Bu Blog içinde Ara

27 Haziran 2012 Çarşamba

Günah'ın Etkisi O Anda Ortaya Çıkmayabilir

Günah'ın Etkisi O Anda Ortaya Çıkmayabilir


Burada, insanların hata yaptığı ince bir husus var. İnsan­lar bazen günahın tesirini o anda görmezler. Bazen tesiri ileride ortaya çıkar, ama kişi onu unutmuş olur. Etkisini o anda görme­yince, yaptığından dolayı Allah'ın ona memnuniyetsizliğinin ol­madığım ve durumun şairin şu dizesinde söylediği gibi olduğu­nu sanır:
Eğer duvarı yıkıldığında toz yükselmezse Daha sonra ondan bir daha toz çıkmaz.
Sübhanallah! Bu siyah nokta nice insanları helak etti, ni­ce nimetleri yok etti, nice belâlara davetiye çıkardı. Bırakın ca­hilleri, buna aldanan nice âlimler ve faziletli insanlar vardır! Aldanmış kişi zehirin ve öldürücü yaranın eninde sonunda etkisi­ni gösterdiği gibi günahın da etkisini gösterdiğini bilmez.
İmam Ahmed Ebû Derdâ'dan şöyle rivayet etmiştir: "Al­lah'a O'nu görüyormuşçasına ve kendinizi ölülerden sayar gibi kulluk edin. Bilin ki sizi muhtaçlıktan çıkaran az bir mal, sizi eğleyip oyalayan çok maldan hayırlıdır. Bilin ki salih amel eski­mez, günah unutulmaz."
Ama şunu da hatırlatalım ki günahın cezasının bir kısmı peşindir. Zira Süleyman Teymî şöyle demiştir: "Kişi gizlice gü­nah işler ve onun zilleti hemen üzerine çöker."
Yahya b. Muaz Râzî "Duasında, Allahım beni düşmanları­mın diline düşürme, deyip sonra kendisini düşmanın diline dü­şürene hayret ediyorum" dedi. Ona "Bu nasıl oluyor?" dediler. "Allah'a dünyada isyan eder, sonra kıyamet günü kendisini düş­manın diline düşürür" dedi.
Zünnun da şöyle demiştir: Her kim gizli gizli Allah'a (c.) ihanet ederse Allah açıkta onun namusunu kirletir."

Günahların Zararları


Günahların dünya ve ahirette kalbe ve bedene zarar veren o kadar kötü ve çirkin etkileri, sonuçları var ki onları ancak Al­lah bilir.
Bunlardan biri ilimden mahrum kalmaktır. Çünkü ilim Allah'ın kalplere attığı bir nurdur. Günah ise bu nuru söndürür.
İmam Şafiî küçüklüğünde İmam Malik'in önüne oturup ondan ders almaya başlayınca, kıvrak ve parlak zekâsı ve üstün anlayışı İmam Malik'in pek hoşuna gitti. Ona "Ben Allah'ın (c.) senin kalbine bir nur atmış olduğunu görüyorum. Onu günah karanlığıyla söndürme" dedi.
İmani Şafiî bir şiirinde şöyle demektedir. "Vekf e ezber gü­cümün zayıflığından dert yandım da. Beni günahları terke irşad buyurdu. Dedi ki: Bil ki ilim üstün bir nimettir. Allah'ın üstün nimeti de âsîye verilmez."
Günahların bir başka etkisi de rızıktan mahrumiyettir. Müsned'de geçen bir hadiste Rasûlullah (s.) "Hakikaten bir kul yaptığı bir günahtan dolayı rızıktan mahrum edilir" buyurmuş­tur. Bu hadis daha önce geçti. Takva, rızkı celbettiği gibi takva­yı terk de fakirliği celbeder. Rızkı çekmede günahları terket-mekten daha etkin bir şey yoktur.
Günah işleyen kişi kalbinde ve kendisiyle Rabbi arasında, hiçbir lezzetle kıyas edilmeyecek kadar büyük soğukluk ve yal­nızlık duyar. Dünyanın tüm lezzetleri onda toplansa bile bu yal­nızlığı ve soğukluğu gideremez. Bunu da ancak kalbinde bir par­ça hayat bulunan kişi hisseder. Çünkü "ölüye hiç bir yara acı vermez". Günahlar sadece bu soğukluk ve mutsuzluk haline düşmemek maksadıyla terkedilse bile bunu yapmak akıllıca bir davramştır.
