Bu Blog içinde Ara

1 Eylül 2012 Cumartesi

ŞEYTANDAN ALLAHA SIĞINMA

ŞEYTANDAN ALLAHA SIĞINMA
Allah, iradesi ve dileği gereğince imtihan amacıyla, iblis ve yandaşlarına insanları aldatma fırsatı vermiş, Adem ve zürriyetine ise seçme hürriyeti vermiştir. Allah, insanı kendi türüne has bir şekilde yaratmıştır. Bu yüzden o, ne bir melek ne de bir şeytandır.
İblis ve yandaşları, insanoğluna karşı amansız bir savaş içindedir. Bu savaş, onların kötü tabiatından, büyüklenme ve kıskançlıklarından kaynaklanmaktadır. İblis, bu savaşa girmek ve onu sürdürebilmek için kıyamet gününe kadar Rabbinden izin istemiş, Allah da bir hikmet gereği ona bu izni vermiştir. Ancak insanı da hazırlıksız ve korumasız bırakmamış, ona şeytanın vereceği sıkıntı ve eziyetlerden koruyacak bir güven ve tuzaklarına düşmekten koruyacak bir kalkan vermiştir.
İsti’aze, her kötülükten ve her kötü kimseden Allah’a sığınmak ve O’nun korumasını talep etmektir. İnsan bir kötülükten korunmak, bir kötülüğü defetmek veya bir hayrı elde etmek için birinden sığınma talep eder. Fussilet suresi, davetçide bulunması gereken ve korunmasını sağlayan şeyleri açıklamakta ve şöyle buyurmaktadır: “Şayet sana şeytandan bir kışkırtma gelecek olursa, hemen Allah'a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir” Fussilet, 41/36
Davetçinin, her an Allah’a sığınması, O’na yalvarıp yakarması ve zilletini ifade etmesi gerekir. Özellikle Allah’ın merhametinden kovulmuş şeytanın, kendisi ile davetin arasına girdiği ve onu davetten vazgeçirmek için kışkırtmalarda bulunduğu zamanlarda Allah’a çok sığınmalıdır. Çünkü şeytan davetçiye engel olmak, onu tuttuğu yoldan döndürmek, görevinde tembellik etmesini ve geri kalmasını sağlamak, insanlara hayır ve hidayet yolunu göstermekten men etmek için çok gayret eder; davetçiye bir çok yönden yaklaşıp onu saptırmaya çalışır. İşte davetçi, davet yolunda duraksamamak ve davetten geri kalmamak için şeytanın bu oyunlarına çok dikkat etmesi ve ondan sakınması gerekir. Şeytanın davetçiyi saptırmak ve izlediği yoldan döndürmek için kullandığı yöntemlerin en önemlileri şunlardır:
Davetçiyi kışkırtması ve onu, izlediği yolun uzunluğuyla korkutmasıdır. Şeytan, davetçiye ne zaman yolun sonuna varacağını sorar ve peygamberlerin bile bu sona ulaşmadan öldüğünü, insanların çoğunun onlara inanmadığını, öldüklerinde insanların iki grup olduğunu, sadece az bir kesimin onlara inandığını, buna karşılık büyük bir kesimin ise inanmadığını söyleyerek davetçiyi, davet yolundan vazgeçirmeye çalışır.
Onu, davet yolunda başına gelebilecek sıkıntı ve sorunlarla korkutur. Bu sorunların sadece kendisiyle sınırlı kalmayacağını, ailesinin ve kabilesinin de bu sorunlardan nasiplerini alacaklarını, bu yüzden bir çok sorunlarla karşılaşacağını fısıldar.
Ona, davet yoluna girdiğinde bunun, kendisini malından ve ailesinden uzaklaştıracağını, eşi ve çocuklarına gereken ilgiyi gösteremeyeceğini, onlara vakit ayıramayacağını, bu durumun kendisini, ailesini ve malını bir çok tehlikeyle karşı karşıya bırakacağını hatırlatır.
