Teravih namazı
Teravih namazını Peygamber Efendimiz (s.a.v)adını teravih namazı olarak koyarak kılmamıştır. Peygamberimiz (s.a.v) farz namazlarının haricinde teheccüd namazı kılardı. Kur’an-ı Kerim’de kendisine teheccüd namazı da emredilmiştir. “Farzlardan başka olarak gece kalk, teheccüd (namazı) kıl” diye Peygamber Efendimiz’e emir vardır.
TEHECCÜD NAMAZI
MÜMİNLERE SÜNNET
Evet. Teheccüd için. Hz. Peygamber’e (s.a.v)
teheccüd kılmak farz, biz müminlere sünnet. Neden? Çünkü Allah (c.c) O’na 5
vakit namazdan hariç teheccüdü de emretmiştir. ‘’Fe
teheccedbihinafiletenlek’’‘ Farzın haricinde kalk teheccüd namazı kıl’
(İsra, 79) buyrulmuştur. “Farzın haricinde” demekle bu,Hz. Peygamber’e (s.a.v)
farz değil anlamına gelmemektedir. O beş vaktin haricinde demektir. Hatta bir
başka yerde de ‘Gece birazcık uyu sonra kalk namaz kıl’ (Müzzemmil
3-5) şeklinde ayet vardır. Gecenin bir bölümü geçtikten sonra kalk namaz kıl
diye Peygambere uyarı var. Bundan dolayı Peygamberimiz (s.a.v) geceleri hep
namaz kılmıştır, yani farzın haricinde hep namaz kılmıştır. Bu ayetlerden sonra
Peygamberimiz (s.a.v) gece namazını terk etmemiştir.
GECE NAMAZINI
KAÇIRIRSA, KUŞLUK NAMAZI OLARAK KAZA
EDERDİ
Rekât konusuna gelmeden önce önemini vurgulamak
için şunu söyleyeyim; eğer gece namazını kaçırırsa, uyuya kalırsa, kılamazsa
kuşluk namazı olarak onu kaza ediyordu. Yani bir anlamda kuşluk namazını
Peygamberimiz geceleyin teheccüd namazı kılmamışsa mutlaka kılmıştır. 4 rekat,
8 rekat kıldığı şeklinde rivayetler vardır. Gece kalkamamış ve sanki onun
kazası gibi kuşluk vaktinde onu kaza etmiştir. Gece namazı bu kadar önemli bir
namazdır Peygamber efendimiz için.
SÜNNET VE NAFİLE
NAMAZLARIN EVDE KILINMASI DAHA FAZİLETLİ
Ramazan ayı gelince Buhârî’ninZeyd b. Sâbit
(r.a.)’ten (ö.45/665) rivayetine göre, Resûl-i Ekrem (a.s.), Mescid-i Saadette
itikâf için hasırdan bir oda yaptırmıştı. Ramazan-ı Şerifin son on gününde
birkaç gece buradan çıkıp cemaatle hem farz hem de teravih namazı kıldı. Daha
sonra cemaatin rağbetini görünce bir gece yalnız yatsı namazını kıldırıp, bu
hasır odasına çekilerek teravih için çıkmadı. Allah Resûlünün odasından
çıkmadığını gören sahabeden bazıları onu uyudu sanarak uyansın diye öksürmeye
başladılar. Bunun üzerine Resûlullah (a.s.) kendisini bekleyenlerin yanına
gelerek şöyle buyurdu: “Sizde cemaatle bu namazı kılmak hususunda devamlı
bir arzu ve iştiyak görüyorum. Fakat böyle cemaat halinde bu ibadete devam
ederken farz kılınmasından ve bu sebeple de güç yetirememenizden korkarım. Ey
İnsanlar! Bu namazı evinizde kılınız. Farz namazlardan başka sünnet ve nafile
namazları kişinin evinde kılması daha faziletlidir.” (Buhâri, Ezan
81)
Buhârî’nin Hz. Âişe (r.a.)’den (ö. 58/677)
rivayetine göre ise, Resûl-i Ekrem (a.s.), bu şekilde iki ya da üç gece
cemaatle teravih namazı kılmıştır. Hz. Âişe bu durumu şöyle anlatmaktadır: Bir
Ramazan gecesi Resûl-i Ekrem, Mescid-i Saadette teravih namazı kıldı. Ashâb-ı
Kirâm da kendisine iktida edip kıldılar. Ertesi gece de böyle cemaatle
kıldılar. Halk çoğaldı. Üçüncü ya da dördüncü gece yine toplanmışlardı. Fakat
Resûlullah (a.s.) o gece teravihe çıkmadı. Sabah olunca namazdan sonra cemaate
şöyle hitap etti: “Ey İnsanlar! Sizin cemaatle Ramazan namazı kılmaya olan
şiddetli arzu ve iştiyakınızı görüyorum. Benim için de namaza çıkmaya bir mani
yoktu. Yalnız böyle aşırı bir iştiyak ile devam edilerek üzerinize farz
kılınmasından, sizin de edasına muktedir olamamanızdan endişe ediyorum”
(Buhârî, Salatü’t-terâvîh 1)
Yine Hz. Âişe’den gelen bir başka rivayette bu
olay çok daha ayrıntılı bir biçimde anlatılmaktadır. Sözkonusu rivayete göre
Hz. Âişe şöyle demiştir: “Resûl-i Ekrem teravih namazını gece yarısında
mescidde kıldırmıştı. Birçok kimse de kendisiyle beraber kıldı. Ertesi gün bu
namaz ağızdan ağza yayıldı. Resûlullah (a.s.)’ın teravih namazı kıldırdığı
duyulunca ikinci gece mescidde öncekinden daha çok kalabalık vardı. Gündüz
olunca bu namaz yine anlatıldı. Bunu için üçüncü gece halk mescide doldu.
