Bu Blog içinde Ara

16 Haziran 2012 Cumartesi

ELMENÂRÜ'L MÜNÎF

ELMENÂRÜ'L MÜNÎF


Allah    ruhunu    şad    etsin,    Cennet    bahçelerinde    iskan etsin! imam İbni Kayyim el-Cevziyye derki;[1]

BİRİNCİ BÖLÜM


1- Ben :
"Misvalda(narak) kılınan bir namaz misvaksız yetmiş namazdan daha faziletlidir.[2] Hadis nin durumu) hakkında "Bu hadisin zay­ıflığı nasıl olabiliyor?" diye soruldum..

2-Yine Cüveyriye hadisinde geçen :
"Ben senden sonra dört kelime söyledimki o günden sonra söylediklerinle tartılmış olsa, elbette onlarla denkleşirdi[3]  sözün­den.
3-Ve
"Her ay tutulan üç gun oruç bir ay tutulan oruç yerine geçer. [4]  hadisinden. [5]
4- Kim çarşıya gider ve Lâ ilahe illallah derse diye[6] de­vam eden hadis hakkındada soruldum.
İşte bu sorular şu dört meseleyi içine almaktadır; [7]

BÎRÎNCÎ MES'ELE


(Misvaklanarak kılınan namazın misvaksız yetmiş namaza bedel olduğu )......
Bu hadis, Hz. Âişe (RA) yolu ile Efendimiz (SAV.); den rivayet olunmakta olup ne Buharî ve Müslimde nede Kütübü-Sittede bulunmaktadır. Ancak bu hadisi İmam Ahmed b. Hanbel, îbni Huzeyme ile Hakim Sahihlerinde, Bezzârda Müsnedinde rivayet ediyor. Beyhakî " bu hadisin isnadı kavı değildir " demektedir.
Bu za'f sebebi, hadisin rivayetinin dönüp-dolaşarak vardığı yer, Muhammed b. İshakın bunu Zührî'den rivayet etmesidir, ibni İshak bu hadisi bizzat Zührî'den işittiğini açıklamıyor. Aksine "Zührî Urve yolu ile Hz. Aişe (RA)'nın" Rasülullâh (S.A.V.)
"Kendisi için misvaklanılan bir namaz, misvaklanılmadan kılınan bir namazdan yetmiş kat daha üstün olur[8]     buyurmuştur "dediğini anlattı " demektedir.
İşte İmam Ahmed ile Sahîhinde îbni Huzeyme böyle nakleder. Ancak İbni Huzeyme "eğer haber sahih ise" kaydını koyarakta "Ben bu haberin sıhhatini istisna ettim. Çünkü Muhammed b. İshak'in bu hadisi Zührîden işitmemiş olup bunu ondan tedlis yaparak nakletmiş olmasından korkmaktayım." demektedir. Abdullah b. Ahmed'de bu konuda derki : Babam (İmam Ahmed) derdiki:
İbni İshak (hadis rivayet ederken) "Falanca anlattıki" dedimi, bu hadisi ondan işitmemiş olduğundan böyle söylerdi.
Hâkim'de bu hadisi Sahîhinde rivayet ederek: "bu Müslim'in şartına göre sahihtir" demektedir. [9]Hakim (bu hükmüyle) iyi bir şey yapmamıştır. Çünkü Müslim Sahih'inde bu isnad ile hiç bir hadis rivayet etmemiş, ve îbni îshak ilede ihticac etmemiştir. An­cak onun rivayetlerini sahih rivayetlere mutabaatta ve sahih ri­vayetlere şahit olarak tahric etmiştir. Ama İbni îshak'm ZühfT den rivayetinin Müslim'in (hadis rivayetindeki) şartlarından olma­sı asla doğru değildir. İşte bu ve benzeri şeylerle Hâkim, kitabı­nın adını lekelemiş ve böylece değerini düşürmüş, Sahih sayma metodunu diğer hadis kritikçilerinin Hasen sayma kriterinden da­ha aşağı bir dereceye oturtmuştur.[10]
Bu hadis hakkında Beyhakî derki: Bu hadis Muhammed b. İshakın tedlislerinden olması ve Zührîden işitmediği korkusu bulunanlardan birisidir. Beyhakî bu hadîsi Muâviye b. Yahya es-Sadefî yoluyla Zührîden rivayet ediyor. Bu Muâviyede kuvvetli bir ravî-değildir. Şu'bü'l.îman adlı eserinde Beyhakî şöyle der; "Bu rivayette Muâvîye b. Yahya tek kalmıştır. Denildiğine göre İbni îshak bu rivayeti ondan almıştır. [11] Yine Beyhakî derki; " bunun bir benzeride Urve yolu ile. Amra-Hz.Aişe isnadı ile naklediliyorki her iki rivayette zayıftır." Yine bu hadisi Beyhakî Valâdî'den Abdullah b. Ebî Yahya el-Eslemi-Ebû'l Esved- Urve Âişe isnadıyla.Nebî (SAV.)'in şöyle buyurduğunu rivayet eder:
"Misvaktan sonraki iki rek'at misvaktan önce kılınan yetmiş namazdan   Allah'a   daha   sevimlidir."   Lakin   Vakidî   hüccet olamaz.[12]
Yine Beyhakî bu haberi Hammâd b. Kîrât hadisi olarak Ferec b. Füdâle - Urve b. Ruveym Amra Âişe isnadıyla naklederek Nebi (SAV.)'in:
"Misvaklanılarak kılınan bir namaz misvaksız yetmiş namaz dan hayırlıdır." buyurduğu ve isnadın kavi olmadığını söyler.
İşte bu hadisin vaziyeti budur. Eğer sıhhati kesin ise onun güzel bir tercihi vardır. O da şudur: Misvak ile namaz sünnettir. Ve Misvak Rabbin nzası kazanıldığı bir şeydir. [13]Efendimiz (SAV.) misvağın değerini kuvvetlendirip :
"Ümmetime zorluk vermeyecek olsaydım elbette her na­mazda onlara misvaklanmayı emrederdim" buyurmuştur. [14] Yine Efendimiz :
"Muhakkak orucun ağız için bir temizlik ve Rabbin rızasının kaynağı" olduğunu haber vermiştir.[15]
Efendimiz (SAV.) :
"Misvak hususunda sizin üzerinize çok şey yükledirn" buyuruyorki bunu Buharı nakleder. [16]
İmam Ahmed'in Müsned'inde geçtiğine göre Temîmi şöyle diyor: Peygamber bize onu o kadar devamlı emrettiki, hatta biz bu hususta ona vahi geleceğinden korktuk. [17]
Hadisin bir diğer lafzı şöyledir:
"Ben misvak (kullanmakla öyle) emrolundumki, hatta onun hakkında bana vahiy geleceğinden korktum. [18]
îbni Abbas (RA) anlatıyor : Rasülullah (SAV.) :
"Ne  oluyor,  sizi  bana  sararmış   dişlerle  gelir görüyorum.
Misvak kullanın Eğer ümmetime meşakkat vermemiş olsaydım, onlara abdesti farz ettiğim gibi, misvaklanmayıda emrederdim." buyurdu.[19]                                                                            .
Efendimiz (SAV.).:
"On şey fıtrattandır : 1-Bıyıklan kesmek, 2-Sakalı uzatmak, 3- Misvak kullanmak diye[20]  (onunuda anlatarak) misvak kullanmayıda fıtrattan saymıştır.
Abdullah b. Hanzala b. Ebî Âmir anlatıyor:
"Allah Rasülü abdestli olsun abdestsiz olsun her namaz için abdest almakla emroldu. Bu kendine ağır gelince her namaz için misvaklanmakla emrolundu. [21]
Hz. Ali "Biz misvaklanmakla emrolduk" diyor. Yine Hz. Ali' derki: "Kul namaz kılmaya kalkınca kendisine melek gelip arkasında Kur'an dinlemek uüzere durup yaklaşır. Ta ağzı ağzı­na değene kadar dinleyip yaklaşmaya devam eder. Okuduğu her ayet meleğin karnında olur. [22]
Nebi (SAV.) misvaklanma hususuna olan rağbetinden dolayı gece   uykusundan   uyandığında,[23] evine   girdiğinde [24]ve   namaz kıldığında[25]   misvaklanırdı.
Efendimiz   (S.A.V.)   hayata  veda  ediyorken  misvaklanmıştı. [26]Süfyan, Muhammed b, İshak - Ebî Ca'fer isnadı ile Câbir b. Ab­dullah (R.A.)'in şöyle dediğini anlatıyor:
"Peygamber (SAV.)'in kulağında misvak katibin kulağindaki kalem yerinde idi. [27]
NesâTnin Süneninde İbni Abbas şöyle anlatıyor:
"Allah Rasülü ikişer rek'at olarak kılar sonra dönüp misvak kullanırdı." Bu gece namazı idi. [28]
İbni Abbas (RA) halası (peygamber eşi) Meymûnenin yanında gecelediğinde (ki gördüğünde) şöyle anlatıyor:
"Efendimiz kalkıp abdest aldı iki rek'at kıldı, sonra iki rek' at daha kıldı" diye İbni Abbas hadisi anlatıp şöyle diyor SAV. Efendimiz her iki rek'atta misvaklanıyordu.[29]
Tirmizı'nin   Süneninde   geçtiğine   göre   Ebû   Seleme   şöyle anlatır:
"Zeyd b. Halid el-Cühenî (RA) namazlarda mescitte hazır bulunurdu. Misvagıda katibin kulağındaki kalem'in yeri olan kulağında olurda Namaz'a kalkınca illâda misvak kullanırdı. [30]
Muvatta' da İbni Şihab-ı Zührî yoluyla îbni Sebbâk' tan nakledilirki, Rasülüllah (SAV.): size misvak gereklidir" buyurmuştu. [31] Bu hasen sahih bir hadistir.
Ebû Nüaym, Abdullah b. Amr b. Halhala ve Rafı b. Hadîc'in rivayet ettikleri hadisinde Efendimiz (SAV.)'in şöyle buyurdu­ğunu haber veriyor:
"Misvaklanmak ve Cum'a için gusletmek her müslümana vacibtir.[32]
Müslim'in Sahih'inde rivayet ettiği Ebû Saîd el-Hudrî'nin şu hadiside bu (Ebû Nüaymin rivayet ettiği) hadise şahit olmaktadır:
Bu hadiste Rasülüllah (SAV.):
"Baliğ olan her kişiye Cuma günü gusletmesi ve misvaklanması gerekli olmuştur. Gücü yettiği kadarda güzel koku sürünecektir." buyurmuştur. [33]
İşte misvağın durumu ve fazileti bu olup, Rabbin rızasının bununla hasıl olması, bu konuda Nebi (SAV.)'in ümmetine çok tavsiye etmesi ve aşırı gitmesi hatta vefatı anında, ruhu kabzoluyorken bile buna devam etmiş olması şeklinde varid, ol­duğundan, misvaklanılarak kılınan bir namazın Allah katında yetmiş namazdan daha sevimli olması imkansız bir şey değildir.
Yetmiş (kere yapılan ibadetin) sevabının daha fazla olmuş olması sevabın çokluğu sebebiyle, sevabı çok amelin, Allah katında sevabı az olandan Allah katında daha sevimli olması gerekmez.
Aksine, bazen az amel, ne kadar çok amelin sevabı fazla olsada Allah'a daha sevimli olur.
İşte bu anlatılan, İmam Ahmed'in Müsnedinde geçen Nebi (S AV.)'in:
"Ak tüylü bir kurbanın kanı, iki kara tüylünün kanından efdaldir[34] buyurmasındaki gibidir. Burada kurban kasdediliyor. Hem kurban bayramı günü bir koyun kesmek, o koyunun kıymeti­nin bir kaç katı fazlasını para v.b. sadaka olarak vermekten Al­lah katında daha hayırlıdır. Sadakanın sevabı fazla bile olsa.
Hem düşünerek, belleyip anlayarak ve kalbini'üzerine top­layarak okuduğun bir sûre ard arda, çabucak okuyarak yaptığın bir hatimden- her ne kadar bu hatmin sevabı çok da olsa bile Allah'a daha hoş gelir.
Hem yine kulun kalbi ve tüm organlarıyla Allah'a yönelerek ve kalbinin hepsini Allah için boşaltarak kıldığı iki rek'at bunda halî olarak kılınan ikiyüz rek'attan  bunların sayıca se­vabı çok olsada- Allah katında daha sevimli olmasıda böyledir.
"Bir dirhem yüzbin dirhemi geçmiştir" hadiside böyledir.
İşte bu esasa binâen Peygamber (SAV.)'in ashabıda şöyle söylemişlerdir;
"Sünnet ve doğru yolda olup bununla yetinmek, doğru yolun aksine ve bid'ata gayret etmekten elbette daha hayırlıdır."
Rabbİn rızasına ve Rasülünün sünnetine uygun olan azıcık bir amel, bu rıza ve sünnet olmadan, ya da birazı olmadan icra edilen çok amelden Allah'a daha sevimlidir.
İşte buna binâen Allah (C.C.) şöyle buyurmuştur:
"Sizin hanginizin daha güzel amel edeceğini denemek için ölüm ve hayatı yaratan odur." Yine:
"Şüphesiz biz onların hangisi daha güzel amel edecek deneyelim diye yeryüzü üzerindekiler! ona süs yaptık" buyuruyor (Kehf suresi 7) Yine Allah (Hud suresi ayet 7 de) şöyle buyuruyor:
"Amelce hanginiz daha güzel olacak diye sizi denemek için altı günde semaları ve arzı yaratan odur. Arşı su üzerinde idi"
Allah  (C.C.)vnün  semâları,  arzı,  ölüm ve hayatı yaratması, yeryüzünü üzerindekilerle süslemesi, kullarının hangisinin daha iyi ibadet edeceğini denemek içindir. Yoksa daha çok amel için değil.
En güzel amel;, en ihlasla ve en doğru şekilde yapılan amel olup o da, Allah'ın rızasına ve sevgisine uygun olanıdır. Yoksa bunlar bulunmayan çok ibadet değildir. Allah sübhânehû kendisinin razı edileceği şekilde zatına ibadet edilmesini ister. Yoksa kendinin razı edilmiyeceği çok ibadeti veya öteki kendini daha fazla razı eden çok ibadeti değil azda olsa kendini razı edeni sever. Bunun için görünüşte her amelde birdir. Aralarında fazilet bakımından hatta bu ikisinin azı ile çoğu arasında fazilet yönünden- yer İle gök arasındaki.farktan daha büyük fark vardır.
İşte bu fazîlet, Rab (C.C.)'nün bu amel ile razı olup, onu ka­bul etmesi, onu sevmesi ve pişman olan bir günahkarın tevbesin-den muazzam bir ferahlık duymasında olduğu gibi ferahlanması-yla olur. Şüphesiz bu sâdık tevbe Allah katında birçok nafile amellerden daha sevimlidir. Bu çok amellerde tevbe sayısı artsa bile netice değişmez.
İşte bunun için Allah (C.C.)'nün bu amellerden razı olup ol­mamasına göre kabuller de muhtelif ve farklı olur. Bu duruma göre; kabul gören amelin birisi, amel ile Rabb'ın rızasını, melek­lerin onunla övünmesini ve kulun O'na yaklaşmasını gerektiri-ken, öteki kabul edilen ibadetin kabulü; sadece sevabın çokluğu ve Allah'ın in'âmini gerektirir.
Meselâ, malından bin dînarı hiç bir darlığa ve sıkıntıya düşmeden, bu bin dinar sermayeye hiç bir eksiltme etkisi göstermediği gibi üstelik bu kadar mal sanki evinde rastlayıp bir kısmını çıkarıp attığı taşlar kabilinden imiş gibi sadaka olarak veren kimse bu malını elden çıkarırken ya onun korumasından ve dü­şüncesinden kurtulmak, ya da buna karşı aynısı ya da başka şekilde bir mükâfat almak için yapmıştır., Diğer kimse ise bütün azığı (temel gıdası) bir ekmek olup, başka da bir şeyi yokken, kendinden durumu daha sıkıntılı olanı, Allah sevgisi, O' na yakınlık ve muhabbet kazanma arzusu, Ov nun rızasını elde et­me hevesi ile kendine ve nefsine tercih ederek vermiş olmakta­dır.
Şimdi Allah için bak, fazilet, Allah muhabbeti, Allahx in kabulü ve rızası hususunda iki sadaka arasında ne kadar fark vardır. Al­lah (C.C.) bunuda onuda kabul etmektedir. Ama rızanın, muhab­betin, önemsemenin ve Övünmenin kabulü bir şey, sevap ve kar­şılığın kabulü ise ayrı bir şeydir.
Sen buna şahit olarak bu anlatılanın aynısını, kendisine küçük bir rnikdar hediye takdim edilen bir kıralda da bulabilirsin. Hediye küçük ama sultan onu.seviyor, yakınlarına ve maiyetine onu gösterip hediye edeni sanki sayısı ve değeri çok fazla bir hediye imişçesine - övüyor. Bu hediye sultanın yanında - -maddi olarak - hiçbir yer tutmuyor ama onun cömertliğinde hediye edenin sevabını zayî ettirmiyor, üstelik ona değerini kat kat fazlasını veriyor. Onun bu hediyeyi kabulü birinciyi kabulü gibi değildir.
İşte buna binâen İbni Ömer ve sahabeden diğer bir kısmı (r.a.ecmaıyn) şöyle demişlerdir:
"Eğer Allah' in benim bir tek secdemi kabul ettiğini bilmiş olsaydım ki O gaib değildir  bana ölümden daha sevimli gelir­di" İbni Ömer bununla özel olan kabulü kasdetmektedir. Yoksa bağışlamanın ve karşılık vermenin kabulü bir çok amelde meyda­na gelmektedir. [35]

Kabulün Bir Takım Kısımları Vardır:


1. Hoşnutluk,    muhabbet,    övgü,    teşvik    ve    yapanı    büyük topluluktaki (mahşerde) methe mazhar eden kabul.  
2. Sevab ve mükafat kabulü. Her ne kadar birincisi seviyesinde olmasa da, bu da iyi bir kabuldür.
3. Her ne kadar âmile sevap ve karşılık getirmese de cezayı düşürme kabulü: Kalbinde bu bahsi geçen bu iyi şeyleri hiç duymadan namaz kılan kimsenin namazının kabulü gibi. Çünkü  onun  namazından   sadece  kılmış  olduğuna aklı  eriyor. Çünkü bu kendinden farzı düşürür[36]kıldığı için sevab ala­maz. Efendisinden kaçan kölenin namazı, sihirbaza gelip.de onu tasdik edenin namazı da böyledir. [37] Çünkü bazıları bun­ların namazının kabul edilmediğini kesin olarak ifade etmiş­lerdir. Bununla beraber (bu fakihler) böyle namazın iade edileceğinide emretmiyorlar. Yani bunların namazının kabul edilmemiş oluşu ancak sevabın meydâna gelmesi hususunda olup onun boynundaki borcun düşmesine ait bir husus değildir.
Ameller, ancak kalbde bulunan îman. muhabbet, ululama yüceltme ma'bud dışındaki zevklerden el etek çekip sadece O' nun rızasına yönelmesindeki üstünlükle birbirine üstün gelebilirler. Hatta iki amelin görüntüsünde aynı olur. Aralarında fazilet noktasında Allah'tan başka kimsenin sayamayacağı kadar fark olur. Ameller yine onu ard arda ayrı ayrı yapmakla birbirinden üstün ofabilir. İki amel arasındaki fazilet farkı onu ard arda yapmakla elde edilir. Yine ameller, ihlas ve devamlı yapılma duru­muna göre Allah'tan başka kimsenin sayamıyacağı kadar üstün­lük elde edilir.
Bu, iki amelden birininin bizzat kendi zatında Allaha daha sevimli olmasına ilave olunur. Bunun örneği şudur: Cihad etmek ve canını Allah yoluna sermek Allah'a en hoş gelen amellerden­dir. İhlas ve devamlılıkla buna ayrılmakla bu muhabbete katılın-mış olur. Namaz, ilim ve kur'an okumakta böyledir. İlim bizzat kendi zatında faziletli sayıldığına ve ilim sahibinin maksadı, ihlâ-sı ve onu devam ettirm es indeki ferağatta faziletli sayıldığına gö­re, bir tek amelin yetmiş amelden hatta kendi çeşidinden yedi yüz amelden bile üstün olması imkansız değildir.
Bu anlatılanları iyi düşün! Çünkü bu senden pek çok müşkülen giderecek, seni amelin sır ve faziletine ulaştıracaktır. Şüphesiz Allah (C.C.) hükmedenlerin hükmedenidir, fazileti yerli yerine koyar ve şükredenleri bilir.
Sakın kelamcılar ve zorlaştırıcılardan kalbinin perdeleri iyice kalınlaşmış olanların şu şekildeki lakırtılarma kulak asma: "Çün­kü iki amelin bütün yönlerde eşit olup aralarında hiçbir üstünlük olmamasıda olabilir. Allah (C.C.) bumlardan birini diğerine verdi­ğinin kat kat fazlasıyla sevaplandırabilir. Hatta bunlardan birini sevaplandırırken her,yönden araları aynı olmakla beraber ötekini cezâlandırmasıda caizdir."
İşte bu görüş, Rabbin esma, sıfat ve fiillerinde, O'nun şeriat ve emrinde, kalp amelleri ve Allah'a îmanın hakikatlarında asla anlayışı    (fıkhı)    bulunmayan    kimselerin    görüşüdür.    Başarı Allah'tandır.           
Bunu anladığına göre: Kur'an'ın, Allah zikrinin (okunurken akıp geçtiği) mecranın (ağzın) temizleyicisi, Rabb'in rızasının kazandırıcısı, ve sünnete uymak olan misvağı bile yerine getirinceye kadar mükemmel bir şekilde İcra ederek ve bu tek hürmeti muhafaza etme hırsı ile yerine getiren bir kimsenin kılmış olması imkansız değildir. Bu öyle bir hürmettir ki birçok insan onu ihmal edip ona iltifat etmez. Hatta namaz sanki meşru değilmiş ve sevilmiyormuş gibi olur. Ama bu namazlı kişi ona önem verip onu korudu ve Allah sevgisi ve dostluğu ile ve Rasûlullah'ın sünnetine ittibâan onu yerine getirdi. İşte bu kişinin namazının Allah katında bu faziletler olmadan kılınan yetmiş namazdan daha da sevimlidir. Allah daha iyi bilir[38]

Îkînci Mesele


"Sübhânallâhi ve bihamdihî adede halkıhî ve ndâ nefsihî ve zinete arşıhî ve midâde kelimâtihî [39]cümlesinin sadece sübha-nallah diyerekten zikretmekten katkat üstün olduğu meselesi...
Şüphesiz zikreden kimsenin "Sübhânallâhî ve bihamdihî ade­de halkihi" "Allah'a yaratıklarının sayısınca teşbih ve hamd ede­rim" dediğinde, bu belirtilen miktarda kalbinde meydana gelen Allah'a ait ma'rifet, O'nu tercih ve ta'zim etmek, sadece "Sübhanallah" diyerek zikredenin kalbinde meydana gelen şeyden daha muazzamdır.
İşte buna "Ez-Zikru'l Muzâaf " kat kat zikir adı verilir. Bu şekildeki zikir Allah'ı sena etme bakımından tekli olarak yapılan zikirlerden daha büyüktür. Bu sebeple de ondan daha üstün, olmuştur. Ancak bu, bu zikrin bilinip anlaşılması ile ortaya çıkar. Çünkü tesbihât yapan kimsenin "Sübhânallâhi ve bihamdihî adede halkİhT- yaratıklar sayısınca... Allah'ı teşbih ve tahmid ederim, sözü sonsuza kadar yaratılmış olsun, yaratılacak olsun bütün yaratıklar sayısınca Rab teâlânın layık olduğu teşbihleri inşaî ve ihbarî olarak içine almaktadır.
İhbarî (haber verme) olanı, belirtilen sayıca- ki sayanlar onu saymakla baş edemez, hesabcılar hesab edemez- Rabbin ortaklardan ve layık olmadığı şeylerden tenzîhî, ululanması ve övgüsünü içerir.
İnşaî olanı da, kulun, durumu şu belirtilen teşbihi inşa ettiğini içeriyor. Yoksa mikdarı ve sayısı şu belirtilen teşbihi tamamen yaptığını değil... Aksine Rab sübhânehû'nun layık olduğu teşbihin, bu belirtilen sayıya ulaşan ki bu sayıda artıracak bir şey olsaydı elbette onu da ifade ederdi- teşbih olduğunu haber vermiştir. Çünkü yaratıkların yenilenmesiyle sayının sonu gelmez, mevcut olanı da sayılamaz.
Hadiste geçen, "Zatın nzasınca" ifadesi de iki büyük şeyi ihata eder. Birincisi: Maksadın (bu cümle ile maksa­dın) yine teşbih olmuş olduğudur ki bu durumda zatının rizası, Azamet ve Celâl (teşbih yönünden) aynı şeydir. Zatının nzasınca cümlesi için.[40] Nitekim o birincide yaratıklar sayısına eşit gelen bir teşbihten haber vermektedir. Şüphesiz Rabbin zatının rızası­nın azamet ve vasfında sonu yoktur. Teşbihte Allah sübhânehû' ye ta'zîm ve tenzîhî içine alan bir övgüdür.
Allah (C.C.)'nün kemâlatının ve celâletinin sıfatları sonsuz ve nihayetsiz, hatta bundan daha büyük, daha yüce olduğundan bunlarla CTna yapılan .övgü de böyledir, bu ona ihbar ve inşa olarak tabîdir. Bu anlam hiç bir aksilik göstermeden birinci anlama uygundur.
Cenâb-ı Hakkın ihsan, sevab, bereket ve hayrının sonu olmadığına   ve   o   Allah'ın   rızasını   ve   mahsulünü   gerektiren şeylerden olduğuna göre Rıza sıfatı ile nasıl olur? Eserde,
"Ben bir şeye bereket verdimmi, benim bereketimin sonu yoktur." diye geçer.[41] Peki, ya zikir bizzat kendisinden bereketin zuhur ettiği sıfat ile yapılınca nasıl olur?
Rıza, sevgi ve ihsanı, cömertlik ve iyiliği, af, bağışlama ve mağfireti gerektirir.
Yaratma (halk) ise ilim, kudret, iradet, hayat ve hikmeti gerektirir. Bütün bunlar "zâtının rızasına" ve "yaratma" sıfatına dahil bulunmaktadır.
Hadiste geçen Arşının ağırlığınca" ifadesinde arşın isbatı ve Rab sübhânehû'ye izafe edilişi, arşın genel an­lamda yaratıkların en ağırı bulunduğunu isbatı vardır. Eğer arşdan daha ağır bir varlık olsaydı elbette teşbih onunla tartılırdı. İşte bu; "muhakkak arşın ne ağırlığı ne de hafifliği vardır." diyen kimsenin görüşünü reddediyor. Bu görüş sahibi arşın ne olduğunu bilememiş ve mikdarının hakkını tam kararlayamamıştır.
Birinci katlama, sayı ve ehemmiyette. İkincisi sıfat ve keyfiyyette, üçüncüsü, büyüklük ve ağırlıkta olup mikdarda değildir.
Hadisteki "Kelimeleri sayısınca" kavli üç kıs­mada kamil olup onları kapsamına alır. Çünkü Allah'ın kelime­lerinin takdirine son yoktur. Sıfatı ve sayısına da yoktur. Allah (C.C.) şöyle buyurmaktadır:
"Deki! Eğer denizler Rabb'imin kelimeleri(ni yazıp saymak) için mürekkep olsaydı, Rabb'imin kelimeleri tükenmeden - bir misli daha takviye getirseniz bile - deniz tükenirdi" (Kehf sûresi Î08).
Allah (C.C) yine (Lokman sûresi 27'de);
'Yeryüzünde bulunan bütün ağaç çeşitlerinden her biri (teker teker) kalem olsa. Denizde kendinden (tükendikten) sonra yedi denizce desteklense (de mürekkep olarak bu kalemlerle yazılsa) Allah'ın kelimeleri yine tükenmez. Şüphesiz Allah azîz ve hakimdir."
Bunun anlamı şudur: Denizin mürekkep olduğu farzedilip kendinden sonra da hepsi mürekkep olan yedi deniz de ona imdad etse yeryüzündeki bütün ağaçlar kalem olsa ağaç (şecer) diye, meyve versin vermesin, bir kök ve gövde üzerinde dik duran bütün bitkilere denir) bu kalemler bu mürekkep, denizinin mürekkebini kullansa kalemler de denizler de tükenir, ama Rabb'in kelimeleri tükenip son bulamazdı. Fe Sübhânallahî ve bi Hamdihî adede halkıhî ve rıdâ nefsihi ye zinete arşihî ve midâde kelimâtihî. Yaratıkları sayısınca, zatının rızasınca, arşının ağırlığınca, kelimelerin sayısınca Sübhânallahî ve bi Hamdih.
Bu, "O'nun kelâmını bir mânâda, nakzolanmaz, parçalanmaz, O'nun parçası ve bütünü diye birşey olamaz, O ne harftir ne de kelime, ne sure ne de ayettir " diyerek Allah'ın sözünü vasfeden kimsenin görüşü yanında, O'nu "konuşmadı" ve "konuşmayacak" diyerek vasfedenin görüşünün ne yeri vardır?
Maksat, bu tür teşbihte, diğer tesbîhattan daha fazîletlİ olmayı gerektiren, ve diğerleri bununla tartışsa elbette onlarla tartışıp onlardan ağır gelmesini icâb ettiren, Kemâl ve Celâl sıfatlarının varlığıdır.
İşte şu anlatılanlar bu kelimâttaki mevcut olan Allah'ı tanımı ve O' na (belirtilecek olan) üç prensibi içine alan Hamd kelimesini de bu teşbihe dahil ederek Allah'a tenzih ve ta'zim ile senadan bazısıdır.
Üç prensibin birincisi: Kemâl sıfatlarının Allah'a ait olduğunu isbat ve sena etmek. İkincisi: O'nu sevmek ve O'na razı olmak. Üçüncüsü de şudur: Sübhânallah ve tenzih kelimesi ve bihamdihî kelimesi, en güzel şekilde, kıymeti en büyük, sayısı en fazla, sıfatı en çok şekilde ilave edilip, kul bunu - bu şekilde - tesbihat yaparken getirip, kalbine de bunun anlamını getirerek söylerse, kendisi için diğerlerinde olmayan bir meziyyet ve fazilet elde etmiş olur. Başarı Allah'tandır. [42]

Üçüncü Mesele


Üçüncüsü, her ay tutulan üç gün orucun, bir ay tutulan oruca denk olduğudur. Bu hadiste bunun sebebi şu şekilde belirtilmiştir: "Sevaplar on misli iledir:[43]
Sevabların on misli ile karşılandığından bu üç gün oruç katlanılmadan bir ay oruca denktir. Her ay üç gün tutup buna devam ederse sanki bir ömür oruçlu gibi olur.
Bunun bir benzerîde sahih hadiste geçen Efendimiz (S.A.V).
"Kim Ramazanda oruç tutup Şevval ayındanda altı günü Ra­mazanın peşine tutarsa, sanki bütün ömrünü oruçla geçirmiş gibi olur.[44] buyurmasına benzer. Çünkü sevaplar on misli ile karşıla­nır.                     
Bunun Şevval ayında olmasının hoş bir sırrı vardır ki şudur: Şevval orucu ramazan orucunun âdeta bir sargısı, ramazan oru­cunda meydâna gelen taksiratın sanki bir nevi kazası olup adetâ farz namazdan sonra kılınan sünnet yerine geçer. [45]  Sanki sehiv secdesi gibi olur. Bunun için hadiste Efendimiz:
"Ramazanın peşine tutarsa" buyurmuştur.
Ömür boyu oruç tutmayı müstehap ya da caiz görenler bu hadis ile istidlal edip bundan sadece iki bayram ve teşrik günlerini istisna etmişlerdir. Oysa hadiste onlar lehine hüccet olacak birşey yoktur. Aksine onların aleyhine hüccet vardır. Çünkü bunun meşru olması şöyle dursun: "Bir amelin diğer bir amele benzetilmiş olmasından kendine benzetilenin sübut bulma imkanı meydana gelmesi gerekmez. Aksine mümkünde olmaz." Nitekim Sahih hadistede böyledir.
Bu sebeble üç gün orucu bir ayın oruca kabul edilmiş, Ramazan orucu ile, onu takiben gelen şevvallin altı gün orucada üçyüzaltmış orucuna denk gelmektedir. Buda ittifakla caiz olmayan haram bir hükümdür. Çünkü buradaki benzetiş sevap yönü ile olmakta, yoksa onun meşruluğuna hatta mümkün olduğuna bile değildir. Nitekim sahih bir hadiste geçtiğine göre cihaddan sorulduğunda Peygamberimiz şöyle cevap vermişti:
"Mücâhit cihada çıktığında, hiç yemeden oruç tutmaya, gece ibadete ara vermeden devam etmeye gücün yetermi?" Adam, "hayır"    dedi.   Efendimizde:   "işte   Mücâhidin   örneği   budur" buyurdu.[46]
Maksat bir şeyin diğerine benzetilmesinden onun eşit olması lazım gelmediğini anlatmaktır. [47]
Bunun bir Örneği de Efendimiz (SAV.)'in:
"Kim yatsıyı cemaatla kılarsa, sanki gece yarısında ibâdete kalkmış gibi olur. Kim yatsı ve sabahı cemaatla kılarsa, sanki bütün gece ibâdete kalkmış gibi olur.[48]
Daha öncede geçtiği gibi bu da bir tek amelin kendi gibi bir amelden daha üstün, kendi cinsinden kat kat fazlasından üstün olduğunu göstermektedir. Çünkü kim yatsı ve sabahı cemaatla kılıp gece nafile namaz kılmazsa, onun bu namazı bütün gece ibadet edenin gece namazına denk olur. Eğer geceyi ibadetle geçiren kimsede bu iki namazı cemaatla edâ etmiş ise muhakkak ve mukadder olan üstünlüğü ele geçirmiş olur. Eğer yatsı ve sabahı tek başına kılıpta gece namaza kalkmış ise bunları cemaatla kılıp da geceyi evinde uyuyarak geçiren kimse gibi olur. Tabi tek başına namazı sahih olmuş ise...
Tabi bu anlattığımız - daha Önce de geçtiği gibi - amellerin üstünlüğü onları ve çokluğu ve sayıları kaim değildir. Üstünlük ancak onların mükemmelliği, tamamlığı ve Rabbimizin rızasına ve şeriatına uygunluğuna bağlıdır. [49]

Dördüncü Mesele


Dördüncü meseleye gelince: Bu hadiste geçen Efendimizin:
"Kim çarşıya girerde Lâilâhe illallâhü vahdehû lâ şerike leh. Lehü'l Mülkü ve lehü'l Hamdü yühyî ve yümît. Vehüve hayyün lâ yemût. Biyedihi'l Hayr, vehüve alâ Allah'tan başka ilah yoktur, .0, ortağı olmayan tektir. Mülk onundur, ve Hamd onadır, diriltir ve öldürür. O ölmeyen diridir. Hayır elinde­dir. Ve O herşeye gücü yetendir." derse, "ona bir milyon sevap yazılır, ondan bir milyon günah silinir, ve bir milyon der­ece yükseltilir.[50] sözleridir. İşte bu hadis İmamlarının ta'lil ettiği illetli bir hadistir.
Tirmizî "Cam" inde derki : Bize Ahmed b. Münî, Yezîd b. Hârûn, Ezher b. Sinan isnadıyla, Muhammed b. Vâsi'in şöyle de­diğini haber verdi: Mekkeye gelmiştim. Bana Salim b. Abdullah b. Ömer rastladı ve bana babası yolu ile dedesi Ömer (RA.)'ın "Rasûlullah (SAV.) Kim çarşıya girer ve hadisini haber ver­di diye hadisi şevketti. Tirmizî sonunda "Bu garîb bir hadistir. Bu hadisi Zübeyr oğullarının vekili (sözcüsü) Amr b. Dinar'da Salim b. Abdullah'tan nakietmiştir." diyerek hadisi sevkeder. [51]
Yine Tirmizî derki: Bize Ahmed b. Abde ed-Dabbî - Ham-mâd b. Zeyd ve Mu'temer b. Süleyman - Zübeyr oğulları temsil­cisi Amr b. Dînar Salim b. Abdullah babası Abdullah b. Ömer dedesi Ömer (RA) isnadı ile Rasülullah (SAV.)'in:
Kim çarşıda :" Lâ ilahe illaliâhü vahdehûlâ şerîkeleh. Le-hü'l Mülkü velehü'l Hamdü yühyî ve yümît ve hüve hayyün lâ yemût biyedihi'l hayr. Vehüve alâ külli şey'in kadîr" derse bir milyon sevap yazar, bir milyon hatasını siler ve ona cennette bir ev yapar buyurduğunu haber verdi.[52]
Yine bu hadis Abdullah b. Dînar yolu ile İbni Ömer (RA) tan rivayet edilmiştir. Lâkin oda illetlidir.[53] Abdurrahman b. Ebî Hatem "El-ilel" adlı eserinde derki: Babama ve Ebû Zür'a'ya, Yahya b. Süleym et-Tâifı'nin, İmran b. Müslim- Abdullah b. Dî­nar, İbni Ömer isnadıyla Efendimiz (SAV.)'in {Kim çarşıya girer ve Lailahe illallah) buyurduğu hadisi sordumda ikiside "bu münker bir hadistir" dediler. [54]
İbni   Ebî   Hatem   devamla   derki:   Bu   hadis   hatadır.   Ravî (Yahya) burada İmran b. Müslimin Amr b. Dînardan - Ali Zübeyr'in vekilidir - Salimin, babası yolu ile olan isnadını kasdetti. Yanılarak Amr'm yerine Abdullah b. Dînar koyup senedden Sali­mi düşürdü. Bunu bize Muhammed b. Ammâr, İshak b. Süleyman
Bükeyr b. Şihâb ed-Dâmgânî - İmran b. Müslim - Amr b. Dînar
Salim - babası Ömer (RA) isnadı ile Nebi (SAV.)'den nakletti.[55]
Bu hadisi ayrıca İbni Mâce'de Süneninde Bişr b. Muâz ed-Darîr- Hammâd b. Zey- Âlî Züvbeyr'in vekili Amr b. Dînâr - ki künyesi Ebû Yahya el-A'ver el-Basrî idi- isnadı ile rivayet ediyor. [56]Yahya b. Maîn bu Amr b. Dînar hakkında "O hiç bir şey değildir" diyor. Nesâî ve Daramî'de "Zayıftır" derler. Ebû Zür'a, " O hadisi sakıt biridir." der. İbni Hibban da "Onun hadislerini ancak taacüb ve hayret için yazmak helal olabirlir. O uydurma hadislerle sikalardan ayrılırdı" derken Dârakutnî de "Zayıftır" diye hüküm vermiştir. [57]

İKİNCİ BÖLÜM


Bana "Mevzu uydurma hadisi, senedindeki ricale bakma­dan uydurma olduğunu, bir kaide ile bilmek mümkünmüdür?" diye soruldu.
Bu, değeri yüce olan bir sorudur. Ancak bunu, "sahih sün­netler bilgisinde büyük ilerleme kaydetmiş, sünnet bilgisi etine ve kanına karışmış, hadis hususunda kendisinde meleke meyda­na gelen, âdeta ashabından birisi imişçesine Peygamberimiz (SAV.) ile beraber yaşamış şekilde Efendimizin emrettiği, yasa­kladığı, haber verdiği, davet ettiği, sevdiği, nefret ettiği ve üm­mete meşru ettiği şeylerde Rasûlullah (SAV.)'in gidişat ve âdetlerini bilmede ve sünnetlerde, asan bilmede müthiş ihtisas yapmış olan kimse" bilebilir.
işte böyle bir kimse, Rasûlullah (SAV.)'in ahvâlinden, gidi­şat ve konuşmasından, Peygamberin haber vermesi caiz olan ve caiz olmayan şeylerden, diğer insanların bilemeyeceği şeyleri bilip anlar. İşte böyle bir hal, kendisine uyulan kimse ile birlikte uyan herkesin durumudur. Çünkü, uyulana has olarak kendini adayıp uyduğunun sözlerini ve davranışlarını iyice araştırmaya hırs gösteren kimse bunları bilip, O'na nisbet edilmesi doğru olan ile olmayanı ayırabilmede, has olmayanlarda bulunmayan şeyler meydana gelir.  İşte bu durum din İmamlarına nisbetle mukallitlerinin durumları olup, onların görüşlerini, delillerini ve mezheplerini bilirler. [58]

