İbnu Ömer –Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki: ( İslam beş esas üzere bina edilmiştir: Allah'tan başka hakkıyla ibadet edilecek başka bir ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Rasûl'ü olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, hacc etmek, ramazân orucunu tutmak") (Hadisin geçtiği yer: BUHARİ 8 )
Sohbet
Bu hadisin büyük bir önemi vardır. Çünkü İslâm'ın
üzerinde yükseldiği ve kişinin kendisi ile müslüman olabildiği, kendileri
olmaksızın da dinden çıktığı, İslâm'ın esas ve kaidelerini ele almaktadır.
Hadis, dini bilmek hususunda büyük bir esas teşkil
etmektedir. Dinin dayanağını ortaya koymaktadır, dinin rükünlerini bir arada
ifade etmektedir.O halde bu hadise gereken itinayı göstermek, ezberlemek ve
müslümanlar arasında onu yaymak gerekir.
Kul, Allah
Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'ın bu hadis-i şerifte açıklamış
olduğu, İslâm'ın temel dayanak ve rükünlerini yerine getirmedikçe müslüman
olamaz. Allah Rasûlü sallallahu
aleyhi ve sellem İslâm'ı bu esas ve temel dayanakları sağlam, muhkem
ve ancak temel kaideler üzerinde yükselebilen güçlü bir binaya benzetmektedir.
Aksi takdirde bu bina, sakinleri üzerine yıkılır, gider. Nasıl ki bir binanın,
kendileri olmaksızın olamayacağı zorunlu tamamlayıcı birtakım unsurları varsa,
İslâm'ın geri kalan farz hasletleri de bu binanın tamamlayıcı unsurlarıdır.
Hadis-i şerifte sözü geçen dört temel esas, şehâdet kelimesi üzerine bina
edilmiştir. Çünkü Allah, şehâdet kelimesi olmadan bunların hiçbirisini kabul
etmez.
Allah
Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem imanın geri kalan rükünlerini ve
diğer farzları zikret-memektedir. Çünkü Muhammed'in Allah'ın Rasûlü olduğuna
iman etmek, sözü edilmiş bütün inanç ve ibadetleri de gerektirmektedir. Cihadı
da zikretmemektedir. Halbuki cihad İslâm ümmetinin izzetinin kendisine bağlı olduğu
büyük bir farizadır. İslâm'ın sancağının yükselmesi, kâfir ve münafıkların
sindirilmesi ona bağlıdır. Ayrıca zikredilmeyiş sebebi ise, cihâdın farz-ı
kifâye oluşu ve bazı haller dışında herkes için farz-ı ayn olmayışından dolayıdır.
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'ın;
"İslâm beş temel üzerine bina edilmiştir: Allah'tan başka ilah olmadığına
ve Muhammed'in Allah'ın Rasulü olduğuna şahidlik etmek" buyruğu ile dile
getirdiği Kelime-i Şehâdet, İslâm esaslarının en büyüklerindendir. Çünkü
şehâdet kelimesi sayesinde kişinin kanı ve malı himaye altına alınır. Nitekim
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Ben
insanlarla Allah'tan başka ilâh olmadığına şahidlik edinceye, bana ve benim
getirdiklerime iman edinceye kadar savaşmakla emrolundum. Onu yaptılar mı,
kanlarını ve mallarını benden korumuş olurlar. Artık bunlara herhangi bir şekilde
el uzatma ancak onun hakkı ile mümkün olur. Hesaplarını görmek ise Allah'a
aittir.
Kelime-i şehâdet ile Allah, bizim için teşrî'
buyurduğu amelleri kabul eder, onunla Cennet'e girilir ve Cehennem'den kurtuluş
mümkün olur. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Âyetlerimizi yalanlayıp da
onlara karşı bü-yüklenenlere gök kapıları açılmayacak. O'nlar deve iğne
deliğinden girmedikçe Cennet'e giremezler.” Ne kadar büyük olursa olsun, günahlar
onun sebebiyle bağışlanır.
