi toplanma
yerine doğru sürülerek Allah'ın huzuruna çıkartılırlar.
]يومَئِذٍ
تُعْرَضُونَ لاَ تَخْفَى منْكُمْ خَافِيَةٌ[
"(Ey
insanlar!) O gün (hesap için) huzura alınırsınız; size ait hiçbir sır gizli
kalmaz."
(Hakkah:18)
İnsanlar bu
şekilde hesaba çekilir ve bu şekilde dünyada yapmış oldukları amelleri
hatırlarlar.
]يومَ
يَبْعَثُهُمُ اللهُ جَمِيعًا فَيُنَبِّئُهُمْ بِمَا عَمِلوُا أَحْصَاهُ اللهُ
فَنَسُوهُ[
"O gün
Allah onların hepsini diriltecek ve (dünyada) yaptıklarını kendilerine haber
verecektir. Allah onların amellerini bir bir kayda almış onlar ise
unutmuşlardır." (Mücadele:6)
Kulların
amellerinin tartılıp iyisi ile kötüsünün bir birinden ayrılması ve onların
cennete mi yoksa cehenneme mi gideceklerinin belli olması için mizan (tartı)
kurulur.
]وَنَضَعُ
المَوَازِينَ القِصْطَ لِيَوْمِ القِيَامَةِ فَلاَ تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا وَإِنْ
كانَ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ أَتَيْنَا بِهَا وَكَفَى بِنَا حَاسِبِينَ[
"Biz
kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Hiç bir kişiye haksızlık edilmez.
(Yapılan iş,) bir hardal tanesi kadar dahi olsa, onu (adalet terazisine) getiririz.
Hesap görücü olarak biz yeteriz." (Enbiya:47)
]فأمَّا
مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِيَمِينِهِ فَيَقُولُ هَاؤُمُ اقْرَءُوا كِتَابِيَهْ% إِنِّي ظَنَنْتُ أَنِّي مُلاَقٍ حِسَابِيَهْ%فهوَ فِي عِيشَة
رَّاضِيَةٍ%في جَنَّةٍ
عَالِيَةٍ%قطوفها دَانِيَةٌ%كلوا وَاشْرَبُوا
هَنِيئًا بِمَا أَسْلَفْتُمْ فِي الأَيَّامِ الخَالِيَةِ%
وَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِشِمَالِهِ فَيَقُولُ يَا لَيْتَنِي لَمْ أُوتَ
كِتَابِيَهْ%وَلَمْ
أَدْرِ مَا حِسَابِيَهْ%يا
لَيْتَهَا كَانَتِ القَاضِيَةِ% ما
أَغْنَى عَنّي مَالِيَهْ%
هلك عني سُلْطَانِيَهْ%
خذُوهُ فَغُلُّوهُ% ثم
الجحيم صَلُّوْه% ثم
في سلسلة ذَرْعُهَا سَبْعُونَ ذِرَاعًا فَاسْلُكُوهُ%إِنَّهُ
كَانَ لاَ يُؤْمِنُ بِاللهِ العَظِيم%وَلاَ
يَحُضُّ عَلَى طَعَامِ المِسْكِينَ%فليسَ لَهُ
اليَوْمَ هَاهُنَا حَمِيمٌ%وَلاَ طَعَامٌ
إِلاَّ مِنْ غِسْلِينَ%
لاَ يَأْكُلُهُ إِلاَّ الخاَطِئُونَ[
"Kitabı
sağ tarafından verilen kişi: Alın, kitabımı okuyun; doğrusu ben, hesabımla
karşılaşacağımı biliyordum, der. Artık, o meyveleri sarkmış yüce bir cennette
hoşnut kalacağı bir hayat içindedir. (Onlara denir ki:) Geçmiş günlerde
işlediklerinize (iyi amellerinize) karşılık âfiyetle yeyin için. Kitabı sol
tarafından verilene gelince, o: Keşke kitabım bana verilmeseydi de hesabımın ne
olduğunu bilmeseydim, der. Teşke onunla (ölümle) her iş olup bitseydi! Malım
bana hiç fayda sağlamadı. Saltanatım da benden (koptu), yok olup gitti. Onu
yakalayın da (ellerini boynuna) bağlayın; sonra alevli ateşe atın onu. Sonra da
onu yetmiş arşın uzunluğunda bir zincir içinde oraya sokun! Çünkü o, Yüce Allah'a
iman etmez yoksulu doyurmaya teşvik etmezdi. Bu nedenle, bu gün burada onun
candan bir dostu yoktur. Yiyecek olarakta günahkârların yediği kanlı irinden
başka yiyeceği de yoktur." (Hakkah:17-37)
Daha sonra
sırat köprüsü cehennemin üzerine kurulur. Kim bu köprüyü geçmeyi başarırsa o
kurtulanlardan olmuştur. İnsanlar bu köprüyü hesapları görüldükten sonra
geçmeye başlarlar. Buhari ve Müslim'de bu konu ile ilgili şu hadis geçmektedir:
«وَيُضْرَبُ الصِّرَاط بَيْنَ ظَهْرَي جَهَنَّمُ فَأَكُونُ أَنَا
وَأُمَّتِي أَوَّلَ مَنْ عَبَرَ»
"Sırat
(köprüsü) cehennemin bir başından diğer başına kurulur ve ben ve ümmetim sıratı
ilk geçenlerden oluruz."
Mü'minler sıratı geçtikten sonra dünyada birlerine geçen haklar konusunda ödeşirler.
Ebu Saîd El-Hudrî (Allah ondan razı
olsun) Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in şöyle dediğini rivayet
eder:
«يَخلصُ المُؤْمِنِينَ مِنَ النَّارِ فَيُحْبَسُونَ عَلَى
قَنْطَرَةٍ بَيْنَ الجَنَّةِ وَ النَّارِ فَيَقْتَصُّ لِبَعْضِهِمْ مِنْ بَعْض فِي
المَظَالِمِ التي كَانَتْ بَيْنَهُمْ فِي الدُّنْيَا حَتَّى إِذَا هَذَبُوا
وَنَقُوا أُذِنَ لَهُمْ فِي دُخُولِ الَجَنَّةِ»
"Mü'minler
ateşten kurtulduktan sonra cennet ile cehennem arasında bir köprüde tutulurlar.
Daha sonra dünyada birbiri üzerlerinde kalan haklar konusunda kısas yapmak
suretiyle bir ödeşme yaparlar. Bu ödeşmeden sonra onlar günahlardan tamamen
arınırlar ve onlara cennete girmeleri için izin verilir."[56]
4Cennet ve cehennemden özet olarak bahsediniz?
hCennet ve cehennem Allah'ın kullarının dünyadaki
yaşantılarından sonra, yapmış oldukları amellere bir karşılık olarak
kalacakları iki ebedî yurttur. Cennet Allah'ın veli ve mü'min kulları için
hazırlamış olduğu bir ikram ve mükâfatlandırma yurdudur. İçinde öyle nimetler
vardır ki; bunları hiç bir göz görmemiş, hiç bir kulak duymamış ve bunlar hiç
beşerin aklının ucundan bile geçmemiştir.. Şüphe yok ki cennetin en büyük
nimeti onun ehlinin orada Rablerini görecek olmalarıdır.