Resûlullah (a.s), üçüncü gece de kıldırdı. Dördüncü gece artık mescidin
alamayacağı kadar cemaat toplanmıştı. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem dördüncü gece
teravih namazı için çıkmadı. Yalnız sabah namazına çıkıp namazdan sonra cemaate
şehadetle ve “emmaba’dü” hitabıyla başlayarak yukarıda anlatıldığı şekilde
açıklama yaptı.” (Müslim, Salatü’l-müsafirin178)
EbûZerr el-Gıfârî (r.a.)’den (ö.32/652) gelen
rivayetlerde ise teravih namazı bazı yönleriyle diğer rivayetlerden daha
ayrıntılı olarak anlatılmaktadır. EbûZerr şöyle demektedir: Resûlullah (a.s.)
ile birlikte Ramazan orucu tuttuk. Ramazan-ı Şerifin bitimine yedi gün
kalıncaya kadar Resûl-i Ekrem bize hiçbir gece farzdan başka namaz kıldırmadı.
(Yatsı namazını kıldırır, sonra hane-i saadetlerine giderdi). Ayın yirmi üçüncü
gecesinde ise, gecenin üçte biri geçinceye kadar bize teravih namazı kıldırdı.
Ramazandan altı gece kalınca (Ramazanın yirmi dördüncü gecesi) bize namaz
kıldırmadı. Ramazandan beş gece kalınca (Ramazanın yirmi beşinci gecesi),
gecenin yarısı geçinceye kadar bize namaz kıldırdı. Ben dedim ki, Ya
Resûlallah! Gecenin geri kalan yarısında da namaz kıldırsaydınız (Bizim için
daha hayırlı olurdu). Resûl-i Ekrem cevap olarak: “İmam, namazı bitirinceye
kadar onunla namaz kılmak bütün geceyi namazla ihya etmek için kâfidir”,
buyurdu. Ramazandan dört gece kalınca (Ramazanın yirmi altıncı gecesi) Resûl-i Ekrem
yine bize namaz kıldırmadı. Gecenin üçte biri geçinceye kadar bekledik.
Ramazandan üç gece kalınca (Ramazanın Yirmi yedinci gecesi) Resûl-i Ekrem,
ehlini, kadınlarını ve ashâbını topladı. Bize bütün gece namaz kıldırdı ki, biz
sahuru geçireceğiz zannettik. Bundan sonra Resûlullah (a.s.), Ramazanın geri
kalan gecelerinde bize namaz kıldırmadı. (Tirmizi, Savm 81)
PEYGAMBERİMİZ TEHECCÜD NAMAZINI EVİNDE KILMIŞTIR
Olay bundan ibarettir. Teravih namazı dediğimiz
ramazanda kıldığımız teravih namazının esası, orijinali budur. Şimdi bu namaza
ramazanda peygamberin kıldırdığı bir teheccüd namazı denebilir. Fakat
peygamberimiz teheccüd namazını evinde kendisi kılmıştır. Evinde kılarken
yanında misafir akrabası, yeğenleri, kayınbiraderleri vs. olduğunda onlarla birlikte
cemaat yaptığı da olmuştur. Çünkü teheccüd namazını peygamberle birlikte kılmak
ayrı bir sevaptır. Peygamber namaz kılarken siz tutup tek başınıza namaz
kılabilir misiniz? Onunla birlikte namaza duruyorsunuz. İşte bu usul
sadece ramazana mahsus itikâf çadırında üç geceye mahsus bir hal aldı ve ondan
sonra Resulullah Efendimiz vefat edinceye kadar Peygamberin mescidinde insanlar
ramazanda geceleyin bu namazı kıldılar. Kimi grup grup kıldı, kimi cemaat
yaptı, kimi tek başına kıldı, kimisi evinde kıldı.
