Bu Blog içinde Ara

8 Eylül 2012 Cumartesi

İKİ YAŞINDAN BULÛĞ ÇAĞINA KADAR ÇOCUĞUN ŞAHSİYET YAPISI 03


III- Eğitim İçin İyi Bir Hoca Ve İyi Bir Okul Seçilmesi:

İlk müslüman nesiller, çocuklarına kaliteli bir eğitim verebilmek için iyi bir okulun seçimi konusunda üstün bir gayret gösteriyorlardı. Çünkü okul, çocuğun akıl ve ruh dünyasını yansıtan ayna ve onun be­slendiği kaynak durumundadır. Çocuğun ahlâkî yapısını işlerken de ifade ettiğimiz gibi sahabe ve tabiun neslinin, çocuklarının ilimden önce edep almalarım öğütlemeleri, bu hususta onların gösterdikleri ihti­mamı ortaya koymaktadır. Onlar iyi bir hocaya ulaşmak için yolculuk yapmak zorunda kaldıklarında, herhangi bir sıkıntı duymadan, gönül rahatlığıyla ve severek bunu yaparlardı. Bilinen bir husustur ki, yolcu­luğun ana babaya yüklediği birtakım maddi külfetleri vardır. Fakat sağlıklı bir şekilde çocuğa ilmi yapı kazandırabilmek için onlar buna ko­laylıkla katlanabiliyorlardı. Bundan dolayı "Siyaset" adlı kitabında Ibn Sina şöyle der: "Çocuğun hocasının akıllı, mütedeyyin, pedagojik for­masyonu iyi, öfke ve hafiflikten uzak, vakur ve ağırbaşlı, hareket ve davranışları mutedil ve külfetsiz, nazik ve zarif, mürüvvet ve nezaket sahibi tatlı bir şahsiyet olması gerekir." Tarih boyunca, müslüman idar­eciler de kendi çocuklarının eğitimi için iyi bir hoca bulma konusunda gerekeni yapmışlardır.
Ebû Davud'un hizmetçisi Ebu Bekir b. Câbir anlatıyor: Bağdat'ta idim. Akşam namazını kıldıktan sonra kapı çalınarak açıldı. Baktım ki bir hizmetçi, halife Ebu Ahmed el Muvaffak'ın izin istediğini söylüyor. Derhal Ebu Davud'un yanına girdim ve durumu bildirdim. O da izin verdi halife içeri girdi ve oturdu. Sonra Ebû Dâvûd ona yönelerek;
“Böyle bir vakitte şeref vermenizin sebebi nedir? dedi. Halife:
“Üç husus, dedi. Ebû Dâvûd:
“Nedir onlar? dedi. Halife:
“Basra'ya gideceksin. Muhtelif bölgelerden talebelerin gelip sen­den ilim almaları için orayı vatan edineceksin, dedi. Ebû Dâvûd:
“Bu bir. ikincisini söyle, dedi. Halife:
“Çocuklarıma "Sünen" kitabını rivayet edeceksin, dedi. Ebû Dâvûd:
“Peki tamam. Üçüncüsünü söyle, dedi. Halife:
“Onlar için ayrı ve özel olarak rivayette bulunacaksın. Çünkü halifelerin çocukları Öyle herkesle oturup kalkmazlar, dedi. Bunun üzerine Ebû Dâvûd:
İşte bu isteğini yerine getirecek durumda değilim. Çünkü eşrafıyla, zayıfıyla insanların hepsi ilimde eşittir, dedi. Olayı anlatan ravi diyor ki: Artık ondan sonra halifenin çocukları gelip otururlardı. Ancak onlarla diğer gelen insanlar arasında bir perde çekilirdi. Böylece onlar herkesle birlikte hadis dinlerlerdi.[473]
Rivayete göre Utbe b. Ebî Süfyan oğlunun hocasına şöyle demiştir: Ey Abdussamed! Önce kendini düzeltmekle işe başlamalısın. Çünkü çocukların gözleri senden ayrılmaz. Senin güzel gördüklerin onların nezdinde güzeldir. Çirkin gördüklerin de onların nezdinde çirkindir. Al­lah'ın kitabını onlara öğret. Yalnız öğretirken ne onları bıktıracak şekilde zorla ne de büsbütün Kur'an'ı ihmal edecek kadar onları başıboş bırak. Onlara güzel şiirleri, Hz. Peygamber'in (s.a.v.) hadislerini ve büyüklerin hikmetli sözlerini oku. Birini mükemmel duruma getirmed­en ve onların anlamalarına tam olarak firsat vermeden başka bir ilme geçme. Çünkü aynı anda, yoğun bir şekilde kulağa değişik bilgilerin gelmesi, sağlıklı olarak onların anlaşılmasında güçlük ve kargaşa mey­dana getirir. Benimle onları tehdit et ve benim yokluğumda gerekirce onları cezalandır. Onlara hastalığı teşhis ettikten sonra ilacını ver^n şefkatli ve yumuşak bir doktor gibi davran. Onlara dinine düşkün yöneticilerin biyografilerinden ve hayat tarzlarından bahset. Kadınlarla konuşmaktan onları sakındır. Terbiye için onları bana havale etme, bfen onları sana emanet ettim. Onların daha iyi durumda olmaları için senin istek ve temennilerine -inşaallah- hazırım."[474]
Mâverdî, şu sözleriyle hoca seçiminin önem ve lüzumunu vurgula­maktadır: 'Yavrusu için hoca ve terbiyeci seçiminde baba, ana veya stit ana seçiminde gösterdiği gayret ve hassasiyeti hatta daha fazlasını göstermek zorundadır. Çünkü çocuk ahlak, âdap ve birtakım alışkanlıkları baba ve anasından ziyade hocasından alır. Zira eğitim maksadıyla çocuk, öğretmeniyle birlikte daha uzun süre olmakta, onun emir ve tavsiyelerine uymakla yükümlü tutulmaktadır. Böyle olunca, hoca öğrencisine sadece Kur'an okutmakla, şiir ve lügat ezberletmekle kalmamalı, onun iffet ve takva sahibi, mütedeyyin, olgun, yüksek ahlak sahibi olmasına, inanç ve amelle ilgili lüzumlu bilgileri öğrenmesin^ özen göstermelidir. Sırasıyla bu saydıklarımızın tamamım yapamamamı durumunda, Allah korkusu, dine bağlılık şuuru ve gerekli amelî-fıkhî meseleleri vermek kaçınılmazdır."[475]
Üzülerek söylemeliyiz ki, bugün günümüz dünyasında Islara düşmanları kin kusan haçlı saldırılarını sürdürmekte ve müslüman çocuğu bozmak için alçak inkar sancağım yükseklerde tutmaktadırlar. Bundan dolayı onlar çocuk eğitimi için dînî hayattan uzak ve inançsız öğretmeni tercih etmekte ve çocuğu Allah'ın yolundan uzaklaştırıcak çağdaş/modern okul hazırlamaktadırlar. Tabii ki bu gelişmeler müslümanlann gaflet ve bilgisizlikleri yüzünden olmaktadır. Bizim bu . tesbitimiz, rastgele söylenmiş ölçüsüz bir söz değil, bugün yaşadığımız bir realitedir, imansız müsteşriklerin ve hınstiyan misyonerlerin ıür^f ve açıklamaları, konu hakkında açık bir belge durumundadır. Onların şu planına bir bakınız! 1952'de ölen papaz Samuel Zewemer "Mehdü 1-Islâm" adlı kitabında, müslüman çocuklara kurduğu tuzağı Şöyle açıklıyor: "Batı tarzı bir ahlâk eğitimi ve okul öğretimi, henüz ergenlik çağına girmemiş tüm çocuklarda olumlu ve yararlı sonuçlar ortaya koy­maktadır. Bir defa ben müsîüman öğrencileri toplayarak önlerine yerküreyi temsil etmek üzere bir top koydum. Sonra onun üzerinde kuv­vetli bir ışık çevirdim. Bu gösteriyle ben onları, Ramazan ayındaki oruç emrinin Allah katından gelmediğini, çünkü bazı ülkelerde bu farzın ye­rine getirilemeyeceği konusunda ikna ettim."[476]
Kinini tutup fırsat gözeten bu alçak ve suçlu adam -ki gerçekten çocuklarını bu tip öğretmenlere gönderen veliler daha suçludur bunun­la da yetinmemiş, 1935 yılında Kudüs'te, İslâm ülkelerinde görev yapan bütün misyonerler için bir sempozyum düzenledi. Burada onların İslâm ülkelerinde islâm inancı karşısında karşılaştıkları sıkıntı ve problemle­ri dinledikten sonra, müslüman çocuğun akıl ve fikrini bozma nok­tasında şu sözleri sarfederek hedeflerini açıkladı: "Müslümanların diy­arında siz, Allah'a kulluğu bilmeyen ve bilmek de istemeyen bir nesil hazırladınız. Müslümam islâm'dan kopardınız ama onu hnstiyanlığa sokamadınız. Netice olarak emperyalizmin istediği şekilde; rahatlık ve tembelliği seven, bela ve musibetlere hiç aldırış etmeyen müslüman bir kuşak geldi. Artık bu kuşağın dünyadaki arzu ve hedefi sadece şehvettir; öğrenimi şehvet içindir, mal, eşya ve para biriktirmesi şehvet içindir, idealindeki makam ve statü şehvet içindir. Ayrıca o, şehvetlere ulaşmak için elinden gelen herşeyi yapacaktır."[477]
Kahire, Arap Dil Kurumu üyesi -ki bu, cahil ve gafil İslâm ülkelerinin anlaşılmaz ilginç tutumlanndandır- kindar müsteşrik Gibb "İslâm Nereye Yürüyor" (îlâ Eyne Yesîru el-Islâm) adlı kitabın önsözünde şöyle diyor: "Çağdaş okullar ve basın yoluyla yapılan eğitim ve kültür faaliyetleri, hiç farkına varmadan müslümanlar arasında bir tesir icra edebilmiş ve hayatlarının genelinde dinden hayli uzak­laşmalarına sebep olmuştur. Kuşkusuz bu, İslâm dünyasıni kendi med­eniyetine yaklaştırabilmek için çaba harcayan Batının bıraktığı her girişimde, ilerde ürününü verecek çekirdek bir yapı demektir. Gerçekte İslâmiyet, güç ve önemini biraz kaybetmiş olsa bile bir akidedir. Aynı zamanda o, sosyal hayata hakim bir otorite olması gerekirken, bugün fonksiyonunu yitirmiştir."[478]
Rahmetli eski Şeyhu'l-Ezher Muhammed Hıdır "Misyoner okul­larındaki müslüman çocukları" başlığım taşıyan yazısında bu problemi ele almakta ve islâm toplumunu uyarmaktadır. Söz konusu yazıyı bura­da okuyuculara sunmak isityoruz. Umanz bunda aklı olan veya hazır bulunup kulak veren kimseler için bir öğüt vardır:
"Ailesine bağlı, din, toplum ve milletine faydalı olacak şekilde çocuğunu yetiştirme imkanı varken, böyle yapmayıp da o tertemiz yav­rusunu hiçbir ahit ve antlaşma tanımayan, çocuğa sürekli inkar ve sapıklığı empoze eden bir kadronun kucağına ativeren bir insan tipini düşünebiliyor musunuz? işte bu insan tipi, doğru yolda gitmesini sağlamak, içinde yaşadığı toplumun iman ve saadetine sevinen, inkar ve bedbahtlığına da üzülen bir üye durumuna getirmek üzere Allah'ın kendisine hediye ettiği çocuğu, islâm diniyle savaşmak ve Islâmi. değerleri katletmek için kurulan okullara -ki bunlar bizim toprak­larımızda "Misyonerlik Kurumları" (Cem'iyyâtü't-Tebşîr) adını alan okullardır- gönderen bilinçsiz bir müslümam sembolize etmektedir.
Yavrusunu bu tür okulların duvarları arasına atan bir babanın suç ve günahı, ekonomik endişelerle çocuklarını öldüren babaların suç ve günahlarından daha az değildir. Söz konusu okullarda öğretmen ka­drosunun, çocuklar ve dînî tanımama noktasında çocuklar mesabesinde olan insanlar üzerinde etki bırakması, onların, müslüman çocuklarına gayr-i İslâmî inançları aşıladıklarını, o inançları hayata geçirmeye sevkettiklerini ve İslâm şeriatına dil uzattıklarını gösteren önemli bir gösterge değil midir?
Çocuğunu misyoner yetiştiren okullara veren bir kimse sadece bir ferdi öldürmekle kalmayıp birçok insanı katletmekte ve dolayısıyla tüm ümmete karşı bir cinayet işlemektedir. Bunu biz abartarak söylemiyoruz. Bu tür okullarda eğitim gören çocuk bazen öğretmen ol­makta ve tıpkı papazlar gibi birçok müslüman evladının dînî ve milli duygularını tahrip etmektedir. Bu okulların mezunlarından olup da müslümanların yönetimini ellerinde bulunduranların gayr-i İslâmî kültürle yetişen yetkililere nisbetle daha kaba, daha düzenbaz ve İslâm'a karşı daha saygısız davrandıklarını zaman bize göstermiş bu­lunmaktadır.
Şüphesiz bu okullarda öğrenci bazı bilgiler elde etmektedir. Fakat kaybettiği dinî ve millî duygulara nisbetle bu bilgiler, kayda değer birşey değil aksine bunlar, kişileri büyüleyici özelliğe sahip kaprislerdir. Bu. kaprisler, adamın, tertemiz yavrusunun elinden tutarak onu dininin ve milletinin horlandığı bir iklime götürmesine yol açmaktadır. Bu at­mosfer içinde, çok geçmeden o saf ve temiz yavru değişmekte, kirli ve paslı duruma gelmektedir. Neticede de bu okulların birçok mezununda gördüğümüz ve duyduğumuz olumsuz gelişmeler meydana gelmektedir.
Şam'da bulunduğum günlerde şöyle bir olaya rastladım: Yüksek rütbeli bir subay, İslâmî Eğitim Okulu'nun sahibi olan hocaya çocuğunu getirmişti. Subay hocaya oğlunu bir yabancı okula kaydettirdiğini, ora­da çocuğun inancım bozduklarını ve nihayet çocuğun, kendisini ve anasını hırıstiyanlığa davet ettiğim anlattı. Sonra pişman ve üzüntülü bir vaziyette hoca efendiden çocuğun ruh ve kalbini tedavi etmesini, bel­ki arınabilir düşüncesiyle ona İslâm'ın güzelliklerim anlatmasını rica etti.
Geçen Ramazan ayında başına intikal eden papazın İslâm'a saldırısını ve ona gösterilen tepkileri okuyucular unutmamıştır. Adam söz konusu okulların birinde,  kendisinden ders  alan Müslüman çocuklarının dinine hiç saygı göstermeden İslâm'a dil uzatmıştı. Orada bulunan ve kalbinde biraz iman olan bir öğrenci, papazın İslâm düşmanlığına tahammül edememiş, tepki göstermek suretiyle onu zor durumda bırakmıştı. Bu olayda mü'minler için gerçekten ibretli dersler vardır. Biz bu tip misyonerleri ve onlann faaliyet gösterdikleri eğitim kurumlarını doğrusu pek yadırgamıyoruz. Onlar kendilerine sunulan planı uygulamakla görevlerini yerine getirmektedirler. Ancak biz çocuklarını, inaç, amel ve ahlâk bakımından yara almadan ve birtakım karanlıklara maruz kalmadan çıkamadıkları bir çevreye atan müslüman kardeşlerimizin durumunu yadırgıyor ve onları uyarmak is­tiyoruz. Şüphesiz öteki alemin azap ve karanlığı daha sürekli ve daha dehşetlidir."[479]
Önemine binaen, başka meselelere de girerek konuyu bir bakıma dağıttığımızın farkındayız. Bu hususta okuyucuların mazur göreceğini umuyoruz.[480]

IV-Çocuğun İyi Derecede Arapça Öğrenmesi:

Arapça, bütün Islâmî ilimlerin anahtarıdır. Çocuğun dili ne kadar kuvvetli olursa, ileriki yıllarda arzu ettiği herhangi bir ilim dalında da o kadar güçlü ve başarılı olur. Arapça, Kur'an-ı Kerim ve hadis-i şerifin dilidir. Hz. Peygamber (s.a.v.) bu dili öğrenmeye ve öğretmeye teşvik etmiş, bu konuda çocukların yetiştirilmesine de ayrı bir önem vermiştir. Müslümanların çocuklarına Arapçanın yazılışını ve okunuşjınu öğretmeleri karşılığında Bedir esirlerinin bırakılacağını kabullenmesi[481] Hz. Peygamberin bu husustaki hassasiyetini göstermektedir. Bu anlaşmada her esir, on sahabe çocuğuna iyi derecede Arapça öğretmekle kendisini kurtaracak fidyeyi ödemiş oluyordu.
İbn Abbâs (r.a.) anlatıyor; Bedir savaşında elimizde bazı esirler vardı. Verecekleri bir fidye de yoktu. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.) onların, ensann çocuklarına yazıyı öğretmelerini fidye olarak kabul etti. Derken ensardan bir çocuk babasına geldi. Babası:
“Neyin var? dedi. Çocuk:
“Öğretmenim beni dövdü, dedi. Bunun üzerine babası:
“İğrenç adam Bedir'in intikamım almak istiyor! Artık ona bir daha gitmezsin, cevabını verdi.[482] Herhangi bir çocuğun dil hatası yapması, sahabe başta olmak üzere selef-i salihini çok rahatsız ederdi.
Hz. Ömer birgün ok atışı yapan bir gurup çocuğa rastlamıştı. Çocuklardan birisi konuşma esnasında "Ya Emîra'l-Mü'minin! Innenâ Kavmun Müteallimîn"[483] diyerek cümlenin son kelimesinde gramer hatası yapmıştı. Halbuki kelimenin telaffuzu "müteallimûn" şeklinde ol­malıydı. Bu hata üzerine Hz. Ömer hemen öfkelenmiş ve şöyle demişti: "Vallahi sizin ok atışında yaptığınız bir yanlışlık benim yanımda diliniz­de yaptığınız bir hatadan daha sevimli ve daha hafiftir."[484]
Müslüman çocukların bu tür dil bilgisi eksikliğinden kaynaklanan hataları çoğalınca, Hz. Ali (r.a.) bu problemin üzerinde durdu. O, bu hataların büyümesinden endişe ettiği için derhal alimlerden dil kaidele­rini sistemleştirmelerini ve bunları çocuklara öğretmelerini istedi.
Ebu'l-Esved ed-Düelî'ye birgün kızı "Gökyüzü ne kadar güzel" ma­nasında "Mâ Ahsene es-Semâ" diyeceği yerde yanlışlıkla "Gökyüzünün en güzel varlığı nedir?" anlamına gelen "Mâ Ahsenu's-Semâ?" demişti. Bu soruya babası:
“Yıldızlarıdır, cevabını verince kızı şöyle dedi:
"Ben bunu kasdetmemiştim. Ben, gökyüzündeki varlıktan sor­mayı değil, ona duyduğum teaccübü kasdetmiştim." Oysa bu manayı kasdeden kızın, kaide icâbı 'Mâ Ahsene es-Semâ" demesi gerekirdi. Genç nesilde bu tür dil hatalarını gören Ebu'l-Esved, halife Hz. Ali'ye giderek durumu bildirmişti. Bunun üzerine Hz. Ali, Ebu'l-Esved1 e yazı malzemeleri vererek ondan nahiv kaidelerini sistematik hale getirmesi­ni istedi.
Selef-i salih de ilim yolcusu çocuklarına nasihat ederken, diğer bütün ilimlerin anahtarı olması sebebiyle Arap dili ve edebiyatına ihti­mam göstermelerini tembih ederdi. Abdulmelik b. Abdilaziz b. Ebî Se­leme el-Mâcişûn anlatıyor: el-Münzir b. Abdillah el-Hızâmî'ye git­miştim. O sırada ben küçük denecek yaşta idim. Ben konuşunca, dil kaidelerine uygun bir şekilde sarfettiğim düzgün ifadelerim onun dik­katini çekti ve bana:
“Sen kimsin? dedi. Ben de ona:
“Abdulmelik[485] b. Abdilaziz b. Ebî Seleme'yim dedim. Bunun üzerine o bana:
“Sen hemen ilim tahsil et! Çünkü sende bunu yapabilecek atlyapı var; dil problemin olmadığı için derhal tefsir, hadis ve fikıh gibi temel Islâmî ilimlere başlayabilirsin, dedi.[486]
 İmam Şafiî de çocukluğunu, dilleri bozulmamış olan Arap kabile­lerinin yanında kalarak geçirmiş ve onlardan Arapçayı öğrenmişti. Bu yüzden Arap dili ve edebiyatı konusunda alimler arasında farklı ve müstesna bir yeri vardır.
İbn Sînâ "Siyaset" adlı kitabında konuyla ilgili şunları söyler: "Çocuk "recez" diye bilinen şiir ve kasideleri, inanç esaslarıyla ilgili bir akîde metnini ezberlemelidir. Çünkü "recez" in nakil ve ezberi daha ko­laydır. Çünkü beyitleri daha kısa, vezni daha hafiftir. Şiirlerden; edebin fazileti, ilmin övülmesi, cehaletin yerilmesi, ana babaya iyilik etmenin sevabı, misafire ikram edilmesi gibi tüm iyilik ve güzellik temalarını işleyenler tercih edilmelidir. Çocuk Kur'an hıfzını tamamlar ve dilin esaslarını iyi derecede öğrenirse, o zaman tabiat ve kabiliyetine uygun ilim ve meslek dalına yönlendirilir."
Ebu'l-Hasan el Mâverdi de, çocuğa iyi derece Arap dilini öğretmenin ehemmiyetini şu şekilde açıklar: "Çocuk eğitim öğretim aşamasına geldiğinde, yapılacak şey Arapça ile birlikte Kur'an öğretimine başlamaktır. Çünkü Allah Teâlâ kitabını Arap diliyle indir­miş, dinin hükümlerini o dille anlatmış, Rasûl (s.a.v.) de sünnetini o dille tebliğ etmiştir.' Tarih boyunca dînî, hikemî, ciddi ve şaka dolu gayr-i ciddi kitaplar hep Arapça olarak telif edilmiş, ümmet için vesika nite­liğindeki yazışma, doküman ve mektuplar şimdi de bu dille gerçekleşmektedir. O halde bu toplum içinde büyüyen bir çocuğun Arapçayı öğrenmesi gereklidir. Aksı halde dinini bilemediği gibi toplum içinde de zayıf ve eksik olur."[487]
"Ayrıca Arapça akıcılık, tatlılık, beyan, ifade ve gramer zenginliği, alfabesinde bulunan normal harf sayısı gibi diğer dillerde olmayan birçok özelliği taşıyan farklı bir lisandır. Edebi zevk ve sanat itibariyle de Arapçanın ayrı bir yeri vardır. Bu yüzden de Arap olmayan birçok hükümdar bu dili öğrenerek özel meclis ve törenlerinde kul­lanmışlardır."
İmam Mâverdi şu tesbitiyle îbn Sina'nın en kolay yoldan Arapça öğrenme konusundaki görüşünü desteklemektedir:
"Dil eğitimi ve öğretiminde izlenmesi gereken metod, anlaşılması en kolay ve en hafif kitaplan seçmek, öğrencileri nadir kullanılan garip ve yabancı kelimelerle, nahiv ilminin incelikleriyle ve aruz divanlarıyla meşgul etmemektir. Çünkü bunlar, asıl üzerinde durulması gereken mana ve muhtevaya mani olur. Lafız ve kelimeler mana ve muhtevaya vakıf olmak için öğrenilir, insan, lafızları öğrenmek için ömrünü tüketirse, o lafızların ifade ettiği manalar ihmal edilmiş olur. Ancak li­sanın ilmini yapan ve bunu meslek edinen filolog ve edebiyatçılara diyecek bir şey yoktur. Dil öğreniminde Arap şiirlerinden ve Arap tarihinde vuku bulan hadiseleri ifade eden haberlerden istifade edilmelidir. Fakat bunların seçimine dikkat edilmeli, çocuk, dinin esaslarını ihtiva eden, ilim, zühd, şecaat, cömertlik ve güzel ahlâka teşvik eden hikmetli şiirleri ezberlemelidir. Böylece çocuk üstün sıfatları ve faziletleri tanır, onlara karşı özlem ve sevgi ile büyür ve onları alışkanlık haline getirir. Netice itibariyle de çocukta ifade gücü ve düzgün konuşma melekesi gelişir, sözün güzelini çirkininden ayırır, ince ve üstün manalara nüfuz eder.[488]

