Bu Blog içinde Ara

16 Haziran 2012 Cumartesi

KIZMAMAK

KIZMAMAK


Ebu Hureyre (r.a)'den, adamın birisi Peygamber (s.a)'e: Bana tavsiyede bulun, dedi. Rasulullah: "Kızma" diye buyurdu. (Adam) isteğini defa-larca tekrarladı. Rasulullah yine: "Kızma" diye buyurdu
[1]

Bu Hadisin Önemi:        

                      
el-Cürdâni der ki: Bu hadis büyük bir önemi haizdir. Özlü sözlerdendir. Zira bu hadis dünya ve âhiretin hayrını bir arada ifade etmektedir. Zira o, bütün şerrin kendisinde toplandığı gazabın sebeplerinden uzak durmayı emretmiştir. Hayrın özü de ondan kurtulmaya bağlıdır. [2]

Gazabın Tarifi:


Bu değerli Sahabi -Ebu'd-Derdâ olması muhtemeldir- Rasulullah (s.a)'dan ezberleyip bellemek kasdıyla kendisine hayrın özelliklerini toparla­yıcı, özlü bir vasiyette bulunmasını istedi. Rasulullah (S.A.S.) de, üç defa onu gazabdan sakındırdı. İşte bu gazabın, şerrin kaynağını teşkil ettiğini, ondan sakınmanın da hayrın kaynağı olduğunu göstermektedir. Gazab ku­lun başkasında gördüğü ve kendi zatında da hissettiği bir haldir. Rızânın zıddıdır. Bazıları gazabı, vukua gelir korkusuyla kendisine eziyet verecek şe­yi defetmek arzusuyla ya da vukuundan sonra kendisine eziyet verenden in­tikam almak arzusuyla kalbin kanının kaynaması olarak tarif etmişlerdir. Bundan ise haram bir çok fiil husule gelir. Öldürmek, dövmek ve çeşitli sal­dırılar ile iftira, sövmek ve çirkin söz söylemek gibi, haram kılınmış pek çok sözler, Şer'an bağlı kalınması caiz olmayan -haksızca talâk gibi- yeminlere sebep teşkil eder.
İşte bundan dolayı Rasulullah (s.a) gazabın sebeplerinden uzak durmayı, gazabın gereği iş yapmamayı tavsiye (emr) etmiştir. Aksine, kişiye gazabını dizginlemek, onu tedavi etmek suretiyle nefsine karşı mücadele vermek gö­revi düşer. [3]

Yüce Allah'ın Gazabı:


Allah gazablanır mı? Yüce Allah'ın Kitab'ını sahife sahife çevirecek olur­sak, bu soruya olumlu cevap alırız. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmakta­dır: "Ta ki Allah hakkında kötü zan besleyen münafık erkeklerle münafık kadınları ve müşrik erkeklerle müşrik kadınları azablandırsın. -Ki kötü akı­bet onların üzerine olsun-; Allah onlara gazab etmiş, onları lanetlemiş, on­lar için Cehennem'i hazırlamıştır. O ne kötü bir dönüş yeridir!V'-Feth, 48/6)
"Ey iman edenler! Allah'ın kendilerine gazab ettiği bir topluluğu veli (dost ve yönetici) edinmeyin."(ei-Mümtahtne, 6Q/i3)
"Size verdiğimiz hoş rızıktan yiyin ve o hususta haddi aşmayın. O vakit gazabımın size gelmesi gerekir. Her kime gazabımın gelmesi lazım olursa, artık, o helak olur."{Tâ-Hâ, 20/8D
Nitekim rivayet edilmiş uzunca şefaat hadisinde görüldüğü gibi, Sünnet-i Seniyye'de de Yüce Allah'ın, kendisine isyan eden ve sınırlarını aşanlara
gazablandığı sabit olmuştur. Sözü geçen hadiste insanlar korkarak Peygam­berlere başvuracak, onlardan şefaati isteyecekler. Başvurdukları her bir Peygamber kendilerine: "Şüphesiz Rabb'im bu gün daha önce benzeri görülmedik bir şekilde gazablanmış bulunuyor. Bundan sonra da buna benzer bir şekilde gazablanmayacaktır.[4]
O halde müslümana düşen, Rabbinin bu sıfata sahip olduğunu kabul et­mek ve bunu te'vil etmemektir.[5] Allah'ın gazab sıfatına sahip olmasına inanmalıdır. Bununla birlikte Allah'ın sıfatı hiçbir zaman mahlûkatınkine benzemez. Çünkü Yüce Allah: "O'nun benzeri hiçbir şey yoktur. O her şeyi işitendir, her şeyi görendir."(e$-şura, 42/11) diye buyurmaktadır. Yüce Allah'ın gazab sıfatı, O'nun celâl ve azametine yakışır bir şekildedir. Allah'ın ve re­sulünün kendilerinden övgüyle söz ettiği bu ümmetin selefinin, Allah'ın sı­fatları hususunda izlediği yol işte budur. Müslümana da bu hususta onların yolunu izlemek düşer. Çünkü kurtuluş bu yoldadır. [6]