Allah Resûlü’nün (a.s.) irtihalinden sonra EbûBekr
(ö.13/634) ve kısmen de Ömer b. el-Hattab (ö.23/643) zamanlarında teravih
namazları Asr-ı Saadette olduğu gibi münferiden kılınmak suretiyle devam
etmiştir. Bilahare cemaatle kılınmaya başlanmıştır. Urve’nin (ö.93/711)
Abdurrahman b. Abdül-Kâri’den (ö.80/699) rivayetine göre, Abdurrahman şöyle
anlatmaktadır: Bir Ramazan gecesi Ömer b. el-Hattab (r.a.) ile mescide
çıkmıştık. Mescidde halk münferit ve ayrı ayrı yerlerde teravih namazı
kılıyorlardı. Kimi kendi başına yalnızca namaz kılıyordu, kimi de ardında
birkaç kişilik cemaatle birlikte kılıyordu. Ömer (r.a.), öyle zannediyorum ki,
bunları bir imam arkasında toplarsam daha hoş olacak, demişti. Ertesi akşam
olunca Ömer (r.a.), Übey b. Ka’b (r.a.)’ı (ö.19/640) teravih imamı tayin
edip cemaati onun arkasında topladı. Böylece teravih namazı cemaatle kılınmaya
başlanmış oluyordu. Başka bir gece yine Ömer (r.a.) ile birlikte mescide
çıkmıştım. İnsanlar, imamları Übey b. Ka’b ile beraber namaz kılıyorlardı. Ömer
b. el-Hattab, halkın vecd içinde namaz kıldıklarını görünce, “Bu ne güzel
bid’at oldu” (ni’me’l-bid’atühâzihi) diyerek sevincini ifade etti. Ancak, “Namazlarını
gecenin sonuna tehir edip de şimdi uyuyanlar, şu anda namaz kılanlardan daha
fazla sevap elde etmektedirler” sözünü de ilave etti. Zira insanlar
teravihi o sırada gecenin evvelinde kılmakta idiler. (Buhârî, Salatü’t-terâvîh
1)
Hz. Ömer, erkekleri Übey b. Ka’b’ın, kadınları da
Süleyman b. EbîHasme’nin (ö.35/656’dan sonra) arkasında ayrı ayrı toplamıştır.
Diğer bir rivayete göre de Temîmed-Dârî’yi (ö.40/660) kadınlara imam tayin
etmiştir. Hz. Osman (ö.35/656) ise, kendi hilafeti sırasında erkekleri de,
kadınları da Süleyman b. EbîHasme’nin arkasında cemaat yapmış ve ayrı ayrı
namaz kılmalarına lüzum görmemiştir.
HZ ALİ İNSANLARA
TERAVİH NAMAZI KILMAYI TEŞVİK ETMİŞ
Hz. Ali (r.a.) (ö.40/660), insanları bu namazı
kılmaya teşvik etmiş ve ayrıca o da erkek ve kadınlara imam tayin etmiştir.
Onun, teravihin camide kılınmasından memnun olduğunu şu sözleriyle dile
getirdiği nakledilmektedir:“Allah, Ömer’in kabrini nurlandırsın, zira Ömer,
mescidlerimizi teravihin feyziyle nurlandırıp şereflendirmiştir”. (Kamil
Miras, Tesrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, IV, 78)
Abdullah b. Mes’ud (ö.32/652) gibi ashabın ileri
gelenlerinden bir zat da insanlara imam olup teravih namazı kıldırmıştır.
Muhammed b. Nasr el-Mervezî’nin (ö.242/856), Zeyd b. Vehb’den (ö.83/702) gelen
bir rivayetine göre, Zeyd demiştir ki: Abdullah b. Mes’ud Ramazanda imam olup
bize teravih kıldırdı. Namaz bitip eve döndüğümüzde henüz şafak atmamış
bulunuyordu.
Peygamber Efendimiz kaç rekat kılmış?
Resûl-i Ekrem Efendimiz, Hz. Âişe rivayetine göre
vitir namazıyla birlikte on bir rekat teravih namazı kılmıştır. Ebû Seleme b.