V- Çocuğun Îyi Derecede Yabancı Bîr Dil Öğrenmesi

Çocuk iyi derecede Arapçayı öğrendikten, Kur'an ve sünnetten bir miktar ezber yaptıktan sonra artık aynı, şekilde bir yabancı dil öğrenebilir. Düşmanların sinsi plan, oyun ve emellerini deşifre ederek onların kurdukları tuzaktan emin olacak, uluslararası diplomatik ilişkilerde istihdam edilecek ve özellikle batıda gelişen pozitif bilimleri müslumanlara aktaracak bir İslâm neslinin inşası için bu gereklidir. Rashulüllah (s.a.v.) Mekke'den Medine'ye hicret ettiği sırada ilk yaptığı iş bu olmuştur.
Zeyd b. Sabit anlatıyor: Rasûlüllah (s.a.v.) bana yahudilerin yazısını (Süryânîceyi) öğrenmemi emretmişti. Ben de onun için öğrendim. Rasûlüllah (s.a.v.) bana "Vallahi yazışmalarım konusunda hiçbir yahudiye güvenmiyorum" dedi. Ben de onların (dil ve) yazısını onbeş gün[489] içinde çok iyi bir şekilde Öğrendim. Artık Rasûlüllah (s.a.v.), yahudilere mektup yazacak olsa yazıyor ve onlardan mektup gelse onu okuyurdum.[490]
Selef de Arapçanın yanısira çocuklarına yabancı başka bir dili öğretmeyi teamül haline getirmiştir. Ömer b. Kays anlatıyor: Ibnu'z-Zübeyr'in (r.a.) yüz hizmetçisi vardı. Onlardan her biri başka bir dil/ lehçe konuşuyordu. Ibnu'z-Zübeyr de onların her biriyle kendi diliyle konuşurdu. Ben onun dünya işlerine baktığımda "Bu adam bir an olsun Allah'ı (ve ahireti) niyaz etmemektedir" derdim. Ahiret için yaptıklarına baktığımda ise, "Bu adam bir an olsun dünyayı istememektedir" der­dim.[491]

VI- Çocuğun İlgi Ve Kabiliyetine Göre Yönlendirilmesi:

Az önce Zeyd b. Sabit'in Süryânîce öğrendiği bahis mavzuu edil­mişti. Hiç kuşku yok ki sahabenin, Zeyd'i Peygamber'e (s.a.v.) takdim ederek aday göstermesi, onun dil'konusunda ilgi ve kabiliyetini bildikle­rinden, Süryânîce öğrenme hususunda Rasûlüllah'ın (s.a.v.) arzusunu yerine getirebileceğine güvendiklerinden dolayıdır. Bu hareket, çocuğun ruhen arzu ettiği, ilgi ve merak duyduğu ilim ve mesleğe yönlendirilmesi gerektiğini göstermektedir. Bunun yapılması halinde çocuk, akranı içinde üstün basan ve performans göstererek toplumuna katkıda bulunur. Allah kendilerinden razı olsun selef alimleri asırlarca önce bu realiteyi gündeme getirmişlerdir. İbn Sina, çocuğun istediği her meslek ve sanatın onun için sözkonusu olamayacağı, kendi yapısına ve becerisine uygun bir sanat ve meslek dalına teşebbüs etmesi gerektiği görüşündedir.
Yûnus b. Habib aruz ve şiir öğrenmek için ünlü filolog Halil b; Ahmed'e sık sık gider gelirdi. Derken bu, Yûnus'a ağır geldi. Birgün hocası Halil ona şairin "Gücünün yetmediği şeyi bırak, yapabildiğin şeye geç" manasındaki şiirinin hangi vezinden olduğunu sordu. Yûnus bu soruya cevap veremeyince hocası Halil ondan, şiirin beytinin İkincimisrasını sorunun yerine koymasını istedi.[492]
İmam Buhârî, önceleri fıkıh öğrenmeyi ve bu ilim dalında derin­leşmeyi düşünmüş ve buna teşebbüs etmişti. Derken Muhammed b. Ha­san ona: "Git, hadis ilmiyle meşgul ol" dedi. Çünkü O, Buhârî'nin hadis ilmine daha yatkın ve daha başarılı olacağını sezmişti. Gerçekten onun bu tavsiyesine uyan Buhârî, ehl-i hadisin büyüğü ve imamı olmuştur.[493]

VII. Evde Îyi Bîr Kütüphanenin Oluşturulması Ve Bunun Çocuğun Yapısı Üzerindeki Tesiri:

Çocuğun Kur'an, hadis ve dil öğrenebilmesi için evde İslâmî ilmî bir kütüphanenin bulunması gerekir. Böylece çocuk kütüphanenin ka­zandırdığı o güzel atmosferde büyür, yetişir ve ondan beslenir.
Abdullah b. Seleme, babası Seleme'nin şöyle dediğini nakleder: Babam Bedii b. Varkâ bana bir mektup verdi ve: "Yavrucuğum! Bu Rasûlüllah'in (s.a.v.) mektubudur, ona uyun. Bu yazılı malzeme sizde bulunduğu sürece iyilik ve doğrulukta devam edersiniz" dedi. Peygamber'in (s.a.v.) birtakım emir ve tavsiyelerini ihtiva eden bu rivayette mektubun, Ali b. Ebî Talib (r.a.) tarafından yazıldığım ifade eden kayıt da bulunmaktadır.[494]
Semura b. Cündeb (r.a.), oğlu Süleyman'ın kendisinden devraldığı ve rivayet ettiği nüshasında birçok hadisi biraraya getirmişti. Bu hadis mecmuasının, Semura'mn çocuklarına gönderdiği mektup olduğu bilin­mektedir. Ibn Sîrin, bu mektubun "çok ilim" ihtiva ettiğini söyler.[495] Bütün bunlar, evde çocuğa kuvvetli ilmî bir yapı kazandıracak faydalı bir kütüphane kurulmasının önemini göstermektedir. Bu bakımdan Câhız der ki: "Bir edebiyatçı-yazar ve onun miraslarından oluşan kita­pları üstün ve kaliteli olursa, çocuk da o nisbette ilmin zevkini tadacak ve bırakılmasını yanlış bulacaktır. Ayrıca çocuk böyle bir ilim, kültür ve edep ikliminde geliştiğinden babasının yolunu takip edecek, kitaplara bakmayı ve kafi derecede yapılacak ilim yolculuğunu alternatif bir ka­zanç yolu olarak görecektir."[496]
Şehid imam Hasan el-Benna, Encau'l-Vesâil adlı eserinde, evde kurulacak bir kütüphanenin fonksiyonunu şu şekilde anlatmaktadır: "Basit veya kitap sayısı az da olsa evde bir kütüphane oluşturmanın ge­rekliliğini ifade etmek istiyorum. Bu kitaplar, islâm tarihi, islâm alim­lerinin ve büyüklerinin biyografileri, Islâmi yolculukları ve fetihleri konu alan kaynaklardan teşekkül etmelidir. Sağlık için eve bir ecza dol­abı nasıl gerekliyse, akıl ve düşüncenin ıslahı için de İslâmî bir kütüphane aynı şekilde kaçınılmazdır. Magazin, hayasız ve ahlâksız basm-yaym karşısında çocuklarım bunlardan baskı ve tehditle engel­leme yerine -çünkü böyle bir yöntem onların merak edip daha çok yönelmelerini beraberinde getirir- onları iyiye ve güzele yönelten faydalı kitap, dergi ve gazetelere kanalize etmelidir.[497]

VIII. İlîm Talebi Ve Tahsili Konusunda İslam Alimlerinin Çocukluk Yılları:

İslâm büyüklerinin hayat hikayelerini anlatmak, çocuğun uyan­masında, duygularının yanısıra akıl ve düşünce sisteminin harekete geçirilmesinde rol oynar. Bu yol, çocuk eğitiminde uygulanan nebevî metodlardan birisidir. Aynı zamanda bu, çocukların ileri seviyede ilmî bir geleceğe doğru yürümelerinde bir nevi katalizör özelliği taşımaktadır, işte çocuklara bu yapının kazandırılmasında çekirdek ol­ması düşüncesiyle bazı örnek biyografileri sunacağız. Bilindiği üzere, daha önce İbn Abbâs gibi Kur'an ve hadis ezberinde enteresan örnekler verilmişti. Burada ise şunları ilave etmek istiyoruz:
1. Süfyân b. Uyeyne:
Ahmed b. Nadr el-Hilâlî'nin babası anlatıyor: Süfyan b. Uyeyne'nin meclisinde idim. Süfyan, mescide giren bir çocuğa baktı. O me­cliste bulunanlar, yaşı küçük olduğu için Süfyan'ı küçümsüyorlardı. Bu­nun üzerine Süfyan: "Daha önce siz de böyleydiniz. Allah size lütfetti"[498] dedi ve devam etti: Ey Nadr! Henüz on yaşımda, boyum beş karış, yüzüm dînâr gibi, elbiselerim küçük, kollarım kısa, eteğim bir parça ve ayakkabım fare kulakları gibi iken benim, Zührî ve Amr.b. Dînâr gibi muhtelif alimlere gidip geldiğimi, onların arasında çivi gibi otur­duğumu, hokka-divitimin bir ceviz, kalemliğimin bir muz, kalemimin bir badem gibi (küçük) olduğunu bir görseydin! Ben meclise girdiğimde orada bulunanlar, "Şu küçük hocaya yol açın" derlerdi. Bu hatırasını anlattıktan sonra Süfyan tebessüm etti ve güldü.
Ravi Ahmed diyor ki: Babam da tebessüm etti ve güldü.[499]
2. Mâlik b. Enes:
Malik diyor ki: Anama "gidip hadis ve ilim yazacağım, ne dersin?" dedim. O da bana: "Gel de ilim elbiselerini giydireyim" dedi. Bunun üzerine o bana en güzel elbiselerimi giydirdi ve başıma sarık sardı. Son­ra da "işte şimdi git, oku ve yaz!" dedi.
Yine anası der ki: "Rabîa'ya git, ilminden önce onun edebini öğren!"[500]
3. imam Şafiî:
Allah kendisinden razı olsun imam Şafiî diyor ki: Benim maddi imkanım hiç yoktu. Henüz çocuk yaşlarımda
-onüç yaşımdan daha küçükken- ilim tahsiline başladım Divana gider, yazı yazabilmek için  orada kullanılmış kağıtların çıkmasını beklerdim.[501] Buvaytî'nin naklettiğine göre imam Şafiî, henüz çocukken Mâlik b. Enes'in ilim meclisinde bulunuyordu. Derken fetva sormak Üzere bir adam Mâlik'e geldi ve:
"Ben, şu bülbül hiç sessiz kalmaz, devamlı öter diye Üç talak ile yemin etim" dedi. Mâlik:
"Yeminini bozmuş oldun! diyerek cevap verdi. Adam gittikten sonra Şafiî, Mâlik'in birkaç arkadaşına yönelerek "Bu fetva gerçekten yanlıştır" dedi. Durum Malik'e bildirildi. Mâlik'in meclisi oldukça hey­betliydi, hiçbir kimse ona cevap vermeye ya da onu reddetmeye cesaret edemezdi. Bazan zabıta müdürü gelerek, ilim meclisinde imam Mâlik'in başında dururdu. Derken Malik'e:
“Şu çocuk senin verdiğin fetvanın yanlış olduğunu iddia ediyor! dediler. Malik:
“Bunu nereden söyledin/çıkardın? dedi. Şafiî:
“Şu kıssayı Peygamber'den (s.a.v.) bize rivayet eden sen değil misin? dedi ve devam etti: Fâtıma bint Kays (s.a.v.) Peygamber1 e (s.a.v.) "Ebû Cehm ile Muâviye bana evlenme teklifinde bulundu" deyince, Pey­gamber (s.a.v.) "Ebu Cehm, sopasını onsuzundan yere koymaz. Muâviye ise fakirdir, maddi imkanı yoktur" demişti. Şimdi soruyorum, Ebu Cehm'in sopası hiç devamlı omuzunda olur mu? Peygamber (s.a.v.) bu­nunla ekser hâli kasdetmiştir. Bunun üzerine Mâlik, Şafiî'nin ilim ve muhakeme gücünü öğrenmişti. Şafiî diyor ki: Medine'den çıkmak iste­diğimde, vedalaşmak üzere Mâlik'in yanına gitmiştim. Ayrılacağım za­man bana şunları söyledi: "Yavrum, Allah Teâlâ'dan kork! Allah'ın sana verdiği bu nuru günahlarla söndürme." imam Mâlik "nûr" ile ilmi kas-dediyordu. Çünkü Mevlâ, "Allah bir kimseye nûr vermemişse artık onun nuru  olmaz"[502] buyurmaktadır.  Bu  rivayette  kuş  "bülbül" şeklindedir. Başka bir rivayette "kumru" geçmektedir.[503]
4. Ahmed b. Hanbel:
Ahmed b, Hanbel, henüz küçüklüğünde Kur'an'ı ezberlemiş, oku­ma ve yazmayı öğrenmişti. Sonra o yazı yazmak için divana yönelir ve kendi kendine şöyle derdi:
"Ben henüz ondört yaşımda küçük bir çocukken önce mektebe son­ra divana gider gelirdim." Ahmed b. Hanbel, çocukluğunda olgun ve mümtaz bir yetişme tarzının izlerini taşıyordu. Ediplerden birisi "Ben çocuklarıma birtakım masraflar yapıyor, yetişmeleri için eğitmek üzere özel hocalar getirtiyorum ama onların iflah olduklarını göremiyorum. Fakat yetim bir çocuk olan Ahmed b. Hanbel'e siz bir bakın, nasıl başarılı oluyor?" diyerek onun ilim, edep ve güzel haline hayranlığını gizleyemiyordu.[504]
5. Ebu Yûsuf (İmam Ebû Hanife'nin arkadaşı ve öğrencisi):
Ebu Yusuf anlatıyor: Ben hadis ve fikıh öğreniyordum. Maddi du­rumum da zayıftı. Birgün ben Ebu Hanife'nin yanında iken babam gel­di. Hemen beni alıp götürdü ve bana şöyle dedi: "Yavrucuğum! Ebu Hanife ile o kadar dolaşma! Çünkü onun ekmeği kızarmış; hali vakti yerindedir. Sen ise geçim için çalışmaya muhtaçsın." Bunun üzerine ben de babama itaat etmeyi tercih ederek derslerin çoğundan uzak kaldım. Derken Ebu Hanife beni göremeyince araştırmış ve soruşturmuştu. Ben de tekrar onun meclisinde bulunmaya karar verdim. Bu gecikmeden sonra ona gittiğimin ilk günü bana "Bize gelmekten seni engelleyen birşey mi var?" dedi. Ben "Geçim derdi ve babama olan itaat" dedim ve oturdum. Orada bulunan insanlar dağılınca Ebu Hanife bana bir kese vererek "Bununla ihtiyacını gör" dedi. Baktım, kesede yüz dirhem vardı. Ebu Hanife bana "ilim halkasından ayrılma. Bu parayı harcayıp bitir­diğin zaman bana haber ver!" dedi. Ben de artık halkaya devam ettim. Bir müddet geçince bana yine yüz dirhem verdi. Sonra geçimimi üzerine aldı. Ben ona hiçbir ihtiyaç bildirmedim ve hiçbir şeyimin bittiğini de söylemedim. Adeta o ihtiyacı hisseder ve gerekli şeyin tükendiğini bilir­di. Nihayet malım çoğaldı ve artık ihtiyaç duymadım."
Ali b. el-Ca'd'ın rivayetine göre Ebu Yusuf diyor ki: "Babam ibrahim b. Habîb vefat etti. Ben küçük yaşımda bir yetim olarak anamın himayesinde kaldım. Derken anam beni hizmetçi/işçi olarak bir çamaşırcının yanına verdi. Ben ise çamaşırcıyı bırakıp Ebu Hanife'nin halkasına uğruyordum. Onun meclisline oturuyor ve ders dinliyordum. Anam da hemen arkamdan ders halkasına geliyor, kolumdan tutarak beni çamaşırcıya götürüyordu. Ebu Hanife bana ilgi gösteriyordu. Çünkü o bende ilim öğrenmeye karşı bir aşk ve heyecan görüyordu. Ben anamın arzusunu yerine getirmeyip durmadan Ebu Hanife'ye gidince birgün Ebu Hanife'ye şöyle dedi:
"Bu çocuğu bozan sensin. Hiçbir şeyi olmayan yetim bir çocuktur. bu. Ben onun karnını el örgülerimle/işlerimle doyuruyorum. Onun, ken­disini idare edebilecek ve. kendisine bakabilecek küçük bir kazanç yolu­nun olmasını istiyorum." Bunun üzerine Ebu Hanife kadına: "Git, sen saçmalıyorsun be kadın! ilim öğrencisi olan bu çocuk, fıstık yağıyla yapılmış paluze yemiştir" dedi. Kadın da hemen ayrıldı ve Ebu Ha­nife'ye "Sen akılsız ve bunak bir ihtiyarsın" dedi.
Ebu Yusuf diyor ki: Sonra ben Ebu Hanife'den ayrılmadım. O malıyla beni destekliyor, geçimimi üstleniyor ve hiçbir ihtiyacımı bırakmıyordu. Netice itibariyle Allah bana ilim lütfetti ve beni yükseltti. Nihayet bana kadılık görevi verildi. Halife Harun Reşid ile ot­uruyor ve sofrasında onunla birlikte yemek yiyordum. Birgün Harun Reşid'e paluze takdim edilmişti. Bana "Ye bundan Yakup (Ebu Yusuf) ye! Çünkü bize hergün böylesini yapmazlar" dedi. Ben: "Bu nedir ey mü'nıinlerin emiri?" dedim. O da: "Bu, fıstık yağıyla yapılmış paluzedir" dedi. Tabîi ben buna güldüm. Bunun üzerine bana: "Neden güldün?" dedi. Ben: "Hayırdır. Allah emiru'l-mü'minîne ömür versin" dedim. O: "Hayır, mutlaka bana söyleyeceksin" dedi ve ısrar etti. Ben de hadiseyi başından sonuna kadar anlattım. Halife bunu ilginç buldu ve şöyle dedi: "Vallahi ilim insanı yükseltir, din ve dünya saadetini temin eder."
Halife, Ebu Hanife'yi rahmetle andıktan sonra da şöyle dedi: "O, başındaki gözüyle göremediğini akıl gözüyle, yani basiret ve firasetiyle görürdü."[505]
6. Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî:
Mücâşî b. Yusuf anlatıyor: Medine'de imam Mâlik'in yanında bu­lunuyordum. O, insanlara fetva veriyordu. Derken imam Ebu Ha­nife'nin öğrencilerinden henüz genç yaşta olan Muhammed b. Hasan imam Mâlik'in yanına geldi. Bu hadise, onun, imam Mâlik'ten Muvatta' adlı eserini rivayet etmesinden önce oluyordu. Muhammed Malik'e:
“Mescidin dışında su bulamayan cünüp kimse hakkında ne der­sin? dedi. Mâlik:
“Cünüp mescide giremez, cevabını verdi. Muhammed:
“Nasıl öyle olur? Namaz vakti gelmiş, o da suyu görüyor! dedi. Bunun üzerine Malik "Cünüp mescide giremez" sözünü gene tekrarla­maya başladı. Muhammed soru üzerinde çok durunca, Malik ona:
“Peki bu konuda sen ne dersin? dedi. O:
“Teyemmüm eder ve mescide girer. Sonra suyu mescidden alır, dışarı çıkar ve boy abdesti alır, cevabını verdi. Malik:
“Nerelisin sen? diye sordu. Muhammed:
“Yere işaret ederek "Buralıyım" dedi ve sonra kalktı. Orada bulu­nanlar, bu, Hanife'nin arkadaşı ve öğrencisi Muhammed b. Hasan'dır, deyince Malik:
“Muhammed b. Hasan nasıl yalan söyler, o kendisinin Medineli olduğunu söyledi? dedi. Orada bulunanlar, Muhammed'in yere işaret ederek "buralıyım" dediğini hatırlatınca Malik:
“Bu cevap bana ötekinden daha harika ve daha müthiş geldi, dedi.[506]
7. Ibnu'l-Cevzî:
İmam Îbnu'l-Cevzî, ilme başladığı sıralarda, düçar olduğu sıkıntılardan ve onlara karşı gösterdiği övgüye değer sabrından bahse­derken diyor ki: ilim öğrenmenin zevk ve lezzeti içerisinde ben, iste­diğim ve arzuladığım şeylerden dolayı, bana baldan daha tatlı gelen sıkıntılarla karşılaşıyordum. Çocukluk çağımda yanıma kuru ekmekleri alarak hadis talebine çıkardım. Bağdat'taki İsâ nehri'nin kenarına otu­rurdum. Çünkü bu kum ekmekleri ancak suyun yanında yiyebilirdim. Her lokma alışımda üzerine bir de su içerdim. Himmet ve gayretimin gözü, ilim tahsilinin lezzetinden başka birşey görmezdi. Nihayet bu himmet bende meyvesini verdi. Artık ben Rasûlüîlah'ın (s.a,v.) hadisini, şemail ve âdabını, sahabe ve tabiînin hallerini çok duymak ve çok rivayet etmekle tanınmıştım."
Yine Ibnu'I-Cevzî şöyle devam ediyor: Ben tek ilim ve disiplinle yetinmedim. Aksine fikıh ve hadis dinlerdim. Zâhid ve sufilerin sohbet ve meclislerine katılırdım. Sonra lügat okudum. Rivayette bulunan, vaaz ve nasihat edenlerden hiçbir kimseyi terketmedim. Gelen yabancıların yanlannda olur ve faziletleri seçerdim. Hadis dinlemek için hocaları dolaşırdım. Beni geçen olmasın diye koşmaktan nefesim kesilirdi. Sa­bah olurdu yiyecek birşeyim olmazdı, akşam olurdu yine yiyecek birşeyim olmazdı. Allah beni hiçbir zaman bir mahluka boyun eğdirmedi. Eğer hallerimi açsaydım, bunlar çok uzun sürerdi.[507]
8. Ibn Sînâf
İbn Sînâ, on yaşma vardığında Kur'an'ı ve edebiyatı iyi derecede öğrenmiş, usûl-i din, matematik, ve cebir'den birçok şeyler ezberlemiş mantık ilmini Euclid[508] ve Mecistî'yi[509] okumuş ve hocası filozof Ebu Abdillah en-Nâtilî'yi kat kat geçmişti. Bununla beraber o, fıkıh için İsmail ez-Zâhid'e gider gelirdi. Tabiat ve ilahiyat gibi ilimlerin tahsi­liyle meşgul olurdu. Allah da ona ilimlerin kapılarım açtı. Sonra tıp il­mine heves etti. Bu konuda yazılmış olan kitapları inceledi. Para kazan­mak için değil, öğrenmek ve öğretmek için muayene ve tedavi etti. Tıbbı o kadar öğrendi ki, kısa zamanda gelmiş geçmiş tabipleri geçti. Bu alan­da eşsiz ve benzersiz duruma geldi. Bu ilmin üstadlan, tıbbın çeşitli konularını, tecrübeye dayanan muayene ve tedavi yöntemlerini öğrenmek üzere ona gider gelirdi. O sırada yaşı onaltı civarında idi. ilimle meşgul olduğu esnada, tam olarak bir gece bile uyumadı. Gündüz yalnız mütalaa ile meşgul oldu. Kendisine bir mesele müşkil geldiğinde abdest alır, camiye gider ve namaz kılardı. O zor meseleyi kolay­laştırması, girift ve kapalı yönlerini açması için Allah'a duâ ederdi, ilminde, amelinde, zekasında ve yazdığı eserlerde asrının nadirlerin-dendi. Muhtelif ilimlere ait olmak üzere büyük-küçük yüze yakın eser yazdı. Allah Teâlâ ona rahmet eylesin![510]