Şehâdet kelimesinin anlamı ise Yüce Allah'a
samimi ve ihlâslı ibadet ile, Allah'ın dışında her bir şeye ibadetten
uzaklaşmak suretiyle yalnız O'na yönelmek demektir. Çünkü varlık âleminde hak
ilâh O'dur. O'nun dışındaki bütün ilâhlar bâtıldır. "Muhammed Allah'ın
Rasûlüdür" ifadesinin anlamına gelince; O'nun Allah tarafından gönderilmiş
Peygamber olduğuna, O'nu sevmenin vâcib olduğuna, emrettiği hususlarda ona
itaat edip, verdiği haberlerde O'nu tasdik etmenin gerekli olduğuna, hiçbir
sözü O'nun sözünden öne geçirmemeye inanmak demektir.
Namaz kul ile şanı Yüce Allah arasındaki
ilişkidir. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'ın gösterdiği şekilde edâ
edilmesi gerekir: "Benim nasıl namaz kıldığımı gördüyseniz siz de öylece
namaz kılınız. Yüce Allah'a karşı huşu' duyarak kalpten bir tevazu ve itaatla
boyun eğerek namazı edâ eden kurtulur. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Namazlarında huşû'a uyan (Allah'ın huzurunda kalplerinden gelen bir korku
ve saygı ile boyun eğen) mü'minler kurtuluşa ermişlerdir." (Muminûn, 1-2)
Namazı dikkatle edâ etmeye devam eden bir kimseye, Kıyamet gününde namaz bir
nur, bir delil ve bir kurtuluş sebebi olacaktır. Böyle birisinin Rabb'i katında
kendisini Cennet'e koyacağına dair bir ahdi bulunur.
Namaz müslümanda kendisi vasıtasıyla şanı Yüce
Allah'ın razı olmayacağı şeylerden uzak kalmasını sağlayacak bir duyguyu
geliştirir: "Muhakkak namaz, hayasızlıktan ve çirkin işlerden
alıkoyar." (-Ankebut, 45)
Namaz Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve
sellem'ın da buyurduğu gibi; "Kıyamet gününde kulun kendisi dolayısıyla hesaba
çekileceği ilk şeydir. Eğer o düzgün olursa, sair amelleri de düzgün çıkar.
Eğer bozuk olduğu ortaya çıkarsa, sair amellerinin hesabı da bozuk çıkar.
Farz olan namaz küçük ve büyük günahları
siler.
Namazı Terkedenin
Hükmü: "Iman eden kullarima de ki namaz kilsinlar.'
ibrahim: 30
Ma'lum
ola ki: "namaz", Allah'u Azze ve Celle'nin, kullari üzerine
"mi'raç"da farz kildigi en azim fi'ili bir ibadettir. Bize farz
kilindigi gibi, bizden önceki "ümmetlere" de farz kilinmistir.
Allah'u Azze ve Celle bu ibadet'ten bir cüz olan "secde" ile
"melek"leri imtihana tâbi tutarak, itaat edip "secde"
edenler "fitrat" ya'ni "islâm" üzere kalmislardir, tsyan
eden "iblis"de kibirlenip secde etmekten imtina ettigi için
"kâfir'lerden olmustur. Iste bu ibadet: böylelikle, "iman" ile
"küfür", "islâm" ile "Şirk" ve "din"li
ile "din"siz arasinda bir "alamet'i farika" olmustur. Zira
namazin edasi ile insan "ms'min" terki ile de "kâfir"
olmaktadir.
