TESBİH NAMAZI
ARAŞTIRMANIN KONUSU VE ÖNEMİ
İslam dininde namaz çok önemli bir yer işgal eder. Kur’an-ı Kerîm ayetleriyle ve Hz. Peygamber’in fiilî sünnetiyle sabit olanlara farz namazlar denir. Öğle, ikindi, akşam namazlarının farzları gibi. Bunlara ek olarak Hz. Peygamber’in kıldığı namazlar vardır ki, bunlara nafile namazlar denir. Bunların arasında çok yaygın olmamakla beraber bir tesbih namazı da bulunmaktadır. Biz bu çalışmamızda tesbih namazı ile ilgili rivayetleri ele alacağız.
B. ARAŞTIRMANIN AMACI
Araştırmanın amacı, bugün Müslümanlar arasında yaygın olarak kılınan tesbih namazının dinde yerinin olup olmadığını, varsa ne şekilde uygulandığını, belirli vakitlere tahsis edilip edilmediğini ve kılınış gayesini araştırarak konuyla ilgili rivayetlerin hadisin sened ve metin yönünden sahih olup olmadığının sıhhat derecesini tespit ederek konuya açıklık getirmeye çalışmaktır.
Araştırmamızın giriş bölümünde “Tesbih” ve “Namaz” kelimeleri kavramsal çerçevede incelenmiştir. Böylelikle bu konuya dair temel kavramlar hakkında bilgi vererek konunun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacak bazı bilgilerin verilmesi amaçlanmıştır.
C. ARAŞTIRMANIN KAYNAKLARI VE METODU
Çalışmanın giriş bölümünde tesbih namazına dair temel kavramların açıklanmasında, Arapça, Osmanlıca, Türkçe lügatler ve ansiklopedi maddelerinden istifade edilmiştir. Cevherî (ö. 393h.)’nin Sıhah’ı, İbn Manzûr (ö. 711/1311)’un Lisânü’l-‘Arab’ı, Zebîdî (ö. 1145/1205)’nin Tâcü’l-‘Arûs’u, Âsım Efendi’nin Kâmûs Tercümesi ve Müctebâ Uğur’un Ansiklopedik Hadis Terimleri Sözlüğü, çeşitli vesilelerle kullandığımız lügatlerdir.
Tesbih namazı hadisinin rivayet yollarını incelediğimiz birinci bölümde; Ebû Dâvud (ö. 275/888)’un Sünen’i, İbn Mâce (ö. 275/888)’nin Sünen’i, Tirmîzî (ö.279/892)’nin Sünen’i, İbn Huzeyme (ö. 311/923)’nin Sahîh’i, Taberânî (ö. 360/971)’nin el-Mu’cemü’l Kebîr’i ve el-Mu’cemü’l Evsat’ı, Abdurrezzak (ö. 211/826)’ın el-Musannef’i, Hâkim (ö. 405/1014 )’in el-Müstedrek’i, Beğavî (ö. 516/1122)’nin Mesâbîhu’s-Sünne’si, Beyhakî (ö. 458/1066)’nin Sünen’i, Ebû Ya‘la el-Halîlî (ö. 307/919)’nin el-İrşâd fî Ma‘rifeti Ulemâi’l-Hadîs’inden yararlandık.
Ayrıca Ebû Dâvud’un Sünen’inin şerhlerinden biri olan Subkî’nin el- Menhelü’l-Azbü’l-Mevrûd’u ile Tirmizî’nin Sünen’inin iki şerhi, İbnü’l-‘Arabî’nin Ârızatü’l-Ahvazî’si ile Mübârekfûrî’nin Tuhfetü’l-Ahvezî’sinden istifade ettik.
Amellerin faziletine dair kaleme alınan eserlerden İbn Şâhin (ö. 385/995)’in et- Terğîb fî Fadâili’l-A’mâl’i ile Münzirî (ö. 656/1258)’nin et-Tergîb vet- Terhîb’i yararlandığımız kaynaklardandır. Ayrıca Nevevî (ö. 676/1277)’nin Tehzîbu’l-Esmâ ve’l-Lugât’ı, Mizzî (ö. 742/1341)’nin Tuhfetü’l –Eşrâf bi Ma‘rifeti’l Etrâf’ı, İbn Teymiyye (ö. 758/1357)’nin Minhâcü’s-Sünne’si, İbn Hacer (ö. 852/1448)’in Telhîsu’l-Habîr’i, Hindî (ö. 975/1567)’nin Kenzu’l-Ummal’i kullandığımız kaynaklar arasında yer almaktadır.