IX. Îlim Ve Kur'an Ehlî, Rasûlüllah'a (s.a.v.) Hizmet Aşkıyla Tutuşan Mücahid Bîr Çocuğa Örnek:

Zeyd b. Sabit anlatıyor: Buas harbinde ben altı yaşımda idim. Bu, hicretin beş yıl öncesine tekabül ediyordu. Derken Rasûlüllah (s.a.v.) Medine'ye geldi. O sırada ben onbir yaşımda idim. Beni Rasûlüllah'a (s.a.v.) götürerek dediler ki: "Hazrec kabilesinden olan bu çocuk 16-17 sûre okuyabilmektedir." Ben de Peygamber'e (s.a.v.) onları okudum. Be­dir ve Uhud'a katılmam için bana izin verilmedi ama Hendek'e katıldım." İbn Ömer diyor ki: Zeyd b. Sabit hem Arapçayı hem de İbraniceyi iyi yazıyordu. Rasûlüllah (s.a.v.) ile beraber Zeyd b. Sâbit'in ilk iştirak ettiği harp Hendek idi. O esnada onbeş yaşındaydı. O gün Zeyd, kazıdan dolayı yığılan toprakları taşıyan mtislümanlar arasındaydı. Rasûlüllah (s.a.v.) "Ne güzel çocuk!" diyerek onu takdir etmişti. O gün uyku basınca Zeyd uyumuştu. Derken Umara b. Hazm gelerek onun silahım almıştı ama o bunun farkında değildi. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.) "Ey uyku babası, uyudun nihayet silahın git­ti!" dedi ve devam etti. "Bu çocuğun silahının nerede olduğunu bilen var?" Umara b. Hazm "Ben almıştım yâ Rasûlallah!" dedi ve silahı yer­di. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.) mü'minin korkutulmasım, ciddi ol­arak ya da oyun ve şaka yoluyla eşyasının alınmasını yasakladı."[511]

VIII. Sağlık Yapısı

Giriş:

İslâmiyet genelde insan sağlığına, özelde çocuk sağlığına önem vermiş, birçok öğretisinde beden sağlığını koruyabilmek için en iyi bir şekilde tedavi yolunu teşvik etmiştir. Beden, insana verilmiş bir emanet olduğu için bu emanetin korunması vacip olmuştur, insanda meydana gelen hastalık bir "takdir-i ilahi" olmasına rağmen, yine bir "takdir-i ila­hi" olan ilaç ve tedavi ile o hastalığın giderilmesi tavsiye edilmiştir.
Câbir b. Abdillah'dan (r.a.) rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Her hastalığın bir ilacı vardır. İlaç has­talığa isabet ettiği zaman Allah'ın izniyle iyileşir."[512]
Üsâme b. Şerik anlatıyor: Peygamber'in (s.a.v.) huzurunda bulu­nuyordum. Bir grup bedevî gelerek:
“Yâ Rasûlallah! Tedavi olabilir miyiz? dediler. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.):
"Evet, ey Allah'ın kullan! Tedavi olunuz. Çünkü Allah (c.c.) her hastalığın mutlaka bir şifasını koymuştur ama bir hastalık hariç" buy­urdu. Sahabe:
“Nedir o? diye sual sorunca, Pegyamber (s.a.v.):
“Yaşlılıktır, cevabını verdi.[513]
Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor: Dedim ki, "Yâ Rasûlallah! Tedavi için kullandığımız ilaçlar, şifa niyetiyle okuduğumuz dualar ve (tehlike ve düşmandan) sakınmak için kullandığımız (kalkan gibi) koruyucu şeyler hakkında ne buyurursun. Bunlar Allah'ın takdirinden birşeyi geri çevirir mi? Peygamber (s.a.v.) "Bunlar da Allah'ın takdirindendir" buyurdu.[514]
Bu hadisler, Peygamber'in (s.a.v.), müslüman ferdin her türlü ra­hatsızlık ve hastalıktan kurtulması konusunda gösterdiği hassasiyeti ve "Allah'ın yanında kuvvetli mü'minin zayıf mü'minden daha hayırlı olduğu" gerçeğini açıkça ifade etmektedir.
Hastalıklardan korunabilmek için, çocuğun sağlık yapısının temel­leri veya hastalanma oranını aza indirmek için gerekli sağlık kuralları üzerinde durmak lazımdır, işte Rasûlüllah'ın (s.a.v.) hadislerini ve uy­gulamalarını dikkate aldığımızda, çocuk sağlığı için başlıca şu sekiz esası görmekteyiz:[515]

A. Çocuğun Sağlık Yapısının Esasları:

1. Çocuğa Yüzücülük, Atıcılık, Binicilik, Güreş Tutuşturmak Ve Koşuculuk Gibi Spor Dallarının Kazandırılması:

Daha önce fizikî yapının esaslarını işlerken, çocuğun yüzücülük, binicilik ve atıcılık öğrenme hakkının olduğunu, velilerin bunları çocuklarına öğretmeleri konusunda Hz. Ömer'in valilere genelge gönderdiğini, Peygamber'in (s.a.v.) çocukları sıraya dizerek aralarında koşu müsabakası düzenlediğini ve Uhud savaşına girmeden önce iki çocuğun tuttuğu güreşi seyrettiğini sözkonusu etmiştik. Buna göre bed­en eğitimi ve spor, en güzel bir şekilde çocuğun fizik yapısını zinde tu­tar. Buna bağlı olarak çocuğun sağlam bünyesi -Allah'ın dilediği müstesna olmak üzere- tabii olarak hastalıklara mukavemet eder ve do­layısıyla hasta olmaz.
Sözkonusu sporların faydalarını burada saymaya gerek yoktur. Herhangi bir doktordan bunları dinlemek ve ilgili hadis-i şerifin ver­mek istediği mesajı "yakîn" derecesinde anlamak mümkündür. Çünkü yalnız yüzücülüğün, vücudun tüm kaslarım harekete geçirdiğini ve vücudun birçok hastalığını giderdiğini bilmek yeterlidir. Bu konu için burası müsait değil, tıp literatürüne bakılmalıdır.[516]

2. Çocuğun Misvak Sünnetine Alıştırılması:

Peygamber'in (s.a.v.) misvaka ihtimam gösterdiği hatta onu
"Eğer ümmetime meşakkat verecek olmasaydı, her namaz esnasında onların misvak kullanmalarını emrederdim"[517] bu­yurduğu herkesçe bilinmektedir. Çocuk misvak kullanmayı alışkanlık haline getirir, düzenli ve sürekli olarak dişlerini temizlemeye başlarsa, dişlerin çürümesinden veya diş eti rahatsızlığından meydana gelen
birçok hastalığın önüne geçmiş olur. Bugün modern tıp, misvakın fonk­siyonunu, dişlere faydalı kimyasal maddeler ihtiva ettiğini ve aktif ola­rak diş etlerini beslediğini ortaya koymuş bulunmaktadır.
Misvak, Arap yarımadası ve tüm İslâm ülkelerinde bol miktarda bulunur ve çok da ucuzdur, İmam Nevevî, Müslim şerhinde, "misvak" adı verilen Erâk ağacının dalı yerine başka şeylerin de geçebileceğini ifade etmektedir. Çünkü asıl maksat dişlerin temizliğidir. Bu durumda yanında temizlik yapmak için birşey olmayan insan, dişlerini eliyle veya sert bir bezle temizler. Burada önemli olan nokta, çocuğun misvak sünnetine ve (diş firçası gibi) herhangi bir aletle dişlerini temiz tutmaya alıştırılın asıdır.[518]

3. Çocuğun Tırnak Temizliği Ve Genel Temizliğe Dikkat Etmesi:

Temizlik, İslâm dininin üzerinde önemle durduğu temel bir konu­dur. Namaz kılmak isteyen bir çocuğun abdest alması, elbiselerinin ve namaz kılacağı yerin temiz olması gerekir. Bütün bunlar, çocuğun yedi yaşında emrolunduğu, onyaşında -kılmadığı takdirde- dövüldüğü namaz farizasını yerine getirmesi için şarttır.
Tırnakların kesilmesi ve temizlenmesi, sahih bir hadis-i şerifte geçtiği gibi beş fıtrattan birisidir. Bu temizliği alışkanlık haline getiren bir çocuk, ellerini tırnaklarını altında bulunan kir ve mikroplan uzaklaştarmış olur. Bu kir ve mikroplar, çocuğun elini ağzına koymasından dolayı çoğu zaman birtakım hastalıklara yol açmaktadır.[519]

4. Yemede-Îçmede Hz. Peygamberin Sünnetlerine Uyulması:

Daha önce yemek âdabı konusunda ele alındığı üzere çocuk, yemeği önünden almaya alıştırılmalı, canı istediği gibi eli tabağa dalmamalidir. Hazımsızlık ve sindirim problemi olmaması için çocuğa ye­mek âdabı ve sünneti kazandırılırsa, iç hastalıklarının birçoğundan kurtulmuş olur.
Mıkdam b. Ma'dikerib'den rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur; "İnsan, midesinden daha fena bir kap doldurmamıştır. Adem oğluna, belini doğrultan ve ayakta tutan birkaç lokma yeter. Eğer bu miktardan fazla mutlaka alması gerekiyorsa,  midenin  üçtebiri yiyecek,  üçtebiri içecek ve üçtebiri de nefesi için ayrılmalıdır."[520]
Hadiste geçen içecekle ilgili Rasûlüllah'in (s.a.v.) tatbikatı da çocuğa öğretilmelidir. Enes diyor ki: Rasûlüllah (s.a.v.) birşey içtiği za­man üç defa nefes alır ve "Bu daha kandırıcı, daha sağlıklı ve (boğazdan kolay geçtiği için) daha rahattır" buyururdu. Enes de: "Ben de üç nefesde içiyorum" derdi.[521] Bu yüzden çocuk, birşey içerken bardağa solu­maktan sakındırılmalıdır.
Ebu Katâde'den rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v.) kabın içine solumayı yasaklamıştır."[522] Çocuk suyu oturarak içmelidir. An­cak zemzem suyunu ayakta kıbleye yönelerek içer. Çünkü bu sünnettir.
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Sizden biriniz ayakta su içmesin. Kim unutur da içerse kusuversin."[523]

5. Çocuğun Sağ Yanı Üzerine Uyuması:

Bu uyuma şekli, müslümanin hayatında olması gereken sağlıkla ilgili nebevî bir uygulamadır. Birçok faydası olan bu uyuma şeklini Rasûlüllah (s.a.v.) sahabeye tavsiye etmiştir. O, şöyle buyurmuştur:
"Yatağına geldiğin vakit namaz için aldığın abdest gibi abdest al. Sonra sağ yanına yat ve "Allah'ım! Kendimi sana teslim ettim, yüzümü sana çevirdim, işimi de sana havale ettim. Se­vabını 'umarak ve azabından korkarak sırtımı sana dayadım. Senden başka sığınacak ve kurtulacak yer yoktur. İndirdiğin ki­tabına ve gönderdiğin Peygamberine iman ettim" de. Bunlar son sözün olsun. Eğer o gece ölürsen, fıtrat üzere iken ölmüş olur­sun."[524]

6. Çocuğun Tabîi Tedavi Şeklini Öğrenmesi:

Yumuşaması için bedenin ovulması ve masaj yapılması, her yaştaki insanın ihtiyaç duyduğu bir husustur. Yetişmekte olan çocuk bu uygulamayı ana babasının irşadıyla öğrenirse, insanlar için faydalı bir bilgiyi elde etmiş ve iyi bir beceri kazanmış olur. Peygamber (s.a.v.) bu tabii tedavi şeklini çocuğa öğretmiş ve mübarek vücudu üzerinde de bu­nun eğitimini yaptırmıştır.
Ömer (r.a.) anlatıyor: Pegyamber'in (s.a.v.) yanma varmıştım. Gördüm ki, Habeşli bir çocuk onun sırtına masaj yapıyor. Ben 'Ya Rasûlallah! Bir şikayetin mi var?" .deyince, Rasûlüllah (s.a.v.): "Dün gece deve beni yere atmıştı" cevabını verdi.[525]

7. Yatsıdan Sonra Uyumak Ve Sabah Namazı İçin Erken Uyanmak:

Çocuğun sabah namazını vaktinde kılmaya alışması, erken uyan­ması demektir. Erken, zinde ve uykusunu almış olarak uyanabilmesi için çocuğun erken uyuması gerekir, Hz. Ömer, çocuklarım uyuttuktan sonra yatsı namazını birlikte kılmak için Rasûlüllah'ın (s.a.v.) yanına gelirdi.
İbn Abbâs (r.a.) anlatıyor: Rasûlüllah (s.a.v.) bir gece yatsı na­mazını geciktirmişti. Derken Hz. Ömer: "Namaz, yâ Rasûlallah! Kadınlar ve çocuklar uyudu" diye seslendi. O sırada Rasûlüllah (s.a.v.), başından su damlayarak ve: "Ümmetime sıkıntı verecek olmasaydım, şu vakitte onların namaz kılmalarını emrederdim" diyerek dışarı çıktı.[526]
Ayrıca Müslüman çocuk, dininin farzlarını yerine getirmekle sağlığına yönelik bir takım kazançlar da elde eder. Şöyle ki: Molekülü üç oksijen atomundan ibaret olan ozon gazı, sabah namazı vakti havada yayılır. Bu gazın, hücrelerin aktif olmasından dolayı arttığı ve birçok hastalığı yok ettiği sabittir. İşte çocuğun bu gazı teneffüs etmesi, na­mazını kılarken hiç farkına varmadan bünyesini kuvvetlendirir. Bu yüzden Rasûlüllah'ın (s.a.v.) sabah namazı için erken kalkmaya mâni olan yatsı sonrası oturup konuşmayı (müsâmere) hoş karşılamadığı[527] bilinmektedir.
Böylece İslâm'da din ile dünyanın arasının ayrılmadığını görüyoruz. Kim çocukları üzerinde dini tatbik etmek isterse, dünya ni­meti onun peşinden gelir. Erken kalkmanın ikinci bir faydası daha vardır. O da rızkın artmasıdır. İbn Abbâs, sabahleyin bir oğlunun uyu­duğunu görünce ona: "Kalk, rızıklarm taksim edildiği bu saatte uyuyor musun?" dedi.[528]
Peygamber (s.a.v.) de günün erken saatlerinde kerimesi Fâtıma'nın yanma girmiş, onun uyuduğunu görünce uyandırmış ve ona şöyle demiştir: "Kalk da Rabbinin rızkına şahit ol!"[529]

8. Çocukları Bulaşıcı Hastalıklardan Uzak Tutmak:

Peygamber (s.a.v.), büyüğüyle-küçüğüyle tüm ümmeti ilgilendiren genel bir kaide ortaya koymuştur. O da, bulaşıcı hastalık taşıyan in­sanın topluluğa karışmaması ve hiçbir kimseyi ziyaret etmemesidir. Sağlıklı insanların korunması için bu kaidenin uygulanması gerekir.
Çocukluk merhalesinde bulaşıcı birtakım hastalıklar vardır. Böyle bir durumda ebeveyn çocuğu dost ve akraba ziyaretine götürmekten sakınmalıdır. Ayrıca çocuğunu, evinde bulaşıcı bir hastalığa yaka­lanmış çocuğu bulunan bir kimsenin ziyaretine iyileşinceye kadar götürmemelidir. Bu hususta Rasûlüllah'ın (s.a.v.) ortaya koyduğu kaide çok açıktır: "(Bulaşıcı) hastalığı olan kimse, sağlıklı olanın yanına gel­mesin!"[530]
Aynı şekilde    hasta çocuğunu, hastalık geçmesin diye diğer kardeşlerinden uzak tutmalıdır. Hasta olan çocukta kompleks meydana gelmemesi için bu uygulamanın, Hz. Peygamber'in (s.a.v.) emir ve tav­siyesi olduğu kendisine hatırlatılmalı ve öğüt verilmelidir. Böylece çocuk bu uygulamayı emredenin Hz. Peygamber (s.a.v.) olduğunu, müslüman çocuğun da peygamberini sevmesi, itaat etmesi ve mesajına kulak vermesi gerektiğini farkeder.[531]

9. Nazardan, Cin Ve Şeytanın Kötülüğünden Korumak İçin Çocuklara Okumak:

Yalnız tıbb-ı nebevîye has olan bu tedavi şekli, çocuk sağlığını kor­umada başvurulan önemli bir esastır. Peygamber (s.a.v.) bunu çocuklara yapmış ve ana babanın da öyle yapmalarını teşvik etmiştir.
İbn Abbâs (r.a.) dan rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) Ha­şatı ile Hüseyin'e korunmaları için:
"Her şeytan, (yılan ve akrep gibi) zehirli hasenattan ve dok­unan her kötü gözden Allah'ın mükemmel olan kelimelerine (Kur'an ayetlerine, Allah'ın isim ve sıfatlarına)  sığınırım"
duasını okur ve "Babanız ibrahim de ismail ile Ishak'a yaptığı bu duâ ile Allah'a sığınırdı" derdi.[532]
Esma Bint Umeys:
“Yâ Rasulallah! Ca'fer'in çocuklarına hemen nazar değiyor. Onlar için şifa dileğiyle okutayım (veya muska yaptırayım) mı? dedi. Rasûlüllah (s.a.v.):
“Evet, eğer kaderi geçebilen birşey olsaydı, onu ancak göz (değmesi) geçebilirdi, buyurdu.[533]
Urve b. Zübeyr'den rivayet edildiğine göre Rasûllullah (s.a.v.) Ümmü Seleme'nin evine girmişti. Evinde ağlamakta olan bir çocuk vardı. Orada bulunanlar çocuğa göz değdiğim ifade ettiklerinde Rasûlüllah (s.a.v.) "Göz değmesinden korunmak için ona şifa dileğiyle okutsaydınız ya” buyurdu.[534]
Amr b. el-Âs, Ihlas, Felak ve Nâs surelerini (muavvizât) yazar ve çocuğun yastığına koyardı. Hastalıklardan bu tür bir korunma şekline, bunu peygamberlerinden öğrenen sadık mü'minlerden başkası inana­maz.[535]

B. Nebevi Tedavi Usulleri

Burada, hastalığa yakalanan çocuklara tatbik edilecek en önemli nebevî tedavi şekillerinin ne olabileceği sorusu akla gelmektedir. Bu so­ruya cevap olarak, daha önce üzerinde durulduğu gibi tedavi ve doktor muayenesinin önem ve lüzumunu hatırlattıktan sonra şu nebevî tedâvî usullerinin dikkate alınmasını öneriyoruz:[536]

1. Hasta Çocuğun Tedavisini Hızlandırmak:

Hastalanan çocuğun hemen doktora yetiştirilmesi, ciddi ve teh­likeli boyuta ulaşmadan hastalığın hafifletilmesinde ve mikrobik vak'anın giderilmesinde büyük rol oynar. Birçok hastalığın temelinde, tıbbî müdahale konusunda ana babanın tembelliği yatmaktadır. Bun­dan dolayı Rasûlüllah'ın (s.a.v.) bu noktada da bize rehberlik yaptığını görmekteyiz:
Hz. Aişe anlatıyor: Üsame'nin (r.a.) ayağı kapının eşiğine takılarak yere düştü ve alnı yarıldı.
Rasûlüllah (s.a.v.) bana:
“Onun kanını sil, buyurdu. Fakat ben tiksindiğim için dediğini yapamadım. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.) onun alnındaki kanı emerek yüzünden atmaya başladı ve şöyle buyurdu: "Eğer Üsame kız ol­saydı, onu evlendirmek için süsleyip güzelce giydirecektim."[537]
Atâ b. Yesâr anlatıyor: Üsame b. Zeyd Medine'ye ilk geldiğinde bedeninde çiçek hastalığından meydana gelen çıbanlar çıkmıştı. O sırada Üsame henüz bir çocuktu ve sümüğü dudakları üzerinden akıyordu. Bu yüzden de Âişe (r.a.) ondan tiksiniyordu. Derken Rasûlüllah (s.a.v.) eve girdi ve Üsame'nin yüzünü yıkamaya ve öpmeye başladı. Bunun üzerine Hz. Âişe (bir bakıma pişmanlık duyarak) "Vallahi bundan böyle ben Üsame'yi hiçbir zaman kendimden uzak tut­mayacağım (ve öz yavrum gibi bakacağım)" dedi.[538]
İşte Rasûlüllah (s.a.v.) çocuklara bu şekilde davranıyor, incitmeden ve tiksinmeden çocukları tedavi ediyordu.[539]

