Ebu Hureyre –Allah ondan razı olsun- Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle dediğini haber vermiştir: «İman atmış küsur şubedir. Bunların en yükseği lâ ilâhe illallah demek, en aşağısı da insana zarar veren şeyleri yoldan kaldırmaktır.Haya da imandan bir şubedir.» BUHARİ 9
Sohbet
Ehli Sünnet ve'l Cemaat itikadî, ameli ve ahlaki
konularda, Allah'ın Kitabı ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in sahih
sünnetinden dayanak edindikleri sabit ve açık usullere göre hareket
etmişlerdir. Ehli Sünnet, Dinin ana esaslarına dair, Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem tarafından açıklanan kaidelere bağlıdır. Dini konularda
kimsenin kendi görüşlerine göre icatlarda bulunup, onu dinden bir şey olarak
takdim etme hakkı yoktur. Ehli Sünnet, ser'î naslara sarılarak bidatlerden
kaçınmıştır.
İmanın tarifi: İman; kalp ile
inandığını dil ile söylemek, yaptığın
amellerle de onu doğrulamaktır. Allah’a
ve peygamberine itaat etmekle artar, Onlara isyan etmekle azalır. Allah’u Teala şöyle buyurmuştur:
“Müminler
ancak o kimselerdir ki; Allah’ın adı
anıldığı zaman kalpleri ürperir.
Allah’ın ayetleri onlara okunduğu zaman imanlarını artırır ve sadece
Rablerine güvenirler. Onlar namazlarını
dosdoğru kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızklardan (Allah’ın yolunda) harcarlar. İşte gerçek müminler onlardır.”(Enfal
2.-4) Ve şöyle buyurmuştur:
“Kim
Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve Ahiret Günü’nü inkar
eder, iman etmezse, muhakkak ki doğru yoldan uzaklaşmış ve sapıklığa
düşmüş olur.” (Nisa 136).
İman dil ile söylemek; Allah’a dua
etmek, O’nun ismini sıfatlarını zikretmek,
iyiliği emredip kötülükten sakındırmak,
Kur’an okumak ve buna benzer şekilde amellerde bulunmak ile olur. İman
kalp ile inanmaktır. Allah’a yaratma, yönetme,
öldürme, diriltme, fayda ve zarar verme gibi rububiyyeti ile
alakalı konularda Ondan başkasından yardım istememe, Ondan başkasına adak adamama, tevessülde bulunmama, korku duymama ve ümit etmeme gibi uluhiyyeti
ile alakalı konularda kendisine ait isimi ve sıfatlarının tevilsiz (manasını saptırmadan), teşbihsiz, (yaratılmış herhangi bir
şeye benzetmeden), tekyifsiz (işte bu şekildedir demeden), ta’tilsiz (manalarını iptal etmeden) ibadeti sadece O’na has kılarak inanmakla
olur.
Böylece iman kelimesinin içine; Allah’ı
sevmek, Ondan korkmak, hata yapıldığında O’na dönmek, O’na tevekkül etmek gibi kalbe ait bazı ameller girer. İslamın şartlarından
olan namaz, oruç, zekat,
hac, Allah yolunda cihat etmek,
O’nun rızası için ilim talep
etmek gibi vücut azaları ile yapılan işlerde iman kelimesinin içine
girer. Allahu Teala şöyle buyurmuştur:
“Allah’ın
ayetleri onlara okunduğu zaman, onların
imanlarını artırır.”(Enfal 2). Ve
şöyle buyurmuştur:
“İmanlarına
iman katmak için,
müminlere kalplerine huzur ve sükunet indiren O’dur." (Fetih 4).
İman; kulun yapmış olduğu
ibadet ve taatlerde artar ve yine ibadet ve taatlerindeki eksiklikle
azalır. Günahlar imanın azalmasında
oldukça etkili bir rol oynar. Eğer işlenilen günah büyük şirk ya da küfre
götüren bir şey, değilse, o zaman imanın
kemaliyatı kaybolur, güzelliği ve
saflığı bozulur ve zayıflar. Allahu Teala şöyle buyurmuştur:
“Muhakkak
ki Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz, affetmez Bunun dışındaki her
şeyi dilediği kimse için affeder.”
(Nisa 48). Ve şöyle buyurmuştur:
“Onlar
söylemediklerine dair Allah’a yemin ettiler.
Halbuki onlar kendilerini kafirliğe götüren sözü söylediler. Ve müslüman
olduktan sonra küfre girdiler (kafir oldular).” (Tevbe 74)
Peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur: “Zina
eden, zina ederken, hırsız, hırsızlık yaptığı sırada, içki içen de içki içerken iman üzere değildir.”
İmam Ebu
Abdullah el Halimi, el Minhac adlı eserinde, iman şubelerini yetmiş yedi bölüme
taksim etmiştir. El Halimi der ki; “İmanın güven ve korku olmak üzere iki şıkkı
vardır. Allah Teala buyuruyor ki; “Düşmandan korkarsınız o halde yaya olarak ve
binek üzerinde (namaz kılın). Artık emin olduğunuz zaman Allah’ı
zikredin”(Bakara 239)
İmanın manası
ve gayesi; tasdik ve tahkiktir. Gelen haber ya doğru, yada yalandır. Kişi emre
uymak ve yasaktan sakınmak hususunda itaat ile isyan etmek arasındadır. Kim
gelen haberin yalan olduğuna ihtimal vermeden, doğru ve hak oluşuna inanırsa o,
işittiğinden şüpheyle veya yalanlayarak nefsinde inanan gibidir.