Peygamber (s.a)'in bu hadiste ve başkalarında sakındırmış olduğu dün­yevi gazabdır. Ebu Hüreyre (r.a')'den, Rasululîah (s.a) şöyle buyurmaktadır: "Güçlü kimse (karşısındakini) yere yıkan kimse değildir. Asıl güçlü kimse, kızgınlık halinde kendisine hakim olandır.[7] O halde güçlü kimse, bedeni gücüyle insanları yere yıkan kişi olamaz. Fakat kızgınlığı esnasında nefsinin dizginlerini elinde tutarak kendisinden hakka ve doğruya uygun olandan başka herhangi bir söz ve bir davranış sâdır olmayan kimsedir.
Yerilmiş gazab, hak için hak uğrunda olmayan, nefsin nevalarına tabi olarak ortaya çıkan, kulun söylediği sözlerle hakkı aştığı, sövüp iftira ettiği, kardeşlerini rahatsız edici sözlerle yaraladığı haldeki gazabıdır.
Yine böyle bir gazab halinde, davranışı ile haddi aşarak vurup kırar ve başkalarının mallarını da telef eder. [8]

Övülen Gazab:


Allah için, hak için gazab etmektir. Özellikle de Yüce Allah'ın yasakları çiğnendiği zaman ortaya çıkan gazabdır. İşte, Allah'ın peygamberlerinin ga­zabı bu türden idi. Onlar kendi nefsi fayda ve istekleri için intikam almaz­lardı. Buna dair bazı deliller:
1- Câbir (r.a)'den, dedi ki: Rasulullah (s.a) kızdı mı, gözleri kızarır, sesi yükselir ve âdeta; "Size (baskın yapacak düşman ordusu) sabah-akşam ner-deyse gelir" diye bir ordu uyarıcısı imiş gibi olurdu ve: "Ben ve Kıyamet bu ikisi gibi gönderildim[9] diyerek, şehadet parmağı ile orta parmağını bir araya getirerek işaret ederdi.
2- Musa (A.S.}, Tur'dan geri dönüp kavminin Allah'ı bırakarak buzağıya taptıklarını gördüğü sırada başından geçen olay. Musa {A.S.) bu davranışla­rı dolayısıyla onlara son derece kızmış, elinde bulunan Tevrat levhalarını yere bırakmış, kardeşi Harun'un sakalından tutarak çekmeye başlamıştı. Yüce Allah bunu bize şöylece aktarmaktadır: "Musa kavmine öfkeli ve ke­derli döndüğü zaman dedi ki: "Siz yerime halef olduktan sonra arkamdan ne çirkin işler yapmışsınız? Rabb'inizin emrini acele istediniz ha!" diyerek levhaları bırakıverdi. Kardeşinin saçına yapışıp onu kendisine doğru çek­meye başladı. Dedi ki: "Anamın oğlu, bu kavim beni cidden zayıf buldular, nerdeyse beni öldüreceklerdi bile. Sen de bana düşmanları sevindirerek ha­rekette bulunma ve beni zalimler topluluğu ile bir tutma!"feMVQ/, 7/ıso)
İşte bu şekilde müslümanın, imanı güçlü ve mevlâsının haklan çiğnendi­ği vakit, onun için gazablanan bir kimse olması gerekir.
3- Yine Şanı Yüce Allah, Yunus (a.s)'un Şanı Yüce Allah için gazablan-dığmdan bize şöylece söz etmektedir: "Bir de balık sahibini (Yunus'u) de an. Hani o gazablanıp gitmişti de, bizim kendisine güç yetiremeyeceğimizi san­mıştı. Karanlıklarda da: "Senden başka ilâh yoktur, seni tenzih ederim, ger­çekten ben zalimlerden oldum." diye seslenmişti."(ei-Enbm, 21/87)
Aynı şekilde bir kimseye, herhangi bir kişi canında, malında, çoluk ço­cuğunda veya himaye ettiği kimseler hakkında bir haksızlıkta bulunulduğu vakit, o kişi elbette gazablanır. Bununla birlikte, bu gazabın sebebini önle­mek için bütün gücünü de ortaya koyacak olursa, işte bu da övülen gazab-lardan birisidir. Müslümanın, gazablandığı sırada dinin sınırları çerçevesinde hak ve adalete uygun bir şekilde tasarrufta bulunması vacib (farz) olabilir ve bu, müslüman için gereklidir.
Özetle söyleyecek olursak; gazab Âdemoğullarının ruhî özelliklerinden-dir. Ancak, etkileri ve maksatları açısından yerilmesi, yahut övülmesi söz konusu olabilir. [10]

