Bu Blog içinde Ara

27 Haziran 2012 Çarşamba

Büyük Ve Küçük Günahlar

Büyük Ve Küçük Günahlar


Kur'an, sünnet, sahibîlerin, tabiinlerin ve daha sonraki imamların icması günahların büyük (kebâir) ve küçük (seğâir) olmak üzere iki kısım olduğunu delâlet etmektedir. Yüce Allah "Eğer nehyolunduklarınızın büyüklerinden kaçınırsanız sizin küçük günahlarınızı sileriz ve sizi güzel bir yere sokarız"
[1] "Onlar ki küçük hatalar hariç, büyük günahlardan ve fuh-şiyattan kaçınırlar"[2] buyurmuştur. Sahih bir hadiste Rasûlullah şöyle buyurmuştur: "Beş vakit namaz, büyük günahlardan kaçımldığı takdirde aralarında işlenen (küçük günahka­rı silerler."
Günahları silen amellerin üç derecesi vardır:
Birincisi: Amelin, ondaki İhlasın zayıflığı hakkıyla yerine getirilememesi sebebiyle küçük günahları yok etmeye yeterli ol­maması. Bu, hastalığa karşı koymaktan nitelik ve nicelik yö­nünden aciz kalan güçsüz ilaca benzer.
İkincisi: Küçük günahlara karşı koyabilmesi ama hiç bir büyük günahı silme derecesine yükselememesi.
Üçüncüsü: Küçük günahları silebilmesi, bazı büyük gü­nahları silmeye gücünün yetmesi- Bu hususu iyi düşün; sendeki bir çok soru işaretini giderecektir.
Buhârî ve Müslim'in rivayet ettiklerine göre Rasûlullah (s.) "Yedi helak ediciden kaçının" buyurdu. "Onlar neler yâ Ra­sûlullah?" denildi. "Allah'a eş koşmak (şirk), sihir, koruduğu haksız yere cana kıyma, yetim malı yemek, faiz yemek, düşman­la karşı karşıya gelinip savaşıldığı anda kaçmak ve evli, masum, mü'min kadınlara iftira etmek" buyurdu.
Yine Buhârî ve Müslim'in sahihlerinde geçen bir hadiste Rasûlullah'a "Allah katında en büyük günah hangisidir?" diye soruldu. O "Seni yarattığı halde Allah'a ortak edinmen" buyur­du. "Sonra hangisi?" denildi. "Seninle birlikte yiyecek korkusuy­la çocuğunu öldürmen" buyurdu. "Sonra hangisi?" denildi. "Komşuyun hanımıyla zina etmen" buyurdu.
Yüce Allahda peygamberini tasdikleyerek şu ayeti indirdi. "Onlar (Rahman'ın kulları) ki Allah'la birlikte başka bir ilâh ça­ğırmazlar, Allah'ın haram kıldığı cam haksız yere öldürmezler ve zina etmezler."[3]