Adamın biri arif bir zâta içinde hissettiği yalnızlık hissin­den dert yandı. Arif şöyle dedi.
"Seni günahlar yalnız ve mutsuz yaptığına göre, bundan kurtulmak istiyorsan terket onları ve ünsiyet bul.
Kalp için, günah üstüne günahın getirdiği mutsuzluk ve yalnızlık hissi kadar acı verici bir şey yoktur."
Günahlar kişiyle başka insanlar, Özellikle salih kimseler arasında soğukluk peyda eder.
Bu soğukluk ne kadar güçlenirse onlardan ve onlarla otu­rup kalkmaktan o kadar uzaklaşır, böylece onlardan istifade be­reketinden mahrum kalır. Kişi Rahman taraftarlarına uzak kal­dığı oranda şeytan taraftarlarına yaklaşır. Bu soğukluk o kadar güçlenir ki sonunda iyice yerleşir ve onunla hanımı, çocukları akrabaları arasında, onunla kendi nefsi arasında da olmaya başlar. Onu kendisine dahi yabancı görürsün.
Seleften bir zat şöyle diyor: Ben Allah'a (c.) karşı bir gü­nah işliyorum da, onun etkisini bineğimin ve hanımınım davra­nışlarında hissediyorum."
Her işin ona zor gelmesi: Kişi hangi işi yapmaya kalksa onun kapısının kendisine kapandığını veya zorlaştığını görür. Çünkü her kim Allah'tan sakınırsa, Allah işlerini ona kolaylaş­tırır. Sakınmayı terkettiğinde de işlerini zorlaştırır. Aman Alla-hım, ne hayret verici durum! Kul tüm hayır ve fayda kapılarının kendisine kapandığı veya yollarının kendisine zorlaştığını görür ve bunun nereden kaynaklandığını bilmez.

Kalbin Kararması


Kişi bunu kalbinde, gözleriyle, gecenin zifiri karanlığını hissettiği gibi, hakiki olarak hisseder. Gözü için karanlık ne ise kalbi için günahın karanlığı odur. Çünkü itaat nûr, masiyet ka­ranlıktır. Bu karanlık ne kadar artarsa kişinin şaşkınlığı o ka­dar artar. Sonunda farkına varmadan bid'atlere, sapıklıklara ve helak edici şeylere düşer. Çünkü o, gecenin karanlığında tek ba­şına yürüyen bir kör gibidir. Kalpteki karanlık Öylesine güçlenir ki bu gözde belli olur, sonra daha da güçlenir ve yüze yansır. Yüzde, herkesin gördüğü bir karartı haline dönüşür.
Abdullah b. Abbas fr.) şöyle der: "İyi amel yüze parlaklık, kalbe nur, rızka bolluk/ bereket, bedene güç, insanların kalbi­ne muhabbet verir. Günah ise yüzde siyahlık, kalpte karanlık, bedende zayıflık, rızkta kıtlık ve insanların kalbinde nefret yapar."
Günahlar kalbi ve bedeni zayıflatır. Onun kalbe verdiği zayıflık belli bir husustur. Hatta zayıflatılması onu tamamen öl­dürene kadar devam eder.
Bedeni zayıflatmasına gelince; mü'minin gücü kalbinde-dir. Kalbi güçlendiği oranda bedeni de güçlenir. Günahkâr ise bedenen güçlü olsa da, ihtiyaç halinde onun gücü son derece za­yıftır. Ona en çok ihtiyaç duyduğu anda kendisine ihanet eder. Bir düşün; İranlıların ve Bizanslıların bedenleri en çok ihtiyaç duydukları anda kendilerine nasıl ihanet etti ve mü'minler on­lara bedenlerinin ve imamlarının gücüyle, nasıl galip geldiler?
İbadetten mahrum kalması. Günahın tek cezası, bu olsay­dı ceza olarak yeterdi. Günah kişiyi, onu işlemediği takdirde ya­pacak olduğu ibadet ve tâatten men'eder. Başka bir ibadetin yo­lunu keser. Yaptığı günahtan dolayı üçüncü, dördüncü... hayır­ların yolu kesilir. Yaptığı bir günahtan dolayı her biri dünya ve dünyadakilerden daha hayırlı bir çok ibadet ve hayır yolunun önü o kişiye kesilir. Bu, yediği bir lokmadan dolayı hastalanan, böylece ondan daha hoş bir çok lokmadan mahrum kalan kişinin haline benzer. Yardımı ancak Allah'tan dileriz.
