Ali b. Ebi Talib'in oğlu Rasûlullah (s.a)'ın (kızı Fatıma'nın oğlu yani) torunu ve hoş kokulu reyhanı Ebû Muhammed el-Hasen -r.a.-den, dedi ki:' Rasûlullah (s.a)'dan şunu belledim: "Seni şüpheye düşüren şeyi bırak, şüpheye düşürmeyen şeye yönel! Tirmizî ve Nesâî
Bu hadis aslı itibariyle dinin kaidelerinden bir kaidedir.
Bu ise işlerde yakîne göre hareket edip, şüpheli şeyleri terketmektir. İbn Hacer
el-Heytemî der ki: Bu hadis dinin kaidelerinden büyük bir kaidedir. Takva
sahiplerinin etrafında dönüp durduğu vera'ın asıl delilini teşkil eder. Yakın
nuruna engel teşkil eden şüphe ve vehimlerin karanlıklarından kurtarıcıdır.
Rasûlullah (s.a)'ın: "Seni şüpheye düşüren hususu
terkederek şüpheye düşürmeyene yönel" buyruğu ile Rasûlullah (S.A.S.)
şüpheli hususlardan uzaklaşıp kesin olarak hükmü bilinen hususlara göre hareket
etmeyi emretmektedir. Bu şekilde davranmakla müslüman, haysiyetini yerilmekten
kurtardığı gibi, Yüce Allah'ın haram kıldığı şeylere düşmekten de kendisini
korur, kalbi huzursuzluk ve kararsızlıktan kurtularak mutmain olur. Çünkü
şüpheler kalpte huzursuzluk ve kararsızlığın meydana gelmesinin sebebidir. Bu şekilde
hareket etmek ise insanda vera' duygusunun yerleşik bir ahlâk haline gelmesi
sonucunu verir. Bu ise şeytanın vesvese kapılarının kapatılmasında
oldukça kapsamlı fayda sağladığı gibi, dünya ve âhirette de çok büyük faydalan
vardır.
Selefin Vera'ı Ve Şüpheleri
Terketmeleri:
Bu ümmetin selefi vacibiyle, mendubuyla İslâm ahlakıyla
ahlâklanmış-lardı. Kitap ve Sünnet'in naslannın hayat ve yaşayışlarını ne
şekilde etkilediğini açıklamak üzere aşağıya bazı örnekleri kaydedelim:
1- Âişe (r.
anhâ)dan, dedi ki: "Ebu Bekr es-Sıddîk (r.a)'in gündelik olarak
kazancından belli miktarını kendisine getirmekle yükümlü tuttuğu bir kölesi
vardı. Ebû Bekr de onun bu getirdiğinden yiyecek alırdı. Birgün bir-şeyler
getirdi, Ebu Bekr de ondan yedi. Kölesi ona: Bunun ne olduğunu biliyor musun?
diye sordu, Ebû Bekr: Nedir? diye sorunca, kölesi şu cevabı verdi:
"Cahiliye döneminde birisine kâhinlik yapmıştım. Halbuki ben bu işi bilen
birisi değildim, adamı aldattım. Daha sonra benimle karşılaştı ve kendisinden
yemiş olduğum bu şeyi bana verdi." Bunun üzerine Ebu Bekr elini ağzına
sokarak karnında ne varsa dışarı çıkardı .
2- Nâfi'den rivayete göre, Ömer b. el-Hattâb
(r.a) muhacirlere dört biner (dirhem maaş) tesbit etmişti. Oğluna ise üçbin
beşyüz (dirhem) tesbit etmişti. Kendisine: O da muhacirlerdendir, ne diye O'na
tesbit ettiğin maaşı eksik tesbit ettin? diye sorulunca şu cevabı verdi: Babası
hicret ettiğinde onu beraberinde getirmişti. Demek istiyor ki, O bizzat hicret
eden kimse gibi olamaz.