2. Hasta Ziyareti:

Ziyaret, hasta çocuk için psikolojik bir tedavi usulüdür. Çünkü etrafında kendisini ziyarete gelen büyükleri gören çocuk, hastalığa karşı ruhen güç ve mukavemet kazanır. Gelen misafirlerle yavaş yavaş konuşmaya ve hareket etmeye başlar. Böyle bir ziyaret yerinde bir de çocuğa duâ edilirse, tabii çok daha iyi olur. Peygamber'in (s.a.v.) bu yöntemi uyguladığını görmekteyiz.
Enes (r.a.) anlatıyor: Peygamber'e (s.a.v.) hizmet eden bir yahudi genç vardı. Birgün genç hastalandı. Rasûlüllah (s.a.v.) ziyaret etmek üzere ona gitti ve başucunda oturarak ona:
“Müslüman ol, dedi. O da yanındaki babasına bakınca babası:
“Oğlum, Ebu'1-Kasım'a itaat et! dedi ve genç müslüman oldu. Hz. Peygamber hastanın yanından çıkınca:
“Onu cehennem ateşinden kurtaran Allah'a hamdolsun, buyurdu.[540]
Böylece Rasûlüllah (s.a.v.) mü'miniyle kafiriyle çocukları ziyaret eder ve onlara özel önem verirdi.[541]

3. Ûd-i Hindî Île Tedavi:

Ümmü Kays bint-i Mihsan anlatıyor: Bademcik iltihabından mey­dana gelen boğaz hastalığından (uzre) dolayı elimle kendisine müdahele ettiğim bir oğlumla Rasûlüllah'ın (s.a.v.) yanma girmiştim. Durumu gören Rasûlüllah (s.a.v.):
“Niçin ellerinizle sokup sıkıştırmak suretiyle (bilinçsiz ve ilkel bir yöntemle) çocuklarınızın boğaz hastalığını tedavi etmeye kalkışıyor­sunuz? Şu ûd-i hindiyi kullanmaya devam ediniz. Çünkü bu hint bitki­sinde yedi türlü şifa vardır. Onun şifa verdiği hastalıklardan birisi de zâtü'1-cenb (akciğer veremi) dir. Boğaz hastalığı için de ağızdan verilir" buyurdu.[542]
Ûd-i Hindî, su ile ıslatmak suretiyle ilaç ve buhur olarak kullanılan ve "kust" adı da verilen Hindistan kaynaklı güzel kokulu bir bit­kidir.
Ibnu'l-Kayyım'ın da ifade ettiği[543] gibi kust, "bahrî" ve "hindî" olmak üzere iki türlüdür. Bahrî[544] olan türün rengi beyazdır. Kul­lanımı daha kolay ve daha yumuşak olan bu türün birçok faydası vardır. Hindî olan tür ise siyaha yakın ve "bahrî" den daha hararetlidir.[545]

4. Kan Aldırma Ve Yürümekle Tedavi:

Ikrime diyor ki:
İbn Abbâs'ın kan alan üç hizmetçisi vardı. İkisi onun ve ailesinin iş ve hizmetini görür, birisi de onun ve ailesinin kanını alırdı. Ibn Abbâs, Rasûlüllah'ın (s.a.v.) "Kan alan kul/köle ne iyidir! Kanı giderir, sırtı hafifletir ve gözü aydınlatır" dediğini yine onun "Kan aldıracağınız en uygun gün onyedinci, ondokuzuncu ve yirmibirinci günlerdir. Tedavi olduğunuz en iyi ilaç burun damlası (seût), ledûd (bir tür şurup), kan aldırma (hacamat) ve müshildir" buyurduğunu naklederdi.[546]
Ümmü Seleme (r.a.) kan aldırmak için Rasûlüllah'tân (s.a.v.) izin istemişti. Rasûlüllah (s.a.v.) da Ebu Taybe'ye emrederek onun kanını al­masını istemişti. Râvi diyor ki: "Ebu Taybe'nin Ümmü Seleme'nin ya süt kardeşi veya henüz ergen olmamış çocuk olduğunu sanıyorum."[547]

5. Duâ Ve Nefes Etme (Rukye) İle Tedavi:

Humeydb. Kays el-Mekkî(r.a.) anlatıyor: Caferb. Ebî Talib'iniki oğlu Rasûlüllah'a (s.a.v.) getirilmişti. Rasûlüllah (s.a.v.) çocukların dadısına:
“Bunları zayıf görüyorum, acaba neden? diye sordu. O da:
“Ya Rasûlallah! Onlara hemen nazar değiyor. Senin tasvibini bi­lemediğimiz için de şifa dileğiyle onlara okutamadık, dedi. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.):
“Onlan okutun! Eğer kaderin önüne geçebilecek birşey olsaydı, onu mutlaka nazar geçerdi" buyurdu.[548]
Sâib b. Yezîd (r.a.) anlatıyor: Teyzem beni Rasûlüllah'a (s.a.v.) götürerek:
“Ya Rasûlallah! Yeğenimin sancısı var, dedi. O da benim başımı sıvazladı ve bana bereket duasında bulundu.[549]
Cuayd diyor ki: Doksandört yaşında olduğu halde Sâib b. Yezîd'in gayet sağlam ve dimdik ayakta olduğunu görünce bana: "Göz ve kulak sağlığımın Rasûllullah'ın (s.a.v.) duası sayesinde iyi olduğunu bilmek­teyim" dedi.
Burada, bilinmesinde ve tatbik edilmesinde fayda gördüğümüz sünnet ve müstehap olan bazı duaları sıralamak istiyoruz:
a) İbn Abbâs'dan rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) sıtma (humma), tüm ağrı ve sancılara karşt sahabeye
"Büyük olan Allah'ın adıyla, tazyikle kanı fışkırtan/kanı ke­silmeyen damarın şerrinden ve ateşin hararetinden azamet sa­hibi olan Allah'a sığınırım." duasını öğretirdi.[550]
b) Âişe (r.a.) anlatıyor: Bir insan bir yerinden şikayet ettiğinde veya onda bir yara yahut yaralanma olduğunda Peygamber (s.a.v.) şehadet parmağını yere koyar sonra kaldırır ve:
 "Allah'ın adıyla, yurdumuzun toprağı bazımızın tükrüğü  ile. Bununla hastamız Rabbimizin izni ile şifa bulsun diye" duâ ederdi.[551]
c) Âişe (r.a.) anlatıyor:  Bizden  birisi  rahatsız olduğunda Rasûlüllah (s.a.v.) onu sağ eliyle sıvazlar sonra:
"Ey insanların Rabbi! Şu rahatsızlığı gider, şifa ver! Şifa veren ancak sensin. Senin şifandan başka hiçbir şifa yoktur. Hastalık izi bırakmayan şifa ihsan et!" derdi.[552]
d) Âişe (r.a.) diyor ki: Rasûlüllah (s.a.v.) rahatsız olduğu vakit ken­dine muavvizât (Ihlas, Felak ve Nas surelerini) okur ve üflerdi. Ağnsı fazlalaştığı zaman da onun üzerine ben okuyor ve bereketini umarak kendi eliyle onu sıvazlardım.[553]
e) Ebu Saîd el-Hudrî'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Cebrail (a.s.) Peygamber'e gelerek:
“Yâ Muhammed! Rahatsızlığın var? demiş, o da:
“Evet, cevabını vermişti. Bunun üzerine Cebrail:
"Allah'ın adıyla, sana eziyet veren herşeyden, herkesin ve her hasetçinin nazarından (şifa dileğiyle) sana okuyorum. Allah sana şifa versin! Allah'ın adıyla sana okuyorum" dedi.[554]
Ibn Abbâs da şu sözüyle muavvizât okumanın önem ve lüzumuna dikkatleri çekmiştir: "Dünyaya gelen her insanın kalbinde "vesveseci" vardır. Eğer Allah'ı zikrederse o siner. Ama gaflet ederse vesvese verir; kötü şeyler fısıldar. Yüce Allah'ın "O sinsi vesvesecinin şerrinden insan­ların Rabbine sığınırım, de!"[555] sözünün manası da budur."[556]

6. Nazardan Korunmanın Yolu:

Hz, Âişe diyor ki: Nazarı değen kimseye abdest alması emredilirdi. Sonra kendisine nazar değen kimse de, onun abdest suyunda yıkanırdı.[557]
Sehl b. Huneyfin oğlu Ebu Üsame anlatıyor: Âmir b. Rabla, Sehl b. Huneyf i (yani kendisim) boy abdesti alırken gördü ve:
“Hiç güneş görmemiş ten bile bugünkü gördüğüm kadar (güzel) değildir, dedi. Bunun üzerine Sehl hemen yıkıldı. Rasûlüllah'a (s.a.v.) gidilerek:
“Yâ Rasûlallah! Sehl b. Huneyf için yapacak bir şeyin var mı? Vallahi o başını kaldıramıyor! dediler. Rasûlüllah (s.a.v.):
“(Nazarından dolayı) birini itham ediyor musunuz? diye sordu. Onlar:
“Âmir b. Rabia'yı itham ediyoruz, dediler. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.) Âmir'i çağırarak ona kızdı ve:
“Sizden biri kardeşini nedeir (nazarıyla) öldürüyor? Ona (maşaallah, bârekallâh diyerek) bereket niyazında bulunsaydm ya! Şimdi onun için bir yıkan! dedi. Amir de hemen yüzünü, ellerini dirsek­lerini, dizlerini, ayaklarım ve böğürlerini bir kap/leğen içerisinde yıkadı. Sonra (o su) Sehl in üzerine döküldü. Sehl de iyileşerek oradakilerle birlikte gitti ve birşeyi kalmadı.[558]

7. Kur'an Ayetî Ve Hadisin Dışında Çocuğa Muska Takmanın Yasaklanması:

Şer'i hükümleri bilmeyen çevrelerin yaptıkları gibi, nazardan ko­ruyacağına inanarak çocuğun ayaklarına bilezik geçirmek, üzerinde mavi boncuk bulunan halkaları takmak, ne olduğu belirsiz muska ve tılsımları asmak haramdır. Rasûlüllah'ın (s.a.v.) özellikle şirk kabul ettiği bu tür uygulamalardan sakınmalıdır.
Amr b. el-Hârık'-tan rivayet edildiğine göre Bükeyr'in anası Mah-rame'yi Hz. Aişe'ye göndermişti. Aişe (r.a.) çocuklarda meydana gelen yarayı da tedavi ediyordu. Bükeyr'in kardeşi Mahreme'nin tedavisini bi­tiren Hz. Aişe, çocuğun ayaklarında iki yeni bilezik görünce şöyle dedi: "Şu iki bileziğin Allah'ın takdir ettiği bir şeyi ortadan kaldıracağını sanıyordunuz? Eğer onların benim rahatsızlığımı tedavi edeceğini bil­seydim, vallahi gümüşten yapılmış bir bilezik şu ikisinden daha temiz­dir (öyle olsa ben kullanırdım).[559]
Bundan dolayı Rashulüllah'ın (s.a.v.), haset ve nazar endişesiyle çocukların göğüs ve yakalarına birşeyler takan cahiliyyenin inaç ve har­eketlerinden çok sakmdırdğmı görmekteyiz. O halde onu dinlemeliyiz, ona uymalıyız ve bid'at işlememeliyiz.
Ebu Kilâbe diyor ki: Rasûlüllah (s.a.v.), henüz bir çocuk olan Fadl b. Abbâs'ın boynunda takılı olan nazar boncuğunu kopardı.[560]

IX. Cinsel Terbiye

Giriş:

İslâm dini, insanın, yaratılışına uygun bir şekilde dengeli ve insi­camlı bir yapı kazanmasına, büyüyüp gelişmesine büyük önem ver­miştir. Bu yüzden ifrat ve tefrite yer vermeden her şeyde ölçülü ve mutedil davranmak, bu dinin en belirgin özelliklerinden biri olmuştur.
İnsandaki cinsel faktörü Yüce Allah yaratmıştır. İçinde insanın da bulunduğu bütün canlı varlıkların beka ve hayatiyeti buna bağlıdır. Allah, çocuk yapmaya imkan verecek bu güç ve arzunun insanda fonk­siyon icra edebilmesi için muayyen bir zaman koymuştur. Şeriat bu "zaman" için "mükellefiyet yaşı" adını vermiştir. Artık çocuk o yaşa gir­mekle yaptığı tasarruflardan sorumlu hale gelmekte ve işlediği amel­lerden hesaba çekilmektedir.
Mevcut cinsel potansiyelin, tahrik edici dış etkenlerden uzak ve sakin bir şekilde devam edebilmesi için İslâm, çocuk psikolojisini dikk­ate almış, onun birtakım emir ve yasaklara uymasını istemiştir. Bunun­la o, cinsel faktörün terbiye edilmesini; sapmadan ve kirlenmeden dengeli ve tertemiz bir şekilde kalmasını hedeflemiştir.
Bu girişten sonra, çocuğun cinsel terbiyesi konusunda ana ba­banın uygulaması gereken ve Rasûlüllah (s.a.v.) tarafından belirlenen kaide ve esaslara geçebiliriz.[561]

1. Yatak Odasına Gîrerken Çocuğun Îzîn İstemesi:

Çocuk, günün büyük bölümünü evde geçirir ve evin her tarafını hızlıca dolaşır. Her zaman onun için izin istemek güç ve zor bir iştir. Bundan dolayı Kur'ari-ı Kerim, üstün tedrici metodu ile küçük çocuklar için izin isteme usulü getirmiş, dinlenmek üzere ana babanın yatak odasında bulundukları sabah namazından önce, (kaylûle uykusu için) öğle vakti ve yatsı namazından sonra hassas üç vakitte onların izin is­temelerini prensip kabul etmiştir. Nihayet buluğ çağına yaklaştığında çocuğun, kapısı kapalı olan bir odada bulunan ana babasının yanma girebilmesi için artık izin istemesi vacip olur. Bu hüküm büyük önem taşıdığından, bizzat Kur'an şu detaylı açıklamayı yapmıştır: "Ey mü'minler! Ellerinizin altında bulunan (köle ve hizmetçileriniz) ve içinizden henüz bulûğa ermemiş olanlar, sabah namazından önce, öğleyin soyunduğunuz vakit ve yatsı namazından sonra (yanınıza gire­ceklerinde) sizden üç defa izin istesinler. Bunlar, üstünüzün açılabileceği üç vakittir. Bu vakitlerin dışında ne sizin için, ne de onlar için bir sakınca yoktur. Birbirinizin yanına girip çıkabilirsiniz, işte Al­lah, ayetleri size böyle açıklar. Allah (herşeyi) bilendir, hüküm ve hik­met sahibidir."[562]
"Henüz bulûğa ermemiş mümeyyiz çocukların ve hiz­metçilerin sözkonusu üç vakitte izin istemeleri, ev hayatlarında birçok kimsenin gaflet ettiği bir edeptir. Bu tavırlarıyla onlar, hizmetçilerin hanımefendilerinin açık yerlerine bakmayacak­larını sanmakta ve bunun, doğuracağı psikolojik, sinirsel ve ahlâki etkilerini küçümsemektedirler. Bugün psikologlar, Çocukların küçükken gözlerinin iliştiği açık sahnelerin tüm hayatlarında etkili olduğunu, bunun tedavisi güç birtakım psi­kolojik ve sinirsel hastalıklar doğurduğunu açıkladıkları halde yine ihmalkâr ana bablar, bulûğ öncesi çocukların bundan etki­lenmediklerini ve duygulanmadıklarını iddia etmektedirler."[563]
Hangi ana baba, yavrusunun tedavisi güç psikolojik ve sinirsel ra­hatsızlıklara duçar olmasını ister? Şüphesiz bu rahatsızlıkların temel sebebi, sözkonusu üç vakitte çocuğa izin istemeyi alıştırma noktasında ana babanın gösterdiği gevşekliktir. Bundan dolayı Rasûlüllah'ın (s.a.v.) izin isteme edebini Enes'e öğrettiğini görüyoruz: Enes diyor ki: Ben, Peygamber'in (s.a.v.) hizmetçisi idim. izin istemeksizin yanına gi­riyordum. Yine birgün geldiğimde Peygamber (s.a.v.) "Olduğun gibi dur, yavrucuğum! Çünkü senden sonra birşey oldu. Bundan böyle asla izin­siz girme!"[564]
Ana baba, çocuğun cinsel içgüdüsünün tabii seyrine destek olabil­mek için onun önünde her zaman avret bölgesini kapalı tutmalıdır. Bu konuda yukarıda zikrettiğimiz Allah ve Rasûlü'nün hayat veren mesajı, herkes için vazgeçilmez prensip olmalıdır.
Mümeyyiz olmayan çocuğun hükmü: Güzel ile çirkin, iyi ile kötüyü seçemeyen ve kadm-erkek münasebetine akıl ermeyen küçük çocuğun özel bir hükmü vardır. "... veya kadınların mahrem yerlerini henüz an­lamayan çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler..."[565] aye­ti bunu açık olarak ifade etmektedir.
Küçük çocuklar bazan Hz. Aişe'nin yanına gelirler ve onun elbise­sini görürlerdi. Atâ diyorki: Ben, Ubeyd b. Umeyr ile beraber, (Müzdelife'deki) Sebîr vadisinde (hac esnasında) ikâmet etmekte olan Aişe'nin yanına giderdim. Aişe o gün keçeden yapılmış bir Türk cadın içinde idi. Çadırın bir perdesi vardı. Aişe ile bizim aramızda bundan başka bir şey yoktu. Ben Aişe'nin üzerinde gül rengi ile boyanmış bir el­bise gördüm.[566]

2. Çocuğun Bakılması Yasak Olanlardan Gözünü Çevirmeye Ve Mahrem Yerlerini Korumaya Alıştırılması:

Göz, çocuğun dış âleme açılan penceresidir. Onun gördüğü herşey, süratli bir şekilde hafızasında, akıl ve ruh dünyasında iz bırakır. Çocuğun, ilahi murakabe sayesinde evde ve dışarıda kadınların açık yerlerine bakmaktan gözünü çevirmeye alıştırılması, onun gönlünde duyacağı iman lezzetine zemin hazırlar.
Çocuk bazan gevşeklik göstererek, bazan unutarak, bazan da bir an için nefsi ağır basarak şehvetle genç kızlara bakabilir, işte böyle du­rumlarda Rasûlüllah'ın (s.a.v.) tavrı ne olmuştur ve genç sahâbîleri nasıl eğitmiştir. Şimdi bu suale cevap arayalım:
a) Abdullah b. Abbâs diyor ki: Fadl b. Abbâs Rasûlüllah'ın (s.a.v.) terkisinde idi. Derken Has'âm'dan bir kadın fetva sor­mak üzere Rasûlüllah'a (s.a.v.) geldi. Fadl kadına, kadın da Fa di'a bakmaya başladı. Bunun üzerine hemen Rasûlüllah (s.a.v.) Fadl'ın yüzünü öbür tarafa çevirmeye başladı.[567]
b) Fadl b. Abbâs  anlatıyor: Rasûlüllah'ın (s.a.v.) terkisinde idim. Mina'ya doğru yürürken, terkisinde güzel bir kızı olan bir bedevi geli­verdi. O da bizimle birlikte yürüyordu. Ben kıza bakıyordum. O sırada Peygamber (s.a.v.) bana baktı ve derhal yüzümü kızın yüzünden çevirdi. Sonra ben tekrar baktım. Yine derhal yüzümü onun yüzünden çevirdi. Nihayet bunu üç defa yaptı. Oysa ben vazgeçemiyordum. Peygamber (s.a.v.) Akabe cemresini atıncaya kadar telbiyeye devam etti.[568]
c) Abdullah b. Abbâs diyor ki: Fadl b. Abbâs, Rasûlüllah'ın (s.a.v) terkisinde idi. Fadl'ın yüzünü eliyle çeviriyor ve "Ey kardeşimin oğlu! Bugün öyle bir gündür ki, gözü haramdan sakınan, dili ye mah­rem yeri korunan kimsenin günahları affedilir" diyordu.[569]
d) Abbâs Pegyamber'e (s.a.v.):
"Senin, amcaoğlunun yüzünü çevirdiğim gördüm,"  deyince, Rasûlullah (s.a.v.):
"Genç bir kız ile delikanlı bir oğlan gördüm. Ben onların arasına şeytanın girmesinden korktum" buyurdu.[570]
O halde hangi şartlarda olursa olsun, çocuğu yabancı kadınlara bakmaktan sakındırmak" ve bunun tedbirini almak gerekmektedir. Cin­sel içgüdünün erken yaşta hızla kıvama gelmemesi için bu şarttır. Çünkü bu erken gelişme çoğu zaman ahlâkî, ruhsal, fiziksel, bireysel ve toplumsal boyutta birtakım rahatsıtzlıklara ve rizikolara sebep olmak­tadır.
Mısırlı ünlü hatip ve davetçi Abdulhamid Kişk bir konuşmasında, konu hakkında bir Alman bilim adamının şu sözünü nakletmişti: Cin­siyet literatürünü inceledim; konu hakkındaki hal çarelerini ve tedavi yollarını gözden geçirdim. Fakat Kur'an'da Muhammed'e (s.a.v.) indiri­len şu sözden daha güzel bir çözüm yolu ve daha faydalı bir tedavi yöntemi görmedim: "Mü'min erkeklere söyle: "Gözlerini bakılması yasak olanlardan çevirsinler. Mahrem yerlerini ve ırzlarını kor­usunlar. Bu, onlar için daha temizdir. Şüphesiz Allah, onların yaptıklarından haberdardır."[571]
Namazla birlikte yedi yaşında çocuk, kapatılması gereken (avret) yerlerini örtmeye alıştırılır. Böylece o bunun, namazın sıhhati için ge­reken bir şart olduğunu da kavrar. Ayrıca küçüklüğünde -oğlan olsun kız olsun- bu uygulamayı gören çocuk "tesettür" sevgisiyle büyür ve ni­hayet hayatının ayrılmaz bir parçası haline gelir. Ancak kız çocuğu -erkekten farklı olarak- başını da örtmek durumundadır. Böyle çocuk iman ve ahlâk bakımından kuvvetli, terbiyeli ve iyi yetişmiş olur.[572]