Günahlar, ömrü kısaltır ve bereketini götürür. Çünkü tak­va ömrü uzattığı gibi, günahlar da onu kısaltır.
Âlimler bu hususta farklı görüşlere sahiptirler.
Bazıları ömrün kısalması bereketinin gitmesi demektir, demişlerdir. Bu görüş doğrudur. Ömrün bereketinin gitmesi gü­nahların etkilerinden bir tanesidir.
Bazıları şöyle demişlerdi: Masiyetler ömrü, rızık gibi haki­katen azaltır. Çünkü Yüce Allah rızkın bereketi için bir çok se­bepler koymuştur; rızık bunlarla çoğalır, bollaşır. Bunun gibi ömrün bereketi (=uzunluğu) için de bir takım sebepler koymuş­tur; Ömür bunlarla artar ve uzar.
Bunlar şöyle derler: Ömrün, belli sebeplerden dolayı eksil­mesi gibi, belli sebeplerden dolayı uzaması imkansız değildir. Zira rızıklar, eceller, mutluluk ile mutsuzluk, sıhhat ile hasta­lık, zenginlik ile fakirlik Yüce Rabb'in kaderi ile olsa da, O ka­derde belirlediklerini bir takım sebeplerle ilintili olarak belirler.
Bazı âlimler de şöyle demişlerdir: Günahların ömrü kısalt­masından maksat kalplerin ömrünü kısaltması dır. Çünkü haki­ki hayat kalbin hayatıdır. O yüzden yüce Allah kâfiri diri değil ölü saymıştır. O "onlar ölüdürler, diri değildirler"[1] bu­yurur. Öyleyse, hakikatte hayat kalbin hayatıdır. İnsanın yaşa­dığı süre içindeki ömrü sadece, Allah ile birlikte hayat bulduğu anlarıdır. Onun ömrü sadece o vakitlerdir. Öyle olunca, yapılan her iyilik, takva, itaat, ve ibadet vs. hakiki ömür olan bu anları artırmış olur. Onun dışındaki anlara ömür denmez.
Özetle... Kul Allah'tan yüz çevirip günahlarla iştigal etti­ğinde hakiki hayatının (=kalbî hayat) günlerini zayi etmiş olur ve bunun acısını "Âh keşke hayatım için birşeyler yapsaydım"[2] dediği gün hisseder. Günahla iştigal eden kişi; ya bu­nunla birlikte dinî ve dünyevî bazı faydalar için gayret gösteriyordur ya da göstermiyor dur. Eğer hiç göstermemişse ömrünün tümünü zayi etmiş, hayatını tamamen boşa harcamış olur. Şa­yet o yolda az-buçuk gayreti varsa bu engellerden dolayı yolu uzar, o yolun aksi istikametindeki iştigali oranında hayır yolla­rı, ona zorlaşır. Bu ise, ömründe hakiki bir kısalma demektir.
Meselenin sırrı, işin özeti şudur: İnsanın ömrü, yaşadığı süredir. Yaşaması ise ancak Rabbine yönelmesi, peygamberini sevme, Allah'ı zikretme ve rızasını tercih etme yoluyla nimetle­rinden istifade etmesidir.
Günahların bir başka etkisi de benzerlerini ekmeleri, bir­birlerini doğurmalarıdır. Öyle ki sonunda onları terketmek ve sıyrılmak kul için çok güç hale gelir. Seleften bir zat şöyle der: "Günahın cezalarından biri de başka bir günah doğurmasıdır. İyi amelin ödüllerinden biri ardından gelen ikinci bir iyi amel­dir. Kul iyi bir amel işlese, yanındaki "beni de işle" der. Onu yaptığında üçüncü bir hayırlı amel de aynısını söyler... Böylece kazanç katlanır, sevap çoğalır.
Günahlar da böyledir. Sonunda taatler ve günahlar kişide yerleşik haller, ayrılmaz nitelikler ve sabit melekeler haline dö­nüşür, öyle ki iyi bir insan tâat yapmaktan aciz kalsa daralır. Kendini sudan ayrılmış balık gibi hisseder. Bu durumdan ancak ona tekrar döndüğünde kurtulur; rahatlar, huzur bulur, sevinir.