Abdurrahman (ö.94/712), Hz. Âişe’yeResulullah’ın Ramazanda kıldığı namazın
durumunu sormuş, Hz. Âişe’de şöyle anlatmıştır: “Allah Resûlü (a.s.), gece
namazı olarak ne Ramazanda ne de başka bir zaman on bir rekâttan fazla bir namaz kılmıştır. O, önce dört rekât kılardı ki, onun
güzelliğini ve uzunluğunu ne sen sor ne de ben söyleyeyim. Sonra dört rekât daha kılardı, onun
güzelliğini ve uzunluğunu ne sen sor ne de ben söyleyeyim. Daha sonra da üç rekât kılardı. Ben bir gün
dedim ki, Ya Resûlallah! Vitir namazını kılmadan önce uyuyor musun? Buyurdu ki;
Ey Âişe! Benim gözlerim uyur ancak kalbim uyumaz.” (Buhârî, Salâtü’t-terâvîh
1) Bu rivayette sözü edilen vitir namazı için üç rekâtı çıkaracak olursak
teravih için geriye sekiz rekât kalmaktadır.
Câbir (r.a.)’den (ö.78/697) gelen bir rivayette ise,
Resûlullah (a.s.) tarafından kıldırılan teravihin sekiz rekât olduğu
bildirilmiştir ki, bu haber Hz. Âişe’nin rivayetiyle örtüşmektedir. Nitekim bu
iki rivayet de sahih olarak kabul edilmiştir. (İbnHibbân, Sahîh, IV,
291)
Abdullah b. Abbas (ö.68/687) ’tan gelen bir
rivayete göre, İbn Abbas şöyle demiştir: “Resûlullah (a.s.) münferiden
yirmi rekât teravih, ayrıca vitir namazı kılardı. Teravihin her dört rekati
arasında bir müddet dinlenirdi. Sonra kalkar, namazına devam ederdi. Teravih
namazındaki tervihanın esası, bu sünnet-i seniyye’ye dayanmaktadır.”(
İbnEbîŞeybe, Musannef, II, 164)
Yukarıda Abdullah b. Abbâs’tan rivayet edilen
Resûlullah’ın yirmi rekât teravih kıldığı hadisi, senedinde İbrahim b. Osman
adında biri olduğu ve Ebû Seleme b. Adurrahman’ın Hz. Âişe’den naklettiği
hadisle çeliştiği gerekçesiyle zayıf
kabul edilmiştir.Bununla birlikte aşağıda zikredilen haberlerle
desteklendiği ileri sürülerek bu rivayetle de amel edilmiştir. Aşağıdaki
hadislerde de görüleceği gibi teravih namazını yirmi rekattan az yada çok
kılanlar olmuştur.
İmam Malik’in (ö.179/795), Yezîd b. Rûmân
(ö.130/747)’dan munkatı bir
isnadla rivayetine göre, İbnRûmân: “İnsanlar, Ömer b. el-Hattab zamanında
Ramazan namazını yirmi üç rekat kılardı” demektedir. (Mâlik, es-Salât
fî Ramazân 5)Beyhaki, fazla olan bu üç rekatın vitir namazı olduğunu
bildirmektedir.
AbdürrezzakİbnHemmâm (ö.211/826), Musannef’inde
Muhammed b. Yusuf tarikiyle yine Sâib b. Yezîd’den şöyle rivayet etmektedir: “Ömer
b. el-Hattab, Ramazanda Übey b. Ka’b ile Temîmed-Dâri’yi yirmi bir rekât
kıldırmak üzere insanlara imam tayin etmişti. Bunlar, her rekatta yüzerâyet
miktarı okuyarak teravih namazı kıldırır ve fecrin doğuşuna yakın mescidden
dağılırlardı”. İbnAbdilber (ö.463/1071), bu bir rekat vitir namazıdır
demektedir. Yine o, bir başka rivayette geçen yirmi üç rekatın, son üç
rekatının vitir namazı olduğu görüşündedir.
Beyhakî’nin isnadını zayıf olarak nitelediği bir rivayete göre de Hz. Ali, bir
adama Ramazanda insanlara beş terviha ile yirmi rekat teravih namazı
kıldırmasını emrettiği bildirilmektedir.( Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ,
II, 497) Hz. Ali’nin erkeklere ve kadınlara ashabından bir zatı imam tayin
ederek yirmi rekat teravih kıldırmasını emrettiği rivayeti ile, onun Ramazanda
güzel Kuran okuyanları çağırdığı, onlardan birine cemaate yirmi rekat teravih
namazı kıldırmasını emrettiği ve kendisinin de onlara vitir namazı kıldırdığı
haberi aynı olayı anlatıyor olmalıdır.
