Bu Blog içinde Ara

8 Temmuz 2025 Salı

Terk Edilmiş Sünnet Nasihat Etmek

 "Müslümanın Müslüman üzerindeki hakkı altıdır: Karşılaştığın zaman selam ver, seni davet ederse icabet et, senden nasihat isterse nasihat et, aksırınca Allah'a hamd ederse yerhamukellah de, hastalandığında onu ziyaret et, öldüğü zaman cenazesinin ardından git." Müslim


“Allah’ım! Beni bugün dağıtacağın her hayırdan, indireceğin her hidayet nurundan, yazacağın her rahmetten, vereceğin her rızıktan, defedeceğin her zarardan, kaldıracağın her beladan ve önleyeceğin her fitneden en fazla nasiplenen kullarından eyle…”

 

Allah Bize, halis, salih ve kalbi selim sahibi Müslümanlar olmayı nasip eylesin ve bize dünyada iyilik ver. Âhirette iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru. Âmin.”

 

"Allah'ım! Sen, hepimizi doğru yola sevk et, hepimizin tövbesini kabul buyur. Hepimizi günah yolundan döndür. Hepimize merhamet et!

 

"Allah’ım! Bizi, senden gafil olanların ve seni tanımayanların uykusundan uyandır!

 

"Allah’ım! Bütün hal ve hareketlerimizde bizi nifaktan, ikiyüzlülükten uzak tut ve bize dünyada iyilik ver. Âhirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru.

 

Allah’günahlarımızı affetsin. Rabbim bağışlasın ve merhamet etsin! Allah'ım! İslam'ı ve müslümanları güçlendir. Allah'ım! Müslümanları ve ölenleri bağışla! Allah'ım! Her müslüman erkeğin ve kadının işini kolaylaştır. Allah'ım! Müslümanlardan kabirde olanların kabirlerini aydınlat. Onları kabir azabından koru. Allah'ım! Hastalarımıza şifa ver. Amin.

 

Allah'ım! Müslümanların kalplerini yakınlaştır ve aralarını ıslah et; onları hak üzere kıl! Güvenliğimizi ve istikrarımızı koru. Bizleri nimetine şükredenlerden eyle. Amin.

Allah'ım! Sözlerimizde, amellerimizde, niyetlerimizde ve isteklerimizde bizlere ihlas nasip eyle. Amin. Allah'ım! Bize hakkı, hak olarak göster ve ona uymayı nasip eyle. Bâtılı, bâtıl olarak göster ve ondan kaçınmayı nasip eyle. Bâtılı karmaşık kılıp bizi saptırma! Amin. Allah'ım! İslam'ı ve müslümanları güçlendir. Şirki ve müşrikleri küçük düşür. Allah'ım! İslam'ı ve İslam ehlini her yerde şereflendir. Amin. Allah'ım! İslam'ı ve İslam ehlini her yerde koru! Amin“Âfiyet verdiğin kimseler içinde ümmet olarak bize de âfiyet ihsan eyle!

 Zalimleri ve kâfirleri alçalt! Masumlara ve günahsızlara izzet ve şeref ver, derecelerini yükselt!

 

Terk Edilmiş Sünnet Nasihat Etmek

Nasihat etmeyi, dinin özü kılan Allah'a hamd, 'Din nasihattir' öğüdü ile bize en güzel nasihatte bulunan Rasûlullah'a salât ve selam olsun.

Müslümanların ortamlarına ve Müslüman kardeşlerin birbirleriyle münasebetlerine bakıldığında, göze çarpan eksiklerden biri birbirlerine nasihatte bulunmamalarıdır.

Kimisi kendisini nasihat etme konumunda görmediğinden, kimisi 'kardeşimin zaten nasihat alacak kadar programı vardır' diye düşündüğünden, kimisi başkaları nasihat etmektedir benim nasihat yapmama gerek yoktur dediğinden, kimisi de kardeşime nasihatte bulunursam yanlış anlar kardeşliğimiz biter diye korkuya kapıldığından nasihat etmeyi terk etmiştir. Sebepler ve mazeretler farklı farklı olsa da sonuç itibari ile terk edilen Peygamberimizin sünnetidir.

Nasihat dinimizin özü ve en önemli amellerindendir. Çünkü dinimizin yani imanımızın bekası ve muhafazası nasihate bağlıdır. Hikmeti bu olsa gerek ki Allah Rasûlü din kavramını nasihat diye isimlendirmiştir.

Peygamberimiz "Din nasihattir" diye buyurdu. Sahabeler "Kime nasihattir ya Rasûlullah?" diye sordular. Peygamberimiz "Allah'a, Rasûlü'ne, Müslümanlara ve Müslümanların emirlerinedir" diye cevap verdi.

Sahabenin Peygamberimizden ve birbirlerinden nasihat talep ettikleri veya birbirlerine nasihat ettikleri gibi, imanını güzelleştirmek ve dinini ayakta tutmak isteyenlerin de kardeşlerinden, hocalarından nasihat talep etmesi veya başkalarına nasihat etmesi gerekmektedir.

Nasihati terk etmek ise, dini ve imanı kendi hâline bırakmaktır. Ki bu da kişinin imanını, ahlakını ve amellerini yok eder.

Nasihat imanı muhafaza ettiği gibi kardeşliği, birlik ve beraberliği de muhafaza etmektedir. Nasihat edersem kardeşim yanlış anlar ve kardeşliğimiz biter diye bunda tereddüt yaşayanlar, zikrettiğimiz hadisin üzerinde iyi düşünmelidir. Peygamberimiz kardeşliği muhafaza etmenin yöntemi olarak nasihat etmemizi bizden istemektedir. O kadar ki Peygamberimiz, nasihat etmeyi, kardeşin, kardeşi üzerindeki hakkı olarak görmüştür.

"Müslümanın Müslüman üzerindeki hakkı altıdır: Karşılaştığın zaman selam ver, seni davet ederse icabet et, senden nasihat isterse nasihat et, aksırınca Allah'a hamd ederse yerhamukellah de, hastalandığında onu ziyaret et, öldüğü zaman cenazesinin ardından git." [Müslim]

Biliyoruz ki bu hayat, bütün ayıpların ve kusurların ortaya çıkacağı ve hesabının tek tek görüleceği güne doğru gitmektedir. O gün gelince, insanlar ayıplarını ve kusurlarını örtmek için evladını, malını fidye vermek isteyecek fakat bunlar fayda vermeyecektir.

Ancak dünyada Müslümanın kusur ve ayıplarını örtmüş ise bu amelinden dolayı Allah da onun ayıplarını ve kusurlarını örtecektir. Bu sebeple Müslüman Müslümanın hatasını ve ayıbını örtmek ile mükelleftir.

"Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, haksızlık yapmaz, onu düşmana teslim etmez. Müslüman kardeşinin ihtiyacını gideren kimsenin Allah da ihtiyacını giderir. Kim bir Müslümandan bir sıkıntıyı giderirse, Allah o kimsenin kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim bir Müslümanın ayıp ve kusurunu örterse, Allah da o kimsenin ayıp ve kusurunu örter." [Müslim]

Ayıpları ve kusurları örtmek denilince genellikle bunları başkalarına anlatmamak, ifşa etmemek anlaşılmaktadır. Bu doğru bir anlam olsa da eksiktir.

Çünkü İslam ayıp ve kusurları izale etmemizi de bizden istemektedir. İşte nasihat etmek, hikmetli bir şekilde öğüt vermek, hataları izale ettiği gibi aynı zaman da kusurları da en güzel şekilde örter.

Müslüman, Müslüman kardeşinin ayıplarını ve kusurlarını görmezlikten gelemez. 'Her koyun kendi bacağından asılır' diyerek kardeşimin ayıbı ve kusuru beni ilgilendirmez diyemez.

Bilakis toplumda işlenen küfür, şirk veya bir kardeşimizin kusur ve ayıpları bizi yakından ilgilendirmektedir.