3. Yatakların Ayrılması:

Çocukların yataklarının ayrılması, cinsel duygunun/içgüdünün kötü bir şekilde uyarılmaması bakımından önemli bir eğitim esasıdır. Bugün dünyanın hiçbir sisteminde bunun bir benzeri yoktur. Çocuk eğitiminde bu esas, nebevî hareket metodunun tabii bir neticesidir.
Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:
"Yedi yaşında iken çocuklarınıza namazı emredin. On yaşına geldiklerinde kılmadıkları takdirde onları dövün. Ayrıca onların yataklarını ayırın!"[573]
Başka bir rivayette de şöyle buyurmaktadır: "Çocuklarınız yedi yaşına vardıklarında onların yataklarını ayırınız. On yaşına ulaştıklarında da namaz kılmamaları halinde onları dövünüz. " [574]
Buna göre yatakları ayırma işi, içgüdünün gelişme kaydettiği on yaşında başlar. Bu iş, iki çocuğun bir yorgan altında uyumaması ile tat­bik edilir. Ayrı iki yorgan altında bir divanda veya ayrı iki yorgan ile aynı döşekte yatmalarında bir sakınca yoktur. Ama birbirlerinden uzak olmaları daha iyidir.
Şâh Veliyyullâh Dihlevî diyor ki: "Yatakların ayrılmasının emredilmesi, o günlerin ergenlik öncesi dönem olmasından kaynaklanmak­tadır. Bu durumda birlikte yatmanın cinsel arzu ve şehvete sebep ol­ması ihtimalden uzak değildir. Bu yüzden, olmadan önce fesat yolunu kapatmak ve tedbirini almak gerekmektedir."[575]
Netice itibariyle şunu söylemeliyiz: Aynı yatakta ve aynı yorgan altında uyumak, hızlı bir şekilde cinsel içgüdünün gelişip büyümesine yol açmaktadır. Bundan dolayı da ateş bacayı sarmadan ve kötü sonuçlar doğurmadan bunun tedbirini almak ve sünnete uymak gerek­mektedir. Bir yorgan altında, ana babanın farkında olmadığı birçok cin­sel sapmalar meydana gelmekte ve suçsuz-günahsız çocukların helak ol­malarına sebep olunmaktadır. Çocuklarını Hz. Peygamber'in (s.a.v.) emir ve tavsiyelerine aykırı bir ortamda bırakan ve onların eğitiminde gevşeklik gösteren, söz konusu meydana gelen olumsuz sonuçlardan so­rumludur. Oysa ana baba bilmelidir ki, Rasûlullah (s.a.v.) "kendiliğinden/hevâdân konuşmaz. Onun konuşması kendisine vahyedilenden başkası değildir."[576]
Rasûlullah (s.a.v.) "Ayırın!" buyurarak bize açık bir emir sun­muştur. Mü'min de bu emre uyarak çocukların yataklarım ayırmak du­rumundadır. Bu parlak nebevî irşad karşısında doğu ve batının eğitim sistemi artık iflas etmiştir.[577]

4. Çocuğun Sağ Yanı Üzerine Uyuması Ve Yüzükoyun Yatmaktan Uzak Tutulması:

Sağ taraf üzerine uyuma konusundaki sünneti yerine getirmek, uyku esnasında meydana gelen birçok tahrik ve tehyiç edici faktörün önüne geçer. Peygamberimiz (s.a.v.) yüzükoyun uyumayı "şeytan yatışı" olarak nitelemiştir. Çocuğun yüzükoyun karnı üzerine uyuması, şehevi duygusunu uyandıracak şekilde tenasül uzvunun sürtünmesine veya kaşınmasına yol açar. Bundan dolayı çocuğun bu şekilde yattığını gören ana baba, onun uyuma pozisyonunu değiştirmeli, sağ yanı üzerine uyu­mayı sevdirmeli ve yüzükoyun yatmaktan uzak tutmalıdır. Kaldı ki, yüzükoyun uyuma şekli, birçok bedensel hastalığı da beraberinde geti­rir, istisnasız bütün doktorlar, söz konusu uyuma pozisyonundan sakınılmasını tavsiye etmişlerdir.[578]

5. Çocuğun Karşı Cinsiyle Beraber Olmaktan Ve Cinsel Duyguyu Tahrik Eden Unsurlardan Uzak Tutulması:

"Eşya zıddıyla bilinir" kaidesinden hareketle şu gerçeği dikkate sunmak istiyoruz; Kız ve erkek çocuklarının bir arada karışık halde bu­lunması ve bunun doğurduğu sonuçlar konusunda Avrupa'nın tesbit ve tecrübesi, temiz ruhlu iffetli insanların tiksinti/ürperti duyacağı boyut­tadır. Bu başarısız tecrübeyi ana babalara ve pedagoglara arz etmek gerekir. Çünkü zayıf karakterli müslümanlar, öteden beri Avrupa'nın eğitim tecrübesine değer vermeye alışagelmişler, vaaz ve hutbelerde görevli hatipler kız-erkek karma eğitimin zararlarını anlatmaya çalışırken onlar adeta bunları dinlemezlikten gelmişlerdi. Yine de "Şüphesiz bunda, kalbi olan veya şahit olarak (zihnini toplaya­rak dikkatle) kulak veren kimse için bir öğüt vardır"[579] ayeti gereğince bu çevreden örnekler vermek istiyoruz.
Günümüz İslâm alimlerinden Vehbi Süleyman el-Ğavcî diyor ki: "Büyük âlim Ahmed Mazhar bana anlatmıştı. İlmi çalışma yapmak üzere Belçika'ya gittiğinde, orada tüm öğrencileri kızlardan oluşan bir ilkokul görmüş. Ahmed Mazhar hoca okulun müdire hanımına:
"Bu merhalede neden kız-erkek karışık vaziyette karma eğitim vermiyorsunuz? " sualini sormuş. Müdire hanım da ona:
"Biz daha önce çocukların o şekilde karışık bulunmalarının zararlarını her yerde hatta ilkokul çağında gördük, " cevabını vermiş.
Bu olayı destekler mahiyette, konu hakkında istatistikî bilgiler de ihtiva eden şu tesbit ve müşahedeleri arzetmek uygun olacaktır:
"Yeni Neslin Başkaldırısı" adlı eserinde Hâkim Landcy diyor ki: "Amerika'da çocuklar vaktinden önce ergenliğe adım atmakta ve çok erken yaşlarda cinsel şuur onlarda iyice ortaya çıkmaktadır. Mesela istatistikî verilere göre 312 kız çocuğundan 255'i onbir ile onüç yaşları arasında ergen olmuştur. Bu çocuklarda, normalde onsekiz ve daha yukarı yaşlardaki kızlarda görülen cinsellik belirtileri tesbit edilmiştir."
Dr. E. Hooker (?) de "Cinsel Yasalar" adlı kitabında şöyle diyor: "Bugün, hiç de garip karşılanmamalıdır ki, bilgili, kültürlü kesimlerde bile yedi-sekiz yaşlarındaki kız çocukları kendi yaşıtları oğlan çocuklarıyla sevişmekte ve çoğu  zaman bu işi  fuhuşa kadar götürmektedirler. Soylu bir ailenin yedi yaşındaki kızı erkek kardeşiyle ve bir grup arkadaşıyla fuhuş yapmıştı. Beş çocuktan oluşan başka bir grup, komşu iki kız çocuğu ve üç erkek çocuğu ile birlikte cinael ilişkiler içerisinde iken görülmüşlerdir. Üstelik onlar bu işe başka çocukları da sevketmişlerdir. Onların yaşça en büyük olanı on yaşında idi. Görünüşte sıkı bir kontrol altında olan dokuz yaşındaki bir kız çocuğu da, birçok aşık oğlanın sevgilisi olma mutluluğu içinde bulunmuştur!"
"Teymur'da bir öğrenci yurdu ile ilgili tutulan bir doktor raporun­da, bir yıl içinde yaşları on ikinin altında olan kız çocuklarının gayr-i meşru ilişkileri hakkında mahkemelere binden fazla dava intikal ettiği ifade edilmektedir."   
"Amerikalı hakim Landcy, okullardaki genç kızların % 45'inin me­zun olmadan önce namuslarının kirlendiğini ve yüksek öğretim aşamasında bu oranın daha da yükseldiğini tahmin etmektedir. Aynı şahıs, liselerdeki erkek öğrencilerin taşıdıkları cinsel duyguların, kız öğrencilere nispeten daha az olduğunu; kız öğrencilerin devamlı atılgan, üstüne giden ve emreden pozisyonunda olduklarını, erkek öğrencilerin ise onlara mahkum olduklarını yazmaktadır."
Üzücü bir durumdur ki, bugün birçok İslâm ülkesi kız-erkek karışık halde karma eğitim sistemine başlamış bulunmaktadır. Bu uy­gulama, toplumu bozmaya, nesillerin bünyesini aşındırmaya ve zayıflatmaya yönelik ciddi bir komplodur.[580]

6. Mümeyyiz[581] Çocuğun Guslün Farzlarını Ve Sünnetlerini Öğrenmesi:

Ergenlik dönemine yaklaşan kız ve oğlan çocuğuna ana babanın, boy abdestinin farzlarını ve sünnetlerini öğretmeleri gerekir. Boy abdesti almayı gerektiren sebepler, tenasül uzvundan çıkan ve "meni" adı ve­rilen maddenin mahiyeti, kısaca "gusul fikhı" hakkında çocukları bilgi­lendirir. Ana babaların çocuklara bu konuları açması, kötü ellerin uzanarak onlara öldürücü zehir sunmalarından daha iyidir.
Ömer b. Hattab (r.a.) diyor ki: "İslâm döneminde büyüyüp de cahiliye devrini tanımayan kimseler İslamı yavaş yavaş bozacaktır."  Bun­dan dolayı baba oğluna, ana da kızına sözkonusu meseleler hakkında İslâm fıkhının hükümlerini mutlaka öğretmelidir.
İnsan hayatında sorumluluk yükleyen "mükellefiyet yaşı" artık  onun hakkında farzların başladığı, Rabbanî emir ve yasakların bağladığı zaman noktasıdır. Bu noktadan itibaren insan, söz ve dav­ranışlarında işlediği küçük ve büyük günahlarından dolayı hesaba çekilir. Sağında ve solunda bulunan, gözetleyen ve dediklerini zabteden iki melekten her biri, iyilikleri ve kötülükleri yazma konusunda yüklendikleri  misyonu icra etmeye  başlar,  işte ana babalar ve eğitimciler bu mes'uliyet şuurunu çocuğa kazandırmalı, onu iyiliğe yönlendirmeli ve kötülükten alakoymalıdır.[582]

7. Mümeyyiz Çocuğun Nur Suresini Ezberlemesi, Mânâ Ve Hükümlerinin Öğretilmesi:

On yaşına vardıktan sonra çocuğun yatağı diğer kardeşlerinden ayrılır. Bu demektir ki, bazı cinsel belirtiler o zaman yavaş yavaş görülmeye başlar. Bu yaşta çocuğun gönlüne, duygu ve içgüdüsünü zab-tu rabt altına alacak ve dolayısıyla fuhuş işlemekten muhafaza edecek birtakım ölçüler koymakla eğitime başlamalıyız. Allah kendilerinden razı olsun ilk müslümanlar çocuklarına Nur suresini öğretirlerdi. Çocuklar için bir nevi koruyucu, fonksiyon icra eden Nur suresini ergen­lik öncesi dönemde özellikle kız çocuklarına ezberletirler, mânâ ve hükümlerini açıklarlardı.
Ünlü filolog Câhız, muallimlerin, genç kızların Nur suresini ezber­lemelerine özel bir önem verdiklerini ifade etmektedir.[583] Halife Hz, Ömer de valilere yazdığı mektupta "Hastalıktan dolayı müstesna olmak üzere hiçbir müslüman kadın hamama girmesin. Kadınlarınıza Nur suresini öğretiniz" buyurmuştur.[584]

8. Cinsel Arzunun Açığa Vurulması Ve Fuhuştan Sakındırmanın Yolu:

Ahlâkî yapıyı, cinsel terbiyeyi ihtiva eden ve fuhuş bataklığına düşmekten sakındıran Nur suresinin çocuğa ezberletilmesi ve öğretilmesi gerektiği bir önceki maddede söylenmişti.
Çocuk guslün farzlarını ve yapılış şeklini öğrendikten sonra artık gayr-i meşru ilişkilere düşmemesi için ciddi bir şekilde uyarılır ve bu konuda onu ikna eden çarpıcı örnekler verilir. Bu örnek açıklamalardan birisi şudur:
Ebu Ümame'den rivayet edildiğine göre Kureyş'ten bir genç Peygamber'e (s.a.v.) gelerek:
"Ya Rasûlallah! Zina etmeme izin ver! " dedi. Orada bulunanlar gence yöneldiler ve seslerini yükselterek ona olan tepkilerini belirttiler. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.):
"Onu bana yaklaştırın, " buyurdu. O da yaklaştı ve aralarında şu konuşma geçti:
Peygamber (s.a.v.):
"Böyle birşeyi anan için arzu eder misin?" Genç:
"Hayır, vallahi. Allah beni sana feda eylesin! " Peygamber (s.a.v.):
"Hiçbir insan da böyle birşeyi anası için istemez. Peki ya kızın için bunu arzu eder misin? " Genç:
"Hayır, vallahi ya Rasûlallah! Allah beni sana feda eylesin." Pey­gamber (s.a.v.):
"Hiçbir insan da kendi kızı için böyle birşey arzu edemez. Peki ya halan için bunu ister misin? " Genç:
"Hayır, vallahi ya Rasûlallahî Allah beni sana feda eylesin." Pey­gamber (s.a.v.):
"Hiçbir insan da halası için böyle birşeyi arzu edemez. Peki ye teyzen için bunu ister misin? " Genç:
"Hayır, vallahi ya Rasûlallah! Allah beni sana feda eylesin. " Pey­gamber (s.a.v.):
"Hiçbir insan da teyzesi için böyle birşeyi arzu edemez," dedi.
Sonra Rasûlüllah (s.a.v.) elini gencin üzerine koyarak şu duayı yaptı: "Allahım! Bu gencin günahını bağışla, kalbini tertemiz eyle, iffet ve namusunu muhafaza eyle!" Râvi diyor ki: "Artık o günden sonra o genç hiçbir şeye dönüp bakmadı; en nefret ettiği şey zina oldu."[585]
Aynı şekilde caydırıcılık olması bakımından zinadan dolayı tatbik edilecek had cezası da çocuğa öğretilir. Ebû Hüreyre ve Zeyd b. Halid el-Cühenî'nin rivayetlerine göre, iki bedevi Rasûlüllah'a (s.a.v.) geldi. On­lardan birisi:
"Benim oğlum şu adamın işçisi idi. Derken onun karısıyla zina etmiş. Bana oğluma recm (taşlama) cezası gerektiği söylendi. Ben de (oğlumun cezadan kurtulması için) bu adama yüz koyun ve bir de cariye fidye verdim. Sonra ben bunu ulemaya sordum. Onlar da bana; (henüz bekar olan) oğluma yüz değnek ile bir yıl sürgün cezası[586] lazım gel­diğini ve bunun karısına da recm cezası icabettiğini söylediler, dedi. Bu­nun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.):
"Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, ben aranızda elbette Allah'ın kitabı ile hükmedeceğim: Cariye ile koyunlar sana geri verilir, oğlun da yüz değnek ile bir yıl sürgün cezasına çarptırılır. Haydi ey Üneys! Bunun karısına git. Eğer suçunu itiraf ederse ona recm cezasını tatbik et! buyurdu. Ravi diyor ki: Üneys kadına gitti. Kadın da suçunu itiraf etti. Rasûlüllah (s.a.v.) kadının recmedilmesini emretti.[587]

9. Erken Evlilik:

İçinde yaşadığımız asırda, erken evliliğin birtakım dezavantajları olduğu söylense de, özellikle geçim derdinin temin edilmesi halinde onun avantajları ağır basar. Geçim derdinin temin edilmesi ve maddi problemin giderilmesi hususunda ana babanın desteği ile yeni evlenen delikanlının kazancı arasında bir fark yoktur. Bugün toplumda görülen sosyal ve psikolojik buhranların ve işlenen cinayetlerin çoğu, evlilik müessesesini geciktirmenin tabii bir neticesidir. Bu noktayı uzun uzadıya tartışacak değiliz. Selef-i salihin hayatından şu örnek tabloları dikkatlere sunmak dayanak olması açısından bize kafi gelecektir. Mad­deler halinde sıralamak istediğimiz rivayetlerin tamamı, hicri 211'de vefat eden büyük hadis alimi Abdurezzak'ın Musannef’inde[588] bulun­maktadır.
a) Urve diyor'ki: Peygamber (s.a.v.) Âişe'yi altı (veya yedi) yaşında iken nikahlamış, dokuz yaşında iken de onunla zifafa girmişti. O sırada oyuncak bebekleri de Âişe'nin yanındaydı. O, onsekiz yaşında iken de Rasûlüllah (s.a.v.) vefat etmişti.[589]
b) Ebu Ca'fer anlatıyor: Hz. Ömer, evlenmek üzere Hz. Ali'nin ke­rimesini istemişti. Hz. Ali:
"O küçüktür, " cevabını verince Hz. Ömer'e:
"Böyle demekle o baştan savmak istiyor, " diyenler oldu. Ömer (r.a.), Hz. Ali ile tekrar görüştü. Bunun üzerine Ali (r.a.):
"Kızı sana göndereyim. Eğer rıza gösterirse, o senin karındır, " dedi. Derken onu Hz. Ömer'e gönderdi. Hz. Ömer gitti kızın (elbisesini kaldırıp) inciğine (topuklarının yukarısına) baktı. Bunun üzerine o:
"Bırak git! Eğer sen mü'minlerin emiri olmasaydın, elbette en­sene vururdum, " dedi (ve oradan öfkeyle ayrılarak babası Hz. Ali'nin yanına gitti).
Hz. Ömer, küçük olmasına rağmen Hz. Ali'nin kerimesiyle evlen­me arzusunu şu gerekçeye bağlamıştı: İkrime anlatıyor: Ömer b. Hattab, Ali b. Ebi Talib'in kızı Ümmü Gülsüm'Ie evlendi. O sırada Ümmü Gülsüm henüz bir oyun çocuğu idi. Hz. Ömer, arkadaşlarının yanına ge­lince, onu tebrik ettiler; bereketli olması için duada bulundular. Orada Ömer (r.a.) şunları söyledi: "Ben kendimdeki his ve enerjiden dolayı ev­lenmiş değilim. Fakat Rasûlüllah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu, işitmiştim: "Benim soy ve akrabalığım dışında her soy ve akra­balık bağı kıyamet gününde kesilecektir."[590]Ben de; Allah'ın elçisi ile benim aramda bir soy ve akrabalık bağının olmasını istedim.
c) Hasan Basrî, Zührî ve Katâde şöyle demişlerdir: Küçük çocukları velileri evlendirdiği vakit, onların nikahı caiz olur.
d) Tâvûs diyor ki: îki küçük çocuğu babaları nikahladıkları zaman, büyüdüklerinde çocuklar muhayyerdirler.
e) Zührî'den rivayet edildiğine göre, Urve b. Zübeyr küçük oğlunu Mus'ab'in küçük kızıyla nikahlamıştır.
f) Hışam b. Urve diyor ki: Babam beş yaşındaki küçük kızını altı yaşındaki bîr oğlanla evlendirmişti. Derken oğlan öldü ve kız onun yak­laşık 4000 (dörtbin) dinarına varis oldu.[591]
Burada, küçük kız çocuğu için evlenme yaşının ne olabileceği soru­suna cevap vermek uygun olacaktır:
"İmam Mâlik, Şafiî ve Ebu Hanife'ye göre bunun ölçü ve sınırı, cin­si münasebete güç yetirebilmesi; ruh ve beden bakımından buna hazır olmasıdır. Kişiden kişiye bu değişebilir. Belli bir yaşla sınırlandırılamaz. Doğru olan görüş de budur. Âişe hadisinde bir sınırlama olmadığı gibi, dokuz yaşından önce evliliğe takat getiren bir yaştakini engelleme ve dokuz yaşında olduğu halde takat getirmeyen bir laz çocuğunun evlenmesine izin vermek de sözkonusu olamaz."[592]

10. Ergenlik Belirtileri:

Çocuğun, ergenlik ve mükellefiyet yaşına girdiğini gösteren iki alamet vardır. Bunlar ihtilam ve kasık tüylerinin çıkmasıdır.
a) İhtilam: Kur'an'm şu ayeti bu noktayı açıklamaktadır: "Çocuklarınız ergenlik çağına girdiklerinde, kendilerinden öncekiler izin istedikleri gibi onlar da izin istesinler."[593]
Ali b. Ebi Talib diyor, ki: Rasûlüllah'ın (s.a.v.) şu sözü hafızamdadır: "Ergenlik çağına girdikten (ihtilam) dan sonra ye­timlik yoktur. Gece-gündüz susmak da yoktur."[594]
b) Kasık tüylerinin çıkması: Atıyye el-Kurazî anlatıyor: Kurayza savaşında (müslümanlar tarafından esir alınan) bizler Rasûlüllah'a (s.a.v.) gösterildik. (Kontrolden) sonra kasığında tüy bitmiş olan erkek esirler öldürüldü. Tüy bitmemiş olanlar ise salıverildi. Ben de henüz tüy bitmeyenlerden ve bundan dolayı da salıverilenlerden idim."[595]
Semura b. Cündeb'den rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Müşriklerin yaşlılarını öldürün. Henüz tüylenmemiş çocuklarını bırakın."[596]
"Çocuk onbeş yaşına geldiğinde, artık şer'i cezalar onda tatbik edilir."[597]