Yerilmiş Gazabın İlacı:


1- Duâ. Çünkü Şanı Yüce Allah, dosdoğru yola ileten ve onu izleme başarısını ihsan edendir. Dünya ve âhiretin hayrı O'nun elindedir. Aşağılatı-cı pisliklerin kirletmiş olduğu ruhları temizlemeye yardımcı olan O'dur. Ni­tekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Bana dua edin, ben de duanızı kabul edeyim."te?-Mü'min, 40/60}
2- Kuran okumak, teşbih getirmek, lâ ilahe illallah demek ve istiğfarda bulunmak suretiyle Allah'ın zikrine devam etmek. Çünkü Yüce Allah, ken­disinin zikredilip anılması ile kalplerin sükun ve huzur bulacağını beyân et­mektedir: "Şunu bilin ki, kalpler Allah'ı zikretmekle huzur bulur."(er-Ra-d, 13/28)
3- Öfkeyi yutmaya ve ondan uzak durmaya teşvik edici, öfkelenmekten korkutucu mahiyette vârid olmuş nasları hatırlamak. Bu hususta pek çok nas vârid olmuştur. Onların bazılarını zikredelim: Enes (r.a) den, Rasulullah (s.a) buyurdu ki: "Her kim gereğini yerine getirebilme gücüne sahipken bir öfkesini tutacak olursa, şanı Yüce Allah herkesin huzurunda onu çağıracak ve Huru'l-İn'den dilediği kadarını ona eş vermek üzere istediklerini seçmek­te onu muhayyer bırakır.[11]
Hatırlatmak ise faydalıdır. Yüce Allah'ın da buyurduğu gibi: "Sen hatır­lat, çünkü şüphesiz hatırlatmak mü'minlere fayda verir. V-za riya t, 51/55)
4- Şeytandan Allah'a sığınmak. Buhâri ile Müslim, Sahihlerinde Süley­man b. Surad'dan, şöyle dediğini rivayet etmektedirler: İki kişi Peygamber (s.a)'in huzurunda biribirlerine sövdüler. Onlardan biri kızdı ve kızgınlığı ileri dereceye vardı. Öyle ki, yüzü şişti ve değişti. Rasulullah (s.a) şöyle buyurdu: "Şüphesiz ben bir söz biliyorum ki o bunu söyleyecek olursa şu hissettiği duygusu çekip gider." Adamın birisi yanına giderek Peygamber (s.a)'in buy­ruğunu ona haber verip, şeytandan Allah'a sığın, dedi. O kişi de: Sen beni bir hasta mı görüyorsun? Ne yaptığını bilmeyen bir deli olduğumu mu zan­nediyorsun? dedi.[12]
5- Kızgın kimsenin bulunduğu vaziyeti -ayakta olanın oturması yahut yatması suretiyle- değiştirmesi. Ebu Zerr (r.a)'den, Rasulullah (s.a) buyurdu ki: "Sizden herhangi bir kimse kızacak olursa ayakta ise otursun. Eğer kızı-ğınlığı geçerse (mesele yok) değilse yatsın.[13] İşte psikoloji bilginlerinin de gazabı tedavi etmek için ulaştıkları sınır budur. Fakat âlemlerin Rabb'inin dostu ondört asır onları geride bırakmıştır. Batı uygarlığına gönül vermiş kimseler acaba bunu anlayıp dinlerine geri dönerek, hem dünyanın, hem âhiretin hayrını bulabilecekler midir?
6- Bedenin hak ettiği kadarıyla uyku ve dinlenme ve bedeni gereksiz yormama. Çünkü pek çok kimsenin gazablanış sebeplerini araştıracak olur­sak, bunun aşırı yorgunluk, bitkinlik, az uyku ve açlık olduğunu görürüz. Rasulullah (S.A.S.) ise: "Ve şüphesiz ki bedenin; senin üzerinde hakkı var­dır.[14] diye buyurmaktadır.
7- Gazablandıncı sebeplerden uzak durmak. [15]