Butür Uydurma Hadislerden Bazı Örnekler


1.Bu uydurma hadislerden birisi Ca'fer b. Cisr'in babasın­dan onun da Sabit'in aracılığı ile (Efendimiz (SAV.)'den) mer-fû' olarak naklettiği:   
[59]Kim Şübhânallâhi ve bi Hamdihî derse, Allah ona cennette, kökleri altın, dalları gümüş, meyveleri (veya çiçekleri) bakire göğüsleri gibi baldan daha tatlı, kaymaktan daha yumuşak, ne zaman bir meyve koparılıp alınsa hemen eski haline geliveren bir milyon hurma ağacı diker."
Buradaki râvî Ca'fer;, Ca'fer b. Cisr b. Ferkad Ebû Seleme el-Kassâb el-Basrî'dir. İbni Adiy onun hakkında "hadisleri mün-kerdir" diyor. Ezdi de "hakkında dedikodu edilmiştir " diyor. Ba­basına (Cisre) gelince: Onun hakkında Yahya b. Maîn "O hiç bir şey değildir, onun hadisleri yazılmaz" derken, Nesâî ile Dâra-kutnî "zayıf', îbni Hibban "o adalet sınırını çiğnemiştir", İbni Adiy de "umumiyetle onun naklettiği hadisler, ehjince mahfuz olmayanlardır" demekteler.                                      :
2. Uydurmalardan birisi de Hafız İbni Mende'nin, Yalancı Ahmed b. Abdullah el-Cüveybârî'nin hadisi olan ve Yezîd b. Ebî Ziyâd- Uveys el-Karânî isnadiyla Ömer ve Ali r.a.'lardan nakl olan şu hadistir: Nebî (S.A.V.) buyurduki;
"Kim şu isimlerle: Allahım! sen ölmeyen diri, yenilmeyeh gâ-îib, şüphe etmeyen görücü, şüphe etmeyen işitici, yalan söyle-meyen doğru sözlü, kendi tatmayan ihtiyaçların giderilmesi için müracaatgah, öğretilmeyen âlimsin.... diyerek duâ ederse... Beni hakla gönderen Zâta yemin olsunki, bu duâ ile demirin yüzü üzerine duâ edilse demir erir, suya okunsa su dururdu. Kim bu­nunla duâ etse her harfinden kendine teşbih edip istiğfar eden yediyüz bin melek gönderilir.[60]
Bu yalancıya öteki yalancı Hüseyin b. Dâvûd el-Belhî tabi olarak bunu Şakik yolu ile nakletti. Bir kısmımda diğer bir yalancı, Süleyman b. îsa'da, Sevrî-îbrahim b. Ethem yolu ile nakleder. İşte bu ve bunun benzeri uydurma hadisler, Peygam­ber (SAV.) ile onun sözlerini en az mertebede bilenlerin "uydurma, atmasyon ve Peygambere atılmış bir iftira" olduğunda şüphe etmedikleri uydurmacalardandır.
3. Birisi de şerli yalancı Abbas b. Dahhâk el-Belhı'nin meç­hul bir râvî olan Abdullah b. Ömer b. er-Rimâh- Ebû Muâviye-A'meş- Ebû Salih- Ebû Hureyre (R.A.) senedi ile Efendimizden naklettiği şu haberdir:
"Kim BisrrüUahirrahmanirrahîm'i yazıp, Allah kelimesindeki "ha" harfini (tek gözlü) kör etmezse (yani  şekli ile iki gözlü yazarsa) Allah ona bir milyon sevap yazar, bir milyon günahını siler ve bir milyon derece yükseltir. [61]
4. Biride Ebû'l Ula'nın Nafi-İbni-Ömer isnadıyla merfû' olarak   naklettiği:
"Kim bir ölüyü kefenlerde kefenlerken ölünün kefenine do­kunan her bir tüyü için on sevap vardır." uydurmasıdır.[62]
Bu Ebu'l Ula, Nafi'ye ait olmayan hadisleri onunmuşcası-na rivayet ederdi. Onunla ihticac caiz değildir. Bu hadîsi Hasen . b.  Süfyanda-  Ebür-Rebî ez-Zehrânî-, .Ahmed  b.  El  Haccâc,-Ebu'l Ulâ   senedi ile nakleder. Dârakutnî derki: Bu Ebu'l Ula Kofeli el-Haffâf olup asıl adı Halid b. Tahmân'dır. Yahya b. Maînde " O zayıf biri olup Ölümünden yirmi yıl önce aklî denge­si bozuldu. Daha Önce sika idi Zayıfı doğru ile karıştırdığından yalancıların  kendine  getirdikleri  rivayetleri  yüklenir ve  ikrar ederdi" der.
5. Bunlardan biride Muhammed b. Abdürrahman b. el-Bey lemânî'nin îbni Ömer (R.A.) yolu ile Efendimiz adına naklettiği:
"Ramazan Bayramı sabahı kim oruç tutarsa son bütün öm­rünü oruçlu geçirmiş gibi olur" uydurmasıdır. [63]Bu batıl, Efendi­miz adına uydurulmuş bir haberdir. Bu İbnü'l Beylemanî mün-ker hadisleri rivayet ederdi. Buhârî, Ebû Hatem ve Nesâî "O münkerü'I Hadîstir" derlerken Yahya b. Maîn'de "hiç birşey sayılmaz" diyor. Dârakutnî ile Humeydî "Zayıftır" derlerken İbni Hibban'da "O babasından hepside uydurma olan iki yüz kadar hadisi bir nüsha ile nakletti ve onunla ihticac caiz olmadığı gibi O ancak hayret vermek için anlatılır." demektedir.              
6. Bunlardan birisi de:
"Kim Âşura günü oruç tutarsa, Allah ona altmış yıllık ibadet sevabı yazar.[64] Bu bâtıl bir hadistir. Onu Habîb b. Ebî Habîb, İbrahim es-Sâiğ-Meymun b. Mihrân yolu ile İbni Abbas (RA)' tan rivayet ediyor. Bu Habîb Hadis uyduranlardan biridir.
7. Uydurmalardan biriside: Belâ yalancı Zekeriyyâ b. Dü-veyd el- Kindî'nin Humeyd et-Tavîl-Enes (R.A.) ile Efendimize isnadla naklettiği
"Kİm, bir sebeb dolayısı ile kesmeden kuşluk namazını kı­larsa ben ve O, Alemlerin Rabbini ziyaret etmemize kadar Cen­nette nurdan bîr denizde nurdan bir kayık içerisinde beraber oluruz. [65]
8. Ömer b. Râşit'in Yahya b. Ebî Kesir- Ebû Seleme-Ebû Hüreyre (R.A.) isnadı ile Rasülullah (S.A.V.)'in:
"Kim akşam namazından sonra aralarında konuşmadan altı rek'at namaz kılarsa kendisi için on iki yıllık ibâdete denk olur" buyurdu diye naklettiğide uydurmalardan biridir.[66]
İşte bu Ömer hakkında imam Ahmed ile Yahya b. Maîn ve Dârakutnî "Zayıftır" derken yine Ahmed "Onun hadisi hiç bir şeye denk değildir  Buharîde "Münkerü'İ Hadîs" deyip onu çok zayıf saymaktadır.
îbni Hibban'da: "Onu ancak kendindeki za'fı belirtmek için anmak caiz olabilir çünkü O hadisleri Malik ve Ibni Zi'b ve di­ğer sikalar adına uydururdu" diyor.
9: "Kim Pazar günü her rek' atında Elham ve Âmenerrasûlü'yü sonuna kadar okuyarak bir selamla dört rek'at kılarsa, Allah ona bin hac, bin Ömre, bin gazaya gitme ve her rek'atına bin namaz sevabı yazar ve Onunla Cehennem arasına bin tane hen­dek koyar.[67] Uyduranının Allah yüzünü karartsın! Allah ve Pey gamberine ne kadar saygısız!...
10: Kim pazar gecesi, her rek'atında bir kere fatihayı ve on-beşkere Kulhü vaîlâhü ehad'ı okuyarak dört rek'at kılarsa Al­lah ona Kıyamet günü on kere Kur'an hatmedip de içindekiler­le amel eden kimsenin sevabını verir. Kıyamet günü kabrinden dolunayın dolunay gecesi parladığı gibi çıkar. Allah onun kıldığı her rek'ata karşılık bin şehir verirki hepsi mercandan yapılmış­tır. Her şehirde Zeberced'den yapılama bin saray vardır. Her sarayda yakuttan biner adet yurt vardır. Her yurtta bin adet misken yapılma bin ev vardır. Her evde bin karyola diyerek bu yalancı binleri savmaya devam ediyor. [68]
11.Kim Pazartesi gecesi her rek' atında bir fatiha, bir ayetel' kürsî, birkere "Kulhüvellâhü ehâd" bir kere kuleûzübirabbi'1-Fe-lak sûrelerini okuyarak dört rek'at kılarsa bütün günahları af edilir. Allah ona Cennette beyaz inciden bir saray verirki orta­sında yedi ev, her evin uzunluğu yedi bin zira enide öyle olur.[69]
Allah bunu uydurup Efendimize iftira atanın yüzünü karart­sın. Bu El-Cüveybârî denen mikrobun işidir.                 
12. Kim Pazartesi günü her rek'atına bir fatiha ve kul eûzü birabbi'l felak okuyarak dört rek'at kılarsa, bütün günahları af olunur. Allah ona cennette beyaz inciden bir saray verirki sa­rayın içinde her bir üçbin zira' uzunluğu ve üçbin zira' eni olan yedi ev vardır.. [70]
Bu yalancı mikrop herif için de bu tür ölçüsü tartısı olma­yan sözlerini böyle sürdürüp gidiyor. Bu işi uyduran Hüseyin b. İbrahim denen yalancıdır ki bunu Muhammed b. Tahirden nakle­diyor. Yine bu kabilden Pazar günü namazını, Pazar gecesi na­mazını, Pazartesi günü namazını, Pazartesi gecesi namazını, Salı gündüzü ve gecesi namazlarını ve haftanın diğer gün ve gecelerini namazlarını anlatan hadisleri de uydurmuştur.[71]
Bu, gerçekten geniş bir mevzudur. Biz bundan ancak bu ve emsali içinde ölçüsü, durağı olmayan laflar dolu çirkin ve soğuk hadisler bilinebilecek kadar az bir kısmını anlattık. Bunların hepsi Efendimize atılan yalanlardır. Ne yazıkki zühd ve takva sahibi bir sürü cahil ile fıkıh ilmi sahibi pek çok kişi bu uydur­malara büyük önem vermişlerdir.
Uydurma hadislerde bir karanlık, dil yönünden bir bozukluk olur. Soğuk ipsiz sapsız laflar bunu uydurma olduğunu ve Rasû-lüllah adına ortaya atılma olduğunu ilan edip durmaktadır. Me­sela:
"Kim kuşluk namazını şu kadar rekat kılarsa yetmiş pe­ygamber sevabı verilir." gibi.[72] Sanki bu yalancı bilmiyormu, peygamber olmayan birisi Nuh aleyhisselâmın ömrü kadar na­maz kılsa yine bir peygamber sevabına ulaşma imkanı yoktur!
"Cum'a günü Allah rızası niyeti ile gusleden kimseye Allah (C.C.) kıyamet günü her bir tüyüne karşı bir nur yaratır. Her su damlası karşılığı ona cennette inci, yakut ve Zebercedden yapıl­ma dereceler yüceltirki, her iki derecenin arası yüz yıllık yol mesafesİdİr." sözü de bu kabil laflardandır. [73]
Uyduranını Allah çirkin kılsın, uzun bir uydurma hadiste bö­yle geçiyor. Bunu uyduran Ömer b. Subh denen mikrop yalancı­dır.[74]