Eğer bizler nasihat etmek sureti ile onların ellerinden tutmazsak, o bataklıktan çıkartıp üzerindeki sivrisinekleri defetmez isek, onları helak eden amel, bizi de helak edecektir.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur;

"Allah'ın emirlerine uyanlarla uymayanların durumu, bir gemi için kura çekenlere benzer. Bir bölümü geminin üst kısmına düşmüş, diğerleri de alt kısmına düşmüştür. Alt kısımda kalanlar, su ihtiyacı olduğu zaman üst güverteye çıkıp su ihtiyacını gidermektedirler. Onlar şöyle derler: 'Bizim bölümden bir delik delelim de üsttekilere eziyet etmeyelim.' Eğer üsttekiler, onlara ilişmez de serbest bırakırsa, hepsi helak olur. Ellerinden tutup engel olurlarsa onlar da kurtulur, kendileri de." [Buhari]

Bütün Peygamberler, Allah'ın kelamını insanlara ulaştırmak yani nasihat etmek üzere gönderilmişlerdir.

Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:

"İnsanlar tek bir ümmetti. Ayrılmaları üzerine Allah, rahmetinin müjdecileri ve azabının habercileri olmak üzere Peygamberler gönderdi ve beraberlerinde hak ile ilgili kitap indirdi ki, insanların, aralarında ihtilaf ettikleri şeyler hakkında hakem olsun. Bunda da sırf o kitap verilenler, kendilerine bunca deliller geldikten sonra tuttular, aralarındaki hırs ve kıskançlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah kendi izniyle, iman edenleri, onların hakkında anlaşmazlığa düştükleri hakka, ulaştırdı. Allah, dilediğini doğru yola iletir." [2/Bakara, 213]

"Peygamberleri müjdeciler ve azab habercileri olarak gönderdik ki, Peygamberlerden sonra insanların Allah'a karşı bir bahaneleri olmasın. Allah mutlak üstündür, yegane hikmet sahibidir." [4/Nisa, 165]

Fetret dönemlerine baktığımızda ise insanların başka bir ilaha taptığını, fuhşiyatın ve kötülüğün arttığını, adaletin yerini zulmün aldığını açık bir şekilde görmekteyiz.

Bunun sebebini düşündüğümüz zaman uyarıcı ve nasihat edici Peygamberlerin gönderilmemesi olduğunu farkedebiliriz.

Burada anlatmak istediğimiz, nasihat etmek, Peygamberlerin sünnetini, onların davasını ve görevlerini ihya etmektir.

Müslümanlar olaraktan yeryüzünü tekrardan imar etmek, gönüllerimizi Rabbimize ve şeriatına bağlamak, edebimizi ve ahlakımızı imanımıza yakışır bir konuma getirmek için hep beraber birbirimize ve başka kavimlere nasihat edeceğiz. Umulur ki, Rabbimiz bizlere merhamet eder.

Nasihat, sadece hata ve kusurlara karşı yapılmamalıdır. Nasihati bu çembere sıkıştırmak doğru değildir. Bunun bir ölçüsü yoktur.

Müslüman, Müslüman kardeşi ile bir araya geldiği andan, ayrıldığı ana kadar birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye etmelidir.

Nasihat etmek için birbirlerinin hata ve kusur işlemelerini beklemeleri beyhude bir bekleyiş olur. Maalesef bu gün Müslümanların durumu böyledir.

'Bu konu ile alakalı eksiğimiz yok', 'Falanca hoca geçen gün bununla alakalı nasihat etmişti tekrardan bunu dillendirmeye gerek yok', 'Zaten bu konuları ders olarak görüyor ve ezberliyoruz.

Nasihate ihtiyaç yok' gibi şeytanın tuzaklarından dolayı İslam'ın emir ve nehiylerini nasihat etmeyi terk ediyor, onun yerine Allah ve Rasûlü'nün nefret ettiği boş, faydasız, gereksiz konular ile meşgul oluyoruz.

Dünya ve içindekileri onarmaktan, imanımız ve ahlakımız yıkılmış, tul-i emeller peşinde koşmaktan cennetin Firdevs'ini kaybetmiş durumdayız.

Oysa Müslüman hangi ortamda bulunursa bulunsun, hangi konumda olursa olsun ya hayır konuşur, hakkı tavsiye eder ya da susar.

Rabbim bizleri hakkı yaşayan ve nasihat eden kullarından eylesin. Rabbim bizleri boş konuşmaktan, tul-i emeller peşinde koşmaktan korusun. Bizleri kendi dininin yardımcıları kılsın. Allahumme âmin.

 

Yüce Allah'tan Güzel Bir Sonla Ölmeyi Niyaz Ederiz

 

Tek ve kahhâr, Azız ve Gaffar olan; kaderleri takdir, işleri idare eden; gönül ve basiret sahiplerine ibret olması için geceyi gündüze dolayan Allah'a hamd olsun. O ki, kullarından dilediğini ikaz edip hayırlı kullarına dahil eder; seçtiği kullarına yardım eder de onları kendisine yakın olan iyilik sahiplerin­den eyler; sevdiği kimselere basiret ihsan eder ve onlara bu dünya yurdunda zâhid olmayı nasip eder de, onlar da onun rızasını elde etmek için çalışır, ahiret yurduna hazırlık yapar, onu gazaplandıracak şeylerden uzak durur ve cehennem azabından korunmaya çalışır.

 

Verdiği bütün nimetlerden dolayı O'na hamd eder; kerem ve lütfunu ar­tırmasını dilerim. Ve şehadet ederim ki, yüce Allah'tan başka itaat ve ibadete layık olan yoktur; O birdir, hiçbir şeye muhtaç değildir, mutlak galip ve hik­met sahibidir.

Yine şehadet ederim ki, Hz. Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem O'nun seçkin kulu, resulü, sevgilisi ve dostudur. Yaratılmışların en üstünü, gelmiş geçmiş insanlann en şereflisidir.

Allah'ın rahmeti ve selamı, onun, bü­tün Hz. Peygamberlerin ve hepsinin ailesinin ve de salihlerin üzerine olsun.

 

Bugün müslümanların içinde bulundukları duruma ibret gözüyle bakan bir kimse, dünyanın her yerinde, peş peşe gelen bela, musibet, sıkıntı ve zorlukların bu asnn bariz bir özelliği olduğunu görür ve biz müslümanlar hak­kında şu sözün ne kadar doğru olduğunu tasdik eder: "Dünyada fitne ve musibetten başka bir şey kalmadı."

 

Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem, mümin bir kimsenin ölmüş bir kardeşinin kabrine uğrayıp da, "Keşke onun yerinde ben olsaydım" de­medikçe kıyametin kopmayacağını bildirmektedir. Bunun sebebi ise fitnelerin çoğalmasıdır.

Öyle ki, mümin bu fitneler dolayısıyla dini için endişelenecek ve bir müslüman olarak akıbetinden endişe edecek ya da her şeyin sahibi ve her şeyden haberdar Allah'a (c.c) isyan içinde ölmekten korkacaktır.

 

Peki, bu hastalığın teşhisi ve -Allah'ın izniyle- şifa bulması, nasıl olacaktır? Şu bir gerçek ki, bu hastalığın temeli; fertlerin ve sistemlerin Allahın sağlam şeriatından yüz çevirmelerine, günahlara ve alemlerin Rabbine karşı işlenen isyanların çokluğuna dayanmaktadır.

 

Nasıl ki, bu dünyada yaşanan güzel bir hayat ahrette mutlu olunacağının bir göstergesi ise, aynı şekilde bu dünyada yaşanan bedbahtlık da ahırette bedbaht olunacağının bir göstergesidir. Zira Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

 

"Bu dünyada kör olan kimse ahirette de kördür; üstelik iyice yolunu şa­şırmıştır. "

 

"Erkek veya kadın, mümin olarak kim iyi amel işlerse, onu mutlaka gü­zel bir hayat ile yaşatırız. Ve mükâfatlarını, elbette yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz.

 

Bugün birçok müslüman imanın tadını kalbinde duymamaktadır. Çünkü kul, kuru bir müslümanlıkla ya da İslâm dairesinden çıkmayacak kadar bir amelle imanın tadına varamaz .