Tesbih namazı hadisinin senedinin ve metninin ayrıntılı bir şekilde değerlendirildiği eserler incelenmiş olup, hadisin uydurma olduğunu savunanlardan İbnü’l Cevzî (ö. 597/1201)’nin Mevzûât’ı, Suyûtî (ö. 911/1505)’nin el-Leâli’l Mesnû‘a’sı, Fettenî (ö. 986/1578)’nin Tezkiratü’l Mevzû‘at’ı, Şevkânî (ö.1250/1834)’nin el-Fevâidü’l-Mecmûa’sı ve es-Seylü’l-Cerar’ı ile Leknevî (ö.1304/1887)’nin el-Asâru’l-Merfû‘a’sı, yararlandığımız temel kaynaklardır. Ayrıca, İbnü’l-Cevzî’nin kitabındaki hatalı hükümleri hakkında Suyûtî’nin telif ettiği en- Nüketü’l Bedî‘ât’dan da istifade ettik.
Çalışmamız esnasında kendisinden sürekli istifade ettiğimiz Ebû Süleyman Casim’in et-Tenkîh lima Cae fi Salati’t-Tesbih’ini de zikretmek yerinde olacaktır.
Raviler ile ilgili araştırmalarda Ukaylî (ö. 322/934)’nin ed-Duafâü’l Kebîr’i, Ebû Nuaym’ın Hılyet’ül-Evliyâ’sı, Mizzî (ö. 742/1341)’nin Tehzîb’ul-Kemâl’i, Zehebî (ö. 748/1347)’nin Mîzânü’l-İ‘tidâl’i, İbn Hacer (ö. 852/1448)’in Tehzîbü’t- Tehzîb’i, Takrîbu’t-Tehzîb’i ile Lisânü’l-Mîzân’ını kullandık.
Hadisin metnini ele aldığımız ikinci bölümde yukarıda zikrettiğimiz eserlerin yanı sıra İbn ‘Allân el-Mekkî (ö. 1057/1647),’nin el-Futûhâtü’r-Rabbâniye’si ile ez-Zebîdî (ö. 1145/1205)’nin İthâfu’s-Sâdeti’l-Müttekîn’i de sık sık başvurduğumuz temel kaynaklardandır.
Mezhep imamlarının görüşlerini incelediğimiz bölümde ise Nevevî’nin Mecmu‘’u, İbn Kudâme (ö. 620/1223)’nin Muğnî’si ile Zuhaylî’nin el-Fıkhu’l- İslamiyyü ve Edilletühü isimli eserinden yararlandık. Ayrıca Kuveyt Evkaf Bakanlığı’nın el-Mevsûatü’l-Fıkhiyye’si de yararlandığımız kaynaklar arasındadır.
Araştırmalarımızda, tesbih namazı hadisinin bütün senedlerini tek tek inceleyerek hadisin sahih olup olmadığı hususunda görüş beyan eden, müstakil birer çalışma yapmış âlimlerin varlığını tesbit ettik. Ancak eserlerine ulaşamadığımız için burada isimlerini vermekle yetineceğiz. İbn Mende, Ebû’l-Hasan ed-Dârekutnî (ö.385/995), el-Hatîb Bağdâdî (ö. 463/1071), Ebû Sa‘d es-Sem‘ânî (ö. 562/1167), Ebû Mûsâ el-Medînî (ö. 581/1185), İbn Hacer (ö. 852/1448), Celâlü’d-dîn es-Suyûtî (ö. 911/1505).
TESBİH NAMAZI HADİSİNİN RİVAYET YOLLARI
A- İBN ABBÂS TARÎKI
1- Birinci Tarîk
Ebû Dâvud (ö. 275/888), Sünen isimli eserinde tesbih namazı hakında şu hadisi rivayet etmiştir:Abdurrahman b. Bişr b. El-Hakem (ö. 260/874) < Musa b. Abdulaziz (ö.175/791) < Hakem b. Ebân (ö. 154/771) <‘Ikrime (ö. 104/722) < İbn Abbâs (ö.68/687).
