Bu Blog içinde Ara

27 Haziran 2012 Çarşamba

Kur'an Ve Sünnet'i Yanlış Anlayarak Aldanma

Kur'an Ve Sünnet'i Yanlış Anlayarak Aldanma


Bazıları âyetleri ve hadisleri kendilerinin ve benzerleri­nin yanlış anlamalarıyla aldanır ve onlara güvenir, dayanırlar. Örneğin bazıları "Rabbın sana verecek ve sen razı olacaksın"
[1] âyetine aldanırlar. Kişi cehennemde olmaya razı ol­mayacağına göre Allah da (c.) onu cehenneme koymayacaktır.
Bu, cehaletin en çirkinlerinden ve Allah'a karşı uydurulan en büyük yalanlardandır. Çünkü Rasûlullah (s.) Allah'ın razı oldu­ğu şeye razı olur. Allah da (c.) zalimlere, fasıklara, hainlere ve büyük günahlarda ısrar edenlere azap etmekten razıdır. Hâ­şâ... Yüce Rabbınm razı olduğu şeye Peygamberinin (s.) razı ol­maması imkansızdır.
Bazısı "Şüphesiz Allah tüm günahları affeder"[2] ayetine aldanır. Bu da cehaletin en çirkinler indendir. Çün­kü bu âyetin kapsamında şirk de yer almaktadır. Şirk ise gü­nahların başı ve temelidir. O halde bu âyetin tevbe edenler hak­kında olduğunda hiçbh\ihtilaf yoktur. Dolayısıyla Allah (c.) an­cak, her türlü günahtan tevbe eden tevbekârın günahını affe­der. Şayet âyet tevbe etmeyenler hakkında olsaydı, azab tehdi­di içeren tüm âyet ve hadisler ile bazı muvahhidlerin şefaatle cehennemden çıkacaklarını ifade eden hadisler geçersiz olurdu. Bunu söyleyen, bilgisinin ve anlayışının kıtlığından söylemek­tedir. Çünkü Yüce Allah'ın buradaki ifadesi genel ve mutlaktır. Böylece burada, tevbekârları kastettiği anlaşılmaktadır. Çün­kü Nisa sûresi 48. ayette bu meseleyi genel ve mutlak bir lafız­la değil, özel ve kayıtlı bir ifadeyle zikretmiş, böylece bu âyete açıklama getirmiştir: "Allah kendisine ortak koşulmasını bağış­lamaz. Onun dışındaki günahları ise 'dilediği kimse için' bağış­lar!" Yüce Allah şirki affetmeyeceğini ve onun dışmdakileri ba­ğışlayacağını haber vermiştir. Şayet bu, tevbekârın dışındaki kimse hakkında olsaydı şirk ile başka günahlar arasında böyle ayırım yapılmazdı.
Bazı cahiller de "Ey insan! seni kerem sahibi Rabbine kar­şı aldatan şey nedir?"[3] âyetiyle aldanırlar. "Allah af­fedicidir kerem sahibidir" derler. Bunlardan bazıları "Allah bu âyette gafillere delil sunmaktadır" derler. Bu bir cehalettir! Hal­buki onu aldatan; gururu, şeytanı, nefs-i emmâresi (=kötülüğü emredici nefsi), cehaleti ve hevâ hevesidir. Yüce Allah burada "Kerim" lafzını kullanmıştır. Kerim efendi, büyük, kendisine itaat edilen ve hukukunun zayi edilmemesi gereken demektir. Bu gafil yanlış yerde olurmuş, kendisiyle muamelede en aldanıl-maması gereken varlığa karşı hatâh davranmış kısaca, kendisi­ni aldatmıştır.
Bazısı yüce Allah'ın cehennem hakkındaki "Onda ancak, bedbaht kimse pişer; o ki yalanladı ve döndü"[4] ve "O cehennem kâfirler için hazırlanmıştır."[5] gibi ayetlere bakarak kendini kandırmıştır.