İmanın tadını ancak Rab olarak Allah'tan, din olarak İslam'dan ve Hz. Peygamber olarak da Hz. Muhammed'den sallallâhu aleyhi ve sellem razı olan kimse alabilir. Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:

"Şu üç özellik kimde olursa o kimse imanın tadını alır: Allah ve Resulünü her şeyden çok sevmek, sevdiğini sadece Allah için sevmek ve küfre dönmeyi ateşe atılmak kadar çirkin görmek. "

 

Her kim bu özelliklere sahip olursa imanın tadını alır. Zira Allah'ı (c.c) ve Hz. Peygamber'i sallallâhu aleyhi ve sellem sevmek Allah'ın kaza ve kaderine, emir ve yasağına razı olmayı gerektirir.

Allah (c.c) nefislerin hoşlanmayacağı bir şey takdir ettiğinde o kimse buna razı olur. Yine Allah (c.c) her neyi emre­derse kişi o sevgi, sebebiyle teslimiyet ve sevinç içinde o emri yerine getirir.

 

Yine onun dostluk ve düşmanlığı da bu sevgiye ve Allah'ın dinine göre olur. Sadece Allah için sever ve yine sadece O'nun için öfkelenir. Kâfiri bidat sahibini ve fâsık kimseleri sevmez.

Din kardeşine olan sevgisi onun Allah'a olan itaati ve iyi amelleri oranında olur.

Öfkelenmesi de aynı şekil olan öfkesinden daha çoktur. Bid'at sahibine olan öfkesi de fasık bir kimseye olan öfkesinden daha yoktur.

 

Yine bu kimse küfre dönmeyi ateşe atılmak kadar çirkin görür. Çünkü küfre dönmek ateşe düşmektir. Ve ahirette kafirlere ateşten başka bir şey de yoktur. Helak olacak cehennemliklerin haline düşmekten Allah'a sığınırız.

 

insanların bir çoğu kafirlerin yol ve gidişatlarına kapılmış durumdalar. Çünkü bu gibi kimseler imanın tadını alamamışlardır. Ayrıca böyleleri, dün­yada günahlarının ve hayvanî zevklerinin esiri olmuştur. Allah (c.c) bu kim­seler hakkında şöyle buyuruyor:

 

"inkâr edenler ise (dünyadan) faydalanır ue hayvanlar gibi yer (ve içer) ler. Onların yeri ateştir. "

 

Şayet müslümanlar imanın gerçek tadına varsalar, dünyanın sahte ve geçici zevklerinden yüz çevirir, ve alemlerin Rabb'inin katındaki ebedî ni­metlere rağbet ederlerdi.

 

Müslümanlann yaşadığı sıkıntı ve zorluklar, şeriattan yüz çevirmeleri ve geçici dünya zevkleri uğrunda yarışmalarının bir neticesidir. Oysa hedefleri büyük, emelleri yüce olsaydı, ebedî nimetler ve cennetteki illiyyîn dereceleri uğrunda yarışırlardı. Zira Allah (c.c) şöyle buyuruyor: "İşte yarışanlar ancak bunun için yarışsınlar. "

 

Ne zaman ki, İslam ümmeti dinine sarılır, Rabb'ine itaat eder, Hz. Pey­gamberinin sallallâhu aleyhi ve sellem sünnetine uyar, işte o zaman Övgüye layık, mutlu ve şerefli bir şekilde yaşar.

Aynca hem dünyada şeref ve itibar kazanır; hem de ahirette izzet ve saadete kavuşur. Cihad ruhu bedenini kapladığı, islâm sevgisi damarlarında aktığı zaman dünyaya hakim olur; şer ve şirk güç­lerine galip gelir.

Ama dini konusunda gevşek davranırsa, Allah'ın gözün­den düşer ve en zayıf, en hakir ümmetlerden biri olur. Ve Hz. Peygamberin sallallâhu aleyhi ve sellem şu sözü de onun hakkında gerçekleşmiş olur:          

 

"Diğer ümmetlerin, açların yemek çanağına üşüştüğü gibi sizin üzerinize üşüşmesi yakındır."

Birisi, "Sayıca az olduğumuz için mi böyle olacak?" de­yince Allah Resulü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Hayır; aksine o gün siz çok olacaksınız; ama aynı selin üstündeki çer çöp gibi...

Allah düşman-lannızın kalbinden heybetinizi kaldıracak ve sizin kalplerinize de "vehen" koyacak" Yine birisi, "Ey Allah'ın Resulü! Vehen de nedir?" deyince Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Dünya sevgisi ve ölümden hoşlanmamak"

Bugün, müslümanlar içerisinde Hâlid b. Velîd radıyallâhu anh gibileri nere­de? O, yüksek kalelere sığınmış olan Rumlara şöyle seslenmişti: "Ey Rumlar! Kalenizden inin ve karşımıza çıkın! Allah'a yemin olsun ki, bulutların üstüne bile çıksanız, (şunu bilin ki) Allah, ya bizi sizin yanınıza çıkarır ya da sizi bizim yanımıza indirir."

 

Ya şu müslüman süvari gibileri var mı bugün? O, atıyla Atlas okyanusu­nun kıyısında durup şöyle demişti: "Ey deniz! Senin ötende Allah yolunda fethedilecek bir yer olduğunu bilsem, Allah'a yemin ederim ki, bu atımla sularına dalıp giderdim."

 

Onlar hem dünyada hem de ahirette izzet sahibi oldular. Çünkü onlar, Allah'ın dinini yücelttiler ve Ömer b. Hattâb'ın radıyallâhu anh da dediği gibi, o din sayesinde yüceldiler. O şöyle diyor: "Biz, insanların en zelilleriydik de Allah (c.c) bizi Resulü sallallâhu aleyhi ve sellem vasıtasıyla aziz kıldı. Ne zaman biz izzeti O'ndan başkasında ararsak, o zaman Allah bizi yine zelil eder."

 

Onlar dünyada saadete erdiler. Çünkü Allah'ın bir nûr ve ruh kıldığı dinine boyun eğdiler. Öyle bir din ki, onun ötesinde ne hayat vardır; ne de doğru bir yol:

 

"işte böylece sana da emrimizle Kuranı vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz ki sen doğru bir yolu gös­termektesin. "

 

"Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine insanlar arasında yürüyebileceği bir nur/ışık verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde kalıp ondan hiç çıkamayacak durumdaki kimse gibi olur mu! İşte kafirlere yaptıkları böyle süslü gösteril­miştir. "

"Ey inananlar! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Re­sulüne uyun. "

 

Hastalığın sebebi günahlar ve Allah'ın şeriatından yüz çevirmek olunca, ben de hem kendi nefsime hem de mümin kardeşlerime günahların dünya­daki, kabir ve ahiretteki cezalarını hatırlatmak istedim. Belki nefisler azgınlığı bırakır da doğru yola ve Rabb'ine döner.

 

Din ve Ahiret İşlerinin Salahı’na Dair Toplu Nasihat


Nasihata gelince; ben Allah (Azze ve Celle) ve Rasulü (sallallahu aleyhi ve sellem)’in nasihatından, anlayan ve uyanlar için, daha faydalı bir nasihat bilmiyorum (Allah) Te’ala dedi ki:

"Andolsun, biz sizden önce kitap verilenlere ve sizlere: Allah'tan korkup sakının! diye tavsiye ettik." (en-Nisa 4/131)

Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) Mu’az (radiyallahu anh)’aya onu Yemen’e gönderdiğinde şöyle nasihat etti.

"Ya (ey) Mu’az! Her ne halde ve nerede olursan ol, Allah’tan kork! Seyyiat (günah) işlediğinde arkasından hemen Hasenat (sevap) kazandıracak bir amel işle ki, onu yok etsin. İnsanlara da güzel şekilde muamele et."

Mu’az (radiyallahu anh)’ın Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) yanında çok itibarlı bir yeri vardı ve ona dedi ki:

"Ya (ey) Mu’az seni Allah için seviyorum."

O (sallallahu aleyi ve sellem) onu bineğinin arkasına oturturdu. Rivayet edildiğine göre o;

"Ümmetin içerisinde helal ve haramı en iyi bilendir ve alimler Kıyamet Günü biraraya geldiklerinde o, bir adım önde olacaktır."