Ma'n B. Zaide Ve Gazabı:


Man b. Zaide, Yüce Allah'ın, yerilmiş ga2abdan kurtulma lütfuna maz-har kıldığı ve kendisine tahammülkârlık (hilm), teenni ile hareket etmek ve geniş kalplilik verilmiş kimselerdendir. Bedevi Araplardan birisi onu kızdır­maya çalışmış ve bu uğurda bütün gücünü ortaya koymuş olmakla birlikte başarılı olamamıştı. İşte bu konumunu size aktarıyoruz.[16]
Bir topluluk kendi aralarında Ma'n'ın yaptıklarını ve cömertlik ve kere­mine dair haberlerini[17] hayranlıkla dile getirip, sahip olduğu ağırbaşlılık­tan, ileri derecedeki tahammülkârhğından, yumuşaklığından söz ettiler, bu hususta alabildiğine ileri gittiler. Bedevi bir Arap kalkıp, kendi kendisine, onu kızdıracağına dair söz verdi. Ancak böyle bir şeyi yapamayacağını, yapabildiği takdirde kendisine yüz deve vereceklerini söylediler.
Bunun üzerine bedevi Arap bir deve kesti, devesini soydu. Deriyi ters­yüz ederek ona büründü ve bir bölümünü de ayakkabı ile ayağına geçirdi. Bu vaziyetiyle Ma'n'ın huzuruna girdi ve şöyle demeye koyuldu:
"Hatırlar mısın, büründüğün yorganın bir koyun derisi olduğu zamanlan
Ve giydiğin ayakkabıların deve derisi olduğu zamanı?"
Ma'n: Evet hatırlıyorum, hiç de unutmam, diye cevap verince bedevi
Arap:
"Sana mülk vereni tenzih ederim
ve taht üzerinde oturmayı öğreteni"
Yine Ma'n şu cevabı verdi: Şüphesiz Allah dilediğini aziz eder, dilediğini de zelil eder. Bu sefer Bedevi Arap şöyle dedi:
"Bir ömür boyu yaşayacak olsam dahi, Ma'ria emir unvanı ile selam ve­recek olsam, müslüman olmayayım."
Bu sefer Ma'n şöyle dedi: Selam vermek bir hayırdır, onu terketmende de bir zarar yoktur. Bu sefer bedevi şu beyiti okudu:
"Senin bulunduğun bu ülkeden gideceğim, Velev ki zaman fakire zulmeder olsa bile!"
Ma'n şu cevabı verdi:,Bulunduğun yerde kalırsan hoş safa kalırsın, fakat bizi bırakıp gidersen, yolun açık olsun. Yine bedevi şu beyiti okudu:
"Ey nâkisa (nakisa eksik, zaide ise fazla demektir) oğlu, cömertlik et, ba­na bir mal ver. Çünkü ben yola koyulmaya karar verdim."
Bu sefer Ma'n şöyle dedi: Buna yolculuğun ağır sıkıntılarını hafifletmek üzere bin dinar veriniz. Bedevi bu bin dinarı aldıktan sonra şu beyitleri söy­ledi:
"Senin bu verdiğin pek azdır ve şüphesiz ki ben
Senin çokça mal vereceğini umarım
Sen tekrar aynı bağışı yap çünkü,
Bu hükümdarlık kendiliğinden gelip seni buldu
Ne aklından dolayı, ne de aydınlık
Görüşünden dolayı bunu elde'etmedin."
Ma'n yine şöyle dedi: Haydi bizden razı olsun diye ona bir bin dinar da­ha veriniz, dedi. Bu sefer bedevi ona doğru yaklaşıp önünde yeri öptü ve şöyle dedi:
"Allah'tan dilerim ki, uzun bir ömür versin sana Çünkü senin yaratıklar arasında bir benzerin yoktur Gerçekten sen cömertsin ve lütüfkârsin Ellerinin cömertliği, coşkun bir deniz gibidir."
Bu sefer Ma'n şu emri verdi: Adam bizi hicvetti diye biz buna iki bin di­nar verdik, haydi bizi övdüğü için dört bin dinar verilsin.
Bedevi dedi ki: Babam sana feda olsun ey emir, ben de feda olayım, sen gerçekten eşsiz bir tahammüle sahipsin, cömertlikte de sen çağının bir tanesisin ve şüphesiz senin çok yüksek bir ahlâkın vardır. Gerçekten senin sıfatların ile ilgili söylenenlerin kimini tasdik ediyor, kimini yalanlıyordum. Fakat seni denedikten sonra, habercilerin verdiği haberlerin az olduğunu anladım ve bu konudaki kesin inancım zayıf şüphelerimi giderdi. Bu yaptık­larıma beni iten tek husus ise, seni kızdırmam karşılığında bana verileceği vadolunan yüz deveden başka birşey değildir.
Bu sefer emir ona şu cevabı verdi: Yaptığından dolayı seni kınayacak değilim. Daha sonra yansı ona va'dolunanlar karşılığında, diğer yarısı da ona bağış olmak üzere ikiyüz deve verilmesini istedi. Bedevi ona dua ede­rek bağışları dolayısıyla teşekkür ederek ve son derece ağır başlılığına, te­enni ile hareket edişine hayran olarak yanından ayrılıp gitti.[18]

