HARİCİLER
Hariciliğin kendine özgü bir inanç sistemi, ahlaki yapısı ve gidişatı vardır. Haricilik İslam toplumunun zaman içerisinde gerçekleştireceği gelişmeler açısından oldukça tehlikeli bir konum arzetmektedir. Bu mezhebin ortaya atmış olduğu sözler ve başlattığı uygulamalar İslam toplumu içerisinde sinsi sinsi et¬kisini göstermektedir.
Çünkü İslamî meseleleri gündeme getirme ve savunma konusundaki katılığı ve ameli konudaki sertliği nedeniyle görünüş itibariyle bu mezhebin uygulamaları, İslam'ın en mükemmel şekilde uygulanışı gibi görün¬mektedir. Bundan dolayı Haricilikle ilgili gerekli uyarılan yapmak, İslam davetçilerinin en önemli görevleri arasında bulunmaktadır. Hariciliğin gidişatının odak noktası, insanları küfürle itham etme konusunda gayretlilik ve cesaretlilik göstermektir. Dini yaşantıya, çokça ibadet etmeye önem verirler. Ancak yaptıkları bunca ibadetin etkisi, kalplerine ulaşmaz. Bu mezhebin mensupları, yaşlan ilerlemiş olsa da çocuksu düşünceler ve akla yatkın olmayan yorumlarla kendilerini gösterirler. Hariciliğin inanç sisteminin belli ilkeleri bulunmaktadır. Bunlardan bazılarını örnek olarak ele alalım. Hz. Osman (r.a) ve Hz. Ali (r.a)'nin küfürle itham edilmeleri (tekfir edilme¬leri). Kendi görüşlerine uymayan görüşleri benimsemiş olan yöneticilere karşı fiili mücadele verilmesinin farz olduğuna inanmaları... Bu konuda bir takım denge unsurlarını gözönünde bulundurmazlar. Küçük olsun, büyük olsun bir günah işleyenleri küfürle itham ederler. Kendilerine muhalefet edenlerin kanlarını, mallarını ve ırzlarını helal sayarlar. Bugün Harici inancı çok dar olan belli bölgelerde varlığını sürdürmektedir. Ancak Haricilerin ortaya koymuş oldukları anlayış ve gidişat, bir çoklarında etkisini göstermektedir. Nifakın çok değişik görünümleri vardır. İtikadi (inançla ilgili) olan bir nifak şekli de bunlardan birisidir. Bu nifak yaşantı ve gidişata da etki eder. Nifakın bir de ameli olan türü vardır. Haricilik için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Yani itikadi açıdan Haricilik vardır, bir de yaşantı ve gidişat açısından Haricilik vardır. Müslüman ilim adamlarının ve eğitimcilerin, bütün müslümanları, Hariciliğin bu iki türünden de kurtarmaları gerekmektedir. Hariciler İle İlgili Rivayetler - Müslim, Ebu Said el-Hudri (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur:"Müslümanların guruplara ayrılması sırasında bir gurup, cemaata karşı harekete geçer. Bunları, iki guruptan hakka en yakın olanı öldürür." Müslim (2/745) 12-Kitabu'z Zekat. 47- Harîcilcr ve onların özellikleri ile ilgili bab. Ebu Davud (4/217) Kitabu's Sımne. 13-Fitne hakkında konuşmaktan kaçınmanın ge¬rekliliğine delalet eden rivayetler babı. Hadisin metninde geçen kelime kastedilen gurubun itaat yolundan ve cemaatten arıtacağına işaret etmektedir. Bunlar ise Haricilerdir Hadis, aynı zamanda Hz. Ali (r.a)'nin hak üzere olduğuna işaret etmektedir. Bunu önceden bildirmesi ise Resulullah (a.s)'ın mucizelerindendir. - Buhari ve Müslim, Suveyd bin Gafle (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "Hz. Ali (r.a) şöyle söyledi:"Size Resulullah (a.s)'dan bir hadis nakledersem, bilin ki, benim için gökten yere düşürülmek, Resulullah (a.s) hakkında yalan uydurmaktan daha iyidir." Bir rivayette de Hz. Ali (r.a)'nin şöyle söylediği bildirilmiştir: "Söylemediği bir şeyi Resulullah (a.s)'a isnad etmektense, gökten yere düşü-rülmek benim için daha iyidir. Size, sizinle benim aramda olan bir konuda söz söyleyeyim. Bilin ki, savaş hiledir. Ben Resulullah (a.s)'ın şöyle söylediğini duy¬dum:"Ahir zamanda (son zamanda, kıyamete yakın olan zamanda) genç yaşta in¬sanlardan oluşan bir topluluk ortaya çıkacaktır. Bunların akli yapıları, düşün¬celeri zayıftır. Yaratılmışların en hayırlısının sözünden bir şeyler konuşurlar, Kur'an okurlar. Bunların imanları, hançerelerini (boğazlarını) geçmez. Bunlar okun yaydan çıkması gibi dinden çıkarlar. Onlarla nerede karşılaşırsanız ken¬dilerini öldürünüz. Onları öldürmekten dolayı kıyamet günü Allahu Teala katında öldüren için sevap vardır." Buhari (12/283) 88-Kitabu İstitabeti'l Murteddin - Müslim, Abide bin Amr Selmani (r.a)'den rivayet etmiş, o da Hz. Ali (r.a)'den nakletmiştir. Hz. Ali (r.a) Hariciler hakkında şunları söylemiştir: "Onların içinde eli küçük veya çolak bir adam olur. Eğer hayrete düşmezseniz, Allahu Teala'nın Muhammed (a.s)'in dili ile onları kimlerin öldüreceğine dair va'dini size bildireyim." Müslim (2/747) 12-Kitabu'z Zekat. 48-Haricilcre karşı çarpışılmasına teşvik babı - Müslim, Resulullah (a.s)'ın azatlısı Ubeydullah bin Rafı (r.a)'den riva-yet etmiştir: "Hariciler, Hz. Ali (r.a)'ye karşı çıktıklarında "Allah'tan başkasının hükmü¬ne başvurulamaz" diye haykırdılar. Bunun üzerine Hz. Ali (r.a): "Bu söz doğru bir sözdür, ama bununla batıl bir anlam kastedilmiştir. Resulullah (a.s) bize bir topluluğu tanıttı. Ben Resulullah (a.s)'ın tanıtmış olduğu o topluluğun özelliklerini şunlarda görüyorum. Bunlar dilleri ile hakkı (doğruyu) söylüyorlar, ama bu hak şuradan öteye geçmiyor. -Bu esnada boğazına işaret etti- Bunlar Allah'ın, yarattıkları içinde kendilerinden en çok nefret ettiği kimse¬lerdir. Onların içinde siyah bir adanı vardır, onun ellerinden birinde koyun me¬mesi gibi bir şişlik bulunmaktadır." Daha sonra Hz. Ali (r.a) onları (yani Haricilerin ilk ortaya çıkan bu harurileri -Çeviren) öldürünce, yanındakilere: "Gidin o adama (yani siyaha) bakın" diye söyledi. Gittiler, adamı bula-madılar. Hz. Ali (r.a): "Tekrar gidin, vallahi ben yalan söylemedim, bana bu sözü söyleyen de ya¬lan söylemedi" dedi ve bu sözü iki ya da üç kez tekrar etti. Tekrar gidişlerinde söz konusu adamı bir harabeliğin içinde buldular ve alıp getirdiler. Sonra Hz. Ali (r.a)'nin önüne koydular. Ubeydullah dedi ki: "Bu olayda ben de vardım ve Hz. Ali (r.a)'nin sözlerini ben de duydum." Bir rivayette şöyle bir ilave vardır: İbni Huneyn şöyle söylemiştir: "Ben bu siyah'ı gördüm." Müslim (2/747) 12-Kitabu'z Zekat. 