Onun faziletlerinden birisi, Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)’in onu, Yemen’e mesajını iletmesi ve Yemen Halkı’na bir davetçi, müftü ve hakim (kadı) olması üzere göndermesidir. (Rasulullah) onu İbrahim (aleyhi selam)’a benzetirdi, İbrahim (aleyhi selam) insanların İmam’ıydı. İbni Mes’ud (radiyallahu anh) Mu’az (radiyallahu anh)’ı İbrahim (aleyhi selam)’a benzeterek, Allah’a karşı itaatkar olup, müşriklerden olmayıp (tek başına) Ümmet olduğunu söylerdi.

Dahası, (Rasulullah) ona böyle nasihat etmiş, dolayısıyla bu nasihatın özlü ve kapsayıcı olduğuna dikkat etmeliyiz. Bunu anlayan kimse için, Kur’an’da edilen nasihatın tefsiri (açıklaması) olsa da, böyledir (özlü ve kapsayıcıdır). Özlü oluşuna gelince; her insanın iki görevi olmasındandır: Allah (Azze ve Celle)’nin hakkı (Allah’a karşı görevleri) ve başkalarının hakkı (başkalarına karşı görevleri) olmasındandır. Bu haklardan (görevlerden) bazılarını, emredildiği birşeyi terkederek veya (yapılması) yasaklanmış birşeyi işleyerek, yerine getirememek kaçınılmazdır.

Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) bundan dolayı şöyle dedi:

"Her ne halde ve nerede olursan ol, Allah’tan kork!"

Bu çok kapsamlı bir sözdür. "Her nerede olursan" sözü, gizlide ve zahirde takvalı olmanın gerekliliğine işarettir. Sonra (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle dedi:

"Günah işlediğinde arkasından hemen sevap kazandıracak bir amel işle ki, onu yok etsin."

Zira doktor hastayı görür ve onun zararlı birşeyi yuttuğunu farkederse, ona kendisi için iyi olacak birşey yemesini söyler. Günah insan için kaçınılmazdır dolayısıyla zeki olan adam, sürekli olarak iyi ameller işler ki, (iyi amelleri) kötü amellerini temizlesinler.

Hadis’in metninde yer alan Seyyiat (kötü ameller; günah) önce zikredilmiştir, nesne olmasına karşın zira buradaki amaç, iyi amelleri vurgulamak değil, kötü amelleri temizlemektir. İyi ameller, kötü ameller cinsinde olmalıdır ki onları temizlemede daha fazla etkileri olsun.

Seyyiat’ın getirileri birkaç şey ile silinebilir ki bunlardan ilki Tevbe etmektir. İkincisi Tevbe etmeksizin İstiğfar etmektir ki Allah (Te’ala) onun Dua’sına icabet ederek, Tevbe etmemiş dahi olsa, onu bağışlayabilir. Eğer Tevbe ve İstiğfar birarada olursa, bu en güzelidir. Üçüncüsü, Seyia’tı silen Ameli Salihat (hayırlı ameller) işlemektir.

Şuna değinilmelidir ki; böyle meselelere dikkat etmek, insanın en çok ihtiyaç duyduğu şeylerdir. Kişi (Akil) Baliğ olduğunda, özellikle de bu zamanda ve birçok açıdan Cahiliye’yi anımsatan zamanlarda, İlim ve Din Ehli’nden (böyle ortamlarda) yetişen kişiler dahi Cahiliye meselelerinden çok fazla etkilenebilirken, peki ya (avamdan) diğerleri nasıldır?

Sahihayn’da Ebu Sa’id (radiyallahu anh) Hadis’inde Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)’den rivayet edilmiştir ki:

"Sizden öncekilerin (Ehli Kitab’ın) yoluna adım adım, karış karış tabi olacaksınız. Hatta bir kertenkele deliğine girseler siz de gireceksiniz. Dediler ki: Ya Rasulullah, Yahudi ve Hristiyanlara mı uyacağız? Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) dedi ki: Ya kime? (Tabii onlara uyacaksınız)!"

Bu Haber, (Allah) Tea’la’nın şu sözüyle tasdik edilmiştir:

"İşte sizden öncekiler nasıl paylarına düşenden faydalandıysalar, siz de payınıza düşenden faydalandınız ve (batıla; dünyaya ve zevke) dalanlar gibi siz de daldınız." (et-Tevbe 9/69)

Sahih ve Hasen Hadisler’den bu manada daha çok Hadis vardır.

Bu öyle bir şey ki, dine düşkün olduğunu iddia eden hassa (elit tabaka)dan olanları etkiler, bu Selef’den aralarında İbni Uyeyne’nin de bulunduğu birden çok kişinin sözüdür.

Yahudiler’in birçok ahvali, ilim sahibi olduklarını iddia eden birçok kişiyi yaralamakta olan şeylerdir ve Hıristiyanlar’ın birçok ahvali dini düşkün kimseleri yaralamakta olan şeylerdendir.

Bu, Allah (Azze ve Celle)’nin Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’e gönderdiği İslam Dini’ni anlayan ve bundan sonra insanların ahvalini İslam ile anlamaya çalışanlar için çok açıktır.

Durum buysa o halde, Allah’ın kalbini İslam’a açtığı kimse Rabbinden gelen bu nuru takip eder öyle ki öldüğünde Allah ona hayat verir (diriltir) ve ona insanların arasında yürüyebilmesi için nur verir.

Dolayısıyla; Dalalet'e sapan ve Allah’ın gazabını kazanan Cahiliye’nin ahvalini ve bizden önceki iki Ümmet’in, Yahudiler’in ve Hıristiyanlar’ın, yolunu farketmesi onun için kaçınılmazdır ve görür ki kendisi de bundan etkilenmiş.

Havas ve avamın bilmeleri gereken şeylerden en faydalısı, onların ruhlarını kötü tesirlerden temizleyecek (şeydir) ki bu; kötü amellerden sonra iyi ameller yapmalarıdır.

Hasenat, amel olsun, ahlak olsun, karakter olsun, Hatemu’l-Enbiya (sallallahu aleyhi ve sellem)’in diliyle Allah’ın teşvik ettiğidir.

Günahların getirilerini gideren şeylerden biri de günahı silen felaketler ve fitnelerdir ki bunlar bütün çeşitleriyle acı, mal-mülk hususunda hüzün veyahut eza, onur, kişinin bedeni ve (bunun gibi) bundan başka şeylerdir lakin bunlar kulun kendi fiilleri ile başına gelmez.

(Rasulullah), Salih Amel işleme ve Fesad’ı Islah etme hususunda Allah’ın haklarını zikrettikten sonra dedi ki:

"İnsanlara da güzel şekilde muamele et."

Bu, kişinin başkalarına karşı yükümlülüklerine işaret etmektedir.

Diğer insanlara karşı güzel Ahlak şunları sağlamakla olur; seninle ilişkiyi kesen kişiye selam vermek, ikramda bulunmak, onun için dua etmek, İstiğfar (bağışlanması için Mağfiret dilemek), onu övmek ve ziyaret etmek vasıtasıyla ilişki kurman; seni ilim, menfaat ve maldan mahrum bırakan kimseye (Sadaka, hediye vs) vermek; sana kan bağı, mülk veya onurun hususunda zulmedeni bağışlamaktır. Bu hususlardan bazıları Vacib, bazıları da Müstehab’dır.

Allah’ın Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’i "Ve şüphesiz sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin." (el-Kalem 68/4) ayetinde tarif ettiği güzel ahlaka gelince; bu Allah’ın Mutlak biçimde emrettiği bütün fiilleri kapsayan Din’dir.

Aişe (radiyallahu anha):

"o (sallallahu aleyhi ve sellem)’in ahlakı Kur’an’dı." demiştir. O (sallallahu aleyhi ve sellem)’in karakterinin hakikati, Allah (Te’ala)’ın sevdiği şeyi yapmada, isteyerek ve açık kalplilikle, acele etmesiydi.

Bütün bunlar belki, Allah’ın emrettiği Vacib olsun Müstehab olsun şeyleri yapmayı ve Allah’ın yasakladığı Tahrimen olsun Tenzihen olsun (Haram) her şeyden kaçınmayı da içerisine alan Takva kelimesinde özetlenebilir.