Büyük Günahların Sayısı


Alimler büyük günahların belli bir sayıyla sınırlı olup ol­madığında iki görüşe sahiptirler.
Sınırlı olduğunu söyleyenler bunun sayısı hususunda ihti­laf etmişlerdir. İbn Mesud (r.) dört tane, Abdullah b. Ömer yedi, Abdullah b. Anır b. Âs dokuz, bazıları on bir, başka birileride yetmiş tanedir, demişlerdi.
Ebû Tâlib Mekkî derki: Büyük günahları sahabîlerin söz­lerinden derledim ve bunların dördünün kalpte olduğunu gör­düm. Onlar: Allah'a eş koşmak, günahta ısrar etmek (vazgeçme­mek), Allah'ın rahmetinden ümit kesmek ve kendini Allah'ın tu­zağından (dünya ve ahirette azabından) güvende hissetmektir.
Dördü dildedir ve onlar yalan şahitlik, temiz kadınlara if­tira, yalan yemin ve sihirdir. Üçü midededir: içki içmek, yetim malı yemek ve faiz yemek, ikisi fercdedir: Zina ve lûtilik.
İkisi eldedir: Öldürmek ve hırsızlık yapmak.
Biri ayaktadır ve o düşmanla karşılaşıldığında firar et­mektir. Biri de tüm bedenle ilintilidir, o da ana babaya âsî ol­maktır.
Belli bir sayıyla sınırlamayanlara gelince; bunların bazıla­rı: Allah'ın (c.) Kur'an'da nehyettiği her şey büyük, Rasûlul-lah'ın (s.) nehyettiği her şey küçük günahtır, demişlerdir.
Bir kısmı: Nehiyle birlikte Allah'ın lanet, gadap veya ceza­sı gibi tehdit türü bir şeyin zikredildiği günah büyük, değerleri küçük günahtır, demiştir. Kimisi: Dünyada had cezasını veya ahirette tehdidi hak ettiren her günah büyük, her ikisine de yol açmayan her günah da küçük günahtır, demiştir.
Denildi ki: Tüm şeriatların haramlığmda ittifak ettiği gü­nahlar büyük, bazılarında haram diğer bazılarında haram olma­yan günahlar ise küçük günahlardır.
Denildi ki: Allah ve Rasûlünün onu işleyene lanet ettiği her günah büyük günahtır.
Denildi ki: Nisa sûresinin başından "Eğer nehyolundukla-rınızm büyüklerinden kaçınırsanız sizden küçük günahlarınızı sileriz"[4] âyetine kadar zikredilen günahlar büyük gü­nahlardır.
Günahları büyük ve küçük günahlar diye ayırmayanlar şöyle demişlerdir: Günahların tamamı Allah'a karşı cür'etkar-lık. O'na isyan ve emrine karşı gelmek açısından büyüktür. Emrine karşı gelinip haramları çiğnenenin kim olduğu hususu tüm günahların büyük olmasını icap ettirir. Günahların hepsi kötü­lük ve açtığı zarar açısından aynıdır.
Şöyle derler: Bunu şu husus açıklar: Yüce Allah'a günah­lar zarar vermez, O bunlardan etkilenmez. Dolayısıyla Allah (c.) açısından bazısı bazısından büyük olmaz. Ortada sadece "Al­lah'a âsî olmak, emrine aykırı hareket etmek" vardır. Onda da günahlar arasında bir fark yoktur.
Derler ki: Söylediğimizin bir göstergesi de şudur: Günah­ları kötülüğü, cür'etkârlığa ve Rabb'm (c.) hak hukukuna saldır­maya tabidir. O yüzden bir adam haram olmadığına inanarak içki içse veya zine etse hem cehalet kötülüğünü hem de haram işleme kötülüğünü işlemiş olur. Bunlardan sadece birini yapsa iki zarardan birini yapmış olur. Cezayı gerektiren de birinci de­ğil ikinci durumdur (Hadise ortaya çıkan zarar ve işlenilen kö­tülüğe bağlı olsaydı birincisinin ikincisinden daha büyük cezaya çarptırılması gerekirdi) Bu da günahın kötülüğünün cür'etkârlı­ğa ve günaha atılmaya tâbi olduğunu gösterir.
Derler ki: Günah itaat makamındaki zâtın emir ve yasağı­nı küçümseme ve saygınlığını çiğneme anlamı içerir. Bunda da günahlar arasında bir fark yoktur.
Derler ki: O yüzden kul işlediğin günahın haddi zatında büyüklüğüne veya küçüklüğüne bakmasın, bilakis âsî olduğu zâtın büyüklüğüne ve kadrine, günah işlemekle O'nun saygınlı­ğım çiğnediğine baksın. Bu noktada günahtan günaha bir fark yoktur. Çünkü kendisine itaat edilen büyük bir kral kölelerin­den birini önemli bir iş için uzak bir yere gönderse, başkasını da sarayın yanında bir iş için gönderse, bunların ikisi de ona âsi olup emrine muhalefet etseler ikisine de aynı miktarda kızar ve ikisi de aynı derecede gözünden düşer.
Derler ki: Bu sebeple Mekkeli birisinin haccı terketmesi, veya caminin yanında evi bulunan kimsenin cuma namazını ter­ketmesi Allah nezdinde uzaktaki kişinin terketmesinden daha çirkindir. Bunun üzerine vaciplik diğerinin üzerine vaciplikten daha fazladır. Yine; bir adamın 200 dirhemi olsa ve zekâtını ver­mese, diğer adamın 200 milyon dirhemi olsa ve zekâtını vermese bunlar üzerlerine vacip olan bir şeyi yapmama hususunda eşit olurlar. Her biri, az veya çok olsun, "malının zekâtını ver­memekte ısrar" ediyorsa, cezalarının aynı olması uzak ihtimal değildir.
Meseleyi ortaya koyup açıklayalım: Yüce Allah peygam­berlerini göndermiş, kitaplarını indirmiş, gökleri ve yeri yarat­mıştır ki kendisi tanınsın ibadet edilsin, birlensin, itaat, ve çağ­rı sadece O'na olsun. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurur: "Cinle­ri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım"[5]. "Biz gökleri, yeri ve aralanndakileri ancak hak ile ya­rattık"[6]. "Allah O'dur ki yedi göğü ve yerden de (sayı­ca) onlar kadarını yarattı. (Allah'ın) buyruğu, bunlar arasında (Allah'tan yaratıklara) iner ki Allah'ın her şeye kaadir olduğu­nu ve Allah'ın bilgisinin, her şeyi kuşattığını bilesiniz"[7] "Allah Kabe'yi, o saygıdeğer evi, insanlar için (hayat ve gü­ven) durağı yapti- O saygıdeğer ayı, kurbanı, boynu bağlı kur­banlıkları da (böyle yaptı) ki Allah'ın göklerde ve yerde olanla­ra bildiğini ve Allah'ın her şeyi bilici olduğunu anlayasmız."[8]
Yüce Allah yaratma ve hüküm vermeden maksadının; isim ve sıfatlarının bilinmesi sadece O'na kulluk edilmesi, insanların adaleti -ki gökler ve yeryüzü adalet üzere kurulmuştur- gerçek­leştirmeleri olduğunu beyan etmiştir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Andolsun ki biz elçilerimizi açık delillerle gön­derdik ve onlarla beraber Kitab'ı ve (adalet) ölçü(sün)ü indirdik ki insanlar adaleti yerine getirsinler"[9]
Burada Yüce Allah peygamberler göndermesinin ve kitap­lar indirmesinin maksadının insanların adaleti kurmaları oldu­ğunu haber vermişti. Adaletin en büyük ilkesi tevhiddir, ve o ada­letin desteği/ay ağı/payandası dır. Şirk ise büyük bir zulümdür. Şirk zulmün en büyüğü, tevhid de adaletin en büyüğüdür. İşte bu hedefe en uzak şey en büyük günahtır. Günahların büyüklüğü, bu hedefe yakınlığa ve uzaklığa göre farMılık gösterir. Bu hedef­le en uyuşan şeyler en büyük vacipler ve farz ibadetlerdir.
Allah'a eş koşmak bu hedefe ters düştüğünden dolayı  anlamda en büyük günah olmuştur. Yüce Allah cenneti her müşriğe haram kılmış, kanını, malını ve ailesini tevhid ehline helâl kılmış, onları kendilerine köle yapmalarına izin vermiştir. Onlar Allah'a (c.) kulluğu terkedince Allah da (c.J onlardan herhangi bir ameli kabul etmeyi, onlara herhangi bir şefaati- aracılığı, ahirette herhangi bir dualarına ve talepleri­ne icabet etmeyi reddetmiştir. Müşrik yaratıkları arasından bir şeyleri Allah'a ortak edinirken, Allah'ı en bilmeyen kişidir. Bu hareket O'nu (c.) bilmeyisin zirvesidir. Gerçi müşrik Rabbi-ne zulmedemez (zarar veremez), ancak kendisine zulmeder-za-rara verir.