[1] A'râf, 7/172-174. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 84-85.
[2] Gazzâlî, İhya, I. 94.
[3] A'râf, 7/172.
[4] Müslim, Cennet, 63.
[5] Şerhu Müsned-i Ebî Hanife, s. 225.
[6] Bakara, 2/132.
[7] Lukman, 31/16.
[8] Abdurrezzak, Musannef, VI. 34.
[9] A.g.e. IV. 48.
[10] A.g.e. VI. 50.
[11] A.g.e. VI. 123.
[12] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 85-88.
[13] Hadisi Hâkim rivayet etmiştir.
[14] Hadisi Abdurrezzak rivayet etmiştir.
[15] Isra, 17/111.
[16] İhsan, 76/13.
[17] Abdusselâm Hâşim Hafız, Sîretü Nebiyyü'l-Hüdâ ve'r-Rahme, s. 81.
[18] İbnu's-Salâh (bkz. "Mukaddime, s. 150) şunları söyler: "Şöyle demek daha uy gündür: Hür erkeklerden ilk müsluman olan Ebû Bekir, çocuklardan Ali, kadınlardan Hatice mevaliden Zeyd b. Sabit ve kölelerden Bilal'dir."
[19] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 88-90
[20] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 90.
[21] Hadis sahihtir. Ahmed, Hâkim, Taberanî, Ibnu's-Sünnî, Âcurrî ve Zİyâ rivayet etmişlerdir. Bkz. Sahihu'l-Cami', Hadis No: 7957.
[22] Ibn Receb, Carniu'l-Ulûm vel-Hikem, s. 196. Ayet için bkz. Talâk, 65/2-3.
[23] Hâkim, Müstedrek, II. 494. Zehebî, Ibn Ebi'd-Dünya'nm da rivayet ettiği bu had­isin sahih olduğunu söylemiştir.
[24] Ahmed b. Hanbel'in rivayet ettiği bu hadis için bkz. Tİrmizî, Kader, 17. "Rr-mizî'nin rivayeti biraz farklıdır. Müellif, Tirmizî'nin hadis için "hasen-sahih-ğarib" dediğini nak­leder. Ancak biz elimizdeki aslıyla karşılaştırdığımızda Tirmizî'nin sadece "rivayet bu tarikten ğarib bir hadistir" dediğini görebildik. (Çev.) Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 91-93.
[25] İbnu'l-Adîm, Tezkiratu'l-Âbâ ve Teslİyetö'l-Ebnâ, s. 61.
[26] er-Risaletü'l-Kuşeyriyye, s. 147.
[27] A.g.e. Aynı yer.
[28] İbn Zafer el-Mağribî, Enbâü Nücebâi'l-Ebnâ, s. 148.
[29] Ibn Zafer el-Mağribî, A.g.e., s. 156.
[30] Ebu'i-Hasen en-Nedvî, Ricalül-Fikr ve'd-DaVe, s. 105. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 93-96.
[31] Taberanî, Ibnü'n-Neccar ve Deyiemî'nin rivayet ettiği bu hadis için Münâvî zayıf demiştir.
[32] Buharı, Edeb, 95; Müslim, Birr, 163; Tirrnizî, Zühd, 50; Ahmed, Müsned, İH.
[33] Buharî, Vudû’, 10.
[34] Buharî, Vudû', 17; Müslim, Taharet, 70.
[35] Yeni doğan çocuğun damağına hurma gibi tadı bir madde sürmek mânâsında kullanılan "tahnîk" hakkında daha önce geçen 146. dibnotlu sayfaya bakınız. (Çev.)
[36] Müslim, Adab, 25.
[37] Nevevî, Şerhu Sahih-i Müslim, XIV. 179.
[38] Ibn Zafer el-Mekkî, Enbâü Nücebâil-Ebna, s. 81.
[39] Buharî, Humus, 18; Müsüm, Cihad, 42; Ahmed, Müsned, 1.193.
[40] Şihabüddin el-Ebşehî, el-Müstatraf fi Külli Fenn Müstazraf, li. 34. Ayrıca bkz. Ibn Abidin, Reddu'l-Muhtar, IV. 213.
[41] Münafikun, 63/8.
[42] Benî Mustatik gazvesi sona erdikten ve Medine-i Münevvere'ye dönmeye hazırlandıktan sonra.
[43] Buharî, Et'ime, 4; Müslim, Eşribe, 144; Tirmizî, Et'İme, 41; Ebu Davud, Et'ime, 21; Ahmed, Müsned, VI. 195.
[44] Buharî, İlim, 18.                                                    
[45] Nesaî, Ahmed ve daha başka hadis imamlarının rivayet ettiği bu hadisin isnadı sahihtir. Bkz. Ibn Huzeyme, Sahih, İli. 103; Hâkim, Müstedrek, II. 13, IV. 99; Camiu'l-UsOl, VI. 443.
[46] Buharî, Deavât, 9; Müslim, Müsafirîn, 181; Ebu Davud, Tetavvu', 26; Tirmızî, Oeavât, 30; Ahmed, Müsned, I. 284; Ibh Huzeyme, Sahih, I. 229.
[47] Müslim, Safât, 249; Ahmed, Müsned, IV. 309; Ebu Yala, Müsned, II. 188. Buharî ve diğer
 muhaddislerin rivayeti de şöyledir: "Peygamber (s.a.v.) öğle vaktinde abdest aldı. Orada bulunanlar hemen Rasûlullah'ın (s.a.v.) abdest suyundan arta kalanı almaya başladılar. Sonra öğleyi iki rek'at, ikindiyi de iki rek'at olarak kıldı. Önünde de (dikili) bir harbe vardı."
[48] Iktizâu's-Sıratıl-Müstakîm mukaddimesinden.
[49] Benim babam da bu usûlu takip ederek, Nevevî'nin Kırk Hadis'inden her bir ha­disi ezberleme karşılığında bana 10 Suriye kuruşu verirdi. Allah ondan razı olsun; onu hayırla mükafatlandırsın.
[50] Muhammed el-Accâc el-Hatib, Usûlü'l-Hadis, s. 100; Hatib el-Bağdadî, Şerefü Ashabi'l-Hadis, s. 10.
[51] el-Muhaddisü'l-Fasıl müellifi Râmehürmüzî'nin naklettiği bu rivayet için bkz. Muhammed el-Accâc, a.g.e., s. 16
[52] Yazar "Muaviye" olarak vermekte ise de, bizzat kendisinin kaynak olarak kul­landığı er-Rıhle'de "Ebu Muâvİye" şeklinde geçmektedir. (Çev.)
[53] Husayn bir köle idi. Bütün zamanını ilme ayırmak düşüncesiyle azad olmak İçin efendisine para ödüyordu. Bunun için çalışması gerekiyordu. Meşguliyeti fazla olduğu için de Ibn Abbas'ı ziyaret edemiyordu." Borcunu yedi veya dokuz dirheme indirmişti. Hürriyete kavuşacağı günler yaklaşmıştı ama Ibn Abbas vefat etmişti. Bkz. Hatîb el-Bağdadî, er-Rıhle fî Talebi'l-Hadis, s. 175. {Çev.)
[54] Hatîb el-Bağdadî, a.g.e. s. 173-175.
[55] Ibn   Ferhûn  el-Malikî'nin  ed-Dîbâc   el-Müzehheb  fî  A'yâni   Ulemâi'l-Mezheb'inden.
[56] Hadis fıkhı (fıkhu'f-hadis) tabiri, hadisin kühnüne vâkıf olmak, ifade ettiği hüküm, mânâ ve maksadı anlamak veya rnurâd-ı nebeviyi tesbit etmek mânâsında kul­lanılmaktadır. (Çev.)
[57] Hatîb el-Bağdadî, el-Kifâye ti Ilmi'r-Rivaye, s. 205,
[58] Muhammed Rıza, Muhammedün RasûluHah, s. 151.
[59] Muhammed Rıza, a.g.e., aynı yer.
[60] Bu biraderim, babamın vefatından sonra benim eğitimimi üzerine almıştı. Do­kuz yaşımda iken de o vefat etmişti.
[61] Büyük davetçi Ebu'l-Hasen en-Nedvı'nin "Çocuklar İçin Peygamberlerin Kıssaları" dizisi ile Siyer-i Nebî konusunda bir kitabı çıkmış bulunmaktadır.
[62] Müslim, Fedaii, 84; Ahmed, Müsned, III. 221.
[63] Buhârî, Manakıb, 23; Ebu Yala, Müsned, ti. 183.
[64] EbuYa'lâ.a.g.e.,11,194.
[65] "Vassar bir şeyi açıklama ve tanımlama konusunda bilgili, etkili ve yetkili insan mânâsına gelmektedir. (Çev.)
[66] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 96-111.
[67] Abdullah Siracuddih'in Tilavetü'l-Kur'an el-Mecîd'inden.
[68] İbn Haldun, Mukaddime, s. 397.
[69] Taberânî ve Ibnu'n-Neccâr'm rivayet ettiği bu hadis için bkz. Münâvî, Feydu'l-Kadir, I. 226. Münâvî, hadisin zayıf olduğunu söylemektedir.
[70] İbnü's-Sûnni, Amelü'1-Yevm ve'l-Leyle, Hadis No: G85.
[71] Ahmed b. Hanbel'in rivayet ettiği bu hadis için bkz. Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, II, 270. Hadisin ravileri arasında, tenkid konusu yapılan Ibn Lehia bulunmaktadır.
[72] Ebu Ya'lâ, Müsned, II. 136. Ebu Ya'lâ, zayıf bir sened ile rivayet etmiştir. Ancak hadisin metni Ahmed, Buhârî, Ebu Dâvud, Tirmizî, Îbn Mâce ve Dârimî tarafından rivayet edilmiş sahih bir hadistir.
[73] Ebu'ş-Şeyh, hasen bir isnad i!e Peygamber'den (s.a.v.) "Tebareke sûresi kabir azabına mani olur" hadisini, Tirmizî de hasen-sahih sened İle Tebareke sûresi, kabir azabına manidir ve kabir azabından kurtarır" hadisini rivayet etmiştir. Bkz. Silsiletu'l-Ehadis es-Sahiha, hadis no: 1140.
[74] Hadisin ravileri sikadır. Bkz. Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, VII. 172.
[75] Râzî, et-Tefsirul-Kebîr, 1.178.
[76] Selef zamanında "ilim" kelimesiyle daha ziyade "hadis" kasdedilirdi. (Çev.)
[77] Hâkim, Müstedrek, 1.568.
[78] Hadisi Ahmed (Müsned, III. 440) hasen senedle, Ebu. Ya'lâ (Müsned, III.65) zayıf senedle rivayet etmiştir.
[79] İbn Kesir, Tefeir, II. 497.
[80] Camiul Ulûm vel-Hikem, II. 194.
[81] Maun, 107/5.
[82] Ebu Ya'lâ, Müsned, II. 63. Rivayetin senedi hasendir.
[83] Râfiî, Tarîhu Âdâbil-Arab, II. 206.
[84] Isra, 17/82.
[85] Sin, Ze ve Sat harfleri Hurûf-i Safîr adını almaktadır. (Çev.)
[86] Hâkim, Mûstedrek, II. 351. Hâkim, Buhârî ile Müslim'in tahriç etmediği bu rivay­etin isnadının sahih olduğunu söylemiş, Zehebî de onu benimsemiştir. Ayet için bkz. İbrahim, 14/14.
[87] Şûra, 42/11.
[88] Suyûtî, Tabakatû'l-Huffaz, s. 154.
[89] Gazzâlî, İhya, III. 72.
[90] Ebu Ğudde'nİn Safahat min Sabri'l-Ulema'sından.
[91] İbnü's-Sûbkî, et-Tabakatü'l-Kübra, VIII. 396.
[92] Tabakatü'l-Kurra, II. 247.
[93] İbn Abidîn'in Reddü'l-Muhtâr'ından.
[94] Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifaye, s. 116-117.
[95] Hatîb el-Bağdâdî, a.g.e., aynı yer.
[96] Hatîb el-Bağdâdî, a.g.e., aynı yer.
[97] Fethu Bâbi'l-lnâye, s.. 19.
[98] en-Nevâdir es-Sultâniyye, s. 9.
[99] Muhammed Accâc el-Hatfb, Usûlü'!-Hadis, s. 145.
[100] İbn Haldun, Mukaddime, s. 397.
[101] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 111-121.
[102] Abdurrezzak'ın rivayetinde "aslan" şeklindedir.
[103] Abdurrezzak'ın rivayetinde şu ziyade vardır: Halk, "Bu çocuk hiçbir kimsenin bilmediğini bilmektedir" dedi.

