Yüce Allah'tan Güzel Bir Sonla Ölmeyi Niyaz Ederiz
Tek ve kahhâr, Azız ve Gaffar olan; kaderleri takdir, işleri idare eden; gönül ve basiret sahiplerine ibret olması için geceyi gündüze dolayan Allah'a hamd olsun.
O ki, kullarından dilediğini ikaz edip hayırlı kullarına dahil eder; seçtiği kullarına yardım eder de onları kendisine yakın olan iyilik sahiplerinden eyler; sevdiği kimselere basiret ihsan eder ve onlara bu dünya yurdunda zâhid olmayı nasip eder de, onlar da onun rızasını elde etmek için çalışır, ahiret yurduna hazırlık yapar, onu gazaplandıracak şeylerden uzak durur ve cehennem azabından korunmaya çalışır.
Verdiği bütün nimetlerden dolayı O'na hamd eder; kerem ve lütfunu artırmasını dilerim. Ve şehadet ederim ki, yüce Allah'tan başka itaat ve ibadete layık olan yoktur; O birdir, hiçbir şeye muhtaç değildir, mutlak galip ve hikmet sahibidir. Yine şehadet ederim ki, Hz. Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem O'nun seçkin kulu, resulü, sevgilisi ve dostudur. Yaratılmışların en üstünü, gelmiş geçmiş insanlann en şereflisidir. Allah'ın rahmeti ve selamı, onun, bütün Hz. Peygamberlerin ve hepsinin ailesinin ve de salihlerin üzerine olsun.
Bugün müslümanların içinde bulundukları duruma ibret gözüyle bakan bir kimse, dünyanın her yerinde, peş peşe gelen bela, musibet, sıkıntı ve zorlukların bu asnn bariz bir özelliği olduğunu görür ve biz müslümanlar hakkında şu sözün ne kadar doğru olduğunu tasdik eder: "Dünyada fitne ve musibetten başka bir şey kalmadı."
Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem, mümin bir kimsenin ölmüş bir kardeşinin kabrine uğrayıp da, "Keşke onun yerinde ben olsaydım" demedikçe kıyametin kopmayacağını bildirmektedir. Bunun sebebi ise fitnelerin çoğalmasıdır. Öyle ki, mümin bu fitneler dolayısıyla dini için endişelenecek ve bir müslüman olarak akıbetinden endişe edecek ya da her şeyin sahibi ve her şeyden haberdar Allah'a (c.c) isyan içinde ölmekten korkacaktır.
Peki, bu hastalığın teşhisi ve -Allah'ın izniyle- şifa bulması, nasıl olacaktır? Şu bir gerçek ki, bu hastalığın temeli; fertlerin ve sistemlerin Allahın sağlam şeriatından yüz çevirmelerine, günahlara ve alemlerin Rabbine karşı işlenen isyanların çokluğuna dayanmaktadır.
Nasıl ki, bu dünyada yaşanan güzel bir hayat ahrette mutlu olunacağının bir göstergesi ise, aynı şekilde bu dünyada yaşanan bedbahtlık da ahırette bedbaht olunacağının bir göstergesidir. Zira Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Bu dünyada kör olan kimse ahirette de kördür; üstelik iyice yolunu şaşırmıştır. "
"Erkek veya kadın, mümin olarak kim iyi amel işlerse, onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve mükâfatlarını, elbette yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz.
Bugün birçok müslüman imanın tadını kalbinde duymamaktadır. Çünkü kul, kuru bir müslümanlıkla ya da İslâm dairesinden çıkmayacak kadar bir amelle imanın tadına varamaz . İmanın tadını ancak Rab olarak Allah'tan, din olarak İslam'dan ve Hz. Peygamber olarak da Hz. Muhammed'den sallallâhu aleyhi ve sellem razı olan kimse alabilir. Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor: "Şu üç özellik kimde olursa o kimse imanın tadını alır: Allah ve Resulünü her şeyden çok sevmek, sevdiğini sadece Allah için sevmek ve küfre dönmeyi ateşe atılmak kadar çirkin görmek. "
Her kim bu özelliklere sahip olursa imanın tadını alır. Zira Allah'ı (c.c) ve Hz. Peygamber'i sallallâhu aleyhi ve sellem sevmek Allah'ın kaza ve kaderine, emir ve yasağına razı olmayı gerektirir. Allah (c.c) nefislerin hoşlanmayacağı bir şey takdir ettiğinde o kimse buna razı olur. Yine Allah (c.c) her neyi emrederse kişi o sevgi, sebebiyle teslimiyet ve sevinç içinde o emri yerine getirir.
Yine onun dostluk ve düşmanlığı da bu sevgiye ve Allah'ın dinine göre olur. Sadece Allah için sever ve yine sadece O'nun için öfkelenir. Kâfiri bidat sahibini ve fâsık kimseleri sevmez. Din kardeşine olan sevgisi onun Allah'a olan itaati ve iyi amelleri oranında olur. Öfkelenmesi de aynı şekil olan öfkesinden daha çoktur. Bid'at sahibine olan öfkesi de fasık bir kimseye olan öfkesinden daha yoktur.