"Ben sizi alev saçan bir ateşe karşı uyardım"[6] ayetinde bahsedilenin cehennemin tabakalarından biri olduğu­nu bilmiyor. Cehennemin tümü kastedilmiş olsa bile âyette, gir­mek anlamındaki "duhûl" değil, ateşte kızarma anlamındaki "siy" kelimesi kullanılmıştır.
Kişinin pişirilmeyeceğinin söylenmesi cehenneme girme­yeceği anlamına gelmez. Çünkü "siy"' "duhûl"dan daha özeldir. Özelin olmayacağının söylenmesi genelin de olmayacağı anlamı­na gelmez. Sonra bu kimse bir sonraki âyeti ("Ondan uzak tutu­lur en çok sakınıp Allah'ın azabından korunan!"[7] düşünseydi kendisinin hemen cehennemden kurtulanlar diye an­latılan kimselerden olmadığını bilirdi.
Yüce Allah'ın cehennem için "O-kâfirler için hazırlanmış­tır" âyetine gelince; Allah (c.) cennet için de "Müttakîler için ha­zırlanmıştır" buyurmuştur.[8] Cehennemin kâfir­ler için hazırlanmış olması oraya fasıkların ve zalimlerin girme­sine; cennetin müttakîler için hazırlanmış olması oraya -hiçbir hayır yapmamış da olsa- kalbinde buğday tanesi ağırlığında imanı bulunan kimsenin girmesine engel değildir.
Bazıları Aşure günü orucuyla veya Arefe günü orucuyla al­danırlar. Hatta bazıları "Aşure orucu bir yıl işlenen tüm günah­ları yok eder. Arefe günü orucu da kişiye fazladan sevap olarak kalır." demişlerdir. Ancak bu kimse Ramazan orucunun ve beş vakit namazın Arefe günü ve Aşure günü oruçlarından daha bü­yük ve faziletli olduğu halde, -büyük günahlardan sakmıldığı takdirde- ancak aralarında yapılan günahları yok ettiğini bilmi­yor mu? Bir gün tuttuğu nafile oruç nasıl olur da sürekli işlenen ve tevbe edip bırakılmayan büyük günahlara kefaret olur? Bu imkansızdır. Kaldı ki, Arefe ve Aşure oruçları bir yıl boyunca ya­pılan tüm günahları yok ediyor olabilir, ama bu, belli şartları bulunan ve gerçekleşmesine engel olabilecek belli engelleri bu­lunan vaadlerden olabilir. Onun büyük günahlarda ısrarı da günahını yok etmesine engel teşkil eden sebeplerden biri olabilir. Belki de büyük günahlarda ısrar etmiş olmasaydı, tuttuğu oruç­la beraber "günahta ısrar etmeyişi" günahları silmede yardımla-şır, birbirlerine destek olurlardı; Ramazan orucunun ve beş va­kit namazın "büyük günahlardan sakınmak" vasfıyla birlikte küçük günahları silmede birbirlerine destek ve yardımcı olma­ları gibi. Ki, zaten yüce Allah "Eğer siz nehyolunduğunuz büyük günahlardan sakınırsanız küçük günahlarınızı sileriz"[9] buyurmuştur. Böylece şu bilinmiş oldu: Bir şeyin, günahla­rın kefaretine sebep kılınması, kefarette onun ve başka bir sebe­bin birbiriyle yardımlaşmasına yani iki sebebin bir araya gelme­sinin günahları silmede birinin tek başına bulunmasından daha güçlü ve etkili olmasına engel değildir. Kefaret vesileleri ne ka­dar güçlü olursa kefaret o kadar güçlü, tam ve kapsamlı olur.


[1] Duhâ, 5
[2] Zümer, 53
[3] İnfıtâr, 6
[4] Leyi, 15, 16
[5] Bakara, 24
[6] Leyi, 14
[7] Leyi, 17
[8] Âl-i İmran, 133
[9] Nisa, 31