48 - Müslim, Zeyd bin Vehb Cuheni (r.a)'den rivayet etmiştir: "Zeyd bin Vehb (r.a), Hz. Ali (r.a) ile birlikte Haricilerin üzerine yürüyen or¬dunun içerisinde bulunuyordu. Hz. Ali (r.a) şöyle söyledi: "Ey İnsanlar, ben Resulullah (a.s)'ın şöyle söylediğini duydum:"Benim ümmetimin içinden bir topluluk çıkan. Bunlar Kur'an okurlar. Sizin okumanız ile onların okumaları arasında bir şey yoktur. Yine sizin namazınız¬dan, onların namazlarına bir şey yoktur. Sizin orucunuzdan da onların orucuna bir şey yoktur. Bunlar Kur'an okurlar, onun kendi lehlerine olduğunu sanırlar, gerçekte ise o kendilerinin aleyhinedir. Kıldıkları namaz boğazlarının hançerelerini geçmez. Bunlar okun yaydan çıkması gibi İslam'dan çıkarlar." Zeyd konuşmasına şöyle devam etti: "Eğer ki, bu ordu, Peygamberleri (a.s)'nin dili ile kendilerine va'dedilen karşılığın ne olduğunu bilseydi, amel konusunda tembelliğe düşebilirdi. Yani söz konusu insanların ortaya çıkarmış oldukları fitneyi yok ettikleri için bu or¬duya verilecek sevabı ordunun mensupları bilselerdi, çok sevap almış olduk¬larını düşünerek nafile ibadet vs. gibi amellerde tembelliğe düşebilirlerdi. Resulullah (a.s)'ın kasdettiği topluluğun bunlar olduğunun delili, içlerinde kısa kollu (kolunun bilekle dirsek arası bulunmayan) bir adamın bulunmasıdır. Kolu adeta bir meme çıkıntısı gibidir. Üzerinde de beyaz tüyler bulunmaktadır. Siz şimdi Muaviye'nin ve Şam halkının üzerine yürüyüp de bunları mallarınızın ve tanıdıklarınızın yanında mı bırakacaksınız? Vallahi, ben Resulullah (a.s)'ın kastettiği topluluğun şu topluluk (yani Hariciler topluluğu) olduğunu düşünüyo¬rum. Onlar haram yere kan akıttılar ve insanların otlaktaki sürülerini yağmala¬dılar. Siz bunların üzerine yürüyün." Seleme bin Kuheyl şöyle söyledi: "Zeyd bin Vehb olayları birer birer anlattı. Daha sonra şöyle söyledi: "(Bütün bu olaylardan sonra) Kantara'ya geldik. Burada Harici gurupları ile karşı karşıya geldik. Haricilerin başında o zaman Abdullah bin Vehb er-Rasibi bulunuyordu. Adamlarına: "Oklarınızı atın ve kılıçlarınızı kınlarından çıkarın. Ben onun Harura gününde sizi yanılttığı gibi burada da yanıltacağın¬dan korkuyorum." diye seslendi. Adamları hemen harekete geçtiler. Oklarını attılar, kılıçlarını kınlarından çıkardılar. Bizim adamlarımız da onlara oklar at¬maya, böylece insanlar birbirlerini öldürmeye başladılar. Bu çarpışma sırasın¬da bizim ordumuzdan sadece iki adam Öldürüldü. Çarpışma sonunda Hz. Ali (r.a): "O kolu çolak olan adamı arayın" diye söyledi. Adamları gidip onu aradılar ama bulamadılar. Bunun üzerine Hz. Ali (r.a) bizzat kendisi kalktı, ölüleri bir¬birleri üzerine düşmüş olan insanların yanına geldi ve: "Onların ölülerini birbirlerinin üzerinden indirerek araştırın." dedi. Sonun¬da söz konusu adamın ölüsünü en altta yerin üstünde buldular. Hz. Ali (r.a) onu görünce tekbir getirdi ve şöyle söyledi: "Allahu Teala doğru söyledi. Resulü (a.s..) de bize tebliğ etti." Bunlar hakkında Hz. Ali bin Ebi Talib (r.a)'e: "Bunlar kafir midirler?" diye sorulmuş, o da: "Onlar küfürden kaçmışlardır" diye cevap vermiştir. Bunun üzerine: "Öyleyse onlar münafık mıdırlar?" diye sorulmuş, Hz. Ali (r.a) de şöyle cevap vermiştir: "Münafıklar Allah'ı çok az zikrederler. Oysa bunlar sabah ve akşam Allah'ı zikretmektedirler." Bu kez: "Öyleyse onlar nedirler?" diye soru sorulmuş. Hz. Ali (r.a) de: "Bunlar kendilerine fitne dokunmuş olması dolayısıyla kör ve sağır olmuş kimselerdir" şeklinde cevap vermiştir. Resulullah (a.s)'ın: "Onlar dinden çıkarlar" sözünün anlamı şudur: "Bunlar kendisine itaat farz olan imamın itaatından çıkarlar ve ona olan bağlılıklarını bozarlar." En doğrusunu ise ancak Allahu Teala bilir." Hariciler, İslam'a girmiş, sonra da hızla ondan çıkmış olan bir topluluktur. Kendilerinin önce İslam'ı kabul edip sonra da bu elinin hükümlerine uyma gereği duymamaları da bunu göstermektedir. Yukarıda verilen rivayette. "Onların namazları boğazlarını (harçerelerini) geçmez" ifadesi yer almaktadır. Suveyd bin Gafele'nin rivayetinde ise "Onların imanları hançerelerini geçmez" ifadesi bulunmaktadır. Übeydullah bin Ebu Rafi'in rivayetinde de, Hz. Ali (r.a)'nin: "Onlar hakkı söylerler, ama bu söz on¬ların şurasından öteye geçmez" dediği ve bu sözü söylerken boğazına işaret ettiği ifade edilmiştir. Bu ifadelerin tümü, onların özellikleri ile ilgili işaretlerdir. Dolayısıyla İslam ümmeti içindeki eğitimcilerin bunları göz önünde bulundurmaları ve kalbi imana, namazda kalbin huşu duymasına ve amel ile sözün, birbirine uymasına özel bir önem vermeleri gerekmektedir. Aşağıda gelecek olan ve Ebu Said el-Hudri (r.a)'den rivayet edilen hadiste de: "Onlar Kur'an okurlar ama bu okudukları Kur'an, onların boğazlarını ve hançerelerini geçmez" ifadesi yer almaktadır. Kişinin Kur'an okuyunca bundan etkilenmesi, hadiste kendilerinden söz edilen topluluktan olmadığına işaret eder. Aksi halde böyle bir durum büyük bir tehlike demektir. - Buhari ve Müslim, Ebu Said el-Hudri (r.a)'den rivayet etmişlerdir. Bu hadisi Ebu Said (r.a)'ten, Ebu Seleme ve Ata bin Yesar nakletmişlerdir: "Ebu Seleme ve Ata bin Yesar, Ebu Said (r.a)'e giderek kendisine Haruriler hakkında soru sordular ve "Resulullah (a.s)'ın onlardan söz ettiğini hiç duydun mu?" dediler. Ebu Said (r.a) de şöyle cevap verdi: "Ben Harurilerin kimler olduklarnı bilmiyorum, ama Resulullah (a.s)'ın şöy¬le buyurduğunu duydum: "Bu ümmetin içinde (Burada içinden dememiştir) bir topluluk ortaya çıkar. Bunlar, sizin namazınızı küçümserler. Kur'an okurlar ama okudukları Kur'an boğazlarını -yahut hançerelerini- geçmez. Bunlar okun yaydan çıkması gibi dinden çıkarlar. Bu oku atan kişi okuna ve okunun ucundaki demire bakar. Son¬ra okun ucundaki bez parçasına kanın dokunup dokunmadığı konusunda kuş¬kuya düşer." Ebu Seleme ve Dahhak el-Hemedani'nin naklettikleri bir başka rivayette de Ebu Said el-Hudri (r.a)'nin şöyle söylediği bildirilmiştir: "Biz Resulullah (a.s)'nin yanında bulunuyorduk. Resulullah (a.s) da bir ga¬nimeti paylaştırıyordu. Zu'l-Huvaysira adında bir adam Resulullah (a.s)'ın ya¬nına geldi. Bu adam Temimoğullanndan biriydi. Resulullah (a.s)'a: "Ey Allah'ın Resulü, adil ol (adaletli dağıt)" dedi. Resulullah (a.s) da: "Yazık sana, ben adil olmazsam, kim adil olabilir." diye buyurdu." Bir rivayette de bu ifade şöyle geçmiştir: "Eğer ben adil olmazsam, sen kaybettin ve perişan oldun" dedi. Ömer bin Hattab (r.a) da bunun üzerine: "İzin ver bana, bu adamın boynunu vurayım" dedi. