"Müslümanın Müslüman üzerindeki hakkı altıdır: Karşılaştığın zaman selam ver, seni davet ederse icabet et, senden nasihat isterse nasihat et, aksırınca Allah'a hamd ederse yerhamukellah de, hastalandığında onu ziyaret et, öldüğü zaman cenazesinin ardından git." Müslim
“Allah’ım! Beni bugün dağıtacağın her hayırdan, indireceğin
her hidayet nurundan, yazacağın her rahmetten, vereceğin her rızıktan,
defedeceğin her zarardan, kaldıracağın her beladan ve önleyeceğin her fitneden
en fazla nasiplenen kullarından eyle…”
Allah Bize,
halis, salih ve kalbi selim sahibi Müslümanlar olmayı nasip eylesin ve bize
dünyada iyilik ver. Âhirette iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru. Âmin.”
"Allah'ım!
Sen, hepimizi doğru yola sevk et, hepimizin tövbesini kabul buyur. Hepimizi
günah yolundan döndür. Hepimize merhamet et!
"Allah’ım!
Bizi, senden gafil olanların ve seni tanımayanların uykusundan uyandır!
"Allah’ım!
Bütün hal ve hareketlerimizde bizi nifaktan, ikiyüzlülükten uzak tut ve bize
dünyada iyilik ver. Âhirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru.
Allah’günahlarımızı
affetsin. Rabbim bağışlasın ve merhamet etsin! Allah'ım! İslam'ı ve
müslümanları güçlendir. Allah'ım! Müslümanları ve ölenleri bağışla! Allah'ım!
Her müslüman erkeğin ve kadının işini kolaylaştır. Allah'ım! Müslümanlardan
kabirde olanların kabirlerini aydınlat. Onları kabir azabından koru. Allah'ım!
Hastalarımıza şifa ver. Amin.
Allah'ım!
Müslümanların kalplerini yakınlaştır ve aralarını ıslah et; onları hak üzere
kıl! Güvenliğimizi ve istikrarımızı koru. Bizleri nimetine şükredenlerden eyle.
Amin.
Allah'ım!
Sözlerimizde, amellerimizde, niyetlerimizde ve isteklerimizde bizlere ihlas
nasip eyle. Amin. Allah'ım! Bize hakkı, hak olarak göster ve ona uymayı nasip
eyle. Bâtılı, bâtıl olarak göster ve ondan kaçınmayı nasip eyle. Bâtılı
karmaşık kılıp bizi saptırma! Amin. Allah'ım! İslam'ı ve müslümanları
güçlendir. Şirki ve müşrikleri küçük düşür. Allah'ım! İslam'ı ve İslam ehlini
her yerde şereflendir. Amin. Allah'ım! İslam'ı ve İslam ehlini her yerde koru!
Amin“Âfiyet verdiğin kimseler içinde ümmet olarak bize de âfiyet ihsan eyle!
Zalimleri ve kâfirleri alçalt! Masumlara ve
günahsızlara izzet ve şeref ver, derecelerini yükselt!
Terk Edilmiş Sünnet Nasihat Etmek
Nasihat etmeyi, dinin
özü kılan Allah'a hamd, 'Din nasihattir' öğüdü ile bize en güzel nasihatte
bulunan Rasûlullah'a salât ve selam olsun.
Müslümanların
ortamlarına ve Müslüman kardeşlerin birbirleriyle münasebetlerine bakıldığında,
göze çarpan eksiklerden biri birbirlerine nasihatte bulunmamalarıdır.
Kimisi kendisini
nasihat etme konumunda görmediğinden, kimisi 'kardeşimin zaten nasihat alacak
kadar programı vardır' diye düşündüğünden, kimisi başkaları nasihat etmektedir
benim nasihat yapmama gerek yoktur dediğinden, kimisi de kardeşime nasihatte bulunursam
yanlış anlar kardeşliğimiz biter diye korkuya kapıldığından nasihat etmeyi terk
etmiştir. Sebepler ve mazeretler farklı farklı olsa da sonuç itibari ile terk
edilen Peygamberimizin sünnetidir.
Nasihat dinimizin özü
ve en önemli amellerindendir. Çünkü dinimizin yani imanımızın bekası ve
muhafazası nasihate bağlıdır. Hikmeti bu olsa gerek ki Allah Rasûlü din
kavramını nasihat diye isimlendirmiştir.
Peygamberimiz "Din nasihattir" diye buyurdu.
Sahabeler "Kime nasihattir ya
Rasûlullah?" diye sordular. Peygamberimiz "Allah'a, Rasûlü'ne, Müslümanlara ve Müslümanların emirlerinedir"
diye cevap verdi.
Sahabenin
Peygamberimizden ve birbirlerinden nasihat talep ettikleri veya birbirlerine
nasihat ettikleri gibi, imanını güzelleştirmek ve dinini ayakta tutmak
isteyenlerin de kardeşlerinden, hocalarından nasihat talep etmesi veya
başkalarına nasihat etmesi gerekmektedir.
Nasihati terk etmek ise, dini ve imanı kendi hâline
bırakmaktır. Ki bu da kişinin imanını, ahlakını ve amellerini yok eder.
Nasihat imanı muhafaza
ettiği gibi kardeşliği, birlik ve beraberliği de muhafaza etmektedir. Nasihat
edersem kardeşim yanlış anlar ve kardeşliğimiz biter diye bunda tereddüt
yaşayanlar, zikrettiğimiz hadisin üzerinde iyi düşünmelidir. Peygamberimiz
kardeşliği muhafaza etmenin yöntemi olarak nasihat etmemizi bizden
istemektedir. O kadar ki Peygamberimiz, nasihat etmeyi, kardeşin, kardeşi
üzerindeki hakkı olarak görmüştür.
"Müslümanın Müslüman üzerindeki hakkı
altıdır: Karşılaştığın zaman selam ver, seni davet ederse icabet et, senden
nasihat isterse nasihat et, aksırınca Allah'a hamd ederse yerhamukellah de,
hastalandığında onu ziyaret et, öldüğü zaman cenazesinin ardından git." [Müslim]
Biliyoruz ki bu hayat,
bütün ayıpların ve kusurların ortaya çıkacağı ve hesabının tek tek görüleceği
güne doğru gitmektedir. O gün gelince, insanlar ayıplarını ve kusurlarını
örtmek için evladını, malını fidye vermek isteyecek fakat bunlar fayda
vermeyecektir.
Ancak dünyada
Müslümanın kusur ve ayıplarını örtmüş ise bu amelinden dolayı Allah da onun
ayıplarını ve kusurlarını örtecektir. Bu sebeple Müslüman Müslümanın hatasını
ve ayıbını örtmek ile mükelleftir.
"Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona
zulmetmez, haksızlık yapmaz, onu düşmana teslim etmez. Müslüman kardeşinin
ihtiyacını gideren kimsenin Allah da ihtiyacını giderir. Kim bir Müslümandan
bir sıkıntıyı giderirse, Allah o kimsenin kıyamet günündeki sıkıntılarından
birini giderir. Kim bir Müslümanın ayıp ve kusurunu örterse, Allah da o
kimsenin ayıp ve kusurunu örter." [Müslim]
Ayıpları ve kusurları
örtmek denilince genellikle bunları başkalarına anlatmamak, ifşa etmemek
anlaşılmaktadır. Bu doğru bir anlam olsa da eksiktir.
Çünkü İslam ayıp ve
kusurları izale etmemizi de bizden istemektedir. İşte nasihat etmek, hikmetli
bir şekilde öğüt vermek, hataları izale ettiği gibi aynı zaman da kusurları da
en güzel şekilde örter.
Müslüman, Müslüman
kardeşinin ayıplarını ve kusurlarını görmezlikten gelemez. 'Her koyun kendi bacağından asılır' diyerek kardeşimin ayıbı ve
kusuru beni ilgilendirmez diyemez.
Bilakis toplumda
işlenen küfür, şirk veya bir kardeşimizin kusur ve ayıpları bizi yakından
ilgilendirmektedir.
Eğer bizler nasihat
etmek sureti ile onların ellerinden tutmazsak, o bataklıktan çıkartıp
üzerindeki sivrisinekleri defetmez isek, onları helak eden amel, bizi de helak
edecektir.
