Bu Blog içinde Ara

27 Haziran 2012 Çarşamba

Günahlar Nimetleri Giderir

Günahlar Nimetleri Giderir


Günahlar nimetlerin yok olup yerine belâların gelmesine yol açar. Kuldan bir nimet ancak bir günahtan dolayı gider ve ona bir belâ ancak bir günah sebebiyle gelir. Nitekim Hz. Ali "Her belâ ancak bir günahtan dolayı gelir ve ancak tevbeyle or­tadan kalkar." demiştir. Yüce Allah da "Başınıza hangi musibet gelmişse o kendi ellerinizin kazandığmdandır. Ailah çoğunu da affeder"[
1]
Yüce Allah başka bir ayette şöyle buyurur: "Bu; Allah'ın bir topluluğa ihsan ettiği nimeti, onlar kendilerindekini değiş­tirmedikçe değiştirmeyeceğinden dolayıdır."[2] Yüce Al­lah bu âyette herhangi birine verdiği nimeti, o kendindekini de­ğiştirmedikçe; itaati isyana, şükrü nankörlüğe, rızasının vesile­lerini gadabının vesilelerine değiştirmedikçe ortadan kaldırma­yacağını haber vermektedir. Onlar değiştirince yaptıklarına uy­gun ceza olarak Allah da değiştirir. Rabbin kullarına karşı zâ­lim değildir. Eğer mâsiyet tâatle değiştirilirse Allah da bunun karşılığını afiyet vermekle, zillet yerine izzeti bahşetmekle ve­rir. Yüce Allah "Bir millet kendi durumlarını değiştirmedikçe Allah onların durumlarım değiştirmez. Allah bir kavme kötülük istedi mi artık onu geri çevirecek yoktur. Zaten onların, O'ndan başka koruyup kollayanları da yoktur."[3]
Bir kudsî hadiste Allah (c.) şöyle buyurur: "İzzetime ve ce­lâlime andolsun ki kullarımdan biri sevdiğim halden hoşlanma­dığım hâle geçtiğinde, mutlaka ben onunla muamelemde sevdi­ği halden hoşlanmadığı hâle geçerim. Kullarımdan herhangi bi­ri hoşlanmadığım hâl üzereyken hoşlandığım hâle geçerse, mut­laka ben de onunla ilişkimde hoşlanmadığı halden hoşlanacağı hâle geçerim.
Şair ne güzel söylemiş:
Bir nimet ve afiyet içindeysen onu koru Zira günahlar nimetleri yok eder.
Onu Rabbine tâatinle kendine yerleştir.
Çünkü Rabbi'nin intikamı hızlıdır.
Elinden geldiğince zulümden uzak dur.
Zulmün hazmı kullara pek zordur.
Kalbinle dolaş, kalbinle gez yeryüzünü,
Ta ki zalimlerden artakalan kalıntıları göresin.
İşte ardlarında kalan evleri
Şahiddir aleyhlerine; sakın şüpheyle bakma.
Onlar için zulümden zararlısı yok idi.
Zaten bellerini kıran da o oldu.
Nice bahçeler nice saraylar.
Nice sütunlar bıraktılar ardlarında
Cehenneme konuldular, cenneti kaçırdılar.
Ellerinden kalan ise bir hülya idi.
Günahların bir cezası da Yüce Allah'ın günahkârların kal­bine koyduğu korku ve dehşettir. Onu hep korku ve kaygı içeri­sinde görürsün.
Zira itaat Allah'ın en büyük kalesidir; ona giren dünya ve ahiret cezalarından güvencede olup, ondan çıkanı da dört bir yandan korkular kuşatır. Öyle olunca her kim Allah'a itaat ederse kendisi hakkındaki korkuları güvene, her kim O'na âsî olursa güven hissi korkulara dönüşür. Asînin kalbi her zaman bir kuşun iki kanadı arasında gibidir: Rüzgar kapıyı oynatsa "belâ geldi" der, bir ayak sesi işitse onun helak sesi olduğu kor­kusuna kapılır. Her çığlığın kendisine yapıldığını, her kötülü­ğün ona doğru geldiğini sanar.
Allah'tan korkan kişiyi O her şeyden güvende kılar, Allah'tan korkmayanı Allah her şeyden korkutur. Yaratıldıklarından  beri  böyle hükmetti; Allah  insanlar hakkında!
