Bu Blog içinde Ara

16 Haziran 2012 Cumartesi

ALLAH'IN LÜTFÜ VE RAHMETİNİN GENİŞLİĞİ

ALLAH'IN LÜTFÜ VE RAHMETİNİN GENİŞLİĞİ


Ebu Zerr (r.a)'den, Rasulullah (s.a)'ın ashabından birtakım kimseler Pey­gamber (s.a)'e şöyle dediler: Ey Allah'ın Rasulü, servet sahipleri ecirleri ahp gittiler. Bizim kıldığımız gibi namaz kılıyorlar, bizim tuttuğumuz gibi oruç tutuyorlar, üstelik mallarının fazlalıklarından da sadaka veriyorlar? Rasulul­lah (S.A.S.) şöyle buyurdu: "Allah sizin için de sadaka olarak birtakım şey­leri takdir etmemiş midir? Şüphesiz her bir teşbih karşılığında bir sadaka (mükâfatı) vardır, her bir tekbir karşılığında bir sadaka (mükâfatı) vardır, her bir tahmid (elhamdülillah demek) karşılığında bir sadaka (mükâfatı) vardır, her bir tehlil (lâ ilahe illallah demek) karşılığında bir sadaka (ecri) vardır, her bir iyiliği emretmek karşılığında bir sadaka (mükâfatı) vardır, her bir mün-kerden alıkoymak karşılığında bir sadaka (ecri) vardır. Hatta sizden herhan­gi bir kimsenin (eşiyle) cimâmda da bir sadaka (mükâfatı) vardır."
Ashab: Ey Allah'ın Rasulü, bizden herhangi bir kimse kendi arzusunun gereğini yerine getirdiği halde onun için mükâfat sözkonusu olur mu? de­yince, şöyle buyurdu: "Bana söyleyiniz, eğer o bu arzusunu haram yoldan karşılayacak olursa onun için vebal sözkonusu olur mu? İşte arzusunu helâl yoldan yerine getirdiği takdirde de onun için ecir sözkonusu olur.
[1]

Bu Hadisin Önemi:


Bu hadisin büyük bir Önemi vardır. Çünkü oldukça önemli birtakım hu­susları kapsamaktadır. Bunların bazıları:
1- Kıyâsın caiz oluşu.
2- Mubah şeyler, salih niyyet ile Allah'a yakınlaştırıcı amellere dönüşür.
3- Yarışılacak alanın tesbit edilmesi.
4- Hayır yollarının pek çok oluşu. O kadar ki, kul bazı hayırları yerine getirmekten acze düşerse, diğerlerini yerine getirmekten acze düşmez. [2]

Selefin Yarış Alanı:


Bu hadis-i şeriften bu ümmetin selefinin giriştiği yarışları, onların Al­lah'a kendilerini yaklaştıran ve O'nun nezdinde derecelerini yükselten hu­suslara ne kadar tutkun oldukları anlaşılmaktadır. İşte bundan dolayı Ashab-ı Kiram'ın fakirleri Rasulullah (s.a)'ın yanına gitmişler ve ticaretle uğra­şan kardeşlerinin elde ettikleri ecir ve yüksek dereceler itibariyle kendilerini geride bıraktıklarını açıklamışlardır.
Çünkü bu kardeşlerinin fazla mallan var. Bununla haccedebiliyor, umre yapabiliyor, sadaka verebiliyor, cihad edebiliyorlar. Kendileri ise bunları ya­pamamaktadırlar. O halde bunlara kavuşmanın yolu nedir? Rasulullah (S.A.S.) de kendilerine hadiste varid olan hususları açıkladı.
İşte ümmetin selefinin yarış alanı budur. Allah onlardan razı olsun. Yü­ce Allah da şöyle buyurmaktadır: "O halde yarışanlar, bunun için yarışsın­lar. "(el-Mutajfifin, 83/26)
Yine Yüce Allah, bir başka yerde şöyle buyurmaktadır: "İşte amel ede­cekler bunun benzeri için amel etsinler."(es-Sâff&t, 37/61) İbn İshâk der ki: Bana ez-Zühri anlattı, O Ubeydullah b. Ka'b b. Mâlikten, dedi ki: Yüce Allah'ın, Rasulü lehine yaptıklarından birisi de şudur: Evs ile Hazrec iki erkek deve­nin birbirine karşı hücumları gibi hücum ediyorlardı. Evs kabilesi birşey yaptı mı, mutlaka Hazrecliler şöyle derlerdi: Allah'a yemin olsun, bu husus­ta siz bizden daha üstün bir fazilete sahip olarak ileri geçemeyeceksiniz. Evsliler de aynı şekilde. O bakımdan Evsliler Ka'b b. el-Eşref'i öldürdükten sonra Hazrecliler Ka'b gibi Rasulullah (s.a)'a düşmanlığı bulunan bir adamın kim olabileceği hususu üzerinde düşündüler. Bu sefer İbn Ebi'I-Hukayk'ın adını ortaya attılar; o da Hayber'de bulunuyordu.[3]
İşte Allah'ın ve Rasulünün kendilerinden Övgüyle söz etmesinin sebebi de budur; dünya ve âhirette kurtuluşa ermelerinin, aziz olmalarının sebebi de budur. Onlardan herhangi birisi bir amelde bulunmamaktan dolayı ma­zur bulunduğu ve ona bu hususta ruhsat verildiği halde, Rasulullah (s.a)'a, o ameli yerine getiremem diye ağlayarak gelirdi. Nitekim Yüce Allah, Rasu­lullah (s.a)'ın cihâda çıkacağı sırada bu şekilde davrananlar hakkında şöyle­ce haber vermektedir: "Onlar da (Allah yolunda) harcayacak birşey bulama­dıklarından dolayı gözleri yaş döke döke geri döndüler.'Vreube, 9192)
Dünyevi hususlarda yarışa girişmek ise, yerilmiş bir husustur. Kul, bu yarışta haddi aşacak olursa, o takdirde bu yarış helak olmasına, zayıf düş­mesine sebep teşkil eder. Nitekim Rasulullah (S.A.S.) şöyle buyurmaktadır: "Sizi sevindirecek şeylerin müjdesini size veriyorum ve bunları {gelecektede) ümid edebilirsiniz. Allah'a yemin olsun ki, ben si2in için fakirlikten kork­muyorum. Fakat ben sizin için sizden öncekilere dünya(mn imkânları) ge­nişçe verildiği gibi, size de verileceğinden ve onlar nasıl bu hususta birbirle­riyle yarıştılarsa, sizin de yarışacağınızdan ve (dünya) onları nasıl helak et­tiyse, sizi de helak edeceğinden korkarım.[4]

Gıpta:


Gıpta, kişinin gıpta ettiği şahsın sahip olduğu durumun bir benzerine -o durumun zail olmasını temenni etmeksizin- sahip olmayı temenni etmesi­dir. Bu özellikle âhiret ile ilgili hususlarda meşru' birşeydir. Nitekim Rasulul-lah (S.A.S.) şöyle buyurmuştur: "İki şey dışında (hiçbir hususta) kıskançlık yoktur: Allah birisine bir mal vermiş ve hak yolda o malı tüketmeye onu musallat kılmış, diğeri ise Allah birisine bir hikmet vermiş, o da onun gere­ğince hükmeder ve onu başkalarına da öğretir. (İşte böylelerine gıpta edilebilir.[5]
Burda "hasedden, kıskançlıktan" kasıt gıptadır.
Hadisten anlaşıldığına göre Ashab-ı Kiram, Rasulullah (s.a)'dan öğren­diklerini amel olarak uygulamaya koymuşlardır. İşte onların fakirleri o ba­kımdan varlıklı kimselere gıpta ediyorlar, onlar gibi sadaka vermeyi, hac­cetmeyi, umre yapmayı, Allah yolunda cihâd etmeyi temenni ediyorlardı. Bundan dolayı: "Ey Allah'ın Rasulü, dediler; işte varlıklılar ecirleri alıp gö­türdüler. Bizim gibi namaz kılıyor, bizim gibi oruç tutuyorlar ve üstelik mal­larından arta kalanını da sadaka olarak veriyorlar." [6]

Her Ma'ruf (İyilik) Hakkında Sadaka Tabiri Kullanılır:


Huzeyfe'den Rasulullah (s.a)'in şöyle buyurduğu nakledilmektedir: "Her bir maruf bir sadakadır.[7] O halde sadaka bütün maruf, iyilik (ihsan) türleri hakkında kullanılır. O kadar ki, Yüce Allah'tan, kullarına ulaşan lütuflan bi­le, O'nun, kullarına bir sadakasıdır.
Müslim Sahih'inde şöyle denilmektedir: Sadaka adının her türlü maruf hakkında kullanılabileceğine dair açıklama. Bunun manası ise Nevevi'nin Müslim Şerhi'nde dediği gibi şöyledir: Rasulullah (S.A.S.)'in; "Her bir maruf (iyilik) bir sadakadır." Yani sevap itibariyle sadaka hükmünü alır demektir.
Kadı Iyad da şöyle demektedir: Mârufa sadaka adının verilişi, sadaka­nın ecri gibi onun da bir ecrinin bulunduğu ve bu gibi itaatlerin ecirleri ba­kımından sadakalara benzemesi dolayısıyla, onlara sadaka denildiği, Rasu­lullah (S.A.S.)in de mukabele ve sözdeki müâneset yoluyla bu ismi vermiş olması muhtemeldir. Yine bunun anlamının, böyle bir maruf kişinin kendi­sine bir sadakasıdır, şeklinde olduğu da söylenmiştir.[8]
İşte sadakanın bu geniş kapsamlı anlamı Ashâb-ı Kiram'ın fakirleri tara­fından farkedilmemişti. O bakımdan en sevdikleri şahıs olan Rasulullah (S.A.S.)'e gelip ecirlerle ve üstün derecelerle kendilerini geçmiş bulunan varlıklılara kavuşmanın yolunu sordular. O da kendilerine: "Allah size sada­ka vereceğiniz şeyleri tayin etmemiş mi?" diye sordu, daha sonra da onlara bu sadakaların bazılarını şöylece zikretti. [9]

1- Kalıcı Salih Ameller Sadakalar Kapsamına Girer:


Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Geride kalacak olan ise saüh ameller­dir. (Bunlar) Rabb'inin nezdinde sevapça da hayırlıdır emelce de hayırlı­dır. "(ei-Kebf, 18/46) Müfessirlerin çoğunluğu "kalıcı salih amellerin" "Sübhanal-lah, elhamdülillah, lâ ilahe illallah, Allahu ekber, Allah'ı tenzih etmek de­mek olan teşbih (Sübhanallah demek)" olduğunu söylemişlerdir. Subhanal-lah'ın anlamı ise Yüce Allah'ı tenzih etmektir. SübhanAllah diyen bir kimse ben Allah'ı her türlü kötülük ve çirkinlikten uzak bilirim demeye benzer[10]. Usânu'l-Arab'da da şöyle denilmektedir: Sübhanallah'ın anlamı, Allah'ı eş ve çocuk edinmekten tenzih etmek demektir. O'nun, kendisine sıfat olarak verilmemesi gereken her husustan tenzihi anlamına geldiği de söylenmiştir.[11] Elhamdülillah ise Allah'a övgüde bulunmaktır ve herkesi kuşatmış bu­lunan nimetlerine şükretmek demektir. Hamd ise şükürden daha geneldir. Çünkü hamd bir lütuf karşılığında yapılır, öyle bir lütuf olmaksızın da yapı­lır. Hamd, yermenin zıddıdır.
O bakımdan Rasulullah (S.A.S.) şöyle buyurmuştur: "Her bir teşbih (sübhanAllah demek) karşılığında sizin için bir sadaka (mükâfatı) vardır. Bir tekbir (Allahu ekber) demek karşılığında bir sadaka vardır. Her bir tahmid (elhamdülillah demek) karşılığında bir sadaka (ecri vardır) her bir tehlil (lâ ilahe illallah) demek karşılığında sadaka (ecri) vardır."
Tehlilin anlamı lâ ilahe İllallah demektir. İşte bütün bunlar faydası yak nızca kişiye münhasır olan sadakalar kapsamına girer. [12]

2- İyiliği Emretmek, Münkerder Alıkoymak Da Sadakadır:


Rasulullah (S.A.S.): "İyiliği emretmek de bir sadakadır, münkerden alı­koymak da bir sadakadır" diye buyurmuştur. Bu Rasulullah (s.a)'ın Ashâb-ı Kiram'ın fakirlerine göstermiş olduğu sadaka çeşitlenendendir. Bu sadakada iyilik, kişinin kendisini aşarak diğer insanlara ulaşır. Böylelikle onlara ulaş­mış (bir sadaka) gibi olur. Belki de bu, mal ile sadaka vermekten daha fazi­letlidir. İyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak nasıl mali sadakadan daha faziletli olmasın ki! Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Siz insanlar için çıkartılmış en hayırlı bir ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten ahko-yarsınız ve hem Allah'a iman edersiniz."<Au imrân, mıo)
İyiliği emredip münkerden alıkoymanın birtakım usûl ve ölçüleri vardır. Yüce Allah'ın izniyle bunları 34'ncü hadisi şerhederken açıklayacağız. [13]

