Bu Blog içinde Ara

28 Mayıs 2021 Cuma

Müslümanların, dilinden ve elinden güvende oldukları kimsedir

 

Ebû Mûsâ –Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:

- Ey Allah’ın Rasûlü! Müslümanların hangisi üstündür? diye sordular. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

- "Müslümanların, dilinden ve elinden güvende oldukları kimsedir." bu­yurdu. (Hadisin Buharide geçtiği yer: 11.)

 

Sohbet

Güzel ahlâklı ve faziletli müslümanı  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, diliyle ve eliyle öteki müslümanlara zarar vermeyen kişi diye tarif etmiştir. Bu, işin başlangıç noktasını göstermektir. Müslüman elbette başkalarına faydalı olmaya çalışacaktır. Ama her zaman herkesin faydalı olma, iyilik yapma imkânı  olmayabilir. İyiliğin yapılamadığı yerde kötülük yapmamak, zarar vermemek, müslümanları kendisinden kuşkulandırmamak, zararsız bir kimse olmak da bir fazilettir. Aslında hadisimiz, zaman zaman iyilik ve hayr işlese bile,  dilinden ve elinden yani diliyle ya da eliyle vereceği zarardan müslümanların emin olamadıkları kimse, olgun ve faziletli bir müslüman olamaz  anlamını  ifade etmektedir.

Diğer müslümanlara güven veren emin kişi olmak, olgun müslüman olmak demektir. Bunun  yolu, dili ve eliyle onlara zarar vermemektir. Hadisimizde önce dilin zikredilmiş olması dikkat çekicidir. Çünkü el ile zarar vermek her zaman ve herkes için kolay olmayabilir. Fakat dil ile sözlü olarak öteki müslümanlara zarar vermek hem daha kolay hem de daha yaygındır. Bu sebeple öncelikle dil ile zarar vermemek üzerinde durulmuştur. Atalarımız da "dil yarasının onulmazlığı"nı bildirirken bu önceliğe dikkat çekmişlerdir. Nitekim Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bir başka hadislerinde, "Dilini tutan kurtuldu" buyurmuştur (Tirmizî, Kıyâmet 50, Dârimî, Rikak 5).

Hadisimizin faziletli müslüman tarifi, aslında  içtimâî ve iktisâdî durumu ne olursa olsun, her müslümanın iyi olabilmesi için, dilinden ve elinden müslümanları emin kılmak gibi her zaman geçerli  bir yolun bulunduğunu ortaya koymaktadır.

İnsanı insan yapan, insanı güzelleştirip değerli yapan ve öteki canlılardan ayıran özelliklerin başında konuşma yeteneği yani dili gelmektedir. Yüce Allah insanın dışında hiçbir varlığa bu güzel nimeti ihsan etmemiştir. İnsan olarak çoğu zaman öneminin farkında bile olmadığımız bu hasletimizle ilgili olarak, Yüce Allah; "Güzel sözler ve insanlari bagislama, arkasından incitme gelen sadakadan daha iyidir"( 2/263) buyurmaktadır.

İnsan diliyle hem kendini yüceltir, hemde başkasını. Dilden kalbe yol vardır derler. Öyle ki insan, bin bir güçlükle ve zaman harcayarak, emek verip ter akıtarak çıktığı mevkilerden birkaç sözle düşebilir. Nerede, nasıl konuşacağını düşünüp tasarlayamayan insan, çok sınırlı kullanması gereken bataryasını bitirip, lâzım olduğu yerde güçsüz kalır.

Nice dostlukları bitiren, gönülleri fethedip nice düşmanları barıştıran, gücünü gönülden alan bir emanettir dil. "Yumuşak sözler taş kalplere bile tesir eder" deyişi bu hakikate işaret eder. Allah bir adama her şeyin tatlısını, yalnız dilin acısını verdi mi insan ne yapsa kâr etmez. Öylesinin sevimli, cana yakın olmasına imkân yoktur. Çünkü o dil ağzın içinde her dönüşünde can yakar, kalp kırar.

İman; kişiyi iyiliklere yönelten ve kötülüklerden alıkoyan bir kuvvettir. Bunun içindir ki Allah (c.c), kullarını iyiliğe davet, kötülükten men ederken bunu kalblerdeki îmanın bir gereği kılan Kur'an'da bunun misalleri pek çoktur.

Cenab-ı Hakk'ın mümin kullarına "Ey îman edenler" diye başlayan emirler vermesi ve onlara "Allah'tan sa­kının ve sâdıklarla beraber olun” buyurarak îmanlarına hitap etmesi inanç ve aksiyon arasındaki bağı göstermesi bakımından dikkat çekicidir.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem güçlü îmanın mutlak olarak güçlü ahlakı gerektirdiğini, ahlaksızlığın îman za'fından veya yok­luğundan neticelendiğini îzah buyurmuşlardır.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem arsızı, kötü yolda olanı, rezalete bu­laşanı, kimseden haya etmeyeni şöyle vasıflandırmıştır:

"İman ve haya birbirine bağlı ve eşittirler. Biri gidince diğeri de gider.”

Komşusunu inciten, onlara kötülük edenler hakkında İslâm şiddetli hükümler koymuştur. Nitekim Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

"Allah'a yemin olsun ki îman etmemiştir! (Bunu üç kez tek­rarlamış ve):

"Kim? Ey Allah'ın Resulü", denilince de:

"Komşusu, kötülüklerinden emin olmayan" demiştir.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'ı, etbâına bâtıldan yüz çevirmeyi hurafe ve gevezelikten uzaklaşmayı emrederken şöyle buyurduğunu görürsün!

"Kim Allah'a ve âhiret gününe îman ediyorsa, ya hayır söy­lesin, ya da sussun."

İşte, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem îmanın kemâl ve sadâkâtma gü­venerek, semeresini verinceye kadar faziletleri empoze et­meye, böyle davranıp devam ediyordu.

Böyle olmasına rağmen cemiyetimizde dindar sayılanların bir kısmı, ibadetlerin îfa edilmesini, bunların tatbikini çok kolay görmektedirler. Böyle görmelerine rağmen, bunlar, aynı zamanda gerçek îman ve güzel ahlakın hilâfına bazı amellerde bulunurlar. İşte bunlar; ibadetlerin ruhuna eriş­meyen, zirvesine varamayan, ancak şeklen ve taklid icabı yapan kimselerdir. Nice çocukların namaz hareketlerini gör­dükleri ve duydukları şekilde yapabildikleri gibi... Nice tel­lalların hac menasikini yapmacık bir tevazu ile ya­pabildikleri gibi... Tabii ki bunlar sağlam inanç ve yüce maksatlar için kâfi değildir. Doğru bir istikametle fazilet de­recesinde bir hüküm verebilmek için şaşmaz bir mihenk gerek, o da yüce ahlaktır...

 

Sohbetten Öğrendiklerimiz

1. İyi müslüman, diğer müslümanların dilinden ve elinden emin oldukları kişidir.

2. İyilik ve fazilet başkalarına zarar vermemekle ölçülür.

3. Müslümanlar arası güven ve emniyet, huzurlu bir toplum hayatının temel şartıdır.