Allahu
Teâlâ şöyle buyurur.
]إِنَّ
الذِينَ آمَنُوا وَعَمِلوُا الصَّالِحَاتِ أُولئِكَ هُمْ خَيْرُ البَرِيَّةِ%وَجَزَاؤُهُمْ عِنْدَ
رَبِّهِمْ جَناَّتُ عَدْنٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا
أُبَدًا رَضِي اللهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا
عَنْهُ ذَلِكَ لِمَنْ خَشِيَ رَبَّهُ[
"İman
edip salih amel işleyenlere gelince, onlar halkın en hayırlısı onlardır.
Onların Rableri katındaki mükâfatı zemininden ırmaklar akan, içinde devamlı
olarak kalacakları And cennetleridir. Allah kendilerinden hoşnut olmuş, onlar
da Allah'tan hoşnut olmuşlardır. Bu sayılanlar Rabbinden daima korkan (O'na
saygı gösterenler) içindir."
(Beyyine:7-8)
]فلاَ
تَعْلَمُ نَفْسٌ مَّا أُخْفِيَ لَهُمْ مِنْ قُرَّةِ أَعْيُنٍ جَزَاءًا بِّمَا
كَانوُا يَعْمَلُونَ[
"Yaptıklarına
karşılık olarak, onlar için ne mutluluklar saklandığını hiç kimse bilemez."
(Secde:17)
]وُجُوهٌ
يَوْمَئِذٍ نَاضِرَةٌ%إِلَى
رَبِّهَا نَاظِرَةٌ[
"Yüzler
vardır ki, o gün ışıl ışıl parlayacaktır. Rablerine bakacaklardır (O'nu
göreceklerdir." (Kıyamet:22-23)
Cehennem
ise, Yüce Allah'ın kendisini inkâr eden düşmanları için hazırlamış olduğu azap
ve intikam yeridir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
]وَاتَّقُوا
النَّارَ التِّي أُعِدَّتْ لِلْكَافِرِينَ[
"Kâfirler
için hazırlanan cehenneme girmekten korkun"
(Âl-i İmrân:131)
Cehennemde
çok çeşitli azaplar vardır. Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
]إِنَّا
أَعْتَدْناَ لِلظَّالِمِينَ نَارًا أَحَاطَ بِهِمْ سُرَادِقُهَا وَ إِنْ
يَسْتَغِيثُوا يُغَاثُوا بِمَاءٍ كَالمُهْلِ يَشْوِي الوُجُوهَ بِئْسَ الشَّرَابُ
وَسَاءتْ مُرْتَفَقَا[
"Biz,
zalimlere öyle bir azap hazırladık ki, onun duvarları kendilerini çepeçevre
kuşatmıştır. (Susuzluktan yanıp) imdatlarına su yetiştirilmesini isteyecek
olsalar, onlara erimiş maden suyu gibi yüzleri haşlayan bir su ile cevap
verilir. O, ne fena bir içecek ve orası ne kötü bir kalma yeridir." (Kehf:29)
Cennet ve
cehennem ebedî olarak kalıcı mekanlardır. Allah'tan bizleri cennetine koymasını
ve cehennemden korumasını niyaz ederiz!
4Meryem oğlu İsa kimdir?
hO, Allah'ın kulu ve resûlüdür. Allah onu babasız yaratmış, ona ol demiş
o da oluvermiştir. Allah onu ruhu ve cesedi ile birlikte kendi katına
kaldırmıştır. O, dünyanın son zamanlarında tekrar dünyaya gelip Hz. Muhammed
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in şeriatı ile hükmedecektir. Allahu Teâlâ şöyle
buyurur:
]إنَّ
مَثَلَ عِيسَى عِنْدَ اللهِ كَمَثَلِ آدَمَ
خَلَقَهُ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ قَالَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ[
"Allah'ın
nezdinde İsa'nın durumu, Âdem'in durumu gibidir. Allah onu topraktan yarattı ve
sonra ona «Ol!» dedi ve oluverdi." (Âli-İmran:59)
İsa
"Ulul azm" olan resûllerdendir. Hz. Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)'in peygamber olarak gönderileceğini de müjdelemiştir. Hz.İsa'nın annesi
doğru, saliha, Allah'tan korkan, temiz ve iffetli bir kadındı.
4Peygamberimizin doğum veya miraca çıkış yıl
dönümlerinde çeşitli anma merasimleri yapmanın ve bu geceleri mübarek geceler
olarak sıfatlandırarak bu gecelere has bazı ibadetler yapmanın hükmü nedir?
hBu işler bi'dat olan işlerdendir ve caiz değildir. Zira bir mü'minin
Allah'ın meşru kıldığı ibadetler haricinde yeni bir takım ibadetlerle ibadet
yapması caiz değildir. Bu yapılan iş meşru kılınmamıştır. Zira Allahu Teâlâ
sadece kendisinin ve Resûlü'nün meşru kıldığı amelleri yapmamızı emretmektedir.
Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
]وَما
آتَاكُمْ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُوا[
"Resûl
size neyi emrederse o emri yerine getiriniz, ve sizi neden sakındırmışşa ondan
sakınınız." (Haşr:7)
Allah'ın
Resûlü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ise şöyle buyurur:
«مَنْ أَحْدَثَ فِي أَمْرِنَا مَا لَيْسَ مِنْهُ فَهُوَ رَد»
"Kim ki
bu işimize, ondan olmayan yeni birşeyler eklerse o reddedilir."
Peygamberimiz
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in doğum yıl dönümünü çeşitli proğramlarla anmak
Allah'ın izin vermediği bir iş olduğu için yapılması caiz değildir ve dolayısı
ile bu iş bid'attir.
4Ehli sünnet ve'l cemaat'in bazı sıfatlarını
zikrediniz?
hOnlar bütün işlerinde Allah'ın Resûlü'ne tâbi olur, onun yolunu izler
ve Allah'ın ve Resûlü'nün emirlerine uyarlar. Onlar insanları güzel ahlaka
davet ederler kendileri için istediklerini başka mü'min kardeşleri için de
isterler. Allah'ın ve Resûlü'nün düşmanlarını sevmezler, onlar sadece
mü'minleri severler. İyiliği emrederler kötülükten sakındırırlar. Hikmet ve
ilimle Allah'ın yoluna çağırırlar. Hayrı bilir Allah yolunda eziyete sabır
gösterirler.
Birbirlerine
hakkı ve sabrı tavsiye ederler. Namazı kılarlar, ramazan orucunu tutarlar,
zekâtlarını verirler, hacca giderler, Allah'a ve âhiret gününe iman ederler,
Allah'ın yolunda cihat ederler, Allah'tan başkasından korkmazlar, ulu'l-emre
iteat ederler, Allah ve Resûlü için, bütün müslümanlar ve imamları için nasihat
ederler, hiç kimsenin malına ve canına ihanet etmezler, sözlerinde dururlar,
iftira etmezler, hak dini, din olarak edinirler ve Allah'ın asla kopmayacak
olan ipine sımsıkı sarılırlar.