Kendisinden
baska ilah olmayan Allah'u Azze ve Celle'nin "vucudiyyeü'ni" "la
ilahe illallah" sözü ile itiraf eden kulun, eda etmekle mükellef oldugu
ilk ibadet "namaz"dir. Lisanen Allah'dan baska ilah olmadigini
söyleyen kisinin kendisine "namaz'in" farziyyeti ulastigi halde daha
hâlâ Âlemlerin Rabbi olan Allah'u Azze ve Celle'nin önünde rüku ve secde
etmemesi, kelime'i tevhid'in hakikatim anlamadigina delalet eder. kelime'i
tevhid'in hakikatim anlamadan kisinin onu teleffuz etmesi hiç bir sey ifade
etmez. Nasil ki "namaz" kelime'i tevhid'den sonra emredilen ilk
ibadet'tir, dinin bekasida onunladir. Çünkü dinde en son terk edilen ibadet
odur. Binaen aleyh "namazi terk edenin'de dini yoktur." Zira namaz
ibadetinin olmadigi hiç bir "din'i semavi" yoktur. Zira Allah
ResûlU'nUn eshabida "namaz'dan baska hiç bir ibâdet'in terkini küfür
görmezlerdi." "namazin" dindeki bu azim mevki'i, tam bir
ihtimami gerektirirken, ilim ehlinin gayretsizligi ile her gelen nesil indinde
bu azim ibadet ihtimamsizlik kaydetmistir. Artik zamanimizda da öyle olmustur
ki, "namazi terk eden müslüman" namazi terk etmenin zemmi hakkinda
varid olan Hadis'i Seriflerden bahsetmek, geçmisteki gayretsizlerin biraktiktan
aliskanliga muhalefet oldugu için, sapiklik olmustur. Zira geçmisteki
gayretsizler bu Ümmet'e namazi terk edenin kâfir, müsrik, imansiz ve dinsiz
oldugunu söylememislerdir.
Bu
mevzuda delil olan Âyet'i Kerime'lerin zikri
"Hep
Allah'a dönüp itaat edin, O'ndan korkun ve namaz'i kilin'da müsriklerden
olmayin." Rum Sûresi: 31
"Haram
olan aylar "Zilhicce, Muharrem, Safer ve Rebiu'l-evvel" çiktigi
zaman, artik o "müsrikledi" nerede bulursaniz öldürün: Onlari
yakalayip esir edin, onlari hapsedin ve geçit yerlerini tutun, "eger
tevbe" ederler, nemaz'i kilip zekât'larini verirlerse, kendilerini serbest
birakin. Gerçekten Allah Gafur ve Rahim'dir." Tevbe Suresi: 5
Subhânehu
ve Teâlâ Resulüne ve mü'minlere hitaben, haram olan aylar çiktiktan sonra
müsriklerle mukatele ederek onlari öldürmelerini emrediyor. Allah'u Azze ve
Celle katledilecek müsriklerin kitalden önce yakalanip geçit yerlerinin kesilip
hapsedilmelerini, karilarinin ve çocuklarinin esir edilip mallarinin ganimet
olarak alinmasini helâl kiliyor. Akabinde bütün bunlardan kurtulabilmeleri için
üç sart zikrediyor.
a-
Şirkden avdet ederek tevbe etmek. Ya'ni "kelime'i sehadeti" lisânen
ikrar etmesi.
b-
Namaz kilarak tevbe ettigini amelle tasdik etmesi.
3-
Zekat'i eda etmesi. Bu üç sarti yerine getirdikleri an mallan ve canlan
müslümanlara haram olur, zira müslüman olmuslardir.
Namazi
terkedenin müsrik oldugunu beyan eden Hadis'i Seriflerin zikri.
Ebu
Süfyandan, dedi ki: Ben Câbir'den duydum söyle diyordu: Ben Allah Rasûlü
sallallahu aleyhi ve sellem'den isittim söyle buyuruyordu: "Sübhesiz ki,
kisi ile "Şirk ve küfür" arasinda ki sey sâdece namaz'dir." Bu Hadis'i
Müslim (82) Ebu Davud (4678) Tirmizi (2619) Nesei (465) ve Ibnu Mâce (1078)
rivayet etmislerdir.
