Bu Blog içinde Ara

26 Haziran 2012 Salı

Adab

Adab


İslâm hukuk kitaplarında sık sık ismine rastlanan bu kelimenin dil yö­nünden; asil ve insanî şeylere meyletme hasleti ve bunun hayatta içtimaî münasebetlerde belirmesi mânasında kullanılır. [1] Edeb, dinin üçte ikisi, din denilse yerinde olur. [2] Mecazi mânada, insanı yüksek kültüre erdi­ren ve irfan erbabı ile muaşerete lâyık mertebeye çıkaran tahsile... Arap lisanı, edebiyat ve şi're delâlet eder.
Kelime geniş bir sahaya nüfuz ettiği halde burada içtimai münasebet­leri tanzim yolunda yapılacak hareket ve davranışları içine almaktadır. Ke­lime; hukuk yönünden de şümullü bir mâna taşımıştır. Hac merasiminde riayet edilecek hususlar, “Adab-ül - Hac” adı altında inceleme konusu ya­pıldığı gibi, hâkimin görev ve yetkisini tanzim eden esaslar içinde “Adab-ül -Kadi” [3] şeklinde isimlendirilmiştir. Hukuk dilinde pek bolca kullanılmış bulunan bu kelime, ferdin ahlâk ve terbiyesini birinci prensip olarak almış olan tasavvufun dilinden düşmez olmuştur. [4] Edebin gerçek yönü ise bütün iyi olan hasletleri toplamaktır. Edebil kimse ise bu hasletleri ken­dinde toplamış kimselerdir. [5] İbn-i Ata şöyle demiştir:
“Edeb, iyi olan işlerle beraber olmaktır” [6]
Hz. Peygamber bir çok hadislerinde buna teşvik etmiştir:
1- Baba çocuğuna güzel edep'ten daha üstün hediye bırakmadı. [7]
2- Allah'ın edebi Kur'a'n'dır. [8]
3- Çocuklarınıza ikramda bulununuz ve edeblerini iyi veriniz. [9]
4- Kişinin çocuğunu terbiye etmesi, bir sa [10] kadar yardımda bulunmasından daha iyidir. [11]
Hz. Mevlâna da gayet yerinde edebten bahsetmiştir:
“Cenâb-ı Hak'tan bizi edebe muvaffak kılmasını dileyelim. Çünkü ede­bi olmayan, Allah'ın lûtfundan mahrum kalır.”  [12]  Bu husustaki gazeli hep beraber okuyalım.
“Efendi; bilmiş ol ki edeb, insanın bedenindeki ruhtur. Efendi; edeb, Allah adamlarının gözü ve gönlü nurudur.
İnsan süflî âlemden değil, ulvî âlemdendir. Şu feleğin dönüşündeki gü­zellik de edebdendir. Eğer şeytanın başını ezmek dilersen gözünü aç ve gör ki, şeytanın kaatili edebdir. İnsan oğlunda edeb bulunmazsa; O, insan ve insanoğlu değildir. İnsan ile hayvan cisimleri arasındaki fark, edeb ile­dir. Gözünü aç da, baştanbaşa Allah Kelâmı olan Kur'an-a bak! Kur'an’ın bütün âyetleri edeb ta'Iiminden ibarettir. İman nedir? diye akıldan sor­dum. Akıl, kalbimin kulağına söyliyerek iman: 'Edebdir' dedi.
Ey Şems-i Tebrizî, sen sırr-i ilâhîsin, sus. Dünya gecesini aydınlatacak ışıkların en parlağı edebdir” [13]