Mücrim de günahı bırakıp tâate yöneldiğinde sıkılır, göğ­sü daralır, ve günaha tekrar dönene kadar eli kolu bağlı gibi olur. Hatta çoğu fasıklar hiçbir zevk almadıkları ve içlerinde ona karşı dürtü bulunmadığı halde sırf günahtan ayrı kalmanın verdiği elemle günaha dalarlar. Nitekim bunların elebaşı Hasan b. Hâni şu şiirinde bu hususu açıkça ifade eder:
Kadehin biri zevkine içtiğim. Diğeri ondan hicranımı teskin için.
Başkası şöyle der:
O şifamdı; aslında derdimin ta kendisi İçkicinin içkiyi tedavi için içişi gibi
Kul bir süre kendini ibadete zorladıktan sonra ona alışır, sever ve onu başka şeylere tercih eder. Sonunda Allah rahmetiy-le ona melekler gönderir. Melekler onu tâate dürtükler, teşvik eder, yattığı ve oturduğu yerden kaldırıp ibadete yöneltirler.
Masiyet ehli kimse de günahlara alışır, kalbi onlara ısı­nır. Sonunda Allah ona, sürekli günaha dürtükleyici şeytanlar gönderir.
Birinci kulda tâat askerleri Allah'ın verdiği yardımla güç­lendiler ve onun en büyük yardımcıları oldular. İkinci kulda da masiyet askerleri verilen desteklerle güçlendiler ve onun yar­dımcıları oldular.
Masiyetlerin kul için en tehlikeli etkilerinden biri de kal­bin hayır yapma iradesini zayıflatıp, günah işleme iradesini güçlendirmesi; tevbe irade ve isteği kalbinden tamamen çıkınca­ya kadar tevbe iradesini yavaş yavaş zayıflatmasıdır. O ancak canının yarısı çıkınca tevbe eder. O vakit diliyle yalancıların tevbe ve istiğfarlarını söyler durur. Ama kalbi hâlâ günahlara bağlı onda ısrarlıdır; güç yetirdiğinde hemen yapmaya kararlı­dır. Bu hastalıkların en büyüğü ve uçuruma en yakın olanıdır.
Bir süre sonra kişinin kalbinden günahların çirkinliği kaybolur ve günahlar onun adeti haline gelir. Artık insanların onu görmesini ve hakkında konuşmalarını yadırgamaz, rahat­sız olmaz.
Bu, fasıklar için arsızlığın zirvesi, zevkin kemâlidir. Öyle ki bunlar yaptıkları günahlarla övünür, onu bilmeyenlere anla­tır ve "Ey filan! Ben şöyle şöyle yaptım" derler.
Bu tür insanlar bir türlü iyileşmezler. Bunlara genelde, tevbe kapısı kapanır, tevbe yolu tıkanır. Nitekim RasûluUah (s.) şöyle buyurur: "Ümmetimin, günahlarım açığa vuranlar dışında hepsi iflah olur. Şu da açığa vurmaktan sayılır: Allah (c.) kulu­nun yaptığı günahı, örtmüştür. Sabah olduğunda adam kendini ifşa ederek: "Ey filan, ben bu gün şöyle söyle, böyle böyle yap­tım" der. Rabbi geceleyin günahını gizlemişken o kendini ifşa eder.
Her bir masiyet yüce Allah'ın helak ettiği ümmetlerden bi­rinin mirasıdır. Lûtilik Lût'un (a.s.) kavminden mirasdır.
Malı alırken fazla, verirken az tartmak Şuayb'm kavmin­den mirasdır.
Yeryüzünde fesat yapmak ve büyüklenmek Firavun'un kavminden mirasdır.
Kibirlilik ve zorbalık Hûd'un kavminin mirasıdır. İşte âsi kişi Allah'ın düşmanı olan bu ümmetlerden birinin elbisesini giymiş demektir.
Ahmed b. Hanbel'in oğlu Abdullah babasının Zühd kita­bında, Malik b. Dinar'ın şu sözünü zikretmiştir: Yüce Allah is-railoğullarmm bir peygamberine şöyle vahyetti: Kullarıma söy­le; düşmanlarımın yollarına girmesinler, düşmanlarımın elbise­lerini giymesinler, düşmanlarımın gemisine binmesinler düş­manlarımın yiyeceklerini yemesinler. Sonra onlar gibi, düşman­larım olurlar."