 

Bu, Allah’a ve diğer insanlara karşı olan hakların (yükümlülüklerin) her ikisini de biraraya getirmektedir. Lakin Takva bazen; kişiyi Haramlar’dan kaçınmasına sebebiyet veren Azab (cezalandırılma)dan korkmak manasına gelir ki Mu’az (radiyallahu anh) Hadis’inde açıklandı.

Aynı şekilde, Ebu Hureyre (radiyallahu anh) Hadis’inde ki Tirmizi tarafından rivayet edilmiş ve Sahih’tir denmiştir.

"Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’den en ziyade neyin insanları Cennet’e soktuğundan sordular: Allah korkusu ve güzel Ahlak! buyurdu. İnsanları Cehennem (ateşin)’e en çok atan şeyin ne olduğunu sordular: İki boşluk: Ağız ve Ferc’dir buyurdu."

Abdullah ibni Ömer (radiyallahu anh)’dan Sahih’de, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in şöyle dediği rivayet edildi:

"İmanı en Kamil (kuvvetli) olan Mü’min, Ahlakı en güzel olandır."

Yani İman’ın Kemal’ini, güzel Ahlak’ın Kemal’iyle irtibatlandırmıştır.

Çok iyi bilinmektedir ki, şüphesiz İman’ın tamamı Takva’dır lakin burası bu mevzunun Tafsilatı’nı ve Furu’unu tartışma yeri değildir. Bu, Din’in tamamıdır lakin iyiliğin kaynağı kulun İhlaslıca kendisini Rabbi’ne adayarak Islah etmesi, yalnızca O’na İbadet etmesi ve yalnızca O’ndan yardım taleb etmesidir (Allah) Teala’nın kavlinde geçtiği üzere:

"(Allah’ım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız Sen’den yardım dileriz." (el-Fatiha 1/5);

ve (Allah) Tea’lanın kavlinde geçtiği üzere:

"Öyle ise O'na kulluk et ve O'na dayan!" (Hud 11/123);

(Allah) Tea’lanın kavlinde geçtiği üzere:

"Ben sadece O’na tevekkül ettim ve sadece O’na yöneliyorum." (Hud 11/88)

(Allah) Tea’lanın kavlinde geçtiği üzere:

"Öyle ise rızkı Allah’ın katında arayın. O’na kulluk edin ve O’na şükredin!" (el-Ankebut 29/17)

Nitekim, kul Mahlukat’tan fayda umduğunda (Allah’tan) uzaklaşır ve onların Rıza’sı için mücadele etmez ve bütün ihtiyaçları, korkuları ve benzerleri için O’na Dua eder, bütünüyle Rabb’ine yönelir ve O’nun sevdiği şeyler için mücadele eder."

Ey müslümanlar!..

Dünya hayatının süsü ve zineti, şaşaası ve parlaklığı, oyun ve eğlencesi uyanık ve abid mü’minin Allah’a giden yolda sağlam adımlarla ve kararlılıkla yürümesine asla engel olmaz.

Dünya ehlinin bütün uğraşı, dünyadaki evlerini ve kazançlarını koruyacak her yola özenle sarılmaksa, Allah’ın kullarından akıl ve basiret sahiplerinin yolu da iman makamlarını ve takva derecelerini, tevhidin samimiyetini ve sünnetin saflığını, salih amelleri ve sözleri koruyacak unsurlara en büyük özeni göstermektir. Bu nedenle onlar, bu sevdikleri nimetleri ve değerli bağışları korumada uyanık davranırlar.

İman ve tevhid nimetinden sonra Allah’ın onlara bağışladığı en büyük nimetlerden biri de, Allah azze ve celle’nin onlar için hazırladığı, onlara nasihat eden samimi din kardeşleridir.

Onlara Allah’ı hatırlatarak en sağlam ve en etkili iyiliği yaparlar, en büyük yararı bağışlarlar. Hikmetli bir şekilde onlara, gizli kusurlarını gösterirler.

Hastalık alanlarını, felaket gelebilecek yerleri ve helaka yol açan unsurları görmelerini sağlarlar.

Böylece onlar, başarıdan en büyük nasibi elde ederler. İşte bu noktada, selef alimlerinden birinin şu kapsamlı öğüdünün anlamı anlaşılır:

“Bil ki; sana nasihat eden seni sevmiştir, iki yüzlü davranarak seni idare eden ise seni aldatmıştır.” Ve yine bu noktada; bu sözde belirtilen doğruluk ve samimiyetin; Allah için, Rasulü için ve mü’minler için nasihatın önemi anlaşılır.

Allah’ın kulları!.. Nasihatı ve hatırlatmayı kabul etmek güzel bir nitelik ve değerli bir huydur. Nasihat edilenin olgunluğunu ve seçkinliğini, geçmişinin ve tabiatının temizliğini gösterir.

Nasihat edilen, keskin görüşü ve doğru düşüncesi ile eksikliğin kaçınılmaz ve mükemmelliğin çok zor olduğunu, kusurların insanları kuşattığını ve onların ayrılmaz bir parçası olduğunu; eksikliklerin ve eğriliklerin ancak Allah’ın lütfu  ve rahmeti ile, sonra da o samimi insanların öğütleri ile giderilebileceğini kesin olarak bilir.

“Nasihat” kelimesinin ifade ettiği anlamı bilen biri bu anlayışın doğruluğunu ve bu gerçeğin değerini nasıl anlamaz?

Nasihat kelimesinin ifade ettiği anlam hakkında ilim ehli şöyle der:

“Nasihat edilenin nasibini korumak” Yani yakın ya da uzak her türlü hayırdan nasibini korumaktır.

Nasihat kelimesinin aslı berraklık ve saflıktır. “Nasahtu’l asele” “Balı süzdüm” anlamındadır. “Nasahtu’s sevbe” “Elbiseyi yamadım ve kusurunu örttüm” anlamındadır.

Kulakları nasihat dinlemeye kapalı olanın helaka sürükleyen kibir ve hakkı reddetme, batıla yapışma ve insanları küçük görme şeklinde ortaya çıkan kendini beğenme çukurunda aşağıya doğru yuvarlandığını ve böylece sonunun –Allah korusun- Allah azze ve celle’nin, hakkında (Kendisine “Allah’tan kork!” denilince işlediği günahlar sebebiyle benlik ve gurur kendisini yakalar (da daha çok günah işler). Ceza ve azap olarak cehennem ona yeter! O ne kötü yataktır!) (2/el-Bakara/206) buyurduğu kimseninki gibi olmasından korkulduğunu bilen biri bu anlayışın doğruluğunu ve bu gerçeğin değerini nasıl anlamaz?

Yine sabah-akşam Rabbi’nin Kitabı’nı okuyan biri bu anlayışın doğruluğunu ve bu gerçeğin değerini nasıl anlamaz?

Allah Subhanehu bizlere geçmişte azaba uğrayan ümmetlerin hikayelerini anlatırken, Allah’ın azabının inmesine yol açan faktörün büyüklenme ve küstahlık, Allah’a karşı gelme ve Allah’ın elçilerinin öğütlerini reddetme olduğunu açık bir şekilde bildirir.

Salih aleyhisselam’ın kavmi Semud hakkında bildirilen haberlerde olduğu gibi…

Salih aleyhisselam’ın öğüdünü dinlemezler, uyarısına ve hatırlatmasına kulaklarını tıkarlar. Allah Subhanehu onlar hakkında şöyle buyurur:

(Derken o dişi deveyi ayaklarını keserek öldürdüler ve Rablerinin emrinden dışarı çıktılar da: “Ey Salih! Eğer sen gerçekten peygamberlerdensen bizi tehdit ettiğin azabı getir” dediler. Bunun üzerine onları şiddetli sarsıntı yakaladı da yurtlarında diz üstü donakaldılar. Salih de o zaman onlardan yüz çevirdi ve şöyle dedi: “Ey kavmim! Andolsun ki ben size Rabbimin elçiliğini tebliğ ettim ve size öğüt verdim, fakat siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz.”) (7/el-A’râf/77-79)

Allah’ın kulları! Nasihatın konumunun yüceliği ve değerinin yüksekliği nedeniyle Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, kendisine İslam üzere bey’at eden sahabilere nasihatı şart koşardı.