Ramazana mahsus olarak vitir namazı, teravihin
peşinden cemaatle kılınırdı. A’meş (ö.144/761): “İbnMes’ud (ö.32/652) yirmi
rekât teravih ve üç rekat vitir namazı kılardı” demektedir.Diğer taraftan
Tirmizî (ö.279/892), Medine halkının vitir namazıyla birlikte kırk bir rekât
teravih kıldıklarını rivayet etmekte, Süneninde, Şafiî’nin (ö.204/819)
Mekke’de halkın yirmi rekât teravih kıldığını gördüğü haber verilmektedir.
(Tirmizî, Savm 80)
Tâbiîn devrinde ise yirmi rekâttan az teravih
namazı kılındığına dair herhangi bir haber nakledilmediği ileri sürülmektedir.
Teravih
namazının rekatlarının sayısıyla ilgili aktarılan rivayetleri değerlendirecek
olursak şunları söylemek mümkündür:
Ramazan-ı
Şerifte sekiz rekat teravih ve üç rekat vitir namazının cemaatle kılınması
sahih rivayetler doğrultusunda bir sünnet-i seniyyedir. Esasen sünnet,
ya Resûlullah (a.s.)’ın devam buyurdukları veyahut devam ederken bir engel
çıkması, ya da bir özrün araya girmesiyle terk ettiği işlerdir.
Bu sekiz rekâtın üstüne on iki rekâtla beraber
yirmi rekât olması HülefâyıRâşidîn’in uygulaması diye nisbet edilir, bu durum
fıkıh âlimlerince müstehab olarak isimlendirilmektedir. Ayrıca Ebû Hanife’ye
(ö.150/767) göre, Hz. Ömer bu namazın cemaatle kılınmasını ve yirmi rekât
olmasını kendiliğinden ortaya atmamıştır. Aksine Hz. Peygamber’in
uygulamalarına dayanarak disiplin altına almıştır.
TERAVİH NAMAZI YOKTUR SÖZÜ GERÇEĞİ YANSITMIYOR
Teravih namazı yoktur sözü gerçeği yansıtmıyor.
Yok diyebilmek için yukarıda sıraladığımız hadisleri, ki bunların çoğu Buhari
hadisidir, ya yok saymak lazım veya kabul etmemek lazım.Teravih namazının
dayandığı bir olay var, az önce arz ettiğim hadisler ve olaylar var. Temeli
oraya dayanıyor. Ama siz bunun adına teravih de diyebilirsiniz, ramazanda
topluca kılınan teheccüd de diyebilirsiniz. Nitekim bazı hadis kitaplarında Kıyam-u
Ramazan (Ramazan namazı) şeklinde isimlendirilmektedir.
Allah’ın rahmetinden. Çünkü hem zamanlar hem
mekânlar ibadet eden, kulluğunu yerine getiren insanlar için şahitlik
edecekler. Örneğin bir camide ya da bir mekânda namaz kılıyorsunuz.Peygamber
Efendimiz diyor ki, ‘selamdan sonra diğer bir namaz için yerini değiştir ki ora
sana şahitlik etsin?’ Yani ne kadar çok yerde secde edersen o kadar şahidin
olmuş olacak. Toprak, yer, arz, gök insana şahitlik edecek, zaman da insana
şahitlik edecek, mekân da insana şahitlik edecek. Allahu Teâlâ’nın yarattığı
kullar olarak biz ihtiyacımızı bazen fark etmeyebiliriz. Allahu Teâlâ bizi
bizden daha iyi biliyor. Kullarının ihtiyaçlarına binaen çoğu ibadetleri
emretmiştir. Tamamı böyledir denemez bazen hikmetini bilemediğimiz,
bulamayacağımız ibadetler emredilmiş olabilir.
Ama
ibadetlerin %90’ına baktığımız zaman kulların menfaatinedir. Allah faydasız bir
şeyi emretmez. Dolayısıyla Hicri takvim esas alındığı için, Ramazan ayı kameri
aylardan bir aydır ve kameri aylar da seneyi 355 günde tamamlar. Yani kameri
aylarda bir sene 355 gündür. Mesela Peygamberimiz 63 yaşında vefat etti diyoruz
biz değil mi? Peki miladi olarak peygamberimizin doğumu 571 vefatı 632
çıkarıyoruz 61 kalıyor. Peygamberimiz hani 63 yaşında vefat etmişti? Evet,
hicri takvime göre, kameri aylara göre 63 sene yaşadı. Miladi takvime göre 61
sene yaşadı. Yani 60 senede iki sene fark ediyor. 60 sene yaşayan bir insan iki
defa bütün senenin her gününde oruç tutmuş oluyor hatta küçüklüğüne rast
gelirse 3 defaya da çıkabiliyor bu. Dolayısıyla bütün zamanlarda siz oruçlu
geçirmiş oluyorsunuz.