Peygamberimiz
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur;
"Allah'ın emirlerine uyanlarla uymayanların
durumu, bir gemi için kura çekenlere benzer. Bir bölümü geminin üst kısmına
düşmüş, diğerleri de alt kısmına düşmüştür. Alt kısımda kalanlar, su ihtiyacı
olduğu zaman üst güverteye çıkıp su ihtiyacını gidermektedirler. Onlar şöyle
derler: 'Bizim bölümden bir delik delelim de üsttekilere eziyet etmeyelim.'
Eğer üsttekiler, onlara ilişmez de serbest bırakırsa, hepsi helak olur.
Ellerinden tutup engel olurlarsa onlar da kurtulur, kendileri de." [Buhari]
Bütün Peygamberler,
Allah'ın kelamını insanlara ulaştırmak yani nasihat etmek üzere
gönderilmişlerdir.
Allah subhanehu ve
teâlâ şöyle buyurur:
"İnsanlar tek bir ümmetti. Ayrılmaları
üzerine Allah, rahmetinin müjdecileri ve azabının habercileri olmak üzere
Peygamberler gönderdi ve beraberlerinde hak ile ilgili kitap indirdi ki,
insanların, aralarında ihtilaf ettikleri şeyler hakkında hakem olsun. Bunda da
sırf o kitap verilenler, kendilerine bunca deliller geldikten sonra tuttular,
aralarındaki hırs ve kıskançlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine
Allah kendi izniyle, iman edenleri, onların hakkında anlaşmazlığa düştükleri
hakka, ulaştırdı. Allah, dilediğini doğru yola iletir." [2/Bakara, 213]
"Peygamberleri müjdeciler ve azab
habercileri olarak gönderdik ki, Peygamberlerden sonra insanların Allah'a karşı
bir bahaneleri olmasın. Allah mutlak üstündür, yegane hikmet sahibidir." [4/Nisa, 165]
Fetret dönemlerine
baktığımızda ise insanların başka bir ilaha taptığını, fuhşiyatın ve kötülüğün
arttığını, adaletin yerini zulmün aldığını açık bir şekilde görmekteyiz.
Bunun sebebini
düşündüğümüz zaman uyarıcı ve nasihat edici Peygamberlerin gönderilmemesi
olduğunu farkedebiliriz.
Burada anlatmak
istediğimiz, nasihat etmek, Peygamberlerin sünnetini, onların davasını ve
görevlerini ihya etmektir.
Müslümanlar olaraktan
yeryüzünü tekrardan imar etmek, gönüllerimizi Rabbimize ve şeriatına bağlamak,
edebimizi ve ahlakımızı imanımıza yakışır bir konuma getirmek için hep beraber
birbirimize ve başka kavimlere nasihat edeceğiz. Umulur ki, Rabbimiz bizlere
merhamet eder.
Nasihat, sadece hata
ve kusurlara karşı yapılmamalıdır. Nasihati bu çembere sıkıştırmak doğru
değildir. Bunun bir ölçüsü yoktur.
Müslüman, Müslüman kardeşi ile bir araya geldiği andan,
ayrıldığı ana kadar birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye etmelidir.
Nasihat etmek için
birbirlerinin hata ve kusur işlemelerini beklemeleri beyhude bir bekleyiş olur.
Maalesef bu gün Müslümanların durumu böyledir.
'Bu konu ile alakalı
eksiğimiz yok', 'Falanca hoca geçen gün bununla alakalı nasihat etmişti
tekrardan bunu dillendirmeye gerek yok', 'Zaten bu konuları ders olarak görüyor
ve ezberliyoruz.
Nasihate ihtiyaç yok'
gibi şeytanın tuzaklarından dolayı İslam'ın emir ve nehiylerini nasihat etmeyi
terk ediyor, onun yerine Allah ve Rasûlü'nün nefret ettiği boş, faydasız,
gereksiz konular ile meşgul oluyoruz.
Dünya ve içindekileri
onarmaktan, imanımız ve ahlakımız yıkılmış, tul-i emeller peşinde koşmaktan
cennetin Firdevs'ini kaybetmiş durumdayız.
Oysa Müslüman hangi
ortamda bulunursa bulunsun, hangi konumda olursa olsun ya hayır konuşur, hakkı
tavsiye eder ya da susar.
Rabbim bizleri hakkı
yaşayan ve nasihat eden kullarından eylesin. Rabbim bizleri boş konuşmaktan,
tul-i emeller peşinde koşmaktan korusun. Bizleri kendi dininin yardımcıları
kılsın. Allahumme âmin.
Yüce Allah'tan Güzel Bir Sonla Ölmeyi Niyaz Ederiz
Tek ve kahhâr, Azız ve Gaffar olan; kaderleri takdir, işleri idare
eden; gönül ve basiret sahiplerine ibret olması için geceyi gündüze dolayan
Allah'a hamd olsun. O ki, kullarından dilediğini ikaz edip hayırlı kullarına
dahil eder; seçtiği kullarına yardım eder de onları kendisine yakın olan iyilik
sahiplerinden eyler; sevdiği kimselere basiret ihsan eder ve onlara bu dünya
yurdunda zâhid olmayı nasip eder de, onlar da onun rızasını elde etmek için
çalışır, ahiret yurduna hazırlık yapar, onu gazaplandıracak şeylerden uzak
durur ve cehennem azabından korunmaya çalışır.
Verdiği bütün nimetlerden dolayı O'na hamd eder; kerem ve lütfunu
artırmasını dilerim. Ve şehadet ederim ki, yüce Allah'tan başka itaat ve
ibadete layık olan yoktur; O birdir, hiçbir şeye muhtaç değildir, mutlak galip
ve hikmet sahibidir.
Yine şehadet ederim ki, Hz. Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem
O'nun seçkin kulu, resulü, sevgilisi ve dostudur. Yaratılmışların en üstünü,
gelmiş geçmiş insanlann en şereflisidir.
Allah'ın rahmeti ve selamı, onun, bütün Hz. Peygamberlerin ve hepsinin
ailesinin ve de salihlerin üzerine olsun.
Bugün müslümanların içinde bulundukları duruma ibret gözüyle bakan
bir kimse, dünyanın her yerinde, peş peşe gelen bela, musibet, sıkıntı ve
zorlukların bu asnn bariz bir özelliği olduğunu görür ve biz müslümanlar hakkında
şu sözün ne kadar doğru olduğunu tasdik eder: "Dünyada fitne ve musibetten
başka bir şey kalmadı."
Hz.
Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem, mümin bir kimsenin ölmüş bir kardeşinin
kabrine uğrayıp da, "Keşke onun yerinde ben olsaydım"
demedikçe kıyametin kopmayacağını bildirmektedir. Bunun sebebi ise
fitnelerin çoğalmasıdır.
Öyle
ki, mümin bu fitneler dolayısıyla dini için endişelenecek ve bir müslüman
olarak akıbetinden endişe edecek ya da her şeyin sahibi ve her şeyden haberdar
Allah'a (c.c) isyan içinde ölmekten korkacaktır.
Peki,
bu hastalığın teşhisi ve -Allah'ın izniyle- şifa bulması, nasıl olacaktır? Şu
bir gerçek ki, bu hastalığın temeli; fertlerin ve sistemlerin Allahın sağlam
şeriatından yüz çevirmelerine, günahlara ve alemlerin Rabbine karşı işlenen
isyanların çokluğuna dayanmaktadır.
Nasıl ki, bu dünyada yaşanan güzel bir hayat ahrette mutlu
olunacağının bir göstergesi ise, aynı şekilde bu dünyada yaşanan bedbahtlık
da ahırette bedbaht olunacağının bir göstergesidir. Zira Allah (c.c) şöyle
buyuruyor:
"Bu dünyada kör olan kimse ahirette de kördür;
üstelik iyice yolunu şaşırmıştır. "
"Erkek veya kadın, mümin olarak kim iyi amel
işlerse, onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve mükâfatlarını, elbette
yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz.
Bugün birçok müslüman imanın tadını kalbinde duymamaktadır. Çünkü
kul, kuru bir müslümanlıkla ya da İslâm dairesinden çıkmayacak kadar bir amelle
imanın tadına varamaz .