Enes
–Allah ondan razı olsun-, (söyle dedi): Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve
sellem buyurdu ki: "Kisi ile Şirk arasinda namazi terketmekten baska bir
sey yoktur. Onu terkettigi zaman Şirk kosmustur." Bu Hadis'i
Ibnu Mâce (1080) ve Muhammed Ibnu Nasr Kitabu's-Salat da (897) rivayet
etmislerdir. Seyh Elbâni Ibnu Mâce'nin sahihinde (880) tahric etmistir.
Câbir
Ibnu Abdullah –Allah ondan razı olsun-, "namaz kilmayan kâfir'dir"
dedi. Bu Eser'i Ibnu Abdu'1-Ber Temhid'de (4/225) sahih bir senedle rivayet
etmistir.
Ibnu
Abbas –Allah ondan razı olsun-, söyle dedi: "Her kim ki namaz ' terk
ederse "kâfir" olmustur."
Bu Eser'i Muhammed Ibnu Nasr Kitabu's-Salat'ta (939)
sahih bir senedle rivayet etmislerdir.
Ali
Ibnu Ebi Talib –Allah ondan razı olsun-, söyle dedi: "Her kim ki namaz'i
kilmazsa o kâfirdir." Bu Eser'i Muhammed Ibnu Nasr Kitabus-Salat'ta (933)
Acurri Seria'da (135) Ibnu Ebi Seybe Musannaf'da (10485) ve Iman'da (126)
Buhâri Tarihul'Kebir'de sahih olarak rivayet etmislerdir.
Ebû
Hureyre –Allah ondan razı olsun-, söyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve
sellem'in Ashabi "namaz'dan" baska hiç bir amelin terkini
"küfür" olarak görmezlerdi. Hâkim Müstedrek'te (1/7) Tirmizi Sünen'de (2624) Ibnu
Ebi Seybe Musannaf'da (10495) ve Iman'da (137)
Mücahid
Ibnu Cebr –Allah ondan razı olsun-, (O da) Câbir Ibnu Abdullah –Allah ondan
razı olsun-, Allah Resulüne arkadaslik yapmis birisidir. Kendisine dedim ki:
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'in zamaninda, sizce amellerden, küfür
ile iman'in arasini ayiran ne idi (diye sordum) (O da) "namaz" (diye
cevab verdi.) Muhammed Ibnu Nasr Kitab'us-Salat'da (892) ve
Hibetullahit-Taberi Usulü' s-Sünne'de (1538)
Ibnu
Umer –Allah ondan razı olsun-, söyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve
sellem söyle dedi: ... namaz'i olmayanin din'i yoktur ... Tebarini
Mu'cemus' Sagir da (60)
Umer
Ibnu'l-Hattab –Allah ondan razı olsun-, söyle dedi: Adamin biri gelerek Allah
Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'e söyle dedi: "Ya Resûlellah, Allah
katinda Islâm'da, (en efdal) olan nedir, söyler misin" Allah Rasûlü
sallallahu aleyhi ve sellem de "Vaktinde namaz kilmaktir" dedi.
"Zira namaz'i terkedenin dini yoktur ..." Beyhaki
Suabu'1-lman da rivayet etmistir. El-Kenz (21618)
Ibnu
Mes'ud –Allah ondan razı olsun-, söyle dedi: "Her kim ki, NAMAZ'i
terkederse onun DIN'i yoktur." Ibnu Ebi Seybe Musannaf da (10446) ve Iman da (47)
Taberâni Mu'cemu'l-Kebir de (8942) Muhammed Ibnu Nasr Kitabu's-Salat da (935)
Acaba
namazi terk eden kisi bunlarin hangisinde vuku' bulmustur ki, siz hemen namazi
terk edene müsrik ve kâfir diyorsunuz.
Cevap:
Biz ümid ederiz ki, namazi terk eden islâm'dan çikarmayan Şirk ve küfürde vuku'
bulmustur. Hem biz milyonlarca müslümana müsrik veya kâfir diyemeyiz.