Buhari rahimehullah Sahihi’nde, Ziyad b. Alaka’dan şunu rivayet eder: “Muğıre b. Şu’be vefat ettiği gün Cerir b. Abdullah’ın ayağa kalkıp Allah’a hamd ve senada bulunduktan sonra şöyle dediğini işittim:

Tek olan ve ortağı olmayan Allah’tan korkun. Size bir emir(yönetici) gelene kadar vakarlı ve sakin olun. O şimdi size gelecektir.” Sonra şöyle dedi: “Emiriniz için Allah’tan af dileyin, çünkü o affedilmek isterdi.” Sonra şöyle dedi: “Bundan sonra… Ben, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek “İslam üzere sana beyat ediyorum” dedim. Bana her müslümana nasihatı şart koştu ve bunun üzerine O’na beyat ettim. Bu mescidin Rabbi’ne yemin olsun ki, ben size nasihat ediyorum.” Sonra Allah’tan bağışlanma diledi ve aşağıya indi. Allah ondan razı olsun ve onu da razı etsin!

Ey kardeşler!..

Öyleyse Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in bildiridiği gibi dinin nasihat olmasında şaşılcak bir durum yoktur. Müslim rahimehullah’ın Sahihi’nde, Temim ed-Dâri radıyallahu anh kanalıyla rivayet ettiği hadiste Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem üç kere “Din nasihattır!” buyurur. Derler ki: “Kim için ey Allah’ın Rasulü?” “Allah azze ve celle için, Kitabı için, Rasulü için, Müslümanların imamları (idarecileri) ve geneli için” buyurur.

Allah için nasihat; rabliğinde, ilahlığında, isimlerinde ve sıfatlarında O’nu birlemektir. Gizli ve aşikâr olarak O’na boyun eğmek, O’nun hakkını başkalarının haklarından üstün görmektir. Razı olduğu şeyleri yaparak, sevgisini kazanmak istemektir. O’na isyanı terkederek ve isyankarları O’na döndürmeye çalışarak, O’nun gazabından korkmaktır.

Allah’ın Kitabı için nasihat; O’nu öğrenmek, öğretmek ve içerisindeki hükümlerle amel etmektir. Okuyarak harflerini telaffuz etmek ve yazıya dökerek yazmaktır. Manasını anlamak ve sınırlarını korumaktır. Anlamını iptal edenlerin tahrifatına karşı onu savunmaktır.

Allah’ın Rasulü için nasihat; O’nu sevmek, O’na itaat etmek ve O’na yardım etmektir. Öğrenerek, öğreterek ve yaşayarak sünnetini diriltmektir. Sözlerinde ve davranışlarında O’na uymaktır. Dininde bid’at ortaya çıkarmamak ve aşırılıktan sakınmaktır. 

Müslümanların imamlarına (idarecilerine) nasihat, yüklendikleri görevde onlara yardım etmektir. Gaflet anında onları uyarmak ve eksikliklerini tamamlamaktır. Onların etrafında toplanmak ve onlardan uzaklaşan kalpleri tekrar onlara döndürmektir. Müçtehit imamlar da müslümanların imamlarındandır. Onlar için nasihat, ilimlerini ve menkibelerini yaymak, haklarında hüsnü zanda bulunmaktır.

Müslümanların geneli için nasihat ise, onlara şefkat göstermektir. Onlara fayda getirecek şeyler yapmaya çalışmak, onlara yararlı bilgiler vermek ve her çeşit eziyeti onlardan uzak tutmaktır. Kendisi için sevdiğini onlar için sevmek, kendisi için istemediğini onlar için de istememektir. Bütün bunları; Hafız İbni Hacer rahimehullah ve diğer hadis alimleri, bu yüce hadisin anlamını ve işaret ettiği noktaları açıklarken zikreder.

Allah’tan korkun ey Allah’ın kulları!.. Nasihattan nasibinizi alın ve hatırlatmalara karşı duyarlı davranın ki kazanan ve kurtuluşa erenlerden olun.

Müslümana Nasihat.

-Gayeni asla unutma.Yaratılış gayen, seni ve senden öncekileri yaratana kulluk etmektir. Bu dünya senin görev mahallin ve kullukta değişmez görevindir.

-Dinini iyi öğren.Gençlik hevesleri seni dinini öğrenmekten alıkoymasın. Dinini öğrenmeden dininin yaşayamazsın. Din düşmanı Bel’amların tuzağına düşer ve perişan olursun. Bu halinle de ölürsen, ahiretinde perişan olur.Dinin iki temel kaynağı Kur’an ve Sünnettir. Her daim bunları oku. Her gün Kur’an’ı eline al. Rabbimizin sözlerini anlamaya çalış.Sünnet, Kur’ân’ı yaşantıya geçiren peygamberimizin sözleri, fiilleri ve takrirleridir. Sünneti öğrenmek Kur’anî yaşantıyı öğrenmektir, unutma! Sünneti inkâr eden sünnet inkârcıları önüne çıkabilir. Onlara acı ve hidayetleri için dua et.

-Amellerine dikkat et.Biliyorsun ki,  amellerinden tek tek hesap vereceksin. Amel defterin önüne getirildiğinde yaptıklarının hepsini orada bulacaksın. O zamanda, dünya sana arkasını dönmüşken, ahiretse önünde olacak. Dünyaya geri dönüp amel edeyim veya amellerimi düzelteyim desen de, sana verilen ömür bir daha eline geçmeyecek. Öyleyse henüz vakit varken, Rabbimizi razı edecek işlere yönel.Namazlarımız Rabbimizle buluşma anımızdır. O anları gözle.

-Rabbini unutma. Rabbimiz dönüşün kendisine olduğunu bildirmekte. Dönüşün mekânını ve sahibini hiç unutma. Her ne nerede olursan ol ve her ne yaparsan yap, Rabbimizin gazabından kork ve O’nun rızasını elde etmenin peşine düş. Nerede olursan ol, her ne yaparsan yap, Allâh’u Teâlâ’yı hatırla ve O’ndan kork.Bil ki! Sen O’nu göremesen de, O seni her daim görmektedir. Bu şuurla hareket et.

-Ölümü aklından çıkarma. Dünyalık zevklere kesen, heveslere son veren ölümü aklından çıkarma. Sen onu unutsan da, vakti geldiğinde o seni bulacak. Şeytân seni uzun emellere sürükleyip, geçici olana bağlamasın.Bil ki! Nice uzun ömür hayalleri kuran genç, şu an ölümü tatmış ve hesab gününü beklemektedir. Biliyorsun ki, ölüm bizi de bir gün alıp götürecek; öyleyse daima o günü bekle ki, geldiğinde hazır olasın.

-Helalli ol, Haramlardan kaçın. Haramları ve helalleri öğrendikten sonra helallerin peşine düş ve haramlardan da aslandan kaçar gibi kaç. Aslan senin dünyadaki düşmanın olabilir ve imkânını bulsa seni parçalayabilir. Ancak haramları işlemeye devam edersen, haramlar ahiretini parçalar. Hem haramlarla yaşanan bir hayatın tadını ve bereketini göremezsin.Bil ki! Hayat helallerle yaşandıkça anlam ve tat kazanır. Sen de haramlardan kaçınıp, helalli olarak hayatını anlamlandır.

-Güzel Ahlaklı ol. Bizler güzel ahlakı tamamlamak için gönderilen, ahlakı azim olan peygamberin ümmetiyiz. O ki bizler için en güzel örnektir. Rabbimiz onu edeblendirmişken, o zamandan bu zamana, bu zamandan kıyâmete dek gelecek insanlığın değişmez ahlakı Kur’ân olan örneğidir.Öyleyse sen de örneğimiz ve önderimizin ahlakını iyice öğrenip, güzelce yaşamaya çalış.Bil ki! Sahte örnek ve önderler peşine takılan niceleri helâk oldu. Sahte önderlerden, onların öğretilerinden uzak ol.

