Enes –Allah ondan razı olsun- Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle dediğini bildirdi: "Sizden hiçbiriniz, kendisi için istediğini kardeşi için de istemedikçe, (kemâliyle) îmân etmiş olmaz" (Hadisin Buharide geçtiği yer: BUHARİ 13.)
Sohbet
Hadisimiz, mü’minler arasındaki kardeşlik duygularının
ne kadar ileri seviyede bulunması gerektiğinin bir sembolüdür. Gerçek mü’min,
kendisi için arzu ettiği iyilik ve hayrı, din kardeşi için de aynen arzu eder
ve ona karşı bir haset, çekememezlik duygusu içinde olmaz. Kişi söz,
davranış veya bunun dışında herhangi bir şeyi kendisi için seviyor ise, onu
başkaları için de sevmelidir. Söz, davranış, muamele veya herhangi bir hususu
eğer kendisi için hoş karşılamıyor ve buğzediyor ise, başkaları için de bundan
hoşlanmamalı, buğzet-memeli, insanlara kendisine nasıl davranmalarını istiyor
ve arzu ediyorsa o da öylece davranmalıdır.
İman,
sevginin, Allah sevgisinin ürünüdür. İnanmak, kendisine inanılanı sevmek
demektir. Bir mü’min için en üstün sevgiye lâyık olan, en yüce olandır. En
yüce olan ise, bir olan Allah Teâlâ’dır. Mü’minlerin diğer bütün sevgileri,
Allah sevgisine bağlıdır. Birini seven kimse sevdiğinin arzu ve isteklerini
eksiksiz yerine getirir. Böyle olmazsa, sevgisi samimi ve inandırıcı olmaz.
Allah’ı seven kimse, Allah’ın emir ve yasaklarına eksiksiz uyar.
Bu hadis,
gerçek bir mü’minin bencillikten, dünyalık toplama hırsından ve sadece kendini
düşünmekten ne denli uzak, buna karşılık din kardeşleri başta olmak üzere,
başka insanlara karşı ne ölçüde diğergam, fedâkâr, yardımsever, şefkat ve
merhamet hisleriyle dolu olması gerektiğini ortaya koyucu niteliktedir. Bir
insanın kendi öz nefsi için sevdiği ve istediği bir şeyi mü’min kardeşleri için
de istemesi, bir sevgi toplumu oluşturmanın temel şartıdır. Bunun bir diğer
şartı da müminlerin birbirlerini sevmeleridir.Nitekim Allah Rasûlü sallallahu
aleyhi ve sellemimiz “Birbirinizi
sevmedikçe gerçek mânada iman etmiş sayılmazsınız” (Müslim, Îmân
93) buyurarak bu gerçeği perçinlemiştir.
Kişinin kendi nefsi için dilediği bir şeyin aynısının,
yani o şeyin bizzat kendisinin, din kardeşine verilmesini arzu etmesi değil,
bir benzerinin ona da nasib olmasını dilemesidir. Çünkü bir şeyin bir tek olan
aslı iki kişide bulunmaz. O halde, kendi elinde bulunan nimet ondan alınmadan
veya noksanlaşmadan, din kardeşine de böyle bir nimetin verilmesini istemek
kastedilmektedir. Bu ise, gerçek müminlerin gösterebileceği bir olgunluktur.
Müminin, kendisi için kötü gördüğü şeyleri, din kardeşi için de kötü görmesi
aynı şekilde imanın kemâlindendir.
İstikamet üzere olan bir müslümanın kardeşleri
için de istikameti sevmesi ve onları kurtarmak için bütün gücünü ve gayretini
ortaya koyması gerekmektedir. Çünkü istikamet dünya ve âhiret hayırlarını elde
etmenin sebebidir.
Aynı şekilde müslüman kardeşlerinin başına herhangi bir
kötülüğün gelmesine razı olmamak, üzülmek ve hoşlanmamak da imanın yerine getirilmesi
gereken hasletleri arasında yer alır.
Hadiste yer
alan "îman etmiş olmaz" sözü ile kasdedilen imanm kâmil olmamasıdır.
Bir şeyin mükemmel olmadığını belirtmek için o şeyin kendisinin yok olduğunu
söylemek Araplar arasında yaygın bir kullanımdır. Nitekim "falanca, insan
değildir" sözünü de bu anlamda kullanırlar.
Sevmek,
seven kişinin kendisine uygun olan şeye meyletmesidir. Bu sevgi, güzel yüzlü
birini sevme durumunda olduğu gibi duyu organlarına yönelik veya fazilet ve
olgunluk gibi bir fiile ilişkin yahut yarar sağlamak, zararı def etmek türünden
bir iyilik sebebiyle olabilir.
Buradaki
meyil ile doğal meyil değil, isteğe bağlı meyil kasdedilmiştir. Yine burada kişinin
kendisi için hasıl olan şeyin kendisini değil, benzerini arkadaşı için istemesi
kasdedilmiştir. Bu, hem somut hem de soyut şeyler İçin geçerlidir. Burada,
kişinin kendi elinde olan şeyin ondan alınması veya ona ait kalmakla birlikte
kardeşine verilmesi kasdedilmemiştir.
Hadisin
zahiri, kişinin başkası ile eşit olmayı talep etmesini ifade etmektedir.
Gerçekte ise bu, başkasını daha üstün tutmak demektir. Çünkü herkes başkasından
daha üstün olmayı ister. Kişi bunun benzerini kardeşi için istediğinde,
kardeşini kendisinden üstün tutmuş olur. Hadisin amacı tevazuya teşvik etmek,
başkasından daha üstün olmayı istememeye yönlendirmektir. Bu ise eşitliği
gerektirir. Bu şu âyetten de anlaşılır: "İşte âhiret yurdu! Biz onu
yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu arzulamayan kimselere veririz. Bu durum
ancak; kıskançlık, öfke, kin ve hileyi terk etmekle gerçekleşir. Bunların tümü
yerilen özelliklerdir.
Kendisi için
nefret ettiği kötülükten kardeşi için de nefret etmek de İmandandır. Hadiste bu
zikredilmemistir. Çünkü bir şeyi sevmek, zıddından nefret etmeyi gerektirir.
Sevgi ile ilgili husus zikredildiğinden nefret zikredememiştir.
Sohbetten Öğrendiklerimiz
1. Kendisi
için arzu ettiğini mü’min kardeşi için de istemeyen kimse gerçek mü’min olamaz.
2. Kişinin din
kardeşi için arzu ettiği, iyi ve hayır sayılan şeyler cinsinden olmalıdır.
3. Mü’minin,
diğer kardeşlerine karşı şefkat ve merhamet sahibi olması gerekir.
4. Sevgi,
imanın ve Allah’a gerçek anlamda kul olmanın temelidir.
5. Din kardeşimizde olmasını istediğimiz şey, sahip
olduğumuzun bizzat kendisi değil, bir benzeridir.
6. Müminler için hayır istemek, dinde nasihatten
sayılır.
7. Hadis-i şerif bencilliğin, kıskançlığın,
başkasından hoşlanmamanın ve kin duymanın yerilen huylar olduğuna delâlet
etmektedir.
8. Birbirlerini sevmeleri, birbirlerine merhamet
duymaları bakımından rnü'minlerin tek bir vücut gibi olduklarını görürsün.
9. Hadis-i şerif imanın artıp eksildiğine, itaatle
hayır işlemekle arttığına, masiyet sebebiyle de eksildiğine delâlet etmektedir.