İmanın tadını ancak Rab olarak Allah'tan, din olarak İslam'dan ve
Hz. Peygamber olarak da Hz. Muhammed'den sallallâhu aleyhi ve sellem razı olan
kimse alabilir. Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:
"Şu üç özellik kimde olursa o kimse imanın
tadını alır: Allah ve Resulünü her şeyden çok sevmek, sevdiğini sadece Allah
için sevmek ve küfre dönmeyi ateşe atılmak kadar çirkin görmek. "
Her kim bu özelliklere sahip olursa imanın tadını alır. Zira
Allah'ı (c.c) ve Hz. Peygamber'i sallallâhu aleyhi ve sellem sevmek Allah'ın
kaza ve kaderine, emir ve yasağına razı olmayı gerektirir.
Allah (c.c) nefislerin hoşlanmayacağı bir şey takdir ettiğinde o
kimse buna razı olur. Yine Allah (c.c) her neyi emrederse kişi o sevgi,
sebebiyle teslimiyet ve sevinç içinde o emri yerine getirir.
Yine onun dostluk ve düşmanlığı da bu sevgiye ve Allah'ın dinine
göre olur. Sadece Allah için sever ve yine sadece O'nun için öfkelenir. Kâfiri
bidat sahibini ve fâsık kimseleri sevmez.
Din kardeşine olan sevgisi onun Allah'a olan itaati ve iyi
amelleri oranında olur.
Öfkelenmesi de aynı şekil olan öfkesinden daha çoktur. Bid'at
sahibine olan öfkesi de fasık bir kimseye olan öfkesinden daha yoktur.
Yine bu kimse küfre dönmeyi ateşe atılmak kadar çirkin görür.
Çünkü küfre dönmek ateşe düşmektir. Ve ahirette kafirlere ateşten başka bir şey
de yoktur. Helak olacak cehennemliklerin haline düşmekten Allah'a sığınırız.
insanların bir çoğu kafirlerin yol ve gidişatlarına kapılmış
durumdalar. Çünkü bu gibi kimseler imanın tadını alamamışlardır. Ayrıca
böyleleri, dünyada günahlarının ve hayvanî zevklerinin esiri olmuştur. Allah
(c.c) bu kimseler hakkında şöyle buyuruyor:
"inkâr edenler ise (dünyadan) faydalanır ue
hayvanlar gibi yer (ve içer) ler. Onların yeri ateştir. "
Şayet müslümanlar imanın gerçek tadına varsalar, dünyanın sahte ve
geçici zevklerinden yüz çevirir, ve alemlerin Rabb'inin katındaki ebedî nimetlere
rağbet ederlerdi.
Müslümanlann yaşadığı sıkıntı ve zorluklar, şeriattan yüz
çevirmeleri ve geçici dünya zevkleri uğrunda yarışmalarının bir neticesidir.
Oysa hedefleri büyük, emelleri yüce olsaydı, ebedî nimetler ve cennetteki
illiyyîn dereceleri uğrunda yarışırlardı. Zira Allah (c.c) şöyle buyuruyor: "İşte
yarışanlar ancak bunun için yarışsınlar. "
Ne zaman ki, İslam ümmeti dinine sarılır, Rabb'ine itaat eder, Hz.
Peygamberinin sallallâhu aleyhi ve sellem sünnetine uyar, işte o zaman Övgüye
layık, mutlu ve şerefli bir şekilde yaşar.
Aynca hem dünyada şeref ve itibar kazanır; hem de ahirette izzet
ve saadete kavuşur. Cihad ruhu bedenini kapladığı, islâm sevgisi damarlarında
aktığı zaman dünyaya hakim olur; şer ve şirk güçlerine galip gelir.
Ama dini konusunda gevşek davranırsa, Allah'ın gözünden düşer ve
en zayıf, en hakir ümmetlerden biri olur. Ve Hz. Peygamber’in
sallallâhu aleyhi ve sellem şu sözü de onun hakkında gerçekleşmiş olur:
"Diğer
ümmetlerin, açların yemek çanağına üşüştüğü gibi sizin üzerinize üşüşmesi
yakındır."
Birisi,
"Sayıca az olduğumuz için mi böyle olacak?" deyince Allah Resulü sallallâhu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Hayır; aksine o gün siz çok
olacaksınız; ama aynı selin üstündeki çer çöp gibi...
Allah
düşman-lannızın kalbinden heybetinizi kaldıracak ve sizin kalplerinize de
"vehen" koyacak" Yine birisi, "Ey
Allah'ın Resulü! Vehen de nedir?" deyince Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu: "Dünya sevgisi ve ölümden hoşlanmamak"
Bugün, müslümanlar içerisinde Hâlid b. Velîd radıyallâhu anh
gibileri nerede? O, yüksek kalelere sığınmış olan Rumlara şöyle seslenmişti: "Ey
Rumlar! Kalenizden inin ve karşımıza çıkın! Allah'a yemin olsun ki, bulutların
üstüne bile çıksanız, (şunu bilin ki) Allah, ya bizi sizin yanınıza çıkarır ya
da sizi bizim yanımıza indirir."
Ya şu müslüman süvari gibileri var mı bugün? O, atıyla Atlas
okyanusunun kıyısında durup şöyle demişti: "Ey deniz! Senin ötende Allah
yolunda fethedilecek bir yer olduğunu bilsem, Allah'a yemin ederim ki, bu
atımla sularına dalıp giderdim."
Onlar hem dünyada hem de ahirette izzet sahibi oldular. Çünkü
onlar, Allah'ın dinini yücelttiler ve Ömer b. Hattâb'ın radıyallâhu anh da
dediği gibi, o din sayesinde yüceldiler. O şöyle diyor: "Biz, insanların en zelilleriydik de Allah
(c.c) bizi Resulü sallallâhu
aleyhi ve sellem vasıtasıyla aziz kıldı. Ne zaman biz izzeti O'ndan
başkasında ararsak, o zaman Allah bizi yine zelil eder."
Onlar dünyada saadete erdiler. Çünkü Allah'ın bir nûr ve ruh
kıldığı dinine boyun eğdiler. Öyle bir din ki, onun ötesinde ne hayat vardır;
ne de doğru bir yol:
"işte böylece sana da emrimizle Kuranı vahyettik.
Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu kullarımızdan
dilediğimizi kendisiyle doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz ki
sen doğru bir yolu göstermektesin. "
"Ölü
iken dirilttiğimiz ve kendisine insanlar arasında yürüyebileceği bir nur/ışık
verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde kalıp ondan hiç çıkamayacak durumdaki
kimse gibi olur mu! İşte kafirlere yaptıkları böyle süslü gösterilmiştir. "
"Ey inananlar! Hayat verecek şeylere sizi
çağırdığı zaman, Allah ve Resulüne uyun. "
Hastalığın
sebebi günahlar ve Allah'ın şeriatından yüz çevirmek olunca, ben de hem kendi
nefsime hem de mümin kardeşlerime günahların dünyadaki, kabir ve ahiretteki
cezalarını hatırlatmak istedim. Belki nefisler azgınlığı bırakır da doğru yola
ve Rabb'ine döner.
Din ve
Ahiret İşlerinin Salahı’na Dair Toplu Nasihat
Nasihata gelince; ben Allah (Azze ve Celle) ve Rasulü (sallallahu aleyhi ve
sellem)’in nasihatından, anlayan ve uyanlar için, daha faydalı bir nasihat
bilmiyorum (Allah) Te’ala dedi ki:
"Andolsun, biz sizden önce kitap verilenlere
ve sizlere: Allah'tan korkup sakının! diye tavsiye ettik." (en-Nisa
4/131)
Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) Mu’az (radiyallahu anh)’aya onu Yemen’e
gönderdiğinde şöyle nasihat etti.
"Ya (ey) Mu’az! Her ne halde ve nerede
olursan ol, Allah’tan kork! Seyyiat (günah) işlediğinde arkasından hemen
Hasenat (sevap) kazandıracak bir amel işle ki, onu yok etsin. İnsanlara da
güzel şekilde muamele et."
Mu’az
(radiyallahu anh)’ın Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) yanında çok
itibarlı bir yeri vardı ve ona dedi ki:
"Ya
(ey) Mu’az seni Allah için seviyorum."
O
(sallallahu aleyi ve sellem) onu bineğinin arkasına oturturdu. Rivayet
edildiğine göre o;
"Ümmetin içerisinde helal ve haramı en iyi
bilendir ve alimler Kıyamet Günü biraraya geldiklerinde o, bir adım önde
olacaktır."