Allahu Teala kullarına zulmetmek istemez, onlara
kolaylık diler. Sabitlenmiş bir ay olsaydı ramazan ayı, mesela Ağustos ayı
olsaydı kutuplar için diyelim soğuk bir zaman, güneydekiler için sıcak bir
zaman, kuzeydekiler için bahar mevsimi, batıdakiler için sonbahar mevsimi gibi
herkes sürekli aynı mevsimde aynı uzunlukta 16 saatse 16 saat, 20 saatse 20
saat neyse oruç tutacaktı. Ama böyle olunca her mevsimde, değişen saatlerde,
senenin her gününde insan oruç tutmuş oluyor. Ne güzel oluyor ki insan yaşadığı
süre boyunca 30 sene yaşamışsa bir insan aşağı yukarı bütün gün senenin bütün
günlerinde oruçlu geçirmiş oluyor. Aynı şekilde de ramazan ayı ve kadir gecesi
de bütün günleri, bütün mevsimleri dolaşmış oluyor. Bu da Allah’ın bir lütfu.
Diğer dinlerdeki ibadetlerle İslam’daki ibadetler
arasında mutlaka ortak yönler var. Bunlardan biri de oruç. Orucun farziyetini
bildiren ayet-i kerimede Allah-u Teâlâ ‘ ‘Ey inananlar! Sizden öncekilere farz
kılındığı gibi size de oruç farz kılındı”buyuruyor.(Bakara 183) Demek ki
bizden öncekilere oruç farzdı. Bizden öncekiler kimlerdir? Yahudiler,
Hıristiyanlar, daha öncesi İbrahim (a.s), Nuh (a.s)… Bütün peygamberler
Allah’ın ortak dinini getirirler.
Her peygamberin getirdiği din aslında İslam’dır,
İslam’ın esasını getirirler. Dolayısıyla temele oturmuş bazı ibadetler vardır
oruç, namaz,zekat, sadaka, hac gibi. Bütün bu ibadetleri her dinde biz
görüyoruz. Mesela KabeÂdem (a.s) zamanında bina edilmiştir. Hac vardır. İbrahim
(a.s) oğlu İsmail (a.s) ile birlikte Kâbe’nin temellerini yükselttiler.(Bakara
127) Kur’an da öyle diyor. Hac İbrahim (a.s) zamanında vardı. Namaz İbrahim
(a.s) zamanında vardı. İbrahim (a.s) Musa (a.s)’dan çok öncedir. Yani Yahudilikten
çok öncedir, Hıristiyanlıktan çok öncedir. Duasında var; “Ya Rabbi! Beni ve
ailemi, çocuklarımı namaz kılanlardan eyle” diyor.(İbrahim 40) Musa
(as)’da namaz var. Git Firavuna namazı emret diyor. Hıristiyanlıkta da namaz
var, İsa(a.s) zamanında da namaz var. Fakat belli ritüelleri farklı olabilir.
Mesela oruç konusunda sahur Müslümanlara has bir sünnettir. Diğer dinlerde oruç
tutarken sahura kalkmak, sahur yemeği yemek yoktur. Bu Müslümanlarla diğer
dinlerin ayırt edici bir özelliğidir. Ve sahurda da bereket vardır.
Peygamberimiz diyor ki; “Sahuru yapın çünkü
sahurda bereket vardır.”(Buhari, Savm 20)Perhize benzer oruçlar var diğer
dinlerde. Belli gıdaların yenmemesi şeklinde oruçlar var. Yine İslam’ın ilk
yıllarında henüz oruçla ilgili ayetler netleşmeden iftar nasıl yapılır, sahur
nasıl yapılır, ne zamana kadar yenilir bunlar netleşmeden ilk yıllarda bir
insan iftar vaktinde yemeğini yiyebilir iftarını yapabilirse yapardı eğer iftar
anı geçmişse artık o gün yemek yiyemez ertesi gün akşama kadar oruçlu kalmak
zorundaydı. AshabtanKays b. Sırma’nın (r.a) hanımı eşine yemeği hazırladı, o da
yorgun argın tarladan gelmiş tam yemek hazırlanırken uyuyakalmış yemeğini
yiyememiş, o da sitemde bulunmuş gördün mü işte yemeğini yiyemedin uyuyakaldın
ertesi güne kadar aç kalacaksın diye. Böyle olaylar olunca, Peygamberimiz’e
zorluğu bildirilince ayet-i kerimeler geldi. Yani “Oruç gecesinde
kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar, size örtüdürler, siz de
onlara örtüsünüz. Allah (Ramazan gecelerinde hanımlarınıza yaklaşarak)
kendinize zulmetmekte olduğunuzu bildi de tövbenizi kabul edip sizi affetti.