Korkular ve günahlar arkadaştırlar daima.
Günahların bir cezası da kalpte büyük bir yalnızlık bırak­masıdır. Günahkâr kendisini yapayalnız hisseder. Bu yalnızlık ve soğukluk hem kendisiyle Rabbi arasında, hem de insanlarla kendisi arasında olur. Günahlar çoğaldığı oranda bu his de ar­tar. En acı yaşam yalnızların ve korku içinde olanların yaşamı, en hoş yaşamsa cana yakınların, insanlarla güzel ilişki içinde olanların yaşamıdır. Akıllı kişi baksa ve mâsiyetin lezzetini, yol açtığı korku ve yalnızlıkla karşılaştırsa; durumunun ne derece kötü, zararının ne kadar büyük olduğunu bilirdi; çünkü kendisi tâatin sıcaklığını, güvenliğini ve tadını, günahın soğukluğu, yol açtığı korku ve zararlarla değişmiştir. Nitekim şair şöyle der:
Günahlar seni yalnız ve yabanî yapmışsa Bırak onları artık ve gider yalnızlığını!
Meselenin sırrı şudur: Tâat ve ibadet yüce Rabb'a yaklaş­maya yol açar. O'na ne kadar yaklaşılırsa ünsiyet o kadar güç­lenir. Mâsiyet de yüce Rabb'den uzaklaşmaya yol açar. Kişinin uzaklığı ne kadar artarsa yalnızlık ve yabancılık hissi o kadar kuvvetlenir.
Bu yüzden kul, aralarındaki uzaklık nedeniyle düşmanıyla arasında -onunla içli dışlı ve bedenen yakın olsa bile- soğukluk ve yabancılık hisseder. Sevdiği kimse ile kendisi arasında ise -ondan uzakta da olsa- bir yakınlık, aşinalık ve muhabbet hisseder.
Yalnızlığın ve yabanlığın sebebi aradaki perdedir. O ne ka­dar kalın olursa yabanilik o kadar artar. Gaflet de yabanlığa yol açar. Ondan daha şiddetlisi mâsiyet yabanlığı, daha şiddetlisi de şirk ve küfür yabanlığıdır. Bunların birini yapan kimsede bu­nu yaptığı oranda bir yabanilik hissedersin; Yabanilik onun yü­züne ve kalbine iner. Artık kendisi yabanilik hisseder, insanlar­da ona karşı yabanilik hisseder.
Günahlar kalbi sağlığından ve düzgün yolundan ayırıp hastalığa ve sapmaya götürür. Artık kalp daima hasta ve sakat­tır, hayatını ve sağlığını sağlayan gıdalardan hiç bir fayda gör­mez. Çünkü günahların kalplere etkisi hastalıkların bedenlere etkisi gibidir.
Allah'a seyr-i sülük etmiş herkes şunda ittifak etmiştir: Kalpler mevlâlarına ulaşmadıkça huzur bulmazlar, sağlıklı ve düzgün olmadıkça mevlâlarına ulaşamazlar, hastalığı ilâca dö­nüşmedikçe sağlıklı ve düzgün olamazlar. Bu da ancak hevâ ve hevese muhalefetle olur. Hevâya hastalık, hevâya muhalefet şi­fadır. Hastalık kalpte yerleşince onu öldürür veya en azından öl­dürmeye yaklaşır.
Nefsini hevâ ve hevesine uymaktan men'eden kimse ahi-rette cennette olduğu gibi bu dünyada da "peşin bir cennetle­dir. Bu cennetin nimetleri dünyadaki hiç bir nimete benzemez. Hatta iki nimet arasındaki fark. dünya nimetleriyle ahiret ni­metleri arasındaki fark gibidir.
"İyiler hakikaten nimetler içinde, kötüler hakikaten ateş­tedirler"[4] ayetinde kastedilenlerin sadece ahiret nimetleri ve ateşiyle sınırlı olduğunu sanma! Bilakis onlar üç devrede de -yani dünya yurdunda, berzah âleminde ve ahiret yurdunda- bazıları nimetler içinde, bazıları ateş ve cehennem­dedirler. Nimetler kalbin nimetlerinden başka nedir ki? O kor­ku, üzüntü keder, göğüs darlığı kalbin Allah'tan (c.) ve ahiret yurdundan yüz çevirmesi, Allah'tan başkasına tutunup Allah'la ilişkisini koparmasından daha çetin azap nedir ki?
