Bu Blog içinde Ara

28 Mayıs 2021 Cuma

Haya da imandan bir şubedir

 

Ebu Hureyre –Allah ondan razı olsun- Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle dediğini haber vermiştir: «İman atmış küsur şubedir. Bunların en yükseği lâ ilâhe illallah demek, en aşağısı da insana zarar veren şeyleri yoldan kaldırmaktır.Haya da imandan bir şubedir.» BUHARİ 9

Sohbet

Ehli Sünnet ve'l Cemaat itikadî, ameli ve ahlaki konularda, Allah'ın Kitabı ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in sahih sünnetinden dayanak edindikleri sabit ve açık usullere göre hareket etmişlerdir. Ehli Sünnet, Dinin ana esaslarına dair, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem tarafından açıklanan kaidelere bağlıdır. Dini ko­nularda kimsenin kendi görüşlerine göre icatlarda bu­lunup, onu dinden bir şey olarak takdim etme hakkı yoktur. Ehli Sünnet, ser'î naslara sarılarak bidatlerden kaçınmıştır.

İmanın tarifi: İman; kalp ile inandığını dil ile söylemek,  yaptığın amellerle de onu doğrulamaktır.  Allah’a ve peygamberine itaat etmekle artar, Onlara isyan etmekle azalır.  Allah’u Teala şöyle buyurmuştur:

 Müminler ancak o kimselerdir ki;  Allah’ın adı anıldığı zaman kalpleri ürperir.  Allah’ın ayetleri onlara okunduğu zaman imanlarını artırır ve sadece Rablerine güvenirler.  Onlar namazlarını dosdoğru kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızklardan  (Allah’ın yolunda)  harcarlar. İşte gerçek müminler onlardır.”(Enfal 2.-4) Ve şöyle buyurmuştur:

 Kim Allah’ı, meleklerini,  kitaplarını,  peygamberlerini ve Ahiret Günü’nü inkar eder,  iman etmezse,  muhakkak ki doğru yoldan uzaklaşmış ve sapıklığa düşmüş olur.”   (Nisa 136). 

İman dil ile söylemek; Allah’a dua etmek, O’nun ismini sıfatlarını zikretmek,  iyiliği emredip kötülükten sakındırmak,  Kur’an okumak ve buna benzer şekilde amellerde bulunmak ile olur. İman kalp ile inanmaktır. Allah’a yaratma,  yönetme,  öldürme,  diriltme,  fayda ve zarar verme gibi rububiyyeti ile alakalı  konularda  Ondan başkasından yardım istememe,  Ondan başkasına adak adamama,  tevessülde bulunmama,   korku duymama ve ümit etmeme gibi uluhiyyeti ile alakalı konularda kendisine ait isimi ve sıfatlarının tevilsiz  (manasını saptırmadan),  teşbihsiz, (yaratılmış herhangi bir şeye benzetmeden),  tekyifsiz  (işte bu şekildedir demeden), ta’tilsiz  (manalarını iptal etmeden)  ibadeti sadece O’na has kılarak inanmakla olur.

Böylece iman kelimesinin içine; Allah’ı sevmek,  Ondan korkmak,  hata yapıldığında O’na dönmek,  O’na tevekkül etmek gibi kalbe  ait bazı ameller girer. İslamın şartlarından olan namaz,  oruç,  zekat,  hac, Allah yolunda cihat etmek,  O’nun rızası için ilim talep  etmek gibi vücut azaları ile yapılan işlerde iman kelimesinin içine girer. Allahu Teala şöyle buyurmuştur:

 Allah’ın ayetleri onlara okunduğu zaman,  onların imanlarını artırır.”(Enfal 2).  Ve şöyle buyurmuştur: 

 İmanlarına iman  katmak  için,  müminlere kalplerine huzur ve sükunet indiren O’dur."  (Fetih 4). 

İman; kulun  yapmış olduğu  ibadet ve taatlerde artar ve yine ibadet ve taatlerindeki eksiklikle azalır.  Günahlar imanın azalmasında oldukça etkili bir rol oynar. Eğer işlenilen günah büyük şirk ya da küfre götüren bir şey, değilse,  o zaman imanın kemaliyatı kaybolur,  güzelliği ve saflığı bozulur ve zayıflar. Allahu Teala şöyle buyurmuştur:

 Muhakkak ki Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz, affetmez Bunun dışındaki her şeyi dilediği kimse için affeder.”  (Nisa 48). Ve şöyle buyurmuştur:

 Onlar söylemediklerine dair Allah’a yemin ettiler.  Halbuki onlar kendilerini kafirliğe götüren sözü söylediler. Ve müslüman olduktan sonra küfre girdiler (kafir oldular).”   (Tevbe 74)

Peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur: “Zina eden, zina ederken, hırsız, hırsızlık yaptığı sırada,  içki içen de içki içerken iman üzere değildir.”

