Sabır sözlükte; nefsi, tepkilerden alıkoymak, acı üzüntü ve sıkıntılara katlanmak, zorluk ve güçlüklere dayanmak gibi anlamlara gelir. Bu anlamda Yüce Allah şöyle buyurur:
“Sen de sabah akşam O'nun rızasını isteyerek Rablerine dua edenlerle birlikte sabret.” Kehf, 18 /28
Sabrın terimsel anlamı ise; nefsi, kötülüklerden; dili, şikayetlerden korumaktır. Sevgi yolunda insanlara en zor gelen makam bu makamdır.
Davetçinin ilmi, ameli ve davet hayatında sahip olması gerektiği en önemli özelliklerden biri de budur. Çünkü sabır, hangi işe girerse mutlaka o işi ağırlaştırır ve önemli kılar; hangi işte de bulunmazsa o iş, mutlaka değerini kaybeder ve önemsizleşir.
Fussilet suresi, bu özelliği açık bir şekilde ifade eder ve her davetçide mutlaka bulunması gerektiğini şöyle vurgular:“Allah'a çağıran, salih amelde bulunan ve: "Gerçekten ben müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kimdir? İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir. Buna da, sabredenlerden ve büyük bir pay sahibi olanlardan başkası kavuşturulamaz.” Fussilet, 41 /33 -35
O halde Allah’ın davet ve kötülüğü iyilikle defetme vasiyetini, sabreden ve büyük bir pay sahibi olanlardan başkası kabul edemez; onunla amel edemez. Çünkü bu vasiyetle amel etmek, her nefse zor gelir.
Ayette geçen “Büyük bir pay sahibi olan” yani dünya ve ahiret mutluluğundan payı bol olan demektir.
Abdullah b. Abbas der ki: “Allah, müminlere öfke anında sabırlı olmayı, cehalet anında yumuşak ve halim olmayı, kötülük anında da affedici olmayı emretmiştir. Eğer müminler bunları yaparlarsa Allah, onları şeytandan korur ve düşmanlarını, samimi bir dost gibi onlara boyun eğdirir.”
Her davetçinin mutlaka üstün ve erdemli bir davranış olan sabır özelliğine sahip olması gerekir. Çünkü o, insanları, arzu ve isteklerine ters gelen şeylere davet etmektedir. Onları tutkularını yenmeye, nefsani arzularına karşı çıkmaya çağırmaktadır. Bu ise, sanıldığı kadar kolay bir iş değildir. Bu yüzden davetçinin, yoluna devam edebilmesi için sabırla donanması şarttır.
Davetçi, ilim öğrenmek ve öğrendiklerini uygulamak için de sabırla donanmalıdır. İnsanları davet ederken sabırla donanmak iyi yönde olmalıdır:
Davetçi bu şartları ve faktörleri gözeterek davetini insanlara sunarsa, davet edilenler kendisine karşı çıkmakta acele etmez, ona sert ve katı davranmaz ve ona karşı güç kullanmazlar. Böyle bir ortam ise, davet edilenlerden çok davetçiye yarar. Davetçi ortamı germekten kaçınmalı, onlara yumuşak davranmalı, davet ettiği konuları düşünebilmelerini sağlamak için onlara süre tanımalıdır. Zaten davetçinin görevi, davette güzel bir üslup kullanmaktır. Davetinin mutlaka kabul edilmesini sağlamak, onun görevi değildir. Çünkü bu dereceye, peygamberler bile ulaşamamışlardır. Masum / hatasız olmayan, eksik ve noksanlıklardan uzak olmayan bir davetçinin böyle bir dereceye ulaşması elbette mümkün değildir. Yüce Allah Kuran’da, peygamberlerde olduğu gibi davetçinin görevinin sadece tebliğ etmek olduğunu bize şu ayetlerle haber vermektedir:
“Eğer yüz çevirirlerse, artık yalnızca sana düşen tebliğdir.” Al-i İmran, 3 /20
“Peygambere düşen, apaçık bir tebliğden başkası değildir." Nur, 24 /54
“Gerçek şu ki, sen, sevdiğini hidayete eriştiremezsin, ancak Allah, dilediğini hidayete eriştirir; O, hidayete erecek olanları daha iyi bilendir.” Kasas, 28 /56
O halde davetçinin görevi sadece, insanlara doğru yolu göstermek ve onları uyarmaktır. İnsanların doğru yola girmeleri ve hidayet bulmaları, öncelikle insanların kendi tercihlerine sonra da Yüce Allah’ın onları bu tercihlerinde başarılı kılmasına bağlıdır. Davetçi, davet edilene, görevinin buraya kadar olduğunu, artık bütün sorumluluğun kendisinde olduğunu, daveti reddetmesi halinde bunun cezasını çekeceğini, kabul etmesi halinde ise sevap kazanacağını söylemeli, şartların ve ortamın durumuna göre onu teşvik etmeli veya uyarmalıdır.
b- Davette sabırlı olmak. Bu konuyu iki şekilde açıklayabiliriz.