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu: "Onu bırak. Onun bir takım arkadaşları vardır ki, sizden biri onlarla birlikte namaz kılmasını ve oruç tutmasını basit bir şey olarak görür". Bir rivayette de şu ifade ilave edilmiştir: "Bunlar Kur'an okurlar ama okudukları Kur'an hançerelerini geçmez. Bun¬lar İslam'dan çıkarlar." Bir rivayette de şu ifade geçmiştir: "Bunlar okun yaydan çıkması gibi İslam'dan çıkarlar, içlerinden biri okunun demirine bakar, bir şey bulunmaz. Sonra okun yaya takıldığı yere bakar, bir şey bulunmaz. Sonra okun çubuk kısmına bakar, bir şey bulunmaz. Sonra okun püskül kısmına bakar, bir şey bulunmaz. Ok artık (nişan aldığı hayvanın) işkembesini ve kanını geçmiştir. Sözü edilen gurubun alameti, içlerinde siyah bir adamın bulunmasıdır. Bu adamın iki bileğinden birinde - bir rivayette de iki elinden birinde şeklinde geçmiştir- sallanıp duran bir şişkinlik vardır. Bunlar insanların arasında ayrılıkların başlaması sırasında ortaya çıkarlar." Ebu Said (r.a) dedi ki: "Ben bu sözleri Resulullah (a.s)'tan duyduğuma şehadet ediyorum. Hz. Ali bin Ebi Talib (r.a)'in bunlara karşı çarpıştığına da şehadet ederim. Ben bu çarpışmada Hz. Ali bin Ebi Talib (r.a) ile birlikte idim. Hz. Ali (r.a), (Resulul¬lah (a.s)'ın kendisinden söz etmiş olduğu, elinde şişkinlik olan) adamın bulun¬masını emretti. Adam araştırıldı, bulundu ve getirildi. Ben adama baktım, adamın aynen Resulullah (a.s)'ın tarif ettiği gibi olduğunu gördüm." Müslim (2/744) Bir başka rivayette de Ebu Said el Hudri (r.a)'nin şöyle söylediği bildiril¬miştir: "Hz. Ali (r.a), Yemende görevli olduğu sırada Hz. Peygamber (a.s)'e tor-banın içerisinde az bir miktar altın gönderdi. Resulullah (a.s) bunu Akra bin Habis Hanzali, Mucasioğullarından bir adam, Uyeyne bin Bedr Fezari, Alkame bin Ulase Amiri, Kilaboğullarından bir kişi, Zeyd el-Hayl et-Tai ve Nebhanoğullarından bir kişi arasında paylaştırdı. Kureyşliler ve ensar bu duruma kızdılar ve: "Resullullah (a.s) gelen malı Necd halkının ileri gelenlerine dağıtı¬yor ve bizi bırakıyor" dediler. Bunun üzerine Resulullah (a.s): "Ben onların kalplerini kazanmaya çalışıyorum" diye buyurdu. Bu sırada çukur gözlü, geniş alınlı, sık sakallı, çıkık yanaklı ve saçı traşlı bir adam gelip: "Ey Muhammed, Allah'tan kork" diye seslendi. Resulullah (a.s): "Eğer ben Allah'a isyan edersem, kim ona itaat eder? Siz bana güvenmezse¬niz, Allahu Teala dünya ehli hakkında bana güvenir mi?" diye buyurdu. Ora¬dakilerden birisi bu adamı öldürmek için Resulullah (a.s)'tan izin istedi, ama Resulullah (a.s) izin vermedi. -Zannediyorum bu iş için izin isteyen kişi Halid bin Velid'di- Adam gittikten sonra Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Bu adamın düşüncesi üzerine giden bir topluluk ortaya çıkacaktır. Onlar Kur'an okuyacaklar ama okudukları Kur'an hançerelerini geçmeyecek. Onlar okun yaydan çıkması gibi islam'dan çıkarlar, müslümanları öldürürler, puta ta¬panları bırakırlar. Eğer ben onlara yetişirsem, kendileriyle Ad kavmine karşı çarpışıyormuş gibi çarpışacağım." Müslim (2/742) Müslim'in buradakilerden farklı olarak bazı ilaveler içeren bir başka rivayeti bulunmaktadır. Söz konusu rivayette yer alan ilaveler şöyledir: "Hz. Ali (r.a) Yemen'den, karat denilen mercimeğe benzer bir bitki taneleri ile debbağlanmış deriden yapılı torbanın içerisinde altın gönderdi. Gönderilen altınlar arıtılmış değildi (yani ham altın halindeydi). Resulullah (a.s), Hz. Ali (r.a)'nin göndermiş olduğu altını dört kişi arasında paylaştırdı. (Üçü yukarıda adları geçen ilk üç kişi) Dördüncüsü ise ya Alkame bin Ulase veya Amir bin Tufeyl idi. Resulullah (a.s)'ın gelen altını sözü edilen dört kişiye dağıtmasından sonra bazıları bir takım laflar ettiler. Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: . "Ben gökte olanın güvendiği bir kimse iken, siz bana güvenmiyor musunuz? Bana sabah ve akşam gökten haber (yani vahiy) gelir" diye buyurdu. Kendisin¬den bahsedilen adam Resulullah (a.s) a: "Ey Allah'ın Resulu, Allah'tan kork!" dedi. Resulullah (a.s) da şöyle buyur¬du: "Yazık sana! Ben, yeryüzünde olanların içinde Allah'tan korkmaya en layık olan kişi değil miyim?" Yine bu rivayette bildirildiğine göre, söz konusu adam gidince Halid bin Velid: "Ey Allah'ın Resulü, ben o adamın boynunu vurayım mı?" diye sordu. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu: "Hayır, olur ki adam namaz kılıyordur." Halid bin Velid (r.a): "Nice namaz kılan var ki, kalbinde olmayanı dili ile söyler" dedi. Bunun üzerine Resulullah (a.s): "Ben insanların kalplerinde olanı araştırmakla ve onların karınlarını yar-makla emrolunmadım" diye buyurdu." Müslim bu rivayetinde bildirildiğine göre kendisinden söz edilen adam ar¬kasını dönüp gittiğinde, Resulullah (a.s) arkasından bakıp şöyle buyurdu: "Bu gibilerin izlerinden Allah'ın kitabını içtenlikle okuyan ama okudukları hançerelerini geçmeyen bir topluluk ortaya çıkar. Bunlar okun yaydan çıkması gibi dinden çıkarlar." Ravidedi ki: "Zannediyorum Resulullah (a.s) bu sözlerinin arkasından şöyle buyurdu: "Eğer ben onların zamanlarına yetişirsem, onlara karsı Semud kavmine karşı çarpıştyormuşçasına çarpışacağım." Müslim (2/742) Bir rivayette ise şöyle bildirilmiştir: "Kendisinden söz edilen adam Resulullah (a.s)'a karşı öyle konuşunca, Hz. Ömer bin Hattab (r.a) kalkıp: "Ey Allah'ın Resulü, bu adamın boynunu vurayım mı?" diye sordu. Resulul¬lah (a.s) "Hayır" diye buyurdu. Sonra Allah'ın kılıcı Halid bin Velid (r.a) kalka¬rak: "Ey Allah'ın Resulü, bu adamın boynunu vurayım mı?" diye sordu. Resulul¬lah (a.s) ona da "Hayır" diye cevap verdi." Müslim (2/743) Buhari'nin naklettiği bir rivayete göre ise Ebu Said el-Hudri (r.a) şöyle söy¬lemiştir: "Ben Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu duydum: "Sizin içinizden bir topluluk ortaya çıkar ki, siz onlarla birlikte olan namaz¬larınızı, oruçlarınızı