4Dinde fakih (bilgili) olmanın hükmü nedir?
Fıkhı'l-Ekber nedir?
Dinde fakih
olmak demek; dini bilgileri şer'î delilleri ile birlikte bilmek, dinden
uzaklaştıran, onu zayıflatan, onu bozup yozlaştıran durumları bilmektir. Bu
ilimleri bilmek Allah'a doğru bir şekilde kulluk edebilmesi için her müslümanın
üzerine farzdır. Bir müslüman kendisinin Allah'a teslimiyetini engellemek
isteyenlerin eza ve cefalarına sabırlı olmalıdır ki bu baskılar onu Allah'ın
dininden uzaklaştırmasın. Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
]وَمنَ
الناسِ مَنْ يَقُولُ آمَنَّا بِاللهِ فَإِذَا أُوذِيَ فِي اللهِ جَعَلَ فِتْنَةَ
النَّاسِ كعذَابِ الله[
"İnsanlardan
kimi var ki: «Allah'a inandık» der; fakat Allah uğrunda eziyet gördükleri zaman
insanların işkencesini Allah'ın azabı gibi görür." (Ankebut:10)
Dinde fakih
olmak başımıza gelen bela ve sıkıntıların hikmetini iyice bilip bu sıkıntılar
karşısında Allah'ın ve Resûlü'nün istediği gibi davranmak demektir.[57]
Fıkhı'l-Ekber: İnanımızı doğru bir şekilde öğrenmektir.
4Bir müslümanın kendi dinini öğrenmesi için soru
sormasının hükmü nedir?
hAllah'ın şu iki âyeti mucibice farzdır:
]فاسألوُا
أَهْلَ الذِّكْرِ إِنْ كُنْتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ[
"Şayet
bilmiyorsanız zikir ehline (alimlere) sorunuz"
(Enbiya:7)
]وَإِذْ
أَخَذَ اللهُ مِيثَاقَ الذِّينَ أُوتُوا الكِتَابَ لَتُبَيِّنُنَّهُ لِلنَّاسِ
وَلاَ تَكْتُمُونَهُ[
"Allah,
kendilerine kitap verilenlerden, «Onu mutlaka
insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz» diyerek söz
aldığında."
(Âl-i İmrân:187)
Selefden
bazıları şöyle demişlerdir: "Dinin hakkında bilmediklerini o kadar sor ki;
tâ ki millet "Bu deli mi ne!"
desinler. Biliniz ki sahabe din konusunda kafalarına takılan her türlü
soruyu Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e sorardı.
4Müslümanın başına bazı musıbetlerin gelmesinin hikmeti
nedir?
hBunun bir çok hikmetleri vardır. Bunlardan bazıları şunlardır:
]ليبلوكم
أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلاً[
"O,
hanginizin daha iyi amel edeceği anlasılsın diye sizi çeşitli sıkıntılarla
imtihan eder."
(Mülk:2)
Bu
hikmetlerden biri de insanın bu belalar karşısında sabrının ve ve azminin ne
derece olduğunu bilmesidir.
]إِنَّمَا
أَمْوَالُكُمْ وَأَوْلاَدُكُمْ فِتْنَةٌ وَاللهُ عِنْدَهُ أَجْرٌ عَظِيمٌ[
"Doğrusu
mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihandır. Büyük mükâfat ise
Allah'ın yanındadır."
(Teğabun:15)
Bu
nedenle her kim bu imtihanlar karşısında
yenik düşerse kendisini büyük cezalara çarptırılmaya maruz bırakmıştır.
]قلْ إِنْ
كَانَ آبَائُكُمْ وَأَبْنَاؤُكُمْ وَإِخْوَانُكُمْ وَأَزْوَاجُكُمْ وَعَشِرَتُكُمْ
وَأَمْوَالٌ اقْتَرَفْتُمُوهَا وَتِجَارَةٍ تَخْشَوْنَ كَسَادَهَا وَمَسَاكِنُ
تَرْضَوْنَهاَ أَحَبَّ إِلَيْكُمْ مِنَ اللهِ وَرَسُولِهِ وَجِهَادٍ فِي سَبِيلِهِ
فَتَرَبَّصُوا حَتَّى يَأْتِيَ اللهُ بِأَمْرِهِ وَاللهُ لاَ يَهْدِي القَوْمَ
الفَاسِقِينَ[
"De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız,
kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar, kesada
uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah'tan,
Resûlünden ve Allah yolunda cihat etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini
getirinceye kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez."
(Tevbe:24)
]وَجَعَلْنَا
بَعْضَكُمْ لِبَعْضٍ فِتْنَةً أَتَصْبِرُونَ وَكاَنَ رَبُّكَ بَصِيرًا[
"(Ey
insanlar!) Sizin bir kısmınızı diğer bir kısmına imtihan (vesilesi) kıldık;
sabredecek misiniz? Rabbin her şeyi hakkıyla görmektedir." (Furkan:20)
Müslümana
düşen musibetleri imanla ve Allah'ın ipine sarılarak karşılaması ve hikmetini
bilmediği konuları ilim ehline sormasıdır.
4İslam âleminde cemaatlar bayağı çoğaldı ve hepsi de
doğru inanç üzerine olduğunu iddia ediyorlar, bu işin doğrusu nedir?
hDoğru yol üzerinde olanlar ehli sünnet ve'l Cemaat'ten olanlardır.
Doğru yol üzerinde olanlar Resûlüllah'ın yoluna yani kitabın ve sünnetin yoluna
tabi olanlardır. Onlar, Allah'ın kitabını ve O'nun Resûlünün sünnetini en efdal
olan asırlarda anlaşıldığı gibi anlayıp onlarla bu şekilde amel edenlerdir.
Onlar sahabeyi sevip onların yolu üzerinde olanlar ve insanları Allah'ın
kitabına ve Resûlünün sünnetine dâvet edenlerdir.
4İnsanlara yönelik şiddet içeren fâliyetler doğru ve
sağlam bir inançla bağdaşır mı?
hBağdaşmaz. İslamda sadece, bilinen kural ve şartlara
uygun olmak şartıyla cihat etmek vardır.