Uydurma Hadisi Bilmenin Genel Kaideleri


Şimdi biz hadisin mevzu olduğunu bilinmesine yardım eden birtakım genel kaidelere işaret edeceğiz:
1. Hadiste, Peygamber (SAV.)'in söylemeyeceği türden bir takım atmasyonların bulunması. Bu tür gerçekten çoktur. Mese­lâ yalan hadislerden birinde:
"Kim "Lâ ilahe ilallah" derse, Allah bu kelimeden ona yetmişbin dilli bir kuş yaratır. Kuşun her dili yetmiş lisanı olup bu dillerle o kula istiğfar ederler [75]uydurması ile "Kim şöyle. şöyle amel ederse cennette yetmiş bin şehir verilir. Her şehirde yetmiş bin saray, her sarayda yetmiş bin hurî olur  uydurması bu türlerdendir.
İşte bu tür sevimsiz uydurmaları ortaya atan yalancıların durumu şu iki şekilden biri üzere olur. a) Ya son derece ahmak ve cahildir; b)Ya da bu tür tekerlemeleri Peygamberimiz (S.A. V.)'e izafe etmekle Efendimizin kemâlâtına noksanlık getirmeyi kasdeden bir zındıktır.
2. Bu   genel   kaidelerden   biride,   müslüman   hissinin   "bu uydurma hadisi" yalanlamasıdır. Mesela:
"Patlıcan ne niyetle yense öyle olur.[76]
"Patlıcan her derde şifadır" hadisleri gibi. [77] Hadisleri gibi.
Allah uyduranın yüzünü kara etsin. Eğer bu sözleri doktorla­rın en maharetlisinden biri olan Yuhannes söyleseydi, insanlar buna kanabilirdi. Patlıcan sıtma, kara balgam ve diğer bir çok hastalığa karşı yendiğinde ancak derdi depreştirir. Onu, fakir zengin olma niyetiyle yese ona zenginlikten bir faydası olmaz. Cahil, ilim niyeti ile yese ilmi artmaz. [78]
"Konuşma esnasında kişinin hapşırması doğru olduğunu gösterir. [79] hadisi de böyledir. Bazı alimler bu hadisin senedini sahih saysa bile insanın hisleri bunun yalan olduğuna şehâdet eder. Çünkü biz nice yalan söylerken aksırıp hapşıranları görüp duruyoruz. Nebî (SAV.)'den naklonulan bir hadis esnasında yüzbin adam hapşırsa bu hapşırma ile bu hadise "sahih" hükmü verilemez. Yalan söz dinlerken hapşırsalar bundan dolayı doğrulanamaz.
"Mercimek yemeye devam edin. Çünkü o kalbi incelten, kanı çoğaltan mübarek bir gıdadır. O konuda yetmiş peygamber tak­diste bulundu.[80] hadisi de böyledir. Bu hadis Abdullah b. Mü­barek'e soruldu. Ona "bu senden rivayet" olunuyor, denilince; 'Yâ ,bendende mi?... " diye hayretini.ortaya attı.
Mercimek hususunda en yüksek vasıf Yahudilerin ona karşı aşırı iştahları olduğudur. Eğer onu tek bir peygamber bile takdis etseydi elbette o da şifalardan biri olurdu. Ya yetmiş peygamber takdis etse nasıl olurdu?, Allah (C.C.) onu ( Bakara sûresi ayet 61 ) en aşağıdakilerden olarak adlandırıp onu bıldırcın ve kudret helvasına tercih edenleri ayıplamış, onu soğan ve sa­rımsak ile bir saymıştır. Kendisinde nefes darlığı, kötü katı gaz­lar, bozuk kan, safra ve diğer hissi hastalıkları kabartan birta­kım zarar ve illetinden dolayı îsrâiloğullan peygamberlerinden mercimeği takdis edenler görülmüşmüdür.
Sanki bu hadis mercimeği kudret helvası ve bıldırcına tercih edenler ya da birileri tarafından uydurulmuşa benzemektedir.
"Allah semâları ve arzı Âşura günü yaratmıştır. [81] hadisi de böyledir.
'Yemeğin üzerine su için ki doyunuz. [82] hadisi de böyledir. Çünkü yemek üzerine içilen su yemeği bozar, yemeğin miğdede yerleşimini ve iyi hazmolmasını engeller.
Bunlardan  biri  de:
"İnsanların en yalancısı boyacılarla kuyumculardır.[83] His bu hadisi reddeder. Çünkü bu esnaf da bulunan yalandan diğer-lerindeki kat kat fazladır. Allah'ın yaratıklarının en yalancısı olan Rafizîler, kâhinler, müneccimler ve taş falcıları gibi gru­plar daha yalancıdırlar.
Bazıları -buradaki kelime anlamlarını te'vîl ederek, "boya­cıdan" maksat konuşmayı cümlelerle çoğaltıp süsleyen, "kuyum­cuda" aslı olmayan sözü tertipleyendir, derlerki, uydurma hadisi kurtarmak için bu soğuk bir zorlamadır.
3. Hadis'in çirkin sözlü olması ve alaya alınılacak sözler olması da hadisin uydurma olduğunu gösterir: Mesela;
"Pirinç, adam olmuş olsaydı elbette yumuşak huylu biri olurdu. Onu aç biri yiyince mutlaka doyurur. [84] Bu gerçekten sevim­siz ve kaba bir laf ki, değil Peygamberlerin efendisinin, akıllıla­rın sözleri bile bu çirkinlikte olmaz.
"Ceviz deva, peynirse derttir. Karna İnince şifa olur.[85] Bunu Peygambere isnad edeni Allah belasını versin.
"İnsanlar çemen otunda neler olduğunu bir bilseler, ağırlığınca altın verip alırlardı. [86]
"Sofranızda yeşil sebze bulundurun! Çünkü o şeytanı tardeder."
"Üzerinde cennetten damlalar bulunmayan hiçbir Hindiba yaprağı yoktur. [87]
"Suteresi ne kötüdür. Onu geceleyin yiyen geceleyin canıyla çekişerek sabahlar. Burnunda Cüzzam nabızları atar. Onu gün­düz yiyin, geceleyin uzak durun. [88]
"Menekşe yağının diğer gül yağlarına üstünlüğü, ehli-beytin diğer halka üstünlüğü gibidir.[89]
"Pırasanın diğer sebzelere üstünlüğü buğdayın diğer tahılları üstünlüğü gibidir. [90]
'Yer elması ve kereviz llyas ve El-Yesa'lann yemeğidir. [91]
"Şüphesiz et yerken kalbde bir ferahlık vardır. [92]
"Cennet narlarından aşılanmayan nar yoktur. [93]
"Ümmetimin baharı üzüm ve karpuzdur. [94]
"Ekmekle üzüm yemeye devam, görevinizdir. [95]
"Tuz size gereklidir. Çünkü yetmiş derde devadır.[96]
"Kim baklayı kabuğuyla yerse, Allah ondan yediği kadar dert çıkarır. [97]Uyduranın Allah belasını versin.
"Horoza sövmeyin. Ademoğlu onun sesinde ne olduğunu bil­se, tüyünü ve etini altınla alırdı. [98]
"Beyaz horoz edinene Şeytan ve sihir gelmez. [99]
"Şüphesiz Allanın bir horozu varki boynu arşın altına varmıış ayaklarıda sınırda durur. [100]
Hulasa, horoz hakkında bir hadis dışında diğer bütün ha­disler uydurmadır. [101] O tek hadiste şudur;
"Horozun Ötüşünü duyunca Allanın lutfunu isteyin! Çünkü o melek görmüştür.[102]
4. Dördüncü kaide. Uydurma hadisin' sahih sünnetin ortaya koyduğu hükme açıkça muhalefet edip tenakuzlu olması. Fesat, zulüm, Abes, bâtılı övme, hakkı kötüleme ve benzeri şeyleri iha­ta eden bütün hadislerden Allanın Rasûlü uzaktır. [103]
İşte bu babdan olarak: Adı Muhammed veya Ahmed olan kimseyi övücü ve bu adı alanların cehenneme gitmeyeceğini bil­diren hadisler uydurmadır. Çünkü cehenneme girme olayı Efen­dimizin dîninde: "Cehennemden isim ve lakablarla kurtulunmaz. Ondan kurtuluş ancak iman ve salih amel iledir.
Yine, Cehennem'den kurtuluşla, şöyle şöyle yapanların ate­şin dokunmayacağıyla alakalı bir çok hadiste böyledir. Bunların olabileceği nihayet küçük sevaplardır. Efendimiz (SAV.)'in di­ninde bilinen bunun aksi olup cehennemden kurtulmayı ancak tevhidi gerçekleştiren kimsenin garanti ettiğidir.
5. Bu kaidelerden biriside, Efendimiz (SAV.)'in ashabın hepsinin huzurunda ağır bir şey yapıp ashabında bunu gizleme­de ittifak edip onu nakletmediklerini iddia etmek. Nitekim guru­pların en yalancısının iddia ettiği gibi. Güya Efendimiz (SAV.) veda haccından dönerlerken ashabın tamamının bulunduğu bir yerde Ali b. Ebî Tâlib (RA)'ın elinden tutup ashabın arasında hepsinin  onu  tanıyacağı kadar durdurmuş  sonrada
"tşte bu benim vâsımdir, kardeşimdir ve benden sonraki ha-Kfemdir O'nu dinleyin ve itaat edin" buyurmuş.[104] Sonrada hepsi birden bunu gizleyip, değiştirme ve Efendimize muhalefet et­meye ittifak etmiş. Allah yalancıya la'net etsin!
Yine onların,
"İnsanların gözü önünde, ikindiden sonra güneş Ali'nin hatı­rına geri dönderildi." diye rivayet ettikleri de bu kabil uydurma­lardandır. Bu olay tam olarak meşhurda olmamıştır. Bunu ancak Esma b. Umeys bilmektedir.[105]
6- Bu kaidelerden biriside bizzat hadisin kendisi bâtıl olur.
Hadisin batıl oluşu, O'nun Efendimiz (SAV.)'in sözlerinden ol­madığını gösterir. Şu hadisler bunun şahididirler:
"Gökyüzündeki saman yolu arşın altındaki yılanın izlerinden dir.[106]
"Allah kızınca vahyi farsça, razı oluncada arabca olarak in­dirir. [107]
"Unutmayı meydana getiren altı özellik vardır.1-Fare artığı­nı yemek 2-Biti canlı ateşe atmak 3-Durgun suya işemek 4-Yağmur damlasını kesmek 5-Sakız çiğnemek 6-Ekşi meyve yemek.[108]
"Kafadan yapılan hacamat unutkanlık yapar. [109]
Yâ Humeyrâ  (Ey Pembecik)!  güneşlemiş suda yıkanma. Çünkü o baras (alaca) yapar. [110]
İçinde "Ya humeyrâ!" veya "Humeyrâ" kelimesi geçen her hadis uydurma ve yalandır. [111]Mesela:
'Yâ   Humeyrâ  Çamur  yeme.   Çünkü   o   şunu  ve  şunu yapar. [112] hadisi ile
"Dîninizin yarısını Humeyrâdan alın![113]  hadisleri böyledir.
"Kimin sadaka verecek malı yoksa yahûdî ve Hıristiyanlara lanet etsin. [114] hadiside böyledir. Çünkü lanet, hiç bir zaman sa­daka yerine geçmez.
"Adı Ahmet ve Muhammed olan kimsenin Cehenneme gir­meyeceğine nefsime yemin ettim. [115]
"Kimin bir çocuğu olurda- teberrüken- adını Muhammed koyarsa o ve çocuk cennette olur. [116]
"Kendinden hamile kalırsa çocuğa Muhammed adı koymaya niyetlenmiş olarak karısına yaklaşan her müslümana mutlaka Allah erkek evlat verir. [117]
Bu konuda epey- bir cüz tutacak kadar- hadis varki hep­si yalandır.
7- Bu kaidelerden biriside: Uydurma hadisinin sözleri değil Efendimizin hiç bir Peygamberin sözüne benzememesidir. Efendimizin sözleri kendine gelen vahiylerdir. Nitekim Allah (C.C.):
"O Hevâdan konuşmaz. O- konuştuğu- ancak kendine gelen vahiydir." (Necm Sûresi 4) buyurmuştur. Yani Peygamberin ko­nuşması kendine yapılan vahiydir. Uydurma hadis Vahye- hatta Sahabe sözüne bile- benzemez. Meselâ şu hadisler bunlardan bir kısımdır.
"Uç şey gözü kuvvetlendirir: 1- Yeşilliğe bakmak. 2- Akan-suya bakmak. 3- Güzel yüze bakmak.[118] Bu söz öyle basitki-Ebu Hüreyre ve İbni Abbas gibi sahabe bundan mürezzeh tir. Hatta Saîd b. Müseyyeb, Hasan-i Basrî ile Ahmed b. Hanbel ile Mâlik bile bundan beridirler.
"Güzel yüze bakmak gözü parlatır. [119] Bu ve benzerleri Zın dıkların uydurmalarıdır.
"Size güzel yüzlülerle kara patlıcan gerek. Çünkü Allah gü­zele ateşle azab etmekten utanır[120] Allah bunu uyduranın bela­sını versin.
"Güzele bakmak ibadettir.[121]
"Allah bir kavmî başlarındaki dazlaklık sebebiyle günahlar­[122] dan temizledi. Alide bunların ilkidir."
"Burunda tüy bitmesi Cüzzam hastalığına kargı bir güvencedir. [123]
"Allah (C.C.) kime güzel bir yüz, güzel bir ad verir ve onu ayıplanmayan bir mevkiye getirirse, o kul, Allah'ın kulları ara­sında en hayırlılarındandır. [124]
İçinde güzel yüz, güzel yüzlüye övgü onlara bakma emri, ihtiyaçların onlardan giderilmesi veya onlara ateşin dokunmay­acağı gibi ifâdeler bulunan bütün hadisler, atmasyon yalan ve düpedüz iftiradır.
Bu konuda çok hadis vardır. Doğruya en yakın olanı: "Bana postacı gönderdiğinizde onu yüzü ve adı güzel olandan gönderin.[125] hadisidir. Bunun isnâdındada Ömer b. Râşid var­dır, îbni Hibbân "O, hadis uydururdu" der. İbnü'l Cevzîde bu hadisi Mevzuat adlı kitabında anlatır.
8- Uydurmayı bilme kaidelerinden biride; Hadiste şu şu tarih­te diye "tarih" verilmiş olmasıdır. Mesela "Şu şu sene olunca şöyle şöyle olacak, şu ay gelince şöyle şöyle olacak" gibi. Yalancı belanın şu uydurması gibi:
"Ay, Muharremde tutulursa pahalılık, anarşi ve Sultanın an­garyaya koşması olur, Safer ayında tutulursa şöyle şöyle olur. [126] Yalancı herif bütün ayları sırayla saymaktadır. Bu konudaki bü­tün hadisler yalan ve iftiradır.
9- Kaidelerden biride hadisin daha çok doktorlarla, kırık çı­kıkçıların ifadelerine daha uygun olması. Şu hadisler gibi:
"Keşkek sırtı kuvvetlendirir. [127]
"Balık yemek vücudu gevşetir. [128]
Çocuk azlığını Efendimize arzedene:
'Yumurta ve Soğan yemesini emretti.[129]
"Cebrail bana cennetten bir keşkek getirdi. Onu yedim ve Cima hususunda kırk erkeğin gücü bana verildi. [130]
"Mü'min tatlıdır ve tatlıyı sever. [131] Bu hadisi uyduran yalan­cı bunu
Mü'min  tatlı, Kafir ise ekşidir."  şekli  ilede rivayet etti. [132]
"Hurmayı aç karma yiyin. Çünkü kurdu öldürür. [133]
"Kim kardeşine tatlı bir lokma yedirirse Allah kıyamet günü­nün acılarından uzaklaştırır. [134]
"Nifaslarında hanımlarınıza hurma yedirin.[135]
"Kim büyük yada küçük su lağımından bir lokmayı alır, yıkar sonrada yerse günahları bağışlanır. [136]
Yemeği nefesleyip- üfurmek bereketini giderir. [137]
'Birinizin kulağı  çınlayınca bana Salavât getirsin ve.beni hayırla ansın" diye düa etsin. [138]
Kulak çınlamasına dâir olan bütün hadisler yalandır.
10- Uydurmalardan biride Akıl ile ilgili hadisler olup bunların da hepsi yalandır. Şu hadisler bu türdendir:
"Allah (c.c.) aklı yaratınca ona, gel buyurdu, 0 da geldi. Dön diye emretti. 0 da, döndü. Sonra Allah Bana senden da­ha mükerrem bir şey yaratmadım. Seninle alır seninle veririm" buyurdu.[139]
"Her"şeyin bir madeni var. Takvanın madenide akıllıların erşeyin kalbleridir. [140]
"Şüphesiz kişi namaz ve cihad ehli olurda, yine ancak aklı­nın mikdarı amellerinin karşılığını görür."
Hatib-i Bağdadî derki: Bunu Es-Sûrî anlatmıştı: Dediki "Ben Hafız Abdü'1-Ğanî b. Saîd'i şöyle derken işittim: Dârakutni dedi­ki "El-Akl adlı kitabı dört kişi uydurdu. İlkleri Meysera b. Abdi Rabbih idi. Sonra onu Dâvûd b. Muhabber Meysereden çalarak oradaki hadislere Meyserenin isnadından başka isnâdlar uydur­du. Ondan da Abdü'l Azız b. Ebî Raca çalarak o da başka se­netler uydurdu. Sonrada Süleyman b. îsâ es-Siczî çalıp daha ayrı bir senet uydurdu.[141]
Ebu'l Feth el-Ezdînin "Akıl hususunda hiç bir hadis Sahih değildir." dediğini Ukaylî ve Ebu Hatem İbni Hibban haber veri­yor.
11-Hızır ve hayatına dâir olan hadislerin hepside yalandır. Onun yaşadığına dair sahih tek hadis daha yoktur. İşte bazıları:
"Rasülüllah (SAV.) Mescitte idi. Arkasından bir ses duydu. Ashab   bakmaya   gittiler.   Birde  ne   görsünler,   Hızır  değimli [142]Hızır ve İlyas her yıl buluşur. [143]
"Arafatta Cebrail, MikâH ve Hızır birleşir.[144] diye başlayan uzun bir uydurmadır.
îbrâhim el-Harbî, Hızırın Ömrü ve hala ber hayat olup ol madığından sorulunca "îşini gaibe havale eden yansını alamaz.  Bunu insanların arasına atan şeytandır." derdi.
Buharı'de "Hızır ve llyasın hala dirimi? olduklarından soru­lunca" şöyle, dedi: "Bu nasıl olur? Halbuki efendimiz (SAV)
"Bu gün yeryüzünde hayatta olanlardan yüz yılın başına ka­dar yaşayan hiç bir kimse kalmayacaktır." buyurmuştur. [145]
Bu hususta bunlardan başka pek çok imam soruya tutul­du da şöyle dediler: (Enbiya 34)
"Senden önce de hiç bir beşere ebediyyet vermedik. Sen ölürsen onlar ebediyen kalacakmı?"
Bu hususta kendine soru yöneltilen Şeyhü' 1-îslam şöyle cevap verdi:
Eğer Hızır yaşamış olsaydı, Peygamber (a.s.v.)'a gelip onun önünde cihada katılması ve ondan öğrenim görmesi gere­kirdi. Bedir harbi günü Peygamber Efendimiz (SAV.):
"Allahım! Eğer §u topluluğu kafirlerin galib gelmesine mü-sâde ederek - helak edersen, yer yüzünde artık tapınılmazsın.[146] buyurmuştu. O topluluk tam üç yüz onüç kişi idi, İsimleri, babaları ve kabilelerinin adları belli idi. O zaman Hızır nerede idi ?                                            
Ebu'l Ferec Abdürrahmân b. el-Cevzî derki:
Hızır'ın dünyada baki olmadığına dört tane delil vardır.1-Kur'an 2-Sünnet 3-Alimlerin araştırıcı, inceleyicilerinin icmâsı 4-Ma'kul.
Kur'ana gelince Allah'ın şu kavlidir:
 (Enbiya 34) "Senden öncede hiç bir beşere ebediyyet ver­medik." Eğer Hızır hayata devam etse idi "ebedueşmiş" olacakti. [147]
Sünnete gelince: Efendimiz şöyle buyurdu: "Şu gecenizi gö-rüyormusunuz? Bu geceden sonra gelecek yüz yılın başında bu gün hayatta olanlardan hiç kimse yeryüzünde bulunmayacak­tır[148] Bu sıhhatinde (Buharı* ve Müslim tarafından) ittifak bulu­nan bir hadistir.
Müslim'in Sahih'inde geçtiğine göre, Cabir (RA) Efendi­mizin vefatından az önce:
"Bu gün canlı olanlardan hiç bir kimse üzerine yüz sene -o hayatta iken gelmeyecektir." buyurdu. [149]
Muhakkik alimlerin icmâına gelince: Bundan sonra (İbnü'l Cevzî) Buharı ve Ali b. Musa er-Rızânın "Hızır ölmüştür," de­diklerini ve Buharının Hızır'ın hayatından sorulunca Peygambe­rimiz "Şu gecenizi görüyormusunuz? Çünkü bu geceden sonra gelecek yüz yılın başına bugün yaşayanlardan hiç kimse yery­üzünde olmayacaktır." buyururken "bu nasıl olabilir" dediğini anlatır. İbnü'l Cevzî derki:
Hızır öldü diye hükmeden âlimlerin bazıları şunlardır:
îbrâhim b. İshak el-Harabî, Ebuvl Hüseyin b. el-Münâdîdir. Bu ikisi dinde İmam mertebesinde idiler ve îbnüvl Münadî "Hızır sağdır" diyenlerin görüşünü çok çirkin bulurdu.
Kadı Ebû Yaylada Hızırın öldüğünü İmam Ahmed'in talebe­lerinden nakledip İlim ehli birininde "O sağ olsa Efendimize gelmesi vacib olurdu" diye ihticacını anlatır.
îbnü'l Cevzi devamlı derki: Bize imam Ahmed, Şüreyh b. Nu'man-Hüşeyrn-MücâUd-Şa'bi-Çabir (RA) isnadıyla Nebi (S.A.V.) in "Nefsim elinde olan Allah'a and olsunki Musa sağ olsaydı bana tâbi olmaktan başka bir şey yapmazdı" buyurduğu­nu nakleder.[150]Peki Nebi (S.A.V.) ile beraber cüm'a ve cemaat namazını birlikte kılmayıp onunla beraber Cihad etmeyen biri nasıl sağ olabilir.
Gormüyormusun! İsa (a.s.) yer yüzüne indiğinde bu üm­metin imamının arkasında kılıp, Peygamberimizin peygamberli­ğinde bir tahriş olmaması için öne geçmiyecek.
Ebu Ferec derki: Hızınn varlığın isbat edipte, bu isbatının içindeki bulunan şeriattan uzaklaşmayı unutanın anlayışı ne kıttır!
Ma'kul olan delile gelince, bunun on yönü vardır.
1. Onun  sağ  olduğunu  isbat  eden  O'nun  Adem  (a.s.)'in sulbünden gelme evladı olduğunu söylerki, bu iki yönden bozuk bir görüştür:
a- O takdirde ömrü Tarihçi Yuhannâ'nın kitabında belirt­tiğine göre Hızır altı bin yaşında eder. Böyle bir ömür insan için söz konusu olamaz.
b-  Eğer Adem'in sulbünden  gelme evladı olsaydı, veyaiddia ettikleri gibi çocuğunu çocuğundan olma dördüncü insan ve  Zülkarneyn' in  veziri  olsaydı,  onların  vücut yapılan bizim yaratılışımız gibi değil aksine boyu ve eni çok fazla olurdu. Sahihayn'da da Ebu Hüreyre (R.A.) Efendimizin;
"Allah Ademi altmış zira' boyunda yaratmıştı. Ondan sonra insanlar hep noksanlaşmakta devam ede geldiler.[151] buyurduğunu nakleder. Hızın gördüğünü söyleyen hiç bir kimse onu bu irilik­te ve insanların en kıdemlisi olarak görmüş değildir.
2. (bu madde kitaba geçmemiş)
3. Hızır Nuh'tan önce var ise gemiye Nuh fa.s.) ile binmesi gerekirdi. Böyle bir şeyi nakleden kimse yoktur.
4. Alimler ittifak etmişlerdirki, Nuh (a.s.) gemiden indiğin­de beraberindekiler ölmüş, sonra nesilleri Ölmüş sadece Nuh (a.s.)'in nesli kalmıştır. Bunun delîli (Saffât suresi 37) Allanın: F.lmenâr'ül Münîf fis-Sahîh ved-Daîf
(Bölüm: 2)
"Biz işte Onun zürriyyetini baki kıldık" ayeti olup buda "Hı­zır'ın Nuh (a.s.)'dan Önce sağ olduğu", görüşünü yok eder.
5. Hem bu  doğru olup  insan oğlundan biri doğduğu gün­den bu dünya'nın sonuna kadar sağ olsa, doğumuda Nuh'tan Önce olsaydı, elbette bu en büyük ayet ve şaşacak bir şey olur, bu haber Kur'anda çok yerde geçerdi. Çünkü en büyük Rubû biyyet ayetlerinden olurdu. Allah (c.c.) Kur'an'da 950 yıl yaşat-tığını haber verip onu bir (mucize) ayet sayar. Ya hayatın sonu­na kadar ömür verdiği ne olur? Bunun için ilim ehli birisi "bu fikri insanlar arasına ancak şeytan atmıştır."demiştir.
6. Hızınn   hayatıyla   ilgili   görüş   Allah   üzerine   ilimsizce yüklenmiş bir görüş olup bu da Kur'an'ın nassıyla haramdır.
İkinci mukaddime gayet açıktır. Birinci ise: Eğer onun hayatı sabit ise ona ya Kur'an delâlet ederdi, ya sünnet veya icmâı- ümmet delâlet ederdi. İşte Allah'ın Kitab'ı, onun nere-, sinde Hızır'ın sağ olduğu? işte Raslüllah'in sünneti, onun ne­resinde böyle bir delâlet var? İşte Ümmet'in âlimleri, onlar Hı­zır'ın sağ olduğuna icma ettiler mi?
7. Hızınn  sağ  olduğunu  savunanların  tek tutanakları,  an­latılan hikayelerdir. Adamın biri Hızır'ı gördüğünü söyler. Allah için, ne şaşacak iş. Hızır'ın belli bir alameti var da gören onu tanıyormu? Bunların çoğu gördükleri şahsın "ben Hızırım" de­mesine aldanıyor. Ma'lumdurki böyle bir sözü ortaya atanın sö­zünü Allah'tan bir delil olmadan tasdik caiz olamaz. Peki Hı­zır'ı gördüğünü söyleyen adama kendinin Hızır olduğunu sö­yleyenin yalancı değil de  doğru biri olduğu nereden ma'lum oluyor?
8. Hem Hızır Allah'ın Kelîm'i İmran oğlu Musa (a.s.)'dan ayrılıp onunla arkadaşlığa devam etmedi, ona (ayette geçişine göre)
"İşte bu, benimle senin arandaki ayrılıktır" dedi. (Kehf 78) Nasıl olurda Musa (a.s.) gibi bir Peygamber'den ayrılıp gitmeyi kendi nefsine razı görür de sonra cahil ve şerîat dışı giden, Cum'aya ve cemaata gelmeyen, ilim meclislerine ayak basma-yıp şeriattan hiç bir şey bilmeyen bu dervişlerle birleşmeye na­sıl razı olur? Bunların her biri "Hızır dediki", "bana Hızır geldi", "Hızır tavsiye ettiki" diye atar dururlar.
Hayret doğrusu, demek Hızır Allah'ın Kelam'ınden 'ayrı­larak, sonra da abdest almasını bilmeyen, namaz nasıl kılınır anlamayan cahillerin sohbeti peşinde dolaşacak ha...
9. Hem Muhammed ümmeti "ben Hızırım" diyen kimse hak­kında, o kimse "Ben Allah RasûliTnü şöyle şöyle söylerken işit­tim"  demiş  olması  farzedildiğinde,   dinde  onun  sözüne  iltifat edilmez ve kendisi ile ihticac edilmez. Taki Rasûlüllah'a gel­mediği   ve ona bîat etmediği ya da bu cahil kendisi ona gönde­rilmediğini söyleyene kadar. Bunda küfürden bir şeyler vardır.
10. Eğer Hızır sağ olsaydı  elbette  kâfirlere karşı  cihadı, Allah  yolunda   alakası  ve  ordu  saffında  bir  saat yer alması Cum'aya, cemaata gelmesi ve ilim öğrenmesi kendisi için vahşi hayvanlar arasında ıssız yerlerde ye tenha çöllerde dolaşmasın­dan daha hayırlı olurdu. Böyle yapması ise en fazla ayıplanma­sına ve ta'nedilmesine sebep olmazını?
11. Kaidelerden birisi de sahih bir şahidin bu hadisin batıl olduğunu ortaya koymasıdır.
Mesela;   uyduranı   tarafından   peygamber  haberlerine   leke sürme kasdı taşııyan Ûc b. Unuk hakkındaki uzun hadis böyle­dir. Çünkü bu adamlar bu tür haberlere cür'et ederler. Bu ha­diste: Oc'un uzunluğu üçbin üçyüz otuzüç ve üçte bir zira' idi. Nuh (a.s.) kendisini suda boğulmakla korkutunca, ona 'beni şu  çanağına  bindir'   (Nuh'un gemisinin  küçüklüğünü kasde-diyor) demişti. Tufan onun ökçesine bile ulaşamamıştı. O denize dalmış,  deniz  ancak  onun  göbeğinin  altına yaklaşabilmiş. Ûc "denizin derin yerlerinden balığı alır onu güneşe uzatıp kızartır-mış. Yine Oc, Musa (a.s.)'m ordusu iriliğinde bir kayayı söküp çıkarmış ve kayayı onlara atmak istemiş de Allah o kayayı tıpkı gerdanlık gibi yapıp boynuna geçirmiş.
Bu yalancı herifin Allah'a karşı bu cür'eti hayret feza değildir. Şaşacak şey, bu hadisi tefsir ve diğer ilim kitaplarına yazipta, hadisin durumunu hiç belirtmeyen kimsenin durumun­dadır. İşte bu onlara göre Nuh (a.s.)'in zürriyetinden değildir. Allah (C.C.)
"İşte biz onların zürriyetini baki kıldık." (Saffat 37) Bu ayet­te Allah yeryüzünde baki kalanların hepsinin Nuh (a.s.)'m zür­riyetinden gelenler olduğunu haber veriyor. Eğer bu Üc b. Un-uk'un varlığı doğru olsa bile Nuh'dan sonra kalmamış olurdu.
Hem Efendimiz  (S.A.V.):
"Allah Âdemi semadaki uzunluğu altmış zira' olarak yarat­tı. İnsanlar bu ana kadar kısalarak geldi[152] buyurmuştu. Üstelik yer ile gök arası beşyüz yıllık yol mesafesîdir. Onun tavanı da böyledir. [153] Güneş dördüncü kat gökte olupta bizimle güneş ara­sında bukadar büyük bir mesafe olduğuna göre uzunluğu üçbin zira' olan birisi nasıl güneşe yetişir de bizzat onda balık kızar­tır. Hiç şüphesiz bu ve benzeri uydurmalar ehl-i Kitab zındıkla­rının Peygamberler ve ümmetleri ile alay edip onları maskaraya çevirmek isteyenleri tarafından uydurulmuştur.
Bu uydurmalardan birisi de:
"Kaf dağı yeşil zebercedden, duvarın bahçeyi çevirdiği gibi dünyayı kuşatan bir dağdır. Gök yüzü kanatlarını onun üzerine koymuştur, tşte mavi oluşu da bundandır." [154]Bu ve benzerleri felsefeciler ve onlar gibi düşünenlerin sadece küfrünü artırır. Bir taneside :
"Dünya bir kayanın üzerinde, kayada Öküzün boynuzu üze­rinde durur. Öküz boynuzunu hareket ettirince yer yüzüde hare­kete geçer, işte bu zelzeledir[155] uydurma hadisidir. Bu hezeyan­larla kitaplarını karalayanlara hayret doğrusu ! Biriside şudur:
"Peygamber (sav,)'e devamlı gelip giden bir cin vardı Bir ara gelmesine ara vermişti. Efendimiz ona 'Sana ara verdiren ne idi?' buyurunca şöyle dedi: 'Hindide bir cenaze vuku bul­muştu. Onu ta'ziyeye gittim. Yolda iblis'i bir kaya üzerinde na­maz kılarken gördüm. Onu; Sana insanları sapıttırmaya zorlayan nedir.?; dedim. Bana "Sen bu soruyu bırak" dedi. Ben,"Sen bildi­ğim Şeytan iken namaz da kılıyorsun ha?" dedim. Bunun üzerine:"Be geveze işsiz! Ben Rabbimin yeminine sadık kaldığımda beni af edeceğini ümid ediyorum."dedi. Ben Rasülullah (sav,)'i o günkü güldüğü gibi hiç görmedim. [156]
İbni Adiy, el-Kâmil adlı eserinde derki: Bize Abdü'l Mü' min b. Ahmed, Minkar b. el-Hakem, İbnİ Lühey'a, babası, Ebuz-Zübeyr isnadı ile Cabir'den naklettik  sonra bu hadisi sevkeder[157]İbni Lüheyâmn  kitabına  neler  doldurulduğunu Allah bilir. Yoksa İbni Lühey'a bu türlü hezeyanların hadis üzeri­ne revaç bulmasını en iyi bilenlerdendi.[158]
Bunlardan biriside "Hâmme b. el-Hîym b, Lakis b. İblis. hadisi olup bu kabil uzun bir hadistir. [159]
Zürayb b. Bersemla hadiside böyledir. İbnü'i Cevzî "Zürayb b. Bersemla hadisi batıldır" der. [160]
13- Ka idelerden birisi de uydurma hadisin Kur'an'in sarih ifadesine aykırılığıdır. Dünya'nın ömrü hakkındaki,
"Dünya'nın ömrü yedi bin senedir. Biz şimdi yedinci bin­deyiz. [161] hadisi gibi. Bu gayet açık bir yalandır. Çünkü bu haber sahih olsaydı, bizim zamanımızdan kıyamete tam ikiyüz elli bir sene kaldığını herkes bilecekti. Allah (c.c.) ise şöyle buyurur:
"Sana kıyamet saatinin ne zaman gelip çatacağını sorarlar. Deki: O'nun bilgisi ancak Rabbim'in katındadır. O'nun vaktim açıklayan ancak odur. Kıyamet saati yere de göğe de pek ağır gelmiştir. Size ancak ansızın gelecektir. Sanki O'nun hakkında bilgin var gibi sana (kıyamet saatini) soruyorlar. Deki: O'nun il­mi ancak Allah katındadır. Lakin insanların çoğu bilmiyorlar."
(A'raf 187)
Allah c.c. yine şöyle buyurur;
"Kıyametin bilgisi Allah katındadır "
Peygamberimiz (sav) de:  
"Kıyametin ne zaman kopacağını Allah stan başka kimse bil­mez[162]  buyurmuştur.
Zamanımızda - kendine verilmeyen şey ile karnını aç iken tok gösteren bazı ilim iddiacıları yalana açıkça baş vurarak "Rasülullah (sav) kıyametin ne zaman kopacağını biliyor idi." demektedirler. Onlara şöyle cevap verilir: Bizzat Efendimiz (SAV.) Cibril hadisinde:
"Bu konu kendinden sorulan kimse, sorandan daha iyi bil­miyor." buyurmuştur. Bu ilim[163] iddiacısı bu ifadeyi tahrif ede­rek, bunun anlamı "Ben de sen de bunu biliyoruz" demektir, deyivermiştir.
Bu en büyük cehalet ve en çirkin tahriftir. Efendimiz (sav) Bedevi olduğunu zannettiği kimseye "ben ve sen kıyameti bi­liyoruz" demeyi, Allah için, herhalde daha iyi biliyordu. Ama bu Cahil "Şüphesiz onun Cebrail olduğunu biliyordu." demektedir. Efendimiz (sav) ise
"Nefsim elinde olan Allah'a yemin olsun Cibril'i bana geldi­ği her şekilde tanımıştım. Ancak bu (Bedevi) şekli hariç[164] buyurduğu sözünde doğrudur. Hadisin diğer bir ifadesinde:
"Bu defaki dışında Cibrili hiç kanştırmamış (tanımış)tım."buyuruyor. [165]
Hadisin bir ifadesi de şöyledir: "Bedevi'yi bana geri getirin" buyurdu. Gidip aradılarsa da onu bulamadı­lar. [166]
Efendimiz gelen Bedevi'nin Cebrail olduğunu bir müddet sonra anlamıştı. Nitekim Ömer (ra) bu hadiste derki: Biraz dur­dum. Sonra Nebi (sav) "Yâ Ömer ! Soru soranın kim olduğunu bildirimi ?" buyurdu. Hadiseyi saptıran ise "Gelen sorarken he­men onun Cebrail olduğunu bilmiş ama ashaba bunu hemen ha­ber vermemiş biraz geçince haber vermişti." diyor.
Hem hadiste geçen: "Sorulan, sorandan daha iyi bilen biri değildir." ifadesi her soran ve sorulanı içine alıyor. Kıyamet kopması hususunda her soran ve sorulanın durumu aynıdır.
Fakat bu aşırılara göre: "Hz. Rasûlullah (sav)'in ilmi aynen Allah (c.c.)'nün ilmine uygundur. Onun aynısıdır. Allah'ın bildiği her şeyi Rasûlullah (sav) bilmektedir."
Allah (cc) ise şöyle buyurur:
"Etrafınızdaki bedevilerden münafık olanlar vardır. Medine halkından bir kısmı da (münafık olup) nifakta ta'limlidirler. Sen onları bilmezsin, biz onları biliriz." (Tevbe 101)
Bu ayet Berâe (Tevbe) suresinde, surenin son taraflarında ve Kur'an "dan en son indirilen ayetlerdendir. İşte o zaman Medine'de komşuları bu münafıklardı.
Hz. Âişe (ra)nın kaybolan gerdanlığını aramaya gönderdiği zaman;
"Deveyi sürüp gerdanlığı buldular" ifadesi de böyle sadece Allah'ın bildiği şeylerden biridir. [167]
Sadece  Allah'ın  bildiği  (Rasûl'ünün  bilmediği)  şeylerden birisi de hurma aşılama meselesindeki hadistir. Efendimiz bu' hadiste şöyle buyuruyor:
"Onu yapmayıp bıraksanız bir zarar vermeyeceğini sanırım." Ensar bunun üzerine aşılamayı bıraktılar. Hurma mevsimi gelin­ce hurma pişkin olmadı. Bunun üzerine "Siz dünyanızı benden daha iyi bilirsiniz.[168]
Allah (c.c.) zaten şöyle buyuruyor: 
"Deki: Ben size, yanımda Allah'ın hazineleri var demiyorum. Ben gaybı da bilmem" (En'am suresi 50). Yine:
"Eğer gaybı bilseydim, elbette hayn çogaltırdım." (A'raf 188) buyuruyor.
Hz. Âişe'nin başına o olaylar gelip de iftiracılar ona iftira ettiklerinde, Efendimiz (sav) işin gerçeğini ta Allah'tan Hz. Âişe'nin beraetine dair vahiy gelene kadar bilmiyordu.
Bu aşırılara ise Efendimiz (s.a.v.) işin gerçeğini şüphe­siz biliyordu. Hz. Âişe'den ayrılması hususunda arkadaşlarıyla istişare etti. Cariyeyi çağırıp sordu. Halbuki durumu biliyordu. Hz. Âişe'ye:
"Eğer bir günah irtikab ettinse Allah'a istiğfar et!" dedi. Halbuki Efendimiz Osav'nun herhangi bir günah işlemediğini kesin olarak biliyordu. diye söylemekteler.
Hiç şüphesiz bu adamları bu aşırılığa götüren saik oniarın "Allah'ın onların günahlarını af edip kendilerini cennete soka­cağı" şeklinde itikatlarıdır.
Ne zaman aşırılığa başvurupta bu konuda ileri gidince aşırılığa daha yaklaşıp ona daha layık oldular. Onlar O'nun em­rine insanların en asisi Osav'nun sünnetine en şiddetle aykırı gi­denidirler. İşte bunlarda, İsa (a.s.) hakkında son derece İleri giderek îsa şeriatına ve dînine en büyük muhalefeti yapan aşırı hıristiyanlara açıkça benzemek vardır.
Hasılı, bu herifler yalanı açıkça belli olan hadisleri tasdik ederler, sahih hadisleri esas maksatlarından kendi itikatlarını yaymak için tahrif ederler.
Buna benzer bir yanlışlıkta Ebû Hüreyre'nin rivayet ettiği:"
"Allah toprağı Cumartesi günü yarattı diye devam eden hadiste meydana geldi. Bu Müslim'in Sahihin'de dir. [169] Lakin ha­disin Efendimiz'e merfûan (onun sözü olarak) söylenmesi yanlış oldu. O söz ancak Ka'bü'l Ahbar'a aittir. Nitekim Hadis âlim­lerinin îmam-ı Muhammed b. İsmail el-Buharı Tarih-i Kebir'de böyle açıkladığı gibi nice diğer müslüman Âlimler de böyle açı­klamışlardır. Bu onların dediği gibidir. Çünkü bizzat Allah (c.c.) Arz, Sema ve İkisi arasında yarattığı şeyleri altı günde yarattı­ğını haber vermiştir. [170] Bu hadis ise bu yaratma süresinin yedi gün olmasını gerektiriyor. Allah daha iyi bilir.
Uydurma hadislerden birisi de kaya hakkında rivayet olu­nan:
"Kaya Allah'ın aşağıdaki arşıdır" uydurmasıdır. Zübeyr (ra)' in pğlu Urve bunu duyunca: Sübhânallah! Allah "O'nun kürsîsi semaları ve yeri kapladı" (Bakara 255) buyuruyorken, "kaya nasil aşağı arşı olur" demiştir.[171]
Kaya (Kudüsteki kaya) hakkındaki bütün hadisler yaîan ve iftiradır. O kaya üzerindeki ayak izi de uydurma olup o uydurucuların teşvik ve tergib ile ziyaretçileri çoğaltmak için (Turistik gaye ile) kendi elleriyle yaptıkları bir şeydir. [172]
Kaya hakkında en merfu' haber, onun Yahudilerin kıblesi olup onun yere (mekana) göre durumu zamana göre Cumartesi gününün durumu gibidir. Allah Ümmet-i Muhammed'e onu Beyti Haram Ka'be'ye değiştirdi. [173]
Müminlerin emîri Ömer (ra) Mescid-i Aksa'yi yeniden yapmak istediği zaman "Onu kayanın Önünemİ, yoksa arkasına-mı yapması" hususunda insanlarla istişare etmişti. Bunun üzeri­ne Ka'b'da, 'Yâ Emira'l Mü'minîn! Onu Kaya'nın arkasına yap" tavsiyesinde bulununca ona: "Bre Yahudi çocuğu! Yahudi­ler senin bilginide karıştırmış. Ben Mescidi kayanın önüne (kıble tarafına) yapacağım. Taki böylece müslümanlar namaz kılar larkende (kıbleye dönünce) kayayada dönmemiş olacaklardır." diyerek Mescidi bugünkü olduğu yere bina etti. [174]
Yalancılar Kudüs kayası ile Beyt-i Makdis'in faziletine dair hadis uydurmada çok ileri gitmişlerdir. Oranın faziletine dair sahih olan hadisler şunlardır:
a)Ancak (namaz kasdi ile şu) üç mescide sefer edebilir. M°scid-i Haram, Mescid-i Aksa ve şu benim mescidime." Bu Sahîhayndadır.[175]
b) Ebu Zer (ra) Efendimiz'e; 'Yeryüzüne yapılan ilk mescid hangisidir?" diye sorunca, Efendimiz:
Mescid-i   Haram'dır."   buyurdu.   O   "Sonra hangisi?" deyince;
"Mescid-i   Aksa'dır."   buyurdu.   Bu   ittifakla rivayet edilmiş bir hadistir.
c) Abdullah b. Ömer'in naklettiği şu hadis:
"Süleyman (a.s!) Beyt-i Makdis'i te'sis ettiğinde Rabbin'den üç şey istedi. 1. Allah'ın hükmüne uygun bir hüküm. Bunu Allah ona vermiştir. 2. Kendinden sonra hiç kimseye layık görülmeyen bir mülk (hükümdarlık). Allah bunu da ona nasib etti. 3. Bu mescide sadece namaz kılma kasdı ile gelen kimse anasından yeni doğduğu gün gibi hatalarından temizlenerek geri dönsün. (Peygamberimiz burada buyurduki) Ben ümid ederimki bunu da kendine vermiş olsun."
Bu hadis Müsned'dedir. Hakim de onu sahih sayar.[176] Bu konuda dördüncü bir hadis daha vardır ki bu hadîslerden der­ecesi daha aşağıdadır. Bu Muzdarip bir hadis olup onu îbni Mace Sünenin'de rivayet etmektedir. Bu:
"Oradaki bir namaz elli bin namaz gibidir. [177] şeklindedir. Bu imkansızdır. Çünkü Peygamberimiz' in mescidi oradan daha faziletli iken bile oradaki bir namaz diğer mescitlerdekinden ancak bin derece üstündür; [178]
Mescid-i Aksa hakkında "Oradaki namazın beşyüz derece üstün" olduğu rivayeti vardır ki bu daha doğruya benzer.[179]
Efendimiz'in Mescid-i Aksa'ya geceleyin yürütüldüğü, ora­da namaz kıldığı ve O namazda Peygamberlere imam olup Burağı kapının halkasına bağlayıp oradan miraç ettirildiği sahihtir.
Yine orası hakkında Efendimiz (s.a.v.)'in,
"Mü'minler ye'cüc ve me'cüc'ün şerrinden oraya sığmaca-klar." buyurduğu sahihtir. Bu konuda sahih olanların hepsi işte bunlardır. [180]
Sonra bu yalancı torbayı açtı ve Kudüs İle (Fılıstinde bir şehir olan) Halîl hakkında bir sürü yalan hadis çıkardı.
Allah (c.c.) Zatına ve Peygamberine yalan isnad edip O' nun doğru sözlerini tahrif edenleri kahretsin. Allah için bu iki guruba- karşı şu Ümmet-i Muhammed'i savunacak kimse yokmu? [181]
Yalan hadisi bilme kaidelerinden biride "gün ve gecelere ait olan, Pazar günü, Pazar gecesi, Pazartesi gündüzü ve gece­si namazları ile hafta 'nın diğer günlerine ait olan namazlara ait hadisler" dir. Buna dair bütün hadisler yalandır ki bu daha Önce anlatılmıştı.
Yine Receb ayının ilk Cum'a gecesi kılınan Rağâib nama­zı hadiside bunlardan biridir. Buna dair hadisler hep uydurma ve Efendimize iftiradır.
Mesela: Sadûk biri olan Abdürrahman b. Mende'nin -bu hadisi uyduran - İbni Cehdam, Ali b. Muhammed b. Said el-Basrî, Babası, Halef b. Abdullah es-San'ânî, Humeyd et-Tavil, Enes yolu ile merfu olarak rivayet ettiği:
"Receb Allah'ın, Şa'ban benim Ramazan ümmetimin ayıdır[182] hadisi gibi.
Yine bu hususta
"Recebin ilk Cum' asından gafil olmayın! Çünkü o Melekler­in "Rağâib" diye adlandırdığı gecedir. [183] hadiside böyle uzunca anlattığı bir uydurmadır.
İbnü'l Cevzî derki: Bu hadis sebebi ile îbni Cehdam'1 âlimler itham ettiler, onu yalancılığa nisbet ettiler. Ben El-Hafız Abdü'l Vehhab'ı "bu hadisin ricali meçhuldür. Bunu bütün kita­plarda aradım ama bulamadım" derken duydum. Hafızlardan biri de: "Belkide onlar henüz yaratılmamışlardı" diyor.
Receb ayında tutulan oruç ile o ayın bazı gecelerinde kı­lınması tavsiye edilen namaza dair bütün hadisler de yalan ve iftiradır. Nitekim:
"Kim recebin ilk gecesi akşamdan sonra yirmi rek'at kılar da.. . Sıratı hesapsız geçer." hadisi de böyle bir uydurmadır.[184]
"Kim Receb ayında bir gün oruç tutar, birinci rek' atında yüz kere ayetel Kürsî, ikincide bir kere Kulhüvallahü ehad okuyarak dört rek'at namaz kılarsa Cennet'teki makamını gör­meden ölmez." hadisi de bunlardandır. [185]
"Receb ayında kim şu kadar oruç tutar şu kadar..." diye de-vam eden hadisler de hep uydurmadır.
Bu konuda doğruya en yakını îbni Mâce'nin Sünen'inde rivayet ettiği; [186]
"Rasûlullah (sav) Receb orucunu yasakladı" hadisidir. [187]
Şa'ban'nın yarısındaki gece namazı hadisleride bu uydurmalardandır. Şu hadisler bunun misalleridir:
Yâ Ali! Kim Şa'ban'ın yarısındaki gece bin Kulhüvallahü ehad okuyarak yüz rek'at kılarsa o geceki bütün dilediklerini Allah kabul eder.- diyerek Ölçüsü tartısı olmayan laflarını bu yalancı şöyle sürdürür.-" Ona yetmiş bin tane huri verilir ki her hurinin yetmiş bin kölesi yetmiş bin hizmetçisi olur.[188]
Peygamber sünnetine dair olan ilim kokusunu koklayıpta bu türlü hezeyanlara kanan ve bu namazları kılan kimselere hayret.
Bu Şa'ban (ve emsali ay) namazlar İslam tarihinde hicri dördüncü asırdan sonra ortaya atıldı, Mescid-i Aksa ile başlandı ve onun hakkında pek çok şey uyduruldu.
15-Bunlardan biride şudur: Kim Şa'ban ayının ortası gece­sinde bin kere Kulhüvallahü ehad suresini yüz rek'at namaz'da okursa... Hadis böyle uzunca devam eder. İşte orada :"Allah ona yüz ,melek gönderirki kendisini müjdelerler"... diye geçer. [189]
"Kim Şaban ayı ortasındaki gecede her rek' atında otuz defa Kulhüvallahü ehad okuyarak on iki rek'at namaz kılarsa, ev halkından cehennemi hak etmiş on tanesine şefaat olu­nur. [190]Diğer buna benzer hadislerin hiç biri sahih değildir.
16- Uydurma kaidelerinden biride hadis lafzının kekremsi-liği ve çirkinliğidir.. İşitince kulak iğrenir, insan tabiatı onu red eder. Zeki kimseyede anlamı çirkin gelir: İşte bazı misalleri:
"Dört şey dört şeye doymaz. Kadın erkeğe, toprak yağmura, göz bakmaya, kulak'ta habere.[191]
"Bir kavmin ulusu iken zelil olana, toplumun zenginiyken kir düşene ve çocukların alaya aldığı âlime acıyınız. [192]"Dokuyucuyu, Ayakkabıcıyı, kuyumcuyu veya mubah san'at­lardan birini kötülemeye dair olan" hadiste Efendimiz adına sö­ylenmiş bir yalandır. Ne Allah, ne de Rasûlü böyle mubah bir san'atı kötülüyor.
Uydurmalardan biride:
"Kim dünyadan sarhoşken ayrılırsa, kabrine sarhoş olarak girer, kabrinden sarhoş olarak dirilir, Ateş kendine sarhoş iken emrolur, Sarhoş denilen dağa sürülür." hadisidir. [193]
"Allah'ın adı Umare olan yakut taşlardan yaratılma at üzerinde bir meleği vardır. Uzunluğu gözünün alabildiği yer ka­dar olup ülkelerde dolaşır. Çarşılarda durup  dikkat şu şu pahalansın, şu şu da ucuzlasın diye bağırır.[194]
Allahın kıymetli taştan bir meleği vardırki ona "Umara", denilir. Hergün taştan bir merkep üzerine iner fiyatları ayarlar sonra göğe çıkar. [195]
17-Habeşlileri ve Sudanlıları (siyahları) kötülüyen bütün hadislerde  yalandır.   İşte   birkaç   örneği:
"Zenci karnı doyunca zina, acıkınca hırsızlık yapar. [196]
"Zenci'den sakının! Zira o çirkin yaratıktır. [197]
"Beni kara renklilerden uzak edin. Çünkü O ancak karnı ve ferci için karadır. [198]
Peygamber bir yemek görmüş de "bu kimin" demiş. Abbas (ra) ta "Habeşlilerin, onlara yediriyorum" deyince, (sav) " hırsızıhk yapar, doyuncada zina ederler." demiş.[199]
18- Türkleri kötülemeye, İğdişleri kötülemeye ve köleleri kötülemeye dâir olan hadislerde bu yalanlardandır. Nitekim şunlar bu türdendir;
"Allah iğdişlerde hayır olacağını bilse elbette onların sul­bünden Allah'a ibadet edecek bir zürriyet çıkarırdı. [200]
"Ahir zamanda en kötü mal kölelerdir. [201]
19-Hadisin yalan olduğu kendi ile bildirebilecek bir takım karinelerin hadise yakın bulunmasıda bu kaidelerdendir. Mesela:
Hayber   halkından   cizye   kaldırılmasına   dair   olan   hadis. Bu bir çok yönden yalan bir haberdir:
1. O haberde Sa'd b, Muaz'ın şahadeti yer alıyor. Sa'd ise hayberden önce hendek savaşında vefat etmiştir.
2. Yine o haberde "Muâviye b. Süfyan yazdı" deniyor. Halbu­ki Muâviye (r.a.) Mekke fethi esnasında müslüman oldu. O za­man esir alınmadan serbest bırakılanlardan idi.
3. Hem o zaman cizye ayeti henüz inmemişti. Ne ashab ne arab böyle birşeyi bilmiyordu. Cizye ayeti Tebük seferi senesi indi. İşte Efendimiz  Cizye'yi Necran Hıristiyanları ile Yemen yahudilerine koydu. Medine yahudilerinden alınmıyordu. Çünkü onlardan - isyan ettiklerinde - öldürdüğünü Öldürüp diğerlerimde Haybere ve Şam'a sürdü. Hayber Yahudileri Efendimizle Ci­zye'nin farz oluşundan Önce sulh anlaşması yaptılar. Cizye ay­eti inincede durum eski şeklini korumaya devam etti. Efendi­miz'de Cizye'yi kendisi ile daha Önce anlaşma yapmamış oldu­ğu kimselere uyguladı. İşte Hayber halkı hakkındaki Cizye'de şüphe bu noktada oldu.
4.Yine bu haberde "Efendimiz Yahudiler'den külfet ve ırgat vergisini kaldırdı."  deniyor.  Halbuki Efendimiz  zamanında ne külfet ne ırgat nede öşürcü vergisi vardı.
5. Hem onlarla bağlayıcı bir anlaşma.yapmamış, aksine "Sizi dilediğimiz  kadar burada yerleştirir barındırırız." buyurmuştu. Yoksa zimmilere uygulanan ebediyyen geçerli ve bağlayıcı bir anlaşma yerine geçen cizyeyi onlardan nasıl kaldırabilirdi?
6. Hem  böyle  bir  olayın  nakline  insan  gayreti çok  aşırı özen gösterir. Bu olay olmuş bulunacak da buna dair bilgi sa­habe,  tabiîn ve hadis  İmamlarının sünnet nakilcilerince bilin­meyecek de onu sadece yahudi bilecek ha?
7. Hem Hayber halkından kendilerinden cizyeyi kaldırmayı .gerektirecek bir iyilik görülmemişti. Çünkü onlar Allah ve Rasû
lü ile harbetmiş, O'nunla ve ashabı ile çarpışmışlar, onlara kılıç sıyırmışlar, Efendimin (sav)'i zehirlemişler. Peygamberlerle harp halinde olan düşmanlarını barındırıp O'na karşı çarpışmayı teş­vik ediyorlardı. Öyleyse "onlara gösterildi" denen bu Özen nere­den geliyor? İslam dinini kabul etmeyenlerine Allah'ın bir dünya
cezası olarak koyduğu bu farzı düşürmek nasıl oluyor?
8. Hem Efendimiz bu cizyeyi daha uzakta bulunan yahudi-lerden kaldırmamış, üstelik Yemen ve Necran halkı gibi kendine karşı düşmanlıkları da olmayanlara uygulamış da, daha yakının­da bulunan (Hayberli) komşularından kendi' zatına çok şiddetli düşmanlıklarına,   küfür  ve   inatlarına  rağmen   nasıl  kaldırmış. Hem bir taifenin küfrü çoğalır, düşmanlığı katmerîenirse, cizye kaldırmaya değil cezalandırılmaya layık olurlar.
9. Eğer dedikleri gibi Nebi (sav) onlardan cizyeyi kaldirsay-dı, şüphesiz kafirlerin en iyi vaziyettekileri olurlardı. Artık bun­dan sonra, onları dilediği zaman kendi toprak ve ülkelerinden çıkarılma şartını koşması güzel olmazdı. Çünkü kendilerine ciz­ye kararlaştırılan zımmîleri bu şartlara uydukça kendi toprak­larından ve ülkelerinden çıkarmak caiz olmaz. Onlar hesabına cizye kaldırılıp, Ödemesi hususunda büyükler sırasına katılan küçüklerden  kaldırılarak  korunup   düzeltildiğine  göre,  bundan sonra ülkelerinden sürülüp gurbet topraklarında dağıtılmaların­dan daha büyük bir zillet nasıl olabilr. Bu ikisi nasıl birleşir.
10. Eğer bu  doğru olsaydı  Rasûlullah'ın ashabıyla,  tabiîn ve fakihler bunun aksi. görüşünde birleşmeleri imkansız olurdu. Ashab'dan "Hayberli olana cizye gerekmez" diyen hiç bir kimse olmadığı gibi ne tabiîn ve ne de fukahadan biri vardır. Aksine onlar: "Hayber halkı ile diğerleri cizye hususunda eşittir." deyip, bu yalan mektuba gayet güzel cevap vermiş ve onun yalan ol­duğunu açıklamışlardır. Nitekim Şeyh Ebû Hamid, Kâdî Ebut-Tıyb, Kadî Ebû Ya'la ve diğerleri bunu belirtmişlerdir.
Hatib-i Bağdadi bu mektuptan söz etmiş ve onun bir çok yönden -yalan olduğunu belirtmiştir. Bu mektup Şeyhü'l İslam Ibni Teymiye'nin önüne getirildi. Etrafında yahudiler onu ulu-layıp yumuşak davranıyorlardı. İpek ve dibace kumaşa sarılıydı. İbni Teymiye onu açıp okuyup içindekileri düşününce, üzerine tükürüp, "bu bir çok yönden yalandır" dedi ve onları saydı. Yahudiler de yanından zillet ve meskenetle çıkıp gittiler.[202]