Artık eşlerinize yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazıp takdir etmiş olduğu şeyi
arayın. Şafağın aydınlığı gecenin karanlığından ayırt edilinceye (tan yeri
ağarıncaya) kadar yiyin, için. Sonra da akşama kadar orucu tam tutun. Bununla
birlikte siz mescitlerde itikafta iken eşlerinize yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın
koyduğu sınırlardır. Bu sınırlara yaklaşmayın. Allah, kendine karşı gelmekten
sakınsınlar diye, âyetlerini insanlara böylece açıklar.”(Bakara 187)
şeklinde ayetler geldi. İslam’da diğer dinlerde olan bazı ibadetlerin biraz
daha şekillendirildiğini, bozulmalar varsa, hurafeler varsa onların
ayıklandığını, aslına döndürüldüğünü, ıslah edildiğini görüyoruz. Namaz da
böyle, oruç da böyle, hac da böyle.
Onun cevabını Kur’an-ı Kerim kendisi veriyor.
Bakara suresi 183’te bunun cevabını görüyoruz. Ayeti kerimenin sonu ‘…umulur ki
korunasınız’ diyor. Şimdi biz çocuklar doğduğu zaman çocuklara aşı
yaptırıyoruz. Aşıyı niçin yaptırıyoruz? Daha sonra bir takım mikroplara karşı,
zararlı hastalıklara karşı direnç kazansın
diye. Bağışıklık sistemini güçlendirmek için yapıyoruz. Aşı yaparken çocuğun
kolu acıyor, ağlıyor, ciğerimiz yanıyor, ateş yapıyor belki sabaha kadar
uykusuz kalıyor. Durup dururken vücuduna iğne sokmuş oluyoruz. Ama biz bundan
endişe ediyor muyuz? Eyvah hasta oldu diye. Seviniyoruz. Neden? Çünkü bu
gelecekte direnç kazandıracak. Hastalıklara karşı koruyacak. Bizim bazı şeylere
belli dönemlerde tedbir almamız gerekiyor. İnsanoğlu hem fizik olarak hem ruh
olarak beslenmeye muhtaç ve ihtiyaçları var, insan muhtaç bir varlıktır.
Doğuşundan itibaren muhtaçtır, anne sütüne muhtaçtır, elbiseye muhtaçtır,
sevgiye muhtaçtır. Bu ihtiyaçları günden güne artacaktır. Bu ihtiyaçları elde
edebilmek için önüne de bir sürü fırsat,
zorluklar ortaya çıkacaktır. Uzun yolculuğa çıkmış olan bu insanı siz
güçlendirmek zorundasınız, takviye etmek zorundasınız, koruma altına almak
zorundasınız. İşte Kur’an-ı Kerim, orucu insanı koruma
altına alan bir şemsiye olarak görüyor. Peygamberimiz ayetteki bu“korunursunuz”
cümlesini ‘es-siyâmucünnetün’ ‘oruç kalkandır’ diyerek
açıklıyor.(Buharî, Savm 9) Kalkan insanı darbelerden koruyor, düşmandan
koruyor. Demek ki orucun birinci faydası en önemli amacı korumaktır. Neyi
koruyacak? Vücudumuzu koruyacak. Beslenme sistemimizi yeniden gözden
geçiriyoruz yediğimizle, içtiğimizle ve diğerleriyle. Uyku düzenimizi yeniden
gözden geçiriyoruz, monotonluktan kurtarıp otuz gün ayrı bir sisteme sokuyoruz.
Tabiri caizse vücudumuzu bakıma sokuyoruz.
Allah Resulü (s.a.v) biliyorsunuz Hira
mağarasındayken kendisine ilk vahiy geldi. Bu ilk vahyin ne zaman geldiğini
Kur’an bize zaten söylüyor. Bakara Suresi 184’te ‘‘Ramazan ayında Kur’an
indirildi” diyor. Hira mağarasında Peygamber Efendimiz ibadet ederken Kur’an
indirilmiş. Peki, hangi gece indirildi? Onu da Kadir Suresi’nde söylüyor.
“Biz o Kuran’ı Kadir gecesi indirdik” diyor. Demek ki Kadir gecesinde Kuran
indirilmiş. Kadir gecesi ne zaman? Ramazan’da, bunu da anladık. Fakat Kadir
gecesi ramazanın hangi gecesi? Kur’an’da bunun cevabı yok. Bunun cevabını
Peygamber Efendimizin uygulamalarından ve hadislerinden anlıyoruz. Kendisi
Kadir gecesi ile ilgili Cenabı Hakk’a dua ediyor, niyaz ediyor, gözyaşı döküyor.