4Bilerek namazını terkeden kâfir olur mu?
hEvet olur. Şu âyetler buna delildir:
]وَإِنْ
تَابُوا وَأَقَامُوا الصَّلاَةَ وَءاتَوُا الزَّكَاةَ فَإِخْوَانُكُمْ فِي
الدِّينِ[
"Şayet
onlar tevebe ederler, namazı kılarlar ve zekâtı verirlerse artık onlar din
kardeşlerinizdir." (Tevbe:11)
]وَإِنْ
تَابُوا وَأَقَامُوا الصَّلاَةَ وَءاتوُا الزَّكَاةَ فَخَلُّوا سَبِيلَهُمْ[
"Şayet
onlar tevebe ederler, namazı kılarlar ve zekâtı verirlerse artık yollarını
serbest bırakın." (Tevbe:5)
]ما سلككم
في سَقَر%قالوا لم
نك من المصلين[
"(Onlara):
Sizi bu yakıcı ateşin içine sokan nedir? diye sorarlar. Onlar ise; Biz namaz
kılanlardan değildik diyerek cevap verirler." (Müddesir:42-43)
4Müslüman bir bayanın örtünmesi, inancını tamamlayan
bir unsur mudur?
hEvet. Müslüman bir bayanın örtünmesi, iffetli olması
onun inancını tamamlayan, islamını kemale erdiren bir unsurdur. Kadının islam
şeriatındaki örtüsü onun bütün bedenini ve zinetlerini örtmek suretiyle
saklayarak onları kendilerine nikâhı düşen her erkeğin kem gözlerinden
koruyacak şekilde olmalıdır.korumasıdır. Bu örtü gerek giysi ile ve gerekse ev
gibi kapalı bir ortamda bulunmakla sağlanabilir.
4Tevhidî inancı bildiği halde bununla amel etmeyen
kâfir sayılır mı?
hŞayet böyle bir kimseye bu durumun küfür olacağı anlatılır da hala
icabet göstermezse; bu durumda şartlara göre kâfir, fasık veya günahkâr
sayılabilir. Bu Şeyh Muhammed Bin İbrahim'in sözüdür.
4Beklenen Mehdi'nin geleceği doğru mudur?
h Evet doğrudur. Onun geleceğini Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)'in haber verdiği bilinen bir gerçektir. İmam Ahmed Bin Hanbel, Şeyhu'l-islam
İbn-i Teymiye gibi alimler ve Şeyh İbn-i Bâz gibi bir kısım araştırmacı alimler
bu gerçeği teyit etmişlerdir. İmam Ahmed Bin Hanbel'in İbn-i Mes'ud'dan rivayet
etmiş olduğu hadiste peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurur:
«لاَ تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى يَلِي رَجُلٌ مِنْ أَهْلِ بَيْتِي
يُوَاطىء اسْمَهُ اسْمِي»
"Ehli
beytimden ismi benim ismime muvafık olan bir adam gelmedikçe kıyamet
kopmayacaktır."
Başka bir
hadiste şöyle buyurulur:
«لاَ تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى تَمْتَلِىءُ الأَرْضُ ظُلْمًا
وَعُدْوَانًا ثُمَّ يَخْرُجُ رَجُلٌ مِنْ أَهْلِ عَثرتي أوْ مِنْ أَهْلِ بَيْنِي
يَمْلَؤُهَا قِسْطاً وَعَدْلاً كَمَا مُلِئَتْ ظُلْمًا وَجَوْرًا»
"Yeryüzünü
zulüm ve düşmanlık kaplamadıkça kıyamet kopmayacaktır. Daha sonra benim
neslimden veya benim ehli beytimden bir adam çıkarak yeryüzü nasıl ki zulüm ve
düşmanlık dolduysa onu yeniden adalet ve (eşitlik) dolduracaktır."[58]
4İslamda sevgi ne demektir? İslam inancı ile alakası
nedir?
hSevgi, insanın yaratılışında var olan bir histir. Allah'ın izni ile
gelişir. Sevginin en büyüğü Allah'ı ve Resûlünü sevmektir. Bu haliyle
sevgi islam inancının temelidir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
]قلْ إِنْ
كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ
ذُنُوبَكُمْ[
"De ki:
Şayet siz Allah'ı seviyorsanız bana tâbi olun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı
bağışlasın." (Âl-i
İmran:31).
Peygamberimiz
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurur:
«لاَ يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتَّى أَكُونَ أَحَبُّ إِلَيْهِ مِنْ
وَالِدِهِ وَوَلَدِهِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ»
"Sizden
biri, ben kendisine Ana-babasından, çocuklarından ve bütün insanlardan daha
sevgili oluncaya kadar hakiki bir şekilde iman etmiş olamaz" [59]
Peygamberimiz
başka bir hadisinde şöyle buyurur:
«لاَ يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتَّى أَكُونَ أَحَبُّ إِلَيْهِ مِنْ
نَفْسِهِ»
"Sizden
biri, ben kendisine kendi nefsinden daha
sevgili oluncaya kadar hakiki bir şekilde iman etmiş olamaz" [60]
Bir mü'min
ancak bu sevgi ile imanın tadını tadar. Bir insanın eşini, anasnı, babasını ve
çocuklarını sevmesi gayet doğaldır fakat bu sevgisi Allah'a olan sevgisini
geçmemeli veya bu sevgiyi azaltmamalıdır.
Yaratılışta
var olan sevgi ile insana vacip, -yani Allah'a ve Resûlüne olan- sevgi arasında
fark olduğunu söyleyenler de olmuştur. Bir insan yaratılışta var olan sevgi ile
bazen müslüman olmayan birini dahi sevebilir.
4Kıble ehli kimlere denir?
hMüslüman olduğunu iddia eden, kıbleye dönen, bizim
kıldığımız gibi sıfatlarına ve vaktine uyarak namazını kılan, Kur'an'a yeni bir
şey katmayıp ondan bazı âyetleri de hazfetmeyen, Allah'ın ve Resûlünün haram
kıldığını haram, helal kıldıklarını da helal sayan herkez ehli kıbledir.
Allah'ın Resûlü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurur:
«مَنْ صَلَّى صَلاَتنَا وَاسْتَقْبَلَ قِبْلَتَنَا فَهُوَ
المُسْلِمُ لَهُ مَا لَنَا وَعَلَيْهِ مَا عَلَيْنَا»
"Kim ki
namazımızı kılar kıblemize yönelirse o müslümandır, biz hangi haklara sahipsek
o da bu haklara sahiptir ve bizim yapmamız gereken (ödevler) ne ise onunda bu (ödevleri) yapması
gerekir."[61]
4Günahkâr bir müslüman yapmış olduğu bir günahla dinden
çıkar mı?
hŞayet yapmış olduğu bu günah bilerek işlediği büyük bir şirkse şirkse
dinden çıkar ve şayet büyük veya küçük günahsa o kişi imanı eksik olan bir
mü'mindir. Allah'ın Resûlü şöyle buyurur:
«لاَ يَزْنِي الزَّانِي حِينَ يَزْنِي وَهُوَ مُؤْمِنٌ»
"Zina
eden kişi, zina ettiği anda (imanı kâmil bir) mü'min değildir." [62]
Günah
işleyen bir kişinin kafir sayılmayacağına ve ebediyyen cehennemlik olmayacağına
şu hadis delildir:
«شَفَاعَتِي لأِهْلِ الكَبَائِرِ مِنْ أُمَّتِي»
"Şefeatim
ümmetimden büyük günah sahibi olan kişileredir."