Emir ve yasağı
işitip, ona itaat etmeye inanan, onun gereklerini kabul ve itaate zorlanarak,
nefsinde iman eden gibidir. Bu kişi “Ben buna iman ettim” derken, “buna ihtimal
vererek veya böyle zannederek nefsimde iman ediyorum” demek ister. Veya
yalnızca “inandım” der.
Bunun ikinci
bir yönü şöyledir; “iman ettim” demenin anlamı; “Bana haber veren veya davet
eden kimseyi tasdik ettim, ona uydum. Onu yalanlamam ve ona muhalefet etmem”
demektir. İman ile murad edilen şey; bir şeye kavuşmadan önce onu tasdik etmek,
yani gaybe inanmaktır.
Allah Azze ve
Celle’ye iman etmek; O’nun varlığının sabit oluşunu itiraf ve kabul edip O’na
itaat etmektir.
Peygamber
sallallahu aleyhi ve sellem’e iman etmek; O’nun peygamberliğinin sabit oluşunu itiraf
edip O’na uymak ve itaat etmektir.
Allah’a ve
Rasulüne imanın ifadesi olan “tasdik”in; kalpte gizli olan itikad ve dilde
açığa çıkan ikrar ile şehadet olmak üzere iki kısmı vardır. Böylece Allah’a ve
Rasulüne iman; gizli ve açık olmak üzere iki kısımdır.
İmanın gizli
olanı; kasıt ve niyetlerdir ki, niyet olmadan amel caiz olmaz. Vacip olana
vacip, mübah olana mübah, ruhsat olana ruhsat, mahzur olana mahzur, ibadet
olana ibadet diye inanmak gerekir.
İmanın açık
olanı ise; Abdest, namaz, zekat, oruç, hac, Allah yolunda cihad gibi azalar ile
yerine getirilmesi gereken şeyleri yapmaktır. Bunların hepsi iman ve İslam’dır.
Allah Azze ve Celle’ye ve Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’e itaat etmektir.
Allah’a iman
etmenin manası; O’na kulluk etmek, Rasulüne iman etmenin manası ise; Ona kulluk
etmeden, Ondan geleni kabul etmektir. Kulluk ancak Allah’a yapılır.
Küfürden
uzaklaşmayı ifade eden; Allah’a ve Rasulüne iman; kök (asıl) olup, kemale eren,
artıp eksilen iman ise daldır (füru).
Bu manada
imanın kökü hasıl olursa, buna taatlerin eklenmesi ile iman artar, taatler
eklene eklene iman şubeleri tamamlanmış olur.
İmanın
eksikliği; imanın sadece kökünün kalıp, dallarının eksik olması demektir. Bu
yüzden iman edip namaz kılan kimseye; “imanını artırdı” denilir. Yine iman edip
üzerine namaz vacip olan kimse namaz kılmazsa; “onun imanı eksik” denilir. Zira
o, gücü yettiği halde terk ettiği için fasık ve asi olmuştur. Diğer rükünler de
böyledir.
Nafilelere
gelince; bunlar, insana tasdik, itikad, söz ve fiil olarak vacip olmadığı
halde, yapıldığında imanı artırırlar. Terk eden kimsenin imanı, bunları terk
etmeyerek yerine getiren kimseye nazaran eksiktir. Ama bu nafileleri terk eden
isyan etmiş olmaz.
Bütün taatler,
bizim için iman oluyor diye, müminlerden günaha düşenleri kafirlikle suçlamamız
gerekmez. Allah ve Rasulüne küfrün zıddı; onlara iman etmektir. Allah’a ve
Rasulüne iman; onları isbat ve itiraf olduğuna göre, küfür; onları inkar etmek
ve yalanlamaktır. Amellere gelince; şüphesiz bunlar, Allah’a ve rasulüne imanın
mevcudiyetinden sonra iman ismini alırlar. Yani Allah ve Rasulünü kabul şartı
ile taatleri yerine getirmek iman olup, bu taatleri terk etmek; şikak ve
isyandır, küfür değildir.
Enes -Allah ondan razı olsun-’ın
rivayet ettiği hadiste buyrulur ki; “İslam alenidir, iman kalptedir, (göğsüne
işaret ederek;) takva ise buradadır, takva buradadır.” Metalibul Aliye (2861), İbni Kesir Tefsiri (7/352)
Bu hadis,
emirleri yerine getirip, yasaklardan sakınmanın İslam, kalbi batıl itikadlardan
uzak tutmanın İman olduğunu gösteriyor. Kişinin imanının kemale ermesi; iman,
İslam ve takvayı kendisinde birleştirmesine bağlıdır. Ne amel (İslam) olmadan
iman, ne de Allah ve Rasulüne nezih itikadden ibaret iman olmadan amel makbul
değildir. Takva da bunu kemale erdiren haslettir.