Bu Konuda Toptan Bazı Kaideler


Güvercin hadislerinden hiç bir şey sahih değildir. Mesela:
"Güvercine bakmak hoşuna giderdi" hadisi[203] ile "Efendi­miz (sav) yeşilliğe, turunca ve kırmızı güvercine bakmayı sever­di[204] hadisi gibi. Şu da böyledir:
Adamın  biri  Efendimiz'e yalnızlıktan şikayette  bulununca ona
"Bir çift güvercin edinsen, seni eğlendirir, yavrusunu da alır üretirsin." buyurdu. [205]
"Geceleyin iz sürülen Güverciner'den edinin. Çünkü o Cin' ni çocuklarınıza dokunmaktan alakor. [206]
'Yarışma yaparak mal almak ancak devede, atta, davarda yada kuşta olur.[207] Bu (son kelime) yalancı Vehb b. Vehb el-Buhterî'nin uydurmasıdır. Zekerriya Es-Saci anlatıyor: Bana ulaşan bir habere göre Ebû'l Buhterî halife Harun Reşid'in yanına girmişti. Halife güvercin uçuruyordu. Buhterî'ye "Güver­cin hakkında bildiğin bir hadis varmı?" diye sorunca Buhterî:
Bana Hişam b. Urve - Babası - HzAişe isnadı ile haber verdiki:
"Nebi (s.av.) Güvercin uçurur imiş"[208]
Bunun üzerine Reşid ona "defol yanımdan" deyip sonrada "Eğer o Kureyşten biri olmasaydı, onu kadılıktan azledecektim" dedi.
Mehdi'nin yanına giripte, onu güvercinle eğlenir görünce hemen Mehdi'ye 'Yarış ile mal ancak deve, at, davar veya kuş olunca alması helal olur" hadisini rivayet etmiş. Çıkınca Mehdî:"Vallahi senin kafan tam Allah'ın Peygamberinde yalan isnad edenlerin kafası" deyip sonrada, Peyğamver (sav) üzerine yalana sebeb oluyor diye hiç bir güvercin bırakmayıp (kesmiştir). [209]
Güvercin konusunda nakledilen en merfu' haber şudur: Efendimiz (sav) güvercinlerin peşinde oyalanan birini görünce:
" Şeytan Şeytanlık peşindedir." buyurdu.[210]
Tavuk    beslemeye    dair    olan    hadislerde    uydurmalardan olup bunlarda sahih bir şey yoktur. İşte örnekleri:
"Tavuk ümmetimin fakirlerinin koyunudur. [211]
"Fakirlere tavuk beslemelerini, zenginlerede koyun besle­melerini emretti. [212]
Çocukları    kötüleme    hadislerininde    hepsi    baştan    sona yalandır. Şu hadisler gibi:
"Birinizin 160 senesinden sonra köpek eniği terbiye etmesi kendisi için bir çocuk terbiye etmesinden daha hayırlıdır. [213]
"Çocuk    öfkeden   yağmurda    sıcağın   şiddetinden   olursa. [214]
"Yüz seneden sonra Allah'ın kendine ihtiyaç duyduğu ço­cuk doğmaz.[215]
Bunlardan biriside istikbale ait tarih söyleyen hadislerdir ki, önce işaret edildi. Bu; " Şu sene olunca şöyle şöyle olur." diye başlayan hadislerdir. Mesela:
"Ramazan'da büyük bir gürültü olurki uyuyanı uyandırır, di­kileni oturtur. Kızları çadırdan çıkarır. Şevval ayındada böğürtü olur. Zi'l Ka'de ayında kabileler birbirinden ayrılır. Zi'l Hicce' de de kanlar akıtılır. [216]
"Ramazan gelince bir ses duyulur. Ramazan'in ortasındaki gece Cum'a gecesine denk gelirse bundan yetmiş bin kişi bayılır, yetmiş binide sağır olur. [217]
'Yüz yılın başında Allah serin bir rüzgar gönderirde onunla Allah her mü'minin canını alır. [218]
'Yıl yüz otuz olunca şunlar garibler olur. Kur'an zalimin karnında (ezberinde), Mushaf kur'an okunmadık evlerde, Salih insanlarda kötü toplum arasında garib olur.[219]
"Yüz otuz beşinci sene olunca Süleyman b. Dâvûd (a.s.)' in deniz adalarında hapsettiği Şeytanlar çıkar. Onların onda do­kuzu İrak'a gidip onlarla Kur'an hakkında mücadele eder. On­da biride Şam'a gider.[220]
'Yd yüz elli olunca evladınızın hayırlısı kızlar olacaktır. [221] Yıl yüz altmış olunca şöyle şöyle olacaktır. [222]
Yıl kırka varana kadar ben ve ashabım iman ehliyiz. Sek­sene kadar birr ve takva ehîiyiz. Yüz yirmiye kadar sıla rahim ehliyiz. Yüz altmışa kadar birbirine sırt dönüp birbirinden kop­ma ehliyiz. Sonra anarşi ve kargaşa ehliyiz. [223]"Kıyamet    alametleri    200'den    sonra    olacaktır."
"Ümmetime 380 senesi gelince bekar kalmaları helal olur. Dağ başlarına uzlete çekilmeleri helal olur. [224]
Uydurmalardan   biriside,   Aşura   günü   sürmelenip   süslen­mek aileye ihsan etmek, o gün namaz ve iyi birtakım şeyler yapmaya dair olan hadislerdir. Bunlardan sahih olan hiçbir şey yoktur. Tek hadis bile yok.[225] Aşura orucun dışında Efendi­miz'den Aşura ile ilgili bir hadis yoktur. Olanlar hep batıldır. Bu konuda mevcutlar arasında en iyisi:
"Aşura günü ailesine cömertçe ikramda bulunana Allah se­nenin diğer günlerinde bol verir." [226]hadisidirki, buna bile îmam Ahmed b. Hanbel "bu hadis sahih olamaz" diyor.
Bu günlerde sürmelenmek, kremlenmek ve güzel koku sürünmeye dair hadislere gelince; bunlar yalancıların uydurma­larıdır. Bunlara kızan bir gurupta bunlara mukabele olsun diye Aşura gününü elem ve hüzün günü ilan etmişerdirki her iki gu­rupta sünnet-İ seniyye dairesinden dışarı çıkmış bid'at ehlidir­ler.
Ehl-i Sünnet ise Aşura günlerinde Efendimiz (sav)'in emret­tiği: Orucu tutar, Şeytan ve bid'atçıların emrettiklerinden kaçı­nırlar.
Bunlardan bir tanesi de "Surelerin faziletine ve şu sureyi okuyana şu kadar sevap vardır" tarzındaki "Kirn Kur'an'ı baş­tan sona kadar okursa" şeklindeki hadislerdir. Nitekim tefsir âlimlerinden Sa'lebi, Vahidi bunları her sûrenin başında Zamah-şerî de sûrelerin sonunda zikretmişlerdir. Bunlar hakkında Ab­dullah b. Mübarek "sanıyorum bunları zındıklar uydurmuş olsa gerek" diyor.[227]
Sûreler hakkında sahih olan hadisler, Fatiha hakkında varid olan "İncil, Tevrat ve Zebur'da" benzeri bulunmadığına dair hadisler [228]şunlardir:
Bakara ve Âli İmran hakkında onların "Zehravan çiçekleri" olduğu hadisler. [229]
Ayetel-Kürsi ve onun Kur'an âyetlerinin seyyidi, olduğu hadisler.[230]
Bakara sûresinin son iki ayet hakkındaki; hadisi. [231]
"Onları geceleyin okuyan kimseye o gece için yeterlidirler"
Bakara suresi hakkındaki :
"Bir evde Bakara suresi okununca oraya şeytan yaklaşa-maz." hadisi. [232]
- Surei-kehf'in başından on ayet hakkındaki; dişi[233]
"Onları okuyan Deccal fitnesinden korunmuş olur." Ha Kulhüve-llâhü ehad, hakkındaki;
"Kur'an'ın üçte birine denktir" hadisi [234] Bundaki gibi, hiç bir surenin fazileti hakkında sahih haber yoktur. -Muavvezeteyn sureleri hakkındaki:
"Allah'a  sığınanlar  böyle  bir   düâ   ile  sığınmış   değildir­ler.[235]hadisi ve yine bunlar hakkındaki;
" Bana şimdiye kadar eşi görülmemiş bir takım ayetler indi­rildi." buyurup sonra muavvizeteynleri okuduğu hadis. [236]
Bu hadisleri takiben sıhhat durumu bunların altında kalan bir takım hadisler gelirki işte bir kaçı:
" Iza zülzilet suresi Kur'an'in yarısına denktir. [237]
" Kul! Yâ eyyühe'l Kâfırûn Kur'an'ın dörtte birine denktir.[238]
"Tebârakellezî biyedihi'1-Mülk, Kabir azabından kurtaran sûredir. [239]
Bundan sonrada "Kim şu sureyi şu kadar okursa, ona şöyle sevap verilir." diye başlayan hadisler gelirki, bunlar Rasiilü-Ekrem (sav) adına uydurulmuş şeyler olup bunun baş mimarla­rından biri uydurduğunu itiraf edip; "Ben insanları Kur'an meş­galesi ile başka şeylerle uğraşmaktan alakoymaktan alakoymak İstemiştim," demiştir. Bu tür meselelerde hadis uyduranlardan bir cahilde; "Biz Rasülullah (sav)'in aleyhine olanı değil, lehine olanı uyduruyoruz." demiştir. Lâkin bu Câhil bilmiyorki;
" Kim O'nun üzerine demediğini, dedi derse O'nun ağzın­dan yalan uydurmuş ve çok şiddetli bir azabı hak etmiştir.
Şu hadislerde, kendilerini sünnet âlimi sanan bir takım cahillerin Hz.Ebû Bekrin fazileti hakkında uydurduklarıdır;.
" Allah (c.c.) Kıyamet günü insanların hepsine birden, Ebû Bekr'e ise hususi olarak tecelli eder.[240]
Allah'ın kalbinme boşalttığı her §eyi Ebû Bekr'in kalbine boşalttım. [241]
" Cenneti arzulayınca Ebû Bekr'in ak saçlarını öperdi, [242]
" Ben ve Ebû Bekir yarış atı gibiyiz." [243]
" Allah Ruhları seçtiğinde Ebû Bekr'in ruhunu seçti. [244]
-Ömer(ra)ın "Rasülulîah (sav) ile Ebû Bekir konuşuyorlar­dı. Ben aralarında- dil bilmez- zenci gibi kaldım.[245]
" Nuh'un kavmi arasındaki ömrü kadar size Ömer'in fazi­letlerini anîatsaydım bitmezdi. Ömer ise Ebû Bekr'in iyüifclerinden sadece birisidir. [246]
"Ebû Bekir sizi oruç ve namazının çokluğu yüzünden geçmedi. 0 sizi gönlünde yerleşen bir şeyle geçti. [247] Bu Ebû Bekr b. Ayyaş'in sözüdür. [248]
Rafızîlerin Hz.Ali'nin faziletine dair uydurduklarına ge­lince, bunlar sayılamayacak kadar çoktur. Hafız Ebû Ya'la el-Halil El-İrşad[249] adlı eserinde derki: Rafiziîer HzAli ile Ehli-Beytin faziletine dair üç yüz bin kadar hadis uydurmuşlardır. [250]
Bu söz uzak bir ihtimal değildir. Çünkü sen rafızîlerin yanında bulunan uydurmaları saymaya kalkacak olsan mutlaka neticeyi Ebû Ya'la'nın dediği gibi bulacaktın.
Bu tür uydurmalardan biride bir takım Ehli Sünnetin Ca­hilleri tarafından Muaviye b. Ebû Süfyan hakkında uydurdukları hadislerdir. îshak b. Raheveyh, "Nebi (sav)'den Muâviye b.Ebî Süfyan'in faziletine dair sahih hiç bir haber yoktur" der..
Derimki; İshakîn bu sözünden maksadı, hadis âlimlerinden olupta,"Muâviye" nin menkıbelerine tahsis edilmiş hiç bir sahih hadis yoktur." diye görüş belirtenlerin maksadıyla aynidir. Yoksa genel olarak sahabalerin menkıbeleri, Kureyşin menkıbeleri hu­susunda hadis âlimlerince sahih olan nîce haberlere Muâviye' de dahildir.
Yalancıların Ebû Hanîfe ve Şafiî hazretlerinin menkıbeleri hususunda bizzat isimleri söylenerek ortaya attıkları da bu tür yalanlardandır.
Yine bu iki imamı kötüleme hususunda Rasülullah'tan nakledilenler'de bu türden olup buna dair rivayetlerin hepsi yalan ve uydurmadır.
Muâviye'yi kötüleme hadisleride böyle olup O'nun kö'tü-lenmesine dair her hadis yalandır.
Amr b. el-As'ı kötüleyen hadisler yalandır. Ümeyye oğullarını kötüleme hadisleri yalandır.
Mansur, Seffah ve Reşid (Harun)'ı meth eden her hadis yalandır.
Bağdad'ı, Basra'yı, Köfe'yi Merv'i, Askalan'ı, İskende-riyye'yi, Nusaybin'i ve Antakya'yı öven yada yeren hadislerin hepsi yalandır.
"Abbas oğulları Cehennem ateşine haramdır" diyen her hadis yalandır.
Abbasîler'den birinin halifeliği hakkındaki bütün hadis­ler, yalandır.                                                                            
Horasan halkından HzAbbas neslinden gelen Abdullah b. Ali ile (Şam idaresine isyan için yola) çıkanları öven her hadis yalandır.
Falanca şair Cennet şehirlerinden, yahut Cehennem şe­hirlerinden bir şehir diyen bütün hadisler uydurmadır.
Abbasilerdeki halife sayısını bildiren hadis uydurmadır. -Velid ve Mervanı yeren hadisler yalandır.
Ebû Musa el-Eş'arî (ra) yeren hadis en çirkin yalanlar­dandır.
Rasülullah'ın Mulviye ve Amr b. el-"As'ın yüzüne bakıp sonra:
"Allahım! Bu ikisini fitnelerin içinde bir ileri bir geri dönder dur. Onları Cehenneme sevk et." buyurdu denilen hadis uydurma bir yalandır.[251]
İçinde;
"İman artmaz ve -eksilmez." ifadesi olan her hadis uydur­madır.[252]
Bir gurup da bu görüşe mukabele edip hemen Efendimiz sav)'in:
" İman artar ve eksilir." buyurdyğunu uyduruverirler.[253]
Bu ikincisi söz olarak doğru olup, Seîef-i Salihîn'in İcmâ-ına uygundur. Buna dair icmâı Şafiî ve diğerleri nakletmişlerdir. Bu söz Allah Rasulü adına yalandır. Tıpkı Sahabe,Tabiîn ve bü­tün Sünnet ve Fıkıh imamlarının ittifak ettiği, "Kur'an'ın Allah kelamı olup, gökten inme olduğu ve mahluk olmadığı" Örneğine benzer. Bu sözler Alİah elçisinden nakledilen lafızlar değildir. Kim bunu Efendimiz dedi diye rivayete kalkışırsa gerçkten yanılmış olur.
Abdestten sonra (havlu ile) kurulanmaya dair her hadis sahih değildir. [254]
Abdestteki boyunu meshetme hadisi de batıldır. [255]
Abdest organları yıkanırken okunan dualara dair hadis­ler uydurma olup bu konuda sahih hiç bir haber yoktur. [256]
Abdest konusunda en yakını abdest alırken çekilen bes­mele hadisleridir ki, onda bile îmam Ahmed b. Hanbel abdest alınacağında besmele çekileceğine dair sabit bir hadis yoktur.
Lakin bu hadisler hasen. derecelidirler.[257]
Abdestten sonraki abdest alanın söylediği, "Eşhedü en lâ ilahe illaUâhü vahdehû lâ şerike leh. Ve eşhedü enne Muham-meden abdühü ve rasûlüh, Allâhümmec  alnî minettevvâbln vec'alnî mine'l- mütetahhirîh" duası da bu şekilde sahih olan hadislerdendir. [258]
Bakiy b. Mahled'in Müsned'inde geçen başka bir hadiste de; "Sübhaneke-llâhümme ve bihamdik. Eşhedü ellâ ilahe illâ ent. Estagfîruke ve etûbü ileyk." şeklinde geçer. [259] Bu zikir ab­destten sonradır, Besmele de Önce. İşte Sünen ve Müsned yazarlarının rivayet ettikleri budur.
Her abdest organı için okunan düa için okunan hadisler batıldır.[260]
Hayzın azı üç fazlası on gündür" şekli ile nakledilen de böyle uydurmalardan olup bu hususta sahih bir şey yoktur, hep­si batıldır.
"Üzerinde namaz borcu olanın namazı olmaz" hadiside bu uydurmalardandır. İbrahim el-Harabî, "bu hadisi Ahmed b. Han-bel'e sordumda, bilmiyorum, cevabını verdi. Bende bu hadisi Rasûlullah(s.a.v.)in hadisleri arasında duymadım." diyor. [261]
"Bana Nisan'ın çıktığını müjdeleyene Allah'ın onu cennet vereceğine garanti veriyorum[262] hadisi...
Zimmi'ye eziyet eden şüphesiz bana eziyet etmiştir. [263]
"Orucunuzun, "İftarınızın ve sene başınızın günleri. ,[264]diye devam eden hadis.
" At üstünde gelse bile dilencinin hakkı vardır [265] hadiside bu tür uydurmalardandır.
İmam Ahmed: "Çarşıda milletin arasında dolaşan dört hadis vardırki aslı yoktur." deyip şu geçen dört hadisi saymıştır.
Bu uydurma cümlesinden olarak şu hadislerde vardır:
Dilencinin    yalanı    olmasaydı    kovandan    kurtulamazdı. [266] Ukaylî "bu babda Efendimiz'den sabit olan birşey yoktur." der.
"Hayrın merhametli ve güzel yüzlülerden aranması," hadisi hakkında yine Ukayli "Efendimiz'den sabit bir şey yok" diyor[267]
Uydurmalardan  biriside,  insanların  muhtaç  olduğu  (temel gıda v.b.) şeylerde onları sıkıştırmaktan (cimrilik yapmaktan) meneden hadislerdir. Bu hususta sahih bir şey yoktur. Ukaylî, "bu mevzuda sıhhati isbat edilememiş bir takım hadisler rivayet olunmuştur." diyor.
" Cömert kişi Allah'a, insanlara ve cennete yakındır. Cimri­de" diyerek bunun aksini söyleyen hadiste böyledir.
Darakutnî, "bu hadisin hiç bir yönden sıhhatini ortaya koya­mayan bir sürü yolları vardır" diyor.
Cariye edinme hadisleride bu uydurmalardandır. Mesela, [268]
"Cariye edinin. Çünkü onlar rahimleri mübarek olan kimseler­dir." hadisi böyle olup, Ukaylî, "Cariye edinme hakkında Efendi­mizden sahih bir şey nakledimemiştir. " der. [269]
Uydurmalardan biride, bekarlığı metheden hadisler olup hepsi batıldır.
Sidr (Arabistan kirazı) ağacını kesme yasağına dair ha­diste bunlardandır. Ukaylî, "Sidr kesme hakkında sahih bir şey yok " derken, İmam-Ahmed b. Hanbel'de "bu konuda sahih bir hadis yoktur" diyor.[270]                                     
Yine uydurmalardan birisi de bir kısmına daha Önce işaret ettiğimiz mercimek, pirinç, bakla, patlıcan, nar, kuru üzüm, Hin­diba, pırasa, karpuz, havuç, peynir ve keşkek hakkında methiyeler bulunan hadislerdir. Bunlar hakkında bir cüzü bulan hadis­lerin tamamı baştan sona yalandır.
Bunlar arasında sahihe en yakın olanı
"Dünya ve Âhiretin en hayırlı yemeği ettir.[271] hadisidir. Ukaylî: "Efendimiz'den bu metin gibi birşey nakli sahih olmaz" der.
"Eti bıçakla kesmenin yasaklandığı, bunun acem (iranlı) adeti olduğu"   hadisi de bu tür bir uydurmadır, imam Ahmed "bu asla sahih değildir[272] Efendimiz bizzat koyun etinden eli ile kesip yemiştir" diyor.
Efendimizin "çarşıda yemek yemeyi yasaklamış olduğu" hadisi de bunlardan olup Ukaylî; "bu konuda Efendimiz'den ge­len birşey yok" diyor. [273]
Karpuzun  fazileti hakkındaki hadisler de uydurma olup bu konuda bir cüz hadis vardır. İmam Ahmed "karpuzun fazile­tine dair bir hadis yok. Ne varki Efendimiz onu yerdi" der.
Nergiz, Gül, Menekşe, Merzencüş (Macüran) ve Songun ağacının faziletine dair hadislerde olduğu gibi çiçeklerin fazile­tini anlatan bütün hadisler uydurmadır.
"Horozun sesini duyunca, Allah'ın fazlü keremini isteyin hadisi  hariç,[274] horozun fazîletini anlatan bütün hadisler yalan­dır. Bu daha önce geçmişti.
- Kına hadisleri, onun fazîleti ve methedilmesi de bu cümleden olup bu hususta bir cüze ulaşan hadisler varsa da sahih   değildir.   Bu   konuda   en   iyisi   Tirmizi' nin   naklettiği:
"Dört şey Peygamberlerin sünnetindendir: Misvak, güzel ko­ku, kına ve Nikah." hadisidir.
Şeyhimiz Ebû'1 Haccac el-Mizzî'yi "Bu ravilerden birinin yanılmasıdır. Bu kelime El-Hına' değil sonu nûn harfi ile biten Hitan (Sünnet) olacaktır" derken duydum. Nitekim MehamiıTde Şeyhi Tirmizî' den böyle rivayet ederek şöyle der:
-Anlaşılan okl bu kelime satırın sonuna denk gelmiş ve Nûn harfi oradan düşmüş. Ravî'nin biride onu Hınâ okurken bir diğeri "haya" demiştir. Halbuki o Hitan idi.
-Hem  side sahihtir. Kına ve çivitle boyanma" hadisine sahiptir. [275]
-Kaşı-Akik taşı olan yüzük edinme hadisleride bu yalan­lardan olup, Ukaylî: "bunu kesinleştirecek hiç bir mahfuz rivay­et yok" der.
"Zina'dan   doğan   çocuk   cennet   girmeyecektir.  Hadiside böyledir.[276]İbnü'l Cevzî bu konuda birçok hadis söylenirsede, aralarında sahih bir şey yoktur. Hem bu
Hiç bir kimse diğerinin günahını yüklenmeyecektir (Isra 15) ayetinede aykırıdır."der.
Derimki: Eğer hadis sahih olsada, bu ayete zıt olmazdı. Çünkü o ana ve babasının işlediği suç ile cennetten mahrum ol­muyor. Üstlelik kirli dölden ekseriyetle temiz insan yaratılmıyor. Cennete İse ancak tertemiz nefisler girebilir. Eğer nefis bu cin­sten tertemiz biri ise cennete girer. Böylecede hadis tahsis gör­müş olan Âm hadislerden olur.
Zina çocuğu hakkında o üçün en şerlisidir" buyurulmuştur. Bu hasen dereceli bir hadistir. [277] Bu itibarla üst hadisin manasıda sahih olmaktadır. Çünkü ana-baba'nın şerrî arızîdir. Şu meni ist kirli bir menidir. Onun kötülüğü çocuğun temelinde vardır. Ana babanın kötülüğü ise yapmış oldukları şeylerdedir.
Fasığın (hakkında dedikodu) gıybeti ol­maz.[278]hadiside bunlardandır. Darakutnî ve Hatib "bu birçok tarihten rivayet olunsada batıl bir hadistir." derler. [279]
Pireye söğmeyi yasaklayan hadiste böyledir. Ukaylî "Pire hakkında (yasağı hakkında) Efendimiz' den sahih bir nakil yoktur" der. [280]
demiştir. Çünkü bu hadisteki ifadede Efendimiz belli bir adamı kasd etmişti. O zinadan olma Allah düşmanı biridi.
Satranç oynama hakkında gerek haramlıgma gerek mü-bahlığına delaleten rivayet edilen hadislerin hepsi Efendimize yapılan yalandır. Bu hususta tek sabit olan şey, sahabenin onu menettiğidir.
Dinden dönen kadını öldürmeyin [281] hadiside bu cümle­dendir. Darakutni "Efendimiziden bunun sahih nakli yoktur" der.
Beraberinde arkadaşları varken kendine hediye verilen kimseye yanındakilerde ortak olur. [282] hadiside böyle. Ukayli "Bu konuda sahih bir şey yoktur" derken, Buhari'de Sahîhinde Babü men ühdiye lehü hediyyeten ve ındehü Cülesâühü fehüve ehakku "Kendisine beraberinde arkadaşları varken hediye ver­ilen kimse o hediyeye daha fazla hak sahibidir" diye başlık atıp orada "İbni Abbas'tan arkadaşlarıda ona ortaktır" diye ri­vayet olunuyorsada sahih değildir" der. [283]
" Abdürrahman b. Avf Cennete sürünerek girecektir " ha­diside böyledir. Şeyhimiz İbni Teymiye bu konuda, Efendimiz' den sahih bir şey yoktur" der.
Uydurma  hadisler  cümlesine Abdal, Aktab  (Kutuplar)[284] Gavslar, Nakîbler, Necîbler ve Evtâd ile ilgili hadislerde girer. Bunların hepsi Allah Rasûlü'ne atılan yalanlardır.
Bunlar  arasında  doğruya  en yakın,;
" Şam halkına sövmeyin. Çünkü onlarda abtallar vardır. Ne zaman onlardan biri Ölse Allah, yerine diğer bir adamı geçirir." [285]hadisidir. Bunu İmam Ahmed rivayet eder, ama yine de sahih değildir. Çünkü senedi münkatı' (kopuk) dır.[286]

Namaz Tekbirlerinde El Kaldırmayı Yasak­layan Hadisler


Uydurmalardan biriside namazda Rüku'ya giderken ve oradan kalkarken (tekbirlerde) el kaldırmanın yasaklanma ha­disleridir. Bunların hepsi Efendimiz üzerinden harcanan batıl şeyler olup içlerinde sahih olanı yoktur. [287] îşte bu hadislerden bir kaç örnek;
Abdullah b. Mes'ud hadisi:
Ben size Rasülullah (sav)'in (kıldığı şekilde) namazını kıla­cağım" dedi ve namazı kıldı, ilk önceki (iftitah) tekbir dışında tekbirlerde el kaldırmadı.[288] Abdullah b. Mübarek derki: "Sa-lim'in babası (tbni Ömer'deKndan naklettiği (ellerin kaldırıla­cağı) hadisin sıhhati kesinleşmiştir, Abdullah b. Mes'ûd hadisi ise kesinleşmiş değildir."
Diğer bir hadiste şöyledir:
" Ben Rasülullah (sav) ile, Ebû Bekir ve Ömer ile birlikte namaz kıldım. Onlar ellerini namaza başlarkenki kıldırdıkları dı­şında hiç kaldırmadılar." Bununda senedi Munkaü'dır, sahih olamaz. [289]
-Yezid b. Ebû Ziyâd'ın İbni Ebî Leylâ yolu ile Berâe b. Âzib (ra)'tan naklettiği,
"RasÛl"ü Ekrem (sav) Namaza başlayınca ellerini kulaklarına yakın kaldırır, sonra bunu tekrarlamazdı." hadisi.[290]
Şafiî derki: "Alimlerden biri Yezîde (bu hadis sebebiyle) ağir lafları söyledi." tmam Ahmed, "Bu vâhî (hiç değeri olmay­an) bir hadistir." der. Yahya b. Maîn de "İbni Ebî Zeyyat hadis­te zayıftır" der. İbni Adiy'de "bu derecede ileri biri değil" der. Bu hadisi Hadis ehlinin otoriteleri zayıf saymışlar ve sahih de­ğildir demişler.
Veki'in îbni Ebî Leylâ -Hakem- Miksem yolu ile İbni Abbas (ra)tan naklettiği, ve Nâfı yolu ile İbni Ömer (ra)tan na­klettiği, "Rasülullah (sav) Efendimiz                                          
"Eller yedi yerde kaldırılır. Namaza başlarken, Beytullah'a gelirken, Safa'da Merve'de, iki vakfe yeri Arafat ve Müzdeli-fe'de ve iki Şeytan taşlamada." buyurduğu hadis. Bunu Efendi­mizden merfu' olarak rivayeti doğru olmaz. Sahih olan bunun İbni Ömer ve İbni Abbas'a mevkuf oluşudur[291]
Beyhakî'nin "Hilafiyyat" adlı eserinde Abdullah b. Avn el-Harraz, Mâlik, Zührî, Salim, İbni Ömer isnadıyle rivayet etti­ği:
"Nebi (sav) namaza başladığında ellerini kaldırır, sonra bunu tekrarlamazdı." hadisi. [292] Hadis ilminin kokusunu uzaktan almış olan kimse bile, bunun uydurma olduğuna şahitlik eder. Abbâd b. Zübeyr'in naklettiği:
" Rasûlüllah (sav)namaza başlarken ellerini kaldırır, sonra onlarıkaldırmazdı."
Ve Muhammed b. Ukaşe el-Kirmani'ni Enes (ra)a mevkûfen
" Kim rüku" da ellerini kaldırırsa onun namazı yoktur." ha­disi. Allah bunu uyduranın suratını çirkinleştirsin. [293]Uydurmalardan biride;
" İnsanlar Kıyamet günü babaları ile değil analrı ile çağrılır" hadisidir.[294]Bu batıldır. Sahih hadisler bunun aksini haber ver­iyor. Buhari Sahihin'de "Kıyamet günü insanların babaları ile çağrılacağı"  başlığını  açar ve  orada:
"Kıyamet günü insanlardan aldatıcı olanların aldattıkları öl­çüde (kendilerini tanıtan) bir bayrak dikilir vedşte şu falan oğ­lu falanın aldatmasıdır, denilir", hadisini sevkeder. [295]Bu konuda diğer hadislerde vardır.
"Rasülullah (sav) fakirlerin meclisine geldi ve gömleği par­çalanana kadar raksettl" hadiside bu uydurmalardandır. [296]Allah uyduranın belasını versin.  Bu alçak yalana ne cür'etli imişî.
" İnsan bir taşa bile hüsn-ü zan beslerse elbette taş kendi­ne yararlı olur." hadiside böyledir. [297] Bunu put perest müşrikler uydurmuşlardır.
" Fakirlerle birlikte bir toplum olun! Çünkü kıyamette onla­rın devleti vardır." hadiside böyle.[298] Hangi devlet olacak kıya­mette acaba?
" Kim aşık olur, iffet gösterir ve bunu gizleyerek Ölürse, o şehittir." hadiside Rasülullah adına yapılan bir uydurmadır. [299]
"Kim af edilen biriyle yerse kendide af olunur. [300]  hadiside uydurmadır. Bu konudaki en sağlam rivayet bunu birinin rüyada gördüğüdür.
"Kim tırnağını ters taraftan keserse göz ağrısı görmez. [301]
hadiside en çirkin uydurmalardan biridir.
"Biriniz namazda İken anası çağırırsa cevap versin, babası çağırınca cevap vermesin." hadisi...
Bunu Abdü'l Azîz b. Ebân el-Kureşî el-Emevî rivayet ediyor. Buhari "hadis âlimleri onu terkettiler" derken, İbni Main ve diğerleri "Uydurma hadis rivayet eden bir yalancıdır" diyorlar.[302]
Cabir (ra)tan -nakledilen ve başında "Bismillah ve Ettehıy-vâtü lillah..." denilerek devam eden teşehhüt hadisi... Buna Hu-meyd b. Rabî", Ebû Asım- ibni Cüreye- Ebuz-Zübeyr yolu ile Cabir'den nakleder. İbni Maîn, "Humeyd yalancıdır" derken, Ne-sâî'de "O hiç bir şey değildir" der.[303]

MEHDİ HADİSİ

Bana;
"Meiyem oğlu tsa dışında Mehdi yoktur." hadisi hakkında, "pe­ki bu hadis, Mehdi'nin kendisi ve ilerde ortaya çıkacağı hakkın­daki hadislerle nasıl te'lif edilebilir, bunların arasını bulmanın yolu nedir ve Mehdi hakkında hadis varmıdır, yokmudur?" diye so­ru soruldu.
"Meryem oğlu îsa dışında Mehdi yoktur" hadisini ele alalım. Hadisi İbni Mace Sünenin'de, Yunus b. Abdi'l A'la, Şafiî, Mu-hammed b. Halid el-Cenedî, Eban b. Salih, Hasen-i Basrî, Enes b. Malik isnadıyla Nebi (sav)'den nakleder. Bu Muhammed b. Ha-lid'in (Eban'ın diğer talebelerinin rivayet emediği için) tek başına yaptığı bir rivayettir.[304]
Ebû'l Hüseyin Muhammed b. Halid denen kimse ilim ve na­kil ehlinden ricali bilme san'atkarı insanlar katında tanınan biri değildir. Mehdi meselesinde Efendimiz' den tevatüre ulaşmış pek çok hadis gelmiş ve onun kendi ehli-beytinden olacağı, yedi yıl hüküm süreceği, yeryüzünü adaletle dolduracağı, îsa (a.s.)'ın çı­kıp, Deccal'a karşı çarpışmada ona yardım edeceği, bu Ümmet' in İmamı olacağı ve İsa (a.s.)'ın onun arkasında namaz kılacağını bahsetmektedir. [305]
Beyhakî derki; Muhammed b. Halid bunu rivayette tek kaldı. Hakim Ebû Abdillah'da, "Bu adam meçhul biridir. Hadisin isna­dında kendinden yapılan rivayetlerde ihtilaf edildi. Kendisinden, Ebân b. Ebî Ayyaş (B. Salih değil), Hasanı Basrî isnadıyle Mürsel olarak Nebî (sav)'den rivayet olunuyor. Böylece hadis Muhammed b, Halid'in rivayetine dönüşüyor. O da meçhul biridir. Bu Muham-med'in rivayet ettiği Ebân b. Ayyâş'ta metruk biri olup, bunu Ha­sanı BasrTden oda Nebî (sav)'den nakleder. Hasan, Peygamberi görmediği içinde hadis munkatı' oluyor. Mehdî'nin geleceğine dair olan hadisler ise senedce daha sahihtir.[306] diyor. Ben buna misal olarak derimki:
Abdullah   b.   Mes'ud'un   Efendimiz'den   naklettiği   şu   hadis böyledir:
"Dünya'nin ömründen sadece bir gün bile kalsa Allah (c.c.) bu günü uzatıp hatta adı adıma, babasının adı babamın adına uyan benden - yada Ehli Beytim'den bir adamı gönderecektir. Yeryüzü­nü önceden Zulüm ve Cevr ile dolduğu gibi oda adllet ve hakka­niyetle dolduracaktır."
Bunu Ebû Dâvûd ve Tirmİzî rivayet ediyor. Tirmizî, "bu hasen Sahih dereceli bir hadistir." diyor. Tirmizî devamla, "bu konuda Ali, Ebû Said, el-Hudrî, Ümmü Seleme ve Ebû Hüreyre (ra)lardan-da rivayetler vardır." deyip ardından Ebû Hüreyre hadisini nakle­dip "hasen sahih" diyor. [307]
Mehdî konusunda Huzeyfe b. el-Yaman, Ebû Ümâme el-Bahilî, Abdürrahman b. Avf, Abdullah b. Amr b. el-As, Sevban, Enes b. Malik, Cabir, İbni Abbas ve diğer sahabelerden nakiller vardır.
Ebu Davud'un Sünenin'de geçtiğine göre Hz.Ali (ra) Oğlu Hasan'in yüzüne bakmış ve:
"Benim şu yavrucuğum Nebi (sav)'in onu adlandırdığı gibi Seyyid'dir. Yakında onun neslinden adı Peygamberimizin adına uygun ona yaratılışta değil ahlakta benzeyen biri gelip yeryüzünü adalet­le dolduracaktır." demiştir.[308]
Ebû Said el-Hudrî'nin anlattığına göre Rasülullah(sav) şöyle buyurdu:
"Mehdi benim neslimden açık alınlı yumruca burunlu yery-üzün zulüm ve cevirle dolduğu gibi adaletle dolduran, yedi yıl hü­küm süren biri olacaktır." Bu hadisi Ebû Dayud iyi bir isnadla İm-ran b. Dâver el-Ammî- el-Kattan, Katade, Ebû Nadra, Ebû Said el-Hudrî (ra)tan; Tirmizî'de bunun bir benzerini başka bir yolla Ebus-Sıddîk en-Nâcî isnadıyla ondan nakleder. [309]
Yine Ebû Davud, Salih b. Ebî Meryem Ebu'l Halid ed-Du-baî, bir arkadaşı, Ümmü Seleme isnadıyla Nebî (sav)'in şöyle buyurduğunu anlatır:
"Halifenin ölümünde ihtilaf olacaktır. Medine halkından bir kim­se çıkıp Mekke'ye doğru kaçacaktır.
Mekkelilerden bir gurup insan ona gelecek, istemediği halde onu da çıkaracaklar. Ona Rükn ile Makam arasında bîat edecek­ler. Ona doğru Şam'dan bir müfreze gönderilecek. Onlar Mekke ile Medine arasında Beyda denen yere gelince yere batırılacaklar. İnsanlar bunu görünce Şam'ın Ebdalları ile Irak'ın Asâib (düny­adan etek çekenler)'i ona gelip bîat ederler. Sonra Kelb kabilesi­nin dayısı olduğu bir Kureyşli adam ortaya çıkar da onlara bir müfreze gönderir ve onla galip gelir. İşte bunlar Kelb kabilesinin müfrezesidir Kelb kabilesinin ganimetinde bulunmayanlar hüsrana uğrayanlardır.'Malı taksim eder, insanlara Peygamberleri'nin sün­neti ile amel eder. İslam yeryüzünde ağırlığını gösterir. Yedi yıl eğleşecektir. Sonra vefat edecek ve müslümanlar namazını kıla­caktır." Bir rivayette "dokuz yıl kalacak" deniyor.[310]
Bu hadisi İmam Ahmed iki lafızla rivayet etmiştir. Yine Ebû Davûd da bunu başka bir yolla Katade, Ebû Halil, Abdullah b. Ha- . ris, Ümmü Seleme isnadıyla nakleder. Ebû Ya'la el-Mevsilî de Müsnedin'de Katade, Ebû Salih, bir arkadaşı (belki Salih idi), Mücahit, Ümmü Seleme hadisi olarak nakleder. Bu Hasen bir ha­dis olup sahih denmeye layıktır.
tbni-Mâce Sünenin'de derki: Bize Harmele b. Yahya el-Mıs-rî ile İbrahim b. Saîd el-Cevherî, Ebû Salih Abdü'l Gaffar b. Dâ-vûd el-Harrânî, İbni Lühey'a, Ebû Zür'a Amr b. Câbir el-Hadra-mî, Abdullah b. el-Hâris b. Cez' ez-Zebîdî isnadıyla Efendimiz (sav)'in şöyle buyurduğunu haber verdi:
"Maşrik ahalîsinden bir kısım insanlar çıkıp Mehdî'nin salta­natına imkan hazırlarlar.[311]
Ebû Nüaym "Eİ-Meîıdî" adlı kitabındaki Huzeyfe hadisinde Rasülullah'ın şöyle buyurduğunu anlattı:
"Dünyadan sadece bir gün kalsa, Allah elbette adı adıma, huyu huyuma benzeyen, Ebû Abdullah künyeli birini gönderecek­tir. [312]Ama bu hadisin isnadında Abbas b. Bekkâr diye biri varki, onun hadisi hüccet olamaz. Bu hadis metni az önce İbni Mes'ut ve Ebû Hüreyre (ra)ların hadisleri olarak geçtîki, ikiside sahihtir­ler.
Ümmü tıyor:
 Seleme   (ra)   Efendimiz'den   şöyle   duyduğunu   anlatıyor.
"Mehdî benim neslimden,Fatıma'nın çocuklarındandır. [313] Ha­disi Ebû Dâvûd ve İbni Mâce rivayet ediyorlar. Senedindeki, Ziyad b. Beyan İbni Hibban tarafından Sika sayılırken, Yahya b. Math "fena sayılmaz" demiştir. Buharı ise "Onun hadislerinin isnadında şüphe var" diyor.
Ebû Nüaym derki: Bize Halef b. Ahmed b. Abbas Ramehür-müzî kitabında haber verdiki: Bize Hemmam b. Ahmed b. Eyyûb, Tâlût b. Abbâd, Süveyd b. İbrahim, Mahmud b. Ömer, Ebû Seleme b. Abdürrahman b. Avf, babası isnadıyla Rasülullah (sav)'in şöyle buyurduğunu anlatıyor:
"Allah benim neslimden bir adam gönderecektir. Ön dişleri se­yrek alnı ak olacak, yeryüzünü adaletle dolduracak. Onun zama­nında mal çoğalacak." Ama hadisteki Talût ve Şeyhi zayıftırlar. Hadisi biz şahit olarak anlattık.[314]
Yahya b, Abdü'l Humeyd el-Hımmânî "Müsnedinde" Kays b. Er-Rabî', Ebû Husayn, , Ebû Salih - Ebû Hüreyre isnadiyla Rasü-lullah (sav)'in şöyle buyurduğunu anlatır:
"Kıyamet kopmadan önce benim ailemden bir adam melik ola­cak, Kostantiniyye (İstanbul) ile Deylem diyarını fethedecek. Dü­nya'nın sadece bir gün ömrü kalsa bile, Allah orayı fethedince kadar o günü uzatacak. [315] Ravî Yahya b. Abdü'l Humeyd'i, Yahya b. Maîn, Ahmed b. el-Huseyin, Ebû Ca'fer b. Tarık, Ceyyid b. Nazîf, Ebû Nadra, Ebû Saîd el-Hudrî isnadıyla Rasülullah (sav)'in şöyle dediğini haber verdi:
"îsa b. Meryem'in ardında namaz kıldığı bizden biridir. [316] Bu kendi ile hüccet teşkil edemeyen bir isnattır. Ama İbni Hibbân'ın Sahihinde Atıyye b. Âmir'in buna benzer bir rivayeti vardır. [317]
Haris b. Ebû Üsâme'de Müsnedin'de, İsmail b. Abdü'l Ke­rîm, İbrahim b. Akîî, babası, Vehb b. Münebbih, Cabir isnadıyla Rasülullah (sav)'in
"İsa b. Meryem inecek, Mü'minİer'in Emîri Mehdi ona "gel bize namaz kıldır" der. İsa'da "hayır! Onların bir kısmı diğer kıs­minin emîridir. Bu, Allah'ın bu ümmete ikramıdır" der.[318]
Bu hadisin isnadı iyidir.
-Taberanî, Muhammed b. Zekeriyya el-Hiîâlî, Abbas b. Bek-kâr, Abdullah.b. Ziyâd , A'meş, Zir b. Hubeyş isnadıyla haber ver­diğine göre Huzeyfe demişki: Nebi (sav) bize hitab edip olacakları haber verdi. Sonrada "Dünya'dan bir gün kalsada Allah onu uza­tır, taki benim çocuklarımdan adı adıma benzeyen birini gönde­rir" buyurdu. Lakin bu zayıf senetli bîr hadistir. [319]
İşte Mehdî hakkındaki şu geçen hadisler dört kısımdır.: 1-sahih 2-hasen 3-garîb 4-mevzû
Alimlerde Mehdî meselesinde dört ayrı görüştedirler:
a-Mehdî, Meryem oğlu İsa'dır. Gerçek Mehdî odur. > görü­şü:                                                                                             
Bu kanattekiler Muhammed b. Halid el-Cenedî'nin metni Önce geçen hadisi ile görüşlerini savunuyorlar. Biz hadisin duru­munu belirttik ve sahih olmadığını söyledik. Zaten sahih olsaydıda yine bu konunun hücceti olamazdı. Çünkü îsa (a.s.) Rasülullah (sav)'i takiben gelen günler ile kıyamet saati arasındaki en büyük Mehdî'dir.
Sahih Sünnet Peygamberin ifadesi olarak İsa (a.s.)'in Şam'ın doğusundaki Minâre-i beyzâ'ya ineceğine, Allah'ın Kitabıyla hük­medeceğine Yahudî ve Hıristiyanlar'ı öldüreceğine ve onlara ci­zye (Zimmîlik vergisi) koyacağına ve zamanındaki diğer din salik-lerini yok edeceğine delâlet etmektedir. [320]
Bu durmuda "her ne kadar ondan başkası Mehdî olsa bile, gerçekte İsa'dan başka Mehdî yoktur" demek doğru olabilir. Ni­tekim "fayda veren dışında ilim, sahibini koruyndan, başka mal yoktur" demekte, kâmil ve ma'sum Mehdî'yi kasdederek "Mehdî ancak Meryem oğlu Isadır" demekte doğru olmaktadır.
b-"Mehdî Abbasî oğullarından halife olan Mehdî olup onun'da zamanı geçmiştir." görüşü.
Bu görüştekiler İmam Ahmed b. Hanbel'in ÎVÎüsnedin'de vekî, Serik, Ali b. Zeyd, Ebû Kılâbe, Sevbân isnadıyla rivayet ettiği Efendimiz 'in;
"Horasan'dan gelen siyah bayrakları gördüğümüzde kar üze­rinde sürünerekte olsa sizde ona katılın. Çünkü onların içinde Alt­lan'in halifesi Mehdî vardır," buyurmuş olduğu hadis ile delil geti­rirler.[321]
Ravî Ali b. Zeyd'in hadislerini Müslim (hüccet değil sahih ri­vayete şahit olarak getirdiği) mutabaat rivayetlerde kabul etmek­tedir. Ama o zayıf bir ravî olup münker rivayetleri tek başına na­kleden biridir. înfirad ettiği bu yerlerde onun rivayetleri hüccet olarak alınamaz.
İbni Mâce'de Sünenin'de Sevrî, Halid (el-Hazzâ), Ebû Kı­lâbe, Ebû Esma, Sevbân isnadıyla Efendimiz' den bunun bir ben­zerini nakleder, ve Abdü'l Aziz b. Muhtar bunu adı geçen Halid' den alarak ona bu rivayette tabî olur. [322]
İbni Mâce'de Sünenin'de geçtiğine göre Abdullah b. Mes' ud (ra) şöyle diyor:  Biz Rasûlullah (sav)'in yanında idik. Birde baktıkki Haşim oğullarından bir gurup geliyor. Efendimiz (sav) on­ları görünce, gözleri yaşla doldu, rengi değişti. Ben;   "Yâ Rasûlul lah! yüzünde garib bir şey görüyoruz" dedim. Bunun üzerine Efen­dimiz (sav):
Allah'ın kendimize dünyaya karşılık ahireti tercih etti­ği Ehli Beytiz. Şüphesiz benden sonra Ehli Beyi:'im yakında bir takım belâlara, kovulma ve sürgün edilmeye uğrayacaktır. Nihayet beraberlerinde siyah bayrakları bulunan maşrık (doğu) halkından bir topluluk gelip hak isterlerde kendilerine hak-verilmez. Bunun üzerine onlar çarpışmaya girip zafer elde ederler. Yenilenler onla­ra önceki İstediklerini vermeye razı olurlarsada onu kabul etmez­ler. Nihayet o (emirliği) 'ni Ehl-i Beytim'den bir adama verirler. Oda daha önce Zulümle dolan yeryüzünü adaletle doldurur. Siz­den kim bu hale yetişirse karlar üzerinde sürünerek bile olsa on­lara gelsin buyurdu.[323]
Senedinde Yezîd b. Ebî Ziyad vardır. Hafızası çok kötü olup ömrünün sonlarına doğru bildiklerini karıştırmaya başlamıştı. Para kalpazanlığı yapardı.
Bu hadisle bundan önceki hadis sahih olsa bile Abbasîler* den halife olan Mehdî'nin ahir zamanda ortaya çıkacak olan Mehdî olması için bir delil yoktur. Aksine bu zat bir çok Mehdî-ler'den hiri olmuş olur. Ömer b. Abdü'l Aziz'de Mehdî idi. Üstelik Mehdî adı verilmeye Halife Mehdî'den daha fazla layık İdi. Ni­tekim Nebi (sav) Efendimiz şöyle buyurmuştur;
"Size benim Sünnet'im ile benden sonraki Raşİd ve Meh­dî (hidayete vesile olan) halifelerimin sünneti gerek" buyurmuş­tur.[324]
Kendinden yapılan iki rivayetin birinde İmam Ahmed ile diğer âlimler Ömer b. Abdü'l Azız'in Raşid halifelerinden olduğu görü­şündedirler. Şüphesiz o Raşîd ve Mehdî idi. Ama âhir zamanda çıkacak olan Mehdî değildi. Hayır ve Rüşd tarafında Mehdî tıpkı şer ve dalâlet tarafındaki Deccâl gibidir. Hem bir takım harika şeyler yapacak olan Deccal'dan önce (otuz kadar) bir takım yalancı Deccallar olduğu gibi esas büyük Mehdî'den Öncede Râ-şid Mehdîler olacaktır. [325]
c-Üçüncü görüş; Mehdî, Peygamberimiz'in Ehli Beytin'den Hz. Hasan b. Ali (ra) evlatlarından birisi olup âhir zamanda çıka­caktır. O zaman yer yüzü zulüm ve istibdadla dolmuş olacaktır. O yeryüzünü adalet ve doğrulukla dolduracaktır. Hadislerin çoğu bu­nu göstermektedir,
Hz. Hasan evladlarından biri olmasında latif bir sır vardır: Şü­phesiz Hz. Hasan halifeliği Allah'ın rızasına ermek için terket-mişti. Allah (c.c.) hak halifeliğe layık olan, yer yüzünü adlletle doldurma garantisine sahih birini onun evlatlarından getirecektir. Bu mesele, Allah'ın kulları hakkında geçerli kıldığı "kendisi için kim bir şeyi terk ederse Allah ona yada onun nesline daha faziletlisini nasib edeceği" sünnetindedir. Bu durum Hz. Hüseyin (ra)'ın yaptığının aksinedir. Çünkü o halife olma hırsı göstermiş, onu ele geçirmek için savaşmış ama elde edememiştir. Allah daha iyi bilir.
Ebû   Nüaym'ın   anlattığına   göre   Ebû   Saîd   el-Hudri   Nebi (sav) Efendimiz'in şöyle buyurduğunu anlatır:
"Ehl-i Beytim'den benim sünnetimle amel eden bir adam çı­kacaktır. Allah ona gökten bereket indirecektir. Yer ona bereket­lerini çıkaracak, o yeryüzünü adlletle dolduracaktır. Nitekim önce zulümle dolmuştu. Bu ümmete yedi yıl uygulamada bulunacak ve Kudüsteki Beyt'e inecektir.[326]
-Yine Ebû Nüaym Ebû Ümame hadisinde onun şöyle dediğini nakleder:
-Rasülullah (sav) bize hitabda bulunup Deccâl'i anlattı ve şöyle buyurdu:
"Medine körükçü körüğün demirin pasını ve kirini attığı gibi (oraya layık olmayan) kirli adamları Medine'den sürüp atar. Bu -güne "halas, Kurtuluş, hürriyet günü" denir. Bunun üzerine Ümmü Şerik:
Yâ Rasülullah! O gün arablar nerde olacak? diye sorunca Efendimiz:
"Onlar o gün pek az olacaklar. Ekserisi Beyt-i Makdis' de olacak, ve imamları da salih bir adam olan Mehdîolacak" buyur­du.[327]
-Yine Abdullah b. Abbas hadisindeki nakline göre Efendi­miz buyuruyor:
"Başında ben, sonunda Meryem oğlu îsa, ortasında da,Mehdî olan bir kavim helak olmaz. [328]
Bu hadisler gerçi senedleri itibarıyla birtakım zayıflık ve gariblikler olan rivayetler olsada birbirlerini takviye edip biri diğe­rini sağlamlaştırmaktadır. İşte bu, Ehli Sünnetlin görüşüdür.
d-Dördüncü görüş; İmamiyye Rafızîleri'nin görüşüdür. Buna göre Mehdî, Hz. Hasan'in değil Hz. Hüseyin evlatlarından Mu-hammed b. el-Hasan el-Askerî (beklenen Mehdî anlamında söyle­nen) el-Muntazar'dır. Gözlerden ırak, her yerde hazır, Musa'nın asasının sahibi olup [329] beşyüz yıl kadar önce Samarrâdaki bo­druma girip ondan sonra kendini gören hiç göz olmamış, kendin­den ne haber alınmış ne izine rastlanmış. İşte Rafızîler hergün onu beklerler ve bu bodrumun kapısına bir atla durup, içeriye ona kendi yanlarına çıkması için 'Yâ Mevlâna! çık! Yâ Mevlâna çık" diye çağırırlar, sonrada perişan ve bitkin olarak' geri dönerler. İşte onların durumu budur. Şair onlar hakkında ne güzel söyler:
Cehaletiniz sebebiyle onun hakkında konuştuğunuz zatı deh­lizin doğurma vakti gelmedimi. Sizin aklınız gitmiş. Çünkü siz Zümrüd-ü Anka ve Gıylan efsanesine bir üçüncüsünü eklediniz.
Bu adamlar (bu tür sapık görüşleri yüzünden) âdem oğulla­rının utancı ve her akıllının alaya aldığı gülünç duruma düştüler.
Faslıların Mehdîsine gelince: Bu Muhammed b. Tuvmert de­nen yalancı, zalim batılı zorla kabul ettiren bir herif idi.[330] İnsan­ları öldürmüş, müslümanların harimlerini (cariye gibi) mubah say­mış, çocuklarını esir edip mallarına el koymuştur. İslam milletinin başına Haccâc b. Yûsuftan çok daha fazla bela biri idi.
Yerin altına bir kabir kazdırıp kendi arkadaşlarından bir gu­rubu diri diri oraya indiril- ve onlara "kendisinin Nebi (sav)'in müjdelediği Mehdî olduğunu" insanlara söylemelerini emreder, sonra geceleyin kendini yalanlamasınlar diye üzerlerine orayı Ör­terdi. O gurubuna Cehmiyye adını verdi (Muvahhitler): Yanı Rabbin sıfatlarını kelâmını, yaratıklara üstünlüğünü, arşı istivasını, kıya­mette mü'mirilerin gözle Allah'ı göreceğini inkar edip ilim ve îman ehlinden kendilerine muhalif olanları öldürmeyi mubah say­mış ve ma'sum Mehdî adını almıştır.
Daha sonra dinsiz Mehdî Ubeydullah b. Meymûn el-Kaddâh denen herif ortaya çıktı. Dedesi belli bir Yahudi ailesine mensup bir Yahudî idi. Ehl-i Beyt'e bir sürü yalan ve tezvir isnâd etti,ken-disinin Nebi (sav) "in müjdelediği Mehdî olduğunu iddia etti. Kıral-lığını ilan ile hüküm sorup işi zürriyet olan münafık ve dinsizlerin Mağrib (Fas), Mısır, Hicaz ve Şam'ı ellerine geçene kadar büyü­dü. Bunlar Allah ve Rasülüne düşmanlıkta insanların en ilerisi idi. Bunlarla İslam'ın garibliği, belası ve Musîbeti iyice arttı. Bunlar üluhiyyet iddia eder, ve Şerîât'ın zahrine muhalif bir batını oldu­ğunu söylerlerdi.
Bunlar din düşmanı Karâmıta hatimlerinin kırallarıdır. Rafı­zîlik ve Ehl-i Beyt'ten olduğu yalanı ile kendilerini gizlerler. Esa­sta ise dinsizlik dinine inanıp onu geçerli yaparlar. Onların bu idareleri Allah bu ümmeti onlardan Selahaddîn b. Yusuf el-Eyyûb ile kurtarıp İslam'a zafer vermesine kadar sürdü. İslam milletini onlardan kurtarıp onlara son verdi. Mısır onların zamanında nifak ve dinsizlik yurdu olduktan sonra tekrar İslam yurdu oldu.
Bunları anlatmaktan maksat, bu guruplardada Mehdî olduğu, İbni Tuvmert'in tabîlerininde, oniki imamcı Rafizîlerinde birer Mehdîleri olduğuna izahtır.
Bu guruplardan her biri bu zalim, insafsız, varlığı imkansız, asılsız Mehdîleri hakkınd: "Masum İmam, bilinen Mehdî, Peygam­berlerin müjdelediği, geleceğini haber verdiği" Mehdî olduğunu öne sürüp, Yahudilerin Ahir zamanda gelip adlarını yükseltecek, dinlerini yerleştirecek ve bütün milletlere karşı kendilerini galib getirecek olan bir liderin geleceğini bekledikleri gibi bunlarda bu gelecek Mehdî'yi beklerler.
Hıristiyanlar, kıyametten önce İsa'nın tekrar gelip Hıristiyan­lığı yerleştirip diğer dinleri ibtal edeceğini gözlerler. İnançlarına göre; "Hak ilah olan Mesîh hak ilahtan soyulup, Tamına inen ba­basının Cevherinden "......diyerek kıyametten önce gelmesi bekle­mektedir. Her üç din sahibi milletler ahir zamanda gelecek olan bir İmam'ı beklemektedirler.
Yahudîlerin beklediği, Isfahan Yahudîlerinden yetmiş bin ki­şinin uyacağı Deccaldır.[331] Müsned'de merfu bîr haberde Nebî (sav) şöyle buyuruyor:
DeccaTın en çok etblı Yahudilerle kadınlardır. [332]
Hıristiyanlar Meryem oğlu İsa (a.s.)'ı beklerler. Onun gelece­ği şüphesizdir. Lâkin geldiğinde haçı kırıp, domuzu öldürecek İs­lam milleti dışında bütün milletleri helak edecektir.
İşte "Meryem oğlu İsa'dan başka Mehdî yoktur" hadisinin anlamı budur.
Doğruyu bilen ancak Allah'tır. Dönüp dolaşılacak sonuç Ona'dır. Efendimiz Muhammed Mustafa'ya zikredenlerin zikretti­ği unutanların unutma süresi salat ve selam olsun.
Hamd Alemlerin Rabbi'ne olsun.[333]