İbn Abbâs anlatıyor: Resûlullah (s.a.s.) Abbâs b. Abdilmuttalib’e dediler ki: “Ey Abbâs, ey amcacığım! Sana bir iyilik yapmayayım mı? Sana bağışta bulunmayayım mı? Sana ikram etmeyeyim mi? Sana on haslet(in hatırlatmasını) yapmayayım mı? Eğer sen bunu yaparsan, Allah senin bütün günahlarını önceki-sonraki, eskisi-yenisi, hataen yapılanı-kasten yapılanı, küçüğünü-büyüğünü, gizlisini- alenisini yani hepsini affeder. Bu on haslet şunlardır: Dört rekât namaz kılarsın, her bir rekâtte Fâtiha sûresi ve bir sûre okursun. Birinci rekâtte kırâati tamamladın mı, ayakta olduğun halde on beş defa “Sübhânallâhi velhamdulillâhi ve lâilâhe illâllahü vallâhü ekber” dersin. Sonra rükû yapıp, rükûda iken aynı kelimeleri on kere söylersin. Rükûdan başını kaldırır on defa da ayakta okursun. Sonra secde edip, secdede iken onları onar kere söylersin. Sonra başını secdeden kaldırıp onları onar kere (iki secde arasında) oturduğun sırada yerde okursun. Sonra tekrar secde edip aynı şeyleri onar defa söylersin. Sonra başını kaldırır, bunları on defa daha söylersin. Böylece her bir rek‘âtte yetmiş beş defa söylemiş olursun. Aynı şeyleri dört rekâtte yaparsın (cem‘an üç yüz tesbih eder). Dilersen bu namazı her gün bir kere kıl. Her gün kılamazsan haftada bir kere kıl, haftada kılamazsan her ayda bir kere kıl. Ayda olmazsa yılda bir kere kıl. Yılda da kılamazsan ömründe bir defa olsun kıl”.
Hâkim (ö. 405/1014) ve İbn Şâhin (ö. 385/995) aynı hadisi İshâk b. Ebî İsrâil tarîkından tahric etmişlerdir. Abdurrahman b. Bişr, Bişr b. Hakem ve İshâk b. Ebî İsrâil olmak üzere bu üç ravi de hadisi, Musa b. Abdulaziz < Hakem b. Ebân <‘Ikrime < İbn Abbâs senedi ile rivayet etmiş olup sened merfû hükmündedir. Hâkim, aynı zamanda hadisi Bişr b. Hakem el-‘Abdî tarîkından rivayet etmiştir. Yine aynı hadisi İshâk b. Râhûye < İbrâhim b. Hakem < Ebân < ‘Ikrime < İbn Abbâs tarîkı ile merfû olarak rivayet etmiştir.
Hadisin senedi sâhih olup senedinde bulunan ravilerden Abdurrahman b. Bişr el-Abdî, Ebû Dâvud’un hocasıdır. Kendisinin güvenilir (sika) bir kimse olduğu nakledilir. Buhârî (ö. 256/870) ondan üç veya dört, Müslim (ö. 261/875) ise yirmi üç hadis rivayet etmişlerdir. İbn Ebî Hâtim (ö. 327/939) ve İbn Hıbbân (ö. 354/965) onu güvenilir olarak kabul etmekte, Sâlih b. Muhammed de onun son derece doğru sözlü (sadûk) bir kimse olduğunu belirtmektedir. Hâkim ise onun için “Âlimdir, aynı zamanda âlimin oğludur” demiştir.
Abdurrahman b. Bişr rivayetinde yalnız olmayıp, babası Bişr b. Hakem’i izlemiştir. Bişr b. Hakem güvenilir bir kimsedir, zâhiddir ve fakihtir.
Musa b. Abdulaziz el-Adenî, doğru sözlü bir kimsedir. Hıfzının zayıf olması sebebiyle hata etmiştir. İbn Ma‘în (ö. 233/847) ve Nesâî (ö. 303/915) onun zararsız (Lâ be’se bihî) olduğu görüşündedirler.10 İbn Hıbbân onu güvenilir raviler içinde zikrederek ve “Belkide yanıldı”demiştir. İbnü’l-Medînî, zayıf olduğu görüşündedir. Muhammed b. Sehl b. Asker’den nakledildiğine göre; Abdurrezzak, Musa b. Abdilaziz hakkında sorulan bir soruya karşılık ondan övgüyle söz etmiştir.