Ahmed'in Müsned'de Abdullah b. Ömer'in rivayetiyle zik­rettiği hadiste Rasûlullah şöyle buyurmuştur: "Kıyametin biraz öncesinde, sadece ortağı bulunmayan Allah'a kulluk edilmesi için kılıçla gönderildim. Rızkım mızrağımın altındadır! Zillet ve kölelik benim emrime muhalefet edenlere kılındı! Her kim bir topluma benzerse onlardan olur."
Masiyet kulun Allah nezdinde değersizleşmesine, gözün­den düşmesine sebeptir. Hasan-ı Basri der ki: "Onlar Allah nez­dinde değersizleştiler de O'na (c.) âsî oldular. Nezdinde değerli olsalarda Allah (c.) onları korurdu."
Kul Allah nezdinde değersizleşince de ona hiç kimse değer vermez. Nitekim Yüce Allah "Allah her kimi hakir ve değersiz yapmışsa ona değer verecek hiç kimse yoktur"[3] buyur­muştur. İnsanlar muhtaç olduklarından veya şerrinden kork­tuklarından o günahkâra saygı gösterseler de, o kaderinde en hakir, en düşük şeydir.
Kul günahları işleye işleye onları basit görmeye, kalbinde küçümsemeye başlar. Bu ise helak alametidir. Çünkü günah ku­lun gözünde ne kadar küçülürse Allah nezdinde o kadar büyür.
Buhârî Sahîh'inde ibn Mesud'dan (r.) şöyle rivayet etmiş­tir: Mü'min günahlarını dibinde bulunduğu ve üzerine yıkılma­sından korktuğu bir dağ gibi görür. Günahkâr ise günahlarını burnuna konan ve eliyle şöyle yaptığında uçan bir sinek gibi görür.
Kişinin yaptığı günahın uğursuzluğu çevresindeki insan­lara ve hayvanlara da döner. Böylece günahları ve zulmü nede­niyle o da yanar başkaları da.
Ebû Hureyre (r.) : "Zalimin zulmünden toy kuşları bile yu­valarında Ölürler" demiştir.
Mücahid der ki: Kuraklık şiddetlenip yağmur kesildiğinde hayvanlar insanların günahkârlarına lanet eder ve "Bu ademoğ-lunun masiyetinin uğursuzluğu sebebiyle" derler.
İkrime de şöyle der: Yeryüzünün hayvanları ve haşeratla-rı, hatta papuç tartan böcekleri ve akrepler (insana lanet eder) ve "insanoğlunun günahları nedeniyle yağmurdan mahrum edil­dik" derler.
Kişinin günahının cezası yetmiyormuş gibi, ona bir de hiç­bir günahı bulunmayanlar lanet ederler.
Masiyet sahibine, mutlaka zillet ve hakirlik verir. İzzetin tümü ise Allah'a itaattedir. Yüce Allah "Her kim izzet istiyorsa izzetin hepsi sadece Allah'ındır."[4]
Yani izzeti Allah'a itaatte arasın. Zira onu ancak Allah'a itaatte bulur.
Seleften bir zat şöyle dua ederdi: "Allahım! Beni sana ita­atle aziz kıl, sana isyanla zelil kılma".
Hasan-ı Basrî der ki: "Günahkârları katırlar çatlarcasına hızlı, beygirler rahvanca keyifli götürseler yine de günahkârla­rın kalpleri günahtan ayrılmaz. Allah kendisine âsi olanları mutlaka zelil eder."
Abdullah b. Mübarek der ki:
Günahın kalpleri öldürdüğünü gördüm
Onlara devam zillet bırakır
Günahların terki kalplerin hayatıdır
Kendin için en hayırlısı günaha âsî olman.
Dini, hükümdarlar, kötü âlimler
Ve kötü ruhbanlardan başka kimler ifsad etti ki?
Günahlar aklı ifsad ederler. Çünkü aklın bir nuru vardır, masiyet ise bunu kaçınılmaz olarak söndürür. Nuru sönünce de akıl zayıflar, eksilir.