-Hizmet ehli ol. Dînine hizmet etmeyi önemse. Gerekirse gece gündüz çabala. Çabalayanlarla birlikte omuz omuza hareket et. Bu hizmet yarışındaki günlerin hayatının en tatlı ve bereketli günleri olacaktır. Bu yolculukta hizmet edilmeye muhtaç insanları göreceksin, onları da boş geçme. Düşeni kaldır.Bil ki! Âlemlerin Rabbinin Dînine hizmet edebilmek şereflerin en büyüklerindendir. Bu şerefle şereflen.

-Müslümanları sev, kâfirleri sevme. Ehli tevhîd Müslümanları sev. Ancak bu sevgin sadece dilinde olmasın. Gözlerinde bile ışıl ışıl bu sevginin parlaması gözüksün. Seven sevdiğini hayırla anarken, sen de Müslümanları hayırla an.Rabbimiz Müslümanlar kardeş kılmışken,  kardeşlerinle aranı iyi tut. Kardeşlerini sevmen, dünyada kalbine imânın yerleşmesine ve kıyâmette Allâh’u Teâlâ’nın gölgeleyeceği yedi sınıf içerisine girmene vesiledir.Kendisini sevdiğin kardeşine sevgini bildir. Bu da Nebimiz aleyhisselâm’ın isteğidir, unutma!Bil ki! Dünyada Allâh’u Teâlâ için birbirleri sevenler, ahirette de birbirlerini seven kişiler olacaklardır. Ahiret kardeşlerini daha dünyadayken sev.

-Allâh için dost ol, yine onun için düşmanlık et. Suni şeyler için, şeytân ve onun dostları adına düşman olma! Ancak Âlemlerin Rabbi için sev. O’nun için öfkelen ve O’na düşman olanlara sen de düşman ol. Allâh’u Teâlâ’nın sevmediklerini, Allâh’u Teâlâ’yı sevmeyenleri asla sevme. Dünyan gitse de onların safında asla yer alma.

-Cömert ol, cimri olma.Rabbimiz cömert olup, cömertleri sevmektedir. Cimrilikse mânevî bir hastalık olup, Müslüman’a yakışmayan kötü bir özeliktir. Hem unutma ki, Allâh’u Teâlâ için verdiklerin, O’nun yolunda harcadıkların asla yitirdiklerin değildir; bilakis onlar ahirete önden gönderdikleridir.Bil ki! Allâh’u Teâlâ’dan ve O’nun Dîninden sakladıklarının, kıskandıklarının hesabı vardır. Öyleyse burada çok bırakmak yerine, oraya çok göndermeye bak.

-Sadık ol, kezzab olma. Bilmelisin ki, sadıklar cennet arkadaşları olan güzel arkadaşların arasındadırlar. Doğruluk peygamberlerin özelliklerinden olup insanları da doğru olmaya çağırmışlardır. Kişi doğrulukla iyiliğe, iyilikle cennete ulaşır. Yalanla da günaha, günahla da cehenneme ulaşır.Bil ki! Cenneti isteyenlerin peygamberi takip edenlerin özeliği sadık olmalarıdır. Sen de sadık ol ve sadıklarla birlikte bulun ki, istikamet bulasın.

-Emin ol, hain olma. Emin olmak peygamberlerin özelliklerindendir. İşi ehline veren ve vermeyi emreden Rabbimiz, peygamberlik görevini verdiği kişilerin emanet sahibi olmalarını dilemiştir.Peygamberimize, peygamberlik görevi verilmeden önce Mekke’deki insanların ona “el-Emin” dediklerini hatırla! Emin olmak Rabbimizin rızasına sebep olan çok güzel bir vasıftır. Bu vasfın karşısında ise şeytânın ve onun yolundan gidenlerin vasfı olan hainlik vardır. Emin ol, hain olma. Dilinle halin, sözünle özün bir olsun.Bil ki! Eminler sevilirken, hainler sevilmezler. Eminler emin adımlarla hayat yürüyüşünde yürürlerken, hainler kendilerinden bile korkarlar. Sen de, bu hayat yürüyüşünde emin olarak, emin bir yolda, emin bir sona yürü.

-Muhlis ol, riyakâr olma. En çok ihtiyacın olan şeydir ihlas. Ne yapıp etmeli her bir işinde ihlaslı olmalısın. Bu ise en zor şeylerdendir. Riya ile yapılan ameller dağlar kadar olsa bile yarın ahirette bir arpa kadar olmayacak. Bunları düşün ve ‘nasıl ihlaslı olurum?’ sorusunu kendine sor. Ardından bu sorunun cevabının hayati bir öneme sahip olacağı bilinciyle cevapların peşine düş.Bil ki! Muhlis olmanın yollarını ihlaslıca araştırman, ihlasın kalbinde olduğunun bir göstergesidir.

-Cesur ol, korkak olma. Allâh’u Teâlâ yolunda cesur ol. O’nun yolunda kınayanın kınamasından korkma! Allâh’u Teâlâ yolunda meydana atılma vaktin geldiğinde meydana atıl ve yapacaklarının peşine düş! Seni bu yoldan ayırmak için uğraşanların hilelerine karşı korun. Onları ve hilelerini Rabbimize havale et!Bil ki! Kalem yazdı ve yazı kurudu. Yakinen inanmalısın ki, hiç kimse O’nun yazdığından başkasını sana getiremez. Ömrünü ne kimse kısaltabilir, ne de uzatabilir.

-Hayâlı ol, hayâsız olma.  Hayâ, imanın göstergesi, takva ehli Müslümanların vasfıdır. Ve hayâ insanı her zaman hayra götürür. O tümüyle övülmüş bir kavramdır.Bil ki! Hayâsızlık imân ve dindarlığın zafiyetinin bir göstergesidir. Hayâsızlık da insanı her zaman şerre götürür. Öyle ki hayâsızlık dünyada kepazelik, ahirette azaptır. Her türlü hayırların ardına düş, her türlü kepazelikten de beri ol.

-Çalışkan ol, tembel olma.

-Tevbekâr ol, ümitsiz olma. Hayatta sürekli olumsuzluklarla boğuşacaksın. Onlar yeri gelecek seni devirip üstüne çullanacaklar. Sen her defasında onları def edip ayağa kalkmasını bil. Ümitsizlik zindandır. Oradan azadelikse ümitle mümkündür. Özellikle Rabbimize karşı asla ümitsiz olma. Her ne yaparsan yap. Hangi günahı işlersen işle! ‘Tevbem kabul olmaz!’ deme. Tevbe edip tevbeni bozacak olsan bile, yine tevbe ederek O’na yönel.Bil ki! Bizler O’nun kulcağızlarıyız. O’ndan başka günahları affeden ve tevbeleri kabul eden yoktur. 

-Üretken ol, tüketen olma.

-Dert alan ol, dert veren olma. Dert vermek ve yük olmak iyi şeyler değildir, biliyorsun. Elbette zaruret hallerinde herkes herkese yük verir, bu olağandır. Ancak bazı insanlar daimi olarak dertli insanlardır. Bunlar yük almazlar, ancak daima yük olurlar. Böylelerinden olma. Böylelerinden uzak dur. Böyle insanlar sevilmezler.Dertlere çare olmaya çalışmak ve yükleri almak güzel özelliklerdendir. Bu özelliği olan insanlar sevilen kişiler olurlar.Bil ki! Dert vermek değil, dert almak erdemdir. Erdemliler arasına katıl.   

-Adil ol, zalim olma.

-Merhametli ol, merhametsiz olma.Bil ki! Merhamet edene merhamet edilip, merhametsiz olana da merhamet edilmezken, merhamet kalbinden eksik olmasın. Katı kalpli olma. Kurtuluşun çağrısını yapan nebimizin önderliğinde merhametle yaklaş sende.

-Güler yüzlü ol, asık yüzlü olma.Güler yüzlü olmak gülen temiz kalbin dışa yansımasıyken, asık yüzlü olmakta asık bozuk kalbin dışa yansımasıdır.