Musa b. Abdilaziz, zatında adil olmakla birlikte zabtında tartışılmıştır. İbn Hacer onun hakkındaki görüşleri şu şekilde özetlemektedir: “Musa b. Abdilaziz, adaletine hükmedilen bir ravidir, güvenilir olmakla birlikte zabt yönünden kusurludur”.
Hakem b. Ebân’ın güvenilir bir ravi olduğuna dair kaynaklarda bilgi vardır. Ahmed, İbn Ma‘în, İbnü’l-Medînî (ö. 234/848), İbn Numeyr, Nesâî ve ‘Iclî (ö.261/875), onun güvenilir olduğu görüşündedir. İbn Uyeyne “Onun benzerini görmedim” demekte, Ebû Zür‘a ise “Salih” olarak nitelendirmektedir. İbn Hıbbân onu güvenilir raviler arasında zikrederek, “Belki de yanıldı” demekte ve Hakem b. Ebân’ı şu şekilde savunmaktadır: “İbrahim b. Hakem babasından (yani Hakem b. Ebân’dan) hadis rivayet etmiştir. Ancak İbrahim’in rivayetinde zayıf hadisler bulunmaktadır. Dolayısıyla burada İbrahim zayıftır”. İbn Huzeyme, hadis bilginlerinin Hakem b. Eban’dan rivayet edilen hadisleri delil olarak kullanma hususunda farklı görüşlerde olduklarını söylemektedir. Abdullah b. Mübârek (ö.181/797) onu zayıf olarak görürken, İbn ‘Adiyy de onda zayıflık bulunduğunu kabul etmektedir. İbn Hacer ise onun doğru sözlü ve âbid bir kişi olmasına rağmen çokça yanıldığını belirtmektedir.
Hakem b. Ebân’ın güvenilir olduğunu söyleyenler olduğu gibi zayıf olduğu görüşünde olanlar da vardır. Hakem’in zayıf olduğu görüşünde olanlar, oğlu İbrahim b. Hakem dolayısıyla onu zayıf kabul etmişlerdir. Ahmed ve İbn Ma‘în gibi imamların Hakem b. Ebân’ı güvenilir kabul ettiğini başta da belirtmiştik. Hakem’in zayıf olduğu görüşünde olanlar ise onların bu görüşünü reddetmek için uygun bir eleştiri zikretmemişlerdir. Ahmed ve İbn Ma‘în’in bu konudaki delili ise yeterlidir.
Bu sebeple, Hakem b. Ebân’ın zayıf olduğunu iddia ederek sebebini belirtmeyen kimsenin görüşüne itibar edilmemesi gerekir.
Görüldüğü gibi, râvi tenkitçilerinin Hakem b. Ebân hakkındaki genel kanaati onun güvenilir olduğu yönündedir. O, oğlu İbrahim b. Hakem dolayısıyla bazı âlimler tarafından zayıf olarak kabul edilmiştir. Ancak bu yönde güçlü bir delil sunmadıklarından, onu adalet ve zabt yönlerinden sika yani güvenilir raviler arasında zikretmemek için her hangi bir sebep yoktur.
Buhârî’nin kendisiyle delil getirdiği ‘Ikrime, İbn Abbâs’ın kölesi olup güvenilir bir kimsedir ve tefsir âlimidir. Onun hakkında bundan başka sabit bir delil yoktur.
Zehebî, ‘Ikrime’yi ilim konusunda ehil görmektedir. Hıfzının kötü olmadığı görüşü hâkimdir, ancak haricî olduğu yönündeki görüşten dolayı itham edilmiştir. İbn Hacer de güvenilir bir kimse olduğunu belirtmektedir. Aynı zamanda tefsir âlimidir. Yalan söylediğine dair İbn Ömer’den her hangi bir haber vaki değildir. Ondan bid’atde sabit değildir.
Esasen hadisin senedinde, İbrahim b. Hakem’in Musa b. Abdilaziz’den rivayette bulunmasından kaynaklanan zayıflık bulunmaktadır. İbrahim b. Hakem’in zayıflığı şiddetlidir. Hadis tenkitçileri de bu hususta görüş birliğindedirler. Musa yukarıda da zikrettiğimiz gibi güvenilir bir ravidir ancak İbrahim b. Hakem’in ondan rivayet etmiş olması kendisini kuvvetlendirmeye yetmemektedir.