Aracı Edinme Şirki


Bir sorun var. O da şu: Müşriğin gayesi Yüce Rabb'e saygı ve tazimde bulunmaktır. Ona göre Rab çok büyük olduğundan huzuruna ancak krallarda olduğu gibi- aracılar ve vasıtalar ara­cılığıyla girmek icap eder. Dolayısıyla müşrik yüce Rabb'ı kü­çümsemeyi ve alçaltmayı değil, ona saygıyı kastetmiştir. Müşrik şöyle der: "Ben bu aracılara beni Allah'a yaklaştırsınlar, O'na götürüp yanına soksunlar diye ibadet ediyorum, maksadım bu. Bunlar birer vasıta ve aracı" Hâl böyleyken bu kadar şey neden Allah'ın (c.) öfke ve gadabma, onu cehenneme ebedi olarak koy­masına kanlarını, hanımlarını ve mallarını (tevhid ehline) helâl saymasına sebep oluyor?
Bu soru şu soruyu doğurur: Acaba Yüce Allah'ın kendisine aracılar ve vasıtalar yoluyla yaklaşılmasını meşru bir yol olarak koyması aklen mümkün müdür ve dolayısıyla bunun haram ol­duğunun biz (aslında aksi de mümkün iken) şeriattan mı Öğren­dik? Yoksa bu aklen ve fıtratan çirkin bir şeydir ve hiç bir şeri­atın bunu meşru kılması imkansız mıdır? Bu günahın diğerleri­nin aksine affedilmez olmasındaki sır nedir? Zira Yüce Allah "Allah kendisine eş koşulmasını bağışlamaz, onun dışındakileri dilediği kişi için bağışlar"[10] buyuruyor.
Bu soruyu düşün cevap için kalbini ve zihnini topla. Önemsememezlik yapma; çünkü müşriklerle muvahhidler, Al­lah'ı bilenlerle O'ndan cahil olanlar, cennetliklerle cehennemlik­ler arasındaki fark bununla ortaya çıkar.

Şirkin İki Türü


Allah'tan yardım ve destek isteyerek, muvaffakiyet ver­mesini ve doğrudan ayırmamasını dileyerek -ki Allah'ın hida­yet ettiğini saptıracak, O'nun (c.) saptırdığına hidayet edecek, verdiğini engelleyecek, engellediğine verecek hiçbir güç yoktur-diyoruz ki
Şirk iki çeşittir:
Biri mâbûd (kendine kulluk edilen) Allah'ın zatı isimleri, sıfatları ve fiilleriyle ilintili şirk.
Diğeri O'na kulluk ederken, O'nunla muamele esnasında yapılan şirk: Bu kişi Allah'ın zâtında da, sıfatlarında da , fiille­rinde de hiçbir ortağının bulunmadığına inanmasına rağmen Allah'la muamelesine şirk katar.
Birinci tür şirk iki çeşittir:
Birisi: İptal inkar şirki. Bu en çirkin şirk türüdür. Fira-vun'un "Âlemlerin Rabbi kim?"[11] derken ki şirki bu tür bir şirktir. Yüce Allah O'nun Haman'a şöyle dediğini haber verir: Firavun dedi ki: Ey Hâmân! bana yüksek bir kule yap da o sebeplere (yollara erişeyim. (Yani) göklerin yollarına (erişe­yim) de Musa'nın tanrısına çıkıp bakayım. Çünkü ben onu haki­katen yalancı sanıyorum."[12]
Şirk ve ta'tîl yani iptal birbirini gerektiren, birbirinden ay­rılmaz şeylerdir; çünkü her müşrik iptal, her ta'tîlci müşriktir. Ancak şirk tatilin inkarın aslına inanmayı zorunlu kılmaz. Bila­kis müşrik Yüce Yaradanı ve sıfatlarını kabul eder, ancak o tev­hidin hakkını iptal inkar (ta'tîl) eder, ona riayet etmez.