Onun
faziletlerinden birisi, Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)’in onu, Yemen’e
mesajını iletmesi ve Yemen Halkı’na bir davetçi, müftü ve hakim (kadı) olması
üzere göndermesidir. (Rasulullah) onu İbrahim (aleyhi selam)’a benzetirdi, İbrahim
(aleyhi selam) insanların İmam’ıydı. İbni Mes’ud (radiyallahu anh) Mu’az
(radiyallahu anh)’ı İbrahim (aleyhi selam)’a benzeterek, Allah’a karşı itaatkar
olup, müşriklerden olmayıp (tek başına) Ümmet olduğunu söylerdi.
Dahası,
(Rasulullah) ona böyle nasihat etmiş, dolayısıyla bu nasihatın özlü ve
kapsayıcı olduğuna dikkat etmeliyiz. Bunu anlayan kimse için, Kur’an’da edilen
nasihatın tefsiri (açıklaması) olsa da, böyledir (özlü ve kapsayıcıdır). Özlü
oluşuna gelince; her insanın iki görevi olmasındandır: Allah (Azze ve
Celle)’nin hakkı (Allah’a karşı görevleri) ve başkalarının hakkı (başkalarına
karşı görevleri) olmasındandır. Bu haklardan (görevlerden) bazılarını,
emredildiği birşeyi terkederek veya (yapılması) yasaklanmış birşeyi işleyerek,
yerine getirememek kaçınılmazdır.
Nebi
(sallallahu aleyhi ve sellem) bundan dolayı şöyle dedi:
"Her ne halde ve nerede olursan ol, Allah’tan
kork!"
Bu çok
kapsamlı bir sözdür. "Her nerede olursan" sözü, gizlide ve zahirde
takvalı olmanın gerekliliğine işarettir. Sonra (sallallahu aleyhi ve sellem)
şöyle dedi:
"Günah işlediğinde arkasından hemen sevap
kazandıracak bir amel işle ki, onu yok etsin."
Zira doktor
hastayı görür ve onun zararlı birşeyi yuttuğunu farkederse, ona kendisi için
iyi olacak birşey yemesini söyler. Günah insan için kaçınılmazdır dolayısıyla
zeki olan adam, sürekli olarak iyi ameller işler ki, (iyi amelleri) kötü
amellerini temizlesinler.
Hadis’in
metninde yer alan Seyyiat (kötü ameller; günah) önce zikredilmiştir, nesne
olmasına karşın zira buradaki amaç, iyi amelleri vurgulamak değil, kötü amelleri
temizlemektir. İyi ameller, kötü ameller cinsinde olmalıdır ki onları
temizlemede daha fazla etkileri olsun.
Seyyiat’ın
getirileri birkaç şey ile silinebilir ki bunlardan ilki Tevbe etmektir. İkincisi
Tevbe etmeksizin İstiğfar etmektir ki Allah (Te’ala) onun Dua’sına icabet
ederek, Tevbe etmemiş dahi olsa, onu bağışlayabilir. Eğer Tevbe ve İstiğfar
birarada olursa, bu en güzelidir. Üçüncüsü, Seyia’tı silen Ameli Salihat
(hayırlı ameller) işlemektir.
Şuna değinilmelidir ki; böyle meselelere dikkat etmek,
insanın en çok ihtiyaç duyduğu şeylerdir. Kişi (Akil) Baliğ olduğunda,
özellikle de bu zamanda ve birçok açıdan Cahiliye’yi anımsatan zamanlarda, İlim
ve Din Ehli’nden (böyle ortamlarda) yetişen kişiler dahi Cahiliye
meselelerinden çok fazla etkilenebilirken, peki ya (avamdan) diğerleri
nasıldır?
Sahihayn’da
Ebu Sa’id (radiyallahu anh) Hadis’inde Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)’den
rivayet edilmiştir ki:
"Sizden öncekilerin (Ehli Kitab’ın) yoluna adım
adım, karış karış tabi olacaksınız. Hatta bir kertenkele deliğine girseler siz
de gireceksiniz. Dediler ki: Ya Rasulullah, Yahudi ve Hristiyanlara mı
uyacağız? Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) dedi ki: Ya kime? (Tabii
onlara uyacaksınız)!"
Bu Haber,
(Allah) Tea’la’nın şu sözüyle tasdik edilmiştir:
"İşte sizden öncekiler nasıl paylarına
düşenden faydalandıysalar, siz de payınıza düşenden faydalandınız ve (batıla;
dünyaya ve zevke) dalanlar gibi siz de daldınız." (et-Tevbe 9/69)
Sahih ve
Hasen Hadisler’den bu manada daha çok Hadis vardır.
Bu öyle bir şey
ki, dine düşkün olduğunu iddia eden hassa (elit tabaka)dan olanları etkiler, bu
Selef’den aralarında İbni Uyeyne’nin de bulunduğu birden çok kişinin sözüdür.
Yahudiler’in
birçok ahvali, ilim sahibi olduklarını iddia eden birçok kişiyi yaralamakta
olan şeylerdir ve Hıristiyanlar’ın birçok ahvali dini düşkün kimseleri
yaralamakta olan şeylerdendir.
Bu, Allah
(Azze ve Celle)’nin Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’e gönderdiği İslam
Dini’ni anlayan ve bundan sonra insanların ahvalini İslam ile anlamaya
çalışanlar için çok açıktır.
Durum buysa
o halde, Allah’ın kalbini İslam’a açtığı kimse Rabbinden gelen bu nuru takip
eder öyle ki öldüğünde Allah ona hayat verir (diriltir) ve ona insanların arasında
yürüyebilmesi için nur verir.
Dolayısıyla;
Dalalet'e sapan ve Allah’ın gazabını kazanan Cahiliye’nin ahvalini ve bizden
önceki iki Ümmet’in, Yahudiler’in ve Hıristiyanlar’ın, yolunu farketmesi onun
için kaçınılmazdır ve görür ki kendisi de bundan etkilenmiş.
Havas ve
avamın bilmeleri gereken şeylerden en faydalısı, onların ruhlarını kötü
tesirlerden temizleyecek (şeydir) ki bu; kötü amellerden sonra iyi ameller
yapmalarıdır.
Hasenat,
amel olsun, ahlak olsun, karakter olsun, Hatemu’l-Enbiya (sallallahu aleyhi ve
sellem)’in diliyle Allah’ın teşvik ettiğidir.
Günahların
getirilerini gideren şeylerden biri de günahı silen felaketler ve fitnelerdir
ki bunlar bütün çeşitleriyle acı, mal-mülk hususunda hüzün veyahut eza, onur,
kişinin bedeni ve (bunun gibi) bundan başka şeylerdir lakin bunlar kulun kendi
fiilleri ile başına gelmez.
(Rasulullah),
Salih Amel işleme ve Fesad’ı Islah etme hususunda Allah’ın haklarını
zikrettikten sonra dedi ki:
"İnsanlara da güzel şekilde muamele et."
Bu, kişinin
başkalarına karşı yükümlülüklerine işaret etmektedir.
Diğer
insanlara karşı güzel Ahlak şunları sağlamakla olur; seninle ilişkiyi kesen kişiye
selam vermek, ikramda bulunmak, onun için dua etmek, İstiğfar (bağışlanması
için Mağfiret dilemek), onu övmek ve ziyaret etmek vasıtasıyla ilişki kurman;
seni ilim, menfaat ve maldan mahrum bırakan kimseye (Sadaka, hediye vs) vermek;
sana kan bağı, mülk veya onurun hususunda zulmedeni bağışlamaktır. Bu
hususlardan bazıları Vacib, bazıları da Müstehab’dır.
Allah’ın
Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’i "Ve şüphesiz sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin." (el-Kalem
68/4) ayetinde tarif ettiği güzel ahlaka gelince; bu Allah’ın Mutlak biçimde
emrettiği bütün fiilleri kapsayan Din’dir.
Aişe
(radiyallahu anha):
"o (sallallahu aleyhi ve sellem)’in ahlakı
Kur’an’dı." demiştir. O (sallallahu aleyhi ve sellem)’in karakterinin
hakikati, Allah (Te’ala)’ın sevdiği şeyi yapmada, isteyerek ve açık
kalplilikle, acele etmesiydi.