Yine bu kimse küfre dönmeyi ateşe atılmak kadar çirkin görür. Çünkü küfre dönmek ateşe düşmektir. Ve ahirette kafirlere ateşten başka bir şey de yoktur. Helak olacak cehennemliklerin haline düşmekten Allah'a sığınırız.
insanların bir çoğu kafirlerin yol ve gidişatlarına kapılmış durumdalar. Çünkü bu gibi kimseler imanın tadını alamamışlardır. Aynca böyleleri, dünyada günahlarının ve hayvanî zevklerinin esiri olmuştur. Allah (c.c) bu kimseler hakkında şöyle buyuruyor:
"inkâr edenler ise (dünyadan) faydalanır ue hayvanlar gibi yer (ve içer) ler. Onların yeri ateştir. "
Şayet müslümanlar imanın gerçek tadına varsalar, dünyanın sahte ve geçici zevklerinden yüz çevirir, ve alemlerin Rabb'inin katındaki ebedî nimetlere rağbet ederlerdi.
Müslümanlann yaşadığı sıkıntı ve zorluklar, şeriattan yüz çevirmeleri ve geçici dünya zevkleri uğrunda yarışmalarının bir neticesidir. Oysa hedefleri büyük, emelleri yüce olsaydı, ebedî nimetler ve cennetteki illiyyîn dereceleri uğrunda yarışırlardı. Zira Allah (c.c) şöyle buyuruyor: "İşte yarışanlar ancak bunun için yarışsınlar. "
Ne zaman ki, İslam ümmeti dinine sarılır, Rabb'ine itaat eder, Hz. Peygamberinin sallallâhu aleyhi ve sellem sünnetine uyar, işte o zaman Övgüye layık, mutlu ve şerefli bir şekilde yaşar. Aynca hem dünyada şeref ve itibar kazanır; hem de ahirette izzet ve saadete kavuşur. Cihad ruhu bedenini kapladığı, islâm sevgisi damarlarında aktığı zaman dünyaya hakim olur; şer ve şirk güçlerine galip gelir. Ama dini konusunda gevşek davranırsa, Allah'ın gözünden düşer ve en zayıf, en hakir ümmetlerden biri olur. Ve Hz. Peygamber’in sallallâhu aleyhi ve sellem şu sözü de onun hakkında gerçekleşmiş olur:
"Diğer ümmetlerin, açların yemek çanağına üşüştüğü gibi sizin üzerinize üşüşmesi yakındır." Birisi, "Sayıca az olduğumuz için mi böyle olacak?" deyince Allah Resulü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Hayır; aksine o gün siz çok olacaksınız; ama aynı selin üstündeki çer çöp gibi... Allah düşman-lannızın kalbinden heybetinizi kaldıracak ve sizin kalplerinize de "vehen" koyacak" Yine birisi, "Ey Allah'ın Resulü! Vehen de nedir?" deyince Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Dünya sevgisi ve ölümden hoşlanmamak"
Bugün, müslümanlar içerisinde Hâlid b. Velîd radıyallâhu anh gibileri nerede? O, yüksek kalelere sığınmış olan Rumlara şöyle seslenmişti: "Ey Rumlar! Kalenizden inin ve karşımıza çıkın! Allah'a yemin olsun ki, bulutların üstüne bile çıksanız, (şunu bilin ki) Allah, ya bizi sizin yanınıza çıkarır ya da sizi bizim yanımıza indirir."
Ya şu müslüman süvari gibileri var mı bugün? O, atıyla Atlas okyanusunun kıyısında durup şöyle demişti: "Ey deniz! Senin ötende Allah yolunda fethedilecek bir yer olduğunu bilsem, Allah'a yemin ederim ki, bu atımla sularına dalıp giderdim."
Onlar hem dünyada hem de ahirette izzet sahibi oldular. Çünkü onlar, Allah'ın dinini yücelttiler ve Ömer b. Hattâb'ın radıyallâhu anh da dediği gibi, o din sayesinde yüceldiler. O şöyle diyor: "Biz, insanların en zelilleriydik de Allah (c.c) bizi Resulü sallallâhu aleyhi ve sellem vasıtasıyla aziz kıldı. Ne zaman biz izzeti O'ndan başkasında ararsak, o zaman Allah bizi yine zelil eder."
Onlar dünyada saadete erdiler. Çünkü Allah'ın bir nûr ve ruh kıldığı dinine boyun eğdiler. Öyle bir din ki, onun ötesinde ne hayat vardır; ne de doğru bir yol:
"işte böylece sana da emrimizle Kuranı vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz ki sen doğru bir yolu göstermektesin. "
"Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine insanlar arasında yürüyebileceği bir nur/ışık verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde kalıp ondan hiç çıkamayacak durumdaki kimse gibi olur mu! İşte kafirlere yaptıkları böyle süslü gösterilmiştir. "
"Ey inananlar! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Resulüne uyun. "
Hastalığın sebebi günahlar ve Allah'ın şeriatından yüz çevirmek olunca, ben de hem kendi nefsime hem de mümin kardeşlerime günahların dünyadaki, kabir ve ahiretteki cezalarını hatırlatmak istedim. Belki nefisler azgınlığı bırakır da doğru yola ve Rabb'ine döner.