Buharide
yer alan başka bir hadiste ise şöyle buyurulur:
«ثُمَّ يُخْرِجُ اللهُ مِنَ النَّارِ قَوْمًا مِنَ العُصَاةِ
يُقَالُ لَهُمْ الجَهَنَّمِيُّونَ تَأْكُلُهُمُ النَّارُ إِلاَّ مَوَاضِعَ
السُّجُودِ، ثُمَّ يَغْمِسونَ فِي مَاءِ الحَيَاةِ..»
"Sonra
Allah, kendilerine cehennemlikler denilen ve secde yerleri hariç ateşin
kendilerini yeyip bitirdiği günahkâr bir kavmi ateşten çıkartır. Daha sonra
bunlar hayat suyuna dalarak (hayat bulurlar..)"
Allah büyük
günah sahiplerini isterse af edip cennete koyar isterse onları cezalandırır.
Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
]للهِ مَا
فِي السّمَاوَاتِ وَماَ فِي الأَرْضِ وَإِنْ تُبْدُوا مَا فِي أَنْفُسِكُمْ أَوْ
تُخْفُوهُ يُحَاسِبْكُم بِهِ اللهُ فَيَغْفِرُ لِمَنْ يَشَاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ
يَشَاءُ وَاللهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ[
"Göklerde
ve yerdekilerin hepsi Allah'ındır. İçinizdekileri açığa vursanız da gizleseniz
de Allah ondan dolayı sizi hesaba çekecektir, sonra dilediğini affeder,
dilediğine de azap eder. Allah her şeye kâdirdir."
(Bakara:284)
4Sahabi kime denir bizim onlara karşı görevlerimiz
nelerdir?
hPeygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) efendimizi mü'min olarak görüp
yine mü'min olarak vefat edenlere
sahabe denir. Onlara karşı görevlerimiz şunlardır: Onları sevmek, onların adil,
güvenilir insanlar olduklarını bilmek, onlara karşı kin ve nefret duymamak ve
onlardan razı olmak v.s. Onlar ki, bu dini bizlere ulaştırmak için hakkıyla
cihat etmişler ve can ve mallarını vermekten çekinmemişlerdir. Onların asrı en
hayırlı asırdır. Onlar masum değillerdir. Onların aralarında meydana gelmiş
olan bazı fitneler konusunda ileri-geri konuşmamız da doğru değildir. Peygamberimiz
(Sallalahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurur:
«لاَ تَسُبُّوا أَصْحَابِي، فَالذِّي نَفْسِي بِيَدِهِ لَوْ أَنَّ
أَحَدُكُمْ أَنْفَقَ مِثْلَ أُحُد ذَهَبًا مَا بَلَغَ مُدَّ أَحَدِهِمْ وَلاَ
نصيفه»
"Ashabıma
sövmeyin! Nefsimi elinde tutan (Rabbim)
adına yemin ederim ki, şayet içinizden biri Allah yolunda uhut dağı kadar altın
infak etse onlardan birinin avucuyla yapacağı infakın derecesini bulamadığı
gibi onun avucunun yarısını dahi bulamaz."[63]
4Bir insan şirkten ve günahlarından nasıl tevbe eder?
hBir:İslama girdiğini şehadet getirerek ilan eder ve daha sonra
yıkanarak temizlenir, küfrü için pişman olarak bir daha küfre dönmemeye
azmeder. Yeniden küfre dönmekten ateşe atılmaktan korktuğu gibi korkar. Allahu
Teâlâ şöyle buyurur:
]قلْ
لِلَّذِينَ كَفَرُوا إِن يَنْتَهُوا يَغْفِرْ لَهُمْ مَا قَدْ سَلَفَ[
"(Ey
Muhammed!) Kâfirlere de ki: Şâyet küfürlerini sona erdirirlerse onların geçmiş
bütün günahları bağışlanır."
(Enfal:38)
Mü'min bir
kişi günahlarının hepsine birden tevbe eder. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
]يا
أَيُّهَا الذِينَ آمَنُوا تُوبُوا إِلَى اللهِ تَوْبَةً نَصُوحاً[
"Ey
iman edenler Allah'a samimi bir tevbe ile tevbe edin."
(Tahrim:8)
Bir
müslüman günahın küçüklüğüne değil âsi olduğu Rabbinin büyüklüğüne bakmalıdır.
]نبئ
عِبَادِي أَنِّي أَنَا الغَفُورُ الرَّحِيمُ%وَأَنَّ
عَذَابِي هُوَ العَذَابُ الأَليِمُ[
"(Resûlüm!)
Kullarıma benim, çok bağışlayıcı ve esirgeyici olduğumu haber ver. Benim
azbımın elem verici bir azap olduğunu da bildir." (Hicr:49-50
Allah'ın
Resûlü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurur:
«إِيَّاكُمْ وَمُحَقِّرَاتِ الذُّنُوبِ فَإِنَّهُنَّ يَجْتَمِعْنَ
عَلَى الرَّجُلِ حَتَّى يُهْلِكْنَهُ»
"Küçük
günahlardan sakının zira küçük günahlar birikerek sahibinin helak olmasına
sebeb olur." [64]
42001 yılının dünyanın sonu olduğuna inanmanın ve
ikinci bin yılın gelişini kutlamanın hükmü nedir?
hDünyanın sonu demek kıyametin kopması demektir ki, bunun kesin olarak
ne zaman vuku bulacağını kimse söyleyemez. Zira Allah bunun vaktini kaybî
ilimlerden kılmıştır. Fakat kıyamet saati yakındır. Allah'u teâlâ şöyle
buyurur:
]يسألك
النَّاسُ عَنِ السَّاعَةِ قُلْ إِنَّمَا عِلْمُهَا عِنْدَ اللهِ وَمَا يَدْرِيكَ
لَعَلَّ السَّاعَةَ تَكُونُ قَرِيبًا[
"İnsanlar
sana kıyametin saatini soruyorlar. De ki: Onun bilgisi Allah katındadır. Ne
bilirsin, belki de zamanı yakındır."
(Ahzab:63)
]قل
إِنَّمَا عِلْمُهَا عِنْدَ رَبِّي لاَ يُجَلِّيهَا لِوَقْتِهَا إِلاَّ هُوَ
ثَقُلَتْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ لاَ تَأْتِيكُمْ إِلاَّ بَغْتَةً[
"De
ki: Onun ilmi ancak Rabbimin katındadır. Onun vaktini O'dan başkası
açıklayamaz. O göklere de, yere de ağır gelmiştir. O size ansızın
gelecektir." (Â'raf:187)
İki bin
yılının girişini veya yılbaşılarını kutlamak da caiz değildir. Zira burada yahudi ve hiristiyanları taklit etmek vardır.
Yahudi ve hiristiyanlar ikibin yılının girişinde çeşitli olayaların zuhur
edeceğine inanarak ikibin yılını çeşitli törenlerle karşılamışlardır.