Ey
Allah'in kulu iyi dinle, senin bu müskilatin geçen mes'elen kadar mühim degil
fakat tahrif yönünden çok serli bir mes'eledir. Evet söylemis oldugun gibi Şirk
ve küfür iki kisimdir.
Birincisi
islâm'dan çikaran kisim, ikincisi ise islâm'dan çikarmayan kismidir. Biz sana
önce Şirki anlatalim, sonra da küfrü anlatiriz.
Şirkin
kisimlari sunlardir: - Sahibini ebedi cehennemde koyan Şirk. - Küçük Şirk
denilen gizli Şirk ya'ni riya.
Biz
sana önce küçük Şirk ya'ni sahibini ebedi cehenneme sokmayan
"riya"dan bahsedelim, sonra sen kendin büyük Şirkin ne oldugunu
anlarsin bi iznillah.
Ahmed
Ibnu Hanbel Müsnedin'de Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'den söyle bir
Hadis rivayet etmektedir. Mahmud Ibnu Lebid –Allah ondan razı olsun-, (söyle
dedi:) Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem söyle buyurdu: "Sizin için
en çok korktugum sey küçük Şirktir". Sahabeler dediler ki: "küçük
Şirk nedir yâ resûlellah?" Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'de
cevaben "küçük Şirk riyadir" buyurdu. Bu Hadis'i Ahmed Ibnu Hanbel
(5/428) sahih bir senedle rivayet etmistir.
Ve
baska bir Hadis'i Serif'de de Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Ebu Said
el-Hudri –Allah ondan razı olsun-, söyle dedi: Bir gün bizler kendi aramizda
"mesihu'd-deccal'dan konusurken Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem
çika geldi. (Bize hitaben) söyle buyurdular: "Benim yanimda sizin için
"mesihu'd-deccal'dan daha korkulu bir seyi size haber vereyim mi?"
Bizde "Evet yâ Resûlellah haber verin" dedik. (O) "gizli
Şirk"tir buyurdular. Kisi namaz kilmaya kalkar da birisinin kendisine
baktigini anlayinca namazini güzellestirir" dedi. Bu Hadis'i
Ibnu Mace (4204) ve Beyhaki hasen bir senedle rivayet etmislerdir.
Zikredilen
Hadis'i Serifler "Islâm'dan çikarmayan" Şirkin ne oldugunu itiraz
birakmayacak bir sekilde izah etmektedir. Ya'ni küçük Şirkin "diya"
oldugunu anladiktan sonra namazi terk etmenin "büyük Şirk" oldugunu
anlamisindir artik.
Küfrün
kisimlarina gelince onlar da şöyledir: - Küfrü Billah. - Küfrü'n-Ni'me.
Cabir
Ibnu Abdullah –Allah ondan razı olsun-, söyle dedi: Bir bayram günü Allah
Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte namazda hazir bulundum.
................. Insanlara, Allah'a karsi takva üzere bulunmalarini emir,
Allah'u Teâlâ'ya itaata tesvik ederek va'z ve tezkir'de bulundu. Sonra yürüdü. Kadinlarin
bulundugu tarafa gelince onlara da va'z ve tezkirde bulundu. Onlara.
"Sadaka verin. Zira siz kadinlarin çogu cehennem kütügüdür" buyurdu.
Kadinlarin en hayirlilarindan ve yanaklari kirmizimtirak olan biri ayaga
kalkip: "Yâ Resûlellah! Niçin?" diye sordu. Resûlullah: "Çünkü
siz halinizden çokça sikâyet eder, ni'met'e karsi küfür (ya'ni nankörlük)
edersiniz" cevabini verdi. Bu Hadis'i Müslim (885) rivayet etmistir.
Böylelikle
de islâm'dan çikarmayan küfrün ne oldugunu öğrenmiş oldun. Aslinda, şirkin izahindan
sonra böyle bir izaha lüzum yoktu, ama yine de faidesi olur insa' Allah.
Sübhecilerin getirmis olduklari baska bir itiraz da sudur.