ve daha başka amellerinizi basite alırsınız. Bu kimseler Kur'an okurlar ama okudukları Kur'an, hançerelerini geçmez. Bunlar okun yay¬dan çıkması gibi dinden çıkarlar. Bu oku atan kişi onun demirine bakar, bir şey göremez, sonra çubuk kısmına bakar, bir şey göremez. Püskül kısmına bakar, bir şey göremez. Bu kez okun yaya takılan kısmına bir şey dokunup dokun¬madığı konusunda tereddüde düşer." Buharı (9/99) 66-Kitabu Fedaili'l Kur'an. 36 Buhari'nin belli bir bölümünü nakletmiş olduğu bir hadiste de Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğu bildirilmiştir: "Doğu taraflarından bir topluluk ortaya çıkar. Bunlar Kur'an'ı okurlar, an¬cak okudukları Kur'an, boğazlarının ötesine geçmez. Bunlar okun yaydan çık¬ması gibi dindan çıkarlar. Sonra da ok, atıldığı yayına dönmedikçe yeniden di¬ne dönmezler." Resulullah (a.s)'a: "Bunların özellikleri nedir?" diye soruldu. Resulullah (a.s) da: "Özellikleri, saçlarını traş etmeleridir" diye buyurdu." Buhari (13/35) 97-Kitabu't Tcvhid. 36 Müslim'in bir başka rivayeti de şöyledir: "Resulullah (a.s), ümmeti içinde ortaya çıkacak bir topluluktan söz etti. Bun¬ların, insanların arasında ayrılıkların başlaması sırasında ortaya çıkacaklarını, özelliklerinin de traş olunmak (birbirlerinin saçlarını traş etmek) olduğunu bil¬dirdi. Sonra da şöyle buyurdu: "Bunlar insanların en fenalarıdır -yahut insanların en fenalarındandırlar-Onları, iki gurup içinde hakka en yakın olanı öldürür." Ravidedi ki: "Resulullah (a.s) bunların durumlarını açıklamak için de şöyle bir örnek verdi: "Bir adam bir hedefe ok atar. Sonra okun demirine bakar, hedefe dokun-duğuna dair bir delil göremez. Sonra yaydaki okun takıldığı yere bakar, orada da herhangi bir iz göremez." Ebu Said (el-Hudri) (r.a) şöyle söyledi: "Ey Irak halkı, işte bu insanları siz öldürdünüz." Buhari (10/551) 78-Kitabu'l Edeb. 95 Bir Açıklama Okun en ufak bir iz bile bırakmadan yaydan çıkması, çok hızlı şekilde yay¬dan çıktığına işaret eder. İşte kendilerinden söz edilen kimseler de İslam'a gir¬miş ama çok kısa bir süre sonra bozuk inançlara kendilerini kaptırmak suretiyle hızla İslam'dan çıkmışlardır. Bunlar Kur'an-ı Kerim okur, okudukları Kur'an'ı kendi lehlerine zannederler ama gerçekte bu onların aleyhlerinedir. Bu duru¬mun çağımızda yaşayan bazı müslümanlar açısından da geçerli olabileceği endişesi bulunmaktadır. Her insanın bu konuda kendi kendini hesaba çekmesi gerekiyor. - Buhari, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir: "Abdullah bin Ömer (r.a) Harurilerden söz ettikten sonra Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu bildirdi: "Bunlar (Haruriler) okun yaydan çıkması gibi dinden çıkarlar." Buhari (12/288) 88-Kitabu İstitabeti'l Murteddin. 6 - Buhari ve Müslim, Yesir bin Amr (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet et-mişlerdir: "Sehl bin Huneyfe: "Resulullah (a.s)'ın Hariciler hakkında herhangi bir şey söylediğini duydun mu?" diye sordum. Şöyle cevap verdi: "Ben, Resulullah (a.s)'ın, eliyle Irak tarafını göstererek söyle buyurduğunu duydum:"Bu taraflardan bir topluluk çıkar. Bunlar, Kur'an-ı Kerimi okurlar, ancak okudukları Kur'an, hançerelerini geçmez. Bunlar okun yaydan çıkması gibi İslam'dan çıkarlar." Bir rivayette de Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğu bildirilmiştir:"Doğu taraflarından başları traşlı olan bir topluluk ortaya çıkacaktır. Onlar yolunu şaşırırlar." Buhari (12/283) 88-Kitabu İstitabeti'l Murteddin. 7- - Müslim, Ebu Zer Gifari (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Benden sonra ümmetimin içinden, Kur'an okuyan ama okudukları Kur'an hançerelerini geçmeyen bir topluluk ortaya çıkacaktır. Bunlar okun yaydan çıkması gibi dinden çıkarlar. Sonra da bir daha oraya dönmezler. Bunlar insan¬ların ve diğer yaratıkların en fenalarıdırlar." - Tirmizi, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Ahir zamanda (kıyamete yakın, son zamanda) yaşları küçük, akli muhake¬meleri zayıf olan bir topluluk ortaya çıkar. Bunlar Kur'an'ı okurlar ancak oku¬dukları Kur'an hançerelerini geçmez. Yaratıkların en üstününün sözlerinden ak¬tarırlar. Bunlar okun yaydan çıkması gibi dinden çıkarlar." - Ebu Davud, Ebu Said el-Hudri (r.a) ve Enes bin Malik (r.a)'den şu şe-kilde rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Ümmetimin içinde ayrılıklar ve dağılmalar olacaktır. Söz söylemeyi iyi be¬ceren ama amelleri güzel olmayan bir topluluk ortaya çıkacaktır. Bunlar Kur'an okurlar ama okudukları Kur'an hançerelerini geçmez. Okun yaydan çıkması gibi dinden çıkarlar. Sonra da ok, yaydan çıktığı yerine geri dönmedikçe söz konusu kimseler de dine geri dönmezler. Bunlar yaratıkların en fena¬larıdırlar. Onlara karşı çarpışana ve onlar tarafından öldürülene ne mutlu! Bu kimseler, insanları Allah'ın kitabına çağırırlar ama gerçekte kendilerinin Al¬lah'ın kitabı ile bir ilgileri yoktur. Kim onlara karşı çarpışırsa, Allahu Teala'ya onlardan çok daha yakın olur." Resulullah (a.s)'a: "Ey Allah'ın Resulü, bunların özellikleri nelerdir?" diye soruldu da Resulullah (a.s): "Onların özellikleri traş olmaktır" diye cevap ver¬di." Enes bin Malik (r.a)'ten rivayet edilen hadisin metni de yukarıdaki metin gibidir. Ancak orada şöyle bir farklılığa yer verilmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:"Onların özellikleri, traş olmak ve tüylerini iyice kazımaktır. Onları gördü¬ğünüzde kendilerini öldürünüz." Dersler Ve Öğütler Tefsir alimlerinin belirlemiş oldukları bir kurala göre, kafirler için olan teh¬ditlerin tümünden müslümanların da birer ibret çıkarmaları ve kendilerinde ka¬firlere ait özelliklerden bir şeyin bulunup bulunmadığına bakarak kafirlere ait özelliklerden kendilerini tamamen arındırmaya çalışmaları gerekmektedir. Ka¬firlere ait özellikler konusunda böyle bir tutum sergilenmesi şart olunca, sapık fırkalara ait özellikler arasında sayılmış olan özelliklerden müslümanın kaçın¬ması öncelikle şart olur. Bu noktadan hareketle çağımızın ve bütün çağların müslümanlarını Haricilere ait özellikler arasında anılmış olan özellikler üzerin¬de düşünmek ve bunlardan kaçınmak için gereken gayreti göstermeye çağırıyo¬ruz. Çünkü verilen nasslarda da ifade edildiği üzere İslam ümmetinin içinde Hariciler tekrar tekrar çıkmaya devam edeceklerdir. Yukarıdaki nasta üzerinde durulan konulardan hareketle, bir müslümanın kaçınması gereken ve Haricilerin özellikleri arasında yer alan bazı özellikleri örnek olması açısından sıralayalım: 1. Sözün güzel, iş ve amelin kötü olması. 