Allah'tan gayrisini taparcasına seven herkes bu dünyada üç defa azap görür: Evvelâ onu ele geçirmeden önce ele geçirene kadar bir acı çeker. Eline geçtiğinde elinden alınır ve ondan ay­rılırım korkusuyla, türlü türlü azaplar görür. Üçüncü olarak da elinden alındığında elemi, daha da şiddetlenir. İşte bu üç çeşit azap bu dünyada olan azaptır.
Berzah âleminde ise; bir daha buluşul amam anın verdiği elem, aksiyle iştigali nedeniyle bir çok nimetin elinden kaçması­nın acısı, Allah'tan perdeli olmanın elemi, kısaca hasretin elemi vardır. Hüzün, keder ve düşünce onların ruhlarında kurt ve ha-şeratm bedende yaptığını yapar. Hatta bunların ruhlara etkisi, Allah onları bedenlerine gönderinceye kadar daimî ve sürekli­dir. O zaman ise daha dehşetli ve daha acı azaba geçecektir. Bu kimsenin azabı nerede; sevinçten Rabbiyle birliktelikten, O'na iştiyakından, sevgisiyle rahatlamasından, zikriyle huzur bul­masından kalbi rakseden kimsenin içinde bulunduğu nimetleri nerede?
Bu bahtı açık kullardan biri: "Dünyanın zavallıları dünya­dan, oradaki yaşam zevkini tatmadan, oradaki en tatlı şeyi tat­madan ayrıldılar" diyor. Bir başkası: "Hükümdarlar ve prensler içinde bulunduğumuz huzuru bilselerdi bizlerle savaşırlardı" diyor.
Diğeri: "Dünyada bir cennet vardır, ona giremeyen âhiret cennetine de giremez" diyor.
Yazık pahalı hissesini ucuza satana, bu ticarette tamamen aldanana ve aldandığını da gözleriyle görene! Malın fiyatı hak­kında bir bilgin yoksa bari piyasada tecrübe sahibi kimselere sor!
Sendeki mal ne güzel! Alıcısı Allah, fiyatı ebedi cennet, ahş-verişte aracılık yapan ve alışının vereceği paraya kefil olan kişi Muhammed (s.)! Ama sen onu büyük bir zillet karşılığı sa-tıverdin! Şairin dediği gibi:
Kulun kendine yaptığı hareket bu, lakin, Artık ona bundan sonra kim ikram edecek?
"Allah her kimi zelil yapmışsa, artık ona ikram edecek hiç kimse yoktur. Şüphesiz Allah dilediğini yapar."[5]
Günahların cezalarından biri de, kalp gözünü körleştirme­si, nurunu söndürmesi, İlim yollarını tıkaması, hidayete götüren şeyleri perdelemesidir. Nitekim İmam Mâlik, Şafii'yle karşılaşıp ondaki o üstün zeka ve tasavvur gücünü görünce "Ben Allah'ın sana bir nûr bıraktığını görüyorum. Onu masiyet karanlığıyla söndürme!" demişti.
Zamanla bu nur zayıflar ve sönükleşir, masiyet karanlığı ise güçlendikçe güçlenir, sonunda kalp zifiri gece karanlığı gibi olur. Nice kimse görmediğinden düşmüş ve helak olmuştur. O adam, gece vakti tehlikeli ve korkunç bir yola çıkan âmâ kimse­ye benzer. Selamette kalmak ne zor, helak olmak ne kolaydır. Sonra bu karanlıklar güçlenir ve kalpten organlara taşar. Yüzü -karanlığın yoğunluğu oranında- bir siyahlıkla kaplanır. Eğer kişi öldüğünde bu karanlık hâlâ var ise berzah âleminde de or­taya çıkar ve kabir onunla dolar. Nitekim Rasûlullah "Bu kabirler sahibi için karanlıkla doludur. Ancak benim duamdan dola­yı Allah onlara kabri aydınlatır." buyurmuştur. Kıyamet günü gelip kullar mahşer yerine getirildiklerinde bu karanlık yüzleri­ni kaplar ve onu herkes apaçık biçimde görür. Hatta yüzleri kö­mür gibi simsiyah hâle dönüşür. Aah ne ceza bu! Başından so­nuna tüm dünya zevkleri ve lezzetleri kulun bir anlık yorgun, bitkin, hüzünlü, çekilmez ızdıraplı haliyle nasıl karşılaştırılabi-lir? Dünyadaki tüm zevkleri bir anlık rüyadan başka birşey de­ğildir ki! Yardım ancak Allaht'tandır.