- Davet yolunun uzunluğuna sabretmek. Davet yolu gerçekten uzun, zor ve yorucu bir yoldur. İman nurunun kalbe yerleşmesiyle birlikte her müslüman, elde ettiği bilgiye göre davet etmek ve bu emaneti taşımakla sorumludur. Yüce Allah, bu sorumluluğu şöyle bildirmektedir:
“Gerçek şu ki, biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.” Ahzab, 33 /72
Dolayısı ile insan, dinen İslami yükümlülükleri yerine getirmekle sorumlu tutulduğu andan itibaren ölünceye kadar, gücü ve bilgisi oranında insanları davet etmekle mükelleftir. Bu konuda Peygamberler, bizim için en güzel örneklerdir. Örneğin Hz. Nuh (a.s.), ilahi gerçekleri 950 yıl kavmine tebliğ etti; onları uyardı, müjdeledi ve Allah’a davet etti. Aynı şekilde diğer peygamberler de, içinden çıktıkları toplumları Allah’a davet ettiler, hayatlarını bu uğurda feda ederek kendilerini Allah’a sattılar. Bunu, insanları Allah’ın dinine davet etmek için yaptılar. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) de 23 yıl boyunca kavmini Allah’a davet etti.
Davetçi, şu ayeti daima gözünün önünde bulundurmalı ve düşünüp kendisi için dersler çıkarmalıdır:
“De ki: "Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah'ındır. O'nun hiç bir ortağı yoktur. Ben böyle emrolundum ve ben müslüman olanların ilkiyim." En’am, 6 /162 -163
Davetçilerin önderleri olan peygamberler, davet yolunun pek uzun ve yorucu olduğunu, bu yüzden mutlaka sabırlı ve dayanıklı olmanın, fedakarlık yapmanın gerektiğini bildikleri için sıkı bir şekilde hazırlanıyor ve kendilerini eğitiyorlardı.
- Davetin getirdiği zorluklara ve sorunlara sabretmek. Davetçinin, davet yolunda bir çok zorluklarla, sorunlarla hatta sıkıntılarla karşılaşacağı muhakkaktır. Davetçi bu tür durumda sabretmeyi bilmeli ve zorluklara katlanmalıdır. Her davetçi, dini değerlere bağlılığına ve iman derecesine göre sıkıntılarla karşılaşır. Bu sıkıntı ve zorluklar, onun dayanıklılığını ve tahammül gücünü ortaya çıkarmak içindir.
Sa’d b. Ebi Vakkas anlatıyor. Bir defasında Hz. Peygambere: Ey Allah’ın resulü! Hangi insanların bela ve musibetleri daha çoktur? diye sordum. Hz. Peygamber: Önce peygamberlerin sonra salih kulların sonra da onlara benzeyenlerin dedi ve şöyle devam etti: İnsanlar, dinlerine göre musibete maruz kalırlar. Eğer dinine sıkı bir şekilde bağlı ise, musibetleri daha çok olur. Eğer dinlerine hafif bağlı iseler, musibetleri az olur. Kul, yeryüzünde dolaştığı sürece, hiçbir hatası kalmayıncaya kadar belalar onun peşini bırakmaz.” Tirmizi
Davet yolunda sıkıntı ve musibetlerin olması, Allah’ın kevni kurallarından biridir. Allah katında en değerli ve en şerefli varlıklar olmalarına rağmen peygamberler de bu tür sıkıntı ve musibetlere uğramışlardır. Peygamberler, tebliğ amacıyla Allah tarafından gönderildikleri ve desteklendikleri halde yine de, bu eziyetlerden kurtulamamışlar ve başlarına bir çok musibetler ve belalar gelmiştir.
Bu peygamberlerden bazıları, ölümle tehdit edilmiş ve çeşitli işkenceler görmüşlerdir. Davet nedeniyle bazı peygamberler, toplumdan tamamen izole edilerek kendileriyle ve ona inanlarla bütün ilişkiler koparılmıştır. Yine davet nedeniyle bazı peygamberler kendine inananlarla birlikte inkarcılara karşı savaşmak zorunda kalmışlardır. Hatta bazı peygamberler, kendilerine yapılan ‘daveti terk et!’ uyarılarına karşı çıkmaları nedeniyle kavimleri tarafından öldürülmüşlerdir. Fakat buna rağmen onlar, daveti terk etmediler ve Allah’ın kendilerine vaat ettiği büyük ödüle koştular. Çünkü Allah’ın, bu uzun ve yorucu yolda sabırla yürüyenlere büyük nimetler ve ödüller vaat ettiğine hiç şüphe duymadan inanmışlardı. Allah’a davet, gerçekten bir sorumluluk ve emanettir. Bu görevi hakkıyla yerine getiren büyük ecir alacaktır. Bu ecir, sürekli ve kesintisiz olan cennet ve nimetleridir.