2. Okunan Kur'an'dan kalben bir etki duyulmaması. 3. Hızla dinden çıkılması. Bu da şu şekilde olmaktadır: Kişi dine girer gibi olur, ama daha dinin ilim, hikmet ve tezkiye (nefsini fenalıklardan arındırma) gibi kurumlarından nasibini almadan bilgisizce fetvalar vermeye başlar. Bu noktada kendi arzusu doğrultusunda hareket eder ve en fena bir şekilde uygula¬malarda bulunur. Sonra da dinin tümünün kendisinin yaptığı uygulama olduğu zehabına kapılır. Gerçekte ise kendisinin yaptığının, din ile hiç bir ilgisi yoktur. 4. İnsanları Allah'ın kitabına çağırırlar, ama kendilerinin Allah'ın kitabı ile bir ilgileri bulunmamaktadır. Yalnızca prensip açısından Allah'ın kitabına ina¬nırlar ve insanları da bu kitaba çağırırlar. Ama kitabı okuma, anlama, düşün¬me, ifade ettiği şeylerden etkilenme ve içeriğini ezberlemedeki nasipleri yok gibidir. 5. Traş olup saç ve sakalını kazıtma: Bazı dönemlerde ortaya çıkan Harici¬lerden bir kısmının sakallarını traş eden ve saçlarını kestiren kimselerden olma¬ları ihtimali vardır. Çünkü sadece saçın kesilip de sakalın bırakılması şer'i açıdan mahzurlu değildir. Bu bakımdan Haricilerin traş olma özelliklerinden söz eden hadislerin, onlardan sakal kesme fenalığını işleyen bir guruba işaret ettiğini belirtmek istiyoruz. Şer'i açıdan mahzurlu olan, sadece sakal kesme ha¬reketidir. Bu hadisi okuyan bir müslümanın, yukarıda üzerinde durulan özelliklerden herhangi birinin kendinde bulunup bulunmadığına bakarak nefsini hesaba çek¬mesi gerekmektedir. - Hakim, Abdullah bin Abbas (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Haruriler, cemaatten ayrılıp Harura'daki yerlerine çekilmişlerdi ve kızgın halleri ile bir evde toplanmışlardı. Bu sırada Hz. Ali (r.a)'ye: "Ey müminlerin emiri, sen namaza başla, ben belki şu insanların yanına gidip kendileri ile konuşabilirim" dedim. Hz. Ali (r.a): "Ben onların sana bir fenalık yapmalarından korkuyorum" dedi. Ben: "İn¬şallah hiç bir şey yapamazlar" dedim. Giyinebileceğim en güzel giysi olan şu Yemen kumaşı (yemani) giysiyi giyi¬nip söz konusu insanların yanlarına gittim. Vardığımda kaylule uykusunda idi¬ler. Çok değişik topluluklarla karşılaşmıştım. Ama onlardan daha gayretli bir topluluk görmedim. Elleri develerin dizleri gibi kabarık kabarıktı. Yüzleri de secde izlerinden şişkin haldeydi: Yanlarına girdim. "Merhaba, ey ilmi Abbas, buraya gelmenin sebebi nedir?" diye sordular. "Kendilerine vahiy inmiş olan (yani vahyin inmekte olduğu dönemde yaşa¬mış olan) ve bu vahyin te'vilini (yorumlamasını) başkalarından daha iyi bilen Resulullah (a.s)'ın ashabından size söz etmek için geldim." dedim. Bazıları: "Onunla konuşmayın", diğer bazıları ise: "Onunla mutlaka konuşacağız" dediler. "Resulullah (a.s)'ın amcasının oğlu, aynı zamanda damadı, kendisine ilk iman eden kişi ve de ashabının ilki olan kişiye neden kızıyorsunuz?" dedim. "Ona üç sebepten dolayı kızıyoruz" dediler. "Nedir bunlar?" diye sordum. "Yüce Allah "Hüküm ancak Allah'ındir" diye buyurduğu halde o, (yani Hz. Ali (r.a) Allah'ın dinî hakkında insanların hükümlerine başvurmuştur," de¬diler. "Sonra nedir?" dedim. "O, bir çarpışmaya girdi (Muaviye'nin adamlarına karşı çarpıştı) sonra on¬lardan esir almadı ve mallarını da ganimet olarak kabul etmedi. Eğer karşısın¬dakiler kafir idilerse onların mallarını ganimet olarak almak kendisine helal olurdu. Eğer mü'min idilerse, bu kez onların kanları kendisine haram olurdu" dediler. "Sonra nedir?" dedim. "O, kendisini müminlerin emirliğinden azletti, o eğer müminlerin emiri değilse kâfirlerin emiridir" dediler. Bunun üzerine ben: "Eğer size Allah'ın muhkem kitabında ve peygamberinizin sünnetinde yer alan hükümlerden inkar edemeyeceğiniz bir takım deliller okursam, bu hareke¬tinizden döner misiniz?" diye sordum. "Evet" dediler. Ben de şöyle söyledim: "Sizin "O, Allah'ın dîni konusunda insanların hükümlerine başvurdu" sözü¬nüzle ilgili olarak derim ki, yüce Allah şöyle buyuruyor: "Ey iman edenler, ihramlı iken avı öldürmeyin. Sizden bile bile onu öldü-rene, ehli hayvanlardan öldürdüğü kadar olduğuna, içinizden iki adil kimsenin hükmedeceği, Kabe'ye ulaşacak bir kurbanı ödeme, yahut düşkünlere yemek ye¬dirme şeklinde keffaret ya da yaptığının ağırlığını tatmak üzere bunlara denk oruç tutma vardır." Maide: 95 Yine kadınla kocası arasında anlaşmazlık çıkması konu¬suyla ilgili olarak yüce Allah şöyle buyuruyor: "Karı-kocanın arasının açılmasından endişelenirseniz, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar düzeltmek ister-lerse Allah onların aralarını buldurur." Nisa: 35 Allah adına söylemenizi istiyorum, insanların kanlarının akıtılmasını, canlarının alınmasını engellemek ve ara¬larını buluşturmak için insanların hakemliklerine başvurulması mı daha önce¬likli bir uygulama olur, yoksa değeri dört dirhemi geçmeyecek tavşan konusun¬da mı?" "Allah için, tabiî ki, insanların kanlarının akıtılmasını engellemek ve arala¬rını buluşturmak için" dediler. "Bu meseleyi hallettim mi?" dedim. "Allah için, evet" dediler. Sonra sözüme şöyle devam ettim: "Onun insanlara karşı çarpışıp da, esir ve ganimet almadığı konusundaki id¬dianızla ilgili olarak derim ki: Siz anneniz Hz. Aişe (r.a)'yi esir ederek başka¬ları hakkında helal gördüğünüz uygulamayı, onun hakkında da mı helal göre¬cektiniz? Eğer böyle bir şey yaparsanız küfre düşersiniz. Onun anneniz olmadığını ileri sürdüğünüz takdirde de küfre düşersiniz ve İslam'dan çıkarsınız. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Mü'minlerin, peygamberi kendi nefislerinden daha çok sevmeleri (daha üstün tutmaları) gerekmektedir. Peygamberin hanımları da mü'minlerin anne-leridir." Ahzab: 6 Şimdi siz iki sapıklık arasında tereddüttesiniz, artık istediğinizi ter¬cih ediniz. Ben meseleyi sonuçlandırdım mı?" dedim. "Allah için, evet" dediler. Sonra şöyle söyledim: "Onun kendisini mü'minlerin emirliğinden azletmesi konusunda söyledikleri¬nize karşı da derim ki: Resulullah (a.s) Hudeybiye gününde Kureyşlileri kendisi ile aralarında bir anlaşma metni yazmaya çağırdı. Resulullah (a.s) Hz. Ali (r.a)'ye: "Bu, Allah'ın Resulü Muhammed ile... arasında yapılmış bir anlaşma-dır" diye yaz" buyurdu. Kureyşiler buna itiraz ederek: "Vallahi, biz senin Allah'ın Resulü olduğunu kabul etmiş olsaydık, seni Kabe'yi ziyaretten alıkoymazdık ve sana karşı çarpışmaya girişmezdik. Sen onun yerine "Muhammed bin Abdullah" diye yaz" dediler. Bunun üzerine Resu¬lullah (a.s): "Vallahi, siz yalanlasanız da, ben Allah'ın Resulüyüm. Ey Ali, sen "Muhammed bin Abdullah" olarak yaz" diye buyurdu. Oysa Resulullah (a.s), Hz. Ali (r.a)'den daha üstün bir mevkideydi. Bu meseleyi de çözüme kavuşturdum mu?" dedim. "Allah için, evet" dediler. Bu olaydan sonra içlerinden yirmibin kişi geri döndü. Dörtbin kişi ayrılığa devam etti ve daha sonra bunlar savaşa başla¬dılar." Müstedrek (2/150) Bir Açıklama İbni Abbas (r.a) ile Hariciler arasında geçen tartışmadan sonra Haricilerin önemli bir kısmının doğru çizgiye geri döndükleri anlaşılıyor. Bu, doğru ilim ve kuvvetli delillerle, İslam ümmetinin içinde ortaya çıkmış olan yeni Haricilik akımlarının da bir çözüme kavuşturulabilmesinin mümkün olacağını gösteriyor. Bundan dolayı insanları, İslam kültürünün temiz kaynak¬larını ve bunların ayrıntılarını öğrenmeye sürekli teşvik etmekteyiz. Çünkü an¬cak bu yolla itikadı hatadan korunmak ve bozuk fikirlere karşı bir dayanak oluşturmak mümkündür. Ancak bu kaynakların tanınması ve öğrenilmesinde, ümmetin içinden çık¬mış, ilimde rusuh sahibi kimseler ile hareket etmek gereklidir. İslam ümmetinin adilliklerine şehadet ettiği, inanç yönünden herhangi bir sapma içerisine düşme¬dikleri ve ümmetin icmaına aykırı herhangi bir fetva vermedikleri bilinen kim¬selerin tesbitlerinden yararlanılması da şarttır. - Taberani, Sağîr ve Evsafta (Mu'cemu's-Sağîr ve Mu'cemu'l-Evsat'ta) Hz. Ali (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Muhammed (a.s)'in ailesinden ilim sahipleri ile Hz. Aişe bintu Ebi Bekir (r.a) bilgindirler. Ona (Hz. Aişe (r.a)'ye) sorunuz. Zu's-Sudeyye ehli (kolu şişkin adamın arkadaşları), Ümmi (okuma yazma bilmeyen) Peygamber (a.s)'in diliyle lanetlenmişlerdir." Bir rivayette de "Nehrevan ehli" şeklinde geçmiştir. Mecma'u'z Zevaid (6/239) - Ebu Ya'la, Ubeydullah bin Iyad bin Amr Kari (r.a)'den şu şekilde ri-vayet etmiştir: "Abdullah bin Şedâad bin Had, Hz. Ali (r.a)'nin çarpışmalarının olduğu gecelere katıldıktan sonra Irak dönüşünde Hz. Aişe (r.a)'nin yanına geldi. Biz de Hz. Aişe (r.a)'nin etrafında oturuyorduk. Hz. Aişe (r.a), Abdullah bin Şeddad'a: "Ey Şeddad bin Had'ın oğlu! Sen, şimdi benim soracağım sorulara doğru ce¬vap verir misin? Şu Ali'nin kendilerini öldürmüş olduğu insanlardan bana söz et" diye söyledi. Abdullah bin Şeddad: "Ben sana neden doğru söylemeyeyim?" dedi. Hz. Aişe (r.a) de: "Öyleyse şu insanlarla ilgili olayı anlat" dedi. Abdullah hin Şeddad bin el-Had da şöyle ce¬vap verdi: "Ali bin Ebi Talih (r.a), Muaviye ile anlaşma yaparak aralarında hüküm vermek üzere iki hakem tayin edilmesini kabul edince, insanların çokça Kur’an-ı Kerim okuyanlarından sekizbin kişi kendisine karşı ayaktandılar. Bunlar Küfe yakınlarında Harura denilen bir yere yerleştiler. Bunlar, Hz. Ali (r.a)'yi tenkid ettiler ve kendisine: "Sen Allah'ın giydirmiş olduğu bir gömleği üzerinden çıkardın ve Allah'ın sana layık gördüğü ismi attın. Sonra yoldan çıkarak Allah'ın dini konusunda in¬sanların hükümlerine başvurdun. Allah'tan başkasının hükmüne başvurulamaz" dediler. Onların söz konusu eleştirilen ve kendisinden ayrılmalarına ait haber¬ler. Hz. Ali (r.a)'ye ulaşınca, bir kişiyi görevlendirerek emîru'l-mü'minin"in yanına Kur'an hafızlarından başka kimsenin girmemesi üzere seslenmesini iste¬di. Ev Kur'an-ı Kerim hafızları ile dolunca Hz. Ali (r.a) Büyük Mushaf’ın (yani Hz. Osman (r.a) döneminde toplanmış olan ve mushafların çoğaltılmasında esas olarak kabul edilmesi kararlaştırılan mushaf-Çeviren) getirilmesini istedi. Hz. Ali (r.a) bu mushafı önüne koydu ve elleriyle karıştırarak: "Ey mushaf, insanlara konuş (hak olanı bildir)" diye söyledi. İnsanlar: "Ey mü'minlerin emiri! Sen ondan ne soruyorsun. O sadece kağıt üzerine yazılmış olan bir mürekkeptir. Sadece bizim üzerinde görmüş olduğumuz şeyi söyler daha fazlasını söyleyemez" dediler. Hz. Ali (r.a) şöyle söyledi: "Bana karşı çıkan arkadaşlarınızla benim aramda Allah'ın kitabı vardır, (aramızda hakem Allah'ın kitabıdır)" Yüce Allah, Kitab'ında (anlaşmazlığa düşen) kadınla kocası hakkında şöyle buyuruyor: "Karı-kocanın arasının açılmasından endişelenirseniz, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar düzeltmek (ara-larını uzlaştırmak) isterlerse, Allah onların aralarını buldurur." Muhammed (a.s)'in ümmetinin itibar ve ehemmiyeti, bir kadınla kocasının itibar ve ehem¬miyetinden daha fazladır. Bu insanlar ben Muaviye ile anlaşma yaptım ve anlaşma metnine (mü'minlerin emiri olarak değil de) Ali bin Ebi Talih olarak yazmayı kabul ettim diye hana kızdılar. (Hudeyhiye anlaşmasında da) Süheyl bin Amr, Resulullah (a.s)'ın karşısına çıktı. Resulullah (a.s) "Bismillahirrahmanirrahim" diye yazdırdı. Süheyl bin Amr itiraz ederek "Bismillahirrahmanirra¬him" yazma" dedi. Resulullah (a.s)" "Öyleyse ne yazalım?" diye sordu. Süheyl bin Amr: "Bismikellahumme (Ey Allah'ını senin adınla)" diye yaz" dedi. Yine Allah Resulü (a.s): "Allah'ın Resulü Muhammed" olarak yaz" diye buyurdu. Sü¬heyl buna da itiraz ederek: "Eğer ben senin Allah'ın Resulü olduğunu kabul etmiş olsaydım, sana muha¬lefet etmezdim" dedi. Bunun üzerine Resulullah (a.s) "Bu anlaşma, Muhammed bin Abdullah (Abdullah'ın oğlu Muhammed) ile Kureyş arasında yapılmış olan bir anlaşmadır" diye yazdırdı. Yüce Allah Kitab'ında şöyle buyuruyor: "Sizden Allah'ı ve ahiret gününü isteyen için, Allah'ın Resulünde alabilece¬ğiniz çok güzel bir örnek vardır." Daha sonra