  Günahlar nefsi küçültür, basitleştirir, zayıflatır ve yete­neklerini gömer. Öyle ki sonunda kişi küçük ve basit şey oluve­rir. Bunun gibi tâat de onu geliştirir büyültür ve yüceltir.
Yüce Allah "nefsini salih amelle yücelten iflah olmuştur, onu alçaltan ziyana uğramıştır."[6] buyurmuştur. An­lam şöyledir: Allah'a itaat etmek suretiyle nefsini yücelten iflah olmuş, Allah'a âsî olmak suretiyle nefsini küçülten, basitleştiren de ziyana uğramıştır. Ayette geçen "tedsiye: alçaltmak" esasen gizleme anlamına gelmektedir. Nitekim "...Yoksa onu toprağa mı gömecek?"[7] âyetindeki "yedüssü: gömüyor" fiili de aynı köktendir.
Âsî kişi kendini masiyete gömer, yerini gizler ve yaptığı kötü şeyden dolayı insanlardan gizlenmeye çalışır. Kendini nef­sinin, Allah'ın ve insanların yanında tutar, içine kapanık biri olup çıkar, tâat ve takva ise kişiyi yüceltir, aziz yapar. Sonunda kişi en şerefli, en yüce kişi olur. Bununla birlikte kişi nefsini Al­lah (c.) katında en zelil, en hakir ve en basit görür. Zaten nefis izzet, şeref ve olgunluğuna bu zilletle ulaşmıştır. İşte nefisleri masiyet gibi hiç bir şey böyle küçültüp basitleştirmemiş; Allah'a itaat kadar da hiç bir şey yükseltmemiş ve şereflendirmemiştir.
• Günahların cezalarından biri de günahkârın daima şey­tanın esareti ve şehvetinin hapsinde kalması; hevâ hevesinin bağıyla bağlı olmasıdır. İşte âsî esir, hapis ve bağlıdır. En azılı düşman olan nefsinin elinde esir kimseden daha kötü halde hiç kimse yoktur. Heva zindanından daha dar bir zindan, şehvet ba-gmdan daha zor bir bağ yoktur. Öyle iken; esir mahpus ve bağ-« bir kalp Allah'a (c.) ve ahiret yurduna doğru nasıl yürüyebilir?
Bir adım olsun, nasıl atabilir?
Kalp bağlandığında âfetler dört bir yanından üzerine üşü­şürler. Kalp kuş gibidir; ne kadar yükselirse âfetlerden o kadar uzak olur, ne kadar alçalırsa âfetler üzerine üşüşür, etrafını kuşatırlar.
Bir hadiste "Şeytan insanın kurdudur" denmiştir. Koru­ması olmayan bir koyun kurtlar arasında olduğunda kolaylıkla parçalanıp yok olacağı gibi, kul da, Allah tarafından bir koruyu­cusu olmadığında kurdu tarafından mutlaka parçalanır. Allah tarafından gelen muhafızı da takvadır. Takva onun koruyucusu olur, kurtla arasında sağlam bir kaledir. Ayrıca dünya ve ahiret cezasıyla onun arasında da bir kalkandır. Koyun çobana ne ka­dar yakın olursa kurttan o kadar selamette, ne kadar uzakta olursa o kadar ölüme yakın olur. Öyleyse koyunun en güvenceli hali çobanın yakınında olduğu vakittir. Kurt ancak sürüden ay­rılanı, dolasıyısıyla çobandan en uzak olanı yer.
Meselenin aslı şudur: Kalp Allah'tan ne kadar uzak olursa afet ve musibetler ona o kadar yakın, Allah'a (c.) ne kadar yakın olursa âfetler ona o kadar uzak olur.
Allah'tan uzaklık derece derecedir. Gaflet kalbi Allah'tan uzaklaştırır. Günahın uzaklaştırması daha büyüktür. Bid'atin uzaklaştırması daha büyüktür.
Nifak ve şirkin uzaklaştırması ise hepsinden daha bü­yüktür.


[1] Şura, 30
[2] Enfal, 53
[3] Ra'd, 11
[4] İnfitar, 13,14
[5] Hacc, 18
[6] Şems, 9,10
[7] Nahl, 59