Ona, fitne ve bozulmanın çok büyük boyutlarda olduğunu, yapacağın şeylerin bu büyük bozulmadan kesinlikle bir şey değiştirmeyeceğini fısıldar; böylece onun, davetten geri kalmasını sağlar.
Bu saydığımız yöntemlerin dışında şeytanın, davetçiyi yolundan ayıracak birbirinden farklı daha bir çok planları vardır. Bu yüzden davetçi, kararlılığının zayıfladığından en ufak bir kuşkuya kapılırsa, hemen şeytandan Allah’a sığınmalı ve davet çalışmalarına daha bir kararlılıkla devam etmelidir. Çünkü Allah’ın kendilerinden razı olduğu ve sözlerini, en güzel söz olarak kabul ettiği, başkalarından üstün tuttuğu ve varacakları yerin cennet nimetleri olduğunu bildirdiği kimselerin yolu budur.
İbn Kesir,“Şayet sana şeytandan bir kışkırtma gelecek olursa, hemen Allah'a sığın” ayetini tefsir ederken şunları söyler: “İsti’aze hakkında sadece üç ayet bulunmaktadır. Bu ayetler şunlardır:
“Sen af (veya kolaylık) yolunu benimse, (İslâm'a) uygun olanı (örfü) emret ve cahillerden yüz çevir. Eğer sana şeytandan yana bir kışkırtma (vesvese veya iğva) gelirse, hemen Allah'a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir.” A’raf, 7/199-200
Yüce Allah burada insan cinsinden olan düşmanı, tabiatında var olan dostluk ve samimiyete döndürmek için, kendisine iyilik ve güzellikle muamele etmeyi; iyilik ve güzellik kabul etmeyen şeytan cinsinden olan düşmana karşı da, kendisine sığınmayı emretmektedir. Çünkü şeytan, daha önce kendisiyle Adem arasında yaşanan şiddetli düşmanlık nedeniyle, insanoğlunu helak etmekten başka bir şey düşünmez.
Yüce Allah, şeytanla ilgili olarak başka ayetlerde şöyle buyurur:
“Ey Ademoğulları, şeytan, anne ve babanızın çirkin yerlerini kendilerine göstermek için, elbiselerini sıyırtarak, onları cennetten çıkardığı gibi sakın sizi de bir belaya uğratmasın. Çünkü o ve taraftarları, (kendilerini göremeyeceğiniz yerden) sizleri görmektedir. Biz gerçekten şeytanları, inanmayacakların dostları kıldık.” A’raf, 7/27
“Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de onu düşman edinin. O, kendi grubunu, ancak çılgınca yanan ateşin halkından olmağa çağırır.” Fatır, 35/6
“Hani meleklere: "Adem'e secde edin" demiştik; İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir.” Kehf, 18/50
Şeytan, gerçek olmadığı halde yemin ederek kesinlikle öğüt verenlerden biri olduğunu söyleyerek Adem atamızı aldatmıştır. Allah, şeytanın Adem’in zürriyetini de aldatacağına yemin ettiğini bize şöyle bildirir:
“Dedi ki: "Senin izzetin adına andolsun, ben, onların tümünü mutlaka azdırıp-kışkırtacağım. Ancak onlardan, muhlis olan kulların hariç." Sad, 38/82-83
“Öyleyse Kur'an okuduğun zaman, kovulmuş şeytandan Allah'a sığın. Gerçek şu ki, iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun hiç bir zorlayıcı-gücü yoktur. Onun zorlayıcı-gücü ancak onu veli edinenlerle onunla, O'na (Allah'a) ortak koşanlar üzerindedir.” Nahl, 16/98-100
“Eu’zu billahi mineş’-şeytani’r-racim” cümlesinin anlamı, Allah’ın rahmetinden kovulmuş şeytanın, dinim veya dünyam konusunda bana zarar vermesinden, beni emrolunduğum bir fiili yapmaktan men etmesinden veya beni, nehyolunduğum bir fiili işlemeye teşvik etmesinden Allah’a sığınırım demektir. Çünkü insanı, Allah’tan başka hiçbir varlık şeytandan koruyamaz.