Hadisin senedi ile ilgili âlimlerin görüşlerine baktığımızda; Ebû Hâmid b. Eş- Şarkî (ö: 325/937) şöyle demektedir: Müslim b. Haccac (ö: 261/875) tesbih namazıyla ilgili hadisin manasını Abdurrahman b. Bişr’den (‘Ikrime < İbn Abbâs rivayeti) yazdı. Onu şöyle derken işittim: “Bu konudaki hadis bundan daha iyi bir senetle rivayet edilemez”.
Ebû Bekr b. Ebî Dâvud (ö: 316/928), babasının (yani Ebû Dâvud) tesbih namazı konusunda en sahih rivayet olarak İbn Abbâs hadisini kabul ettiğini söylemektedir.
‘Ikrime hadisinin bir benzeri olan bu hadis, sahabeden bir grup tarafından ve birçok yoldan rivayet edilmiştir. Ebû Bekr el-Âcurrî, Ebû Muhammed Abdurrahim
el-Mısrî, Ebû’l-Hasen el-Makdisî’nin de içinde bulunduğu bir grup tesbih namazı hadisini sahih olarak kabul etmektedir. Münzirî, bu konudaki hadislerin en sahihinin ‘Ikrime’nin İbn Abbâs’tan rivayet ettiği bu hadis olduğu görüşündedir. Söz konusu hadisin senedindeki ravileri tek tek inceleyerek, onların rivayet ettikleri hadislerin delil olarak kullanıldığını ortaya koymaktadır.
Zerkeşî ise, hadisin mevzû olması şöyle dursun zayıf bile olamayacağını belirtmektedir.
İbn Hacer de hadisin senedinin hasen olduğu kanaatindedir. Hısâlu’l- Mükeffira isimli eserinde; “Bu mevsul seneddeki ravilerin zararı yoktur” demekte ve teker teker ravileri inceledikten sonra hadisin senedinin hasen olduğunu, bunu güçlendiren kanıtlar bulunduğu görüşünü dile getirmektedir. Telhîsu’l-Habîr’inde ise: “Gerçek olan şu ki hadisin bütün tarîkleri zayıftır. İbn Abbâs hadisi ise hasen şartına yaklaşıyor ancak o da seneddeki teferrüdden dolayı şâzdır. Hadisin geçerli olabilmesi için yeterli delil yoktur. Musa b. Abdilaziz doğru sözlü Salih bir kimse olup hadisi teferrüdden kurtarsa bile tesbih namazının kılınış şeklinin diğer namazların şeklinden faklı olması sebebiyle hadis şâzdır ” demektedir.
Bu cümleden hareketle şu şekilde bir kanaat oluşmaktadır. İlk olarak, hadisi desteklemek için senedinin kuvvetli olması şart koşulamaz, fakat hadisin aşırı zayıf olmaması şart koşulur. Bu hadisin aşırı zayıf olmadığına dair kanıtlar bulunmuştur. Bu sebeple hadis sahihtir.
İkinci olarak, hadisin şâz olduğuna dair İbn Hacer’in delili, bu namazın kılınış şekli itibariyle diğer namaz şekillerinden farklı olmasıdır. İbn Hacer ‘Emâlî’l-Ezkâr’ isimli eserinde ise namazların kılınış şekillerinde farklılık olabileceğini belirtmiştir.
Bu bağlamda, tesbih namazının kılınış şeklinin faklı olması sebebiyle hadisin zayıf olduğu hükmüne varılmasının yanlış olacağı kanaatindeyiz.
Şu durumda, İbn Hacer’in daha sonra hadisin zayıf olduğu yönündeki fikrinden vazgeçtiği anlaşılmaktadır. Nitekim hadisi hasen ve sahih seviyesine yükselttiği görülmektedir. Bu konuda Câsim b. Süleyman şöyle demektedir: “İbn Hacer’in, el- Hısâlu’l-Mükeffira isimli kitabında bu hadisi hasen seviyesine yükseltmesi, beni, hadisin zayıf olduğu yönündeki görüşünü değiştirdiği fikrine sevketmiştir. Çünkü İbn Hacer’in ‘el-Ecvibe ‘ani’l-Ehâdîsi’l-Müntekıdeti ‘ale’l-Mişkât’ isimli eseri son eserlerinden birisidir. Bu eserin te’lifi 850 senesinin sonlarında yani vefatından iki sene öncedir. ‘el-Hısâlu’l-Mükeffira’ isimli eserinin te’lifi 837 senesindedir.
