Bu Blog içinde Ara

26 Haziran 2012 Salı

Toplum Ve Fert


Toplum Ve Fert


İnsan, hemcinsiyle yaşama duygusuyla doludur. Az bir süre için yal­nız kalan kişi, etrafına bakınarak kendi cinsini arar. Tabiatta diğer görü­len varlıklar, onun bu yalnızlığını gideremez. Çünkü yapı, duygu, ve dil bakımından uyuştuğu tek varlık bizzat kendi cinsidir. Fakat bu durum ona bazı vecibeler yükletiyor.
İlkel cemiyetlerde görülen kaideler, dış görünüşte basit gibi görünü­yorsa da, üzerlerine fazla eğilince bunlarda, toplum içinde yaşama sana­tının saklı bulunduğu görülür. Değişik merhaleler geçirdikten sonra, son olarak İslâm'la karşılaşan insan, ilk zamanlarda görülen sorumluluk duy­gusundan ayrı bir sorumlulukla karşılaştı. Kendine, ailesine, yakınlarına içinde yaşadığı topluma ve bütün insanlığa. Bu bakımdan her şeyde “umu­mî maslahatı” göz önünde bulundurmuş, ferdi yaşadığı cemiyetin menfaati­ni kollamaya sevketmiştir. Bu hususta vazettiği esaslar yanısıra
İyilik ve tekva hususunda yardımlasınız.” [1]
Hepiniz çobansınız ve sürünüzden sorumlusunuz...” [2]
Âyeti ve hadisini zikredelim.
Her şey bir sınırın çevrelediği saha içinde serbesttir. Bu serbestiyet içinde kalan hususlar tetkik edilince fert ve cemiyetin menfaatlannın ku­caklaştığı görülür. Şurası bir gerçektir:
Her şeyde bağlı bulunduğu top­lumun menfaatini göz önünde bulunduran bir ferdi anlayışla, toplumun açık bıraktığı kapılardan girmeyi fırsat bilerek oraya girmeyi menfaat telâkki eden bir anlayış arasında büyük farklar vardır.
İslâm “Kendisi için istediğini mümin kardeşi için istemediği müddetçe mü'min olmayacağını” [3] “Mü'min mü'mine nîsbetle adeta bir yapıdır... Birbirini pekiştirirler”  [4] ifadeleri belirtmek suretiyle fert ve cemiyet mü nasebetterinin nasıl olacağını öz olarak belirtiyor. Hususî bir araştırmaya konu olacak mahiyette bulunan bu mevzuu “görgü kurallariyle” ilgili olduğu için üzerinde durulmasını uygun buldum.
Bu konu müslüman bilginlerinin dikkatından kaçmamıştır. Ragib el-İsfahani bunu bir risalede teferruatiyle işlemiştir. [5] O diyor ki:
“İnsanlar bazan normal ihtiyaçlarını görmek için bîr yere çekilirler. (Allah'ına dua ve diğer ihtiyaçlar gibi) [6] fakat bunun yanısıra bazı ihtiyaçlarını görmek için de onlarla beraber olmak mecburiyetindedir. (Bunun misâlleri çoktur) Bu bakımdan insan tab'an medenidir” demiştir. İbn-i Abbas birinin:
“Allah'­ım! İnsanlardan beni müstağni kıl” şeklinde dua yaptığını duyunca Ona şöy­le dedi:
“Ey adam! Senin Allah'tan ancak ölümü istediğini görüyorum. Çünkü insanlar yaşadıkları sürece birbirlerinden müstağni olamazlar. Diğerleriyle beraber bir arada olmak mecburiyetindedir. İnsanlar, birbirlerinden müstağni olmayan tıpkı bir vücudun organları gibi yaratılmıştır. Birbirle­riyle ünsiyeti korumak için insan olarak adlandırılmıştır. [7] Hz. Peygam­ber de bunun önemini izah etmiştir:
İnsanların arasına karışıp onların ezi­yetlerine sabreden mü'min, insanların arasına karışmayan ve ezaya sabretmeyen mü'minden daha üstündür.' [8] Nitekim tek başına yolculuğa çık­mayı istememişti.r” [9]
Ayrı yaşamanın verimliliğinden bahsedenler de çıkmış ve en değerli ilimleri ve iyi düşünceyi yalnızlık halinde bulunurken insanın çıkarttığını söylemişlerdir. [10]
Fakat bu hususta doğru olan şudur:
Dağlarda ve mağaralarda tek ba­şına yaşamak kötülenmiştir. Çünkü böyle bir durum, insanlardan sıyrılıp ölüler ve vahşîler zümresine girmektedir. Âkil, yiğitlik, iffet ve adalet gi­bi insanda bulunan en güçlü faziletlerin iptali tembelliği doğurtur. Tembel­lik ve bütün bir rahatlığa dalmanın, rezaletlerin en büyüğünden olduğu ke­sin bir surette ortaya çıkmıştır. Zira bu ikisi kişi ile faziletlerin arasını ayırırlar. [11]
Esas toplumdan uzaklaşma isteği iki notkatandır.
a- Ruhunu tiksindiren bazı olayların cereyanı
b- Ödevlerden kaçma Bu ise İslâm'ın fert yapısına giydirmek istediği karaktere zıttır. Üste­lik bunun zühtle de ilgisi yoktur. İslâm'daki züht, cemiyet içindedir, onun dışında değildir. Zaten İslâm'daki zühtün toplumdan kaçmak olmadığı Hz. peygamber tarafından bildirilmiştir.
Sonra İslâm insanları müşavereye davet etmiştir. Müşavere ise tek başına olmaz. Bundan dolayı insanın toplumla olma zarureti onlardan çe­kilip tek başına yaşamaktan daha çoktur. [12]


[1] Maide: 5/2
[2] Buhari, tec. ter. III487
[3] Müslim, teıcemesi, 1/105
[4] Cami'us-Sağir, (Suyuti) 11/170
[5] Risaletün fi muhaletatı-n-Nası: Sû:  Esad ef. 3654 V. 15
[6] a. g. r.v. 16 a
[7] a.g.r.v. 16b
[8] İbn-i mace: “fiten- 23, Ahmed: 11/43, V/365
[9] Darimi, istizan, 47
[10] a.g.r.v. 17 a
[11] a.g.r.v. 17b
[12] a.g.r.v. 16b İslâm düşüncesinin derin tarihine sayın okuyucunun dikkatlarını çek­mek için bu risaleden iktibaslar yapılmıştır. Halbuki bu meselenin tartışmasına sos­yal bilimler son zamanlarda yer vermiştir.