Hadisten Çıkartılan Bazı Hükümler


1- Müslüman nasihata, hayır yollarını araştırmaya ve bu yollan izleme­ye özel bir tutku sahibi olmalıdır.
2- Dinleyen kişi iyice belleyinceye, önemini kavrayıncaya kadar sözü tekrar etmek (uygundur).
3- Kızgın bir kimse tasarruflarından sorumludur. Kızgınlığı sırasında herhangi bir malı telef edecek olursa tazminatını öder. Birisini öldürecek olursa, Şeriat'ın nass ile tesbit ettiği şekilde, öldürmenin gerektiği hükümler
onun hakkında sözkonusu olur. Bununla birlikte, bazı tasarruflarda gaza­bından dolayı mazur görülebilir. Özellikle de mazur görüleceğine dair her­hangi bir nas ve sahih bir kıyas varsa. Meselâ, kızgın kimsenin talâkının ta­hakkuk etmeyeceğini kabul eden görüşler delil gösterilebilir. [19]



[1] Buharı, VII, 99, Edeb, 76.
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 179
[2] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 179.
[3] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 180.
[4] Ahmed Müsned'de rivayet etmiş, el-EIbâni, Şerhu'l-Akideti'd-Tahauiyye, 254'de sa­hih olduğunu belirtmiştir.
[5] Nitekim Eş'arilerin gazabı Ukubet (cezalandırmak) ile tevil etmeleri bu kabildendir.
[6] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları:180-181.
[7] Buhari, VB, 99 (Edeb 76)
[8] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 181.
[9] Buharı, VII, 190 (Rikâk, 39); Müslim Şerhi V, 517, Cumua 43, Hadisi başkaları da rivayet etmiştir.
[10] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 181-183.
[11] Hadisi Tirmizi ve İbn Mâce rivayet etmiş ve el-Elbâni sahih olduğunu belirtmiştir. Bk. Sahihu'1-Câmi', 6398
[12] Buhâri, VII, 84 (Edeb, 44); Müslim, V, 469, ei-Birr ve's-Sadaka, hadis no: 106.
[13] Bk. el-Elbâni, Mişkâtu'hMesâbih, 5114
[14] Buhâri, VII, 103 (Edeb, 84)
[15] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 183-184.
[16] Bu olay Fâyiz Musa Ebu Şeyhe'nin Ricâİun ve Mevâkif adlı eserinden nakledilmiş­tir.
[17] Araplann cömert şahıslarının en ünlülerindendir. Emevi ve Abbasi döneminde yetiş­miştir. Mansur onu Sicistan emiri olarak, tayin etmiş, orada ikamet etmiştir. Daha sonra orada 151 H. yılında suikast ile öldürülmüştür.

[18] Bahru'I-Edeb, 111, 263; Kısasu'l-Arab, 111, 243.
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 184-186.
[19] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 186-187.