Hatta bir gece Mescitte secdeye kapanıyor Ya Rabbi bu kadir gecesini bildir
diye. Çünkü kendisi de bilmiyor. Gözyaşlarıyla secde yerini ıslatıyor, o sırada
yağmur yağıyor, mescidin tavanı hurma dallarıyla kapalı olduğu için mescidin
tavanından aşağıya yağmur suları iniyor, Resulullah Efendimizi ıslatıyor.
Toprağa secde etmiş, yukarıdan yağmurlar yağıyor, eli yüzü çamur olmuş olarak
gözyaşıyla birlikte ağlaya ağlaya kalkıyor. Tam o sırada dışarıda iki tane
Müslüman birbiriyle kavga ediyor ve birbirlerine sövüyorlar. Allah Resulü bu
kavga sebebiyle o kadar üzülüyor ki, eli yüzü gözyaşlarıyla çamur içinde kalmış
olduğu halde(Ashab böyle tarif ediyor)dışarı çıkıyor ve diyor ki: Ben bu gece
Rabbimden Kadir gecesini bana bildirmesi için niyaz ettim. Bana kadir gecesinin
hangi gece olduğu bildirilmişti size onun müjdesini vermek için çıkacaktım ama
aranızdaki iki kişi birbirine küfür etti, kavga etti, o kavga sebebiyle bu
rahmet benden alındı, bu bilgi benden alındı. Şu anda bana Kadir gecesinin ne
zaman olduğu unutturuldu.
“Kadir
gecesini ramazanın son on gününde arayın, tek gecelerinde arayın” buyurdu. Yani
tek geceler 21,23,25,27,29. gecelerdir. Kadir gecesini Ramazanın 23’ünde, bir
başka hadiste 25’inde arayın şeklinde hadislerde vardır. Bir başka hadiste de Ramazanın
27. gecesinde Kadir gecesini arayın denilmektedir. Her tek olan Geceyi Kadir
gecesi bilip ihmal etmemek sabaha kadar ibadetle geçirmek lazım. Kadir
Suresinde Rabbimiz buyuruyor ki: “Şüphesiz, biz onu (Kur'an'ı) Kadir gecesinde
indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen ne bileceksin! Kadir gecesi bin aydan
daha hayırlıdır. Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede, Rablerinin izniyle her
türlü iş için iner de iner. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir
esenliktir.” Yani imsak vaktine kadar demektir. O zaman imsak vaktine kadar
değerlendirmek lazım. İnşallah Gece
olarak isabet ederiz.
Ramazan ayı Kur’an ayıdır. Yani ramazan ayında en
önemli ibadet nedir derseniz: Kur’an okumak, Kur’an’ı anlamak, Kur’an’a
derinlemesine vakıf olmaya çalışmak, Kur’an’a arkadaş olmak, Kur’an’ı
hayatımıza sokmak. Çünkü ramazan ayının şerefi Kur’an’dan ileri geliyor.
Ramazan ayı zarftır, zarfın içindeki mazruftur. Yani zarfın içindeki mektuptur.
Bu zarfın üstündeki adres vs. şu bu yerine bunun içindeki mazrufun, mektubun,
sahifenin kimden geldiği ne olduğu önemlidir. Yani zarfa kıymet veren içindeki
mazruftur. Kur’an-ı Kerim ramazan ayının içine sokulmuş, bize gönderilmiş
bir mazruftur, mektuptur. Ramazan ayı bu mazrufu taşıdığı için zarf olan
ramazan ayı değerini oradan alıyor. Yani Allah Ramazan’a değerini Kur’an’dan
dolayı veriyor. Orucun o ayda tutulmasını Kur’an’dan dolayı veriyor. Bu kadar
değerli olan mektubun Kur’an’da okunmayıp ihmal edilmesi düşünülebilir mi?
Peygamberimiz (sav) her zaman her sene Cebrail ile
Kur’an’ı Kerim’i bir sefer karşılıklı mukabele ederdi. Ramazanda iki sefer
yapardı. Kendisi Cebrail’e arz eder Cebrail de Peygamberimize mukabele ederdi.
Mukabele de oradan geliyor. Peygamberimizin usulü olan mukabele ramazanda
yapılacak en güzel ibadetlerden birisidir. Geceleri teravih namazı, gündüzleri
Kur’an ve hatim mukabele meclisleri ramazanı en güzel değerlendirme şekli olur
inşallah.