Seleften bir zat "Aklı yardımına koşan hiç kimse, günah iş­lemez" der. Bu açık bir şey. Zira çağırsaydı aklı onu masiyetten men'ederdi. Çünkü kendisi yüce Rabb'in avucunda ve hüküm­ranlığı altındadır. Allah (c.) onu görmektedir. Kendisi O'nun evinde, sergisinin üzerindedir. Melekler yanmdalar ve onu gör­mekteler. Kur'an vaizi onu bundan nehyetmekte, ölüm vaizi en­gellemekte, cehennem nasihatçisi onu menetmektedir. Masiyet sebebiyle elinden kaçırdığı dünya ve ahiret nimetleri onu yaptı­ğında elde ettiği sevinç ve lezzetin kat kat fazlasıdır. Hâl böyle iken sağlıklı bir akla sahip hiç kimse tüm bunları göz ardı ede­bilir mi?
Günahlar çoğaldığında sahibinin kalbini mühürler ve kişi­yi gafillerden eder. Nitekim seleften bir zât "Hayır, onların işle­yip kazandıkları şeyler, kalplerinin üzerine pas olmuştur"[5] âyetinden "Günahtan sonra günah işlemek" demek olduğunu söylemiştir.
Hasan-ı Basrî de: "Bu, günah üzerine günah işlemektir. Sonunda kalp kör olur" demiştir.
Meselenin aslı şudur: Kalp masiyet sebebiyle paslanır. Ma-siyetler çoğaldıkça pas da çoğalır ve sonunda âyette "rân" diye ifade edilen hâle (kalın pas tabakası) dönüşür. Daha sonra kalp mühürlenir, damgalanır, ve kilitlenir. Böylece kalp bir örtü ve dış tabaka altında kalır. Bu durum hidayet ve basiret hâlinden sonra olursa her şey alt üst olur. Öncekinin aksine döner. Artık o noktadan sonra düşmanı ona dost olur ve dilediği yâna götürür.
Günahlar kulu Allah Rasûlü'nün (s.) lanetine maruz bıra­kır. Çünkü O belli günahların sahiplerine lanet etmiştir.
Rasûlullah saçı saça ilave edene ve ettirene, dövme yapa­na ve yaptırana, dişlerini birbirinden ayırtıp inceltene ve bunu yaptırana lanet etmiştir.
Faizi yiyene, yedirene, kâtibine ve şahidine lanet etmiştir.
Üç talakla boşandıktan sonra eski kocasına tekrar döne-bilmesi için onunla geçici olarak evlenen adama ve bu yolla, tek­rar evlenme yolu açan kadına lanet etmiştir.
Hırsıza lanet etmiştir.
İçkiyi içene, dağıtana, meyvasından çıkarana ve çıkarta­na, satana, alana, parasını yiyene, taşıyana ve kendisine götü­rülene lanet etmiştir.
Arazilerin sınırlarını ve işaret taşlarını değiştirene lanet etmiştir.
Ebeveynine lanet edene lanet etmiştir.
Canlı bir şeyi fal okuyla kura çekmede hedef gibi kullana­na lanet etmiştir.
Kadınımsı erkeklere ve erkeğimsi kadınlara lanet etmiştir. Allah'tan (c.) başkası adına hayvan kesene lanet etmiştir.
İslâm'da olmayan bir şeyi türetene veya onu koruyup kol­layana lanet etmiştir.
Suret yapanlara lanet etmiştir.
Lût kavminin işini yapana lanet etmiştir.
Babasına ve annesine sövene lanet etmiştir.
Hakkı anlatanı susturan, böylece doğru yola kor ve biha­ber kalana lanet etmiştir.
Hayvanla cinsel ilişki yapana lanet etmiştir.
Bir hayvanın yüzüne demiri ısıtıp basarak işaret yapana lanet etmiştir.
Bir müslümana zarar veren veya hile yapan kimseye lanet etmiştir.
Kabirleri ölümü hatırlama maksadını taşımaksızın sürek­li ziyaret eden kadınlara ve kabirler üzerine mescid ve ışıklan­dırma yapanlara lanet etmiştir.
Kocasına karşı hanımının, efendisine karşı kölesinin aklı­nı çelene lanet etmiştir.
Kadına arka organından yanaşana lanet etmiştir. Kocasıyla ilişkiyi reddedene, meleklerin sabaha kadar la­net edeceklerini haber vermiştir.
Kendisini babasından başkasına nisbet ettirene lanet et­miştir.
Bir kardeşine demir (=öldürücü silah) kaldırana lanet et­miştir.
Sahabîlere sövene lanet etmiştir.


[1] Nahl, 21
[2] Fecr, 24
[3] Hac, 18
[4] Fâtır, 10
[5] Mutaffifin, 14