Geçmiş zamanda sahabeler, tabiiler, bu ümmetin ilk kuşağı ve daha sonra gelenler ile çağımızdaki davetçiler, davet yolunda bir çok zorluklarla karşılaşmışlardır. Sahabelerden Habbab b. Eret’in anlattığı şu olay bize, karşılaştıkları zorlukların ne derece şiddetli olduğunu göstermektedir. Habbab şöyle anlatıyor: "Hz. Peygamber hırkasını yastık yapmış Kabe’nin gölgesinde oturmaktaydı. Ona: Hala bize yardım etmeyecek misin? Hala bizim için Allah’a dua etmeyecek misin? dedik. Hz. Peygamber: “Sizden önce, inananlar arasından biri alınır ve kendisi için kazılan çukura konulurdu. Sonra testere getirilerek başının üzerine konulur ve bedenini iki parçaya ayırırlardı. Bazılarının da vücutları demir taraklarla taranır ve etlerini kemiklerinden ayırırlardı. Ancak bu işkenceler, onları dinlerinden döndüremedi. Allah’a yemin olsun ki, Allah bu işi kesinlikle tamamlayacaktır. Öyle ki, Sana’dan binen bir kişi, Allah’tan ve koyunlarına saldıracak kurtlardan başka hiçbir şeyden korkmadan Hadramevt’e gidecektir. Ancak siz, acele ediyorsunuz buyurdu.” Buhari, 4 /288
Sabrın Çeşitleri
Değişik açılardan bakıldığında sabrın bir çok çeşidi bulunmaktadır. Bunları şöyle sınıflayabiliriz:
“Ehline (ümmetine) namazı emret ve onda kararlı davran.” Taha, 20 /132
“Sabır ve namazla yardım dileyin. Şüphesiz o, içi saygıyla ürperenlerin dışında kalanlar için bir ağırlıktır.” Bakara, 2 /45
Müminler arasında iyi ilişkilerin, sevgi ve saygının devam etmesi için bazı hatalara göz yummak, yanlışlıklara hemen tepki vermemek, sabırlı olup sıkıntılara tahammül etmek son derece önemli toplumsal kurallardandır. Yüce Allah şöyle buyurur:
“Sen de sabah akşam O'nun rızasını isteyerek Rablerine dua edenlerle birlikte sabret. Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma. Kalbini bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi 'istek ve tutkularına (hevasına) ' uyan ve işinde aşırılığa gidene itaat etme.” Kehf, 18 /28
Allah, müminlerin birbirlerine sabrı tavsiye etmelerini, birbirlerine hakkı tavsiye etmekle birlikte zikretmiş ve yemin ederek, insanların kurtuluşunun buna bağlı olduğunu bize şöyle bildirmiştir:
”Asra andolsun; gerçekten insan, ziyan içindedir. Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka.”
İnsanın, nefsini hoşlanmadığı şeyleri yapmaya zorlaması, nefsinin hoşlandığı şeylerden de yüz çevirmesi ancak sabırla mümkündür. Sabır, kararlılıkla Allah’ı hoşnut eden amellere yönelmeye ve yasakladıklarından kesin bir şekilde uzaklaşmayı sağlar. Sabır, müminleri dünyevi zararlardan ve inkarcıların tuzaklarından korur, zorluklara karşı onlara direnme gücü verir. Yüce Allah, firavunun tehditleriyle karşı karşıya kalan müminlerin şöyle dua ettiklerini bize haber verir:
“Rabbimiz, üstümüze sabır yağdır ve bizi müslümanlar olarak öldür." A’raf, 7 /126
“Andolsun, biz sizi bir parça korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele. Onlara bir musibet isabet ettiğinde, derler ki; "Biz Allah'a ait (kullar)ız ve şüphesiz O'na dönücüleriz. Rablerinden bir bağışlanma ve rahmet bunların üzerinedir ve hidayete erenler de bunlardır.” Bakara, 2 /154 -157
Sabır Üç Çeşittir
“Sabret; senin sabrın ancak Allah(ın yardımı) iledir.” Nahl, 16 /127 Yani eğer O, sana sabretme gücü vermeseydi sen sabredemezdin.
Cüneyd-i Bağdadi der ki: “Dünyadan ahirete yürümek mümin için kolaydır. Fakat insanların çoğu, Allah’tan uzaklaşmakta, emir ve yasaklarını terk etmektedir. Nefsin Allah’a yürümesi daha zordur; fakat ondan daha zor olanı, Allah’la beraber sabretmektir.”