İslâm Adabının Kaynağı


Bunun kaynağı Kur'an-ı Kerîm, Hz. Peygamber'in siyreti ve O'ndan ilham alan ahlâkçıların, mutasavvıfların tavsiyeleri ve terbiye metotlarıdır.
“Cenâb-i Allah, Resulünün getirdiğini almak[14] ve yasakladığı şeyler­den de vazgeçmeyi isterken,
Sizin için Resûlüllah güzel bîr örnektir” [15] âyetiyle de müslümanın her yönden olduğu gibi adab'ta da O'nu örnek seç­melerini bildirmiş oluyor. Zaten O'nu, Rabbi en güzel bir şekilde terbiye etmiş. [16] Hz. Resul'a büyük bağlılıkları olan Allah dostları da edebe teş­vik etmişlerdir. “Ey âşıklar nefsinizi edeble süsleyin. Aşk yollarının hep­si de edebten ibarettir.” [17] Büyük tasavvufcu Ebû Hafs-ı Kebir “Tasav­vuf tamamıyle edeptir, her vaktin, her halin ve her makamın edebî vardır” [18] demiştir.
Gayesi;
Müslümanları Allah'ın istediği bir edeple süsleyerek toplum içindeki fertlerle kuracağı münasebetlerde ölçülü hereket etmesini sağlamaktır.
Ahlâkın merhaleleri; Ahlâkın dereceleri vardır:
I. Hayvanî ahlâk: Menfaat ve hayatı koruma üzerine kurulmuştur. Ha­yatın gayesini haz ve menfaat olarak alanlar hayvanlarla beraberdir. [19]
II. İnsanın ibtidaî ahlâkı: Bunun genel olarak düsturu şudur:  
Şim­diki anı değil, geleceği nazar-ı dikkata alarak yaşamalısın. İçgüdünün arka­sından gidersen yok olursun. Bu yüzden nefsine karşı dâima duracaksın. Kendini içgüdünün elinden kurtararak araştırma, düşünme ve akılla bulacağın yola gideceksin. Kendine yeni bir “ene = ben” yapacaksın. Pren­sibi bencillikten uzaklaşma = Non egoisme [20]
III. Sosyal ahlâk: Ahlâkın en üst derecesidir. İlkel insanın nazarın­da toplum ancak aile ve kabile fertlerinden ibaretti. Bunlar yabancılar hak­kında hiç bir görev hissetmezlerdi. Sosyal ahlâkın üzerinde durduğu te­mel prensipler şunlardır:
a. Hayatı içinde yaşadığın cemiyetin hayatına uydurmak.
b. Cinsine yararlı olmak.
c. Gerekirse canı feda etmek.
a. Bir insan içinde yaşadığı toplumun genel kurallarına bağlanması gerekir. Bu olmazsa, sosyal hayatı birbirine bağlamış prensipler bozulur, dolayısiyle cemiyet sarsılır. Aynı şekilde insanın içinde yaşadığı toplumun davranışlarını ve mânevi değerlerini iyi bilmelidir.
b. Bunu tatbik etmek yine kendi menfaati icabıdır.
c. Fedakârlık gösterilmezse cemiyet yükselmez. Vatanın tehlikede ol­duğu bir zamanda canı feda etmekten çekinmemek.
Muasır ahlâkçıların “Sosyal ahlâkın prensipleri” olarak ileriye sürdük­leri esasları okuyucunun İslam’a yakınlık derecesini ölçmek için burada ver­meyi faydalı buldum. Görülecektir ki ileriye sürülen esaslar İslâm'ın ti­tizlikle üzerinde durduğu konulardır:
1- Sana yapılmasını istemediğin şeyleri başkalarına yapma. Aksine sana yapılmasını istediğin şeyi başkalarına yap.
2- Şahsî ihtiyaçlarını toplumun icaplarıyla bağdaştır.
3- Şimdiki ve gelecekteki insanlığın yükselmesi, gelecek nesillerin alçalmaması için bütün hayatın boyunca, bütün gücünle ehliyet ve istida­dın dahilinde olan şeylere çalış. Medenî insanlığın bir organı olduğun için Onunla olan bağını unutma. Sağ olduğun müddetçe öyle sosyal kurumlar kurmaya çalış ki; bunda hükümet bazı kimselerin gerek kuvvet ve gerek­se hile ile diğer insanların mesaisinden meşru olmayan bir şekilde istifa­de etmesine engel olsun veya hiç olmazsa bütün kuvvetiyle bunu sınırlasın.
4- Herkese karşı âdîl ol.