-sabırlı ol, aceleci ve isyankâr olma. Şu imtihan için geldiğimiz dünya yurdu sabır yurduyken ilk andan son ana kadar insan her şeye sabreder, sabretmelidir. İnsan için üç şeyden başkası yoktur. Birinci sabır ehli sabir olarak sabrı kuşanmak, ikincisi şükür ehli şakir olmak ve üçüncüsü de isyan eden bir asi olmak.Başımıza olaylar geldiğinde sabredilecek şey ise sabredilmeli, şükredilecek bir hal ise şükredilmelidir. Müslüman hayat sabır ve şükür arasındadır. Üçüncü şık olan isyana yol yoktur, olmamalıdır.Bil ki! Asiler sabrı önemsemezler.  Şükür de dillerinden dökülmez. Böyleleri dünyada huzurlu olamazlar. Ahirette de huzursuzlukları artarak devam edecek olanlar yine bunlardır. Sen isyandan uzak dur. Allâh’u Teâlâ’ya itaat ederek sabır ve şükrü hayat yap!

-Şükreden ol, nankörlük eden olma. Nankörlükten uzak dur ve şükür ehli ol! Saymaya gücünün yetmediği kadar çok nimet her daim sana ulaşmaktadır. İnsan düşünmediğinden veyahut ta bu nimetlere alışık olduğundan onları göremeyebilir. Ancak sana düşen, nimetleri ikram edeni her daim şükürle anmandır. Bu nimetlere karşı büyüklenmek, burun kıvırmak, onları beğenmemek ise hayırlı insanların özelliği değildir.Bil ki! Şükredenler, doğru olanı yaparlarken,  şükürleriyle nimetin elden çıkmasını da önlerler. Hatta şükürle birlikte verilen nimet artar ve bereketlenir. Aksi olup ta nimete nankörlük edilirse, bu davranış nimetin elden gitmesine ve azaba uğramaya sebep olur.

-Davetçi ol. Bilmelisin ki, dava davetsiz ve davet de davetçisiz olmaz. Her davanın o davaya çağıran davetçileri vardır. Sen de, Allâh’u Teâlâ’nın yolunun davetçisi olmaya çalış. Samimi bir davetçi her türlü imkânsızlıklar içerisinde bile, İslâm davası için çalışmalar yapabilir. Hiçbir zaman kendini küçük görme. İmân bu dünyadaki en değerli şeyken, imân ehli de paha biçilmez değerdedir. Müslüman kardeşlerine değerince davran. Onların haklarını gözet. Hep birlikte tarihimize bakın! İmân ehli davetçiler neler yapmışlardır görün. Övünerek anlatın. Onlar, Allâh yolunun yılmaz çağrıcılarıydılar. Şimdi sıra bizlerdedir. Bu şuurla sen de seslen. Gönüllere duyurmaksa O’na aittir.Bil ki! Zamanımız davet zamanıdır. Ümmeti işgal eden batıl zihniyetin karşısında -karınca kararınca- hak tarafta çağın Musab’ı olmak için hakkı haykırmanın tam zamanıdır.

-Mücahid ol. Bilmelisin ki, yeryüzü tevhidin şirkle çarpıştığı cihad alanıdır. Tevhîd cephesinin erleri, tevhidin galibiyeti için cihad etmişler ve de etmektedirler.Cihad bizler için olmazsa olmaz bir ameliyedir. Bu ameliye kimi zaman dille, kimi zaman malla ve de kimi zaman da elle yapılmaktadır. Şartlar ve imkânlar çerçevesinde küfre karşı cihadtan asla vazgeçme! Ancak olur olmaz her fısıltıya da kulak kabartıp, cihad adına uygun olmayan işler de yapma.Cihadın mahiyetini, şekillerini ve onunla ilgili ne varsa tüm meseleleri öğrenmeye çalış. Yapmadığın veya yapmayacağın şeyleri söyleyip de slogonik cihadçı, internet mücahidi(!) olma. Onlar çok konuşur, az yaparlar. Ya da sadece konuşurlar. Şunu da unutma ki! Kıtal yapamasan da, cihad daimîdir.

-Cemaate Sarıl.İslâm’ın ahlakıyla ahlaklanmayanlardan da uzak dur. İnandıkları gibi yaşayanlarla birlikte ol.Bil ki! Bu yol yalnız başına gideceğin bir yol değildir. Ne yap yap güvenilir yolculardan oluşan sadıklar kervanına katıl.

-Dilerim yazılanların tamamını okur ve onlardan istifade edersiniz.

-Allâh’u Teâlâ seni hakka ulaştırıp, hakkı yaşamayı sana kolaylaştırsın.

Rabbim! Tüm Müslümanların gönüllerini ve saflarını hak üzerinde birleştir. Gönüllerimizi ve saflarımızı dinin üzerinde sabit eyle. Ey dinini tüm dinlere üstün kılmak için gönderen Rabbimiz! Bizleri dininin hizmetçileri olmakla şereflendir. Mallarımızı ve canlarımızı bizden kabul buyur, Allâh’ım. ‘Kabul buyur, Allâh’ım.’ ‘Kabul buyur, Allâh’ım.’ ‘Kabul buyur, Allâh’ım.’ Allâhûmme âmin.

NASİHAT

* Ahmak,toprak kap gibidir,ne yama tutar nede tamir kabul eder.

*Ahmak ,her şeyi ezberinde tutar,ama kendini unutur.

*Kişinin nefsine uyduğunu gördüğün zaman bil ki o sevdiklerini kaybetmiştir. Ve cehaleti sebebiyle düşmanlarını kendine güldürmüştür. Ve onu kınayanlar her türlü kınama ve dedikodu sermayesini bulmuşlardır. İnatlı nefsi,arzusundan çevirmek herkesin karı değildir. Belki ancak sağlam fikir sahibi ve kamil insanların işidir.

*Cennete giden yol,nefsin arzu etmediği şeylere katlanmaktan ve Cehenneme giden yolda şehvete ve arzulara uymaktan geçmektedir.

*Her göz sevdiği kimseyi güzel görür.

*Akıl nasihatçı bir vezir, nefis ise rezalet çıkaran bir vekildir.

*Cahil gözüyle bakar,akıllı ise kalbiyle ve fikriyle bakar.

* Senden yüz çevirenin peşine sakın ha... düşme.!

*Nefis fitne vasıtasıdır, dünya da sıkıntı evidir. O halde nefsi bırak selamet bulursun ve dünyadan yüz çevir,ganimet bulursun. Senin nefsin güzel eğlencelerle seni aldatmasın ve dünyan da güzel emanetlerle seni fitneye düşürmesin. Çünkü eğlence müddeti biter ve zamanın emaneti geri verilir de işlediğin haramlar ve kazandığın günahlar sana kalır.

*Alim, cahili bilir. Çünkü daha evvel kendisi de cahil idi. Cahil ise alimi bilemez. Çünkü o hiçbir zaman alim olmamıştır.

*İlim maldan hayırlıdır. Çünkü ilim seni koruduğu halde sen malı koruyorsun. İlim hakim, mal ise mahkumdur. Malın bekçileri ölüp gitti, ilmin bekçilerinin cesetleri yok olduysa da manevi şahsiyetleri gönüllerde yaşamaktadır.

* Alimlerle sohbet eden saygı kazanır. Cahillerle oturup kalkan da hakir olur.

*Kalpteki cehalet su sızıntısı gibidir. Su sızıntısı etrafını yıktığı gibi cehalet de etrafında bulunanları yıkar.

*Ya alim, ya öğrenci, ya dinleyici, yada seveni ol, beşinci olma.! Helak olursun "İnsanların en kötüsü iyiliklerle kötülükleri eşit tutanlardır.

*Eğer rızkların taksimatı akılların miktarına göre yapılsaydı,hayvanlar yaşayamazdı.

*Cahilin nimeti arttıkça çirkinliği de artar.

*Dünya ihtiyaçlarını bitirmek için sabah-akşam çalışıyoruz. Halbuki yaşayanların ihtiyaçları tükenmek bilmez. Kişinin ölmesi ile ihtiyaçları kesilir ve geriye görülmedik bir çok ihtiyaçları kalır.