Bir defasında Cüneyd’e: Sabır nedir? diye soruldu. Yüzünü ekşitmeden acıyı yutmaktır diye cevap verdi.
Kimisi sabır, “kişinin bela ve musibet anında terbiyesini korumasıdır” derken kimisi de sabır, “kitap ve sünnetin hükümlerine bağlı kalmaktır” demiştir.
Kuran’da Sabır
A- Sabrın yalnız olarak zikredilmesi
“Ey iman edenler, sabredin ve sabırda yarışın.” Al-i İmran, 3 /200
“Sabret; senin sabrın ancak Allah(ın yardımı) iledir.” Nahl, 16 /127
“Gevşemeyin, üzülmeyin.” Al-i İmran, 3 /139 Yani sabırsızlık göstererek gevşemeyin; sabrederek dayanın. Gevşemek, çoğunlukla sabredememekten kaynaklanır.
“Zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenler, işte bunlar, doğru olanlardır ve muttaki olanlar da bunlardır.” Bakara, 2 /177
“Allah, sabır-gösterenleri sever.” Al-i İmran, 3 /146
“Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir.” Enfal, 8 /46
“Eğer sabrederseniz, andolsun bu, sabredenler için daha hayırlıdır.” Nahl, 16 /126
“Sabredenlerin karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle biz muhakkak vereceğiz.” Nahl, 16 /96 .
“Ancak sabredenlere ecirleri hesapsızca ödenir." Zümer, 39 /10
“Sabredenleri müjdele” Bakara, 2 /155
“Evet, eğer sabrederseniz, korkup-sakınırsanız ve onlar da aniden üstünüze çullanıverirlerse, Rabbiniz size meleklerden nişanlı beş bin kişiyle yardım ulaştıracaktır.“ Al-i İmran, 3 /125
“Ve onları sabretmeleri nedeniyle, cennetle ve ipekle ödüllendirmiştir.” İnsan, 76 /12
“Sabredenleri müjdele. Onlara bir musibet isabet ettiğinde, derler ki; "Biz Allah'a ait (kullar)ız ve şüphesiz O'na dönücüleriz. Rablerinden bir bağışlanma ve rahmet bunların üzerinedir ve hidayete erenler de bunlardır.” Bakara, 2 /157
b- Sabrın diğer amellerle birlikte zikredilmesi
Yüce Allah Kuran’ın bir çok yerinde sabrı, İslam’ın diğer manevi değerleri ile birlikte zikretmiştir. İşte bu ayetlerden bazıları:
“Ve onların içinden, sabrettikleri zaman emrimizle doğru yola iletip-yönelten önderler kıldık; onlar bizim ayetlerimize yakînen /kesin-bilgiyle inanıyorlardı.” Secde, 32 /24
“(Salih) Amellerde bulunanların ecri ne güzeldir. Ki onlar, sabredenler ve Rablerine tevekkül edenlerdir.” Ankebut, 29 /58 -59
“Ey iman edenler, sabırla ve namazla yardım dileyin. Gerçekten Allah, sabredenlerle beraberdir.” Bakara, 2 /153
“Eğer sabreder ve sakınırsanız, (işte bu) büyük işlerdendir.” Al-i İmran, 3 /186
“Sabredenler ve salih amellerde bulunanlar; işte, bağışlanma ve büyük ecir bunlarındır.” Hud, 11 /11
“Andolsun biz, sizden mücahit olanlarla sabredenleri bilinceye (belli edip ortaya çıkarıncaya) kadar, sizi deneyeceğiz ve haberlerinizi de sınayacağız (açıklayacağız).” Muhammed, 47 /31
“Artık sen, Rabbinin hükmüne sabret; çünkü gerçekten sen, bizim gözlerimizin önündesin. Ve her kalkışında da Rabbini hamd ile tesbih et.” Tur, 52 /48
“Şu halde sen sabret. Gerçekten Allah'ın vaadi haktır. Günahın için mağfiret dile; akşam ve sabah Rabbini hamd ile tesbih et.” Mümin, 40 /55
”Asra andolsun; gerçekten insan, ziyan içindedir. Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka.” Asr, 103 /1 -3
“Sonra iman edenlerden, sabrı birbirlerine tavsiye edenlerden, merhameti birbirlerine tavsiye edenlerden olan.” Beled, 90 /17
“Andolsun biz Musa'yı: "Kavmini karanlıklardan nura çıkar ve onlara Allah'ın günlerini hatırlat" diye ayetlerimizle göndermiştik. Şüphesiz bunda çokça sabreden ve şükreden herkes için gerçekten ayetler vardır.” İbrahim, 14 /5
Hadislerde Sabır
Sabırla ilgili bir çok hadis-i şerif bulunmaktadır. Biz, bunlardan sadece birkaç tanesini zikretmekle yetineceğiz.