Ta'tîl


Şirkin aslı, Ta'tîl (yani iptal, inkar)'dır. Bu üç çeşittir.
Birincisi: Yaradılanları yaratıcısından ve yapıcısından iptal etme, soyutlamak.
İkincisi yaradam, isimlerini, sıfatlarım ve fillerim inkar ederek mükemmellikten soyutlamak.
Üçüncüsü: Yaradanla muameleyi, tevhid hakikatinin kula gerekli kıldığı kurallardan soyutlamak.
Vahdet-i vücudçulardan şöyle diyenlerin şirki bu tür bir şirktir. Ortada yaradan ile yaradılan yoktur, iki şey yoktur. Bi­lakis her türlü noksanlıktan münezzeh Hak yara dil ani arın biz­zat kendisidir." Âlemin ezelî ve ebedîliğini söyleyen inkarcıların şirki de bu tür bir şirktir. Şöyle derler: "Alem bir zamanlar ta­mamen yok değildi. Aksine eskiden beri vardı ve bu devam etti. "Onlara göre sonradan olma olaylar, hadiseler, onların olmasını gerektiren bir takım sebeplere ve vasıtalara dayalıdırlar. Bun­lara "akılları" ve "nefisler" adını verirler.
Yüce Rabb'in isimlerini, sıfatlarını ve fiillerini inkar eden cehmiyelerin ve karamitalarm şirki de bu tür bir şirktir. Bunlar O'nun hiçbir isim ve sıfatını kabul etmemişlerdir. Böylece yara-dılanı Allah'tan daha mükemmel kılmışlardır. Çünkü zâtın ke­mali, mükemmelliği isimleri ve sıfatlarıyladır.

Allah'la Birlikte Başka Bir İlâh Edinenin Şirki


İkinci tür şirk: Bu Allah'ın isimlerini, sıfatlarını ve rabbliğini inkar-iptal etmeyip sadece Allah'la birlikte başka bir ilâh edinenin yaptığı şirktir. Allah'ı üç diyen hristiyani arın şirki bu tür bir şirktir. Onlara göre Mesih bir ilâhtır, annesi bir ilâhtır.
İyi olayları nura, kötü olayları karanlığa nisbet eden me-cûsilerin şirki bu tür bir şirktir.
Hayvanın (ve insanın) kendi fiillerini kendisinin yarattığı­nı; olanların Allah'ın istemesi, kudreti ve iradesi olmaksızın meydana geldiğini söyleyen kader kabul etmezlerin şirki de bu şirktendi. O yüzden bunlar mecusiler gibiydiler.
İbrahim'le tartışanın şirki de bu şirktendir: "Hani İbrahim "Rabbim dirilten ve öldüren zattır" demiş, o da "Ben de diriltir ve öldürürüm" demişti".[13] Bu adam kendisini Al­lah'a eş ve denk etmiş, Allah'ın diriltip öldürdüğü gibi kendisi-
nin de diriltip öldürdüğünü söylemiştir. İbrahim (a.s.) ondan Güneşi Allah'ın doğdurduğundan başka bir yönden getirmesini istemiştir. Bazı Münazara üstadlarmın dediği gibi İbrahim'in (a.s.) bu sözü konuyu değiştirme -intikal değil, karşıdaki doğru­luğunu iddia ettiği kaideyi aykırı bir örnekle bozmaktır.
Gezegenleri ve yıldızları Allah'a (c.) eş koşanların, onları bu âlemdekilerin işlerini düzene koyan, onlara etki eden Rabb-ler olarak görenlerin şirki de bu tür bir şirktir. Nitekim bu Sâ-biînlerin müşriklerinin görüşüdür.
Güneşe tapanların, ateşe tapanların vs. şirkleri de bu tür bir şirktir.
Bunlardan bazıları taptıklarının asıl ilâh olduğunu sanır­lar. Bazıları onun ilâhların en büyüğü olduğuna inanır. Bazıla­rı onun ilâhlardan bir ilâh olduğunu söyler. Sonra onu, ibadet, yönelme, kendini ona verme ile diğerlerinden ayırtınca, ona da­ha önem vermeye, daha çok saygı göstermeye başlar. Bazıları ilâhının en düşük ilâh olduğunu, onun kendisini bir üst ilâha, diğerinin daha üstteki ilâha yaklaştırdığını, sonunda bu ilâhla­rın onu Yüce Allah'a ulaştırdıklarını iddia ederler. Velhasıl... İlahlar ve vasıtalar bazen az bazen çok olur.

