Toplum Ve Fert
İnsan, hemcinsiyle yaşama duygusuyla doludur. Az bir süre için yalnız kalan kişi, etrafına bakınarak kendi cinsini arar. Tabiatta diğer görülen varlıklar, onun bu yalnızlığını gideremez. Çünkü yapı, duygu, ve dil bakımından uyuştuğu tek varlık bizzat kendi cinsidir. Fakat bu durum ona bazı vecibeler yükletiyor.
İlkel cemiyetlerde görülen kaideler, dış görünüşte basit gibi görünüyorsa da, üzerlerine fazla eğilince bunlarda, toplum içinde yaşama sanatının saklı bulunduğu görülür. Değişik merhaleler geçirdikten sonra, son olarak İslâm'la karşılaşan insan, ilk zamanlarda görülen sorumluluk duygusundan ayrı bir sorumlulukla karşılaştı. Kendine, ailesine, yakınlarına içinde yaşadığı topluma ve bütün insanlığa. Bu bakımdan her şeyde “umumî maslahatı” göz önünde bulundurmuş, ferdi yaşadığı cemiyetin menfaatini kollamaya sevketmiştir. Bu hususta vazettiği esaslar yanısıra
“İyilik ve tekva hususunda yardımlasınız.” [1]
“Hepiniz çobansınız ve sürünüzden sorumlusunuz...” [2]
Âyeti ve hadisini zikredelim.
Her şey bir sınırın çevrelediği saha içinde serbesttir. Bu serbestiyet içinde kalan hususlar tetkik edilince fert ve cemiyetin menfaatlannın kucaklaştığı görülür. Şurası bir gerçektir:
Her şeyde bağlı bulunduğu toplumun menfaatini göz önünde bulunduran bir ferdi anlayışla, toplumun açık bıraktığı kapılardan girmeyi fırsat bilerek oraya girmeyi menfaat telâkki eden bir anlayış arasında büyük farklar vardır.
İslâm “Kendisi için istediğini mümin kardeşi için istemediği müddetçe mü'min olmayacağını” [3] “Mü'min mü'mine nîsbetle adeta bir yapıdır... Birbirini pekiştirirler” [4] ifadeleri belirtmek suretiyle fert ve cemiyet mü nasebetterinin nasıl olacağını öz olarak belirtiyor. Hususî bir araştırmaya konu olacak mahiyette bulunan bu mevzuu “görgü kurallariyle” ilgili olduğu için üzerinde durulmasını uygun buldum.
Bu konu müslüman bilginlerinin dikkatından kaçmamıştır. Ragib el-İsfahani bunu bir risalede teferruatiyle işlemiştir. [5] O diyor ki:
“İnsanlar bazan normal ihtiyaçlarını görmek için bîr yere çekilirler. (Allah'ına dua ve diğer ihtiyaçlar gibi) [6] fakat bunun yanısıra bazı ihtiyaçlarını görmek için de onlarla beraber olmak mecburiyetindedir. (Bunun misâlleri çoktur) Bu bakımdan insan tab'an medenidir” demiştir. İbn-i Abbas birinin:
“Allah'ım! İnsanlardan beni müstağni kıl” şeklinde dua yaptığını duyunca Ona şöyle dedi:
“Ey adam! Senin Allah'tan ancak ölümü istediğini görüyorum. Çünkü insanlar yaşadıkları sürece birbirlerinden müstağni olamazlar. Diğerleriyle beraber bir arada olmak mecburiyetindedir. İnsanlar, birbirlerinden müstağni olmayan tıpkı bir vücudun organları gibi yaratılmıştır. Birbirleriyle ünsiyeti korumak için insan olarak adlandırılmıştır. [7] Hz. Peygamber de bunun önemini izah etmiştir:
İnsanların arasına karışıp onların eziyetlerine sabreden mü'min, insanların arasına karışmayan ve ezaya sabretmeyen mü'minden daha üstündür.' [8] Nitekim tek başına yolculuğa çıkmayı istememişti.r” [9]
Ayrı yaşamanın verimliliğinden bahsedenler de çıkmış ve en değerli ilimleri ve iyi düşünceyi yalnızlık halinde bulunurken insanın çıkarttığını söylemişlerdir. [10]
Fakat bu hususta doğru olan şudur:
Dağlarda ve mağaralarda tek başına yaşamak kötülenmiştir. Çünkü böyle bir durum, insanlardan sıyrılıp ölüler ve vahşîler zümresine girmektedir. Âkil, yiğitlik, iffet ve adalet gibi insanda bulunan en güçlü faziletlerin iptali tembelliği doğurtur. Tembellik ve bütün bir rahatlığa dalmanın, rezaletlerin en büyüğünden olduğu kesin bir surette ortaya çıkmıştır. Zira bu ikisi kişi ile faziletlerin arasını ayırırlar. [11]
Esas toplumdan uzaklaşma isteği iki notkatandır.
a- Ruhunu tiksindiren bazı olayların cereyanı
b- Ödevlerden kaçma Bu ise İslâm'ın fert yapısına giydirmek istediği karaktere zıttır. Üstelik bunun zühtle de ilgisi yoktur. İslâm'daki züht, cemiyet içindedir, onun dışında değildir. Zaten İslâm'daki zühtün toplumdan kaçmak olmadığı Hz. peygamber tarafından bildirilmiştir.
Sonra İslâm insanları müşavereye davet etmiştir. Müşavere ise tek başına olmaz. Bundan dolayı insanın toplumla olma zarureti onlardan çekilip tek başına yaşamaktan daha çoktur. [12]
[1] Maide: 5/2
[2] Buhari, tec. ter. III487
[3] Müslim, teıcemesi, 1/105
[4] Cami'us-Sağir, (Suyuti) 11/170
[5] Risaletün fi muhaletatı-n-Nası: Sû: Esad ef. 3654 V. 15
[6] a. g. r.v. 16 a
[7] a.g.r.v. 16b
[8] İbn-i mace: “fiten- 23, Ahmed: 11/43, V/365
[9] Darimi, istizan, 47
[10] a.g.r.v. 17 a
[11] a.g.r.v. 17b
[12] a.g.r.v. 16b İslâm düşüncesinin derin tarihine sayın okuyucunun dikkatlarını çekmek için bu risaleden iktibaslar yapılmıştır. Halbuki bu meselenin tartışmasına sosyal bilimler son zamanlarda yer vermiştir.