Düzenledikleri bu törenlerde insanları çeşitli küfrî inançlara, dinlerin
birleştirilmesine dâvet etmektedirler. Onları taklit etmek ve onların tören ve bayramlarını taklit etmek
biz müslümanlara yasaklanmıştır. Bu nedenle onların bayramlarını bayram veya
mutluluk veren münasebetler olarak göremeyiz ve de onların bu günlerini tebrik
edemeyiz. Bilakis dinimiz islam ile şeref duyup insanları ona çağırmalıyız.[65]
4Dinleri birleştirmeye çalışmak doğru bir davet midir?
hBunun sözünü bile etmek haramdır. Müslümanlardan böyle
bir şeye çağıranlar kâfir olurlar ve dinden çıkarlar. Çünkü islam önceki semavi
dinleri neshetmiş yani hükmünü ortadan kaldırmıştır. Allahu Teâlâ şöle buyurur:
]إِنَّ
الدِّينَ عِنْدَ اللهِ الإِسْلاَمُ[
"Allah
indinde (geçerli olan) din sadece islamdır." (Âl-i
İmrân:19)
]وَمَنْ
يَبْتَغِ غَيْرَ الإِسْلاَمِ دِينًا فَلَنْ يُقْبَلَ مِنهُ وَهُوَ فيِ الآخِرَةِ
مِنَ الخاَسِرِينَ[
"Kim ki
islamdan başka din ararsa o din ondan kabul edilmeyecek ve o kişi âhirette
hüsrana uğrayanlardan olacaktır."
(Âl-i İmran:85)
Böylece
anlaşılmaktadır ki, yeryüzünde islamdan başka hak din yoktur ve diğer batıl
dinler ile islam arasında bir yakınlık kurmak da mümkün değildir. Birbirine zıt
iki inanç arasında yakınlaşma söz konusu olamaz. Yeryüzünde islamdan başka hak
din olmadığı ve Allah'ın kitabı Kur'anın kendisinden önce gelen bütün kitap ve
sayfaları kapsayarak onların hükmünü ortadan kaldırdığı esası, söz konusu bu
kitapların değiştirilip tahrif edildiği gerçeği bütün müslümanların ittifakla
paylaştıkları bir görüş ve inançtır. İslama göre bu dine girmeyen herkes
kâfirdir ve onlar müslümanların düşmanlarıdırlar. Bu nedenle bir müslümanın hak
dini ile batıl dinleri birbirine yaklaştırmaya davet etmesi ve bu tür
çalışmalara iştirak etmesi kesinlikle caiz değildir.[66]
4Şeytan'ın, mü'minin kalbine attığı vesveseleri nasıl
tedavi edebiliriz?
hBu vesveseleri sabırla bastırmaya çalışıp, Allah'a sığınmak suretiyle
tedavi edebiliriz. Allah'ın Resûlü (SallallahuAleyhi ve Sellem) Buhari ve
Müslim'de yer alan şu hadisi şerifinde şöyle buyurur:
«يَأْتِي الشَّيْطَانُ أَحَدَكُمْ فَيَقُولُ مَنْ خَلَقَ كَذَا
مَنْ خَلَقَ كَذَا حَتَّى يَقُولُ مَنْ خَلَقَ رَبَّكَ فَإِذَا بَلَغَهُ
فَلْيَسْتَعِذْ بِاللهِ وَلِيَنْتَهِ[
"Şeytan
içinizden birine gelerek, şunu kim yarattı? Şunu kim yarattı?.. diye sorarak
vesvese verir. Daha sonra işi Rabbini kim yarattı sorusuna kadar götürür. Şayet
durumun bu merhaleye geldiğini görürseniz hemen Allah'a sığının ve bu vesveseyi
sona erdirin»
Başka bir
hadiste de şöyle buyurulur:
«جَاءَ أُنَاسٌ مِنْ أَصْحَابِ النَّبِيِّ r فَسَأَلوهُ: إِنَّا نَجِدُ فِي أَنْفُسِنَا
مَا يَتَعاظَمُ أَحَدُنَا أَنْ يَتَكَلَّمَ بِهِ فَقَالَ: أَوَ قَدْ وَجَدْتُمُوهُ
قَالوُا: نَعَمْ، قَالَ: ذَاكَ صَرِيحُ الإِيمَانِ»
"Peygamber
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in ashabından bazı insanlar onun yanına gelerek
şöyle sordular: Bizim aklımıza esasen kendi aramızda konuşmaktan çekineceğimiz
şeyler geçiyor, siz buna ne dersiniz? Dedi ki: gerçekten içinizden böyle şeyler
geçti mi? Dediler ki: Evet. Dedi ki: Bu çok açık bir şekilde iman ettiğinizi
gösteren bir belirtidir."[67]
İbni
Abbas'tan rivayet edilen hadiste ise onların gelip Allah'ın Resûlüne şöyle
dedikleri rivayet olunur:
«قاَلوُا: يَا رَسُولَ اللهِ إِنَّا نُحَدِّثُ أَنْفُسَنَا
بِالشَّيءِ لأِنْ يَكُونَ أَحَدُنَا حُممةً أَحَبُّ مِنْ أَنْ يَتَكَلَّمَ بِهِ.
قَالَ: فَقَالَ أَحَدُهُمَا: الحَمْدُ للهِ لَمْ يَقْدِرْ إِلاَّ عَلَى
الوَسْوَسَةِ، فَقَالَ الآخَرُ:الحَمْدُ للهِ الذِّي رَدَّ أَمْرَهُ إِلَى
الوَسْوَسَةِ.»
"Dediler
ki: Ey Allah'ın Resûlü, bizim içimizden öyle şeyler geçiyor ki içimizden böyle
şeyleri geçirmektense kömür gibi olmayı tercih ederiz. İbni Abbas dedi ki:
Onlardan biri dedi ki: Allah'a şükürler olsun ki size ancak vesvese vermeye
gücü yetiyor. Başka biri de dedi ki: Onun (işini) gücünü sadece vesvese
verebilmek ile sınırlayan Allah'a hamd olsun."[68]
Şeyhu'l-İslam
İbn-i Teymiye şöyle der: "Kişi istememesine ve aşırı derecede direnç
göstermesine rağmen vesvesenin gelmesi ve kişinin bu vesveseleri kalbinden
uzaklaştırmak için gayret göstermesi imanın
güçlülüğünün bir görüntüsüdür. Bu iş bir mücahidin kendisini öldürmeye
gelen düşmanı ile savaşıp onu yenmesine benzer ki, bu da büyük bir
cihattır." Bu meseleler karşısında müslümanın yapması gereken bu tür
vesveselerden elinden geldiği kadar mücadele edip bu vesveseleri bastırmaktır.