Allah
Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem rivayet olunuyor ki: Ubadet' Ibnu es-Samit
–Allah ondan razı olsun-, söyle dedi: "Günde beş vakit namazi Allah
(müslümanlara) farz kildi. Kim abdestlerini güzel alarak, rukularina, husularma
riayet ederek, onlari vaktinde kilarsa, o kimse Allah'u Teâlâ'dan hatasini af
edecegine ahd ya'ni söz almis olur. Kim böyle yapmazsa Allah'u Teâlâ onu ahd
ya'ni söz vermis olmaz, dilerse o kimseyi bagislar, dilerse azab eder. Bu Hadis'i Ebu
Davud (421) Ahmed ve Nesei (462) rivayet etmislerdir.
Bu
zikredilen rivayette, namazi terk edeni Allah isterse af eder, isterse azab
eder diye bir lafiz yoktur. Zira namazi vakitleri içerisinde rukulari ve
husulari ile muhafaza etmemek baska, namazi terk etmek baskadir. Zira namazdaki
itmi'nanin zayi olmasiyla kisinin Islâm milletinden gayri bir millette
ölecegine dair rivayetler bir hayli kabariktir.
Zekât: Şanı Yüce Rabb'imiz belli şartlarıyla nisab
miktarı bir mala sahip olan her müslümana zekât vermeyi farz kılmıştır. Bu
kelime gelişip artmak, temizlenmek ve bereket demek olan bir kökten
gelmektedir. Ona bu ismin veriliş sebebi ise, zekâtın malın bereketini
artırması, zekât veren kişinin ruhu eli sıkılığın ve cimriliğin kirlerinden
temizleyici oluşundan dolayıdır.
Diğer taraftan zekâtın farz oluşu, Allah'ın
Kitabı'nda birçok yerde de sabit olmuştur. Şanı Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Onların mallarından bir sadaka al ki bununla kendilerini temizlemiş ve
onları (iyiliklerini) bereketlendirmiş olasın. Burada âlemlerin Rabb'inin en
değerli ve şerefli kulunun almakla emrolunduğu sadakadan maksat, fukahânın, yazdıkları,
eserlerinde hükümlerini geniş geniş açıkladıkları farz olan zekâttır.
Zekâtın edâ edilmesi kullarına rahmetlerinin
yağdırılmasına sebep olan hususlar arasındadır. O şöyle buyurmaktadır: Zekâtın
edâ edilmesi yeryüzünde iktidar sahibi olmanın sebeplerindendir. Zekâtın edâ
edilmesi birçok hadislerde Cennet'e girişin sebeplerindendir. Zekâtın edâ
edilmesi malın kötülüklerinin ortadan kaybolup gitmesine sebeptir.
Şanı Yüce Allah, pişman ve rüsvay olunacak
günde, altın ve gümüşün zekâtını vermeyenlerin akıbetini beyân etmekte,
Allah'ın kullarına karşı bu mallarını vermeyip cimrilik etmekten dolayı bu
malların Cehennem'de kızdırılacağım, sonra da kızdırılmış bu mallarla bu cimri
kimselerin alınlarının ve vücutlarının geri kalan kısımlarının dağlanacağını
beyân buyurmaktadır. Zekâtı vermemek, yağmurların kesilmesine bir sebeptir.
Hac: Hadis-i şerif Allah'ın Beyt-i Haram'ını haccetmenin İslâm'ın kaidelerinden
olduğuna delâlet etmektedir. Gücü yeten kimseye haccın farz oluşunu pekiştiren
delillerden birisi de Şanı Yüce Allah'ın: "Ona yol bulabilenler için
Beyt'i haccetmek Allah'ın insanlar üzerindeki bir hakkıdır."(Ali imrân,
3/97) buyruğudur. Şanı Yüce Allah haccı, hakkını daha bir te'kid, hürmetini
tazim, farziyetini daha bir güçlendirmek için vücûbuna delâlet edecek en beliğ
lafızlarla zikretmektedir. Hac ömürde bir defa farzdır.