[104] Müslim, Zühd, 73.
[105] Bürûc, 85/4-5.
[106] İbn Sa'd, İbn Huzeyme ve Taberâninin bu rivayeti için bkz. Sahihu'l-Gâmi", Ha­dis No: 7853.
arasında bulunmayı temenni ettim. Derken onlardan birisi beni dürterek:
[107] Buharı, Humus, 18; Mûslim, Cihad, 42; Ahmed, Mûsned, 1.193.
[108] Hâkim, Müstedrek, III, 88; Kenzül-Ummâl, V. 270.
[109] İbn Hacerin el-lsabe"sinden.
[110] Hâkim, a.g.e., II. 59. Hâkim, rivayetin İsnadının sahih olduğunu söylemiş, Ze-hebî de bunu kabul etmiştir.
[111] Müslim, İmaret, 134; Ebu Dâvud, Cihad, 165.
[112] Bkz. Zebîdi, Ukudul-Cevahir el-Münîfe, fi. 97.
[113] Buhârî, Meğazt, 8; Fedaifu Ashabİ'n-Nebî, 13.
[114] Bkz. Müslim, Fedailu's-Sahabe, 49; Ahmed, Mûsned, 1.164; İbn Sa'd, Tabakat, III. 106; İbn Cerîr, Tehzibul-Âsâr, 1. 94; Ebu Ya'iâ, Müsned, II. 35; İbn Kesir, Bidâye, IV. 107.
[115] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 121-127.
[116] Tâhâ, 20/132.
[117] Said Ramazan el-Bûtî, Tecribetü't-Terbiye el-islâmiyye, s. 40.
[118] Hadisi Taberânî rivayet etmiştir.
[119] İbn Abdilberr'in et-Temhîd'inde rivayet ettiği bu hadis için bkz. Ibn Ferhûn el-Malikî, Fethu'l-Aliyy el-Mâlik fi'l-Fetva alâ Mezhebi'l-lmam Malik, 1; 88.
[120] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 128.
[121] Hadisi Taberânî rivayet etmiştir.
[122] Ebu Dâvud, Salât, 26. Hadis zayıftır. Bkz. Elbanî, Zaîful-Câmi', Hadis No: 693. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 129.
[123] Ebu Davud, Salât, 26.
[124] Tirmizî, Mevâkît, 182. Hadisin isnadı hasendir. Bkz. Câmiu'l-Usûl, V. 187; Bey-hakî, Sünen, III. 84; Hâkim, Mûstedrek, I. 258. Hâkim hadisjn Müslim'in şartına göre sahih olduğunu söylemiştir; Ibn Huzeyme, Sahih, II. 102. Değişik lafızlarla aynı mânâdaki hadisler için bkz. Ahmed, Müsned, III. 404; Dârekutnî, Sünen, 1.230.
[125] Tirmizî, Vitir, 338; İbn Huzeyme, Sahih, II. 152. Mustafa el-A'zamî, hadisin is­nadının sahih olduğunu söylemiştir. Ahmed b. Hanbel (bkz. Müsned, I. 200) bu hadisi Şu'be vasıtasıyla rivayet etmiştir.
[126] Tirmizî, Salât, 163.
[127] Ahmed, Müsned, III. 408; Dârekutnî, Sünen, 1.235.
[128] Müslim, Salât, 122.
[129] Tîrmizî, Cum'a, 60.
[130] Nesâî, Taharet, 78.
[131] Abdurrezzak, Musannef, 1.18.
[132] Ebu Ya'lâ, Müsned, II. 72. Hadis sahihtir.
[133] Hadisi Taberanî rivayet etmiştir.
[134] Dayakla ilgili ayrıntılı bilgi altıncı bölümde gelecektir.
[135] Ebu Davud, Salât, 26. Hadisin isnadı hasendir. Bkz. Camiu'l-Usûl, V. 187.
[136] Dihlevî, Huccetullahi'l-Baliğa, I. 186. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi:
132-133.
[137] Dârekutnî, Sünen, II. 3. Târik b. Şihâb'ın Rasulüllah'tan (s.a.v.) yaptığı rivayet de şöyledir: "Cemaatle Cum'a namazı kılmak her müslümana farzdır. Dört kişi; köle, kadın, çocuk ve hasta bundan müstesnadır." Ebu Dâvud, Salât, 215; Dârekutnî, Sönen, aynı yer.
[138] Kâsânî, Bedâr, I. 259.
[139] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 134.
[140] Namazın beş rekat oluşu, iki rekat nafilenin yanında ûç rekat vitir namazının kılınmasından dolayıdır. (Çev.)
[141] Buhari, İlim, 41. Hadisin bazı rivayetlerinde "...Peygamber'in (s.a.v.) namaz kıldığını gözetledim..." ifadesi vardır. Hadis için ayrıca bkz. Müslim, Müsafirîn, 187; İbn Hu-zeyme, Sahîh, 111.17.
[142] Hadis, Ahmed b. Hanbet ve Şafiî tarafından rivayet edilmiştir.
[143] Enbâü Nücebâi'l-Ebnâ, s. 150.
[144] Müzzemmil, 73/1-2.
424 Müzzemmil, 73/20.
[145] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 135-136.
[146] İbnü's-Sünnî, Amelü'l-Yevm vel-Leyle, Hadis No: 603. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 136.
[147] Ibn Huzeyme, Sahih, il. 343. Mustafa el-A'zamî, hadisin isnadının zayıf olduğunu söylemiştir. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 136.
[148] Müslim, Fedail, 80.                                                           
[149] Bkz. et-Terbiye fi'l-lslam, s. 282.
[150] Buhârî, İlim, 28; Müslim, Salât, 183; Tirmizî, Salât, 61; Nesaî, İmamet, 35; Ibn Mâce, İkamet, 48; Dârîmî, Salât, 46; Muvatta', Cemaat, 13; Ahmed, Müsned, II. 256.
[151] Buhârî, Sslât, 31; Müslim, Mesacid, 92; Ebu Dâvud, Salât, 189; Nesaî, Sehv, 25; Ibn Mâce, İkamet, 129; Ahmed, Müsned, I. 379; Ibn Huzeyme, Sahih, II. 133.
[152] Ahmed b. Hanbel, V. 344.
[153] Ebu Dâvud, Salât, 97.
[154] Buhârî, Ezan, 78; Ibn Huzeyme, Sahih, III. 19; Nesaî, İmamet, 62; Ahmed, Müsned, III. 110.
[155] Müslim, Salât, 123; Ibn Huzeyme, Sahih, III. 32; Hâkim, Müstedrek, ti. 8
[156] Ibn Huzeyme, Sahih, III. 67. Rivayetin senedi hasendir. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 137-139.
[157] Mu'temer Buhûsi Risaİeti'l-Mescid, s. 446 (1975'de Mekke'de gerçekleştirilen "Risaletü'l-Mescid" sempozyumunda Şeyh Muhammed eş-Şâzelî'nin sunduğu tebliğden).
[158] Ebu Abdillah Muhammed b. Ebî Zeyd el-Kayrevânî, Risale, 1.23.
[159] Keşmirî, Feydu'l-Bârî, I. 230.
[160] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 139-140.
[161] İbn Hacer, FethuI-Bârî, V. 103.
[162] Buharı, Savm, 47; Müslim, Siyam, 136.
[163] İbn Hacer, a.g.e., V. 104,105.
[164] Bkz. Kâsânî, Bedaî', II. 442; Hâkim, Müstedrek, 1.481.
[165] İbn Hacer, a.g.e., IV. 442; Sehârenfûri, Bezlû'l-Mechûd, VIII. 319. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 140-142.
[166] Hâkim, a.g.e., III, 597. Hâkim, rivayetin senedi hakkında sükût etmiştir.
[167] Kâsânî, a.g.e., it. 120.
[168] Hâkim, a.g.e., I. 481. Hâkim, hadisin Buharî ve Müslim'in şartlarına göre sahih olduğunu söylemiş, Zehebî de ona muvafakat etmiştir.
[169] Kenzü'l-Ummâl, V. 99. Hadis sahihtir. Bkz. Sahİhu't-Câmİ', Hadis No: 2729.
[170] İbn Adiyy'in el-Kâmil'de, Beyhaki’nin Cemu'l-Cevami'de rivayet ettikleri bu hadis için bkz. Kenzu'l-Ummâl, V. 45.
[171] Kenzu'l-Ummâl, V. 68.
[172] Kenzu'l-Ummâl, aynı yer.
[173] Tûr, 52/21.
[174] Bkz. Beyhakî, Kitabu'l-I'tikad, s. 76.
[175] Ravhâ, Medine-i Münevvere'ye yakın bir yerdir.
[176] Müslim, Hac, 409;Ebu Davud, Menâsik, 7; Nesâî, Menasik, 15; Muvatta', Hac, 79.
[177] Ahmed b. Hanbel, lif. 449.
[178] Nesâî, Hac, 4.     .
[179] Sehârenfûrî, Bezlü'l-Mechûd, VIII. 319. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 142-145.
[180] Şafiîler  çocuklara  zekatın  farz  olduğu, görüşündedirler. Bkz. Kâsânî, Bedâi', II. 4-5.
[181] Ebu Dâvud, Zekat, 4; Nesaî, Zekat, 19.
[182] Buhâfi, Zekat, 70; Müslim, Zekat, 13; Ebu Dâvud, Zekat, 20; Darekutnî, Sünen,
[183] Tevbe, 9/103. "Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 145-146.
[184] Buhârî, Isti'zan, 15; Müslim, Selam, 15; Ebu Dâvud, Edeb, 136; Tîrmizî, Isti'zan, 8; Ibn Mâce, Edeb, 14; Dârimî, Isti'zan, 8. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 147.
[185] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 147.
[186] Bkz. Buhârî, İlim, 4; Müslim, Münafıkîn, 63; Tirrnizî, Edeb, 79; Ahmed b. Han-bel, 11, 12. Başka bir rivayette "gördüm ki cemaatin en küçüğü benim, bundan dolayı da sustum" cümlesi vardır.
[187] Ahmed b. Hanbel, 111/119.
[188] Nasr, 110/1-3.
[189] İbn Kesir, Tefsir, VII, 395.
[190] Müstedrek, III, 540.
[191] Mutayyebîn" adı verilen ve hılfü'l-fudûl türü bir fonksiyon icra eden bu and-laşmaiçin bkz. Ibn Hişam, es-Sîratu'n-Nebeviyye, 1,138-139. (Çev.)
[192] Ahmed b. Hanbel, 1,190; Ebu Ya'la, Müsned, II, 157. Hadisin senedi sahihtir.
[193] Hadisi Taberânî rivayet etmiştir.
[194] Abdurrezzak, Musannef, VI, 156.
[195] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi:  147-150.
[196] Müslim, Fedailu's-Sahabe, 145; Ahmed b. Hanbel, III, 195.
[197] Beybakî, Sünen, t, 458.
[198] Ebu Ya'la, Mûsned, 1,305. Ayrıca bkz. Tirmizî, Ahkâm, 5; Abmed b. Hanbel, 1,90.
Muhammed Nûr Süveyc
[199] Müslim, Birr, 96; Ahmed b. HanbelJ, 241.
[200] Buhârî, Vudû", 17; Müslim, Taharet, 70.
[201] Buhârî, Enbiya, 54; Müslim, Müsâkât, 31; Ahmed b. Hanbel, II, 263.
[202] Müslim, Müsâkât, 30; Ahmed b. Hanbel, IV, 120.
[203] Hâkim, Müstedrek, MI, 534. Hâkim, hadisin senedinin sahih olduğunu söylemiş, Zehebî de ona muvafakat etmiştir.
[204] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 150-152.
[205] Buhârî, Isti'zân, 15; Müslim, Selam, 15; Ebû Dâvûd, Edeb, 136; Tirmizî, Isti'zân, 8; ibn Mâce, Edeb, 14; Dârimî, Isti'zân, 8.
[206] Nesaî, Ibn Hibban, Ebü Nuaym ve Hatib'in rivayet ettikleri bu sahih hadis için
bkz. Sahihu'l-Cami', Hadis No: 4947,
[207] Ibn Hacer, Fethu'l-Barî, XIII, 270.
[208] Tirmizî, Isti'zan, 10. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 153-154.
[209] Buhârî, Cenaiz, 79; Ahmed b. Hanbel, III, 175.
[210] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 154.
[211] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 155.
[212] Hadisi Ebu Ya'la ve Taberânî rivayet etmiştir.
[213] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 155-156.
[214] Bubârî, Nikah, 75.
[215] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 156.
[216] Hadisin kaynakları için bkz.
[217] Müslim, Müsafirîn, 182; Ibn Huzeyme, Sahih, III, 89. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 156-157.
[218] Buhârî, Edeb, 112.
[219] İbn Hacer, Fethu-l-Barî, XIII, 205-208.
[220] Biz bu maddelerden sadece eğitimle ilgili olanları sıralamak istiyoruz.
[221] Tahnik için bkz. Dn. 145 vd.
[222] Muhammed Nûr Süveyd , Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 157-159.
[223] Nasîhatül-Mülûk, s. 172., Muhammed Nûr Süveyd , Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi  ,Uysal Kitabevi: 160.
[224] İbn Nüceym el-Hanefî, Fethü'l-Gaffâr bi Şerhi'İ-Menâr,I, 7. Kitap, Hanefî mezhe­bine göre yazılmış bir fıkıh usûlüdür.                     
[225] Muhammed Hıdır Hüseyin, es-Seâdetü'1-Uzmâ, s. 60.
[226] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi ,Uysal Kitabevi: 160-161.
[227] İbn Hacer, Fethu'l-Barî, XIII, 2.
[228] Şa'ranî, Tenbihu'l-Muğterrîn, s. 41.
[229] İbn Abdilberr, Camiu Beyâni'l-llm ve Fadlih, 1,86.
[230] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 161.
[231] Hadis zayıftır. Bkz. Elbânî, Daîfu'l-Câmi', Hadis No: 4645; Silsiletûl-Ehâdis ed-Daîfe, Hadis No: 1887. Tirmizî de "garib hadis" olduğunu, raviferinden Kûfe'li Nâsıh b. Alâ'nın hadisçilere göre kuvvetli olmadığını ve bu hadisin sadece bu tarik ile maruf olduğunu söylemiştir. Bkz. Câmiu'l-Usûl, 1,416.
[232] Hadisin senedinde meçhul ve zayıf bir ravi vardır. Hâkim bu hadisin sahih olduğunu söylemiş ama Zehebî bunu kabul etmemiş; mursel ve zayıf olduğunu ifade etmiştir. Tirmizî de garib ve mursel olduğunu söylemiştir. Zira râvilerden Amr b. Saîd b. el-Âs, Peygamber'e (s.a.v.) yetişememiştir, tâbiîndendir. Bkz. Camiul-Usûl, 1, 416.
[233] Şa'rânî, Tenbihul-Muğterrin, s. 41.
[234] İbn Mâce, Edeb, 3.
[235] İbnu'l-Kayyim, Ahkâmu'l-Mevlûd, s. 225.
[236] Mâverdi, Nasihatü'l-Mülûk, s. 173.
[237] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 162-163.
[238] Karâfî, Furûk, Uf, 96; Muhasibî, Risaletü'l-Müsterşidîn, s. 31 (Ebu Gudde'nin notu).
[239] Hâtîb, el-Câmiu li AhlâkTr-Ravî, 1,17.
[240] Hâtîb, a.g.e., 1,17
[241] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 163-164.
[242] İmam Nevevî, Rİyazü's-Salihîn adlı eserinde konu hakkında "Kitabu'l-Edeb" başlığrile müstakil bir bolüm ayırmıştır. Orada her mûslümanın bilmesi gereken birçok âdabı zikretmektedir. Burada biz sadece çocuklarla ilgili olan rivayetleri sözkonusu etmekle yeti­neceğiz.
[243] Nevevî, Ezkâr, s. 257-258 (lbnu's-Sünnî'den naklen).
[244] Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, VIII, 137. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 164-165.
[245] Isra, 17/23.
[246] Râzî, Tefsir, XX, 190; Kurtubî, Tefsir, X, 243.
[247] Râzî, a.g.e., aynı yer.
[248] Muhasibi, a.g.e., s. 125. (Ebu Gudde'nİn notu).
[249] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 165.
[250] Taberâninin rivayet ettiği bu hadisin senedi hasendir. Bkz. Heysemî, a.g.e,, VIII, 156.
[251] Münavî, Feydu'l-Kadîr, V, 483.
[252] Buhârî, el-Edebul-Müfred, I, 731.
[253] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 165-166.
[254] Gazzâlî, İhya, 1,11.
[255] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 166.
[256] Hadisi Taberânî rivayet etmiştir.
[257] Hadisi Taberânî rivayet etmiştir.
[258] Tirmizî, Birr, 73; Ahmed b. Hanbel, V, 323. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 167.
[259] Sem'ânî, Edebul-lmlâ ve'l-lstimiâ, s. 36.
[260] Dipnotta yazar, konu hakkında bir rivayete dayanarak Rasûlüllah'ın (s.a.v.) vefat ettiği sırada Ibn Abbas'ın 10 (on) yaşında olduğunu söylüyorsa da, kaynaklar onun, o esnada 13 (onüç) veya 15 (onbeş) yaşında bulunduğunu bildiren rivayetlerin daha sahih olduğu ifade edilmektedir. Bkz. İbn Kesir, el Bidaye ve’n–Nihaye, VIII, 296; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1,373 (Çeviren)
[261] Ebû Gudde, Safahat, s. 37.
[262] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 167-168.
[263] Tirmizî, Birr, 15. Ahmed ve Taberânî'nin de Ibn Abbastan rivayet ettiği hadis sa­hihtir. Bkz. Sahîhu'l-Câmi', Hadis No: 5445.
[264] Tirmizî, Birr, 15. Ahmed ve Hâkim'in de rivayet ettiği hadis sahihtir. Bkz. Sahîhu'l-Câmi1, Hadis No: 5444.
[265] Ahmed, Tirmizî ve Hâkim'in rivayet ettiği bu hadis hasendir. Bkz. Sahihu'l-Câmi',
Hadis No: 5443.
[266] Ebû Dâvûd, Edeb, 20.
[267] Buhârî, Vudû1, 74; MOslim, Zühd, 70,
[268] Buhârî, Cizye, 12, Diyât, 22; Nesaî, Kasâme, 4.
[269] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 168-169.
[270] Müslim, Birr, 125; Tirmizî, Rten, 4; Ahmed b. Hanbei, II, 256.
[271] Taberânînin rivayet ettiği bu hadisin senedinde bulunan el-Vâkıdî zayıf bir râvîdir. Bkz. Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, VIII, 149.
[272] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 169-170.
[273] Hadisi Harâitî ve Taberânî rivayet etmiştir.
[274] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 170-171.
[275] Buhârî, el-Edebul-Müfred, Hadis No: 1065.
[276] Nûr, 24/58.
[277] Nûr, 24/59.
[278] Ahmed b. Hanbel, IV, 189.
[279] Buhârî,  Eşribtf, 19; Müslim, Eşribe, 127; Muratta', Sıfetû'n-Nebî, 18; Ahmed b. Hanbel, I, 284. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 171-173.
[280] Buhârî, Efıme, 2; Müslim, Eşribe, 108; Ibn Mâce, Et’ıme, 8; Ahmed b. Hanbel, IV, 26.
[281] Ibn Mâce, Etime, 26; Ahmed b. Hanbel, III, 108.
[282] Hadisi Taberânî rivayet etmiştir.
[283] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 173-175.
[284] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 175.
[285] Ebû Dâvûd, Tereccül, 14.
[286] Buhârî, Libas, 72; Müslim, Libas, 72; Ebû Dâvûd, Tereccül, 14; Nesaî, Zinet, 5; Ibn Mâce, Libas, 38; Ahmed b. Manbel, II, 39. Hadisi İmam Ebu Hanife de rivayet etmiştir. Bkz. Zebîdî, Ukûdu'l-Cevâhir, II, 156
[287] Ebu Dâvûd, Tereccül, 13; Nesâî, Zinet, 57; Ahmed b. Hanbel, I, 204.
[288] Buhârî, Libas, 85; Müslim, Libas, 115; Ebû Dâvûd, Tereccül, 5; Tirmizî, Libas, 25; Nesaî, Zinet, 22-24; Ibn Mâce, Nikah, 52; Ahmed b. Hanbel, II, 21.
[289] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 175-176.
[290] Müslim, Libas, 28.
[291] Müslim, Libas, 27. Konuyla alâkalı diğer hadis ve uygulamaları dikkate alan İmam Ebu Hanife'nin de içinde bulunduğu ekser ulema böyle bir elbise giymeyi mubah kabul etmiştir. (Çev.)
[292] Taberânfnİn rivayet ettiği bu hadisin senedi Sahîh'in ricalinden oluşmaktadır. Bkz. Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, V, 144.
[293] Kâsânî, Bedâiuls-Sanai', V, 131.
[294] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 176-177.
[295] A'raf, 7/204.
[296] İbn Cübeyr'in bu rivayeti için bkz. Ibn Kesir, Tefsir, II, 260. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 177.
[297] Ebû Dâvûd, Edeb, 80; Ahmed b. Hanbel, IH, 447.
[298] Ahmed b. Hanbel, il, 452.
[299] Tirmizî, Sıfatu'l-Ktyame, 60.
[300] Sem'ânî, Edebu'l-lmlâ ve'l-lstimla, s. 40.
[301] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 177-178.
[302] Müslim, Hayz, 79; Ebû Dâvûd, Cihad, 44; İbn Mâce, Taharet, 23; Darimî, Vudu1, 5;Ahmedb. Manbef, 1,204.
[303] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 179.
[304] Bu konuda Ibn Teymiyye'nin es-Siyaşetü'ş-Şerlyye adlı eserine bakınız.
[305] Nevevî, Ezkâr. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 179-180.
[306] Tirmizî, İlim, 16.
[307] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 180.
[308] Müslim, Fedail, 51; Ebû Dâvûd, Edeb, 1; Dârimî, Mukaddime, 10.
[309] Müslim, Fedail, 54.
[310] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 181-182.
[311] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 183.
[312] Müslim, Fedail.64; Ibn Mâce, Edeb, 3; Ahmed b. Hanbel, VI, 70. {504) Buhârî, Edeb, 18, 27; Müslim, Fedail, 65; Ebû Dâvûd, Edeb, 145; Tirmizî, Birr, 12; Ahmed b. Hanbel, II, 228.
[313] Buhari Edeb, 18,27; Müslim, Fedail, 65; Ebü Dâvud, Edeb, 145; Tırmizi, Birr, 12; Ahmed b. Hanbel, II, 228.
[314] Müslim ve Ebu'ş-Şeyh'in rivayet ettiği bu hadis sahihtir. Bkz. Sahîhul-Câmİ', Hadis No: 4797.
[315] Buhâri, el-Edebu'l-Müfred, Hadis No: 89.
[316] Buhârî, Ezan, 65; Ebû Dâvûd, Salât, 123; Ibn Mâce, İkamet, 49; Ahmed b. Hanbel, III, 205; Ibn Huzeyme, a.g.e. III, 50.
[317] Buhârî, Salât, 106; Müslim, Mosatid, 41; Ebû Dâvûd, Salât, 165; Nesâî, Sehv, 13; Muvatta', Sefer, 81; Ibn Huzeyme, Sahh, I, 383; II, 41.
[318] Râzî, Tefsîr, XXII, 13.
[319] Buhârî, Enbiya,'40; Müslim, Akdiye, 20; Nesaî, Kudât, 14; Ahmed b. Hanbel, 11,
322.
[320] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 183-186.
[321] İbn Mâce, Mukaddime, 11; Tîrmizî, Menakıb, 30; Ahmed b. Hanbel, IV, 172. Hasen olan bu hadisi Taberânî ve Hâkim de rivayet etmiştir. Bkz. Sahîhu'l-Câmi', Hadis No: 3146.
[322] Buhârî, el-Edebu'l-Mûfred, Hadis No: 249. Bazı rivayetlerde RasuluIlah'ın (s.a.v.) "çelimsiz, minik gözlü" diyerek torunlarım sevdiği ifade edilmektedir. Bkz. Abdullah Siracuddin, Seyyidünâ Muhammed Rasûlüllah, s. 157.
[323] Hz. Peygamberin çocuklarla şakalaştığına dair pratik bir örnek özelliğini taşıyan bu rivayetin başka varyantı ve açıklaması için 431 nolu dipnot metni v.d. (Çev.)
[324] Ebû Dâvûd, Edeb, 84;Tirmizî, Menakıb, 45; Ahmed b. Hanbel, III, 117.
[325] Tirmizî, Menakıb, 45; Ahmed b. Hanbel, İli, 127. Hadisin İsnadı zayıftır. Bkz.
Camiu'l-Usûl, IX, 91.
[326] Buharı, Umre, 13, Libas, 99; Nesâî, Menâsik, 121.
[327] Buhârî, Hacc, 22, 101; Ebû Dâvûd, Menasik, 63; Nesaî, Hacc, 216; Ahmed b.
Hanbel, 1,210.
[328] Nesaî, Tatbik, 82. Hâkim, hadisin Buhârî ile Müslim'in şartına göre sahih
olduğunu söylemiştir. Bkz. İhya, II, 218.
[329] Deylemî ve Ibn Asâkir'in rivayet ettiği bu hadisin senedi zayıftır. Bkz. Daîfu'l-Câmi', Hadis No: 5812.
[330] İbn Ebİ'd-Dünya, Dîneverî ve Abdurrezzak'ın bu rivayeti için bkz. Kenzü'i-Ummal, XVI, 573.
[331] Dîneveri’nin bu rivayeti için bkz. Kenzû'l-Ummal, XVI, 583.
[332] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 186-188.
[333] Taberânî'nin rivayet ettiği bu hadis için bkz. Sehâvî, el-Makâsıdu"l-Hasene, Ha­dis No: 352.
[334] Müslim, Hacc, 474.
[335] Hadisi Taberânî rivayet etmiştir.
[336] Ebû Dâvûd, Hâtem, 8. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 189-190.
[337] Nesaî'nin rivayet ettiği bu badis sahihtir. Bkz. Sahihu'l-Câmi', Hadis No: 4947.
[338] Hâkim, Müstedrek, III, 379.
[339] Hâkim, a.g.e., I, 372
[340] Müslim, Fedail, 80.
[341] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 190.
[342] Müslim, Fedailu's-Sahabe, 66. Ayrıca bkz. Sahîhu'i-Cami', Hadis No: 4765. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 191.
[343] Hadisi Taberânî rivayet etmiştir.
[344] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 191-192.
[345] Ibn Mâce, Edeb, 6; Ahmed b. Hanbel, II, 439. Hadis Ibn Hibban, Hâkim ve Bey-hakt tarafından da rivayet edilmiştir.
[346] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 193-194.
[347] Encau'l-Vesâit risalesi.
[348] Nahl, 16/58-59.
[349] Tekvir, 81/8-9.
[350] Taberâninin Ma'kıl b. Yesar'dan yaptığı bu rivayet için bkz. Heysemî, Mec-mau'z-Zevaid, VIII, 147.
[351] Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 1,158.
[352] Ahmed b. Hanbef, IV, 151. Ukbe b. Âmir'den rivayet edilen bu hadisi Taberânî de rivayet etmiştir,
[353] Şûra, 42/49-50.
[354] Nisa, 4/19.
[355] Ibnu'l-Kayyim, Ahkâmu'f-Mevlûd, s. 20.
[356] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 194-196.
[357] Ebû Dâvûd, Edeb, 121; Ahmed b. Hanbel, 1,223.
[358] Ebû Dâvûd, Edeb, 130. Bezzar'ın rivayet ettiği bu hadis için ayrıca bkz. Hey-semî, Mecmau'z-Zevaid, VIII, 156.
[359] Müslim, Birr, 149;Tirmizî, Birr, 14.
[360] Buhârî, Edeb, 18; Müslim, Birr, 147; Tirmizî, Birr, 13; Ahmed b. Hanbel, VI, 33. Müslim'in başka bir rivayetinde "...Şüphesiz Allah bu hurma sebebiyle ona cenneti vacip kılmıştır veya onu cehennemden azad etmiştir" seklindedir.
[361] Tirmizî, Birr, 13; Ebû Dâvûd, Edeb, 122; Ahmed b. Hanbel, III, 42. Ebû Davud'un rivayetinde "...onları terbiye eder, İyi davranır ve evlendirirse cennete girer" şeklindedir. Başka bir rivayette de "...onlara sabır ve tahammül gösterirse..." şeklinde ifade edilmiştir.
[362] Ahmed b. Hanbel, II, 336.
[363] İbn Mâce, Edeb, 3. Hadis sahihtir. Bkz. Sahîhul-Cami', Hadis No: 6488