Bilinmelidir ki bu vesveseler müslüman bir kişiye zarar vermez. Allah'ın Resûlü
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurur:
«إِنَّ اللهَ تَجَاوَزَ عَنْ أُمَّتِي مَا وَسْوَسَتْ بِهِ
صُدُورُهاَ مَا لَمْ تَعْمَلْ بِهِ أَوْ تَتَكَلَّمْ»
"Allah
ümmetimin kalbinden geçen vesveseleri onlar bunları işleyip konuşmadığı
takdirde bağışlamıştır." [69]
4 Allah'a ve Resûlü'ne samimi bir şekilde iman edip,
Allahu Teâlâ'nın sosyal, siyasi, ekonomik, hasılı; hayatın bütün alanlarında
uygulanmak üzere gönderdiği islam dininin emir, yasak ve tavsiyelerine uymaya
söz veren ve bu şekilde müslüman olmayı hak eden bir kişinin daha sonra teslim olmuş
olduğu bu esasları ferdi ve toplumsal yaşamından soyutlaması veya bu esasların
toplumlar arası yaşamdan soyutlamasını arzu etmesi, bu ilahi esasların hayata
geçirilmesini yanlış, olumsuz ve hor görülecek bir durum olarak görmesi, daha
önceki teslimiyetine aykırı bir durum mudur? Böyle bir düşünce akımı ile küreselleşme akımı arasında bir
alaka var mıdır?
hEvet aykırı bir durumdur. Malesef dünyada ve islam
dünyasında söz konusu bu akımın görüntülerine rastlanmaktadır. Bu akım esasen
dini insan hayatından soyutlamayı hedeflemekte ve insanı mutlak bir hürriyetle,
had-hudud tanımaksızın dünyalık zevklerden en yüksek derecede faydalanmaya
çağırmaktadır.
İnsanı küfre düşürmeyi hedefleyen bu akım iki yönden
islama aykırıdır:
Birincisi: Bu akımı benimsemek Allah'ın indirdiği hükümlerin
dışında başka hükümleri benimsemek ve bunlarla idare edilmeyi istemektir.
İkincisi: Bu akımda Allah'a şirk koşmak vardır.
Küreselleşmeye
gelince; bunun manası konusunda
çeşitli yorumlar vardır. Bunlardan birisi; küreselleşmenin bütün dünyanın
Amerikalılaşması ve batılılaşması şeklindedir. Bu da hiristiyanlaşmanın ilk
basamağıdır. Kaynağı, kâfir batı olan bu iki hareketin de hedefi islam ile harp
etmek ve onu ortadan kaldırmaktır. Müslümanların özellikle bu iki akıma karşı dikkatli
olmaları, bunlarla mücadele etmeleri ve bunları red etmeleri gerekir. Şayet
küreselleşmeden kasıt gelişmek ve ilerlemekse; islam buna karşı değildir. Fakat
bu durumun müslümanların da lehine olacak şekilde işletilmesi gerekir. İslam
her zaman ve mekânda geçerli ve her asrın sorunlarına çare durumunda olan doğru
olan tek dünya dinidir, ilerlemeye ve gelişmeye asla karşı değildir.
4Ehli Sünnet ve'l-Cemaat'in inançlarında takip
edecekleri temel esaslar nelerdir?
hOnlar inanç, amel ve ahlakda değişmeyen ve kolayca anlaşılabilen
esasları takip edeceklerdir. Bu esaslar kısaca şunlardır:
Birinci
Esas:Allah'a, meleklerine,
kitaplarına, resûllerine, âhiret gününe ve hayır ve şerri ile kadere iman
etmek.
İkinci
Esas: İman; söz, amel ve inançtır.
İteatla çoğalır, isyanla azalır. Bu durumun bilincinde olmak.
Üçüncü
Esas: İslamdan çıkartan bir durum söz
konusu olmadıkça, Allah'ın haram kıldığını helal saymadıkça hiç kimseyi küfre
düşmekle itham etmemek.
Dördüncü
Esas: Kendilerine günah işlemelerini
emretmedikçe müslüman olan ulu'l-emre iteat etmek. Fakat günah bir fiili
yapmaları istenirse bu durumda onlara iteat edilmez.
Allah'ın
Resûlü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurur:
«لاَ طَاعَةَ لِمَخْلُوقٍ فِي مَعْصِيَةِ الخَاِقِ»
"Allah'a
isyanda kula iteat yoktur."
Beşinci
Esas: Küfre düşürmeyen bir günah
işlemediği takdirde müslümanların ulu'l-emrine isyan etmemek. Allah'ın Resûlü
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurur:
«أَلاَّ تَرَوا كُفْرًا بُوَاحًا»
"Çok
açık bir şekilde küfre düştüklerini görünceye kadar (iteat ediniz)."
Altıncı
Esas: Kalplerinde ve dillerinde
sahabe aleyhinde düşünce ve sözler taşımayıp onları sevmek, onlara hürmet
etmek, islam için yapmış oldukları bütün gayret ve cihatlarından dolayı onları
takdir etmek.
Yedinci
Esas: Allah'ın Resûlü (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) ehl-i beytini sevmek. Allah'ın Resûlü (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) şöyle buyurur:
«أُذَكِّرُكُمُ اللهَ فِي أَهْلِ بَيْتِي»
"Ehl-i
beytim konusunda (konuşurken) size Allah'ı hatırlatırım."[70]
(Yani konuşacak olduğunuz şeylere
dikkat edin!)
O'nun ehli
beytinden kasıt mü'minlerin anneleri sayılan hanımlarıdır. Âli beyt'ten kasıt
ise Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in salih kişilerden olan
yakınlarıdır. Fakat Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in amcası Ebu Leheb gibi yakınları O'nun
yakınlarından sayılmaz. Küfürleri sebebi ile onların bir kıymeti de yoktur.
Sekizinci
Esas: Evliyaların kerametlerini
tasdik etmek. Kerâmet bilindiği gibi; Allahu Teâlâ'nın, bir ikrâm olarak veli
kullarının elinde meydana getirdiği olağanüstü olaylardır. Bunun gerçekliğine
dair kitap ve sünnette deliller vardır. Fakat sihir veya falcılıkla bunu
karıştırmamak lazımdır. Zira bu fiiller sihirbaz veya şeytanların ellerinde
meydana gelen olaylardır.
Dokuzuncu
Esas: Kitap ve sünnette varid olan
her emir ve yasağa uymak. Her konuda kitab ve sünnete başvurmak. Her konuda
sahabeyi (Allah onlardan razı olsun!) örnek almak.
Onlar bütün bunlara uymakla beraber en
güzel ahlak ile ahlaklanırlar. Hayrı emredip şerden alıkoymaya gayret ederler.
İslamî görüntü ve özellikleri muhafaza ederler. Birbirlerine sabrı ve hakkı
tavsiye ederler. İyi ve hayırlı işlerde aralarında yardımlaşır, kötü işlerde
birbirlerine yardım etmezler. Anne babalarına daima iyi davranırlar,
akrabalarını ziyaret eder ve ehli sünnete tabi olurlar.
Yüce Allah'tan bizleri onlardan yapmasını, bizleri islam ve sünnet ile yaşatıp onun
üzerine vefat ettirmesini, bizleri ikram yeri olan cennette salihlerle,
ana-babamızla, eşlerimiz ve çocuklarımızla bir araya getirmesini, eşlerimiz ve
çocuklarımızdan bize gözümüzün nuru nesiller vermesini, bizleri muttaki kullara
imam eylemesini niyaz ederiz!
Son davamız alemlerin Rabbine hamd etmektir. Peygamberimiz Hz.
Muhammed'e salat ve selâm olsun.