Hz. Ali (r.a) Haricilerin yanına Abdullah bin Abbas (r.a)'ı gön¬derdi. Ben de onunla (Abdullah bin Abhas'la) birlikte çıktım. Harici toplu¬luğunun arasına girdiğimizde, İbnu'l-Kevva ayağa kalkarak orada bulunanlara bir konuşma yaptı ve şöyle söyledi: "Ey insanlar, şu Abdullah bin Abbas'tır. İçinizde onu tanımayan varsa tanı¬sın. Ben kendisini Allah'ın Kitab'ından tanıyorum. Çünkü o ve kavim (topluluk, o ve onun gibi olan diğer insanlar) hakkında yüce Allah: "Onlar şüphesiz kav¬gacı bir millettir" Zuhruf: 58diye buyurmuştur. Onu arkadaşına geri gönderin ve ken¬disine Allah'ın Kitab'ını vermeyin." Oradaki konuşmacılar; "Vallahi biz ona Kitab'ı vereceğiz. Eğer kabul edeceğimiz bir hakkı ortaya koyarsa, kendisine uyarız. Eğer bir batıl ortaya koyarsa, o zaman da batılını yüzüne çarpar ve arkadaşlarına geri çeviririz" dediler. Abdullah bin Abbas (r.a) ile üç gün görüşme yaptılar. Bunun sonunda dörtbin kişi tevbe ederek ha¬reketlerinden geri döndüler. Bu dönenlerin arasında İbnu'l-Kcvva da vardı. Ab¬dullah bin Abbas (r.a) tevbe edip dönenleri Kufe'ye Hz. Ali (r.a)'nin yanına ge¬tirdi. Hz. Ali (r.a) geride kalanların yanına da adam göndererek: "Bizim ve insanların durumlarında, bildiğiniz bir takım gelişmeler meydana geldi. Siz istediğiniz her şeyi araştırabilirsiniz. Haram kanı akıtmamanız, yol kesmemeniz ve bir kimsenin zimmetine haksızlık etmemeniz, aramızda kesin prensip olmalı. Eğer bunlardan birini işlerseniz, biz de aynı şartlarda size karşı savaş başlatırız. Allahu Teala ihanet edenleri sevmez" diye bildirdi. Abdullah bin Şeddad bunları anlatınca, Hz. Aişe (r.a) kendisine: "Ey İbni Şeddat, Ali (r.a) onları öldürdü mü?" diye sordu. İbni Şeddat da şöyle cevap verdi: "Vallahi, Hariciler, Hz. Ali (r.a)'nin kendilerine elçi göndermesinin hemen ardından, yol kesmeye, kan dökmeye ve insanların zimmetlerine tecavüz etmeye başladılar. Bunun üzerine Hz. Aişe (r.a): "Vallahi, bütün bunlar oldu mu? Gerçekten kendisinden başka ilah olmayan Allah'ın bildirdikleri aynen gerçekleşti" dedi. Sonra da: "Bana şimdiye kadar Irak tarafından gelenler meme gibi dışa doğru çıkık kolu olan (Za's-Suddiyye) birinden iki kez söz eltiler" diye hatırlattı. İbni Şeddad da: "Ben onu gördüm. Hz. Ali (r.a) ile birlikte öldürülenlerin yanına gittim. Hz. Ali (r.a) insanları çağırıp (söz konusu kişinin cesedini göstererek): "Şunu tanıyor musunuz?" diye sordu. Oraya gelenlerin bir çoğu: "Ben onu filancaoğullarının camisinde namaz kılarken gördüm" dediler. Kendisinde, kolunun meme gibi şişkinliği dışında tanınmasını sağlayacak bir delil bulamadılar. Hz. Aişe (r.a): "Irak halkı kendi düşünceleri ile Hz. Ali (r.a)'ye karşı ayaklanma yaptığında Hz. Ali (r.a) ne söyledi?" diye sordu. Şeddad: "Ben onun "Allah ve peygamberi doğru söyledi" diye söylediğini duydum" dedi. Hz. Aişe (r.a): "Bunun dışında bir şey söyledi mi?" diye sordu. İlmi Şeddad: "Allah için, hayır" dedi. Bunun üzerine Hz. Aişe (r.a) şöyle söyledi: "Evet, Allah ve Resulü doğru söyledi. Allah, Ali'ye rahmet eylesin. Kendisini hayrete düşüren bir söz duyduğu zaman "Allah ve Resulü doğru söyledi" demek onun adetidir. Irak halkı gidiyor, ona karşı yalan söylüyor ve sözü fazla uzatı¬yorlar." Mecma'u'z Zevaid (6/235) - Taberani, Ebu Umame (r.a)'den rivayet etmiştir: "Yüce Allah'ın: "Ey iman edenler, sizden olmayanı sırdaş edinmeyin. Onlar sizi şaşırtmaktan geri durmazlar. Sıkıntıya düşmenizi isterler. Onların öfkeleri ağızlarından taşmaktadır. Kalplerinin gizlediği ise daha büyüktür. Eğer aklediyorsanız şüphesiz size ayetleri açıkladık" Ali İmran: 118 ayet-i kerimesi ile ilgili olarak Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Bu ayeti kerimede kastedilenler Haricilerdir." Mu'cemu'l Kebir (8/325) - Taberani, Kebir ve Evsat'ta (Mu'cemu'l Kebir ve Mu'cemu'l Evsafta) Humeyd bin Hilal (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Umare bin Kard el Leysi bir gazveye çıktı. Orada Allah'ın dilediği kadar bir süre kaldı. Sonra geri döndü. Ahvaz yakınlarına geldiğinde ezan sesi duydu. Bu sesi duyunca: "Vallahi üç günden beri müslümanlarla birlikte cemaatle na¬maz kılmadım" diye söylendi ve namaz kılmak amacıyla ezan sesinin geldiği yöne doğru ilerledi. Vardığında Ezarika taifesi ile karşılaştı. Onlar kendisine: "Ey Allah düşmanı, seni buraya getiren sebep ne oldu?" dediler. Umare bin Kard: "Siz benim kardeşlerim değil misiniz?" dedi. Onlar: "Sen ancak şeytanın kardeşisin, biz seni öldüreceğiz" dediler. Umare: "Siz Resulullah (a.s)'ın benden kabul etmiş olduğu bir şeyi neden kabul et¬mezsiniz?" diye sordu. Onlar: "Resulullah, senden neye razı oldu?" dediler. Umare: "Ben kafir iken Resulullah (a.s)'ın yanına gittim ve Allah'tan başka ilah ol¬madığına, kendisinin de Allah'ın Resulü olduğuna şehadet ettim, O da beni bıraktı" dedi. Ama onlar Umare'yi alıp öldürdüler." - Ahmed, Ebu Said el Hudri (r.a)'den rivayet etmiştir: "Hz. Ebu Bekir (r.a), Resulullah (a.s)'ın yanına gelerek: "Ey Allah'ın Resulü! Ben şöyle şöyle bir vadide bulunuyordum. Orada ken¬dini huşu içinde gösteren, başı öne eğik, güzel görünümlü bir adamla karşı¬laştım" dedi. Resulullah (a.s): "Git, o adamı öldür" diye buyurdu. Hz. Ebu Bekir (r.a), yeniden o yere gitti, adamı aynı hal üzere görünce öldürmek istemedi ve Resulullah (a.s)'ın yanına geri döndü. Bunun üzerine Resululah (a.s), Hz. Ömer (r.a)'e: "Git o adamı öldür" diye buyurdu. Hz Ömer (r.a) gitti, adamı Hz. Ebu Bekir (r.a)'in gördüğü hal üzere gördü ve (öldürmeden) geri döndü ve: "Ey Allah'ın Resulü! Adamı huşu içerisinde namaz kılarken gördüm ve öldürmek istemedim" dedi. Bunun üzerine Resulullah (a.s): "Ey Ali! Sen git öldür" diye buyurdu. Hz. Ali (r.a) gitti ama adamı göremedi ve geri dönerek: "Ey Allah'ın Resulü! Ben adamı göremedim" dedi. Bunun üzerine Resulullah (a.s) söyle buyurdu: "Bu adam ve arkadaşları Kur'an okurlar, ama okudukları Kur'an hançerelerini geçmez. Bunlar okun yaydan çıkması gibi dinden çıkarlar. Sonra da ok, yaydan atıldığı yere geri dönmedikçe bunlar da dine geri dönmezler. Onları bulduğunuz yerde öldürün, onlar insanların en fenalarıdırlar." Ahmed (3/15) Mecma'u'z Zevaid (6/235) Hadisler, Haricilerin, İslam ümmeti içinde sürekli şekilde çıkmaya devam edeceklerine işaret etmektedir. Resulullah (a.s)'ın "Onları gördüğünüz zaman öldürünüz" sözü, kendilerinde, burada belirtilen sıfatların varlığının kesin ola¬rak anlaşılmasından sonra, ancak onların öldürülebileceğini ifade etmektedir. Çünkü bir kimsenin zanna dayanılarak öldürülmesi caiz değildir. Kesin bilgi ise, gerçeklere, kuvvetli izlere ve delillere dayanır. Kalplerde saklı olan gerçek¬ler bize gizlidir. Öldürmeyi haklı gösterecek, ancak dışa akseden belirtilerle olur. Asıl olan, bir müslüman hakkında iyi zanda bulunmamızdır. Bunun aksini geçerli kılacak deliller ortaya çıkmadıkça, bu esasa aykırı hareket edilemez. Zan konusunda böyle davranılması gerekirken, öldürme konusunda acelecilik etmek nasıl haklı bulunabilir? Son yüzyıllarda insanların Haricilikle itham edilmelerinde aceleci davranıldığı görülmektedir. Görüşümüze göre, Haricilerle ilgili olarak rivayet edi¬len nassları okuyan kişinin, önce kendini iyi bir hesaba çekmesi ve başkalarını itham etmekten kaçınması gerekmektedir. Başkalarını ancak doğru bilgi ve ke¬sin delillere ulaştıktan sonra itham etmek mümkündür. Bu kesin bilgi de itham edilen kişinin öldürülmesi için geçerli sebep olarak ele alınamaz. Öldürme işi, ancak itham edilen kişinin yukarıda üzerinde durulan kendileri ile savaşılmasını ve öldürülmelerini caiz kılacak gayri meşru fiilleri işlemeye, haksız yere kan akıtmaya, malları gasbetmeye ve zimmetleri ihlal etmeye başlamasından sonra meşru olabilir. - Taberani, Abdullah bin Amr (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Doğu taraflarından bir gurup ortaya çıkar. Bunlar Kur’an okurlar ama okuduklan Kur'an hançerelerinden geçmez. Onlardan bir gurup kesilince, yeni bir gurup ortaya çıkar. Ta ki, sonuncuları Deccal'la birlikte ortaya çıkar." - Taberani, Amir bin Vasile (r.a)'den rivayet etmiştir: "Huneyn gününde, Resulullah (a.s)'ın yanına, başı traşlı bir adam gelerek: "Sen adil davranmadın" diye söyledi. Bunun üzerine Resulullah (a.s): "Eğer ben adil davranmazsam kim adil davranır?" diye buyurdu. Resulullah (a.s) bir an adama dikkat etmedi. Adam da gitti. Daha sonra Resulullah (a.s):"Az önceki adam nerede?" diye sordu. Adama bakıldı bulunamadı. Daha sonra Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:"Ümmetimin içinde bir topluluk ortaya çıkacaktır ki, onların görünümleri bu adamın görünümüne benzer. Bunlar okun yaydan çıkması gibi dinden çıkarlar. Oku atan kişi, daha sonra okunun çubuğuna bakar bir şey göremez, demirine bakar bir şey göremez, okun yaya takıldığı yere bakar bir şey göremez." Bir Açıklama Hariciliğin dışa yansıyan yönlerinin en önemlileri, bilgisizce bir dindarlık ve iman gücünden değil, nefsin tahrikinden gelen bir katılıktır. Kendilerine karşı hürmet gösterilmesi ve itibar edilmesi gereken kimselerin yanında edebe aykırı hareket etmeleri, onların dışa yansıyan bir yönleridir. Nitekim hadiste kendinden söz edilen kişi, Resulullah (a.s)'dan adil olmasını istemek suretiyle edebe aykırı bir tutum sergilemiştir. Bu konuyu eğitimcilerin iyi kavramaları ve ken¬dilerine hürmet edilmesi gereken, işleri hikmete uygun, sözleri doğru büyükle¬rin yanında edebe aykırı davranmamaları gerekmektedir. Eğitimcilerin, küçük¬lere de, büyüklere saygı göstermeyi ve öğrencilerine edebi öğretmeleri şarttır. - Bezzar, Akabe bin Visac (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Benim bir arkadaşım vardı. Abdullah bin Amr'dan Haricilerle ilgili hadis rivayet ederdi. Ben kendisiyle bu konuda tartışmaya girdim. Daha sonra Abdulah bin Amr (r.a) ile karşılaştım. Kendisine: "Sen Resulullah (a.s)'ın ashabının hayatta kalanlarındansın. Allahu Teala sana ilim ihsan etmiştir. İnsanlar yöneticilerini tenkid etmekte ve onları sapıklıkla itham etmektedirler" dedim. Bana şöyle söyledi: "Allah'ın, meleklerinin ve bütün insanların laneti o kimselerin üzerine olsun. Bir keresinde Resulullah (a.s)'a bir kap altın veya gümüş getirildi. Resulullah (a.s) bunu ashabının arasında paylaştırmaya başladı. Taşralılardan bir adam kalkarak: "Ey Muhammed, Allah sana adaletli olmayı emretmişken, sen adaletli davranmadın" dedi. Bunun üzerine Resulullah (a.s): "Yazık sana, eğer ben adaletti olmazsam, benden sonra sizin hakkınızda kim adaletli davranabilir?" diye buyurdu. Adam gittikten sonra Resulullah (a.s) söyle buyurdu: "Ümmetimin içinde bu adamın benzerleri ortaya çıkar. Onlar Kur'an okur¬lar ama okudukları Kur'an hançerelerini geçmez. Öyleleri ortaya çıkarsa on¬ları öldürün, sonra tekrar ortaya çıkarlarsa yine öldürün " Bu sözü üç kez tek¬rar etti." - İbni Mace, Ebu Umame (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Göğün altında (yeryüzünde) öldürülmüş olanların en fenaları ve öldüren¬lerin öldürmelerine en layık olanları (kendilerini öldürenleri en çok sevaba so¬kanları) cehennem ehlinin köpekleri idi. Bunlar önceden müslüman idiler, son¬ra kafir oldular." - İmam Ahmed, Enes (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Sizin içinizde ibadete düşkün olan ve bu şekilde ibadete düşkünlüğü alış¬kanlık haline getiren bir topluluk vardır. Hatta onların bu durumları insanları hayrete düşürür. Kendileri, kendi kendilerine hayret ederler. Bunlar okun yay¬dan çıkması gibi dinden çıkarlar." - İmam Ahmed, Abdulmelik bin Muleyl Selini (r.a)'nin şöyle söylediği¬ni rivayet etmiştir; "Cuma günü minberin yakınında bir yerde oturuyordum. O sırada Muhammed bin Ebi Huzeyfe gelip minberin üzerinde durdu, insanlara hitap etti. Ardın¬dan da kendilerine Kur'an-ı Kerim'den bir sure okudu. O, insanların içinde en çok Kur'an okuyan kimselerdendi. O sırada, Akabe bin Amir şöyle söyledi: "Allah ve Resulü doğru söylemiştir. Ben Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurdu¬ğunu duydum: "Kur'an-ı Kerim'i öyle kimseler okuyacaklardır ki, okudukları, hançerelerini geçmeyecektir. Bunlar okun yaydan çıkması gibi dinden çıkarlar." Muhammed bin Ebu Huzeyfe, Hz. Osman (r.a)'a karşı ayaklananlardandı. Bu yüzden Akabe bin Amir, Hariciler hakkında geçerli saydığı bu özelliği, onun için de geçerli saymıştır.