MİNHÂCÜ' S-SÜNNE' DEN

(CİLT 2 SAYFA 185-195)


İbni Teymlye'nln Güneşin Hz. Ali'ye İki Def'a Geri  Döndü  Diyen Rafızî'lere  Cevabi


Rafızî, (Mnhacü'l Kerame adlı eserinde) derki:   
Dokuzuncusu güneşin Hz. Ali için iki defa geri dönme­sidir. Birisi Nebî (sav) zamanında, ikinciside Efendimizden sonra. Birincisine gelince:
Cabir ve Ebû Saîd el-Hudrî rivayet ederlerki; "Rasülullah (sav)'e birgün Cebrail Allah katından gelmiş onunla söyleşiyordu. Kendisini Vahiy bürüyünce Ernirü'l Mü'minîh Hz. Ali uyluğuna yaslanıp gün batıncaya kadar başını oradan kaldırmadı. Hz. Ali ikindiyi îrna ile kıldı. Nebîfeav) uyanınca ona:
ikindiyi ayakta kılman için Allah'tan güneşin sana geri gelmesini iste dedi. Bunun üzerine oda düâ edince güneş geri geldi. Ali'de namazı ayağa kalkarak kıldı.
İkincisi: Hz. Ali BabÜ'de firat nehrine geçmek istediğinde arkadaşlarından çoğu bineklerini kullanmıştı. Kendisi arkadaşlarındân bir bölüğü arasında ikindiyi kıldıysada çoğu namazı kıla-mamıştı. Bu konuda Ali ile konuştular. Ali'de güneşin geri gel­mesi için Allah'a yalvardı, güneşde geri getirildi.
Bu konuda Himyeri şöyle bir beyt İnşad etti:
Akşam yaklaşipta ikindi vaktini kaçırdığında güneş ona geri çevrildi. Hatta güneşin nuru ikindi vaktinde göründü sonrada yıldızların burcuna yükselip gitti (battı).
Babiî'de de diğer bir kere daha ona geri getirildi. Hiç bir yaratığa akşam vakti geri getirilmedi.
Cevaben şöyle denir:
Hz. Ali'nin fazileti ve Allah'ın velilerinden olduğu, Allah katındaki yüce mertebesi Allah katında hamd olsun ilm-i yakihin bize ifade ettiği kesin yollarla bellidir. Bunun yanında artık-ne yalanı nede doğruluğu bilinmeyen şeylere ihtiyaç yoktur. Güneşin Hz. Ali'ye geri dönderilme hadisini Tahâvî, Kadı Iyâz ve diğerleri bahsedip bunu Efendimiz'in mu'cizlerinden saymışlardır. Lakin hadis ilminin muhakkik otoriteler bilirlerki bu hadis yalan olup uydurulmadır. Nitekim İbnü'l Cevzî bunu "Mevzuat" adlı kitabın­da bahsedip Ebû Ca'fer Ukaylî'nin "Ez-Zuafa" adlı eserinden Ubeydullah b. Musa, Fudayl b. Merzûk, İbrahim b. Hasen, Fatıma binti Hüseyin, Esma binti Umeys senediyle şöyle nakleder: Esma derki;
Rasülullah'a vahiy geliyordu, basıda Ali'nin kucağında idi. Ali gün batana kadar namazını kılamadı. Nebi (sav) onu "kıldınmı yâ Ali?" buyurdu. "Hayır" deyince Efendimiz "Allah'ım! O senin ve Peyğamberiyin itaatında idi Güneşi ona geri çevir!" dedi.
Esma derki: Güneşin battığını görmüştüm. Sonra battıktan sonra yeniden doğduğunu gördüm dedi.
Ebu'l Ferec İbnü'l Cevzî derki; Şüphesiz, bu, hadis uydur­madır. Bunun ravileri bu hadisi muzdarip olarak rivayet etmişler­dir. Saîd b. Mes'ud bunu Ubeydullah b. Musa, Füdayl b. Merzûk, Abdürrahman b. Ubeyd, Abdullah b. Dinar, Ali b. Hüseyin, Fatıma binti Hüseyin, Esma isnldıyla nakleder. Fudayl b. Merzuk'u Yahya b. Maîn zayıf sayar. İbni Hibban'da "uydurmaları nakleder ve sikalar üzerine hatalar isnad ederdi" der. Bu hadisin medarı, "Ubeydullah b. Mû sa'mn Merzûk'tan nakli" şeklindedir.
Derimki: Ma'rufturki Said b. Mes^ûd, bu hadisi Ubeydullah b. Mûsâ, Füdayl b. Merzûk, İbrahim b. Hasen, Fatıma binti Hü­seyin, Esma, isnadı ile verirken, Muhammed b. Merzûk'ta Hü­seyin el-Aşkar, Alî b. Asım, Abdürrahman b. Ubeyd, Abdullah b. Dinar, Ali b. Hüseyin, Fatıma binti Ali, Esma senediyle nakle-diyorki, ilerde gelecektir. îbnü'l Cevzî yine derki:
-Bu hadisi İbni Şahin'de, Ahmed b. Muhammed b. Said el-Hemedânî, Ahmed b. Yahyl es-Sûfî, Abdürrahman b. Şerik, baba­sı Şerik, Urve b. Abdullah b. Kays isnadıyla şöyle nakleder. Urve derki: Fatıma binti Ali'nin yanına girdim bana Ali b. Ebû Talib .... diyerek güneşin döndürülme hadisesini anlattı.
İbnü'l Cevzî*derki: Bu batıl bir hadistir. Abdürrahman b. Şe­rik'in hadisine gelince; Ebû Hatem, onun hadisleri vâhî dir deyip "Ben bu hadisi sadece İbni Ukde sebebiyle itham ediyorum. Çün­kü Rafızî biri olup Ashab'ın kötülüklerini sayar dökerdi" der. Ebû Ahmed İbni Adiy'de, Ebû Bekir b. EM Talib'i; İbni Ukde hadise karşı mütedeyyin değildi. Köfe'de bir çok meşayihi yalana teşvik eder, onlara (eski) bir hadis nüshası uydurur ve onu (ica­zet gibi) rivayet etmelerini emrederdi. Biz onun bu nüshalarının kaç tanesini açıkladık. Darakutni'ye bu adam sorulduğunda "Al­çak herifin biri" dedi der.
Ebu"l Ferec derki: Bu hadisi Hafız İbni Merdeveyh (Mer-dûye olarakta okunur)'te bu hadisi Davûd b. Ferâhîc yoluyla Ebû Hüreyre'den nakleder. Bu Davûd Şu'be tarafındanda belirtildiği gibi zayıftır. Derimki; Ondan sonraki raviler içinde kendisi hüc­cet olacak sağlam biri yoktur.
Babil'de ikinci kere güneşin geri çevrilişine gelince : Şü­phesiz buda yalandır. Humeyrî'nin şiirinde bu konuya delil ola­cak bir şey yoktur. Çünkü o bu hadisede bulumamaış (daha son­ra yaşamış biri olup), yalanda eski olduğu için onu duyunca he­men bu şiiri düzüvermiştir. Aşırı uçlar daima Övme ve yerme ko­nularında doğruluğu gerçekleçmemiş şeyleri şiirleştiriverirler, bil­hassa Humeyrî'de aşırılığıyla ma'ruf bir herifti.
Sahihaynda tahric edildiğine göre Ebû Hüreyre, Efendimiz' den şöyle nakleder:       
-Peygamberler'den birisi harbe gidiyordu. Kavmi'ne, "bir kadınla nikahlampta henüz gerdeğe girmemiş ama girmeye niyet eden kimse, ev yapıpta çatısını örtmeyen, koyun ve deve alıpta (guzlama veya boduklama) yavrularının doğumunu bekleyen kim­se arkama düşüp gelmesin." dedi ve sefere çıktı. Varacağı bel­deye iyice yaklaşınca ancak (vakitte) ikindi namazını kılabilmişti. Güneş'e, "sende me'mursun bende me'murum. Allah'ım! Onu bana bir miktar hapset" diye düa etti. Güneş Allah'ın ona yardım edeceği vakte kadar hapsoldu.
Eğer, "Bu ümmet Isrlil oğullarından daha faziletlidir. Gü­neş Isrlil oğullarından Yuşa Peygamber için güneş geri dönderil-diğine göre bu ümmetin faziletlilerine geri dönmesine mani ne­dir? denilirse, şöyle denilir:
Yuşa'ya güneş geri gelmedi, batışı durutuldu, ve Yuşa'ya gündüz uzatıldı. Bu insanlar tarafından çok kere fark edilmez. Çünkü gündüzün uzama ve kısalma hissedilmez. Biz onun Yuşa'a için durutuluşunu ancak Efendimiz'in verdiği haberle bi­lebiliyoruz. Hem Allah isterse elbette yapacağına göre bunun uzatılmasında bir engel yok. Ama Yuşa'a buna ihtiyacı vardı. Zî-ra güneş battıktan sonra harbetmesi ona haram idi. Çünkü Allah İsrail oğullarına cumartesi günü ve gecesinde amel etmeyi haram kılmıştı. Muhammed Ümmeti'nin ise buna ihtiyacı olmadığı gibi böyle bir durumdan yararlanmalarıda söz konusu olamaz. Çünkü ikindiyi geçiren kimse ifrat ederek geçirmişse günahı ancak tev-be ile düşer. Tevbe ilede güneşin dönme ihtiyacı duyulmaz. Uykudaki yaha unuzmuş olan gibi ifrat etmeden geçirene ise ak­şamdan sonra o namazı (kazaen) kılmasında kınanacak bir du­rum olamaz. Üstelik güneşin batmış olmasıyla ikindi için konulan vakit geçmiş olup ondan sonra namazını kılan kişi şer'î vakit içerisinde kılmış olur, güneşin dönüp gelmesi durumu değiştir­mez. Allah'ın
"Rabbi'yin hamdini güneş doğmadan ve batmandan önce yap." (Taha 130) ayeti bilinen gurubu kapsamına alır. Kul işte bu ğurubdan önce namaz kılmaya mecburdur, tekrar doğup batması durumu değiştirmez. Zira güneşin batmasıyla ilgili olan hüküm bu ğurub ile gerçeleşmiş oluyor. Artık bu ğurub oldumu oruçlu oru­cu açar. Bundan sonra güneş geri gelse bile bu orucunu ibtal et­mez. Bununla beraber böyle bir durum hiç bir kimse için olma­mış ve olmayacaktırda. Bunu "olsa" diye takdir etmek olmayacak bir şeyin olduğunu kabul etmek gibidir. İşte bu yüzden furûa da­lan âlimlerin sözlerinde bu tür mes'elelere dair bir izaha rast­lanmaz.
Hem Nebi (sav) Hendek harbi günü ikindiyi geçirmiş ve onu kaza olarak bir çok ashabiyla beraber kılmış ama güneşin geri getirtmesini istememişti. Sahih hadiste geçtiğine göre Efen­dimiz Hendek'ten sonra, Benî Kureyza üzerine onları gönderdi­ğinde:
" Benî Kureyza'ya varmadan önce hiç kimse namaz kılmayacak buyurdu. Yolda namaz vakti girdiğinde bir kısmı;
Peyğamber bu emriyle bizim namazı geçirmemizi murad etmeli deyip onu yolda kıldılar. Bir kısmı ise;
Bîz onu ancak Benî Kureyza' da kılacağız dediler. İlci gurub birbirine sert davranmadı. İşte yolculukta Peygamber (sav) ile beraber bulunan insanlar ikindiyi güneşin batışından sonra kı-mışlardı. Hz. Ali Efendimiz (sav)'den daha faziletli değildir. O (sav) ve beraberindeki ashabı gurubdan sonra kıldıklarına göre Ali (ra) ile arkadaşları danada iyi bu vakitte kılmaları gerekirdi. Yok, eğer gurubdan sonra kılman ikindi namazı yeterli olmaz veya eksik olurda güneşin geri döhdüriilmesine ihtiyaç duyulursa,, Rasüîullah bu işe daha layık olurdu. Eğer gurub sonrasıda olsa kafi gelip tam namaz oluyorsa o zaman güneşin getirilmesine hacet yoktur.
Hem böyle bir hadise fevkalade harika bir şey olup insan himmetinin ve da'vetçilerin nakletme arzusunu coşturan bir şe­ydir. Onu bir veya iki dışında kimse nakletmediğine göre nakilci-lerin yalanı anlaşılır.
Ayın yarılması geceleyin, insanların uykuda olduğu bir -za­manda idi. Bununla beraber, olayı sahabe-î kiram bir çok yönüyle nakletti. Bu haberi Sahih, sünen ve Mesânîd kitabları çeşitli yollarıyla rivayet etti. Bu hususta
Minhacü Vs-Sünne olduğu iddia edilen güneşin geri gönderilme hadisesine ne oluyorki, meşhur olmuyor, böyle bir olay nakledilmiyor, güneş battıktan sonra geri döndürüldü diye bir şey asla bilinmiyor. Ger­çi bir çok felsefeci, tabiatçı ve bir kaç kelam âlimi ayın yarılma hadisesine inkar ederlersede burası onlara cevap verecek yer değildir. Ancak maksat, bu çok muazzam bir astronmi mucizesi-dir. İnsanların çoğu böyle bir şeyin olabileceğini inkar ederler. Eğer güneş geri getirilseydi onun görünmesi ve anlatılması ken­disinden daha küçük şeylerin anlatılmasından daha muazzam olurdu. Ya böyle bir hadisin meşhur bir senedi olmazsa durum ne olur. Böyle bir durum ise bunun yalan olduğunu böyle bir şeyin cereyan etmediğine kesin bir bilgi oluşmasını gerektirir.
-Eğer güneş bulutla kapanıp sonra açılmış ise bu mu'tad bir olaydır. Belki onlar gün battı sandıda, sonra bulut sıyrılıp ay­rılıp. Eğer olay böyle olmuş ise, bu durumda Allah (c.c.) onu da­ha namaz kılacak kadar vakit kalmış olduğunu açıklamış oluyor­ki bu çok insanın başına gelir.
-Bu hadis hakkında bir eserde yazlımış ve bütün tarîkleri orada toplamıştır. Bunu Ebu'l Kasım Abdullah b. Abdullah b. Ah-med el-Hakkanî yazmış ve "Mes' elettin fî tashîh-i reddüş-Şems ve Terğibin -Nevası biş Şems" adını vermiştir. Ebu'l Kasım der­ki; Bu hadis, Esma binti Umeys el-Hasamiyye, Ali b. Ebû Talib, ve Ebû Hüreyre tarîki ile Efendimiz'den naklediyor. Sonra Ebu'l Kasım Esma hadisini, Muhammed b. Ismaâl b. Ebû Füdeyle, Mu-hammed b. Musa el-Kutarî, Avn b. Muhammed, annesi olan Um-mü Ca'fer, ninesi Esma binti Umey isnadı ile Efendimizi (sav) öğleyi kılıp Ali'yi bir ihtiyaç görmeye yolladı. Ali geri döndüğün­de Efendimiz ikindiyi kılmıştı. Başını Ali'nin göğsüne yasladı ve gün batana kadar kımıldamadı. Rasüîullah (sav):
Alahım!  Kulun Ali nefsini Peygamberi için hapsetti  Ona güneşin doğuşunu geri getir" dedi. Esma derki: Güneş doğup ışı­kları dağları düştü. Ali kalkıp abdest. aldı, ikindiyi kıldı. Sonra gün battı. Ebu'l Kasım derki:
Buradaki Ümmü Ca'fer, Muhammed b. Ca'fer b. Ebî Tâ-lib'in annesidir. Ondan nakleden ise oğlu Avn b. Muhamrned b. Ali olup babası Muhammed b. Hanfiyye diye ma'ruftu. Ondan ri­vayet edende; Muhammed b. Musa el-Medîhî'dir, ve el-Kutarî diye tanınır. Rivayeti beğenilen sika biridir. Bundan nakledende Muhammed b. İsmail b. Ebû Füdeyk el-Medenî olup sika birisidir ve bu hadisi ondan biri gurub insan rivayet etmiştir. Onlardan bi­risi rivayetini bahsettiğim Ahmed b. Velîd el-Antakî olup ondan aralarında Ahmed b. Umeyr b. Havsânın'da bulunduğu bir gurup bunu rivayet ettiler.
Ebu'l Kasım bunun tankıyla hadisin senedini verirki orada şöyle denilmektedir: Efendimiz (sav) öğleyi Sohbâ denen yerde kıldı, ardından bir ihtiyacını görmesi için Ali'yi gönderdi. Ali dön­düğünde ikindiyi kılmıştı. Başını Ali'nin göğsüne yasladı ve gün batana dek kıpırdamadı. Efendimiz (uyanınca) "Allah'ım! Kulun Ali kendini Peygamber'i için hapsetti. Güneş doğuşunu geri ge­tir." diye düa etti.
Esma derki: Güneş doğup dağlara ışığı düştü yere ışığı geldi. Ali'de kalkıp abdest aldı ve ikindiyi kıldı.
Bu hadise Hayber gazvesinde Sohbâ denen yerde oldu.
Ebu'l Kasım derki: Bunu rivayet edenlerden biride Ahmed b. Salih el-Mısrî olup İbni Ebî Füdeyk'ten nakleder. Bu rivayeti Ebû Ca'fer Tahavî kendi eserlerinden "Tefsîr-i Müteşâbihi'l Ah-bar (Müşkilü'l âsar)"'ında onun tankıyla nakleder.
Biriside Hasen b. Davûd olup oda İbni Ebî Füdeyk'ten na­kleder. (Ebu'l Kasım isnadı nakleder) hadisin lafzı şudur:
"Efendimiz öğleyi Hayber arazisindeki Sohbâ'da kılıp, ar­dından Ali(ra)ı bir ihtiyacını görmeye yolladı. Döndüğünde Efen­dimiz ikindiyi kılmıştı. Rasülullah başını Ali'nin göğsüne koyup gün batana dek kımıldatmadı. Uyandığında: "Yâ Ali! İkindiyi kıl-dınmı?" buyurdu. "Hayır" demesi üzerine.
Ebu'l Kasım devamla derki: Bunu Esmadan birde Şehit Hz. Hüseyin'in kızı Fatıma nakleder. Bunu Ebû Ca'fer el-Hadramî, Muhammed b. Merzûk, Hüseyin el-Eşkar, Füdayl b. Merzûk, İbrahim b. Hasen, Fatıma Esma b. Umeys, Esma derki; Cebrail Efendimize ikindiyi kıldıktan sonra gelmişti. Tam bilemiyorum hangisiydi, başını yada yanağını Ali'nin kucağına koymuş, Ali'de gün batana kadar namazını kılamamıştı......
Musannif Ebu'l Kasım derki: Fudayl b. Merzûk'tan bunu aralarında Ubeydullah b. Mûsâ'nında bulunduğu bir Cemâat ri­vayet etti. Tahavî hadisi onun tarikıyla rivayet ediyorki, lafzı şöy­ledir:
-Rasülullah'a vahiy geliyordu. Başı Ali'nin kucağında idi. Gün batana dek ikindiyi kılamadı....
Yine bunu Ammar b. Matar, Fudayl b. Merzûk isnadıyla "Zu-afa" adlı eserin sahibi Ebû Ca'fer el-Ukaylî'den nakleder.
Derimki: İşte bu hadisin lafzı öncekini nakzediyor. Orada şöyledir:
Efendimiz başı Ali'nin göksünde ikindiden akşama kadar uyudu. Bu hadise Hayber gazvesi sırası Sohbâ'da oldu. İkincisi­ne göre ise, Efendimiz uyanık olup kendine Cibril vahiy getiriyor­du. Başı gün batana dek Ali'nin göğsünde kalmıştı. İşte bu tena­kuz bu hadisin mahfuz olmadığını gösterir. Çünkü şu beriki "Efendimiz bu vakitte uykudaydı" diye açıklarken diğeri ise "uya­nıktı, kendine vahiy geliyordu" diyor. Her ikiside batıldır. Çünkü
ikindiden sonraki uyku mekruh olup yasaklanmıştır. Efendimiz'in[334] gözleri uyur kalbi uyumazdı. . Bu durumda Ali namazı nasıl ge­çirmiş olur? Hem böyle namaz geçirme ya caiz cinsten olur yada olmaz. Eğer caiz cinstense gurub sonrası kılınca Ali'ye gü­nah olmaz. Ali, Efendimiz' den daha üstün değildir. Efendimiz Hendek günü gün batana kadar ikindiyi kılamamış, batınca kı-mıştida güneş kendisine geri çevrilmedi. Hem Süleyman (a.s.)'a güneş yine önada geri getirilmedi. Hem Efendimiz beraberinde Ali ve diğer ashabıda olduğu halde sabah namazından gün doğa­na kadar uyuya kalmışlar, güneş kendilerine geri gelmemiştir. Eğer namazı kaçırmak haramlardan ise ikindiyi geçirmek büyük günahlardandır. Efendimiz (sav);
"İkindiyi kaçıran sanki ailesini ve malını yitirmiş gibidir. [335] buyuruyor. Efendimiz onun Kur'andaki "orta namaz" olduğunu biliyordu. Sahihayn' da Efendimiz' den rivayet edildiğine göre şöyle buyurmuştu:
Bizi orta namuz ikindiden alakoydular hatta gün battı. Allah karınlarını ve evlerini ateş doldursun. [336] Bu hadise Hendek'te idi. Hayber, Hendek'ten sonradır. Ali ise böyle bir günah-ı kebiri işlemeyecek   kadar  uludur,   Cebrail  ve   Allah'ın  Peygamberi'de onun namazı kılmayışını ikrar etmekten beridirler. Kim böyle bir şey yaparsa, bu onun menâkıbından değil ayıplarından sayılır. Al­lah (c.c.) Hz. Ali'yi bundan beri kılmıştır. Hem namaz geçmiş ol­saydı, güneşin tekrar geri gelmesi ile o borç üzerinden düşmezdi. Hem bu hadise Hayberdeki Beriyye'de askerin önünde olacak, müslümanla, bin dortyüzden fazla olacak ve askerde olayı göre­cek ha! Bu tür bir hadise insan arzusunun nakletmeye tam arzu gösterdiği bir hadisedir. O zaman bunu bir yada iki kişinin na­kledip ötekilerin susması imkansızdır. Eğer Sahabe bunu naklet-seydi elbette ilim ehli. diğer, bunun benzerini naklteiikleri gibi derhal bununda naklederlerdi. Yoksa onu kendileri meçhul olup zabt ve adaletleri bilinmeyenler nakletmezdi. Bu hadisin bütün tarihlerinde isnadı sabit olupta ravîlerinin adalet ve zabt durum­ları belli olabilecek tek bir isnad dahi yoktur. Onun senedinin muttesıl olduğu bilinmiyor. Halbuki Efendimiz (sav) Hayber senesinde:
"Sancağı Allah ve Rasülü'nü seven, Allah ve Rasülü'de ken­disini seven birine vereceğim.[337] buyurmuş bunu bir çok şahabı rivayet etmişlerdir. Onların bu rivayetleri Sahih, Sünen ve Müs-nedlerde yer almıştır. Bu hadis ise Hadis kitablarında yer alma­dığı gibi hadis ehlide Sünen ve Müsned yazarlarıda onu kitap­larına almadıkları gibi onu bırakmaya ve yüz çevirmeye ittifak ettiler. Gerçek olmuş olsaydı en büyük en meşhur zahirî bir mu'cize sayılacak olan böyle azım bir olay nasıl olurda sıhah ve mesânîd yazarları onu rivayet etmez, müslüman âlimlerin hadis hafızlarının hiç biri bununasıl rivayet etmez-ve nasıl mu'temel hadis kitaplarında nasıl ma'ruf olmazdı.
Birinci isnadı ele alalım;. Onu el-Kutarî, Avn-annesi, Esma binti Umeys yoluyla rivayet ediyor. Avn ve annesi hıfz.ve adllet-leri bilinen kimselerden olmadığı gibi ilim nakleden kimseler ola-rakta tanınmıyorlar. Onların hadisleri en basit meselede bile huccet kabul edilmezken böyle bir hadisede nasıl kabul edilir. Hem bu hadiste bu kadının Esma'dan işittiği diye bir şey yoktur. Bel-kide onu Esma'dan hikaye eden birinden duyduda nakletti.
Bu yazar (Ebu'l Kasım) Ibni Ebû Füdeyk'in onu sika say­dığını ve Kutarî hakkındada sika olduğunu bahseder. Ama bu İki­sinden sonrakilerin sika olduğunu söylemesi imkansızdır. Onların sadece soylarını bahsetmiştir. Oysa sırt nesebini bilmekle o kim­senin hafız ve sika olması gerekmey.
Bu hadisin ikinci isnadını ele alalım. Bunun medarı (dönüp dolanıp geldiği yer) Füdayl b. Merzûk'tur. O yalan kasdı olmasa bile sika kimselere hatalı hadisler isnld etmekte ma'ruftur. Onun hakkında İbni Hibbân "Sikalara hata isnad eder ve Atryye'den uydurma haberler rivayet eder." Ebû Hâtem-i Razî'de "O hüccet olamaz"  derken,   bir  keresinde Yahya  b.  Maînde  "O  zayıftır" diyor. Bu görüşlere, Ahmed b. Hanbel'in "Onu ancak hayırlı biri olarak bilirim" demesi ile, Süfyan'ın ve bir keresindede Yahya' nın "O sikadır" demesi ters düşmez. Çünkü o yalan söyleme maksadıyla  rivayet  eden  kimselerden  değildi.  Fakat  çok  hata ederdi. İmam Müslim'in başkannın onun yaptığı rivayetlere tabi olarak ondan rivayet etmesi, onun tek başına yaptığı rivayetlerin nakledimesini gerektirmez. Üstelik onun İbrahim'den, İbrahim inde Fatıma'dan, Fatımanın'da Esmâ'dan bizzat hadis dinledik­leri bilinmiyor. Bu hadisin kesinleşebilmesi için buradaki ravîlerin her birinin adaletli, zabtı güvenli ve herbirinin diğerinden kesinli­kle işitmiş olması gerekir. Oysa böyle bir şey bilinmemektedir.
Buradaki ravî İbrahim, Sıhah ve Sünen gibi güvenilir hadis yazarları tarafından hadisleri rivayet edilmediği gibi bu kitaplarda adı bile geçmemektedir. Fatıma binti Hüseyin ise böyle olmayıp onun herkesçe bilinip nakledilen hadisleri vardır. Artık, böyle bir hadis (bir konunun belirlenmesi için) nasıl hüccet olabilir. İşte bu sebeple hadis âlimlerinden hiç biri güvenilir hadis kitaplarında onu rivayet etmemişlerdi. Bir kişinin babasının yüce değerli bir zât olması kendisininde Rasülullah (sav)'deb rivayet ettiği şeyler hususunda Efendimiz üzerine güvenli bir âlim sayılması gerek­mez. Esma binti Umeys önce Hz. Ca'fer (r.a.)'ın hanımı idi. O ölünce Hz. Ebû Bekrin, o da vefat edincede Hz. Ali'nin eşi ol­muştu. Esma'nın bunların her birinden çocukları dünyaya geldi. Bu çocukların hepside Hz. Ali'yi severlerdi. İşte bu çocukların hiç birisi, Esma (r.a.)tan bu hadisi nakletmemiştir. Hz. Ali'nin bakımında büyüyen Hz.[338] Ebû Bekrin Esma'dan doğma oğlu Mu-hammed bile Hz. Ali'ye olan sevgisiyle meşhur iken bu haberi annesinden nakletmiyor. Hem Esma (r.a.) Ca'ferin hanımı olup onunla beraber Habeşistan'a hicret etmişti. Geriye Ca'fer'le be­raber ancak Hayber'in fethinden sonra dönmüşlerdi. Bu kıssa ise Esmâ'nın Hayber'de olduğundan bahsetmektedir. Eğer bu ha­dise doğru ise o zaman olayın Hayber fethi sonrası öimâsı gerek. Hayber'deki gazvede Peygamber (s.a.v.) ile birlikte bin dört yüz kişilik Hudeybiye musâlehasında bulunanlarda vardı. Oradaki as­ker sayısı Ca'fer ve beraberinde Habeşistan'dan gelen Ebû Mû-sâ el-Eş'arî ve, arkadaşları gibi ashab ile dahada çoğalmıştı. Hem gemide Ca'ferle beraber gelenlerin sayısıda Hayber seferi­ne katılanlarla artmıştı. İşte orada bulunanlardan hiç kimse bunu rivayet etmedi. İşte bütün bunlar, kesinlikle bu haberin düzme bir yalan olduğunu Fudayl ve ondan sonraki ravîlerin böyle bir şeyi rivayet etmiş olmaları sebebiyle ta'n etmek gerektiğini ortaya koyar. Onlar bunu rivayet etmişlerdir. Yoksa hadisin onlara ke­sintisiz ulaşmasında şüphe vardır. Çünkü Fudayl'dan bu hadisi nakleden ilk ravî Hüseyin b. Hasen el-Eşkar el-Kûfî[339] olup, Bu-harî onun hakkında, "Onda pek çok münker hadis var", NeseâT de, "Darakutnî' o kavî biri değildi", El-Ezdî, "zayıf', Es-Sa'dî, "Hüseyin el-Eşkar (şîânın) aşırılarından olup hayırlı' kimselere söğüp sayardı", Ibni Adiy'de, "münker hadisleri naklederdi. Bana göre bu hadisin (za'f) belası ondandır. [340]Ondan rivayet olunan bütün hadisler onun yüzünden münker sayılamaz. (Bazende on­dan rivayet edenlerden dolayı inkâra uğruyor.) Çünkü Köfeli bir takım zayıf railer ondan aldıkları rivayetlere hile yapıyorlardı." diyor.