Kalp ile Tasdik ve Dil ile İkrar İmanın
Aslıdır
Allah Azze ve
Celle buyuruyor ki; “Biz, Allah'a ve bize indirilene; İbrahim, İsmail,
İshak, Ya'kub ve esbâta indirilene, Musa ve İsa'ya verilenlerle Rableri
tarafından diğer peygamberlere verilenlere, onlardan hiçbiri arasında fark
gözetmeksizin inandık ve biz sadece Allah'a teslim olduk deyin.”(Bakara
136)
Bu ayette
müminlere; “Allah’a iman ettik” demeleri emrolunuyor.
“Bedevîler
"İnandık" dediler. De ki: Siz iman etmediniz, ama "Boyun
eğdik" deyin. Henüz iman kalplerinize yerleşmedi.”(Hucurat 14)
Allah Teala bu
ayette, inanç olmadan dil ile söylemenin iman olmadığını haber veriyor.
Kalplerinde iman olsaydı, onlar kalp ile tasdiki ve dil ile ikrarı birleştirmiş
müminler olurlardı. Hadisi şerifler de aynı şeyi göstermektedir;
İbni Ömer
-Allah ondan razı olsun-’dan merfuan; “Ben insanlar Allah'tan başka ilâhın
olmadığına, Muhammed'in de Allah'ın elçisi olduğuna şehâdet edinceye, namaz
kılıncaya, zekât verinceye kadar onlarla savaş etmekle emrolundum. Bunları
yaptılar mı, kanlarını, mallarını bana karşı korumuş (emniyet altına almış)
olurlar. İslâm'ın hakkı hâriç. Artık (samimi olup olmadıklarına dair) durumları
Allah'a kalmıştır"
Ebu Hureyre
-Allah ondan razı olsun-’den merfuan; “Git ve karşılaştığın herkesi, kalbinde
yakin ile Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet ettikleri takdirde cennetle
müjdele.”
Muaz Bin Cebel
-Allah ondan razı olsun-’den merfuan; Kim kalbindeki sadakat ile; eşhedu en la
ilahe illallah ve enne Muhammeden Rasulullah” diye şehadet ettiği halde ölürse
cennete girer.”
Enes -Allah
ondan razı olsun-’den; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki;
“Kulun kalbi dosdoğru olmadıkça imanı da dosdoğru olmaz, dili dosdoğru
olmadıkça da kalbi dosdoğru olmaz.”
Ebu Katade
-Allah ondan razı olsun-’den merfuan; “Kim diliyle telaffuz edip, kalbinde
itminan ile Allah’tan başka ilah ilah olmadığına, Muhammed’in O’nun rasulü
olduğuna şehadet ederse, cehennem onu yakmaz”
Mücahid -Allah
ondan razı olsun- Allah Teala’nın; “Ancak kim hakka bilerek şahidlik ederse
müstesna…”(zuhruf 86) ayeti hakkında dedi ki; “Hakka şehadet etmek; Allah’ı
rabbi olarak bilmektir.”
İslam’ın bütün
şartları imandan sayılmıştır.
Muaz Bin Enes
el Cuheni -Allah ondan razı olsun- merfuan rivayet ediyor; “Kim Allah için
verir, Allah için mani olursa, Allah için sever, Allah için buğzederse ve Allah
için evlenirse imanını kemale erdirmiştir.”
Ali -Allah
ondan razı olsun- ’den merfuan; “İman; dil ile ikrar, kalp ile bilmek ve azalar
ile ameldir.”
Allah
Teala’nın; “Şüphesiz iman edenler ve Salih ameller işleyenler, birbirlerine
hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler müstesnadır.
“(Asr 3) kavline gelince;
Birbirlerine
hakkı ve sabrı tavsiye etmenin ayrıca zikredilmesi, bunların Salih amellerden
olmadığını göstermediği gibi, Salih amellerin ayrıca zikredilmesi, bunların
imandan ayrı olduğunu da göstermez. Zira şüphesiz bunun anlamı ancak şudur;
iman edenler, imandan önce küfürden uzaklaşırlar, bununla yetinmeyerek Salih
amelleri de işleyip imanlarına eklerler. Böylece imanlarını en düşük dereceden,
en yükseğine ulaştırırlar demektir.
Sohbetten
Öğrendiklerimiz
1. İman,
birbirinden farklı değerde de olsa bir çok özellikten meydana gelmektedir. Bu
özelliklerin herbirinin doğrudan doğruya iman ile organik alâkası
bulunmaktadır.
2. İslâm’da
din ve dünya ayrılığı yoktur. Bunlar tam bir bütünlük içindedir. Bu sebeple de
“din işi ayrı, dünya işi ayrı” gibi laik anlayışlara İslâm’da yer yoktur.
3. İman
şubelerinin her biri başlı başına bir hayır ve iyilik vesilesidir.
4. Hayır
yollarının çokluğu, imanın şube sayısından da bellidir.
5. Hayâ,
hayırdır, hayır getirir.