İbadet Ederken Şirk Koşmak


İbadette şirk koşmak ise daha basit, daha hafiftir. Bu tür şirk Allah'tan başka ilâh bulunmadığına O'nun (c.) dışında hiçbir şeyin fayda ve zarar veremeyeceğine, verme ve engellemeyi ancak O'nun yapacağına, O'ndan başka ilâh, ondan gayri Rabb olmadı­ğına inanan kişiden sâdır olur. Bu kişi bunlara inanmakla birlik­te muamelesinde ve kulluğunda yaptığını sırf Allah için yapmaz. Bilakis bazen nefsi, bazen dünyalık elde etmek için, bazen insan­ları nezdinde şan, şöhret, makam, mevki elde etmek için yapar.
Amelinden ve gayretinden Allah'a dar bir pay vardır, nef­sine bir pay, hevâsına bir pay, şeytana bir pay, insanlara bir pay vardır.
Bu, insanların çoğunun hâlidir. İbn Hibban'ın Sahîh'nde nvayet ettiği şu hadisteki şirk de bu tür şirktir. Rasûlullah (s.) "Bu ümmette şirk karıncanın yürümesinden daha hafiftir (his­sedilmez)" buyurdu. "Ondan nasıl kurtuluruz yâ Rasûlallah?" dediler. "De ki Allahım! Bilerek, sana ortak koşmaktan sana sı­ğınırım. Bilmediğim içinde senden mağfiret dilerim" buyurdu. Şu halde iki türlü riya şirktir.
Yüce Allah şöyle buyurur: "De ki: Ben ancak sizin gibi bir insanım. (Ancak) Bana ilâhınızın tek bir ilâh olduğu vahyedil-dik. Artık her kim Rabbine kavuşmayı arzu ediyorsa iyi amel yapsın ve Rabb'ine (yaptığı) ibadete hiç kimseyi ortak etmesin."[14] Yani yüce Allah tek ilâh olup, başka ilâh bulunma­dığa gibi ibadetin de sadece O'na yapılması gerekir.
O ilâhlık konusunda tek kabul edildiği gibi, ibadet konu­sunda da tek kabul edilmeli, birlenmeli, başkası karıştırılma­malıdır. Şu halde "salih amel" riyadan uzak ve sünnete uygun her türlü ameldir.
Hz. Ömer'in bir duası da şöyleydi: "Allahım! Amellerimin tümünü salih kıl, onları sadece senin rızan için eyle ve senden başkası için onda hiçbir pay bıraktırma."
Bu tür şirk yapılan amelin sevabını yok eder. Hatta yaptı­ğı amel farz ise cezalandırılabilir. Çünkü riyayla yapınca onu hiç yapmamış gibi olur ve farzı terkin cezasını alır. Çünkü Yüce Allah kendisine ibadet edilirken ibadetin sadece O'na (c.) has kı­lınmasını emretmiş, şöyle buyurmuştur: "Oysa kendilerine, dini yalnız Allah'a hâlis kılıp O'nu birleyerek Allah'a kulluk etmele­ri... Emredilmiştir."[15] Dolayısıyla ibadetini sırf Allah için yapmayan kimse emredildiği şeyi yapmamış olur. Bilakis yaptığı, emredildiğinden farklı bir şey olur ki, bunun da ondan kabul edilmesi mümkün değildir. Yüce Allah (kudsî bir hadiste belirtildiğine göre) şöyle buyurur: "Ben kendine şirk koşulma-maya en layık, şirkten en müstağni kişiyim. O yüzden her kim bir amel işler ve ona benimle birlikte başkasını ortak ederse, o ameli bana ortak ettiği olur. Ben o amelinden uzağım."
Bu tür şirk; affedilir ve affedilmez, büyük ve küçük şirk, il­ki büyük ve en büyük şirk diye kısımlara ayrılır. En büyük şir­kin hiçbiri bağışlanmaz. Sevgi ve saygıdan Allah'a başka şeyle­ri ortak eden, başka bir yaratığı Allah (c.) kadar seven kimsenin şirki bu tür bir şirktir. Bu Allah'ın (c.) bağışlamadığı şirktendir. Yüce Allah bu şirki şöyle ifade eder: "İnsanlardan kimi Allah'a eşler tutar, Allah'ı sever gibi onları severler. İnananlar ise en çok Allah'ı severler"[16].
Cehennemde bir araya getirildiklerinde bu şirkin sahiple­ri ilâhlarına şöyle diyecekler: "Vallahi biz apaçık bir sapıklık içinde imişiz. Çünkü sizi âlemlerin Rabb'ine eşit tutuyorduk."[17]. Bilindiği gibi bunlar eşkoştuklarım yaratma, rı-zıklandırma, öldürme, diriltme, mülkün sahibi olma, büyük kudrete sahip olma gibi hususlarda Allah'la denk saymamışlar­dır. Onlar eş koştuklarını Allah'a sevgide, boyun eğmede ve Önünde zeljü olmada denk yapmışlardır. Bu isecehaletin ve zul­mün doruğudur. Toprak, Rabblerin Rabbiyle nasıl denk tutulur? Kullar herşeyi gözetenle nasıl bir tutulur? Zâtiyle fakir, zati iti­bariyle zayıf, zâtiyle aciz, zâtiyle muhtaç ve kendisine zâtından ancak "yokluk",bulunan ile zati itibariyle zengin, zâtiyle güçlü ve zenginliği, kudreti -gücü, özgürlüğü, cömertliği, ihsanı bilgi­si, rahmeti, mutlak ve tam kemâli zatının gereklerinden, ayrıl­maz parçalarından olan Zat nasıl bir tutulur?
Bundan daha çirkin zulüm, bundan daha haksız hüküm var mıdır? Zira kullarıyla hiçbir denkliği ve yakınlığı bulunma­yan Allah (c.) onlarla denk, eşit tutulmuştur. Nitekim Yüce Al­lah şöyle buyurmuştur: "Hamdolsun o Allah'a ki, gökleri ve yeri yarattı, karanlıkları ve aydınlığı var etti. Yine de inkarcılar, Rabblerine (başkalarını) denk tutuyorlar."[18] Evet... Müşrik gökleri ve yeri yaratan, karanlıktan ve aydınlığı var ede­ni kendisi ve başkam için yerde ve göklerde zerre kadar bir şe­ye zahire olamayana denk tutmuştur. En büyük ve en çirkin zuimü-haksızlığı içeren bu "denk kabul etme" ne de garip!