3-Kişinin Arzusunu Helâl Yoldan Karşılaması:


Rasulullah (S.A.S.)'in: "Ve sizden herhangi birinizin hanımına yaklaşma­sı da bir sadakadır" sözü üzerine Ashab: Ey Allah'ın Rasulü diye sordular, bizden herhangi bir kimse arzusunu yerine getirdiği takdirde ondan dolayı ecir alması sözkonusu olabilir mi? Rasulullah (S.A.S.) şöyle buyurdu: "Peki ya o bu arzkusunu haram yoldan yerine getirecek olursa, bundan dolayı onun için günah sözkonusu olur muydu, ne dersiniz? İşte o arzusunu helâl yoldan karşılaması suretiyle de onun için bir ecir (sebebi)dir."
Hadis-i şerifte geçen "el-bud" (tercümede; şehvet, arzu) cima hakkında da kullanılır, bizzat tenasül organı hakkında da kullanılır. Hadisin zahirin­den anlaşıldığına göre bir kimse herhangi bir niyyet taşımaksızın dahi, ha­nımına yaklaşmaktan dolayı ecir alır. İlim ehlinden bazıları bu görüştedir.
Şu kadar var ki sahih olan kanaat şudur: Hadisteki bu husus, Yüce Allah için halis bir niyyet ile amelin yapılması kaydı ile mukayyeddir. Çünkü Ra­sulullah (S.A.S.) biı- başka hadis-i şerifte şöyle buyurmaktadır: "Şüphesiz ki sen Allah'ın xv ısını umarak eğer bir harcamada bulunacak olursan, mutla­ka ondan dolayı bir ecir alırsın; hatta hanımının ağzına koyduğun bir lok­madan dolayı bile.[14]O bakımdan kulun cima ile hem kendisinin hem ha­nımının zinaya ya da ona götüren işlere düşmekten iffetini korumayı yahut da hanımı ile güzel bir şekilde geçinmek suretiyle hakkını yerine getirmeyi yahut da Yüce Allah'a ibadet edecek salih bir evlat talebi ile yaklaşması ge­rekir ki, bu şekilde hanımına yaklaşması onun için bir sadaka gibi olsun.
İşte, mubah olan işler, niyyetlerle itaatlere dönüşür, görüşünü kabul edenler de bu hadisi delil göstermişlerdir.
Nevevî, Müslim Şerhi'nde bu hadisi açıklarken şunları söylemektedir: "Bu hadis-i şerifte mubah olan işlerin samimi niyyetlerle itaatlere dönüştü­ğüne delil vardır. Eğer kişi hanımının hakkını yerine getirmeyi ve Yüce Al­lah'ın emretmiş olduğu maruf bir şekilde onunla geçinmeyi kastedecek olursa, yahut da salih evlat isteği ile veya hem kendisini hem de hanımının iffetini muhafaza edip böylelikle kendisinin de, hanımının da harama bak­masını önlemek, hakkında düşünmeyi ve onu yapmayı içinden geçirmeyi önlemek niyetiyle hanımıyla cima' ederse yahut da buna benzer salih mak­satlarla eşine yaklaşır ise bu cima ibâdet olur,[15]

Kıyasın Caiz Oluşu:


Hadis-i şerifte geçen: Ey Allah'ın Rasulü, dediler, bizden herhangi bir kimse arzusunu yerine getirdiği halde bundan dolayı ecir alması sözkonusu olur mu? (Rasulullah (S.A.S.)) şöyle buyurdu: "O arzusunu haram yoldan karşılayacak olursa ne dersiniz, onun için günah olur mu? İşte aynı şekilde o arzusunu helâl yoldan karşılayacak olursa onun için ecir olur."
Nevevî der ki: "Bu ifadelerden kıyasın caiz olduğu anlaşılmaktadır. Bü­tün ilim adamlarının görüşü de budur. Bu hususta Zahiriler müstesna mu­halefet eden yoktur. [16]
Sözlükte kıyas: Bir şeyi benzeri şey ile ölçüp biçmek, anlamındadır. Meselâ, kumaşı metre ile ölçtü, kıyas etti denilecek olursa, onun miktarını metre ile tesbit etti, anlamındadır. Kıyas eşit kılmak hakkında da kullanılır. Çünkü birşeyi benzeri olan şey ile takdir yoluna gitmek, o iki şeyi birbirine eşitlemek demektir. Filan kişi filanla kıyas edilmez derken, filan kişi onunla eşit ve denk olmaz demek olur.
Usûl alimlerinin ıstılahına göre ise kıyasın tarifi şöyledir: Hükmü hak­kında nass bulunmayan bir vakıayı, hükmü hakkında nas" vârid olmuş bir başka vakıaya hakkında nassin vârid olduğu hükmü -bu hükmün illeti nok­tasında iki vakıanın da eşit olması dolayısıyla- aynen geçerli kılmaktadır.[17]
Kıyas: Kitap, Sünnet ve icmâdan sonra Şer'i deliller arasında dördüncü mertebededir. Bu nassda (hadis-i şerifte) vârid olan bu kıyâs türüne usûlcüler tarafından "kıyâsu'1-aks" adı verilir. Kıyâsu'1-aks ise, illet bakımın­dan iki şey arasındaki zıtlık dolayısıyla birşeyin hükmünün aksini o zıt olan diğeri hakkında kabul etmek demektir. Müslim'in Sahih'inde şu rivayet sabit olmuştur:
Bize Muhammed b. Nümeyr anlattı. Bize babam ve Veki anlattı; (ikisi) el-A'meş'ten, o Şakik'ten, o Abdullah (b. Mes'ud)dan[18]; Veki' (Abdullah b. Mes'ud)dan: Rasulullah (s.a) buyurdu ki dediğini, 4bn Numeyr de (Abdullah b. Mes'ud'dan): Rasulullah (s.a)'ı şöyle buyururken dinledim diye rivayet et­miştir (dedikten sonra, Rasulullah (S.A.S.)'in): "Kim Allah'a herhangi birşeyi şirk koşarak ölürse Cehennern'e girer." Ben (Veki) de derim ki: Kim de Al­lah'a hiç birşeyi şirk koşmaksızın ölürse, Cennet'e girer.[19]
Nevevi der ki: Usûl âlimleri bununla amel etmek hususunda farklı gö­rüşlere sahiptir. Bu hadis ise (bu tür kıyas İle) amel edenlerin lehine delildir, daha sahih olan da budur, doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.[20]

Hadisten Çıkartılan Bazı Hükümler:


1- İlmin neşri esnasında söylenen sözü, delil ile desteklemek. Çünkü bu, hakkın kabulüne bir yardımcı unsurdur. Mükelleflerin kalbinde de hakkı da­ha bir yerleştirir, O bakımdan ilim adamlarının kendilerine delile dair soru sorulacak olursa, bundan dolayı kalplerinin daralmaması gerekir. Diğer ta­raftan delile dair soru sormak, onlara olan güvenin sarsıldığı anlamına da kabul ediimemelidir.
2- Hanımla güzel geçinmek ve ona iyilikte bulunmak kulun kendisiyle Rabb'ine yakınlaşabileceği, Allah'a yakınlaştırıcı amellerdendir.
3- İşleri ele alırken bu gibi konularda hikmet yolunu kullanmak.
4- Yüce Allah'a yakınlaştırıcı amellere özel bir tutku gösteren Ashab-ı Kiram topluluğunun fazileti de bu hadisten anlaşılmaktadır.
5- Şükreden zenginin sabreden fakirden üstün olduğu da bu hadisten anlaşılmaktadır. [21]



[1] Müslim Şerhi, III, 43; Müslim, Zekat 53.
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 267-268
[2] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 268.
[3] Fefhu'J-Bâri,VIII, 343.                                      
[4] Buharı, IV, 63; Cizye, 1; Müslim Şerhi, V, 816.
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 268-270.
[5] Buhâri, I, 26, llm, 15; Müslim Şerhi, II, 464
[6] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 270.
[7] Müslim Şerhi, III, 42.
[8] Aynı yer.
[9] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 270-271.
[10] Muhtdru's-Sihöh, 282
[11] Lisanu’l-Arab, II, 461
[12] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 271-272.
[13] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 272.
[14] Buhâri, I, 20, İman, 41
[15] Müslim Şerhi, III, 44
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 272-273.
[16] Müslim Şerhi, III, 44
[17] Abdülvehhab Hallaf, Kitâbu İlmi Usuti'1-Fikh, 52.
[18] İfadelerin kime ait olduğunun daha iyi anlaşılabilmesi için hadisin senedini teşkil eden bu bölüm Müslim'den ilâve edilmiştir. (Çeviren)
[19] Müslim Şerhi, I, 285; Müslim, İman 150
[20] Müslim Şerhi, 111, 44
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 273-274.
[21] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 274-275.