[364] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 197-198.
[365] Ebu Hanife'nin rivayet ettiği bu hadis için bkz. Zebidî, Ukûdu'l-Cevahrr, II, 94. Hadis Hz. Ali'den de rivayet edilmiştir. Bkz. Ebû Dâvûd
[366] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 199.
[367] Çünkü az önce geçtiği üzere Peygamber (s.a.v.) "buluğdan sonra yetimlik yok­tur" buyurmuştur.
[368] Buhârî, Edeb, 24.
[369] Hadisi Beyhakî rivayet etmiştir. (552) İbn Mâce, Edeb, 6.
[370] İbn Mace, Edeb, 6.
[371] Taberânî'nin rivayet ettiği bu hadis sahihtir. Bkz. Sahîhu'l-Câmi", Hadis No: 80.
[372] Buhârî, el-Edebu'l-Müfred, HadisNo: 140.
[373] Buhârî, a.g.e., Hadis No: 142.
[374] Ahmed b. Hanbel, VI, 370. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 199-200.
[375] İbn Mâce, Edeb, 6; Ahmed b. Hanbel, II, 439.
[376] Nisa, 4/3.
[377] Buhârî, Tefsir (sûre: 4), 1; Müslim, Tefsir, 9
[378] Nisa, 4/127.
[379] Benzer rivayet için bkz. Müslim, Tefsir, 6.
[380] Nisa, 4/6.
[381] Buhârî, Tefsir (sûre: 4), 2; Müslim, Tefsir, 11.
[382] İsra, 17/34.
[383] Nisa, 4/10.
[384] Bakara, 2/220.
[385] Hâkim, Müstedrek, II, 303. Hâkim, hadisin isnadının sahih olduğunu söylemiştir.
[386] Muvatta', Zekat, 12.
[387] Tirmizî, Zekat, 15. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 201-202.
[388] Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, Hadis No: 141. Ebü Dâvûd (bkz. Edeb, 121) ziyade olarak şu rivayeti verir: "Yetimleri büyüyünceye veya ölünceye kadar kendisini onlara vakfed­en, kocasından dul kalan mevki sahibi ve güzel bir kadın.* Böyle bir kadın, sözkonusu hadisin müjdesine muhataptır, demektir. (Çev.)
[389] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 203.
[390] Bkz. es-Seadetu'i-Uzma, s. 10.
[391] Isra, 17/24.
[392] Muhammed Hıdır Hüseyin, a.g.e, s. 90.
[393] Buhârî, İman, 8; Müslim, İman, 69; Nesaî, İman, 19; Ibn Mâce, Mukaddime, 9; Ahmedb.Hanbel.lll, 177.
[394] Teğabün, 64/15.
[395] Tirmizî, Menakıb, 30.
[396] Taberânî ve Hâkim'in rivayet ettiği bu hadis sahihtir. Bkz. Sahîhu'l-Camİ', Hadiî No: 1990.
[397] Tirmizî, Biır, 11; Ahmed b. Hanbel, VI, 409.
[398] Zemahşerî, el-Fâik, I, 185.
[399] Buhârî, Menakıbut-Ensar, 10; Müslim, Eşribe, 172. Ayet için bkz. Haşr, 59/9.
[400] Hâkim, Müstedrek, I, 414. Hâkim hadis için "Müslim'in şartına göre sahihtir" demiş, Zehebî de buna muvafakat etmiştir.
[401] Tirmizî, Zühd, 57. Mâlik'in de benzer bir rivayeti bulunmaktadır.
[402] Ebû Dâvûd, Cenaiz, 1; Ahmed b. Hanbel, V, 272.
[403] Kehf, 18/80-81.
[404] İbn Kesir, Tefeir, IV, 414.
[405] Tirmizî, Cenaiz, 36; Ahmed b. Hanbel, IV, 415.
[406] Buhârî, Cenaiz, 43; Müslim, Fedail, 62; Ibn Mâce, Cenaiz, 53; Ahmed b. Hanbel,III, 237.
[407] İbn Hacer, Fethu'l-Barî, III, 140.
[408] Buhârî, Cenaiz, 6; Ibn Mâce, Cenaiz, 57; Nesaî, Cenaiz, 25; Ahmed b. Hanbel,
[409] Buhârî, Cenaiz, 6; Müslim, Birr, 150; Tirmizî, Cenâle, 64; Ahmed b. Hanbel, II,
Hadiste geçen 'gemini bozmayacak kadar" ifadesini "içinizden oraya (cehenneme) uğramayacak hiçbir kimse yoktur"
[410] Meryem 19/71.
[411] Âyet metninde geçen "hins" kelimesine, "günah, şirk, bulûğ, yemini yerine geti­rememek/bozmak" gibi mânâlar yüklenmektedir. (Çev.)
[412] Vakıa, 56/46.
[413] İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, III, 367,418.
[414] Müslim, Birr, 154; Ahmed b. Hanbel, II, 477.
[415] Hadisi Taberânî rivayet etmiştir.
[416] Ahmed b. Hanbel, IV, 144.
[417] Buhârî, Cenâiz, 32; Müslim, Cenâiz, 11; Ebû Dâvûd, Cenâiz, 24; Nesaî, Ce-naîz, 22; Ibn Mâce, Cenâiz, 53; Ahmed b. Hanbel, V, 204.
[418] Müslim, Birr, 154,155; Ahmed b. Hanbel, II, 419.
[419] Müslim, Birr, 152; Ahmed b. Hanbel, II, 246.
[420] Muvatta', Cenâiz, 6.
[421] Nesaî, Cenâiz, 29; Ahmed b. Hanbel, VI, 355.
[422] Buhârî'nin Sahihinde ravinin adı mutlak olarak "el-Hasan" şeklinde geçtiği halde, yazar bunu "el-Hasen b. A1i b. Ebî Tâlib" (Hz. Ali'nin oğlu Hasan) şeklinde nakletmiştir. Halbuki ravi Hz. Ali'nin oğlu Hasan değil, büyük tabiîlerden ve hicrî 110'da vefat eden Hasan el-Basrî'dir. Bkz. Aynî, Umdetü'l-Kârî, IV, 154. (Çev.)
[423] Buhârî, Cenâiz, 66.
[424] Abdurrezzak, Musannef, VI, 159; Ahmed b. Hanbel, II, 326.
[425] "Bırakın" emri "boşayın" mânâsında kesinlikle anlaşılmamalıdır. Bu durumun Allah'ın irade ve takdirinin gereği olduğu Kur'an tarafından ifade edilmektedir. Hadis, güzelliğine rağmen "kalbin meyvesi" olan çocuk yapma özelliğine sahip olmayan kadının, ev­lilikte tercih sebebi olarak görülmemesi gerektiği mesajını vermektedir. (Çev.)
[426] Abdurrezzak, a.g.e., VI, 160.
[427] Abdurrezzak, a.g.e., VI, 160.
[428] Müslim, Fedail, 63; Ahmed b. Hanbel, III, 112.
[429] Yazar "ana-baba" (vâlideyn) şeklinde nakietmişse de, kaynaklarda "çocuklar" (vildân) şeklinde geçmektedir. Cümlenin gelişi de bunun doğru olduğunu göstermektedir. (Çev.)
[430] Ahmed b. Hanbel'İn rivayet ettiği bu hadisin ravileri sikadır. Bkz. Heysemî, Mec-mau'z-Zevaid, 111,11 ;X, 383.
[431] Başka bir rivayette {bkz. Ahmed b. Hanbel, IH, 287) "Kadın kocası EbuTaihaya sofra hazırladı ve yemeğini yedi. Sonra kadın koku süründü ve kocasıyla yaptığı ilişki netice­sinde bir çocuğa hamile kaldı" şeklinde detay bulunmaktadır.
[432] Buhârî, Cenaiz, 42, Edeb, 116. {615) Nevevî, Bustânu'l-Âriffn, s. 55-56. (616) Ibnu'l-Kayyim, Ahkâmul-Mevlûd, s. 14.
[433] İbnu’l-Kayyim, Ahkamu’l-Mevlüd,s. 14. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 203-215.
[434] Taberânî'nin rivayet ettiği bu söz için bkz. Kenzü'l-Ummâl, XVI, 585.
[435] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 216.
[436] Taberânî'nin rivayet ettiği bu söz için bkz. Kenzü'l-Ummâl, XVI, 585. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 216-217.
[437] Çocukluk yıllarında Peygamber'in (s.a.v.) oyun oynadığına dair bkz. Ahmed b. Hanbel, 111,288.
[438] Buhârî, Cİhad, 80; Müslim, Fedailü's-Sahabe, 41; Tirmizî, Menakıb, 26; İbn Mâce, Mukaddime, 11; Ahmed b. Hanbel, I, 92; ibn Cerîr, Kitabu'l-Âsâr, t, 92.
[439] Saîd b. Mansûr, Sünen, II, 59. Hadis sahihtir. Bkz. Sahîhu'l-Câmi', Hadis No: 3520.
[440] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 217.
[441] Ahmed b. Hanbel, I, 214.
[442] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 218.
[443] Hadisi Taberânî rivayet etmiştir. Ayrıca hadis Bez2âr tarafından Sa'd b. Ebî Vakkas'tan da rivayet edilmiştir.
[444] Ebu Ya'lâ'nın bu rivayeti için bkz. Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, IX, 182; Kenzü'i-Ummâl, VM, 106.
[445] Taberânî’nin bu rivayeti için bkz. Heysemî, a.g.e. İX, 182. Hadisin isnadı hasendir.
[446] Hadisi Taberânî rivayet etmiştir.
[447] Buhârî, Nikah, 83; Müslim, îdeyn, 17; Nesaî, Salâtü'l-îdeyn, 34, 35; Ahmed b. Hanbel, VI, 84. Nesaî'nİn diğer rivayeti şöyledir: "Bayram günü Sudanlılar gelerek Peygam­ber'in (s.a.v.) önünde oyun oynuyorlardı. Rasûlüllah (s.a.v.) beni de çağırdı. Omuzunun üzerinden onları seyrediyordum. Böylece bakmaya devam ettim. Nihayet seyretmeyi bırakan ben oldum."
[448] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 218-220.
[449] Hadisin kaynakları için bkz. s.
[450] Bkz. Ahmed b. Hanbel, III, 288.
[451] Buhârî, Edeb, 81; Müslim, Fedailu's-Sahabe, 81; Ibn Mâce, Nikah, 50.
[452] Buhârî, Zebâih, 25; Müslim, Sayd, 59; Ebû Dâvûd, Edâhî, 11; Nesât. Dahâyâ, 79; Dârimî, Edâhî, 13; Ahmed b. Hanbel, I, 333.
[453] Buhârî, Eşribe, 22; Müslim, Eşribe, 97. Ayrıca bkz. Silsiletül-Ehâdis es-Sahîha, Hadis No: 40.
[454] Ahmed b. Hanbel ve Hâkim'in rivayet ettiği bu hadis sahihtir. Bkz. Silsiletü'l-Ehadis es-Sahîha, Hadis No: 905. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 220-222.
[455] Dr. MuhyiddînTevk'in "Mecelletül-Arabî" deki (sayı: 234) makalesinden. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 222-223.
[456] Kenzü'l-Ummal, XVI, 584. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 224.
[457] Sehâvî, el-Mekâsıdu'l-Hasene'sinde der ki: "Hadisi Beyhakî, eş-Şuab'ında; Hatîb, er-Rıhle'sinde; Ibn Abdilberr, Canıiu Beyani'l-llm'inde rivayet etmişlerdir. Bunların yanisıra Deylemî de rivayet etmiştir. Ibn Hifctban ise hadis hakkında, bâtıl ve aslı yoktur, demiş, Ibnu'l-Cevzî de el-Mevzûafına almıştır. {Doğrusunu bilen Allah'tır.)
[458] Dr. Ahmed Şelebî'nin Tarihu't-Terbiye el-!slâmiyye" adlı kitabının mukaddime­sinden
[459] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 224-225.
[460] İbn Mâce,   Mukaddime,17 ; Sehavî, a.g.e,, Hadis No: 660. Sehavî, Irakî'nin "hadis alimlerinden bu hadisin bazı tariklerini sahih görenler olmuştur" dediğini, MizzîVıîn de "çeşitli tarikleri hadisi hasen derecesine ulaştırmaktadır" dediğini nakletmektedir.
[461] Sehavî, hadisin senedinin zayıf olduğunu söylemektedir. "Küçük çocuğun ezbe­ri, taşa nakşetmek gibidir" şeklinde rivayet edilen hadisin de zayıf olduğuna dair bkz. Zaîfu'l- Cami', Hadis No: 2726.
[462] İbn Âbidin, Reddu'l-Muhtar, 1,157. Ayrıca bkz. Sehâvî, a.g.e., s. 461.
[463] Sehâvî, a.g.e., aynı yer.
[464] Hadisi Beyhakî, Deylemî ve Hâkim rivayet etmiştir
[465] Hatîb, el-Camiu li Ahlâkı'r-Râvi, I, 245.
[466] Hatîb, a.g.e., I, 42.
[467] Hatîb, el-Kifaye fi llmi'r-Rİvâye, s. 29.
[468] Râmehurmuzî, el-Muhaddisu'l-Fâsıl, s. 3.
[469] Muhammed Hıdır Hüseyin, el-Hidaye el-lslâmiyye, s. 228.
[470] İbn Abdilberr, Camiu Beyani'l-llm, I, 103.
[471] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 225-228.
[472] Keşmirî, Feydu'l-Bârî, I, 33.
[473] Takıyyuddin en-Nedvî'nin Kitabu'l-lmam Ebî Dâvud adlı eserinden.
[474] Mâverdî, Nasîhatûl-Mülûk, s. 172.
[475] Mâverdî, a.g.e., s. 170.
[476] el-Ğâra ale'1-Âlem el-lslâmî'den.
[477] Abdullah et-Tell, Cüzûru'l-Belâ, s. 275.
[478] Saîd Ramazan et-Bûtî'nin Tecribetü't-Terbiye el-lslâmiyye adiı kitabından.
[479] el-Hidayetü'l-lslâmiyye, s. 151.
[480] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 229-234.
[481] İbn Sa'd, Tabakat, II, 14; Ravdul-Unf, II, 92.
[482] Hâkim, Mûstedrek, II, 140. Hadisin senedi sahihtir.
[483] Cümlenin Türkçesi şöyledir: "Ey mü'minlerin emiri! Şüphesiz biz, öğrenmekte olan bir topluluğuz."
[484] Zeynî Dahlân'ın Şerhu Metni'l-Eerûmiyye'sinden.
[485] Yazar yanlışlıkla "Abdullah" şeklinde vermiştir. (Çeviren).
[486] İbn Abdilberr, Câmiu Beyani'l-llm ve Fadlih, I, 86.
[487] Maverdî'nin gayet yerinde olan bu tesbitinden, bizim de Türk dili ve edebiyatını en mükemmel şekilde çocuklara öğretmemiz gerektiği mesajı açıkça anlaşılmaktadır. (Çev.)
[488] Mâverdi, Nasîhatü'i-Mülûk, s. 168. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 234-237.
[489] Başka bir rivayette onyedi gön.
[490] Ebû Dâvûd, İlim, 2; Tirmizî, Isti'zan, 22; Ahmed b. Hanbel, V, 186; Silsiletü'l-Ehadis es-Sahîha, Hadis No: 187. Ebu Ya'la ve Ibn Asâkir'in rivayetlerinde, bazı sahâbilerin, yetenekli gördükleri Zeyd'i alıp Rasûlüllah'a (s.a.v.): "Ya Rasulallah! Necoar oğullarından olan bu çocuk Kur'an'dan onyedi sûre okumaktadır" diyerek takdim ettikleri ve Rasûlüllah'ın {s.a.v.) da Zeyd'i beğenmesi üzerine Süryânîceyi öğrenmesini istediği anlatılmaktadır.
[491] Hâkim ve Ebu Nuaym rivayet etmiştir. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 237-238.
[492] Bu anektodda Halil b. Ahrfıed, beytin ikinci mısrasında yer atan "yapabildiğin Şeye geç" sözünü, aruza pek intibak edemeyen öğrencisi Yûnus'a hatırlatmak suretiyle onun sevebileceği başka bir ilim veya sanat dalına geçmesini tavsiye etmektedir. (Çev.)
[493] Bkz. Mecelletü'l-Va'yi'l-Arabî (Yıl: 1, sayı: 1) s. 33. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 238.
[494] Rivayet için Ibn Hacer'in el-lsâbe adlı eserinde, bulunan Bedîl b. Varkâ'nın hal tercümesine bakınız.
[495] İbn Hacer, Tehzîbu't-Tehzib, IV, 336.
[496] Câhız'ın Kitabü'-I-Hayevan'ından,
[497] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 239.
[498] Nisa, 4/94.
[499] Hatîb, el-Kifaye, s. 112.
[500] İbn Ferhûn'un ed-Dîbâcu'l-Mûzehheb adlı kitabının mukaddimesinden.
[501] Ebu Gudde, Safahat, s, 55.
[502] Nur, 24/40.
[503] Demîrî, Hayatü'l-Hayevân el-Kübra, 1,156.
[504] Ebu'l-Hasan en-Nedvî, Ricalü'l-Fikr ve'd-Da’va, s. 105.
[505] Ebu Ğudde'nin Safahat"ından.
[506] Kevserî, Büluğu'l-Emânî fî Sîreti'l-lmam Muhammed b. el-Hasen eş-Şeybânî, s. 12. (Hatib Bağdâdî'den naklen).
[507] Ebu Gudde, Safahat, s. 76.
[508] Euclid , milattan önce 330-275 yılları arasında yaşamış Yunanlı bir ma­tematik bilginidir. (Çev.)
[509] Mecistî, miladî 140'larda Yunan bilim adamı Batlamyus tarafından yazılan ma­tematik ve astronomi ile ilgili en eski ansiklopedi niteliğinde bir eserdir. (Çev.)
[510] A.g.e., s. 43. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 239-245.
[511] Hâkim, Mûstedrek, III, 421. Rivayette yer alan "...17 sûre okuyabilmektedir" cümlesi, Kenzü'l-Ummal'da geçmektedir. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 245.
[512] Müslim, Selam, 69.
[513] Ebû Dâvûd, Tıb, 1; Tirmizî, Tıb, 2; Ahmed b. Hanbel, IV, 278.
[514] Tirmtzî, Tıb, 21, Kader,. 12; Ibn Mâce, Tıb, 1; Ahmed b. Hanbel, İli, 421.
[515] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 246-247.
[516] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 247.
[517] Buhârî, Cumua, 8; Müslim, Taharet, 42.
[518] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 247-248.
[519] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 248.
[520] Tirmizî, Zühd, 47; Ibn Mâce, Ef ime, 50; Ahmed b. Hanbel, IV, 122,
[521] Müslim, Eşribe, 123; Ebû Dâvûd, Eşribe, 19; Tirmizî, Eşribe, 13, 16; Ahmed b. Hanbel, IH, 119.
[522] Müslim, Eşribe, 121; Ebû Dâvûd, Eşribe, 20; Tirmizî, Eşribe, 15. Tirmizî'nin rivayetinde "...ve üflemeyi yasaklamıştır" şeklindedir. Nesaî, Taharet, 41; Ahmed b. Hanbel, I, 220.
[523] Müslim, Eşribe, 116. Ayakla su içmenin hükmü hakkında başka rivayetler de bu­lunmaktadır. Bazı hadisler, açık bir şekilde ayakta su inilebileceğini ifade etmektedir. Bunları dikkate alan birçok âlim özetle "ayakta su İçimek caiz olmakla beraber oturarak içmek âdaba uygun ve daha faziletli" neticesine varmıştır. Bkz. Muvatta' (Şeybânîjıüshası) s. 314; Kâmiİ Miras, Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, XII, 53. (Çev.) Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 248-249.
[524] Buhârî, Vudû', 75; Müslim, Zikir, 56; Ebû Dâvûd, Edeb, 98; Tîrmizî, Dua, 16; İbr Mâce, Dua, 15; Darimî, Isti'zan, 51; Ahmed b, Hanbel, IV, 285. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 249-250.
[525] Saîd b. Mansur, Taberânî, Ibnü's-Sünnî ve Ebu Nuaym'ın rivayet ettikleri bu ha dis için bkz. Kenzû'l-Ummal, IV, 44. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 250.
[526] Buhârî, Mevakît, 24; Nesaî, Mevakît, 20; Dârimî, Salât, 19.'
[527] Konu hakkındaki rivayetler için bkz. Tırmizî, Mevâkit, 11; Ibn Mâce, Salât, 12; Hâkim, Müstedrek, IV, 284; Elbânî, SilsiletO'l-Ehadis es-Sahiha, Hadis no: 1752.
[528] Ibnu'l-Kayyim, Zâdu'l-Mead, IH, 169.
[529] Hadisi Beyhakî rivayet etmiştir. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 250-251.
[530] Buhârî, Tıb, 53; Müslim, Selam, 104; Ebû Dâvûd, Tıb, 24; Ahmed b. Hanbel, li,406.
[531] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 251-252.
[532] Buhârî, Enbiya, 10; Ebû Dâvûd, Sünnet, 20; Tirmizî, Tıb, 18; Ibn Mâce, Tıb, 36; Ahmed b. Hanbel, I, 236.
[533] Tirmizî, Tıb, 17; Ibn Mâce, Tib, 33; Muvatta', Ayn, 3; Ahmed b. Hanbel, Vf, 438.
[534] Muvatta', Ayn, 2. Hz. Âişe'den hasen senedle rivayet edilen benzer bir rivayet İçin de bkz. Silsiletü'l-Ehadİs es-Sahîha, Hadis No: 1048.
[535] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 252-253.
[536] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 253.
[537] İbn Mâce, Nikah, 49; Ahmed b. Hanbel, VI, 222. Ibn Sa'd'ın da rivayet ettiği bu hadis için ayrıca bkz. Hayâtü's-Sahâbe, II, 446.
[538] Vakıdî ve Ibn Asakir'in rivayet etliği bu hadis için bkz. Hayâtü's-Sahâbe, II, 446.
[539] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 253-254.
[540] Ahmed b. Hanbel, İli, 175.
[541] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 254.
[542] Buhârî, Tıb, 23; Müslim, Selam, 86; Ebû Dâvûd, Tıb, 23; Ahmed b. Hanbel, VI, 355. Aynı manaya gelen benzer rivayetler için ayrıca bkz. Hâkim, Mustedrek, IV, 205; Hey-semî, Mecmau'z-Zevaİd, V, 89; Ibn Hamza, el-Beyan ve't-Ta'rif, III, 9.
[543] et-Tlbbu'n-Nebevî, s. 353.
[544] Kust-ı Arabî adını da alan bu tür, Yemen ve Kuzey Afrika'da yetişmektedir. (Çev.)
[545] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 254-255.
[546] Tirmizî, Tıb, 12; Hâkim, Mustedrek, IV, 209. Tirmizî, hadisin hasen, Hâkim de sahih olduğunu ve Zehebî'nin buna muvafakat ettiğini ifade eder.
[547] Müslim, Selam, 72; Ebû Dâvud, Libas, 32; Ibn Mâce, Tıb, 20; Hâkim, a.g.e., IV, 210. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 255.
[548] Muvatta',Ayn,3.
[549] Buhârî, Merda ve Tıb, 18; Müslim, Fedail, 111; Tİrmizî, Menakıb, 23.
[550] Tirmizî, Tıb, 26; (bn Mâce, Tıb, 37; Ahmed b. Hanbel, 1,300.
[551] Buhârî, Tıb, 38; Müslim, Selam, 54.
[552] Buhârî, Tıb, 38; Müslim, Selam, 46; İbn Mâce, Tıb, 19; Tirmizî, Deavat, 111; Ahmed b. Hanbel, IV, 259.
[553] Buhârî, Meğazî, 83; Müslim, Selam, 51; Ebû Dâvûd, Tıb, 19; Muvatta', Ayn, 10; Ahmed b. Hanbel, VI, 106.
[554] Müslim, Selam, 40; Tirmizî, Cenaiz, 4.
[555] Nâs, 114/4.
[556] Hâkim, Müstedrek, II, 541. Hadis sahihtir. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 255-256.
[557] Ebû Dâvûd, Tıb, 15.
[558] Muvatta', Ayn, 1. Muvatta'ın aynı bölümünde geçen başka bir rivayette ise Amir'e "...şimdi onun için bir yıkan!" yerine "abdest al" buyurulmuştur. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 257-258.
[559] Hâkim, Müstedrek, IV, 218.
[560] Abdürrezzak, Musannef, XI, 208. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 258.
[561] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 259.
[562] Nûr, 24/58.
[563] Fi Zilali’l-Kur’an.
[564] Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, Hadis No: 807.
[565] Nûr, 24/31.
[566] Buhârî, Hacc, 64; Abdürrezzâk, Musannef, V, 67. Musannefde "O zaman ben bir çocuktum" ilavesi vardır. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 259-261.
[567] Nesaî, Menasik, 12; Muvatta', Hac, 97.
[568] Ahmed b. Hanbel, 1,211. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 261.
[569] İbn Huzeyme, Sahih, IV, 261; Kenzü’l-Ummal, V, 188, 204.
[570] İbn Huzeyme, Sahih, IV, 261; Kenzü'l-Ummal, V, 204.
[571] Nûr, 24/30.
[572] Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 261-262.
[573] Ebû Dâvûd, Salât, 26.
[574] Darekutnî, Sünen, I, 230; Hâkim, Müstedrek, I, 201. Hâkim, hadisin Müslim'in şartına göre sahih olduğunu söylemiş, Zehebî de bunu kabul etmiştir.
[575] Dihlevî, Huccetullahi'l-Baliğa, 1,187.
[576] Necm, 53/3-4.
[577] Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 262-263.
[578] Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 264.
[579] Kaf, 50/37.
[580] Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 264-265.
[581] Mümeyyiz, temyiz çağına gelen, yani, iyiyi kötüden farkeden çocuk demektir ki, ortalama yedi yaştır. (Çev).
[582] Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 266.
[583] Câhız, el-Beyan ve't-Tebyîn, II, 92.
[584] Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 266-267.
[585] Ahmed b. Hanbel, V. 257. Taberânfrıin de rivayet ettiği bu hadisin isnadı sahih­tir. Bkz. Silsiletü'l-Bıadis es-Sahîha, Hadis No: 370.
[586] Hanefilere göre, muhsan olmayan yani, evlilik içinde eşi ile birleşmemiş olan bekar zaniye tatbik edilecek olan had cezasısadece yüz deynektir. Söz konusu sürgün cezası had değil, şer’i bir siyasettir; devlet başkanı uygun ve gerekli bulduğu taktirde (maslahat icabı) bunu uygular. Bkz. Tahavi, Şerhu Maani’l, Asar, 111, 134-138; Cessas, Ahkamu’l-Kur’an V,95. (Çev.)
[587] Buhârî, Şurût, 9; Müslim, Hudûd, 25; Ebû Dâvûd, Hudûd, 25; Tirmizî, Hudûd, 8; Nesaî, Kudât, 22; Ibn Mâce, Hudûd, 7; Darimî, Hudûd, 12; Muvatta", Hudûd, 6; Ahmed b. Hanbel, III, 115. Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 267-269.
[588] Musannef, VI, 162.
[589] Hadis için bkz. Buhârî, Menakıbu'l-Ensar, 44; Müslim, Nikah, 71; Ebû Dâvûd, Ni­kah, 32; Nesaî, Nikah, 29; İbn Mâce, Nikah, 13.
[590] Taberânî, Hâkim ve Beyhakî'nin rivayet ettikleri bu hadis sahihtir. Bkz. Sahîhu'l-Cami1, Hadis No: 4527.
[591] Bu rivayetlerde sözkonusu edilen evlilik hâdiselerinde, hemen karı-koca ilişkileri akla gelmemelidir. Aşağıda, küçük kız çocuğunun evlenme yaşı konusunda müctehid İmamların görüşlerinden de anlaşılacağı üzere bu noktada, biyolojik ve psikolojik faktörler ol­dukça önemlidir. (Çev.)
[592] Bkz. Bezlu'l-Mechûd fi Hall-i Ebî Dâvud, X, 154. Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 269-271.
[593] Nûr, 24/59.
[594] Ebû Dâvûd, Vesaya, 9.
[595] Ebû Dâvûd, Hudûd, 18; Ibn Mâce, Hudûd, 4; Tirmizî, Siyer, 29"; Darimî, Siyer, 26; Ahmed b. Hanbel, IV, 310. Tirmizî'nin sahih-hasen dediği bu rivayetin başka varyantı için bkz. Hâkim, Müstedrek, IV, 390.
[596] Tirmizî, Siyer, 28; Ebû Dâvûd, Cihad, 111; Ahmed b. Hanbel, V, 12.
[597] Hadisi Beyhakî "Hılâfiyyât'ta Enes'den rivayet etmiştir. Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 271.