Hareketlerde, Sözlerde, İfadelerde Ve Niyetlerde Şirk


Bu şirki hareketlerde-eylemlerde, sözlerde, iradelerde ve niyetlerde şirk izler.
Hareketlerde Şirk: Allah'tan başkasına secde etmek, Kâ-oesinden başka yeri tavaf etmek, başkasına kulluk ve zillet maksadıyla saçını tamamen kestirmek. Hacer-i Esved dışında bir taşı öpmek. Kabirleri öpmek, onlara el kaldırıp selam ver­mek ve onlara secde etmek gibi hareketlerdir.
Rasûlullah (s.) peygamberlerin ve salihlerin kabirlerini namaz kılınan mescidlere dönüştürenlere lanet etmiştir, öyley­ken, kabirleri Allah (c.) dışında ibadet edilen putlar edinenlerin hali nice olur? Rasûlullah (s.) şöyle buyurmuştur:
"Allah yahudilere ve hristiyanlara lanet etsin; onlar pey­gamberlerinin kabirlerini mescidler edindiler."[19]
"Kıyamet koparken hayatta olanlar, kabirleri mescidlere dönüştürenler insanların en şerlüerindendir"[20]
"Sizden öncekiler kabirleri mescid ediniyorlardı. Dikkat! Kabirleri mescidler yapmayın. Ben sizi ondan nehyediyorum."
"Allah, kabirleri sık sık ziyaret eden (ve bid'atler işleyen) kadınlara, kabirlerin üzerine mescid yapan, onları ışıklandıran-lara lanet etmiştir."
"Allah'ın, peygamberlerinin kabirlerini mescide dönüştü­renlere gadabı çok büyüktür."
"Sizden öncekiler içlerinde salih birisi vefat etse kabrinin üzerine bir mescid inşa eder, orada resim ve heykel yaparlardı. Onlar kıyamet günü Allah katında insanların en şerlileridirler."
Kabir üzerine inşa edilmiş bir mescidde Allah'a secde edenlerin hâli böyle iken acaba kabrin kendisi için secde edenin hâli nice olur?
Rasûlullah da (s.) "Allahım, kabrimi tapınılan bir put ey­leme!" diye dua etmiştir. O (s.) tevhidi korumaya son derece Önem vermiştir. Hatta doğarken ve batarken Güneş'e secde eden Güneş pere stl er e benzememek için o iki vakitte namaz kıl­maktan nehyetmiştir. "Harama giden yolu tıkama" (sedd-i zeria) kuralı, müşriklerin secde ettikleri vakitle bitişik oldukların­dan dolayı ikindi ve sabah namazından sonra da namaz kılın­masının yasaklanmasını icap ettirmiştir.
Allah'tan başkasına secde etmeye gelince; Rasûlullah (s.): "Hiç kimseye Allah'tan başkasına secde etmek yaraşmaz" bu­yurmuştur. "Lâ yenbegî: yaraşmaz, olmamalı" ifadesi, Allah ve
Rasûlünün kullanımında "şer'an tamamen yasak" anlamına ge­lir. Şu âyetlerde olduğu gibi: "Çocuk edinmek Rahman'a yakış­maz"[21] "Biz ona (o Muhammed'e) şiir öğretmedik, (şiir) ona yakışmaz da".[22]. "O (Kur'an)nı şeytanlar (cin­ler) indirmedi. Bu, onlara yaraşmaz..."[23] "Senden başka dostlar edinmek bize yaraşmaz."

Sözle Şirk


Allah'a (c.) şirk koşmanın bir türüde O'na sözle şirk koş­maktır. Örneğin Allah'tan başkası adına yemin etmek bu tür­dendir. Nitekim Ahmed ve Ebû Davud'un rivayet ettikleri bir hadiste Rasûlullah (s.) "Her kim Allah'tan başkası adına yemin ederse ona (s.) şirk koşmuştur" buyurmuştur. Hâkim ve İbn Hibban hadisin sahih olduğunu belirtmişlerdir.
Bir insana "Allah'ın ve senin dilemenle" demek de bu tür şirktendir. Nitekim birisi Rasûlullah'a "Allah'ın ve senin dile­menle" deyine O: "Beni Allah'a ortak mı yaptın? sadece "Allah'ın dilemesiyle" de" buyurdu.
Halbuki Yüce Allah kullarına "dileme, isteme" nisbet et­miş, "Aranızdan doğru hareket etmek dileyenler için"[24] buyurmuştur. Buna rağmen "Allah'ın ve senin dilemenle" denmesi dahi şirk kabul edilmiştir.
Hâl böyleyken şu ve benzeri sözleri sarfetmek nice olur?: "Ben Sana ve Allah'a tevekkül ettim" "Bana Allah ve sen yeter­siniz." "Bu Allah'tan ve senden". "Allah gökteki dost, sen ise yer­deki dost." "Allah'a ve filanın hayatına andolsun ki", "Allah ve filan için adak olarak." "Ben Allah'a ve filana tevbe ettim." (Al­lah'tan ve filandan umuyorum ki."
Bu sözlerle "Allah dilerse dilersin" sözünü karşılaştır, son­ra hangi sözün Rasûlullah'm sözkonusu ettiği gibi olduğunu dü-Şün. Kişi bunu söylemekle Allah'a eş koşmuş oluyorsa bazıları­nın Rasûlullah'm diğeriyle kıyaslanmayacak kişileri, hatta bel­ki Allah düşmanlarını Allah'a eşkoşmalanna ne demeli? Secde, ibadet, tevekkül, tevbe, korkma, sakınma, "O bana yeter" demek kendine yönelmek,  adak, yemin, teşbih, tekbir, tahlil, hamd-ü sena, istiğfar, kulluk ve zillet olarak saçı traş etmek, (evi (kabeyi) tavaf etmek, dua etmek.-. Tüm bunlar sırf Allah'a yapılması gereken -Allah'a yakın melekler ve gönderilen pey­gamberler dahil- başka hiç kimseye yaraşmayan, sadece O'nun (c.) hakkı olan şeylerdir.
Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde şu rivayet geçmektedir. Günah işlemiş bir adam Rasûlullah'ın yanına geldi. Önünde durdu ve "Allah'ım (c.) ben sana tevbe ediyorum, Muhammed'e tevbe etmiyorum!" dedi. Rasûlullah (s.) "O, hakkın sahibini bil­di" buyurdu.