Hadisin üçüncü tankına gelince: Ondada Fudayl'dan hadisi Ammâr b. Matar diye biri nakleder. Ukaylî "O sikalardan münker şeyler nakleder", Râzî, "O yalan söylerdi. Hadisleri batıldır. Ibni Adiy "Onun hadisleri terk olmuştur" demektedirler. Bu haberin birinci rivayeti olan Abdullah b. Mûsâ el-Anesî hadisinde, bir ta-rîkta (an'ane ile) "Füdayrdan" diyerek bir diğerinde ise "(Had-desenâ) bize Füdayl anlattıkî" diyerek naklediyor. İşte ravî "bana anlattıki" dediği kesinlikle sabit olmadığına göre bunu dinleme­miş olma durumu söz konusudur. Çünkü bu zat Şîa mezhebi da'vetçilerinden olup Şîâ'ya ait bütün hadisleri toplamakta çok hırslıydı. Bu konudaki hadisleri yalancılardan rivayet eder ve bu hali ile şöhret bulmuş biriydi. Gerçi onun hakkında "sikadır, yalan söylemez" deniyorsada, yalan kasdı taşıyıp taşımadığını Allah bilir ama hiç şüphesiz yalancılığıyla şöhrete eren yalancılar­dan rivayette bulunurtdu. Buharı ondan hadis rivayetini, onun ha­ricinde birinin rivayeti ile hadis sahih olmadıkça kabul etmezdi. Ahmed b. Hanbel'de ondan hiç bir şey rivayet etmedi.
Musannif Ebu'l Kasım "Onun Fatıma'dan rivayet ettiği bu­nun dışındada rivayetleri vardır" deyip, sonrada öyle karanlık bir tarihten rivayet ederki, hadis-i şerif illeti bilgisi taşıyan herkese yalan olduğu aşikare belli olur. Onu Ebu'l Hafs el-Kettânî, Mu-hammed b. Ömer el-Kâdî (el-Cîânî), Muhammed b. İbrahim b. Ca'fer el-Askerî (kitabının orijinalinden) Ahmed b. Muhammed b. Yezîd b. Süleym, Hanef b. Salim, Abdürrezzak, Süfyan-ı Sevrî, Eş'as b. Ebuş Şa'sâ, annesi, Esma binti Umeys isnadıyla şöyle rivayet eder: "Nebi (SAV.) Ali'ye güneş geri gelinceye kadar düâ et­ti"
îşte böyle bir haberin nakli ancak adalet ve zabız tam ola­rak bilinen birinden yapılabilir, yoksa durumu meçhul kimseler­den değil. Hele hadis âlimleri Süfyan-ı Sevrî' nin ve Abdürrez­zak'in kesinlikle böyle bir nakilleri olmadığını bilirlerken nasıl bunu naklederler. Sevrî'nin ve Abdürrezzak'in rivayeti olan ha­disleri hadis âlimleri çok iyi bilir. Hem onların rivayetlerini tam bilen talebeleride vardır. İşte bu hadisi Halef b. Salim'de rivayet etmemiştir. Bu talebelerin bir an böyle bir şey rivayet ettiklerini kabul etsek bile ravî Ümmü Eş'as rivayet ile hiç bir şey yapıla­mayacak meçhul biridir. Yazar burada Muhammed b. Merzûk, Hüseyin el-Eşkar, Ali b. Hâşim, Abdürrahman b. Abdullah b. Dî-nar, Ali b. Hüseyin Fatima binti Ali, Esma binti Umeys isnadıyla aynı hadisi ikinci bir yolla rivayet edersede bu Hüseyin el-Eşkar hakkında hadis âlimlerinin hükümleri az- ilerde geçmişti. Bu ha­disin senedindekilerin hepsi sika ve hadiste muttesıl bir isnada sahib olsa bile bunun rivayeti ile hiç bir şey gerçekleşemez. Bir­de böyle bir şey söz konusu olmadan nasıl olur. Ali b. Hâşim b. el-Berîd hakkında Buharî "O ve babası şülikte çok aşırıydılar". İbni Hibban ise "Aşırı bir Şii idi. Meşhur kimselerden münker ha­berler naklederdi" demektedirler. Onun rivayet ettiği diğer bazı hadisleri başka bir isnad ile sahih olarak bilince kendi kitabların-da rivayet etmiş olmaları onun tek kaldığı yerlerdede kesin ol­masını geretirmiyor. Hayretki bu yazar hadisin bu rivayeti ile on­dan sonrakini Fatıma binti Hüseyn'in rivayeti kabul ediyor. Bu kadın ravî ise (Hüseyn'in değil) Ali'nin kızı Fatımadır.
Yine bu yazar Fatıma'dan üçüncü bir rivayet daha yaparki isanadı, Abdürrahman b. Şerik, babası, Urve b. Abdullah, Fatıma binti Ali, Esma binti Umeys, Ali b. Ebû Talib şeklinde olup Efen­dimiz merfu olarak şöyle anlatılır:
Efendimize vahî gelmişti. Ali'de elbisesiyle onu buruyordu. Bu hal devam ediyorduki güneş döndü, (battı yahut batayazdı da deniyor) Nihayet Peygamber'den bu hal gidince 'Yâ Ali! Na­maz kıldınmı?" diye sordu. "Hayır" demesi üzerinede; "Allah' im! Ali'ye güneşi geri getiriver" diye düâ edince güneş geri dön­dü. Hatta (ışkları) mescidin ortasına kadar geldi.
Görüldüğü gibi bu hadise Medine'de cereyan etmiş oluyor. Öbür hadislerde ise Hayber'de olduğu ve güneşin dağlara düştü­ğü yer alıyordu.
Ravî Abdürrahman b. Şerik hakkında Ebû Hatem'i Razî "O vâhiyü'l hadis"tir, derken diğer otoriteler bu adamı zayıf say­maktadır.
Yazar yine bu haberi, dördüncü bir yolla, Muhammed b. Ömer el-Kadî el-Cîânî, Ali b. Abbas b. Velîd b. Abbad er-Ravâci-nî, Ali b. Haşim, Sabah b. Abdullah b. Hüseyin Ebû Ca'fer, Hü­seyin el-Maktûl, Fatıma, Esma binti Umeys yoluyla şöyle anlatır:
Hayber günü Hz. Ali ganimet taksimiyle öyle meşgul idiki
(farkına varmadan) güneş battı, yahut batayazd. Rasülullah "Na­mazı kıdınmı?" deyince o "Hayır" dedi. Bunun üzerine Efendimiz Allah'a dül ettide güneş geriye doğru yükselip hatta gökyüzünü ortaladı. Ali'de namazını kıldı. Gün tekrar batarken tıpkı demir kesen testere gibi bir cızırtı çıkardığı işitildi.
İşte hadisin bu dördüncü lafzı diğer üç çelişkili rivayetlere aykırıdır. Böylece kesinlikle bu hadisi adaletli zabtı sağlam biri tarafından rivayet edilmediği aksine bizzat bu metinlerin kendisi birisi tarafından yazılıp uydurulma olduğu, bir diğer râvînin buna benzetme yaparak onun hadisine benzer şekilde bir hadis uydur­duğunu ve kıssanın aynı hadise olduğunu ortaya koyuyor.
Hem bu son rivayette, Hz. Ali'nin Rasülü-Ekrem ile değil ganimet taksimi ile meşgul olduğu yer almaktadır. Halbuki Ali (r.a.) asla Hayber ganimetini taksim etmemişti. Üstelik taksimle meşgul olup namazı kaçırması asla caiz desildir. Çünkü Hay-ber'in fethi yedinci yılda olmuş olup Hendek'ten ve hicrî altıncı yıldaki Hudeybiye'den sonra olmuştur. Bu ilim otoriteleri katında mütevatır bir olaydır. Hendek ise bundan önce ya dört yada be­şinci yılda idi. İşte Allah;
"Namazlan ve orta namazı (devam ederek) muhafaza edin "
(Bakara ayet 238 ) ayetini orada inzal buyurarak Hendek harbi esnasında izin verilmiş olan te'hirli kılmayıda neshetmiştir. Üste­lik o zamanki tehir bir çok âlime göre harp sebebiyle idi. Nama­zın te'hiri harb İçin caiz olmaya devam etmektedir, o mensuh değildir diyen Ebû Hanife ve iki rivayetten birinde İmam Ahmed de te'hiri sadece harb İçin kabul ediyorlar. Âlimler namazın ga­nimet taksimi için geçirilmesinin caiz olmadığı hususunda ihtilaf etmiş değildirler. Çünkü taksim geçmez namaz ise geçer. Hem bu  haberde   "Güneşin   Mescid  ortasına  kadar  yansıdığı"  yer alıyorki pek açık bir yalandır. Çünkü böyle bir olay gerçek olsay­dı herkes tarafından anlatılan dünyanın en büyük garabetinden bir olay sayılırdı. Hem bıçkı sesi gibi bir ses işitildiğide yer oluyorki, oda açık bir yalan. Çünkü böyle bir şeyin gereği yoktur. Hem güneş batarken gökteki cisimlerden böyle azametli bir ses yapacak bir cisme sürtünmezki dördüncü kat gökten (o günkü astronomiye göre güneş dördüncü kat gökte idi) ta yere sesi ulaşsın. Hem bu ses olayı doğru olsaydı oda âlemin harkia şey­lerinden olacağı için bundan çok daha küçük olan Hayber'de ve diğer yerlerde cereyan etmiş hadisleri anlatan ashab bunuda an­latırdı.
Bu öyle bir isnad ki bunu doğru sözlü olması mümkün olan sika kimseler bile rivayet etselerdi yine bununla bir şey isbat edilmiş olmazdı. Çünkü ravî Ali b. Hâşim b. el-Berîd aşırı bir şia olup herkesten kendi maksadına uygun şeyleri rivayet eder, hevl . sini takviye edecek şeyleri anlatır, buradaki sabah gibi kimseler­den aktarırdı. Bu Sabah kimliği bilinmeyen biridir. Şia'nın bu ta­bakadan Sabah b. Sehl b. el-Kûfî diye birisi vardırki, Husayn b. Abdürrahman olan rivayette bulunur. Buharı, Ebû Zür'a. ve Ebû Hatem "O münkerü'l Hadîs"tir derler. Darakutnî "O zayıftır" der­ken, İbni Hibban'da "Münker haberleri meşhur insanlara yakıştı­rarak nakleden biri olup onun haberleri hüccet olamaz" diyor.
Şia'nın birde, Sabah b. Muhammed b. Ebû Hazim el-Be-celî el-Ahmesî el-Kâfî diye biri daha vardırki, Mürre el-Hemedâ-nî'den nakleder. İbni Hibban ona "Sikalardan uydurma hadis na­kleden biriydi" diyor. Yine Sabah diye bir şahıs daha varki : Razî ona "Meçhul" diyor.
Yine Sabah b. Mücâlid diye biri daha varki, Bakiyye ondan nakleder. İbni Adiy, "tanınmayan birisi, Bakiyye'nin meçhul şeyh­lerinden biri" diyor. Hüseyin el-MaktûTa gelince, bununla Hüseyin b. Ali'yi kasd ediyorlarsa, o öyle değerli bir zâttırki, bu adamlardan biri aracılığıyla Esma binti Umeys'ten nakledecek basit biri değildir. Fatıma'nm onun bacısı veya kızı olması far-ketmez. Çünkü bu olay doğru olsaydı, elbette bu haberi onlardan nakleden o olurdu. Onu babasından, diğerlerinden ve babasının eşi Esma'dan işiten ancak o olurdu. Onun dışında biri bu haberi onun kızı yada bacısı aracılığıyla babasının hanımı'Esma'dan nakletmiyor. Ama gerçekte bu adam Hz. Hüseyin b. Ali değil başka birisi yada Ebû Ca'fer lakaplı Abdullah b. Hasendir. Onunda emsalleri gibi örnek bir durumu vardır. Hadis ancak adaleti zabtı, sikalığı ile tanınan ve hadis otoritelerince bilinen biri tarafından rivayet edilmekle gerçek olur. Ravînin sadece soy ve sopunu bilmek bir şey ifâde etmez. Kim olursa olsun değiş­mez. Babaları her ne kadar bu müslümanların en hayırlıları olsa-larda sahabe ve tabiîn çocuklarından hadisi hüccet kabul edil­meyenler vardır. Bu her ne kadar Ali b. Hâşim rivayeti isede, on­dan rivayet eden Abbâd b. Ya'kûb er-Ravâcinî olup İbni Hibban, "O Rafızî rafiziliğe da'vetçi, meşhurlardan münker rivayetler yapan biri olup terkedilmeyi hak etmiştir.", İbni Adiy, "O Ehli-Beytin fazüeti, diğerlerinin ayıpları hakkında münker rivayet­ler yapan biri" derken, Buharî ve diğerleride "Ondan sıhhati bi­linmeyen hadisler rivayet olundu." Yoksa Kasım el-Muttarız' in ondan rivayet ettiği "Hz. Ali denizleri kazdı. Hasan da oraya su­ları akıttı." şeklindeki rivayetler tenkidi tam hak ettiği yerlerdir.
Yazar Ebû Kasım devamîai: Bu hadisi Esma'dan bunlardan başkalarıda rivayet etmiştir diyerek, Ebu'l Abbas b. Ukde yoluyla bu haberi tekrarlar. O hafızasının iyiliğine rağmen Şia'nın yalanlarını toplardı. İbni. Adiy, "Bağdad meşayihini gör­düm. Ona Övgüyü küçülterek kullanırlar ve o hadise itikad et­mezdi. Köfe'de bir takım adamları yalana teşvik eder, bir nüsha adı verir ve onu rivayet etmelerini emrederdi" der. Darakutnî'de
"Ibn; Ukde kötü biriydi. İbni Ukde şöyle diyordu: Bize Yahya b. Zekeriyyâ, Ya'kub b. Ma'bed isnadıyla derki, Amr b. Sabit bize anlat tiki; Abdullah b. Hasen b. Hasen b. Ali'ye güneşin Hz. Ali' ye geri döndüğü hadisi bu sizce sabit mi? diye sordumda bana Allah kitabında Ali hakkında güneşin geri getirilmesinden daha büyük bir şey indirmedi. dedi. Bende Allah beni sana feda kıl­sın. Doğru söyledin. Fakat ben senden duymak istedim> dedim. O devamla dediki: Bana babam Hasen, Esma binti Umeys'ten şöyle dediğini aktardı: Bir gün Ali ikindiyi Hz. Rasülullah' la kılayım ar­zusuyla hareket etmişti. Peygamber'e namazdan dönmüş kendi­ne vahî gelmiş halde rastladı. Ali hemen onu sırtını bağrına yasladı. Böylece dayalı olarak Rasülullah ayrılana kadar durdu. Rasûl'ü Ekrem ayılınca "ikindiyi kıldınmı Ali?" dedi. Oda "Sana geldiğimde vahî geliyordu. Bu saate kadar seni göğsüme yasla­dım" deyince Efendimiz kıbleye dönerek- ki güneş batmış idi-"Allah'im! Ali sana itaat halinde idi. Güneşi ona geri dönder" diye niyaz etti. Esma derki: Güneş değirmen sesi gibi ses çıka­rarak geri dörtüp ta ikindi vakti durduğu yere kadar geldi. Ali'de kalkıp ikindiyi kıldı. Namazı bitirince güneş değirmen sesi- çıka­rarak eski yerine döndü. Gün batınca derhal hava karardı ve yıldızlar göründü.
Derimki bu hadîs beşinci tarîktir ve çelişkili önceki geçenlere aykırı bir haberdir. Dikkat eden bunun yalan olduğunu iyice artı­rır. Çünkü "İkindideki yerine geldi" diyor. Öncekinde "günün orta­sına geldi", bir diğerinde "dağ başlarında göründü" diyordu. Bura­da Efendimiz'in dalını göğsüne yasladığı, ötekinde "başı kuca­ğında" şeklinde idi.'Bunu asla Abdullah b. Hasen rivayet etme­miştir. O böyle bir yalanı rivayet edecek adam değildir. Babası Hasan'da Esma'dan "Allah kitabında Ali hakkında güneşi geri getirmesinden daha büyük bir şey indirmedi" rivayetini yapma­mıştır.
İşte, eğer bu hadisin Abdullah'tan rivayet eden Amr b. Sabit tarafından rivayeti kesin ise bunu uyduran odur. Çünkü o yalanla tanınırdı. İbni Hibban "O sikalardan uydurmalar aktarırdı" derken bir rivayette Yahya "hiç bir şey değildir." bir keresindede sika değildir, "güvenilmez" demiş, NesâTde "hadisleri terk olunmuş­tur" demektedir.
Yazar Ebu'l Kasım derki: Ebû Hüreyre rivayetine gelelim: Bize Akıl b. Hasen el-Askerî, Ebû Muhammed Salih b. Ebu'l-Feth eş-Şinâsî, Ahmed b. Amr b. Havsa, İbrahim b. Saîd el-Cev-herî, Yahya b. Yezîd b. Abdü'l Melik en-Nevfelî, babası, Dâvûd b. Ferâhîc, Umara b. Ferv yolu ile bu hadisi Ebû Hüreyre'den nak­letti.
Yazar "Ben bunu uzun bir hadisten kısalttım" diyor. Cevaben derimki: Bu karanlık bir isnad olup bununla ilim ehli nazarında bir şey isbat edilmez. Üstelik bir çok yönden yalanı ortadadır. Her ne kadar Şu'be ve Nesâî tarafından zayıf sayılan Dâvû b. Ferâhîc varsada zaten senedin ona dayandığı bile meçhûdür. Çünkü rivayette Yezîd b. Abdü'l Melik en-Nevfelî diye biri varki bu haberi zaten Dâvûd ve Umâre'den nakleden odur. Buharı "bu zaten hadisleri yok sayılabilir, deyip cidden zayıftır" derken, Ne­sâî "Metruk", Darakutnû "Münkerü'l hadîstir.", İmam Ahmed, "Onda çok münker hadisler var.", yine Darakutnî "zayıf biridir. Her ne kadar bunu ondan İbrahim b. Saîd el-Cevherî nakletsede haberin belası bu heriftendir." demektedirler. Gerçi bu haberi an­cak İbrahim b. Saîd el-Cevherî isbat etmiştir, yok o değilse İbni Havsa etmiştir, densede durum aynıdır. Çünkü bu ikisi bilinen, hadisleri tanınan ve Alimlerin kendilerinden rivayetleri olan in­sanlardır. Buna binâen İbni Havsa birinci tarîktan rivayet ettiğin­de kendine kadar gelen isnad ma'ruf bir isnad oluyorki onu âlimlerin bildiği bir isnad ile rivayet etmiştir. Ancak âfet ondan sonrakilerdedir. Bu rivayetin belası ise İbni Havsa tarafındandır.
Çünkü o ma'ruf değil. Bir an bunun sabit olduğu düşünülse bile bela kendinden sonrakindedir. İbnü'l Cevzî'nin anlatışına göre İbni Merdeveyh bunu Dîvûd b. Ferâhîc yoluyla nakleder, ve za' fini açıklar. Bununla beraber hadisin kendine kadar gelen isnadı bile tenkid edilmiştir.
Yazar derki: Ebû Saîd el-Hudrî rivayeti: Bize Muhammed b. İsmaîl el-Cürcânî; kitabet yoluyla, Ebû Tahir Muhammed b. Ali el-Vâiz, Muhammed b. Ahmed b. Mün'im, Kasım b. Ca'fer b. Muhammed b. Abdillah, bunun babası Ömer'in şöyle dediğini ha­ber verdi:
Hüseyin b. Ali ben Ebû Saîd el-Hudrî'yi " Râsüluîlah (s.a.v.) in yanına girmiştim. Ne göreyim başı Ali'nin kucağında, güneşte kaybolmuştu. Nebi (sav) uyanınca 'Yâ Ali! İkindiyi kıldınmı?" buyurdu. "Hayır yâ Rasülullah. Siz vahiy acısı çekerken başınızı kucağımdan indirmek hoşuma gitmedi" dedi. Rasüîü Ekrem'de "Sana güneşi geri getirmesi için Allah'a düâ edeceğim" buyurun-ca Ali, "Sen düâ et, ben âmin diyeyim" dedi. Efendimiz'de, 'Yâ Rab! Ali senin ve Peyğamberiyin ittatında idi Güneşi on geri ge­tir" buyurdu. (Ebû Saîd devamla) Vallahi güneşin makara sesine benzer bir ses çıkardığım duydum ki güneş parlak şekilde geri geldi.> " derken duydum.
Derimki bu isnad bir şey ortaya koyamaz. Bir kere ricalinin çoğu adalet, zabt ve nakli taşımadaki ilmi durumları belli değil. İlim kitaplarında adları yok. Bu haberin ricalinden (değil hepsi) içlerinden bir tanesi bile bunların seviyesinde olan haber kesin sayılmaz. Ya bir kaç tanesi aynı olan ve Amr b. Sabit gibi yalanı ile ma'rûf birleri olursa ne olur.
Hem bu haberde "Vahiy acısı" olduğu, gün doğarken makara sesi gibi bir ses çıkardığı "yer alıyorki" bunlar aklen geçersizdir. Diğerleri bunu söylememiştir. Eğer bu haber Ebû Saîd gibi Hz.
Ali'yi seven birinde olsaydı elbette onu talebeleri naklederdi. Ni­tekim Ali'nin faziletine dair olan Ebû Saîd hadisinde Efendi­miz'in Hâricileri bahsettiğinde; 
"Onları iki güruhtan hakka daha yakını öldürecek"[341] buyur duğunu yine onun rivayeti ile Ammar (r.a.)a; [342]
" Seni anarşist gurub Öldürecek" buyurduğunu bildirmişler­dir. Ebû Saîd'den aktarılan bu hadisler Ali ve arkadaşlarının Mu-aviye ve arkadaşlarından daha haklı olduğunu ortaya koyuyor. Sahih olsa böyle bir haberi nasıl nakletmezlerdi? Hem böyle bir şey Hüseyin, kardeşi Ömer ve Ali tarfında anlatılmadı. Doğru ol­saydı onlardan hadis nakledenler bunuda anlatırlardı. Çünkü bu büyük bir meseledir.
Yazar derki: Emiru'l Mü'minin Ali (r.a.)ın rivayetine gelelim: Bize Ebu'l Abbas el-Ferğânî, Ebu'l Fazıl Şeybânî, Recâ b. Yahyâes-Sâmânî, aracılığıyla 240'inci yıda Samarradaki Harun b. Müslim, Ubeydullah b. Amr el-Eş'as, Dâvûd b. el-Kemmîd, am­cası el-Müstehil b. Zeyd, Ebû Zeyd b. Sehleb isnadı ile Cüveyriye b. Miskerin şöyle dediğini anlattı: "Ali ile sefere çıkmıştım. Bana yâ Cüveyre! Nebi (sav)'e vahiy gelmişti Basıda kucağımda idi..." diyerek bu haberi anlattı. Derimki:
-Bu, öncekilerdende zayıf bir isnad. Çünkü bunda adalet ve zabtı hiç bilinmeyen bir sürü meçhul adam var. Böyle bir haberi kendi başlarına anlatıyorlar. Eğer 'Ali böyle bir şeyi söyleseydi, Ali'nin ma'ruf ashabı bunu anlatırdı. Hem böyle bir senedde hali hiç bilinmeyen bir kadından yine halleri meçhul adamlar naklediyor. Bırak sıfatlarını heriflerin kimlikleri bile belli değil. Bunun­la bir şey ortaya konmaz. Hem bu haberde buna göre daha iyi olan rivayete  aykırılık vardır.  Bununla  beraber hepsi yalandır. Çünkü müslümanlar Hz. Ali'nin faziletleri ve Efendimiz'in muci­zelerinden buradakinden daha küçük şeyleri bile rivayet etmiş­lerdir. Bunu hadis otoritelerinden nakleden kimse yoktur. Hadis alimlerinden Hz. Ali'nin faziletlerine dair eser yazan hadis âlim­leri vardır. Nitekim Ahmed b. Hanbel, Ebû Nüaym bu konuda ki­tap yazmışlar ve orada senedi zayıf bir çok hadisi rivayet ettik­leri halde bunu anlatmamışlardır. Çünkü diğerlerinin aksine bu­nun yalanı yüzünden okunuyor. Hem Hz. Ali'nin faziletine dair topladığı hadisler arasında bir çok zayıf senedli hadiside yalan. Tirmizî, Nesâî, Ömer b. Abdü'l Berr de bunu nakletmemişlerdir. Üstelik Nesâî*nin  Hz. Ali'nin Özelliklerini anlatan bir eseride var. EbfrCa'fer et-Tahavî'nin naklettiğine göre, AH b. Abdurrah^ man, Ahmed b. Salih el-Mısrî'nİn, "yolu ilim olan bir kimsenin Esmâ*nın güneşin geri döndürülmesi hadisini bellemekten geri durması uygun olmaz. Çünkü o Peygamberlik alametlerindendir." demiştir.[343]
Derimki Ahmed b. Salih bunu birinci tarîkten nakleder. Bu­raya onun yalan olduğuna delalet eden diğer lafız ve tarîklerini almamış. Bu yolun ravîleri Tahavî'ye göre yalancılığı bilinenler değil. Hali belli olmayanlardır. Bunun için haberin yalan olduğu ona görünmemiş. Tahavî'nin (genellikle) adeti hadis âlimlerinin kritiği gibi kritik etmek değildir. Bunun için Şerhü Meâniü'l âsâr adlı eserinde çeşitli derecedeki hadisleri nakleder ve ekseriyetle fıkhî kıyas cihetinden hüccet gördüklerini tercih eder, ekseriside isnad yönünden sabit olmayan mecruh haberlerdir. Tahavî bunla­ra temas etmez. Onun bu konudaki bilgisi hadis illetini bilen âlimler gibi değildir. Gerçi Tahavî çok hadis bilen fakih ve âlim biri idi.
Musannif derki: Ebû Abdullah el-Basrî anlatıyor: "Battıkta sonra güneşin geri gelmesi nakledilmesini gerektirecek kacte kuvvetli bir haldedir. Her ne kadar Hz. Ali'nin faziletine dair gc rünsede, aslında peygamberlik alametlerindendir. Ali'nin fazilel lerinden bir çoğu peygamberlik alametleri konusunda olup diğeı lerinden imtiyazlılık taşır." Derimki:
İşte bu ifade bunun yalan olduğunun en belirgin delili. Çür kü ilim ehlinin hadis otoriteleri Hz. Ali'nin peygamberlik alamei lerinden olmayan nice faziletlerini Sıhhah, Sünen ve Mesânîd k taplarında rivayet etmişler. Onu belli sika kimselerden nakletmiş lerdir. Eğer buda sikaların rivayet ettiklerinden olsaydı, anlatı ması âlimlerin en fazla rağbet edenler ve sıhhatine en hırslı ir san olurlardı. Ama bunlardan hiçbiri bu hadisi ilim ehli, birilerini naklettiği bir sened ele geçiremedi. Yalanına çok delil varke zabt ve adaleti ile bilinenlerin nakline rastlamadılar.
Yazar derki: "Ebü'l Abbas b. Ukde anlatıyor. Bize Ca'fer Muhammed b. Amr, Süleyman b. Abbad'in Beşşar b. Derra şöy] derken duydum" dediğini anlattı:
Ebû Hanife, Muhammed b. Nu'man'a rastlayınca, "Sen b güneşin geri dönderilme hadisini kimden duydun?" diye sordı Muhammed de : "Ey Sariye! Dağa hadisi kendisinden nakledile adamdan başka birinden " diye cevap verdi. Bütün bunlar hadisi gerçek olduğu alametleridir
Derimki: Bu ilim ehlinin imanlarınında bu hadisin doğruluğı nu tasdik etmediklerini gösteril". İşte Ebû Hanife meşhur iman lardan biri. O Ali (r.a.) itham edenlerden değil. Çünkü oda Köfel dir. Orası Şiâ yatağıdır. Orada nice Şia'ya rastlarruş ve Allah b lir Ali'nin faziletine dair neler neler duymuştur. O Hz. Ali'yi si ver ve ona bağlılık izhar ederdi. Bunula beraber bu hadisi Muhammed b. Nu'man üzerine inkar etmiştir. İmam Ebû Hanife ke­sinlikle Tahavî ve emsalinden daha bilgili ve daha fakih idi. Mu-hammed b, Nu'man ona doğru bir cevap değil aksine '?Ey Sâ­riye! Dağa; hadisini rivayet edenden başkasından" demekle yetinmiştir. Ona "Hadi ordan bu yalan" denilir. Hangi şeyin yalanı doğruya delalet eder, gösterilsin. Eğer Öyle bir şey olsaydı Ebû Hanife'de Ömer, Ali ve diğerlerindeki kerametleri İnkar etmiyor­du. Ancak o bu hadisi bir çok delillerin yalan olduğunu gösterdi­ği için, şeriata aykırı olduğu için akla tersliği Tabiîn ve Tebei ta­biînin hadis âlimleri tarafından terk edildiği için inkar etmiştir. Sahabe haberlerini nakledenler bunlardır. Ama bunu onlar değilde yalancılar meçhullar, adalet ve zabt durumları bilinmeyenler naklettiler. Bu gibi heriflerden böyle bir haber nasıl alınabilir. Di­ğer müslüman âlimleri böyle bir haberin sahih olmasını isterler. Çünkü onda peygamberlik mu'cizeleriyle seven ve onun velayeti­ne kendini bağlayanlar için Ali (r.a.)'nın fazileti söz konusudur. Ne yapsınlar ki yalanı doğrulamaya cevaz veremiyorlar ve onu din gayreti için red ediyorlar.
Allah gerçekleri daha iyi bilir.[344]



