Bu Blog içinde Ara

26 Haziran 2012 Salı

Kürsî Ne Demektir?

"Kürsi" ile ilgili olarak sahih olan görüş onun Arş’tan ayrı olduğu, Kürsînin ayakların konulduğu yer olup, Arş’ın içerisinde büyük bir düzlüğe bırakılmış bir halka gibi olduğudur.
 İbn Kesir’in, İbn Abbas’tan Kürsî hakkında onu ilim ile tefsir ettiği şeklinde naklettiği rivayete gelince, bu rivayet sahih değildir.
(Çünkü bu rivayetin ravilerinden birisi de Cafer b. Ebi’l-Muğire’dir. O Said b. Cübeyr’den, o İbn Abbas’tan diye rivayet etmiştir.
ez-Zehebî, el-Mizan’da (I, 417) şöyle demektedir:
İbn Mende dedi ki: Said b. Cübeyr’den rivayet etmek te pek kuvvetli değildir. Bu rivayetin senedi hakkında da: Bu konuda ona mutabaat olunmaz demiştir.”
Daha sonra ez-Zehebî şöyle demektedir:
Ammar ed-Dühnî, Said b. Cübeyr’den, o İbn Abbas’tan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Onun Kürsî’si ayaklarının konulduğu yerdir... Arş’ın miktarı ise takdir edilemez.”
el-Vadiî de -İbn Kesir’in tefsirinde de olduğu gibi- (I, 549) şöyle demektedir:
ez-Zehebî -Allah’ın rahmeti üzerine olsun- bunun Cafer b. Ebi’l-Muğire’nin yaptığı rivayeti illetli duruma düşürdüğünü kastetmektedir. Zira Ammâr ed-Dühnî, Cafer b. Ebi’l-Muğire’den daha tercihe değer bir ravidir.”
Ahmed Şakir’de, Umdetu’t-Tefsir (II, 162)’de şöyle demektedir:
“İsnadı ceyyiddir. Şu kadar var ki o şaz bir rivayettir. İbn Abbas’tan sahih olarak sabit olan rivayete muhaliftir.”
Daha sonra İbn Abbas’ın kürsi’yi ayakların konulduğu yer diye tefsir ettiğine dair rivayeti ile ilgili olarakta şunları söylemektedir:
“İşte İbn Abbas’tan sabit ve sahih olan budur. Kürsi’nin ilim diye te’vil edildiği şeklinde ondan nakledilen önceki rivayet ise şaz bir rivayettir. Arap dilinden buna bir delil getirmek de mümkün değildir. Bundan dolayı Ebu Mansur el-Ezherî, İbn Abbas’tan gelen sahih rivayeti tercih etmiş ve şöyle demiştir:
“Bu rivayetin sahih olduğunu ilim ehli ittifakla kabul etmişlerdir. Kürsinin ilmi olduğuna dair ondan rivayet yapan kimse bu sıfatı iptal etmiş olur.” )
Çünkü bu, âyet-i kerîme’de tekrar olduğu sonucunu verir.
Bundan sonra yüce Allah kudretinin azametinden, kuvvetinin kemalinden de: "Onları" yani gökleri, yeri ve içindekileri "koruması, O’na ağır gelmez." buyruğu ile haber vermektedir.
Şeyhu’l-İslam İbn Teymiyye -Allah’ın rahmeti üzerine olsun- "O’na ağır gelmez" buyruğunu, O’na ağır gelmez ve O’nu sıkıp yormaz diye açıklamıştır ki, bu lafız bir işin, bir kimseye ağır gelmesi halini anlatmak için kullanılır.
Daha sonra yüce Allah bu âyet-i kerîme’nin sonunda kendisini oldukça değerli ve güzel şu iki vasıf ile nitelendirmektedir:
"O çok yücedir (alîdir)" ve "çok büyüktür (azîmdir)."