Şeytan, Arapça ‘uzak oldu’ anlamına gelen “Şa-ta-na“ kökünden türemiştir. Şeytanın yapısı insanın yapısından tamamen farklıdır. Bu yüzden o, her hayırlı işi yapmaktan da uzaktır. Şeytanın ateşten yaratıldığına dayanarak bu sözcüğün “şate” kökünden türediğini ileri sürenler de olmuştur. Şeytanlar, insanoğluna zarar vermekten başka bir şeyi asla düşünmezler.
Iyad b. Himar anlatıyor. Bir kutsi hadiste Hz. Peygamber, Allah’ın şöyle buyurduğunu haber verdi: “Ben kullarımı tertemiz bir şekilde yarattım ancak, şeytanlar onları peşlerinden sürükledi.” Müslim, 4/2197
İslam, kainatta Allah’ın iradesine karşı çıkan, onunla çekişen, ona ortak olmaya çalışan, kainata tamamen kötülük yerleştirmek isteyen ve Allah’ın dilemesi ile yücelmiş insanları düşürmek isteyen hiçbir irade ve gücü kabul etmez.
İslam dinler arasında büyük bir adım atarak hayır, şer, hesap, sevap ve ceza konularında, insanların vicdanını rahatlatan ve içine huzur veren en doğru bir inançla gelmiştir. Bu inancı da iki temel esas üzerine oturtmuştur:
Kainatta ilahi iradenin bir ve tek oluşu.
İnsanın vicdanı ile Rabbi arasına hiçbir şeyin girmemesi ve kişinin, başka hiçbir vasıtaya gerek duymadan Rabbine yönelmesi.
İslam, bu kainatta ilahi iradeye karşı çıkan veya ondan daha üstün bir iradenin varlığına inanan veya ilahi iradeye ortak olduğunu iddia eden hiçbir görüş ve inancı, kesinlikle kabul etmez. Çünkü bu tür inanç ve düşüncelerin tamamı yanlış ve gerçeğe tamamen aykırıdır. İslam, bu tür inançlara sahip insanları, tevbe ederek bu inançlarını terk etmeye ve hidayet yoluna girmeye davet eder. İnançlarında ısrar edip İslam’a girmeyi reddedenleri, inkarcılıkla suçlar ve onların öteki dünyada cezalandırılacaklarını bildirir.
Allah, melek ve cinlerin bilmedikleri isimleri Hz. Adem’e öğreterek onu, meleklerden ve cinlerden üstün kılmıştır. Yüce Allah Hz. Adem’e, hata işledikten sonra tevbe etmesini ve tekrar hidayet yoluna girmesini sağlayacak ilahi bilgi / marifetle ilgili kelimeler de öğretmiştir.
Öfke ve gazap, çoğu defa kötülüğe karşı sabretmeye ve hoşgörülü olmaya mani olur; kişiyi hemen tepki vermeye teşvik eder. Böyle bir durumla karşılaşan insan, hemen şeytandan Allah’a sığınmalıdır. Çünkü şeytan, öfke anda insanı daha çabuk aldatır. Bu yüzden her mümin, şeytanın saptırma yollarını iyi bilmeli ve ona göre tedbir alarak şeytanın, öfkesini suiistimal etmesine fırsat vermemelidir. Şeytan, kendisinin saptırma yollarını bilen, kendisine karşı hazırlıklı olan ve bu yolda gücünün farkında olan kimseleri saptırmakta aciz kalır. Çünkü mümin kişi, şeytanın kendisine karşı kullanabileceği bütün yöntemleri bilmiş ve ona göre tedbirini almıştır. Ama buna rağmen şeytan, Allah’a davet edenin kalbini kuşatmaktan geri kalmaz, bir öfke anında onu saptırmanın yollarını arar.
Davet yolu, gerçekten zor bir yoldur. Ama zorluklardan yılmayan davetçi, nefsinin, ailesinin ve toplumunun koyduğu bütün engelleri aşar; insanları hayra yönlendiren ve daima onlara hayrı tavsiye eden önderlerden biri olur.