Bütün bunlar
belki, Allah’ın emrettiği Vacib olsun Müstehab olsun şeyleri yapmayı ve
Allah’ın yasakladığı Tahrimen olsun Tenzihen olsun (Haram) her şeyden kaçınmayı
da içerisine alan Takva kelimesinde özetlenebilir.
Bu, Allah’a
ve diğer insanlara karşı olan hakların (yükümlülüklerin) her ikisini de
biraraya getirmektedir. Lakin Takva bazen; kişiyi Haramlar’dan kaçınmasına
sebebiyet veren Azab (cezalandırılma)dan korkmak manasına gelir ki Mu’az
(radiyallahu anh) Hadis’inde açıklandı.
Aynı
şekilde, Ebu Hureyre (radiyallahu anh) Hadis’inde ki Tirmizi tarafından rivayet
edilmiş ve Sahih’tir denmiştir.
"Rasulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)’den en ziyade neyin insanları Cennet’e
soktuğundan sordular: Allah korkusu ve güzel Ahlak! buyurdu. İnsanları Cehennem
(ateşin)’e en çok atan şeyin ne olduğunu sordular: İki boşluk: Ağız ve Ferc’dir
buyurdu."
Abdullah
ibni Ömer (radiyallahu anh)’dan Sahih’de, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve
sellem)’in şöyle dediği rivayet edildi:
"İmanı en Kamil (kuvvetli) olan Mü’min,
Ahlakı en güzel olandır."
Yani İman’ın
Kemal’ini, güzel Ahlak’ın Kemal’iyle irtibatlandırmıştır.
Çok iyi
bilinmektedir ki, şüphesiz İman’ın tamamı Takva’dır lakin burası bu mevzunun
Tafsilatı’nı ve Furu’unu tartışma yeri değildir. Bu, Din’in tamamıdır lakin
iyiliğin kaynağı kulun İhlaslıca kendisini Rabbi’ne adayarak Islah etmesi,
yalnızca O’na İbadet etmesi ve yalnızca O’ndan yardım taleb etmesidir (Allah)
Teala’nın kavlinde geçtiği üzere:
"(Allah’ım!)
Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız Sen’den yardım dileriz." (el-Fatiha
1/5);
ve (Allah)
Tea’lanın kavlinde geçtiği üzere:
"Öyle
ise O'na kulluk et ve O'na dayan!" (Hud 11/123);
(Allah)
Tea’lanın kavlinde geçtiği üzere:
"Ben
sadece O’na tevekkül ettim ve sadece O’na yöneliyorum." (Hud 11/88)
(Allah)
Tea’lanın kavlinde geçtiği üzere:
"Öyle
ise rızkı Allah’ın katında arayın. O’na kulluk edin ve O’na şükredin!"
(el-Ankebut 29/17)
Nitekim, kul
Mahlukat’tan fayda umduğunda (Allah’tan) uzaklaşır ve onların Rıza’sı için
mücadele etmez ve bütün ihtiyaçları, korkuları ve benzerleri için O’na Dua
eder, bütünüyle Rabb’ine yönelir ve O’nun sevdiği şeyler için mücadele
eder."
Ey müslümanlar!..
Dünya hayatının süsü ve zineti, şaşaası ve parlaklığı, oyun ve eğlencesi
uyanık ve abid mü’minin Allah’a giden yolda sağlam adımlarla ve kararlılıkla
yürümesine asla engel olmaz.
Dünya ehlinin bütün uğraşı, dünyadaki evlerini ve kazançlarını koruyacak
her yola özenle sarılmaksa, Allah’ın kullarından akıl ve basiret sahiplerinin
yolu da iman makamlarını ve takva derecelerini, tevhidin samimiyetini ve
sünnetin saflığını, salih amelleri ve sözleri koruyacak unsurlara en büyük
özeni göstermektir. Bu nedenle onlar, bu sevdikleri nimetleri ve değerli
bağışları korumada uyanık davranırlar.
İman ve tevhid nimetinden sonra Allah’ın onlara bağışladığı en büyük
nimetlerden biri de, Allah azze ve celle’nin onlar için hazırladığı, onlara
nasihat eden samimi din kardeşleridir.
Onlara Allah’ı hatırlatarak en sağlam ve en etkili iyiliği yaparlar, en
büyük yararı bağışlarlar. Hikmetli bir şekilde onlara, gizli kusurlarını
gösterirler.
Hastalık alanlarını, felaket gelebilecek yerleri ve helaka yol açan
unsurları görmelerini sağlarlar.
Böylece onlar, başarıdan en büyük
nasibi elde ederler. İşte bu noktada, selef alimlerinden birinin şu kapsamlı
öğüdünün anlamı anlaşılır:
“Bil ki; sana nasihat eden seni sevmiştir, iki yüzlü davranarak seni idare
eden ise seni aldatmıştır.” Ve yine bu noktada; bu sözde belirtilen doğruluk ve
samimiyetin; Allah için, Rasulü için ve mü’minler için nasihatın önemi
anlaşılır.
Allah’ın kulları!.. Nasihatı ve hatırlatmayı kabul etmek güzel bir nitelik
ve değerli bir huydur. Nasihat edilenin olgunluğunu ve seçkinliğini, geçmişinin
ve tabiatının temizliğini gösterir.
Nasihat edilen, keskin görüşü ve doğru düşüncesi ile eksikliğin kaçınılmaz
ve mükemmelliğin çok zor olduğunu, kusurların insanları kuşattığını ve onların
ayrılmaz bir parçası olduğunu; eksikliklerin ve eğriliklerin ancak Allah’ın
lütfu ve rahmeti ile, sonra da o samimi insanların öğütleri ile
giderilebileceğini kesin olarak bilir.
“Nasihat” kelimesinin ifade ettiği anlamı bilen biri bu anlayışın
doğruluğunu ve bu gerçeğin değerini nasıl anlamaz?
Nasihat kelimesinin ifade ettiği anlam hakkında ilim ehli şöyle der:
“Nasihat edilenin nasibini korumak” Yani yakın ya da uzak her türlü
hayırdan nasibini korumaktır.
Nasihat kelimesinin aslı berraklık ve saflıktır. “Nasahtu’l asele” “Balı
süzdüm” anlamındadır. “Nasahtu’s sevbe” “Elbiseyi yamadım ve kusurunu örttüm”
anlamındadır.
Kulakları nasihat dinlemeye kapalı olanın helaka sürükleyen kibir ve hakkı
reddetme, batıla yapışma ve insanları küçük görme şeklinde ortaya çıkan kendini
beğenme çukurunda aşağıya doğru yuvarlandığını ve böylece sonunun –Allah
korusun- Allah azze ve celle’nin, hakkında (Kendisine “Allah’tan kork!”
denilince işlediği günahlar sebebiyle benlik ve gurur kendisini yakalar (da
daha çok günah işler). Ceza ve azap olarak cehennem ona yeter! O ne kötü
yataktır!) (2/el-Bakara/206) buyurduğu kimseninki gibi olmasından
korkulduğunu bilen biri bu anlayışın doğruluğunu ve bu gerçeğin değerini nasıl
anlamaz?
Yine sabah-akşam Rabbi’nin Kitabı’nı
okuyan biri bu anlayışın doğruluğunu ve bu gerçeğin değerini nasıl anlamaz?
Allah Subhanehu bizlere geçmişte azaba uğrayan ümmetlerin hikayelerini
anlatırken, Allah’ın azabının inmesine yol açan faktörün büyüklenme ve küstahlık,
Allah’a karşı gelme ve Allah’ın elçilerinin öğütlerini reddetme olduğunu açık
bir şekilde bildirir.
Salih aleyhisselam’ın kavmi Semud
hakkında bildirilen haberlerde olduğu gibi…
Salih aleyhisselam’ın öğüdünü dinlemezler, uyarısına ve hatırlatmasına kulaklarını
tıkarlar. Allah Subhanehu onlar hakkında şöyle buyurur:
(Derken o dişi deveyi ayaklarını keserek öldürdüler ve
Rablerinin emrinden dışarı çıktılar da: “Ey Salih! Eğer sen gerçekten
peygamberlerdensen bizi tehdit ettiğin azabı getir” dediler. Bunun üzerine
onları şiddetli sarsıntı yakaladı da yurtlarında diz üstü donakaldılar. Salih
de o zaman onlardan yüz çevirdi ve şöyle dedi: “Ey kavmim! Andolsun ki ben size
Rabbimin elçiliğini tebliğ ettim ve size öğüt verdim, fakat siz öğüt verenleri
sevmiyorsunuz.”)