5- Hiç kimseden minnet ve şükran bekleme. Görevi yerine getir­me sonucunda vicdanda meydana gelen rahatlık yeter bir mükâfattır.
6- Seni överlerse hiç önem verme. Fakat seni yeriyorlarsa buna çokça dikkat et. Hangi davranışını yeriyorlarsa o durumdan vazgeçmeye çalış.
7- Başkaları hakkında kötü zanda bulunma, iyi zan besle. Kötülüğe iyilik vasıtasiyle galebe çal.
8- Kendi menfaatin için başkalarının çalışmasından meşru olmayan bir şekilde asla istifade etme.
9- Bir şeyi derinlemesine tetkik etmeden bir mesele hakkında hü­küm verme.
10- Başkalarının za'fını -bilhassa kadın ve çocuklarınkini- kötü­ye kullanma.
11- Başkalariyle alay etme.
12- Sana sırrını verenin sırrını yayma.
13- Faaliyetlerinin ve hareketlerinin neticelerine büyük bir cesaret­le tahammül et. Korkaklık ve alçaklık göstererek bundan sıvışma.
14- Zaruret olmadan hiç bir canlıyı ve eseri mahvetme.
15- Hırsızlık ve karaborsacılık yapma.
16- Yalan şahitlikte bulunma.
17- İki yüzlü olma. Yalan söyleme. Kimseyi aldatma.
17- Sözlerinde ve yazılarında kelime oyunundan, gerçekleri değiş­tirmekten sakın.
19- Sözlerine dikkat et, hiç kimseye iftira etme ve kötü söyleme. Birinde şikâyetin varsa onu başkalarına açmadan önce, evvelâ onu tenhaya çağır, şikâyetini açıkça söyliyerek iyiliğe sevketmeye çalış.
20- Hasud olma. Yerinde ve doğru olmayan arzularını kendinden uzaklaştır,
21- Büyüklenme, alçak gönüllü ol. Tek bir ihtirasın olsun: Bir şeyi iyi yapma.
22- İhtiraslarını akıl ve adaletle dâima frenlemeye çalış.
23- Bilgiye saygılı ol.
24- Herkese bilhassa ailenin fertleri hakkında nazik ve terbiyeli ol.
25- Asla küsme. Çabukça affet.  Her nasılsa yaptığın hatayı ve ada­letsizliği derhal itiraf et.
26- Temiz ol.
27- Dimağını tahrik ve vücudunu zehirleyen alkollü maddeleri asla kullanma.
28- Dostluğun karşılıksız ve doğruca olsun. Fakat dost olmadan önce bir adamı-dostluğa lâyık olup olmadığını- iyi ara ve tara.
29- Cesur ol. Bu dünyanın bahtsızlığı da ikbali de başına gelebilir. Ne birincisi seni kederlendirsin, ne de ikincisi gözünü kamaştırsın.
30- Başkaları hakkında hüküm verirken hükümlerinde afivkâr ol. Başkalarının seni işleriyle ve sözleriyle kalbini kırmalarını irsî durumlarına yahut almış oldukları yanlış terbiye veya senin anlayamadığın sebeplerde görmeğe çalış.
31- İntikam besleme. Aynen mukabelede bulunma. (Haklı bir mü­dafaa bunun dışındadır) Şiddetle muamele etmek zaruret halini almış ise bunun sosyal zaruret ve toplumun korunması için olduğunu dikkat naza­rından uzak tutma.
32- Servet, güzellik, süs, nüfuz ve selâhiyet gibi dış şeyleri talî şey­lerden say. İnsanın gerçek hizmetini teşkil eden ancak derin bir vazife hissi, bir faydalı iş, can ve gönülden fedakârlıktır. Söz değil, iş. [21]


[1] İslâm Ankislopedisi:  1V/105
[2] a.g.e.
[3] Bu hususta bir çok eserler vardır.
[4] Kuşeyri: V. 208a
[5] a.g.e.  V. 209a
[6] a.g.e. V. 208b
[7] Ahmed: lll/412: Tirmizi: “Birr” 33
[8] Darimi: “fedail-ül-Kur'an” 1
[9] İbn-i mace: “edeb” III
[10] Bir ölçektir. Şer'i dirhemde: 2, 917 kg.
[11] Tirmizi: “Birr” 33, Ahmed: V/96, 103
[12] Mesnevi,  (tercerrie ve şerh) Tahirül. mevlevî, 1963, C. 1 kitap: 1, S. 114, Beyt: 79
[13] a.g.e. S.114-5
[14] Haşr: 59/7
[15] Ahzab: 33/21
[16] Rabbim beni en güzel şekilde terbiye etti”
[17] Tahir-ül-mevlevi, Mesnevi 1/113
[18] a.g.e.
[19] Mustafa Rahmi, Ahlâk, S. 22
[20] a. g. e.  23
[21] Bütün bu maddeler için tok: a.g. e. S. 24-30