[1] Şemsüddin İbni Kayyim El Cevziyye, Elmenâr’ün-Münif Fis-Sahih Ved-Daif, Cantaş Yayınları: 11.
[2] Bak Keşfü'l  Hafa  2/33. Eddiirerü'J  Münteşire  103 Tenzîüş-Şerî'a. Şevkânî el-Fevâid 11. Hadisin etrafı az so/ıra ele alınacak.
[3] Müslim Zikir ve Duâ bab 19 no.2726; Müsned 1/258; Buharî El-Edebül Müfred 647. İbni Sa'd 8/85; Hunıeydî Müsned 496; îbni Mâce 3808.
[4] Müsned 3/435, 5/3578 Mecmuu z-zevaid 3/196
[5] Şemsüddin İbni Kayyim El Cevziyye, Elmenâr’ün-Münif Fis-Sahih Ved-Daif, Cantaş Yayınları:
[6] Tirmizi 3428-3429, Daramî 2/293, Buharî Tarih 9/50, Hakim 1/538. Ebû Nüaym Hılye 2/355, fbni Mâce Ticaret 40, Taberânî Dûâ 792-793
[7] Şemsüddin İbni Kayyim El Cevziyye, Elmenâr’ün-Münif Fis-Sahih Ved-Daif, Cantaş Yayınları: 11-12.
[8] Beyhakî Sünen-i Kübra 1/38. Sünen-i Suğra no 80-81. El-Cami'u lişu'bil îman 6/6970 Hiıo 2518-2519. Ebû Ya'la Müsned 8/182 no 4738. Ibnİ Hibban El-Mecrûhîn 2/309. İbni Adiy et-Kâmil 6/2395. îmanı Ahmed Müsned 6/272. tbni Huzeyme 1/71 no 138, Bezzar Müsned 1/244 no 501. Hakim Müstedrek    1/146.
[9] Müstedrek 1/146. Zehebî Telhisinde Hakim'İn tashihine muvafakat ediyor. Zannederim Zehebî merhum burada zihnine İtimadla bu tashihi yaptı. Yoksa Zehebî Siyer-i A'lâmünnü-belâsında (7/55) Müslim'in ondan sadece Muta-baat'ta Buhârîninde ondan şahit makamında hadis naklettiğini bildirdiği gibi yine Mîzanü'l itidalinde îbni İshakı anlatırken Müslim'in ondan beş yerde istişhad ettiğini bildiriyor. 3/475. Zehebînİn onun hakkındaki son hükmü şudun"Bana öyle görünüyorki İbni îshak <Hasen'ül Hadis> iyi halli ve sadık biridir. Onun infirad ettiği hadislerinde nekâret vardır. Çünkü hafızasında bi­raz zayıflık vardı. îmamlar onu hüccet kabul etmişlerdir. Allah daha iyi bilir." Belkide Zehebî onun Müslim tarafından alınan bu hadisini hüccet sayıyor.
MUTABAAT  =  Sika  bir ravinin  Rasulüllaha  ulaşan  muttasıl  bir       sened  ile naklettiği ve bu raviye diğer sika raviler asla      katılmıyorsa buna infirad (tek kalma) denir. İşte bu sika raviye      başka bir ravi aynı İsnad ile sika kimsenin ^ şeyhinden yada şeyhinin şeyhinden naklederek katılırsa bu ikinciye mutabaat denir. Çok kere mutabaat ile hadis sahih dereceye çıkar.
[10] tbni Kayyim Merhumun Zâdü'l Meâdında Kur'andaki secdeleri anlatırken Müs-limin tbni İshaktan rivayetini ayıblayanlara verdiği cevabı çok güzeldir.
[11] Bak bir sayfa önceki 1 nolu dip nota- Beyhakînin son sözü Sünen-i Kübrâsın-dakidir.
[12] Beyhakî Kübra 1/38.
[13] Bu Hz. Aişe'nin Efendimizden naklettiği bir hadistir. Buharı Savm 30/27
[14] Buharî 11/8 30/27 Temenni 9 Cihad 119. Müslim Taharet bab 15 no 42. Ebu Dâvûd 46-47. Tirmizi 22, 23, Nesâî 1/12. tbni Mace 287, Müsned 1/221,366, 2/245, 250, 287, 399, 400, 410, 429, 433, 460, 509, 517, 4/116, 5/410, 6/325, 429, Beyhakî 1/35,36,37, Taberânî 5/280, 12/375, 435, tbni Hibban (Zevaid) 142, Temhîd 7/196,197,199,210, 8/93, Ebû Hanîfe Müsned 1/241. Abdürrezzak Mu-sannef 2106, 5746, Ebû Avâne 1/191. tbni Adî 1/421, Tahavî Meânî 1/33,34, tbni Ebî Şeybe 1/168,169 - Hatib Tarih 4/255, 9/346, îlel 70, Muvatta 66.
[15] Buharî 30/27.Nesât Taharet 7, Daramî 1/174, Müsned 1/3, 6/47,62,124,146,238. tbni Mâce 289, tbni Huzeyme 135, îbni Ebî Şeybe 1/169,199, . Humeydi 162, Taberânî 8/210, Ebu Nüaym Hılye 7/94, tbni Adiy 1/236, 249/2/678, 6/2280, Buharî Tarih 8/396.
[16] Buharî 11/8, Müsr.ed 3/143, Daramî 1/174 tbni Ebî §eybe 1/171
[17] Bunu Müsnedde bulamadım. Ancak tbni Ebî Şeybe 1/171. Beyhakî bunu Sü-nen-i Kübra'sında rivayet eder 1/35. Ebû Ya'la aynı sözü Hz..Aişe'den nakle­der.
[18] Müsned 1/237, 285, 315, 337, 3/490.
[19] Müsned 1/214, Taberânî 2/54, Beyhakî 1/36.
[20] Müslim Taharet 56, Tirmizî 2757, Ebû Dâvûd 53, tbni Ebî Şeybe 1/İ95, Nesâî Zinet bab 1, 8/126, Müsned 2/137, tbni Mâce 293, Beyhakî 1/36, 52, 300, Ebû Avâne 1/191, Tahavî Müşkilü'l Asar 1/297, Darakutnî 1/95, Eb3 Ya'la Müsned 8/4517.                                                           
[21] Müsned 5/225, Ebû Dâvûd 1/43,
[22] Beyhakî 1/38. tbni Ebî Şeybe 1/170.
[23] Buharı 2/64, Müslim Taharet 46, Müsned 5/402, 407, Ebû Avane 1/193, Ebû Dâvûd 55, Nesâi 1/8, 3/212, îbni Ebî Şeybe 1/169, Humeydî 441, Ebû Nüaym Tarih-i İsfahan 2/131
[24] Müslim Taharet 44, Müsned 6/180.
[25] Bu 16 nolu dipnotta geçti.                              
[26] Buharı Meğazî 83, Müsned 6/48,200,274.
[27] Beyhakî Sünen-i Kübrâ 1/37, Hatib Tarih-i Bağdad 12/101. Ancak Beyhakî bizzat bu hadisin bir vehim eseri olup ravî Yahya b. Yemân'ın Zeyd b. Halit hadisi ile karıştırıp Zeyd b. Halide ait olan bu kulaktaki misvak meselesi ile karıştırdığını belirtir. Yahya b. Yeman İmam Ahmed'e göre hüccet değildir. îbni Medînî'de felç olduktan sonra hafızasının bozulduğunu anlatır. Vekî'in deyişine göre çabucak ezberler, hemen unuturdu. İbni Maîn İle Nesâide "z^yıftu"" der­ler. Tirmizi onun rivayetini hasen saymaya çalışırsada Zehebî buna razı ol­mayıp itiraz eder. Bak Mîzan "4/416 no 9961.
[28] îbni Abbas (r.a.)'ın bu şekilde rivayeti Nesâî'de değil îbni Ebî Şeybe 1/169. Hakim  1/145, ve îbni Mâce 1/106 da nakleder. Nesâînin 3/236 daki îbni Abbas rivayeti aynı anlamda isede bizzat Efendimizin fiilini haber verir. Hakim hadisi sahih sayar Zehebî'de tasdik eder.
[29] Buharî kısa olarak 4/5 ve 4/73 uzun olarak 3/41, 10/59,57 ve 161, Tefsir sûre 3/17,18, Libas 77/71, Edeb 78/118, Tevhîd 97/27. Ancak burada misvaktan bah­setmez. Müslim MUsafirîn 181-194, Nesâî İmame 22, îbni Mâce Taharet 48, îkame 44, Müsned 1/352- 341 - 371 - 220 - 354 - 343 - 358 - 284 - 341 -347 - 215 - 367.
[30] Tirmizî 23. Bu hasen sahih bir hadistir der, İbni Ebî Şeybe 1/168, 24 nolu dipnotta izahımız geçti.
[31] Muvatta 1/64, tbni Ebî Şeybe 2/96, Beyhakî Cami'li-şu'bü'l iman 6/72 no 2521. îbni Hibban 144. Ebû Nüaym Tarih 2/62, ibni Adiy el-Kâmü 3/929, Müs­ned 2/108.
[32] Ebû Nüaym'ın bu rivayetini bulamadım. Ancak İrâkî ihyanın tahrîcinde 3/35 bunu Ebû Nüaym'ın Es-Sivâk adlı eserinden nakleder. Ancak Abdullah b. Amr b, Halhaleyİ Zehebî Tecridinde ashabdan saymaz, sayanların yanıldığını söyler no 2435.
[33] Buharî Ezan 161, Cum'a 2, 3, 12, Şahâdat 18, Müslim Cum'a bab 4,7 , Ebû Dâvûd 341 - Nesâî 3/93, Beyhakî 1/294, 3/188, 242, tbni Ebî Şeybe 2/92- (bni Huzeyme 1742,1744 - Muvatta 102, Şafiî Müsned 172 - Hatib Tarih 3/434-Ebû Nüaym Hılye 6,349, 8/138, tbni Adiy el-Kâmil 1/224, 3/1075, 4/1431,5/1668.
[34] Nesâî 5/59. İbni Huzeyme 2443, Hakim 1/416, Beyhakî 4/161, Ebû Hüreyre ri­vayet etmiştir. Hadisi İbni Huzeyme, Hakim ve Zehebî sahih sayarlar. Hadisin devamı şöyledir: Ashab;
Yİ Rasülellah ! Bir dirhem yüz bin dirhemi nasıl geçer ? diye sordular. Efendimizde :
"Bir adamın yalnız iki dirhemi olur, o da birini alıp sadaka verir. Bir başkası-da pek çok malı var da malının bir tarafından yüz bin alıp bunu bağışlar buyurdu.
[35] Şemsüddin İbni Kayyim El Cevziyye, Elmenâr’ün-Münif Fis-Sahih Ved-Daif, Cantaş Yayınları: 12-24.
[36] Eserin arabcasını tahkik ederek bize kazandıran çağımızın bu son dönem en büyük hadis alimlerinden Allâme Zahit Kevserî'nin talebeliğinde bulunmuş olan Suriyeli üstadımız Abdü'l Fettah Ebu Gudde (Allah ömrünü uzun edip nice yıllar onu hadis hizmetinde kullansın) buraya düştüğü ta'likmda yanılarak bu düşmenin (insanlar katında) olduğu şekli ile izah edip namazı böyle kılmakla insanların ona ceza veremeyeceği sonucuna ulaşmış. Halbuki buradaki kabul Allah katındaki kabuldür.
[37] Müslim îman 122 ve 124. Nesai 7/2. İbni Huzeyme 941. Taberani Kebir 2/369. Beğavi Sünne 9/346. Kahin ve sihirbaza gelen için bak Müslim Selam 125. Müsned4/68. Beyhaki 8/135.138. Hakim 1/8. Ebu Nûaym Hılye 10/407.S
[38] Şemsüddin İbni Kayyim El Cevziyye, Elmenâr’ün-Münif Fis-Sahih Ved-Daif, Cantaş Yayınları: 25-27.
[39] Müslim 2726, Nesâî 3/77, Nüsned 1/258,353, 6/325,429. Ebû Dâvûd 4876, Tir-mizî 3555, İbni Mâee 3808, Buharı Edebü'l Müfred 647, Ibni Sa'd 8/85, Hu-meydi Müsned 496, Ibni Hibban 2330, tbni Ebî Şeybe 10/282, Nesâî Amelii'l yevm velleyle 161.
[40] Kitabı orijinal elyaznıasından istinsah eden Üstad Ebu Gudde buradaki dip no­tunda "Asıl nüshada da böyle olup burada bir kelime düşüp yazılmamış. Ama • ne olduğunu anlayamadım, "diyorki gerçekten siyak ve sibakından bunun ne ol­duğunu tahmin etmek bize çok zor geldi. Belki de "flıbâtî" olabilir.
[41] Elimdeki fihristlerde bu haberi bulamadım.
[42] Şemsüddin İbni Kayyim El Cevziyye, Elmenâr’ün-Münif Fis-Sahih Ved-Daif, Cantaş Yayınları: 28-32.
[43] Buharı Savm 55, 56. Enbiya/37, Tevhid/37, Müslim Siyam 181, Nesâî 4/211. Müsned 1/446, 2/188, 214, 234, 257, 317, 411, 350, 4/14, 322, 345, 346. Muvat-ta Siyam 58. Dâramî, Rıkak/50, tbni Sa'd 4/2/10, Tahâvî Ş.Mâsâr, 2/87. tmam Ebû Hanîfe Mesanîd 2/418, Ebû Nuay Tarih-i Isfahan 2/159. Hadise Buharide şöyledir Abdullah b. Amr b. el-As (RA.) derki: Rasûlullah (SA.V.) bana " Yft Abdul­lah! Senin gündüz oruç tutup gece ibadete kalktığının haberi bana gelmedimi sanıyorsun? öyie yapma! Oruç tut, oruç tutma, gece ibadete kalktığında kal­mayıp uyuduğunda olsun. Çünkü vucuduyun sende hakkı var. Gözüyün sende hakkı var. Eşiyin sende hakkı var. Misâfîriyin sende hakkı var. Şüphesiz senin her ay üç gün araç tutman sana Ömrü oruçlu geçirmek olur." (Abdullah derki) Ben ibâdette şiddet gösterdimde bana İyice şiddetlendirildi. Ben "Yâ rasûlellah ! Ben kendimde buna yetecek güç buluyorum'' dedimde.... Efendimiz (SA.V.) "O zaman Allah'ın Nebîsİ Dâvûd (SAV.)İn orucunu tut, ve ona bir şey ilâve et­me." buyurdu. Ben, "Allah'ın Nebîsi Davud'un orucu nasıl Yâ RasÛlellah!" de­dimde "ömrün yarısı (bir gün yiyip bir gün tutma) dır" buyurdu.
(Müslim'in rivayetinde şu ilâve vardır. "Ben bundan daha fazlasına gü­cüm yeter " deyince (SA.V.) "DâvÛd (as)'in orucundan efdali yoktur." buyur­du.)
Hadisi Abdullah b. Amr (RA.) dan nakleden Ebü Seleme b. Adirrahmân derki: Abdullah yaşlanıp kocadıktan sonra (pişman olarak), "Keşke Nebî (SAV.)'in verdiği ruhsatı kabul etseydim" derdi.
Hadis adım  adım sünneti takib  etmenin, ona yapılan  ilâvelerin ruhsatlı bile olsa sonuçta faydalı olmadığının çok güzel bir örneğidir.
[44] Müslim Siyam, 204; Tahavî Müşkil, 3/118, 120; Daramı, 2/21; tbni Ebî Şeybe, 3/97; Abdürrezzak, 7920; Tirmizi, 759; Ebû Dâvûd, 2/435; Müsned, 3/30, 5/417, 419; Tâberânî Kebîr, 2/100, 4/161, 162 159; tbni Hibbân 928; Beyhakî 4/292; tbni Mâce 1716; Ebu Nüaym Hüye, 8/180; Hatib Tarih, 3/58.
[45] Müellifin ön sünnetleri saymaması son sünnetlerin Hanbelilerce daha efdal olu­şundan olabilir. Yoksa hadiste ön sünnette bu makamda kabul edilir.
[46] Buharı Cihad/1; Müslim İmare 110; Tirmizî Fazailül Cüıad, 1; Nesâî, 6/19; Ibni Ebî Şeybe, 5/333; Müsned, 2/344; Beyhakî, 9/158.
[47] İslam da'vasını savunup, o konuda söz söyleyenlerin ve buna arzulu olanların Islâmî terimleri gayet İyi bilmesi gerekir. Yoksa indî mütalâlar yanlış ve za-rarh sonuçlar doğurur. Bunu Zadü'l Meâd tercememizdede bellirttiğim gibi bu-radada kısaca işaret edeyim. Rahmetli Necib Fazıl bey Islâmî gayretle bu ko­nudaki bilgi yetersizliği sebebi ile:. "Bedrin aslanları ancak bu kadar şanlı idi"diyen Üstad Akifi, "sen nasıl Bedir şehitlerine benzetebilirsin" diye müthiş hücuma geçmiş bir kısım gençler bilmeden tanımadan Akif merhuma düşman kesilmiş yada soğuk bakmıştı. Allah her ikisinin ruhunu şad etsin.
[48] Müslim Mesâcid 260; Ebû Avâne 2/4; Tirmizî 221; Abdünrezzak 2008; Beyhakî 1/464. 3/61. Ebû Dâvûd Salat 48. Müsned 1/58,68. Ebû Hanife 2/281.
[49] Şemsüddin İbni Kayyim El Cevziyye, Elmenâr’ün-Münif Fis-Sahih Ved-Daif, Cantaş Yayınları: 32-36.
[50] Tahrici başta 4 no ile geçti.
[51] Tirmizî 3428; Taberânî Kitâbüd-Düâ rio.792; Hakiftı 1/538  Daramı 2/293
[52] Burada müellif hadisin başlangıcını Tirmizî'nin bu isnadında "men dahale diye verirsede, Tirnıizî'de bu "men kale" şeklindedir ki biz o şekilde terce-me ettik. Hadisin öbür rivayetlerinde birinci şekilde vardır. Bak Tirmîzi 3428; Taberânî düâ 789; 7 90; îbni Mace 2235; İbni Sinnî 182; Ebû Davud'u Tayâlîsi 1250.
[53] Bak Taberânî Düâ 790, 791.
[54] El-tlel 2/171 no 2006 ve 2/181 no 20 38. Burada müellifin ifâdeleri elimiz­deki el-İlel nüshasından biraz farklı. Bir kere Ebû Zür'a yok "babama sor­dum" var. Müellifinki 2006 daki rivayeti «Kim çarşıda lâ ilahe illallah derse şeklinde başlar.
[55] ilel 20 38.
[56] İbni Mace 22 35.
[57] Sözün özü bu hadisin aslında illetin var olduğudur. Burada Hadis Hz. Ömer'in Torunu Salim "den sonraki ravîlerde çeşitli varyantlara ayrılıyor. Müellif,Tirmi zî'nin üç rivayetini, Taberânî dekini ve îbni Mace rivayetlerini belirtip ravîler-in zayıflığını anlattı.
Burada kısaca sebeblerı izah edeyim. Rivayetler şöyle 1-Hammâd b. Zeyd- Amr b. Dînar- Salim-, -Amr b. Dînar zayıftır. 2-Ezher b. Sinan- Muhammed b. Vâsî es-Salİm; Ezher b. Sinan zayıftır.
3-Taberânî'de   (Düâ  793)   İbni   Ebî  Şeybe-  Ebû  Halid  el-Ahmer-  Muhacir b. Habîb -Salim  isnadında bir hadis daha var. Buradada Muhacir b. Habîb meç huldur. İki nodaki Ebû Halid Buharî'nin Tarih-i Kebîr 1/460 1471 noda    bil­dirdiği gibi: Ezher b. Sinan'dır. Buharî bu zatın bu hadisini 9/50 de Ebû Ab­dullah el Farra'yı anlatırken nakleder ama ta'lil etmez. Şemsüddin İbni Kayyim El Cevziyye, Elmenâr’ün-Münif Fis-Sahih Ved-Daif, Cantaş Yayınları: 40.
[58] Şemsüddin İbni Kayyim El Cevziyye, Elmenâr’ün-Münif Fis-Sahih Ved-Daif, Cantaş Yayınları: 37-39.
[59] Ibnü'l Cevzi ,el-ilelü'i  Mütenâhiyeh   1392. Zehebî Mizanında Ca'fer b. Cisr'in hal tercemesinde bunu İbni Asâkîr'in Tarih-i Dımışkından nakleder. İbnİ Adİy el-Kamil 2/573.
Hadis bu şekli İle uydurmadır. Ancak "SUbhanaliahi ve bftıamdjh" diyen kim şeye Cennette bir ağaç (bir rivayette hurma) dikileceği haberi sahihtir. Nesâî AmeliTl Yevm velleyle 827 nolu hadiste Amr b. Mansur, Müslim b. ibrahim, Hammad b. Seleme, Haccac b. Savvâf, Ebiz-Zübeyr isnadı ile Cabir (RA)'tan Efendimiz (SAV.)'in                                                                                       
Kim "sübh&ıaUahn Azön derse kendisine Cennette bir ağaç dadlir.^uyurdu-ğıınu anlattı. Haberi Hakimde Müstedrekte 1/512 ayni isnadla sadece ağaç yerine hurma şekli ile nakleder. Hakim ayrıca aynı yerde Ebu Hiireyre'den şunu nakleder:
Efendimiz (SA.V.) Ebu Hureyre'ye uğramıştı. O hurma dikiyordu. Efendimiz (SAV.) ona:
"Ne yapıyorsun ey Ebû Hüreyre?" buyurunca O da "hurma dikiyorum" dedi. Efendimiz (SAV.):   
"Sana bundan hayırlı bir dikimi gösteriyim mi ?" buyurunca, "O nedir?" de­dim. Efendimiz de:  StibhânallâhJ, vel hamdülülahi vela Üâhe ÜlallâhU vallahü eldjer, dersen, bu­nun heibiri İçin sana bir ağaç dflcflir." buyurdu. Hakim bunu sahih sayar, Zef hebî de Müslim'in şartına göre sahihtir diye'işaretler.   
[60] Ebû Nuaym Hilyetü'l Evliya 8/56. Tenzîhüşşerîa 2/320. îbnü.'I Cevzî Mevzu-at3/175. Ebû Nvaym bu hadisin diğer şahit lerinî de vererek hadisin zayıflı­ğını belirtir.        
[61] İbnü'l Cevzî Mevzuat- 1/227
[62] Kenan  Un,m8I,  42252;  Kayserânî,  880,toü-,  MiHenâ  ;  Zeheb, MİZanUI   itidalde  Ebül
[63] İlelü-l  mütenâhiye 2/57; Tenzihüşşerîa 745.
[64] Müsned-i Habîb b. Rabî 1/16. Habîb'in Terceme-i Hali için bak Ukaylî 1/262. Zehebî Mîzanü'l İtidal 1/451. El-Cerh vet-Ta'dîl 3/99. Buhari Tarihî Kebîr 2/315. İbni Hibban da el-Mecruhîh'inde 1/265 bu zat Mendi olduğunu ve sika kimselerden uydurma şeyler naklettiğini ancak tenkid ve cerh için adının anılabileceğini belirtip bu hadisi örnek verin
"Yer 3e gök arasmda velehan denen bir şeytan vardufci yanında sekiz tane adem oğlu gibi askeri vardır».* diye uzayıp giden hadisi, Ömer r.a.'ın Aşura gününün faziletlerini anlatan uzun hadisi uyduran da bu adamdır.
[65] tbnii'l Cevzî Mevzuat 2/111; Zehebî Mîzan 2/72; ibni Hibbân el-Mecrûhîn 1/314 te "O Humey et-Tavfl adına hadis uydururdu Künyesi EbÛ Ahmed olup Samda dolaşır ve onlara kendinin 135 yaşında olduğunu söylerdi Onun adını  hadiste yalancılığını belirtmek dışında helal  olmaz."  dedikten   sonra yalanına Örnek  olarak  bu hadisi ve  Efendimizin Ebu Bekir ile Ömerin  omuz başlarından tatarak: siz benim dünyadaki ve ahiretteki vezirlerinsiniz..." diye devanı eden hadisi Örnekler.
[66] İbni  Mâce   1374;   tbni   Huzeyne   1195;   İlel'ul  Mütenahiye   1/457;   İbni  Hibbân el-Mecrûhîh 2/83
el-Mecrûhîh 2/83.
[67] İbnü'l  Cevzî Mevzuat 2/116; Kesfu'l Hafa 2/174; Tenzîhuşşerîa 2/86; Esrâri'l Merfûa 421.
[68] îbnü'l  Cevzî Mevzuat  2/115; Tenzîhuşşerîa 2/85 ithaf 3/379;  Esrarı 1-Merfûa 422; Deâfü'l Hafa 2/57,4
[69] Mevzuat 2/117; EsrarilmerfTa 422; Tenzîhuş-Şeria 2/84
[70] îbnü'l Cevzî Mevzuat 2/117. Tenzîhüş-Şerîa 2/86. El-Fevâid 45. Âsari'1-Mer-fûa 280..                                                                   
[71] Zehebî Mizanü'l  itidal   1978  No'da "Hflfiz Muhammed b. Tahir'den rivayet eden deccai" diyerek Pazartesi günü namazına dair olan hadisi örnekler.
[72] Esrâri'l Merfûa 424.
[73] Tenzîhüş Şerîa 2/80. Mevzuat 2/103.
[74] Zehebî Mîzan 3/206'de 6147 No ile bu adamı anlatır. Şemsüddin İbni Kayyim El Cevziyye, Elmenâr’ün-Münif Fis-Sahih Ved-Daif, Cantaş Yayınları: 41-50.
[75] Esrâril merfûa424. Kesfü'l Hafa 2/575. Tezkeretü'l Mevzuat*45.
[76] Esrâril merfûa 1153. Keşfül Hafa 1/327. TezkeretÜl Mevzuat 148. Havî 1/546
[77] Esrâril merfua 144, 425. Keşful Hafa 1/328. Tezkere 128.
[78] İbni Kayyim merhum Zâdül Meâdının Tıp bölümünde bu konuyu ele alıp izah eder. Bak Cantaş M. Can Tercemesi 4/1915 iki No'lu dipnot. 
[79] Keşful Hafa 2/275.
[80] Mecmauzzevâid 5/44. Kurtubî 1/427. Mevzuat 2/294. Tenzîhüşşerîâ 2/243. Es-rari'l Merfua 146. El-Fevâid 161.
[81] Buna şimdilik rastlayamadım.
[82] Zehebî Mîzan 4642; Keşfül Hafa 2/576
[83] îmam Ahmed Müsned 2/292; îbni Mace 2252, 2152; tbni Adiy el-Kâmil 1/161, 6/2295; tbni Hibban El-Mecrûhîn 2/205, 313; Hatib Tarih-i Bağdad 14/216, 13/438; Beyhakî 10/249; El-ÎIelü'l Mütenâhiye 2/115; Zehebî Mizan 6699, 7970, 8353; îlelü'l Hadis 2/278; Abdürrezzak Musarref 8/317; Hadisin zayıflığında imamlar İttifak etmişlerdir. Ahmed Mubammed Şakir merhum Müsned'e yaptığı ta'likta cilt 15/35, 36 çeşitli rivayetler sebebi ile olacak bunu takviyeyeçalı-şırsa da hadisin bütün tarikları aynı illetle- muzdarip bulunduğundan ancak zayıflığı artar. Bu yüzden Zehebî Mîzanda 4/75 bu hadisin aslında Ferkad es-Sebehî'ye ait olup onun da hadiste bir sıfır olduğunu belirtir.
[84] Keşfü'l Hafa 2/226; Esrâri'l merfûa 96; Tezkeretü'l Mevzuat 148.
[85] Mevzuat 2/296; Esrâri'l nıerfûa 429; Zehebî Tıb 43.
[86] Keşfü'l Hafa 2/23S; Esrâri'l Merfûa 297, 429; EI-Fevâid 164.
[87] İbni Hibban el-Mecrûhîn 2/186; Ebû Nuaym Tarih-i İsfahan 2/216; Mîzami'1 î'tidâJ 1864; Keşfii'l Hafa 1/92; Tenzîhü-ş şerî'a 2/246. ikinci hadis için bak: Taberânî Kebîr 3/141; Esrâri'J Merfûa 429; Mevzuat 2/298; Tezkeretü'l mev-zûât 148; Mecmaü'z Zevâid 5/170.
[88] Keşfü'l Hafa 2/576; Elleâli-el- Masnûa 2/120; Esrarül Merfûa   129; şeriâ 2/247.
[89] Esrâri'l  Merfûa  429;  Keşfü'l  Hafa  2/237,576; Tenzîhüşşerîa 2/160  ;  Mevzuat 2/160, 300.
[90] Keşfü'l Hafa 2/576; Esrâri'l Merfûa 429.
[91] Mevzuat 2/304, TenzîhUs-Serî'a 2/249. El-Mecrûhîn 1/246
[92] Deylemî 4984; Tezkeretü'l Mevzuat 145; Zehebî Mîzân 508, 4541.
[93] Esrâri'l Merfûa 429; Keşfü'l Hafâ 2/576; Mevzuat 2/285, Zehebî Tıp 55. tbni Adiy el-Kâmil 6/2287.
[94] Bunu bulamadım.
[95] Esrâri'l merfûa 429; Keşfü'l Hafa 2/576.
[96] KeşÜi'1 Hafa î/556, 2/576; Esrâri'l nıerfûa 430.
[97] ibni Adiy el-Kâmil 4/1573; Esrâri'l merfua 331,496;. Mevzuat 2/293; Tenzîhü-ş Şerîa 2/236.
[98] Mevzuat 3/3; Esrâri'l Merfûa 200, 430; Tezîhü-ş Serî'a;
[99] Mevzuat 3/4
[100] Ibni Hiban el-Mecrûhîn 2/107; Mevzuat 3/6; Mizanü'l ttidâl 5S97.
[101] Ibni Kayyimin bu genellemesi tam doğru olamaz. "Ekserisi yalandır" dese da­ha iyi idi. Yoksa horoza sövmeme hususunda ve diğer yerlerde horoz hakkın­da hadis vardır. Mesela: hadisini Müsned 5/195, îbni Hibban  sahihinde 7/493. Ebû Dâvûd Sünen  5101;  Humeydi Müsned 814; Begavî Sünne 430;  tbni Adiy 4/1646; Nesâî'de bunu Amelü'l Yevm 945, 946 da Abdürrezzakta Musan-nefinde 11/262 sahih bir isnad ile nakleder.
[102] Buharı Bed'ü'I Halk 15; Müslim Zikir 82; Ebû Dâvûd 5102; Tirmizî 4/248 (Daa-vat 56); Nesâî Amelü'l yevm 943, 944; îbni Sinnî 312; Müsned 2/306, 364, 321.         
[103] Şu kaide çok şey çözer, çözer amma ah bu ümmet sevmedikleri artistleri ta­nıdıkları kadar barı Efendimizi tanısaydı.
[104] Esrâri'l merfû'a 433; Mevzuat 1/375.
[105] Esrâri'l Merfû'a 121; Keşfü'l Hafa  1/161; Hadisin Aslını İmam Tahavi Müşki-lü'l Asar 2/8-9 da şöyke verin
"Esma b. Umeys anlatıyor Rasülullaha vahiy geliyordu. Başı Alinin kucağında olduğundan Ali giln batana kadar ikindiyi kılmanuştL Rasülullah, "Yâ Ali kıl-dinmı ?M buyurdu: "Hayır!" deyince, Allah RasÛIü: "Allahun! O senin ve Pey-gamberiyin itaatında idi. Ona güneşi geri dönder" buyurdu.
Esma derki: "Ben güneşi batarken görmüştüm. Sonrada battıktan sonra doğdu­ğunu gördüm."
Hadisi Tahavi yine aynı yerde ayrı bir isnadla verdiği gibi 4/388 de; Taberanî Kebîr 7/26; Kurtubî 15/97; Beyhaki Delâil Ukaylî 3/327 (İ348 nolu haber); Hz. Ali için güneşin geri çevrilmesi hususunda Selef âlimleri iki guruptur. 1- Bu haberi uydurma dabul edenler. 2- Bunu sahih sayanlar. Sahih sayanların başın­da imam Tahavî (Müşkilü'l Asarında) Beyhaki (Delâil'inde) Kadı Iyaz Şifa' sında, Heysem i (Mecmavûz-Zevâidinde) îbni Hacer (Fethü'l Bârîde) gelmekte­dirler,
Tahavî iki ayrı  tarikla hadisleri Esma (RA.) dan verip derki: "Şimdi biz İsnad-daki Muhammed b. Musanm kim olduğunu bilmeye ihtiyacımız var. Baktık an-ladıkki O Muhammed b. MÛsa el-Medenî olup El-Fıtrî künyesi üe ma'ruf olup rivayeti övülen biridir. Birde Avn b. Mahmud'u bilmeye ihtiyacımız vardı. Bak-tıkki oda Avn b. Muhammed b. Ali olup Hz. Ali b. Ebî Talib'in torunudur. Bu hadisi Esma'dan nakleden Avn'm Anneside Ca'fer b. Ebî Tâlib'in oğlu     Mu-hammedin kızıdır. Tahavî burada karşı gurubun  delili olan" "Güneş Yûşa* as.dan baş      kası için (vakti) durdurulmadı" hadisi ile
"Muhakkak güneş Kudüse yürüdüğü gece Yüşa b. NÛn (a.s.) geri döndürüldü­ğünden beri kimseye geri çevrilmedi'' hadislerine yer verir. Sonra bunlarla bu hadisin zıtlığı olmadığını söyler. Buharî ve diğerlerininde naklettiği, Peygam­berlerden birinin gazvesini bahsedip "bütün bunların Nübüvvet alâmeti olduğu­nu seleften Ahmet b. Salih'ten nakleder. Diğerlerinin müdafaamda bu doğrul­tudadır.
Sonraki'lerden Kastalanî, Süyutî, Sahavî ve Âlİyyü'l Karîde bunun sıhhatine kail oldukları gibi Keşfü'l Hafa Sahibi ile Celaleddin Süyutî dahi sahih sayar­lar.
Bunu uydurma kabul edenlerin başında İmam Abmed ve İbnü'l Cevzî gelir.Son ra fbni Teymİye, Zehebî, tbni Kesir ve diğerleri onları tâkîb etmişlerdir. Göre­bildiğim kadarı ile her İki tarafta biraz aşırı giderek hisleri ile olaya yaklaşıyorlar. Ancak  ibni Teymiye Mİnhâcüssünne  adlı  muazzam, eserinde
4/185-195. On sayfa- ile konunun en geniş tetebbuâtmı yapmıştır. Meseleyi rivayet, dirayet, usul, fıkıh ve mezahib yönünden inceler, ve        mevzu olu-, şuna hükmeder. Zehebî, ve İbni Kesirde aynı kanaati taşırlar. Hadisin sade­ce şia arasında tutulmuş olmasına dikkat         çekerler.  îbni Teymiyenin bu in­celemesi diğerlerine nisbetle  daha fazladır. Önemine binâen biz bu bölümü tbni Teymiyenin  Minhâcüs-Sünne adlı eserinden terceme ederek bu kitabın, sonunda ayrıca vereceğiz.
[106] Esrâri'l Merfûa 433; Mecmûüz-Zevâid 8/135; Tezkeretü'l Mevzuat 221.
[107] ibni Adiy el-Kâmü 5/1670; Mevzuat 1/111; Tenzih 1/136.
[108] Esrâri'l  Merfûa 433; Keşfü'İ  Hafa  1/541;  îbni Adiy bunu    El-Kâmilinde  2/622 Hakem b. Abdillah b. Sa'd el-Eylînİn uydurmaları zımnında verir. İhtiyaçların teminini güzel yüzlülerde arayın" hadisini de uyduranın o olduğu­nu bildirir.
[109] Esrâri'l Merfû'a 434; Tezkeretü'l Mevzuat 207; Keşfü'İ Hafa 1/419
[110] Esrar 434; Beyhakî Sünen-i Kübra 1/6 Darakutnî 1/38; Tenzîhüş Şerîa 2/69; Mevzuat 2/79; Ukaylî Zuafâda bunu Sevâde diye meçhul birinden nakleder. Zeylâî Nasburrâye'de 1/101-103 arasında bu rivayetlerin nakdini yapar.
[111] Yani Sahihlerin dışında demektir. Ebû Guddeninde belirttiği gibi bazı yerlerde "Humeyrâ* kelimesi geçer. Zaten yukardakilbni Kayyim'in sözü Hafız Mizzâ-nindir, ama içinde "Humeyrageçen her hadis batıldır ancak Nesât'nin SÜnenİn-deki müstesna" şeklindedir. Zerkeşî Eİ-îcâbe 61.
[112] Mevzuat 3/93; Tenzîhüş Şerîa 2/25; Keşfü'İ Hafa 1/298,450.
[113] Esrâri'l Merfûa 190,389,434; Keşf.  1/449; Tezkere 100.
[114] Esrâri'l Merfua 433; Hâvî 1/58.
[115] Esrâri'l Merfua 434.
[116] Mevzuat 1/157; Esrar 435; Tezkere 89; Keşfü'l Hafa 2/393.
[117] Tenzîhüşşerîa 1/174; Esrar 435; Mevzuat 1/157;
[118] Mevzuat 1/163; Hatib, Bağdad Tarihi 4/286; tbnü'l Cevzî Telbîs'i tblis 236.
[119] Hatib Tarih 3/225; Mevzuat 1/163; Esrrar 436; Tenzih 1/179; Tezkere 162.
[120] Hatib, Tarih 7/382; Esrar 436; Mevzuat 1/161; Tenzih 1/174; Tezkere  162.
[121] Esrar 35, 376, 436.
[122] Tarih-i Cürcan 86; Mevzuat 1/167; İ. Adiy 1/207; Esrar 43,6;    Tenzih 1/175
[123] Hatib Tarih 12/437; Tarih-i Cürcan 190; İbni Adiy 1/378,2/785; Mevzuat 1/168; Mecmaüz-Zevâid 5/99; Ibni Hacer Metâlib 2459; Esrar 436; Keşfü'l Ha-fa 2/430.
[124] Taberani Sağîr 1/228; İbni Adiy 3/1167; Mecmaüz Zevâid 8/194; Mevzuat 1/16; Esrar 437; Tezkere  163.
[125] Mecrûhin   2/83;   Hafa   1/52;   İbni Adiy  4/1427;  Ukaylî Ed-Duafâ  3/158;  Tenzih 1/200; Bezzar.
[126] Mevzuat 1/140
[127] Buna rastlamadım. Ama îbni Adiy 6/2155'te "Gece namazına kalkabilmek için sırtına güç versin âiye bana keşkek yedirdi" diye nakleder.
[128] Tenzîh 2/339
[129] Rastlayamadım.
[130] Esrar 439; t. Hibban el-Mecrûhîn 2/295; tbni Adiy 3/1159.
[131] Esrar 290,439; Tezkere 149; Tenzih 2/262; Hafa 2/147
[132] Esrar 365,439.
[133] Mevzuat 3/25; tbni Adiy 5/2009; Tenzih 2/240; Esrar 439
[134] El llel 2433; Tenzih  2/124, 256; Ebu Nüaym Hılye 3/54; Hatib 4/86; Mevzuat 3/29.
[135] Hatib Tarih 8/366; Mevzuat 3/28; Hafa 1/195.
[136] Hafa 2/576; Fevâid  158; Esrar 440; Mecmaüz-Zevaid 4/242, 5/34.
[137] Tarih-i İsfahan 1/352; Mevzuat 3/35; Esrar 440; Tenzih 2/258.
[138] Taberânî Kebir 958, 1/321; Taberâni Sağir 2/120; El Mecrûhin 2/150; îbni Sin-nî 163; tbni Adiy 6/2126, 2443; Ukaylî 4/261, 104; Hafa 1/110; Tenzih 2/293; Lakin Heysemî Zevâidde (10/138) Tabefanînin isnadını hasen bulur. «RavÜer şunlardır Ahmed b. Amr el-Katranî- Ebu Rabî'a(Süleymanb. Dâvûd el-Ezdi) Ez-Zehrâni-(Hibban b. Ali-) Muhammed b. Ubeydülah b. Ebî Rfifi-Kardeşi Ab­dullah b. Ubeydullah b. Ebİ RafL Babası Ubeydullah-dedesİ Rafi'> Hibban b. Ali'yi Ebu Hatenı, tbni Adiy, Darakııtnî, Mürre, Ebu Zur'a ve Nesâî Zayıf say­ar. Bak (Mizan 1682) Muhammed b. Ubeydullah, Buhari, Yahya b. Maîn, Ebû Hatem Zayıf sayar. Zehebi Mizanında 7904 nolu tercemedebu hadisini verir. Bu aynen tbni Adiy deki isnaddır. Heyseminin Hasen sayması garib bir acele olsa gerek.
[139] İbni adiy El-Kâmil 6/2040, 2/798; Taberânî Kebîr 8/240; Mevzuat 1/174, 175; Tenzihüş-Şerîa 1/203; Esrari'l Merfû'a 286, 441; Keşfü'l Hafa 2/212, 275; Mecmaüz-Zevâid 8/28; Miş kât 5064; Hadisi Taberâni Kebîrinde Evsatta Ebu Hüreyre'den Kebîr de Ebu Ümameden nakledersetde her iki ayrı rivayet birbiri-ni takviye etmez. Birincide Fazl İsa .er-Rakkâşi vardırki ittifakla zayıftır, tkin-cide Amr b. Ebî Salih diye bir ravi varki hiç tanınıp bilinen biri değildir.
[140] Taberânî Kebîr 12/303; Esrari'l Merfûa 442; M.Zevâid 10/268.
[141] Tahavî Müşkilü'l Âsâr 2/125; Müsnedi tbni Ömer 33; Ukaylî 4/192; tbni Hib­ban el-Mecr3hîn 3/40; Hatib Tarih-i Bağdad 13/79; Tenzîhüş-Şerî'a 1/203; Mevzuat 1/172; llelü'l Hadis 2/129. Her âlimin üstünde bir bilen vardır. Süb-hanallah, Allâme Tahavî bu hadisi Ebû Ümeyye Muhammed b. İbrahim- Man-sur b. Sükayr (Bazılarında Süfyan denilmiş)- Musa b. A'yûn- Ubeydullah b. Ömer (Matbaa hatası Amr olmuş)- Nafi tbni Ömer is nadıyla bu hadisi verir, hadisin sened ve Za'fma hiç temas etmez, sanki sahih görür. Ama o zaman kabulü zor geldiği İçin bu müşkili gidermeye çalışarak namazın kabulünde aranılan hususiyetlerin akılla yapılacağına te'vil ile bunu hal ve fasla gider. Halbuki "üadis Ravi Mansur b. Sukayr sebebi ile zayıftır. Zehebi (Mizan 4/185) İbni Hacer Takrîb 2/276; tbni Hibban 3/39) İbni Ebî Hatem ve diğerleri bu zatı zayıf sayarken bizzat bu hadiside uydurma diye belirtirler. Hatib, Ta­rihi Bağdad 8/360.
[142] îbnü'l Cevzî Ucaletü'l Muntazır.
[143] ibni Adîy 2/740; Ukaylî Zuafa 1/225; Mevzuat 1/195,196; îthaf 5/69,112; Beğa-vi  Sünne  81-443;  Zehebî Mîzan   1845;  Tezkere  108;  İbni Adiy bunu Hasen b. Rizzînin uydurduğunu söyler. Zehebî bunu îbni Huzeyme ve bir grup alimin îb-ni Zebdâ'dan naklettiğini ilave eder.
[144] Beğavi es-Sünne 443; Tenzihl/234; Mevzuat 1/196.
[145] Buharî Mevakît 40; Müslim Fazâil 217; Müsned 2/88, 121; Ebû Dâvûd 4384; Zâdü'I Mesîr 5/168; Abdürrezzak 20534; Tirmizî 2251; Hakim 2/37; Beyhakî 1/453, 9/7; Beyhakî Delâil 6/500; Beğavî 2/193.
[146] Müsîim   1383,1384; Müsned  1/32,30
[147] îbnü'l Cevzî'nİn bu adı geçen eserinden îbni Kesir El-Bidaye ven-Nihâye 1/334'te gayet tafsilatıyla nakleder. Onun Alî îmran 81 ayeti ile istidlalini, tb-ni Mes'udun görüşünü ve îbnü'l Cevzî'nin "Eğer Hızır Peygamberse veya Veli İse bu (Âli tmran) ayetinin Siyakına girer. Eğer Efendimiz zamanında sağ ol­saydı, Onun Eşraf-ı Ahvâli, Efendimizin huzurunda, Ona indirilene inanmış olarak düşmanlarına karşı ona yardım etmesi olurdu. Çünkü Veli ise Hz. Ebû Bekir ondan daha hayırlıdır. Peygamberse Masa (as.) ondan efdaldir. MUsnedde Cabir (RA)'ın nakline göre Efendimiz (SA.V.):
"Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederimki Musa (a,s.) hayatta olsaydı bana uymaktan başka bir şey yapamazdı.nbuyurdu. İşte dinden zarurî olarak anlaşılan budur." dediğini aktarır, îbnü'l Cevzi bu ayete göre bütün peygamberler diriltilmiş olsa Efendimize tabi olnıası gerektiğini, binan aleyh Miraç dönüşü Efendimizin  onlara imam olduğu­nu bildirip:
Bu anlaşılınca Hızır sağ olsa Muhanımed ümmetine dahil olurdu. İşte İsa (a.s.) ahir zamanda gelecek ve bu Ümmetten olarak bu şeriatla hükmedecek. Hem nıa'lumki Hızır hususunda kalbi rahatlatacak sahih veya hasen dereceli "Hızınn Efendimizle buluşup cihada katıldığına dair hiç bir haber yok."
[148] 88 nolu dipnota bakınız.
[149] Müslim Fazâiliis- Sahabe 220; Müsned 3/284, 305, 314; Hakim ,4/499.
[150] Müsned 3/387,  338; Beyhakî 2/11; Abdürrezzak  10152,  19209;    tbni Ebi Âsim Sünne 1/27.
[151] Buharı Cilt 4/160, 8/62; Müslim, Cennet bab  11/28; Müsned 2/315; Ebû Avâne 1/158; Abdürrezzak Mıısannef (Yetmiş zira ile)  19435.
[152] Tahrici orjinal 74'te geçti.
[153] Müsned   1/206,   2/370;  Taberi  Tefsir  28/99;  Hakim   2/288,  378,  412;  Tirmizi Tefsir, Hadid suresi 3298.
[154] Esas kaynağını bulamadım.
[155] Esrari'l Merfûa 450; Mecmuuz-Zevâid 8/131.
[156] Esrari'l Merfû'a 451; EMâli el-Masnûa 1/173; Zehebi Mîzan no 8801 de bunu İbnü'i Cevzi'nin Mevzuatından nakleder.
[157] îbni Adiy bunu el-Kâmü'in neresinde naklettiğini bulamadım. Ne Abdü'J Mü' min ne de Minkar b. el-Hakem diye terceme var. îbni Lühey'a da ve Ebuz-Zübeyr'de zaten almıyor. Nüshafarki olabilir. Ancak Z^ehebî aynı İsnad ve Me­tinle İbnü'i Cevzî'den nakleder. Sonrada aynen fbni Adiy'den "AbdüT Mü'min b. Ahmed, Minkar diyerek aynı bilgileri verir.
[158] Abdullah b. Lühey'a çok alim fâzıl ve sika birisi idi. Uzun yaşamış sonunda zekasında karışıklık olmuştu. İşte bu devrede bir çok insan kendinden icazet almıştı. Bunlar arasında yalancılarda vardı, tşte bu herifler vasıtası ile Ibni Lühey'a rivayetlerinden sakınılır oldu. Ezcümle, ondan sika birinin rivayeti sağlamdır. Zayıfın rivayeti ise kendine göre değerlenir.
[159] Ukaylî Zuafaü'l Kebir 1/98 noll5; İbni Hibban el-Mecrûhîn V136; Zehebî Mî­zan 1/186; Tenzîhüş-Şerîa 1/239.
[160] ibnü'l Cevzî Mevzuat 1/209.
[161] Esrari'l Merfûa 199; Tenzihüşşerî'a 2/379.
