Bu Blog içinde Ara

14 Haziran 2012 Perşembe

Kıymet Bilme

Bir ayakkabı firması, bir pazarlamacısını ayakkabı satmak üzere Afrika’ya gönderir. Bu adam, Afrika dönüşünde; (Ne yazık ki, bir çift bile ayakkabı satamayız; çünkü Afrika’da hiç kimse ayakkabı giymiyor, ayakkabı nedir bilmiyor) der. Meseleyi iyi bilen patron, hemen ardından bakış açısı farklı, olaylara olumlu bakan bir pazarlama cıyı gönderir. Bu pazarlamacı, büyük bir heyecanla döner, patronun odasına girer; (Afrika’da hiç kimsenin ayakkabısı yok! Bunları ayakkabı giymeye alıştırdık mı, milyonlarca ayakkabı satarız) der.


Birşeyler yazmak için bilgisayarımın başına oturduğumda aklıma ataların söylediği bir söz geldi. “Aaah evladım birbirimize misafiriz, birbirimizin kıymetini bilmeliyiz” derdi. Evet “kıymet bilmek” gerçekten çok önemli.

Söyle bir çevrenize bakın. Ebeveynler, çocuklardan, çocuklar ebeveynle rinden, Alim-talebe ilişkisinden, yönetici-patron, çalışanlarından, çalışanlar, yönetici-patronlardan zaman zaman şikayet ediyoruz. Sanatçıların, sporcuların, bilim adamlarının, yöneticilerin, çalışanların, büyüklerimizin, küçüklerimizin yanımızda oldukları zaman pek kıymetini bilmediğimiz anlar oluyor. Bizden biraz uzaklaştıklarında ya da kalıcı olarak bizden ayrı düştüklerinde anlıyoruz genellikl e değerlerini. Boşluklarını farkedinc e anlıyoruz ve “vay be hayatımda ne buyuk yer işgal ediyormuş” dedirtiyo r bunların bir çoğu bize. Aslında sağlık konusunda da durum böyle normal, olması gerektiği gibi çalışan organlarımızın farkında değiliz. Onların vazifesi düzgün çalışmak dimi? Ama birinin rahatsızlıgını ya da sakatlığını görünce, bir rahatsızlık hissedinc e anlıyoruz bunların kıymetini.


Bilinen bir hikaye vardır.


Bir padişah acemi bir köle ile gemiye binmişti. Köle hiç deniz görmemiş, geminin mihnetini tatmamıştı. Ağlamaya, inlemeye başladı. Tir tir titriyord u. Avutmak için çok uğraştılar, ama bir türlü sakinleşmedi. Padişahın keyfi kaçtı.


Herkes aciz bir vaziyetteyken, gemide bulunan yaslı bir adam padişahın huzuruna çıktı, "Müsaade buyurursanız ben onu sustururum" dedi. Padişah da "Lütfetmiş olursunuz" dedi.


Yaslı adamın isteği ile köleyi denize attılar. Köle birkaç kere suya battı çıktı. Sonra saçından yakaladılar, gemiden tarafa çektiler. Köle gemiye yaklaşınca iki eliyle dümene asıldı, oradan gemiye çıktı, bir köşede uslu uslu oturmaya başladı.


Yaşlı adamın yaptığı iş padişahı hayrete düşürdü, "Bu isteki hikmet nedir" diye sordu.


Yaslı adam cevap verdi: "Köle evvelce suya batmayı tatmamıştı. Gemideki selâmetin kıymetini bilmiyord u. İşte huzur ve saadet de böyledir, bir felâket görmeyen kimse , huzurun kıymetini bilemez."


Elimizdekinin kıymetini bilmek derken onunla yetinmeyi kastetmiy orum. Elbette elimizdek inin kıymetini bilirken gerekiyor sa ve mümkünse daha iyisini yapmak, daha ileri noktalara ulasmak icin çaba harcanmalı.


Elimizdek inin sahip olduğumuzun, bizimle olanın kıymetini bilmeyi becerebilmenizi, kıymetinizin bilinmesini dilerim.

Sevgi ve saygılarımla...