‘Telhîsu’l-Habîr’in te’lifini ise 820 senesinde bitirdiği görülmektedir. Bu da gösteriyorki; İbn Hacer, ömrünün sonuna doğru bu hadisin zayıf olmayıp bilakis kuvvetli olduğunu kabul etmiştir.”
İbn Hacer, Ebû ‘Ali b. es-Seken (ö. 353/964) ve Hâkim en-Nisâbûrî (ö.405/1014)’nin hadisin sahih bir hadis olduğu görüşünde olduklarını belirtmektedir.
Ancak Hâkim, bu hadisi Nesâî’nin sahih olarak rivayet ettiğini iddia etmektedir.
İbn Hacer ise “Sünen’in nüshasında bu konuya dair önemli ya da önemsiz hiçbir şeye rastlamadık” demektedir.
Mizzî, hadisi sadece Ebû Dâvud ve İbn Mâce’deki haliyle muteber kabul etmektedir.
İbn Huzeyme bu hadisi rivayet etmeden önce tesbih namazı konusunda “Şayet bu haber sahih ise kalpte bu senet hakkında bir tereddüt var” demektedir. İbn Huzeyme hadisin senedinin zayıf olduğu görüşündedir fakat ona göre hadisi kuvvetlendiren deliller bulunmaktadır.
“İbnü’l-Cevzî tesbih namazı hadisini ‘Mevzûat’ kitabına dâhil ederek onun uydurma bir hadis olduğunu söyler. Fakat yapılan araştırmalar neticesinde hadisin uydurma olması için her hangi bir sebep bulunamamıştır. Çünkü bu senedin ravilerinden hiç biri yalancılıkla itham edilmemiştir. Onlar sadece özen ve titizlik göstermemekle itham edilebilir.” İbnü’l-Cevzî ikinci tarîkteki Musa b. Abdilaziz’i ‘meçhul’ bir kimse olarak görmesi sebebiyle hadisin mevzû olduğu sonucuna varmıştır.
Zerkeşî ise Musa b. Abdilaziz’in meçhul olmadığı görüşündedir. Delil olarak da, Bişr b. Hakem, oğlu Abdurrahman, İshâk b. Ebî İsrâil, Zeyd b. Mübârek es- San‘ânî ve bunların dışında bazı kimselerin de ondan hadis rivayetinde bulunmasını göstermektedir. İbn Ma‘în ve Nesâî, Musa b. Abdilaziz’in hadisin senedine zarar vermediğini belirtmektedirler. Musa b. Abdilaziz, meçhul olsaydı bile bu durum söz konusu hadisin mevzu olmasını gerektirmez. Çünkü hadisin senedinde hadis uydurmakla itham edilen bir kimse yoktur. Zebîdî de ihya şerhinde bunun benzerini söylemiştir.
İbn Hacer, İbnü’l-Cevzî’nin bu hadisi Mevzûat’ında zikretmekle kötü yaptığı görüşündedir. Ona göre, İbnü’l-Cevzî’nin Musa b. Abdulaziz’in meçhul olduğu hakkındaki görüşü de isabetli değildir. İbn Ma‘în ve Nesâî, Musa b. Abdilaziz’i güvenilir bir kimse olarak kabul ettikleri halde, Nesâî ve İbn Ma‘în’in bu görüşlerinin aksini iddia ederek aynı zamanda Musa b. Abdilaziz’i meçhul görmek isabetli bir davranış değildir.
Zebîdî de bu hadisin sened ve metin yönünden sahih (ceyyid) olduğu görüşündedir.
Hadisin tarîkı merfû olup hadis salihtir. Sahih ve hasen hadisler gibi dini meselelerde delil olarak kullanılmaya elverişlidir. Yukarıda zikrettiğimiz âlimlerin, seneddeki raviler hususundaki görüşleri bizi bu sonuca ulaştırmıştır.
2- İkinci Tarîk
Ebû Bekr b. Kureyş < Hasan b. Süfyan (ö. 303/916) < İshâk b. İbrahîm el- Hanzalî (ö. 259/873) < İbrahim b. Hakem b. Ebân < Babası (ö. 154/771) <‘Ikrime (ö. 104/722) < İbn Abbâs (ö. 68/687). Musa b. Abdulaziz’in Hakem’den rivayet ettiği hadisin benzeri, bu senedle nakledilmiştir.