Kasıt Ve Niyetlerde Şirk


Kasıt ve niyetlerde şirk ise sahili olmayan koca bir deniz­dir. Ondan kurtulabilen pek azdır. Yaptığı ameliyle Allah rıza­sından başka bir şeyi dileyen, Allah'a yaklaşmak ve O'ndan Ödül görmekten başka bir niyet taşıyan kimse niyetinde ve kastında Allah'a şirk koşmuş demektir.
İhlas; kişinin sözlerinde, hareketlerinde, kasıt ve niyetle­rinde sadece Allah'ı kastetmesidir. Allah'ın tüm kullarına em­rettiği İbrahim'in dini Haniflik de budur ve Allah hiç kimseden bundan başka bir din kabul etmez. İslâm'ın hakikati de budur zaten. "Her kim İslâmdan başka bir din arzularsa kesinlikle on­dan kabul olunmayacak ve o ahirette zarar-ziyana uğrayanlar­dan olacak"

Şirkin hakikati


Bu mukaddimeyi öğrendikten sonra, zikrettiğimiz soru­nun cevabı sana açıhverir. Doğruyu ilham etmesi için ancak Al­lah'tan yardım ister ve deriz ki:
Şirkin hakikati: Şirk esasen yaratıcıya benzetmek, yaradı-lanı O'na benzetmektir. Gerçekte "benzetmek" budur. Yüce Al­lah'ın ve Rasûlünün onlarda nitelediği kemâl sıfatlarım ona nis-bet etmek değil. Ancak Allah'ın kalbini ters yüz ettiği kalp gözü­nü kör ettiği, yaptığı amellerden dolayı yozlaştırdığı kişi durumu tersine çevirmiş, tevhitten teşbihe (kulları Allah'a benzet­meye) teşbihten de benzettiklerine tazim ve itaate geçmiştir.
Öyleyse müşrik, yaradılanı, ilâha mahsus Özelliklerde ya­ratana benzeten kişidir. Çünkü fayda ve zarar verme, engelleme ve verme yetkisi ilâhlığın özelliklerindendir. Bu kişinin dua et­me, korkma, ümit etme ve tevekkül edip güvenmeyi sadece Al­lah'a bağlamasını/yapmasını gerekli kılar. Bunları bir mahluka bağlayan, onunla ilintilendiren onu yaradana benzetmiş, bıra­kın başkasını kendisi için hiçbir fayda, zarar, ölüm, hayat ve tekrar dirilmeye sahip olmayan bir mahluku, elinde bir güç bu­lundurana benzetmiş olur. Çünkü her şeyin bağı O'nun (c.) elin­de, her şeyin dönüşü, O'nadır. Dilediği olur, dilediği olmaz. Ver­diğini engelleyecek engellediğini verecek kimse yoktur. Hatta kuluna rahmetinin kapısını açacak olsa onu kimse tutamaz, rahmetini ondan engellese kimse onu gönderemez.
Dolayısıyla en çirkin benzetme zatiyle aciz ve fakir olanı zatiyle kadir ve zengin olana benzetmektir.
İlâhlığın Özelliklerinden biri de hiçbir yönden eksiklik bu­lunmaması tüm yönlerden mutlak mükemmelliktir. Bu ise her türlü ibadetin, yüceltme, dua, ümitlenme, yönelme, tevbe etme, tevekkül, yardım isteme, son derece büyük bir zilletle son dere­ce büyük sevginin, tüm bunların aklen, şer'an ve fıtraten sade­ce Allah'a (c.) ait olmasını, şer'an ve fıtraten O'ndan başkasına aitliğinin imkansız olmasını gerektirir. Her kim bunlardan biri­ni Allah'tan başkasına yaparsa, o kimseyi hiçbir benzeri, dengi, eşi bulunmayana benzetmiş olur ki bu da en çirkin ve en asılsız benzetmedir. Aşırı çirkin oluşundan ve zulmün zirvesini içerme­sinden dolayı yüce Allah, kendisine rahmeti vacip kıldığı halde, kullarına bunu bağışlamayacağım bildirmiştir.
İlâhlığın özelliklerinden bir de büyük sevgi ve büyük zillet-boyun eğmeklik üzerinde kurulu, onlarsız ayakta durması im­kansız, "kulluk"tur. Bunlar kulluğun tamamlayıcı!arındandır. Yaradılaıılann kulluktaki dereceleri bu iki konudaki dereceleri­me göre farklılık arzeder.