(7/el-A’râf/77-79)
Allah’ın kulları! Nasihatın konumunun yüceliği ve değerinin yüksekliği
nedeniyle Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, kendisine İslam üzere bey’at
eden sahabilere nasihatı şart koşardı.
Buhari rahimehullah Sahihi’nde, Ziyad b. Alaka’dan şunu rivayet eder:
“Muğıre b. Şu’be vefat ettiği gün Cerir b. Abdullah’ın ayağa kalkıp Allah’a
hamd ve senada bulunduktan sonra şöyle dediğini işittim:
“Tek olan ve ortağı olmayan
Allah’tan korkun. Size bir emir(yönetici) gelene kadar vakarlı ve sakin olun. O
şimdi size gelecektir.” Sonra şöyle dedi: “Emiriniz için Allah’tan af dileyin, çünkü o affedilmek isterdi.”
Sonra şöyle dedi: “Bundan sonra… Ben, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e
gelerek “İslam üzere sana beyat ediyorum”
dedim. Bana her müslümana nasihatı şart koştu ve bunun üzerine O’na beyat
ettim. Bu mescidin Rabbi’ne yemin olsun ki, ben size nasihat ediyorum.” Sonra
Allah’tan bağışlanma diledi ve aşağıya indi. Allah ondan razı olsun ve onu da
razı etsin!
Ey kardeşler!..
Öyleyse Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in bildiridiği gibi dinin nasihat
olmasında şaşılcak bir durum yoktur. Müslim rahimehullah’ın Sahihi’nde, Temim
ed-Dâri radıyallahu anh kanalıyla rivayet ettiği hadiste Rasulullah sallallahu
aleyhi ve sellem üç kere “Din nasihattır!” buyurur. Derler ki: “Kim için
ey Allah’ın Rasulü?” “Allah azze ve celle için, Kitabı için, Rasulü için,
Müslümanların imamları (idarecileri) ve geneli için” buyurur.
Allah için nasihat; rabliğinde, ilahlığında,
isimlerinde ve sıfatlarında O’nu birlemektir. Gizli ve aşikâr olarak O’na boyun
eğmek, O’nun hakkını başkalarının haklarından üstün görmektir. Razı olduğu
şeyleri yaparak, sevgisini kazanmak istemektir. O’na isyanı terkederek ve
isyankarları O’na döndürmeye çalışarak, O’nun gazabından korkmaktır.
Allah’ın Kitabı için nasihat; O’nu öğrenmek, öğretmek ve
içerisindeki hükümlerle amel etmektir. Okuyarak harflerini telaffuz etmek ve
yazıya dökerek yazmaktır. Manasını anlamak ve sınırlarını korumaktır. Anlamını
iptal edenlerin tahrifatına karşı onu savunmaktır.
Allah’ın Rasulü için nasihat; O’nu sevmek, O’na itaat etmek ve
O’na yardım etmektir. Öğrenerek, öğreterek ve yaşayarak sünnetini diriltmektir.
Sözlerinde ve davranışlarında O’na uymaktır. Dininde bid’at ortaya çıkarmamak
ve aşırılıktan sakınmaktır.
Müslümanların imamlarına
(idarecilerine) nasihat,
yüklendikleri görevde onlara yardım etmektir. Gaflet anında onları uyarmak ve
eksikliklerini tamamlamaktır. Onların etrafında toplanmak ve onlardan uzaklaşan
kalpleri tekrar onlara döndürmektir. Müçtehit imamlar da müslümanların
imamlarındandır. Onlar için nasihat, ilimlerini ve menkibelerini yaymak,
haklarında hüsnü zanda bulunmaktır.
Müslümanların geneli için nasihat
ise, onlara
şefkat göstermektir. Onlara fayda getirecek şeyler yapmaya çalışmak, onlara
yararlı bilgiler vermek ve her çeşit eziyeti onlardan uzak tutmaktır. Kendisi
için sevdiğini onlar için sevmek, kendisi için istemediğini onlar için de
istememektir. Bütün bunları; Hafız İbni Hacer rahimehullah ve diğer hadis
alimleri, bu yüce hadisin anlamını ve işaret ettiği noktaları açıklarken
zikreder.
Allah’tan korkun ey Allah’ın kulları!.. Nasihattan nasibinizi alın ve
hatırlatmalara karşı duyarlı davranın ki kazanan ve kurtuluşa erenlerden olun.
Müslümana Nasihat.
-Gayeni asla unutma.Yaratılış gayen,
seni ve senden öncekileri yaratana kulluk etmektir. Bu dünya senin görev
mahallin ve kullukta değişmez görevindir.
-Dinini iyi öğren.Gençlik hevesleri
seni dinini öğrenmekten alıkoymasın. Dinini öğrenmeden dininin yaşayamazsın.
Din düşmanı Bel’amların tuzağına düşer ve perişan olursun. Bu halinle de
ölürsen, ahiretinde perişan olur.Dinin iki temel kaynağı Kur’an ve Sünnettir.
Her daim bunları oku. Her gün Kur’an’ı eline al. Rabbimizin sözlerini anlamaya
çalış.Sünnet, Kur’ân’ı yaşantıya geçiren peygamberimizin sözleri, fiilleri ve
takrirleridir. Sünneti öğrenmek Kur’anî yaşantıyı öğrenmektir, unutma! Sünneti
inkâr eden sünnet inkârcıları önüne çıkabilir. Onlara acı ve hidayetleri için
dua et.
-Amellerine dikkat et.Biliyorsun
ki, amellerinden tek tek hesap
vereceksin. Amel defterin önüne getirildiğinde yaptıklarının hepsini orada
bulacaksın. O zamanda, dünya sana arkasını dönmüşken, ahiretse önünde olacak.
Dünyaya geri dönüp amel edeyim veya amellerimi düzelteyim desen de, sana
verilen ömür bir daha eline geçmeyecek. Öyleyse henüz vakit varken, Rabbimizi
razı edecek işlere yönel.Namazlarımız Rabbimizle buluşma anımızdır. O anları
gözle.
-Rabbini unutma. Rabbimiz dönüşün
kendisine olduğunu bildirmekte. Dönüşün mekânını ve sahibini hiç unutma. Her ne
nerede olursan ol ve her ne yaparsan yap, Rabbimizin gazabından kork ve O’nun
rızasını elde etmenin peşine düş. Nerede olursan ol, her ne yaparsan yap,
Allâh’u Teâlâ’yı hatırla ve O’ndan kork.Bil ki! Sen O’nu göremesen de, O seni
her daim görmektedir. Bu şuurla hareket et.
-Ölümü aklından çıkarma. Dünyalık
zevklere kesen, heveslere son veren ölümü aklından çıkarma. Sen onu unutsan da,
vakti geldiğinde o seni bulacak. Şeytân seni uzun emellere sürükleyip, geçici
olana bağlamasın.Bil ki! Nice uzun ömür hayalleri kuran genç, şu an ölümü
tatmış ve hesab gününü beklemektedir. Biliyorsun ki, ölüm bizi de bir gün alıp
götürecek; öyleyse daima o günü bekle ki, geldiğinde hazır olasın.
-Helalli ol, Haramlardan kaçın. Haramları ve
helalleri öğrendikten sonra helallerin peşine düş ve haramlardan da aslandan
kaçar gibi kaç. Aslan senin dünyadaki düşmanın olabilir ve imkânını bulsa seni
parçalayabilir. Ancak haramları işlemeye devam edersen, haramlar ahiretini
parçalar. Hem haramlarla yaşanan bir hayatın tadını ve bereketini
göremezsin.Bil ki! Hayat helallerle yaşandıkça anlam ve tat kazanır. Sen de
haramlardan kaçınıp, helalli olarak hayatını anlamlandır.
-Güzel Ahlaklı ol. Bizler güzel
ahlakı tamamlamak için gönderilen, ahlakı azim olan peygamberin ümmetiyiz. O ki
bizler için en güzel örnektir. Rabbimiz onu edeblendirmişken, o zamandan bu
zamana, bu zamandan kıyâmete dek gelecek insanlığın değişmez ahlakı Kur’ân olan
örneğidir.Öyleyse sen de örneğimiz ve önderimizin ahlakını iyice öğrenip,
güzelce yaşamaya çalış.Bil ki! Sahte örnek ve önderler peşine takılan niceleri
helâk oldu. Sahte önderlerden, onların öğretilerinden uzak ol.