Bu rivayette tendid edilen kişi İbrahim b. Hakem’dir. İbn Ma‘în ve Nesâî, İbrahim’in güvenilir olmadığı görüşündedir. Buhârî ise İbrahîm hakkında görüş beyan edilmediğini söylemiştir. Ebû Zür‘a İbrahim b. Hakem’in kuvvetli olmadığını belirtirken, Cüzcânî ve Ezdî ise onun adaletten düşmüş bir ravi olduğu görüşündedirler. Ukaylî, Dârekutnî ve saydıklarımız dışındaki âlimler onu zayıf olarak kabul ederler. Zehebî, onu terk ettiklerini (yani ondan hadis almadıklarını), aynı zamanda zayıf olması sebebiyle ondan hadis rivayet eden ravilerin sayısının da az olduğunu söylemektedir. İbn Hacer ise zayıf olmasına rağmen onun mürsellerinin kendilerine ulaştığını belirtmektedir.
Hadisin tarîkı merfûdur. Ancak İbrahim b. Hakem zayıf olduğu için hadisin senedi zayıf kabul edilmektedir. Onun zayıf olduğu, birçok ravi tenkitçisi tarafından da kabul edilmektedir.
3- Üçüncü Tarîk
Lafız farklılıkları olmakla birlikte Taberânî el-Mu‘cemu’l-Kebîr’de hadisi aşağıdaki şekilde rivayet etmiştir:
İbrahim b. Nâile < Şeybân < Nâfi‘ Ebû Hürmüz < Atâ < İbn Abbâs (ö.68/687). İbn Abbâs’dan rivayet edildiğine göre; Abbâs Nebî (s.a.s.)’nin bulunduğu yere geldi. Sahabiler: “Ya Resûlallah amcanız geldi onu kabul eder misiniz?” dediler. Resûlullah (sas): “O bir arzusu için geldi, buyursun” dedi. Nebî (s.a.s.) amcasına: “Sana bir hediye vereyim mi?” Amcası: “Evet” dedi. Nebî (s.a.s.): “Sana bir hediye vereyem mi?” Amcası “Evet” dedi. Nebî (s.a.s.) “Sana hediye vereyim mi?” dedi ve ekledi: “Namaz kılacağın bir saat var ki bu vakit ikindiden sonra ve güneş doğduktan sonra değildir. O vakitte temizliğini yaparak Allah’a yönel. Fatiha ve bir sure oku. Sureyi okumayı bitirdiğin zaman on beş kez (Sübhânallâhi velhamdulillâhi ve lâilâhe illallâhu vallâhu ekber) de, sonra rükûya eğil. Rükûda da bu tesbihi on kez söyle. Daha sonra rükûdan kalkıp bunu yine on defa söyle”.
Bu rivayette tenkid edilen kişi Nâfi‘ b. Hürmüz Ebû Hürmüz’dür. İbn Ma‘în onun yalancı olduğu görüşündedir. İbn Hacer, metruk bir ravi olduğunu hadislerinin ise zayıf olduğunu söylemektedir. Nesâî’nin görüşü de, onun sika olmadığı yönündedir. Ahmed ve bir grup ise onu zayıf olarak kabul etmektedirler.
Heysemî, Taberânî’nin ‘el-Mu‘cemü’l-Kebîr’ de Nâfi‘ b. Hürmüz’ün zayıf olduğu hakkındaki görüşünü dikkate alarak kendisinin de aynı görüşte olduğunu belirtmiştir. İbn Hacer, Ebû Hürmüz dışındaki ravilerin tamamını güvenilir kabul etmektedir. Ebû Hürmüz ise metruktur.
Hadisin tarîkı merfûdur ancak senedi Nâfi‘ b. Ebî Hürmüz dolayısıyla zayıftır. Hiçbir ravi tenkitçisi onu güvenilir olarak kabul etmemekte, aksine zayıf olduğu görüşünde birleşmektedirler. Bunun sonucu olarak onun rivayet ettiği hadisler de zayıftır.