Her kim sevgisini, zilletini, boyun eğmekliğini Allah'tan başkasına verirse onu kendine has hakkı hususunda yaradana benzetmiş olur; buna hiçbir şeriatin izin vermesi düşünülemez, bu imkansızdır. Bunu her akıl ve fıtrat çirkin bulur. Ancak şey­tanlar insanların fıtratlarını ve akıllarını değiştirmiş, bozmuş, o kanıları onlardan söküp almışlardır. Allah'ın kendilerine cenne­ti yazdığı iyi kimseleri ise ilk fıtratları, yaradılışları üzere kal­mışlardır. Allah'dan onlara akıllarına ve fıtratlarına uygun pey­gamberler göndermiş, kitaplar indirmiştir. Böylece nurları üze­rine nur eklenmiştir. "Allah nuruna dilediğini iletir"[25]
İlahlığa has Özelliklerden biri de secdedir. Allah'tan başka­sına secde eden onu yaradılanı yaradana benzetmiş olur.
Bir diğer özellik tevekküldür. Allah'tan başkasına tevek­kül eden onu Allah'a (c.) benzetmiştir.
Bir başka özellik tevbedir. Allah'tan başkasına tevbe eden, onu Allah'a benzetmiş olur.
Bir başka özellik de saygı ve yüceltme olarak, onun adına yemin etmektir Allah'tan (c.) başkasına yemin eden kimse, onu Allah'a (c.) benzetmiş olur.
Şimdiye kadar anlattığımız "başkasını Allah'a benzet­me "dir.
"Kendini Allah'a benzetme"ye gelince; her kim büyüklenir, böbürlenir, insanları kendisini övmeye, boyun eğdirmeye, ümit beslemeye, kalplerini korku, ümit, sığınma ve yardım isteme hususlarında O'na bağlamaya çağırırsa, kendisini rabblığı ve ilâhlığı hususunda Allah'a benzetmiş, O'nunla mücadeleye gi­rişmiş olur.
Sahih bir hadiste Rasûlullah şöyle buyurmuştur: "Allah şöyle der: Azamet şalım, büyüklük elbisemdir. Her kim bu iki­sinde benimle mücadele ederse ona azap ederim."
Suret (resim, heykel) yapanın kıyamet günü en şiddetli azaba maruz kalacak olması. Allah'a sadece sûret-şekil (yapma) yönünden benzediğindendir. Peki rabbliği ve ilâhlığı hususunda Allah'a benzemeye çalışanın hali nice olur.
Nitekim Rasûlullah şöyle buyurur: "Kıyamet günü azapla­rı en şiddetli olanlar resim yapanlardır. Onlara 'Tarattığınıza can verin" denilecek...
Buharı ve Müslim'de geçen bir hadiste Rasûlullah şöyle buyurmuştur: "Allah şöyle demektedir: Gidip benim yarattığım gibi yapmaya kalkışandan daha zalim kim vardır? Öyleyse gidip bir zerre yaratsın, bir arpa tanesi yaratsın" Allah zerre ve arpa diyerek daha büyük ve zorlara işaret etmiştir.
Sadece, bir şeyin görüntüsünü ve şeklim yapmada Allah'a (c.) benzeyen kişinin hali böyle olursa, sırf O'na ait olan rabbli-ğinde ve ilâhlığında ona benzeyenin hali nice olur?
Yine hükümdarlar hükümdarı ve hakimler hakimi gibi sa­dece Allah'a ait olan sıfatlarda O'na benzemek nice olur?
Nitekim sahih bir hadiste şöyle buyurulmuştur: "İsimlerin en hâini "Şâhanşâh" -yani Hükümdarlar hükümdarı- adıdır (un­vanıdır). Allah'tan başka hükümdar yoktur." Bir rivayetteki ifa­de de şöyledir: "Allah'ın en nefret ettiği kişi "hükümdarlar hü­kümdarı" adı verilen kişidir."
Bu, Allah'ın, sadece kendisine nail olan isimde O'na (c.) benzemeye çalışan kişiye gadabı ve kızgınlığıdır. Zira hüküm­darlar hükümdarı, hakimler hakimi tüm hakimlere hükmeder. Onlar hakkındaki yargıya yalnız o verir.


[1] Nisa, 31.
[2] Necm, 32
[3] Furkan, 68.
[4] Nisa, 31
[5] Zariyat, 56
[6] Hicr, 85
[7] Talak, 12
[8] Müjde, 97
[9] Hadîd, 25
[10] Nisa, 48
[11] Şuarâ, 23
[12] Mü'min, 36-37
[13] Bakara, 258
[14] Kehf, 110
[15] Beyyine, 5
[16] Bakara, 165
[17] Şuara, 97, 98
[18] En'am, 1
[19] Buhârî, Müslim
[20] Sahih
[21] Meryem, 92.
[22] Yasin, 69
[23] Şuara, 210-211
[24] Tekvir, 28
[25] Nur, 35