İmam Ebu Abdullah el Halimi, el Minhac adlı eserinde, iman şubelerini yetmiş yedi bölüme taksim etmiştir. El Halimi der ki; “İmanın güven ve korku olmak üzere iki şıkkı vardır. Allah Teala buyuruyor ki; “Düşmandan korkarsınız o halde yaya olarak ve binek üzerinde (namaz kılın). Artık emin olduğunuz zaman Allah’ı zikredin”(Bakara 239)

İmanın manası ve gayesi; tasdik ve tahkiktir. Gelen haber ya doğru, yada yalandır. Kişi emre uymak ve yasaktan sakınmak hususunda itaat ile isyan etmek arasındadır. Kim gelen haberin yalan olduğuna ihtimal vermeden, doğru ve hak oluşuna inanırsa o, işittiğinden şüpheyle veya yalanlayarak nefsinde inanan gibidir.

Emir ve yasağı işitip, ona itaat etmeye inanan, onun gereklerini kabul ve itaate zorlanarak, nefsinde iman eden gibidir. Bu kişi “Ben buna iman ettim” derken, “buna ihtimal vererek veya böyle zannederek nefsimde iman ediyorum” demek ister. Veya yalnızca “inandım” der.

Bunun ikinci bir yönü şöyledir; “iman ettim” demenin anlamı; “Bana haber veren veya davet eden kimseyi tasdik ettim, ona uydum. Onu yalanlamam ve ona muhalefet etmem” demektir. İman ile murad edilen şey; bir şeye kavuşmadan önce onu tasdik etmek, yani gaybe inanmaktır.

Allah Azze ve Celle’ye iman etmek; O’nun varlığının sabit oluşunu itiraf ve kabul edip O’na itaat etmektir.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e iman etmek; O’nun peygamberliğinin sabit oluşunu itiraf edip O’na uymak ve itaat etmektir.

Allah’a ve Rasulüne imanın ifadesi olan “tasdik”in; kalpte gizli olan itikad ve dilde açığa çıkan ikrar ile şehadet olmak üzere iki kısmı vardır. Böylece Allah’a ve Rasulüne iman; gizli ve açık olmak üzere iki kısımdır.

İmanın gizli olanı; kasıt ve niyetlerdir ki, niyet olmadan amel caiz olmaz. Vacip olana vacip, mübah olana mübah, ruhsat olana ruhsat, mahzur olana mahzur, ibadet olana ibadet diye inanmak gerekir.

İmanın açık olanı ise; Abdest, namaz, zekat, oruç, hac, Allah yolunda cihad gibi azalar ile yerine getirilmesi gereken şeyleri yapmaktır. Bunların hepsi iman ve İslam’dır. Allah Azze ve Celle’ye ve Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’e itaat etmektir.

Allah’a iman etmenin manası; O’na kulluk etmek, Rasulüne iman etmenin manası ise; Ona kulluk etmeden, Ondan geleni kabul etmektir. Kulluk ancak Allah’a yapılır.

Küfürden uzaklaşmayı ifade eden; Allah’a ve Rasulüne iman; kök (asıl) olup, kemale eren, artıp eksilen iman ise daldır (füru).

Bu manada imanın kökü hasıl olursa, buna taatlerin eklenmesi ile iman artar, taatler eklene eklene iman şubeleri tamamlanmış olur.

İmanın eksikliği; imanın sadece kökünün kalıp, dallarının eksik olması demektir. Bu yüzden iman edip namaz kılan kimseye; “imanını artırdı” denilir. Yine iman edip üzerine namaz vacip olan kimse namaz kılmazsa; “onun imanı eksik” denilir. Zira o, gücü yettiği halde terk ettiği için fasık ve asi olmuştur. Diğer rükünler de böyledir.

Nafilelere gelince; bunlar, insana tasdik, itikad, söz ve fiil olarak vacip olmadığı halde, yapıldığında imanı artırırlar. Terk eden kimsenin imanı, bunları terk etmeyerek yerine getiren kimseye nazaran eksiktir. Ama bu nafileleri terk eden isyan etmiş olmaz.

Bütün taatler, bizim için iman oluyor diye, müminlerden günaha düşenleri kafirlikle suçlamamız gerekmez. Allah ve Rasulüne küfrün zıddı; onlara iman etmektir. Allah’a ve Rasulüne iman; onları isbat ve itiraf olduğuna göre, küfür; onları inkar etmek ve yalanlamaktır. Amellere gelince; şüphesiz bunlar, Allah’a ve rasulüne imanın mevcudiyetinden sonra iman ismini alırlar. Yani Allah ve Rasulünü kabul şartı ile taatleri yerine getirmek iman olup, bu taatleri terk etmek; şikak ve isyandır, küfür değildir.

Enes -Allah ondan razı olsun-’ın rivayet ettiği hadiste buyrulur ki; “İslam alenidir, iman kalptedir, (göğsüne işaret ederek;) takva ise buradadır, takva buradadır.” Metalibul Aliye (2861), İbni Kesir Tefsiri (7/352)

Bu hadis, emirleri yerine getirip, yasaklardan sakınmanın İslam, kalbi batıl itikadlardan uzak tutmanın İman olduğunu gösteriyor. Kişinin imanının kemale ermesi; iman, İslam ve takvayı kendisinde birleştirmesine bağlıdır. Ne amel (İslam) olmadan iman, ne de Allah ve Rasulüne nezih itikadden ibaret iman olmadan amel makbul değildir. Takva da bunu kemale erdiren haslettir.