4- Dördüncü Tarîk
Taberânî, el-Mu‘cemü’l-Evsat’ında hadisi şu tarîkle rivayet etmektedir: İbrahim < Hişâm b. İbrahim Ebû’l-Velid el-Mahzûmî < Musa b. Ca‘fer b. Ebî Kesir < Abdulkuddüs b. Habîb < Mücâhid < İbn Abbâs (ö. 68/687).
İbn Abbâs şöyle anlatıyor: Resûlullah (s.a.s.) bana şöyle dedi: “Ey çocuk sana hediye vereyim mi? Sana vereyim mi?” Ben de: “Anam babam sana feda olsun, Ya Resulallah.”dedim. Bana dünyalık mal vereceğini zannettim.
Rasûlullah (s.a.s.) bana şöyle buyurdu: “Her gün dört rekât namaz kılın. Buna gücün yetmezse her Cuma kıl. Buna da gücün yetmezse her ay kıl. Her ay kılamazsan her sene bir defa kıl. Bunu da yapamazsan ömründe bir defa olsun kıl. Tekbir getirerek fâtiha ve bir sure oku. Sonra on beş kez ‘Subhânallâhi velhamdulillâhi ve lâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber’ deyip rükuya eğil. Rükûda iken aynı kelimeleri on kere söylersin. Rükûdan başını kaldırır on defa da ayakta okursun. Sonra secde edip, secdede iken onları onar defa söylersin. Sonra başını secdeden kaldırıp onları onar kere (iki secde arasında) oturduğun sırada yerde okursun. Sonra tekrar secde edip aynı kelimeleri onar defa daha söylersin. Aynı şeyleri dört rekâtte yaparsın.” “Bitirdiğinde teşehhütten sonra ve selamdan önce şu duayı okursun: Ey Allah’ım ehl-i hüdâya ve ehl-i yakîne işlerinde muvaffâkiyet, ehl-i tevbeye nasihatleşme, ehl-i sabra azîm, ehl-i haşyeye muhabbet, ehl-i rağbete istek, ehl-i takvaya kulluk, ehl-i ilme irfan diliyorum. Ki senden korkarım. Ey Allah’ım sana isyanlardan beni uzak tut. Böylece senin rızana layık taatle sana ibadet edeyim. Senden korkarak, tevbede sana karşı samimi olayım. Aşkınla sana ulaşayım. Hüsnü zan ile her işte sana tevekkül edeyim. Cehennemin yaratıcısı olan Allah her şeyden münezzehtir.” “Ey rabbimiz nurumuzu tamamla. Bizleri affeyle. Hiç şüphesiz sen rahmetinle her şeyi kuşatansın. Sen merhametlilerin en merhametlisisin.”
Rasûlulah (s.a.s.) şöyle devam etti: “Ey İbn Abbâs bu ibadeti uyguladığın takdirde Allah Teâlâ günahlarının büyüğünü- küçüğünü, eskisini-yenisini, gizlisini-açığını, bilerek-bilmeyerek yaptığını bağışlar.”
Bu rivayette tenkid edilen kişi Abdulkuddüs b. Habîb’dir. O, terk edilmesi hususunda görüş birliğine varılmış bir kimsedir. İsmail b. ‘Ayyêş ve Abdullah b. Mübârek onu yalanlamaktadır. İbn Hıbbân da onun, adalet ve zabt vasfı taşıyan ravileri zikrederek hadis uydurduğunu söylemektedir.
Heysemî, hadisin senedinde Abdulkuddüs’ün bulunduğunu belirterek, onun metruk olduğunu söylemektedir. İbn Hacer, Abdulkuddüs’ün aşırı zayıf olduğunu ve bazı imamların onu yalanladığını belirtmektedir.
el-Hısâlu’l-Mükeffira’sında ise Abdulkuddüs’ün metruk olduğu yönünde görüşünü dile getirmiştir. Münzirî, hadisin zayıf olduğu görüşündedir.
Senedde hadis uyduran bir kimsenin bulunması senedin sıhhatine zarar vermektedir. Bu sebeple hadisin senedi zayıftır.
Özetle; İbn Abbâs’tan rivayet edilen tarîkleri incelediğimizde; birinci tarîk hariç bütün tarîklerin zayıf olduğunu görmekteyiz. Hadis hafızları ilk tarîkle rivayet edilen hadisi hasen hatta sahih olarak kabul etmişlerdir. Hadis merfû‘ hükmündedir.