[162] Buharı Tefsir Sure 6/1/31;  tstiska 29; Tefsir Sure  13/1; Tevhid /4; Müsned 2/122,24,52,58;  Beğavi  5/220;  îbni  Hibban   1754;  Taberî 21/56;  Taberani Kebir 12/324.
[163] Buhari üst kaynak Müslim İman 1/5,7; Ebû Dâvûd Sünne 16; Tirmîzî 2610; Nesâî îman bab 5,6; İbni Mace 63,64,40,44; îbni Ebi geybe 15/167,168; Ebû Hanİfe   Müsned   3,4;   Ebû   Hanife   Mesânid   1/127,174;   Müsned   1/27,51,53,426;   Îbni Hibban   16;   İbni   Huzeyme   2244;   Beyhaki   Delâil   7/70;   Beyhaki   Sünen   4/203,10/203.
[164] Müsned 1/53 4/129 Taberani Kebîr 12/431.
[165] Darakutnî 2/283; Taberani 2/363, 18/54; Abdürrezzak 9737,
[166] Müsned V53, 2/426; Müslim îman VS
[167] Buharı Teyemmüm  1.
[168] Müslim Fezail  141,  139 (no. 1835); tbni Mace 2470, 2471; Müsned 1/162; Bey-hakî 2/495, 3/158. Tahavî Asar 3/48.
[169] Müslim 2149; Müsned 2/327; Hakim 2/450,543; Beyhakî Sünen 9/3; Buharı Ta­rih 1/413; Taberanî Sağir 1/23,45.
[170] Abdül Fettah hocamız buna indiği dip notta bu hususun yedi ayette geçtiğini belirttiki şuralardadır. İ~ A'raf 54. 2- Yûnus 3. 3- Hûd 7. 4- Fürkan 59. 5-Secde 4. 6- Kaf 38. 7- Hadîd 4
[171] Esrari'l merfûa 457.
[172] Müsned 5/31, 65; Ibni Mâce 3456; Hâkim 4/120, 203. Hadisi Hâkim ve Zehebî sahih sayıyor. Hadisin aslının sahih olduğunda şüphe yok. Ancak Ravî Müşmeil rivayette tereddüd gösterip, bazen "kaya" bazen "şecer" diye rivayet etmiştir. Nitekim Müsned'in 3/426 ve 5/31 rivayeti böyledir.
[173] Bu konuda geniş izah için bk, îbni Kesir el-Bidâye ven-Nihâye 8/106
[174] Buharî Mescid-i Mekke 1, 6. Savnı 67. Sayd 26: Müslim Hac 511, 415; Ebû Davûd 2033; Nesaî 2/73; İbni Mâce 196, 1409, 1410; İbni EM Şeybe 4/67, 65, 66; Müsned 3/234, 3/7, 51, 53, 71, 77, 78, 6/7, 397; Beyhakî 5/244, 10/82; Ta-beranî Kebîr 2/310, 12/338; Taberanî Sağîi" 1/173; Buharî Tarih 7/204; Tahavî Müşkil 1/242, 244; Humeydî Müsned 75, 943; Ebû Hanîfe, Mesanîd 1/302; Ebu Nüaynı Hilye 9/308; Ebû Nüaym Tarih-i İsfahan 1/85; Beğavî Sünne 10/29.
[175] Buhari Cilt 4/177, 197; Müslim 370; Nesaî 2/32; îbni Mâce 753; Müsned 5/150, 156, 157, 160; İbni Ebî Şeybe 14/116; Abdürrezzak 1578; İbni Huzeyme 787; Humeydî 134; Ebû Avâne 1/392; Temhîd 10/34; Beyhakî 2/433; Taberî 4/7; Ebu Nüaym Hilye 4/216.
[176] Müsned 2/176; Nesaî 2/34; tbni Mace 1408; Hakim 1/30, 31; İbni Hibban 2.
[177] ibni Mâce  1413; Kurtubi  15/13; tlelU'l Mütenâhiye 2/86; İsnadında Ebu'l Hat-tab ed-Dımişkı ve Ruzeyk vardır: tbni Hibban Züreyk'İ hem Sikat'ında hem de Zuafâ'smda  zikreder..   Zehebî Mîzan'da  Ebu'l   Hattâb'i  Meçhul   diye  verir ve bu hadisi  sevkeder.   Ruzeyk  hakkında  el-Kâşifinde   "Sadûktur"   der  (No   1585), Mizanında ise (2775) Ebu ZUr'a nın ona "fena değil" İbni Hibban da "Onunla İhtîcac edilmez" dediğini anlatır, tbni Adİy bu hadisi 6/2328 de Ma'ruf b. Ab-' dulları   el-Hayyat      ed-Dımışki   Ebu  Hattab'ı   anlatırken  verir. Ve   sonunda  da "Onun hadislerine tabi olunmaz" der. Üstad Ebu Gudde bu zatın adını Zehe-bî'ye  dayanarak Hammad diye verirse de doğrusu budur. Zaten Zehebî de Mi­zan'da onu 4/144 no 8658'de bu adla alır ve Hammad demez. Belkİde bu Ad nâsihin   hatası   olarak  Hayyat   olacak  iken  yanlışlıkla  Hammad  yazılsa  gerek. Belkide iyi okunamadı.
[178] Bu meşhur bir hadistir. Buharî Cilt 2/76; Müslim Hac 550, 508, 59; Tirmizi 3250, 3916; Nesaî 5/213, 214; Muvatta 196; Müsned 1/184, 2/29, 102, 251, 386, 468,  473,   3/343,   397,   4/5,  80,   6/334;  İbni  Mâce   1404,   1406;  ibni  Ebî Şeybe 2/371, 12/211; Tahavî Meânî 3/127; Müşkil 1/245, 246; Abdürrezzak 9136, 9138, 9142; Hakim 4/509; Taberanî 2/137, 138; Buharî, Târih 5/40; Temhîd 6/28, 29; Ebu Nüaym Hilye 3/322.
[179] Ebû Nüaym  Hilye 8/46; .Tahavî Müşkilü'1-Âsar 1/248'de bunu Taberanî'de ri­vayet ettiği gibi Ebudderdâ (r.a.)'dan nakleder.
[180] îbni  Mâce  4075;  îbni  Ebî Şeybe   15/142; Müsned 5/145,  4/181;  Müslim Fİten 110; Tirmizî 2240.
[181] Bütün yoklukmu her yer, bari bir "yok" der sadâ yokmu? (MAkİf Ersoy)
[182] Mevzuat 2/124; Tenzîh  1/164,251; Tezkere 116; Keşfii'l Hafâ 1/510,580
[183] Mevzuat 2/124; Tenzîhüş-Şerî'a 2/90; Esra   ar 460; Hadisin aslı Beğavî Sünne 460.
[184] Mevzuat 2/123; Tenzih 2/80; Esrari'l merfûa 461.
[185] Esrari'l merfûa 461; Tenzih 2/89.                                                   
[186] Tebyînü'I aceb 34, 35.
[187] îbni  Mâce  1743;  Taberanî  10/348; Ancak  îbni  Mâce'nin  Sened'inde  ittifakla zayıf olan Davûd b. Ata vardır.
[188] Tenzîhüş-Şerîa 2/92; Elfevâid 50; Mevzuat 2/127.    
[189] Mevzuat 2/129; İthaf 3/429; Asâri'l Merfûa 308.
[190] İthaf 3/426; Esrar 462; Mevzuat 2/129; Elleâli el Masnûa 2/31.
[191] îbni Hibban el-Mecrûhîn 1/254; Hılye 2/281; Ukayli Zuafâ 2/297; İbni Adiy el-Kâmil 5/1967; Mevzuat 1/235; Tenzihüş-gerîa 2/262; Keşfü'l Hafâ1 1/116; Zehebî Mîzan 2027,5054.
[192] Tenzihüş Şerî'a î/263; El-Fevâid 278; Mevzuat 1/237.
[193] Mevzuat 3/43; Terğib 3/266; Metâlib 1783; Esrâri'l Merfû'a 463; Tenzih 2/222; İbni Adiy el-Kâmil 1/212.
[194] Mevzuat   2/239;   Hatib,   Bagdad   Tarihi   12/93;   TenzîhÜş-Şerîa      1/248;   Keşf 1/219,293.
[195] Mevzuat 2/236; Zehebî Mizan 7/42; îbni Hacer Lisanü'l Mîzan, 3/1123.
[196] tbni  Adiy  el-Kâmil   5/1904;   Mevzuat  2/233;  Tenzîh   2/31;   Esrar,   464;  Hafâ, 1/262,534;
[197] Darakutnî 3/399; Mevzuat 2/233; tbni Adiy 5/1737; tlelü'l Mütenahiyeh 2/124; Ebû Nüaym Tarih-i İsfahan 2/58.
[198] Taberanî Kebir   11/192;   MecmaüzrZevâid  4/235;   Esrâri'l   Merfûa  464;  Hatib Bağdad Tarihi 14/108; Mevzuat 2/232.
[199] Mevzuat 2/234; El-Leâli el-Masnûa 2/238.
[200] Mevzuat   2/235;  Tenzih   2/29;  Hafa  2/224;  Esrari'l. MerfÛa 464,292;  El-Leâlİ el-Masnû'a 1/231; Elfevâid 509.
[201] Mevzuat 2/235; Esrar 465; tbni Adiy el-Kamil 6/2264.
[202] Bu konu Zadu'l Mead'ın Siyer bölümünde genişçe anlatılır. Şemsüddin İbni Kayyim El Cevziyye, Elmenâr’ün-Münif Fis-Sahih Ved-Daif, Cantaş Yayınları: 50-97.
[203] Mevzuat 3/9; Ukaylî Zuafa 4/413; Mecmaüz-Zevâid 4/67; Esrari'i merfûa 468.
[204] Mevzuat 3/9; Esrar 468; Tenzîhüş-şerî'a 1/387.
[205] Ukaylî Zuafâ 4/187; Esrar 468; Tenzîh 2/251; Mevzuat 3/10.
[206] Hatib. Tarih-i   Bağdad   5/279;   tbni  Hibban   et-Mecrûhin   2/250;   Zehebî Mîzan No.5564.
[207] Ebû Davûd 2574; Şafiî Müsned 349; tbni Hibban 1638; Tirmizî, 22; Nesaî 6/227; İbni Mâce 44,2878; Tahavî Müşkil 2/362; Müsned 2/256,358,474; Beyha-ki 10/6,16; tbni Ebî Şeybe 12/502; Taberânî 10,382; Taberânî Sağir l/25;Buhar ÎTarih 4/277; Hatib-Bağdad Tarihi 12/324,13/455; Hadis Sahihtir. Ancak sonun­daki "Cenah" (Kanaatli) kelimesi uydurmadır. Bu uydurma için bak; !bni Adiy el-Kâmil 5/1956, 6/2229, 7/2501.
[208] Hatib Tarih-i Bağdad 13/484; Mevzuat 3/12; Esrar 469; Tenzih, 2/239.
[209] Bu önceki sayfadaki 1 noda geçen haberdir.
[210] Ebû Dâvûd 4940; Buharî Edebü'l Müfred 5,441 no 1300; Ibni Mâce 4,3767; Abdürrezzak 19731; Müsned 2/345; tbni Hibban 2006; Beyhakî 10/19,213; tbni Mübarek Zühd 310; Ebu Nüaym,Tarih-i Isfahan 2/77.
[211] Mevzuat 2/253,3/8; Keşfü'l Hafa 1/400; Esrar 470.
[212] îbni Mace 2307; Ibni Adiy 5/1851; Ukaylî Zuafâ 3/441; Mevzuat 2/304; Ten­zih 2/249.                 
[213] Mevzuat 2/279; Esrar 471.
[214] Bunu bulamadım.
[215] Mevzuat 3/192; Tenzîh 2/345.
[216] Mevzuat 3/190; El-Leâii el-Masnû'a 2/388; Ukayli Zuafö 3/52. Tenzih 2/347.
[217] Taberanî Kebîr 18/332; Mevzuat 3/192,193
[218] Mevzuat 3/193; Esrîr 473; Tenzîh 348.
[219] Mevzuat 3/194.
[220] îlelü'l Mütenâhiye 1/291.
[221] Tenzîhüş Şerîa 2/346; El-Leâli el-Masnû'a 2/209.
[222] Mevzuat 3/196.
[223] Ukaylî Zuafâ 3/427; Mevzuat 3/196.
[224] El-Leâli el-Masnû'a 2/11; Mizan 3496.
[225] Araştırmama rağmen ben de müsned bir şey bulamadım.
[226] Taberânî 10/94; îlelü'l Mütenâhiye 2/6?,65; Ukaylî 4/65; îbni Adiy el-Kâmil 5/18 54; îbni Teymiye Ehadisü'l Kussas 47; Abdü'I Fettah hoca bu hadisi Hasen saymaya uğraşır. îmam Ahmed'in "Sahih olmaz" sözünü Hadis İstılahına göre değerlendir ve bu sözün hadisin Hasen olmasına aykırı bir yanı yok der.
Ancak hadisin Taberâni'de ve Beyhakî'nin Şu"bü'l îmanın'da Ebû Saîd el-Hu-drîden, yine ŞuT>tn İman'da Cabir ve Ebu Hüreyre'den Ebüş Şeyh'in onu îbni Mes'ut (ra)tan rivayet etmeleri alimlerin sonrakilerini meselede duraklamaya sevk eder. Gerçi Beyhaki bütün tariklerinin zayıf isnadJı olduğunu belirtir. Hat­ta İbni Irakî Ebû Hüreyre rivayetinin birbirini tashih ettiğini ve bunları ufak bir cüzde topladığını belirtirsede îbni Hacer bunların illetlerini belirtip tenkid eder (bak Sahavî el-Mekâsıdü'I Hasene 431). îbni Teymiye Minhacüssünne ve Ehâdîsü'l Kussas'ında bunun zayıflığına hükmeder. Hadisin zayıflığına hükme­denler onun sened yönünden zayıflığı ve sahih ve hasen rivayet edenlerce ka­bul görmemesini Üeri sürerler. Hasen sayanlar ise îmam Ahmed'in sözünü îsti-lahî manaya hami etmekteler. Ama buna elde bir karine yok!
[227] Bo hadisleri halef devri İlimlerinden çoğu Ebû îsme lakaplı Nuh b. Ebî Mery­em'in uydurduğunu söylerler. Hatta uydurma bir isnad İle Ebû İsme'ye "Sure sure Kur'an'ın faziletini anlatan hadisleri nereden aldın?" denilmiş de o da "İnsanların Kur'an'ı boşlayıverip îbni İshak'ın Mağazîsi ile EbÛ Hantfe'nin fıkhına yönelmişler. İşte insanları Kur'an'a döndürmek için bunu Allah rızası ümİdjyie ben uydurdum1* demiş oluyor. Tabi bu tam uydurmadır. Ancak zındı­klar yalanlarını Ebû Hanife mezhebinin en büyük fıkıh ve hadis âlimlerinden biri olan, bizzat îmam Muhammed'İn önünde okuyan bu zata iftira atmış. Son­rakiler de mezhepçilik gayreti ile buna dikkat etmeden yalan hadisin bilinme yollarını izah ederken "birisi de uydurucunun bizzat kendi açıklamasıdır" der ve bunu örnek getirirler. Allah dilimizi ve kalemimizi zellelerden korusun.
[228] Müsned 2/357, 5/114; Dâramî 2/446; Beyhakî 2/376; Herevî 3/144; Fatiha hak­kında Buharî (66/9) ve diğerleri.
[229] Müslim s. Müsafirîn 252; Hâkim 2/282; Beyhakî 2/395.
[230] Ayetel-Kürsi İçin Buharî 66/10, seyyidî oluşu, için, Tirmizî 2878; Ancak Tirmi­zî "bu garip bir hadistir. Ravi Hakem b.    CUbeyr'i Şu*be zayıf sayar" diyor.
[231] Buharî Fezîilü'! Kur'an 66/10; Tirmizî 2881; Miisned 4/121; Ebû Dâvûd 1397; Ibni Mâce 1396; Taberânî 17/204, 206, 218; Abdürrezzak 6020; Humeydî 452; Ibni Huzeyme 1141; Beyhakî, 3/20; Hatib 14/241,
[232] Müsned 2/337, 284; Müslim MüsâfMn 212; tbni Hibban 635.
[233] Müslim Salatu'l Müsafirin 257; Müsned 6/446.
[234] Buharî Fezâiiü'l Kur'an 66/13; Nes 6aî 2/171; Beyhakî 3/21; Ebû Dâvîd 1461; Müsned 3/35, 43; imam Malik Muvatta 208; Ayrıca: Efendimiz; "Biriniz bir gecede Kur'an'ın üçte birini okumaktan acizmi" buyurunca bu ashaba zor gelip "buna kimin gücü yeter, Ey Allah'ın Rasûlü?" dediler. Bunun üzerine Efendimiz: "Vallahu ahad Aüahüs-samed Kur'an'ın üçte biridir" buyur­du. Bak Buharî 66/13; Daramı 2/461; Müsned 4/8, 6/447; Taberanî 17/255; Ibni Abdü'l Ber Temhîd 7/255, 257; Ebû Nüaym Tarih-i Isfahan 2/11, 286.
[235] Nesâî 8/251,253;  Taberânî   17/346;  Humeydî  851;  Buharî Tarih-i Kebîr 3/353; Müsned 3/417; tbni Sa'd Tabakat 2/2/15.
[236] Müsned   4/152;   Beyhakî   2/394;   Taberanî   17/351;   Müslim   Salatü'İ   Müsafirîn 265.
[237] Hatib, Târih-i Bagdad 11/38; Tirmizî 2894; Hâkim 1/566 Mîzan 1856; Râvi Yeman b. Muğîrenin zayıflığını Zehebî Hâkim'in sahih demesine itiraz olarak öne sürer.
[238] Tirmizî 2894;  Müsned  3/147;  Taberanî2   12//28,  48,  215,   132,  241,  282,  405, 413, 424, 434; Hatib Tarih 11/380; Hâkim 1/566.
[239] Dâramî Fazâilü'I Kur'ân 19; Hâkim 1/565.
1- Kim benim adıma demediğimi derse, cehennemdeki yerini hazırlasın." hadisine işarettir. Bak Tahavî Müşkil 1/168,171,172; Müsned 1/65, 2/158, 171, 365, 4/159, 334, 5/297, 301;Hâkim 1/102, 3/362; Taberânî 1/135,7/32; tbni Hibbân 2214; lb-ni Adiy 1/17; Şafi'î Müsned 239. Hadis "Kim benim adıma yalan söylerse" şe-kliylede rivayet edilir. Bak Müsned 3/422, 4/201; îbni Ebî Şeybe,,8/571, 572, 573, 574, 575; Ebû Hanife Mesânid 1/99, 103, 107, 112, 124; Buharı 1/38; Ebû Dâvûd 36, 51; Beyhakî 4/72; Hatib, Tarih 14/225,
[240] ibni Adiy El-Kâmil  5/1858;  Hatib, Tarih   12/19;  Mevzuat   1/306, 307; Tenzihüş Şerî'a 1/371.
[241] Esrari'l   MerfÛ'a   276;  Keşf  2/553;  Havî  2/101;  El-Fevâid  335;     Tezkeretü'l Mevzuat 93.
[242] Keşfü'l Hafa 2/583; Esrari'l MerfÛ'a 476.
[243] Esrar 576; Keşfü'l Hafa 2/583.
[244] Esrar 476; Keşf 2/583.
[245] Esas kaynağını bulamadım.
[246] Esrâri'l Merfû'a 476.
[247] Esrar 476. MekâsidÜ'l Hasene 369.
[248] Sahâvî el-Mekasıd da bu zatın adını Bekir b-Abdullah el-MUzeni olarak verir.
[249] Hafız Ebû Ya'la Halil b. Abdillah b. Ahmed b. Halil el-HalîIÎ, Kazvin alimler­inden (367-446 Hicri). Eseri El-îrşad 1989'da Riyad'da Mektebetür-Rüşd tara­fından Dr. Muhammed Said b. Ömer tarafında yapılan Tahkik ve Tahric ile üç cilt halinde neşredildi. Hadis alimlerine dair bir eserdir.
[250] El-trşad  1/420; Ebû Ya'la bu sözü adını vermediği birinden nakleder.
[251] Ibni Hibban, et-Mecrûhîn 3/101; Taberânî Kebîr 11/38; tbni Sünnî 478; Mevzu­at  2/28;  Tenzihuş-Şerî'a  2/16;  Zehebî Mîzan,  Terceme  No   9695;  îbni  Hacer
' el-Metâlib 4226; Bu haberin aslı Müsned 4/421'de Ebû Berze el-Eslemî (ra)tan nakledilmiştir. Orada bu isimler yoktur. Ancak tbni Hibbân bu ilaveli kışımı Râvi Yezid b. Ebî Ziyad'm uydurdurğunu ileri sürer. Diğerleride onu ta'kib eder. Halbuki Müsneddeki Râvi yine odur. Belkide kendinden sonra biri onun adına uydurdu. Kendisi Köfe'nin ileri gelen âlimlerinden biridir. Kendi Hıfzı cihetinden tenkide uğramış, kavi olmadığı, hüccet olamiyacağı belirtilmiştir. Ancak Müslim onu mutabaat'ta şahit kabul etmiştir.
Burada bir hususu belirtmek yerinde olur. Cerh ve ta'dil san'atında mezhep ve meşreb çok rol oynar. Bu zat Hanefilerin tutunduğu tekbirlerde el kaldırmama hadisinin ravisidir. tbni Hİbban el-Mecrûhîn'de bu olayı şöyle anlatır.(3/100)
-Bize Hasen b, Süfyan haber verdi. Ona Harmeİe b. Yahya haber vermiş. Der­ki: Safi'yi şöyle derken işittim:
-Bize Süfyan b. Uyeyne şunu haber verdiki; bize Mekke'de Yezid b.Ebî Ziyad, Abdurrahman b. Ebî Leylâ'dan o da Berâe b. Azİb (ra)tan şöyle dediğini haber verdi:
"Nebi (sav)'i Olamazda) gördüm. Namaza başlayınca ellerini kaldırdı."
Süfyan devamlı derki: Yezid Köfe'ye gelince onu yine bu hadisi söylerken duydum. Ancak "Sonra bir daha ellerini kaldırmadı." diye ilave ediyordu. Sa­nırım ona bunu telkin ettiler.
Ibni Hibban işte burada "bunu Köfelilerin yâni Ebû Hanife ve arkadaşlarının telkin ettiğini'1 iddiaya çalışır. Sanıyorum bu zatı hedef almaları sırf hanefili-ği hedef alıyor olacak. Yoksa îmam Ahmed o zattan hadis rivayet ediyor ve bu hadiste o ilaveler yok. Ben bu konuyu Zadü'l Meâd tercememde (1/255) gayet etraflı ele aldım. Oraya bakılsın. Sonra Üstad Abdü'l Fettah hoca burada Süyûtî'nin îbni Ka'nî'nin Mu'ceminden Şükran hadisi olarak bunu şöyle nakle­der;
-Bİr gece seferde idik. Efendimiz (sav) bir ses işitti, ve "nedir bu?" buyurdu. Bende araştırmaya gittim. Birde ne göreyim, Muâviye b. Kani' ile Amr b. Ri-fâ'a b. Tabut değillermi? Biri diğerine;
"Halâ Havarilerin  (yani Ensfinn) kemikleri panldıyor. Harp onların ölüpte kabre konulmalarına mani omuf"
Şiirini okuyordu. Efendimize gelip haber verdim. O daMAliahım, onları fitne­lerde kavrandır, Cehennem ateşine şevket." buyurdu. îşte bu Rİfâ'a Efendi­miz bu seferden dönmeden öldü.
Süyutî derki: İşte müşkil yok oldu. (simler ortaya çıktı. O ikisi münafıklar­dandı.
Görülüyorki bir el gelip Muaviye b. Rafi'i Muaviye b. Ebî Süfyan, Ibni Rİ­fâ'a'yi da tbni Süfyan yapmış.
[252] Mevzuat 1/132; Tenzîh  1/149; Zehebî Mîzan no 8103.
[253] Ebû Nüaym Tarih-i İsfahan 1/350; Keşf 1/22; Mîzanü'l İtidal no 539.
[254] Oysa Tirmizî'de (taharet bab no 40) isnadı zayıf iki hadis var ki biri, Aişe diğeri de Muaz b. Cebel'den dir. Birincide Süleyman b. Erkam ikincide de Rîşdîn b. Sa'd île Abdürrahman b. Ziyad b. En'um el-Efrikî zayıftır. Ancak Tirmizi ashabın havlu kullanmayı caiz gördüğünü söyler. Hadisi Beğavi de Sünne'de (2/15) nakleder.
[255] Bunu Zâdü'l Mead tercemesî 1/230'da 2 no'lu dipnotta izah ettim.
[256] Ayni Binaye'de (1/190, 191) bu duaları nakledip zayıf olduğunu belirtir..
[257] fzahı için bak Zadü'l Mead tercememiz 1/231. İmanı Ahmed'in bu sözü se­net bakımından "sahih derecede yoktur demektir.
[258] Müslim Taharat 17; Ebû Dâvûd 169; Nesâî 1/93; Tirmizî 55; tbni Ebî Şeybe 10/451; Müsned 4/145, 146, 153, V19; tbni Mâce 1/159; tbni Huzeyme 223; Ebû Avâne 1/225; Yalnız hadisin sonundaki "AllahUnımec'aJiii* kısmı hepsinde yoktur. Bu      Tirmizî'nin rivayetinde vardır. Tirmizî de bu hadisin senedinde
illet vardır ve muzdariptir der. Ancak İbni Ebî Şeybe 1/4 ve 3'de bu hadis­lerle birlikte Hz. Ali İle Huzeyfe'nin bunları okuduğunu rivayet eder. Böylece Tirmizî rivayetindeki Buharî'ninta'lilİ olan "Ebû İdria el-Havlani'nİn Ömer'den işitmeme" İlleti gider ve sadece o rivayete ait bunu sahih sayar. Taberanî Düâ 2/388, 389, 390; İbni Sünnî 30. tbni Hacer hadisi sahih bir ta'lil olur.. Oysa Tirmizî aynı yerde bu Ebu tdris'le Ömer arasına Ukbe b. Amir'i alan bir isnadla ve bir de Rabîa, Ebû Osman, Cübeyr b. Nüfeyr, Ömer şekli ile bir isnad daha sevkeder. Efbani'yİ Silsilesinde bu hadisin zayıf olmasına sevke-den sebep, onun Tirmizî'nin sözü ile yetinmesi olsa gerek.
[259] ibni Ebî Şeybe 10/451; Taberanî 2/97; Nesaî, ametü'l Yevm 81, 82, 83; Hâ­kim 1/564.
[260] Aliyyü'l Kâri Mevzuat'ta buna itiraz eder ki haklıdır. Çünkü böyle bir hadisi Darakutnî 1/219; tbni Adiy el-Kamil'de 6/21,52; Nikaye Şerhinde 1/202, 203 bunları nakleder. Zeylaî Nasbürraye 1/191'de bunların hepsine zayıf der.
[261] îlelü'l Mütenahiye 1/443; Nasbürraye 2/166.
[262] İbnü'l Cevzi Mevzuat 2/236; Tezkere 116; El-Leâlî el-Masnû'a 2/78; Keşf 2/328, 3/161; Esrâri'l Merfu'a 382.
[263] Hâvi, 2/88,109; Tenzîh 2/304; Mevzuat 2/236; Hatib Tarih-iBağdad 8/370; Esrâri'l Merfua 482; Keşf 1/661, 2/303; Ebû Dâvûd 3052; Beyhakî 9/205'te bu anlamda hadis verirlerki isnadı sahihtir.
[264] Keşf, 2/211,558; Beğavî Sünne 397,482; Düreri'l Müntesira 182.
[265] İbni Kayyım burada îbni Adiy'nİn el-Kamil'ine mi (1/258) yoksa İbnü'l Cev-ziye mi (Mevzuat 2/236) dayanıp bu hükmü verdi? Yoksa hadis sahihtir. Bak îbni Ebî Şeybe 3/115; Ebû Davûd, 1665,1666; İmam Ahmed Müsned 1/201; Beyhakî 7/23; Taberânî Kebîr 3/141; tbni Abdü'l Ber Temhîd 5/294,296; Bu-harî Tarih 8/416; Ebû Nüaym Hilye 8/379; Muvatta 2/996; Abdürrezzak Mu-sannef 20017.
[266] Esrar 482
[267] Ukaylî Zuafa 3/19,340, 2/121,139, 4/102; îbni Adiy 3/1138, 6/2226, 2/622; Îbni Ebî Şeybe 9/10; Taberî 7/344; Ebû Nuaym, Hilye 3/156; tbni Kesir Tefsir 4/234; Temhîd 5/339; Beyhakî, Esma ve Sıfat 150; tbni Hibban el-Mecruhîni 1/248, 2/313; Hatîb Tarih, 4/185, 7/11, 11/43,296, 13/158; Buharî Tarih 1/51,157; Buharî T. Sağîr, 2/176; Tarih-i Cürcan 385; Tarihi İsfahan 2/59; Ta­berânî Kebîr.11/81. Hadisin çeşitli tarikleri hep zayıfsada tbni Abbas'ın bir soru üzerine "bu güzelliğin ihtiyaç arz olduğunda yüzdeki beliren ifade oldu­ğunu beyanı" hadisi uydurma hükmünden çıkarır, Zaten Sahavi,, Süyûti ve îra-kî de hadisi    uydurma saymaz.
[268] Tirmizî 1961; Mevzuat 2/180,181; Tenzih 2/139; Hafa 1/145; Esrar 483; tlelü'l Mütenâhiye 2352, 2353; Mecmaüz-Zevâid 7/127; îbni Adiy 3/1039; Tirmizî "bu ğarib bir hadistir," der ve HzAişe'den bu konuda mürsel bir haber oldu­ğunu ekler. îbni Adiy bunu Ravvad b. el-Cerrah'ın Sevrî'den kabul edilmeyen rivayetleri arasında verir. Ancak hadis zayıf olup uydurma sayılmıyor.
[269] Ukaylî Zuafâ 1/275; Mîzan 2132. Bu hadis, Hafs b. Ömer el-Eblî'nin; Sevr -Mekhûl- Ebu'd-Derdâ isnadı İle verdiği uydurmadır.
[270] Bu ifade senedin sıhhatine hamledilmelidir. Yoksa bu konuda hadis yoktur yada batıl demek değildir. Bak Ebû Dâvûd 5239; Tahavî MüşkilüTAsîr 4/117,119; Beyhakî, Sünen-i Kübrâ 6/139; Beğavî Ş. Sünne 8/250; tlelü'l Mü­tenâhiye 2/167'de Abdullah b. Hubsî (ra) tan şöyle naklederler Efendimiz (sav) şöyle        buyurdu:
"Kim Sİdr ağacını keserse Allah başını ateşe eğsin." Tahavî bunu HzAişe'den ayn bir senedle verdiği gibi Abdürrezzak'ta Musannef 11/11,12'de bütün rivay­etleri verir ve bu hadisin sabit olmadığını söyleyip, Sidr ağacı kesmenin mü-bahlığına delalet eden hadiside verir. Hz. Aişe hadisini Hişâm b. Urve babası TJrve aracılığıyla HzAişe'den nakleder. Oysa Tahavî ve Abdürrezzak'in nakline göre Süfyan derki: Ben Hişam'a Sidr    ağacı kesme hadisini sordumda bana:
-işte şu kapılar babama ait Sidr ağacındandır. Babam onları   kesip bu kapılan yaptı, diye cevap yerdi.
Süfyan b- Uyeyne bu hadisi daha önce Amr b. Dinar'dan soruğunu onunda "Sen Osman b. Ebu Süleyman'a git! Bunu nakleden odur." demesi üzerine Os­man'a gidip sorduğunu onunda iki hadis söyleyip senetlerini karıştırdığını bu­nun üzerine Hişam'a gittiğini anlatır. Ebû Davud'un bu rivayeti acayibdir. Çünkü onu- Nasr b. Alî, Ebû Üsame; tbni Cüreye yolu ile Osman b. Ebî Süle­yman'dan -o da Said b. Muhammed yolu ile Abdullah b. Hubşâ (RA)'dan na­kleder. Abdürrezzak ise bunu Osman b. Süleyman'ın Sakif'ten bir adamdan o da Urve'den verirki, Tahavî bunuda 4/119'da verir ve Ebû Dâvûd rivayetindeki bu çlişkiye s,120'de belirtir.
Ancak Ebû Dâvûd bunu "bu ağacın dacda olup insanlar ve hayvanlar gölgesin­den İstifade ederken, sebebsiz keserse* diye tefsir eder.
[271] Ebû NUaym Hilye 5/312; Ukaylî 3/258; Mevzuat 2/302; İbni Mâce 3305; Ibni Hacer bu hadise zayıf diyemiyor. Bak Mekâsıt 242; tbni Kayyım kendisi de Zâdu'l Meâd tıp bölümünde de 4/1987 buna taraftardır.
[272] Esrari'l Merfû'a 485.
[273] Taberânî 8/298; Hatib 3/163, 7/283,  10/125; Ukaylî 3/191; Mevzuat 3/37.
[274] Bak Orijinal sayfa 56.
[275] Nesâî 8/139, 140; Ebû Dâvûd 4025; Tirmizî 1753; İbni Mâce 3622; İbni Ebî Şe-ybe 8/244; Ebû Hanîfe Mesanîd 2/316 Müsned 5/147; Beyhakî 7/310; Abdür-rezzak 20174; Hatib Tarih 8/35; Taberânî 2/162, 11/258; îbni Adiy 7/2487; tbni Sa'd 1/2/140; İbni Hibban  1475; İlelü'l Mütenahiye 2418.
[276] Mevzuat 3/11; Ebû Nüaym Hılye 2/308,349; Buharı Tarih-i Sağîr 1/263, Tarih-i Kebîr 2/257; Esrari'i Merfûa 387; Tahavî Müşküü'I Asar 1/393,395; Tenzîh 2/228; Daramî 2/112; Beyhakî 10/58; tbni Hibban el-İhsan 5/162; Ebû Ya'la Müsned 2/1168; Müsned-i Ahmed 3/28,44; Nesâî 2/112; Ebû Davûdu Tayalîsi 2295; îbni Huzeyme Tevbîd 363-366. Bu hadis Ebû Saîd el-Hudrî, Abdullah b. Amr, Abdullah b. Ömer ve Ebû Hüreyre'den nakiller vardır. Evet Ebû Saîd ri­vayetinde Yezid b. Ebî Ziyad zayıftır. Abdullah b. Amr rivayetine Câbân diye biri vardırki, Ibni Hibban haricinde onu sika sayan yoktur. Buharı onun Abdul-lah'tanda Sllimdende simâi olmadığını söyler. Yine îsa b.Hittan'm Abdullah b. Amr rivayetini sahih saymaz. Ancak îbni Ömer rivayeti Müsned 2/134; -Nesâî 5/80'de geçerki- tbni Hibban (îhsan) 9/218*de bunu sahih sayar. Burada, dey­yus'ün Cennete gidemeyeceği belirtilir. Tahavî enteresan bîr yaklaşımla bura­daki "Zina çocugu'nu taT)ir olarak ele alır ve yolcuya îbnüs Sebil dendiği gibi Zina etmeyi adet haline getirene İbnÜz Zina' dendiğini vurgular.
[277] Ebû Dâvûd Hk.3963; Müsned 2/311 ve 6/109; Hakim 4/100, 2/214; Beyhakî 10/59; tlelü'i Mütenahiye 2/283; Tahavî Müşkil î/391,393; tbni Adiy 3/958; Taberânî 10/346; Ebû Hüreyre (RA.)'ın bu hadisi çıplak rivayetine Hz. Aişe danlmış ve "Allah EbÛ Hüreyre'ye rahmet etsin. Kötü dinlemiş kötü nakletmiş"
[278] tbni Adiy el-Kâmil 2/596, 5/1863; Keşfü'l Hafâ 2/241, 511; Esrâri'l Merfû'a 297,384,389; Mecmaüz Zevâid 1/149.
[279] Hatib Tarih-i Bağdâd 7/261'de 3745 no ile Cârud'u anlatırken bunları belirtir. Bu "Facir kimseyi kendinde bulunan kötülükleriyle iji tanıtırki insanlar sa-kuıabÜsin'' hadisinide uydurandır, ve aynı anlama gelir. Bak Beyhakî,!0/210; Taberânî 19/418; Ibni Adiy 2/590. Hatib aynı yer, ayrıca 3/188, 7/268. Ukaylî Zuafâ /202.
[280] Buharı, Edebü'l-Müfred, 1237; Ukaylî Zuafâ'da 2/158,159; tbnu'l- Cevzî lle-Hn'de 2/225'te, Efendimizin Pireye la'net eden birine
"Ona la'net etme! Çünkü Peygamberlerden birini namaza uyandırdı1' buyur­duğunu naklederler. Ebû Ya'la'da Müsnedinin Cilt, 5/2959'da ve 3120'de bunu nakleder. Bezzarda aynı haberi Ebû Ya'la gibi Süveyd b. İbrahim yolu ile 2/434'te 2042 no ile nakleder ve Süveydin tek başına rivayetini belirtir. Ibni Adiy"de aynı zatı anlatırken bunu verir 3/1258. Buharî gerek Edebü'l Müfre-dinde gerekse Târih-i Kebîrinde 13/1237 aynı zattan nakleder. Heysemî hadisi 8/77'de Ebû Ya'İa ve  Bezzar'dan  nakleder ve  İbni Adiy'nin  bu Süveyd'i sika saydığını söyler. Halbuki İbni Adiy onu "o zayıf olmaya daha yakın" diye ta­nımlar. Sonra Heysenıî hadisi Taberânî'nin el-Evsat'ından verir ve "ricali si­kadır" der. Orada Saİd b. Beşîr vardırki infirad ettiği yerlerde zayıf sayılmış­tır.
[281] Ef-Fevâid 202.
[282] Taberânî   11/104;   Hiiye  3/351;   Tarih-i  Bağdad- 4/252;   Ukaylî,     3/67;   Beyhakî 6/183; Mevzuat 3/92.                                   
[283] Buharî Hibe 51/25.
[284] Müsned  6/115;  Tezkertü'l  Mevzuat  178;  Ibnü'I  Cevzî Mevzuat,  2/13. Bu her­halde onu sevmeyenlerin uydurmasıdır. Çünkü îbni Ebî Şeybe'nin Musannefinde 12/94; Müsned'de  1/193;  tbni Ebi Asım'in Sünne adlı eserinde 2/619,620 geçti­ğine göre Efendimiz <Abdürrahman b. Avf Cennettedir> buyuruyor. Haberi tbni Sa'd Tabakat'ında 3/1/72'de nakleder.
[285] Müsned 1/112.
[286] Şemsüddin İbni Kayyim El Cevziyye, Elmenâr’ün-Münif Fis-Sahih Ved-Daif, Cantaş Yayınları: 97-123.
[287] Buraya dikkat gerekir. Çünkü bu husus Hanefileri çürütmeye yönelik bir mese­ledir. Bu mevzu ashab devrinden günümüze kadar alimlerin münakaşa ettiği bir mevzudur. Bu mevzuda yasaklamayı ifada eden hadisler gerçekten tarafgirlerin uydurmasıdır. Ya Efendimizi  fiili  durumu öyle  midir? Bu hususta Zadü'l Meâd tercemenıizin birinci Cild sayfasında geniş izah verdim. Delilleri karşılaştırdım. -   Oraya bakılsın.
[288] Buharî Raf'ul yedeyn, hadis no32; îbni Ebî Şeybe 1/236; Müsned 1/441,388,242; Darakııtîi 1/287,296; Tahavî Meânî Ebû Ya'la Müsned 5040. Bu sahih bir ha­distir. Sıhhatinde şüphe yoktur. Bunu tenkid edenler hep diğer hadisteki "sonra tekrar etmezdVsözüne takılır. Bu hususu iyi anlamak isteyenler Nasbürraye 1/393; Tahavî Meâniü'l Asar 1/225-227'ye Ibni Türkmânî'nin Beyhakî'nin Sü-nenine taliki olan Cevherü'n Nakİ' (2/78)'ye ve bizim Zadü'l Meâd terceme-mizdeki (1/255) ta'likımıza baksınlar.
[289] Ebû Ya'la Müsned 8/5039; İsnadında Muhammed b. Cabir el-Yemaîi el-Hanefî vardır. Onu Yahya b. Maîn, Nesâî zayıf sayarken, Buhari "kavi değil", Ebû Ha tem'de Ömrünün sonuna doğru hafızası zayıfladı der. tmam Ahmed "Ondan ri­vayeti kendinden daha şerliler nakleder" derken İbni Hibban da "Kör İdi. Kİta-blanna kendine ait olmayan rivayetleri katar ve hadis hırsızlığı yapardı" der. Zehebî Mizan'da 7301 nolu tercemede bu hadiside, İbni Adiy'nin naklettikler­imde söyler sonundada "Hulasa Muhammed b. Ca'fer'den hadis imam ve ha­fızları nakilde bulunmuşlardır." der.
Burada şunu belirtelimki bu hadis  Hanefî İmamlarının delü  aldığı bir rivayet değildir.
[290] Ebû Davûd 749,750; Müsned 2/18, 4/301,302; İbni Ebî §eybe 1/236; Tahavî Me-âni 1/195; Ebû Hanîfe V407; Beyhakî 2/24, 26, 69, 94; Beğavî Sünne 3/20; Hatib Tarih 3/67, 12/307. Bu konuda Zeylaî'nin Nasbürrayedeki, Aynî'nin Bi-nîye 2/316 ve    devamındaki mütalalan önemlidir.
[291] Taberanî Kebîr 11/385; Beğâvî Sürme 493; İbni Huzeyme 2703; İbni 1/237.
[292] Beyhakî'nin bu rivayeti zaten garibdir.
[293] Mevzuat 2/97; Esrâri'l Merfû'a 344; Nasbürrâye 11/404.
[294] Esrâri'l Merfûa 495.
[295] Buharı   9/72; Müsned 2/70,56,112; Tirnıizî  i 2191; Ibnİ Mace 2872,    2873; Bey-hakî 8/160.                    
[296] Bu gerçek zayıf kitabların bile aiamadiğı kadar alçaktır
[297] Et-Tevessül (ibni Teymiye) 20; Tenzflı 2/216; Esrar 496.
[298] Keşfü'l Ham 1/37, 2/133; Kenzü'l Ummâl 15682.
[299] Keşf,  2/363; Kenz  11179; Esrari'l  Merfûa 353; İİelü'l MUtenâhiye 2/286; Hatib Tarih 5/262, 6/11,51, 11/217.
[300] İbni Teymiye Ehâdîsü'l Kussâs 36; Esrar 331, 496; tbni Kesir    8/198.
[301] Esrar 297, 356, 497; Zehebi Tıp  158.
[302] Zehebî Mizan no 3539;    D. Mensur 4/174.
[303] Şemsüddin İbni Kayyim El Cevziyye, Elmenâr’ün-Münif Fis-Sahih Ved-Daif, Cantaş Yayınları: 123-129.
[304] İbni Mâce 4/440, 441; Taberânî Kebir 19/357; Hâkim 4/440, 441; Ebû Nüaym Hılye 9/161; tbni Adiy 6/2401; îlelü'l Mütenâhiye 2/379; Hatib Tarih-i Bagdad 4/221; tbni Ebi Şeybe    de 15/198 buna benzer rivayet eder.
[305] Mesela tbni Mace 4086; Eb3 Davûd "el-Mehdi"; İbni Ebî Şeybe 15/157, 197; Müsned V84; Hakim 4/357; İbni Adiy 3/1053.
[306] Mesela Hâkim 4/442.
[307] Ebû Davûd 482, 4282; Müsned  V99;  îbni Mâce 2779; îbni Hibbân   1876,  1877; .  J'abcrânî 10/164; Tirmizî Fiten 52.
[308] Ebû Davûd Mehdî 4290.
[309] Ebû Davûd Mehdî, Müsned 2/291, 3/17; Tirmizî 9/75.
[310] Ebû Davûd 4286; Abdürrezzak 20769; Müsned 6/210, 316; İbni Hibban 1881; îlel 2740; Ebû Ya'la Müsned 12/6940.
[311] İbni Mâce 4088; Hâkim 4/510; Ebû Nüaym Hılye 6/54.
[312] Taberânî,10/164.
[313] Ebû Dâvûd Mehdî 4284; tbni Adiy 3/1053; tbni Mâce cilt 2/1368.
[314] İbni Adiy 3/1259; Havî 2/132.
[315] Müsned 3/17; Ibni Hibban 1878; Taberanî 10/164.
[316] Ibni Mübarek Zühd 39; Mecmaüz Zevâid 9/166.
[317] Buna İbni Hibbân'da vakıf olamadım.
[318] Ebû Avâne Müsned 1/107; Müsned 3/384; Beyhakî 9/180.
[319] Taberanî 10/174.'
[320] Tehzîb'i Tarih-i Dımışk 5/307; Taberanî 19/196; Müsned 2/290.
[321] Müsned 5/277; îbni Adiy 5/1783.
[322] îbni Mâce, Cilt 2/1367.
[323] îbni Mâce Cilt 2/1366; îbni Ebî Şeybe, 15/236; Taberanî 10/104; Ebû Nuaym Tarihi İsfahan 2/12; Ukaylî Zuafâ 4/381. Ebû'ş Şeyh, Ahlâku'-n Nebî 273S; Be-ğavî, Sünne  14/248.  
[324] Ebû Dâvûd Sünne bab. 5; Ttmıizî 2676; İbni Mâce 42; Müsned 4/126,127; Be-yhakî 10/114; Taberanî 18/246,248,249,257; tbni Ebî Asım Sünne 1/20Î.30; îbni Hibban 102; Temhîd 8/66; Telbîs-i İblîs 12.
[325] Müsned 2/450, 5/16; Ebû Dâvûd 4333; îbni Ebî Şeybe 11/104; Beyhakî Delâil 6/481; îbni Adiy 1/58.
[326] Bunu Suyutî el-Havîde nakleder 2/131.
[327] Havî 2/135; Müsned 3/292
[328] Havî 2/134.
[329] Burada  "ve Yahtünül Feza" diye bir Üave varki  anlamı  çıkmıyor.  Zaten Mu­hakkik Abdü'l Fettah hocada aynı kanaati taşır.
[330] Hicri 485'te doğup 524'te vefaat etmiştir.
[331] Bu Müslim'de geçen Enes hadistir.
[332] Müsned 4/216,217; Hakim 4/478; İbni Ebî Şeybe 15/136.
[333] Şemsüddin İbni Kayyim El Cevziyye, Elmenâr’ün-Münif Fis-Sahih Ved-Daif, Cantaş Yayınları: 131-145.
[334] Buharî 4/232; Müsned 2/251,438; Ebû Davûd Taharet bab.80; Abdürrezzak 3864; îbni Huzeyme 48; İbni Hibban 2124; Ebû Nuaym Hüye 4/305.
[335] Müslim 436; Şafiî Müsned 28; Ebû Hanife Müsned 1/218; İbni Ebî Şeybe 1/242; Nesâî 1/238; Müsned 2/54,134; Daramı 1/280; Beyhakî 1/445; Tahavî Müşkil 2/12.
[336] Müslim Mesâcid 202,205; Nesaî 1/236; Müsned 1/113; Beyhakî 1/460, 2/220; Taberanî 11/384; Abdürrezzak 2192; îbni Ebî Şeybe 2/503; İbni Huzeyme 1338; Ebû Avâne 1/355; Temhîd 4/288.
[337] Buharî 4/65. Müslim Cihad 132; Tirmizî 3724; İbni Mâce 121; Müsned 4/52; Beyhakî 9/131; Delâil 4/208; Taberânî 18/257; Hâdece soylarını bahsetmiştir. Oysa sırt nesebini bilmekle o kimsenin hafız ve sika olması gerekmez.
[338] Bu Muhammed b. Ebû Bekr, Efendimiz'in veda haccı seferinde Mîkat mahalli­ne geldiklerinde doğmuş, Efendimiz adını Muhammed koymuş. Esmâ'da onu sırtlayıp hac yoluna devam etmişti.
[339] Matbu nüshada Hasen b. Hüseyin derki "Yanlıştır. Zaten rivayeüetdede hep HUseyin b. Hasendir." Mesla bak îbni Adiy el-Kâmil 2/771.
[340] Burada bir yanlışlık var. Ibni Adiy bunu Hayber ganimeti taksimi ile. İlgili İbni Abbas hadisi için söyler. îbni Teymiye kısalttığı için burayı el-Kâmil'den ta­mam olarak naklettim.
[341] Kartubî 16/318;
[342] Müslim,Fiten70,72;Müsned 2/161,164, 5/906,307, 6/300,3ll;Beyhakî 8/189; Tabe-rânî 1/300.
[343] Minhac'da "lamelifsiz uygun olur." diye yazılmış. Bu baskıhatasıdır. Doğrusunu Müşkil'den naklettim 2/11.
[344] Şemsüddin İbni Kayyim El Cevziyye, Elmenâr’ün-Münif Fis-Sahih Ved-Daif, Cantaş Yayınları: 147-172.