-Hizmet ehli ol. Dînine hizmet
etmeyi önemse. Gerekirse gece gündüz çabala. Çabalayanlarla birlikte omuz omuza
hareket et. Bu hizmet yarışındaki günlerin hayatının en tatlı ve bereketli
günleri olacaktır. Bu yolculukta hizmet edilmeye muhtaç insanları göreceksin,
onları da boş geçme. Düşeni kaldır.Bil ki! Âlemlerin Rabbinin Dînine hizmet
edebilmek şereflerin en büyüklerindendir. Bu şerefle şereflen.
-Müslümanları sev, kâfirleri sevme. Ehli tevhîd
Müslümanları sev. Ancak bu sevgin sadece dilinde olmasın. Gözlerinde bile ışıl
ışıl bu sevginin parlaması gözüksün. Seven sevdiğini hayırla anarken, sen de
Müslümanları hayırla an.Rabbimiz Müslümanlar kardeş kılmışken, kardeşlerinle aranı iyi tut. Kardeşlerini
sevmen, dünyada kalbine imânın yerleşmesine ve kıyâmette Allâh’u Teâlâ’nın
gölgeleyeceği yedi sınıf içerisine girmene vesiledir.Kendisini sevdiğin
kardeşine sevgini bildir. Bu da Nebimiz aleyhisselâm’ın isteğidir, unutma!Bil
ki! Dünyada Allâh’u Teâlâ için birbirleri sevenler, ahirette de birbirlerini
seven kişiler olacaklardır. Ahiret kardeşlerini daha dünyadayken sev.
-Allâh için dost ol, yine onun için
düşmanlık et.
Suni şeyler için, şeytân ve onun dostları adına düşman olma! Ancak Âlemlerin
Rabbi için sev. O’nun için öfkelen ve O’na düşman olanlara sen de düşman ol.
Allâh’u Teâlâ’nın sevmediklerini, Allâh’u Teâlâ’yı sevmeyenleri asla sevme.
Dünyan gitse de onların safında asla yer alma.
-Cömert ol, cimri olma.Rabbimiz cömert
olup, cömertleri sevmektedir. Cimrilikse mânevî bir hastalık olup,
Müslüman’a yakışmayan kötü bir özeliktir. Hem unutma ki, Allâh’u Teâlâ için
verdiklerin, O’nun yolunda harcadıkların asla yitirdiklerin değildir; bilakis
onlar ahirete önden gönderdikleridir.Bil ki! Allâh’u Teâlâ’dan ve O’nun
Dîninden sakladıklarının, kıskandıklarının hesabı vardır. Öyleyse burada çok
bırakmak yerine, oraya çok göndermeye bak.
-Sadık ol, kezzab olma. Bilmelisin ki,
sadıklar cennet arkadaşları olan güzel arkadaşların arasındadırlar. Doğruluk
peygamberlerin özelliklerinden olup insanları da doğru olmaya çağırmışlardır.
Kişi doğrulukla iyiliğe, iyilikle cennete ulaşır. Yalanla da günaha, günahla da
cehenneme ulaşır.Bil ki! Cenneti isteyenlerin peygamberi takip edenlerin
özeliği sadık olmalarıdır. Sen de sadık ol ve sadıklarla birlikte bulun ki,
istikamet bulasın.
-Emin ol, hain olma. Emin olmak
peygamberlerin özelliklerindendir. İşi ehline veren ve vermeyi emreden
Rabbimiz, peygamberlik görevini verdiği kişilerin emanet sahibi olmalarını
dilemiştir.Peygamberimize, peygamberlik görevi verilmeden önce Mekke’deki
insanların ona “el-Emin” dediklerini hatırla! Emin olmak Rabbimizin rızasına
sebep olan çok güzel bir vasıftır. Bu vasfın karşısında ise şeytânın ve onun
yolundan gidenlerin vasfı olan hainlik vardır. Emin ol, hain olma. Dilinle
halin, sözünle özün bir olsun.Bil ki! Eminler sevilirken, hainler sevilmezler.
Eminler emin adımlarla hayat yürüyüşünde yürürlerken, hainler kendilerinden
bile korkarlar. Sen de, bu hayat yürüyüşünde emin olarak, emin bir yolda, emin
bir sona yürü.
-Muhlis ol, riyakâr olma. En çok ihtiyacın
olan şeydir ihlas. Ne yapıp etmeli her bir işinde ihlaslı olmalısın. Bu ise en
zor şeylerdendir. Riya ile yapılan ameller dağlar kadar olsa bile yarın
ahirette bir arpa kadar olmayacak. Bunları düşün ve ‘nasıl ihlaslı olurum?’
sorusunu kendine sor. Ardından bu sorunun cevabının hayati bir öneme sahip
olacağı bilinciyle cevapların peşine düş.Bil ki! Muhlis olmanın yollarını
ihlaslıca araştırman, ihlasın kalbinde olduğunun bir göstergesidir.
-Cesur ol, korkak olma. Allâh’u Teâlâ
yolunda cesur ol. O’nun yolunda kınayanın kınamasından korkma! Allâh’u Teâlâ
yolunda meydana atılma vaktin geldiğinde meydana atıl ve yapacaklarının peşine
düş! Seni bu yoldan ayırmak için uğraşanların hilelerine karşı korun. Onları ve
hilelerini Rabbimize havale et!Bil ki! Kalem yazdı ve yazı kurudu. Yakinen
inanmalısın ki, hiç kimse O’nun yazdığından başkasını sana getiremez. Ömrünü ne
kimse kısaltabilir, ne de uzatabilir.
-Hayâlı ol, hayâsız olma. Hayâ, imanın göstergesi, takva ehli
Müslümanların vasfıdır. Ve hayâ insanı her zaman hayra götürür. O tümüyle
övülmüş bir kavramdır.Bil ki! Hayâsızlık imân ve dindarlığın zafiyetinin bir
göstergesidir. Hayâsızlık da insanı her zaman şerre götürür. Öyle ki hayâsızlık
dünyada kepazelik, ahirette azaptır. Her türlü hayırların ardına düş, her türlü
kepazelikten de beri ol.
-Çalışkan ol, tembel olma.
-Tevbekâr ol, ümitsiz olma. Hayatta sürekli
olumsuzluklarla boğuşacaksın. Onlar yeri gelecek seni devirip üstüne
çullanacaklar. Sen her defasında onları def edip ayağa kalkmasını bil.
Ümitsizlik zindandır. Oradan azadelikse ümitle mümkündür. Özellikle Rabbimize
karşı asla ümitsiz olma. Her ne yaparsan yap. Hangi günahı işlersen işle! ‘Tevbem
kabul olmaz!’ deme. Tevbe edip tevbeni bozacak olsan bile, yine tevbe ederek
O’na yönel.Bil ki! Bizler O’nun kulcağızlarıyız. O’ndan başka günahları affeden
ve tevbeleri kabul eden yoktur.
-Üretken ol, tüketen olma.
-Dert
alan ol, dert veren olma. Dert vermek ve yük olmak iyi şeyler değildir,
biliyorsun. Elbette zaruret hallerinde herkes herkese yük verir, bu olağandır.
Ancak bazı insanlar daimi olarak dertli insanlardır. Bunlar yük almazlar, ancak
daima yük olurlar. Böylelerinden olma. Böylelerinden uzak dur. Böyle insanlar
sevilmezler.Dertlere çare olmaya çalışmak ve yükleri almak güzel
özelliklerdendir. Bu özelliği olan insanlar sevilen kişiler olurlar.Bil ki!
Dert vermek değil, dert almak erdemdir. Erdemliler arasına katıl.
-Adil ol, zalim olma.
-Merhametli ol, merhametsiz olma.Bil ki! Merhamet
edene merhamet edilip, merhametsiz olana da merhamet edilmezken, merhamet
kalbinden eksik olmasın. Katı kalpli olma. Kurtuluşun çağrısını yapan nebimizin
önderliğinde merhametle yaklaş sende.
-Güler yüzlü ol, asık yüzlü olma.Güler yüzlü olmak
gülen temiz kalbin dışa yansımasıyken, asık yüzlü olmakta asık bozuk kalbin
dışa yansımasıdır.