Gücü yeten, sağlığı yerinde,
gidiş ve dönüş için yetecek kadar hac masraflarına ve hacdan dönünceye kadar
geçindirmekle yükümlü olduğu kimselerin ihtiyaçlarına yetecek kadar mala sahip
olan bir müslümanın hac farizasını ertelemesi helâl değildir. Aksine, haccı
edâ etmek için elini çabuk tutması icabeder.
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem hac
farizasının edâ edilmesi hususunda ümmetini teşvik etmiş, Yüce Allah'ın Beyt-i
Haram'ını haccedenlere hazırlamış olduğu mükâfat ve sevabı beyân etmiştir. Hac,
kulun yüce Rabbine kendisi vasıtasıyla yaklaşabileceği amellerin en
faziletlilerindendir. Aynı zamanda hac, ruhlar üzerinde etkisi gayet açık
görülen ibadetlerden olduğu gibi, bütün ibadetler arasında sevabı en çok olan
bir ibadettir de. Müslüman bir kişi hac ibadetinde uyulması gereken âdaba
riâyet ederek yüce Rabb'inin kendisine emrettiği şekilde haccedecek olursa, bu
hac kendisini, beyaz elbise, kirli elbiseden farkedilip ayırdedilebildiği
şekilde, küçük ve büyük günahlardan arındırır.
Mebrûr haccın mükâfatı, içinde hiçbir gözün
görmediği, hiçbir kulağın işitmediği, hiçbir insanın da hatırından geçirmediği
nimetler bulunan Cennettir.
Ramazan Orucu: Ramazan orucunu tutmak farzdır. Şanı Yüce Allah'ın
Kitabında şöylece sabit olmuştur: "Ey iman edenler, oruç sizden öncekilere
yazıldığı gibi size de (farz olarak) yazıldı; ta ki sakınasınız. "
Yazıldı'nın anlamı, farz kılındı demektir. Yine Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Sizden kim Ramazan ayında hazır bulunursa o ayı oruç tutsun." -
Bu hadis-i şerifte ve diğer hadis-i şeriflerde
olduğu gibi, Ramazan orucunun farziyeti Sünnetle de sabit olmuş; ümmet de
orucun İslâm'ın rükünlerinden birisi olduğunu kabul etmiştir. Bu rüknün dinden
olduğu zarurî (zorunlu ve kesin) olarak bilinmiştir. Bu konuda kendisine karşı
gerekli delillerin ortaya konulmasından sonra farziyetini inkâr eden bir kimsenin
kâfir olacağı hususunda iki kişinin dahi görüş ayrılığı yoktur.
Aziz ve Celil olan Allah için, ihlâslı olarak
oruç tutanlar için, Allah'ın hazırlamış olduğu büyük mükâfatı umarak Ramazan
ayında oruç tutanın günahlarını Allah mağfiret eder.
Eğer insanın günahı yoksa, oruç onun
derecelerinin yükseltilmesine sebep teşkil eder. Nitekim günahlardan uzak
çocuklar hakkında da durum böyledir.
Ramazan ayında oruç tutmamak büyük
günahlardandır. Müslüman bir kimsenin Allah'ın gazabından ve cezasından
kendisini koruması gerekir.
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Ey iman
edenler, tutuşturucusu insanlar ve taşlar olan bir ateşten kendinizi ve aile
halkınızı koruyunuz."(et-Tahrîm, 66/6)
Ebû Ümâme el-Bâhilî -Allah ondan razı
olsun-'den şöyle dediği nakledilmektedir: Ben Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve
sellem'ı şöyle buyururken dinledim: "Uyumakta olduğum bir sırada yanıma
iki adam geldi. Beni kollarımdan yakalayıp çıkılması oldukça zor bir dağa
götürdüler ve: Çık! dediler. Ben: buna tırmanamam, deyince; biz onu sana
kolaylaştıracağız, dedi(ler). Ben de o dağa tırmandım. Nihayet dağın tepesine
vardığımda oldukça şiddetli sesler duymaya başladım. "Bu sesler ne
oluyor?" dedim. Bunlar Cehennemliklerin ulumasıdır, dediler. Sonra beni
alıp gitti. Bu sefer topuklarından asılmış bir topluluk gördüm. Ağızlan parça
parça olmuş, ağızlarından kan akıyordu. "Bunlar kimlerdir?" diye
sordum, "bunlar, oruç açmaları helal olmadan önce oruçlarını
yiyenlerdir" dedi...