3-
İbnü'l-Mübârek der ki: Hassan
b. Ebî Sinan'a el-Ehvâz'da bulunan bîr kölesi şöyle bir mektup yazdı: Şeker
kamışına bir âfet isabet etti. Bundan dolayı şeker satın al. O da bir adamdan
şeker aldı, fakat satın aldığı bu şekerden o kişi az bir kâr, -otuz bin
(dirhem)- sağladı. Ancak Hassan, şeker sahibine giderek şöyle dedi: Ey filân,
benim kölem bana mektup yazmıştı, ben de sana durumu bildirmemiştim. O bakımdan
senden satın almış olduğum bu şekeri benden geri al. Diğeri: "Şimdi bana
haber vermiş oldun ve ben de sana bunu helâl ediyorum" dedi. Hassan geri
döndü, fakat yine bunu içine sindiremedi. Tekrar şeker satın aldığı adamın
yanına giderek şöyle dedi: Ey filân, ben bu alışverişi olması gereken şekilde
yapmadım. O bakımdan senden satın aldığım bu şekeri geri almanı arzu ediyorum.
Sonunda geri almayı kabul edinceye kadar ısrarlarını sürdürdü.
4- Yezid b. Zurayk babasının kendisine miras bıraktığı
beşyüz binlik bir parayı almadı. Çünkü babası sultanlara memuriyet yapan birisi
idi. Yezid ise hurma saplarından birşeyler yapar ve bununla geçinirdi. Ölünceye
kadar da bu işini sürdürmüştü,
İhtilaflı Olan Şeyleri Terketmek Her
Zaman İçin Verâ1 Olmayabilir:
İlim adamlarının ihtilâf ettiği mes'elelerden kurtulmak her
zaman için mutlak olarak vera' değildir. Yapılmasında ruhsat bulunan ve bu
hususta onunla çatışan herhangi bir delil ve kanaat bulunmayan hususların vera
gerekçe gösterilerek terkedilmesindense yapılması daha uygundur. Meselâ, bir
kimse kesin olarak abdestli olduğundan emin olduğu halde, abdestinin olmadığı
hususunda şüpheye düşmesi bu kabildendir. Çünkü Rasulullah (S.A.S.):
"(Namazda iken bu şekilde şüpheye düşen bir kimse) bir ses işitmedikçe,
yahut bir koku almadıkça namazını bırakmasın diye buyurmuştur.
Bunu burada kaydedişimizin sebebi, bazı kimselerin,
-birtakım ilim adamları muhalif fetva verdiği gerekçesiyle- dinde sabit olmuş
birçok husus ve ruhsatı terketmesidir. Görüş ayrılığının bulunduğu ihtilaflı
meselelerde ihtilâftan kurtulmak için o işi yapmayı terketmek, kişinin hakka
ulaşmaktan acze düştüğü oldukça zor meselelerde söz konusu olur.
Verâ' İstikamet Ehli Olan Kimseler
İçin Sözkonusudur:
Vera1 farz olan işleri yapmak, yasak kılınmış şeyleri de
terketmek suretiyle dosdoğru yolda yürüyen kimselere yakışır. Büyük günahları
işleyip farzları terkeden, sonra da şüpheli şeyleri terketmeye çalışan kimsenin
bu veraı karanlıktır ve böyle bir veraın samimiyetinden şüphe edilir. Bundan
dolayı İbn Ömer (r.a.) Irak halkından sivrisineklerin öldürülmesi sonucu bıraktıkları
kan izinin hükmü hakkında kendisine soru soran Iraklılara şöyle demiştir:
Bunlar Hüseyin'i öldürdüler, gelmiş bana sivrisineğin kanı hakkında soru
soruyorlar! Halbuki Peygamber (s.a)'i şöyle buyururken dinlemişim-dir:
"İkisi (Hasan ile Hüseyin) dünya ehli arasında benim hoş kokulu iki
reyhanımdır. Adamın birisi de Bişr b. el-Haris'e hanımı ve hanımını
boşamasını emreden annesi bulunan bir kişi hakkında soru sormuş, O da ona şu
cevabı vermiş: "Eğer her hususta annesine gereği gibi itaat ediyor ve annesine
itaat olarak geriye hanımını boşamaktan başka yapacak hiçbir şey kalmamışsa
boşayıversin. Ama hanımını boşayarak annesine iyilik yaptıktan sonra da kalkıp
annesini dövüyor ise, böyle birşey yapmaya kalkışmasın.