Kalp ile Tasdik ve Dil ile İkrar İmanın Aslıdır

Allah Azze ve Celle buyuruyor ki; “Biz, Allah'a ve bize indirilene; İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve esbâta indirilene, Musa ve İsa'ya verilenlerle Rableri tarafından diğer peygamberlere verilenlere, onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksizin inandık ve biz sadece Allah'a teslim olduk deyin.”(Bakara 136)

 

Bu ayette müminlere; “Allah’a iman ettik” demeleri emrolunuyor.

 

Bedevîler "İnandık" dediler. De ki: Siz iman etmediniz, ama "Boyun eğdik" deyin. Henüz iman kalplerinize yerleşmedi.”(Hucurat 14)

Allah Teala bu ayette, inanç olmadan dil ile söylemenin iman olmadığını haber veriyor. Kalplerinde iman olsaydı, onlar kalp ile tasdiki ve dil ile ikrarı birleştirmiş müminler olurlardı. Hadisi şerifler de aynı şeyi göstermektedir;

İbni Ömer -Allah ondan razı olsun-’dan merfuan; “Ben insanlar Allah'tan başka ilâhın olmadığına, Muhammed'in de Allah'ın elçisi olduğuna şehâdet edinceye, namaz kılıncaya, zekât verinceye kadar onlarla savaş etmekle emrolundum. Bunları yaptılar mı, kanlarını, mallarını bana karşı korumuş (emniyet altına almış) olurlar. İslâm'ın hakkı hâriç. Artık (samimi olup olmadıklarına dair) durumları Allah'a kalmıştır"

 

Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun-’den merfuan; “Git ve karşılaştığın herkesi, kalbinde yakin ile Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet ettikleri takdirde cennetle müjdele.”

 

Muaz Bin Cebel -Allah ondan razı olsun-’den merfuan; Kim kalbindeki sadakat ile; eşhedu en la ilahe illallah ve enne Muhammeden Rasulullah” diye şehadet ettiği halde ölürse cennete girer.”

 

Enes -Allah ondan razı olsun-’den; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Kulun kalbi dosdoğru olmadıkça imanı da dosdoğru olmaz, dili dosdoğru olmadıkça da kalbi dosdoğru olmaz.”

Ebu Katade -Allah ondan razı olsun-’den merfuan; “Kim diliyle telaffuz edip, kalbinde itminan ile Allah’tan başka ilah ilah olmadığına, Muhammed’in O’nun rasulü olduğuna şehadet ederse, cehennem onu yakmaz”

 

Mücahid -Allah ondan razı olsun- Allah Teala’nın; “Ancak kim hakka bilerek şahidlik ederse müstesna…”(zuhruf 86) ayeti hakkında dedi ki; “Hakka şehadet etmek; Allah’ı rabbi olarak bilmektir.”

 

İslam’ın bütün şartları imandan sayılmıştır.

 

Muaz Bin Enes el Cuheni -Allah ondan razı olsun- merfuan rivayet ediyor; “Kim Allah için verir, Allah için mani olursa, Allah için sever, Allah için buğzederse ve Allah için evlenirse imanını kemale erdirmiştir.”

 

Ali -Allah ondan razı olsun- ’den merfuan; “İman; dil ile ikrar, kalp ile bilmek ve azalar ile ameldir.”

Allah Teala’nın; “Şüphesiz iman edenler ve Salih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler müstesnadır. “(Asr 3) kavline gelince;

 

Birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye etmenin ayrıca zikredilmesi, bunların Salih amellerden olmadığını göstermediği gibi, Salih amellerin ayrıca zikredilmesi, bunların imandan ayrı olduğunu da göstermez. Zira şüphesiz bunun anlamı ancak şudur; iman edenler, imandan önce küfürden uzaklaşırlar, bununla yetinmeyerek Salih amelleri de işleyip imanlarına eklerler. Böylece imanlarını en düşük dereceden, en yükseğine ulaştırırlar demektir.

Sohbetten Öğrendiklerimiz

1. İman, birbirinden farklı değerde de olsa bir çok özellikten meydana gelmektedir. Bu özelliklerin herbirinin doğrudan doğruya iman ile organik alâkası bulunmaktadır.

2. İslâm’da din ve dünya ayrılığı yoktur. Bunlar tam bir bütünlük içindedir. Bu sebeple de “din işi ayrı, dünya işi ayrı” gibi laik anlayışlara İslâm’da yer yoktur.

3. İman şubelerinin her biri başlı başına bir hayır ve iyilik vesilesidir.

4. Hayır yollarının çokluğu, imanın şube sayısından da bellidir.

5. Hayâ, hayırdır, hayır getirir.