Hadiste geçen: "Oruç açmaları helal
olmadan önce oruç yiyenlerdir." ifadesinin manası, "oruç açma
vaktinden önce oruçlarını yiyenlerdir" demek olup, sözü geçen vakit ise
Şevval ayının girmesidir. Bu hadiste Şer'an kabul olunabilecek bir özür
olmaksızın Ramazan ayında kasten oruç yiyen kimseler için büyük bir tehdit
vardır.
Sohbetten
Öğrendiklerimiz
1. İslâm beş temel üzerine bina edilmiştir.
2. Kelime-i Şehâdet, İslâm esaslarının en büyüklerindendir.
3. Kelime-i Şehâdet, sayesinde kişinin kanı ve malı
himaye altına alınır.
4. Kelime-i şehâdet ile Allah, bizim için teşrî'
buyurduğu amelleri kabul eder, onunla Cennet'e girilir ve Cehennem'den kurtuluş
mümkün olur.
5. Şehâdet kelimesinin anlamı ise Yüce Allah'a
samimi ve ihlâslı ibadet ile, Allah'ın dışında her bir şeye ibadetten
uzaklaşmak suretiyle yalnız O'na yönelmek demektir.
6. Namaz kul ile şanı Yüce Allah arasındaki
ilişkidir.
7. Muhakkak namaz, hayasızlıktan ve çirkin işlerden
alıkoyar.
8. Namaz Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve
sellem'ın da buyurduğu gibi; "Kıyamet gününde kulun kendisi dolayısıyla
hesaba çekileceği ilk şeydir. Eğer o düzgün olursa, sair amelleri de düzgün
çıkar. Eğer bozuk olduğu ortaya çıkarsa, sair amellerinin hesabı da bozuk
çıkar.
9. "namaz", Allah'u Azze ve Celle'nin, kullari üzerine
"mi'raç"da farz kildigi en azim fi'ili bir ibadettir. Bize farz
kilindigi gibi, bizden önceki "ümmetlere" de farz kilinmistir.
10. "iblis"de kibirlenip secde etmekten
imtina ettigi için "kâfir'lerden olmustur.
11. la ilahe illallah" sözü ile itiraf eden
kulun, eda etmekle mükellef oldugu ilk ibadet "namaz"dir.
12. Dinde en son terk edilen ibadet odur. Binaen
aleyh "namazi terk edenin'de dini yoktur."
13. Kisi ile Şirk arasinda namazi terketmekten baska
bir sey yoktur.
14. Zekât: Şanı Yüce Rabb'imiz belli şartlarıyla
nisab miktarı bir mala sahip olan her müslümana zekât vermeyi farz kılmıştır.
15. Zekâtın edâ edilmesi kullarına rahmetlerinin yağdırılmasına
sebep olur.
16. Gücü yeten kimseye hacc farzdır.
17. Gücü yeten, sağlığı yerinde, gidiş ve dönüş için
yetecek kadar hac masraflarına ve hacdan dönünceye kadar geçindirmekle yükümlü
olduğu kimselerin ihtiyaçlarına yetecek kadar mala sahip olan bir müslümanın
hac farizasını ertelemesi helâl değildir.
18. Ramazan orucunu tutmak farzdır.
19. Şer'an kabul olunabilecek bir özür olmaksızın
Ramazan ayında kasten oruç yiyen kimseler için büyük bir tehdit vardır.