-sabırlı ol, aceleci ve isyankâr olma. Şu imtihan için
geldiğimiz dünya yurdu sabır yurduyken ilk andan son ana kadar insan her şeye
sabreder, sabretmelidir. İnsan için üç şeyden başkası yoktur. Birinci sabır
ehli sabir olarak sabrı kuşanmak, ikincisi şükür ehli şakir olmak ve üçüncüsü
de isyan eden bir asi olmak.Başımıza olaylar geldiğinde sabredilecek şey ise
sabredilmeli, şükredilecek bir hal ise şükredilmelidir. Müslüman hayat sabır ve
şükür arasındadır. Üçüncü şık olan isyana yol yoktur, olmamalıdır.Bil ki!
Asiler sabrı önemsemezler. Şükür de
dillerinden dökülmez. Böyleleri dünyada huzurlu olamazlar. Ahirette de huzursuzlukları
artarak devam edecek olanlar yine bunlardır. Sen isyandan uzak dur. Allâh’u
Teâlâ’ya itaat ederek sabır ve şükrü hayat yap!
-Şükreden ol, nankörlük eden olma. Nankörlükten
uzak dur ve şükür ehli ol! Saymaya gücünün yetmediği kadar çok nimet her daim
sana ulaşmaktadır. İnsan düşünmediğinden veyahut ta bu nimetlere alışık
olduğundan onları göremeyebilir. Ancak sana düşen, nimetleri ikram edeni her
daim şükürle anmandır. Bu nimetlere karşı büyüklenmek, burun kıvırmak, onları
beğenmemek ise hayırlı insanların özelliği değildir.Bil ki! Şükredenler, doğru
olanı yaparlarken, şükürleriyle nimetin
elden çıkmasını da önlerler. Hatta şükürle birlikte verilen nimet artar ve
bereketlenir. Aksi olup ta nimete nankörlük edilirse, bu davranış nimetin elden
gitmesine ve azaba uğramaya sebep olur.
-Davetçi ol. Bilmelisin ki, dava davetsiz
ve davet de davetçisiz olmaz. Her davanın o davaya çağıran davetçileri
vardır. Sen de, Allâh’u Teâlâ’nın yolunun davetçisi olmaya çalış. Samimi bir
davetçi her türlü imkânsızlıklar içerisinde bile, İslâm davası için çalışmalar
yapabilir. Hiçbir zaman kendini küçük görme. İmân bu dünyadaki en değerli
şeyken, imân ehli de paha biçilmez değerdedir. Müslüman kardeşlerine değerince
davran. Onların haklarını gözet. Hep birlikte tarihimize bakın! İmân ehli
davetçiler neler yapmışlardır görün. Övünerek anlatın. Onlar, Allâh yolunun
yılmaz çağrıcılarıydılar. Şimdi sıra bizlerdedir. Bu şuurla sen de seslen.
Gönüllere duyurmaksa O’na aittir.Bil ki! Zamanımız davet zamanıdır. Ümmeti
işgal eden batıl zihniyetin karşısında -karınca kararınca- hak tarafta çağın
Musab’ı olmak için hakkı haykırmanın tam zamanıdır.
-Mücahid ol. Bilmelisin ki, yeryüzü
tevhidin şirkle çarpıştığı cihad alanıdır. Tevhîd cephesinin erleri,
tevhidin galibiyeti için cihad etmişler ve de etmektedirler.Cihad bizler için
olmazsa olmaz bir ameliyedir. Bu ameliye kimi zaman dille, kimi zaman malla ve
de kimi zaman da elle yapılmaktadır. Şartlar ve imkânlar çerçevesinde küfre
karşı cihadtan asla vazgeçme! Ancak olur olmaz her fısıltıya da kulak kabartıp,
cihad adına uygun olmayan işler de yapma.Cihadın mahiyetini, şekillerini ve
onunla ilgili ne varsa tüm meseleleri öğrenmeye çalış. Yapmadığın veya
yapmayacağın şeyleri söyleyip de slogonik cihadçı, internet mücahidi(!) olma.
Onlar çok konuşur, az yaparlar. Ya da sadece konuşurlar. Şunu da unutma ki!
Kıtal yapamasan da, cihad daimîdir.
-Cemaate Sarıl.İslâm’ın ahlakıyla
ahlaklanmayanlardan da uzak dur. İnandıkları gibi yaşayanlarla birlikte
ol.Bil ki! Bu yol yalnız başına gideceğin bir yol değildir. Ne yap yap
güvenilir yolculardan oluşan sadıklar kervanına katıl.
-Dilerim
yazılanların tamamını okur ve onlardan istifade edersiniz.
-Allâh’u
Teâlâ seni hakka ulaştırıp, hakkı yaşamayı sana kolaylaştırsın.
Rabbim!
Tüm Müslümanların gönüllerini ve saflarını hak üzerinde birleştir.
Gönüllerimizi ve saflarımızı dinin üzerinde sabit eyle. Ey dinini tüm dinlere
üstün kılmak için gönderen Rabbimiz! Bizleri dininin hizmetçileri olmakla
şereflendir. Mallarımızı ve canlarımızı bizden kabul buyur, Allâh’ım. ‘Kabul
buyur, Allâh’ım.’ ‘Kabul buyur, Allâh’ım.’ ‘Kabul buyur, Allâh’ım.’ Allâhûmme
âmin.
NASİHAT
* Ahmak,toprak kap gibidir,ne yama tutar nede tamir
kabul eder.
*Ahmak ,her şeyi ezberinde tutar,ama kendini unutur.
*Kişinin nefsine uyduğunu gördüğün zaman bil ki o
sevdiklerini kaybetmiştir. Ve cehaleti sebebiyle düşmanlarını kendine
güldürmüştür. Ve onu kınayanlar her türlü kınama ve dedikodu sermayesini
bulmuşlardır. İnatlı nefsi,arzusundan çevirmek herkesin karı değildir. Belki
ancak sağlam fikir sahibi ve kamil insanların işidir.
*Cennete giden yol,nefsin arzu etmediği şeylere
katlanmaktan ve Cehenneme giden yolda şehvete ve arzulara uymaktan geçmektedir.
*Her göz sevdiği kimseyi güzel görür.
*Akıl nasihatçı bir vezir, nefis ise rezalet çıkaran bir
vekildir.
*Cahil gözüyle bakar,akıllı ise kalbiyle ve fikriyle
bakar.
* Senden yüz çevirenin peşine sakın ha... düşme.!
*Nefis fitne vasıtasıdır, dünya da sıkıntı evidir. O
halde nefsi bırak selamet bulursun ve dünyadan yüz çevir,ganimet bulursun. Senin
nefsin güzel eğlencelerle seni aldatmasın ve dünyan da güzel emanetlerle seni
fitneye düşürmesin. Çünkü eğlence müddeti biter ve zamanın emaneti geri verilir
de işlediğin haramlar ve kazandığın günahlar sana kalır.
*Alim, cahili bilir. Çünkü daha evvel kendisi de cahil
idi. Cahil ise alimi bilemez. Çünkü o hiçbir zaman alim olmamıştır.
*İlim maldan hayırlıdır. Çünkü ilim seni koruduğu
halde sen malı koruyorsun. İlim hakim, mal ise mahkumdur. Malın bekçileri ölüp
gitti, ilmin bekçilerinin cesetleri yok olduysa da manevi şahsiyetleri
gönüllerde yaşamaktadır.
* Alimlerle sohbet eden saygı kazanır. Cahillerle
oturup kalkan da hakir olur.
*Kalpteki cehalet su sızıntısı gibidir. Su sızıntısı
etrafını yıktığı gibi cehalet de etrafında bulunanları yıkar.
*Ya alim, ya öğrenci, ya dinleyici, yada seveni ol,
beşinci olma.! Helak olursun "İnsanların en kötüsü iyiliklerle kötülükleri
eşit tutanlardır.
*Eğer rızkların taksimatı akılların miktarına göre
yapılsaydı,hayvanlar yaşayamazdı.
*Cahilin nimeti arttıkça çirkinliği de artar.
*Dünya ihtiyaçlarını bitirmek için sabah-akşam
çalışıyoruz. Halbuki yaşayanların ihtiyaçları tükenmek bilmez. Kişinin ölmesi
ile ihtiyaçları kesilir ve geriye görülmedik bir çok ihtiyaçları kalır.