SONSÖZ
Alemlerin rabbi
Allah'a hamd ettikten sanra…
Bu kitapta
bazı meseleleri bu konularda yeni olanlar için özet olarak kaleme aldım. Burada
tevhid konusunda dile getirdiğimiz meseleler denizde bir damladır. Bu kitab
hakkında görüş, düşünce ve
eleştirilerinizi bana yazmanızı temenni ederim. Bu konuda şimdiden
sizlere teşekkür etmeyi bir borç bilirim.
Yüce Allah'tan bizlere faydalı ilim,
salih amel, cevap gören dua nasip etmesini, dinini muzaffer kılmasını,
kelimesini yükseltmesini, bizi af ederek bizden razı bir halde bizi vefat
ettirmesini, bizi ateşten azat etmesini, bizi ihlaslı kullarından eylemesini,
dinimizi, inancımızı, imanımızı, ümmetimizi korumasını, büyük korku gününde
bizi azabından kormasını, hesap verme gününde bizi, ana-babamızı,
zürriyetimizi, eşlerimizi, bütün mü'minleri
bağışlamasını dileriz. Yine yüce Allah'tan bu kitabı yayanlara, malı,
bedeni ve fikriyle bu konuda destek sunanlara ecirlerini kat kat vermesini
niyaz ederim.
Ve son söz olarak, "Alah'ın
Resûlüne ve O'nun âline ve ashabına salat ve selâm olsun!" diyorum.
Âlemlerin rabbi olan Yüce Allah'a hamd olsun!
15/1/1421 H.
Kaleme alan Rabbinin affına
muhtaç:
Ebu Abdullah İbrahim Bin
Salih Bin Abdullah
El-Hudayrî
[1] Tevhid.
İmam Muhammed Bin Et-Temimî (r.h.) sh.5. Daru'l-İfta 1413 H.
[2] Üç Temel Esas.
Şeyh Süleyman Bin Muhammed Et-Temîmî. Açıklama: İbni Baz (r.h.)
[3] Muhtasari'l-
Buharî. Zübeydî. Sh.21 No:47
[4] Buhari
Sahih'inde rivayet etmiştir.No:3340. Müslim: No:194. Buhari'nin Özeti. Zübeydî.
No:738.
[5] Buhari:1179.
Müslim:30.
[6] Buhari.
No:1238 Muhtasarı'l-Buhari. S.193
[7] Müslim.
No:93
[8] Müslim İbni
Abbas'tan rivayet etmiştir. 1/53.
[9] Müslim
rivayet etmiştir.
[10] İmam Ahmed
ve Ebu Davud rivayet etmiştir.
[11] İmam Ahmed
ve Tirmizi rivayet etmiştir.
[12] Mütercim.
[13] Mütercim.
[14] Cami'il
Ferid. s.53
[15] Müslim:1918.
[16] Buhari:2054.
[17] Buhari:4800-4801.
[18] Camii'l-Füreyd.s.107.
[19] Buhari:33-34.
[20] El-Camii'l-Füreyd.s.79.
[21] Buhari:263.
Muhtasari'z-Zübeydî: s.91.
[22] Ahmed:1/215.
Nesâî:5/268. İbn-i Mâce:3029.
[23] Müslim:2670.
[24] Buhari-Müslim.
[25] Buhari-Müslim.
[26] Müslim.Fitneler
Bölümü.No:2889.
[27] El-Camii'l-Ferid.
S.102.
[28] Haşiyet'i
İbn-i Kasım:186.
[29] Tirmizi
mevkuf olarak rivayet etmiştir.No:1460. Hakim:4/360. Beyhaki:8/128.Hafız İbni
Hacer bu hadisi zikrederek zayıf olduğunu söylemiştir.10/236.
[30] Buhari,
"Sahih" adlı kitabında muallak olarak rivayet etmiştir. Ebu
Davud:3043. Abdurrazzak:10/1.
[31] Malik
"Muvatta" adlı eserinde zikretmiştir. El-Beyhakî:8/136.
Mecmai'z-Zevaid'e bak:6/280.
[32] Ahmed:3/7.
Ebu Davud:3908. Nesâî, Kübra da:8/275. Şehi's-Sünne. Beğavi:12/177.
[33] Müslim:2230.
[34] Ebu
Davud:3904.
[35] Hakim:1/8.
Beyhakî:8/135. Teysiri'l-Azizil Hamid. s.8.
[36] Camii'l-Füreyd.
s.114-116.
[37] Camiil-Ferid.
S.122.
[38] Muttefekun
aleyhi. Buhari:5756. Müslim:2224.
[39] Ebu
Davud.No:3919.Beyhaki:8/139.
[40] El-Camii'l-
Ferîd. sh.140.
[41] Buhari,Müslim.
[42] İmam Ahmed,
Ebu Hatem ve İbn-i Hıbban Sahih'inde rivayet etmişlerdir.
[43] Camii'l-Ferîd:s.172.
[44] Ebu Davud
sahih bir senetle rivayet etmiştir.No:4980. Ahmed No:384.
[45] Abdurrazzak,
İbn-i Ebid-Dünya'dan rivayet etmiştir.
[46] Buhari-Müslim. Buhari:No:1694.Muhtasar'ız-Zübeydi:s.593.
[47]Camii'l-Ferîd:s.182.
[48] Camii'l-Ferîd.s.186.
[49]Ebu
Davud rivayet etmiştir.
[50] Bu hadisi
Tabarani Kebir'de İbni Mesud'dan rivayet etmiştir. 22/377. Suyutî ise hadisin
hasenliğinden dolayı ona işaret etmiştir.
[51] İbni
Kasım.364.
[52] Buhari:2651.Müslim:2535.
[53]Çok
zayıf. Zayıf:4900. Bab.34. Tirmizi'de geçer.
[54] Buhari-Müslim.
[55] Buhari-Müslim.
[56] Buhari.
[57] El-Fıkhu
fid-Din İsmetün Min'el-Fiteni. Dr.Salih El-Fuzan. 1. Baskı. 1418 H. s.12.
[58] El-İcma
Bi'l-Eser ala men enkera el-Mehdiyyi'l-Mutazar. Şeyh Humud bin Abdullah
Et-Tuveycirî. 1.baskı, sh.11.
[59] Buhari.
[60] Buhari.
[61] Muhtasarı'l-Esile
ve'l-Ecvibe El-Usuliyye. Şeyh Abdulaziz Es-Selman. 12. Baskı. Sh.129.
[62] Buhari.
[63] Buhari-Müslim.
[64] İmam Ahmed
rivayet etmiştir.
[65] Suud Daimî
Fetva Kurulu'nun 2000 yılının girişi vesilesiyle yapılacak olunan kutlamalar
konusundaki fetvasıdır.
[66] Bu konuyla
ilgili Suud Daimi Fetva Kurulu'nun 25/1/1418 H. tarihli ve 19 402 nolu
fetvasına bakılablir.
[67] Müslim.
[68] İmam
Ahmet:1/340. Hadis:3161.
[69] Buhari-Müslim.
[70] Müslim.c.15
sh.180. Nevevî'nin açıklaması.